Mayıs - Haziran 2010 Sayı:18
Transkript
Mayıs - Haziran 2010 Sayı:18
MAKRO VİZYON l MAYIS-HAZİRAN 2010 SAYI 18 MAKRO | Editör Baharın güzellikleri kapımızda! Uzun ve soğuk bir kıştan sonra gelen güzel bahar ayları, sadece doğayı canlandırmakla kalmaz aynı zamanda insanlığı da canlandırır ve coşturur. Biz de bu sayımızda baharın coşkusunu kapağımıza ve dergimize taşıdık. Sımsıcak yaz günleri yanı başımızdayken kış aylarının getirdiği rehaveti her anlamda geride bırakmak için elimizden geleni yapıyoruz. Mevsim geçişleri pek çok insan için zor zamanlardır. Alerjiler, cilt sorunları, saçların donukluğu, fazla kilolar, nezle ve grip… Bu sorunların hepsinin üstesinden gelmek ve yaza ışıl ışıl girmek için Makro Vizyon size yardımcı olmaya hazır. Renkli bahar sayımızı zevkle okumanızı diliyoruz. Makro Vizyon’un konukları Dergimizin bu sayısında çok özel konuklarımız var: Ahmet Yenilmez ve Hasan Kaçan. Çeşitli televizyon yapımlarında bir arada izlediğimiz bu isimlerle çok eğlenceli sohbetler ettik. Hatta bir de Ekmek Teknesi tadında bir dizinin ekranlara geleceğinin tüyolarını aldık. “Halil İbrahim Sofrası” adlı bu diziyi hepinizin keyifle izleyeceğinize eminiz. Her şeyin başı sağlık Sağlıktan beslenmeye, kozmetikten yemek tariflerine dergimizde zengin bir içerik bulacaksınız. Bu sayımızda 2 | M ay ı s - H a z i ra n 2010 sizler için seçtiğimiz konulardan en dikkat çekenleri, sağlıkla ilgili olanlar… Son zamanların en önemli sağlık problemlerinden olan obezite ve kolesterol konularında ayrıntılı bilgi alacağımız sayfaların yanı sıra, en önemli göz hastalıklarından biri olan glokom konusunun da dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum. Gençliğin bayramı, 19 Mayıs 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun'a geldiği ve Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı gündür ve bugün tüm Türk halkı için çok önemli bir değere sahiptir. Ulusal bayram günümüz olan 19 Mayıs’ı her yıl Gençlik ve Spor Bayramı olarak yurdun her yanında spor gösterileri ve törenlerle kutluyoruz. Biz de bu vesileyle hepinizin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, geleceğin yöneticileri olan gençlerimize güvendiğimizi belirtmek istiyoruz. Mutlu bir bahar ve keyifli okumalar diliyoruz. MAKRO | İçindekiler s 26 RÖPORTAJ 16 l Halil İbrahim Türkoğlu l Mehmet Gündoğan s GÜNCEL 20 l Anneler Günü, Babalar Günü ve ailenin önemi l Dudu Altundağ Annem ve Babam s ÇOCUKLARIMIZ 32 Bir çocuğun koruyucu ailesi olmak... s RÖPORTAJ 34 Sağduyulu, yapıcı, işbirlikçi Bersan Elektrik s RÖPORTAJ 36 Doç. Dr. Halil Coşkun Obeziteden korunun! s SAĞLIK 44 Kolesterol nedir? Baharın tüm güzellikleri... s HABERLER 6-14 l Hayat Eğitim Kurumları ve Makromarket’le 8. Altınşah Satranç Turnuvası sona erdi l ‘2. Bahar Şenliği’miz coşku dolu geçti l Makromarket ve Doğuş Çay’dan huzurevi ziyaretleri l Malatya’da 3. yılımızı kutladık l Caner Cindoruk ve Necip Memilli Makro AVM müşterileriyle buluştu l Makromarket’i mis gibi simit kokusu sardı! l En küçük müşterimiz l Baytek Zeytinleri yeni üretim tesislerinin temelini attı 04 | M ay ı s - H a z i ra n 2010 RÖPORTAJ 48 s s KAPAK 26 Ahmet Yenilmez 6 s RÖPORTAJ 50 Hasan Kaçan s SAĞLIK 54 4 mevsim sağlık için maden suyu için s 56 KİŞİSEL BAKIM 56 Zayıflama mevsimi 64 s GÖZ SAĞLIĞI 64 Glokomun dünyanızı karartmasına izin vermeyin! s KİŞİSEL BAKIM 70 Doğru mu? Yanlış mı? s DEKORASYON 74 Balkonlar çiçek açsın! s ÇOCUK 78 Dino’nun eğlence sayfaları s 74 Makromarket Adına Sahibi Mustafa Songör Genel Yayın Yönetmeni Nuray Erdoğan Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu) Hünkar Sibel Görel hunkar@medyapan.com Yazı İşleri Bikem Öğünç Özlem Bayrak yaziisleri@medyapan.com Grafik Tasarım Murat Çakır Reklam Tasarım Zafer Mert Coşkun Işıkgül Cenk Atarer Mücahit Aktaş Fotoğraf Salih Yılar Yayına Hazırlık GEZİ 82 l Bir tatil klasiği 82 MAKRO VİZYON MAYIS-HAZİRAN 2010 SAYI: 18 BODRUM s KONUK 88 Berna Laçin s 90 Lezzetli tarifler s 94 Ödüllü bulmaca Tel: (0212) 503 88 08 bilgi@medyapan.com Renkayrım/Baskı ve Cilt Arkadaş Basım San. Ltd. Şti. Yayın Türü Yerel Süreli Yönetim Yeri Makro Market A.Ş. Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11 06980 Sarayköy - Kazan / Ankara T: (0312) 815 47 05 www.makromarket.net M ay ı s - H a z i ra n 2 0 1 0 | 05 MAKRO | Haberler Hayat Eğitim Kurumları ve Makromarket’le 8. Altınşah Satranç Turnuvası sona erdi Ankara’nın önemli eğitim kurumlarından olan Hayat Eğitim Kurumları’nın aralıksız olarak 8 yıldır düzenlediği ve Makromarket olarak ana sponsorluğunu üstlendiğimiz Altınşah Satranç Turnuvası, bu yıl 17-18 Nisan tarihleri arasında Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda yoğun bir ilgiyle gerçekleştirildi. 6 | M ay ıs - Ha zira n 2010 Geleneksel olarak her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasında düzenlenen Altınşah Satranç Turnuvası’na bu yıl 33 ildeki 666 ilköğretim okulundan yaklaşık 1700 sporcu katıldı. Aralarında Türkiye, Avrupa ve dünya çapında şampiyonluklara sahip satranç tutkunlarının da yer aldığı ve zorlu bir mücadelenin yaşandığı turnuva, Ankara Gençlik Spor İl Müdürü Vekili Zeki Atlı ve Hayat Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Songör’ün açılış hamlesiyle başladı Makromarket ve Cappy’nin ana sponsorluğunda, ayrıca yerel ve ulusal olmak üzere 21 firmanın sponsorluğunda (İçim Smartt, Algida, Baytekler, Sana, Knorr, Nestle, Uludağ, Fairy, Yayla Bakliyat, Zaman, Posta, Aks TV, Kanal S, Elif TV, TV Kayseri, Kontv, Kanal Malatya, Makro FM, Ribat FM, İmpress) gerçekleşen ve Türkiye Satranç Federasyonu’nun da desteklediği turnuvada erkekler 7– 9, 10–12 ve 13–14 yaş gruplarında, MAKRO | Haberler kızlar da 7–9 ve 10–12 yaş gruplarında birbiriyle yarıştı. 2 gün süren turnuvada, gruplara göre dereceye giren öğrencilere netbook, laptop ve kupa hediye edildi. Ödül töreni öncesi Hayat Gençlik Spor Kulübü Halkoyunları ekibinin gösterisi beğeni topladı. Toplam yüz sporcunun ödül aldığı törende 9 adet laptop, 6 adet netbook ve 85 adet altın dağıtıldı. Turnuva kapsamında 13–14 yaş genel grubunda Ege Köksal, 07–09 yaş bayan grubunda Damla İsra Keskin, 10–14 yaş bayan grubunda Bengisu Çağlayan, 10–12 yaş genel grubunda Volkan Sevgi ve 07–09 yaş genel grubunda da Kerem Ahmet Vardar birinci gelerek netbook almaya hak kazandılar. 13–14 yaş genel grubunda Eren Gani Ererdem, 07–09 yaş bayan grubunda Ece Özbay, 10–14 yaş bayan grubunda Başak Beste Abdimanoğlu, 10–12 yaş genel grubunda Emre Faik Yaver ve 07–09 yaş genel grubunda da Ayhan Koçaçoğlu ikinci geldi. Üçüncülük ödülüne hak kazanan 13–14 yaş genel grubunda Erdi Deviren, 07–09 yaş bayan grubunda Yazgı İrem Bolat, 10–14 yaş bayan grubunda Şuara Keskin, 10–12 yaş genel grubunda Atakan Erdem ve 07– 09 yaş genel grubunda da Kadir Akın hediyelerini teslim aldılar. Dereceye giren sporcular ödüllerini, Gençlik Spor İl Müdürü Ahmet Sağlam, Türkiye Satranç Federasyonu Başkan Vekili Murat Kul, Makromarket Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Songör, Makromarket Genel Müdürü Mustafa Songör, Hayat Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Songör ve Turnuva Direktörü Hulusi Cihangir’in elinden aldılar. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 7 MAKRO | Haberler ‘2. Bahar Şenliği’miz coşku dolu geçti Makromarket olarak geleneksel hale getirdiğimiz Bahar Şenliği’nin ikincisini 13-21 Mart tarihleri arasında, Konya ve Karaman illerinde bulunan tüm Makromarket mağazalarında gerçekleştirdik. Konyalı müşterilerimizin en çok tercih ettiği ve Konya’nın büyük yerel markalarının yer aldığı, ulusal markaların da destek verdiği Makromarket 2. Bahar Şenliği kapsamında çok özel fiyatlar müşterilerimize ulaştı. 13-21 Mart tarihleri arasında devam eden Bahar Şenliği’nde gıda, temizlik, züccaciye ve ev tekstili gruplarındaki yüzlerce üründe yapılan çok özel fiyatların yanı sıra her gün Konya Makro Alışveriş Merkezi içerisinde bulunan Makromarket mağazamızda düzenlenen farklı eğlence, yarışma ve etkinliklerle de şenliğe renk kattık. Etkinlikler kapsamında Türk tiyatrosunun geleneksel oyunları Hacivat-Karagöz ve ortaoyunu, ateş show, sihirbaz, kukla gösterisi, karaoke ve çeşitli çocuk yarışmaları da yer aldı. Konya ve Karaman illerinde bulunan tüm Makromarket mağazalarında yapılan Bahar Şenliği, Antalya ve Alanya mağazalarında da geçerli oldu. Konya Makro Alışveriş Merkezleri içerisinde bulunan Guesto, Santaş Beko, Sevenal ve İpekyolu mağazaları da farklı ürünlerde yaptıkları indirimlerle Bahar Şenliği’mize destek verdi. 8 | M ay ıs - Ha zira n 2010 MAKRO | Haberler Makromarket ve Doğuş Çay’dan huzurevi ziyareti Ülkemizde her yıl, 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan “Yaşlılar Haftası” dolayısıyla Makromarket ailesi olarak, Doğuş Çay ile birlikte, Kayseri, Konya ve Ankara’da bulunan huzurevlerini ziyaret ettik. KAYSERİ ANKARA Makromarket olarak her yıl düzenlediğimiz huzurevi ziyaretlerimizi bu yıl da gerçekleştirdik ve Doğuş Çay ailesi ile birlikte, Ankara Keçiören Belediyesi, Konya ve Kayseri ili Huzurevleri sakinlerini ziyaret ederek hediyeler verdik. Her türlü sosyal sorumluluk çalışmalarında aktif olarak yer alan Makromarket, toplumda çok büyük bir yeri olan ve gelecek nesillerin yetişmesinde önemli rolleri bulunan yaşlılarımıza minnet borcu duyuyor. Bir gün herkesin yaşlanacağı ve yaşlılarına sahip çıkmayan bir toplumun sağlıklı bir geleceğe ulaşmasının mümkün olmayacağının bilincinde olan bir kurum olarak hem maddi hem de manevi olarak yaşlılarımızın yanında yer alıyoruz. 10 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Makromarket Genel Merkez, Bölge Müdürlükleri yetkilileri ve personelimizin katıldığı ziyarette, huzurevlerinde kalan her yaşlıya çiçek ve farklı hediyeler sunduk. Doğuş Çay yetkililerinin ve personelinin de eşlik ettiği ziyarette Doğuş Çay da çeşitli çay çeşitlerini yaşlılarımıza sundular. KONYA MAKRO | Haberler Malatya’da 3. yılımızı kutladık Son yıllarda satın almalarla ve birleşmelerle genişlettiğimiz yatırım ağımızı bundan tam 3 yıl önce Malatya’ya da taşımıştık. Bugün Makromarket olarak, 3 yıldır Malatya halkına hizmet veriyor olmanın sevincini ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu sevincimizi, düzenlediğimiz 3. yıl kutlamalarıyla, tüm Malatya halkıyla beraber yaşadık. Makromarket’in Malatya’daki 3. yıl kutlamaları kapsamında, Malatyalı Makromarket müşterilerinin hoşça vakit geçirmesi için Makromarket Tiyatro Grubu, birbirinden eğlenceli gösteriler, aktiviteler ve yarışmalar hazırladı. Makromarket, yıl dönümü etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen konserler de Malatya halkının yoğun ilgisiyle karşılandı. Bu ilginin karşılığında, her zaman ön planda tuttuğumuz “Hep Ucuz Hep Kaliteli” hizmet ilkesini müşterilerimize yansıtmaya devam ediyoruz. Müşteri odaklı hizmet ilkelerini prensip edinen bir marketler zinciri olarak, rahat ve ferah mağazalarımızda profesyonel personel kadromuzla makro kalite ürünleri mikro fiyatlarla satışa sunuyoruz. Makromarket olarak, modern ve ferah mağazalarımızda hafta içi 758 bin, hafta sonu 1 milyon adetin üzerinde ürün satışı sağlıyoruz. Caner Cindoruk ve Necip Memilli Makro AVM müşterileriyle buluştu Makromarket olarak sosyal ve kültürel faaliyetlere destek olduğumuzu bir kere daha göstererek Konya Selçuk Üniversitesi’nde sahnelenen “Uçurtmanın Kuyruğu” oyununa sponsor olduk. İstanbul Yeni Sahne tarafından sahnelenen “Uçurtmanın Kuyruğu” adlı tiyatro oyununun oyuncuları da düzenlenen imza günü dolayısıyla Makro Alışveriş Merkezi’ni ziyaret etti. Tiyatro sanatçısı, sinema oyuncusu ve yönetmeni olan rahmetli Savaş Dinçel tarafından kaleme alınan ve yönetmenliğini Kurtlar Vadisi’nin psikopat çete başı, Genco dizisinin gaddar babası, oyuncu Erdal Cindoruk’un yaptığı “Uçurtmanın Kuyruğu” adlı oyun, Makro Alışveriş Merkezi ve Makromarket sponsorluğunda 8 Nisan Perşembe günü saat 20.00’da Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde sahnelendi. Başrol oyuncularından biri Yaprak Dökümü’nde Doktor Nazmi ve son 12 | M ay ıs-Ha zira n 2010 dönemin popüler dizilerinden biri olan ve Kanal D ekranlarında yayınlanan Hanımın Çiftliği adlı dizide Kemal karakterlerini canlandıran Caner Cindoruk ve diğer başrol oyuncusu da yine Hanımın Çiftliği’nde Ramazan karakterini canlandıran Necip Memilli, Makro Alışveriş Merkezleri bünyesinde sevenleri ile bir araya geldi. “Uçurtma’nın Kuyruğu” oyunu dolayısıyla Konya’da misafir olan Caner Cindoruk ve Necip Memilli, 8 Nisan günü, Makro Alışveriş Merkezleri’nde hayranları ile bir araya gelerek fotoğraflarını imzaladı. MAKRO | Haberler Makromarket’i mis gibi simit kokusu sardı! Türk kültürünün geleneksel lezzetlerinden biri olan ‘simit’in mis gibi kokusu her ay Makromarket Genel Merkez’in koridorlarını sarıyor. Yönetim Kurulu Üyelerimizden Mehmet Songör, tüm departmanları tek tek dolaşarak tüm Makromarket çalışanlarına elleriyle simit dağıtıyor. Nisan ayı içerisindeki Kutlu Doğum Haftası’nı vesile olarak bilen Mehmet Songör, tüm Genel Merkez çalışanlarına simit dağıttı. Mehmet Songör, daha sonra da bu etkinliği devam ettirdi. Tüm Makromarket çalışanlarının keyifle bir araya geldiği, sıcak bir ortam oluşturan bu etkinlik, bundan sonra da devam edecek. Simit kokusu Genel Merkez koridorlarını sararken Makromarket çalışanları aile olmanın tadını çıkaracak. Baytek Zeytinleri yeni üretim tesislerinin temelini attı Bursa Gemlik’te konumlandırmış olduğu yaklaşık 4800 metrekarelik kapalı alan üzerine kurulu üretim tesisleri ile hizmet veren Baytekler Gıda, 7 bin 200 metrekarelik ilave üretim tesislerinin temelini geçtiğimiz günlerde attı. Bu ek zeytin işleme tesis inşaatı, 2011 yılında tamamlandığında yaklaşık 12 bin metrekarelik tesisleri ile Baytekler Gıda, Gemlik yöresinin en büyük tesise ve üretim hacmine sahip zeytin üreticisi olacak. En küçük müşterimiz 7’den 70’e herkesin alışverişte ilk tercihi olan mağazalarımızda herkesin dikkatini çekecek ürünlere yer vermeye çalışıyoruz. En küçük müşterimiz olan Mervenur Usalan da mağazamızı her gün ziyaret ediyor ve kendi ürün seçimlerini kendi yapıyor. Geleceğin bilinçli tüketicisi Mervenur’a sevgilerimizi gönderiyoruz. 14 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Bugün yaklaşık 70 ilde, ulusal ve yerel marketlerin şarküteri reyonunda kolayca bulabileceğiniz Baytekler Gıda ürünleri, başta sofralık zeytin, sele zeytini, çizik zeytin ve biberli yeşil zeytinden oluşuyor. Baytekler Gıda, yıllık 10.000 tonluk üretiminin her aşamasında tüketici gibi düşünerek hareket ediyor ve kaliteyi, hijyeni her şeyin üzerinde tutuyor. Gıda sektöründe hizmet vermenin insan sağlığına hizmet etmekle eş değer olduğunun bilincinde olan Baytekler Gıda, üretiminde kalite ve hijyene azami özen veriyor. MAKRO | Röportaj Alışverişi, kahve tadında bir keyfe dönüştürebilmek Her gün keyifle alışveriş yaptığınız Makromarket mağazalarının iç mekan tasarımına çok büyük bir önem veriliyor. Uygun mağaza yeri seçiminden müşterilerin rahat hareket etmelerinin sağlanmasına kadar pek çok nokta, dikkatle ve incelikle hesap ediliyor. Makromarket İnşaat-Yatırım Müdürü Halil İbrahim Türkoğlu’ndan Makromarket mağazalarının nasıl planlandığı konusunda bilgi aldık. Bize kısaca kendinizden ve Makromarket’teki görevinizden bahseder misiniz? 1969, Ankara doğumluyum. İlk, orta, lise ve yüksek okulu Ankara’da okudum ve halen işletme fakültesinde öğrenimimi sürdürmekteyim. 2 yıl kadar elektrik projesi ile ilgili bir büro işlettim. Fırın makineleri imalatı yapan Ankara merkezli bir firmada 5 yıl kadar HALİL İBRAHİM TÜRKOĞLU görev yaptım. 