buraya - İktisat ve Toplum Dergisi
Transkript
buraya - İktisat ve Toplum Dergisi
İKTİSAT VE TOPLUM KURUMSAL KALİTE VE Mehmet Uğur Greenwich Üniversitesi İktisat Bölümü M.Ugur@gre.ac.uk EKONOMİK PERFORMANS: İktisadın (Yeniden) Siyasallaşması Mı? Kurumlar toplumun teşvik yapısını belirler. Bu nedenle, ekonomik ve politik kurumlar ekonomik performansın temel belirleyicileridir. (North, 1994: 359). GIRIŞ Kurumsal kalite ve ekonomik performans arasındaki ilişki 1990’ların ilk yarısından bu yana iktisatta önemli bir ilgi odağı haline geldi ve bu ilgi devam ediyor. Bu ilgi patlamasının arka planında üç gelişme söz konusuydu. Birincisi, çöken Sovyet sisteminin arkasında bıraktığı kurumsal boşluk ve bu boşluğun vurgun ve yolsuzluklarla birlikte neden olduğu ekonomik felaketler. Coase’nin (1992: 714) Nobel ödülü konuşmasında belirttiği gibi, Rusya ve Doğu Avrupa’daki geçiş süreci ana-akım iktisat analizine kurumsal etmenlerin katılmasının artık ertelenemez bir gereklilik haline geldiğini ortaya koymuştu. İkinci gelişme, düşük gelirli ülkelerle zengin ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğinin devam etmesi, hatta aradaki farkın giderek büyümesiydi. Neo-kla- 36 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 sik iktisadın gelir yakınlaşması (convergence) öngörüsünün tam tersi olan bu durum Dünya Bankası’nı bile kurumsal kaliteye öncelik vermeye yöneltti. 2002 yılı Gelişme Raporu’nda, Dünya Bankası 21nci yüzyılın en büyük sorununun ‘etkin piyasa kurumları’ için gerekli talebin yaratılması ve bu talebi karşılayacak arzın gerçekleşmesi olduğunu belirtmek zorunda kalmıştı. Üçüncü gelişme, ulusal gelir artışıyla ülke içi gelir eşitsizlikleri arasındaki ilişkinin Kuznets’in çan eğrisinin tersine, bir U eğrisi izlemeye başlaması. Yani belirli bir ulusal gelir düzeyinden sonra, ülke içi eşitsizlik azalmak yerine artmaktadır. Halen sürmekte olan bir araştırma projemiz bunun OECD ülkeleri için geçerli olduğunu gösteriyor ve bu ilişki muhtelif model spesifikasyonlarında değişmiyor. Bunun da ötesinde, 1995’ten sonra ortalama gelirden bağımsız olarak, ülke içi gelir eşitsizliği zaman içinde artıyor. Ayrıca, gelir dağılımının eşitsizleşmesi ile emeğin ulusal gelirden aldığı payın azalması arasında da bir ilişki sözkonusu. Neden ne olursa olsun, iktisat disiplininin kurumsal kalitenin önemini ön plana çıkarması doğru yönde atılmış bir adımdı. Ama bu saptama adımın geç kalınmış bir adım olmadığı anlamına gelmiyor. İktisatta kurumsal kalitenin ekonomik performans üzerindeki etkisiyle ilgili ilk gözlemler Adam Smith’e (1976[1776]) kadar uzanıyor. Ulusların Zenginliği adlı eserinde, Adam Smith şöyle diyordu: “Hükümetlerin adilliği konusunda belirli düzeyde güven olmayan hiç bir ülkede .... ticaretin ve imalatın gelişmesi pek mümkün değildir. .... Yöneticilerin şiddetinden devamlı olarak korkulduğu bu tür şanssız ülkeler- de, insanlar [yatırım yapmak ve çaba harcamaktan çok] ellerindeki imkanları gizlemek durumundadır.” Bilinen bu saptamaya rağmen, Neo-Klasik İktisat kurumların önemini uzun bir dönem gözardı etmiş ve iktisadi karar ve eylemleri hep ‘teknik’ bir sorun olarak ele almıştır. Bu yaklaşımda, ekonomik karar veya eylem teknik kısıtlar altında bir yarar fonksiyonunun azamileştirilmesi olarak ele alındı. Kurumsal bağlamın bu şekilde analiz dışında tutulmasının bir