R. Taggart Murphy
Transkript
R. Taggart Murphy
DO⁄U ASYA’NIN DOLARLARI* R. Taggart Murphy gh Amerikal›lar uzun süredir, aral›ks›z ve büyük aç›klar›n felakete yol açt›¤› konusunda uyar› sinyalleri al›yorlar. 1984 y›l›nda ABD devletinin kümülatif a盤› (bugünkünün alt›nda bir seviyede) 7 trilyon dolar civar›ndayken, Walter Mondale, Demokrat Parti’nin kongresine** sorunu flu flekilde tarif ediyordu: “Hayat›m›z› ödünç al›nm›fl parayla ve ödünç al›nm›fl zamanda sürdürüyoruz.” Üç y›l sonra bir dizi karikatür ve karfl›-editoryal yaz›da, 1987 y›l›nda borsada yaflanan sert düflüfl, geçmiflin miras› olan ac›mas›z bir sonuç, müsrif bir *) NLR (II) 40, Temmuz-A¤ustos 2006. **) ABD’de Demokrat Parti’nin, bir Baflkan ve bir Baflkan Yard›mc›s› aday› belirlemek ve kapsaml› bir parti program› benimsemek üzere dört y›lda bir düzenledi¤i kongre. Bu kongre, Cumhuriyetçi Parti’nin düzenledi¤i Cumhuriyetçi Kongre’yle beraber, ön seçimin bitti¤ini ve genel seçim döneminin bafllad›¤›n› gösterir. (ç.n.). 97 ulusun lay›¤›n› bulmas› fleklinde tarif edilecekti. Gittikçe artan aç›klar baba Bush’u o kadar korkutmufltu ki, vergileri artt›rmamay› vaat eden ‘dudaklar›m› okuyun’* sözünden cayd›. 1992 y›l›nda Ross Perot, devasa aç›klar› seçim kampanyas›n›n oda¤›na yerlefltirerek, Eugene Debs’ten bu yana üçüncü s›radaki baflkan adaylar›ndan en baflar›l›s› oldu. Clinton’›n en önemli övünç kayna¤›, yönetimde kald›¤› süre boyunca ticari aç›klar artmaya devam etmesine ra¤men, kamu aç›klar›n› geçici olarak kapatmay› baflarmas›yd›. Tabii ifllerin bu flekilde yürümesi beklenmiyordu, çünkü kamu aç›klar› uzunca bir süreden beri ticari aç›klar›n as›l sebebi olarak görülmekteydi. Ancak bilmece çözüme kavuflmadan önce, George W. Bush Washington’a geldi ve seçmen taban›na yönelik olarak giriflti¤i vergi kesintileri, savafllar ve müsrifçe harcamalarla, Clinton yönetiminin ABD kamu harcamalar› ve vergi gelirleri aras›nda att›¤› dikifli parçalad›. Çok geçmeden hem kamu aç›klar› hem de ticari aç›klar, ço¤u iktisatç›n›n birkaç y›l önce hayal edemeyece¤i seviyelere ulaflt›. Felaket tellallar› Demokratlar›n ve eski kafa mali muhafazakârlar›n çok ötesine geçtiler; Warren Buffett 2005 y›l›n›n bafl›nda aç›klar›n seyrinden o derece endifleye kap›lm›flt› ki, dolar üzerinden hisse senedi ve tahvil almay› büyük ölçüde b›rakaca¤›n› aç›kl›yordu.1 Ayn› y›l Davos Forumu’nda, Uluslararas› Ekonomi Enstitüsü’nden C. Fred Bergsten ‘birkaç hafta içinde’ bir dolar krizi yaflanabilece¤i uyar›s›nda bulundu.2 Bir ay sonra Stanford’da, ABD Merkez Bankas› (FED) eski Baflkan› Paul Volcker genifl kesimlere aktar›lan bir konuflmas›nda, ‘tehlikeli bir zeminde seyreden’ bir ekonomiden bahsediyordu.3 ‹ktidarda kalmak için düflük vergilere ve cömert bir hükümete dayanan Cumhuriyetçilerle, daha yüksek vergileri ve harcamalar›n k›s›lmas›n› içeren belirgin bir programla seçilmesi mümkün olmayan Demokratlar aras›nda kalan bu insanlar, gittikçe artan aç›klar›n seyrini tersine çevirebilmek için dolar›n çöküflünden daha makul bir senaryo bulamad›lar. Bu iki a盤›n finanse edilmesini sa¤layan yabanc›lar belli bir noktadan sonra kötü paran›n ard›ndan daha fazla iyi para gön*) George H. W. Bush’un 1988 y›l›ndaki Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde yapt›¤› ve Baflkanl›k seçimlerinde kulland›¤› konuflman›n slogan›. (ç.n.) 1) “A Word from a Dollar Bear”, Forbes, 10 Ocak 2005, Buffett’›n ABD dolar›ndan kaç›fl›n› tarif ediyor. 2) Bkz. David Smith, “Sinking Dollar Could Put the Whole World in a Skid”, Sunday Times, 30 Ocak 2005. 3) Volcker konuflmas›n› “An Economy on Thin Ice” (Washington Post, 10 Nisan 2005) adl› yaz›s›nda özetledi. 98 dermeyi reddedeceklerdi. Yabanc›lar dolar varl›klar›n› elden ç›karacaklard›; bu da dolarda bir çöküfle yol açacak ve Amerikal›lar› ayaklar›n› yorganlar›na göre uzatmaya zorlayacakt›. Ancak bunlar›n hiçbiri gerçekleflmedi. Piyasalar felaket senaryolar›na, silkelenerek kendisini kurulayan bir köpe¤in umursamazl›¤›yla karfl›l›k verdi. 2005 y›l›n›n sonuna gelindi¤inde dolar, Ocak ay›na göre euro’nun yüzde 15, yen’in yüzde 13 üzerindeydi; bu durum kamu aç›klar›yla cari aç›klar›n neredeyse her ay yeni bir rekora imza atmaya devam etti¤i bir y›lda gerçekleflti. Art›k bilmece flöyleydi: En usta gözlemciler aç›klar›n seyrini gösteren istatistiklerin sürdürülebilir olmad›¤›n› aç›kl›yorlar; dolardaki bir çöküflün d›fl›nda, bu seyrin siyasal eylem yoluyla tersine çevrilebilece¤i hiçbir gerçekçi senaryo tahayyül edilemiyor; ancak dolar›n çöküflü inad›na gerçekleflmiyor. Keynes bir zamanlar borsay›, kazançlar›n, di¤er jüri üyelerine göre en güzel olan yar›flmac›y› seçebilen kifliye gitti¤i bir güzellik yar›flmas›yla karfl›laflt›rm›flt›. E¤er bu, hisse senetleri için do¤ruysa, döviz piyasalar› için haydi haydi do¤rudur. Uluslararas› ticaretin inifl ç›k›fllar›n›n para birimlerinin de¤erini belirledi¤i günler geride kald›. Dünya döviz piyasalar›ndaki günlük hacim trilyonlarca dolar› buluyor ve bütün döviz ticaretinin yaklafl›k yüzde 85’i (ço¤u spekülatif olan) dolar al›m sat›m›ndan olufluyor. E¤er yeterince say›da insan, yeterince insan›n ne olursa olsun dolardan vazgeçmeyece¤ine inan›rsa, ABD aç›klar› ne durumda olursa olsun dolar düflmeyecektir. Elinde en çok dolar bulunduranlar›n kimlikleri gizli de¤ildir. Bunlar Japonya, Çin, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri’nin merkez bankalar› ve di¤er finansal kurumlar›d›r. E¤er dolar çökecekse, bu ülkelerden bir veya daha fazlas› Amerikan paras› karfl›s›ndaki duruflunu de¤ifltirmek zorundad›r. Görünüfle göre, bu ülkeler dolar› biriktirme ve elde tutma konusunda öyle bir karfl›l›kl› ba¤l›l›k sergilemektedirler ki, baz› yorumcular mevcut küresel finans düzenini II. Bretton Woods olarak tan›mlamaktad›rlar –savafl sonras› y›llarda hâkim olan dolar merkezli uluslararas› düzenin baflka araçlarla devam ettirilmesi. Bu tan›mlama, bu devletlerin neden bu flekilde hareket ettiklerini tek bafl›na aç›klam›yor. Ancak, sebebi ne olursa olsun bu ülkelerin döviz varl›klar› üzerindeki kazançlar›n› maksimize etmenin d›fl›nda güdüleri olmas›, bu ülkelerin ABD öncülü¤ündeki bir finansal sistemin sürdürülmesinde sa¤lam ç›karlar› oldu¤u fikrini vermektedir. 99 Gönüllü Bir Düzen 1944 y›l›nda Keynes ve Harry Dexter White taraf›ndan tasarlanan Bretton Woods sistemi, ABD’nin ‹kinci Dünya Savafl›’ndan karfl› konulmaz bir ekonomik güce sahip olarak ç›kaca¤› ve iflleyebilir bir dünya finans rejiminin bu önermeden yola ç›kmak zorunda oldu¤u gerçe¤inin kabul edilmesinden daha fazla bir fleydi. Bu rejim, sistem içerisindeki herhangi bir paran›n dolar karfl›s›ndaki de¤iflim de¤erini yeniden ayarlamak üzere belirli kurumsal düzenlemeleri ve IMF onay›n› gerektiriyordu. Daha da önemlisi, talep oldu¤u takdirde ABD’nin yabanc› merkez bankalar›na onsu 35 dolardan alt›n satma iste¤i ve kapasitesini sürdürmesi gerekiyordu; bu da, ticaret aç›klar› yüksek miktarda alt›n kayb›n›n habercisi oldu¤u zaman Washington’›n önlem almak zorunda olmas› anlam›na geliyordu. 1971 y›l›nda Nixon yönetimi alt›n sat›fllar›n› ask›ya ald›¤›, yap›sal ticaret aç›klar›n› tersine çevirmek için ekonomide s›k› düzene baflvurmad›¤› ve telafi edici ayarlamalar› üstlenme konusunda ticaret ortaklar›n› (özellikle de Japonya’y›) ikna edemedi¤i ve zorlayamad›¤› zaman sistem çöktü. Ancak, dolar›n de¤iflim de¤erinin düflüflüyle geçen on y›la ra¤men finans dünyas› dolar›n etraf›nda dönmeye devam etti ve bugün de ayn› tablo geçerlili¤ini koruyor. ABD’nin II. Bretton Woods’dan memnun olmas› için her türlü sebep mevcuttur, çünkü Amerikal›lar bu düzenlemeden büyük fayda sa¤l›yorlar, en önemlisi bir bedel ödemeden ticari aç›klar›n› finanse edebiliyorlar (Frans›z iktisatç› Jacques Rueff bunu ‘gözyafl› döktürmeyen aç›klar’ fleklinde tan›mlamaktad›r). Bu durum öncelikle Washington’›n çok küçük bir reel finansal maliyetle bütün dünyaya askeri gücünü yans›tmas›na imkân tan›yor, çünkü gerekli para önce Merkez Bankas› taraf›ndan ç›kar›l›yor, sonra yabanc›lardan al›nan mal ve hizmet karfl›l›¤›nda mübadele ediliyor ve daha sonra da ABD Hazinesi’nce borç olarak geri al›n›yor.4 (Teknik olarak, yabanc›lar›n 4) Bu yüzden, Irak’›n iflgalinin ilk y›l› s›ras›nda Pentagon’un karfl›laflt›¤› ek maliyetler, Japonya, Çin, Güney Kore, Hong Kong ve Tayvan Merkez Bankalar›n›n gittikçe artan oranda sat›n ald›¤› ABD Hazine k⤛tlar›na kabaca eflittir. Merkez Bankalar› bu k⤛tlar› satmad›¤› (ya da vadesi doldu¤unda yenileyebildi¤i) sürece, Washington devasa bir askeri operasyona giriflirken, (göreceli olarak) küçük miktarda faiz ödemelerinin d›fl›nda hiçbir ek finansal yüke maruz kalm›yor. Vergilerin artt›r›lmas› gerekmiyor; Amerikal›lar›n ihracata yönelik daha fazla mal üretmek için daha çok çal›flmalar›na ya da yabanc›lardan ödünç ald›klar› paray› onlara geri ödemek için tüketimlerini k›smalar›na gerek kalm›yor. 100 ellerindeki dolarlar› ne flekilde bulundurduklar›n›n bir önemi yoktur: ABD kamu borcu, flirket borcu, hisse senedi ya da dolar iflareti olan herhangi bir