Timurlular - Universität Freiburg
Transkript
Timurlular - Universität Freiburg
Sonderdrucke aus der Albert-Ludwigs-Universität Freiburg HANS ROBERT ROEMER Timurlular Originalbeitrag erschienen in: İslâm Ansiklopedisi Istanbul: Milli Egitim Basimevi Bd. 12,1 (1974), S. 346-370 346 TiMURLULAR. TIMURLULAR, 14o5 'ten 1 so6 'ya kadar, Timur tarafından zapt edilerek bir devlet nde kurulmu-i olan memleketlerde. ger ek rnZistahüldimdar i gerekse bey veya urnümi vali sıfatlyle hüküm süren Timur "u n ahf dına deni T. Bu asırda başarilan falliyetler, artık ne askeri sahada. ne de devlet idgresinde olup, bilaki san'at-sever Timurluların himaye3inde, gerek han gerek Türk unsurlarının katılması ile meydana gelen kültür ve fikir hayatının> ipsanı hayrette bırakan Ur inkişida mazhar olmasında görülür. Taht için yapılan şiddetli müeadelelerden birkaç yıl sonra, yinc de birçok mevzi i isyan ve ayaklanmalar olmakla beraber, Orta. Asya ve ön-Asya memleketleri, bütünüyle nishi bir siikün devresitc kavuşmuş ve bu devrede Timur 'un seferlerinin açtleı yaralar, iyileşmeye yüz tutmuştu. Tırrıur'un oğullarından Cihangir 1375te. Ömer Şeyh ise 139r 'de blmüştii ; üçüncü oğlu alan Miran-Şah. geçirdiği bir lazadan mutevellit rühi bir bozukliiktan muztariptı dördüncü oğlu, 1377 doğumlu Şiläruh ise, hükümd:rbk!a bağdaşmayan bir seciyeye sähipti pek mütevrızı, suıh-perver ve solu olarak tamarnıştı Pundan dolayı bizzat Timur. 1376 'da doğan ve 1392 'den beri „Gazneli Mahmud un tahtı" nda oturan torunu Pir Muhammed b. Cihan/ir kendisine halef olarak tayin etmişti 0, Timur 'un vefatında KandehAr 'da bulunu;.ordu sonra akrabası tarafından k3ii derecede dea. TiMURLULAR. teklenmediğinden, hiJkümclar olemedan 14 7 'de kendi veziri tarafından öldürüldü. 3 0 yıllık fütürlat sonunda teşekkül eden bu büyük devlet. açıkça görüldiieü gibi. deha çok kurueusunun şahsi iktidarına dayanmakta idi. Timur tarafından münferit memleket ve eyâletlere vali olarak tayin edilip. oralarda daha ziyade yarı-muhtar olarak hükümet süren oğulları ile torunları gerçekte ona saygı göstermekle beraber, kendisi tarafından konulan halef olma nizarnına riayet etmiyorlardı. Bu sürede kendinde kuvvet gören, kendi hakimiyet sahasında adına hutbe okutup, sikke kesfiriyor ve böylece müstakil bir hükümdar olma iddiasını taşıyordu. Timur'un kendi devletinde kurduğu siyasi yapinın zaaf' burada görüldü. Bu, devletin yalnız hiikiimdara hiikümlar ailesine, yani bu ailenin idaresine tahsis edilmiş saha ile her ferdine ait bulunduğu şeklinde. Türk halkları arasında yaygın bir teltikkiye dayanıyordu. Timur gibi pek kudretli bir hiikümdarın idaresi altında bu gibi davranışlar, devletin birliini bozmayabilirdi ; ancak, onun vefat' halinde, kendisini istihlaf için, selähiyet bakımından onunla mukayese edilebilecek şahsın bulunmaması karşısında böyle bir şey bahis mevzuu olamezdı. Nitekim devlet, müteaddit hakimiyet sabalarına ayrılıp parçalandı. Her ne kadar daha sonra onun büyük bir kısmı, yinmi-otuz yıl için yeniden bir devlet haline getirildi ise de, yine de Timur 'un zamanındaki genijei asla kazanamadı. Zuhur eden taht davası ve karıv.klıklarda, halefleri birbirleri ile mücadeleye başladılar. Yeterlik gösterdikleri için kendilerine saray veya eyaletlerde mansıp veiilmiş olan emirler de, ister-istemez bu mücadelelere karıştılar. Bunlara ayrıca, hakimiyet iddiasını Timur 'un devrinden evvelki zamanlara bağlayarak. şimdi muayyen talepleri elde etmek için ortaya çıkan mahalli beyler de katılıyordu Bu mücadeleler bir kaç yıl devam etmiştir. Timur 'un vefatında, ordunun merkez kuvveti. doğruian-doğruya onun maiyetinde bulunuyordu bunun emirleri aslında mandut bir gaye ile *etki Ttirkistan'daki Mullara darbe indirmek için. Çin seferine devam etmek istiyorlardı. Fakat bunlar, Timur *un vefatı ile kendisini istihlat edecek olanın, evvelce düşünüldiiğii şekilde gerçekleşmediği haberini alınca. bundan vazgeçtiler. Timur un payitahtı olan Semerkand, 1399 'da Hind seferinde yararlik göstererek 1402 'de Fergana valisi olan ve dedesinin sevgisini kazanmış bulunan şehade Halil Sultan b. Mirä'n-Şah doem. 1384) 'In eline geçti. 0 > evvetce daha Taşkent 'ta , 347 iken derhal emirlerini şahsına tabi kılıp kendisini dedesinin halef) yerine ikarne ederek. onun sagıp-savurdueu bazinelere el-koydu ve o zamana kadar ditirrıa Cengiz Han'in doğrudan.doeruya ahfadı °ları birinin taşıd ğ han rüthesini Timur lulardan bir şebzadeje verdi. Timur 'un kızlarından birinin oğlu olup, önce aynı şekilde saltanat müdcleisi olarak ortaya çıkan Sultan Hüseyin. taleplerinden vazgeçip, Halil Sultan 'a katıldı,fakat bir müddet sonra esir edilmiş olup, Herat 'ta mev'euf iken Şahruh tarafından öldürüldü. Her ne kadar Şahruh, or dusuyla birlikte idare merkezi olan Herat 'ten A mu.Derya'ya sefer etti ise de, her halde, Halil 'in babası olup, diğer bir oğlu Ebubekir ile beraber, kencLsine Timur tarafından verilmiş bulunan Azerbaycan 'dan gelen Miıân- Şah 'dan korkaıak, Halil 'e karşı herhangi bir teşebbüse geçmedi ; Miran -şah ise, yapmak istediklerini tahakkuk etfremaden geri döndü. Şahruh ile Halil Sultan arasında neticesiz kalan müteaddit görüşmeler oldu ise de, çok defa galip gelmiş olan Halil, birçok mücadelelerden sonra yenildi. Kendisi, Semerkand 'da urnCımi bir memniiniyetsizlik uyandırmıştı. Emirleri onu, kendi zevcesi şiıd Mulk 'e sağladığı büyük nüfuzdan dolayı affedemiyorlardı; zira bu yüzden aşağı tabakadan olan kimseler, Timur 'un eski savaş arkadaşlarının aleyhine olarak, yüksek me'milriyetlere getirilirken, Timur 'un dul kalan zevce ve °delikleri, anlaşılan biraz da zorlanarak aşağı tabakadan gelen erkeklerle evlendirili yordu. Memlekette baş gösteren bir lethl< bir huzursuzluğa yol açtı. Nihayet Halil Sultan. kuvvetli bir kabile olan Duglatların ayrı ve eskiden milrebbisi bulunan 1:ludäydäd klusayn 'in eline düştü. Bu, Fergana 'ya giderek onu Endican 'da hükümdar ilan etti ve kendisi müteakip teşebbüslerinde askeri yardımlarını te'rnin etmek üzere, Moğulların yanına gitti. 