Rainer Maria Rilke, Duinser Elegien

Transkript

Rainer Maria Rilke, Duinser Elegien
Rainer Maria Rilke
Rainer Maria Rilke. Duino Ağõtlarõ. Trans. Can Alkor. Istanbul: İyi Şeyler Yayõncõlõk, 1993. 37-41.
V. AĞIT
Bayan Hertha Koenig’e Armağan
Ya onlar kim, söyle bana, o gezginler, bizden azõcõk daha
geçici olanlar, küçük yaştan beri soluk aldõrmaksõzõn
bilmem kime, kime yaranmak için burduğu
hiç doymayan bir istemin? Tersine, onlarõ burar,
büker, kõvõrõr, savurur onlarõ,
atar ve yakalar gerisin geri;
sanki yağlanmõş ve kaypak havadan inerler,
sonu gelmez sõçrayõşlarõyla yõpranõp incelen
halõnõn, o evrende
yitik halõnõn üstüne.
Yakõ örneği serilmiş, sanki dõşmahalle göğü
canõnõ acõtmõş orada yeryüzünün.
Ve daha varõr varmaz
şöyle bir durup gösterir göstermez: Dinelişin
büyük baş harfini....hemen başlamõştõr bile
hiç geri kalmayan pençe en güçlü adamlarõ
şakacõktan yuvarlamaya. Güçlü August’un
sofrada kalay tabaklarõ bükmesi gibi.
Orta yerde işte bu,
çevresindeyse o seyrediş gülü:
Çiçek açar, yaprak döker çevresinde
çõğõrtkanõn, yumurtalõğõn, o kendi çiçek tozuyla
kendisi döllenen, bõkkõnlõğõn yalancõ
meyvasõnõ vermek için, farkõna hiç
varmadõğõ, kolayca dõşõ gülen bõkkõnlõğõn
ipince kabuğuyla põrõl põrõl.
İşte o da içi geçmiş, buruş buruş olmuş Omuzlayõcõ,
kocamõş, yalnõz davul çalmaya yarõyor artõk,
bol gelen derisinin içine önceleri
iki adam sõğarmõş sanki, birisi çoktan
gömütü boylamõş, buysa yaşõyor daha,
sağõr, kimi zamanda azõcõk
şaşkõn, dul kalmõş derisinin içinde.
Ama delikanlõ, erkek, sanki bir enseyle bir rahibenin
oğlu: Gergin, kaslarla dolu tõkõş tõkõş,
saflõkta.
Ey sizler,
bir acõnõn daha çocukluğunda,
uzun sayrõlõk sonrasõ dönemlerinden birinde oyuncak
diye aldõklarõ...
Sen, yalnõz meyvalarõn
bildiği düşüşle, ham meyvalarõn,
günde yüz kez koparsõn birlikte kurduğunuz
devinim ağacõndan (o, sudan daha çabuk, birkaç
dakika içinde bahar, yaz ve güz yaşar)
düşersin ve çarparsõn gömüte:
Kimi zaman ara verdiğinde biraz,
tatlõ bir yüz oluşmak ister, sevgisini
çokluk esirgemiş annene doğru; ama öyle ürkek,
varla yok arasõ denediğin yüzün dağõlõp yiter
gövdende, onu tüketen yüzey yüzey... Yeni baştan
el çõrpar adam, sõçrayõş başlar ve sen
çarpõntõlõ yüreğinin yakõnõnda o acõyõ
duyamadan, tabanlarõnõn yanõşõ daha da
önce davranõr, çabucak
gözlerine yolladõğõ birkaç damla gözyaşõyla.
Yine de, körcesine,
o gülümseyiş...
Ey melek! Al onu, kopar, o küçücük çiçekli, şifalõ otu.
Bir vazo yap, sakla onu! Bizlere şimdilik açõk olmayan
öbür sevinçlerin arasõna koy; vazonun üstüne yaz,
çiçek çiçek, süslü bir yazõyla öv:
“Subrisio Saltat.”
Ya sen, güzelim, ya sen,
dilsiz atlayõp geçtiği
en çekici sevinçlerin. Belki senin yerine
püsküllerin mutludur,
belki de gergin, diri
göğüslerin üzerinde yeşil, madensi ipek
sonsuzcasõna şõmarmõş duyuyordur kendini,
hiçbir eksiği yoktur.
Sen sallanan terazileri üstünde dengenin hep
başka türlü konmuş,
pazara sunulmuş meyvasõ duymazlõğõn,
omuzlar altõnda, herkese karşõ.
Nerede, ah nerede o yeronu yüreğimde saklayacağõm,
başarmaktan daha çok, çok uzak olduklarõ, birbirlerinden
daha koptuklarõ, çiftleşen, dengini bulamamõş
hayvanlar gibi;
ağõrlõğõn daha bir ağõr olduğu;
boşuna savrulan değnekleri ucundan
tabaklarõ daha kayõp
düştüğü....
Ve sonra, apansõz, bu zahmetli hiçbiryerdelik içinde,
apansõz
o anlatõlmaz yer, arõk azlõğõn
akõl almazcasõna dönüştüğü, sõçradõğõ
içi boş fazlalõğa.
Çok haneli hesabõn
sayõsõz bittiği.
Alanlar, ey Paris’teki alan, sonsuz seyir yeri,
moda yaratõcõsõ Madame Lamort’un o dirlik
nedir bilmeyen yeryüzü yollarõnõ, o ucu olmayan
şeritleri kõvõrdõğõ, büktüğü, onlardan yepyeni fiyonglar
çõkardõğõ, kõrmalar, çiçekler, kokart’lar, yapma yemişler,
hepsi de
gerçek dõşõ boyanmõş,ucuz kõş şapkalarõ
için yazgõnõn.
......................
Bir yer olmalõydõ bizim bilmediğimiz, ey melek! Orada
anlatõlmaz halõ üzerinde göstermeliydi sevenler,
burada ustalõğa hiç erişemeyenler
o korkusuz, yüce hünerlerini yürek coşkunluğunun,
istek kulelerini, o uzun zamandõr
altõnda yer olmadõğõ için yalnõz birbirine dayanan
merdivenlerini göstermeliydi sarsõlarak,
başarsalardõ bunu,
çepeçevre toplanan seyircilerin, sesi çõkmaz
ölülerin önünde:
O zaman atar mõydõ seyirciler o sonuncu,
o hep biriktirilmiş,
hep saklanmõş, bizim hiç bilmediğimiz,
mutluluğun sonsuza dek geçer akçelerini atar mõydõ,
en sonunda
gerçekten gülümseyen çiftin önüne, dinmiş halõ
üzerindeki?

Benzer belgeler

Ruth A Love Story Turkish CB

Ruth A Love Story Turkish CB Lisans: Satmadõğõnõz sürece bu hikayeyi kopya edebilir ya da print edebilirsiniz.

Detaylı