90’lı yılların sonlarına doğru esnaflığa market işletmecisi olarak döndüm. Ailemle beraber bir market işletirken, 1999 yılında Sayın Şeref Songör’le, unlu mamuller konusunda yapacağı yeni yatırım sebebiyle tanıştım. Süreç, bizim o yıl Makromarket ailesine katılımımızla devam etti. 2000 yılına kadar Makromarket’te teknik müdür ve unlu mamuller imalat müdürü olarak çalıştım. 2000 yılından 2009 yılına kadar Nokta İnşaat A.Ş.’de şantiyeler şefi, satın alma müdürü ve teknik müdür olarak görev yaptım. 2010 yılında ise inşaat-yatırım müdürü olarak Makromarket’e geri döndüm ve halen 16 | M ay ıs-Ha zira n 2010 bu görevimi devam ettirmekteyim. Makromarket mağazaları için yeni mağaza yeri belirlerken öncelikle hangi kıstasları göz önünde bulunduruyorsunuz? İşletmemize dahil edeceğimiz mekanların genel koordinatör, bölge müdürü ve müdürlüğümüzden bir heyetle yer ve bölge analizi keşif çalışmaları yapılır. İlgili mekanın Makromarket standartlarına uygun, arz edilecek metrekare ile talebin uyumlu, müşteri odaklı olup almadığı ve ulaşım ve hizmet kriterleri incelenerek bir rapor hazırlanır. Bu rapor sonucunda o mekana şube açılıp açılmayacağına karar verilir. Bir mekanın Makromarket olma süreci, ilk önce yer görme keşfiyle başlar. Ekibimizle birlikte o binanın teknik donelerini temin ederiz. Yaptığımız incelemeler sonucunda bir rapor hazırlar, genel müdürümüze sunarız. Bu sunum içerisinde binanın mimari çizimleri, elektrik tesisatı ve güç bilgileri, cephe sistemleri, mekanik tesisat sistemleri, markete uyumluluk çalışması, imar durumu ve yol-cadde konumları, bulunduğu mahallenin genel durumu ve yaklaşık maliyet çalışmaları bulunmaktadır. Genel müdürlükçe onaylanan projeler, mimari büro tarafından onaylı projeler haline getirilerek şantiye şefi arkadaşlarımıza aktarılır ve öngörülen süre içerisinde imalata başlanarak süresi dahilinde tamamlanır. Mağazaların iç mekan tasarımını hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Dekorasyon çalışmalarımızda Makromarket konseptini her şubemize yüzde 99 yaklaşık benzerlikte uygulamaya gayret ederiz. Makromarket konseptini şöyle ifade edebilirim: l Modern mağazacılık araç ve gereçlerini kullanmak. l M2 arz ve talep dengesine göre en uygun mimari yerleşimi uygulamak. l Müşteri memnuniyeti için akıcı, yormayan bir koridor planlaması. l Müşterimizi için rahat, ferah ve modern mağazalar planlamak l Müşterilerin, aradıkları ürünleri zorlanmadan kolayca bulmaları. l Personelin kaliteli hizmet verebilmesi için en uygun şartları oluşturmak l Müşterilerin alışverişlerini, kahve tadında bir keyfe dönüştürebilmek. Mimari çalışmalarımız sırasında kaliteden hiçbir zaman ödün vermedim. Bu konuda yönetim kurulu başkanım ve kurul üyelerinden de azami ölçüde destek gördüm. Global düzeyde meydana gelen malum sebepler, başka bir noktada dikkat kesilmemize vesile oldu: Verimlilik. Bu yıl kesinlikle kaliteden ödün vermeyeceğiz fakat verimlilik konusunda da azami gayret göstereceğiz. Son dönemde ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Yeni dönemde, et ve hal ürünleri konusunda en uygun paketleme ve ömür çalışmaları yapıyoruz. İnşaat sektöründeki yeni sistemleri takip etmek için yılda 50’den fazla fuar, konferans ve eğitim çalışmalarına katılıyorum. Tüm birimlerimizle birlikte, uyum içinde çalışma sonucunda en doğru işi en kısa sürede üretebilmekteyiz. Makromarket’in farkı da burada. Tüm birimlerimiz, konusunda uzman ve deneyimli arkadaşlardan oluşuyor. Bu sebepledir ki mutfakta pişen, müşteriye yansıyan, her zaman en kalitelisi oluyor. MAKRO | Röportaj motivasyonu çok önemli bir konudur. Personelin motivasyonunu sağlamak için, piknik organizasyonları ve haftada bir olmak üzere mağazasal futbol maçları düzenliyoruz. Çalışanlarımızın motivasyonunu elimizden geldiği kadar yüksek tutarak müşteri memnuniyetine odaklanmaları için elimizden gelen gayreti ve desteği veriyoruz. Ayrıca mesaimin büyük bir kısmını personelimi dinleyerek geçiriyorum ve birebir görüşmeler yaparak sıkıntılarını dinliyorum ve mutluluklarına ortak oluyorum. 1 MÜŞTERİ=1000 MÜŞTERİ Gölbaşı’nın en iyi hizmet veren mağazası olan Makromarket’in Gölbaşı mağazası, Hizmette Çizgi Ötesi anlayışını benimsemiş kadrosuyla dikkat çekiyor. Gölbaşı-1 mağazasının Müdürü Mehmet Gündoğan’la Gölbaşı mağazası ve müşteri ilişkilerine bakış açısını konuştuğumuz bir röportaj gerçekleştirdik. Bize kısaca kendinizden ve Makromarket’teki görevinizden bahseder misiniz? 1982, Ankara doğumluyum. Evli ve bir çocuk babasıyım. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü mezunuyum. Makromarket ailesiyle ilk tanışmam, 1999-2004 tarihleri arasında, lojistik depoda bilgi işlem personeli olarak gerçekleşmiştir. Vatani MEHMET GÜNDOĞAN görevimden dolayı 2004 yılında geçici süreliğine Makromarket ailesinden ayrılmak zorunda kaldım. Vatani görevimi tamamladıktan sonra, 2006 yılında yönetici olarak tekrar çalışmaya başladım. Makromarket ailesinde sırasıyla İvedik-1, Yenimahalle, Demet-2, Basınevleri, İncirli şubelerinden sonra Gölbaşı-1 şubesinde mağaza müdürü olarak görev yapmaktayım. Makromarket’in Gölbaşı-1 mağazası hakkında bilgi verebilir misiniz? 18 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Gölbaşı-1 şubesi konum olarak Ankara ilinin güneyinde, şehir merkezine 20 kilometre uzaklıkta, Gölbaşı ilçesinde bulunuyor. Gölbaşı ilçesinde Mogan Gölü ve Eymir Gölü olmak üzere iki adet doğal göl var. Dinlenme, eğlence, yüzme havuzları ve piknik alanlarıyla güzide bir ilçemizde müşterilerimize hizmet veriyoruz. Gölbaşı-1 şubesi, Makromarket ailesine 24. üyesi olarak 2004 tarihinde hizmet vermeye başladı. Şubemiz, 1800 metrekare kullanım alanında “Hizmette Çizgi Ötesi” anlayışını benimsemiş kadrosuyla, Gölbaşı ilçesinde en iyi hizmeti veren hipermarkettir. Bir mağaza müdürü olarak, mağazanızda işlerin düzenli yürütülmesi ve personelin motivasyonunu sağlamak için nelere dikkat ediyorsunuz? Mağazamızda sistemsel ve düzenli çalışmaya önem veriyoruz. Özellikle yapılacak işleri günlük-haftalık-aylık olmak üzere üç ana grupta yazılı bir program halinde gerçekleştiriyoruz. Yapılacak olan işlemleri kesinlikle son ana bırakmıyoruz. Piyasadaki rakiplerimizi çok iyi bir şekilde takip ederek çıtamızı yükseltmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Personel bizim için en önemli değerdir. Dinamik bir ortamda çalıştığımız için, personelin Siz ve personeliniz, Gölbaşı mağazasında müşteri memnuniyeti sağlamak için nelere dikkat ediyorsunuz? Müşterilerimizi, mağazamızı ziyaret eden misafirlerimiz olarak kabul ediyoruz. Müşterilerimizi, bir misafirin nasıl ağırlanması gerekiyorsa o şekilde ağırlıyoruz. Hizmet sektörü olduğumuz için, rahat ve temiz bir ortamda alışveriş yapmaları konusunda güler yüzlü ve pozitif bir şekilde müşterilerimize yardımcı oluyoruz. Müşterilerimizin önerileri ve taleplerini dikkate alarak bu doğrultuda hareket ediyoruz. 1 MÜŞTERİ=1000 MÜŞTERİ prensibiyle hareket ediyoruz. Makromarket hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Makromarket insana değer veren, geçmişin tecrübesiyle geleceğe yön veren, gelişime açık, kendini sürekli yenileyen, teknolojiyi takip eden ve sistemsel olarak çalışan, bilimsel verilere göre hareket eden çağdaş bir kurumdur. Sektöründe de lider bir marka. Gelecek 5 yıl içinde de ülke sınırlarını aşıp, bir dünya markası olacağına inanıyorum. Bu nedenlerden dolayı da Makromarket çalışanı olmak, bana büyük bir zevk ve gurur veriyor. MAKRO | Güncel Toplumun yapı taşının aile olduğu gerçeği, hepimiz tarafından sık sık dile getirilir. Bir insanın hayatında ailenin ne kadar önemli bir yeri olduğunu hiç kimse yadsıyamaz. Büyümemizde, eğitimimizde ve topluma karşı sorumlu bireyler oluşumuzda büyük sorumlulukları olan anne ve babalarımızı bu güzel günlerde küçük de olsa bir hediyeyle hatırlamak, hepimizin boynunun borcu… Aile ortamının çocuk üzerindeki etkisi ANNELER GÜNÜ, BABALAR GÜNÜ VE AİLENİN ÖNEMİ Mayıs ve Haziran ayları, hepimizin hayatında çok önemli bir yeri olan anne ve babalarımıza duyduğumuz sevgiyi ifade edebileceğimiz günleri içinde barındırıyor: Anneler Günü ve Babalar Günü. Bu yıl Anneler Günü’nü 9 Mayıs tarihinde, Babalar Günü’nü ise, 20 Haziran’da kutlayacağız. Onların bizim için önemini bir kere daha hatırlayabileceğimiz bu güzel günlerde, ailenizin hayatınızdaki yerini ve önemini bir kere daha düşünebilir, her zaman yanınızda olan bu insanlara sevginizi gösterebilirsiniz. 20 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Ailenin çocuk gelişimi üzerinde etkisi konusunda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuğun kişilik gelişiminin % 65'i okul öncesi dönem dediğimiz 0-6 yaş döneminde oluşuyor. Bu dönemde çocukta gelişen olumlu veya olumsuz kişilik yapısı, daha sonraki dönemlerde telafisi zor sonuçları beraberinde getiriyor. Yaşamın ilk yıllarını olumsuz koşullar içinde geçirmiş olan çocukların bu olumsuzlukları yetişkin olduklarında da devam ettirdikleri gözlemlenen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Birey yetişkin olsa da, çocuklukta yaşamış olduğu ailenin ve almış olduğu aile eğitiminin etkilerini hayatı boyunca taşıyor. Aile ortamı, hem MAKRO | Güncel psikolojik hem de sosyal yönden her geçen gün gelişen çocuğun en çok etkileşime uğradığı yer. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler, çocuğun kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olanaklı hale getiriyor. Hayatımızda bu kadar önemli bir yeri olan “aile”miz, hayatımızın biçimlenmesinde çok önemli bir yere sahip. Anne ve babanın rolü Aileyi yaşayan bir organizma olarak düşünebiliriz. Aile içindeki her birey farklı işlevleri yerine getirir ve her biri birbirinden etkilenir. Bu işleyişte meydana gelen en ufak bir sorun, diğer bireylerin de ritmini ve işleyişini etkiler ve değiştirir. Bu açıdan bakıldığında ailenin sorunsuz ve uyum içinde yaşaması, fonksiyonlarını yerine getirmesi açısından çok önemli bir durumdur. Aile içinde yetişecek olan bireyler, ancak bu uyumla sağlıklı bireyler olarak gelişirler. Bu durumun sağlam bir şekilde yürümesinde anne ve babaların çok büyük bir rolü var. Aile içinde kurulan ve kurulması gereken normal iletişim ve etkileşim kanalları, anne ve baba tarafından sürekli kontrol edilmeli ve yenilenmeli. Ailedeki normal iletişim ve etkileşimi engelleyen faktörleri kısaca şöyle sıralayabiliriz: l Aileyi ve bireyleri ilgilendiren konular üzerinde yüzeysel konuşmalar yapmak bir aile içerisinde olmaması gereken bir durumdur. Ailenin bir masa etrafında sorunlar üzerine yeterince konuşması, her aile bireyi için rahatlatıcı bir durum olur. l Aşırı soru sormak, yersiz şüphe ve tereddütler biriktirmek, aile içerisinde sorunların artmasına neden olur. Aile içerisinde insanlar birbiriyle doğru iletişim kurarsa, bu tip sorunlar ortadan kalkar. l Hepimiz günlük hayatımızda konuşma ve izah etme olmadan, karşı tarafın hareketlerini, düşüncelerini yorumlamaya ve tahmin etmeye çalışırız. Ancak bu hem aile içinde hem de sosyal hayatta hiç doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Yorumlamak yerine konuşmak en güzel çözüm yoludur. Bunların dışında, l Geçmişteki üzücü ve tatsız olayların sık sık gündeme getirilmesi, l Sorulan soruları cevapsız bırakma, l Bireylere söz ile baskı kurmaya çalışma, l Abartılı bir şekilde onaylama veya reddetme, l Suçlama, eleştirme, olumsuz değerlendirmeler yapma, l Samimiyetten uzak kalma, yalan söyleme, l Alay etme, küçük düşürmeye çalışma, fikirlere değer vermeme, l Küçük hataları çok abartma, l Fedakarlığı devamlı karşı taraftan bekleme, l Ortak faaliyetlere gereken önemi vermeme gibi durumlar, aile birliğinde ciddi sorunlara neden olabilir. Anne ve babanın en temel görevleri, önce birbirleriyle daha sonra da çocuklarıyla sürekli iletişim kurmak, onlarla her konuda konuşmak olmalı. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 21 MAKRO | Güncel Annem ve babam D U D U … Annem ve babam, akşamları eve gittiğimde bir koltukta el ele oturmuşlar, sıcak çaylarını yudumluyorlar… Ne güzel bir aşktır diye düşünüyorum çoğu zaman… Anacığım, babacığımın gözlerinin içine bakıyor, bir şeyleri buyur etsin de, hizmet edeyim diye… Babam bir hükümdar gibi koltuğunun kenarına koymuş olduğu çayı yavaştan yudumluyor… Aslında o evin hükümdarının anam olduğunu kabul etmiş içten içe, ama yine de ona biçilen o rolü istem dışı uyguluyor… Çünkü yıllardır omuz omuza verdiği bu kadının omuzlarında ne çok yük olduğunu, her şeyden önce evlatlarının anası olduğunu biliyor. Onların en mutlu olduğu anların, sabah dualarla, el sallayarak gönderdikleri beni, sağlıklı bir şekilde yanlarında tekrar gördükleri anlar olduğunu; annemin yavrum deyişinden, babamın biraz önceki o ihtişamlı halinden toparlanarak “Hadi kızım, hadi üzerini değiştir de sana sıcak bir çay dökeyim”, deyişindeki yumuşaklığından anlıyorum. Bu manzara, benim ailem içindeki küçük bir görüntü… Buna benzer, hafızamda yüzlerce olay var. Kendi içlerinde ne kadar birlik, 22 | M ay ıs-Ha zira n 2010 A L T U N D A Ğ beraberlik olsa da, o anlarındaki mutlu aşkı tamamlayan evlat bir başka… Çünkü anne ve babanın evladına duyduğu sevdanın hiçbir sınırı yok… Anne ve babanın evlatlarına duyduğu sevda; sıcak, saf, ön yargısız, limitsiz, art niyetsiz, karşılıksız ve dupduru… Bir anne çocuğunu ceninken sevmeye başlar. Evlat sevgisini o an hisseder; baba, o zaman başlar, çocuğuna en iyi imkanları vermek için daha çok çalışmaya, didinmeye, hayattan endişelenmeye, kaybetme korkusunu, telaşını yaşamaya… Kadın ve erkeğin hayatını değiştirir, evlatları olacak duygusu… Daha sonra annenin acılarla yaptığı doğum, babanın dışarıdaki heyecanı bir başkadır… Annenin o doğumla başlayan fedakarlıkları, uykusuzluk, yorgunluk, hayatının her anına o evlada göre yön vermek… Babanın imkanlar çerçevesinde reisi olduğu aileye bakma olgusu, koruyup kollama iç güdüleri, evlatla beraber olgunlaşır. Yanımızda olmadıkları an var mıdır? Hasta iken başucumuzda, bir sınavda kapının önünde, askere giden evladıyla gece-gündüz nöbet tutmazlar mı? Ruhen, bedenen, dualarla hep bizimle değiller mi? Acımızdan ağlarlar da mutluluktan da ağlamazlar mı? Allah’ım, evladıma bir şey olmasın, ona gelecek bana gelsin diye feryat etmezler mi? Sıkıntılı ailelerde bile evlat bir bütün yapar aileyi, istisnalar vardır tabi ki… Ayrılanlar, annesini ve babasını göremeyenler, ayrı yaşamak zorunda olanlar… Ama evlat başka bir şeydir, ne şartlar altında olursa olsun, anne ve babalar için… Ya evlatlar için anne ve baba nedir? Annem, “Bir gün anne ol, o zaman göreceğim seni, beni o zaman anlayacaksın” der. Bana sinirlendiğinde ise, “Senin annen olmayacağım artık” derdi çocukken… Komik gelirdi bana bunlar! Çünkü biz onlar gibi saf sevmiyoruz her zaman… Onların gözünden, onların yüreğinden bakamıyoruz, onlar kadar fedakar, onlar kadar sevdalı olmuyoruz çoğu zaman. Düştüğümüzde dizimizi öper, masaya kafamızı çarptığımızda masayı MAKRO | Güncel … uyandığımda bana bakan gözlerini, yanı başımda ninniler söylemeni, anlattığın masalların sonsuzluğa dek sürmesini sevdim… ama en çok “annem” demeyi sevdim… yaramazlık yaptığımda çatık kaşlarını, evin içinde koşup dururken telaşlarını sevdim… en çok sevdiğim yemeği yapmanı, yemeyeceğim dediğimde, ısrarını sevdim… ama en çok “annem” demeyi sevdim… dövmezler miydi? Öpmekle acıyı yok etmeye, bir nesneyi dövmekle koruma içgüdüsü yok mu? Bu olayları büyüdükçe de çeşitli şekillerde uygulamadılar mı hayatımıza? Ama öpmeleriyle acımız yok olmadı mı? Ağlarken susmadığımız zaman bir nesneyi dövmesiyle kendimizi güvende hissetmedik mi? Onlara duygusal demagojiler yapmıyor muyuz çoğu zaman, sevgilerini kullanmıyor muyuz? Bir şeyi çok istediğimizde üzgün davranıp onları ikna etmeye çalışmadık mı? Para istediğimizde, alana kadar yüzümüzü asmadık mı? Bir yere gitmek istediğimizde onların bütün istememelerine rağmen gitmeyi başarmadık mı? Sevdiğimiz kızı ya da oğlanı üzmemek için anne babamızı üzmedik mi? Şimdi, kaç yaşında olursak olalım; hatta biz de anne ve baba olmuş olalım, anne-babamıza bizler de bir kere çıkarsız, riyasız, saf, onlar gibi duru bakalım… Annelik ve babalık duygusunu yaşayan tüm ANNE-BABALARA, çok istemelerine rağmen yaşayamayan ama ANNEBABALIK DUYGUSUNU YÜREĞİNDE HİSSEDEN herkese sevgilerimi ve saygılarımı sunarım! 