fley. Bu k›ymetli k⤛tlar dolar üzerinden ç›kar›ld›klar› sürece Amerikan bankac›l›k sisteminin içinde kal›yorlar ve böylece ABD’de kredi yarat›lmas›na hizmet ediyorlar.) Ancak II. Bretton Woods’un ABD’ye sa¤lad›¤› yararlar ne kadar belirgin olsa da, bu sisteme dayanak oluflturanlara sa¤lad›¤› yararlar çok daha az belirgindir. Gerçekten de sistem en az iki aç›dan tuhaft›r: I. Bretton Woods’dan farkl› olarak, kimsenin sistemi destekleme yönünde resmi kurumsal bir yükümlülü¤ü yoktur ve düzenlemenin yükünü sistemden as›l yararlanan (ABD) de¤il, sistemin alacakl›lar› omuzlamaktad›rlar. Hiç flüphesiz Volcker, enflasyonu afla¤› çekerek ve I. Bretton Woods’un çöküflünden sonra ortaya ç›kan dolar›n sat›n alma gücündeki bafl afla¤› inifli yavafllatarak Amerikan ekonomisini 1979 y›l›nda bir durgunluk k›skac›ndan baflar›yla ç›kard›. Baba Bush yönetimi vergileri artt›r›rken, Clinton yönetimi dengeli bir federal bütçe oluflturmay› baflard›. Ancak ABD zaten bu tür önlemleri almaya ihtiyaç duyacakt›. Washington küresel bir sistemi korumak için tarafs›z biçimde hareket etmekten ziyade, denetimden ç›km›fl enflasyonun ve ekonomiyi mahveden faiz oranlar›n›n önüne geçmek amac›yla hareket ediyordu. Öte yandan, Japonya’n›n dolara verdi¤i destek 1990 y›l›ndan sonra karfl›laflt›¤› on befl y›ll›k deflasyonun ve düflük büyümenin önemli bir sebebiyken, daha düflük bir gelir seviyesine sahip olan Çin, Amerikan tüketimini finanse etmek için yoksul yurttafllar›ndan toplanan tasarruflar› kullanm›flt›. I. Bretton Woods’un çöküflünün ard›ndan dolar merkezli bir uluslararas› düzeni destekleme yönünde en çok çaba sarf edenler, ilk bafllarda Suudi Arabistan öncülü¤ündeki OPEC ülkeleriydi. Söz konusu ülkelerin kabar›k gelirleri Londra’daki mevduatlara yat›r›lm›flt› ve bu mebla¤lar önde gelen ticari bankalar taraf›ndan petrol geliri elde etmeyen geliflmekte olan ülkelerin ithalat faturalar›n› finanse etmek amac›yla bu ülkelere aktar›lm›flt›. Evet, baz› OPEC ülkeleri müflterilerini dolar d›fl›ndaki bir para birimi üzerinden fiyatland›rma düflüncesini k›sa bir süreli¤ine göz önünde bulundurdular, ancak bu ülkeler yine de, bir dizi pratik ve jeopolitik gerekçenin bir araya gelmesi sonucu (o s›rada hiçbir para birimi yeterli miktarda dolafl›mda de¤ildi ve Suudi rejimi ABD ordusunun korumas›na ba¤›ml›yd›) dolara ba¤l› kald›lar. 101 Ancak, Japonya’n›n 1970’lerin ortas›ndaki durgunluktan ç›kan ilk geliflmifl ülke oldu¤u 1977 y›l›ndan beri, Japonya dolar› destekleme operasyonlar›nda baflrolü oynad›. 1980’lerin bafl›nda, sözde Reagan Devrimi’ni (Amerika’n›n harcamalar› k›smadan sert vergi indirimlerine giriflti¤i ilk deneyim) finanse etmek üzere h›zla büyüyen finansal servetinin kap›lar›n› açan Japonya’yd›. ABD borsas›n›n birkaç saat içinde de¤erinin dörtte birini yitirdi¤i Kara Pazartesi’den (19 Ekim 1987) sonraki haftalarda uluslararas› sisteme kredi pompalayan ülke de Japonya’yd›. Birinci Körfez Savafl›’n› finanse eden 1995 y›l›ndaki Meksika pezosu krizinin hemen ard›ndan dolar almak üzere milyarlarca yen satan ve Asya’daki finansal kriz, 11 Eylül ve Afganistan ve Irak sald›r›lar› yaflan›rken dolar üzerinden ç›kar›lan k⤛tlar› sat›n almaya devam eden de yine Japonya’yd›. Çin de son on y›lda II. Bretton Woods’un esas destekleyicisi olarak Japonya’n›n yan›nda yer ald›; Çin’in resmi dolar rezervleri, Japonya’n›n 2005 y›l›n›n May›s ay›nda aç›klad›¤› 880 milyar dolar› bile geride b›rakabilir. Ancak Japonya’n›n özel sektör bankalar› ve flirketlerinin yüksek miktardaki dolar varl›klar› bu resmi rakama eklenince, Japonya’n›n dolar›n dünya çap›ndaki de¤erini (ve buna ek olarak ABD hegemonyas›n›) destekleme konusunda yirmi befl y›ld›r üstlenmifl oldu¤u merkezi rolü devam ettirdi¤i aç›kt›r. Geçmiflin A¤›rl›¤› Neden? Ne ad›na? Tam anlam›yla ekonomik aç›dan bakarsak, Japonya’n›n dolar› destekleme operasyonlar›n› gerçeklefltirmesi yönünde görünürde tek bir ikna edici sebep vard›r: Japonya dünyan›n en büyük dolar sahibi olarak, dolar›n genel bir çöküflünden (belki ABD’nin d›fl›nda) en fazla kay›pl› ç›kacak taraf durumunda bulunmaktad›r. Japonya flöyle bir piyasa oyuncusu konumundad›r: Ticareti yap›lan fley üzerinde o kadar hakim bir pozisyondad›r ki onun de¤erini yok etmeden kendi konumunu ortadan kald›ramamaktad›r –bu arada da onu desteklemek için giderek daha fazla para vermek zorundad›r. Ancak ekonomik hesaplamalar, yabanc›lar›n bak›fl aç›s›ndan Japon finansal sisteminin gerçekleflmemekte direnen bir çöküflün efli¤inde göründü¤ü on befl y›ll›k resmin yaln›zca bir k›sm›n› ayd›nlatabilir. Bu resim, daha önce hiç beklemedikleri ve ne kendi tarihlerinin ne de d›flar›daki örneklerin yol gösterdi¤i gerçeklikleri 102 el yordam›yla bulmaya çal›flan bir siyasal eliti kapsamakta; geçmiflinin derinliklerine yerleflmifl kurumsal bir eksiklikten ve bu elit taraf›ndan iktidar›n›n kaynaklar›n› örtbas etmekte kullan›lan bir dizi teferruatl› sahte k›l›ktan muzdarip bir siyasal sistemi içermektedir. Ve bu resimde, dönemin hakim yabanc› ülkesine verilen aktif deste¤in uzun tarihini de bulabiliriz; söz konusu deste¤in amaçlar›ndan birisi, içerdeki iktidar gruplar›na yönelecek herhangi bir tehdidin önüne geçmektir. Modern Japon elitinin 1868’de iktidar› ele geçirmesi bir devrimden ziyade restorasyon görünümü alt›nda gerçekleflti ve çok kayda de¤er bir etkisi bulunmasa da yerel hukuki prosedürlere uygun olarak meydana geldi. Ondan seksen bir y›l sonra gerçekleflen Çin devriminin aksine, son fiogun uzak bir adaya kaç›p Tokyo’ya rakip bir rejim oluflturmad›, iktidar› biçimsel olarak ‹mparator’a ‘iade etti’. Ancak meflruiyet bak›m›nda böyle flekilsel bir makyaj yap›lmas›na ra¤men, Meici restorasyonu mevcut elitin uza¤›ndaki küskün unsurlar›n bafllatt›¤› bir darbeydi. Bu kesimler, o zamana kadar meflruiyetin neredeyse güçsüz bir simgesi olan eski Hükümdarl›k kurumunu kullanarak, bunun örtüsü alt›nda fieflerden oluflan bir feodal sistemi ve yar› ba¤›ms›z güç merkezlerini yerle bir ettiler ve Napolyon’un takdirini toplayacak bir ac›mas›zl›kla siyasal ve ekonomik denetim kurumlar›n› kendi ellerinde merkezilefltirdiler. Japonya’n›n güneybat›s›n›n artalan›ndan gelip 1860’larda Edo’da toplanarak buran›n ad›n› Tokyo (kelime anlam› ‘do¤unun baflkenti’) fleklinde de¤ifltiren, fiogun’u çekilmeye zorlayan ve ‹mparator ile Saray›’n› Kyoto’dan buraya getiren Samuraylar, iktidar› Osaka’daki tüccarlarla paylaflma ya da kapitalist kurumlar›n organik geliflimini bekleme niyetinde de¤illerdi. Bat›l› olmayan dünyan›n kalan k›sm›n›n kaderinin (emperyalist güçlerin ellerinde sömürgeleflme) önüne geçmeye çal›fl›yorlar, bunu yaparken de içeride gittikçe huzursuz bir hal alan ve yoksullaflan köylüleri bast›r›yorlard›. Tüccarlar genel olarak ya iflas etmifllerdi ya da varl›klar›na el konmufltu; Japonya’n›n sanayileflme yar›fl›n› finanse etme yolunda sa¤layaca¤› her yen için k›rsal kesim, fiogun’lar›n egemen oldu¤u devirlerden çok daha ac›mas›zca bask› alt›nda tutuluyordu. Yeni yeni ortaya ç›kan banka ve endüstrilerdeki hakim hisseler, Prusya tarz›nda örgütlenmifl olan yeni bir bürokratik yüksek memurlar grubunun destekledi¤i eski samuraylar›n elinde toplanm›flt›. Bu arada, ithal edilmifl olan toplum103 sal denetim kurumlar›, içerideki huzursuzlu¤u önlemek amac›yla mevcut bir feodal düzene eklemlendi. Bu kurumlar bütün erkeklere zorunlu askerli¤i, askerileflmifl bir kamusal e¤itim sistemini, halk›n dini pratiklerinin kas›tl› bir biçimde siyasallaflm›fl ve merkezi olarak yönetilen Devlet fiinto’suna dönüfltürülmesini ve ‹mparator’a tap›nan afl›r› milliyetçi bir ideolojinin afl›lanmas›n› kaps›yordu. Meici Japonya’s›n›n liderleri yar›m yüzy›ll›k (kabaca 1868’den 1920’lerin bafllar›na kadar) egemenlikleri boyunca kendilerini Londra’n›n etraf›nda dönen küresel bir finansal-askeri düzen içinde konumland›rarak, ustaca ve yüksek risk tafl›yan bir oyun oynad›lar. Bu düzen, dünyan›n muhtemel bütün durumlar›ndan en iyisi diye sunulan seçene¤i meydana getirmek amac›yla, karfl›laflt›rmal› üstünlükler yasas›yla birlikte iflleyen sözümona nötr bir evrensel alt›n standard› mekanizmas›n› öngördü. Asl›nda bu düzen ‹ngiltere Merkez Bankas› taraf›ndan idare ediliyor ve düzenin güvenli¤i ‹ngiliz Donanmas›’nca sa¤lan›yordu. Alt›n veya gümüflü tükenen ve yükümlülüklerini yerine getiremeyen Türkiye ve M›s›r gibi ülkeler, Bat›l› güçlerin karfl›s›nda toprak ve hatta ba¤›ms›zl›k kayb›yla karfl› karfl›ya kal›yorlard›. Japon liderler, dönemin küresel finans rejiminin temelini oluflturan güç dinamiklerine karfl› son derece hassast›lar.5 Commodore Perry’nin 1854 y›l›nda ‘d›fla aç›lmas›’n›n hemen ard›ndan ülkeden d›flar›ya h›zla alt›n ç›kar›lmas›, fiogunlu¤un çöküflünün do¤rudan sebepleri aras›ndayd›; içerdeki alt›n/gümüfl de¤iflim oran›, uluslararas› piyasada geçerli olan 1:15 oran›n›n bir hayli uza¤›nda olan 1:5’ti; bu durum karfl›s›nda becerikli tüccarlar afl›r› de¤erli gümüflü kullanarak ülkede dolaflan alt›n paran›n büyük bölümünü hemen sat›n ald›lar. Bunun devam›ndaki sanayileflmenin bütün finansal hamlesinin as›l itici gücü, alt›n birikimiydi –ya da, daha do¤ru bir ifadeyle, alt›n talebi birikimi. Zira Japonya, d›flar›daki sayg›nl›¤›n› kabul edilebilir bir düzeye getirmek için gerçekten yeterli miktarda alt›na sahip olmay› baflard›¤› (1895 y›l›ndaki Çin-Japon savafl›ndan sonra yenilgiye u¤rat›lm›fl bir Ying hanedanl›¤›ndan tazminat olarak alt›n alm›flt›) zaman, ülkenin liderleri bu alt›n› Japonya’ya getirmek yerine ‹ngiltere Merkez Bankas›’n›n kasas›nda b›rakarak Britanya’ya 5) O dönemde M›s›r ve Türkiye’de yaflanan olaylar›n Meici liderlerinin düflünceleri üzerindeki etkisi flu eserde anlat›lmaktad›r: E.H. Norman, “Japan’s Emergence as a Modern State”, John Dower (ed.), Origins of the Modern Japanese State: Selected Writings of E. H. Norman, New York, 1975 içinde s. 223-224. 