0 aralık Şiihruh 53 mayıs 5409 'da, babasının şehri olan Semerkand '1 hiç bır zorluğa uğramadan işgal etti. Merkezi Semerkand olmak üzere Maveraünnehr valiliklerine, evvela timur 'un yeri:1Tbk gösteren kumandantarladan Amir Şäh Malik In vesayeti altında olmak üzere, büyük oğlu Uıuğ- Bey ( doğru. 1394 )'i tayin etti. Ze,cesi Şähruh 'un eline geçen Halil Sultan, Semerkand 'daki amcasının yanına giderek, karısını ondan geri aldı ve Rey umilmi valisi oldu ise de, 4 teşrin Il. 1411 'de orada vefat etti ve bunun üzerine Şäd Mulk canına kıydı. Sehaveti. cömertliği, sanığı ve karısı *ad Mulk 'e karşı kaylts:z -şartsız sevgisi ile kendi felaketine sebebiyet veren Halil Sultan, aynı zamanda. devrinin . 34 8 TIMURLULAR. Türkmenlerin ileri atılmasıyla açık olarak umümi manzarası ile bağdaştırılamayan romantik bir şahsiyet olarak, edebiyat ve san'ata beliren tehlike, Timurlu devletinin yıllarca hal edilmeyen bir mes'elesi olarak kaldı. Şähruh, karşı terniyülü ile de, tarihe geçmiştir. Sultan Hüseyin 'in katil ve Pir Muhammed 'in onu siyasi ve Azerbaycan'a yaptığı üç seferle öldürülmesinden sonra, nihayet Halil Sultan 'in askeri yollardan çözmek istedi ise de, kısmi da vefatı ile, dokrudan doğruya rakip kişiler bir muvaffakiyetten başka bir şey elde edemeortadan kaldırıldığı için, artık Ştıhruh babası- di. Şähruh giriştiği bu seferlerin ilkinde, 1420 nın halefi oldu. Bizzat babası. onu tahtına sonbaharında Azerbaycan 'a girdiği zaman, varis olarak görmemekle beraber, devletinin en Timurlu kuvvetleri yalnız Tebriz 'i değil, aynı merkezi eyaleti olan Horasan 'a urntımi vali zamanda bütün Azerbaycan ve Ermenistan '1 yapmıştı; Şamlı burayı Herat 'tan idare et- da kolaylıkla zaptetti. Kara-Koyunlu beylikimekte idi. Anlaşılan o, kendisini bu şehre o nin kurucusu olup, gücü ve savaş tecrübesiyle kadar bağlı hissediyordu ki. Semerkand 'a ta- tanınan Kara Yusuf, bu hadiseden evvel vefat şınmaktan vazgeçip, 1447 'de vaki vefatına kadar etti ğınden, eihruh. hakimiyet iddiasını yürüteTımurlular dtvletini Herat idare etmiş- bi İ me k için, müteakip senenin yazında, bu tir. Daha Maveraünnehr 'i ele-geçirmeden bir Türkmen beyinin okullarına karşı günlerce sakaç yıl evvel Şiihruh, hakimiyet sahasını Cür- vaşmak mechüriyetınde kaldı. Fakat, İskender can ve Mizenderan 'a kadar genişletmişti. Ye- b. Kara-Yusuf, müteakip yıllarda Kara-Koğeni Baykara b. Ömer Şeyh 'in baş-kaldır- yunlulara eski kuvvet ve kudretini tekrar kaması üzerine, 1 414 Fars 'a sefere çıktı. zandırdığı cibetle, Azer baycan 'a karşı yeni bir İki sene sonra, Sultan ()veya b. Emir Idi- sefer zarüreti basıt oldu. Filhakika Ştıhruh, ku Barlas 'ın 108 'den beri müstakil hüküm- bu defa da Türkmenleri mağlüb etti. Andar olarak idare ettiği Kirman 'ı da zapta cak, oraya, Timurluların hakimiyeti altında muvaffak oldu. Onun gittikçe saklamlaşan olmak üzeı e, Ebil Sa'id adında bir Kara-Kohakimiyetinin cazibesi, iktidar sahasının, is- yunlu beyini tayin stıretiyle mes'eleyi halletter küçük emirlerin kendi arzuları ile itaat Inek teşebbüsü, uzun vadeli bir netice saklaetmesi, ister müşterek bir idare altında bir- yamadı. Daha 1431 'de Karalskender, Tebriz leşmesi ile, daha da viis 'at kazanmasını sak- işgal edip, Ebü öldürttü. Kara-İskenladı. Böylece. daha Halil Sultan 'In sukutunu der, hakimiyet sahasını zamanla genişletince, müteakip, sadece bir yıl içinde, özbeklerin Şiihruh, 1434 sonunda şimal-i garbi iran 'a memleketi ile %çak Bozkırı 'ndan, Şirvan, Ha- üçüncü ve sonuncu seferini yapmaya karar verdi. zarcarib, Säri, Firüzküh, Garmsir ve Kande- Bu sefer sayesinde Türkmen mes'elesi, nihai bir 'dan elçiler geldi. olmamakla beraber, hiç olmazsa onun hakimi1420 senesine kadar Şiibruh, Timur devleti- yet zamanının mütebaki kısmı için sağlam bir nin şark kısımları ile, orta ve cenübi Iran'da düzene sokulmuş oldu: Kara-İskender 'in karhakimiyetini te'sis etti ise de, Mezopotamya deşi Cihan-Şah Tımurluların Tebrız ile Azerbaycan 'da buna muvaffak olamadı. getirildi. Şahruh 'un, hiç olmazsa hükümetinin ilk zaBurada, Timur 'un vefatından sonra, ilhanlılayin inkırrizını müteakip istiklal kazanan Celayir- rnanlarında, eyalet beylerini sık-sik değiştirlilerin Mokul soyundan olup, on beş sene önce diği göze çarpar. Bu şekilde yalnız Halil SulTimur 'un takibine uğrayan Sultan Ahmed b. tan, Semerkand 'dan Rey 'e nakledilmekle kalÜveys tekrar iktidara geçm'şti. Her ne kadar mamış. ayrıca mesela Ömer Mirza Azerbaycan Ebubekir b. Mi/in-Şah, onu Tebriz 'den atma- 'dan Esterabad 'a, İskender Mirza Fergana ve ya muvaffak olduysa da, bundan kısa bir müd- Kitşgar 'dan Hemedän 'a ve daha sonra eiraz 'a det sonra, kendisinin boy ölçüşemeyeceki naki, Baykara Mirza ise Şiriz 'dan Kandehar Kara Koyunlu Kara-Yusuf gibi bir muirız or- ve Garrnsir'e tayin edilmişti. Çok defa doğrutaya çıktı. Kara-Yusuf, onu evvela 406 'da dan-doğruya nakle tabi tutulan kimsenin ittıatNalıman civarında, sonra tekrar 1408 'de sizliki ile aliikadar olan bu gibi tedbirlere Tebriz civarında Sardrüd muharebesinde mak» baş-vurulmasının sebebi, muhtemel bir istiklılb etti ve bu muharebede Mirtin-Şah katledildi. lal kazanmak arzusunu önlemeye matuf göBu Türkmen beyi, 1 4 10 'da Tebriz 'i geri al- rünmektedir. Bununla beraber Ştıhruh, Timurlu mak isteyen Ahmed Celayir mağliib edip, or- beylerinin tehlikeli isyanlarını önleyememiştir. tadan kaldırdı. 0, Diyarbekir ve Bagdad 'ı .0, devletinin şark kısımlarından zuhur eden zaptedip, Gürcistan ve Şirvan 'a karşı başarılı ayaklanmaları kolaylıkla bastırabilmiş ise de, hareketlere geçtikten sonra, bilhassa 1419 se- hakimiyet sahasının garbında vaziyet başka nesinde Tärom, Kazvin, Sive 'yi ele- geçirmekle, türlü olmuştur. Şahruh, orada müteaddit defa Timurluların tehlikeli bir komşusu haline geldi. kuvvetleri ile, kaat etmeyen aile mensupları- TMURLULAR. Dın üzerine yürümüş, bu arada daha 1409 'da kardeşi Pir Muhammed 'i Kirman 'a taarruza teşvik eden, fakat onun katlinden sonra bizzat isfahan ve Kirman 'a saldırarak memleketi tam inanasele tahrib eden yeğeni Isken• der 1). Ömer Şeyh 'e karşı takriben 1413 le harekete geçmiştir. Şähruh'un bundan kısa bir müddet sonra Şirim 'da baş-kaldıran Baykara b. Ömer Şeyh 'e karşı askeri harekata geçtiğinden yukarıda babsedilmişti. Hatta Şahruh daha ötümünden kısa bir müddet evvel yaşlılık ve hastalıktan düşkün bir halde ıken, garpta ayaklanan torunu Sultan Mehmed b. Baysungur 'a karşı sefere çıkmak mecbüriyetinde kaldı. 