24 | M ay ıs-Ha zira n 2010 senin ayakkabını giyip evin içinde dolaşmayı, gizlice dolapları karıştırmayı sevdim… koltukların üzerinde zıplayıp üzerine atlamayı, senin de tutmak için koşmanı sevdim… ama en çok “annem” demeyi sevdim… bana ördüğün kazakları giymeyi , elimden tutup parka götürmeni sevdim… saçlarımı okşayarak taramanı, seninle zaman geçirmeyi sevdim… ama en çok da “annem” demeyi sevdim… ilk aşık olduğumda, aşkın ne olduğunu anlatmanı sevdim… “anne çok seviyorum” diye ağladığımda, göz yaşlarımı silmeni sevdim… hayatımdaki her önemli olayda yanı başımda durmanı, “sen ne karar verirsen arkandayım” demeni sevdim… uzaklara gittiğimde dönüşümü beklemeni, kocaman bir kadın olduğumda yaşımı üç-beş yaş küçültmeni sevdim… hatalarıma kızmanı, daha sonra çözüm aramanı sevdim… nasihatlar verip durmanı sevmediğimi söylerdim, ama sevdim… ben senin benim annem olmanı sevdim… ben sana “annem” demeyi sevdim… MAKRO | Kapak Cildinize bahar gelsin Baharın tüm güzellikleri... Sımsıcak yaz günleri yanı başımızda! Kış aylarının getirdiği rehaveti her anlamda geride bırakmak elimizde. Mevsim geçişleri pek çok insan için zor zamanlardır. Alerjiler, cilt sorunları, saçların donukluğu, fazla kilolar, nezle ve grip… Bu sorunların hepsinin üstesinden gelmek ve yaza ışıl ışıl girmek elinizde… 26 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Sağlıklı ve canlı bir cilde sahip olmak herkesin hayali. Kış aylarında matlaşan ve olduğundan daha soluk görünen cildimizi makyaj hileleriyle renklendirmeye çalışırız. Ancak güneşin yüzünü göstermesiyle beraber, kışın olumsuz etkilerini cildimizden atabiliriz. Soğuk kış günlerinde nem kaybıyla beraber soluklaşan ve kuruyan cildimiz için almamız gereken ilk önlem, nem oranını dengelemek olmalı. Mevsim değişimlerinde cildi yeterince nemlendirmenin yanı sıra özel bir bakımla ışıltılı ve güzel bir tene sahip olabilirsiniz. Haftada 1-2 kez mutlaka derinlemesine cilt temizliği yapın. Bunun için yüzünüze temizleyici ve arındırıcı bir maske yapabilirsiniz. Böylece cildiniz ölü hücrelerden arınır, yeni ve taze bir hale gelir. Kendi yapabileceğiniz karıșımlar… Maruldan gelen nem Marul bol su içerdiğinden marul maskesi, özellikle kuru ciltler için çok faydalı oluyor. Ayrıca içeriğindeki A vitamini, kuru ciltlerin pürüzsüz bir görünüme kavuşmasına yardımcı oluyor. 5 adet marul yaprağını kaynar suda 3 dakika bekletin ve soğumaya bırakın. Bu yaprakları temizlenmiş cildinize ve boynunuza uygulayın. 20 MAKRO | Kapak dakika kadar bekletip ılık suyla marulları uyguladığınız bölgeleri yıkayın. Havlu ile, kesinlikle çok sert davranmadan, tampon yaparak kurulayın. Sıkılaștırıcı maske Yarım elmayı rendeleyip suyunu süzün. Bu suya, 1 tatlı kaşığı yulaf unu, 1 tatlı kaşığı polen, 1 kapsül de E vitamini ekleyin. Hepsini pürüzsüz bir hal alana kadar karıştırın. Göz çevreniz dışında tüm yüzünüze uygulayın. Bu karışımdaki polen, pek çok kozmetik ürününün de içeriğinde bulunuyor. Mucize bir ürün olan polen, ciltteki hücreleri besliyor ve cilde tazelik kazandırıyor. Aynı etkileri, polen yiyerek de elde edebilirsiniz. Her gün belli bir miktar polen yemek, kanın filtre edilerek temizlenmesini sağlar. Ellere peeling Bir insanın yaşlandığı en çok ellerinden belli olur. Yaş ilerledikçe, el kırışıkları artar ve lekeler oluşmaya 28 | M ay ıs-Ha zira n 2010 başlar. Eller için önceden önlem almak çok önemli. Her gün nemlendirici kullanmak ve özellikle dışarıya çıkarken güneş ışınlarını engelleyecek bir koruyucu sürmek gerekiyor. Ayrıca ellerinize uygulayacağınız bir ‘peeling’le, ölü derilerinizden kurtulabilir ve canlı ve pürüzsüz ellere kavuşabilirsiniz. 1 kase susam yağı, 1 kase deniz tuzu, 1 tatlı kaşığı portakal yağını karıştırın ve bu karışımla ellerinizi ovun. Daha sonra ılık suyla yıkayıp kurulayın. Ellerinizdeki farkı hemen göreceksiniz. Ayak deriniz sertleștiyse… Bütün bir gün boyunca bizi taşıyan ayaklarımızın da bakıma ihtiyacı var. Ayak bakımı konforlu bir hayat sürmek için çok önemli. Ayaklarımızın altında bulunan deriler, her gün biraz daha sertleşir ve bir gün bakmışsınız, artık ayaklarınız geri dönüşü olmayan bir noktada… Bunun için, öncelikle ayaklarınızı sık sık topuk taşıyla (ponza taşı) ölü derilerden arındırın. 1 kase beyaz vazelin, 1 çorba kaşığı elma suyu, 1 çorba kaşığı limon suyunu karıştırın ve bu karışımı ayaklarınıza iyice yedirerek sürün. Maskeli ayaklarınızı, önce gazlı bez, üzerine de streç film sararak 2 saat kadar bekletin. Haftada bir kez uygulayacağınız bu yöntem, özellikle ayak altındaki sert deriler için kesin çözüm olacak. Saçlarınızın da bakıma ihtiyacı var Soğuktan sadece cildimiz değil, saçlarımız da etkilenir. Kış aylarında cansızlaşan saçlarımıza baharla beraber daha çok özen göstermemiz gerekebilir. Saçlarımız, en önemli aksesuarlarımızdan biri. Saçımızın sönüklüğünden ya da kabarıklığından, çok dökülmesinden, matlaşmasından sık sık şikayetçi oluruz. Bu dertlerden kurtulmak için saçlarınızı da bakımlardan mahrum bırakmayın. Basit maskelerle ışıltılı saçlara sahip olabilirsiniz. Saçlarınızın dolgunlaşması için, 1 tane ezilmiş muzu 1 yemek kaşığı balla iyice karıştırıp yeni yıkadığınız saçlarınıza uygulayın. Saç derinize masaj yapmayı da ihmal etmeyin. Saçlarınızı bir havluyla sarın ve 20-25 dakika bekleyin. Bu sürenin sonunda saçlarınızı iyice durulayın ve saç tipinize uygun bir şampuan ve saç kremiyle yıkayın. Muz ve balın içeriğinde bulunan A,B ve C vitaminleri, hasar görmüş MAKRO | Kapak l Uyumadan önce pencereleri kapatmanın, l Yatmadan önce saçları yıkayarak polenleri uzaklaştırmanın, l Eve gelindiğinde kıyafetleri havalandırmanın ve yatak odasının dışında muhafaza etmenin, l Giysileri dışarıda kurutmanın, l Araba camlarını kapalı tutmanın, l Tatil için daha çok dağlık bölgeleri veya deniz kenarını tercih etmenin polen maruziyetini azaltacağını unutmayın. Bahar yorgunu musunuz? saçlarınızı onarırken, kolay şekil almasına da yardımcı olacaktır. Saçınız dökülüyorsa, 20 gram çörek otunu öğütün ve üzerine 20 gram susam yağı, 10 gram defne yaprağı ekleyin. Bu karışımı saçlarınıza sürüp bir havluyla sararak 2 saat kadar bekletin. Ayrıca çörek otunu öğünlerinizde kullanmanız da aynı etkiyi meydana getirir. Örneğin salatalarınıza, 1 tutam çörek otu serpin. Bahar alerjilerine dikkat! Havaların ısınıp güzel bahar aylarının gelmesiyle birlikte açık havada gezip tozmak güzel havaların tadını çıkarmak herkesin isteği. Baharın gelmesiyle birlikte burun akıntısı, hapşırma, öksürük, vücutta kaşıntı ve döküntü gibi alerjik şikayetler ortaya çıkabilir. Baharda bitkilerin polenleri bol miktarda havaya salınıyor. Polen alerjisi, ağaçların, fundalıkların, tahıl ve otların ve daha az sıklıkla da çiçeklerin polenlerinden kaynaklanır. Polenler ön planda nefes yolu ile 30 | M ay ıs-Ha zira n 2010 vücudumuza girdiği için "inhale alerjenler" olarak adlandırılıyorlar. Polenler üst solunum yolları ve solunum sisteminde boğazda yanma, kaşıntı, kuru öksürük ve nefes darlığı şikayetlerine neden olur. Polen mevsimlerinde; ağaçların çoğunlukla Mart ayından Mayıs’a, çayırların Nisan’dan Haziran’a, otların ise Haziran sonundan Eylül’e kadar havaya polen saldığı biliniyor. Aynı zamanda tek başına polen mevsimleri ve polenlerdeki artışlar, iklime ve yöresel faktörlere göre de değişim gösterebiliyor. Birçok bitkinin çiçeklenme döneminde, açık havada oldukça yüksek miktarda polen oluşur. Polen düzeyleri; kırlık bölgelerde gün içi en yüksek düzeyken, şehirlerde ise akşama doğru en yüksek düzeyine ulaşır. Dağlık ve deniz kenarı bölgelerde ise polen miktarı daha az olup, yağmur ve bulutlu havalarda bu miktar daha da azalır. Bunun yanı sıra, Her sene bu zamanlar kendinizi halsiz, yorgun, uykusuz hissediyorsanız, sürekli eklem ağrılarınız varsa siz de bahar yorgunu olabilirsiniz. Bahar yorgunluğunun sebepleri: l Beslenme alışkanlığı bozuklukları sonucunda yeterli vitamin ve mineral alınmaması. l Tiroid bezinin düzensiz çalışması. (Özellikle tiroid bezinin az çalışması, yorgunluk hissini arttırıyor.) l Çay, kahve, sigara ve alkol tüketme alışkanlıkları. l Tansiyon, kalp hastalığı, alerji, nezle ve bazı ağrı kesici ilaçların kullanımı. l Stres, hava kirliliği ve gürültü. Bahar yorgunluğu için alınabilecek önlemler l Bol bol su için. l Düzenli ve dengeli beslenin. l B ve C vitamini, Magnezyum, Çinko ve Potasyum zengini yiyecekler tüketin. l Egzersiz yapın. l Uyku düzeninizi bozmayın. l Stresten uzak durun. l Sigara, alkol ve kafein tüketmeyin. MAKRO | Çocuklarımız Bir çocuğun koruyucu ailesi olmak... Fizyolojik olarak anne-baba olamayan pek çok çift, çocuk evlat edinmek için uğraşıyor ancak bu hiç de kolay bir süreç değil. Bu açıdan bakınca, bir çocuğu yetiştirmenin en kolay yolu koruyucu ailelik gibi görünüyor. Ülkemizde pek fazla bilinmese de Avrupa ve Amerika’da kusursuz olarak işleyen bu sistem, evlat edinmeye göre daha kolay. İşte size, koruyucu aile olmakla ilgili bilmeniz gerekenler… 32 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Ülkemizdeki koruyucu aile sayısı çok yüksek değil. Bunun için iki sebep sayılabilir. Birincisi, pek çok kişinin bu durumdan haberdar olmaması. İkincisi ise, bakılan çocuğun bir gün koruyucu ailenin elinden alınması ihtimali. Bunun için koruyucu aile olmayı düşünen çiftlerin öncelikle bu durumu kabullenebilecek olgunlukta olması çok önemli. Ancak bütün bunları göze almaya değer bulanlar için sıcak bir aile ortamı oluşması ihtimali de çok yüksek. Sizin sayenizde aile ortamı içerisinde yetişen ve düzgün eğitim alan bir çocuğun yarın için ne kadar kıymetli bir hazine olduğunu bir düşünün. Koruyucu aile nedir? Koruyucu ailelik, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakılamayan çocukların, kısa veya uzun süreli olarak bakımlarını üstlenen aile ya da kişilerin yanında, devlet denetiminde yetiştirilmeleri olarak tanımlanıyor ve bu hizmeti veren aile ya da kişilere koruyucu aile deniyor. Çocukların sağlıklı gelişebilmeleri için kendilerini koruyacak, sevecek, destekleyecek, güven sağlayacak, sosyal ve maddi gereksinimlerini karşılayabilecek sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları var. Kuşkusuz anne-babalar da çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için çaba harcarlar. Ancak yaşam her zaman düşünülenler gibi olmayabilir. Bazı aileler zihinsel, bedensel ya da psikolojik sorunları MAKRO | Çocuklarımız veya ekonomik yetersizlikleri, boşanma, ölüm, hükümlülük gibi sosyal sorunları nedeniyle bütünlüklerini devam ettiremez ve çocuklarının gereksinimlerini karşılayamaz hale gelir. Böyle durumlarda olan çocuklara yardım etmenin en iyi yolu, başka bir ailenin yanında bakımlarının sağlanmasıdır. Koruyucu aile bakımının, çocuğa sağladığı aile ortamı, çocuğun psikososyal gelişiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Bu nedenle de tüm dünyada korunmaya muhtaç çocuklar için en çok tercih edilen bakım şekli, “koruyucu aile” bakımıdır. Ülkemizde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (ŞHÇEK), bir elinden tuttuğu ve tutmaya devam edeceği çocukların öteki elinin de koruyucu aileler ve toplum tarafından tutulmasını istiyor. Koruyucu ailede hangi çocuklara bakılır? Koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuklar, öz ailesi bulunan, öz ailesince bir süre için bakılamayan, çeşitli nedenlerle evlat edindirilme şansını tümüyle yitirmiş olan, kız ya da erkek, sağlıklı ya da özürlü tek ya da kardeş olup, durumunun koruyucu aile yanına yerleştirilmeye uygun olduğu sosyal çalışmacı tarafından belirlenmiş çocuklardır. Bu yasal çerçevede, haklarında korunma kararı alınmış çocukların koruyucu aileler yanına yerleştirilmeleri için öz ailelerinden muvafakat alınması zorunluluğu yok. Bu çocuklar, ailelerinden izin alınmaksızın uygun kuruluşlara ya da koruyucu aileler yanına yerleştirilebiliyor. Șartlar da çok kolay Koruyucu ailelik için gerekli şartlar da oldukça kolay bir hale getirilmiş. Bir kişinin koruyucu aile olabilmesi için gerekli şartlar şöyle sıralanabilir: Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak ve bir çocuğun koruyucu ailesi olarak onun geleceğe hazırlanmasına yardımcı olmak istiyorsanız, hemen Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlüklerine başvurabilirsiniz. Aile şefkatinden uzak yetişen bir çocuğun mutlu ve huzurlu büyümesi sizin ellerinizde olabilir. l TC vatandaşı olmak. l Türkiye’de ikamet etmek. l En az ilkokul mezunu olmak. l 20-25 yaş aralığında bulunmak. Eğer çift olarak koruyucu aile olunacaksa, eşlerin beraber başvuru yapması gerekiyor. Ancak koruyucu aile olmak için illa ki evli olmak şartı aranmıyor. Bekar kişilerin, çocuğa baba yoksunluğu göstermeyecek derecede iyi akrabalık ilişkileri olması gerekiyor. Koruyucu aile adaylarının hazırlaması gereken belgeler şunlar: l Fotoğraf l Nüfus cüzdanı örneği l Evliler için evlenme cüzdanı örneği l Öğrenim durumunu gösterir belge l İkametgah belgesi l İş ve gelir durumunu gösteren onaylı belge l Adli sicil raporu l Koruyucu aile olacak kişilerin çocuğun bakımını, psiko-sosyal gelişimini ve eğitimini etkileyecek ya da çocuğa zarar verecek düzeyde fiziksel engeli, ruhsal rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalığının olmadığını gösterir rapor. Koruyucu ailelerin yükümlülükleri nelerdir? Koruyucu aile, l Yanına yerleştirilen çocuğun öncelikle fiziksel ve psiko-sosyal gelişiminin sağlıklı olabilmesi için gerekli koşulları sağlamalı. l Çocuğun yeteneklerinin ve becerisinin elverdiği ölçüde, öncelikle eğitim ve öğretimi ya da iyi bir meslek sahibi edindirilmesi için gerekli çabayı göstermeli. l Çocuğun varsa öz ailesi ve akrabalarıyla, uygun görülen şekil ve zamanda görüşmesini sağlamalı. l Koruyucu aileye ve yerleştirilen çocuklara ilişkin olarak mesleki çalışmaları yürüten sosyal çalışmacıya gerekli koşulları hazırlamalı. l Adres ve ikametgah değişikliklerini, bu değişiklik gerçekleşmeden önce Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bildirmeli. l Görev veya tatil amacı ile çocukla birlikte yurt dışına gidilmek istenmesi durumunda, çocuğun veli ya da vasisinin izni gerektiğinden, yasal işlemlerin tamamlanmasına yetecek süre göz önüne alınarak, en kısa sürede durumu İl Müdürlüğü’ne bildirmeli. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 33 MAKRO | Röportaj Sağduyulu, yapıcı, işbirlikçi Bize kısaca kendinizden ve Bersan Elektrik’ten bahseder misiniz? Elektrik sektöründeki iş hayatıma, 1986 yılında Semaş A.Ş.’de başladım ve 17 yıl hizmet verdim. 2003 yılında BER-SAN Elektrik’i kurdum ve faaliyetlerim devam ediyor. 