104 hava paras› ödemeyi tercih ettiler. Bu politika zaigai seika (kelime anlam› ‘d›flar›da tutulan madeni para’) olarak biliniyordu ve ‘güçlü para’n›n (yani, para yaratmak için kullan›lan para: alt›n, banka rezervleri, uluslararas› rezervler) eflzamanl› olarak iki rolü oynayabilme baflar›s›na dayan›yordu: Bu örnekte, Japonya’n›n yaratt›¤› kredinin karfl›l›¤› ve Britanya’n›n para arz›n›n bir parças›yd›. Keynes bu mekanizmay›, yay›nlanm›fl ilk büyük eseri Hint Paras› ve Maliyesi’nde tarif edecekti; Keynes bu eserde Hindistan’›n Britanya’ya karfl› sahip oldu¤u ticaret fazlas›ndan elde etti¤i ve Londra’da b›rak›lan kazanc›n nas›l Britanya’n›n yurt içi para arz›n›n bir parças› oldu¤unu, Britanya’n›n sat›n alma gücünde bir kayba yol açmad›¤›n› belirtiyordu. Daha sonra Japonya Merkez Bankas›’n›n bir baflkan›, zaigai seika’y› hakl› ç›karmak üzere Keynes’ten al›nt› yapacakt›. Bu politika, 1902 y›l›nda imzalanan ve Japonya’n›n mevcut dünya düzenini destekleyen ülkeler kulübüne giriflini teyit eden ‹ngiliz-Japon ‹ttifak›’n›n finansal arka plan›n› oluflturacakt›. Ülke otuz dört y›l içinde, dünyadan haberi olmayan ve ba¤›ms›z bir ulus olarak gelece¤i flüpheli bulunan fakir bir yerden, Do¤u Asya’daki ‹ngiliz hegemonyas›n›n önemli bir aya¤›na ve kendi bafl›na bir emperyalist güce dönüfltü. Bunun sonucunda ortaya ç›kan hareket özgürlü¤ü Japonya’ya öncelikle, 1904-1905 Rus-Japon Savafl›’n› sürdürmek ve kazanmak için gerekli olan fonlar› küresel piyasalardan sa¤laman›n arac›n› verdi; bu da daha sonra Rus Devrimi’ne zemin haz›rlanmas›n› sa¤lad›. De¤iflen Hegemonlar Bununla beraber, Japonya’n›n dünya çap›nda sayg›nlk kazanmas›n› sa¤layan Meici mimarlar›, bütün baflar›lar›na ra¤men as›l siyasal sorunlar› çözememifllerdi; bu sorunlar›n aras›nda, bir öncekinin yerine kimin geçece¤ini belirleme ve yönetme hakk›n› verme konular›nda tam meflruiyete sahip kurumlar›n infla edilmesi de bulunuyordu.6 Zira iktidar, teorik olarak, gerçekte idarenin bafl›nda olmayan bir ‹mparator ad›na yürütülüyordu. Parlamenter hükümetin ithal edilmifl kurumlar›n›n ve ‹mparatorluk övgüsünün flatafatl› kurgusu6) Yönetme hakk› sorununun (‘Japon siyasal hayat›n›n en temel sorunu’) ülkenin modern tarihinin bafl›na nas›l bela oldu¤u konusunda Karel van Wolferen’in The Enigma of Japenese Power, Londra, 1989, 12. Bölüm’de giriflti¤i tart›flmaya bakabilirsiniz. 105 nun aldat›c› görünüflünün ard›nda, 1868’de iktidar› ele geçirenler yaratt›klar› devasa bürokrasiyi kontrol alt›nda tutarak ülkeyi bir tür kolektif oligarfli fleklinde yönetmeyi sürdürdüler. Ancak bu kifliler yerlerine gelecek olanlara, iktidar› almak için yar›flanlar aras›nda hakemlik yapabilecek herhangi bir mekanizma b›rakmad›lar. Meici oligarklar›n›n tarih sahnesinden silinmesi, Britanya merkezli dünya düzeninin Flanders meydanlar›nda çöküflüyle ayn› zamana denk geldi. Birinci Dünya Savafl›’n›n ard›ndan Büyük Britanya’n›n yetersizli¤inin ve ABD’nin sistemi sürdürme ifllevlerini üstlenmekteki isteksizli¤inin sonuçlar›ndan biri de Do¤u Asya’daki iktidar bofllu¤uydu. Japon ordusundaki orta rütbeli subaylar içerideki kontrolü ellerine alarak bu bofllu¤u doldurdular, bunun sonucunda da komflular›na ve en nihayetinde kendi yurttafllar›na y›k›m getirdiler. Bununla birlikte, Japonya’n›n ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonundaki y›k›c› askeri yenilgisi, mevcut hükümetin yerini baflka bir hükümetin almas›yla sonuçlanmad›. Washington’›n kendi üstünlü¤ü konusundaki bitmek bilmez güvenine ra¤men, Amerikan ‹flgali Japon yönetiminin do¤as›nda temel bir kopufl meydana getirmedi. ‹flgalcilerin yazd›¤› anayasa, ülkenin gündemini belirleme hakk›na kimin sahip olaca¤› sorununa Meici döneminin liderlerinden daha iyi bir çözüm olmad›. Evet, egemenli¤i, sözümona ‹mparator’dan ziyade yasama erkine dayanan Japon vatandafll›¤›na göre belirlemeye çal›flt›. Ancak, ister ‹mparator isterse Meclis söz konusu olsun, Japonya’da gerçekte neler olup bitti¤ini belirleyen devasa bürokrasilerin, d›flar›daki kaynaklarca anlafl›lmas› hâlâ son derece güçtü. Yarg› organ›n›n ba¤›ms›zl›¤› hâlâ ka¤›t üzerindeydi. Bu devasa bürokrasilerin hiçbirinin icraatlar› üzerinde (seçilmifl yasama organ›, mahkemeler ya da monarfli taraf›ndan) bir denetim uygulanm›yordu, veyahut bu bürokrasiler hiçbir merciye karfl› sorumlu de¤illerdi. Ancak iki fley de¤iflmiflti. Birincisi, fiziksel zor kullanma araçlar›na (ordu ve Naimusho -‹çiflleri Bakanl›¤›-) sahip olan savafl öncesindeki ve savafl zaman›ndaki bürokrasiler, ya daha güçsüz parçalara bölünmüfller ya da Maliye Bakanl›¤› Bütçe Dairesi’ne ba¤lanarak topluca zay›f düflürülmüfllerdi. Öte yandan, ekonomiyle ilgili büyük bakanl›klara (Maliye, Mühimmat -flu andaki ad› Uluslararas› Ticaret ve Sanayi Bakanl›¤›-) büyük ölçüde dokunulmad›. ‹kincisi, ABD, bir devleti ço¤unlukla tan›mlayan baz› ifllevleri (ulusal güvenli¤i sa¤lamak ve d›fl iliflkileri yürütmek) Japonya’n›n 106 yerine üstlendi. Birçok ülkede güvenlik sorunlar›, d›fl politika ve kamu kaynaklar›n›n birbirleriyle çekiflme halindeki iç ç›kar gruplar› aras›nda bölüfltürülmesi siyasetin özünü oluflturur. Ancak d›fl politikayla güvenlik politikas›n›n Japonya’n›n elinden al›nmas›yla ve savafl sonras›ndaki on y›lda belirgin önceliklerin yeniden oluflturulmas›yla siyasal tart›flmalar›n zemini büyük ölçüde ortadan kayboldu; bunun ortadan kaybolmas›yla da gerekli altyap› (en önemlisi, güçlü, ba¤›ms›z ve nitelikli bir bas›n ve bir kamusal ayd›nlar toplulu¤u) körelmifl oldu. 1955 y›l›nda iki büyük muhafazakâr partinin birleflerek Liberal Demokrat Parti’yi oluflturmas›yla da Japon siyasal hayat›n›n savafl sonras› düzenlenifli tamamland›. Bu birleflmedeki amaç, solcular›n iktidara gelme ihtimalinin önüne geçmekti; ABD de ‹flgali sona erdirmenin bir koflulu olarak hararetle bunu öne sürüyordu. Ancak 1955 sistemi ayn› zamanda, di¤er bütün ulusal hedeflerin ekonomik büyüme do¤rultusundaki tek yönlü bir ba¤l›l›¤a ve ABD-Japonya ‘ittifak›’na raz› olunmas›na dönüfltürülmesini de içerdi.7 Amaç Amerikan askeri korumas›n›n ard›nda ve istikrarl› bir dolar merkezli küresel finansal çerçeve içinde endüstriyel bir süper güç yaratmakt›; Japon eliti do¤al olarak bu iki durumun uzun vadedeki sürdürülebilirli¤ini dert etmeyecekti. Japonya savafl sonras› enkazdan ç›kt›¤›nda ve ‘mucize’ s›fat›n› elde etmesine yol açacak kadar parlak bir endüstriyel büyüme hamlesi bafllatt›¤›nda, Meici y›llar›n›n öyküsü yeniden anlat›l›yor gibiydi. Ayr›ca Japonya, zaman›n süper gücüne yaslanarak, birkaç on y›l gibi bir sürede dünyadan bihaber olan fakir bir ülkeden önemli bir oyuncu durumuna geldi. Ayr›ca Japonya bu süper güce, Avrasya’daki (art›k komünist olan) büyük k›tasal imparatorluklar karfl›s›nda çok önemli bir askeri varl›k olarak hizmet edecekti. Dahas›, ihracat gelirlerinin has›lat›n› bu süper gücün bankac›l›k sistemi içinde b›rakacak ve böylece bu süper gücün askeri gücünü kullanma kapasitesine dolayl› bir finansal destek sa¤layacakt›. Son olarak da, Japonya’n›n, süper güç taraf›ndan idare edilen ve denetim alt›nda tutulan dünya finansal-siyasal düzenine tabi olmas›, onun temel siyasal sorunlara bulaflmamas›na imkân tan›yordu. 7) ‘‹ttifak’ gerçekten de bir protektorad›r, zira bu ittifak Japonya’ya Amerikan askeri tesislerine ev sahipli¤i yapmaktan baflka bir yükümlülük vermezken, ABD bir sald›r› ihtimalinde Japonya’n›n savunmas›n› üstlenmekle yasal olarak yükümlüdür. 107 Dolay›s›yla, Japonya’n›n günümüzdeki siyasal yap›s› oldukça büyümüfl olan bir üzüm asmas›na benziyor; ancak bu asma, etraf›na doland›¤› s›r›k (ABD) devrildi¤inde muhtemelen tepetaklak olacakt›r. Yine de bu görüntünün aç›klanmas› gerekiyor, çünkü sadece s›r›k asmaya dayanak oluflturmuyor, ayn› zamanda asma da son otuz befl y›ld›r s›r›k için önemi giderek artan bir dayanak haline gelmifl durumdad›r. Bugün ABD Japonya’ya, ‹ngiltere’nin hiç duymad›¤› kadar ihtiyaç duyuyor. Japon flirketleri bir dizi yüksek katma de¤erli bileflen ve ifllenmifl ürün imal ediyorlar, Amerikan teknolojik ve askeri üstünlü¤ü de tamamen buna dayan›yor. Daha önce gördü¤ümüz gibi, ABD ticaret ve kamu aç›klar›n› finanse etme ve dolar merkezli bir uluslararas› düzeni destekleme konusunda Japonya’n›n kal›c› temel rolü, Washington’›n içerdeki vergi yüklerine bask› yapmadan devasa bir küresel askeri kuruluflu kullanabilmesi ve sürdürebilmesinin kilit aç›klamas›n› oluflturuyor. 