nedeni vardı: kurumların rol oynamadığı bir ortamda serbest rekabetin optimal sonuçlar yaratacağını göstermek nispeten kolaydır. Ancak kurumlardan arınmış bu yaklaşımın basit ama pek de masum olmayan bir-iki kusuru vardı. Birincisi, analizin arka planında piyasaların işleyebilmesi için gerekli kurumların (yani kontrat hukukunun, anlaşmazlık çözümleme ve icra kurumlarının, vs var olduğu varsayılıyor; ama bu kurumların ne zaman içindeki evriminin ne de ülkeler arasındaki farklılıklarının sonuçları merak ediliyordu. İkincisi, Neo-Klasik İktisat herhangi bir dönemde varolan kurumlarla toplumdaki güç dağılımı arasındaki ilişkiyi ihmal ediyor, bunu iktisat kadar ‘bilimsel olmayan’ disiplinlerin vakit geçirme meşgalesi olarak görüyordu. Bunu yaparken de, ekonomik ve politik güç sahiplerinin çıkarlarıyla uyumlu olmanın beraberinde getirdiği bir ‘muktedir küstahlığı’ sergiliyordu. Bence kurumların iktisadi analize dahil edilmesinin en büyük yararlarından birisi Neo-Klasik iktisadın bu halesinin patlatılmasıdır. Kurumlardan arındırılmış iktisat teorisi halesi bugün artık kimseyi, hatta akademik olarak ciddiye alınma kaygısı olan Neo-Klasik iktisatçıları bile cezbetmemektedir. Bunun tabi ki olumlu ve olumsuz sonuçları olmuştur ve olmaya devam edecektir. Makalenin geri ka- Neo-Klasik İktisat herhangi bir dönemde varolan kurumlarla toplumdaki güç dağılımı arasındaki ilişkiyi ihmal ediyor. lan bölümlerinde bu olumlu ve olumsuz sonuçlarla ilgili bazı saptamalar yapmaya çalışacağım. KURUMSAL KALITENIN TANIMI VE İŞLEVI North’a (1994: 360) göre, kurumlar ekonomik aktörler ara- sındaki ‘oyun kuralları’ olarak tanımlanabilir. Oyun kuralları ya ‘resmi kısıtlar’ (örneğin anayasa, yasa, resmi kural vs) ya da ‘gayrı-resmi kısıtlar’ (örneğin, davranış normları, toplumsal mutabakat ilkeleri, gönüllü davranış kodları, vs) olabilir. Lin ve Nugent’in de belirttiği gibi, bu İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 37 Iktisatta ve diğer sosyal bilimlerde kurumsal kalite dendiğinde referans yapılan kurum kavramı tüm organizayonları ve bireyleri etkileyen (bu anlamda metaanalitik boyutu olan) bir kavramdır. tanımda vurgu kurumların toplumların veya ekonomik sistemlerin ‘maliyet ve özendirme yapıları’ olduğu doğrultusundadır. Bu bağlamda kurumların temel işlevi aktörler arasındaki etkileşimin çerçevesini çizen kurallar oluşturmasıdır. İkinci tanım Williamson’un (1975, 1985) çalısmalarına yön veren ama aslında Coase’nin 1930’lardaki çalışmalarına kadar uzanan ‘yönetişim’ (governance) perspektifiyle ilişkilidir. Bu tanımda kurumlar daha çok ‘yönetişim yapıları’dır ve vurgu mülkiyet yapıları, hiyerarşiler, kurumsal kültür veya enformasyon asimetrileri üzerindedir. Bu yaklaşımda ele alınan temel soru şudur: kurumlar ekonomik aktörler arasındaki etkileşimde sık sık gözlenen ve optimal olmayan sonuçlar doğuran ‘tutuklu ikilemi’ sorunlarını nasıl ve hangi koşullarda minimize eder? Bunun bir yolu, kurumların iyi tanımlanmış mülkiyet hakları çercevesi oluşturmasıdır (Coase, 1937). Diger yolu, kurumların vekil-müvekkil (principal-agent) sorunlarını ve bu sorunların neden olduğu çıkar catışmalarını asgarileştirmesidir. Üçuncü tanım, Axelrod’un (1984) güven analiziyle ilgilidir. Bu tanımda esas olan aktörler arasındaki güvendir ve kurumların bu güvenin yeşermesine katkı yapıp yapmadığır. İçcselleştirilmiş (yani resmi olmayan) davranış kuralları güveni arttırır ve bu güven temelinde aktörler arasındaki kontratların gerçekleştirilme maliyeti düşer. Bu nedenle de güven yaratıcı kurumlar hem ekonomik aktivite için yeni alanlar açar hem de mevcut alanları derinleştirir. Kurumsal kalite ile ekonomik performans arasındaki ilişki açısından, bu tanımlardan üç sonuç çıkarılabilir. Birincisi, kurum kavramı günlük konuşma dilinde kullanılandan farklı bir anlama sahiptir. Günlük dilde kurum daha çok binasıyla, yönetim hiyerarşisiyle, tüzüğüyle 38 varolan organizasyon kavramına yakındır. Oysa iktisatta ve diğer sosyal bilimlerde kurumsal kalite dendiğinde referans yapılan kurum kavramı tüm organizayonları ve bireyleri etkileyen (bu anlamda meta-analitik boyutu olan) bir kavramdır. Bu anlamda, kurum organizasyondan farklıdır çünkü organizasyonun kendisi ve iç kuralları aslında daha genel olan kurumsal çerçevenin hem mirasçıları hem de uygulayıcılarıdır. Kurumun organizayondan diğer bir farkı da şu: organizasyonlar kendi içlerindeki kollektif eylem sorunlarını (yani tutuklu ikilemini, enformasyon asimetrilerini, vekil-müvekkil sorunlarını, vs) asgarileştirebilirler; ancak ne bu sorunların organizasyonlar arasında ortaya çıkmasını engelleyebilir ne de bu tür sorunları çözebilirler. Bunun için daha üst düzeyde işleyen normlara, davranış kurallarına, güven mekanizmalarına, vs. gereksinim vardır. İkinci sonucu şöyle özetlemek mümkün: kurumlar aslında ekonomik aktörler arasındaki toplumsal kontratın öğeleridir ve bu anlamda farklı çıkar ve güçlerin etkileşiminden ortaya çıkan içsel denge sonuçlarıdır. Bu özellikleri nedeniyle, gerek etkinlik gerekse eşitlik açısından optimal olmayabilirler. Tam tersine, kurumsal kalite ölçütü aslında bir toplumda kurumsal çerçevenin optimal olandan ne kadar uzak veya bu arzulanır noktaya ne kadar yakın olduğunun bir ölçütüdür. Kurumların içsel (endojen) doğası ve bunların optimal olanla ilişkisi geçmişte hep tartışılmış bir sorundur. Bu sorun ekonomi-politikte Marx tarafından ele alındıği gibi, Von Misses (1949), Hayek (1960), Olson (1965, 1982), Buchanan and Tullock (1962), Stigler (1971) ve North (1990) gibi Marksist-olmayan iktisatçı ve sosyal bilimcilerce de tartışılmıştır. Daha yakın geçmişte, Acemoğlu (2004) İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 da bu tartışmaya katkıda bulunmuş ve kurumların neden optimal olamayabileceğini ve optimal olmayan kurumların neden varlığını koruyabileceğini göstermiştir. Bununla birlikte, kurumların içsel seçim sonuçları olması insanların optimala yakın kurumsal seçimler yapamayacakları anlamına gelmez. 2009’da Nobel ödülünü alan Elinor Ostrom’un (1990) da gösterdiği gibi, insan topluluklarının ortak kaynakları etkin ve adil bir şekilde yönetecek kurumlar geliştirmesi mümkündür. Aşağıdan yukarıya doğru geliştirilen kurumlar sayesinde, insanlar mera, balıkçılık, maden… vb. kaynakları hem piyasa kurumlarından hem de resmi kurumlardan (yani yasalardan) daha etkin ve adil bir şekilde yönetebilmektedir. Bunun için gerekli koşullar arasında en önemlilerinden bazıları şunlardır: (i) kurallar kimin neye ve ne kadar hakkı olduğunu açıkça belirtmelidir; (ii) yeterli ve etkin ihtilaf çözümleme mekanizmaları olmalıdır; (iii) bireyin kaynağı idame ettirme yükümlülüğü ile bu kaynaktan elde edeceği yarar arasında