2006 yılında FEMA GRUP olarak kurumsallaşan bir firmaya ortak oldum. Aynı zamanda bu süreç içinde Ankara’da kurulan Elektrik Malzeme Satıcıları ve İş Adamları Derneği’nde başkan yardımcısı olarak görev yaptım. BER-SAN, elektrik salt malzemeleri ve taahhüt olarak Ankara ve diğer illerde faal işlerine devam ediyor. FEMA GRUP Ankara’da Legrand ve Gecem Aydınlatma bayi olarak faaliyet gösteriyor. Ayrıca, sektörün dışında, GençlerBirliği Spor Kulübü kongre üyeliği yapıyorum. BERSAN ELEKTRİK Ankara’da elektrik konusunda hizmet veren en köklü firmalardan biri olan Bersan Elektrik, bu sayımızın konuğu. Bersan Elektrik’in sahibi Erol Topçuoğlu ile hizmetlerini ve ileriye yönelik hedeflerini konuştuk. Ankara’daki elektrik sektörünü ve genel anlamda elektrik sektörünün son durumunu değerlendirir misiniz? Ankara’da elektrik sektörü olarak pek çok sıkıntımız var. Bunları kısaca şöyle sıralayabilirim: Esnafla 34 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Röportaj Bersan Elektrik hakkında… Sektörün en iyisi olmayı hedefleyen Bersan Elektrik, bu bakımdan müşteri memnuniyetine sonsuz önem veren bir firmadır. Kurulduğu ilk günden itibaren müşterilerinin taleplerini anında karşılamak, Bersan Elektrik’in birinci hedefidir. Vizyon Sektöründeki talep ve beklentileri uzman bakış açısıyla, objektif biçimde değerlendiren, dinamik, girişimci, yenilikçi ve teknolojik gelişmelere hızla uyum sağlayan, değişimi yönlendiren bir yaklaşımla müşteri memnuniyetini ön planda tutarak bilgi ve deneyimimizle paylaşımcılık ilkesi ile çalışan bir şirket olmak. Misyon l Müşteri memnuniyetinin devamlılığını sağlamak, müşteri beklentilerinden daha üst seviyede hizmet vermek. EROL TOPÇUOĞLU aramızdaki dayanışma ve güvenin olmaması, sektör olarak birbirimizi tamamlayamamış olmamız, metrekare olarak çok yakın olmamıza rağmen ilişkilerimizin sıhhatli olmaması… Ayrıca devam eden iş ilişkilerinin de kopuk olması bizi oldukça etkiliyor. l Kalite bilincini en üst seviyede tutmak. l Teknolojik gelişmeleri takip ederek, çalışanların ve müşterilerin bu gelişmelerden haberdar olarak uygulamalarını sağlamak. l Güvenli, huzurlu, dürüst ve yasalara saygılı bir işletme olmak. l Sosyal sorumlulukların bilincinde olan, çağdaş toplum için sosyal projelerin içinde yer alan bir şirket olmak. l Çevrenin ve doğanın korunabilmesi için yenilenebilir enerji kaynaklarından yana olmak. Bersan Elektrik olarak ileriye yönelik hedefleriniz nelerdir? Müşterilerine en kaliteli ve en iyi hizmeti vermeyi amaçlayan firmamız, her türlü sorunda müşterilerinin yanında olan, sağduyulu, yapıcı, işbirlikçi bir firmadır. Tecrübeli personelimizle müşterilerimizin işlerini kolaylaştırmayı, her noktada yanlarında olmayı kendimize görev olarak biliyoruz. Müşterilerimizin taleplerini servis araçlarımızla, istedikleri her yere ulaşarak karşılamayı hedefliyoruz. Biz, sektörün en iyisi olmayı hedefleyen bir firmanın, müşteri taleplerini anında karşılaması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle, müşterilerimizin taleplerini anında karşılamak, her zaman birinci hedefimiz. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 35 MAKRO | Röportaj Doç. Dr. Halil Coșkun OBEZİTEDEN KORUNUN! Çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan obezite, özellikle çocukları etkisi altına almaya başladığı için büyük bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Genetik yatkınlık, kötü beslenme alışkanlıkları, stresli bir yaşam veya iş gibi pek çok nedeni olan obeziteden korunmak ve çocuklarımızı korumak, bizim elimizde… Obeziteyle ilgili merak ettiğimiz tüm soruları yönelttiğimiz Doç. Dr. Halil Coşkun’dan, obeziteden korunma yolları ve tedavisiyle ilgili pek çok bilgi aldık. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? 1970 yılında Samsun’da doğdum. 1994 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1995-2000 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında ihtisasımı tamamlayarak Genel Cerrahi Uzmanı oldum. 2002-2008 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başasistan olarak çalıştım. Bu dönem içerisinde 2004 ve 2008 yılları arasında, çeşitli zaman dilimleri içerisinde Cleveland Clinic Foundation Endokrin, Laparoskopi, Obezite ve Metabolizma Cerrahi bölümlerinde Klinik Observer olarak çalışmalarda bulundum. 2009 yılında Genel Cerrahi Doçenti olduktan sonra, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde, Klinik Eğitim Sorumlusu oldum ve halen görevime devam ediyorum. 10 yıldan uzun süredir Obezite ve Metabolizma cerrahisi alanında bilimsel çalışmalarda bulunuyorum ve International Fedaration for the Surgery of Obesity and Metabolic Disorders (IFSO) üyesiyim. Obezite nedir? Obez kime denir? Obezite ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Obezite, 36 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Röportaj OBEZİTENİN ZARARLARI Obezite birçok hastalığa neden oluyor, vücudumuzdaki birçok organın ve sistemin doğru çalışmasını önlüyor. Sadece obez hastalarına psikolojik olarak verdiği zararlar bile çok yıkıcı. Şişman insanlar, fiziksel görüntülerinden utandıkları için, kendilerini eve kapatıyor, hayata ve kendilerine küsüyorlar. Bunun için gördüğümüz obez kişilere daha anlayışla yaklaşmalı, onlara destek olmalıyız. İşte obezitenin sebep olduğu hastalıklar: besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fiziksel aktivite ile tüketilen enerji miktarını aştığı durumda ortaya çıkar. Obezite için en yaygın kullanılan ölçüm, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ya da İngilizce adıyla "Body Mass Index" (VKİ) ve bel çevresi ölçümüdür. VKİ, vücut ağırlığının (kg), boyun karesine (m²) bölünmesi ile hesaplanır. Bu değer, yaş ve cinsiyetten bağımsızdır. Bununla beraber, VKİ kullanımı, çocuklarda, hamile kadınlarda ve çok adaleli kişilerde doğru sonuç vermez, bu nedenle kullanılmamalıdır. Sağlık otoriteleri, VKİ değerlerini, normal kilolu, fazla kilolu, obez ve morbid obez şeklinde gruplara ayırmışlardır. l Zayıf 18.5 kg / m²’nin altında olanlar l Normal kilolu 18.5-24.9 kg / m² arasında olanlar l Fazla kilolu 25-29.9 kg / m² arasında olanlar l Obez 30-39.9 kg / m² arasında olanlar l Morbid obez 40 kg / m²’nin üzerinde olanlar Her şişman insan obez midir? Şişmanlık ifadesi genellikle fazla kilolu kavramı için kullanılıyor. Obezite, bunun bir üst grubunu oluşturur ve bir hastalık olarak kabul edilir. Obezite de kendi içerisinde ağırlık derecesine göre Class 1-2-3 şeklinde ayrılır. Derece ne kadar 38 | M ay ıs-Ha zira n 2010 SOLUNUM SİSTEMİ • Solunum güçlüğü • Uykuya bağlı az nefes alma • Uykuda solunumun durması • Obeziteye bağlı nefes alamama sendromu SİNDİRİM SİSTEMİ • Safra taşları • Karaciğer yağlanması ve siroz hastalığı • Kalın bağırsak ve makat kanserleri METABOLİZMİK BOZUKLUKLAR • Yağ metabolizması bozukluğu • İnsülin hormonuna direnç gelişimi • Şeker hastalığı (erişkin tipi) • Ürik asit metabolizması bozulmasına bağlı ürik asit artması HORMON SİSTEMİ • Böbrek üstü bezinde aktivite artışı • Seks hormonlarında değişme • Meme kanseri HAREKET SİSTEMİ • Kemik eklemlerinin iltihabı ve iltihabı olmayan yangısal reaksiyonları • Sinir sıkışması BÖBREKLER • İdrarda protein atılması İDRAR VE ÜREME SİSTEMİ • Rahim içindeki döl yatağı kanserleri • Prostat kanserleri • İdrar kaçırma hastalıkları DERİ • Ayaklarda şişme ve lenf dolaşımı bozuklukları • Terleme bozuklukları • Deride renk bozukluğu MAKRO | Röportaj mutlaka bir Endokrin ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı’na görünmesi gerekiyor. Tüm bu tedavi alternatiflerine rağmen kilo kaybedip tekrar geri kilo alımları söz konusu oluyorsa ve kişi obezite, morbid obezite konumunda bulunuyorsa o zaman ‘CERRAHİ TEDAVİLER’in (Mide balonu, mide kelepçesi, tüp mide, gastric bypass ameliyatları) uygulanması gündeme gelebilir. Obezite tedavisinde başlangıç algoritma ‘KORUNMA’dır. Yani obezite konumuna gelmemek için sağlıklı, dengeli beslenme öğrenilmeli ve uygulanmalı. yüksekse, beraberinde getireceği sorunlar da o oranda artar. Obezitede doğru tedavi nasıl olmalıdır? Obezite tedavisinde başlangıç algoritma ‘KORUNMA’dır. Yani obezite konumuna gelmemek için sağlıklı, dengeli beslenme öğrenilmeli ve uygulanmalı. Kişi, obez konumuna geçtikten sonra artık multidispliner bir tedavi şemasıyla soruna 40 | M ay ıs-Ha zira n 2010 yaklaşılması gerekiyor. İlk önce obezitenin bir başka hastalığa bağlı gelişip gelişmediği tespit edilmeli; tiroid, adrenal, hipofiz hastalıkları gibi… Böyle bir durumda altta yatan hastalığın tedavisi esas tedaviyi oluşturacaktır. Bir hastalığa bağlı olmadığı tespit edildikten sonra başlangıç, DİYET ve EGZERSİZ ile oluşturulmaktadır. Bundan sonraki adımda ise İLAÇ TEDAVİSİ gündeme geliyor. Böyle bir durumda kişinin Tedavinin başarısı neye bağlı? Hasta ne gibi önlemler almalı? Tedavinin başarısı kişinin uyumuna bağlıdır. Ancak tüm uyum göstermelere rağmen, kişinin genetik yapısı, çevresel faktörler ve beslenme alışkanlıkları, kilo kaybında ve kaybedilen kiloların korunmasında çok önemli rol oynamaktadır. Kişi tedavi aşamasında, uygulanan tedavinin etki mekanizmasını çok iyi anlamalı ve bilinçli olmalıdır. Obezitenin nedeni nedir? Obezitenin nedeni, multifaktöriyeldir; birçok etken, obezite oluşumuna katkıda bulunur. Bunların arasında, genetik yatkınlık, beslenme alışkanlığı, sedanter bir yaşam veya iş, kötü alışkanlıklar (bilinçsiz beslenme, kalorisi yüksek gıdalar ve içecekler tüketme) sayılabilir. MAKRO | Röportaj Obez insan sayısı her geçen gün artıyor. Obezitenin artışının nedeni nedir? Tüm dünyada obezite hızlı bir artış gösteriyor; şu anda ciddi bir global obezite sorunuyla karşı karşıyayız. Bunun en önemli nedeni, değişen dünya yapısındaki değişimin obeziteyi tetiklemesi. Hazır ve kalorisi yüksek gıdalara ulaşım artık daha kolay ve bu alanda üretim yapan şirketler çok büyümüş, ciddi ciro kazanımı ile ekonomik olarak söz sahibi duruma gelmiş şirketler olarak karşımıza çıkıyor. Hareketsizlikte de ciddi bir artış söz konusu. Özellikle TV, video ve son yılların en önemli gelişimi olarak niteleyebileceğimiz internet ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sohbet programları ve internet üzerinden ticaret, kişileri az enerji harcamaya yöneltiyor. Ve yine çok hızlı bir şekilde sayıları artan büyük alışveriş merkezlerinde her şeye tek yerden ulaşılmasının getirdiği daha az hareket de önemli rol oynuyor. Tedavinin başarısı kişinin uyumuna bağlıdır. Ancak tüm uyum göstermelere rağmen, kişinin genetik yapısı, çevresel faktörler ve beslenme alışkanlıkları, kilo kaybında ve kaybedilen kiloların korunmasında çok önemli rol oynamaktadır. 42 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Obezite hangi hastalıkları tetikler? Obezite birçok hastalığı beraberinde getiriyor; bunların en önemlileri olarak, hipertansiyon, tip2 diyabet, Hiperkolesterolemi, Hipertrigliseridemi, uyku apne sendromu, diz ve bel bölgesinde ağrılar ve hareket kısıtlılığı, akciğer kapasitesinde azalma ve nefes darlığı, kadınlarda adet düzensizliği ve gebe kalmada zorluk, bazı kanser türlerinde artış (meme, kalın barsak, jinekolojik gibi) sayılabilir. Çocuklarımızı obeziteden korumak için alabileceğimiz önlemler nelerdir? Çocuklarda obezite şu an en önemli sorunlardan bir tanesi. Çünkü yapılan çalışmalar göstermektedir ki, ‘Adölesan Obezite’de ciddi bir artış söz konusu. Bu duruma engel olmak için aile bireylerine çok önemli görevler düşüyor. Sağlıklı beslenme, öncelikle aile bireyleri tarafından uygulanmalı ve çocuklar bu konuda eğitilmeli. Fazla yemek yemek değil, yeterli ve dengeli beslenme benimsenmeli. Çocukların okullardaki beslenmeleri de bu dönemde oldukça önemli. Okullarda, kantinlerde satışa sunulan ürünler kontrol altında tutulmalı ve okulda yenilen yemeklerin düzenlenmesi Beslenme ve Diyet Uzmanları tarafından yapılmalı. Obezite tedavisinde cerrahi tedavinin yeri nedir? Son yıllarda obezitenin cerrahi tedavisi sayısında hızlı bir artış söz konusu oldu. 2009 yılında tüm dünyada yapılan obezite ameliyatı sayısı 350.000 vakaya ulaştı. Bu ameliyatların 200.000 tanesi ABD’de gerçekleştirildi. Bu durum bize, obezite olan birçok hastanın diyet, egzersiz ve ilaç tedavisi ile yeterli düzeyde başarıya ulaşamadığını gösteriyor. Ve bu durum, birçok bilimsel yayınla destekleniyor. Cerrahi tedavilerdeki başarı için bu konuda uzmanlaşmış hekimlere başvurulması büyük önem arz ediyor. www.halilcoskun.com www.obezitecerrahisi.com MAKRO | Sağlık İyi ve kötü kolesterol nedir? Kolesterolün kanda ve vücudun bütün hücrelerinde bulunan yağımsı bir madde olduğunu söylemiştik. Bu yağımsı madde, kanda çözülmesi ve taşınması için karaciğerde bir proteinle birleştirilerek işleniyor. Bunun sonucunda lipoproteinler oluşuyor. Lipoproteinlerin düşük yoğunluklu olanlarına kötü kolesterol ya da LDL (Low-Density Lipoproteins) diyoruz. Yüksek yoğunluklu olan proteinlerse, iyi kolesterol olarak nitelendiriliyor ve HDL (High-Density Lipoproteins) adını alıyor. KOLESTEROL NEDİR? Beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar ve karaciğer başta olmak üzere tüm vücudumuzda bulunan kolesterol, yaşam için gerekli olan yağımsı bir madde. Özellikle kalp ve damar hastalıklardan korunmak için kolesterol seviyelerimizin normal olması gerekiyor. Ancak iyi kolesterol ve kötü kolesterol kavramları ortaya çıktığından beri, pek çoğumuzun kafası oldukça karışık; kolesterol dost mu, düşman mı? HDL neden iyi kolesterol? HDL’nin kandaki değerinin yüksek olması, kişiyi kalp ve damar hastalıklarından koruyor. Çünkü HDL, kolesterolün damar duvarında birikmesini önleyici bir görev yapıyor. HDL, vücudun çeşitli yerlerinde biriken kolesterolü topladıktan sonra karaciğere getirmekle görevli. Karaciğer de kendisine ulaştırılan kolesterolü safranın içine atıyor ve kolesterol bağırsaklara gönderiliyor. Sonuç olarak, kolesterol bu yolla dışarı atılıyor. Kötü kolesterolün vücudumuza nasıl bir etkisi var? Kötü kolesterol olarak bilinen LDL’nin görevi, kolesterolü vücudumuzun her yerine dağıtmak. Dağıtılan bu kolesterol ihtiyaç duyulduğu takdirde hücreler 44 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Sağlık tarafından kullanılıyor. Fazlası ise kanda dolaşmaya devam ediyor ve miktarı çok arttığında, kalbi ve beyni besleyen damarların duvarlarında birikmeye başlıyor. Sonuç olarak damarlar daralıyor ve damar sertliği meydana geliyor. Bu daralmanın üzerine bir de pıhtı gelirse, tıkanan damarın nerede olduğuna bağlı olarak kalp krizi ya da inme gibi ciddi sağlık sorunları baş gösteriyor. Normal kolesterol değerleri için l Kolesterol içeriği yüksek besinlerden uzak durmalıyız. Vücudumuzda bulunan kolesterolün iki kaynağı var: Karaciğerimiz ve besinler. Bu nedenle, kolesterol değerini düşürmek için kırmızı et, tam yağlı süt ürünleri, tereyağı, margarin, sakatat, kızartma gibi doymuş yağ asidi yüksek olan gıdaları olabildiğince dengeli ve az biçimde tüketmek gerekiyor. Tavuk ve hindi gibi, beyaz ete yönelmek kolesterol için yerinde bir tercih. Yemek pişirirken katı yağlar yerine sıvı yağlar tercih edilmeli. Ayrıca, taze sebze ve meyve ile kuru baklagiller ağırlıklı beslenmeye özen gösterilebilir. Makarna, pirinç, ekmek, buğday, patates ve mısır gevreğinden 46 | M ay ıs-Ha zira n 2010 çok ciddi hastalıklara da neden oluyor. Bu yüzden sigarayı bir an önce bırakmanızda fayda var. l Stresten uzak durmalıyız. Çağımızın hastalığı olarak adlandırılan stres, sadece ruhsal değil pek çok fiziksel hastalığın da nedeni olarak gösteriliyor. Stres kolesterolü yükselttiği gibi, kalp krizi riskini de arttırıyor. oluşan nişastalı besinleri öğünlerinizde düzenli olarak tüketin. l İdeal kilomuzu korumalıyız. Çünkü kötü kolesterol olan LDL’nin yükselmesini önlemek için ideal kiloda olmak çok önemli. Eğer olması gereken kilonuzun üzerindeyseniz, yediklerinize dikkat edin ve kendinize uygun bir beslenme programı uygulayarak fazla kilolarınızdan kurtulun. l Düzenli spor yapmalıyız ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Her gün en az 30 dakikalık bir fiziksel aktivite, kolesterol dengesi için çok önemli. Spor, iyi kolesterol değerini yükseltirken kötü kolesterol değerini düşürüyor. l Sigara tüketiminden kesinlikle kaçınmalıyız. Sigara, kalp ve damar hastalıkları açısından ciddi bir risk faktörü olmasının yanı sıra kötü kolesterolün yükselmesine de neden oluyor. Sigara aynı zamanda, akciğer kanseri, akciğer hastalıkları, beyin kanaması gibi Kolesterolün tedavisi