2012 Ağustos-Eylül-Ekim
Transkript
2012 Ağustos-Eylül-Ekim
SAYI: 2012 - 2 AĞUSTOS - EKİM 2012 Kurthan Fişek Hocamızı Sonsuzluğa Uğurladık... 1 İÇİNDEKİLER Sunuş…………………………………………………………………………….... 3 Kurthan Fişek Hocamızı Sonsuzluğa uğurladık …………………………………. 4 Açıklamalar ………………………………………………………………………. 10 Etkinlikler ………………………………………………………………………… 16 Mülkiye Kitaplığı …………………………………………………………………. 33 Mülkiyelilerden ………………………………………………………………….... 44 Yitirdiklerimiz …………………………………………………………………….. 53 Duyurular ………………………………………………………………………… 55 Kapak Fotoğrafı: Tempo Dergisi Ekim 2012 SUNUŞ facebook sayfamızı ve twitter hesabımızı lütfen siz de takip edin. Sayfalarımıza aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz: http://www.facebook.com/pages/ M%C3%BClkiyeliler-Birli%C4%9Fi-GenelMerkezi/151856924953652 https://twitter.com/mulkiyeliler Bültenimizin kapağını maalesef hepimizi derinden üzen bir habere ayırdık bu sayıda. Kurthan Fişek Hocamızı sonsuzluğa uğurladığımız haberine. Sevgili Mülkiyeliler, Değerli Okurlarımız, Kurthan Hoca gerçekten de hayatın birçok Bültenimizin ikinci sayısını sizlere ulaştırdığımız için alanından “fişek” gibi geçti; üniversitede, siyasette, sevinçliyiz. Kısa yazılar, kitap ya da film eleştirileri, medyada, spor dünyasında ve bulunduğu her gezi notları ile yapacağınız katkılara da açık olan ortamda renkli ve tutkulu kişiliği ile iz bıraktı. bültenimizin, düzenli olarak yayını sürmekte olan Söylendiği gibi, birçok Mülkiyeli’den daha hakemli akademik dergimiz Mülkiye Dergisi’nin Mülkiyeli’ydi. Sevilen bir hoca, sevilen bir yanında başka türlü bir ihtiyaca cevap veren, gazeteciydi. Huzur içinde uyusun… Mülkiye topluluğunun beraberliğini pekiştiren Bayram tatilinin son günü 29 Ekim Cumhuriyet bir yayın olacağını, ilginiz ve desteğinizle daha da Bayramı ile çakışıyor. Bu nedenle, Cumhuriyet zenginleşeceğini umuyoruz. Bayramı için düzenlediğimiz etkinliği, katılımı Bunun yanında artık bir facebook sayfamız artıracağını düşünerek iki gün erteledik ve 31 ve twitter hesabımız da var. Birliğimizi ve Ekim 2012 Çarşamba gününe aldık. Bu tarihte etkinliklerimizi sosyal medyada görünür kılmak değerli hocamız İşaya Üşür’le birlikte olduk ve için arkadaşlarımız özveriyle çalışıyor. Facebook “Cumhuriyet” üzerine konuştuk. ve twitter’dan sadece etkinliklerimizi duyurmakla Yönetim kurulumuz adına bayramlarınızı kutluyor, kalmıyor, üyelerimizin, mezunlarımızın ve barış talebini yükselten toplum kesimlerinin sesinin fakültemizin değerli öğretim elemanlarının daha güçlü biçimde duyulacağı, barış zemininin çalışmalarını da tanıtıyoruz. Bu gönüllü çabaya güçleneceği günlere erişmemizi diliyorum. emeği geçenlere şükran borçluyuz. Çok güzel Sevgi ve saygı ile… olduğunu düşündüğüm ve takipçisi hızla artan Sevilay Çelenk 3 Kurthan Fişek Hocamızı Sonsuzluğa Uğurladık… Hocamız, Ağabeyimiz, Ustamız Prof. Dr. Kurthan Fişek’i 17 Eylül’de kaybettik. Okulumuzun her köşesinde parmak izleri olan ve her öğrencinin Kurthan Hocası bizi anılarımızla baş başa bırakıp gitti. Hayatımıza bıraktığı boşluğu doldurmanın ve anılarla yetinmenin olanaksız olduğunu biliyoruz. Tek tesellimiz, Kurthan Hocanın hayatımıza dahil olmasıdır. İstanbul'daki evinde nefes darlığı sonucu hayatını kaybeden Hocamızı, 19 Eylül Çarşamba günü 10.30'da AÜ SBF'de düzenlenen anlamlı törenin, Kocatepe Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. http://www.mulkiye.org.tr/?x=4&id=448 4 Prof. Dr. Kurthan Fişek, Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yeniden 1942 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta göreve başladı. 2002 yılından, emekli olduğu 6 öğrenimini Boston Martin Milmore, Ankara Mimar Mart 2009 tarihine kadar SBF Yönetim Bilimleri Kemal ve Ankara Maarif Koleji’nde tamamladı. 1960 Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttü. Aynı yılında ODTÜ’ye girdi ve aynı tarihte gazeteciliğe dönemde, “Personel Yönetimi” ve “Yönetim Bilimi” başladı. 1960-66 döneminde muhabir olarak Yeni derslerini lisans; “Devlet-Medya İlişkisi” dersini ise Gün ve Öncü gazetelerinde çalıştı. Turkish Daily yüksek lisans düzeyinde verdi. İngilizce, Fransızca News gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü dört yıl ve Almanca biliyordu. sürdürdükten sonra, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’ni Yerli ve yabancı dilde yayınlanmış çok sayıda bitirdi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi kitap ve makalesi vardır. Akademisyenlerin, yakın Kürsüsü’ne asistan oldu. dostları olan siyasetçi ve gazeteci-yazarların 1969 yılında “Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili” katkılarıyla, Yrd. Doç. Dr. İpek Özkal Sayan’ın yayına teziyle doktor, 1975 yılında “Yönetime Katılma” hazırladığı Prof. Dr. Kurthan Fişek İçin: Yönetim çalışmasıyla doçent, 1980 yılında “Spor Yönetimi” Üzerine armağan kitabı (KAYAUM Yayını) ise kitabıyla profesör oldu. 2010’da okuyucuyla buluştu. Türkiye’de “Yönetim 1970 öncesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olan Bilimi” yazınının klasiklerinden olan Yönetim kitabı, Kurthan Fişek, aynı dönemde TİP Bilim Kurulu gözden geçirilerek, Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in üyeliği ve Emek dergisi Yazı Kurulu üyeliği de yaptı. geniş sunuş yazısıyla birlikte 2011’de yeniden 1978-1979 döneminde, Ankara Spor Akademisi ve yayınlandı (Kilit Yayınları). Kurthan Fişek’in “Burası Atletizm Federasyonu Başkanlıklarını yürüten Prof. Ankara” kitabının gözden geçirilmiş yeni baskısı Dr. Kurthan Fişek, 1980-1983 döneminde de Siyasal Can Dündar’ın “sunuş” yazısıyla okurla buluştu, kısa Bilgiler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevinde sürede “çokokunanlar” arasına girdi. bulundu. 1983 yılında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nın amir hükümleri gereğince, üniversitedeki Kurthan Fişek’in Başlıca Kitapları: görevine son verildi. 1990’da, yedi yıllık yargı süreci • Yönetim (SBF Yayınları, 1975; Paragraf Yayınevi, sonunda, meslektaşlarıyla beraber ve bütün özlük 2005; Kilit Yayınları, 2011). hakları geri yürümek üzere, görevine iade edildi. • Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı, Oral 12 Eylül 1990’da istifa ederek gazeteciliğe döndü. Sander’le birlikte, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, Nokta, Tempo, Aktüel, Ekonomist dergilerinde 2007. (Çağdaş Yayınları, 1977) Yayın-Yönetim Danışmanlığı yaparken, Sabah ve • Burası Ankara (ATO Yayınları, 2003; Phoenix Hürriyet gazetelerinde köşe yazarı olarak çalıştı. Yayınları, 2012). 1999’da YÖK Yasası’nın 60/b maddesi ile Ankara • Sporun Anatomisi, YGS Yayınları, 2003. 5 • Devlet Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileri Amme İdaresi Dergisi, c. 9, S. 1, 1976. Açısından Spor Yönetimi: Dünyada ve Türkiye’de, • “On the Social Heritage of Administrative YGS Yayınları, 2003 (SBF Yayınları, 1980) Ideology”, Turkish Public Administration Annual, • 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi, Gerçek Yayınevi, 1975. 1985. • “The Esence of Administration: The Division of • Yönetime Katılma, TODAİE Yayınları, 1977. Labour, Authority and Hierarchy”, SBF Dergisi, c. 29, • 100 Soruda Sosyalist Devlet, Gerçek Yayınevi, S. 1-2, 1975. 1970. • “Yeniden Yönetim ve Mizah”, Amme İdaresi • Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili, SBF Yayınları, Dergisi, c. 8, S. 2, 1975. 1969. • “Yönetim ve Mizah”, Amme İdaresi Dergisi, c. 5, S. • Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi ve İşçi Sınıfı, 3, 1972. Doğan Yayınevi, 1969. • “On the Centennial of the Commune of Paris”, SBF Dergisi, c. 26, S. 1, 1971. Başlıca Makaleleri: • “The Genesis of Bureaucracy in England and the • “Sporun Şanı, Ülkelerin Gururu İçin”, Mülkiyeliler U.S. of America”, SBF Dergisi, c. 26, S. 1, 1971. Birliği Dergisi, Eylül 1988. • “On Bureaucracy”, SBF Dergisi, c. 25, S. 2, 1970. • “Yönetimin Yeniden Düzenlenmesinden Yönteme • “Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili”, SBF Dergisi, İlişkin Bazı Sorunlar”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi c. 24, S. 2, 1969. (Kamu Yönetimi Özel Sayısı), c. 8-9, S. 70-71, 1983. • “Osmanlı Dış Borçları Üstüne”, SBF Dergisi, c. 22, S. • “Sports Administration in Turkey”, Current Turkish 3, 1968. Thought, S. 46, 1981. • “Anadolu Toplumlarının Evrimi Üstüne • “Yönetime Katılma ve Özyenitim”, Milli Düşünceler”, SBF Dergisi, c. 22, S. 1, 1967. Prodüktivite Merkezi Yayınları, S. 23, 1979. http://www.facebook.com/photo.php?fbid=15584 • “Administration in Turkey”, Current Turkish 7474554597&set=a.154743174665027.33291.1518 Thought, S. 28, 1976. 