1970’lerin ortas›ndan bu yana döviz piyasas›ndaki çalkalanmalar›n ABD’yi aya¤›n› yorgan›na göre uzatmaya zorlayabilece¤i her kriz an›nda, Japon eliti dolar›, II. Bretton Woods rejimini ve dolay›s›yla Amerikan hegemonyas›n›n devam›n› destekleme yönünde hareket etti. Mikuni Akio’nun ve benim ileri sürdü¤ümüz gibi, bu durum söz konusu elitin Washington’a karfl› müflfik duygular beslemesinden de¤il, “bu durumun Amerikan bankac›l›k sisteminde sürekli olarak biriken (Japonlar›n sahip oldu¤u) dolarlarla beraber Japonlar›n kendi hayatlar›n› sürdürmelerini belirlemesi”nden kaynaklanmaktad›r.8 Bu duruma karfl› gelifltirilecek herhangi bir alternatif, 1955 sisteminin varsay›mlar›n›n kökten yeniden ele al›nmas›n› gerektirirdi; dolay›s›yla da, baflka bir tehlikeli ve güçten düflürücü elit içi mücadelenin ortaya ç›kma riski do¤ard›. Geçici Fanteziler Japon eliti, 1980’li y›llar›n sonlar›ndan 1990’lar›n bafllar›na kadar süren k›sa dönem içerisinde, Washington’la aras›ndaki iliflkileri daha ba¤›ms›z bir çizgide yeniden flekillendirmeyi ciddi ciddi düflünmüfltür. Ezra Vogel’in Bir Numara Olarak Japonya adl› kitab›n›n 1979’da yay›nlanmas›yla beraber, hem ülke içindeki tamtamc›lar 8) Mikuni Akio ve R. Taggart Murphy, Japan’s Policy Trap, Washington DC, 2002. 108 hem de sözde çok faydal› bilgiler veren muhtelif yabanc›lar (her ne kadar Japon olmayan pek çok kifli gibi baz› çekincelerim olmuflsa da ben de büyük ölçüde koronun bir üyesiydim) o zamana kadar elde edememiflse bile Japonya’n›n küresel ölçekte ekonomik üstünlü¤ü ele geçirmek üzere oldu¤unu dile getiriyorlard›. Japonya ilk bak›flta bütün önemli alanlarda ABD’yi geride b›rakm›fl görünüyordu, geçmedi¤i alanlardaysa birkaç y›l içinde geçece¤e benziyordu. Özellikle borsan›n 1987’deki çöküflünün ard›ndan -ki bu Tokyo’da Amerikan hovardal›¤› ve ekonomik zay›fl›¤›n›n bir kan›t› olarak görülmüfltü- Japon eliti, Amerikan ekonomik hegemonyas›n›n son günlerinin yaflanmakta oldu¤undan neredeyse emindi. Elbette ABD, Japonya için en büyük d›fl güvenlik tehdidi olarak görülen yak›n komflusu Sovyetler Birli¤i’ne karfl› faydal› bir askeri koruma sa¤lamaya devam ediyordu. Ayr›ca, Amerikan pazar›n›n yüksek al›m gücü, National Interest adl› dergide yay›nlanan ve bu durumu net biçimde öngören bir makaleden aktarma yapmak gerekirse, Japonya’n›n dünyan›n ‘karargah ekonomisi’nin rolü fleklindeki tarihsel varsay›mla kurulan zorunlu bir köprü oluflturuyordu.9 Ancak Japonya borsas› 1987 y›l›ndaki çöküflünün yaratt›¤› hasara ra¤men çoktan liderli¤i ele geçirmiflti. Japon flirketleri bütün önemli yeni teknoloji sektörlerinde hakim duruma gelmifllerdi, Japon bankalar›ysa yabanc› rakiplerini epey geride b›rakm›fllard›. Yurt içindeki emlak piyasas›n›n hiç sonu gelmeyecekmifl gibi piyasaya para pompalamas›, Japonlar›n her yerde her türlü aktifi sat›n alabilir hale gelmesine imkân sa¤lad›; kendi aç›lar›ndan bu, temel de¤iflim olarak görünüyordu. Maliye Bakanl›¤› yenin küreselleflmesine karfl› tak›nd›¤› tarihi muhalif tutumundan çark etti ve Do¤u Asya’n›n yen blo¤u haline gelmesi yönünde yeni programlar ileri sürdü. Bütün bunlar altta yatan gerçe¤in resmi makamlarca kabul edilmesi anlam›na geliyor gibi görünmekteydi: küresel ekonomi üzerindeki hegemonyan›n ABD’den Japonya’ya geçmesi. Ancak Japonya’n›n 1980’lerin sonunda pompalad›¤› para, yap› olarak bir batakl›k üzerine infla edilmiflti ve sürekli artan arsa fiyatlar›na dayan›yordu. Otoriteler art›fl oran›n› yavafllatmak üzere müdahale ettiklerinde bütün mekanizmay› tersine çevirdiklerinin ve art›k durduramayacaklar›n›n fark›na vard›lar. Küresel hakimiyetin efli9) Leon Hollerman, “The Headquarters Nation” National Interest, Güz 1991. 109 ¤inde olan Japon mali sistemi, arsa fiyatlar› en nihayetinde dibe vurmadan önce, uluslararas› piyasalardan çekilip kendi içinde zorunlu bir revizyona gitmek zorunda kald›; bu süreç içerisinde dönüflümün ma¤rur isimlerinden baz›lar›n›n, bir dizi jet birleflmelerle ortadan kayboldu¤u görüldü. Scientific American dergisinin sayfalar›nda yar› iletkenler sektöründeki sözde üstünlü¤ünün tamtamc›l›¤›n› yapan Japon elektrik endüstrisi, Apple Bilgisayar, Microsoft, Intel, Sun Microsystems ve AMD gibi daha önce ad›n› hiç duymad›¤› Amerikan flirketlerinin, 1990’larda yeni yeni ortaya ç›kmakta olan önemli yeni biliflim teknolojileri sektörünün hemen hemen bütün alanlar›nda (mobil telefonlar tek istisnad›r) liderli¤i ele geçiriflini büyük bir flaflk›nl›kla izledi. Aksi yöndeki bütün beklentilere karfl›n ABD, 1990 ile 1995 aras›ndaki mali aç›klar›n› yönetebilmeyi ve en nihayetinde yok edebilmeyi baflard› ve bunun ödülünü de sa¤l›kl› bir büyüme ve güçlü dolarla ald›. Bu s›rada Japonya’ysa, ABD’nin bile bafl edemeyece¤i kadar borca batm›fl bir flekilde, manas›z bir politikadan di¤erine do¤ru yalpalamaktayd›. ‘Köpük ekonomisi’nin patlamas›n›n ard›ndan 1990’larda bir tür gerçekçili¤in aflamal› bir flekilde yerleflti¤ini görüyoruz. Japon eliti, 1945’ten bu yana elinde bulundurdu¤u kontrolün ilk kez ciddi bir tehditle karfl› karfl›ya kald›¤›n› gördü. Dünyan›n geri kalan ülkeleri sorunu ekonomik bir sorun olarak görmekteydiler ve gerçekte de sorun, ekonomik alanda durgun GSMH, yükselen iflsizlik, iflaslar, sendeleyen finansal kurulufllar ve deflasyon olarak tezahür etmiflti. Ancak temelde siyasal bir sorun söz konusuydu: Japon sistemi kendisini, daha önce öngörülemeyen yeni gerçeklikler karfl›s›nda ve eski yöntemlerin art›k ifle yaramad›¤› bir dünyada yeniden flekillendirecek miydi ve bunu nas›l yapacakt›? Dünyan›n pek çok yerindeki anaak›m iktisatç›lara göre Japonya’n›n yaflad›¤› sorunlar›n çözümü aç›kt›: Liberal kapitalizmin kurumlar›n›n tam anlam›yla benimsenmesi; örne¤in yabanc›lar taraf›ndan yürütülen kurumsal yönetiflim, serbest ticaret, büyük ve kârs›z bankalarla imalatç›lar›n temizlenmesi ve bunlar›n aktiflerinin bu aktifleri yönetebilecek ve bunlardan kâr sa¤layabilecek kifli ve kurumlara sat›lmas›, fleffaf emek piyasas› ve kurumsal denetim, kartellerin parçalanmas› ve son olarak faiz, yen, emek, arsa, g›da ve konut fiyatlar›n›n bürokratlarca de¤il piyasa taraf›ndan belirlenmesi. ‹ronik biçimde en gür tavsiyeler Washington’dan geliyordu, çünkü Japonya gerçekten bu politikalar› uygularsa, sonuçta muhteme110 len bütün ekonomiyi etkileyen bir daralma yaflayacakt›; bu da Japonya’y› elindeki dolar varl›klar›n› büyük ölçüde likide çevirmeye yöneltecek ve en sonunda Japonya’n›n ABD merkezli küresel mali düzeni destekleme kabiliyetini birdenbire yok edecekti. Ne de olsa flirketler ve bankalar her fleyi kapsayan bürokratik sistemlerin ola¤an korumas› olmadan kendilerini savunmak durumunda b›rak›l›yorlard›, herkese aç›k piyasa ekonomisinin a¤›r bask›s› alt›nda hayatta kalabilmek için yapabilecekleri her fleyi kendi bafllar›na üstlenmek zorunda kalm›fllard›. Japonya sürekli söylendi¤i gibi güçlü bir ekonomiyle bu daralman›n öteki ucunda yer alabilirdi, ancak II. Bretton Woods’a verdi¤i pratik destek sürecinde sona gelinmiflti. Gerçekte, Japonya’da iktidar› elinde bulunduranlar›n siyasal bir intihara kalk›fl›p ekonomi üzerindeki kontrollerini güvenmedikleri piyasalara devretmeleri ihtimal dahilinde de¤ildi. Ancak 1990’l› y›llar›n koflullar› ürkütücü sorular ortaya ç›kar›yordu: uçurumun kenar›ndaki bir ekonomi herhangi bir kazaya yol açmadan nas›l idare edilir; nominal GSMH’deki (reel GSMH art› enflasyon oran›) art›fllar›n art›k do¤al karfl›lanmad›¤› bir ekonomi nas›l yönetilir; küskün ve hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›fl vatandafl›n beklentileri halk aras›nda genel bir huzursuzluk yaratmaks›z›n nas›l azalt›labilir? Ülke içindeki efli benzeri olmayan sorunlar›n üstünde bir baflka sorun daha vard›: Yönelimi ve büyüme trendi itibariyle küresel ekonomi do¤rudan üreticilerden, karmafl›k hizmet paketleri sunma sanat› konusunda uzmanlaflm›fl üreticiler lehine dönmekteydi ve bu, en büyük ekonomik gücü bir fleyler üretmek olan bir ülke aç›s›ndan hayli rahats›zl›k verici bir durumdu. Neo-liberal Bir Dönüfl mü? Bu sorunlara karfl› Tokyo’nun tutumu, 1931-1945 dönemi d›fl›nda, 19. yüzy›l›n sonundan beri takip etti¤i temel ilkeyi izlemek oldu: bir derece koruma ve müsamaha karfl›l›¤›nda zaman›n dünya gücünün dünya çap›ndaki ç›karlar› karfl›s›nda boyun e¤mek. Fakat, pek çok anaak›m mensubu Bat›l› bu durumu yanl›fl yorumlayacak ve Japonya’n›n Amerika merkezli düzende neo-liberalizme keskin bir dönüfl yapt›¤›n› öne sürecektir. Biraz haf›za kayb› biraz da hüsnükuruntu, bu yanl›fl anlaman›n sebeplerini oluflturmaktad›r. Finans bas›n›, neo-klasik iktisatç›lar ve Wall Street analistleri on y›l› aflk›n sü111 redir, Tokyo’nun dinini de¤ifltirmedi¤i ve do¤ru neo-liberal reformlar› benimsemedi¤i takdirde sonuçlar›n kötü olaca¤›n› öngörüyorlard›. Felaket henüz gerçekleflmedi¤inden -Japon mali sistemi çökmemiflken