Kolesterol seviyesi kişinin sağlığı için risk oluşturacak bir noktaya geldiyse, acilen düşürülmesi için gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Kolesterol tedavisi, uzman doktor tarafından, hem yaşam tarzı değişikliği hem de ilaç tedavisi şeklinde uygulanıyor. Eğer daha önce kalp ve damar hastalıklarıyla ilgili bir sorun yaşanmamışsa, kolesterolü düşürmek için, ilk önce, yaşam biçimi ve beslenme alışkanlıklarında ciddi değişikliklere gidiliyor. Kişinin kolesterol değerleri, bu şekilde yüzde 20 oranında düşürülebiliyor. Ancak, hedeflenen değerlere bu şekilde ulaşılamazsa, ilaç tedavisi başlıyor. Daha önce kalp krizi gibi ciddi sağlık sorunları yaşamış olan kişilerde direkt olarak ilaç tedavisi başlıyor. Tedavide bilinmesi gereken en önemli nokta, ilaç tedavisiyle beraber, diyete de devam edilmesi gerektiği. MAKRO | Röportaj BAKAN, GÖREN, FARKLI BAKAN, FARKLIYI GÖREN BİR TİYATROCU... AHMET YENİLMEZ Televizyon ekranlarından tanıdığımız ve çok sevdiğimiz bir tiyatrocu Ahmet Yenilmez. Röportaj yapmak için yola koyulduğumuzda her zamanki gibi bir röportaj olacağını sanıyorduk ama Ahmet Yenilmez Sanat Merkezi’ne gidince işler biraz değişti. Ahmet Yenilmez’le hayatın içinden, çok güzel ve uzun bir sohbetin içine girdik; sanat, edebiyat, yitirdiklerimiz, kazandıklarımız, projeler… Size bu sohbetimizin satır başlarını yazacağız. Röportaj gibi gitmeyen bu sohbetin sonunda ben ne yapacağım bu uzun sohbetle diye düşünürken Ahmet Yenilmez benim için röportajıma bir giriş yazısı bile yazdı: “İçeri girdik, huysuz bir ihtiyar… Eşofmanla karşıladı bizi… Geldi, odasına girdi. Tiyatronun tarifinden başladık. Tuttu duvardaki fotoğraftan bahsetmeye başladı. Önümüzdeki sezon, belki pek çok kısa film festivalinde izleyeceğiniz bir projenin temellerini attı.” Keyifle okuyacağınıza inanıyorum! Şu anda Türkiye’de ilk defa yapılan Mehmet Akif oyununu, Safahat’ı oynuyorsunuz. Safahat’a olan ilginiz nereden geliyor? Akif, çok farklı bir insan. Niye Akif sorusuna o kadar çok cevabım var ki… Cevabı verdikçe de insan utanıyor. Dedem Köy Enstitüleri’nin ilk mezunlarından: Eğitmen Ahmet Yenilmez. Dedemin öğrencisi, benim de edebiyat öğretmenim, Osman Kurucu. Beni ilk sahneye çıkaran da O’dur. Bize daha okuma-yazma öğrenmeden, Mehmet Akif’i anlattı, İstiklal Marşı’nı anlattı. Ben ilkokul 3. sınıfta biliyordum, Mehmet Akif’in Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’ndeki Mısır Apartmanı’nda öldüğünü… Sene 1996… İstanbul’a geldim; sayın başbakanımızın (o zaman belediye başkanımız) daveti üzerine. Muammer Karaca Tiyatrosu’nda Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı olarak çalışıyordum. Mısır Apartmanı’nı buldum. Bekçisine Akif’in öldüğü daireyi sordum. Bekçi bilmiyordu, Akif’in orada öldüğünü. O cadde beni nasıl yaptı biliyor musunuz? Hüngür hüngür ağlıyordum. Sonra ben Muammer Karaca Tiyatrosu’nun müdürü oldum ve biz oraya Akif’le ilgili bir tabela astık. Ancak bu durumu çeşitli platformlarda dile getirdim. Ve yaşadığım duygu durumları sonucunda Akif’i oynamaya karar verdim. Bizim burada çıkan bütün oyunlar atölye çalışmalarının bir sonucudur. Safahat oyunu da bu atölye çalışmaları sonucu ortaya çıktı. Atölye çalışmalarındaki ifadelerimizi, oyunun yazarı olan Uğur Uzunok, bir araya getirdi ve yazdı. Mehmet Akif Müzesi kurulması konusunda da çeşitli çalışmalarınız var. Bunlardan bahsedebilir misiniz? Bizim bir sanat kurumu olarak tabi ki ticari kaygılarımız var ama bir de misyonumuz var. Avusturya’ya gittiğimde bir Goethe heykeli 48 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Röportaj gördüm. Orada bir fincan kahve içmiş ve müze yapmışlar. Biz de Mehmet Akif’in öldüğü yerin müze olması için bir imza kampanyası başlattık ve her oyunumuzdan sonra imza topluyoruz. Topladığımız imzaları Kültür Bakanlığı’na gönderdik. Bu imzalar sonucu konu, TBMM’ye taşındı ve bir teklif verildi. MHP Karaman milletvekili vermiş ama diğer milletvekillerinin de desteğini aldık. İkinci bir imza kampanyası daha başlattık. Dünyada tarım müzesi olmayan 10 ülkeden biriyiz. Üstelik ilk toprak bu memlekette ekildi. Tarım eşittir kültürdür. Akif’in hem öğretmen hem de müdürü olarak görev yaptığı Halkalı Baytar Mektebi’nin Mehmet Akif Ersoy Tarım Müzesi olarak tahsisi için çalışıyoruz. Bu oyunu, bu tip projelerin paralelinde götürüyoruz. Yani sadece tiyatro yapmıyoruz. Atölye çalışmalarından bahseder misiniz? İnanmış insanlar bir araya geldi. Tabi ki bu, bir anda olmadı. Bir kader birlikteliği, acıları yaşama, tahammül gösterme… Türk Temaşa Atölyesi, böyle oluştu. Öğrencilerimizin hepsi farklı bölümlerde okuyan üniversite öğrencileri. Pek çok dizide rol aldınız. Dizilerde oynadığınız kişinin içine nasıl giriyorsunuz? O projelerde de, tiyatro oyunlarımda olduğu gibi genellikle projenin içinde en baştan yer alıyorum. Pirimiz, hocamız, sevgili Osman Sınav bize bunu öğretti. Sinemayı onunla öğrendik. Şu anda da Türkiye’nin en kaliteli dizisini yapıyor: Sakarya-Fırat. Ben hep inandığım işlerde oldum. Benim karakter çalışmam biraz farklıdır. Ben çevremde o insanı görmüşümdür, tanımışımdır. Yoksa da onunla gezerim, konuşurum, onu yaşarım. Onun için öyle bir derdim olmuyor. Esir Şehrin İnsanları çok güzel bir işti. Yönetmenle diyalog da çok önemli. Erhan Bener, bana dedi ki, “Ben o adamı hiç öyle düşünmemiştim, ne yaptın sen.” Tabi ki ben o zaman mutluluktan dört köşe oldum. Tiyatro nedir? Her şeyin bir dili vardır. Bu dili okuyamıyorsan, bunların söylediklerini duyamıyorsan, bunların bakışını hissedemiyorsan hayatı okuyamazsın. İnsanın dili vardır, objelerin dili vardır, duvarın dili vardır. Hepsi bir ahenkle yapılmıştır. Onun için çayın bile bir rengi var: Tavşan kanı diyoruz… Ona bir renk veriyoruz. Tiyatronun olabilmesi için, “bir oyuncunun ve en az bir seyircinin olması lazım” denir. Ben bunu çürütüyorum. Tiyatronun olabilmesi için bir tek oyuncunun olması yeterlidir. Dekorunu kurmuş, gişesini açmış, beklemiş, beklemiş… Bir kişi bile gelmemiş; oturmuş ve oyun başlamış. O kadar oyuna konsantre olmuş ve seyrediyor ki… O artık tiyatro olmuş. Tek bir seyircinin olması da tiyatro için yeterlidir; eğer o seyirci bakabiliyorsa ve görebiliyorsa. Oyun akıyor ve o da insanı dinliyor, insandan. Dinliyor ve seyrediyor. Projeler meydana gelir. İyi projelerin temelleri sohbetler sırasında atılır. Biz bir sanatsal çalışma yapmak istediğimizde, hemen Tanpınar’ı arıyoruz, Haldun Taner’e bakıyoruz. Niye? Çünkü kültür hayattır. Sizce sanat nedir? Bakan, gören, farklı bakan, farklıyı gören, farklı gördüğünü, farklı şekilde insana insanca anlatan… Anlatmak, sanattır; anlatan, sanatçıdır. Peki, bu memleketin en büyük problemi nedir? Sevgili Çetin Altan’ın ifade ettiği gibi, mesleksizliktir. Ben bir adım ileriye götürüyorum bunu; bakmıyor, görmüyor, baktırılıyor, gösterileni görüyor, gördüğüne inanıyor ve ona göre hareket ediyoruz. Güdülüyoruz. Gelecek seneki projenizden de bahseder misiniz? Hoca Ahmet Yesevi… Kendi sözlerinden bir oyun yazıldı. Müzikal bir oyun olacak; korolu. Anlatıcı ve dans var. Semah ve zikir de olacak. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 49 MAKRO | Röportaj BİR GÜLDÜRÜ HİKAYECİSİ HASAN KAÇAN Önce Ekmek Teknesi, daha sonra Eşref Saati ve Fesuphanallah dizileriyle Türk seyircisinin ilgisini ve sevgisini kazanan Hasan Kaçan bu sayımızın konuğu. Daha önce Gırgır dergisindeki birbirinden başarılı tiplemeleri çizen Kaçan, şimdi çizgi yerine senaryo vasıtasıyla iletişim kurduğunu söylüyor. Yeni projesi “Halil İbrahim Sofrası” Haziran ayında televizyon ekranlarına gelecek olan Hasan Kaçan, yine bir mahalle dizisi izleyeceğimizin ipuçlarını veriyor. 50 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Karikatüre nasıl başladınız? Çocukların bir takım hevesleri vardır; ya bir şeyler karalarlar ya da oyun oynarlar. Ama kimsenin bir hedefi olduğunu zannetmiyorum. Benim saçma sapan bir hedefim vardı; ben kaleci olmak istiyordum. Onunla ilgili de bayağı çalıştım. Eskiden mahallelerde mahalle takımları vardı. Aşağı yukarı 20-25 yaşıma kadar çok ciddi kalecilik eğitimi aldım. Ama maalesef o konuda bir şey olmadı; planımda olmayan karikatür işim oldu. Babamın bir berber dükkanı vardı. O zaman ısıtıcı falan olmadığı için berber dükkanlarında sürekli çaydanlıkta, güğümde su kaynardı ve camlar hep buharlı olurdu. Ben de camda oluşan buharlara parmaklarımla bir şeyler çizerdim. Kağıt diye bir şey de yok. Gazetelerin kenarlarındaki küçük boşluklara, berberlerin köpük sildikleri kağıtlarına da çiziyordum. Bu ilgimi gören babam beni Malkoçoğlu’nun çizeri Ayhan Başoğlu’na götürdü. Ayhan Başoğlu, “Bunlar çizgi roman değil, olsa olsa karikatür olur” dedi ve bizi Oğuz Aral’a yönlendirdi. Çizdiklerimi Oğuz Aral’a götürdük. O da kovaladı bizi ama elime de bir tomar kağıt ve kalem sıkıştırdı. Dedim ki, herhalde bu kovalıyor ama bu kağıtları verdiğine göre bir şey de var. Ben verdiği kağıtları ufak ufak doldurdum. Meğerse, o da okuluma önem vermem için öyle söylemiş. 16 yaşımda Oğuz Aral’ın çırağı oldum. 17 yaşımda da Gırgır’da ciddi anlamda karikatür çizmeye başladım. Hatta üniversiteye girdiğim ilk yıl, Gırgır’da benim o kadar çok MAKRO | Röportaj karikatürüm yayınlanmaya başladı ki, rektörün odasında benim bir karikatürümün asılı olduğunu gördüm. Daha Güzel Sanatlar Akademisi 1. sınıf öğrencisiyim ve “Bu karikatür benim” bile diyemedim. Hedef koyduğum şey hiç tutmadı da, aklımda olmayan ama gönlümde olan, sevdiğim bir şey vücut buldu. Bugünlere kadar geldik. Karikatür dünyasına pek çok karakter kazandırmış bir isimsiniz. Bu karakterlerden en çok hangisini seviyorsunuz, kendinizi yakın hissediyorsunuz? Ben Eşşek Herif’te çizdiğim Deli Ziya’yı çok seviyorum. Daha sonra yaptığım televizyon dizilerinde de mutlaka öyle bir deli koymaya gayret ettim. Ekmek Teknesi, Eşref Saati, Fesuphanallah… Her yere bir deli mutlaka monte etmeye çalışıyorum. Bir de ben çok iyi anlaşırım, o deli denilen insanlarla. Bir gün Beşiktaş vapuruna bindim, kafası sıfır tıraşlı, çok uzun boylu, simsiyah sakallı, korkunç bir adam… Vapurda adamı gören başka bir tarafa kaçıyor. Oturduğu yerde kimse yok. Ben de gittim yanına oturdum, “Selamünaleyküm birader, sigara içer misin?” dedim; muhabbete başladık. Sen ondan çekinirsen o da onun üzerine oynuyor. Ama biz normal bir şekilde muhabbet ettik; kuşları çok seviyormuş, güvercin besliyormuş. Aslında bu kişiler deli değil de, meczup; hayata başka türlü bakıyorlar, başka türlü yaşıyorlar. İlginç de bir tarafları olduğu için ben hep severim ve kullanırım. Çünkü bir tek Türk toplumunda var bu kavram; belki Osmanlı’dan kalan bir şey. Deli, meczup denilen insanlar, hep sosyal hayatın içerisinde olmuşlar; onları hiçbir zaman dışlamamışız. Belki son 15-20 senedir çok net bir ayrım var ama daha önce her mahallenin üç-beş tane delisi vardı ve dışlanmazdı. Onlar öyle kabul ediliyordu. Şu anda bir dergide ya da gazetede çiziyor musunuz? Hayır. En son Star Gazetesi’nde çiziyordum ve köşe yazısı da yazıyordum. Sonra polemiklerin adamı olmayalım diye oradan uzadık. Bir de şöyle bir durum var: Çizgi bir dönem, karşılıklı anlaşma, derdini anlatma, iletişim kurma vasıtasıydı. Biz, Oğuz Aral’dan aldığımız terbiyeyle geldiğimizden, çizgiyi bir sanat olarak değil, bir iletişim vasıtası olarak gördük. İnsanlara derdinizi anlatmak, onları mutlu etmek, yüzünü güldürmek için bir vasıta olarak gördük. Biz yaptığımız işi yüceltmedik çünkü öyle öğretilmedi. Dolayısıyla şimdi onun yerini başka bir şey aldı: Senaryolar ve televizyonda yaptığımız diziler. Aynı şeyi anlatıyorsun, kitlelerle buluşuyorsun, insanlara derdini anlatıyorsun. Hatta daha çok insanı mutlu ediyorsun. O da yetiyor bana diyorum. Çünkü insanların yüzünü güldürmek kolay bir şey değil. İnsanı mutsuz etmek çok kolay ama mutlu etmek öyle değil. Dizilerde ortaya çıkardığınız karakterlerin karikatür tiplere benzediği söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz? Aslında karikatürler bu insanlara benziyor. Çünkü o zaman film çekemiyorduk ya da bunları yayınlayamıyorduk. Kitlelere ancak Gırgır ve türü dergilerle ulaşıyorduk ki o dönemin zaten herhalde en yüksek kitlelere ulaşma vasıtası Gırgır’dı. Gazetelerden daha çok satıyordu, daha çok insana ulaşıyordu. Şimdi siz May ı s - Ha z i ra n 2010 | 51 MAKRO | Röportaj biriyle karşılaştığınızda ya da başınızdan bir olay geçtiğinde bunu çevrenizdeki insanlarla paylaşırsınız. Biz bu tip olayları karikatürle paylaşıyorduk. Şimdi de senaryolarla paylaşıyoruz. İkisinin birbirinden farkı, anlatım biçimleri. Karikatürü, çizmeyi çok seviyorum ama aynı şekilde şimdi yaptığımız işleri de seviyorum. Onlardan da çok güzel işler çıkıyor. Bir gün Cağaloğlu’ndayım, Gırgır dergisinden çıktım. Büfeye uğrayıp bir döner yedim, yanında da gazoz içtim. Büfeden çıktıktan sonra gazoz kapağı elimde kaldı. Kapağı havaya attım, topçuluk da var ya, birkaç defa ayağımla sektirdim, bir vurdum, caddenin karşısına gitti. Oradan bir adam geçiyordu. Göğsüyle gazoz kapağını durdurdu, dizine aldı, saydırdı, sonra bana geri gönderdi. Durup dururken adamla bir hukuk oluştu. Bu acayip bir şeydi; karikatür gibi bir şey zaten. Anlatsan da çizsen de… Bu tip olaylar herkesin başına gelebilecek olaylar değil. Bazı insanlar “çekiyor” derler. Siz buna inanıyor musunuz? Ben buna inanıyorum. Bazı insanları bazı şeyler kesinlikle çekiyor. Mesela benim bir akrabam var; sürekli para buluyor. Öyle derdi olan bir adam da değil ama sürekli buluyor. Bozuk para, cüzdan, torbanın içinde para… Ondan sonra da karakol karakol dolaşıyor. Kimliklerine bakıp cüzdan sahiplerinin adreslerini bulmaya çalışır. Komiklikler, sakarlıklar da beni çeker. Nereye tatile gitsem, mutlaka bir vukuatla dönerim. Bir sene, kardeşim Fatih’le tatile gittik. Kıyıya yaklaşırken denize atladık. Bir çıktık, göğsümüz simsiyah… Acı içerisindeydik. Biz tam denizkestanesi yuvasına atlamışız. Göğsüm olduğu gibi simsiyah denizkestanesi… Herkes tatil yaparken biz orada, karikatürlerdeki gibi, göğsümüzden 52 | M ay ıs-Ha zira n 2010 tek tek denizkestanesi ayıkladık. Dediğiniz gibi, bazı şeyler, bazılarını buluyor. Yeni projelerinizden bahsedebilir misiniz? Şu aralar yeni bir projemiz var. “Halil İbrahim Sofrası” adında bir dizi. Ekmek Teknesi tadında… Ben mahalle dizilerini çok seviyorum. Nasipse, Haziran ortası gibi yayında olur. Henüz çekmeye başlamadık ama proje bitti. Kadrosu üç aşağı beş yukarı belli. Siz oynuyor musunuz? Evet, ben de oynayacağım. Yine daha önceki dizilerinizdeki gibi nev-i şahsına münhasır bir tip mi oynayacaksınız? Evet. Ben öyle tipler oynuyorum. Benim becerebileceğim şey bu. Ben öteki oyuncular gibi değilim. Bu işin eğitimini almadım, yıllarımı da bu işte harcamadım. Ancak tarif edebileceğim, bana uygun, benim bildiğim, taklit edebileceğim bir tipi oynayabilirim. Ama diyelim ki çok profesyonel bir oyuncunun yapması gereken bir şeyi ben yapmam. Bu işin profesyonelleri var, onlar yaparlar. Heredot Cevdet’i ve hikayelerini üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen herkes hala hatırlıyor ve seviyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? Bir şuuraltı var, bir de şuurüstü… Şuuraltında yılların karikatüristi Hasan Kaçan var. Bir de son dönemde gözün gördüğü, kulağın dinlediği Heredot Cevdet hikayeleri, Ekmek Teknesi var. O bakımdan beni aileden biri gibi görüyorlar, Hasan Ağbi muhabbeti yapıyorlar. Benim hayran kitlem yok ama seven kitlem var. Ben onu daha çok önemsiyorum. Hayranlık gelir geçer ama bir insanın başka bir insanı sevmesi çok güzel bir şey. MAKRO | Sağlık 4 mevsim sağlık için MADEN SUYU İÇİN Mevsim geçişlerinde, doğanın renk değiştirmesiyle, insanlara da bahar yorgunluğu denen rehavet çöker. Özellikle bahar aylarında hissedilen bu yorgunluğu üzerimizden atmak ve güne zinde başlamak için günde en az 2 şişe maden suyu içmek çok faydalı. Beypazarı Maden Suyu, içeriğindeki zengin mineral değerleriyle vücudunuzun zinde kalmasına ve gün içinde kaybettiğiniz su kaybını en aza indirerek daha dinç kalmanıza yardımcı olur. Hücrelerin sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için minerallere ihtiyaçları vardır. Kan oluşumu, sağlıklı sinir fonksiyonları ve diğer birçok faaliyet için vücut mineralleri kullanıyor. Vitaminler gibi, mineraller de vücudun enerji üretme, büyüme ve iyileşme gibi fonksiyonları sağlamasına yardımcı oluyor. Tüm enzim aktiviteleri, mineral gerektiriyor. Yani vitamin ve diğer besinlerin vücuda yararlı olabilmesi için de minerallere ihtiyaç duyuluyor. Beypazarı Maden Suyu’nun içeriğinde bulunan demir, hastalıklara direnci arttırıyor, yorgunluğu azaltıyor ve kanın kırmızı hücrelerinin oksijenlenmesini sağlıyor. İçeriğinde bulunan kalsiyum ise kemik ve dişlerin yapı, oluşum ve sürdürülmesinde temel bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca ani kalp krizi riskini önlemeye yardımcı oluyor. MADEN SUYU HAKKINDA MERAK EDİLENLER 1. Maden suyu içmek, tokluk hissi için hızlı ve sağlıklı bir yoldur. Öğünlerden (ara veya ana öğünler) önce içilen maden suyu, atıştırmaları dikkat çekici oranda azaltır. 