56924953652&type=1&theater • “Çok Uluslu Şirketler ve Yönetsel Örgütlenme”, Yönetim Sosyolojisi Kolokyumu, 1976. • “Türk Parlamentoculuğunun İlk Yüzyılı”, Siyasi İlimler Türk Derneği, 1976. • “Türkiye’de Mülki İdare Amirliği’, İdarecinin Sesi, 1976. • Yönetimde Özendirme ve Liberman Tartışması”, 6 SBF Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe törende bir konuşma yaptı Sevgili Hocamız Prof. Dr. Kurthan Fişek için Siyasal Bilgiler Fakültesi Prof. Dr. Aziz Köklü Salonu’nda yapılan uğurlama törenine dostları, arkadaşları ve öğrencileri katıldı 7 Türkiye'de Devlet-İşçi İlişkileri Açısından Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili (AÜ SBF Yayınları, 1969) Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi ve İşçi Sınıfı (Doğan Yayınevi, 1969). Yönetim (SBF Yayınları, 1975; Paragraf Yayınevi, 2005; Kilit Yayınları, 2011) 100 Soruda Sosyalist Devlet (Gerçek Yayınevi, 1970). Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829-1929), Oral Sander’le birlikte (Çağdaş Yayınları, 1977; İmge Kitabevi Yayınları, 2007). Profesörlük Tezi: Devlet Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Spor Yönetimi: Dündaya - Türkiye'de (SBF Yayınları, 1980; YGS Yayınları, 2003) . Devlet Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Spor Yönetimi: Dündaya ve Türkiye'de (SBF Yayınları, 1980; YGS Yayınları, 2003). 8 Doçentlik Tezi: Yönetime Katılma (TODAİE Yayınları, 1977) 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi (Gerçek Yayınevi, 1985). Sporun Anatomisi (YGS Yayınları, 2003). Burası Ankara (Ankara Ticaret Odası Yayınları, 2003; Phoenix Kitap, 2012). 9 Prof. Dr. Kurthan Fişek için: YÖNETİM ÜZERİNE Yay.Haz. İpek ÖZKAL SAYAN (AÜ Basımevi, 2010). 10 ... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar... Nakkaştepe Projesine İlişkin Protokol İmzalandı Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü Nakkaştepe Kültür ve Sosyal Tesisleri’ projesiyle tarafından 1992 yılında İrtifak Hakkı Sözleşmesi ilgili olarak Liber Gastronomi Turizm Eğitim İnşaat ile 49 yıllığına Birliğimize tahsis edilmiş bulunan Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile yapılan görüşmeler İstanbul İli, Üsküdar ilçesi, Abdullahağa Mahallesi, sonucunda anlaşma sağlanmış ve anılan şirketle 1 128 pafta, 1334 ada, 35 parselde bulunan Ağustos 2012 tarihinde protokol imzalanmıştır. gayrimenkul üzerinde yap-işlet-devret modeliyle Tüm Mülkiye camiasına hayırlı olmasını dileriz. gerçekleştirilecek olan ‘Mülkiyeliler Birliği 11 ... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar... Hukuk Mücadelelerinde Öğrencilerimizle Yan Yana Yürüyoruz Ankara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik sonucunda hak kaybına uğrayan öğrencilerimizin, yargıya başvurmalarına yardımcı olduk. Öğrencilerimize Hukuki Destek Ankara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nin derslerden başarılı olma durumunu düzenleyen 16. Maddesinde, 27/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen değişiklik, mezuniyet durumuna gelen ve fakültemiz öğrencilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda öğrenciyi mağdur etmiştir. Öğrencilerimiz, “kazanılmış hak” ve “idari istikrar” ilkeleri gereği, kendilerine üniversiteye kayıt yaptırdıkları dönemde yürürlükte bulunan ve lehte olan yönetmelik hükümlerinin uygulanması talebiyle hak arayışı içine girmiş ve hukuki destek talebiyle birliğimize başvurmuştur. Derneğimiz, bu süreçte öğrencileri destekleme kararı almış ve avukatımız iki öğrenci için söz konusu yönetmeliğe karşı iptal davası açmıştır. Öğrencilerimizden birinin davası sonuçlanmış olup, Ankara 17. İdare Mahkemesi başarı notunun hesaplanmasına ilişkin yönetmelik değişikliğinin hukuka aykırı olduğuna ve yürütmesinin durdurulmasına hükmetmiştir. Yönetmelik değişikliğinden etkilenen mezuniyet durumundaki çok sayıda öğrencimizin uğradığı haksızlığı giderecek bu gelişmeyi duyurmaktan mutluluk duyarız. 12 ... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar... “Atatürk Orman Çiftliği Yok Edilemez! Bir İmza Da Siz Verin” Mülkiyeliler Birliği Yönetimi olarak, AOÇ’nin tahrip edilmesine karşı çıkıyor ve Mimarlar Odası bünyesinde sürdürülen aşağıdaki imza kampanyasına katılmanızı diliyoruz. BAŞKENT DAYANIŞMASI BİLEŞENLERİNE Bildiğiniz üzere, 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Orman Çiftliği” adıyla kurduğu ve 1937 yılında Türkiye Cumhuriyetine vasiyet mektubuyla emanet ettiği çiftlik arazisi, yıllardır tahribat altındadır. Ankara’nın temiz hava koridoru olan AOÇ üzerinde şimdi de Başbakanlık binası yapılması planlanmaktadır. Halen doğal ve tarihi sit özelliklerini içinde barındıran, hem ülke açısından hem de kentsel tarım konusundaki dünyadaki ender örneklerden olmasından kaynaklı Atatürk Orman Çiftliğinde Başbakanlık binasının yapılması planlama kriterleri açısından onarılmaz hasarlar açacaktır. Böylesi bir durumda güvenlik gerekçesi ile Atatürk Orman Çiftliği halka kapatılmış olacaktır. Atatürk Orman Çiftliği taşıdığı tarihsel, fiziksel ve kültürel değerleri ile hepimizindir. Halka emanet edilmiş bu denli önem taşıyan Atatürk Orman Çiftliği “kültürel peyzaj” alanı olarak sadece Ankara için değil ülke ve dünya mirası açısından önemlidir. Atatürk Orman Çiftliği alanının korunması, Ankara, Türkiye ve Dünya için bir değerdir. Emekle büyütülmüş bir değer olan, ormanla temiz hava koridoru oluşturan, nefes almamıza olanak sağlayan Atatürk Orman Çiftliğine sahip çıkmak için Şubemiz tarafından Cumhurbaşkanı’na iletilmek üzere imza kampanyası başlatılmıştır. Atatürk Orman Çiftliği Yok Edilemez! İmza kampanyasına katılmak için: http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=4681 13 ... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar... Renklerin Eylemi Devam Ediyor Ankara İçin KIRMIZI ÇAĞRI Başkent Bileşenleri 10 Ekim 2012 Mülkiyeliler Birliği bahçesinde bir basın açıklaması yaptı. “Ben Ankara” adına açıklamayı Başkanımız Sevilay Çelenk yaptı ve 13 Ekim’deki yürüyüş için çağrı ı yaptı. Kültürler Başkenti Ankara için, Belediye hizmetlerinin herkese eşit sunulması için, Atatürk Orman Çiftliğine Sahip Çıkmak İçin, Sağlıklı Konutlarda Barınmak için, AVM değil, Kültür Ankara İyi yönetilmeyi hak ettiği için, Merkezleri için Yeşil Alanlarımıza Sahip Çıkmak için Çocuk Dostu, Kadın Dostu, Engelli Dostu, Yaşlı Dostu, Yaşanılası Ankara İçin, İşçi Dostu, İnsan Dostu, Kültür ve Sanatın Başkenti için Başkent İçin 13 EKİMDE YÜRÜYORUZ Bisiklet Yolları için, Herkes Ankara’da Hakları İçin Yürüdü Ankara’nın Çok Kültürlü Kimliği İçin “BEN ANKARA” ANKARA İÇİN YÜRÜYOR. Meydanlar İçin, ANKARA İÇİN YÜRÜYÜŞE KATIL. Geceleri Sokaklarında Özgür Dolaşmak İçin İnsan Odaklı Kentsel Planlama İçin, 14 ... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar... Ölümün Yanında Zalim Gibi Sessiz Durmayı Reddediyoruz. Basına ve Kamuoyuna Açlık grevi, kişinin canını ve bedenini ortaya koyarak duyarlılık, diyalog, destek talep ettiği bir sesleniştir. Bedenlerin ve hayatların göz göre göre tükenip gitmesine vicdanların razı gelmeyeceğine güven duyan bir çözüm arayışıdır. Bugün Türkiye genelindeki 60’a yakın cezaevinde yüzlerce tutuklu ve hükümlü açlık grevi yaparak çözüm ve hak arıyor; vicdanlara sesleniyor. Açlık grevi yapanlarda ciddi sağlık sorunlarının baş göstermesi ve konuya ilişkin nihayet hükümet düzeyinde bir açıklama yapılmasını takiben, merkez medya günlerdir görmediği açlık grevlerini, cezaevlerine düşen yangını görmeye başladı. Ancak hükümet açıklamaları ve merkez medyanın “icazetli haberciliği” üzerinden bu tabloyu etraflıca görmenin ve anlamanın imkânı yok. Sadece ve sadece insan olmanın gereği olarak, ölümler başlamadan, açlık grevinin sona ermesi isteğini güçlü bir biçimde dile getirmemiz, bunu ortak ve yaygın bir sese dönüştürmemiz gerekiyor. Bizler bu ülkede açlık grevleriyle kuşatılmış olarak yaşamanın ve nefes almanın ağırlığını biliyoruz; kitlesel açlık grevleri ve ölüm oruçlarının acı ve utanç verici sonuçlarını yaşadık. 21. yüzyılda, bu acı ve utançla ilerlemek istemiyoruz Ölümün yanında zalim gibi sessiz durmayı reddediyoruz… Özgürce bayramlaşmak ve barışmak istiyoruz. Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu 15 16 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü Kutladık Mülkiyeliler Birliği ‘’1 Eylül Dünya Barış Günü’’nü bu yıl TOBAV ve Opera Solistleri Derneği ile birlikte kutladı. 1 Eylül Cumartesi günü saat 17.30-19.00 arasında yapılan kutlamada, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Süleyman COŞGUN ve TOBAV adına TOBAV Yönetim Kurulu üyesi Nazik ALANBAY konuştu. Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Soprano Esin TALINLI ile Tenor Şenol TALINLI, piyanist Fügen YİĞİTGİL eşliğinde bir konser verdi. Dünyamız, bölgemiz ve ülkemizde her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan barış en büyük idealimiz. Soprano Esin TALINLI Tenor Şenol TALINLI DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’NDE DE SANATA EVET TOBAV Sanata Evet kampanyasını, ortadoğu da savaşın ilk başladığı yıllarda, barışın kültürü ile sanatın kültürünün birbirinden ayrılamıyacağını ifade etmek için başlatmıştı. Sonra ülkemizde sanat çok maceralar geçirdi. Kayıtsız şartsız hükmetmenin yolunun toplumu cahilleştirerek elde edeceğini zanneden anlayışlar, aydınlanma ile elde edilmiş bütün teknolojik olanakları kullanarak aydınlanmaya karşı siyasetler uygulama arayışlarına girdiler. Bu derinden gelen dalga, bu gün köpürme aşamasına ulaştı. Oysa, paranın ve savaşın tek nesnel güç olduğunu zannedenler aklı, bilimi, sanatı ve insanın barışa olan özlemini unutuyorlar. Sanat herhangi bir zanaatin kod adı ya da takma ismi değildir. Sanat, başlıbaşına bir felsefedir ve bu felsefe bütün zanaatlar için geçerlidir. Bir işi iyi, güzel, doğru yani etik, estetik ve adalet kavramlarını bir bütün olarak ölçü alarak, bir işi, bir zanaati gerçekleştirme felsefesidir sanat ! 