uyum olmalıdır. Kısacası, karşılılık, adalet ve açık icra kuralları etkin kurumsal çerçeve için önemli kriterlerdir. Kurum tanımından çıkarabileceğimiz üçüncü sonuç kurum tipleriyle ilgilidir. Bence iki tip kurumdan sözetmek mümkündür: oyun kuralı olarak kurum ve yönetişim yapıları olarak kurum. Oyun kuralı olarak kurumların bir ekonomik faaliyet alanı yaratma etkisinden; yönetişim yapısı olarak kurumların ise bir ekonomik faaliyet alanı derinleştirme etkisinden sözetmek mümkündür. Yeni ekonomik faaliyet alanı yaratma etkisi, kurumsal kalitenin aktörler arasındaki kontratların maliyetini düşürmesinden (yani güven oluşturmasından) kaynaklanır. Ekonomik faaliyet alanı derinleştirme etkisi ise, girilen eko- nomik ilişki başına elde edilen getirinin artmasından (yani aktörler arasındaki enformasyon asimetrilerinin ve vekil-müvekkil sorunlarının şiddetinin azaltılmasından) kaynaklanır. Peki ekonomik işlevleri açısından baktığımızda, ne gibi kurumlardan söz edebiliriz ve bu kurumsal perspektif ile mevcut söylemler arasında nasıl bir fark söz konusudur? Bu sorunun yanıtını geliştirken Rodrik’in 2000 yılında yayınlanan bir çalışmasına başvuracağım. Bu çalışmada ana olarak dört ekonomik kurumdan ve bunların işlevinden söz edilmektedir. Mülkiyet hakları kurumları: Bunlar ekonomik aktörlerin yatırımları, emekleri ve yarattıkları değerler ile ilgili hakları ve garantileriyle ilgili normlar, kurallar ve bunların icra edilme özellikleridir. Bunlar arasında en önemlileri hukukun üstünlüğü, hukukun icra edilmesinin kalitesi, kontratların uygulanabilirliği, mülksüzleştirilme riski, hesap verebilirlik, ekonomik güç ile politik güç arasındaki ilişkilerin çerçevesi ve politik iktidarın değiştirilme biçimidir. Mülkiyet hakları kurumlarının ekonomik performans üzerindeki etkisi, bu kurumların ekonomik aktörlerin sermaye yatırımı, eğitim yatırımı, üretkenlik, üretilen değere yabancılaşmama, güven, vb kanallardan geçer. Düzenleyici kurumlar: Bu kurumlar piyasa gücünün suistimal edilmesini asgarileştirmeye yardım eder. Düzenleyici kurumların kalitesi de bürokrasinin sorumluluk ve bağımsızlık sınırlarıyla, bürokratların, politikacıların ve regülatörlerin tutsak edilme riskiyle ve genel anlamda vekillerin (yani kamu görevi yapmak için tayin edilenlerin) hesap verebilirliğiyle ilgilidir. Bu kurumların ekonomik performans üzerindeki etkisi iki kanaldan geçer: (i) çabanın ve hünerin rant-arayıcı faaliyetlerden çok üretken faaliyetlere yöneltilmesi; (ii) kamu mal, gelir ve harcamalarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılması. Makroekonomik istikrar kurumları: Bu kurumlar makroekonomik istikrara iki şekilde katkıda bulunur: ya istikrarsızlık yaratacak politika seçimlerinin riskini azaltır ya da ekonominin dışsal şoklara karşı dayanıklılığını arttırır. İstikrar kurumları yalnızca makro politikalardan sorumlu olan organizasyonların bağımsızlığına indirgenemez. Bağımsızlığa ek olarak, bu organizasyonların (örneğin, merkez bankasının, ilgili bakanlıkların ve genelde hükümetin) politika seçiminde ne gibi hedeflere sahip olduklarına, bu hedeflerin ne denli şeffaf olduklarına, ve bu hedeflere ulaşmak için uygulamaya konulan politikaların toplumca sahiplenilebilir olup olmadığına bakmak gerekir. İstikrar kurumlarının ekonomik performans üzerindeki etkisi büyümenin sürdürülebilirliği