Ocak - Şubat - Mart 2007 Sayı:1
Transkript
Ocak - Şubat - Mart 2007 Sayı:1
‹Ç‹NDEK‹LER ▲ ▲ MAKROHABER 6-17 MAKRO TÜKETİCİ 30-33 Av. M. Bülent Deniz: “Tüketici artık hakkını arıyor” Müşterisinin gözüyle Makromarket ▲ MAKRO TARİH 38-41 ▲ MAKRO RÖPORTAJ 42-45 ▲ ▲ MAKRO ÖZEL 34-37 MAKRO HABER 46-47 Sofralardan eksilmeyen lezzet: Et MAKRO GÜNCEL 22-28 Bereketin tatlısı: Aşure 14 Şubat’ta Romantizm Dünya Kadınlar Günü 2 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 İki Cihan Serveri dünyayı şereflendirdi GIDA KÜLTÜRÜ 18-21 En kaliteli, en sağlıklı, en hesaplı et Makromarket’te ▲ ▲ • Makromarket, Nazar Mağazalar Zinrici’ni satın aldı. • Makromarket 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladı • Ece ürünleri Makromarket'te kazandırıyor • Makromarket şehitlerimizi andı! • Makromarket’in tatlı aşure fırsatları • Makromarket,Yayla Margarin alan müşterilerine kazandırdı • Makromarket’ten lider markaları alan kazandı • Makromarket Kırıkkale Hizmete Açıldı • Makromarket Nielsen işbirliği… • Makromarket, Dünya Tüketiciler ünü'nde tüketicileriyle el ele... • Makromarket'te paranız değerlendi • Makromarket'e “Tüketici Kalite Ödülü” • Private Label Oscarlar Verildi İnsanlık tarihinin en onurlu kalpazanlık öyküsü Nejat Uygur: Komiklik yapılmaz, komik olunur... Makrobirlik Uluslararası Sigorta Aracılık Hizmetleri ▲ MAKRO SAĞLIK 50-53 Çocuklar için sağlıklı beslenme önerileri ▲ MAKRO EĞİTİM 54-55 Hayat Koleji ▲ MAKRO HABER 56-57 Makromarket büyümeye devam ediyor ▲ İÇİMİZDEN SESLER 58-59 ▲ RAFIN KONUKLARI 60-63 ▲ GÜZELLİK MODA 64-65 ▲ MAKRO KARİYER 66-67 Saçlarınızda küçük önerilerle büyük değişim Makromarket’in aktif insan kaynakları birimi ▲ GÖZ NURU 68-69 Kişinin elinde renklenir taşlar ▲ YAŞAM KAYNAKLARI 70-71 Buğday tanesinden sofralara ▲ MAKRO KÜLTÜR 72-73 ▲ MAKRO TARİF 74-75 ▲ PÜF NOKTASI 76-77 ▲ MAKRO BULMACA 78 MAKROVİZYON OCAK-ŞUBAT-MART 2007 SAYI:1 MAKROMARKET Adına Sahibi Mustafa Songör Genel Yayın Yönetmeni Nuray Erdoğan Yazı İşleri Müdürü Hünkar Sibel Görel Yazı İşleri Merve Damcı Nilay Saraçoğlu Görsel Yönetmen Mehmet Emin Sayfa Uygulama Numan İlhan Mustafa Özen Reklam Tasarım Hatice Erdoğan Aydın Güdüllü Hamit Dumlupınar Fotoğraf Editörü Salih Yılar Naz Güler Yayına Hazırlık: Simurg Sanat Yapımları Renkayrım/Baskı ve Cilt: Portakal Basım Yayın Türü: Yerel Süreli Yönetim Yeri: Kocatepe Mh. 12. Sk. C32 Blok Kat: 9 Mega Center-Bayrampaşa/İstanbul Tel: 0212 640 60 11 (pbx) Fax: 0212 640 82 62 www.makromarket.net info@makromarket.net OCAK/ŞUBAT/MART 2007 3 MAKRO editör Merhabalar sevgili dostlar, Uzun yıllardan beri hep gerçekleştirmeyi hayal ettiğimiz bir çalışmayı sonunda sizlere sunuyoruz. Kurumsal bir markaya değer katmak adına kurumsal bir dergiye hayat veriyoruz. Bu hayalimizi Makromarket Mağazalar Zinciri'nin marka gücünü, sektördeki istikrarlı çizgisini ve müşterisine verdiği değeri ifade etmek için hazırlıyoruz. 2007 yılı uğurlu geldi. Çünkü Makro Vizyon, 2007 yılında yayın hayatına başladı. Peki Makromarket Mağazalar Zinciri neden Makro Vizyon'u müşterilerine sunuyor? Çünkü bizi bizden daha iyi kimse anlatamaz! Bizi anlatmak için ruh, bağlılık, sevgi, hoşgörü ve sadakat lazım. Biz de bu duygularla Makro Vizyon'u hazırladık ve sizlere sunuyoruz. Hem kendimizi anlatıyoruz hem de sizlere hayatınızı daha güzel hale getirecek bir dünyanın kapılarını açıyoruz. Bu da Makrolu olmanın farkı... Makro Vizyon, geçmişten günümüze “Müşterisine Çizgi Ötesi Hizmet” kalitesini sunan Makromarket Mağazalar Zinciri'nin kurumsal yapısına ve birlikte çalıştığı ürünlerin marka değerine katkıda bulunmak ve müşterilerimizi her konuda bilgilendirmek amacıyla hazırlandı. Makro Vizyon'un Makromarket Mağazaları'nın faaliyet gösterdiği bölgelerde alışveriş kültürünün ve yaşam şeklinin değişmesine katkıda bulunacağına inanıyoruz. Böylece Makro Vizyon, müşterilerimizin alışveriş konusunda bilinçlenmesini sağlayarak marka ve müşteri arasındaki ilişkiyi sağlamlaştıracaktır. Makro Vizyon, Makromarket müşterilerinin tüketim konusundaki alışkanlıklarının değişmesine ve gelişmesine katkıda bulunarak farklı ve faydalı bilgilerle yaşamlarını kolaylaştıracak. Sonuç olarak, Makro Vizyon sayesinde müşterilerimizle daha sağlam bağlar kurararak her konuda hem zihinlerimizi bilgiyle doyuracağız hem de değişen dünya ihtiyaçlarına paralel olarak sürekli gelişeceğiz. Makro Vizyon ile ilgili görüş ve önerilerinizi bizlere ulaştırın, dergimizin içeriğini birlikte belirleyelim. “Makromarket, önce hizmet Kalite makro, fiyatları mikro Evdeki hesap Makro'ya uyar Hesabını bilen Makro'ya uğrar “ Nuray Erdo¤an nurayerdogan@makromarket.net 4 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO haber Makromarket Nazar Mağazalar Zinciri’ni satın aldı Ülkemizin önemli market incirlerinden biri olan Makromarket Mağazalar Zinciri, Ankara'nın en köklü zincirlerinden Nazar Mağazalar Zinciri'ni satın aldı. Konuyla ilgili olarak Türkiye Perakendeciler Federasyonu, “Federasyonumuza bağlı Ankara PERDER üyesi olan, Nazar Marketler Zinciri Yönetimi, perakende sektöründen çıkma kararı almıştır. Bu doğrultuda, yine üyelerimizden biri olan Makromarketler Zinciri ile yaptıkları görüşmeler, kısa sürede sonuçlanarak anlaşmayla noktalanmıştır. Böylece Makromarket Grubu, Nazar Mağazalar Zinciri'ni de bünyesine katarak sektördeki gücünü ve etkisini daha da arttırmıştır” şeklinde bir açıklama yaptı. Ortaya çıkan bu yeni oluşumla mağaza sayısını 35'ten 60'a çıkaran, sektörün en önemli temsilcilerinden biri olma misyonunu güçlendiren ve geliştiren Makromarket, ülkede yerli perakendeciliğin güçlenmesi için önemli bir adım atmış oldu. Konuyla ilgili olarak Makromarket Yönetimi de şu açıklamayı yaptı: “Bilindiği gi- 6 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 bi Makromarket Mağazalar Zinciri, 35 mağazasıyla halka kaliteli bir hizmet sunmaktadır. Bu hizmeti yaygınlaştırmak ve geliştirmek amacıyla, 25 mağazası ile başkentin en köklü kuruluşlarından biri olan Nazar Mağazalar Zinciri'ni bünyemize kattık. Nazar Mağazalar Zinciri'nin sahibi olan Ahmet Özdoğan ve Levent Gündoğdu, sektörden çekilmeyi uygun görmüşlerdir. Onların bu kararı doğrultusunda 14 Şubat 2007 Çarşamba günü iki kardeş kuruluş olarak yapılan görüşmelerde, bir sinerji oluşturulmuş çok daha başarılı bir yapılanmayı gerçekleştirmek adına karşılıklı olarak anlaşmaya varılmıştır. Nazar Mağazalar Zinciri 1992 yılından bugüne 200 ile 2500 m2 arasında değişen 25 farklı satış noktasında 572 personel ile hizmet veriyordu. Ortaya çıkan bu yeni oluşumla birlikte, Makromarket Mağazalar Zinciri olarak mağaza sayımızı 60'a, çalışan sayımızı ise, 2182'ye yükseltmiş bulunuyoruz. Sahip olduğumuz yeni gücümüzle ve müşteri odaklı hedeflerimizle ülkemiz perakendeciliğinde çok önemli bir marka olma niteliğine ulaştığımızı düşünüyoruz. Bu olgu, toplumumuza ve müşterilerimize olan sorumluluğumuzu daha da arttırmıştır. Gurubumuza dahil olan bu 25 mağazanın, Makromarket'in hiç bulunmadığı bölgelerde olması, çok daha geniş kitlelere, “Hizmette Çizgi Ötesi” anlayışı ile Makromarket'in güçlü ve kaliteli hizmetini ulaştırmamızı sağlayacaktır. Bu birleşmenin mutluluğunu ve heyecanını tüm ekibimizle birlikte yaşıyoruz.” MAKRO haber Makromarket şehitlerimizi andı! Makromarket olarak, sosyal sorumluk çerçevesinde bu çalışmayı düzenlemek ve müşterilerimize sunmak hepimizin vefa borcu… Makromarket 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladı Her gün mağazalarında binlerce müşteriye hitap eden Makromarket, sosyal sorumluluk çerçevesinde alışveriş sektörünün bel kemiği olan kadın müşterilerini unutmuyor. Bu vesileyle mağazalarında özel görsel çalışmalar ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyor. Makromarket ayrıca, 8 Mart günü mağazalarında dağıtacağı 20 bin karanfille bayan müşterilerini hem onore edecek hem de sevindirecek. Neticede kadınlar bir çiçektir ve her şeyin en güzelline layıktır. 8 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 18 Mart Çanakkale Zaferi dolayısıyla yaptığımız görsel çalışmadaki bu resim, millet olarak bu kutsal vatan topraklarına sahip olmak adına atalarımızın ve şehitlerimizin nelerden vazgeçtiğini neleri hiç gözünü kırpamadan feda ettiğinin resmidir. Ay yıldızlı bayrağımızı şehit kanıyla bu topraklarda çizdik. Düşmanı Çanakkale'de Gelibolu Boğazı'na püskürterek dosta güveni bu topraklarda verdik. Yüzyıllarca dünya dengelerini, barış ve adaleti bu topraklarda yaydık. Kuvva-yi Milliye ruhuyla vatan savunmasının en unutulmazını bu topraklarda yaşadık. Gözünü vatan topraklarına diken düşman devletlerine kurtuluş örneğinimizi bu topraklarda gösterdik. İşte bunun içindir ki, vatan toprakları, annemizin sütü gibi helal, şehitlerimizin kanı gibi duru, gazilerimizin teri gibi saf ve kutsaldır. Ece ürünleri Makromarket’te kazandırıyor Makromarket mağazalarında geniş ürün yelpazesi ile müşterilerine farklı ürün içeriklerinde farklı ürün seçenekleri sunan Ece markalı ürünler (zeytin, çay, turşu vs.), hediye kazandırıyor. Makromarket mağazalarından tek seferde Ece markalı ürünlerden 20 YTL'lik alışveriş yapan Makromarket müşterileri, Paşabahçe'den 6'lı kase kazanıyor. Her türlü kazanç fırsatlarını müşterisinin tercihine sunan Makromarket, başkentte en çok tercih edilen mağaza zinciri olmaya devam ediyor. Çünkü artık müşteriler alışveriş noktalarından birden fazla yarar bekliyor. MAKRO haber Makromarket, Yayla Margarin alan müşterilerine kazandırdı Sofraların lezzeti Yayla Margarin, bayram ve yılbaşında hediyeler dağıttı. Makromarketler'in 35 şubesinden 15 Aralık 2006-31 Ocak 2007 tarihleri arasında 4 adet Yayla Margarin alan müşteriler, 30 süper hediyeden birini kazandı. Makromarket ve Henkel işbirliğiyle gerçekleşen Yayla Margarin kampanya hediyeleri, • 5 Adet Regal Buzdolabı • 5 Adet Regal Çamaşır Makinesi • 5 Adet Beko Bulaşık Makinesi • 5 Adet Beko Fırın • 10 Adet Regal 51 Ekran TXT TV 15 Aralık 2006-31 Ocak 2007 tarihleri arasında Makromarket müşterileri ne kadar çok Yayla Margarin alırlarsa o kadar çok hediye kazandılar. 35 şubesiyle hizmet veren Makromarket, kaliteli ve hesaplı alışverişin yanında, müşterilerine yönelik kampanyalarıyla da kazandırmaya devam ediyor. Makromarket’in tatlı aşure fırsatları Makromarket, bereketin tatlı aşı “aşure” için müşterilerine birbirinden güzel fırsatlar sundu.Aşure yapımında kullanılan tüm malzemeler, çok uygun fiyatlarla Makromarket müşterilerine sunuldu.Türk mutfağının en zor ama en güzel tatlılarından biri olan aşureyi yapmak, Makromarket fırsatlarıyla daha da kolay hale geldi. Makromarket müşterilerinin evine aşure bereketinin yanı sıra bir de Makromarket bereketi girdi. 10 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Makromarket’ten lider markaları alan kazandı Makromarket, bayram ve yılbaşında da yeni kampanyalarıyla müşterilerinin yüzünü güldürdü. Makromarket şubelerinden 27 Aralık 2006-28 Ocak 2007 tarihleri arasında lider markalardan 50 YTL değerinde alışveriş yapan müşteriler, anında Ariel Automat 2.5 kg kazandı. Her zaman alışverişin en keyiflisini sunan Makromarket, kaliteli ve uygun fiyatlı ürün portföyü ve sürekli geliştirdiği hizmet anlayışıyla müşterilerine ikinci kazanımlar sunmaya devam ediyor. Makromarket, birlikte çalıştığı üretici ve tüketici firmalarla müşterek gerçekleştirdiği tüketici kampanyalarıyla, sektörde örnek olmaya devam ediyor. Makromarket, müşterilerine yönelik yapılandırdığı ürün bazlı kampanyalarıyla söz konusu ürün veya ürün gruplarının satışını %700 ve üzeri oranlara ulaştırdığından, birçok firmanın aktivite yapmak için birinci sırada tercih ettiği bir zincir mağaza grubu haline geldi. Bu özelliğiyle tüketicilerine daha zengin ve kapsamlı aktivite alternatifleri sunuyor. MAKRO haber Kırıkkale'de Makromarket ile alışverişe yeni bir yorum geldi Makromarket Kırıkkale Hizmete Açıldı Makromarket,“Kırıkkale artık kendine yetecek, alışverişe yeni yorum geliyor” sloganlarıyla Makro Alışveriş Merkezi'ni aşama aşama faaliyete geçiriyor. Makro Alışveriş Merkezi, 5 kattan oluşuyor.Alışveriş merkezinin en üst katında 4 adet salonuyla Tüzün Sinemaları, 3. katın- da birçok ulusal markanın bulunduğu self servis fastfood salonları, 2 katında yine bir çok ulusal markanın bulunduğu giyim, elektronik ve bilişim teknoloji mağazaları ve 1. kat ile zemin katta da 2 kattan oluşan Makromarket Mağazası yer alıyor. Bunun yanında Makro Alışveriş Merkezi, 250 araç kapasiteli kapalı otoparkı ve 150 araç kapasiteli açık otoparkı ile müşterisine geniş bir otopark imkanı sunuyor. Makromarket Mağazalar Zinciri, ulusal bir zincir olma noktasında ilk adımını Kırıkkale Makromarket mağazası ile attı. Makromarket Kırıkkale Mağazası'nı 25 Aralık 2006 pazartesi günü bölge halkının hizmetine açtı. Makromarket bulunduğu bölgelere çizgi ötesi hizmet kalitesini ve kayıtsız şartsız müşteri memnuniyetini taşımaya devam ediyor. Kırıkkale Makromarket 6000 m2'lik alanda teknolojinin tüm nimetleri kullanılarak hazırlandığı modern mağazasında 17 kasası, 120 çalışanı binlerce non-food ve food ürün çeşidi ile Kırıkkaleli müşterilerin vazgeçilmeyen bir yaşam merkezi haline geldi. Mağaza kapsamında sıcacık unlu mamuller üreten fırından, günlük, sağlıklı ve doğal balık çeşitleri sergileyen balık reyonuna ve geniş bir ürün kategorisini kapsayan giyim reyonundan kültür reyonuna kadar binlerce farklı ihtiyaca cevap veren zengin ürün çeşitleri Kırıkkaleli müşterilerin beğenisine sunuldu. Makromarket Mağazalar Zinciri, 2006 yılı hedefleri arasında yer alan Kırıkkale Mağazası'nın açılışını gerçekleştirerek zirveye giden yolda tırmanışına devam ediyor. Kırıkkale halkı tarafından sevgi ve samimiyetle karşılanan Makromarket Mağazalar Zinciri, ulusal zincir sayısını 2007 yılında da arttırmaya devam edecek. Makromarket'in iş ortaklarından biri olan Nielsen Araştırma Şirketi'yle olan ilişkisi 2002 yılından bugüne kadar gelişerek devam etti ve yeni çalışmalarla gelişmesini sürdürüyor. Karşılıklı bilgi alışverişine bağlı olarak sürdürülen bu işbirliğinde Makromarket, sektördeki diğer perakendeciler gibi satış bilgilerini düzenli olarak Nielsen ile paylaşıyor ve pazardaki gelişmeleri takip edebilecek verileri Nielsen'den alıyor. Ülkemizde 1987 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Nielsen Türkiye'de ve dünyada araştırma sektörünün lideri durumunda. Bu birikim ve tecrübelerini Makromarket'le paylaşan Nielsen, özellikle hızlı tüketim ürünleri pazarındaki gelişmeleri, firma ve sektör büyümelerini, markaların pazar paylarını, ürünlerin fiyat yapılarını haftalık ola- rak Makromarket çalışanlarıyla paylaşıyor. Böylece Makromarket olarak perakende pazarındaki gelişmeleri takip ederek kendi performansımızı pazar trendleri ile karşılaştırma şansı buluyoruz. Buna bağlı olarak da pazara göre avantaj ve dezavantajlarımızı tespit ederek gerekli önlemlerimizi hemen alabi- liyoruz. Haftalık olarak aldığımız bu hizmetler dışında her 6 ayda bir Nielsen ekibi bütün yönetici personelimizin katıldığı toplantılarda genel ülke ekonomisini, genel olarak perakende pazarındaki gelişmeleri Avrupa ve Dünya perakende pazarı ile karşılaştırmalı olarak bizlerle paylaşıyor. Makromarket Nielsen işbirliği… 12 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO haber Makromarket, Dünya Tüketiciler Günü'nde tüketicileriyle el ele... Mağazalarında daima müşteri memnuniyetini ve mutluluğunu hedefleyen Makromarket, tüketicileri yararına tüm sosyal çalışmaları hayata geçiriyor. Sosyal sorumluluk çalışmalarına önem veren Makromarket, 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü'nde müşterilerine, sürpriz kampanyalar düzenleyerek süper hediyeler dağıttı. 15 Mart Tüketi- ciler Günü'nde mağaza ortamında müşterilerine ilginç sorular yönelten Makromarket, aldığı doğru cevaplar karşılığında yüzlerce ürünü müşterilerine hediye etti. Makromarket müşterileri, 15 Mart'ta karşılaştıkları bu sürpriz kampanyadan ve aldıkları hediyelerden son derece memnun kaldılar ve bu tür kampanyaları sürekli beklediklerini belittiler. Makromarket'te 15 Mart Tüketiciler Günü dolayısıyla müşterilere yöneltilen sorulardan bazıları: 15 Mart'ta doğanlar…/ Doğum günü pastası hediye Yanında evlilik cüzdanını bulunduran kişilere özel baklava 1 kg hediye kazandı. Hamile kadınlar / Prima Anne Oluyorum paketi hediye Makromarket'in şube sayısını bilenler… Makro FM frekansını bilenler… Kravatı çizgili olan müşterilerimiz... Üzerinde beyaz düz gömlek olan müşterilerimiz... Gözlüklü müşterilerimiz... Çantasında ayna taşıyan müşterilerimiz... Şu an ayağında kahverengi ayakkabı olan müşterilerimiz... Cebinde tarak taşıyan müşterilerimiz... Ayakkabı numarası 39 olan bayan müşterilerimiz... 50 yaşında olanlar (kimlik kontrolüne göre verilecek) Makromarket'in sevimli maskotunun adı nedir? Makromarket'te paranız değerlendi 2007 yılı itibariyle Makromarket mağazalarında “ne alırsan 1 TL ve 5 TL” kampanyaları düzenlendi. Kampanya kapsamında yüzlerce ürün piyasa değerlerinin altında özel fiyat yapılarıyla müşterilere sunuldu.Yapılan kampanyalardan son derece memnun kalan Makromarket müşterileri, mağaza ortamında hazırlanan 1 ve 5 TL reyonlarından birçok ürünü uygun fiyata aldılar. Gerçekleştirilen tüm kampanyaları ilgiyle takip eden Makromarket müşterileri, bu tür kampanyaların sürekli olmasını talep ettiler. 