ve imalat sektörü de kilit sektörlerde hâlâ hakimken- reformlar hayali bir zemine oturuyor gibiydi. Ayr›ca, Japon elitleri ülkenin neo-liberalizme dönmesi fikrini aç›kça teflvik ediyorlard›. Kullan›lan dil ve Japonlar›n ‘Anglo-Sakson kapitalizmi’ demekten hoflland›klar› fleyden ithal edilen baz› uygulamalar›n hem orta s›n›f beklentilerinin azalt›lmas› hem de verimlili¤in art›r›lmas› konular›nda etkili oldu¤u görüldü. Wall Street’in favorisi olan ‘yeniden yap›lanma’ sözcü¤ünden türetilen resutora’n›n daha s›k konuflulmas›, ayr›ca say›ca az da olsa Nissan Motors, Long-Term Credit Bank gibi baz› sorunlu flirketlerin yabanc›larca sat›n al›nmas›, Japonya’daki ücretli iflçilerle yöneticilerin kendilerinden daha genç yabanc›lara rapor vermek, hatta ifllerini kapt›rmak gibi daha önce hiç ak›llar›na gelmeyen korkularla yüzleflmeleri sonucunu do¤urdu. Elbette ki neo-liberal laflar, dünyan›n baflka yerlerinde meydana gelen olaylarca dikkati sürekli da¤›lan bir süper gücün kulaklara çald›¤› müzikti. Asl›nda 2006 y›l›n›n Ocak ay›na kadar Japonya’n›n, Wall Street’in vaazlar›n›n bir baflka müridi haline geldi¤i izlenimine kap›lmak mümkündü. Yönetim modas› jargonu genç Japon bankerleriyle ifl çevrelerinin a¤z›nda kolayca yer ediyor, CEO’lar art›k hisse senetlerinin de¤erlerinden, Japon üniversitelerinin ço¤unda birden bitiveren MBA programlar›ndan (ben de bir tanesinde çal›flt›m) bahsediyorlard›; ayr›ca, sat›n almalar ve flirket birleflmeleri kirli birer terim olmaktan ç›k›yordu. Ad› san› bilinmeyen baflbakanlar›n bafl döndürücü bir h›zda gelip gitmesinin ard›ndan Koizumi Junichiro, 2001 y›l›nda inand›r›c› bir reformcu olarak ülkesini 21. yüzy›la tafl›yabilecek bir figür fleklinde ortaya ç›kt›. Beyaz Saray durumu olumlu karfl›lad›, ancak di¤er çevreler Koizumi’nin Amerika’n›n küreselleflmeci neo-liberal hegemonyas›na koflulsuz boyun e¤ip e¤meyece¤i konusunda emin de¤illerdi. Japonya Washington’a boyun e¤ebilir, ancak neo-liberalizme topyekûn dönüfl fikrine biraz temkinli yaklaflmak gerekir. Japon ifl ve finans çevrelerindeki baz› kifliler, yeni ‘de¤er’ ça¤›n›n eski bürokrasi öncülü¤ündeki ekonomiyi kal›c› biçimde geri plana att›¤›na ikna olmufl olabilirler, ancak sahne gerisindeki Japonya Maliye Bakanl›¤› ve onun uzant›s› olan Mali Teftifl Ajans› halihaz›rda en büyük tefleb112 büsleri oluflturmaktad›r. Bu durum, Koizumi’nin çarp›c› biçimde baflar›l› olan ve yeni bir Meclis seçmek gerekti¤ini söyleyen Eylül 2005 seçim program›n› üzerine infla etti¤i posta hizmetlerinin ‘özellefltirilmesi’ meselesinde apaç›k görünmektedir. Görünüflte bu, eski dönemin dinozorlar› olan bürokratik Japonya ile yeni düzen aras›ndaki çat›flman›n mükemmel bir örne¤iydi. Posta hizmetleri 1955 sisteminin temel mali dire¤iydi. Japon posta hizmetleri, bütün ülkeye yay›lm›fl yo¤un postane a¤› sayesinde dünyan›n en büyük ihtiyari nakit fonuna sahipti. Tart›flma do¤al olarak, burada toplanan paray› Japon devlet tahvillerini finanse etmek, Liberal Demokrat Parti’nin politikac›lar›n›n projelerini desteklemek ve dolar› desteklemek amac›yla kullanan Maliye Bakanl›¤› üzerine döndü. Postaneler, normalin biraz daha üstünde faiz veriyor, hem daha çeflitli hem de geleneksel olarak kibirli bankalara göre daha samimi hizmet götürüyorlard›. Özellikle k›rsal alandaki postane müdürleri, genelde LDP’yle ba¤lant› halinde olan önemli yerel figürlerden olufluyordu; bu görevin babadan o¤la geçmesi çok da s›ra d›fl› bir model de¤ildi. Koizumi ‘reformcu’ kimli¤ini, Japon Posta Hizmetleri’nin ‘özellefltirilmesi’ önergesine muhalefet eden LDP içindeki milletvekilleriyle kavgaya tutuflmak suretiyle sergiledi ve pekifltirdi. Muhalifler, önergenin kendi güçlerinin kayna¤›n›n (yani LDP’nin, faaliyetleri do¤rudan ya da dolayl› olarak posta hizmetleri taraf›ndan finanse edilen destekçilerinin k›rsal bölgelerde kurduklar› a¤) ellerinden al›nmas›n›n ilk ad›m› oldu¤unun fark›ndayd›lar. Önergenin, hissedarlar›n yönlendirece¤i bir ekonominin do¤uflunu müjdeledi¤i düflüncesiyle bir gerçek göz ard› ediliyordu: Önerge Maliye Bakanl›¤› taraf›ndan haz›rlanm›flt›. Koizumi önergeyi okumad›¤›n› itiraf dahi etmiflti. Bu, Maliye Bakanl›¤› bürokratlar›n›n Japon ekonomisinin yeniden yap›lanmas›n›n kontrolünü yat›r›m bankerlerine ve sermaye piyasalar›na devretmeye haz›rland›klar›na iflaretti. fiunu kabul etmek gerekir ki, Koizumi etkileyici bir siyasal hokkabazl›k örne¤i sergilemiflti. LDP içinde yer alan ve k›rsal kesimdeki inflaat sektörü ve posta hizmetleri bürokrasisiyle yak›n iliflki içinde bulunan muhaliflerine, önergenin reddedilmesi halinde seçime gidebilece¤ini söyleyerek etkileyici bir manevra yapt› ve muhaliflerini aldatmay› baflard›. Muhalifler önergeyi reddettiler ve Koizumi’ye, seçimleri, ‘reform’ yanl›lar› -kendisi ve titizlikle seçilmifl di¤er adaylar- ile ‘de¤iflime karfl›’ olanlar, yani kendisinin karfl›s›ndaki herkes aras›nda bir 113 seçime dönüfltürme f›rsat› verdiler. Bu manevra, reform söyleminin gerçek taraftarlar›n›n aksi bir durumda küçük bir yang›n ç›karabilmelerini sa¤layacak oksijenin sistemin d›fl›na at›lmas›n› sa¤lad›. Gerçekte, Koizumi’nin Eylül 2005’de ‘ezici üstünlükle’ tekrar seçilmesi Maliye Bakanl›¤›’n›n Japon ekonomisi üzerindeki gücünü sa¤lamlaflt›rd›. Japon Posta Hizmetleri’nin özellefltirilmesi önergesi derhal yeniden meclise sunuldu ve kabul edildi. Posta hizmetlerinde biriken mevduat›n Amerikan ve Japon hükümetlerine ait borç senetlerinin finansman› ya da baflka piyasalarda daha fazla getiri kovalama amac›yla aniden piyasadan çekilmesi gibi bir ihtimal asla söz konusu de¤ildi; çünkü en az›ndan on y›l boyunca para Maliye Bakanl›¤›’n›n tasarrufunda kalacakt›; bakanl›¤›n da yükselen faiz oranlar›n› ya da döviz krizini harekete geçirmeye hiç niyeti yoktu. Yeni yasan›n getirdi¤i, posta hizmetlerinde oluflan mevduat›n, k›rsal alandaki pek de kârl› olmayan kanallara ak›fl›n› k›s›tlamak, buna karfl›n kaynaklar›n Japonya’n›n çökmekte olan kamu maliyesinin finansman›na ve mali sistemin yeniden yap›lanmas›na yönlendirilmesini sa¤lamakt›. Horiemon Ülke d›fl›ndaki genel kan›, Koizumi’nin yeniden seçilmesinin serbest piyasa sisteminin bu sefer turbo güçle flafakta belirdi¤i anlam›na geldi¤i yönündeydi. Pek çok Japon bu tür konuflmalarla bafltan ç›k›yordu. Sözümona yeni ekonominin önde gelen simgesi, Horie Takafumi adl› genç bir giriflimciydi. Horie, Tokyo Üniversitesi’ne girmekle önemli bir efli¤i geçmifl ve elit kesim içerisinde önemli bir yer tutmaya aday olmufltu. Ancak kendisinden bekleneni yapmak ve mezun olup bürokrasinin üst kademeleri ya da büyük flirketlerden birinde yer almak yerine, diploma almadan üniversiteyi b›rakt›. Kendisine, Bill Gates ve Steve Jobs gibi önde gelen üniversitelerdeki tahsillerini yar›da b›rakan kimseleri örnek alan Horie, internetin sundu¤u f›rsatlardan faydalanmak amac›yla bir flirket kurdu; Livedoor adl› firmas› çok h›zl› büyüdü ve Horie çok geçmeden klasik Wall Street tarz›na uygun biçimde sat›n almalara bafllad›. Bunu yaparken de, yerleflik yöneticileri atlayarak teoride flirketlerin sahibi olan hissedarlara yönelme ortam›ndaki ustal›¤›n› kulland›. Horie zaman içinde, ülkelerinin Apple Bilgisayar ve Goldman Sachs taraf›n114 dan ele geçirilece¤ini düflünen ve meseleye korumac› yaklaflan genç Japonlar›n ikonu haline geldi. Okul ça¤›ndaki çocuklar ona ‘Horiemon’ ad›n› takt›lar; Horie, ‹ngilizce ‘canavar’ [monster] kelimesinden türetilen ek ile Pokemon ve Doraemon gibi çocuksu bir kahraman figürü haline dönüfltürüldü. Tiflört ve kot pantolon giyen, kibirli üslûbuyla eski kafal› yöntemleri, dolay›s›yla kodaman yöneticileri azarlayan Horie, Japon televizyonlar›n›n tan›d›k simas› haline geldi. Horie’nin düflünceleri, Koizumi’nin ‘reform’ düflüncesiyle büyük ölçüde örtüflmekteydi ve Eylül seçimlerinde Koizumi’nin listesinden LDP’nin a¤›r topu Kamei Shizuka’ya karfl› seçime girdi. Kamei, geleneksel büyük-altyap›-yat›r›m›-projeleriyle-k›rsal›n-oylar›n›-sat›n-al sistemiyle seçimin yeniden yap›lanmam›fl ma¤rur flampiyonu oldu ve eski yöntemlerle gayet mutlu olan bir bölgede tekrar seçildi. Yine de Horie’nin ç›k›fl› kendi ününe ün katarken Koizumi’nin ‘reform’ imaj›n› da destekleyecekti. Bu ün belki de onun düflüflünün bafllang›c›yd›. 16 Ocak 2006’da bütün televizyon kanallar›, radyolar ve gazeteler, ofisinin kap›s›na dayanan davac›lar›n oluflturdu¤u kalabal›¤› haber yap›yordu; bir hafta sonra Horie tutukland›. Pek çok orta¤› hapse at›ld›, bir baflkas›n›n intihar etti¤i söylendi; daha afl›r› gazeteler bunun bir cinayet oldu¤unu ima ettiler. Ard›ndan, Japonya’n›n 1945’ten bu dönemki siyasal hayat›nda sürekli karfl›m›za ç›kan türden genifl kapsaml› bir skandal patlak verdi. Bütün medya kurulufllar› durumu istismar ettiler ve daha birkaç hafta öncesine kadar yeni zenginlerin öncüsü olarak kutsanan bir kifliye a¤›r dille yüklendiler. Karel van Wolferen, skandallar›n nihai olarak hukuk üzerine bina edilmemifl Japon siyasal düzeninin vazgeçilmez bir ö¤esi oldu¤unu iddia ediyor; ona göre, Japonya’daki skandallar, baflka ülkelerde mahkemeler veya seçimlerle düzenlenen iktidar mücadelelerinin fiilen çözülmesini sa¤l›yordu.10 Horie’yi hapse t›kan savc›lar›n iddianame haz›rlama konusunda hiç aceleleri yoktu. Horie’nin flirketlerine ait belgelerin bir ay süreyle incelenmesinin ard›ndan (bu boyal› bas›n›n ve yerel a¤lar›n ulusal bir linç kampanyas›na eflde¤er bir sald›r›y› tahrik etmelerine ayr›lan bir süreydi) en nihayetinde borsa kurallar›yla ilgili yasalar›n 10) “Sukyandaru ni yotte Nihon Kenryoku Kikou wa Ikinobiru”, Chuo Koron, Ekim 1991, s. 186-194. 