1446 kanun I. 'de Sav° 'de onun taraftarlarını cezalandırdı ; ancak, Sultan Mehmed b. Baysungur ondan evvel Luristän 'a firar etti. Çeyrek yıl sonra, Iz mart 1447 'de Şährub, Rey 'deki kışlağında vefat etti. İlk bakışta bu hiikümdarın uzun süren idaresinin nisbeten iyi bir bilanço ile kapandığı anlaşılmaktadır. Filhakika onun zamanında Timur 'un muazzam devleti, bütün vüs'ati ile muhafaza edılemedi ise de, Orta-Asya ve ön -Asya 'da geniş ve müttehid bir hükümdarlık sahası ayakta kaldı. Her defasında tabiatele halka zarüret ve sefalet getiren uzun ve kanlı dahili mücadelelere rağmen, bu devlet, Timur 'un vefatında çökme tehlikesiyle karşı-karşıya iken, kırk yıl milddetle karışıklıktan korunmuş ve memleketin bazı kısımlarinda sadece iktisadi değil, aynı zamanda kültür sahasında da bir yükseliş kaydedilmiştir. Ancak, bu iyiye doğru gidiş ve müsbet gelişme faaliyetini, bütün genişliği ile ve hatta ilk başta Şähruh 'a izäfe etmek mümkün görünmemektedir. Onun seciyesindeki bazı husüsiyetler, babasının sert ve müsämahasız davranışları karşısında müsbet olarak belirse bile, devleti iare san'atında büyük muvaffäkiyetler kazandığı görülmemiş ve onun seciye husüsiyeti de zamanımız tanhçileri tarafından birbirinden farklı olarak değerlendiriliniştir. Gerçek olan bir şey varsa. o da, daha çok Herat sarayında hükümeti idärede başka şahsiyetlerin,hükümdardan daha kuvvetli bir nütü-za sä• hip bulunmaları, bilhassa Şahruh 'un ilk zevcesi Gevher-Şad 'ın, okulları ve birkaç yüksek rütbeli devlet melınüru ile birlikte, halkın dizer tabakalarının refähına yardım eden, devamlı bir devlet nizamı için çalışmış olmasıdır. Tabii, yüksek devlet me'müriyetlerine bilhassa kabiliyetli kişiler seçiliyor ve bunların bir kısmı, gayret ve faaliyetleri tam in:hamle faydalı oluncaya kadar, uzun müddet iş başında kalıyordu ; mesela, Cahil alD'ın Firüzşith 35 sene müddetle silahlı kuv- 349 vetler baş-kumandanı olmuş, Ğiyis al-Din Pir Ali 1-2öfi 31 yıl saray münşisi ve Amir `Alika Kölrültaş ise, 43 sene devlet maliye veziri olarak bulunmuştur. Şähruh 'un taassuba varacak kadar aşırı dindarlıkı malümdur. O kendisini, Moğul an'anelerine bağlı değil, şerPat atıkamına gür. hareket eden bir islam hükiimdarı olarak görüyordu. Halbuki Timur, Moğul an'aneledne çok kıymet vererek, kendisini, evlenme yoluyla Cengiz Han soyuna bağlı manasına gelen Küregan (yanlış şekli : Grirgiin) test-niye etmiş ve kudretinin zirvesine ulaştığı bir zamanda bile, yanında Cengiztilerden, gölge mesabeBinde bir han bulundurmuştu. Şiihruh 'un oğlu o'an Uluğ Bey de, Semerkand 'da bu an'aneye bağlı kalarak Kliregan ünvanını almış ve azledilen Halit Sultan 'ın, yanındaki gölge mesabesinde han ile birlikte Maveraünneheden uzaklaşmag üzerine, Semerkand'da Cengizii. terden birini han yapmıştı. Şibruh ise, başka, bir davranışla kendisine ne Han, ne de Karegar: ünvanını vermiş (ancak babasının verdiği Bahadır ünvanını kullanmıştır ) ve Herat 'ta gölge mesäbesinde hiçbir han tayin etmemiştir. . Şahruh'un, Uluğ Bey 'in de rol oynadığı, Çin ile miinfisebetleri meşhurdur. Bu müntısebetler elçi teatisinden ibaret kalmayarak, daha ziyade ticari münasebetleri içine almıştır. Bilhassa Mısır ve Hindistaula olmak üzere, başka ticari münäsebetler de zikredilir. Kaynaklarda zirai gelişmelere de işaret edilmiştir. Herat ve Merv bölgelerinde nehirlerin tanziminden ve sulama te'sislerinden baheedilir. şabruh 'un hakimiyet devresinde, kültür ve herşeyden evvel .san'at ve fikir hayatının mühim hamleleri görülür. Bunlar resim, bilhassa minyatür ve hattatlık, mimari, müsiki, tarih yazıcılığı, islam hukuk ve ilahiyat! 'Allahım' içine alır. Fakat, san'at ve fikir alanındaki faaliyetler, yalnız hiikümdar tarafından değil, aynı zamanda onun oğulları ile akrabası ve sarayının ileri gelenleri tarafından da büyük teşvik ve himayeye mazhar olmuştur. Emir Baysungur t ölm 1433 ) 'un hattatlığa yaptığı hizmetler ile, Şiraz 'da Emir Iskender ii. Ömer Şeyh 'in ilmi himaye etmesi bilinmektedir; bunun himayesine mazhar olan kimseler arasında, riyäziyeci ve hey'et-şinaı olup, sonradan Semerkand'da yaşayan Ğiyits al.Din Camşid b. Madıld Kişi de bulunmakta idi. Aynı zamanda edebiyat sahasında gün şair Vt$im alAnviır ve Şill Ni`mat Alläh Vali gibi mühim şahsiyetler de vardı. Bu devirde Iran edebiyatı yanında ilk Şark Türkçesi edebi mahsüllerine de rastlanır. 3S0 Tl MURLUL Şfihruh 'un vefat' ile. Orta-Asya ve ön-Asya 'nın belli-başlı siyäsi kuvveti olarak fimurlular devleti çökmeye yüz tutar. Buna It11+1Ca11 Timurlular devrinin kültür faidiyetleyinde zirveye doğu bir yükselme başlar. Şähruh, halefinin kim olacağını täyn etmemişti. Fakat onun. d4ha çok Betil 'de välılik edip, takriben 40 yaşlarında bulunan Muhammed Vıki 'nin tahta çıkmasını arzu ettiği rnälümdu. Ancak bu, babasıaelan üç sene evvel vefat edince, beş oğlundan sadece Uluğ. Bey diye anılan Muhammed Taragay hayatta kaldı; o da, babasının vefatında ne sarayda, ne de Her at 'ta bulunuyordu. Umümiyetle o, devletin idaresine katılmadan, ancak tesadüfen saraya misafir olarak gelmiş ve 1409 'dan beri aşağı-yukarı müstakil bey sıfatıyla Semerkand 'da oturmuştu. Filväkt o zamana kadar babasının adına para bastırmış ise de, fermanlarını, Cengizlilare mensub olup. onun tarafından nah edilen gölge mesabesndeki han adına yazin ştı, babasının seferlerinde, kendis!ne düşen askeri kuvvetleri hazır bulundurrnuş, fakat şahsen orduya refäkat etınernişti. Herat 'taki idare merkezine vergi ödemekle mükellef olmadığı ve herhalde vergi te'diye etmediği anlaşılmaktadır. Tahta çıkacak olanı tesbit işi mevcut şartlar altında nisbeten kolay olabilec ekken, daha 14441e Şahruh 'un hastalanışı dolayısı ile ölümünün hesaba katıldığı sırada belli bir ölçüde kendini göstermeye başlayan karışıklıklar, bu defa gerçekten ortaya çıktı. Muhammed Çülci vaktiyle babasının yerine tahta geçebileceği ümidiyle Heratia gelmişti. Gevher-Şad 'ın teşvikiyle Aläiiddevle b. Baysungur 'u tahta çıkar maya and içen askeri kuvvetler, emin, fakat netice itibariyle kurnazca bir