14 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO haber Makromarket'e “Tüketici Kalite Ödülü” Yılın tüketici ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 20.'si düzenlenen Uluslararası Tüketici Zirvesi, 15 Mart Perşembe günü Çırağan Sarayı'nda, tüketiciye ürün ve hizmet sunan ulusal ve uluslararası markaların yöneticileri ile birlikte sanat, siyaset ve medya dünyasının önde gelen isimlerinin katılımıyla gerçekleşti. Zirve sonunda,Tüketici Dergisi tarafından gerçekleştirilen "Markaların tüketici üzerindeki etkileri" konulu araştırma sonuçlarına göre, Makromarket “Tüketici 2007 Kalite Ödülü”ne layık görüldü. Ödülü, Makromarket Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Songör aldı. Tüketici 2007 Kalite Ödülü, Makromarket’e verildi. Private Label Oscarları Verildi Özel markalı ürünlerin üreticilerini ve marka sahiplerini bir araya getiren ve 15-17 Mart tarihleri arasında CNR Expo Center'da gerçekleşen 6. Private Label Fuarı'nın, En İyi Private Label Yarışması Ödülleri'nden birinin sahibi Makromarket oldu. Ödül, Mustafa Songör'e takdim edildi. Bunun yanında Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Şref Songör ve İstanbul Perder Başkanı Erdal Tüfekçi de vermiş oldukları desteklerden dolayı ödüle layık görüldü. 16 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 GIDA kültürü Sofralardan eksilmeyen lezzet İnsanın doğal ihtiyaçlarından biri olan et, en önemli tüketim alışkanlıklarımızın başında geliyor. Et ürünlerinin, özellikle kırmızı et tüketiminin ülkemizde yerinin büyük olması, üretimi etkiliyor ve etin sofralardaki yerinin korunmasını sağlıyor. Etin kalitesi Etin içerdiği nem, yağ ve protein miktarı et kalitesinin belirlenmesinde önemli bir kriterdir. Protein hem vücuttaki dokuların gelişebilmesi, yeni dokuların oluşabilmesi ve hasar gören dokuların tamiri için hem de vücuda enerji sağladığı için büyük bir önem arz eder.Araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler, et proteinlerinin normal miktarda tüketilmesiyle, başka protein desteği sağlanmasa bile, vücudun doğal büyüme ve gelişimini sürdürdüğünü göstermiştir. Et çeşitleri Kırmızı etler, kimyasal yapıları ve protein içerikleri bakımından da birbirine çok benzerler. Kırmızı et denildiğinde ilk akla sığır, koyun, keçi ve manda gelir. Gelişmiş yetiştiricilik uygulamalarıyla günümüzün hayvanları eskiye göre daha yağsızdırlar. Genç ve büyüme çağındaki hayvanların etleri daha sulu, protein ve yağ miktarı da- 18 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 ha düşük olduğu için gelişimlerini tamamlamaları beklenir. Çeşitli hayvanların iskelet kası ve iç organlarından kesme, parçalama ve işleme koyma aşamaları sonucunda elde edilen etin, kasaplardaki sunumu çeşitlilik gösterir. Sığırdan, nuar, tranç biftek, tranç rosto, fileto, kontrfile, bonfile, yahnilik gerdan-kol; danadan, kotlet, kürek veya kol bifteği, kaburga, pirzola veya kontrfile; kuzudan but, kontrfile, pirzola, kol ve önkol parçaları elde edilerek satışa sunulur. Pişirme önerileri Kırmızı et ve sağlığımız Her besin öğesinin vücuttaki işleyişi ve sindirim biçimi farklılık gösterir. Bazı kırmızı et çeşitleri çok fazla yağ barındırırlar.Yüksek miktardaki doymuş yağ, kandaki kolestrol seviyesini yükseltir. Bunun sonucunda koroner kalp rahatsızlıkları baş gösterir. Et, aşırı posalı bir yiyecek grubundan olmadığı için sindirimi zordur. Yüksek miktarlarda et tüketimi sindirimi güçleştireceğinden midesinde problem olan kişilerin porsiyonlarına dikkat etmesi Yumuşak ve lezzetli bir et elde etmek, düşünüldüğü kadar zor değildir. Öncelikle etin yumuşak olması isteniyorsa pişirmeden önce mutlaka oda sıcaklığında tutulup bekletilmesi gerekir. Sonra kızgın tavaya yerleştirilip çok sık çevrilmeden, yeteri kadar pişirilmelidir. Eti satın alırken 2-3cm'den ince olmamasına dikkat etmeyi unutmamak gerekir. Ekstra yumuşak ve lezzetli bir et için, bir kabın içinde 1 yemek kaşığı soya sosu, çeyrek limon ve 1 yemek kaşığı zeytinyağında 3 saat beklemeye alın. Vitamin kaynağı et Protein ihtiyacının birçoğu etten sağlanmaktadır. Bu nedenle et yemeyi tercih etmeyenler, vücudun ihtiyacı olan proteini süt, peynir, yumurta, kuru fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagillerden sağlamalıdır. Etin aşırı tüketiminin yaratabileceği sağlık sorunlarının dışında faydaları üzerinde durmakta yarar var. Ette gelişme, büyüme, sağlıklı göz, deri ve kemikler için gereken A vitamini, kan hücreleri için gereken B12 vitamini, kemik hastalıklarının oluşumunu engellemek için D vitamini, deri sağlığı ve yeni hücrelerin yapılanması için de çinko bulunmaktadır. gerekir. Aşırı tüketimin yarattığı kabızlık probleminin önüne geçebilmek ve kırmızı ette bulunan fazla demirin yararlılığını arttırmak için, etin yanında C vitamini yönünden zengin, sebze ve meyve tüketiminin sağlanması gerekir. Diyabet, tansiyon ve kalp-damar hastalıklarından biri ya da birkaçı bulunan kişilerin beslenmelerine özen göstermeleri gerektiği için aşırı miktarda et tüketmeleri sakıncalıdır. Çünkü fazla miktarda ve uygun koşullarda pişirilmemiş et, tansiyonun ve şekerin yükselmesine yol açar. Günlük enerjinin %12-15'i proteinlerden sağlanmalıdır. Et satın alırken Etler, hayvandan çıkarıldıkları bölgeye ve yağ içeriğine göre sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle diğerlerinden daha pahalı olan sı- ğır eti, lezzetli ve sulu olmasını sağlayan yağı az oranda içerir. Kırmızı eti satın alırken yağlarının iyi ayrılmış olmasına dikkat edilmelidir. Etin içinde bulunan sert yağ kitlesi, kesilip atılamayacağı için uygun pişirme yöntemiyle arındırılabilir. Kıyma alırken en düşük yağ oranına sahip olanı alın. Kıymada en yağsız olanı but (tranç, nuar) kısmından yapılan kıymadır. Bunu fileto kıyması, gerdan kıyması ve normal kıyma takip eder.Taze et, kendini renginden belli eder. Sığır eti parlak kırmızı renkteyken, genç dana eti griye kaçan bir pembedir. Gelişmiş dana eti koyu pembe, kuzu eti ise beslenmesine bağlı olarak açık pembeden koyu pembeye kadar değişebilir. Et satın alırken üretim tarihini kontrol etmeyi unutmayın. GIDA kültürü En kaliteli, en sağlıklı, en hesaplı et, Makromarket'te ırmızı ve beyaz et reyonlarımızda sunulan ürünler, son derece modern ve hijyenik örnek et işleme tesislerimizde, veteriner hekim kontrolünde, uzman personellerce hazırlanıyor. Titizlikle hazırlanan bu ürünler vakumlanarak sağlıklı ve hijyenik şartlarda frigofirik araçlarla Makromarket mağazalarına sevk edilerek soğuk zincir sistemleri kırılmadan reyonlarımızdaki yerini alıyor. K Makromarket Et İşleme Tesisleri Genel işleyiş Canlı hayvan alım süreci Mağazalarımızda müşterilerimizin beğenisine sunduğumuz kırmızı et ürünlerimizin canlı hayvan alımını gerçekleştirirken Tarım Bakanlığı'na bağlı il ve ilçe müdürlüklerinin besi süresince kayıt altına aldığı özel besi dana ve kuzuları seçiyoruz. Satın alınan özel besi kuzu ve danalar, veteriner hekim tarafından yaşı, kilogramı ve cinsi kontrol edildikten sonra kesimhaneye getiriliyor. 20 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Kesim işlemi İslami kurallara göre yapılır Kesimhaneye getirilen canlı hayvanlar kesimhane veterineri tarafından kontrol ediliyor. Tarım İl veya İlçe Müdürlükleri tarafından hazırlanan belgelerle mezbahalarda kesim işlemi İslami kurallara göre gerçekleştiriliyor. Bu işlemden sonra karkas etler mezbahaların soğuk hava odalarında minimum 12 saat dinlendiriliyor. Etler dinlenme işleminden sonra daha önce dezenfeksi- Dünya standartlarında örnek et işleme tesislerinde üretim yapıyoruz yon belgeleri alınmış araçlara yüklenmek üzere kefenlenerek hazırlanıyor. Karkas etlerin işlenme süreci Veteriner hekimimiz tarafından mezbahanede Tarım İl veya İlçe Müdürlükleri tarafından verilen sağlık raporu, dezenfeksiyon belgesi ve etin iç ısı derecesi kontrol ediliyor. Ürün ve hizmet kalitesini her tesisinde en yüksek seviyede tutan Makromarket Et İşleme Tesisi'nde, ilk önce temizliğe önem veriliyor. Tesisin sorumlu müdürü Ertuğrul Gülhan hayvanların yetiştirilmesinden, tüketicinin sofrasına gelinceye kadarki her aşamada, son derece hijyenik koşullarda çalışıldığını belirtirken, müşterilerin sağlığının her şeyden önemli olduğunu belirtiyor. Devlet kontrolünde ve veteriner gözetimdeki kesimhanede yapılan kesme işleminden sonra işleme bölümüne geçiliyor. Özenle kemiklerinden ayrılan etler, soğuk zincir halkası kırılmadan Makromarket noktalarına dağıtılıyor. Gönül rahatlığı ile etlerini tüketen Makromarket müşterileri, teknolojinin son ürünleri kullanılarak oluşturulan tesisi arzu ederlerse ziyaret edebiliyorlar. Karkas etler, Et İşleme Tesisleri'nin 330 ton kapasiteli, günlük 4 kez derece ve temizlik kontrolü, veteriner hekimimiz tarafından titizlikle yapılan soğuk hava odalarına alınıyor. Etlerin parçalanma işlemi Soğuk hava odalarına alınan karkas etler, ilk aşamada profesyonel personellerimiz tarafından kemiklerinden ayrılıyor. Kemiksiz etler ikinci aşamada tüketim özelliklerine göre lop et şeklinde parçalara ayrılarak vakum işlemine hazırlanıyor. Etiketlenen etler mağaza sevkiyatına hazır hale getiriliyor. Et işleme tesislerimizde kırmızı et ürünlerinde gerçekleştirilen vakumlama işlemi, ürünlerin mağazalarımıza sevkiyatı sırasında herhangi bir dış temas ve zararlı bakteri üretimine karşı korunmasını sağlamak için gerçekleştiriliyor. Mağazalarımıza sevkiyat Farklı özelliklerde hazırlanmış ve vakumlanmış olan kırmızı et çeşitleri özel frigofirik araçlarımızla soğuk zinciri kırılmadan mağazalarımıza ulaştırılıyor. Beyaz et alımı ve mağazalarda sunum Seçkin markalardan tedarik edilen beyaz et çeşitleri, veteriner hekimimiz tarafından veteriner sağlık belgesi, et iç derecesi ve dezenfeksiyon belgeleri kontrol edildikten sonra teslim alınır. Soğuk hava odalarında uzman personel tarafından işlenmek üzere çıkartılan ürünler, tüketim özelliklerine göre farklı çeşitlere ayrılır ve mağazalara sevk edilmek üzere kasalara yerleştirilir. İşlenmiş kırmızı et çeşitleri Et işleme tesislerimizin köfte hazırlama bölümünde, farklı alternatif ve lezzetlerde köfte çeşitleri üretiliyor. Hazırlanan kıyma, üretilen köftenin özelliklerine göre baharatları ilave edilmek üzere karıştırma makinesine alınır. Bu makine ile homojen bir karışım haline getirilen ürün, soğuk odalarda24 saat dinlendirilir. Farklı lezzet ve şekillerde üretilen köfte çeşitleri paketlenir ve Gıda Kodeksi'ne uygun bir şekilde etiketlenerek soğuk zincir kırılmadan frigofirik araçlarımızla mağazalarımıza sevk edilir. Nefis Makro Döner üretimi Döner yapımında kullanılacak kırmızı ve beyaz et çeşitleri, uzman personellerimiz tarafından ince zarlar halinde dilimlenir. Dilimlenen et çeşitleri, Makromarket'e özel terbiye ünitesine alınır.Terbiye işlemi tamamlanan etler soğuk odalarda 24 saat dinlendirilir. Hazırlan ürünler döner şişlerine özenle takılarak dış etkenlerden korunmak üzere ambalajlanır. Gıda Kodeksi'ne göre etiketlenme işlemi yapılan döner, frigofirik araçlarımızla mağazalarımıza, Makro Piknik'lere gönderilir. Nefis dönerimiz sağlıklı, hesaplı lezzetlerin adresi Makro Piknik Dinleme Alanları'nda müşterilerimize sunulur.Tüm müşterilerimize afiyet olsun. Farklı özelliklerde hazırlanmış ve vakumlanmış olan kırmızı et çeşitleri özel frigofirik araçlarımızla soğuk zinciri kırılmadan mağazalarımı za ulaştırılır. Bu kasaların üzerine Tarım Bakanlığı Onayı, ürün özellikleri, üretim ve son kullanma tarihiyle Gıda Kodeksi'nde bulunan tüm şartların bulunduğu etiketler yapıştırılır. Etiketlenen beyaz et çeşitleri, frigofirik sevk araçlarımıza yüklenerek mağazalarımıza soğuk zincirleri kırılmadan sevk edilir. OCAK/ŞUBAT/MART 2007 21 güncel Bereketin tatlısı: Aşure MAKRO ürk mutfağının en zor ama en güzel tatlılarından biri olan aşureyi pişirme vakti geldi. Kurban Bayramı'ndan sonra gelen ay, "aşure ayı" olarak anılır ve her yıl Muharrem Ayı'nın 10. günü pişirilmeye başlanan aşure,Türk mutfağının en eski ve geleneksel tatlılarındandır. Aşure günü, hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür ve bugünün İslam dininde önemli bir yeri ve önemi vardır. Aşure günü, aynı zamanda bereketin günüdür. Aşure gününde evinize bereket gelmesi için ufak tefek de olsa mutfak alışverişi yapmayı ve aşure pişirmeyi ihmal etmeyin. T Aşure gününün mucizeleri İslam inancında önemli bir yer tutan ve aşure gününde olduğu söylenen çeşitli olaylar vardır: Âdem Peygamber'in işlediği hatadan sonra ettiği tövbenin kabulü, Nuh Peygamber'in gemisinin tufandan kurtulması, Yunus Peygamber'in bir balığın karnından çıkması, İbrahim Peygamber'in ateşte yanmaması, İdris Peygamber'in diri olarak göğe yükseltilmesi, Yakub Peygamber'in oğlu Yusuf Peygamber'e kavuşması, Eyyüb Peygamber'in hastalıklarının geçip iyileşmesi, Musa Peygamber'in Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması, İsa Peygamber'in doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi. Bu olayların hepsi İslam dini içinde önemli bir yere sahip olan mucizelerdir.Yine de bu olayların aşure günü gerçekleştiğine da- 22 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 YAYLA BAKLİYAT’IN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR. ir İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'da bir ifade bulunmaz. Aşure'nin hikayesi Aşure'nin ortaya çıkışıyla ilgili en bilindik hikayeyse, Nuh Peygamber ve tufanla ilgili olandır. Nuh'un gemisi tufan dinip, Ağrı Dağı'na oturduğunda gemidekiler Allah'a şükretmek için, bir kutlama yapmak isterler. Fakat geminin yiyecek ambarları neredeyse boşalmak üzeredir. Bunun üzerine yiyecek olarak ne bulurlarsa hepsini biraraya getirip bir çorba pişirirler ve aşure ortaya çıkar. Tatlısı ve tuzlusu birçok malzemenin karışmasıyla böyle bir lezzetin ortaya çıkması oldukça ilginçtir. Enerji deposu aşure Aşure tam bir vitamin deposudur. İçine kaç çeşit malzeme katılırsa katılsın, Türk mutfağının en besleyici tatlısı aşuredir.Tahıl ve kuru baklagiller birlikte kullanıldığı için protein, kuru meyveler kullanıldığı için de vitamin deposudur. Vitamin, protein ve mineral içeriği çok dengelidir. İçinde sadece bitkisel yağlar olduğu için kolesterol barındırmaz. Enerji deposudur. B2, B1, C, A vitamininin yanı sıra bol miktarda demir, çinko, fosfor, kalsiyum ve sodyum içerir. Hazır gıdalar yerine çocuklara, doğal olan bu tatlı bol bol yedirilmelidir. Malzemeler • 2 su bardağı aşurelik buğday • 1 su bardağı nohut • 5 su bardağı tozşeker • 1 su bardağı kuru fasulye • 15 su bardağı su • Yarım su bardağı pirinç • 1 su bardağı kuru üzüm • 1 su bardağı küp doğranmış kayısı • 1 su bardağı doğranmış kuru incir • 1 portakal Süsleme için • 1 su bardağı kuş üzümü • Çekilmiş ceviz içi, Antep fıstığı • Tarçın, nar taneleri Hazırlanışı Buğday, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın. Pirinci yıkayıp süzün ve buğdaya ilave edin. Buğday taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte arasıra karıştırarak pişirin. Buğdayın suyu un çorbası kıvamına gelmek üzereyken tozşeker, nohut ve kuru fasulyeyi ekleyin. Portakalın kabuğunu ince ince doğrayıp karışıma ekleyin. Kuru üzüm ve kuru kayısıyı ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynattıktan sonra ateşten alın. Aşure piştikten sonra doğranmış inciri ekleyip karıştırın. Sıcakken kaselere boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi, Antep fıstığı, kuş üzümü, tarçın ve nar taneleri ile süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsiniz. MAKRO güncel 14 fiubat’ta romantizm Her yıl 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak kutlanıyor. Gelenekler, efsaneler ve büyük aşklar yaratmış bugünü. Dünyanın kalbi daha hızlı atar 14 Şubat'ta ve etraf, romantik mum ışıklarıyla aydınlanır! Sevgililer Günü'nün tarihi, Roma İmparatorluğu'na kadar uzanır. Eski Roma takviminde Şubat ortası baharın başlangıcı olarak biliniyor. Baharın başlamasından bir gün önce, yani 14 Şubat'ta “Lupercalia Bayramı” ya da “Kurt Bayramı” adı verilen bir bayram kutlanırdı. Roma'nın Tanrı ve Tanrıçalarının kraliçesi olan Juno onuruna düzenlenen bu bayramda, bir kutsama töreni düzenlenirdi. Ertesi gün ise bir yıl boyunca işlenen tüm günahlardan arınmak, insanların doğurganlığını ve sürülerin, tarlaların verimliliğini arttırmak amaçlarıyla, diğer iki Roma tanrısı olan, çobanların ve sürülerin Tanrısı Lupercus'un ve Yunan mitolojisindeki Pan'a benzeyen bir tanrı olan bereket Tanrısı Faunus'un onuruna “Lupercalia Festivali” adıyla bir aşk festivali düzenlenirdi. S Makromarket bu Sevgililer Günü’nde de sevginin gününü unutmadı! Onlara sevgilerini anlatacak ürünler armağan etti. “Lupercalia Festivali” Lupercalia Festivali'nde geleneksel olarak hediyeler verilir ve 24 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Büyük Roma İmparatorluğu'nun kurucusu “Romus” ve “Romulus” kardeşlerin bir kurt tarafından evlat edinilip büyütüldüğüne inanılan Palatine Dağı'nda keçiler ve köpekler kurban edilirdi. Festival boyunca “luperci” adı verilen genç erkekler şehrin sokaklarında ellerinde “februa” denilen ve keçi derisinden kırbaçlarla dolaşırlar ve kendilerini bekleyen kadınların bir senelik günahlarının ve hatalarının Tanrılar tarafından affedileceği inancıyla, bu kırbaçlarla vururlardı. Kamçılama töreninin ayrıca kadınların doğurganlıklarının arttırdığına ve kolay doğum yapılmasını sağladığına da inanılırdı. Pagan inancına göre “arınma ayı” anlamına gelen “Şubat” yani Latince kökenli “February” kelimesi de işte bu “februa” kelimesinden türemiştir. Romalılar, içinde Tanrı Kurt'un yaşadığı varsayılan bir mağaranın önünde toplanıyorlar ve kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilen Şubat ayında, festival günü, genç kızlar isimlerini yazdıkları bir kağıdı büyük bir kaba koyuyorlardı ve genç erkekler de bu kaptan birer kağıt seçerek o günkü eşlerini belirliyorlardı. 