2. “Ben gün içerisinde çay ve 54 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Sağlık kahveden sıvı alımını karşılıyorum; ayrıca maden suyu içmeme gerek yok” diyenlerdenseniz; yanlış yapıyorsunuz. Çay ve kahve tüketimi, vücudun su ihtiyacını karşılayamadığı gibi, vücudun su ve mineral kaybetmesine neden olur. 3. Ciltteki ve vücuttaki nemin korunmasının ve daha genç bir görünüm almasının bir sırrı da yeterli miktarlarda maden suyu içmektir. Yeterli miktarda içilen maden suyu, cildinizin ileriki dönemlerde bile bozulmadan canlı ve taze görünmesine yardımcı olur. 4. Hem vücudunuzun sağlığını hem de cilt güzelliğinizi korumak için, günlük önerilen maden suyu miktarı, en az 2 şişedir. 5. Su ve maden suyu farklıdır. Su, maden suyunun yerini tutmaz. Maden suyu, içerik özelliği itibari ile kana hemen karışır ve vücudunuzda oluşan ödemin atılmasına yardımcı olur. Ayrıca maden suyu, zengin mineral değerleriyle gün içinde kaybedilen mineralleri geri kazanmanıza da yardımcı olur. 6. Sıcak havalarda yapılan egzersiz/spor sonrası mutlaka maden suyu içmek. Böylece terle kaybedilen su miktarını karşılamanın yanı sıra spor sonrası tokluk hissi de oluşur. 7. Kalori içermeyen maden suyu, zayıflama programlarında yardımcı bir element vazifesi görür. 8. Günde en az 2 şişe doğal mineralli maden suyu içenlerde, magnezyum alımıyla birlikte ani kalp krizi riski azalıyor. 9. Gebelikte de maden suyu tüketimi çok önemlidir. Annenin aldığı vitamin ve minerallerle beslenen bebeklerin gelişimlerinin sağlıklı olması için maden suyu hem anne hem de bebek için önem taşır. NEDEN BEYPAZARI DOĞAL MADEN SUYU? Yarım asırlık bir deneyime sahip olan Beypazarı Maden Suyu, 1957 yılında aile şirketi olarak kuruldu. 2. nesillerin yönetiminde yoluna devam eden kuruluş, insan sağlığına hizmet eden, tüketicisini sağlıklı içecekler konusunda koruyan ve uyaran bir üretici anlayışı ile hareket ediyor. Saatte 252 bin şişe dolum yapan, dünyadaki tüm sektörel gelişmeleri yakından takip eden Beypazarı Maden Suyu, ürün kalitesini ve doğallığını her zaman koruyarak, doğal maden suyunun şişelenmesinden, tüketicisine ulaşana kadar geçen süreçte görülüyor ki, rafların hakimi olmuştur. İçerdiği mineral değerleri ve hijyen sayesinde Beypazarı Maden Suyu, insan sağlığı için en güvenilir maden suyu markasıdır. Rengini doğadan alan, yeşil cam şişesinin içindeki Beypazarı Maden Suyu, içeriğindeki 2767.50mg/lt mineral değeri ile yönetmelikçe belirlenen “Zengin Mineralli Maden Suyu” kategorisine giriyor. Yüzde 25’lik iç pazar payı ile sektörde en büyük paya sahip olan firma, yurtdışı pazarında da etkili olmakta ve şu an için 15 ülkeye ihracat yapmaktadır. 2009 yılı başında Meyve Aromalı Doğal Maden Suyu ile ürün yelpazesini genişleten Beypazarı’nın şimdilik limon, elma, vişne ve çilek olmak üzere 4 çeşit meyve aromalı ürünü bulunmaktadır. Güvenilirliğini aldığı ödüllerle kanıtlayan Beypazarı Maden Suyu 2009 yılında “En iyi maden suyu”, 2010 yılında da kalitesine en çok güvenilen marka olarak “Tüketici 2010 Kalite Ödülü”nü almaya layık görülmüştür. May ı s - Ha z i ra n 2010 | 55 MAKRO | Kişisel Bakım Kilo vermenin en temel yöntemi, hepimizin bildiği gibi, “az yemek, çok hareket”. Çok sevdiğimiz bazı gıdaları hayatımızdan çıkarıp daha fazla spor yaparak kilo vermek mümkün. Ancak günlük hayat şartları her zaman bunları yapmamıza izin vermiyor. Kadınların günlük alması gereken kalori miktarı yaklaşık, 2200-2400 arasında; erkeklerde ise 3000-3200 kalori. Bu durumda, yediklerinizin kalori miktarını bilmek ve ona göre hareket etmek çok önemli. Görüș alanı Zayıflama mevsimi udumuzun şeklini Kadın, erkek hepimiz zaman zaman vüc genellikle ince um bozan kilolardan şikayet ederiz. Bu dur yaz aylarında baş ar ve kıyafetlerin giyilmeye başlandığı bah başlar. Herkes ayrı gösterir ve herkeste bir diyet çılgınlığı ulaşır, diğerleriyse ayrı yöntemler dener; bazıları başarıya ler için a siz bir ilerleme kaydedemez. Bu sayımızd Sağlıklı beslenerek zayıflamayla ilgili bir derleme yaptık. utmayın istedik. kilo vermenin çok önemli olduğunu un ı… İşte size, kilo kontrolünün farklı yollar Eğer sevdiğiniz bir yiyecek görüş alanınız içindeyse ondan daha çok yersiniz. Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bu durumu çok güzel bir şekilde özetliyor: 40 sekreterin ya önüne ya da 3 metre ötesine içinde 30 parça çikolata olan yarı saydam kavanozlar yerleştirilmiş ve kavanoza yakın olanlar uzak olanlara göre çok daha fazla çikolata tüketmiş. Bu açıdan bakarsak, sevdiğiniz ve size kilo aldıracağı kesin olan besinleri görüş alanınızdan çıkarmak, zayıflamaya başlamanın ilk adımı olabilir. Tam tahılları sevin! Günlük beslenme programımıza almadığımız tam tahıllar aslında zayıflamak için çok önemli. Vücudun yağ depolamasını engelleyen bu süper güçler, obezite, kanser, yüksek tansiyon ve kalp hastalıklarına da düşmanlıklarıyla biliniyor. Tam tahılların içeriğinde lif ve proteinin 56 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Kişisel Bakım yanı sıra, tiyamin, niasin, E vitamini, kalsiyum, magnezyum ve demir de bulunuyor. Tam tahıllarla olan birlikteliğe, kepekli ekmek tüketmekle başlayabilirsiniz. Öğünlerinizde kepekli ve tam tahıllı ekmekler tüketmek, hem zayıflamayı hızlandırması hem de sağlık açısından çok önemli. Sağlıklı bir beslenmede bolca meyve ve sebze yemek büyük önem kazanıyor. Böylece hem formumuzu koruyor hem de sindirim kolaylığı sağlıyoruz. Kilo ile savașırken hastalıklardan da korunabilirsin Yapılan araştırmalara göre, egzersiz yapmak, bol sebze yemek ve sağlıklı bir beslenme programı uygulamak, sadece zayıflatmakla kalmıyor aynı zamanda kanser riskini de yüzde 70 oranında azaltıyor. Bu yüzden ideal kiloda olmak, aynı zamanda sağlıklı ve uzun bir yaşamı da beraberinde getiriyor. Kilo vermek için mutlaka bir doktora başvurmak ve fazla kilolarınızın esas nedenini öğrenip ona göre bir beslenme programı uygulamak gerekiyor. Su ve maden suyu hiç kalori içermez. Ayrıca şekersiz çayda da kalori yoktur. Beslenme ve egzersiz konusunda uzmanınızdan alacağınız yardımla, beslenme alışkanlıklarınızı düzenleyip ömür boyu sağlıklı bir yaşam sürebilirsiniz. Diyet konusunda bildiklerim doğru mu? Her gün pek çok insandan, zayıflama ve diyetle ilgili bir sürü formül duyuyoruz ancak bu duyduklarımızın ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Çünkü her insanın bedeni farklıdır ve aynı duruma birbirinden farklı cevaplar verir. Az yiyerek kilodan kurutulabilirim: Eğer şişmanlığınızın nedeni, bilmediğiniz metabolik bir hastalıksa, istediğiniz kadar az yiyin, yine de kalıcı olarak kilo vermeniz mümkün değildir. Öncelikle şişmanlığınızın nedenini öğrenmeli, sonra kilo vermeye 58 | M ay ıs-Ha zira n 2010 başlamalısınız. Hastalığınıza uygun, doğru bir beslenme programı kilo vermenizi sağlayabilir. Düzenli yemek kilo verdirir: Hepimizin sık sık duyduğu bu cümle de herkes için geçerli olmayabilir. Yemeği saate göre değil, vücudunuzdan gelen sinyallere göre yiyin. Eğer kendinizi aç hissetmiyorsanız, saati geldi diye ara öğün atıştırması yapmanın bir anlamı yok. Ancak kendinizi aç hissediyorsanız, mutlaka bir şeyler atıştırın; bunun donanımlı bir öğün olmasına da gerek yok. Birkaç tane diyet bisküvi, bir avuç leblebi ya da bir tane elma işinizi görecektir. Makarna, pilav, ekmek gibi karbonhidratlar kesinlikle diyet programından çıkarılmalıdır: İnsanın vücudunun enerji kaynağının karbonhidratlar olduğunu düşünürsek, bu da çok doğru bir yaklaşım değil. Zayıflayayım derken MAKRO | Kişisel Bakım ekmek ve pilav yemeyerek, vücuda doğru enerjiyi vermemiş olursunuz. Vücut da enerji elde edebilmek için kas ve karaciğerdeki glikojen depolarını kullanır. Sonuç olarak da, yağ dokusu olduğu gibi yerinde kalır ve sudan kilo vermiş olursunuz. Zayıflatan sayılar… 500: Sabahları aldığınız 500 kalori, gün içinde daha az yemek yemenize neden oluyor. Sabahları yaklaşık 500 kalori alan kişiler gün içinde 200 kalori daha az tüketiyor. Kahvaltıda 500 kalori için, iki dilim tereyağlı ve reçelli ekmek ya da bir kase dolusu tahıllı müsli ve yanında bol miktarda şekersiz çay tüketebilirsiniz. 5: Zayıflamaya karar veren Şeker, kişilerin hedefleri hep çok vücudunuzu yüksek olur; 10 kilo, 15 kilo gibi. yağlandıran stres Bu hedefler kısa sürede insanı hormonunun daha bıktırır ve diyetten uzaklaştırır. fazla Bunun yerine, toplam kilonuzun yüzde 5’ini kendinize hedef salgılanmasına olarak belirleyin. Kolay hedeflere neden olur. Bu kolay ulaşılır. Böylece sonrası için yüzden şeker motivasyonunuz da artar. tüketiminizi en 20: Eğer önünüzde bir cips fazla 10 adet küp ya da şekerleme tabağı varsa, şeker ya da 10 çay onları yememek için 20’ye kadar kaşığıyla (40 gram) sayın. 20 saniye beklemek, tatlı sınırlandırın. isteğini durduruyor ve böylece fazla kalori alımı önleniyor. Siz 20’ye kadar sayarken beyniniz devreye giriyor ve şimdiye kadar yediklerinizin yeterli olduğu sinyallerini veriyor. 15: Fast food kültürü yaygınlaştıkça, masaya oturmadan, ayak üstü bir şeyler yemeyi daha çok tercih eder hale geldik. Oysa oturarak yemek yemek, formumuz için çok daha iyi. Araştırmalar, masada yemek yiyenlerin ayakta yiyenlere göre 15 kalori daha az aldığını gösteriyor. Çünkü oturunca tokluğu daha çabuk algılıyoruz ve daha az yiyoruz. Bu 15 kalorinin bir ayda ne kadar ettiğini bir hesaplayın! 60 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Kişisel Bakım Tüm sıvılar masum mu? Diyetteyken bol sıvı almamız gerektiğini hepimiz biliriz. Vücudumuzun 3’te 2’si su olduğu için azalan küçük bir miktar bile susamamıza neden olur. Bu bakımdan insanların günlük su ihtiyacı 2 ile 2,5 litre arasında değişiyor. Peki zayıflamak için diyet yaparken gün içinde tükettiğimiz sıvılara ne kadar dikkat ediyoruz? Bize çok masum gibi görünen bir kahve ya da gazlı içecek, o kadar da masum olmayabilir. Diyetlerde genellikle sıcak su içilmesi önerilir. Sıcak su ve soğuk su arasındaki tek fark, mideyi terk etme hızıdır. Soğuk su mideyi 20 dakikada terk ederken, sıcak su 80 dakika kalır. Böylece sıcak su tüketerek midedeki doygunluk hissi artmış olur. Ancak sıcak-soğuk su farkı, kalori yakımını etkilemez. Su, kalori içermediği için su oranı yüksek olan meyve ve sebzelerin de kalori oranı çok düşüktür: Salatalık, marul, domates gibi… 1 bardak limonata, şekerli çay ya da kremalı kahve, çok masum birer içecek gibi görünse de hiç de masum değildir. Örneğin bir bardak mocha kahveyi tam yağlı süt ve krema ile içtiğinizde, 300-400 kalori almış oluyorsunuz. Yani sadece bir kahveyle, neredeyse bir öğün yemekle alacağınız kaloriyi aldınız bile… Ayrıca aromalı kahveler de yüksek miktarda kalori içerebiliyor. Bu konuda da çok dikkatli olmak gerekiyor. Gün içinde bolca maden suyu içerek, çayınıza şeker atmayarak ve kahvelerinizi yağsız sütle hazırlayarak içeceklerden alacağınız yüzlerce kaloriden kurtulabilirsiniz. 62 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Doğadan Form ile formda kalmanız çok doğal Doğadan, bahar aylarının gelmesi ve deniz mevsiminin yaklaşmasıyla forma girmek isteyenlere Doğadan Form Çayları ile pratik bir çözüm sunuyor. Özel formülüyle yaz dönemine formda girmeye yardımcı olan Doğadan Form Çayları bu geçiş döneminde kendine bir iyilik yapmak isteyen herkes için ideal bir seçenek oluşturuyor. Doğanın sunduğu eşsiz lezzetleri fonksiyonel bir şekilde tüketicilerin beğenisine sunan Doğadan, Doğadan Form Çayları ile yaz dönemine hazırlıklı girmenizi sağlıyor. İçeriğindeki özel bitki ve meyvelerle zenginleşen Doğadan Form, her damak tadına hitap ediyor. Formda kalmak isteyenlerin tercihi Doğadan Form ailesinin sade, limonlu ve kayısılı çeşitleri bulunuyor. Formunuzu korumanıza yardımcı olacak bitkilerin, en doğru oranlarda bir araya getirildiği Doğadan Form, düzenli egzersiz ve sağlıklı diyet programı uygulayanlara da destek sağlıyor. Doğanın sunduğu tüm ayrıcalıkları enfes tatları ile ürünlerine yansıtan Doğadan, Doğadan Form Çayları ile bu yaza da daha zinde ve formda girmenize yardımcı olacak. www.dogadan.com.tr MAKRO | Göz Sağlığı Amerikan Hastanesi Göz Kliniği Şefi Doç. Dr. Osman Oram, Glokom’un en önemli geri dönüşü olmayan görme kaybı nedeni olduğunu, 40 yaşın üzerinde olup, özellikle ailesinde Glokom bulunan, Hipotansiyon, Hipertansiyon, Diyabet, Miyopi ve uzun süreli kortizon kullanım öyküsü bulunan kişilerin Glokom için normalden fazla risk altında olduğunu belirtiyor. Ayrıca, hastalık önemli bir belirti vermediği için dünyada en gelişmiş ülkelerde bile Glokom hastalığı bulunan kişilerin yüzde 50’sinden fazlasının hastalıktan habersiz yaşadığını vurguluyor. Glokom (göz tansiyonu) hastalığı nedir? ‘Glokom’un dünyanızı karartmasına izin vermeyin! Tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybına neden olan ve halk arasında Göz Tansiyonu ya da Karasu olarak da bilinen Glokom, kırk yaşın üzerindeki her 40 kişiden 1'inde görülür ve hastalığın ortaya çıktığı 10 kişiden 1'inde total körlüğe neden olabilir. Bu yıl Dünya Glokom Birliği ve Dünya Glokom Hastaları Birliği tarafından tarihi 12 Mart olarak belirlenen 3. Dünya Glokom Günü’nde, Amerikan Hastanesi, “Glokom’un Dünyanızı Karartmasına İzin Vermeyin” başlığı altında düzenlediği konferansla, kalıcı görme kaybına sebep olan glokom hastalığının önemine dikkat çekmeyi ve belirti vermeden ortaya çıkan görme kaybından korunabilmek için yapılması gerekenleri vurgulamayı amaçladı. 64 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Göz tansiyonu adıyla da bilinen Glokom, göz sinirini tutan yaygın ve ilerleyici bir göz hastalığıdır. Genel olarak göz içindeki sıvı basıncının görmeyi sağlayan göz sinirine zarar verebilecek düzeyde olmasıyla ortaya çıkar. Tedavi edilmezse total görme kaybına yol açabilir. Görülme sıklığı nedir? Glokom, tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybı nedenidir ve 40 yaşın üzerinde yaklaşık olarak her 40 kişiden 1'inde görülür. Hastalık ortalama olarak ortaya çıktığı yaklaşık 4 kişiden birinde tek gözde ve 10 kişiden 1'inde de her iki gözde kalıcı körlüğe sebep olabilir. Dünyada 2010 yılında yaklaşık olarak 60 milyon ve 2020 yılında 80 milyon kişide glokom hastalığının görülmesi ve yine 2010 yılında yaklaşık olarak 8.4 milyon ve MAKRO | Göz Sağlığı kaybına neden olabilmesidir. Bazı hastalarda baş ağrısı, çevrede bazı bölgeleri görememe ve göz önünde renkli ışık haleleri görme gibi bazı belirtilerin erken dönemde fark edilebilmesine karşın çoğu hastada belirgin görme kaybı oluşuncaya kadar hastalığın varlığı anlaşılamaz. Bugün dünyadaki en ileri ülkelerde bile Glokom hastalarının yarısından çoğu, hastalığından habersiz olarak yaşamakta, geri kalmış ülkelerde bu oranın yüzde 90’a kadar çıkabileceği düşünülmektedir. Hangi yaș grubunda görülür? 