ve kuşaklar arasındaki katkı ve bölüşüm sorunlarının çözümü kanallarından geçer. İhtilaf çözümleme kurumları: Bu kurumlar toplumda varolan ekonomik/sosyal ve politik/etnik çelişkilerin çözümü için gereklidir. Ekonomik/sosyal ihtilaf çözümleme kurumları eşgüdüm ve ekonomik bölüşüm sorunlarını çözerken; politik/etnik ihtilaf çözümleme kurumları ise şiddet, dışlama, dayanışma, kişisel güvenlik sorunlarını çözmeye yardım eder. Bu kurumların ekonomik performans üzerindeki etkisi de hakkaniyet ve aidiyet kanallarından geçer. KURUMSAL KALITENIN ÖLÇÜLMESI Kurumların iktisadi analizin dışında tutulmasını meşrulaştırmak için kullanılan argümanlardan birisi, kurumsal kalitenin ölçülebilmesinin zorluğudur. Bugün kurumsal kalite konusunda fikir verebilecek değişik veriler mevcuttur. Bunların arasında en önde gelenlerini şöyle sıralamak mümkündür: (i) International Country Risk Guide tarafından yayınlanan politik risk göstergeleri; (ii) Dünya Bankası tarafından yayınlanan yönetişim kalitesi göstergeleri (Wordwide Governance Indicators); (iii) Transparency International tarafından yayınlanan yolsuzluk algıları endeksi (Corruption Perception Index). Bunların dışında, daha küçük ölçekli veri setleri de vardır. Örneğin Polity IV’ün rejim karakteristikleri verileri, Busines Environment Risk Intelligence’ın yatırım riskleri göstergeleri, Economist Intelligence Unit’in demokrasi endeksi, vs. Ancak genellikle anketlere dayalı olan bu ölçeklerin üç temel sorunu vardır: öznellik, içsellik ve yanlılık. Öznellik sorununu hale etkisiyle, içsellik sorununu ise çift yönlü nedensellikle tarif etmek mümkün. Hale etkisi, ankete yanıt verenlerin değerlendirmelerinin anketin yapıldığı yıldaki ekonomik perfromans tarafından etkilenmeye açık olmasından kaynaklanır. Kurumsal kaliteyi ölçmeye yönelik anket sorularına yanıt verenler, gerçekte kurumsal kaliteyle değil o yılki ekonomik performansla ilgili izlenimlerini yansıtıyor olabilir. Bu durumda, kurumsal kaliteyle ekonomik performans arasında istatistiki bir ilişki saptanır, ama bu ilişki yanıltıcıdır. İçsellik sorunu da başka nedenle benzer bir sonuca yol açar: zengin ülkelerin kurumsal kaliteyi arttırmaya yönelik yatırım yapma kapasitesi yoksul ülkelere göre daha yüksektir. Bu durumda yine ekonomik performans ile kurumsal kalite arasında istatistiki ilişki vardır, ama bu ilişki bir tür tavuk-yumurta ilişkisi gibidir. Acaba kurumsal kalite ekonomik performansın belirleyicisi midir, yoksa nedensellik ters yönde midir? Son olarak, yanlılık sorunu vardır: kurumsal kalite ölçekleri genellikle bu tür bilgiye gereksinim duyan yatırımcıların gereksinimlerine İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 39 Halihazırda yüksek fiili politik güç sahipleri, gelecekte daha yüksek hukuki politik güç sahibi olmak için çalışır. mi yanıt vermekte ve/veya anketler bu tür aktörler tarafından yanıtlanmaktadır. Ancak bu sorunlar kurumsal kalite verilerinin kullanılabilirliğini ortadan kaldırmaz. İlk iki sorun, regresyon analizlerinde çeşitli yöntemlerle kontrol edilebilir. Bu yöntemlerden birisi, kademeli estimasyon modelleri ise, differ yöntemi endojen olan bağımlı değişkenler için enstrüman kullanmaktır. Diğer bir yöntem, basitçe kurumsal kalite değişkenlerinin cari dönem değerleri yerine önceki dönemlere ait değerlerini kullanmaktır. Bu yöntemleri kullanarak