115 ihlal edildi¤ine ve daha sonra da muhasebe ifllerinde doland›r›c›l›k yap›ld›¤›na hükmettiler. Japonya’da savc›lar mali suç iflledi¤inden flüphelenilen kiflilere karfl› kendi inisiyatiflerini kullan›p dava açmazlar. Can› s›kk›n yat›r›mc›lar ad›naysa hiç hareket etmezler. Sadece ülkenin ekonomisini idare eden Maliye Bakanl›¤›’ndan ya da bürokrasinin di¤er kademelerinden gelen iflaretle harekete geçerler. Horie’nin çöküflünün medyada ele al›n›fl flekli, Enron olay›yla karfl›laflt›r›lmas›na neden oldu ve Horie’nin flüpheli finansal oyunlara giriflti¤i gibi bir manzara ortaya ç›kt›. Horie’nin favori takti¤i olan ve f›rsat pencereleri yaratan, yeni hisselerin piyasaya sunuldu¤u ancak eski hisselerin de sat›lmad›¤› hisselerin sürekli bölünmesi yöntemi -ki bu yöntem fiyatlar›n artmas›n› sa¤l›yordu- yasa d›fl› ifllemler yapt›¤› izleniminin do¤mas›na yol açt›. Horie gerçekte, Bat›l›lar›n uzun süredir aflina olduklar› mali doland›r›c›lar›n Japon versiyonu olabilirdi ve savc›lar herhangi bir gerekçeyle onu duvara m›hlamakta flüphesiz baflar›l› olacaklard›.11 Ancak onu kendi flirketinin hesaplar›n› manipüle etmesinden ötürü ay›plamak, Casablanca filmindeki Kaptan Renault’nun Rick’in Yeri’nde kumar oynay›p, bir yandan paralar› cebe atarken öbür yandan ‘floka’ u¤ray›fl›n› hat›rlatmaktad›r. Pek çok Japon flirketi muhasebe oyunlar› yapma konusunda dünya flampiyonudur. Horie’nin gerçek ‘suçu’, Japonya’n›n söz sahiplerinin kendi ekonomilerini bezemekte kulland›klar› neo-liberal süslerin ithal bir elbiseden ibaret oldu¤unu ve gerçekten iktidar› elinde bulunduranlar aç›s›ndan kullan›fll› olmaktan ç›kt›¤›nda modas› geçmifl bir giysi gibi ç›kart›l›p at›laca¤›n› görmeyi baflaramam›fl olmas›d›r. Bu yöntem 1860’l› y›llardan beri kullan›lmaktad›r: Bat›’dan bir fley getir, faydal› k›sm›n› al, gerisini at; özellikle de temel iktidar yap›s›n› tehdit etmeye bafllad›¤›nda. Savc›lardan biri, “Horie’nin tutuklanmas› ‘zenginli¤in çok çal›flmaktan geldi¤i’ni hat›rlatmal›d›r,” dedi¤inde, oynanan oyun aç›k ediliyordu. Horie’nin ünü, kendisini, en salak kimselerin bile anlayabilece¤i bu mesaj için mükemmel bir hedef haline getirmekteydi: Neo-liberal laflar Washington nezdinde hofltur; ifl güvencesi ya da sabit gelir art›fl› gibi yaz›l› olmayan istihdam normlar› üzerinde cambazl›k yapmak için çok uygun bir örtü olarak kullan›labilir. Ancak her kim ayn› laflar› mevcut iktidar ittifaklar›n› bozmak 11) Horie en sonunda Nisan 2006’da kefaletle serbest b›rak›ld›. 116 ad›na kullan›rsa, kendini meflhur Japon atasözünün bir örne¤i olarak bulacakt›r: Fazla uzayan t›rnak kesilir. Van Wolferen’in Horie türü skandallar›n, bünyesindeki afl›r›l›klar› düzenleyecek kurumsal araçlardan yoksun bir siyasal düzenin temel ö¤esi oldu¤u yönündeki tezinin önemli bir sonucu vard›r: Skandallar kontrolden ç›kabilir, kendi bafllar›na bir yerlere gidebilir ve en nihayetinde yönetici elitin en içteki çekirde¤ini tehdit eder noktaya gelebilir. Horie skandal› tahmin edilece¤i flekilde ilerler; 5 Haziran 2006’da bürokratl›ktan dönme fon yöneticisi Murakami Yoshiaki, Horie’nin ifltiraklerindeki rolü nedeniyle rekabete ve dürüstlü¤e ayk›r› hisse al›flveriflinde bulunmak suçundan tutuklan›r. Horie’ye k›yasla Murakami daha fazla düzen adam›yd›. Kendisine biçti¤i temkinli Japon idare tarz› ile hissedar bask›s›yla hareket eden Amerikan tarz›n› birlefltirme görevinden önce Uluslararas› Ticaret ve Sanayi Bakanl›¤›’nda yöneticilik yapm›flt›. Murakami gerçekten de iyi ifller yapt›¤›na inanm›fl gibi görünüyordu ve muhtemelen ülkenin en bilinen yat›r›m fonu yöneticisiydi. Ancak Murakami’nin elit ba¤lant›lardan oluflan a¤›, skandal›n onu ve birlikte ifl yapt›¤› di¤er insanlar› içine almas›na engel olmad›; bu kifliler içinde, Japonya Bankas›’n›n lekesiz itibar› Murakami fonundaki yat›r›mlar› yüzünden kirlenen baflkan› Fukui Toshihiko bile bulunuyordu. Skandal daha fazla düzen insan›na dokunmadan bir noktada bitirildi; flimdilik ekonominin neo-liberal çizgide yeniden yap›lanmas›n›n konuflulmas› karfl›s›nda aç›k bir cesaret k›r›c› örnek olarak duruyor. Koizumi, Horie skandal› sayesinde akland› ve kendisinin sistemin temelindeki iktidar yap›lar›n› bozmaks›z›n yap›lacak baz› zorunlu de¤ifliklikler için -örne¤in, daha verimli bir ekonomi ve daha kent merkezli siyasal sistem- gayet kullan›fll› oldu¤unu kan›tlad›. Daha radikal ve istikrars›zlaflt›r›c› neo-liberal kavramlarla yap›lan flört sona erdirilmifl ve bürokrasi üzerinde bir çeflit siyasal sorumluluk empoze edebilecek siyasal muhalefet bozguna u¤rat›lm›flt›. Yeni Bir Üçüncü Oyuncu Üstelik, onca yanl›fl bafllang›c›n ard›ndan nihayet inand›r›c› bir ekonomik iyileflme kök sal›yor gibi görünmekteydi. Fakat bu sürekli olacak m›yd›? Japonya’n›n ihracat pazarlar›nda meydana gelecek en ufak bir bozulma treni raydan ç›karabilirdi, çünkü çokça bahse117 dilen canlanm›fl iç talebe ra¤men d›fl pazar Japonya’n›n kurumsal kâr›n›n ve borçlanabilme kabiliyetinin temelini oluflturuyordu. ‹hracat, özellikle de ABD’ye yap›lan ihracat, 1950’li y›llar›n bafl›ndan bu yana Japonya’n›n büyümesinin temel tafl›d›r. Bu e¤ilim hâlâ devam ediyor, Detroit’in içinde bulundu¤u s›k›nt›ya flöyle bir bakanlar kolayl›kla bu durumu fark edeceklerdir. Ancak son y›llarda en az ABD kadar önemli bir pazar daha ortaya ç›km›flt›r: hem fiziksel hem de mali ihracat aç›s›ndan önemli bir pazar olan Çin. Çin’in Japon sermaye mallar›na duydu¤u açl›k (ki bunlar Amerikan pazar›na yapt›¤› ihracat› besliyordu), Japonya’daki sermaye mal› üreticilerinin kapasite kullan›m oranlar›n›n tekrar para kazanmalar›n› sa¤layacak seviyelere yükseltmelerini sa¤lad›. Pozitif yönlü nakit ak›fl› bilançolar›n güçlenebilece¤i ve borçlar›n azalt›labilece¤i anlam›na geliyor, bankac›l›k sisteminin ‘kötü kredi krizi’ ad› verilen tarihinin en kötü krizini geride b›rakmas›na uygun zemini haz›rl›yordu. Öyleyse Çin, çözülmez görünen sorunun, Japonya’n›n geliflmifl ülkeler mertebesine ulaflmas›yla ortaya ç›kan maliyet yap›s›n›n Japon sanayisi üzerinde yaratt›¤› büyük bask›n›n hafifletilmesine yard›mc› olmufl denebilir. Japonya ‘geriden gelen ülke’ modelini uzun y›llard›r korumaya çal›fl›yordu; bu model uyar›nca, ihracata dönük büyüme, sistemik korumac›l›k, yabanc› ifltirakler konusunda s›k› k›s›tlamalar ve d›fl pazarlarda kazanmak için zorunlu olan fiyat k›rma politikas›n› telafi etmek amac›yla sanayi kesiminin kasas›na para aktaracak karteller önemli ö¤elerdi. Ancak 1990’lar boyunca Japonya’daki ülke içi fiyatlar ile denizafl›r› ülkelerdeki fiyatlar aras›ndaki büyüyen sapma en sonunda eridi ve kartel üstüne karteli mahvetti (periflan durumdaki Japon ifladamlar›n›n uydurduklar› tabir ‘fiyat y›k›m›’yd›); öte yandan, emlak fiyatlar›n›n çöküflü, hanehalk› tasarruflar›ndan endüstriye do¤ru ucuz finansman aktaran finansal mekanizmay› felce u¤ratt›. Piyasa güçlerini dizginleme do¤rultusunda at›lan bir sürü ad›ma ra¤men flu ekonomik gerçekten kaç›fl yoktu: ‹yi e¤itimli Çinliler, Japon muadillerinin kazand›¤›n›n onda biri kadar ücrete, onlardan iki kat› daha fazla çal›flmaya can at›yorlard›. Fakat Japon sanayisinin liderleri bu tehditle kendilerine özgü ifl yapma tarzlar›yla bafla ç›kma yolunu buldular, Çin’le iflbölümüne gittiler. ‹ki ülke de, Amerikal›lar›n yüksek katma de¤erli Japon ürünlerini -otomobil, makineler, uçak parçalar›- ve büyük ölçüde Japon teçhizat›yla üretilmifl düflük de¤erli Çin ürünlerini sat›n almala118 r› için dolar› destekleme konusunda z›mni bir anlaflmaya vard›lar. Japon iflçi s›n›f›na üye pek çok hane için ifl güvencesinin sonuyla gelen sorunlar, Çin’den ithal edilen ucuz yiyecek ve giyeceklerle hafifletiliyordu. Ülkenin, ‘hayat boyu’ istihdam, bankalar›n icraya gitme konusundaki isteksizli¤i, büyük ifl gruplar›ndaki flirketlerin (keiretsu veya guruppu gaisha) birbirleriyle yard›mlaflmalar› gibi enformel ekonomik mekanizmalar› art›k zorluklarla karfl› karfl›ya kal›yordu, ancak hâlâ, pek çok yabanc›n›n tahmin etti¤i nihai sars›nt›y› engelleme konusunda ifllevini de baflar›yla yerine getirmekteydi. Japon ekonomik sistemi özü itibariyle de¤iflmeden varl›¤›n› sürdürebilmifltir, ancak bu durum üçüncü bir oyuncunun kabul edilmesiyle mümkün olmufltur. Üçüncünün denkleme kat›lmas›ysa yeni sorunlar ve belirsizliklere yol açm›flt›r. 1950’lerin ortalar›ndan itibaren Japon yöneticilerin ülke d›fl›na dair tek bir önemli görevleri olmufltur: Amerika Birleflik Devletleri’ni idare etmek. Amerikal›larca sa¤lanan güvenlik çerçevesi, ABD pazar›na k›s›tlama olmaks›z›n ulaflma imkân› ne pahas›na olursa olsun muhafaza edilmeliydi; Japonya’n›n d›fl politikas›n›n esas› buydu. Ancak art›k hareketleri öngörülemeyen Çin, resmin üçüncü parças›n› temsil ediyordu. Japon Denizi’nin Karfl› K›y›s›nda Parlamak Çin’deki olaylara verilen tepki, Tokugawa fiogunlu¤u’nun y›k›lmas›ndan bugüne kadarki modern Japon düflüncesinin temel bir ö¤esini teflkil etmektedir. Japonya’n›n 19. yüzy›ldaki zorla sanayileflme giriflimlerinin esas sebebi, zay›f ve bitkin Çin’in Bat›l› güçlerce paylafl›lmas›d›r. 1895 Çin-Japonya Savafl›’n›n ard›ndan gelen elli y›ll›k süreçte Japonya’n›n ülke d›fl›nda att›¤› her ad›m, kendi gücünü artt›r›rken ba¤›ms›z bir güç olarak Çin’in yükseliflini engelleme amac›n› tafl›maktad›r. Japonya’n›n savafl sonras›nda uzunca bir süre Amerikan himayesine boyun e¤mesi, daha önce de gördü¤ümüz gibi, k›smen izlenen asgari direnifl tercihinden kaynaklanmaktad›r. Ancak Tokyo’nun siyasal elitinin benimsedi¤i bir baflka sebep fluydu: Amerikan himayesinin alternatifi ba¤›ml› bir devlet olarak Çin ‹mpratorlu¤u’nun sisteme kat›lmas›. Japonya’n›n Çin’e olan ekonomik ba¤›ml›l›¤› derinlefltikçe, denge için gereken Amerikan varl›¤›na dair gerekçe hem Pekin hem de Tokyo için daha da aç›k hale geliyordu. 