1800'lerden günümüze... Geçen zaman içinde 14 Şubat, sevgililerin birbirlerine aşk mesajları yollaya- rak duygularını paylaştığı bir gün haline geldi. Günümüzde de Sevgililer Günü, Roma'daki gibi sevenlerin birbirlerine sevgilerini küçük kartlar ve hediyelerle sunmaları şeklinde kutlanmaya devam ediyor. Bu anlayışın temelinde de yine birliktelik ve bütünleşme var.Amerika'da Esther Howland'ın ilk “Sevgililer Günü” kartını yollamasıyla, “Sevgililer Günü” 1800'lerden günümüze değin pek çok insanın kutladığı bir olay haline gelmiştir. Kaçınılmaz olarak Sevgililer Günü'ne artık ticari bir yaklaşım hâkim oldu. Özellikle kadınlar için özel bir anlam ifade eden bugünde eşinize ya da sevgilinize alacağınız bir buket çiçek ya da çikolata, onu çok mutlu edecektir. Fakat sadece alınacak bir armağanla bugünün hakkı tam olarak verilmiş sayılmaz. Çiçeğinizin arasına sıkıştırdığınız bir yemek daveti kartıyla eşinizi şaşırtabilir ve birlikte romantik bir akşam geçirebilirsiniz. MAKRO güncel Eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı mücadele için Dünya Kadınlar Günü lkemizde kadınlar, bastırıldıkları, yok sayıldıkları için bırakın istediği mesleği yapmayı, istediği kıyafeti bile giyemiyorlar. Taciz ediliyor, dayak yiyor, özgürlüğün ne demek olduğunu bilmeden, saygı görmeden, kuşlar gibi kafeslerde yaşamaya mahkum ediliyorlar. Ancak bu çalışan kadınların da sorunları olmadığı anlamına gelmiyor. Dışarıdan şanslı azınlık olarak görülebilecek çalışan kadınlar da işyerlerinde ciddi sorunlar yaşayabiliyor. Hala erkek egemen toplumun yazısız kurallarıyla yönetiliyor olmamız, kadınların işyerlerinde de ezilmesini, yükselememesini ve çeşitli engelleri beraberinde getiriyor. Kadınları ve sorunlarını yok sayamayız, görmezlikten gelemeyiz. Kadın ya da erkek olalım, dünya nüfusunun yarısının, cinsel ayrımcılıktan kaynaklanan sorunlarını çözmeden mutlu olmamız imkansız. Ü Makromarket’in Anneler Günü’nde de size özel sürprizleri olacak. Makromarket’teki yenilikleri takip edin, kazanç fırsatlarını yakalayın. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın haklarının kazanılmasında neler yapıldığını ve bugün nerelere gelindiğini göstermesi açısından çok önemli bir gün. Dünyada en fakir ve eğitim almamış insanların büyük çoğunluğu, erkeklere oranla %20-25 düşük ücretle çalışan kadınlarken, dünya üzerinde her 5 kadından birisi işkenceye maruz kalıyor.Türkiye’de de durum farklı değil. 26 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 8 Mart'ın tarihçesi Dünya Kadınlar Günü olarak bilinen 8 Mart'ın kökeni, 1857 yılına kadar dayanıyor. 1857 yılında New York'lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteyerek eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü mücadeleyle başlayan süreçte 8 Mart, tüm kadınların kutladığı, uluslararası bir güne dönüştü. 8 Mart 1957 günü, New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yaklaşık 40 bin kadın dokuma işçisi, düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapmaya başladılar. Çalıştıkları fabrikayı işgal eden kadınlar, polis müdahalesiyle karşılaştılar. Olaylar sırasında çıkan çatışma ve yangında, 129 kadın hayatını kaybetti. Bu olaylardan uzun zaman sonra, 1910 yılında, Danimarka'nın Kopenhag şehrinde düzenlenen Kadın Sosyalist Enternasyonal toplantısında, Clara Zetkin'in önerisi üzerine, 8 Mart tarihi, Amerika'da grev sırasında çıkan yangında ölen işçi kadınların anısına “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilan edildi. MAKRO güncel 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı'nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara eşit haklar verilmesinin, dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Kadınlar her çağın izlerini taşıdı Dünya tarihinde avcılık ve toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik yaşama geçiş süreçlerinde önemli rol üstlenen kadınlar, modern çağda da haklarını elde etme konusunda ilerlemeyi sürdürdüler. Sanayileşmeyle başlayan gelişimin insan yaşamını kolaylaştırdığı düşünülse de, kentleşmeyle birlikte yaşam koşulları, kadınları da birçok bakımdan etkiledi. Sanayi devrimiyle birlikte, daha yüksek ücret, daha iyi yaşam koşulları isteyen binlerce insan kentlere geldi. Kadınların da kente gelişi olumlu sonuçlarla birlikte olumsuz sonuçları da beraberinde getirdi. Kadınların tarım işçiliğinden kurtulup, ucuz işgücü olarak görülmeye başlanması, buna örnek gösterilebilir. Sanayileşmede kadınlar önemli bir işgücü iken çalışan kadınlar için tek kamusal alan işyeri oldu. Zor yaşam koşulları, kadının çalışmasını gerekli kılarken, böylece kadın, evinin dışında bir yaşam oluşturmaya başladı. Ancak ev içi görevlerinde herhangi bir değişiklik olmadı. Ev işleri ve ev düzeninin korunması, çocukların yetiştirilmesi, kadının görevi olmaya bugün hala devam ediyor. Kadınlar hakkında ne söylediler? Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz! Çünkü siz onları ancak Allah'ın emaneti olarak aldınız ve kendileri ile evlenmeyi de,Allah'ın kelimesi emir ve müsaadesi ile helal edindiniz. Hz. Muhammed (sav) e Toprak da kadınlar gibidir, kendisine karşı ne sert, ne de çekingen davranılsın ister. Anatole France e Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte,Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez. Mustafa Kemal Atatürk e Bir kadının yüzündeki ifade, üzerindeki giysiden çok daha önemlidir. Dale Carnegie e Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir. Lev Nikolayeviç Tolstoy e Güzel kadın gözü, iyi kadın gönlü okşar. Napoleon Bonoparte e Kadın kendi başına ne gül goncasıdır, ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur. Refik Halid Karay 28 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO tüketici “Tüketici, artık hakkını arıyor” Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz: Her geçen gün daha çok tüketiyoruz ve ticari büyüme için reklamlarla yönlendirilen insanlar haline geliyoruz. İhtiyacımızdan çok, o şeye sahip olma düşüncesiyle hareket ettiriliyoruz. Bu durumdan bir nebze de olsa sıyrılmak için 15 Mart Tüketiciler Günü güzel bir vesile. Biz de bu vesileyle dosya konusu olarak “tüketici hakları”nı seçtik ve Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz'le bir söyleşi gerçekleştirdik. Deniz bize, Tüketiciler Birliği'nin faaliyetlerinden ve Türkiye'de tüketicinin durumundan bahsetti. Tüketiciler Birliği'nin kuruluşundan ve amaçlarından bahsedebilir misiniz? Tüketiciler Birliği 1997'de kuruldu. Kurulduğumuz zaman, bizden önce çalışma yapan pek çok tüketici örgütü vardı. Biz de yapılan olumlu çalışmalara yeni bir halka eklemek amacıyla kurulduk. Amacımız, tüketicilerin haklarını rahat aramasını sağlamak ve bunun toplumda yaygınlaşmasına ilişkin bir etki yapmaktı. 1997'den bugüne, 10 yıllık dönem içerisinde büyük ilerleme kaydettik. Bugün 23 şubemiz, 12 bin civarında üyemiz var. Etki alanımızı sadece tüketici hakları olmaktan çıkardık artık. Biz bu coğrafyada bulunan bir tüketici örgütü olarak bu coğrafyada yaşayan insanları ilgilendiren her konuda bir tavır içerisindeyiz. O bakımdan, hasta hakları gibi, engelli tüketici hakları gibi, aslında çok da tüketici örgütlerinin çalışmaları içerisinde 30 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 olmadığı düşünülen konularda da çalışmalar yapıyoruz. Ne gibi çalışmalar bunlar? Birincisi, çok klasik anlamda, hak ihlaline uğramış tüketicilere yol göstermek ve onları hak arama mekanizmasının içerisine katmak adına oluşturulmuş bir çalışma. Bu anlamda derneğimizin bünyesinde 2000 yılında oluşturduğumuz bir başvuru merkezimiz var. Başvuru merkezi, hak ihlaline uğramış tüketicilerin başvurusu üzerine harekete geçen, onlara ücretsiz hukuki yardım yapan, hak arama sürecinde partnerlik yapan bir yapılanma. Bu sene başvuru merkezimizin 7. yılı. Buraya yapılan başvuruları cevaplandırıp bir köşeye bırakmıyoruz.Toplayıp analiz ediyoruz ki önümüzde dönemde tüketicilerin nelerden şikayet edeceğini belirleyebilelim. Bu yolla tüketicinin hangi sektörlerde endişe taşıyacağına veya Türkiye'de tüketici fotoğrafının ne olduğu konusunda net belirlemeler yapıyoruz. Örnek vermek gerekirse, 2005 yılında Türkiye’de tüketici, firmalara güvenmiyor. Özellikle bankacılık ve iletişim sektörüyle adeta küs. Çünkü firmalar, tüketiciyle dost olmayı başaramamışlar. bize 3200 civarında tüketicinin başvurusu var. 2006 yılında, 6185 başvuru geldi. Yani %100'den fazla bir artış söz konusu. Buradan da Türkiye'de tüketici hareketinin kök salmaya başladığı sonucunu çıkarıyoruz.Tüketici artık hakkını aramaya başladı. Güvenli gıda konusunda çalışmalarınız neler? Bizim 2006-2007 konseptimiz içinde ana gündemlerimizden bir tanesi güvenli gıda ve gıda tüketimi. 2006'da gazozlardaki alkol meselesiyle ilgili çok ciddi bir analiz yaptık ve çok çarpıcı sonuçlar çıktı. Kamuoyu bundan çok etkilendi. Hazır kıymadaki yabancı maddelerle ilgili Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği ve İstanbul Perakendeci Kasaplar Odası'yla beraber yürüttüğümüz çalışmanın sonuçlarını açıkladık. Çok hazin sonuçlar, bunlar. Tüketici sağlığının gıda bakımından ne kadar göz ardı edildiğini ortaya koyan sonuçlar. Biz çalışmalarımıza devam ediyoruz.Tabi çalıştıkça tüketicinin bize yönelimi de artıyor. Biz bir çalışma yaptıktan sonra şikayet oranlarında artış oluyor.Türkiye'de tüketici, firmalara güvenmiyor. Özellikle bankacılık ve iletişim sektöründe firmalarla adeta küs durumda. Çünkü yıllarca firmalar, bankalar tüketiciyle dost olmayı başaramamışlar. Tüketicinin haklarını sürekli ihlal etmişler. Tüketici sığınacak bir yer arıyor. Bu yer de dernekler oluyor. Bizim derneğimiz de bu derneklerin arasında yer alıyor. Tüketiciye ne gibi önerileriniz var? Tüketici çok uyanık olmalı. Biz tüketiciye üç tane adım öneriyoruz. Birincisi, ihtiya- cınızı tespit edin. Benim çamaşır makinesine ihtiyacım var, diye bir tespitinizin olması lazım.Yoksa sabahleyin kalkıp, uyanır uyanmaz ben gidip bir çamaşır makinesi alayım demiyorsunuz. Market alışverişinde de böyle olmalı. Bir listeyle alışveriş yapılmalı. İkincisi bütçe meselesi. Çamaşır makinesi almaya karar verdiğinizde hemen gidip alamıyorsunuz. Ona bir de bütçe ayırmanız lazım. Benim bu ay fırın taksitim bitiyor, önümüzdeki ay çamaşır makinesi taksitine başlarım, demeniz gerekiyor. Onun için de cebinizdeki parayı harcamak zorundasınız. Burada kredi kartı devreye giriyor ki çok tehlikeli bir şey. Nasıl olsa bir sonraki ay asgari ödeme tutarını öderim diyerek alışveriş yaptığınızda işler kötü boyutlara ulaşıyor. Biz bir hesap yaptık. Kredi kartınızdan 100 YTL harcarsanız ve başka hiçbir harcama yapmazsanız, bu parayı 5,5 yılda kapatabiliyorsunuz. Dehşet bir sonuç bu. Bir sonraki ay, hesabınızın tamamını ödeyecekmişsiniz gibi hareket etmeniz gerekiyor. Üçüncü adımda da kıyaslama yapmanız gerekiyor. Size en uygun olanını en ucuza almak durumundasınız. En kaliteliyi değil, size en uygun olanını en ucuza almak… Yani bir evde tek kişi yaşıyorsanız, derin donduruculu, kocaman bir buzdolabı gerekmiyor. Çok kalabalık bir aileyseniz, çok ucuzdur diye az emiş gücü olan bir süpürge sizin işinizi görmez. Kalabalık bir aile gıda alışverişini toptan yapmazsa zarar eder. Bunları alt alta yazmak lazım. Tüketici, bu üç adımı uygularsa hem marketten, hem beyaz eşya dükkanından hem de giyim mağazasından çok karlı ayrılacaktır. MAKRO tüketici Bizim Eski Bakkal Nursel Karacay Emekli Fizik Öğretmeni Çok çok eskide kalan mahalle bakkalları ile ilgili masalları yaşlılardan dinlemiş olabilirsiniz. Onlar sanki sokaktaki her ailenin dostuymuş.Yaşlıların, hastaların alışverişlerine yardım ederler, gerekirse eve kadar servis yaparlarmış. Hile-hurda bilmezlermiş. Hep iyi mal satarlarmış. Ben 63 yaşında emekli bir fizik öğretmeniyim. Çocukluğum ve gençliğim, söz konusu mahalle bakkallarının sokak içinde ve köşe başlarında yer aldığı semtlerde geçti. Hiçbir zaman o eski öykülerdeki gibi bir bakkalla karşılaşmadım. Şimdi düşünüyor Salim G üneş Teknisy en Ben M ak erek e romarket'e ailemle vimizin g a tayım. İkinci g lışverişini ya elpmakelişimd ki pers e bile onel, b bu e oğlum u tanıy nim 3 yaşınd radaarak o aki Bu biz nun im Oğlum çok hoşum la ilgilendi. uz “ çok m dino” resimle a gitti. utlu olu rini gö r y ürünle rin kali or. Eşim ve b ünce teli, fiy e ve per n ise, atla so olmasın nelin güler y rın cazip üz d çok be an dolayı Ma lü ğeniyo kroma ruz. rket'i 32 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 ve kendime soruyorum: o eski bakkal tipi, insanların arzuladığı ama hiç var olmayan bir masal kahramanı mıydı? Yıllar geçti, nüfus arttı, kentler büyüdü. Semtler büyük değişimlere uğradı. Büyük marketler çoğaldı, süperleri, hiperleri açıldı. Bu hızlı sosyo-ekonomik ve kültürel değişim içinde, kendimizi daima kentin sakin kenarlarına atmaya çalıştık. Şimdi oturduğumuz yer, Emek Mahallesi'nin girişinde bir sitedir. Bu semti, hem kent içinde, hem kentin kalabalığından uzakmışçasına sakin, ulaşımı rahat İbrahim-Sevil Gülistan Serbest Makromarket'i bize komşum nönerdi. Fiyatlardan, ürün kalitesi a dah Biz den bahseder dururdu. ini çok, büyük alışveriş merkezler gün tercih ederdik. Bir Makromarket'e girdik ve karşılaştığımız güler yüzden o bir kadar çok etkilendik ki biz de uk. old isi şter mü et ark rom Mak e Artık biz de tanıdığımız herkes . ruz Makromarket'i anlatıyo bir yer olarak tercih etmiştik. Bir süre sonra hemen önümüzde Makromarket açıldı. Artık alışveriş için başka yerlere gitmez olduk. Tertemiz, sakin mekanlarda rahat bir alışveriş ortamı yaratılmış. Açık kapalı otoparkları, genellikle başka yerlerde karşılaştığımız otomobil izdihamını yok etmiş. Markette çalışan herkes güler yüzlü, dost ve cana yakın. Kaliteli mal, mümkün olan en ucuz fiyatla sunuluyor. Düşünüyorum da, bizim Makromarket, o eski masallardaki güzel bakkaldır. Belli ki o masal kahramanı gelip bizim semte yerleşmiş. Necme ttin Ars lan Diş hekim i Makrom ark olduğunu et'in sosyal bir k uru d karşı gör üşünüyorum.Top m evlerinin luma bilincind ona göre e ve da kimliğe s vranıyor. Yeşilayc ahip olm ı bir as ormanla rı çalışm ı, hatıra alar verdiği ö nem ve ç ı, özel günlere alış görünce hayranlık maları duyuyor destekliy ve oru kalitelerin m. Mağaza içi h izmet den de b ir memnun iyet duyu o kadar yorum. MAKRO özel ‹ki Cihan Serveri dünyay› flereflendirdi! Yeryüzünü manevi bir karanlık kaplamıştı. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve kalplerdi. Kalp ve ruhların keder ve gözyaşına evren de katılmış, sanki her tarafta bir yas ilân edilmişti. Küfür ve şirk fırtınası ruh ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Ruh ve kalpleri manevi kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu hüzün ve sıkıntıya insanlığın daha fazla katlanmasına Allah'ın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi. 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının 12. günü, Pazartesi gecesi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) dünyayı şereflendirdi. O doğduğunda, dünyanın dört bir yanında mucizeler oldu, hidayet güneşi, karanlığa sürüklenen insanlığı aydınlığa çıkardı. Sapkınlık ve zulmün hüküm sürdüğü, kardeşlik, eşitlik gibi kavramların olmadığı bir zamanda,Allah, en büyük nimetlerinden birini sundu. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: "And olsun ki Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir pey- 34 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 gamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklıkta idiler." Hz. Muhammed'in doğum müjdeleri Hz. Muhammed'i (S.A.V) dünyaya getiren bahtiyar anne Hz.Amine, hamileyken çok manalı rüyalar gördü. Âmine, o anı şöyle anlatır: "Hamileliğimin altıncı ayında bir gece rüyâmda karşıma bir zât çıkıp dedi ki, “Sen insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden korunması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra O'na Ahmed yahut Muhammed ismini ver”. Peygamberimiz'i, doğum gününün bir adeti olarak bir çanakla kapattılar. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak adetti. Fakat, Peygamber Efendimiz'in üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu. Bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü batıl inanç ve adetlerin yok olması, imanın, nurun ve hidayetin kainatı aydınlatması için gönderilmiş peygamber olduğu anlamındaydı. Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğu devrildi. Kisra Sarayı'nın beşik gibi sallanarak on dört balkonun parçalanıp yere düştüğü öğrenildi. Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü. Bin senedir yanan ve söndürülemeyen Mecusi ateşi söndü. Bütün bu yaşananlar, dünyaya gelen mübarek zatın Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeyleri ortadan kaldıracağına işaretti. Kutlu Doğum Haftası İnsani değerlerin kaybedildiği, birbirini incitmekten zevk alan bir toplumun türediği, ahlaki bağların tamamen koptuğu, kötülüğün kalpleri kararttığı bir gecenin sonunda doğan Hz. Muhammed'in (S.A.V) insanlığa olan çağrısını, bütün dünyaya doğru bir şekilde tanıtmak, O'nun bizlere sunduğu sevgiyi ve gösterdiği yolu anlatan birlik ve beraberlik mesajlarını herkese sunmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından ülkemiz başta olmak üzere, bütün İslam dünyasında 1989'dan beri Kutlu Doğum Haftası kutlanmaktadır. Kutlu Doğum Haftası denildiğinde, Hz. Muhhammed'i anmak, bunun da ötesinde O'nu anlamaya çalışmak, temsil ettiği aşkın değerler bütününü tanı- MAKRO özel Aray› aray› bulsam izini Aray› aray› bulsam izini ‹zinin tozuna sürsem yüzümü Hak nasip eylese görsem yüzünü Ya Muhammed cân›m arzular seni Bir mübârek sefer olsa da gitsem Kâbe yollar›nda kumlara batsam Hub cemâlin bir kez düflde seyretsem Ya Muhammed cân›m arzular seni Zerrece kalmad› gönlümde hile S›dk ile girmiflem ben bu hak yola Ebu Bekir, Ömer, Osman da bile Ya Muhammed cân›m arzular seni Yunus Emre mak ve hayatımızı aydınlatarak doğru yolda ilerlememizi, yanlış yollara sapmamamızı sağlayan bir meşale yapabilmek çabası akla gelir. İnsanoğlunun var oluşundan bugüne dek kendine sorduğu “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” gibi soruların cevapları, hayatın anlamını bulmanın yolu, ancak Hz. Muhammed'in örnek şahsiyetinde ve Kur'an-ı Kerim'in evrensel mesajında saklıdır. Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevi, asırlardır milletimiz tarafından 'Mevlid Kandili' olarak kutlanır. İlk defa 13. asırda Erbil Atabeği Muzafferüddin Gökbörü tarafından iki ay süreyle kutlanmaya başlandı. Mevlid Kandili münasebetiyle ilim adamları bir 36 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 araya gelip ilmi, fikri sohbetler yapıyor, halk sokaklarda mevlidi bir bayram havasında kutluyordu. Yüce dinimiz, huzurlu ve mutlu dünyanın en büyük hayat kaynağıdır. Bu noktadan hareketle dini bilgileri cami dışına taşırmak, değerli ilim adamlarımızın araştırmalarını ve düşüncelerini halka aktarabilmek için bu yıl 30 Mart Mevlid Kandili'ni takiben 5 Nisan'a kadar Kutlu Doğum Haftası'nı çeşitli etkinliklerle kutlayacağız. Kutlu Doğum Haftası'nda neler yapılır? Hz. Muhammed'i (S.A.V) anlamak ve anlatmak için her yıl çeşitli etkinlik- ler ve programlar yapılır. İnsanlar O'na karşı olan aşklarını ve sevgilerini dile getirmek için çaba gösterirler. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yapılan Kutlu Doğum Haftası kutlamaları çerçevesinde, 1995 yılından beri yüz binlerce gül dağıtılır. Bu güller, hiç bitmeyecek olan bir sevginin en güzel hatırlarındandır. Konserler, konferanslar ve özel programlarla Kutlu Doğum Haftası her yıl dolu dolu geçer. Gönüllerdeki iman gücü, toplumumuzu sarıp sarmalayarak, birlik ve beraberliğin katlanarak artmasına sebep olur. Öğrencilerin, bu alandaki bilgilerinin derinleştirilmesi, Kutlu Doğum Haftası'na ilgilerinin sağlanması ve Hz. Peygamber sevgisinin yaygınlaştırılması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'yla ortak bir çalışma ile Türkiye genelinde lise ve meslek liseleri arasında bilgi yarışması düzenlenir. İmam-Hatip Lisesi öğrencilerine, araştırma yapıp düzgün bir şekilde yazma alışkanlığı kazandırmak ve İslam ile aktüel kavramlar arasında irtibat kurup düşünmelerini temin etmek amacıyla Türkiye genelinde İmam-Hatip Liselerindeki öğrenciler arasında düzenlenen kompozisyon, hutbe metni hazırlama vb. yarışmalar düzenlenir. Her yıl değişik konularda özellikle Türk cumhuriyetleri, Balkanlar ve Türk topluluklarına yönelik Peygamber sevgisi, vatan ve millet sevgisi konularında düzenlenen şiir yarışmaları neticesinde edebiyatımıza yeni eserler kazandırılır. İlki 1996 yılında başlatılan "Kutlu Doğum Aşı", Türk kültürüne uygun bir şekilde yapılır. Misafir ağırlama bilindiği gibi Türk insanının vazgeçilmez bir özelliğidir. Bu düşünceden hareket eden Türkiye Diyanet Vakfı, hazırladığı 3500 kişilik etli pilav ve ayranı, Kocatepe Camii avlusunda misafirlerine ikram eder. Hz. Muhammed'in (S.A.V) sevgisi birçok halk ozanına feyz vermiş ve şiirleri sevgilerinin bir göstergesi olarak efsaneleşmiştir. Kaynak: www.diyanet.gov.tr MAKRO tarih İnsanlık tarihinin en onurlu kalpazanlık öyküsü* Ali Murat Güven Gazeteci - Yazar Muzaffer Asteğmen'in yalnızca çini mürekkebi ve kalem kullanarak, elinde ikinci bir örnek bulunmaksızın kusursuza yakın bir benzerlikte çizdiği efsanevî 100 Osmanlı “kaime”si… 38 Bu sayfadaki soluk fotoğrafta yer alan eski paraya lütfen çok dikkatle bakın. Çünkü söz konusu fotoğrafta, ülkemizin 1923'te kuruluşunun sırrı gizli. O, bugün mezarı bile belli olmayan büyük bir vatanseverden geriye kalan tek hatıra olmasının yanı sıra, mantıksal açıdan da “imkânsız”ın fotoğrafıdır. Şubat 1915 ile Ocak 1916 tarihleri arasında gerçekleşen Çanakkale Savaşları'na, Osmanlı ordusuna karşı toplam 16 İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Fransız tümeni katıldı. Bölgede 11 ay süren dehşetli çarpışmaların sonunda, İngiliz Uluslar Topluluğu'nun resmî kayıp bilançosu 214 bin, Fransızlar'ın 50 bin, Osmanlı ordusunun kayıpları ise 190 bindi. Askerî tarihte Çanakkale savunması için sıklıkla “subay ve astsubayların savaşı” nitelemesi kullanılır. Bu niteleme hiç de isabetsiz değil. Çünkü Osmanlı Devleti'nin Çanakkale Savaşları sırasında cepheye gönderdiği rütbeli personelin genel askerî mevcuda oranı öylesine yüksekti ki, ancak savaş sonunda tam dökümü çıkarılabilen subay ve astsubay kayıpları, diğer cephelerde sürüp giden çarpışmaları komuta edecek üst düzey rütbeli personelin temininde sonradan çok büyük sıkıntılara yol açmıştı. Kasım 1914'teki “Yavuz ve Midilli Zırhlıları” olayının ardından, Osmanlı Devleti ile İhtilaf Devletleri arasında uzun süredir beklenen savaş patlak vermiş ve İstanbul yönetimi, Almanlarla askerî ittifak OCAK/ŞUBAT/MART 2007 gerçekleştirerek Birinci Dünya Savaşı'na katılmıştı. İngiliz siyasî yetkilileri, gerçekte 19041911 yılları arasında Çanakkale Boğazı'nı ele geçirmeyi ve ardından da İstanbul'u işgal etmeyi hedefleyen bir çok plan yapmışlardı.Ancak, bu amaçla ortaya atılan bütün planlar, içerdikleri büyük riskler nedeniyle hem İngiliz Hava Kuvvetleri'nin, hem de Deniz Kuvvetleri'nin üst düzey komutanlarından yoğun biçimde tepki görünce rafa kaldırılmıştı. Fakat, uzun süredir raflarda bekletilen işgal planları, Rus orduları başkomutanı Grandük Nikolay'ın başvurusu üzerine yeniden gündeme getirildi. İngiliz Hükümeti, Kafkas cephesinde Osmanlılara karşı savaşan Rus birliklerinin üzerindeki baskıyı hafifletmek için, sonunda Osmanlı Devleti'ne karşı bir “gövde gösterisi”ne girişmeyi kabul ediyordu (2 Ocak 1915). İngiliz Hükümeti'nden bu kararın çıkmasında en fazla etkili olan siyasetçiler arasında ise hayli tanıdık bir isim göze çarpmaktaydı. Dönemin deniz kuvvetleri bakanı, gelecekte ise ülkesinin başbakanlık koltuğuna oturacak olan Winston Churchill… Churchill'in hararetle desteklediği birleşik deniz ve kara harekâtı için en uygun yer olarak da stratejik öneme sahip Çanakkale Boğazı seçilmişti. “Muafiyet Kanunu”na rağmen askere yazılan gençler Londra'daki bu işgal hesapları sürerken, İstanbul'da yaşayan gençler ise bir başka hesabın içindeydiler: “Askere gidebilme hesabı”… Osmanlı yönetimi, yükseköğrenimlerini sürdüren genç Osmanlıları savaşın yıkıcı etkilerinden korumak ve onlara eğitimlerini tamamlayıp toplumsal alanda çok daha yararlı olabilecekleri mesleklere atılma imkânı tanıyabilmek için 1909 ve 1914 yıllarında iki ayrı “Askerî Muafiyet Kanunu” çıkarmıştı. Bu kanunlar uyarınca, henüz öğrencilikleri süren ya da eğitimlerini tamamlamış olup mesleklerine atılmaya hazırlanan yükseköğrenim görmüş İstanbullu gençler, ufukta belirlemeye başlayan Çanakkale Savaşı'na katılmaktan muaf tutulmaktaydılar. Kanunun kapsamı, daha sonradan yapılan eklerle daha da genişletilmiş ve askerlik çağındaki bütün İstanbullu gençleri içine alacak bir içerik kazanmıştı. Bugünkü toplumsal anlayış içinde belki bizlere inanılmaz görünebilir; ancak dönemin askerlik şubeleri kısa süre içinde ordu birliklerine “gönüllü” olarak katılmak istediklerini söyleyip bu muafiyeti aşmaya çalışan onbinlerce İstanbullu genç ile dolup taşmaya başlamıştı! Cepheye gitmek için şubelere başvuran gençler arasında Londra, Paris, Berlin gibi Avrupa başkentlerinde sürdürdükleri üniversite eğitimlerini hiç tereddütsüz terkedip derhal İstanbul'a dönenler, oldukça büyük bir oran teşkil etmekteydiler. Bunların ezici bir çoğunluğunun yaşları ise 17 ilâ 22 arasındaydı. Askerlikten muaf tutulmalarına rağmen ısrarla cepheye gitmek isteyen bu gençlerin başvurularından bunalan dönemin Millî Savunma Bakanlığı, sonunda bir “orta yol” bulmak zorunda kaldı. İsteyen yükseköğrenimli gençler askere alınacaklar, ancak bunların büyük bir bölümü mükemmel düzeyde yabancı dil bildiklerinden, kendilerinden cephede değil de karargâh hizmetlerinde yararlanılacaktı. Devletin bulduğu bu orta yolcu çözüm, vatan savunması için şubeleri dolduran genç Osmanlıları yine de pek tatmin etmedi. Önceleri karargâh hizmetinde görevlendirilmek üzere askere yazılan ve üç aylık yedeksubaylık eğitimi gören bu onurlu insanların bir bölümü, sonradan ne yapıp edip komutanlarının kendilerini Çanakkale'deki cephelere göndermelerini sağlayacaklardı. Tıpkı, İstanbullu Muzaffer Asteğmen gibi… “Oğlum, ne yapıp edip bu malzemeyi al!” Gönüllü olarak askere yazılan İstanbullu Muzaffer, bütün arkadaşları gibi önce üç aylık temel yedeksubay eğitiminden geçti. Ardından bir süre de merkezde görev yaptı ve en sonunda kalbinde yatan aslana kavuşarak cepheye, Çanakkale'ye gönderildi. Ancak, zabit (subay) namzedi olarak Çanakkale Savaşı, bu savaşa katılmış olan bütün taraflar için unutulmaz bir onur mücadelesine dönüşürken, ardarda birkaç kuşağın belleğinde de son derece derin izler bıraktı. Sahi, dünyadaki başka hangi savaşın ardından, cephede birbirlerine ölesiye saldırmış olan düşmanları ömürlerinin sonbaharında bu şekilde birbirlerine dostça sarılmış hâlde görebilirsiniz ki? Çanakkale'deki birliğine katıldığında, genç Muzaffer'in keyfi biraz kaçmıştı. Çünkü 11 aylık ümitsiz saldırılardan sonra bu işin altından kalkamayacaklarını anlayan İngiliz ve Fransızlar, 9 Ocak 1916 günü itibarıyla Çanakkale'deki bütün birliklerini geri çekmişlerdi. Muzaffer, büyük zaferin son evresinde -çok arzu etmesine karşın- aktif bir görev alamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Ancak, Çanakkale'deki işgalcilere unutulmaz bir ders veren birliklerin büyük bir kısmının terhis edilmeksizin doğrudan Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine nakledileceklerini öğrenince yeniden sevindi. Vatan topraklarının bu kısmındaki savunma görevi hakkıyla başarılmıştı. Buna karşılık, dört bir taraftan akıl almaz bir kuşatma altında bulunan vatanın kurtarılmayı bekleyen daha bir sürü cephesi vardı ve o cephelerde de aylardır çarpışan birlikler, dirençlerinin son sınırına ulaşmış bir hâlde “takviye güç” beklemekteydiler. Çanakkale'deki bütün Osmanlı birlikleri, çok geçmeden İstanbul'dan “hazırlanma ve noksanlarını tamamlama” emri alarak çalışmalara başladılar. Asteğmen Muzaffer, bağlı bulunduğu birliğin alay karargâhında görev yapmaktaydı. Alay komutanı sonraki bir kaç gün içerisinde kendisini çağırdı ve “büyük görev”i ona açtı. “Muzaffer Asteğmenim” demişti albayı sıkıntılı bir sesle, “Senin de bildiğin gibi, Almanların verdiği iki binek arabamız ve iki tane de Mercedes-Benz kamyonumuz var. Ama bunların hepsi lastiksiz. Ortadoğu'daki cephelere giderken bu araçları da beraberimizde götürmemiz hayatî önem taşıyor. Çünkü oradaki çöl ortamında motorlu araçlara büyük ihtiyaç var.” “Biliyorum komutanım” diye cevap verdi Muzaffer. “Oğlum, seni hemen İstanbul'a göndereceğim. Çünkü sen bir İstanbul çocuğusun, bu malzemelerin nereden ve ne şekilde alınacağını en iyi sen bilirsin. Savunma Bakanlığı'na hitaben resmî bir yazı yazacağız. Onu alıp bakanlığa gideceksin ve derdimizi iyice anlatacaksın. Onlardan bize lâzım olan parayı ne yapıp edip mutlaka kopart. Reddedilirsen ve eli boş dönersen mahvoluruz. Sen de işin içindesin ve hâlimizi görüyorsun. O arabalar çalışmak zorunda.” “Mutmain olun, eli boş dönmeyeceğim komutanım” dedi Muzaffer. Ertesi günkü ilk vapurla İstanbul'a doğru yola çıkmıştı bile. “Biz burada postal alamıyoruz, sen ise…” O yıllarda değil İstanbul'da, bütün Türkiye'de dahi motorlu araçların toplam sayısı 100'ü geçmemekteydi. Dolayısıyla, oldukça pahalı ve son derece de az sayıda olan bu araçların yedek parçalarına da öyle her köşe başında rastlamak mümkün değildi. Otomobil lastiği gibi “lüks” malzemeler yalnızca Karaköy semtindeki bazı Yahudi esnaflarda bulunabiliyordu. Bu durumu iyi bilen Muzaffer, İstanbul'a vardığında, fiyat araştırması yapmak üzere önce Karaköy'deki dükkanları dolaştı. Saatler süren aramalardan sonra nihayet bir Yahudi'de aradığı yedek parçalara rastlamıştı. Fiyatları öğrendiğinde ise te- MAKRO tarih Muzaffer asker selamını çaktı ve dışarı çıktı. Aslında ülkede yaşanan büyük ekonomik sıkıntılar karşısında buna benzer bir tepkiyle karşılaşacağını az buçuk tahmin ediyordu.Ama yine de içi ezilmişti. Komutanının sözlerini düşündü. Ne demişti onu uğurlarken yaşlı ve yorgun subay, “Sen İstanbul çocuğusun; ne yapıp et ve bu malzemeyi getir. Başka hiç bir çıkış yolumuz yoktur oğlum!” Bu sözleri kendi kendine tekrarlaya tekrarlaya Beyazıt Meydanı'na vardı. Canı müthiş sıkılıyor, göğüs kafesi, yaşadığı üzüntüden dolayı âdeta yüreğine dar geliyordu. Bu halet-i ruhiye içindeyken, aniden yerine çivilendi kaldı.Aklına parlak bir fikir gelmişti. Gerçek bir 100 “kaime”nin alt kısmında bulunan resmî ibare: “Bedeli Dersaadet'te altın olarak tesviye olunacaktır.” 40 peden tırnağa sarsıldı. Her şey çok pahalıydı ve alacaklarının toplam bedeli de 100 Osmanlı Lirası'nı bulmaktaydı. “Yapacak bir şey yok” diye düşündü. Çünkü Karaköy'de aynı malın topu topu üç-beş satıcısı bulunuyordu ve bunlar da söz birliği etmişçesine hep aynı fiyatı talep ediyorlardı genç subaydan. Şimdi tek hedef, ordunun ihtiyaç listelerinden bunalmış olan Harbiye Nezareti'ni ne yapıp edip iknâ etmekti. Muzaffer, günümüzde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak kullanılan Bakanlık binasından içeri girdi ve birliğinden aldığı resmî yazıyı tediye merciîne havale ettirdi. Genç subayı kısa bir beklemeden sonra yaşlı bir kaymakamın huzuruna aldılar. Kaymakam, katibin kendisine uzattığı tezkereyi okudu. Karşısında hazırolda duran subaya baktı. Daha ihtiyaç duyulan paranın miktarını bile sormadan, sert bir sesle,“Ne alınacak?” dedi. “Oto ve kamyon lastiği” cevabı verilince de bir an durdu.Ardından, Muzaffer'e dik dik bakarak şunları söyledi: “Bana bak oğlum, ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen ise bana otomobil lastiğinden bahsediyorsun! Haydi yürü git, bu dediklerimi aynen komutanına ilet! İnsanı da günaha sokmayın, lastik almaya falan paramız yok!” OCAK/ŞUBAT/MART 2007 “Malzemeyi sabaha dek hazırla!” Öğleden sonra yeniden Karaköy'e indi ve lastikleri satan Yahudi'nin dükkanına gitti. “İş oldu Moiz Efendi” diyerek ihtiyar Yahudi'ye gülümsedi, “Paranın tediye işi akşam üzeri tamamlanacak, ben de gidip bakanlıktan alacağım. Fakat, akşam ezanından sonra buraya gelip malları alamam. Çünkü, onları gece koyacak yerim yok. Çanakkale vapuru yarın öğleden önce kalkıyor; ona mutlaka yetişmem lazım.” “Dert değil paşam” diyerek gevrek gevrek güldü Yahudi satıcı,“O zaman mallarını sabah ezanına hazır edeyim. O saatte gelir alır, sonra da vapura yükletirsin.” “Hah işte” dedi Muzaffer,“Ben de senden tam bunu isteyecektim. Ezan vakti geleceğim, malı hazır et. Bu arada, haberin olsun, bakanlık altın ile ödeme yapmıyormuş. Bana kâğıt para verecekler, ben de sana onu getirecğim.” Yahudi yine dert etmedi, “Tamam paşam” dedi, “Sen bana 100 lira getir de, ister altın olsun ister kâğıt, hiç farketmez.” Muzaffer ertesi sabah Merkez Komutanlığı'ndan sağladığı at arabası ve erlerle beraber Yahudi'nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu.Tüccar, malları söz verdiği gibi hazır etmişti. Lastikler havagazı fenerinin solgun ışığında arabaya yüklendi. İş bitince Asteğmen Muzaffer dükkan sahibine dönüp ”Sağol Moiz Efendi” dedi,“Buyur, al paranı.” Ona gıcır gıcır bir “kaime” (yüz liralık kâğıt para) uzattı.Yahudi bunu alıp çenesine sürdü,“Berhüdar olasın paşam, yolun açık olsun” diyerek onu yolcu etti. Arkası lastiklerle yüklü, ön tarafında da Muzaffer'in oturduğu at arabası dört nala Sirkeci'ye doğru yol alıyordu. Malzeme süratle Çanakkale Vapuru'na aktarıldı. Muzaffer, yükleme bittikten sonra va- pura çıktı, müsait bir yere oturdu. Alnını kaplayan boncuk boncuk terleri sildikten sonra derin bir “oh” çekti ve bir sarma sigara yaktı. Görev başarılmıştı. “Bedeli Çanakkale'de ödenecektir” Yahudi tüccar Moiz, üç-dört gün sonra elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası'na gitti.Ancak kendisini orada acı bir sürpriz beklemekteydi. Parayı eline alan memur, “Bu para sahte efendi” deyince dünya Yahudi'nin başına yıkıldı. Parayı derhal memurun elinden kaptı ve hışımla evirip çevirdi. Evet, gerçekten de bu sahte bir yüzlüktü ve tamamen el ile çizilmişti! Muzaffer, İstanbul sokaklarında çaresizlik içinde kendini oradan oraya vururken aklına gelen bir fikir doğrultusunda, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kâğıdın aynından bir tabaka aramaya başlamış, aradığı nitelikteki kâğıdı da sonunda yine Karaköy'deki bir kırtasiyecide bulmuştu.Yanında bir şişe çini mürekkebi ile bir kalem almış, bütün gece mum ışığında çalışarak banknotu “çizmişti”. Bu, el becerisi olan biri için belki de öyle çok abartılacak bir başarı sayılmazdı. Fakat işin asıl ilginç yanı, Muzaffer bu işi elinde örnek alabileceği ikinci bir para bulunmaksızın, sadece ve sadece hafızasını zorlayarak, kimbilir en son ne zaman görebildiği bir 100 liralık banknotu hatırlamaya çalışarak başarmıştı. Para, ilk bakışta kesinlikle ayırt edilemeyecek kadar gerçeğine benzemekteydi. Bankadaki uzmanlar el ile çizilen 100 lirayı yakından incelediklerinde, köşesinde yer alan mânidar ifadeyi güçlükle fark edebilmişlerdi. Dönemin bütün kâğıt paralarının üzerinde Arap harfleriyle şöyle bir ibare yer alırdı:“Bedeli dersaadette altın olarak tesviye olunacaktır.” Oysa Muzaffer bir değişiklik yaparak, bu ibarenin bulunması gereken köşeye aynen şöyle yazmıştı: “Bedeli Çanakkale'de altın olarak tesviye olunacaktır.” Elbette ki Muzaffer'in burada kastettiği altın, Mehmetçiğin Çanakkale'de akıttığı, altından da değerli olan şehit kanlarıydı. Muzaffer tarafından “zorunlu” olarak kandırılan Yahudi tüccar, bu olayı fazla büyütmedi ve -belki iyi niyetinden, belki de askerî makamlardan çekindiğinden- taklit parayı hatıra olarak saklamak üzere tekrar cebine koyup bankadan çıktı. Sonraki günlerde de zararını unutmayı yeğledi. Ancak, yanına uğrayan tüccar arkadaşlarına bu olayı sık sık anlatmasından dola- Çanakkale, binlerce subay, astsubay ve Mehmetçiğin kahramanca mücadelesinin yanısıra, o günlerde Anafartalar'da albay olan genç Mustafa Kemâl'in de askeri dehasını ilk kez gösterdiği savaş oldu. yı, Muzaffer'in banknotunun şöhreti giderek önce Karaköy esnafı arasında, sonraki aylarda da bütün İstanbul'da dalga dalga yayılacaktı. En nihayet olay Saray'a, Şehzade Abdülhalim Efendi'nin kulağına kadar gitti. Hemen lalasını göndererek Karaköylü tüccarı bulduran Şehzade Efendi, bedelini altın olarak ödeyerek taklit 100 lirayı “devlet adına” satın aldı. Sonra da gerçek bir devlet büyüğüne yaraşan bir tavırla, onu sedef kakmalı, içi kadifeyle kaplı çok zarif bir mücevher kutusuna koyarak İstanbul Polis Mektebi'ndeki Emniyet Müzesi'ne armağan etti. Bu eşsiz parça, Osmanlı Devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da yıllarca müzedeki şeref mevkiînde muhafaza olundu. 