yapılan estimasyonlar elde edilecek estimasyon sonuçlarını daha güvenilir kılabilir. Yanlılık sorunu gözardı edilemez, ama eldeki veriler işadamlarının gereksinimlerine yönelik veya bu tür aktörlerce yanıtlanmış anketlerden elde edilen sonuçlar ile hanehalkına veya sivil toplum örgütlerine dayalı anket sonuçları arasındaki korelasyonun yüksek (genellikle %75 civarında) olduğunu gösteriyor (Kaufmann ve diğerleri, 1999; 2007). KURUMSAL KALITENIN EKONOMIK PERFORMANS ÜZERINDEKI ETKISI: AMPIRIK BULGULAR 1995-2004 arasında kurumsal kalitenin makroekonomik performans üzerindeki etkisiyle ilgili olarak yayınlanmış 21 ampirik çalışmayı taradık. Bu çalışmaların büyük bir çoğunluğu kurumsal kalite ile ekonomik performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteriyor. Daha da önemlisi, pozitif ilişki saptayan çalışmaların önemli bir kısmı, etkinin kurumsal kaliteden ekonomik performansa doğru olduğunu gösteriyor. Bir kısmı ise, kurumsal kalitenin etkisinin coğrafya, ticarete açıklık, vb etmenlerin etkisine göre daha yüksek olduğunu gösteriyor. Örneğin, Knack ve Keefer (1995) mülkiyet haklarını koru- 40 yan kurumların kalitesinin ekonomik büyüme üzerinde pozitif bir etkisi olduğu sonucunu çıkarıyor. Daha sonraki bir çalışmada, Knack ve Keefer (1997a) güvenin ve sivil işbirliğinin Yatırım/GSMH oranı ve Kişi Başına GSMH büyüme oranları üzerindeki etkisini araştırır. Yazarlar her iki kurumsal kalite ölçütünün pozitif bir etkiye sahip olduğu sonucuna varır. Yine Knack ve Keffer (1997b) kurumsal kalitenin ülkeler arası gelir yakınlaşması üzerindeki etkisini araştırır ve gelir yakınlaşmasının kurumsal kaliteye bağlı olduğunu gösterir. Tüm bu çalışmalarda, enstrümantal değişkenler kullanılarak içsellik sorunu için gerekli kontroller yapılmıştır. 1999 yılına kadar yayınlanan 7 çalışma daha benzer sonuçlar elde etmiştir. (Ades ve di Tella, 1996; Brunetti ve diğerleri, 1997a and 1997b; Clague ve diğerleri, 1997; Hall ve Jones, 1999; Kaufmann ve diğerleri, 1999; Rodrik, 1999). Bu alandaki çalışmalara önemli katkılardan birisi Acemoğlu ve diğerlerine (2001) aittir. Bu çalışmayı önemli kılan yönlerden birisi, azgelişmiş ülkelerdeki kurumsal kalitenin tarihsel belirleyicilerinden birisinin beyaz sömürgecilerin ölüm oranları olduğunu varsayması ve bu ölüm oranlarını kurumsal kalite için enstrüman olarak kullanmasıdır. Acemoğlu ve arkadaşlarına göre, tropikal hastalık nedeniyle ölüm oranlarının yüksek olduğu ülkelerde sömürgecilerin en kısa zamanda en çok vurguna yönelik kurumlar oluşturduğunu, diğer ülkelerde ise daha uzun erimli kurumlar oluşturduğunu varsaymak mümkündür. Elde edilen sonuçlar, azgelişmiş ülkelerin büyüme ve gelir düzeylerinin bu enstrümanla ilişkili olduğunu gösterir. Acemoğlu ve arkadaşları (2004) kurumsal kalite ile ekonomik performans arasındaki ilişkiyi teorik bir temele oturtur. Bu çalışma ekonomik kurumların İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 seçimini, ekonomik ve politik kurumlar arasındaki ilişkiyi, ve politik kurumların sosyal gruplar arasındaki güç eşitsizliği için ne gibi sonuçlar doğurduğunu araştırır. Çalışma, seçilen ekonomik kurumlar daha yüksek hukuki ve fiili politik güç sahibi olan sosyal grupların lehine olduğunu, ama güç dağılımının zaman içinde değişebileceğini varsayar. Bu dinamik ortamda, halihazırda yüksek fiili politik