119 Bu, Çin ile Japonya aras›nda son y›llarda cereyan eden oyunlar› aç›klayabilir. Çin’deki Japonya karfl›t› gösteriler, baflbakanlar›n tap›nak ziyaretleri, Japonya’n›n savafl s›ras›ndaki mücadelesinin kutlanmas› ve ders kitaplar›ndaki birkaç paragraf etraf›nda kopan yaygara olaylar› d›flar›dan izleyenlere tuhaf gelebilir. Ancak siyasetin çok uzun süredir tiyatro gibi tatbik edildi¤i bu bölgede yap›lan eylemler altta gizli birer mesaj oldu¤u anlam›na geliyor: “Yat›r›mlar›m›z› övgüyle karfl›lamay›n, sizin çekim alan›n›za girmeyece¤iz.” “E¤er Asya’daki tarihsel egemenli¤imize dönüflümüzü engellemek için bir d›fl gücün hegemonik ihtiraslar›n› kabul etmeye devam ederseniz, koflullar› sizin ad›n›za zor, hatta çok zor hale getirmeye haz›r›z.” Bush yönetimi s›ras›nda dünyadaki siyasal gerilimlerin artmas›, ülkelerin bölgedeki tutumlar›n›n sadece daha fazla vurgulanmas›na yol açm›flt›r. Çinliler, Bush’un Beyaz Saray’› üzerinde etkisi olan radikal d›fl politika entelektüellerinin Çin’i Amerika’n›n yeni düflman olarak bellediklerini ve ayr›ca Usame bin Ladin dikkatlerini baflka bir yöne çekene dek Amerikal›lar› Çin’le savafla k›flk›rtt›klar›n› biliyorlar. Japonya kendisinin Bush’un teröre karfl› açt›¤› savaflta mükemmel bir ‘müttefik’ oldu¤unu kan›tlamak için acele ederken, komflular›n›n gözünde giderek asla güvenilemeyecek ve Amerika’n›n kolayca idare etti¤i bir ülke gibi görünmeye bafllam›flt›. Japon siyasetindeki dizilifl de¤iflmedi¤i takdirde -ki bu Eylül 2005 seçimleriyle iyiden iyiye ihtimal d›fl› olmufltur- Tokyo, son otuz y›lda oynad›¤› kilit rolünü (ABD dolar›n› destekleyerek Amerikan gücünün küresel ölçekte mevcut konumunu muhafaza etmek) sürdürecektir. Ancak art›k yaln›z de¤ildir; art›k Çin de ‘oyuna dahil’ olmufl durumdad›r. Pekin’in bu konuyla ilgili politikalar›n› hangi faktörler belirlemektedir? Çin hükümeti ma¤rur bir özgüvene sahip izlenimi uyand›rabilir, her fley bir yana Çin’deki rejim s›rt›n›, insanl›k tarihinin hayat standartlar›nda görülen en h›zl› s›çray›fl›na dayam›fl durumdad›r; enkaz devralan hükümet, ülkeyi bütün dünyan›n sayg› duydu¤u ve hatta ürktü¤ü dev bir güce dönüfltürmüfltür. Ancak yine de ülke üzerinde, düzenin bozulmas› korkusu ve meflruiyetinin kayna¤›na yönelik meydan okumalar›n hayaleti dolafl›yor. Pekin hükümetinin bir çeflit külte benzeyen ve Falun Gong suretiyle ortaya ç›kan ‘yeni din’e verdi¤i tepkiyi ve neden oldu¤u histeriyi ya da Zhao Zhiyang’›n an›lar›n›n ortaya ç›kmas› ihtimali karfl›s›ndaki afl›r› tepkilerini düflünün. 120 Korkusuz ve kendine güvenen bir hükümetin, bir kült ya da merhum bir liderin an›lar› gibi büyük siyasal dertleri olmamal›d›r. Ayn› flekilde, kendisi hakk›ndaki istenmeyen yay›nlar dolay›s›yla interneti sansürlemek için bu kadar çok çaba sarf etmemelidir. Ancak ebeveynlerinin hayatlar› ve kariyerlerinin Kültür Devrimi’ndeki kaos s›ras›nda yok oldu¤unu gören siyasal elit için toplumsal bar›fla ve istikrara yönelik hiçbir tehdit kolayca göz ard› edilemez. Meflruiyet konusunda Çin Komünist Partisi, kendisini Çin’i binlerce y›l idare eden gücün lay›k takipçisi olarak görüyor. Sayg›nl›¤› Marksist öncüllerden ziyade kadim Çin siyaset felsefesi kavramlar›na dayan›yor; bunlar aras›nda en baflta, e¤itimli s›n›flar›n otomatik olarak yönetme hakk›na sahip olmas› geliyor; ayr›ca, zenginlik ve düzenin yöneticilerin meflruiyetinin, yoksulluk ve düzensizli¤inse bunun aksinin ispat› oldu¤una inan›l›yor. Çin’in Dolarlar› Çin’in ulusal servetinin bu kadar büyük k›sm›n› dolar olarak tutma konusundaki inatç› ›srar› bu resme nas›l uymaktad›r? Çin, siyasal bak›mdan tehlikeli olabilecek bir iflsizli¤in önüne geçmek amac›yla y›lda yaklafl›k 10 milyon yeni ifl yaratmak durumundad›r; Çinli liderler, büyük miktarlardaki iflsiz gencin siyasal kar›fl›kl›¤›n en uygun zeminini oluflturdu¤unun çok iyi fark›ndad›rlar. Bu iflleri yaratmada izlenecek strateji, di¤er ülkelerden (baflta ABD) Çin’e düzenli bir üretim kapasitesi transferini gerektirmektedir. Çin’deki fabrikalardan ç›kan ürünler ço¤unlukla yurt d›fl›nda sat›l›r ve bu konuda yine ABD en büyük paya sahiptir. Hemen herkes (sadece Amerikal›lar de¤il) Çin’in yapt›¤› ihracat›n karfl›l›¤›nda dolar öder; Çin bu dolarlar›n büyük bölümünü döviz rezervi olarak, büyük ölçüde de ABD kamu borçlanma k⤛tlar› fleklinde tutar; yani, ABD kamu a盤›n› do¤rudan finanse eder. Rakamlara bakarsak bu stratejinin belirtisi, t›pk› bir polis devriyesinin yan›p sönen ›fl›klar› gibi, Çin’in ödemeler dengesi istatistiklerinde par›ldamaktad›r. Japonya gibi cari hesap (ticaret fazlas› transferleriyle kâr pay› ve faiz ödemeleri) fazlas› veren birçok ülke, d›flar›ya borç verilmesi, d›flar›dan sat›n almalar, vb. yoluyla paran›n döndü¤üne tan›k olur. Bütün dünyada gerçeklefltirdi¤i bir y›¤›n görkemli sat›n alman›n gösterdi¤i gibi Çin, ticaretten kazand›¤›n›n bir 121 k›sm›n› yurtd›fl›nda madenler, flirketler ve petrol kuyular› sat›n almak için döndürür. Ancak Çin’e, ülkeden ç›kandan daha fazla yat›r›m ak›fl› olmaktad›r; Çin’in manzaras›n› kaplayan fabrikalar› ve flehirlerin her yan›nda yükselen gökdelenleri finanse eden kaynak da budur. Öte yandan, Çin’in cari fazlas› genifl bir dolar varl›¤› birikimine dönüflmektedir. Çinli liderler ABD hakk›nda ne düflünürlerse düflünsünler, biriktirdikleri dolarlar›n flu anki nominal de¤erlerine yak›n bir de¤erden sat›laca¤›na dair bir kan›ya sahip olamazlar. Çin’in sahip oldu¤u aktifleri ABD kamu k⤛tlar›ndan, daha yüksek kazanç vaat eden di¤er araçlara (örne¤in hisse senedi, hatta dolar üzerinden olmayan araçlar) kayd›rmas› ve buradan elde edece¤i gelir ak›fl›n› kâr amac› gütmeyen devlet flirketlerini yeniden yap›land›rmak için kullanmas› yönünde öneriler gelmektedir. Siyasal düzlemde bakt›¤›m›zda bu flirketler kapat›lamaz, çünkü bunlar Çin halk›n›n büyük bölümünün geçimini sa¤lamaya devam etmektedir. Ayn› zamanda bu flirketler, en az›ndan minimum derecede kâr eder seviyeye getirilmedikleri sürece ülke içindeki finansal sistemi borca dayal› bir patlamaya sürüklemekle tehdit ederek, Çin maliyesi ad›na bir kara delik oluflturmaktad›rlar.12 Çin’in dolar stoklar›n› satarak kamu teflebbüslerini yeniden yap›land›rmas› önerisindeki sorun, Çin’in fazla büyük bir oyuncu haline gelmifl olmas›yd›. Çin’in rezervlerinin büyük bölümünü ABD kamu borçlar› piyasas›ndan ç›karmak, ABD tahvil piyasas›ndaki bir çöküflün meydana gelmesini h›zland›rma riski tafl›r; bu da di¤er piyasalar› peflinden sürükler ve böylece as›l amac› bofla ç›kar›r. Güney Kore Merkez Bankas›’n›n 2005 y›l›n›n fiubat ay›nda portföyünü ABD kamu k⤛tlar›n›n d›fl›na ç›kacak flekilde çeflitlendirme düflüncesini ortaya att›¤›nda meydana gelen fley tam da söz konusu duruma örnek oluflturmaktad›r: Bunun sonucunda Koreliler tahvil almama furyas›na kap›lm›fllard›r ve hem dolar hem de ABD tahvil piyasas› bafl afla¤› düflüfle geçmifltir. Kore’nin ABD kâmu ka¤›tlar›ndan oluflan 69 milyar dolarl›k varl›¤› Çin’inkinin onda birinden azd›r. Bu durum Çin’in mevcut stratejisini korumas›na neden olur: bir yanda ihracatlarla, di¤er yanda sürekli bir yabanc› sermaye ak›m›yla har›l har›l çal›flarak büyüme motorlar›n› korumak. E¤er h›zl› büyüme yeterince 12) Örne¤in bkz. Deepak Lal, “Ending China’s Financial Repression: Foreign Exchange Reserves and State Enterprise Reform”, Cato Enstitüsü’nün “Parasal Kurumlar ve Ekonomik Kalk›nma” bafll›kl› Y›ll›k Para Konferans›, Washington DC, 3 Kas›m 2005. 