17 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Zaten barış da bu kalitenin bir arayışıdır. Barış yaşamını bu kaliteye yükseltebilmiş toplumların talebidir. Sanat kavramının tanımını yapamamış toplumlar, barış kavramının TOBAV Yönetim Kurulu Üyesi Nazik ALANBAY tanımını da yapamazlar. Tıpkı mutluluğun resmi gibi tanımlanamaz kavramlarmış gibi kalırlar. Oysa bunların hepsi tanımlanır. Bu gün 1 Eylül 2012 Dünya Barış Günü’nde, Mülkiyeliler Bizler, tiyatro, opera ve bale zanaatkarları olarak Birliği ve Opera Solistleri Derneği ile birlikte mesleğimizi sanat düzeyinde gerçekleştirmek gerçekleştireceğimiz bu gecede, tiyatro,opera için büyük titizlik gösteriyoruz. Bu titizlikten en ve baleyi bizler nasıl, büyük titizliklerle ufak taviz vermek istemiyoruz. Çünkü, bu felsefe gerçekleştiriyorsak, dünyamızın insanlarının ile gerçekleştireceğimiz icralarımızla sizlere örnek da "barışı" sanat titizliği ile gerçekleştirmeleri olmak, yaşam sahnesinin aktörleri olarak sizlerin gerektiğini sizlere ifade etmek istiyoruz. de bu felsefeden etkilenerek onu yaşam biçimi Bu kültür, demokrasinin de kültürüdür. haline getirmenizi hayal ediyoruz. Bu bir karşılıklı Çünkü içinde estetik, adalet ve etik olmayan etkileşim. demokrasi, demokrasi değildir. Bu örnekleri Bu etkileşimin kompleksiz bir şekilde kültürleşmesi size Opera Solistleri Şenol Talınlı ve Esin Talınlı heyecanıyla yıllardır mesleklerimizi, sanat aracılığı ile sunacağız. Piyanoda da onlara, bu felsefesi ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Böylece mesleğin demirbaşlarından Fügen Yiğitgil eşlik insanımızın yaşam kalitesinin yükselerek kendi edecek ! estetiğini kuracağını, yaşamını sanatsallaştıracağını, Umarız, konser bittiğinde sizlerde, yaşayarak, farkındalığının artacağının heyecanını duyuyoruz ! SANATA EVET ile ne demek istediğimizi çok Yaşamın estetikleşmesi, sadece ekonomik olanaklar daha anlaşılır bulur, hatta belki heyecanlanarak, ile elde edilmez.Yaşamın estetikleşmesi, insanın yüksek sesle ve hep birlikte, SANATA EVET bunun önemini anlayıp onu talep etmesiyle diyerek duygu ve düşüncelerinizi ifade etmek oluşur.Yaşamın estetikleşmesi toplumların yaşam istersiniz ! Saygılarımızla, kalitelerindeki beklentileri de arttırır. O zaman Nazik ALANBAY eğitim, sanat, iletişim, bilim, teknoloji, ekonomi, TOBAV Yönetim Kurulu Üyesi siyaset bu kaliteye göre ölçülmeye başlar ! 18 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... ütopya olmaktan çıkarmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. bunun için silahlanma yarışına karşı sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Dünya barışının önündeki tek engel değildir. sömürü düzenini sürdürme çabasında olan güçlerin elinde ne yazık ki günümüzde tanık olduğumuz gibi başka seçenekleri de bulunmakta. Onları etkisiz hale getirmek ve dünya barışına giden yolu ayıklamak için, sömürgeciliğin her çeşidine ve ırk ayrımına karşı çıkmak, halkların egemenlik ve bağımsızlığını devletlerin toprak Mülkiyeliler Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Süleyman COŞGUN bütünlüğünü savunmak , ülkelerin içi işlerine Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü, bütün dünyadaki yaşayabileceğine inanmak gerekiyor. barışseverler bugünü umut coşku ve kararlılık Barış günlerinde sadece yaşanmakta olan içinde kutluyor. savaşlara karşı çıkmak değil, savaş kavramının 1 Eylülün barış günü olarak seçilmesinin bir tümüyle ortadan kalkması için tüm insanlığın el anlamı var. bildiğiniz gibi 1 eylül 1939’da nazi ele vermesi için sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. almanya’sı polonya’ya saldırarak ikinci dünya Umarım bu çabalar dünya tarihini yazanların savaşını başlattı. 5 yıl süren ve milyonlarca tüm dünya sözlüklerinden savaş sözcüğünün insanın ölümüne neden olan faşizm heyülası 8 silinmesine tanık olacaktır. Mayıs1945’de saldırganların silahlarını teslim Barış için verilecek mücadelenin kuşkusuz içini de etmeleriyle sonuçlandı. doldurmamız gerekiyor. Bunun en evrensel dili Barışseverler silahların kazandığı zafer gününü kuşkusuz sanattır. Biz bu yıl sanat örgütlerinin en kutlamak yerine faşist tırmanışın doruğa ulaştığı 1 önemlilerinden olan TOBAV’la ve Opera Solistleri Eylül tarihini barış günü olarak seçtiler. Derneği ile birlikte kutluyoruz. Birleşmiş Milletlerin oturumlarının başladığı tarih Mülkiyeliler Birliği adına kutlamamıza katıldığınız olan 21 Eylülü barış günü ilan etmesi de önemli bir için teşekkür ediyorum. karışılmasını önlemek insanlığın barış içerisinde gelişmedir. Tüm insanlık için barış kavramını romantik bir 19 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Sivas Şehitlerimizi Andık Sivas Katliamının 19. yılında düzenlediğimiz Çarşamba Söyleşisi’ne konuşmacı olarak fakültemizden Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ve mezunlarımızdan yayıncı, çevirmen Ercüment Özkaya katıldı “Sivas ve Gazi’de bir taşla iki kuş vuruldu” Ercüment Özkaya Teorik ve daha önemlisi ideolojik olarak hepimizin öyle çelişkisiz, çatışmasız, barışçıl, çok güzel bir ülkede çok mutlu hayatlar sürüyor olması gerek. Çünkü biz bir kurtuluş savaşı verdik. Ulusal bağımsızlığımızı kazandık. Ulus devletimizi kurduk. Dahası bu mutlu vatan üzerinde homojenliğimizi de sağladık. Elhamdülillah %99’umuz Müslümandır bu ülkede. Hepimiz de Türküz. Ama gel gelelim bugün bir katliamı anmak için buradayız. Şimdi madem hepimiz Türküz, hepimiz homojen bir kitleyiz, niye sık sık katliamlarla, sık sık anmalarla vakit geçiriyoruz? Bu ülkede bazıları daha imtiyazlıdır kuruluşundan beri. Bazıları daha eşittir. Bazıları daha hâkimdir. Bazıları da azınlıktır. Sivas’ta iki azınlık birden ele alındı. Bu iki azınlığın birbirine mahkûm kalması, bir tarihsel sürecin sonucuydu. Sivas da bizi bugüne getiren o talihsizliğin, en belirgin, sembolik anı oldu. Oradaki insanlar Alevi oldukları için ve solcu oldukları için katledildiler. Aleviliğe baktığımızda, olağan şüpheliler gibi, Osmanlıdan beri cumhuriyette de devam eden, devletin her zaman her şeyden dolayı olağan şüpheliler kapsamında gördüğü bir azınlıktır. Böyle bir azınlığın olması, devletin iktidarını yeniden üretmek için, bir yandan istenmeyen bir şeydir, bir yandan da çok kullanışlı, çok lazım bir şeydir. Çünkü bir azınlığınız varsa bir günah keçiniz vardır. Bir günah keçiniz varsa memnun edemediğiniz çoğunluğu, o günah keçisine karşı kendi saflarınıza çekmek için çok kullanışlı bir aracınız var demektir. Şimdi, biliyorsunuz büyük bir propaganda ile yaşıyoruz 10 yıldır. Geçmişin hesapları görülüyor. Ergenekon davaları devam ettiriliyor. Askeri vesayet denen şey ortadan kaldırılıyor. Ama bir takım şeyler değişmiyor bu ülkede. Ne ilginçtir ki güya böylece kendisini temizleyen siyasi irade 19 yıl geçtikten sonra hala Sivas’ı aydınlatmış değil. Gazi katliamı oldu Sivas’tan iki yıl sonra, 95’te. Gene Alevilere yönelik bir operasyondu bu. Ve dikkat ederseniz Ergenekon davalarında bunlarla ilgili en ufak bir soruşturma yok. 20 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Sivas ve Gazi olayları bence Türkiye'nin 80 yıldır ve hiç bırakmadan sürdürdüğü ve kadrolar değişse de asla bırakmadan sürdüreceği solu kuşatmanın, solu lokalize, marjinalize etmenin bir aracı olarak kullanıldı. Sivas ve Gazi ile bir taşla iki kuş vuruldu. Apolitik ya da kurulu düzeni sorgulamayan kitlelerin gözünde iki azınlık birbirine talihsiz bir şekilde bağlandı. Sol, sosyalist sol ve Aleviler birbiri içine hapsedildi. Solu, sosyolojik bir azınlığın içine kilitlerseniz, bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz. Kontaminasyonu, bulaşmayı önlersiniz. Ve solun ne yazık ki gerçekten o aldığı darbelerden sonra kendini toparlama gücünü bir türlü hala bulamaması da bu olayın devam etmesine yol açıyor. Türkiye’de gerçekten devletin içinde yuvalanmış bir takım odakların temizlenmesi söz konusuysa, ortaya çıkarılması gereken üç şey vardır: 1 Mayıs 1977, 2 Temmuz Sivas ve 1995 Gazi olayları. Bunların üzerine gitmeyen hiçbir temizlik operasyonu hiçbir şeyi temizleyemez. Ve bunu yapan odakları ortaya çıkaracak bir irade olmadığı sürece Türkiye'de demokratikleşme, Türkiye’de adı ne olursa olsun, normalleşme, Türkiye'de devletin milletiyle barışması diye şeyler beklemeyelim. Olmayacaktır. Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ise, Sivas Katliamı’nda özgün olanın anlamının, onu bugün dahi yakıcı kılan durumunun tartışılması gerektiğini savundu. İdeolojik gerekçeler ve hassasiyetler sonucunda Sivas’ı Cumhuriyet tarihinin farklı mağduriyetleriyle bitiştirerek değerlendirmenin eksikliğine, her katliam ya da acının kendi özgünlüğünü anlamaya çalışmadan, onu hiç sorgulamadan diğer acılarla ortak mağduriyet altında yorumlamanın yanlışlığına vurgu yaptı. Yalçınkaya, Sivas’ı Sivas yapan ve bugün hâlâ tartıştıran etkenlere eğilirken, Sivas’ın üzerini örtmek için mücadele verenleri bir kenara koydu, temelde Sivas’ı eksik tartışan sosyalist kesimi eleştirdi. Konuşmaların tam metni için bakınız; http://www.mulkiye.org.tr/?x=1&id=491 21 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... 12 Eylül’ün Mülkiye’ye Etkilerini Tartıştık “Adalet, özgürlük, hesaplaşma ve vicdan etkinlikleri” kapsamında, 25 Eylül 2012 tarihinde "12 Eylül ve Mülkiye" konulu bir panel gerçekleştirdik. Devrimci 78’liler Federasyonu ile birlikte Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlediğimiz panele katılan, görüş ve anılarını paylaşan üyelerimize teşekkür ederiz. http://www.mulkiye.org.tr/?x=4&id=446 Prof. Dr. Taner Timur, Prof. Dr. Korkut Boratav, Handan Koç, Hüseyin Özkan Prof. Dr. Cevat Geray, Füsun Çiçekoğlu (Eski Mülkiyeliler Birliği Başkanı), Prof. Dr. Rona Aybay 22 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... HAZIRLIK SINIFI ÖĞRENCİLERİYLE TANIŞMA TOPLANTISI Ankara Üniversitesi Gölbaşı yerleşkesinde hazırlık okuyan SBF hazırlık öğrencileri Mülkiyeliler Birliği yöneticileri ile biraraya geldi. Toplantı SBF, eğitim, gelecek ve Mülkiyeliler Birliği konularının ele alındığı canlı ve samimi bir buluşma oldu. Toplantıya Mülkiyeliler Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı Süleyman Coşgun ile Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu üyeleri Özgür Kabayel ve Azmi Ekmen katıldı. 23 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Güngör Aydın, Mülkiyelilerle İmza Gününde Buluştu Mülkiyeliler Birliği eski Başkanlarından, Emekli Vali Güngör Aydın’ın anıları, bazı konuşmaları ve makalelerinden oluşan “Vali” adlı kitabının imza günü, 22 Eylül Cumartesi, saat 16.00’da Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi bahçesinde yapıldı. Kalabalık imza gününde sevenleri Sayın Güngör Aydın’la sohbet etme ve kitap üzerine konuşma olanağı buldu. 24 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... "Ben Ankara Fotoğraf ve Şiir Sergisi"nin Açılışı Mülkiyeliler Birliği'nde Yapıldı 25 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Üyelerimizden Mehmet Özer’in “Gemisiz Çapa Ankara” çalışması Mülkiyeliler Birliği bahçesinde sergilendi 26 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... BEN ANKARA YÜRÜYÜŞÜ “Ankara İçin Yürüyoruz” kampanyası için 13 Ekim 2012 Cumartesi günü saat 17.00’de Ulus Heykel’de buluşan Ankara Platformu bileşenleri, Kızılay’a yürüdü. Üyelerimizin de katıldığı yürüyüş, Yüksel Caddesi’nde Ahu Sağlam’ın verdiği konserle sona erdi. 27 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Çarşamba Söyleşileri’inde Suriye’yi Konuştuk “Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri” kapsamında, 19 Eylül’de, “Suriye Olayları Aleviler ve Türkiye” başlığıyla Genel Merkez binamızda toplandık. Konuşmacılarımız; Bereket Kar ve Hakan Mertcan’dı… Konuşmaların tam metnini aşağıdaki linkte bulabilirsiniz http://www.mulkiye.org.tr/?x=1&id=492 çatışması üzerinden şekillenen Ortadoğu’daki kamplaşmalarda artık yeni bir döneme girildi ve “Arap Baharı”, yeni bir paylaşımın adı olarak ortaya çıktı. Bereket Kar, bölge halklarının mevcut rejimlerine başkaldırırken “aslında ne istedikleri ve neye karşı durdukları”nı anlamadan, “Arap Baharı” sürecindeki yeni paylaşımın ilk nüvelerini görmemizin zorlaşacağını, eski argümanlara sığınarak “halk hareketlerinin doğrudan ya da dolaylı biçimde egemen devletler tarafından kışkırtıldığı, bu sürecin bir kurmaca olduğu” hatasına düşebileceğimizi sözlerine ekledi. Süreci daha net tarif edebilmek için, başta Suriye olmak üzere, Ortadoğu’daki halk hareketlerinin geçmişten bugüne geçirdiği değişimlere odaklanmak, ittifak Araştırmacı-Gazeteci Bereket Kar, konuşmasında, ve ayrışma noktalarına yereli temel alarak, etnik “Arap Baharı” sürecinin, bölge genelindeki ve mezhepsel faktörleri ihmal etmeden, küresel rejimlerin dahi öngörebildikleri bir halk hareketi dengeler bağlamında eğilmek gerektiğini savundu. olarak doğmadığını, küresel güçlerin de bu hareketi sonradan kavramaya ve yönetmeye çalıştığını belirtti. Kar’a göre, yıllardır Filistin-İsrail 28 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Bereket Kar, Dinçer Demirkent, Hakan Mertcan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Asistanı, “Türk Modernleşmesi ve Arap Alevileri” konulu tez çalışmasını sürdüren Hakan Mertcan ise, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye Alevilerine etkisi üzerine konuştu. Bereket Kar’ın genel Ortadoğu gözlemini, Hakan Mertcan Türkiye Alevileri üzerinden derinleştirdi. Mertcan, Suriye’deki Nusayrilerin kökenine dair kısa tarihsel analiziyle, Nusayrilerin bugün nasıl adlandırılmaya, hatta yaftalanmaya çalışıldığını, etimolojik ve politik gelişim çizgisiyle birlikte yorumladı. Hakan Mertcan, Suriye ve özelde Baas Partisi üzerine Türkiye’de yürütülen güncel tartışmalarda, entelektüel kesim tarafından Nusayriliğin nasıl yorumlandığını, Esed rejiminin diktatoryal yapısı ile Aleviliğin nasıl bitişik okunmaya çalışıldığını, Türkiye’de Alevilere bu yolla nasıl gözdağı verilmek istendiğini basından örneklerle ortaya koydu. 29 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Cumhuriyetin Ütopyası Ankara Fakültemizin değerli öğretim üyelerinin yazılarıyla katkıda bulunduğu "Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara" kitabı yayınlandı. "Çarşamba Söyleşileri" kapsamında, bu önemli derlemeyi yazarlarıyla birlikte 10 Ekim’de Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi’nde tartıştık. 30 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Doç. Dr. Funda Şenol Cantek, Yrd. Doç. Dr. Murat Sevinç, Doç. Dr. Elif Ekin Akşit, Selda Tuncer Söyleşinin açılış konuşmasını Mülkiyeliler Birliği Başkanı Sevilay Çelenk yaptı 31 ... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler... Prof. Dr. İşaya Üşür, “Cumhuriyet ve Türkiye Cumhuriyeti” konulu Çarşamba Söyleşisi için 31 Ekim Çarşamba akşamı Mülkiyeliler Birliğinde dinleyicileriyle buluştu. Prof. Dr. Üşür’ün konuşmanın tam metnini en kısa zamanda sizlere ulaştıracağız. 32 33 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Mülkiyeliler, Mülkiyelilerin Çalışmalarını Değerlendiriyor… Mülkiyeliler, Mülkiyelilerin eserlerini E-Bülten'de değerlendiriyor, üretim zincirimize her gün yeni bir halka ekleniyor. Hocalarımızın ve mezunlarımızın ilginizi çeken çalışmalarını Mülkiyeliler Birliği'nin hazırladığı, 2 ayda bir yayınlanan E-Bülten'e yazmak, görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, 2 sayfayı geçmeyecek yazılarınızı mulkiyeank@gmail.com adresine bekliyoruz. Bir eserin yayınlandıktan, sergilendikten sonra, büyük ölçüde artık o yazarın "mülk"ü olmaktan çıktığına, kamusal dolaşıma girdiğine inanıyoruz. Bu dolaşımın nitelikli bir boyut kazanmasında en önemli özne ise okur... İlgi gösterilmeyen bir eser, zamanla çoraklaşabiliyor. Mezunlarımız, yazılarını bize iletmeye başladılar. İlk çalışmaları aşağıda ilginize sunuyoruz. İlerleyen e-Bülten'lerde değerli yazılarınızı yayınlamayı sürdüreceğiz. Üretim sürecine siz de katılın... 34 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... “İmparatorluk” Tartışmalarında Osmanlı’nın Yeri ve Özgünlüğü Okay Bensoy "Osmanlı: Bir Dünya-İmparatorluğunun Soykütüğü", son dönemde yayınlanmış tezler içinde okuduğum en nitelikli işlerden biri. Osmanlı'nın kuruluşunu "dünya-imparatorluk" kavramı üzerinden tartışırken, Braudelci uzun-dönem analizini imparatorlukların karakteristik-tarihsel özellikleriyle birlikte yorumluyor. Braudel ile İbn Haldun literatürünün birbirini tamamladığı iddiasını Ümit Hassancı çizgiyle somutlaştırıyor. İslam etkisi ile Bizans/Roma etkisi arasında salınan Osmanlı'nın kuruluşu tartışması, sırasıyla millliyetçiİslamcı bakışı ve oryantalist görüşü karşı karşıya getiriyordu. Barış Ünlü'nün kitabı ise, bu ikiliklerin her ikisinin de kuruluşa dönemsel olarak katkıda bulunmuş olabileceği üzerine kurulu. Elbette bir Barış Ünlü, “Osmanlı: Bir Dünya-İmparatorluğunun Soykütüğü” "ortayolculuk" değil, dünya-imparatorluk bakışının getirdiği bir ara yol, yöntem denemesi bu kitap. Dipnot Yayınları Dünyada Akad İmparatorluğu'nun Yakındoğu'ya anlamda imparatorluk kültüne yansımalarına etkisini (Amelie Kuhrt'un çalışmalarını ihmal eğiliyor. etmeden) "uzun erimli" ve "spiral" çevrimlerini izledikten sonra İran/Pers egemenliğinin İslam Yazarın Marksizm eleştirisi tam da burada devlet ve medeniyetine emperyal katkılarına düğümleniyor: Devlet biçimlerine çoğunlukla yoğunlaşıyor, oradan Bizans/Roma emperyal üretim tarzları temelinde