intizar içinde idiler. Aläüddevle, daha evvel Uluğ- Bey 'in üçüncü oğlu Abdüllatif ile birlikte Cevher Şad 'ı hükümet işlerinde desteklemişti. Hemen-hemen Timur 'un vefatında vukua gelen hädlse, Şähruh 'un hayatının sona ermesinde de tekrar edecek gibi görünüyordu: bu defa da bir çok amirin iktidar hırsına karşı koyacak güçte bir şahsiyet mevcut değildi. Ancak iki devre arasındaki benzeyiş, bundan daha ileriye gidemiyordu ; zira, vaktiyle Şähruh gibi, ya umümi inkişaf veya gayretti yardımcılar sayesinde merkezi bir iktidar kurmak süretiyle, devletin birliğini kurtarabilecek bir kimse bu sefer yoktu. Buna iläveten, Şähruh'un 1444 senesindeki hastalıi,,ı sırasında edinilen tecrübeleri n, tahta kimin çıkacağı mes'elesini asla kolaylaştırmayıp. bılfikis daha da zorlaştırdlı anlaşılıyordu Şah uh 'a son seferinde refakat etmiş olan Gevher-Şad, saray karargahında bulunan Abdüllatif 'i, ordunun baş, . , etti. kumandanliğını deruhte etmeye teş Şähruh 'un ıki torunu olan E511 '1-Kasım Babur b. Baysungur (dem. 1422) ile Halil Sultan b. Muhammed Cihangir, ordunun ağırlığını yağma edip, Horasan 'a çekildifer. Herat 'ta kalmış olan Aliiiiddevle, evvela vaziyet"' ne şekilde inkişaf edeceğini bekledi ; fakat sonra, hädiselerin nasıl geliştiğini anlayınca, hüzümdarlığını ilan etti. Dedesinin hazinesini askerlerine dağıtıp Meşhed işgal ettirdi. Kendisini babasının meşru halefi olarak gören Uluğ Bey, kuvvet:erini toplayıp Amu-Derya 'ya kadar yaklaştı ise de, başka şeylere teşeo.)iis etmek imkänını bularnadı. Zira Iluttalan, Arhang ve Safi Saray valisi Mirza Ebü Bekr Muhammed Cüki ondan evvel nehri geçip, Belli bölgesini, Bedahşan 'a kadar Şapürğän ve Kum:tuz 'u işgal etmiş ve Muhammed Vıki 'nin ölümünden sonra Belh valisi olan kardeşi Muhammed Kasım hezimete uğratmış bulunuyordu. Şahruh'un ölümünden sonra, iktidara geçmek için onun ahtädı arasında zuhur edip, Uluğ Bey 'in bütün häkimiyeti zamanında iki sene devam eden mücadeleler, böyle başlaıelştı ( tafsilät için bk. Barthold, Uhrğ Bey ve zamanı, tre, Tahiroğlu Akdes Nimet [ Kurat], Istanbul, 930). Böylelikle başlayan herkesin herkese karşı mücadelesi, kati netieeli olmayan, hatta belirli cepheler • teşekkülürdi bile sağlamayan değişik akıbetli askeri çatışmalara müncer oldu, Taraflar her ne kadar şurada-burada geçici sükünet sağlayan ittifak ınüzäkereleri, hudutlar ve diğer hususlar hakkında anlaşmalar yaptılarsa da, bunların hemen-hemen hiç birine uzun müddet riayet edilmediği gibi, ihlalleri de her seferinde yeni anlaşmazlıklara sebeb oldu. Hakümdarlar tek-tek esärete tüler, hürriyetlerıni yeniden elde ettiler veya mahvolup gittiler, Uluğ Bey, filväki, bazı başarılar elde edebildi. Bu cümleden olarak, oğlu Abdüllatif Herat kalesini işgal ederken, kendisi şehzäde Ebü Bekr b. Muhammed Çülci yi bertaraf etmeye, 5448 ilkbaharında Tarnab yanındaki savaşta yeğeni Aläilddevie üzerinde bır zafer kazanmaya ve Meşhed zapta muvaffak oldu. Bununla beraber, çok karışık olan duruma hakim olabilmek için siyasi ve askeri kabiliyetleri yeterli olmaktan çok uzaktı. Hatat 'ıa işgali. gerek sevkülceyşi ve gerek şimdiye kadar payitaht olmak dolayısıyla bilhassa psikolojık mänada o kadar büyük bir ehemmiyet taşımasına rağmen, kendisi bu şehirde kalmak istemediği ve Semerkand'ı Timurlular devletinin başşehri yapmak arzusunda bulun- 3S t TIMURLULAR. duen cihatla, onun için sadece bir merhale idi. Herat tan giriştiği askeri harekat. ikticlä- rını kuvvetlendırmediği gibi, iiikenin tahrilai yüzünden, Horasan ahälısi ve bunların iktisadi hayatı için en ağır kayıplara sebebiyet verdi. Ancak, aynı zaman zarfında, tviaveraürırıelar 'in mukadderatı da bundan farklı olmamıştı. Devam ede-gelen karışıklıkiar. Timurluların komşularına, bilhassa garpta Türkmenlere ve şarkta özbeklere gizli kalmamıştı. önce Özbek ham Enu'l-Flayr harekete geçti. hUveraiinnehr 'e saldırdı ve Semerkand civarını yakmalayarak tahrib etti. Uluğ Bey. 1448 eornıoda, babasının n.f.`.'şı beral erinde bulundueu halde, Semerkand 'e gt-melc üzere Herat 'ı terk ettiğinde, devletin di2er kısımları bir yana, Horasan 'daki giiçIiikler, önceden oldieu gibi, bira' çözüm beklemekte idiler ; o, hatta Niavarailanetır içinden bile, kolayca ve rahatsız edilmeden geçernedi. önce Ebul-Kasım Babur tarafından göncleriien Hr askeri birlik ona ağır zayiat verdirdi; daha sonra, Uluğ- Bey 'in birlilze teri evvelden kararlaştırılan Buhara kışlağına ulaşmadan, Ceyhüa 'u geçiş sırasında, bir de özbeklerin baskınına uğradı. şahruh un mirası üzerinde kopmuş olan. anlaşmazlıkla ilk devresinin muhasebesi yapılacak olursa, onun ölümünden iki yıl sonra henüz merkezi bir iktidarın kurulamadel, daha ziyade ufukta onun devletinin üçe bölüamesi maazarasının şekillenmeye başladığı neticesine vardır. Babasının meşrü varisi addedilebilecek olan Ulus Bey, herhalde Semerkand 'ı dedesi Timur devrinde olduğu gibi yeniden payitaht edinmek hiilyası içinde, hakimiyeti Şähruh 'un bütün devleti üzerine teşmil bakımından gerçek çıkış ve hareket üssü olan Horasan 'ı feda etmekle, iktidar sahesını filan Maveraünnehr ile huclutlandırmış bulunuyordu. Önce Aläüddeale Horasan 'da Tarah,b yanındaki bozguuu täkiben Semerkand üzerine yürümek tasavvurundan kısa bir zamanda feragat edip, F.fganistan cenüb-i şarkisinde bulunan küçük bir arazi parçası ile yetinmek zorunda kaldı ve müteakip yıllarda buradan hareketle, hiç bir sürekli başarı sağiarnayan bir şekilde Horasan mücadelelerine karışırken, Ebu '1-Kasrn Babur duruma hakim oldu. Merkezi Zran Irak-ı Acem ) ve Fars, dedesinin vefatından sonra, Luristan )(Iski saklandığı yerden derhal yeniden meydana çıkarak, bunu täkib eden veraset miicadelelerinde mühim bir rol oynayan Sultan Muhammed la. Baysungur 'un hakirniyeti altına girdi. CihanŞar in hakimiyetinde şimai-i garai Iran ve şarki Anadolu 'ya Şamil Türkmen Kara-Koynnlu büküaadarlıkı üzerinde , , Şahrub 'an üç askeri harekatta bulunarak te% sis ettiği hakimiyet, hüküm sürmekte olHn şartlar muvacehesincle hemen-hemen tamamiyle ortadan kalkmış idi. Pek kısa bir zamanda bu hükiimdarın taarruz kudreti, Tırnurluların zararına kendisini gösterecekti. Uluğ Bey, artık Belh 're hüküm süren Abdüllatif