122 uzun sürerse Çin muhtemelen, ülkenin devlet teflebbüslerine ba¤l› toplam varl›klar›n›n oran›n›n herhangi bir yavafllamada idare edilebilecek kadar küçük olaca¤› beklentisine girer. Çin’in bir baflka beklentisi, dolar merkezli küresel finans rejimi baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤› zaman, ülkenin dolar rezervlerinin flu anda sa¤lad›¤› türden bir d›fl deste¤e ihtiyaç duymadan, yuan’›n dünyadaki büyük para birimleri aras›ndaki yerini almas›n› sa¤lamaya yetecek bir geliflmifl ekonomiye sahip olmakt›r. Bu durum Çin’in, ABD eninde sonunda aya¤›n› yorgan›na göre uzatmak zorunda kald›¤› zaman Amerikal›lar›n sat›n alma gücündeki çöküflün icab›na bakmas›n› sa¤layacakt›r. Son Bir Hesap m›? Çöküflün son derece çetin oldu¤unu tahmin edersek, piyasalar›n Çin’in finansal sisteminin bu çöküntüyle bafla ç›kacak kadar sa¤lam hale gelmesini bekleyece¤inin hiçbir garantisi olamaz. Zira piyasalar her yerde tedirgindir; korkular› neredeyse sonsuzdur. ABD’de enflasyonun yeniden bafl göstermesi, henüz ilk gerçek krizini yaflamam›fl tecrübesiz bir ABD Merkez Bankas› Baflkan›, siyasal bak›mdan felce u¤ram›fl bir Bush yönetimi, ABD konut piyasas› köpü¤ünün patlamas›, meta fiyatlar›n›n yükselmesi, Ortado¤u’daki olaylar›n petrol ak›fl›n› kesintiye u¤rataca¤› yönünde daima var olan tehdit, ABD’nin ticaret ve kamu aç›klar›n›n h›zla artmas› ve Çin finans sistemi üzerindeki endifleler –bunlardan herhangi bir tanesi, ya da baflka bir etken, dolardan panik halindeki bir kaç›fl› tetikleyebilir; bu da Do¤u Asya merkez bankalar›n›n bu furyay› zaptetme becerisi ve isteklerini bast›racakt›r. Tokyo’daki finans çevrelerinde dolaflan bir söylentiye göre, Maliye Bakanl›¤› küresel dengesizliklerin çok büyük boyutlara ulaflt›¤› ve Japonya’n›n dolar› destekleme kabiliyetinin s›n›rlar›na nihayet ulafl›ld›¤› sonucuna vard›. Japonya’n›n bir sonraki dolar krizinde kötü paran›n ard›ndan iyi para göndermeyi kesmesi ve eli kolu ba¤l› oturmas› için gerçek bir f›rsat mevcuttur. Elbette bunun bedeli a¤›r olacakt›r –dolar düflüfle geçti¤inde ve yen tarihsel doruk noktas› olan 79¥/1$’› geride b›rakt›¤›nda, Japonya biriktirdi¤i dolar sto¤unun büyük k›sm›ndan zarara u¤rayacak ve imalat sektöründe yüz binlerce potansiyel ifl kayb›yla karfl› karfl›ya gelecektir. Ancak Japonya, ifl ka123 y›plar›ndan do¤an s›k›nt›larla bafla ç›kma ve bu s›k›nt›lar› zamana yayma konusunda son on befl y›lda çok fley ö¤rendi. Mikuni Akio’ya göre, bol miktarda at›l dolar› (Japonya’y› ilgilendirdi¤i kadar›yla at›l) desteklemeye yönelik deflasyonist yükten nihai olarak kurtulmufl bir Japon ekonomisi, yeni bir süper yen döneminde yeni bir güç bulabilir.13 Japon hanehalk›n›n yeni sat›n alma gücü, bu ifl kayb›n›n telafi edilmesini sa¤lamakla kalmay›p, ayn› zamanda ihracattan ziyade canl› bir iç talebe dayanan bir ekonomiye (Japonya’da siyaset üretenlerin bir nesildir dile getirdikleri amaç) kolay bulunmaz bir de¤iflim sunabilir. Japonya’n›n, bir dolar krizinin yarataca¤› ekonomik çöküntüyle bafla ç›kma aç›s›ndan son yirmi y›ldaki herhangi bir zamandan daha iyi durumda oldu¤u da ileri sürülebilir. Siyasal çöküntüyse tamamen ayr› bir sorundur. Dolar›n çöküflü Amerikan hegemonyas›n›n çöküflünü de beraberinde getirecektir; ABD, kendisine kredi açan yabanc›lara ödemede bulunmak için onlar› ABD hükümetinin bast›¤› k⤛tlarla aldatmaktan ziyade euro ya da yen kazanmak zorunda oldu¤u bir dünyada, küresel askeri etki alan›n› muhafaza etmekte oldukça zorlanacakt›r. Nas›l bir flekle bürünürse bürünsün Amerikan hegemonyas›n›n sonu, Japonya’n›n merkezi siyasal sorununa (yönetme hakk›) keskin bir geri dönüflü getirecektir; kald› ki buna Japonya’n›n en önemli komflusundaki ciddi bir kargafla da efllik edebilir. Japonya olmad›¤› takdirde, Çin’in daima gündemde duran bir mali kriz tehdidinden uzak durmak amac›yla ihtiyaç duydu¤u büyümeyi sürdürmesi için gerekli talebi sa¤lama konusunda günümüzde Amerikan pazar›n›n yerini tutacak belirgin bir pazar yoktur. Japonya’n›n geride kalan 150 y›l boyunca tek bafl›na hareket etme konusundaki deneyimi bir felaketle sonuçland›. Elbette o zamandan bu yana çok fley de¤iflti. Bugün Japonya’n›n siyasal manzaras›n›n sa¤ taraf›ndan yükselen da¤›n›k k›v›lc›mlar (okullarda ‘vatanseverli¤e’ yap›lan yeni vurgu; savafl y›llar›ndan bahseden revizyonistlerin daha çok ilgi görmeleri; muhafazakâr çevrelerin güçlü bir ordunun destekledi¤i iddial› bir d›fl politikaya olan gözle görülür susam›fll›klar›) 1930’lar›n isterisine ve gözda¤›na yol açmaya bafllam›yor. Ancak ne yaz›k ki, Amerika’n›n yörüngesinden ç›kmas› halinde, Japonya’n›n ülke aç›s›ndan mant›kl› yeni bir rota 13) Mikuni Akio, “Doru Yasu Koso Nippon no Chiansu”, Voice, A¤ustos 2006, s. 196-203. 124 çizebilece¤i kurumsal bir altyap› infla etti¤ine dair tek bir gerçek belirti de bulunmamaktad›r. ‹flte bu durum, bir dolar krizinde Japonya’n›n dolar temelli bir uluslararas› finans düzenini yeniden oluflturmas›n›n ve bir kez daha bu düzeni kurtarmaya yönelik ad›mlar atmas›n›n en büyük sebebini oluflturuyor olabilir: bunun alt›nda yatan etkenle bafla ç›kma yetersizli¤inden duyulan korku. Ancak e¤er Japonya seyirci kalmay› tercih ederse ya da onun müdahalesi II. Bretton Woods diye adland›rd›¤›m›z düzenin sona ermesini engellemeye yetmezse (günümüzdeki dengesizliklerin, Japon müdahalesinin kararl› oldu¤u 1970’lerin ya da 1980’lerin sonundan hem mutlak hem de göreli olarak çok daha büyük oldu¤unu göz önünde bulundurursak gerçekçi bir ihtimaldir bu), Tokyo kendisini beklemedi¤i yeni gerçekliklerle bafla ç›kmak zorunda kald›¤› bir durumda bulabilir. Bu gerçeklikler aras›nda ABD’nin Do¤u Asya’dan çekilmesi, bölgedeki sürekli bir Amerikan askeri varl›¤›n›n mali yükünün büyük k›sm›n› Japonya’n›n üstlenmesi yönünde Washington’dan gelecek sert talepleri ve Çin, Tayvan ve Kore yar›madas›nda meydana gelecek kargaflalar› sayabiliriz. Baflbakan Koizumi’nin Yasukuni Tap›na¤›’nda ibadet etme yönündeki ›srar›, Japonya’n›n dolardaki bir çöküflü takiben Do¤u Asya’da bafl gösterecek bir kar›fl›kl›kla bafla ç›kma olgunlu¤unu tafl›d›¤›n› uman herkes aç›s›ndan son derece moral bozucu bir manzarad›r. Japon siyasetinin ülkenin bafl›na Meici döneminden bu yana bela olan yap›sal sorunlar (sorumsuz ve sald›rgan olmas›na ra¤men) bizzat bu davran›fltan ibaret de¤ildir. Yasukuni üzerine yap›lan yorumlar›n ço¤u, Japonya’n›n savaflta verdi¤i on binlerce ölünün yan› s›ra savafl suçlular›n› da bar›nd›rmas›nda odaklan›yor. Ancak Japonya’n›n komflular›n›n gerçekten nutkunun tutulmas›na yol açan fley, Yasukuni’nin, 1930’lar›n Devlet fiintosu ve ‹mparator’a tap›nma ayg›t›n›n yeniden infla edilmemifl bir kal›nt›s› olarak sürdürdü¤ü, gözle görünür varl›¤›d›r. Yasukuni, sorumluluk yükleyecek herhangi bir kurumsal mekanizmaya hâlâ sahip olmayan bir siyasal kültürde, Japonya’n›n Asya’n›n geri kalan bölümü üzerindeki savafl›n› yücelten müzesiyle son derece y›k›c› baflka bir potansiyeli hat›rlatmaktad›r. Bizzat Koizumi bu duruma örnektir. Japonya’da baflbakan›n yetkileri al›fl›lmad›k ölçüde zay›ft›r; baflbakan›n herhangi bir fleyi gerçeklefltirmesi için, bürokrasideki bir kesimin deste¤inin yan› s›ra, bu 125 kesimin yönlendirmesine de ihtiyac› vard›r. Ancak bizzat bu konum ve onun de jure güçleri, bafl›na buyruk hareket etme imkân›n› tan›r; özellikle de al›fl›lm›fl k›s›tlamalar yerle bir oldu¤unda. Bu örnekte k›s›tlama, geçmiflte Koizumi’nin ayn› ölçüde milliyetçi öncüllerinden baz›lar›na müdahale edebilmifl olan D›fliflleri Bakanl›¤›’ndan gelmeliydi. Ancak Koizumi’nin görev süresinin bafllar›ndaki olaylardan bafl› dönen morali bozulmufl bakanl›k, Koizumi’nin Japonya’n›n en yak›n komflular›yla olan iliflkilerini mahvetmesini engelleyemedi. Koizumi’nin Japonya’n›n geçmiflinin en karanl›k k›sm›n›n kurumsal simgesine karfl› itaat göstererek herhangi bir d›fl etkiden ba¤›ms›z oldu¤unu kan›tlama yönündeki inatç› ›srar›n› durduramad›. Japonya’n›n elit çevrelerindeki (özellikle de ifl çevrelerindeki) baflka odaklar, Koizumi’nin uzlaflmaz tavr› karfl›s›nda dehflete düfltüler, ancak ona ulaflmak için hiçbir araca sahip de¤illerdi. Ve onun ard›l› için bu ziyaretlere son vermek, siyasal bak›mdan epeyce zor olacak; çünkü art›k birçok Japon bu tür davran›fllar›, d›fl bask› karfl›s›nda geri ad›m atmak olarak de¤erlendirecek. Koizumi hiç yoktan bir sorun yaratt›: Olaylar nas›l geliflirse geliflsin, birisi ve bir yer için kaç›n›lmaz bir itibar kayb› -bu tür fleylerin çok ciddiye al›nd›¤› bir bölgede- tehlikeli bir durumdur. Çin ve Kore bu durumu aç›k bir provokasyon olarak görmektedirler. Yasukuni’nin yapt›¤› ziyaretler, Japonya’n›n son tahlilde güvenilmez ve tehlikeli oldu¤u yönündeki flüphelerini kuvvetlendiriyor. Do¤u Asya’daki ABD gücünün çöküflünün ve beraberinde dolar piyasalar›ndaki bir patlaman›n Tokyo ve Pekin’de (Seul, Pyongyang ve Taepei’den bahsetmeye bile gerek yok) iktidar› ellerinde bulunduranlar›n düflüncelerinin birbirine yak›nlaflmalar›n› sa¤lamas›; ayr›ca, bölgede ABD pazar›na yap›lan ihracata dayal› mevcut ba¤›ml›l›¤›n yerini alacak dayan›kl› bir siyasal, ekonomik ve finansal düzen ile rekabet içindeki ulusal ç›karlar aras›nda akla yatk›n bir uzlaflmaya yol açmas› elbette mümkündür. Ne yaz›k ki bu konuda ne tarih ne de günümüzün gerçeklikleri güven vericidir. (Türkçesi: Emre Ergüven) 126