1970 yılında Ankara'ya taşınan Polis Okulu “Polis Enstitüsü”ne dönüştülünce, müze de oraya götürüldü. Şehzadenin armağanı olan para muhafazası bu dönemde ciddiyetsizlik yüzünden kayboldu, ancak Muzaffer'in eşsiz parası orada da koruma altına alındı. Sina Cephesi'nde şehadet Kamyon lastiklerini sağ salim Çanakkale'ye ulaştıran Muzaffer, ikmal işlemlerinin tamamlanmasının ardından, birliğiyle Sinâ Cephesi'ne hareket etti. Burada Birinci ve İkinci Gazze Savaşları'na katılan vatansever subay, her iki çarpışmada da zafer sevincini tattı. Ancak bu dönemde, İstanbul'daki okul arkadaşı Kasap Faik'e yazdığı bir mektuptan, onun İkinci Gazze Savaşı'nda kolundan yaralandığını ve bir süre hastanede tedavi gördükten sonra “kahramanlık madalyası”yla taltif edilerek, kendi isteğiyle yeniden cepheye gönderildiğini öğreniyoruz. Bu mektupta “Artık teğmen oldum Faik” diyordu genç adam, “Ancak basit bir yaralanma vesilesiyle aldığım bu madalyayı içime sindiremiyorum. Cephede nice arkadaşım kollarını, bacaklarını kaybetti. Onların bu madalyayı almaları gayet normaldir, ama ben öyle kalıcı bir yara almadım. Bu sebeple, benim gibilere madalya verilmesini yersiz ve lüzûmsuz görmekteyim.” Muzaffer'in ömrünün son gününe ilişkin bilgileri ise, 6. Ordu komutanı Halil Paşa'nın hatıratından öğreniyoruz. “Muharebeler sırasında bir ara göğüs göğüse çarpışmaya girdik ve 18. Kolordu, 51.Tümen, 9. Alay Emir subayı İstanbullu Muzaffer o gün gırtlağından ağır şekilde yaralandı” diye yazıyor Halil Paşa. “Genç komutan hayatının son dakikalarına geldiğini anlamıştı. Gırtlağındaki yara ses tellerini parçaladığından konuşamıyordu. Bunun üzerine sükûnet içinde cebinden bir mektup zarfı çıkardı ve üzerine 'Kıble ne yöndedir?' diye yazdı. Çok güzel bir el yazısı vardı.Yanında bulunan askerler yazıyı okuyunca, ona derhal Kıble yönünü gösterdiler. Kalbindeki şehâdeti diliyle söyleyemediğinden, kanıyla boyanan zarfın ortasına okunaklı bir şekilde kelime-i şehadeti yazdı.Altına da ekledi: 'Bölük cihada devam etsin. Benim de kanım yerde kalmasın.' Bir kaç dakika sonra teğmen Muzaffer şehadet makamına ulaşmıştı.” Muzaffer'in olağanüstü öyküsü burada noktalanıyor. Bu konudaki kayıtlara bakılırsa, son nefesini verirken kelime-i şehadetini yazdığı o kanlı zarf, komutanları tarafından özenle saklanıp, barış zamanında İstanbul'daki Askerî Müze'ye ulaştırılmıştır. Çanakkale'den Sina Çölü'ne giden kamyonlara tekerlek alan o sahte Osmanlı 100 lirası ise -eğer bir kaybolma durumu söz konusu değilse- halen Ankara'da, Polis Laboratuarları Daire Başkanlığı'na bağlı Grafoloji ve Sahtecilik Şubesi arşivlerinde saklanmaktadır. (*) Tüyleri diken diken bu tarihsel olay, 1996 yılına kadar daha çok Çanakkale Savaşları'ndan anılara yer veren küçük tirajlı yerel dergilerin ve unutulmuş kitapların sayfalarına hapsolmuş bir durumdaydı. Olaya ilişkin en derli toplu bilgi ise 1950'li yılların ünlü gazetecilerinden Ziyad Ebuziya'nın anılarında yer alıyordu. Muzaffer Asteğmen'in ibretlerle dolu, ancak aradan geçen uzun zamanda iyice küllenmiş olan trajik öyküsü, Ekim 1996'da gazeteci-yazar Ali Murat Güven tarafından haftalık haber dergisi Yörünge'de yıllar sonra ilk kez ayrıntılı olarak ülkemiz kamuoyuna aktarıldı. Güven'in bu dört sayfalık araştırma haberi medyada büyük yankı buldu ve pek çok gazete ile dergi haberden alıntılar yaptı. Ardından, konu reklâm sektörünün de ilgisini çekti ve sahte yüz liranın öyküsü 1997 yılında motorlu araç lastikleri üreten büyük bir firmanın televizyon reklâm kampanyasına uyarlandı. İddialı bir prodüksiyonla 75 saniyelik bir reklâm filmine dönüştürülen öykü, filmin televizyonda haftalarca yayımlanması sayesinde 80 yılı aşkın bir süre sonra yeniden Türkiye kamuoyuna mâledilmiş oldu. Öte yandan, gayrımüslimlerin ağırlıkta olduğu bazı sivil toplum örgütleri, öyküdeki fırsatçı Yahudi karakterden hareketle, olayın bir reklâm filmine dönüştürülmesine yoğun tepki gösterdiler. MAKRO röportaj “Komiklik yapılmaz, komik olunur...” Hayat arkadaşı Nejla Hanım'ın tabiriyle, 80 yaşında yaramaz bir çocuk; izleyicinin tabiriyle, 69 yıldır sanatını icra eden Türk tiyatrosunun usta ismi, bir komedi sanatçısı o.Anadolu yollarını arşınlayarak tiyatro sahnesinde binlerce oyun sergileyen, en çok büstü yapılan sanatçı ünvanına sahip, kendisi gibi tiyatrocu ailesiyle hayatı turnelerde geçen bir gezgin. Cibali Karakolu, Kaynanatör, Minti Minti,Aman Özal Duymasın, Miğferine Çiçek Eken Asker gibi çok sayıdaki oyunuyla güldürü sanatının en başarılı isimlerinden sayılan Nejat Uygur'la geçmişe doğru uzun ama bir o kadar da keyifli bir yolculuğa çıktık. Ortaokuldaki öğretmenlerim rol verirlerdi Tiyatroya olan ilgim çocukken başladı. Çocukken yaramazlıklarımın karşılığında annemden dayak yememek için onu güldürürdüm. Babam gülmezdi, askerdi. Çok okul değiştirirdim. Siirt'te okudum. Annem edebiyat öğretmeni, babam askerdi. Türkiye'nin h e r ye- rini gezerdik. Tarih dersinde Çanakkale Harbi'ni anlatırdım. Sınıf ağlar, müdür ağlar, öğretmenler ağlardı. İlkokuldan itibaren ortaokuldaki öğretmenlerim rol verirlerdi. En büyük dershanelerden birisi Sarıyer Halkevi'ydi o zamanlar. Halkevleri o zamanlar konservatuar gibiydi. Çok başarılıydık ama ne yazık ki sonradan kaldırdılar. Ben orada okurken arkadaşımla düğünlerde şov yapar, bayağı da para kazanırdık. O zamanlar çift ko- mikler vardı,Ateşböcekleri. Ben ve arkadaşım da hamamböcekleriydik. İstanbul'da çok mutlu olmuştuk. Bir gün arkadaşımla konuşurken dedim ki,“Biz neden bir tiyatro kurmuyoruz?”. Nejat Uygur Tiyatrosu'nu kurduk ve ilk olarak Yalova'ya gittik. Ancak zarar ettik çünkü kimseyi tanımıyorduk. Ama yılmadım. Tiyatro her zaman kazançlı olamaz. Zarar olduğu zaman resim yapıyorduk. Anadolu'ya en çok giden tiyatro ünvanım var Anadolu'da ilk defa Tire'ye gittik. Orada da bir anım vardır. Ramazandı. Toptepe'de belediye mensupları gelip topu patlatıp, ertesi akşama hazırlıyorlardı. Barut, kibrit kutusu ne lazımsa “Yönetmenlik yaptığım oyunlarda da medyadan iyi notlar aldım. Benim bir avantajım, halkla beraber olmamdır. Halkın ne istediğini biraz daha iyi biliyorum. Gülmeyen adam bile güler bana.” 42 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 “Tiyatroya olan ilgim çocukken başladı. Çocukken yaramazlıklarımın karşılığında annemden dayak yememek için onu güldürürdüm.” orada duruyordu. Ben de evde oturuyordum. Şeytan mı dürttü ne, “git bir topu patlat” dedi. 4 saat evvel top patladı ve bütün Tire beni 1.5 ay dövdü. Tabi İstanbul'da, Anadolu turnelerinde, asker ocağında, ordu komutanlarımız sanata çok açıktılar. Oralarda çok eğitildim ve birkaç arkadaşı da eğittim. Askerlik bittikten sonra profesyonel bir tiyatroya yeniden başlayacaktım. Avni Dilligil, İlhan Feyman'a tanıdığı bir arkadaşı olup olmadığını sormuş. O da Nejat diye Sarıyerli bir arkadaşım var demiş. Eve gelen bir telefonla annem bavulumu hazırladı ve hemen Yalova'ya gittim.Avni Bey “Sana bir rol vereceğim, uşağı oynayacaksın, ezberle” dedi. Oyunu oynadık, bitti. Uşağın ismi Ali'ydi. Bütün tiyatro Ali diye bağırmaya başladı. Selam veriyorduk, şaşırdım bende. Avni Bey elimden tuttu ve Ali diye seslendiğiniz bu çocuk Nejat'ım, ilk defa profes- yonel seyircinin karşısında oynadı. Anadolu'ya en çok giden tiyatro ünvanım var. Anadolu insanının da gülmeye çok ihtiyacı var. Anadolu'ya çıktığım zaman arabaya kitaplar, defterler, çoraplar, boyama kitapları, resim defterleri koyarım. Çocuklara vermek için… Pervaneli tayyarenin sesi başkadır Benim diğer ismim Pilot Nejat. Bir havacı şiirim var. “Ne kadın sesi, ne su sesi, ne saksafon sesi, ne dağın sesi, seslerin en güzeli, pervaneli tayyarenin sesi.” Pervaneli tayyarenin sesi başkadır. Bazen Hava Kuvvetleri'nin üst subaylarından Hava Kuvvetleri'nin Nejat Ağbisi'nin bayramını kutlarız diye tebrikler gelir, zevkten dört köşe olurum. Talim uçakları düşüyor ya, ciğerim yanıyor. Nur içinde yatsınlar. MAKRO röportaj “Anadolu'ya çıktığım zaman arabaya kitaplar, defterler, çoraplar, boyama kitapları, resim defterleri koyarım. Çocuklara vermek için…” Benim bir avantajım halkla beraber olmamdır Bütün yönetmenlik yaptığım oyunlarda medyadan iyi notlar aldım. Benim bir avantajım, halkla beraber olmamdır. Halkın ne istediğini biraz daha iyi biliyorum. Gülmeyen adam, güler bana. Askerler için bir komedi oynuyoruz. General teftişe gelir.Tahtadan, yürüyen bir savaş tankı vardı. General oradayken işaret ettim. Tankı bıraktılar. Tank, generalin önünden ilerlemeye başladı. General,“Bu nedir?” dedi.“Tank!”,“Ne biçim tank”, “Yıkaya yıkaya çekti efendim, her gün bana yıkattırıyorlar” dedim. Bu Cumhuriyet gazetesinde “esprinin alası, esprinin nezihi” diye yazılmıştı. Haldun Taner de benim için bir yazı yazmıştı, Milliyet gazetesinde. Nejat Uygur'u seyredin diye… “Öyle bir oynuyor ki komikliğinin farkında değil” diyor.“Öyle oynarsanız gülünür. Mühin olan o”. Komiklik yapılmaz, komik olunur. Benim felsefem de budur. Beni en çok memnun eden, kahkahalar ve alkışlardır Allah razı olsun ödüller de veriyorlar. Çok var, seviniyorum tabi. Şimdi andavallı kavuk verdiler. Birkaç yerde, altın kelebek, altın kavuk, altın salatalık… Madalya nedir? Zafer kazananların hakkıdır. Onun için hoşuma gidiyor. Ama beni en çok memnun eden kahkahalar ve alkışlardır. Alkışlar biraz azalırsa ertesi güne kadar sinirlerim bozuk olur. Nejla anlar,“oyun kötü mü gitti?” diye sorar. Şimdi burada sizin huzurunuzda Nejla'yı yılların anası seçiyorum. Neden diye bana bir sual sorabilirsiniz. Nejla hamileydi. Oynama desek de “seni yalnız bırakamam, ben oynayacağım” dedi. Bu fedakarlığı hiçbir zaman ödeyemem. Hiçbir erkek ödeyemez. Oyun başladı, sancısı başladı. Çok güzel de bir rolü vardı. Hemen öteki arkadaşa devam etmesini söyledim ve Nejla'yı hemen hastaneye götürdüler. Oyun devam etti. Birinci perdenin sonuna doğru tiyatro müdürü 44 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 gelip, kulisten bana seslendi.“Nejat Abi çok heyecanlıyım. Bir şişe rakını alacağım, oğlunuz oldu” dedi. İlk çocuk. Ben de seyirciden bir şey saklamam, akrabamdırlar. “Size bir müjde vereceğim, oğlum olmuş” dedim. Alkışladılar ve biz de neşeli bir şekilde oyuna devam ettik. Biraz sonra müdür yeniden geldi. “Nejat Baba, rakıyı ikiledik, bir tane daha oldu” dedi. O Samsunlu seyircinin bir bayram sevinci vardı ki görün. İnsanlık başka bir şey. Mezar taşıma bakıp gülsünler istedim Mezar taşımı çaldılar benim, biliyorsunuz değil mi? Babasının kemiklerini çıkaracak da sanki. Herkes onu espri zannediyor. Ama espri değil. Beni çok seven bir mermer ustası yapmıştı. Mezar taşında da şöyle yazıyordu, “Hastayım, hastayım derdim de, kimse inanmazdı”. Orada da gülsünler istedim.Velhasıl götürdüler. Belki beni seven birisi almıştır. Babasına koyacak hali yok ya! Getirin de demedim. Bazı tiyatroların çok müşterisi var Benim oyun seyretme şansım çok az çünkü oynadığımız saatlerde başkaları da oynuyor. Birbirimizi izleme şansı bulamıyoruz. Ama bazı tiyatroların çok müşterisi var. Gazanfer Özcan, Ali Poyrazoğlu, Nokta'nın tiyatrosu var. Anadolu turnelerinde mükemmel iş yapıyorlar. Bu konu açılmışken üzüntü duyduğum bir şey var, onu söylemek istiyorum. Buradan sayın başbakanım ve maliye bakanıma küçük bir ricada bulunuyorum. Ben 2 senedir devlet yardımı almıyorum ama birçok özel tiyatronun ihtiyacıdır. Bu sene devlet yardımı gecikti. Çok sıkıntılı günleri geçti. Karınca kararınca o tiyatrolara bir şeyler verilmeye yine başlanılsın. Bunun yanında bütün kadınlara sevgilerimi ve hürmetlerimi sunuyorum. Kadınlar günü senede bir gün değil, her gün olsun. MAKRO haber Makrobirlik Uluslararası Sigorta Aracılık Hizmetleri K uruluş amacı, öncelikle Şeref Makromarket A.Ş. ve grup şirketlerinin artan sigorta ihtiyaçlarını karşılamak olsa da, kısa bir süre içinde hızla gelişen ve ulaştığı hizmet kalitesiyle hedeflerini büyülten Makrobirlik Sigorta, zamanla faaliyet alanını da genişletti. 1995 senesinden sonra da Şeref Makromarket A.Ş bünyesinde, Makrobirlik Uluslararası Sigorta Aracılık Hizmetleri adı altında faaliyetlerini sürdürmeye başladı. Kurumsal güvenilirlikten, bireysel çözümlere Sigorta sektöründeki yerel ve uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek değişikliklere hızla uyum sağlayan yapısıyla kısa sürede "kurumsal sigortacılık" alanında adından söz ettiren Makrobirlik Sigorta, müşterilerinin gelişen ihtiyaçlarını karşılamak ve güvenilir hizmet yelpazesini daha da genişletmek amacıyla “bireysel sigortacılık” alanında da hizmet vermeye başladı. Sektöründe tercih edilen, örnek bir kurum olma vizyonuyla, rekabet gücünü arttırmak hedefine sahip olan Makrobirlik Sigorta, işinde uzman, profesyonel ve hizmetine güvenilen sigorta şirketlerinin acenteliklerini bünyesine dahil ederek sektördeki yerini de perçinledi. 46 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Vizyonumuz Hayat standardı ve kalitesini güvence altına alacak, ihtiyaca dönük ürün ve hizmetleri, en uygun koşullarda sunarak sektöründe tercih edilen örnek bir kurum olmak. Levent Yavuz Makrobirlik Sigorta Geniş ürün ve hizmet yelpazesi, alternatif çözümler Makrobirlik Sigorta, kurumsal ve bireysel müşterilerine elementer (yangın, mühendislik, kaza, nakliyat, tarım vb.), sağlık ve hayat branşlarında hizmet veriyor. Profesyonel hizmet anlayışı çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren ve çalıştığı sigorta şirketleriyle sağlam ilişkiler kuran Makrobirlik Sigorta, kaliteli, hızlı ve uygun fiyatlı hizmet anlayışı ile “standart çözümler” sunmak yerine, müşterilerinin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen en uygun alternatifleri sunarak farklılığını ortaya koyuyor. Uygulamada çıkan problemlerde müşteri hakkını gözeterek, çözümler sunarak yaygın bilgi paylaşımı ve tecrübesi neticesinde müşterilerinin avantajına olabilecek gelişmelerden süratle kendilerini haberdar edip faydalandırıyor. İlgili teminatlar konusunda anlaşma sağlandıktan sonra, poliçenin en kısa sürede ve hatasız olarak sigortalıya ulaştırılması da hizmetinin vazgeçilmez bir unsuru. Bu sayede sigortalılar, zaman kaybı neticesinde oluşabilecek verimsizliklerden dolayı sıkıntı yaşamadan, hasarlarını daha zamanlı tahsil edebilip, muhasebe kayıtlarını daha sağlıklı tutabiliyor. Misyonumuz Kişi ve kurumların değişen ihtiyaçlarına yönelik geliştirdiği uygun çözümlerle, sadık müşteri anlayışını yaratacak, çağdaş ve güvenilir hizmetler sunmak. Değerlerimiz Dürüst olmak Müşteri odaklı çalışmak Güvenilir olmak Nitelikli insan kaynağına sahip olmak Değişim ve gelişime açık olmak. İlkelerimiz Müşteri değeri yaratmak. Müşteriyi zorlamadan yönlendirmek ve müşteri istek ve şikayetlerine dönük öncelikli çözümler bulmak. Müşteri ilişkilerinde bilgilendirme, hizmet kalitesi, güvenlik konularında gerekli hassasiyeti göstermek. Yenilikçi düşüncelerle ürünler yaratıp hizmetler sunarak, müşterilerine yarar sağlamak. Çalışan değeri yaratmak Çalışanlarının kendilerini geliştirmeleri ve potansiyellerini gerçekleştirmeleri için gereken ortamlar hazırlamak. Yönetim değeri yaratmak Paylaşımcı, adil bir yönetimi çalışanlarla birlikte inşâ etmek. Kalite standartlarına uygun çağdaş bir çalışma ortamı hazırlamak. MAKRO ÜLKER LACTUM’UN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR. Çocuklar için sağlıklı beslenme önerileri ocuklarımız hayatımızdaki en önemli varlıklarımız. Onlar bizim hiçbir zaman büyümeyecek olan kızlarımız/oğullarımız... Kucağımıza aldığımız o ilk andan itibaren içimizi titreten sevgi, belki de dünyadaki en büyük aşklara bedel. Hangi anne-baba çocuğunun sağlıklı büyümesini istemez ki? Bunun ilk şartı, doğru beslenme. İşte beslenme konusunda bazı önemli tavsiyeler: Ç 0-6 ay arası bebekler Bebeklerin minicik mideleri vardır ve sindirim fonksiyonları tam olarak gelişmemiştir. İlk ayda sadece anne sütü verilmelidir. Son derece sağlıklı olan anne sütü, bebeği birçok hastalıktan korur ve bağışlılık sistemini güçlendirir. Dört aydan önce bebeğinizin anne sütü dışında suya ya da başka sıvılara (bitkisel çaylar, meyve suyu gibi) ihtiyacı yoktur. Yalnız anne sütü ile beslenen bebeklerde ek gıdalara en erken 4. aydan sonra başlanır. Bu dönemde çocuğa verilen ek 50 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 gıdalar, anne sütünün tamamlayıcısı olurlar. Hiçbir gıda anne sütünün yerini tutamaz. lidir. Çocukların hoşlanmadığı önemli yiyecekleri, 2-3 haftalık aralıklarla zaman zaman tekrar verilmelidir.Tüm yiyeceklerin temiz ve taze pişmiş olmasına dikkat edilmelidir. Ek gıdalara başladıktan sonra öğün aralarında su da verilebilir. Ancak bu, kaynatılmış su olmalıdır. 