ile mevcud olan münasetetleri bu sırada Abdüllatif 'in açıkça isyän ına müncer olduğu cihatla, Horasan 'ı 1449 yılında tekrar kendisine boyun eSdirmek husi:ısundaki ırak aadını e.erçekleştirmek fırsatını bulamada Ilerat 'teki ikameti sırasında uhe Be y , et me , herhalde payitahtın nakli tasarıları ile alakall olarak, rnuhtelil- vesilelerle !armut!. Babasının hareketinden sonra, Ahdüllatifin. içinee <;.atı hıacı yeni vesilelerle bealeninee, iki taraf arannzia 1449 seneei sonbaharında kat'i netire-y i belirten askeri bir karşılaşma vuku buldu. Ulak Bey. Semerkand yakınında DirnaşIs meeklinde mağlüb edildi. Bundan daha önce, payitabtta, Uluğ Bey 'in valisi olan en küçük ve en evdiei oğlu Abdülazie 'e karşı, görii» niişe gäre. hatırlanacak! üzere Uluğ Bey 'in 1409 senesinde yerini almış bulunduğu Halil Sultan 'in sukutunda da olduğu gibi, islam dini çevre temsilcilerinin de rol oynadıkları baş-kaldırmalar vuku bulmuştu. Abdülaeiz, her ne kadar süküneti yeniden te'sia edebilmiş idi ise de, hoşnutsuzluk ve intikam duygula 1 sürüp gidiyordu. DimaşIF mevkıirıdeki bozgundan sonra, pek açık bir şekilde bu hadiselere baklattıll olarak, Ulus Bey In itibarı öylesine düşmüştü ki, firar ettiğinde kendi payitahtı da dahil olmak üzere, hi; bir yerde bir siğınak bulamadı, Kendisini tehdit ve esir ederek galip gelmiş bulunan oğlunun yanına götürülmekten, ancak ona teslim olmak süretiyle kurtuldu. Buna benzer hallerde ekseriya yapıldığı gibi, Uluğ Bey 'e, Mekke 'ye hacca gitmek rniisaadesi verildi ise de, o yolda. kendi haberi olmadan, Abdüllatif 'in gıyäbında yaptırdığı bir ghtermelik muhâleamecle aldırdığı karar gereğince Eldürüldü. Uıtk Bey 'e refakat etmekte olan Abdülaziz de, herhangi bir mahkeme kenarı olmadan, bir kaç gün sonra aynı alcıbete uğradı, Sadece saltanatının san iki yılının, s'yasi ve askeri başarısızlık ve hatalarını takib eden bu hazin soa, Uluğ Bey 'in tarihe intikal eden alması bakımından hiç bir süratle miyar olamaz. Onun tarihi simäsı daha ziyade, Maveräüxanehr bölgesinin hükümcları olarak hemen-hemen kırk yıl süren iktidarı esnasında viicüda gelen, kendi adına bağlı ve hatta bizzat şahsına izäfe olunan başarılı kültür faaliyetlerinin maliaülüdür. Bu hususta onun Se, , 35 2 T İMURLULAR. merkand ve Buhara 'da yaptırdıkı inşaat veya mes'elelerini san'atkar ruhlu kardeşi Baysungur ile vuku bulan muhaberatında münakaşa ettiği Iran şiir san'•tının husüsiyetlerine karşı duyduğu alaka zikrolunabilir. Kendisinin, bizzat yaşadı sıralarda vücut bulmakta olan Şark Türkesi edebiyatına kar şı takındığı tavrın bilinmernesine rağmen, birkaç Çagatay şiirinin onu, Türkçe mısralarla övmüş oldukları yakma' da zikrolunmalıdır. Büyük Moğul devletinin parçalanmasından sonra, onu tevitrüs eden dört devletin tarihine dair Tür ' It-i arba' ultiı adlı bir tarih eseri de, rivayete göre, onun arzu ve indesiyle kaleme alınmıştır. Bu cinsten temayül ve faaliyetler, onun „tahtta oturan alim" olmak şöhretini ne kadar desteklemiş olursa olsun, Ulus Bey'in şöhretini asıl te'sis eden unsurlar bunlar değildir. Bu, daha ziyade onun, bugün müsbet tabii ilimler diyebileceğimiz <ultım.i rigiiii ve balcmi 'ye karşı duymuş olduğu ilgiden dokmuştur. Ulus Bey, böylece, ön-Asya 'da, bilhassa Iran'da Mosul hikimiyeti devrinden beri hüküm sürmekte olan ve ebemıniyetleri gerek zaman ve gerek dillerin muhtelif oluşu sebebiyle mekan bakımından daima mandut olabilecekleri düşünülen ilahiyat ve edebiyatın zıddına, tabii ilimler tetkikatının verdiği neticeleri,insanın devamlı üstünliikiinü saklıyan unsur addetmek temayülüne uymakta idi. Kendisine öğretmek veya onunla iş-birliği yapmak üzere Ulus Bey'in emrinde bulunan filimler arasında hey 'et ve riyaziyeciler, bilhassa Selehaddin Müsa b. Kadı-zade-i Rumi, Ğiyiiş al-Din Camşid b. Madüd al-Kişi, Alfieddin b. Muhammed Kuşçu ve Mucin al-Din Käştini zilcredilmelidir. Uluğ Bey 'in 142o yılında Semerkand 'da yaptırmış olup, kalıntıları 19o8 'de meydana çıkarılmış bulunan rasadhanesi meşhurdur. Bununla beraber, bu müessesenin faaliyeti kutucusunun ölümünü aşmamıştır. Uluk Bey, hey 'et mevzuundaki yazıları ile devamlı bir itibara ulaşmıştır. Zamanımıza intikal etmiş olup, umilmiyetle Zicii Uluğ Beg veya Zic i Cadid i Sultäni (eserin diğer adları için bk. Storey, II, 67 v.d. ) tesmiye edilen zayieleri, onun ölümünden sonra islam fileminde inhitiita başlayan bu ilmin en yüksek zirvesini ttşkil eder. Utuk Bey 'in Semerkand 'da yarattığı ihtişam, daha babasının devriude bile, Herat sarayındakinden geri kaltrıamakta idi. Gerçekte Uluğ Bey. kendisine Şahruh 'u değil, dedesi Timur 'ıl örnek almıştı. Biraz evvel zikredilmiş olan ünvanlarının seçilişinden bile, anlaşılacaSı gibi, onun rehberi, hiç bir şekilde islami . s - - değil, şerrattan ziyade yasa hükümlerine baktı olan Mokul hükümdar tipi idi. Bu sebeple. dir ki, Uluğ Bey, islam dinini,' kanunları ile bağdaşması mümkün olmayan, hayatın dünyevi zevklerine de düşkündü. Semerkand 'da müsikili ve şarkılı içki alemleri yapılıyordu. Diğer şehirlerin zenginleri de, hatta Semerkand 'dan müsikişinaslar, muganni ve mugareiyeler getirtirlerdi. Bu einsten eğlencelere temilyülü yüzünden Uluğ Bey, az-çok her zaman kendi tarafını tutan resmi din adamları ile olmamakla beraber, yine de bazı dindar çev. relerle, süti ve dervişlerin temsil ettiği umü. miyetle Nakşbendiye tarikatının mensupları ile ihtilaf halinde idi. şu halde durum, burada, resmi din adamlarının dinin kanunlarını koru. yueu olarak ortaya çıktıkları, buna mukabil süfi ve dervişlerin dini şart ve icapları arka plana iterek, ileri hür düşünceleri temsil ettikleri daha garptaki islam ülkelerine tamamen zıt bir mahiyette idi. Uluğ Bey, cevval bir fikri tecessüse sahip, münevver bir kimse idi. Faal bir hareket adamı olmayıp, siyasi ve askeri kabiliyeti yoktu: 1427 yılında, bir Özbek savaş birliği ile yaptığı mücadelede uğradı bozgundan sonra, 2 0 yıl miiddetle bir daha hiç bir sefere katılmadığı gibi, Şahruh 'un ölümünden sonra çıkan veraset savaşlarında da ne cesareti, re de sevkülceyşi mahareti ile temayüz edebildi. Ham scıfd olmamakla beraber, dindar bir kimse olan babasının aksine hayatı seven, neş'eli bir zat