2020 yılında da 11.1 milyon kişinin Glokom’dan dolayı her iki gözde tamamen görme kaybına uğraması bekleniyor. Glokom nasıl olușur? merkeze doğru görme kaybı ortaya çıkar. Göz sinirinin yapısal nedenlerle göz içi basıncına hassas olduğu gözlerde aynı olayın basınçta belirgin artış olmadan da gerçekleşmesi mümkündür. Hücrelerin tümü öldüğü zaman kalıcı ve total görme kaybı oluşur. Normalde göziçi oluşumların beslenmesi için göz içerisinde sürekli olarak bir sıvı yapılır. Bu göziçi sıvısı, aynı zamanda sürekli olarak bazı Belirtileri nelerdir? kanallarla da göz dışına atılır. Glokom, Glokom’un en önemli özelliği, göziçi sıvısını dışarı boşaltan bu sinsi seyirli olması ve hemen hiçbir kanallarda yapısal olarak tıkanıklık belirti vermeden yavaş yavaş, çevreden merkeze doğru görme oluşması nedeniyle ortaya çıkar. Göziçi sıvısının yeterli boşalamamasına bağlı olarak göz içinde basınç Bugün dünyadaki yükselir ve en ileri ülkelerde yükselen göziçi bile Glokom basıncı da hastalarının görmeyi yarısından çoğu, sağlayan göz hastalığından siniri hücrelerine habersiz olarak zarar verir. Göz yaşamakta, geri siniri hücreleri, kalmış ülkelerde yükselen göziçi bu oranın yüzde basıncı 90’a kadar nedeniyle hasar çıkabileceği görerek yavaş düşünülmektedir. yavaş öldükçe çevreden 66 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Glokom herkeste ve her yaşta görülebilir. Ancak, 40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde Glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, miyopisi ve damar hastalığı bulunanlar ve uzun süreli kortizon kullananlar, Glokom’un daha sık görüldüğü grupta yer alıyor. Özellikle, Glokom hastalığının ailesel geçişinin önemli olduğu ve ailesinde göz tansiyonu bulunan kişilerin bu hastalığın görülmesi açısından normale göre 8 kata kadar daha fazla risk altında olduğu göz önünde tutulmalıdır. MAKRO | Göz Sağlığı Hangi sıklıkta kontrolden geçilmelidir? Bugün için önerilen, herkesin 40 yaşına kadar en az 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise en az 2 yılda bir Glokom yönünden kontrolden geçmesidir. Ailesinde göz tansiyonu bulunan ve bu nedenle hastalığın daha sık görüldüğü grupta olan kişiler ile şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek miyopisi ve damar hastalığı bulunanların ise yılda bir kez düzenli olarak kontrolden geçmesi önerilir. Hastalığın tanısı nasıl konulur? Glokom tanısında konunun uzmanı göz hekimi tarafından yapılan detaylı bir göz muayenesi çok önemlidir. Bu muayenede görme keskinliğinin belirlenmesinin ve rutin göz kontrollerinin yanı sıra göziçi basıncının, yani göz tansiyonunun ölçümü, göziçi sıvısının dışa boşaldığı kanalların yer aldığı bölgenin kontrolü ve göz sinirinin durumunun değerlendirilmesi büyük önem taşır. normal olduğu halde göz sinirinin Gerektiği takdirde bilgisayarlı görme hasar gördüğünden şüphelenilen alanı ve optik koherens tomografi gibi olgularda bilgisayarlı görme alanı ve göz siniri analiz yöntemleri tanıda optik koherens tomografi, göz önemli rol oynar. Göz tansiyonu 20 sinirinin hasarının varlığının mmHg'ya kadar ve derecesinin normal kabul belirlenmesinde, ek olarak edilir ve bunun Ailesinde göz zaman içindeki değişimin üzerindeki tansiyonu bulunan saptanmasında çok değerler yüksek ve bu nedenle önemlidir. göz tansiyonu olarak değerlendirilir. Buna karşın göz tansiyonu tek kriter değildir ve göz tansiyonu normal ölçülen ve göz siniri hassas olan kişilerde de Glokom hastalığı görülebilir. Göz tansiyonunun normalden yüksek olduğu veya 68 | M ay ıs-Ha zira n 2010 hastalığın daha sık görüldüğü grupta olan kişiler ile şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek miyopisi ve damar hastalığı bulunanların yılda bir kez düzenli olarak glokom kontrolünden geçmesi önerilir. Tedavisi nasıl yapılır? Glokom hastalığının tanısı konulduktan sonra bugün için tedavide amaç, göz tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını durdurmak ve görme kaybının ilerlemesini engellemektir. Bu amaçla uygulanabilecek yöntemler ilaç tedavisi, laser tedavisi ve cerrahi tedavi olarak üçe ayrılabilir. Bugün için genelde tanı sonrası ilk seçilen yöntemin ilaç tedavisi olmasına, ilaç tedavisine yeterli derecede yanıt vermeyen hastalarda laser tedavisinin ya da cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanmasına karşın, özellikle geç dönemde tanı konulan ya da sürekli ilaç kullanımının uygun olmadığı olgularda doğrudan laser girişimleri ya da cerrahi yöntemler de kullanılabilir. Glokom’da ilaç tedavisinde, son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar tedavinin başarısını büyük ölçüde arttırmıştır. İlaç tedavisinde önemli olan, hastanın ilaçları sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. İlaç kullandırılmayan veya ilaç tedavisine yanıt vermeyen olgularda kullanılan cerrahi yöntemler de son yıllarda giderek artan oranda başarılı olmakta, sürekli ilaç kullanım zorunluluğunu da ortadan kaldırarak etkili tedavi sağlayabilmektedir. MAKRO | Kişisel Bakım Sağlıklı bir cilt için 8-10 bardak su için DOĞRU Bedenimizin en önemli koruyucu organı olan derimiz, bizi mikroplardan, enfeksiyon ve alerjik şoklardan korur. Cildimizin sağlıklı görünmesi için yapacağımız en önemli şey, bol bol su tüketmektir. Günde içeceğiniz 8-10 bardak su, cildinizin nem dengesini korur, sağlıklı görünmesini sağlar ve yaşlanmasını geciktirir. Doğru mu? Yanlış mı? Güzellik hakkında bildiklerinizin gerçekten doğru olduğuna inanıyor musunuz? Bunca zamandır daha güzel olmak için yaptığınız pek çok uygulama belki de sadece birer hurafeden ibaret. Daha güzel görünmek ve daha iyi hissetmek için büyük uğraşlar veriyoruz. Ancak bunlardan ne kadarının doğru olduğunu bilmiyoruz. Ağızdan ağza dolaşan bu bilgilerin doğru olup olmadığını sizler için araştırdık. Güzelliğinize gölge düşürmek istemiyorsanız, yazımızı okuyun ve her duyduğunuza hemen inanmayın. 70 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Dișleri karbonatla fırçalamak faydalıdır YANLIŞ Dişlerimizi karbonat ya da tuzla fırçalamanın faydalı olduğunu pek çok kişiden duymuşsunuzdur. Karbonat, pek çok diş macununda bulunan ve dişlerin beyazlamasına yardımcı olan bir maddedir. Ancak dişleri tek başına ve sık sık karbonatla fırçalamak, diş minelerinin büyük zarar görmesine ve dişlerin çizilip aşınmasına neden olur. Yediğimiz besinler, kremlerden daha etkilidir DOĞRU Daha güzel görünmek için kremlere ve bakım ürünlerine harcadığımız para çok fazla. Halbuki kalıcı ve gerçek MAKRO | Kişisel Bakım Güneș cildi yașlandırır DOĞRU Güneş her ne kadar bizim için en önemli yaşam kaynağı olsa da uzun süre güneş ışınlarına maruz kalmak cilt kırışıklıklarına neden olur. Güneş ışınlarının içeriğindeki D vitamininden dolayı kemikleri güçlendirme gibi bir faydası var ancak zararlarını da aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bronz bir ten için saatlerce güneş ışınlarına maruz kalmak, cildi kurutup kırışıkları tetikliyor. Bacak bacak üstüne atmak çatlaklara neden olur DOĞRU Günün büyük kısmını bacak bacak üstüne atmış şekilde geçirmek, çatlak ve varislere neden olur. Çünkü bu oturma şekli, kanın damarlarda rahat dolaşımını engeller. Bu da kanın kendine yeni yollar aramasına neden olur. Ayrıca rahat etmemize rağmen, bu şekilde oturarak sırt ağrılarına davetiye çıkarmış oluruz. Jiletle alınan tüyler çoğalır YANLIŞ güzelliğin sırrı doğru beslenmekte gizli çünkü güzellik içten gelir. Sütteki biotin ile parlak bir cilde sahip olabilir, C vitamini ile kırışıklıklara savaş açabilirsiniz. Hava kirliliği, mevsimsel ve hormonal değişiklikler, yaşam tarzı gibi faktörler nedeniyle vücut belli bir stres ortamına girer. Bu ortamda bedeninizi her türlü zarardan korumak için kremler zayıf kalabilir. Sağlıklı bir beden için, yedikleriniz sürdüklerinizden daha büyük önem taşır. Emzirmek göğüslerin sarkmasına neden olur YANLIŞ Hamilelik ve emzirme döneminde göğüsler deforme olmuş gibi görünür. Aslında bu sadece göğüsteki yağ dokusunun şeklini yitirmesinden kaynaklanır ve geçici bir durum olarak görülmelidir. Birkaç ay içinde göğüsler eski formuna kavuşur. 72 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Tüylerin jiletle alınmasının onları sayıca arttıracağı sadece bir masal. Tıraşlanmış tüyler çıkarken daha gür gibi gelebilir ama bunun nedeni, jiletle alınmış tüylerin uçlarının, jiletle kesilmemiş tüylerdeki gibi sivri değil, kesik olmasıdır. Bu da tüylerin sayıca çok ve gür görünmelerine neden olur. Bir süre uzadıktan sonra sertlik ortadan kalkar. Her gün yıkanan saç, parlak görünür YANLIŞ Saçları her gün yıkamak, saçların nem ve yağ kaybetmesine neden olur. Parlak görünmesi bir tarafa saçları kurutarak cansızlaşmasına bile neden olabilir. Ancak bütün bir günün stresinden ve pisliğinden kurtulmak için de duşun yerini hiçbir şey tutmuyor. Bu durumda saçın tipi ve kullanılan saç ürünleri de büyük önem kazanıyor. Bu faktörlere dikkat etmeli ve saçınızı yıkarken daha az zarar görmesi için yumuşak hareketlerle yıkamalısınız. Regl döneminde banyo yapmak ağrıları arttırır YANLIŞ Regl döneminde banyo yapmanın ağrıları arttıracağı yönündeki inanış çok yanlıştır. Aksine, sıcak banyo, kasları gevşettiği için, ağrıların azalmasına yardımcı olur. Ancak kişinin banyo sonrasında üşütmemeye dikkat etmesi önemlidir. Ağrı, banyo olmaktan değil, banyo sonrasında üşütmekten kaynaklanabilir. Soğuk banyo cildin diri olmasını sağlar DOĞRU Her gün sıcak suyla banyo yapmak, sadece ciltteki nem ve yağın azalmasına neden olmaz, aynı zamanda cilt dokusuna zarar verir. Bunu önlemek için banyo yağı kullanmak ve sıcak banyo keyfini haftada ikiyle sınırlandırmak gerekiyor. Diğer günlerde, cildinizin daha diri görünmesi için soğuk suyla banyo yapmayı tercih edin. MAKRO | Dekorasyon Balkonlar çiçek açsın Baharın gelmesiyle birlikte uyanan doğa, şimdi en güzel günlerini yaşıyor. Parklar, bahçeler, ormanlar uyandı ve bizleri bekliyor. Bu çağrıya uyup kendimizi yazın güneşine, doğanın yeşiline bırakıyoruz. Ancak iş-güç derken, bu çağrıyı ancak hafta sonları değerlendirebiliyoruz. Gelin, her günümüzü renklendirelim ve evimizin balkonunu çiçeklendirelim. Balkonunuz küçük de olsa, birbirinden güzel, rengarenk saksı çiçekleriyle balkonunuza yaşamın renklerini katmak elinizde! Öncelikle, saksı bitkilerinin de birer canlı olduğunu unutmamak ve ona göre davranmak gerekiyor. Çiçekli bitkiler genellikle güneşi ve aydınlığı sever ve bakımları, yeşil yapraklı bitkilere göre çok daha zordur. Ama o çiçekler, evimize ve balkonumuza her daim neşeli bir hava katarlar. Yaz aylarıyla birlikte, balkonlar şenlenmeye ve vakit geçirilen yerler olmaya başladı. Bizden size, birkaç çiçek önerisi… Rengarenk çiçekler, gününüzü aydınlatsın. Hercai Menekşe Hercai menekşenin, hepsi aynı büyüklükte olmayan ve her birinde genellikle iki ayrı renk bulunan 5 tane kadifemsi yaprağı vardır. Tohumdan yetiştirilmesi zor olan hercai menekşeyi, fidelerini alarak yetiştirebilirsiniz. Belirli aralıklarla sulanması gereken hercai menekşeler, güneş gören yerlerde bulunmalıdır. 74 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Dekorasyon Doğal ışık, bitkiler için en iyisi olmakla birlikte bazı bitkiler floresan ışığı altında da gelişebilir. Çoğu çiçek açan bitkinin açtığı çiçek sayısı ve görünüşünün güzelliği, ne kadar ışık aldığıyla ilişkilidir. Bol yapraklı bitkiler, genel olarak daha az ışık alan mekanları sever. Sardunya Sümbül Sardunyalar, balkonlarda en çok yetiştirilen saksı çiçeklerinden biridir. Kırmızı ya da pembe çiçekleri bulunur. Afrika’nın güney kesimlerinde yabani olarak yetişen sardunyalar, alımlı çiçeklerinden dolayı dünyanın birçok ılıman ve sıcak bölgesine yayılmış ve yüzlerce çeşidi geliştirilmiştir. Bol güneşe ihtiyaç duyan sardunyalar, gevşek toprakları severler. Çok beğenilen bir süs bitkisi olan sümbül, bahçede ya da evlerde, saksıda yetiştirilebilir. Soğanlı bir bitki olan sümbül, hoş kokusuyla dikkat çeker. 30 kadar türü olan sümbül soğanlarının, ilkbaharda ekilmesi gerekir. Çiçekler, geceleri karbondioksit verdikleri için yatak odalarında çiçek bulundurulması pek tavsiye edilmez. Ama ille de sabahları mutlu ve enerjik uyanmam için çiçek şart diyorsanız, yapma çiçekleri tercih edin. 76 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Kasımpatı Balkonunuzda güneşli ve rüzgar almayan bir yere dikebileceğiniz kasımpatı, yaz boyunca düzenli olarak sulanmalıdır. Sonbaharda uzun boylu ve iri çiçekli olanları, desteklenmelidir. Kalıcı ve yıllık türleri olan kasımpatı, sonbaharda balkonunuza yaz havası katabilir. Çuha Çiçeği Ortanca Çuha çiçeği, bahçede ya da saksıda yetiştirilebilir. Nemli, humuslu toprağı ve hafif gölgeyi sever. Yazın yaprakları kurusa bile, sonbaharda yeniden sürer. Kışa dayanıklı bir bitkidir. Ortancalar, mor, pembe, mavi ve beyaz renklerde olur. Gölge alanlarda yetiştirilmesi gereken ortancalar, geniş saksıya ihtiyaç duyar. Aydınlık fakat direkt gün ışığı almayan, gölgeli yerlerde yetiştirilmelidir. Ortanca, çok su isteyen bir bitkidir. Toprağı daima nemli olmalıdır. Sonbahar ve kışın daha az su verilebilir. Açelya Güneşten hoşlanmayan açelya, toprağının bol olmasını sevmez. Çiçekleri döküldükten sonra fidanları açıkça gölgeli bir yerde bulundurulmalı ve akşamları yapraklarına su serpilmelidir. Açelyaların her yıl çiçek açması için yazın iyi bakılması gerekir. Begonya Özellikle sabah güneşinden hoşlanan begonyayı yetiştirmek için hem evin güneşli bir köşesi, hem de balkonlar tercih edilebilir. Bir arada olduklarında daha hoş bir görüntü oluşturduklarından küçük bir saksıya dikmek yerine, uzun saksıları tercih etmekte fayda var. Kasım ayına kadar solmayan begonya, hava sıcaklığına göre, özellikle günün serin saatlerinde, iki günde bir veya her gün sulanabilir. MAKRO | Çocuk 78 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Çocuk 80 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Gezi Zeytinlikleri mis gibi kokan, mandalina bahçelerinde al yanaklı çocukların oynadığı bir sahil kasabası. Balıkçılıkla, süngercilikle geçinen kendi halinde bir halk. Bodrum ve Girit halkının kardeşliğiyle ısınan, Bir tatil klasiği Bodrum “Yokuş başına geldiğinde Bodrum'u göreceksin. Sanma ki sen, geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” diyor Cevat Şakir Kabaağaçlı… Nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı… Sürgüne diye geldiği bu küçük kendi halinde balıkçı kasabasından kendine bir cennet kuruyor daha sonra. Daha doğrusu bakıyor ki sürgüne diye cennetin dünyadaki yansımasına göndermişler onu. Alabildiğine yeşil, alabildiğine mavi, bakir küçücük bir köy... 82 | M ay ıs-Ha zira n 2010 güneşin parıltısını çocukların saçlarından aldığı bir doğa harikası. Geçmişte böyleydi Bodrum. Geçmişten bugüne elbette çok şey değişti. Balıkçılık ve süngerciliğin yerini turizm aldı; artık küçük bir sahil kasabası değil, aksine dünyanın pek çok yerinden pek çok insanın görmek için akın ettiği bir cazibe merkezi. Ama değişmeyen bir şey var; Bodrum yine Halikarnas Balıkçısı’nın söylediği gibi akıl alıyor. Yokuş Başı’na geldiğinizde görüyorsunuz Bodrum’u. Önce Rodos şövalyelerinin tarihe armağanı olan heybetli Bodrum Kalesi gözünüzü alıyor. Daha sonra küçücük ve bembeyaz Bodrum Evleri balkonlarından sarkan lila rengi begonvillerle karşılıyor sizi. En yakın dostu Kos Adası, açıklardan bir selam yollamayı unutmuyor elbette… Siz de büyülenip çizdiğimiz bu tabloya dalıp gittiniz, öyle değil mi? O zaman tatlı bir rüyadan uyanıyor ve Bodrum’u geziyoruz bu defa. “Hadi gari” diyoruz, “Bodrum’a gidipduru!” Petronium’dan Bodrum’a Mavi ile yeşilin kucaklaştığı, güneşin pırıl pırıl denize yansıdığı bu MAKRO | Gezi küçücük sahil kasabasının ismi aslında Rodos Şövalyelerine dayanıyor. Önceleri Zefiriya ve Halikarnassos olarak adlandırılan kasabayı Rodos Şövalyeleri inşa ettikleri şatoyu havari St. Peter’e adadıkları için Petronium olarak adlandırıyorlar. Zaman aşımına uğrayan kelime, değişen halklar ve değişen diller sonucu söylene söylene Türkçeleşiyor ve bugünkü ismi olan Bodrum’a dönüşüyor. Bodrum tarihinin tanıkları Bodrum’da klasik çağdan günümüze ulaşabilen tek yapı Göktepe eteklerinde konumlanan ve Bodrum’a tepeden hakim olan Antik Tiyatro. Anadolu'nun en eski tiyatrolarından biri olan Antik Tiyatro, 1960'lı yıllarda restore edildi. Günümüzde ise yaz aylarında pek çok sosyal ve kültürel etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Ancak Bodrum’un simgesi haline gelmiş tarihi yapı elbette Bodrum Kalesi. Masmavi manzaraya ayrı bir güzellik katan Kale, bugün Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak da kullanılıyor. İki liman arasında kayalık bir alan üzerinde kurulan Kale, Antik Çağ’da aslında bir ada olarak yapılandırılmış. Ancak daha sonraları yapı kente bağlanarak yarımadaya dönüşmüş. 