6-9 ay arası Bu dönemde verilecek ek besinler, meyve püresi, sebze püresi, muhallebi, yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek, yumurta gibi yiyeceklerdir. Ek besinler ka9-12 ay arası şıkla veya bardakla az miktarda başlanaBu dönemde yetişkinler için pişirirak verilir, daha sonra öğün haline geti- len ev yemeklerinin çoğunluğu püreler rilir. Ek besinlerin hepsine aynı hafta baş- halinde, az baharatlı, az tuzlu olarak belamamak gerekir.Yeni besinler en az bibeğe verilebilir. Günde bir kez etli rer hafta aralıkgıda vermek yeterlidir. Çocuklar larla beslenme bir yaşında aile ile birlikte meme programına ekiskemlesini sofraya yaklaştırarak lenmelidir. Yeni yemek yemeye alıştırılmalıdır. verilecek yiyeKendi kendisine yemesine fırsat ceklerin alerji yatanınmalıdır. Bu aylardan itibaren pıp yapmadığına balık, baharatsız köfte, mercimek da dikkat edilmeçorbası gibi gıdalar verilmeye arasında, lidir. Bebeklere, Anne sütü 12-15 ay ve anne başlanır. i yaşında şekere veya reçele en geç ik olan bir zamanda 9 aylık örnek menü için uygun sike tü sü batırılmış yalancı 06:00 - 06:30: anne sütü kesilmelidir. Anne rimeme verilmeme- lirken ailenin diğer bireyle 08:00 - 09:00 (kahvaltı): 1 ha fazla ilginin çocuk ile da ye yardımcı ne lenmesi ve an olması gerekir. MAKRO çay bardağı meyve suyu (evde yapılmış), yarım yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı peynir, 1 tatlı kaşığı yağ, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez, 4-5 bisküvi 12:00 - 13:00 (öğle): 1 kase kıymalı veya tavuk etli sebze püresi, anne sütü 16:00 - 16:30 (ikindi): 1 kase yoğurt, yarım meyvenin püresi veya bisküvi 19:30 - 20:30 (akşam): 1 kase muhallebi, anne sütü 1-2 yaş arası Anne sütü 12-15 ay arasında, en geç iki yaşında ve anne için uygun olan bir zamanda kesilmelidir.Anne sütü kesilirken ailenin diğer bireylerinin çocuk ile daha fazla ilgilenmesi ve anneye yardımcı olması gerekir. Çocuk 13-14 aylık olduktan sonra kendisi kaşık kullanmalıdır. Aile bireyleri ile sofraya oturan çocuğun ayrı bir tabağı olmalı ve neyi ne kadar tükettiğine dikkat edilmelidir. En sık yapılan hatalardan biri, çocuğu yemek sularıyla beslemektir. Hiçbir besleyici değeri olmayan bu beslenme biçimi uygulanmamalıdır. Bu dönemde çocuklar 4 öğün beslenmeli, temel besin gruplarından Çocuğunuzun kendi isteklerine yönelik bir yemeği planlamasına izin verin. Ya da çocuğunuzun aile için yeni bir besin seçmesine izin verin. • Süt ve sütlü gıdalar • Etler, yumurta ve baklagiller • Sebze ve meyveler • Unlu ve nişastalı besinler, yeterli ve dengeli olarak tüketilmelidir. 3-4 yaş arası Evde pişen her yemeği rahatlıkla yeme yaşına gelen çocuklara, besin değeri yüksek, kalsiyum ve protein açısından zengin gıdalar verilmelidir. Sabah: 1 çay bardağı süt veya meyve suyu, 1 kibrit kutusu peynir veya bir yumurta (haftada 2-3 kez), 1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış zeytin, 1domates, 2-3 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez, 1 orta dilim ekmek. Ara: 1 orta boy meyve veya 1 çay bardağı süt. Öğle: 1 köfte kadar et, tavuk veya balık, 4-5 yemek kaşığı pilav, makarna veya patates püresi, 1 çay bardağı yoğurt. İkindi: 1 çay bardağı meyve suyu, 45 adet bisküvi veya kraker. Akşam: 1 kase çorba (mercimek, tarhana, yayla), 4-5 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 çay bardağı yoğurt, 1 orta dilim ekmek. Annelere birkaç tavsiye… • Çocuklarınıza yemek için yeterli zamanı tanıyın. Unutmayın, onlar kendi kendilerine beslenmek için yeterli beceriyi henüz kazanmamışlardır. • Oyun çağı çocukları oyun için yaşarlar. Yemekleri eğlenceli bir aile toplantısı haline getirin.Yemek yerken televizyon seyretmeyin, günün olaylarından bahsedin, çocuklarınızla ve eşinizle birlikte yemek yemenin keyfini yaşayın. • Çocuklarınızı yemekle ödüllendirmeyin. Çocuğunuzu yemekle ödüllendirmek veya cezalandırmak yalnızca yemekle ilgili sağlıksız alışkanlıklar kazandırmaya neden olur. • “Yasaklanmış yemek” kavramından kaçının. Bu, çocuklarınızın onları daha çok arzu etmesine neden olabilir • Çocuğunuzun kendi isteklerine yönelik bir yemeği planlamasına izin verin.Ya da çocuğunuzun aile için yeni bir besin seçmesine izin verin. • Yeni bir besini sunmadan önce ondan bahsedin. Çocuklarınıza o yemeği hazırlarken size yardım etme fırsatı verin. Böylece onu tatmakta daha istekli olacaklardır. • Aynı besini değişik şekillerde sunun. Böylece değişik yeme stillerinin tadını çıkaracaklardır. Kaynak: www.ailem.com 52 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO ~ egitim Hayat Koleji Türkiye'nin “karakter okulu” patentli tek okulu lkemizde sınavlara endeksli uygulanan eğitim-öğretim sistemi, eğitim kurumları, öğrenciler ve ailelerdeki başarı algılamalarını da değiştirmektedir. İlköğretimden itibaren girilen sınavlarda elde edilen dereceler, öğrencinin veya okulun başarı göstergesi olarak kabul edilmektedir. Küreselleşme sürecinde genç kitlelerin kültürel dejenerasyonu ve toplumsal değerlerimizin zayıflamaya, hatta unutulmaya yüz tutması, yadsınamayacak bir gerçektir. Kültürel yozlaşmanın teMehmet Songör melinde düşünce sistemi Hayat Koleji Kurucu Genel Müdürü ile eğitim-öğretim sistemimizdeki yetersiz ve sağlıksız uygulamalar yer almaktadır. Sağlıklı bir toplumsal düzenin tesis edilmesine ön ayak olacak bir takım değerlerin bilgi düzeyinden davranış düzeyine indirgenememesi problemlerin kaynağını oluşturmaktadır. Çünkü bilgiyi kullanma değil, bilgiyi işaretleme öğretilmektedir. Akademik başarı, bireylerin hayata tutunmalarında ve mutlu olmalarında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Fakat ahlaki değerlerden yoksun bir akademik başarı tanımlaması, toplumu şekillendiren nitelikli bireylerin yetiştirilmesi açısından tek başına yeterli değildir. Günümüzde kanun ve yasaklara Ü rağmen sosyo-ekonomik statüsü yüksek, eğitimli insanların da suç işliyor olması, bunun en belirgin göstergelerinden biridir. Suç oranını azaltmak birtakım yasaklarla değil, bilinç katsayısının yükseltilmesiyle mümkündür. Bilinç katsayısının yükseltilmesi toplumsal gelişimi de beraberinde getireceğinden hem bireysel hem de toplumsal iyileşme için bireylerin karakterinin de eğitimi vazgeçilmez bir olgudur. Karakter eğitiminin temel amacı, dış disiplini değil iç disiplini geliştirmektedir. Hiç şüphesiz ki, bu eğitim de her biri karakter eğitimini içselleştirmiş bir öğretmen kadrosu ile mümkündür. Öğretmenlerimizin en etkin metodu ise öğrencilerimize nasihat etmek yerine örnek olmaktır. Bu eğitim sadece bilgi ağırlıklı derslerde değil sosyal, bedensel ve zihinsel yeteneği geliştiren beden eğitimi, satranç, halk oyunları, müzik, drama, görsel sanatlar, teknoloji tasarımı ve tarım derslerinde de verilmektedir. Temel insani değerlerin kazandırılması olarak da tanımlanan bu çabayı okulumuz, ders programıyla somut hale getirmekte, diğer bir deyişle ete kemiğe büründürmektedir. “Karakter Okulu Programı”, öğrencile- rin, sorumluluklarını taşıyabilecekleri makul seçimler yapabilmelerine imkan sağlayacak bilgi, beceri ve yeteneklerin geliştirilmesini hedeflemektedir. Hayat Koleji, 2003 yılından bu yana okulun tamamında sistematik bir şekilde “karakter eğitimi” uygulamaktadır. “İçinde yaşadığı toplumun etkin bir üyesi olarak kendisiyle ve çevresiyle barışık, bilimsel ve teknolojik gelişmelerden yararlanan, özgüveni yüksek, nitelikli bireyler yetiştirmek; yaşam boyu öğrenmeyi ilke edinen, toplumsal değerlere bağlı, evrensel gelişmelere duyarlı nesiller yetiştirerek okulumuzu çevrenin öğrenme ve gelişim merkezi haline getirmek ve ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak” misyonuyla eğitim veren Hayat Koleji,Türkiye'nin “karakter okulu” patentli tek okuludur. Akademik başarı, bireylerin hayata tutunmalarında ve mutlu olmalarında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. 54 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO haber Makromarket büyümeye devam ediyor 14 Şubat 2007 Çarşamba günü atılan imzalarla Nazar Marketler Zinciri, Makromarketler'e katılmış oldu. Bu satın alma ile Makromarketler, mağaza sayısını 35'ten 60'a yükseltti. Makromarketler'in Genel Müdürü Mustafa Songör ile mağazalarını ve hızlı bir kararla gerçekleşen satın almayı görüştük. Öncelikle Makromarketler'den bahsedebilir misiniz? Mağazalarınızın metrekare olarak büyüklüğü, depo kapasitesi, çalışan personel sayısı ne kadardır? Bizim mevcut mağazalarımız, 41 bin metrekare müşteri alanına sahip. Bin 610 çalışan, 22 bin metrekare de lojistik ve genel merkez yapımız var.Tabi ayrıca mağazalarımızın depolama alanları, soğuk hava alanları da var. Nazar Zincir Mağazaları ile Makromarketler'in yapısı uyuşuyor mu? Yeni bir konsept çalışması düşünüyor musunuz? Nazar Marketler Zinciri'nin yarısını, Makromarketler ile bütünleştireceğiz. Diğer Nazar mağazaları ve birkaç tane de Makromarket mağazasını, indirim market olarak, yeni bir konseptle perakende sektörüne sunacağız. Discount mağazalarına nasıl bakıyor ve değerlendiriyorsunuz? Bu yönde çalışmalarınız olacak mı? İndirim marketlerini, discount mağazaları şeklinde yapılandıracağız ve bunun 56 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 çalışmalarına başladık. Discount'lar hakikaten Türkiye'de de Avrupa'da da belirli bir pazar elde etmiş, gelecekte de var olmayı ispatlamış bir sistem. Bu anlamda da hızla büyüyerek, 2007 yılı sonunda indirim marketlerini 50 mağazaya ulaştırmayı hedefliyoruz.Yıl sonunda indirim marketleri ve Makromarketler olarak 100 mağazaya ulaşacağız. Kırıkkale'ye 2006 yılında bir mağaza açtınız ve bu mağaza ulusal olma yolundaki ilk adımınız oldu. 2007 yılında diğer illere mağaza açma hedefiniz var mı? Ulusal ve güçlü bir marka olma hedefinizi devam ettirecek misiniz? Çevre illerde çalışmalarımız devam ediyor.Yatırım yapmak üzere belirli arsalar ve iş merkezleri ile görüşmelerimiz var. Ama henüz imza atmadığımız için çok fazla açıklama yapmak istemiyorum.Tabi ki ulusal olma konusunda çalışmalarımız var ve devam edecek. Nazar mağazaları personeli ile çalışmaya devam edecek misiniz? İnsan kaynaklarında bir değişim olacak mı? Nazar personeli ile çalışmaya devam edeceğiz ama tabi ki uyumu artırmak için çalışmalarımız olacak. Elbette Nazar da bizim gibi köklü bir kuruluş. Belirli bir çalışma ve iş hayatı kültürü olan çalışanlara sahip. Böyle bir yapıyı kendi bünyemizde geliştirerek değerlendirmeyi istiyor ve düşünüyoruz. Peki, Nazar gibi başka bir satış olursa, almayı düşünür müsünüz? Yoksa kendi içinizde mi büyümeyi sürdüreceksiniz? Zaten Makromarket olarak kendi içimizde büyümemizi devam ettiriyorduk. Şimdi de bu süreç devam edecek.Ama, bünyemize uygun olan birleşmelere de açığız elbette. ‹Ç‹M‹ZDEN sesler Makromarket, anlatmakla bitmez Dudu Altındağ Merhabalar! Bu derginin bu köşesinde sizlerle, Makromarket'in, üst statüdeki yöneticilerinden, en alt statüdeki çalışanlarına kadar Makromarket hakkındaki düşüncelerini, yaşadıkları olayları, yani Makromarket'e bakışımızı, işimizde karşılaştığımız zorlukları ve kendimize göre çözümlerimizi paylaşmaya çalışacağım. İlginç bir yazılar zinciri olacağından emin olun. Çünkü Makromarket, anlatmakla bitmez, yaşamak lazım. Fakat yaşayanların yaşadıklarını dinlemekten sizler de haz alacaksınız. Bu yazımı birazcık bencillik yaparak kendi hissiyatlarıma ayırdım. Sizlere Makromarket'i benim yüreğimden anlatmak istiyorum. Öncelikle Makromarket ailesinin bir ferdi olma özelliğimden gurur duyuyorum. Bu 3,5 yıldır sürüp giden ve hiç eksilmeden büyüyen bir gurur... Market sektöründe çalışmanın çok zor, yorucu bir iş olduğu kesin.Ve bu sektörde çalışmak, sadece para kazanmak için yapılabilecek işlerden değil. Bu sektörde çalışmak sevgi ister, at gözlüklerini çıkartıp hayata geniş bakmak ister, gözlerde ışıltı ve heyecan ister. Bu iş bedenle ruhun karışımını ister. Bu işin güzelliği, mağazanın kepenklerinin açılmasını bekleyen müşterilerin,“günaydın”ıyla güzelleşir. Bu iş, gelen müşterilerin tezgahtara “Siz ne önerirsiniz?” diye sormasıyla güven bulur. Bu iş, Makrokart taşıyan müşterilerin, benim Makrokart'ım var demesiyle pekişir. Bu iş, tebessüm ederek çıkan müşterilerin poşetlerini arabasına yüklemesiyle tekrar tekrar yeniden başlar. Şu an bu yazıyı okuyor iseniz, mutlaka Makromarket'in bir parçasısınızdır. ...ya bir çalışanı, ...ya bir müşterisi, ...ya da aynı piyasada çalışan bir diğer aktörsünüz. Ama mutlaka bir parçasısınızdır. Eğer ki tesadüfen gelmiş ise bu dergi sizin elinize... ...gönül vermek, çalışmak isterseniz bu sektörde, tercihiniz en iyisinde olmak olsun. ...üründe, hizmette kalite görmekse isteğiniz, “önce müşteri”dir sloganımız. ...rakibimizseniz, maalesef size şans vermeyiz. Çünkü biz işimizi, biz kendimizi, biz ır ki, Makromarket'i seviyoruz ve sahipleniNice sözler vard daha güzel ve yoruz. inci kolyelerden daha parlaktır. Makromarket bizim ikinci evimiz ve gece yıldızlardan Makromarket çalışanları, ikinci ailemiz. Hz. Ömer Ne mutlu bize ki, bu çatının altında bir bütünüz! 58 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Başarı, tesadüfler sonucu oluşmaz! Bir işe başlamak ve o işi sonuçlandırmak, bir amaç koymak ve amaca ulaşmak, hedefini saptamak, hedefini bulmak, azmetmek, azmetmenin karşılığını almak… Daha birçok, birçok deyim ve atasözleri olabilir tabi ki. Yıllar önce kendine hedef koyarak başladığı üniversite hayatını herkes yarım bıraktığını sandı.Ama o, içindeki istek, arzu ile bir gün diplomasını sürpriz yaparak insanlara gösterdi.Artık o bir makine mühendisi. Hedefler ulaşmak için konur ve insanoğlu, içinde bir şeylerin eksik kalmasını istemiyorsa, bunları tamamlamak için uğraş sergilemelidir. Bizler de Sayın Osman Songör Bey'i azmederek başardığı hedefinden dolayı tebrik ediyoruz. Önümüzde böyle örnekler olduğu sürece, amaç ve hedef koymaya bizler de devam edeceğiz. Kıssadan Hisse hayatı öğrendiğimde, yedi yaşındaydım. okula gidiyordum. sırtımda okul çantam, elimde beslenmem ve suluğu m vardı. okulun ilerisinde, yaşlı bir adam gördüm. yürümeye, bir yerlere ulaşmaya çalışıyordu. sonra, caminin önüne usuldan otu rdu, elinde sopası, başında sarığıy la, o dünyaya gelmiş geleli, acı, çilesi hepsi yüzünden bel liydi. o dilenci değildi. acılarla kıvranan yaşlı bir ada mdı, insandı. acı çektirse de hayat ona, o mutluluğu, yaşam arzusu nu hala arıyordu galiba. usuldan oturduğu yerden, usuldan kalmak istiyor. bastonuna dayanıyor, yıllardır kullanmış olduğu baston bile dayanmıyordu. yaşlı bir adam, hayatta kalabilmek için çab alıyor, gelen geçen yaşlı adama bak ıyor, kendilerinin bir gün öyle ola bileceğini hiç mi hiç düşünmüyordu. ben yedi yaşındaydım, beslenme çantam, suluğumu bırakıp, yaşlı adama yardım edeme dim. Çünkü, çok korkmuştum. ne oldu yaşlı adama bilmiyo rum, adamın suratındaki , o acı tebessümü hatırlıyoru m sadece. Hayatının çetelesini tutan bir adam Yunus Meşkul Hayatı, ansızın yoğunlaştırılmış kararların kakaldığımızda duracak dünyamız. O zaman, çetelelerinden ibaret sanan bir adam.Aceleciişte o zaman, acı gerçeklerden avından kaçan lik ruhunda var adamın. Mutluluk denemeleacziyet timsali süs balıkları gibi yüzleşmekten riyle geçerken hayat, dönüp bakıldığında gerikaçmaya başladığımızda, geçmiş gölge gibi tade tortusu kalıyor yalnızlığın. Koca bir ölüm kip edecektir bizi. Sessiz sakin bir kent akşaansızın bekliyorken yaşamı sonlandırmak ve mından geriye kalan bir melodinin dizelerine noktalamak adına, peki bu kargaşa nedendir. tutunuyor. Geçmişini acılarıyla sorgulayan bir Hiç kimse önemsemiyorken bir başkasının adam… yaşamını, ne kadar yaşanılası olabilir ki dünya? Karamsarlık rüzgarlarından arta kalan bir Hayatlar yaşamdan çıkmıyor artık ve yaşam hüznü parmak uçlarından kağıda döken bir onurlandırmıyor insanları. Suskunluklar manadam... Derdi dermanında gizlenen bir seyzumeleri geride bırakacak kadar uzuyorsa, yahtan artık bir huzur arayan bir adam... Gözanlamsız soluk alışverişler çoğalıyorsa, doğan lerine sevdalı bir serzenişle çağın gürültüsüngüneşin kime ne faydası var. Savaşlar çağın ağden arınmaya adanan bir ömrü kalbinin meylayan