idi. Teb'ast için, görünüşe göre, popüler olmayan. fakat müşfik ve müsamahakar bir hiikiimdar olmuştu. Ticaret ve zaniat vergileri ( ta/Yiğit , aslında şeri 'at hükümleri ile bağdaşmayan bir vergi ) 'ni tahsil husüsunda müsamaha tanımamasına rağmen, ehemmiyetsiz bir arazi vergisi tahsili ile yetinmişti. Babasına halef olan Abdüllatif de onun gibi dünyevi ilimlere karşı ilgi duymakta idi. Ahali ve ordu için Abdüllatif öncekinden daha sert bir idare tatbik etti. Bununla beraber, dindarfine bir hayat tarzı tfikib etmek ve der vişl er e hiirmetkarfine mufimelede bulunmak süretiyle, Uluk Bey 'in davranışlarından hoşlanmayan bahis mevzuu dini çevrelerin teveccühünii kazanmasını bildi. Sadece altı ay sürebilen bir lıükümdarlıktan sonra, Abdüllatif, babası ve kardeşinin katlini unutamayan emirlerce teıtiplenen bir sa-i kaste kurban gitmişti''. Onun yerine tahta çıkarılan, Şiihruh 'un başka bir torunu, Abdullah b. İbrahim ( dokcn. "433) 'e de ancak kısa bir hükümdarlık devresi nasib oldu. Abdullah 'a dedesi tarafından Fara tevcih edilmiş, fakat 1447 'de o, burasını Sul. TIMURLUL 4R, tan Muhammed 'e terketmek zorunda kalmıştı. Uluğ Bey 'in maiyetinde iken onunla . birlikte esarete düşen Abdullah 'in, askeri birliklere ehemmiyetli miktarda bağışlarda bulunarak esäretten kurtarılıp sultan ilan edilmesi herkes tarafından iyi karşılanmadı. Kendisine karşı, Şahruh 'un ölümü sırasında sadece geçici bir başarı ile de olsa, iktidara karşı hırsından söz edilmiş olan Alaiiddevle b. Baysungur ayaklandı. Ma veraünnehr süfilik müessesesinin an'ane vi merkezi olan Bulıäril 'daki aksülämel ise, bu isyandan çok daha tehlikeli idi Burada. Timur ahfädının Miran-Şah kolundan olup, Uluğ Bey 'in ölümü sırasında, aynı şekilde hapsedilmiş bulunan Eb0 Sald b. Muhammed (doğm. 1424 ) zindandan çıkarılarak hükümclar ilan olundu. Başlangıç safhasında uğradığı başarısızlıkları müteakip Ebü Sa'id, nihayet Özbek hükümdärı Ebu 'l-Hayr Han 'in askeri yardımı ile Taşkent 'ten Semerkand üzerine yürüyerek, rakibini 1451 haziranında mağleıp, esir ve idam ettikten sonra, kendisini bizzat Mikümdar ilan ettirdi. Ebü Sa'id, hükümdarlığını, filvaki oldukça uzun bir müddet, 1468/1469 kışına kadar muhäfaza edebildiği gibi, iktidarında bulunan sähanın iç-işlerinde bir nevi istikrar sağlamaya da mu vaffak oldu. Fakat, onun bu hakimiyet bölgesi sadece Garbi Türkistan, Horasan, Mazenderan ve bugünkü Efganistan 'in bazı kısımları ( Krıbulistä n, Zabulistin ) 'ndan ibaret olduğu cihetle, Tirnurlular devletinin ihyasından, hatta Şahruh 'un hakimiyet sahasına tekabül edecek bir ölçüde dahi bahsolunamaz. Onun bu mandut başarıları bile, mücidelesiz elde edilememişti. Uhla. Bey 'in sukutundan itibaren Mil veriünnehr dışında da değişiklikler vuku bulmuştu. Fars ve lrak-ı Acem ile yetinmek istemeyen Sultan Muhammed b. Baysungur, Horasan 'a doğru ilerleyerek Ebu '1-Kasım Babur 'u, önce muzafferane bir sefer ve nihayet 145 0 yılında Meşhed yakınındaki bir savaşla, ülkesinin belirli bazı kısımlarım kendisine terke zorlamıştı. Fakat, biraz sonra harp talihi ondan yüz çevirdi. Babur, onu esir alarak idam ettirip ( 8 kanun il. 5452 ), hakimiyetini bütün Horasan üzerinde yeniden kurduktan sonra, mağlüp düşmanın arazisini devletine ilhak ey. lemek üzere Şirin 'a karşı sefere çıktı. Babur, daha henüz Kum ve %ve şehirlerine vililer tayin etmişti ki, o zamana kadar Şahruh 'un te'sis ettiği tabiiyet münasebetlerine riayet etmiş bulunan Kara-Koyunlu Türkmen federasyonunun hüldirncları Cihan-Şah. Tebriz 'den garba doğru ilerliyerek, adı geçen iki şehri tehdide başladı. Onun bu hareketi, Adece - bilim Absiklopedisi 3S3 şarki İran ve Maveraünnehr 'de cari olan oynak siyasi şartlara değil, hatta bir bakıma Babur 'un tahrikine dayanmakta idi ; ç'inkü Babur, islämi hüldimranlık hakkını belirten usüle uygun olarak, adını sikkelere yazdırmasına ve hutbede zikrettirmesine rağmen, Sultan Muhammed b. Baysungur 'a karşı kazandıkı zaferi Cihan-Şah 'a bildirirken, ondan, Şahruh 'un bir halefi olarak, vaktiyle Şahruh tarafından tesbit ve tayin edilen bac'ı, Azerbaycan eyaletinin vergileri (haräc) ile birlikte, bundan böyle kendisine göndermesini bir ferman ile değil, sadece hükümdarlık mührünü havi alelade bir mektupla taleb etmişti. Kum ve Save 'yi muhäsaradan kurtarmak üzere yola çıkmış bulunan Babur, rivayete göre, Türkmenlerle işbirliği halinde bulunan Alaüddevle 'nin harekete geçtiği haberi, gerçekte ise, herhalde Cihan-Şah 'in oğlu Pir Budak 'In sevk ve idare ettiği birliklerin şiddetli hücurrıları sebebiyle Herat 'a dönmek zorunda kalınca, Kar a-Koyunluların müteakip ilerleme harekatına, kapılar ardına kadar açılmış oldu. Buna, onların bir kısım yerlerde halkın bazı tabakalarınca dostane bir şekilde kabül edileceklerini hesab etmiş olmaları da ilave olunmalıdır. Timurlu şehzadelerinden ve diğer valilerden hemen hiçbiri Türkmenlerin taarruzuna uzunca bir müddet mukavemet edemedi. Böylece, 1452 yılı sonbaharında, seksen sene önce Timur tarafından hemen-hemen Iran 'ın tamamı ile Elcezire üzerinde kurul. muş olan hakimiyet, ancak bir sene sonra zaptedilen Abarküh ve Tımurlu savaş kuvvetlerinin ileri harekatı için üs vazifesi görmesi gereken Kirman 'in geçici olarak geri alınması bir tarafa bırakılacak olursa, sona ermiş oluyordu. Bu kayıplar nihai ve kat'i idi. Bu durumu, Rey 'e kargı yapılan muahhar birkaç taarruz da artık değiştiremeyeeekti, Belli 'in Eba Sa'id tarafından zaptına bir karşılık olarak, Babur, 1454 senesi ilkbaharında Herat'tan hareketle Maveräünnehr 'e yaptığı bir baskın esnasında Semerkand '1 kuşattı. EVI SaId, görünüşe göre, ancak Nakşbendi şeyhi Vbayd Allah Alıriir 'nı te'siri ile Semerkand 'ı müdafaaya karar verdi. Bununla beraber aradaki düşmanlık, nihayet, Babur 'un 1457 yılındaki ölümüne kadar müteber kalan bir sulh antlaşması ile sona erdirildi. Babur 'un halefi, henüz onbir yaşındaki oğlu küçük Mahmud, birkaç hafta geçmeden İbrahim b. Aliiüddevle tarafından Herat'tan sürülüp 9I. kartıldı. Bizzat İbrahim Her, daha 1457 akustosunda, Horasan 'ı ilhak fikrinden hiçbir zanıau vazgeirnemiş olan E136 SaId 'in önünden 23 TİMURLULAR. 