yaklaşıp imparatorluk yayılımının ve artı-ürünü bölüşme biçimlerinin Batı karakteristiklerini, bunların etkilerini bir tür coğrafyasına, Osmanlı'nın kuruluşuna ve evrensel üstyapı unsuruna indirger, "küçümserseniz", 35 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... imparatorlukların kuruluş tartışmalarını başarısı tek başına bir dinin, devletin, fetih fikrinin, coğrafileştirmek ya da özcü bir "despotik kültürün, uygarlığın, göçebelik/barbarlık ya da yönetim" tartışmasına sıkıştırmak durumunda yerleşikliğin başarısı değildir; bunların tarihsel kalabilirsiniz, amacınız bu olmasa bile... Althusser'in süreçteki birikimleriyle beliren, önceki imparatorluk Montesquieu'sine karşı Ümit Hassan'ın İbn kültlerinin katkısıyla şekillenen bir öyküdür. Haldun'unu okumakta fayda olabilir. Önsözünde belirttiği, kitabın ilerleyen Barış Ünlü'nün Eric Wulff'tan alıntıyla işlediği bölümlerinde bize hatırlattığı üzere, "büyük "vergisel üretim tarzı", imparatorluk anlayışının kuramsal" iddiaları olmayan ve kuruluş bir sonucu. Kitapta özellikle bu kavrama dikkat tartışmalarına yeni bir yöntem önermeyi ederek "uzun dönemli" analize odaklanmada amaçlayan bu çalışma, sadece Osmanlı'ya bakışımı fayda var, çünkü artığa el koyma ve onu yeniden gözden geçirmemi sağlamakla kalmadı, nitelikli dağıtma süreçlerinde, vergisel üretim, merkez- bir tezin bölümlendirmesinin, sınırlamalarının taşra ikiliğini çözümlemede önemli bir anahtar. nasıl yapılabileceği, tez dili-kitap dili ayrımının Doğu-Batı ayrımını eleştiren, onu yatay kesen, her önemi hakkında da değerli şeyler öğretti. Kitap, coğrafyanın kendine özgü üretim biçimi olduğu Osmanlı’ya dair yöntem tartışmalarının ötesinde, klişesini kemiren bir özelliği var "vergisel üretim"in. bilimsel yöntemin başarılı bir uygulaması olarak "Vergisel üretim tarzı", ATÜT-feodalizm tartışmasına örnek kaynak kitaplar listesine girebilir. giriş için de değerli. İki kavramın aslında birbirini dışlamadığını, toprağa dayalı aynı üretim ilişkisinin birbirini dışlamayan biçimleri olduğunu anlatıyor. Merkezin mi, taşra/yerelin mi üretim ve bölüşüm süreçlerinde daha etkin olduğunu kavramak için, ATÜT ve feodalizm üzerinden gelişen yazına özcü coğrafi ayrımları aşma çağrısı yapıyor. Dolayısıyla, Osmanlı'nın kuruluşunda "tipik" üretim tarzlarını coğrafya ve despotizmle ilişkilendirme gayretlerine karşı çıkıyor, imparatorluk "tip"leri öneriyor. Ünlü, Osmanlı'nın "başarısı"nı uzun bir "dünyaimparatorluk tarihi"nden çıkarsıyor. Osmanlı'nın 36 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Maya Takvimi ve İzmir küçücük birimlere sığdırılan büyük dünyalar gibi. Mısraları oluşturan kelimelerin, bütünün bir parçasıyken, aynı zamanda toplum içinde yaşayan insanın bireyliğini anımsatacak bir duruşa sahip olduklarını görüyorsunuz. Bir kelimenin şiir içerisinde bu kadar sorumluluk yüklendiğini görmek belki tuhaf gelebilir ama okurken bunun ne kadar olabilir bir gerçek olduğunu ve aslında kelimelerin yaşayan bir organizma gibi orada varlığını sürdürdüğünü hissediyorsunuz. Her Kahraman Çayırlı kelime, okuyucunun onu izlediğinin ve yaşadığının “Maya Takvimi ve İzmir” farkında. Siz onu okurken, o da sizi izliyor göz Yasak Meyve Yayınları ucuyla. Tepkilerinizi ölçüyor. Mimiklerinize Selçuk Baymaz bakıyor. “Tanıdı mı beni daha önce gördüğü bir Kelimeler var. Uzaklardan dumanını tüttüre yerden acaba…” diyor. Aralarında konuşuyorlar tüttüre koca dağ ve ovaları aşarak gelen bir hatta… “Acaba beni daha az mı sevdi? Daha az mı trenin vagonlarında. Tek tek ve içli içli gelen anladı?” diye kıskançlıklar bile yaşadıklarını hayal kelimeler… Her biri yük, her biri mesaj, her biri edebilirsiniz. dilek ve haberlerle dolu… Tarihin en doğusundan Farklı zaman ve ortamlardan bir araya gelen kelime yola çıkarak, güneşin insan gözüyle görünmeye sürüleri görüyorsunuz mısralarda. Her biri bir başladığı andan, İsa’nın doğumu diye bilinen ağızdan konuşuyor. Siyahı, beyazı, kızılı… İnsan günden tam 2000 yıl sonrasına kadar uzanan bir yığınları gibi… Her biri bir dert anlatıyor ve bunu yolun üzerinde ilerleyen kelimeler… gruptan ayrılmadan, grubun ortak mesajına aykırı Kahraman Çayırlı’nın “Maya Takvimi ve İzmir” isimli düşmeden... Ki bazen de düşerek… Ansızın, şiirin kitabını elinize alıp, şiirleri okumaya başladığınız içinde anarşi yarata yarata, diğerlerine kafa tuta andan itibaren, sayfalar arasında yukarıda tuta okuyucunun ilgisini bir noktadan apayrı bir anlatmaya çalıştığım hislere kapılıyorsunuz. noktaya çekip şiirin olağan his ve konusundan Kelimeler gözünüze çarpıyor. Savruk, yalnız, içli uzaklaştıran bir kelime ortaya çıkıverebiliyor. Yeni kelimeler… Ve anlatıyorlar. Nanoteknolojiyle bir odanın kapısını aralıyor. Ve siz kendinizi oda 37 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... içinde odalar arasında buluyorsunuz. Seçim yapıp gözüne çarpanları, maya takviminden İzmir’e kadar girmek ya da girmemek sizin elinizde. her şeyi aynı tencerede pişirerek okuyucuya bir Kelimelerin anlatmak istediği bir dert var. Sanki lezzet sunmaya çalışıyor. Tüm bunlarla beraber, yıllardır içlerinde tutmuş, saklamış, biriktirdiği onca kitap tüm bu “zamanlar yolculukları”nı sunsa da şeyi içine atmış ve hazır sizi bulmuşken bunları size; zaman zaman sanki bu kurgudan bağımsız anlatmak, hatta haykırmak için fırsat bulmuş yazılıp ama yine de kitapta yer alsın diye dahil gibi bir halleri var. Yalnız, bireyselliklerinden edilen şiirlere de denk geliyorsunuz. Bu da bahsederken, her kafadan bir ses gelen kalabalık ister istemez, bu keyifli yolculuğun arasında insan güruhlarının çıkardığı gürültü kirliği aniden takılıp hızınızın kesen irili ufaklı taşlar yok. Bir ahenk var. Okuduğunuz her bir şiirde gibi bir etki yapıyor. Tabi kitabı okurken, bu bunu fark edebiliyorsunuz. Ve bir sonraki şiire kurguya bağlı kalmak zorunda değilsiniz. Her bir geçerken, -yukarıda bahsettiğim- aynı trenin kelimenin bireyselliğinden ve bağımsızlığından bir sonraki vagonundaki kelimelerin yanına bahsetmişken, şüphesiz bu bağımsız kelimelerin geçip yolculuğunuza pencere kenarında onların oluşturduğu şiirin de kitaptaki diğer şiirlere gözlerinin içine baka baka, alınlarından akan nazaran özgün olacağını göz önünde tutarak teri gözlerinizle görerek, “çok sıcak oldu, bıktım kitabın her hangi bir sayfasındaki bir şiiri açıp, şairin bu yolculuklardan artık...” diye sitem edenlerin keyifli içsel anlatısını, size sunmaya çalıştığı dünyayı veyahut yolculuğun keyfini çıkaran haylaz izlemeye koyulabilirsiniz. “kanındaki nazar miktarını”1 dinleyerek devam “Maya Takvimi ve İzmir”, şiirlerde yer alan tüm ediyorsunuz. bu ahenkli karmaşanın, aslında bize vermek Kitapta her bir şiir, kitabın başından sonuna istediği mesaj ya da anlatmak istediği hikaye; kadar anlatılan bir hikâyenin parçası gibi bir his medeniyetin geldiği son noktada geçmiş ve veriyor. İnsan medeniyetlerinin tüm çağlarda bugünün birleşmesiyle, modernitenin yarattığı ortak bir potada eritilip, bunun üzerine birde post ikilikler, zıtlıklar ve karmaşanın içerisinde modern çağlarla karıştırılarak dizelere döküldüğü yaşadığımız dünyanın, kendi hayatlarımızın, bir kurguyu yaşatıyor okuyucuya. Şair, dünü ve kendi kargaşalarımızın şair tarafından kelimelerle bugünü, kendi çocukluğunu, tarih öncesini, köleyi, gözlerimizin önüne sunulmasıdır. soyluyu, sokak kadınını, “kalbin yükdoksansekize *1 “Nazara Mardin” şiiri bölünmesi”ni2 “şiir kabuklarıyla uyumayı”3, tanrıyı, *2 “Köpek” şiiri transseksüeli, heteroseksüeli, Mardin’i, Gaziantep’i, *3 “Sonu Yok Işığın” şiiri büyüklerinden dinlediklerini ya da okuduklarını, 38 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Mülkiye Dergisi’nin Yeni Sayısı Çıktı Mülkiye Dergisi’nin yeni sayısının dosya bölümü, Türkiye ve dünyada çevrecilik alanında değerli çalışmalara imza atmış, Mülkiye’nin eski hocalarından Ernst Reuter’e ayrıldı. http://www.mulkiye.org.tr/?x=4&id=438 Sayı Editöründen… Alman Bilim Adamları ve Ernst Reuter’in Konumu Reuter ve Mülkiye Faruk Şen Türkiye’deki Ernst Reuter: Birkaç Kişisel Anı Ernst Reuter ve Türkiye’de Sosyal Konut Edzard Reuter Esra Akcan rnst Reuter’in İkinci Vatanı Türkiye’de Çağdaş Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri Kentbilimin Gelişmesine Sınırın Ekonomi Politiği Yaptığı Katkılar (Yayınları Üzerinden Bir Havva Neşe Özgen Değerlendirme) Ruşen Keleş, Ayşegül Mengi, Can Giray Özgül Ernst Reuter: Bilgi Transferi ve Kültürler Arası Pragmatizm Arasında Türkiye’de Kentsel Reformlar Heinz Reif, Barış Ülker Ernst Reuter’in Türk Yerel Maliye Sistemine İlişkin Çalışmaları Hakkında Bir Değerlendirme Menaf Turan Türkiye’de Ernst Reuter ve Bayındırlık Üzerine Araştırmalar Burcu Doğramacı Sürgündeki Ernst Reuter: 1935-1946 David E. Barclay Ay Yıldız Altında Sürgün, Nazi Yönetiminde Türkiye’ye Kaçan 39 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Pulat Tacar’ın “AİHM’de Doğu Perinçek-İsviçre Davası” kitabı çıktı. Mezunumuz Pulat Tacar, Türkiye’nin deneyimli ve seçkin diplomatlarından... Mesleki kariyerinin büyük bir bölümünü, Türkiye’nin Avrupa ülkelerindeki Konsolosluk ve Büyükelçilik düzeyindeki temsilcilik görevleri oluşturdu. Tacar bu kitapta, “Ermeni soykırımı” iddiasını ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, bu iddiayı kabul etmemenin suç sayıldığı AİHM’de İsviçre’deki “yalan çiğneme eylemi” nedeniyle yargılanıp cezaya Doğu Perinçek-İsviçre Davası çarptırılması davasını inceliyor. Pulat Tacar Kaynak Yayınları Mezunumuz İsmet Tanıl Bora’nıderlediği “Tren Bir Hayattır” kitabı çıktı. “Tren, yalnızca yolcuları taşımaz kuşkusuz; irili ufaklı ‘belirtiler’ de trenle taşınır. 