çocuklarının gözyaşlarını hiçe sayıyorsa, danında voltalarıyla süsleyen bir adam...Veda gökyüzü mavi olmuş olmamış ne önemi var. zamanı geldiğinde veda eden bir adam.Acılaİnsanlar yaftalarını boyunlarından eksik ederı var anlatmaya kıyamadığı adamın. Üstüne miyorsa özgürlük anlamını yitirmiş demektir. titrediği ve sakındığı umutlarıyla süslediği geAğaçlar baharı aramaya yüz tutmuşsa celeri...Yalan olan aşklarının kırıntılarıyla avupuslu sabahlarda, erdem meziyet olmuşsa, nuyor kalbi. Dokunsan ağlayacak bir ruh haedep beyhude gizleniyorsa insanlardan, umuliyle çocuk yanlarını büyütmenin provasında dun uslarda eski küf tutmuş bir yanı kalmış adam. Ömrü çıkmaz sokaklarda tükeniyor. demektir. Sahte gülümseyişlerin gölgesinde Akşam oluyor ve adam adamlığını türlü testkalıyorsa mutluluk, yağmurlar rahmeti çağrışlere tabi tutuyor.Yüreğinde acımsı buruk bir tırmıyorsa geceleri özlemler eğreti duruyor tat. Gözlerinde mahur bir besteden alıntı bir demektir.Vuslatlar yalancı baharları anımsatıgülümseme, şehrin kaldırımlarını ölçmeye yorlarsa, sadakat göstermelik süs bitkilerini kalkıyor puslu bir kent sabahında. Yollar tüandırıyorsa keşmekeşler, ruhumuzu kaybetkendikçe, şehir insanın boğazına düğümlenimemize yardımcı olacaktır.Ve bir adam ruhuyor.Adamın heybesinde gizli bir hasret türkünu kaybetmekten korkuyor kaldırımlarında sü var, kimselerin bilmediği ve sadece ciğerlekentin… rine çekince gurbeti gözlerinden boşanan bir İnsan ruhunu kaybettiğinde dipsiz kuyuhasret türküsü işte! Adamın uçurtmaları asılı lara zincirleyecektir kendini, karanlıklar aydınkalmış, metruk bir evin balkonunda. Yeniden lıklara açılan dehlizleri tıkadığında, ruhlarımızı yelken açmaktan bahsediyor rüzgar adama. arındırmak için bereket dualarının anlamı fayOysa gelip geçen gemilerde yer olmadığının da etmeyecektir, düşsel dehlizlerimizdeki dalfarkında bir adam… gaları dindirmeye. Rüzgarlar içselliğimizdeki alevlerimizi dindiremeyecek Ruh Yordamı ve bu çağ yangınında gemisini kurşlukları var rifsiz acıların bo ta de batımları im İç taran kaptan rolleriyle boğuşmak n beslediği gün rı la ar zg rü z r, Umutsu zorunda kalacağız, geceleri kabuslarda buluşuyo hiyetsiz akşam la Sa ı ar sl ra larımızda. Kan ter uykularla böldüruhların ihti Karanlık kaplı ğümüzde küçük ölümlerimizi aşılnılmış bir zırh Yalnızlık kuşa zibesinden maz duvarlarımızda kendimizi hapn neonların ca ra sa fı ra ta er H abı boşluklar gird sedeceğiz zamana karşı. Oysa zaTarife sığmayan iği çağda ld ti ke tü n urlarını man tüm ihtişamı ve hızıyla başımızı Hüznün yağm sürükleme nlarını boşluğa döndürürken, kaybettiklerimizin arlık perisi İçimin çocuk ya süsleyen yalnız ı m rı la ya rü kasından ahlarımızı tazeleyerek bai aktan Geceler çetelesini tutm ın an m za um Yoruld artık içimdeki in dervişi, çık er zl sö z sı am Anl gizli yerinden… RAFIN Amaze ‹çeri¤indeki D-HA formülü nedeniyle “akl›n g›das›” olarak adland›r›lan Amaze, çocuklar›n zekas› için oldukça faydal› bir ürün. Pril 7 Pril 7, tüketicilerinin hayat›n› kolaylaflt›rmak, bulafl›k temizli¤i ile ilgili tüm problemlerine çözüm üretmek düflüncesiyle yola ç›k›larak üretildi. Elidor Onar›c› Bak›m Elidor Onar›c› Bak›m Serisi, çeflitli etkenlerle y›pranm›fl saçlara birebir. Ülker Chewydent Ülker, tamamen Türkiye'de üretilip gelifltirilen, aspartam içermeyen ve içinde hiçbir yapay renklendlrici bulunmayan Chewy Draje Sak›zlar›n› 4 farkl› çeflidi ile tüketicinin be¤enisine sundu. Calgonit Hepsi bir arada 10 süper güç. fiimdi çamafl›r suyu etkili. Çaml›ca Viflne Eflsiz Çaml›ca lezzeti, art›k viflneli ve ince kutusunda… Dove Terapi Dove Terapi Serisi, zamanla y›pranan saçlar›n›zda üstün bak›m ve onar›m sa¤lar. Becel Light Kalp sa¤l›¤›na yönelik ürünler konusunda uzmanlaflan Becel, bu kez formda kalmak ve sa¤l›¤›n› korumak isteyenlere Becel Light'› sunuyor. 60 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 RAFIN Prima New Baby Prima, yeni do¤an bebe¤inize, bir bebek bezinden bekleyebilece¤iniz her fleyi sunuyor. Hoflgeldin Bebek ‹lk günden itibaren yenido¤an tüm bebekler için ›slak pamuk mendil. Trident Splash Kent taraf›ndan üretilen s›v› dolgulu sak›z Trident Splash, sat›fla sunuldu. Trident Splash, Limon-Çilek, Vanilya-Nane ve fieftali-Ahududu'lu 3 farkl› çeflidiyle raflarda… Clear Men Kepe¤e son... Düzenli kullan›mla görünür kepe¤i önler. Clear'den erkeklere özel flampuanlar. P›nar Yopi P›nar'›n çocuklar için yepyeni meyveli lezzetleri, ak›ll› beyinler ve güçlü kemikler için GÜZELL‹K moda K AT K I L A R I Y L A S aç, insanların özellikle kadınların en önem aksesuarıdır. Özen gösterilen, bakımlı ve sağlıklı saç, büyük değişim sağlar. Saçımızın iyi görünmesi ve fark edilmesi için çoğu zaman tüm vaktimizi kuaförde ve saç bakım merkezlerinde harcamamız gerektiğini düşünürüz. Oysa dikkat edilmesi gereken birkaç püf noktasıyla istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz. Saç temizliğini artırma için yöntemler, şampuanınızı kullanma biçiminiz, saç tipinize göre bakım önerileriyle ulaşmak istediğiniz sonuca yaklaşabilirsiniz. Saçınızı yıkamadan önce… • Saçın güzelliği, öncelikle temiz olmasına bağlıdır. Şampuanınızın etkisini ve genel saç temizliğinizi artırmak için fırçalarınızı sık sık sabun ve sıcak suyla temizleyin. • Şampuanlamadan önce saçınızı fırçalayın. Böylece saçınız birikmiş olan tozlardan arınacak ve şampuanın temizleme etkisi artacaktır. Schwarzkopf Palette saçınız için etkin çözümler üretir. 64 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Saçla ilgili bilgiler • Saç uzama hızı, kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama olarak ayda 1,27 cm kadar uzar. Saçınızın sağlıklı uzamasını istiyorsanız belli ve düzenli aralıklarla (8-10 hafta gibi) uçlarından kestirin. Böylece saç uzamasını durduran kırıkları ortadan kaldırmış olursunuz. • Tıraş olmak saçın kalınlaşarak uzamasını sağlamaz. Doğal halinde uzayan saçın ucu şekilli olduğundan yumuşaktır. Tıraş edilmiş saçın ucu ise kesilmiş olduğundan köşelidir ve çoğunlukla kalın zannedilir. Eğer tıraş olmak saçı kalınlaştırsaydı kel olmaya yüz tutan erkeklerin tıraş olup problemlerinden kurtulmaları kolay olurdu. Bu nedenle tıraş olan saçın kalınlaşarak uzamasını düşünmek yanlıştır. • Güneşe maruz kalmış saçın rengi hafif de olsa yeni çıkacak saça göre açık olur. Ancak bu farkı zor fark edilir. Saçın rengini açan güneşin ultraviyole ışınlarıdır. • Saçın belli bir model olacak şekilde terbiye edilmesi mümkün olmamasına rağmen saç senelerce hep aynı tarafa doğru taranırsa, o yöne eğilir. • Kadınların yüzde 40'ı, erkeklerin ise yüzde 50'si yaşamlarının bir bölümünde saç dökülmesi sorunuyla karşılaşır. Uzmanlar, sağlıklı bir saçın günde 50 ile 100 tel dökmesinin normal olduğunu söylüyor. • Saç dökülmeleri stres, beslenme bozuklukları, doğum yapma, tiroit hastalıkları, ilaçlar, bağışıklık sistemindeki bozukluklar, genetik ve erkeklik hormonu, demir ve çinko eksikliklerinden kaynaklanabilir. • Saç derisinin asit seviyesi ciltten daha fazladır. Bu nedenle sabun, saç için tavsiye edilmez. Sabun saç tellerinin kurumasına ve canlı hücrelerin tellerden ayrılmasına neden olur. Şampuanınızı kullanırken… • Şampuan, saç bakımının ilk adımıdır. Şampuanınızı seçerken saçınızın yapısına ve gereksinimlerine uygun olanı tercih edin. Şampuanı saçınıza uygulamadan önce avucunuza dökün. • Şampuanlama sırasında, parmak uçlarınızla saç derinize hafif masajlar yaparak kan dolaşımını hızlandırın. • Şampuanın köpürme oranı, içeriğindeki köpürtücü maddelere ve kullanılan suyun sıcaklığına bağlıdır. Kirli saçta şampuan az köpürür. Sert ve kireçli su ile saç yıkanıyorsa fazla şampuan kullanmak gerekir. • Saçınızı, şampuanlıyken, seyrek dişli bir tarakla tarayın. Ilık suyla saçınızı bolca durulayın. • Saçınıza parlaklık kazandırmak istiyorsanız, durulandıktan sonra diplerden uçlara soğuk su tutun. • Krem işlemini uygularken, kullandığınız saç kremi herhangi bir bakım özelliği taşımıyorsa saç derisine temas etmeyecek şekilde sadece uç kısımlara uygulayın. Uygulama bittikten sonra saçınızı bol suyla durulayın. Saça hacim kazandırmak için… • Saçınızı yıkadıktan sonra havluyla hafifçe ovarak kurulayın. Daha sonra saç dibinize masaj yapın. Bu yöntemle saç dipleriniz uyarılır ve kan dolaşımı düzenlenir; böylece saçınız tel tel ayrılacak ve kabaracaktır. Saç kurutma makinesi kullanıyorsanız, parmaklarınızla saç köklerinizi ayırarak kurutun. • Saçınız kuruyken hacim kazandırmak istiyorsanız, bir püskürtücü yardımıyla nemlendirin ve yuvarlak hareketlerle saç dibinize masaj yapın. Daha sonra şekillendirici bir köpük kullanın ve saçınızı kurutma makinesi ile kurutarak köpüğü sabitleyin. • Saçınızı fırçalarken öne doğru eğilerek içten fırçalayın. Sonra arkaya atarak dıştan da fırçalayın. Bu işlem saçı iyice düzeltecek ve daha “havalı” durmasını sağlayacaktır. Saç tipiniz farklıysa, şikayetiniz de farklıdır • Saçınız düzse, büyük olasılıkla yağlanmadan şikayetçisiniz. Bunu önlemek için günlük olarak derin temizleyici bir şampuan kullanıp, haftada bir yağ birikimini önleyecek temizleyici jel uygulayın. • Saçınız kıvırcıksa, muhtemelen kuruluk probleminiz var. Bunun için nemlendirici bir şampuan ve krem kullanabilirsiniz. Yıkadıktan sonra saçınızın suyunu bir havluyla alıp, 4-5 damla silikon bazlı parlaklık verici serum uygulayabilirsiniz. Saçınızı elinizle açmanız ve kendi kendine kurumasını beklemeniz işe yarayacaktır. • Saçınız dalgalıysa, parlaklık artırıcı iyi çalkalanmış bir şampuan ve krem kullanın. Geniş dişli bir tarakla saçlarınızın uçlarını açıp uçlardan köklere kadar silikon bazlı parlaklık verici bir sprey uygulayabilirsiniz. Önüne bigo takılmış bir fönle kurutmanız saç tipiniz için idealdir. • Boyalı, permalı saçların özellikle bakıma ihtiyacı vardır. Saçlarınız boyalı veya permalıysa saçınıza nem verecek bakım maskeleri uygulayarak besleyin. Böylece saçınızdaki kuruluğu ve yıpranmayı önleyecek; canlı ve parlak bir görünüm sağlayacaksınız. OCAK/ŞUBAT/MART 2007 65 MAKRO kariyer Makromarket’in aktif insan kaynakları birimi Mete Kurt Makromarket İnsan Kaynakları Müdürü İnsan kaynakları, bütün işletmeler için çok büyük önem arz etmektedir. Bunun nedeni, işletmenin fonksiyonları çerçevesinde yürütülen tüm faaliyetlerin insan öğesi ile gerçekleşmesidir. Bu çerçevede Makromarket İnsan Kaynakları Birimi, faaliyetlerini planlarken ve yürütürken, insan öğesine gereken önemi göstermektedir. Bunun için de dinamik bir insan kaynakları organizasyonunu kendi bünyesinde oluşturmuştur. Yönetimde sistem yaklaşımını ilke edinen insan kaynakları, girdileri, çıktıları ve prosesleri bir bütün olarak düşünmekte, çıktıdaki bir uygunsuzluğu ise düzeltici veya önleyici faaliyetleri başlatarak tekrar uygun çıktı olması için gereken çalışmaları yapmaktadır. Profesyonel ve stratejik insan kaynakları yönetiminin firmamızda gerçekleşmesi yönünde birçok faaliyet yürütülmektedir. Bunları bir program dahilinde ele alacak olursak, oryantasyon eğitimlerinde mağazaların tümünü kapsayacak bir program oluşturularak standart bir işe alıştırma süreci başlatılmıştır. Kariyer planlama çalışmaları, genel personel planlaması dahilinde değerlendirilerek, değişik yönetim kadrolarının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, iç ve dış kaynaklı olarak planlanmaktadır. İç kaynaklı kariyer planlamasında çalışanlar içerisinde eğitim, deneyim ve nitelik açısından şartlar oluşmuş, personelin sınav yöntemiyle seçimi gerçekleştirilmektedir. Personelin niteliği ve niceliği uygun ise Makromarketler'de en üst düzeyde görev almaması için bir neden yoktur ve liyakat esastır. Eğitim çalışmalarında ise yıllık eğitim planları, sahanın ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Eğitimler iç ve dış kaynaklı olarak desteklenirken, saha ihtiyaçları doğrultusunda beyaz ve mavi yakalı personel eğitimlerine gereken önem verilmektedir. Çalışanların verimlilik ve başarıları- Mete Kurt: 1959 yılında, Elbistan'da doğdu. 1975 yılında askeri okula başladı ve Silahlı Kuvvetler'in değişik kademelerinde yöneticilik yaptı. 2000 yılında Silahlı Kuvvetler'den kendi isteğiyle Yzb rütbesiyle emekli oldu. Bu arada, 1994 yılı nda İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Kaynakları Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamlayarak uzmanlık ünvanını aldı. 2000 ile 2005 yılları arasında enerji sektöründe MET GRUP bünyesinde insan kaynakları ve kalite yönetim sistem müdürlüğü yaptı. 2006 yılı Ocak ayı itibarıyla da Makromarketler bünyesinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak görevini sürdürmektedir. Stratejik planlama ve sistem analizi ile özelleştirme konularında araştırmaları mevcuttur. 66 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 nın ölçümünü yapmak üzere, performans değerlendirme çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda iş değerleme çalışmaları tamamlanarak ücret yönetimine baz teşkil edecek veriler oluşturulmaktadır. Makromarketler bünyesinde kapsamlı bir iş analizi çalışması gözlem ve görüşme yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. İş analizi çalışmaları sonunda ise tüm anahtar işlerin görev tanımları çıkartılmış ve uygulamaya konulmuştur. İş gücü devir analizleri çerçevesinde işten ayrılan personellere işaretleme yöntemiyle anket uygulaması yapılmakta ve iş gücü devrindeki sebep ve sonuç ilişkileri analiz edilerek çıkan sonuca göre düzeltici ve önleyici faaliyetler başlatılmıştır. İnsan kaynakları olarak iç müşterilerimiz olan çalışanlarımızın ihtiyaç ve beklentilerine cevap verebilmek amacıyla 10 kişilik uzman kadromuz ile çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Önümüzdeki dönemde sektördeki büyümeyi de göz önünde bulundurarak sürekli gelişmeyi ilke edinen bir yapı içerisinde faaliyetlerimizi yürüteceğiz. Bu çerçevede analitik düşünen, inisiyatif kullanabilen, yetenekli ve kariyer yapmayı düşünen genç beyinleri aramızda görmek istiyoruz. GÖZ nuru Kişinin elinde renklenir basit taşlar taşlar Geçmişten kalan en büyük eserlerin başında gelen Mısır kalıntılarında takıların sadece kadınların değil, gücün, kudretin göstergesi olarak erkeklerin de boyunlarında yerlerini aldıkları görülmektedir. Kültürlerin kendilerini ifade ettikleri tarzları, içinde bulundukları dönemleri aktarış biçimleri vardır ve bu özellikleri ile bize bir kültür ihracatı olanağı yaratırlar. Duygu Er endi yaptığı takıyı bir yabancının üzerinde görmek en büyük mutluluklardan birisidir, bir takı tasarımcısı için. Renklerin tasarımla buluştuğu noktada, nazik bedenler üzerinde, yüzyıllardır süregelen yerlerini alır, takılar. Giysilerin, ruhun tamamlayıcısıdır çoğu zaman.Tasarımcısı için bir yaşam felsefesi K seçmeyi gerektirir ve bu felsefeden yola çıkarak yaşam estetiğine katkılar sağlar. Kişinin elinde renklenir basit taşlar. Tasarımcı kendince bir araya getirir, bir uyum oluşturur parçalarla ve oluşum tamamlandığında tasarım çıkar ortaya. Günlerce oturdum kerpeten elimde, önümde boncuklar. Ne olabileceğine baktım, bir yazar gibi, yazdığını beğenemeyen bir yazar gibi defalarca bir şeyler yapıp yapıp bozdum. Çünkü o boncukların anlattığı farklıydı bana. Kalemi doğru kullanmayı öğrendiğim vakit, bitecekti eserim ve evet, sonunda ruhumu aktardım boncuklara ve esin kaynağım emeğime döküldü “Tango”. Gördüğüm zarifti, ateşli ve hareketli! Tıpkı esinlendiğim müzik gibi… Yüzyıllar öncesine dayanan uygarlıkların bize bıraktıkları arasında yerlerini alan takılar, üniversitelerde yapılan çalışmalarla takıya ait bir tarihi gözler önüne sermektedir. Bugün olduğu gibi yüzyıllar öncesinde de önemini korumaktadır renkli taşlar. Geçmişten kalan en büyük eserlerin başında gelen Mısır kalıntılarında takıların sadece kadınların değil, gücün, kudretin göstergesi olarak erkeklerin de boyunlarında yerlerini aldıkları görülmektedir. Kültürlerin kendilerini ifade ettikleri tarzları, içinde bulundukları dönemleri aktarış biçimleri vardır ve bu özellikleri ile bize bir kültür ihracatı olanağı yaratırlar. Ancak tasarımlar uygarlıklara değil kişilere özgüdür. Özellikle son yıllarda tasarım, çok büyük bir kitlenin hobisi haline gelen takının her şeyidir. Tasarımın belirli sınırları yoktur, dipsiz kuyu misali. Her Bugün olduğu gibi yüzyıllar öncesinde de önemini korumaktadır renkli taşlar. 