354 firära mecbur kaldı. Bununla beraber, Ebü Said b. Ahmed b. Ömer Şeyh Serahs civarında Herat iç-kalesini zaptetmeye muvaffak olama- mağlüb etti. Ebü Said, eline din Seacer idam ettirirken diğer iki hükülndar yarak Belh kışlağa çekildi. Tımurlular arasındaki anlaşmazlıklar sebe- kaçmaya muvatfak oldular ise de, İbrahim biyle Cihan-Şah. merkezi Iran, Fars ve Elce- hemen bir kaç ay sonra, babası ise, ertesi yıl zire 'de elde ettiği inanılmaz başarılardan öldü. Babur 'un oğlu Matimud 'un da bu arada sonra, daha şarka doğru ilerlemek hatasına ölmesiyle rakiplerinin bir çoğundan kurtulmuş düştü. Gurgıin 'in işgalinden sonra İbrahim 'i olan Ebü Said, iktidarını daha da kuvvetEsterabad yanında yapılan bir savaşta boz- lendirmeye ve hakimiyetini Mazenderan ve guna uğrattı; mağlüb olan İbrahim, Herat'a Sistan üzerinde de te'sis etmeye muvaffak çekildi ve kısa bir süre sonra babası Alaüd- oldu. Bu arada Ömer Şeyh 'in ainfadından olup, devle de orada ona ıltihak etti. Bununla beraber baba-oğul. Cihan-Şah 'a karşı muka ve- evvelce Härizm 'de yaşamış olan şehzade Hümer etmeyi akılıarina getirernezlerdi Böylece seyn-i Baykara ( cbğm. l438 Horasan 'da ortaTürkmen hükümdärı, 28 haziran 1458 tarihinde ya çıkmıştı. Cihan-Şah Herat 'tan çekıliHerat 'a meras mle girerken onlara sadece fi- şinden sonra Hüseyn-i Baykara. Cihan-Şah 'in rar etmek düşüyordu. Dört ay sonra, herhalde Gurgän valisi ve Kara»Koyuniu oymaklarmın Türkmen savaş birliklerini takviye etmek ga- en mühimlerinden birisinin beyi ulan Hüseyesiyle, Pir Budak da ordusu ile Herat 'a geldi. yin Bey Sa'dli 'yi mağlüb ederek. onun aräziBu silretle bir zamanki metbüu Şihruh 'un sini ıllıalca muvatfak oldu ve önceleri Ebü pay tahtında yerleşen Cihan-Şah. derhal adını Said'in yüksek hakimiyetini kabül etmekle sikke ve huthelere idhal ettirdi. Ancak pek beraber, onun Miiveritünnehr 'deki bir isyanı az sonra, bu kadar uzak bir ülkeye gitmiş bastırmakla meşgul bulunduğu bir sırada, daolmakla, onun da gücünü aşmış olduğu belli ha 146o ta Mazenderan zapt ve 1461 ey1üoldu. Timurluların karşılaşmış oldukları aynı lünde Herbt muhasara etti. Başarılarının degiiçlüktere o da, haşşehri Tebriz 'den çok uzak vamlı olmamasına ve bu sebeple Härizm 'e bir yerde, şarki kan 'da bulunduğu sırada, hä- iltica zorunda kalmasına rağmen, Hüseyn-i neclanına mensup şehzadelerıu, bir türlü tes- Baykara, 1464 'te Horasan 'a bir yağma akıkin edilemiyen saltanat hırslarlyle uğraşmak nında bulunabilmiş ve bunun intikam' alınzorunda kaldı. Hapiste bulunduğu Mäkü ka- mamut'. Ebü Said. filvalci Özbek yardımı ile iktilesinden kaçmayı başarmış o!an oğlu Hüseyin Ali 'nin isyanı karşısında. Azerbaycan 'a dön- dära ulaşmıştı. Buna ınukabil lıükümranlığı mekten başka çare bulamadi. Düşmanının zamanında özbekıerin Seyhun üzerinden Müiçinde bulunduğu zor duruma vakıf olan ELA veraünnehr 'e akınları bir türlü son bulmadı. Said, bu münasebetle başlayan müzakereler- Bır-iki yıl önce Eoü Abdullah'a karde, Cihan-Şah 'dan zaptettiği bütün eski Ti- şı desteklemiş ve bundan sonra zevce olarak morlu topraklarının geri verılme,ini taleb etti. Uluğ Bey 'in kıziarından birisini almış bulunan Mıimafıh Horasan 'in boşaltılmasından başka aynı Ebu'l-Hayr Han, daha 1 454/455 yılınbir şey elde edemedi. da şehzade üveys b. Muhammed b. Baykıtia Herat takı Kara. Koyunlu Lıfikimiyeti. Timur- 'nın bir isyanını desteklemiş ve bu mücadele lular tarihinde, doğrudan- doğruya daha başka sırasında Eoü Said ağır bir yenilgiye uğrasonuçlar doğurmayan, ancak kısa bir geçici mıştı. Diğer bır Tımurk Muhammed Cüki b. devre olaraıc kalrıuştır. Bundan sonra ne yeni Abdüllatif. 146t 'de isyan edip her tarafı Türkmen askeri harekatı vuku bulmuş, ne de yağmalıyarak Maveraiinnehr 'e girdi ve nihaTürkmen väliler Horasan 'da uzunca bır müddet yet Ebü Said'in kendisini teşrin II. 1462 tutunabilmişlerdir Pek az sonra Ebü Said ile 'den eylül 1463'e kadar muhasara ettiği Cihan-Şah arasında, bunların her ikisinin de Şıthrulıiyi kalesine sığındı. Moğul tehlikesi kendi hanedanlannın dizginlerini ellerinde tu- de yeniden günün meselesi haline geldi tabilmek ıçin yapılacak pek çok işleri mevcud ise de, Eloa Sa M 'in, Esen Buga Han 'in iki olduğu cihetle, az-çok dosta » münäsebetler taarruzunu püskürtmesinden ve onun kıskurutmaya bpşlandı ; 1461, 1463, ı465 ve 1466 mi Melli hükünaciarı olarak tanıdığı ağayıllarında Horat 'ta dostane bir şekilde kabül beyisini desteklemesinden sonra ikinci plana edilen Türkmen elçi hey'etleri hakkında bil- düştü. gimiz vardır. Aslına bakılacak olursa, hadise Ebü Said 'in 1458 'den sonra Cihan-şah bütünü ile Ebü Sa id 'in ikticla ının artmasına ile te'sıs ettiği dostane müaäsebetteri göz yardım etmişti. Daha ertesi yıl içinde Ebü önüne alarak, onun, Türkmenler tarafından işSa id, Alüüddevle, Ibrahim ve Sultan Sencer gal edilen topraklarda Timuılu hakimiyetini , T1MURLULAR. 3.55 yeniden ilıya etmek dil iiincesinden feragat et- işe ve ikmal zorlukları= da sebeb olduğu tiği ueticesini vkarmak hatalı bir görüş olurdu. buhranlı bir vaziyete düştü, Uzun Hasan, ge. Bu, Ak-Koyunlu Türkmenlerinin rekabetine ride Horasan ile hemen-hemen 2.000 km. 'lik karşı kendisini savunmak mecbilriyetinde olan mesafede olması gibi, yeter derecede nazik Cihan-Şah 'ın 1467 senesi sonunda Uzun Ha- bir durumda bulunan ordunun bütün ikmal san ile yaptığı mücadelede rnaktül düşmesi ve iaşe yollarını tutmasını bildi. Uzun Haile tellihür etti. Ebü Sa'id. Uzun Hasan 'in san, Şirvan 'dan ifişe maddeleri getiren gemi. tehditkar bir hal arzeden genişlemesini önle- !erin yolunu kesti. Horasan 'dan gelen bir yemediei takdirde, daha önce Kara-Koyunlulara levazim cebe•hane ) kolunu ele-geçirip, Rey kaptırılan, şimdi de Ak-Koyunluların eline geç- 'den diişmanın irtibat yoluna taarruz ettirmiş bulunan Iran eyâletlerinin geri alınması- di, laşe ve kışlık elbise sıkıntısı, binek ve nın tamamiyle imkansız olmasa bile, uzak bir y ük hayvanları= telef olması ile Türkgeleceğe kalacağını çok iyi biliyordu. Bu tek- men akıncılarının mütemadi baskınları, salik e karşısında, Timurluları Ak-Koyunlulara vaş birliklerinin manevi kuvvetlerini yipratbağlayan an'anevi ittitak, o kadar ehemmiyeti makta idi. Uzun Hasan, bundan