12 Eylül’ün Kars’a trenle taşındığını görebiliyorduk; vagonlardan askerler iniyor, iner inmez içtima ediyorlardı. Yol kenarında oynayan çocuklara göz kırpanı bir yana, kimisi görevi benimsemiş, etrafa öfkeyle bakıyordu.” Faruk Duman Tren, sadece bir ulaşım aracı değil. En azından meraklısı için öyle değil. Tren, bir seyyar penceredir, aslında kendisi de bir manzara. Tren, bir hayattır. “Demiryolcu” diye bir insan türü var: Meslekten demiryolcular ve demiryolu-tren tutkunları. Kendine mahsus bir romantizmi vardır trenin. Bu kitap, Türkiye’nin demiryolu politikasından, işte bu tren romantizmine uzanan bir şebeke hattı kuruyor. Türkiye’de demiryolculuğun tarihi… Ege ve İzmir trenleri… Ankara Ekspresi… İstasyon “olgusu”… Gar lokantaları… Demiryolcu işçiler ve sendikacılık… Demiryolcu futbol takımları… Demiryolu aletleri, demiryolu eşyaları… Tren şarkıları-türküleri… Trenler ve filmler… Tren duygusu… Yazarlar: Alper Araz, Tolga Arvas, Mehmet Atlı, Yüsri Atlı, Suavi Aydın, Orhan Berent, Aksu Bora, Tanıl Bora, Zafer Boyar, Faruk Duman, Yonca Kösebay Erkan, Kıvanç Koçak, Murat Meriç, Tuğrul Paşaoğlu, Ali Can Sekmeç, Yavuz Yıldırım. 40 Tren Bir Hayattır Derleyen: Tanıl Bora İletişim Yayınları ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Mezunumuz ve Fakültemizin Değerli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serpil Sancar'ın Beklenen Kitabı "Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti" Çıktı Eril modernleşmenin önemli bir boyutu, yeni modern kadın temsillerini cinsiyetsizleştirmesidir. Muhafazakâr modernleşme gözlüğünden bakınca, kadınların cinsel ahlak açısından yargılanamayacakları bir aseksüel kamunun varlığı gerekliydi. Muhafazakâr modernleşmenin kabul ettiği kamusal kadınlık -çoğu aristokratik gelenekte olduğu gibi kadınları cinsellik sahibi olarak değil- toplumsal gelişime adanmış, cinsiyetsiz bedenler olarak konumlandı. Toplumsal amaçlar için seferber edilecek sosyal kimlikler inşa edebilme (ve erkek odaklı cinsiyet rejimlerinin otoriter siyasal rejimlerle eklemlenme) stratejisi olarak bu tarzın başarılı bir örneği de Türkiye’de yaşandı. Serpil Sancar, tarihsel olarak kadınların dışlandığı, cinsiyetçi politikaların belirginleştiği ve cinsel ahlakın sınırlarının çizildiği bir tarih anlatıyor bize. Feminist bir tarih okuması bu. Yazar, muhafazakâr modernleşmenin paranoyalarını ve orta sınıf Türk ailesinin nasıl inşa edildiğini tartışıyor. Beklentiler ve hayal kırıklıkları, şikâyet ve serzenişleri resmediyor. Cumhuriyet’in inşasında kadınlar nasıl bir rol aldılar? Neleri tartıştılar? Nasıl tartışıldılar? Ulus-devlet sürecinde, kanonik anlatılarda kadının işlevi neydi? Kadınlar milli davalara nasıl dahil oldular? Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, Türkiye feminizmi ve kadın çalışmalarıyla ilgili en kapsamlı çalışmalardan birisi. Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti Serpil Sancar İletişim 41 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Mülkiyeli, Kadın Hareketinin Önemli İsimlerinden Handan Koç’un “Muhafazakârlığa Karşı Feminizm” Kitabı Yayınlandı "Çizgimiz muhafazakârlığın genlerine ve tarihi kodlarına Cumhuriyet, Sosyal Demokratların Kırmızı Çizgileri. uygun bir şekilde, siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsal Kitabın son bölümünde ise İran kadın hareketinin en ve kültürel geleneklerine yaslanmaktır... Devrimci önemli kampanyasının belgesi olan “Bir milyon imza” dönüşümlere karşı tedrici ve doğal sürecinde işleyen bir broşürünün Türkçesi ilk defa yayınlanıyor. toplumsal dönüşümü savunuyoruz.” Bu kitapta; Bu ifade, 2004 yılında Yalçın Akdoğan tarafından kaleme “Feministler neden bedenimiz bizimdir diyor? alınan Ak Parti’nin yeni muhafazakârlık başlıklı politik Aşk’tan anneliğe her konuda İslamcı tezler kadınlara ne manifestosunda yeni bir ideolojiden bahis edildiği iddiası ile öğütlüyor? yer almıştı. Geleneklere bağlılık ve doğal süreçlere güven... Menderes, Özal ve Erdoğan milletin adamları ise biz milletin Mahşerin bu iki atlısıyla feminist kadınların hesaplaşması nesiyiz? yüzyıllardır sürüyor. Kadın fıtratı tesettürü gerekli mi kılar?” gibi sorulara cevap Handan Koç’un “erkek egemenliğine karşı cins mücadelesi aramış yazılar yer alıyor içinde yazıldı(…) “diye tanımladığı kitabı dört ana bölümden oluşuyor. Kitabın temel iddiası, Türkiyeli İslamizm ve muhafazakârlığın birleşik bir ideoloji olduğu ve kadınların karşı çıkışlarının diğer muhaliflerinkinden temelden farklı olması gerektiğine dayanıyor. İslamizm ve muhafazakârlık kadın özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin hep karşısında yer alır: Yazar “dostumuzu tanımalıyız ama düşmanımızı daha iyi tanımalıyız” düşüncesinden hareketle klasik İslamcılığın kadınlara yönelik yaklaşımlarını aşk, cinsellik, beden ve emek politikaları açısından eleştiriyor. Kitap daha sonra Şule Yüksel Şenler’den başlayarak kadınların sıkıştırıldığı örtünme meselesini ele alıyor. Taha Parla ve Said Nursi’nin konu ile ilgili yazdıkları feminist açıdan gözden geçiriliyor. Daha sonraki bölümde dört Muhafazakârlığa Karşı Feminizm Handan Koç Destek Yayınları makale yer alıyor: Milletin Adamları, Liberaller Ve Kadınlar, Sızıntı Dergisi Otuz Yaşında, Gülenizmde Kadın, Yaşlanan 42 ... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... Hakikat ve İnsan Hakları Hakikat ve İnsan Hakları, Derleyenler: Özkan Agtaş ve Bişeng Özdinç Dipnot Yayınları "Hakikat ve İnsan Hakları" adıyla yayınlanan derlemeye katkıda bulunanlar arasında Fakültemizin değerli akademisyenleri de bulunuyor. Hakikat kavramı ve insan hakları teması etrafında düzenlenmiş sekiz seminer ve üç forumun yoğun tartışmalarını yansıtan bu çalışma, geçmişle hesaplaşma gündemimize dair kolektif bir değerlendirme çabasının sonuçlarını sergiliyor. Bizleri, hakikati beklemeye değil, onu savunmaya; geçmişle hesaplaşmanın yolları, yordamları, zorlukları üzerine birlikte kafa yormaya; geçmişin sorgulanması işini, geleceğe dair ne yapmak istediğimiz sorusunun cevaplanması gereken bir ‘şimdi’de yapmak zorunda olduğumuz gerçeğine hakkını vermeye çağırıyor. Derlemeye katkıda bulunan yazarlar kent mekânlarını ve oralarda sürdürülen hayatları toplumsal hafızanın taşıyıcıları olarak okumaya; hakikati bilme hakkının olanaklılığı ve hukuk içerisindeki serüveni üzerine düşünmeye; geçmişle hesaplaşma bahsinde ceza yargılamasının sağladığı imkânları irdelemeye; toplumsal yas süreçlerinin anlamı üzerinde dikkatlice durmaya; egemen politik kültürümüze sirayet eden travmatik hafızanın haritasını çıkarmaya çalışıyor. Katkıda bulunanlar: Elif Ekin Akşit, Kerem Altıparmak Ahmet Murat Aytaç, Tanıl Bora, Alev Özkazanç, , Ozan Erözden, Cem Kaptanoğlu, Murat Paker, Ümit Fırat, Sezgin Tanrıkulu, Selçuk Kozağaçlı, Faruk Alpkaya, Hüseyin Aygün, Ayhan Yalçınkaya, Yılmaz Ensaroğlu, Funda Tosun, İlhami Algör. 43 44 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Mülkiye’nin Anaokulu Açıldı! 2001 yılında fakültemizden mezun olan sevgili Hande Gül, 2009 yılında, genç yaşta bize veda etmişti. Ailesi Handemizin adını yaşatmak için varını yoğunu bir okul yaptırmak için harcadı. Eylül ayında açılan Hande Gül Anaokulu, değerli Mülkiyelilerin ziyareti ve desteğiyle yavrularımıza ışık saçacak. 1975 mezunumuz Sayın Sabri Günenç’in içten anlatımıyla bu güzel okulumuzu ve değerli Gül Ailesi’ni tanıyalım… çekilmiş bir kıyaktı… İşin püf noktası ise şuydu: Öğle vakti kapılar açılmadan, Siyasal ve Hukuk’tan hızlı adımlarla yol alınacak, Kurtuluş tren yolu alt köprüsünden geçilerek yokuş hızla tırmanılacak ve yemekhanenin kapısında hazır olunacaktı. Bizim gibi uyanıklar, kapılar açılır açılmaz Hacettepe Tıplıların ardından Mülkiye’nin Anaokulu Açıldı ‘itmeyin arkadaşlar!’ diye bağırarak, içeri kayardı. Fark şu ki bu okul, Tunçbilek Termik Santrali ve Tıplıları görevliler zaten tanır ama biz kimlik Kömür Ocakları ile ünlü Kütahya Tavşanlı’da. kontrolü engelini ancak bu kargaşa ile aşardık… Öykü biraz buruk ama gelinen nokta gözlerimizin Haydar kardeşimiz, Tıp‘ın ağır abilerinden biri içini güldürmeye yetiyor: Geçmişi hatırlıyorum idi. Bir de Zehra kardeşimiz vardı ki, Hemşirelik da bir an, Siyasal Yemekhanesi yemeklerinin Yüksek Okulu’ndan, sohbeti şeker mi şeker… Bu çekilmez hale geldiği, Çığır’da ise yemek okulun kızları yabancı dilde hazırlık okur, okurken yiyecek kadar paramız olmadığında, Hacettepeli staj yapar, uygulamada ‘değme doktorlara’ arkadaşlarımızdan gelen duyumlara istinaden kök söktürürlerdi. Velhasıl kelam okul bitince Hacettepe Yemekhanesi’ne hücum ederdik, biz Hacettepeli bu iki arkadaş bir can oldular ve uyanıklar… Tavuk pilav yanında tatlı inanılmaz 1977’de nur topu bir kızları oldu. Adını “Hande” düşük fiyat... Öyle ki, Teşkilat fiyatına! Bu koydular. Doğramacı’dan öğrencilere ‘uslu dursunlar’ diye İşte öykü şimdi başlıyor: Haydar ile Zehra görev 45 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. aşkıyla ayrım yapmaksızın Yurdumuzun değişik yörelerinde görev yaptılar. Küçük Hande de onlarla birlikte... Üzerine titredikleri Hande’nin iyi bir eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar. Hande 2000–2001 öğretim yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduğunda pek keyiflendiler. Hande, İktisat bölümünü üssü mizan derecesi ile bitirdi. Sonra yurtdışında yüksek lisans yaptı. Yuva kurma sırası geldiğinde beyninde bir ur tespit edildi. Tedavi karşılıksız kaldı ve Hande Gül‘ü 2009’un sonunda, hayatının baharında kaybettik. Henüz 32 yaşındaydı. Aile, tek varlığını kaybedince hayata küsmedi. Radikal bir karar alarak onun adını yaşatmaya karar verdi. Tüm birikimlerini ortaya koyarak son durakları Tavşanlı’da adına bir okul açma girişiminde bulundular. Hande, tarif edilemez derecede çocuk sevgisi ile doluydu. Bu nedenle ailesi bir anaokulu yaptırmaya karar vermişti. Evet, Hande Gül Anaokulu bu yıl, Hande’nin doğum günü olan 14 Eylül’de Tavşanlı’da resmen açıldı. Çocuklar çiçekler gibi açacak, serpilecek bu okulda. Okulun baş köşesinde Hande’nin ‘MM’ rozetli resmi yer alacak. Ve o gün ”Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz” diyecek marş! Ne büyük, ne onurlu bir davranış! Sağ olasın Haydar kardeşim, Sağ olasın Zehra kardeşim! Yolu düşen Mülkiyelileri bekliyorlar. Elimizden geldiğince tüm camiaya yayalım bu güzel haberi. Kapıları ve yürekleri sonuna kadar açık…” İletişim: Haydar Gül 05052647130 46 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Zamanda ve Mekanda Yolculuk SBF-DER Diyarbakır’daydı Kumru Başer 1980 öncesinin anti-faşist mücadelesindeki beraberliklerini bugüne taşımayı başaran SBF-DER’liler, bu sene uzun süredir planladıkları Diyarbakır buluşmasını gerçekleştirdiler. 40 civarında SBF-DER’linin katıldığı 3-6 Mayıs tarihleri arasındaki gezinin gezinin programının hazırlanması, ev sahipliği ve rehberliğini bizzat, kendisi de bir SBF-DER üyesi olan Diyarbakırlı yazar, şair Şeyhmus Diken’in yapmış olması katılanlar için müthiş bir ayrıcalıktı. Şeyhmus, bir dantel titizliğiyle ördüğü ve aksatmadan uyguladığı programla yine SBF-DER’li Diyarbakırlı gazeteci-yazar Naci Sapan’ın da desteğiyle o 4 günü büyük ve derin bir yolculuğa dönüştürdü, bizlere ömrümüz oldukça unutamayacağımız bir kültürel, siyasi, edebi, mimari ve duygusal bir ziyafet çekti Geziye İstanbul, Ankara, İzmir ve Hatay’dan gelen SBF-DER’liler olarak misafiri olduğumuz Sur Belediyesi ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ederek başladık. Başkanlar Abdullah Demirbaş ve Osman Baydemir ile yapılan samimi sohbetler güzel bir açılış oldu. Belediyecilikte katılımcılıktan başlayıp, çok kültürlülük, ayrımcılık ve cinsiyetçilikle mücadeleye, ekonomik sorunlara kadar geldik. Lafın arasında geçiveren “Bugün 4 cenazemiz var”ın dayanılmaz ağırlığını duyduk. Diyarbakır’ın surlarını, Keçi Burcunu, Hevsel bahçelerini Şeyhmus’un tatlı hikayeleriyle zihnimize kazıyıp, eski Diyarbakır Cezaevini, eski JİTEM sorgu karargahını, hemen arkasında çok sayıda insan kemiğinin çıktığı kazıları gördük, orada yatanları düşünerek sessizce Dicle ovasına karşı oturup çay içerken kendimize geldik. Diyarbakır’ın sanki yüzlerce yılı telafi etmek istercesine büyük bir restorasyon ile tarihini, mimarisini, kültürel çeşitliliğini canlandırmaya, ona sahip çıkmaya çalıştığına tanık olduk. Keldani Kilisesi Mar Petyun ve Meryem Ana Süryani Kadim Kiliseleri ile Orta Doğu’nun en büyük Ermeni Kilisesi Surp Giragos tamamlanmış, bir zamanlar bütün dinlere ibadet alanı sunduğuna inanılan büyülü mekan Ulu Camii’de restorasyon sürüyordu. Cuma günü Hasankeyf, Mardin ve Midyat’ı coğrafyanın tarihi, siyasi hikayeleri, fıkraları ve şarkıları eşliğinde gezilip, güzelim Deyruzahfaran Manastırında Süryani Metropoliti ile çay içildi. Akşam Diyarbakır’a dönülüp Erdebil köşkünde Kürt müziğinin en güzel ezgileriyle halaya duruldu. Cumartesi günü Diyarbakır’da Koşu Yolu Parkı’nda, Cumartesi insanları, kayıp yakınları tarafından yapılan oturma eylemine SBF-DER de katıldı. SBF-DER’in 1970 ile 1980 arasında öldürülen10 üyesinden biri olan İsmail Gökhan Edge 1976 yılında 47 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Diyarbakır zindanlarında işkence ile katledilmişti. Oturma eylemine bizler de onun resmiyle gittik, onun katillerini sorduğumuzu anlattık. Diyarbakırlılarla otururken, ne kadar çok kişinin, ailesinden üç, dört, beş kaybın fotoğraflarını taşıdığını görmek sarsıcıydı. O günü Ahmed Arif müzesi haline gelmiş güzelim bir Diyarbakır evinin avlusunda çay içerek yaptığımız sohbet ve sonrasında Kürt sözlü tarih geleneğine yeniden hayat veren dengbej geleneğinin en seçkin örneklerini dinleyerek sürdürdük. Hepsinin aynı güne sığdığına inanmak güç ama akşam da tarihi Demirciler çarşısının içinden geçerek gidilen Sülüklü Han’ın dolunaylı güzel avlusunda SBF-DER’in sponsorluğundaki Nazım Hikmet söyleşisi vardı. SBF-DER üyeleri Şeyhmus Diken ve Tahir Şilkan’dan ve Nazım’ın Bursa Cezaevi yıllarını araştıran Güney Özkılınç’dan büyük şairle ilgili hiç bilmediğimiz şeyler öğrendik. Döndüğümüzde muhtemelen hepimiz Memleketimden insan Manzaraları’nı bir kez daha açıp kaybolduk sayfaları arasında. Diyarbakır’dan ya da dışarıdan SBF-DER’liler 4 günlük gezi sona erdiğinde unutulmaz anılar, yepyeni ufuklar, algılamalar, yeni ve yenilenen dostluklar ve en güzeli sıcak, sol bir rüzgârın keyfiyle ve dinamizmiyle dopdoluydu . 48 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Zeus Altarı’na Yolculuk (1) Haluk İl Kalkıp gitmek, aynı şeyleri biteviye yapıp Biriken ve artık taşıması, yer bulması dert olan durduğumuz, hiç de özellikli olmayan hayatımızın Atlas’ların birini bile atmaya kıyamadım bu güne yükünü sırtımızdan atıp yola çıkma isteği, var kadar. Harita külliyatı ise -aynı haritaların ısıtılıp farklı olduğunu bildiğimiz yeni hayatlara uzanma, yaşama biçimlerde yayınlanmış olsa da- hallice ve kabarık. arzusu. Modern insan bu kaçma hevesini, yeni hayat Gitme hevesimin malzemesi bu dergiler, hele özlemini, karmakarışık yaşamının diğer ucunda, haritalar. doğal, basit, riski ve yükü az bir hayat olarak kurgular Başkalarında da öyle midir? Yoksa hayata Ülke çoğu zaman. Sakin bir sahil kasabası ya da bir köy haritasının bir ucunda hem de doğusunda başlamış yaşamı, oysa ne yeni bir hayata başlayacak enerjisi, ne olmak mıdır nedeni, harita benim için doğduğum cesareti ne de bu basit hayatı nasıl sürdürebileceğine yerden başlar. Sanki oradan çizilmeye başlamıştır dair donanımı vardır. Yapabileceği kısa zamanlara ve batıya gitmek zorundadır. Bunda eğitimimizdeki sığdırdığı yıllık tatil programlarına çocuksu bir oryantalizmin katkısı var mıdır, yoksa varoluşsal bir sevinçle hazırlanmak, gelip geçici de olsa, yola problem midir, bilemiyorum. Geriye baktığımda çıkmanın büyüsüne kapılmaktan ibarettir. Haritalar kendimce bu yol problemini bayağı zorlamışım o zaman düşer akla, kötü hazırlanmış ülke haritaları gibi, çünkü şu anda doğduğum yerin karşı üzerinde yolculuk egzersizleri başlar. ucundayım, haritalarda Anadolu coğrafyasının bitim 49 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. noktalarından biri hissini uyandıran, Egenin bitimi kaz otlatmakta, baba namaz kılmak istiyor, sarı kız Körfez, Edremit Körfezi. Sonrası şimdilik çok merak su döküyor babasının eline ancak su tuzlu, babası konum değil, bilinmez, kalınır mı, batı ya devam mı bunu hatırlatınca dönüyor dağlara ve elindeki su tatlı edilir, geriye mi dönülür, kim bilir? bir pınar suyuna dönüşüyor ki baba kızının erenler Coğrafya mekana ait bir kavram, durağan. Ancak katına yükseldiğini anlıyor.” Bu yerel söylence büyük anlatacağımız coğrafya mekansallıkla kalınabilecek bir ihtimalle 13. yüzyılda gelip buralara yerleşen alevi bir yer değil, biz de zamansallığı katıp, kısa bir Türkmen nüfusla gelmiş ve yakın bir zamanda da bu yolculuğa çıkacağız. dağlara iliştirilivermiş. Kaz Dağları deniyor, söylencesi de koca tabelalara Başka bir adı daha var, İda. Bizi Mitoloji çağlarına yazılıp, uygun yerlere asılmış, yerel ve yeni götüren, o görkemli çocukluk çağına atıveren, gizemli sayılabilecek bir hikaye. İsmi gibi söylencenin ad. Mitoloji dedik ya, önce bir duralım derin bir de bir derinliği yok. Ne çok oynanmış yerlerle, nefes alalım, nereden başlamalı karar kılalım, sonra isimleriyle, ne çok zorlanmış bu coğrafya, kısa