güç sahipleri, gelecekte daha yüksek hukuki politik güç sahibi olmak için çalışır. Dolayısıyla, ekonomik büyümeyle uyumlu ekonomik kurumların ortaya çıkması gerçekleşmesi zor olan ama imkansız olmayan bazı koşullara bağlıdır. Bu koşullardan birincisi, politik kurumların geniş tabanlı mülkiyet hakları uygulamasını destekleyen grupların lehine güç dağılımı sağlayabilecek nitelikte olması. İkincisi, politik kurumların gücü elinde bulunduranlar üzerinde etkin kısıtlar oluşturması. Üçüncüsü, gücü elinde bulunduranların el koyabileceği rantların sınırlı olması. Bu bulgular, Elinor Ostrom’un mikro düzeyde elde ettiği bulgularla uyuşmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, ortak kaynakların etkin yönetimi için karşılıklılık, adalet ve açık icra kuralları önemliydi. Makro düzeyde, Acemoğlu ve arkadaşları gerekli koşulların adalet, kapsayıcılık ve güç asimetrilerinin azaltılması olduğunu ortaya koyuyor. Neo-Klasik İktisadın genel çerçevesinin dışına çıkılmadan elde edilmiş olsa bile, mikro ve makro bulgular arasındaki bu uyum Neo-Klasik İktisadın siyasallaşmasının önemli bir göstergesidir. SONUÇ Yukarıdaki satırlar kurumsal kalitenin ekonomik performansın belirleyicilerinden birisi olduğu doğrultusundaki analitik/teorik tezin verilerle uyumlu olduğunu göstermektedir. Bunun da ötesinde, ana-akım iktisat teorisinin kurum-dışı yaklaşımda ısrar etmesinin özünde eksik ve yanıltıcı sonuçlar doğurduğunu gösterir. Daha da önemlisi, Marks’a kadar uzanan radikal ekonomi-politik geleneğinin sezilerinin özünde doğru olduğunu gösterir. Bununla birlikte, kurumsal ana- lizin yine ana-akım, Neo-Klasik iktisatçılar tarafından üstlenilmesi ilginç bir sonuca yol açmıştır: kurumsal analizi iktisat teorisine dahil etme ehliyeti olan birçok eleştirel iktisatçı bu gelişmeye mesafeli yaklaşmış ve bu alanda yapılabilecek katkıların zenginliğini sınırlamıştır. Bence, kurumsal faktörlerin iktisat teorisine ve uygulamalı iktisada dahil edilmiş olması, iktisat disiplini adına hayırlı bir gelişme olmuştur. Bunun da ötesinde, teknik bir vaka olarak analiz edilen ekonomik karar ve edimlerin siyasal/toplumsal bağlam içinde sosyal karar ve edimler olarak analiz edilmesi için önemli bir kanal açmıştır. Kaynaklar Acemoglu, D., S. Johnson and J. A. Robinson (2001), ‘The colonial origins of comparative development: an empirical investigation’, American Economic Review, 91 (5): 1369-1401. Acemoglu, D., S. Johnson and J. Robinson (2004), ‘Institutions as the fundamental cause of long-run growth’, NBER Working Paper, No. 10481 (May 2004). Ades, A. and R. di Tella (1996), ‘The causes and consequences of corruption: a review of recent empirical contributions’, IDS Bulletin, 27(2), pp. 6-11. Brunetti, A., G. Kisunko and B. Weder (1997a), ‘Institutional obstacles of doing business: region-by-region results from a world-wide survey of private sector’, World Bank Policy Research Working Papers, no. 1759. Brunetti, A., G. Kisunko and B. Weder (1997b), ‘Institutions in transition: reliability of rules and economic performance in former socialist countries’, World Bank Policy Research Working Papers, no. 1809. Buchanan, James and Tullock, Gordon, The Calculus of Consent, Logical Foundations of Constitutional Democracy, Ann Arbor, MI: University of Michigan Press, 1962. Clague, C., P. Keefer, S, Knack and