1406-1523 tarihleri arasında inşa edilen St. Jean (Rodos) Şövalyeleri'nin kalesi, kare planlı, 180 x 185 metre ölçülerinde. Bodrum Kalesi, tarihi öneminin yanı sıra, dünyanın en büyük sualtı arkeoloji müzesi olma özelliğine de sahip. Halikarnassos'un ilk kurulduğu noktada Zephyrion Adası üzerine kurulan Kale’nin yapımı sırasında Mausolos Anıt Mezarı’nın taşları ve rölyefleri kale duvarlarında kullanılmış. Yaklaşık 30.000 metrekarelik alana sahip olan kalede 5 kule bulunuyor. Bunlar Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman kuleleri ile Yılanlı Kule. Yapının en yüksek yeri, deniz seviyesinden 47.5 metre yüksekliğindeki Fransız Kulesi. Kale duvarlarında 249 adet arma bulunuyor. Cevat Șakir’in ağaçları… Bodrum pek çok tarihi ismin de ev sahibi aslında. Örneğin ünlü Tarihçi Heredot Bodrum’da dünyaya gelmiş. Turgut Reis, Neyzen Tevfik gibi önemli isimler de Bodrum’da yetişmiş 84 | M ay ıs-Ha zira n 2010 ustalar arasında. Ancak Bodrum’u Bodrum yapan, sahil boyunca yükselen palmiyeleri diken, hepimizin romanlarıyla yakından tanıdığı bir isim; Cevat Şakir Kabaağaçlı. Yani, Halikarnas Balıkçısı… Mavi Sürgün romanında Bodrum’u tüm güzellikleriyle anlatan Halikarnas Balıkçısı, sadece Bodrum’u anlatmakla kalmamış, güzelliğine güzellik de katmış. Bodrum’a daha önce giden ve merkezinde gündüz vakti dolaşanlar daha iyi bilirler; dalları göğe uzanan çınarların önündeki küçük levhada, “Bu ağacı şu tarihte Cevat Şakir dikmiştir” yazıyor. Cevat Şakir, “Bu güzel iklimi daha güzelleştirmek, gelecek daha güzel kuşaklara yaraşır bir cennet yaratmak için kendimi paralarcasına çabalıyordum” diyor. MAKRO | Gezi Önemli ören yerleri Bodrum yalnızca merkeziyle değil, koylarıyla ve köyleriyle de ünlü bir yarımada. Bir uçtan diğer uca her köşesinde ayrı bir cennet gizlenen kentte görülmeden dönülmemesi gereken pek çok nokta var. Pırıl pırıl deniziyle Gümbet Bodrum’un turist akınına uğrayan önemli koylarından biri Gümbet. Yel değirmenleriyle giriş yaptığınız bu tatlı sahil merkezi, kum plajı ve Mavi Bayraklı tertemiz deniziyle ilgi noktalarından biri olma özelliğini kazanıyor. Pek çok konaklama merkezinin bulunduğu Gümbet, eğlence turizminin de odak noktalarından biri. sarmalanıyor. Ortakent-Yahşi-Kargı sahili Bodrum Yarımadası’nın en güzel ve en uzun sahil şeridi. Bugün iki katlı Rum evlerinin koruma altına alındığı Camel Beach, adını her yıl yapılan ve civar illerden gelen develerin de katıldığı Deve Güreşi Festivali’nden alıyor. Günbatımının doğru adresi Gümüșlük Antik çağlarda önemli bir yerleşme yeri olan Myndos şehri kalıntıları üzerinde kurulmuş olan Gümüşlük, Bodrum Yarımadası’ndaki en güzel koylardan biri. Adını tavşanlardan alan Tavşan Adası’nın arkasında denize batan güneş, ardında sedefsi Çökertme’den çıktım da Halil’im… En önemli turizm merkezlerinden biri Tarihi öneminin yanı sıra Bodrum, Türkiye ekonomisi açısından önemli yerleşim yerlerinden biri… Bugün, her yıl binlerce turistin akınına uğrayan Bodrum, Avrupa’nın en ünlü turizm merkezleri arasına girmeyi başarmış. Öyle ki kış aylarında yaklaşık 40 bin olan nüfus, yaz aylarında milyonlara ulaşıyor. İğne atılsa düşmeyecek kadar kalabalık olan kentin daracık sokaklarında yürümek neredeyse imkansızlaşıyor. Ancak gün batımını izleyerek buz gibi sularda yüzdüğünüz anlara da paha biçilemiyor. Adı, ünlü “Çökertme” türküsünde geçen ve Yunanca bağlık, bahçelik anlamında olan Bitez, Bodrum’a 8-10 km uzaklıkta yer alan önemli merkezlerden biri. Bitez Yalısı, Bağla ve Ada Burnu arasında Gümbet’ten sonra ikinci ana koy. Yalıdan başlayarak çok geniş bir alana yayılan mandalina ve zeytin ağaçları, Bitez’i Bodrum’un en yeşil ve güzel köşelerinden birine dönüştürüyor. Pansiyon evlerden, apart ve çok yıldızlı otellere kadar pek çok farklı konaklama tesisinin bulunduğu yerleşim merkezinde, sabah rüzgarı ve öğleden sonra başlayan meltem, sörf ve yelken meraklıları için çok uygun bir ortam sağlıyor. Bu özellik, dünyanın değişik yerlerinden gelen sörfçüleri de Bitez’e çekiyor. Kargı, diğer adıyla Camel Beach Mavi turların uğramadan geçmediği önemli koylardan biri de Kargı. Turistler tarafından Camel Beach olarak ünlenen koy, dağlar ile uzun kum bir sahil şeridi arasında yer alıyor ve mandalina bahçeleriyle 86 | M ay ıs-Ha zira n 2010 parıltılar bırakırken insana da aklını Gümüşlük’te bıraktırıyor. Doğal sit alanı olan ve yeni yapılara izin verilmeyen Gümüşlük’te, antik şehrin kalıntılarını ada üzerinde ve su altında görmek mümkün. MAKRO | Konuk BERNA LAÇİN’LE EV SOHBETİ Makro Vizyon’un bu ayki konuğu ekranlarda görmeye alıştığımız, samimi ve sıcak tavırlarıyla herkesin sevgisini kazanan Berna Laçin. “Kızım Ada ve ailem herşeyden önce gelir” diyen oyuncu dergimize evinin kapılarını açtı. İşte Berna Laçin ile ailesi, özel yaşamı ve işleri üzerine keyifli bir ev sohbeti... Berna Hanım bu yoğun tempo arasında bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Sizi her zaman büyük ve başarılı projelerde görüyoruz. Bu yoğun programa nasıl ayak uyduruyorsunuz? Anne olmak, profesyonel hayatınızı ve temponuzu nasıl etkiledi? Ben öğrencilik dönemimden itibaren uzun yıllar çok yoğun bir tempoda çalıştım. Erken yaşta çok büyük projelerde yer alarak birçok başarıya imza attım. Bu yoğun çalışma temposunu 30 yaşıma kadar sürdürdüm. Fakat kızımın doğması ile 88 | M ay ıs-Ha zira n 2010 birlikte bu durum değişti ve önceliğim ailem ve evim oldu. Çünkü kızım Ada’nın ilk kez konuştuğu anı, ilk attığı adımı, onun büyümesini görmek benim için bedelsiz bir mutluluk ve herşeyden daha değerli. Bu nedenle zamanımın çoğunu aileme ve çocuğuma ayırmaya başladım. Eşimle ve Ada’yla beraber seyahate gitmekten, evde zaman geçirmekten, dostlarımızı eve davet etmekten çok büyük keyif alıyorum. Sanatçı ve anne Berna Laçin’in bir günü nasıl geçiyor? Sabah kalktıktan sonra evde uzun uzun kahvaltı yapmayı çok severim, sonrasında işlerimi halletmek üzere çalışır, spora gider ve kızımın okuldan eve dönüş saatinde ise mutlaka evde olup onu karşılarım. Sonrasında ise ailem için yemek hazırlıklarına başlarım. Ailecek sofraya oturmak bizim için çok önemli; bundan çok büyük keyif alıyoruz. Ailenizle birlikte sofraya oturmaktan keyif aldığınızı söylediniz. Peki mutfakla aranız nasıl? Yemek yapmayı sever misiniz? Yemek yapmayı çok seviyorum. MAKRO | Konuk Özellikle son programım sayesinde yemeğe olan ilgim daha da arttı ve sürekli evde yemek yapmaya başladım. Hem ailem hem de dostlarım için güzel sofralar hazırlamaktan, yemek yapmaktan çok keyif alıyorum. Ada’yla beraber hem yemek yapıyoruz hem de onun kendi yaptığı sofra süsleri ve isimliklerle masayı hazırlıyoruz. Deterjanlar hep ilgilendiğim ürünler olmuştur. Hatta yurtdışına seyahate gittiğimde Türkiye’de bulamadığım, özelliklerini ve kokularını beğendiğim ürünleri mutlaka alır, bavulumda getiririm. Fairy’i de daha önce bu şekilde birçok kez alıp kullanmış ve keşke Türkiye’de de bulabilsem demiştim. Şimdiye kadar en iyi diye bildiğimiz bulaşık deterjanlarından bile çok farklı. Hem uzun süre bitmeyen köpükleri sayesinde bir şişeyi daha uzun süre kullanabiliyorum, hem de aldığım sonuç gerçekten mükemmel. Beğenerek kullandığım ve farkını gözlerimle görüp inandığım bir marka “Fairy’i seçen kazanır” Güzel sofraların sonunda bir de can sıkan bulaşıklar var. Zorlu bulaşıklarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Yemeklerin çoğunu hem ailecek hem dostlarımızla evde yediğimiz için haliyle önce mutfağı toparlamak sonra da çok miktarda bulaşığı yıkamak durumunda kalıyorum. Bazı bulaşıklarımı makinede, özel tabak ve bardaklarımı da elde yıkıyorum. Özellikle tava ve tencere gibi yemeğin piştiği en yağlı ve kirli olan parçaları yıkamak benim için gerçekten çok zor, daha doğrusu zordu. Ta ki Fairy ile tanışıncaya kadar. Fairy yeni çıkan çok etkili bir bulaşık deterjanı. Hem de dünyanın en büyük bulaşık deterjanı üreticisi Procter & Gamble tarafından üretiliyor. Dediğim gibi, Fairy ile tanışmadan önce benim için bulaşık gerçekten en sıkıcı işlerden biriydi. Fairy’nin hem yağ çıkarmadaki gücünü hem de az bir miktar ile ne kadar çok bulaşığın üstesinden gelebildiğini görünce bulaşık yıkamak da aynı yemek pişirmek gibi zevke dönüştü. Kızım Ada ile beraber bulaşık yıkarken köpüklerle oyunlar oynuyor ve gerçekten çok keyif alıyoruz. Fairy ile nasıl tanıştınız? Tanıtımında yer almayı nasıl kabul ettiniz? Benim için yaptığım işe inanmak ve ondan keyif almak çok önemli. olduğundan kampanyanın yüzü olmayı seve seve kabul ettim. Proje benim için başından beri çok keyifli. Özellikle reklam filmi çekimlerinde çok eğlendim. Bulaşık deterjanı satın alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Öncelikle temizleme gücü çok önemlidir benim için. Ayrıca ben çok tutumlu bir insanım ve müsrifliği sevmem, ama asla da kalitesiz ürün almam. Bir ürünü diğer bir ürüne kıyasla daha uzun süre kullanabileceksem hiç düşünmeden onu alırım, çünkü bu şekilde daha ekonomik olur. Fairy ile de durum aynen böyle. Fairy ile en zorlu yağları kolayca çıkarıyor ve bir şişesiyle çok daha fazla bulaşık yıkayabiliyorum. Reklamlarda da söylediğimiz gibi, Fairy’i seçen gerçekten kazanıyor. www.fairy.com’a girin, deneyimlerinizi paylaşın, Tupperware ve Hisar’dan sürpriz hediyeler sizin olsun May ı s - Ha z i ra n 2010 | 89 MAKRO | Tarif Tavuklu Salata (4 kişilik) Malzemeler 1 adet tavuk biftek, 1 adet iceberg (göbek salata), 1 çay bardağı konserve mısır, yarım demet maydanoz, 4-5 dal taze nane, 1 adet kırmızı soğan, 7-8 adet çeri domates, 1-2 adet kırmızı biber, 1-2 adet salatalık turşusu, limon, zeytinyağı ve tuz. Sebzeli Piliç Hazinesi (4 kişilik) Malzemeler 4 adet tavuk göğsü (ucundaki kemik üzerinde olacak), 3 adet orta boy havuç, 2 adet orta boy kuru soğan, 1 adet orta boy kereviz, 2 adet orta boy patates, yarım demet maydanoz, 1 yemek kaşığı tereyağı, 7 adet orta boy mantar, 1 çay kaşığı karabiber, 30 gram margarin ve tuz. Hazırlanışı Tencereye yağ konularak eritilir ve ince doğranmış sebzeler ilave edilerek kavrulur. Sebzeler yumuşadığında ocaktan alınır, tuz ve karabiber ilave edilir. Tavuk etleri dövülerek açılır ve içerisine yapmış olduğumuz sebze harcı konup kenar kısımları ortaya doğru birleştirilerek tamamen kapatılır. Üzeri yağlanarak yağlı kağıda sarılıp 180 derece fırında 25 dakika pişirilir. Kağıtları açılır ve tavuk 2 cm kalınlığında parçalar halinde kesilerek yanında pilav ve sote patatesle servis edilir. 90 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Hazırlanışı Tavuk bifteğin her iki yüzünü teflon tavada kızartın. Soğuyunca parmak uzunluğunda ince ince dilimlere kesin. İceberg’i yıkayın ve elinizle ufak ufak doğrayın. Maydanozu ince ince kıyın. Soğanı ve biberleri halka halka doğrayın. Salata kasesinin en altına iceberg’leri koyun. Üstüne mısırları ve ince ince doğranmış turşuları ekleyin. Soğan ve biber halkalarını katın. Maydanozu ekleyin. Limonu, zeytinyağını ve tuzu katarak karıştırın. Tavuk biftekleri aralarına yerleştirin. Salata kasesinin kenarlarına domatesleri dizin. Nane yapraklarıyla salatanızı süsleyin ve servis yapın. MAKRO | Tarif Cevizli Kek Malzemeler 1 su bardağı süt, 3 adet yumurta, 1 su bardağı şeker, 1 paket kabartma tozu, 1/4 su bardağı sıvı yağ, 1 paket vanilya, aldığı kadar un, 2 çorba kaşığı tarçın, 1 su bardağı dövülmüş ceviz Hazırlanışı Yumurta ve şekeri beyazlayıncaya kadar iyice çırpın. Daha sonra süt, yağ, un, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyerek çırpın. Kek hamuru iyice karıştığında, 2/3’lük kısmını kalıba dökün. Kalan kısmına tarçın ve cevizleri ekleyerek iyice karıştırın. Onu da kalıba dökün ve alt-üst edin. Önceden 160-170 dereceye ısıtılmış fırında pişirin. Pırasa Çorbası (4 kişilik) Malzemeler 250 gram pırasa, 2 çorba kaşığı un, 2 çorba kaşığı sıvı yağ, 1 adet yumurta, 1 adet soğan, yarım limon, 3 su bardağı et suyu, tuz Hazırlanışı Pırasaları kibrit çöpü uzunluğunda ince ince kıyın. Bir tencerenin içine sıvı yağı alın ve kıyılmış soğan, pırasa ve unu kavurun. Et suyunu ilave ederek kaynatın. Yumurta, tuz ve limonu, ayrı bir kasede çırparak çorbanıza kattıktan sonra birkaç taşım daha kaynatın. Çorbanızı naneyle servis edebilirsiniz. 92 | M ay ıs-Ha zira n 2010 MAKRO | Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Soldan sağa: Yukarıdan aşağıya: 1. Reşat Nuri Güntekin’in bir romanı. 2. Seçkin – Açıkgöz, kurnaz – Slayt – Bir nota. 3. Parmakları burna değdirerek yapılan alay işareti – Türlü dış etkenlerin organizmada ve metabolizmada meydana getirdiği bozuklukların tümü – Evcil bir geyik türü. 4. İktisat – Kokulu bir bitki. 5. Bir halk müziği sanatçımız – Etinden ve sütünden yararlanılan hayvan. 6. Yankı – Bir yerde oturma – Mektup, aşk mektubu. 7. İradesine hakim olmayan – Bir nota – Yüz metrekarelik arazi ölçüsü. 8. Evrensel alıcı kan grubu – İthal edilecek malların listesi – Mesaj. 9. Büyü – Bizmutun simgesi – Bir nota. 10. Gelir – Boru sesi – Hayat Koleji ve Makromarket’in geleneksel olarak her yıl turnuvasını düzenlediği siyah ve beyaz on altışar taşla oynanan bir oyun. 1. Tecrübe etme – İsyan eden. 2. Haberci – Kendini başkalarından büyük görme. 3. Nesli tükenmiş bir hayvan – Kabaca evet. 4. Yunanistan’ın başkenti – Mukavele. 5. Geçmeye yarayan dar ve uzun aralık, dehliz. 6. Bir cetvel türü – Yapı, yontu gibi şeylerin küçük örneği. 7. Ters, zıt – Sinirli. 8. Kesintilerden sonra kalan miktar – Tembih sözü. 9. Eski Mısır Tanrısı – Köşe. 10. Lenf düğümleri iltihabı. 11. Konuşulan dil – Karşı çıkış. 12. Baryumun simgesi – Bir kimsenin borcuna karşılık imza ettiği kağıt. 13. Yaprakları salata olarak yenen bir bitki – Görevi yerine getirme. 14. Tekil ikinci kişi adılı – Su – Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza. 15. Asya’da bir ülke – Turpgillerden, yaprakları salata olarak yenen baharlı bir bitki. 94 | M ay ıs-Ha zira n 2010 Bulmacay› do€ru çözüp gönderen 30 flansl› okuyucumuza Omo Total (700 ml) ve Cif Sunlight (500 ml) armağan ediyoruz. Ad, Soyad Doğum Tarihi Meslek Adres : : : : Telefon (cep) : (iş) (ev) E-mail : POSTA ADRESİ: Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş. Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980 Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05 MAKRO VİZYON l MAYIS-HAZİRAN 2010 SAYI 18