68 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Son yıllarda tasarım, çok büyük bir kitlenin hobisi haline gelen takının her şeyidir. Tasarımın belirli sınırları yoktur, dipsiz kuyu misali. şey ilham verebilir tasarımcıya; dağlar, müzik, tarih, herhangi bir şey. Özgün olduğu sürece tasarım, tasarımı yapanı farklı kılar. Herkes kendisini ifade eder yaptığında, ruhundan bir parçayı saklar kullandığı çivilerin, iplerin arasına. Kişinin şıklığıdır kimi zaman takılar, giydiğini tamamlar. Bir uyum sağlar kişinin ruhu ile giysileri arasında. Çünkü boncuklar en güzel duygu aktarım araçlarıdır aslında. Sevgimizi ifade edebiliriz onlarla, mutluluğumuzu da ve hatta bazen hüznümüzü götürmesini dahi bekleriz bir yüzükten, bir kolyeden. Takı yapmak, her ne kadar kolay gözüküyor olsa da, elleri kullanabilmek, boncukları doğru bir şekilde, doğru renklerle ve doğru yerlerde konumlandırabilmek, ara malzemeleri düzgün seçebilmek ve tüm bunları bir uyum içinde gerçekleştirebilmek açısından bakıldığında, aslında işin görüldüğü kadar kolay olmadığı açıktır. Ancak önemli olan, yapılan esere ruh katabilmektir. Günümüzde birçok kişinin ilgi odağı haline gelen takı yapımında, ilgililerine birçok olanak sunan internet, tasarımcıyı dünya ile buluşturmayı başaran yegâne araçtır. Kişi, internet üzerinden takı yapımını, değişik stilleri öğrenebilmekte ve hatta ürettiklerini pazarlayabilmekte, satabilmektedir. Bu da başka bir açıdan kişinin hobisini paraya dönüştürerek bütçesine bir katkı sağladığı anla- mına gelmektedir. Diğer yandan kişiye psikolojik destek sağladığı, bir motivasyon aracı olduğu da açıktır. Takı ile ilgilenenler açısından birkaç ipucu vermek gerekirse; takı ile uğraşan kişiler, eğer bunun eğitimini ciddi olarak almayı düşünüyorlarsa üniversitelerin Geleneksel El Sanatları veya Bileşik Sanatlar gibi bölümlerini tercih edilebilirler ve eğer hobi olarak yürütülmesi düşünülüyorsa çeşitli özel takı kursları veya Halk Eğitim Merkezleri, bu amacı karşılayabilmektedir. Bunları yapmak da şart değil tabi takı yapmakta. Kişi kendi yeteneklerini kendi istediği şekillerde değerlendirebilir. Boncuk almaya gidildiğinde oradaki takı meraklılarından birçok model kapmanın bile mümkün olması, takı tasarımının kaçınılmaz neşesidir.Ayrıca boncuklarını da kendisi yapmak isteyenler için çeşitli cam veya seramik atölyeleri bulunmaktadır. Zamanın hızla akıp gittiği günümüzde kendiniz adına bir şeyler yapabiliyor olmak kadar güzeli yok maalesef. O nedenle kendiniz için bir şeyler yapın; hemen, şimdi! YAfiAM Buğday tanesinden KALECİK UN’UN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR. sofralara nun hikayesi, sürülen toprağa tohumluk buğdayın verilmesiyle başlar.Tohumluk buğday ekilip iyice toprağa karıştırılınca tüm kış boyunca yağışlarla beslenir. İlkbahar mevsimiyle birlikte yeşillenen tohum, gün geçtikçe büyüyerek başak haline dönüşür.Yaz mevsiminin gelişiyle başaklar değişime uğrayarak sarı renk alır. İyice olgunlaşan başakların sapları köklerinden ayrılarak harman yerinde ezilir. Saplarından ayrılan taneler, değirmen taşlarının arasında un haline gelir. U Küçük bir buğday tanesinin toprağa ekilişinden sonra çeşitli aşamalarla besin maddesine dönüşmesi, asırlardır böyle devam etti. Soframıza leziz gıdalar olarak gelen bu buğday tanesi, adeta doğanın bir mucizesiydi. Başta buğday olmak üzere tahılların öğütülmesi işi eskiden değirmenler- Unun buğday unu çeşidinin yanı sıra, çavdar unu, yulaf unu, kepek unu, galeta unu, mısır unu, pirinç unu, soya unu gibi çeşitleri de var. Bu çeşitlerin birçoğu, besin değerinin yüksekliği dolayısıyla son zamanlarda daha çok tercih edilir oldu. 70 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 Bir buğday tanesinin toprağa ekilişinden sonra çeşitli aşamalarla besin maddesine dönüşmesi serüveni asırlardır devam ediyor. Soframıza lezzetli yemekler olarak gelen bu buğday tanesi, adeta doğanın bir mucizesi... de yapılırken günümüzde un fabrikaları çoğaldı ve un fabrikalarının içinde değirmenler de çeşitlendi. Daha önceleri un denince akla hemen ekmek gelirdi.Ama bugün unlu mamullerin çeşitleri sayılamayacak kadar arttı. Bu artış dolayısıyla unlu mamul türlerinde kullanılan unun özellikleri de çeşitlendi. Un yaşam için gerekli bir besindir Tahıllar (buğday, mısır, arpa, pirinç, çavdar, yulaf) unun hammaddesini oluşturuyor.Tahıl içerikli besinler, un, ekmek, makarna, şehriye haline gelerek vücudumuz için gerekli enerjinin temelini sağlıyor. İnsanoğlunun buğdayı ekip biçmesi M.Ö. 7000'lere dayanıyor. Tahılların hasat edilerek ve öğütülerek una dönüşmesi yıllardır değişik yöntemlerle sürmüştür. Buhar gücüyle çalışan değirmenin ilk denemede yanması yüzünden buharlı makinelerin un üretiminde kullanılması yıllarca gecikir. 19. yüzyılda İsviçreli bir mühendisin değirmen taşları yerine birbiri üzerinde dönen iki çelik silindirle un üretimini gerçekleştirmesinden sonra değirmenlerin yerini un fabrikaları almaya başlar. Buğday unu yabancı maddelerden temizlenmiş ve tavlanmış buğdayların öğütülmesiyle elde edilir. Buğdayın ve öğütülen unun kalitesi birbiriyle ilişkili olduğundan, un miktarının saptanması için buğdayın kalitesinin bilinmesi gerekir. Ekmeklik buğdayların tane sertliği ve protein miktarları, tür içinde geniş bir şekilde değişir. İklim ve toprak şartları da ekmeklik buğdayların kalitesini etkiler. Her buğday unu diğerine göre farklılık gösterir. Buğday ununun ekmeklik özelliğindeki değişiklikler, daha çok proteinin miktar ve kalitesindeki farklılıklardan kaynaklanır. Her toplumun ekmeği pişiriş şekli vardır Unun besin özellikleri Buğdayın içinde karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineral tuzları, vitaminler, enzimler ve diğer bileşenler vardır. Buğday olduğu gibi öğütüldüğünde bunlar da bütünüyle un olur.Türk halkı için beslenmenin temeli olan ekmeğin beyazlatılması uğruna buğdayın içindeki ana besin maddeleri, vitaminler ve mineraller çıkarılıp atılınca, halkın sağlıklı beslenmesine imkan kalmıyor. Unun buğday unu çeşidinin yanı sıra, mısır unu, çavdar unu, yulaf unu, kepek unu, pirinç unu, soya unu, galeta unu gibi çeşitlerini de unutmamak gerekir. Bu çeşitlerin birçoğu besin değerinin yüksekliği dolayısıyla son zamanlarda çokça tercih edilir oldu. Özellikle beyazlaştırılmamış kepek unundan yapılan kepekli ekmek, mide ve bağırsak sağlığı açısından çok faydalıdır. Herkes tarafından tüketilmesi gereken kepek- Ekmeklik buğdayların tane sertliği ve protein miktarları, tür içinde geniş bir şekilde değişir. Ezilmiş tahılın suyla yoğrulmasından oluşan hamurun, kızgın taşlar üzerinde sıcak kül ile örtülerek pişirilmesiyle ilk ekmeğin 12 bin yıl önce yapıldığı rivayet ediliyor. Özellikle Mısırlıların ekmek üretmek konusundaki ustalığı, buğday unundan yoğrulmuş hamuru mayalandırarak, kabarık ekmekler elde etmeleri ve ekmek pişirmek için çeşitli fırınlar geliştirmeleri kaynaklarca doğrulanmış. Yunanlılar ve Romalılar da ekmek üretimi ve pişirimi konusunda çalışmışlardır. Osmanlılarda da ekmek üretme işlemi fırıncılık ve ekmek üretme tekniğinin sarayda gelişmesini sağlamıştır. Osmanlılar, odun ateşi ile pişen ekmekleri üreterek ekmek kültürünü, yaşadığımız topluma da ulaştırmıştır. li ekmek B2 ve B6 vitaminleriyle niyasin, folik asit, demir ve çinko içeriyor. Kepekli ekmek oldukça zengin bir vitamin kaynağı ve besin değeri yüksek bir yiyecek olmasının yanı sıra sindirimde de kolaylık sağlıyor. Unun kullanım alanları Asırlar boyunca undan yapılan en önemli besin ekmek olarak bilinir. Uygarlıkların gelişmesiyle birlikte unun kullanım alanları da çeşitlendi. İnsanoğlunun yaratıcı ellerinde un ekmekle birlikte, pasta, börek, simit, makarna, mantı, bisküvi, pide ve çörek gibi çeşitlerle ziyafete dönüştü. Toplumlar unu kullanarak kendi lezzetlerini yarattılar ve tüm dünyada yaygınlaştırdılar. İtalyan makarnası, Kayseri mantısı, Türk simidi, Kastamonu pidesi gibi yemek kültürüne katılan lezzetler, unla yapılan yemek çeşitlerine eklendiler. OCAK/ŞUBAT/MART 2007 71 MAKRO kültür KÜLTÜR AJANDASI Ankara Film Festivali 12-22 Nisan tarihleri arasında 18'incisi gerçekleştirilecek olan “Limak Ankara Uluslararası Film Festivali” sinemaseverleri bir araya getiriyor. “Dünya” ve “Ulusal Sinema” başlıkları altında Fellini filmleri özel gösterimi, Kore sinemasından seçkiler, ARTE filmleri, uluslararası belgesel filmler, kısa filmler ve ulusal uzun film yarışmasında yarışan filmler gösterilecek. Festivali düzenleyen Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı, bu yıl da sinema sanatına emek vermiş ve sinemayı yüceltmiş sanatçılara ve kurumlara özel ödül vermeye devam edecek. Festival kapsamında, her yıl verilmekte olan Aziz Nesin Emek Ödülü'nü Fatma Girik'e, Kitle İletişim Ödülü'nü Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne, Sanat Çınarı Ödülü'nü ise Türk edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Erhan Bener'e verilecek. Festivalin basın toplantıları ve sinema dünyasının tanınmış isimleriyle söyleşiler de Limak Ambassadore Otel'de gerçekleştirilecek. • Orhan Ahıskal, Çetin Aydar, Erdoğan Davran ve Mehmet Okonşar'ın gerçekleştireceği müzik dinletisi 21 Mart Çarşamba saat 20.00'da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde. Tel: 467 40 52, 467 40 95 - 467 40 82 • “Kanlı Nigar” oyunu 27 ve 30 Mart'ta saat 15.00 ve 20.00'da Büyük Tiyatro'da.Tel: 324 22 10 • “Ağaçlar Ayakta Ölür” oyunu 27-31 Mart tarihleri arasında saat 15.00 ve 20.00'da Küçük Tiyatro'da. Tel: 311 11 69 •“Keloğlan-Keleşoğlan” çocuk oyunu 22 ve 23 Mart'ta saat 11.00'da Şinasi Sahnesi'nde. Tel: 467 17 44-45 • “Uzun Bir Hecedir Aşk” oyunu 20-25 Mart tarihleri arasında saat 15.00 ve 20.00'da Altındağ Tiyatrosu'nda. Tel: 316 59 02 • “Keşanlı Ali Destanı” oyunu 18, 20, 23 ve 25 Mart'ta saat 15.00 ve 20.00'da 125.Yıl Çayyolu Tiyatrosu'nda. Tel: 240 00 91 “Mutluluk” Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan “Mutluluk” adlı film 16 Mart'tan itibaren vizyonda. Abdullah Oğuz'un yönettiği filmde, Talat Bulut, Özgü Namal, Murat Han, Lale Mansur ve Mustafa Avkıran oynuyorlar. Film, Meryem'in perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlıyor. Ailesi kızlarının bir namussuzluk yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar veriyor. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal'e veriliyor. Çıktıkları ölüm yolculuğunda, Meryem ve Cemal'in yolları, Profesör İrfan Kurudal'la kesişiyor. Bu karşılaşma üçünün de kaderlerini değiştirecek mutluluğa doğru bir yolculuğun başlangıcı oluyor. “Mavi Gözlü Dev” Türkiye'nin en önemli şairlerden Nazım Hikmet Ran'ın hayatının belirli bir dönemini anlatan “Mavi Gözlü Dev” filmi, Mart'ta seyirciyle buluşuyor. Film 1941'den sonra Nazım Hikmet'in hapishanede geçirdiği zamanı anlatıyor. Komünizm propagandası yapması nedeniyle mahkum edilen Nazım Hikmet, hapishanede kulaktan kulağa yayılarak bir efsane olur. Etrafındaki insanlar resimlerinden ve şiirlerinden oldukça etkilenmektedirler. Bir gün olsun sevdiği tek kadın olan eşi Piraye Hanım aklından çıkmamaktadır. Kendisinden uzun süre haber alamadığı için merak içindedir. Savaşın tüm etkisini gösterdiği yıllarda Nazım'ın alacağı bir haber tüm hayatının seyrini değiştirir. 28 yıl hapis cezası onaylanmıştır. 72 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 MAKRO tarif Mercimek Çorbası LALE RESTAURANT’IN KATKILARIYLA Malzemeler (6 kişilik) • 250gr. kırmızı mercimek • 1/2 Bizim margarin • 1 su bardağı un • 1 orta boy kuru soğan • 1 orta boy havuç • 1 orta boy patates • 1 çay bardağı Bizim ayçiçek yağı • 1 tutam tuz • 1 tutam karabiber • 2 yemek kaşığı tereyağı • 1 yemek kaşığı pul biber • 3 adet limon Hazırlanışı Kırmızı mercimek ayıklandıktan ve soğuk suyla yıkandıktan sonra içinde 2 litre su bulunan tencereye konur. Rendelediğimiz kuru soğan, patates ve hav u ç ilave edilerek haşlanır. Ayrı bir kapta Bizim margarin ve Bizim sıvıyağ ile un pembeleşinceye kadar kavrulup soğuk suyla açılır. Haşlamış olduğumuz mercimek, tel süzgeçten geçirilir ve kavurmuş olduğumuz harcın içine konup tuz, karabiber ilave edilerek orta ateşte kaynamaya bırakılır. Kaynama esnasında devamlı karıştırmak gerekir. 20 ile 25 dakika sonra mercimek çorbanız servise hazır. Limonlar ikiye bölünür ve tülbentle sarılarak kişilerin kullanımına hazır hale getirilir.Tost ekmeği küp şeklinde kesilerek fırında ya da yağda kızartılır ve kraton ekmek elde edilir. Tavada hazırladığımız tereyağı ve pul biber sosu süzülerek bir kaseye alınır. Hazırladığımız çorba kaselere servis edildikten sonra üzerinde biraz pul biber ve tereyağından elde ettiğimiz sos gezdirilir. Sofrada hazırladığımız kraton ekmek, limon ve diğer baharatlar, kişilerin istediği kadar almaları için hazır bulundurulur. Çoban Kavurma Malzemeler (6 kişilik) • 900gr. kemiksiz kuzu eti • 300gr. arpacık kuru soğan • 9 adet sivri biber • 1/2 Sana margarin • Yeteri kadar kekik • Yeteri kadar tuz Hazırlanışı Kuzu eti, sinirleri ve fazla yağları temizlendikten sonra kuşbaşı şeklinde doğranır. Büyük bir tavaya konulan 1/2 Sana margarin kızgın hale getirilir. Hazırlamış olduğumuz etler pembeleşinceye kadar kavrulur ve daha sonra arpacık soğanları ilave edilir. Etler pişmeye başlayınca doğramış oldu- 74 OCAK/ŞUBAT/MART 2007 ğumuz biberler ilave edilir. Karıştırarak pişirmeye devam edilir. Daha sonra arzuya göre kekik ve pul biber ilave edilerek pişirme işlemi sonlandırılır. Tabaklara servis yapılırken gene arzuya göre yanına pilav veya patates kızartması ilave edilerek servis hazırlanır. Karyağdı Salata Malzemeler (6 kişilik) • 1 adet orta boy aysberg • 1 bağ roka • 5 adet domates • 3 adet orta boy havuç • 100gr. koyun beyaz peynir Sosu için Yeteri kadar Komili zeytinyağı (6 çorba kaşığı kadar) • 3 adet limon Hazırlanışı Aysberg ve roka ince ince doğranır. Doğramış olduğumuz aysberg ve rokalar bol soğuk suda yıkandıktan sonra malzemelerin sularını süzmek için uygun bir kaba alınır. Domatesler, kabukları soyulduktan sonra küp şeklinde doğranır. Havuçların kabukları soyulur ve rendelenir. Hazırlanan bu malzemeler karıştırılır ve salata tabaklarına servis edilir. Üzerine beyaz peynir rendelenir. Hazırlamış olduğumuz zeytinyağı ve limon karışımı salatanın üzerine isteğe bağlı olarak servis edilir. PÜF Pratik bilgiler Kek kalıbınızın içine hamurunuzu dökmeden önce ortasına bir şerit alüminyum folyo koyun. Böylece kekinizi pişirdikten sonra kolayca çıkarabilirsiniz. ● ● ● ● Öğünler arasında acıktığınızda kuru erik yiyin. Kuru erik kan şekerinin düşmesini engeller.Ancak fazla abartmayın çünkü bir kuru erikte 8 kalori var. ● ● ● ● ● ● 76 Patates pürenize değişik bir koku vermek istiyorsanız içine bir miktar hindistan cevizi atın. Tadının çok değiştiğini göreceksiniz. Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir gece soğuk suda bekletin, sonra yıkayın, çekmeyeceklerdir. Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için yağın içine bir iki dal maydanoz atın. Evinizdeki menekşelerin daha çok çiçek vermesini istiyorsanız, toprağına yumurta kabukları karıştırın. Böylece menekşeleriniz daha sağlıklı ve daha güzel çiçekler açacaktır. Buzdolabınızdaki kokuları gidermenin en iyi yolu bir kaba biraz süt koyup dolabın bir köşesine yerleştirmektir. Peynir kesmeden önce bıçağı soğuk suya tutarsanız hem peyniri daha kolay kesersiniz hem de bıçağınız daha kolay temizlenir. OCAK/ŞUBAT/MART 2007 ● ● Balık alırken gözlerinin parlak, solungaçlarının pembe ya da kırmızı renkte olmasına dikkat edin. Bayat ekmekleri kare kare kesip kızarttıktan sonra soğutarak bir kavanoza koyup çorbalarda kullanmak üzere buzdolabında saklayabilirsiniz. Robottan geçirip galeta unu gibi tüketmek de mümkün. Bir kahve fincanı süt, bir kahve fincanı zeytinyağı ve bir kahve fincanı soğan suyu karışımında ovulup 12 saat buzdolabında bekletilen etler daha lezzetli olur. Patlıcanların kararmasını önlemek için limon suyu katılmış suda bekletin. Böylece hem kararmasını hem de acılaşmasını engellemiş olursunuz. ● Çaydanlıklardaki kötü kokuları yok etmek için içine bir parça kesme şeker atmak yeterlidir. ● Karnabaharın haşlama suyuna süt katarsanız kar gibi beyaz olacak ve kötü koku dağılacaktır. ● Domatesi kaynar suya daldırıp bıçağın tersini üstünde ağır ağır gezdirirseniz kabuğu kolayca soyulur. Dondurulmuş gıdaları çözerken çabuk çözülsün diye sıcak bir ortama koymayın; bakteri ve mikrop üremesine neden olursunuz. En iyisi, buzdolabının en alt rafına koyup ağır ağır çözdürmek. ● ● Portakalları sıkmadan önce bir süre soğuk suda bekletirseniz daha fazla su verirler. MAKRO bulmaca 1 2 3 HAZIRLAYAN: ATEfi BÖCE⁄‹ ERCAN 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 SOLDAN SA⁄A: 1. Makromarket'in al›flverifl rehberinin ad› - Cet. 2. Yaflça denk - Gündüz yap›lan tiyatro ya da sinema gösterisi - Ülkemizin plaka iflareti. 3. At›n bafl›na ya da boynuna tak›lan süsler - Bol, daha fazla. 4. Arnavutluk'un para birimi - Motorlu tafl›tlar› çal›flt›rmada kullan›lan bir tür ya¤ - Tanr›ya yalvarma. 5. Meyvelerden yay›lan güzel koku - Ödeme, verme - Gözde sar›ya çalan renk. 6. Evcil bir hayvan - Bir renk - Bakla ezmesi - Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. 7. Torun sahibi kad›n - Favori - Diyarbak›r'›n bir ilçesi. 8. Makromarket'in logo rengi - ‹liflkin. 9. ‹laç - Türlü meyvelerin flekerle kaynat›lmas›yla yap›lan tatl› bir besin maddesi - Suçu ba¤›fllama - Demir lekesi. 10. Kirpiklere sürülen bir makyaj malzemesi - Kutlama - Radyumun simgesi. YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1. Sürekli su akan boru - Gözde canl›l›k. 2. Beyaz - Evliya - Bir nota. 3. ‹fllenmifl timsah derisi. 4. Demir yolu - Caminin ezan okunan yeri. 5. Tasdik etme - Ömrün sonu. 6. Numaran›n k›sa yaz›l›fl› Dolmaya konulan pirinç ve baharat kar›fl›m›. 7. Kemiklerin yuvarlak ucu - Kur'an'› usulüne göre güzel bir sesle okuma. 8. Bir yakacak türü - Yayvan sepet. 9. Bir gerçe¤i saklamaktan vazgeçip aç›klama. 10. Be¤enilen, istenilen nitelikte olan - Boyadan önce vurulan ince kat. 11. Geleneksel - Bilinmeyen bir tarihi anlatan sözcük. 12. Tenis Eskrim Da¤c›l›k'›n k›sa yaz›l›fl› - fiehzade e¤itmeni. 13. Tav›r, davran›fl - Çok Önemli kifli anlam›nda ‹ngilizce k›saltma. 14. Tafl›t dizisi. 15. Makromarket flubelerinden biri - fiart edat›. Bulmacay› do¤ru çözüp gönderen ilk 30 kifli bizden Dove, Axe ve Rexona kazanacakt›r. Ad›n›z›, soyad›n›z›, adres ve telefon bilgilerinizi bulmacan›n çözümü ile birlikte afla¤›daki adrese gönderin. Gönderi Adresi: Saray Mah. G›dac›lar Cad. No: 11 06980 Sarayköy - Kazan / Ankara 78 OCAK/ŞUBAT/MART 2007