M. Olson (1997), ‘Institutions and economic performance: property rights and contract enforcement’ in C. Clague (ed.), Institutions and Economic Development: Growth and Governance in Less-Developed and Post-Socialist Countries, Baltimore and London: Johns Hopkins University Press, pp. 67-90. Coase, R. (1992), ‘The institutional structure of production’, American Economic Review, vol. 83, no. 4, pp. 713-719. Fukuyama, F. (1996), Trust. The Social Virtues and Creation of Prosperity, London, UK: Penguin. Hall, R. E. and C. I. Jones (1999), ‘Why do countries produce so much more per worker than others’, Quarterly Journal of Economics, vol. 114(1), pp. 83-116. Hayek, Friederich A. (1960), The Constitution of Liberty. South Bend, IN: Gateway Editions Ltd. Kaufmann, D., A. Kraay and P. Zoido-Lopaton (1999), ‘Governance matters’, World Bank Policy Research Working Papers, no. 2196. Kaufmann, D., A. Kraay, and M. Mastruzzi (2007) ‘The worldwide governance indicators project: Answering the critics’, World Bank Policy Research Working Paper, no. 4149. Keefer, P. (2004), ‘A review of the political economy of governance: From property rights to voice’, World Bank Policy Research Working Paper 3315, May 2004. Knack, S. and P. Keefer (1995), ‘Institutions and economic performance: cross-country tests using alternative institutional measures’ Economics and Politics, 7(3), pp. 207-227. Knack, S. and P. Keefer (1997a), ‘Does social capital have an economic payoff? A cross-country investigation’, Quarterly Journal of Economics, vol. 112(4), pp. 1251-1288. Knack, S. and P. Keefer (1997b), ‘Why don’t poor countries catch up? A cross-national test of institutional explanation’, Economic Inquiry, vol. 35(4), pp. 590-602. Knack, Stephen (2002), ‘Social capital, growth, and poverty: A survey of cross-country evidence’, in C. Grootaert and T. van Bastelaer (eds), The Role of Social Capital in Development: An Empirical Assessment, Cambridge: Cambridge University Press, ch. 11). Marx, Karl, Das Kapital, London: Lawrence and Wishart, 1872 [1974]. Nelson, R. R. and Winter, S. G. (1982), An Evolutionary Theory of Economic Change, London, UK: Belknap North, Douglass (1990), Institutions, Institutional Change, and Economic Performance. Cambridge and London: Cambridge University Press. North. D.C. (1994), ‘Economic performance through time’, American Economic Review, 84 (3), 359 368. Ostrom, E. (1990): Governing the Commons: The Evolution of Institutions for Collective Actions, Cambridge: Cambridge University Press. Rodrik, D. (1999), ‘Where did all growth go? External shocks, social conflict, and growth collapses’ Journal of Economic Growth, 4(4), pp. 385-412. Rodrik, D. (2000), ‘Institutions and high-quality growth: what are they and how to get them’, Studies in Comparative International Development, 35 (3), 3–31. Stigler, George (1971), ‘The theory of economic regulation’, Bell Journal of Economics and Management Science, 2 (1), 3–21. Rodrik, D., A. Subramanian and F. Trebbi (2004), ‘Institutions rule: the primacy of institutions over geography and integration in economic development, Journal of Economic Growth, 9 (2): 131-165. World Bank (2002), World Development Report 2002: Building Institutions for Markets, Washington, D.C.: World Bank. İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9 41