bir kelamımıza devam edelim. Çünkü çok eski belki de tarih zamanı öncesi, gitmek zorunda kalan bura yeni zamanlara gideceğiz, Yolumuz Mitoloji yolu, yerlileri ne diyorlardı yaşadıkları topraklara ki çıkılabilecek en keyifli yolculuk. Eski aynı zamanda yüzyıllarca akıllarına gelmemişti yerlerin adlarını yeni dedik, şimdi sözü Marks’a bırakalım: “ Yetişkin değiştirmek, bilmiyorum. Memleketten tanışığım bir insan bir daha çocuk olamaz, olsa olsa çocuksu her yerin iki isminin olmasına. Ancak oraların bir olur. Buna karşılık çocuğun naifliği insana yine de avantajı halk coğrafyasının diline sadıktır, unutmaz, bir sevinç kaynağı değil midir. Her çağ da kendi öz buralarda unutmayacak kimseler de yok, kalmamış, karakteri, en tabii karakteri ile çocuklarının tabiatında kullanacağız, çare yok. yeniden doğmaz mı, insanlığın tarihi çocukluk Bir sarı kız söylencesine dayanıyor Kaz Dağları ismi. dönemi, en güzel tomurcuklanma çağı, hiçbir “Bir baba ve onun güzel kızı bu dağların eteklerinde zaman geri dönmeyecek bir dönem olarak neden bir yerlerde yaşıyorlar, baba hacca gitmek istiyor ama sonsuz cazibe kaynağı olmasın.” (Grundrisse S.186) kızını yalnız bırakmak istemiyor, kızı babasını ikna Olsun, sonsuz cazibe kaynağımız olsun ki toplumsal edince baba gidip dönüyor, ancak dönünce kimse mühendislerin tarihle, coğrafyayla zorla kurdukları evine uğramıyor. Hacda iken kızı hakkında kötü yola yapay ilişkinin boğuculuğundan kurtulalım, aklımızın düştü söylentileridir bunun nedeni. Babası namus çocuksu yanı keşfolunsun. ya kızını öldürmesi gerekecek, kıyamıyor. Dağlara Mitolojiye, daha doğrusu Yunan mitolojisine bırakıyor kızı, daha sonra zorda kalanlara sarı kızın yaradılış hikayesi ile başlamasak bir çok şey eksik yardımı söylentisi ile varıp kızını buluyor baba. Kız kalır. Mesele derin ve uzun, Zeus Altarı’nı anlatmak 50 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Kronos’un egemenliğine son vereceği rivayet edildiğinden, Kronos doğan çocuklarını yutuyordu. İşte Yunan tanrılarının en güçlüsü olacak Zeus bu şartlarda yutulmak üzere doğdu. Bu kez annesi Kronos’a, Zeus yerine bir taş yutturdu ve çocuğu Girit de bir mağaraya sakladı.” İda Girit Kralı Melisseus’un kızıdır. Bebek Zeus’u sevmiştir ki onu alır, kendi adıyla aynı olan İda Dağı’na için çıktık yola, oraya varabilirsek ne ala. Çünkü gelir, onu orada büyütür. Zeus büyüyünce Kronos’u mesele çocukluğumuzun meselesi aynı, zamanda tahtından indirecek ve yeryüzü egemeni olacaktır. günümüzün. Artık İda Zeus’un doğup büyüdüğü yerdir. Doğup Behçet Necatigil’in 100 Soruda Mitologya kitabını büyüdüğü yere her fırsatta dönme arzusu, Zeus’u alıyorum elime. Yıllar olmuş, kitap dağılmasın da bizi de Mitoloji yoluyla tekrar tekrar buralara diye kendi çapında orası burası onarılmış, sayfalar sürükleyecektir. İda’ya her fırsatta uğrayıp, kalmış sararmış, ne çok okumuşum, farklı zamanlarda, farklı olması kuvvetle muhtemeldir. duyarlılıklarda; 143 sayfalık bu değerli kitap ne çok Zeus İda’ya bir de Troya savaşı vesilesi ile gelir. 9 yıl anının izini taşıyor üzerinde, yaşım kadar yıpranmış. süren bu uzun ve trajik savaşın 51 günü, çağların en Bu nedenle kitap biriktiriyoruz, yani anılarımızı. görkemli yapıtlarından olan İlyada’da anlatılır. Gene uzaklaşacağız meseleden dönelim yaradılış Zeus Troya Savaşı’na nasıl karışmıştır? İlyada bu efsanesine ve oradan Zeus’a. anlatıyla başlar. Troya Savaşı yıllardır devam “Önce Khaos vardı, bu boş ve sonsuz mekandan etmektedir. Agamemnon’a kızan Akhileus savaşa Gaia, yani toprak ve Tartaros, yani yerin altı ve Eros, artık karışmayacaktır. Ancak annesi deniz tanrıçası yani aşk oldu. Gaia kocasız, kendiliğinden dağları, Thetis’den öcünü almasını ister, Thetis Olyimpos’a denizleri ve URANUS’u yani gökyüzünü doğurdu. gidip Zeus’a yalvarır, Zeus söz verir. Akhalar artık Gaia ile Uranus’un çocukları oldu. Ancak Uranus savaşı kazanamayacaklardır. bütün çocuklarını Gaia’nın karnında tutuyordu. Zeus savaşı izlemek için muhteme-len sık sık Buna kızan Gaia oğlu Kronos’u doğurdu. Kronos uğradığı İda Dağı’na gelir, Dağın en yüksek tepesi babası Uranus’un üreme organını kesti ve denize Gargaros’a yerleşir. Savaş alanı tüm muhteşemliği attı. Evrenin sahibi artık Kronos olmuştu. Kronos’un ile görünmektedir ve savaş da olabildiğince kızkardeşi Rheia’dan Olimpos tanrıları olacak şiddetlenmiştir. Tanrılar da artık savaşın çocukları doğdu. Ancak bu çocuklardan birinin ortasındadırlar, ancak Zeus’a karşı gelemezler. 51 ...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden.. Zeus’un korumasıyla da üstünlük Troyalılardadır çünkü henüz Akhileus savaşa girmesi için ikna edilememiştir. Akhaların yanında yer alan Hera ve diğer tanrılar savaşın içindedirler. Hera savaşa burnunu sokmak için yerinde duramaz ve fırsat kollar, ancak Zeus’dan korkmaktadır. İlyada’da şöyle anlatır ozan: “Ama o Zeus’u da görüyordu, çok pınarlı İda Dağı’nın en yüksek doruğunda, görünce de korku kaplıyordu yüreğini.” Düşünüp taşınmaktadır ve sonunda insanoğlunun olduğu gibi insan tanrıların hele Zeus’un en zayıf noktası gelir aklına. Ozan anlatır: “Süslenip püslenip İda’ya gidecekti, belki Zeus onu koynuna alıp sevişmek isterdi, o zaman dökerdi üstüne ılık tatlı uykuyu, gözkapaklarını, düşünen aklını örterdi.” Süslenir püslenir Hera, uzatmayalım Troyalılardan yana Afrodit’i bin bir yalanla kandırıp onun nakışlı memeliğini alır ki “Alımlı ne varsa onun içindeydi, sevgi onun içindeydi, istek onun içinde, cilveleşme, şakalaşma onun içinde en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde.” Hera fenadır, hırslıdır, tekmil tanrıların efendisi uykuyu da güzel bir kadın vaadiyle yardım için yoldan çıkarır. Evet Zeus’la sevişip onu uyutacak, böylece savaşa karışmasını önleyecektir. Yine Ozana dönelim: “Vardılar canavarlar tanrısı İda’ya, Lektos burnunda fırladılar denizden, ayak bastılar bereketli toprağa, ayakları altında ormanlı doruklar titredi, uyku durakaldı orada, görünmeden Zeus’un gözüne çok yüksek bir çamın üstüne kondu, İda’da büyüyen en yüksek ağaçtı bu, havada yüksele yüksele göğe varıyordu. Hera yürüdü dosdoğru Gargaros doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu Zeus aldı karısını koynuna, sarıldı, tanrısal toprak yemyeşil bir çimen saldı, taptaze lotos bir halı serdi toprakla aralarına, safranlardan, sümbüllerden, tatlı bir halı, uzanıverdi ikisi de halının üstüne, sardı onları güzelim bir altın bulut, buluttan çiğ damlaları akıyordu pırıl pırıl tanrıların babası yüksek Gargaros tepesinde mışıl mışıl uyuyordu. ” Hera, İda Dağında savaşı izleyen Zeus’ u sevişerek aldatıp uyutmuştur. Gene de savaşın kaderi, en yakın arkadaşı öldürülen Akhileus’un savaş kararı ile değişecek, Zeus’da Olyimpos’da tanrıları toplayacak, artık savaşta tarafsız olduğunu, tanrıların istedikleri tarafı tutabileceklerini söyleyecektir. İlyada’nın trajik sonu biliniyor. İda birçok mitolojik hikayenin de geçtiği, uğrak yerlerinden biridir. Paris burada büyümüştür. Ünlü güzellik yarışmasının mekanıdır. Biz İda’da bulunduğu varsayılan Zeus Altarına bir yolculuk vesilesi ile başlamıştık. Zamanımız yerimiz olursa bu Altarı gezip Gargaros tepesi olarak varsaydığımız yerden Troyaya bakacağız. Mitolojiye yolculuk derken, biraz da kendimize yolculuğa çıktık, henüz yolun başındayız 52 YİTİRDİKLERİMİZ 53 ...yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz.. 1967 mezunumuz Emekli Mülki İdare Amiri Okan Eşrefoğlu’nu 6 Ekim 2012 tarihinde kaybettik. Cenazesi 8 Ekim Pazartesi günü toprağa verildi. 1947 mezunu üyemiz Sayın Hüseyin Öğütçen vefat etti. 27 Ağustos Pazartesi günü yapılan törenin ardından, naaşı Balçova Aile Mezarlığı’na defnedilmiştir. 1975 İktisat Maliye mezunumuz Sayın Aynur Kocamanoğlu vefat etti. Cenazesi 1 Eylül 2012 Cumartesi günü Kocatepe Camii’nde kılınan namazı müteakip, Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na defnedildi. Mülkiye camiasının başı sağolsun 54 55 ... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... DUYURU Aidatlarımızı Cep Telefonu Mesajıyla Ödeyelim! CEP TELEFONUNUZDAN "MULKİYE" YAZIN, 8071’E GÖNDERİN GELEN MESAJI "EVET" YAZARAK CEVAPLAYIN, HER AY 5’ER TL OLMAK ÜZERE AİDATINIZ EK BİR İŞLEME GEREK KALMADAN TAHSİL EDİLSİN... NOT: 1-SİSTEME AVEA VE TURKCELL ABONELERİ DAHİLDİR. 2-VODAFONE ABONELERİ SİSTEME 2 AY SONRA DAHİL OLACAKLARDIR. VODAFONE ABONELERİ 2. BİR DUYURUMUZU BEKLEMELİDİR. 3-KURUMSAL CEP NUMARALARI KULLANILMAYACAKTIR. 4-ŞUBELERİMİZDE KAYITLI ÜYELERİMİZ BU DUYURUMUZU DİKKATE ALMAMALIDIR. ŞUBELERİMİZE KAYITLI ÜYELERİMİZ AİDATLARINI ŞUBELERİNE ÖDEYECEKLERDİR. 5-KONTÖRLÜ HAT KULLANANLARIN KONTÖRLERİNİN MÜSAİT OLMASI ÖNEMLİDİR. SAYGILARIMIZLA MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU Bilgilerimizi Yenileyelim ÜYELERIMİZİN E-MAIL ADRESLERİ VE GSM NUMARALARINI TELEFON VEYA E-MAIL YOLUYLA GÜNCELLEMELERİNİ RİCA EDERİZ. Tel : (312) 418 55 72 E-mail : mulkiye@mulkiye.org.tr MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU 56