başka, Şirvin 4112'1 da, Ebü Sa'id 'i terk ve geri çekilme. haiz değildi. Ebü Said, bu sebeple ve Ak-Koyunlularia si için ikna etmeye muvaffak olunca, ordunun talihsiz bir savaş yaptıktan sonra kendisin. maneviyatı, çok sayıda firarlar ile de tezithür den destek rica etmiş olan Cihan-Şah 'In oğlu eden, düşük bir dereceye indi. Zapflamış olan Hasan Ali 'ye yardım etmek bahanesiyle, gar- ordu, cesaret ve teşebbüs kabiliyetini kaybet. ha doğru sefere çıktı. Bu sefere z468 şubatı iniş bir halde, Erdebil üzerinden Mugan boz. sonunda öylesine acele ve üterinde o kadar az kırma yürüyerek burada Türkmen savaş birdüşünüierek çıkıldı ki, Ebü Said, bütün birlik- likleri ile karşılaştı. Ebü Said, büyük kalerin muvasalatını bile beklemedi ve hele sefer yıplara uğradıktan sonra esfirete düştü ve 5 için yeterli levilzım ve ikmal teşkiıatının emni- şubat 1469 'da, Uzun Hasan 'a iltica etmiş yeti bakımından gerekli tertibâtı hiç almadı. olan, Şahruh ahfadından Ylidgar Muhammed 'e Gerçi Ebil Sa'id, Ir ak-ı Acem ve Fars 'daki Türk- teslim edildi. Bu da, 12 yıl önce Herat 'ta men valılerini yerlerinden atmaya muvaff tık Ebü Said 'in emriyle katledilmiş olan, Şah. oldu ve bazı bölgelerde, mesela Giran 'da, hfi- ruh 'un azimli zevcesi Gevher-ead 'nı intikakimiyeti yeniden tanındı. Fakat o, arkasında mını gecikmiş bir kısas ile almak için, onu bıraktığı topraklarda emniyeti te'sis için gay- idam ettirdi. Ebü Said 'in öliimü ile, Timur. ret sarfetmeden yürüyüşüne devam etti. Bü- bi de« leti için, Horasan 'ın garbında kalan bıl. tün müstahkem mevkileri zaptetmemiş, mese- tiin Iran arazisinin kaybı tescil edilmiş ohila Rey 'i arkasında bırakarak geçip git- yordu. Şahsiyet ve hüldirndar olarak Ebü Said mişti. Uzun Hasan 'in, kendisine yolda ulaşan dostluk ve barış te'minatına da kayıtsız hakkında verilecek hükmün, faaliyet ve icriatının haklı gösteremiyeceği kadar müsait olkaldı. Aslına bakılacak olursa, Cihan-Şah 'in fela.- masında, onun, 18 yıl boyunca devrinin taht katil äkıbetinden sonra, talihterini yeni bir mücadeleleri içinde mevkiini muhafaza etmiş kumanda altında, husüsiyle Uzun Hasan 'a bulunmasının payı hiç de ehemmiyetsiz karşı yapılacak bir seferde denemeye hemen dir. Tabii, bu süretle onun eski devlet toprakhazır, sayısı hiç de az olmayan Kara-Koyun- ların' yeniden birleştirmek ve ülkede barış ki topluluğu ümeräsı ve mensübunun mevcü- şartları yaratmak üzere sarf ettiği gayretlerin diyeti muvacehesinde, şartlar Ebü Said için başarısızlıkı telfifi edilmiş olmuy e. Hak. asla gayr•ı müsait sayılamazdı. Nitekim Ti- kında verilecek en doğru hüküm, onun murlu ordusunun Miyane 'ye varışında, Cihan Türk askeri asalet sınıfı= tipik bir mü-Şah 'in oğlu Yusuf, çok sayıda Kara-Koyunlu messili olduğudur. Iktidarının ana dayanaemin i ve rivfiyete göre 50,000 kişilik bir kuv- ğı, onu kendisine baş-buğ seçmiş olan, siyasi vet, onu takviye ivn ulaşte gibi, ayrıca şeh- ve askeri teşebbüslerinde güvenebileceği Türk. zade Hasan Ali b. Cihan-Şah, oğlu Emir-za. men Argun boyu idi. Iktidarını sağlamlaştır. de Ali ile birlikte geldi. Ebü Said'in, Aras mak için kullandığı vasıta, sadece kabilesiniu kenarında kışlagfa girmek istediği sırada ise, erkanına değil, okullarına, gerek Türk, ge. müttefiki Şirvtin-Şäh Farrüh Yasir kendisine rek Türk olmayan bütün diinyevi ve dini katıldı. me'muriyet sahiplerine bol-bol teveilı ettiği Timurlu ordusu, bütün bu iltihaklara rağ- dirlikler ( sigurğrıl idi. Sultanın şahsiyetin. men, bu sıralarda, sadece Azerbaycan 'daki de mündemiç olan dindariine vasıf da gözden kışın şiddetinin değil, aynı zamanda ciddi kaçırılmamalıdır. Islami tarnat erbibı, buda , 356 TiMURLULAR. siyle Hoca ' Ubayd Alläh Ahreir, onun üzerinde epeyce te'sirli idi. Bizzat Ebıl Said, kendisini, idaresi zamanında Semerkand 'da mutlak hakimiyet sahibi olan bu şeyhin müridi sayıyordu. Ebü Sald 'i Semerkand ve Buhara 'da şeri'atı yeniden ihya ve hatta islämiyet ile bakdaşmayan ticaret ve zanäat vergisi ( taınğa) 'nden ferägat etmeye teşvik ve tahrik eden o idi, ama bir daha geri dönmeyeceği meş'um garp sefer ine karar vermesinde de onu takviye etmişti. Daha önceleri Timurlu devletinde görülen, ziräate ve köylünün mukadderatına karşı alaka, iç siyaset sahasında Ebü Said 'in idaresinde de tesbit olunabilmektedir. Buna, ziraat ve sulama sisteminin ıslahl için vergi siyaseti bakımından alınan tedbirler dahil olup, bu münäsebetle, Herat'ın şimalinde Cüy- i Sul%fiili 'yi inşa ettiren veziri Kutbeddin Semnani bilhassa temäyüz etmiştir. Bununla beraber, kaynaklarda köylü ayaklanmalarından da bahsedildiği cihetle, bu zirai tedbirlerin, çaresizlik içinde kalmış köylülerin isyanları ve tehditkar zorlamaları neticesinde alınıp-alınmadığını da araştırmak icab eder. Ebü Said 'in zalimliği hakkında şehadet ve rivayetlerin de eksik olmaması muvacehesinde, onun vergileri hafifletme siyasetine, müläyemet ve inerhamet duygularının sebep gösterilmesi pek kolay olmasa gerektir. Ebü Said 'in ölümüyle Timurlu devleti inkıräzın yeni bir devresine girdi. Şähruh 'un hiç olmazsa ismen bütünü üzerinde hakim olduğu topraklarda, her biri müstakil olmak üzere, üç devlet teşekkiil etmiş idi : Iran, Mavera-yı Kafkas ve Şarkı Anadolu 'da, artık Kara-Koyunlu hükümdarlarının değil, Ak-Koyunlu Uzun Hasan ( 1466-1478 ), sonraları oğlu Yakub ( 1478 — 1490 ) ve haltflerinin hüküm sürdükleri, merkezi Tebriz olan bir Türkmen devleti ; Garbi Türkistan 'da, Hoca Alıriir 'nı 149 0 yılındaki ölümüne kadar nüfüzunu yürüttüğü, saltanatın ise, Ebü Said 'in oğullarına, önce Sultan Ahmed ( doğm. 1451, saltanat devri 1 4 6 9 - 1494 ) 'e, geçtiği, merkezi Semerkand olan Timurlu Ma veräünnehr dev . leti ; , nihayet Ceyhiln 'un bu tarafında, yani bu nehrin garb ve cenüb-i garbisindeki arazi ile Horasan 'da ve bugünkü Efganistan 'in büyük kısmında Ömer Şeyh 'in ahfädından, adı daha önce geçmiş olan Sultan Hüseyn-i Baykara ( dokm. 1438, saltanat devri 1469-1506 )'nın iktidarı eline aldık' devlet. Sultan Hiiseyn-i Baykara, Şahrulı devrinden beri çekici ku v- . vetiyle Semerkand 'In rekabet edemediği Herat 'ta hüküm sürmekte idi. Öyle ki, Ebü Sa'id daha 1459 'da şehri zaptedince, pfiyitabtını bu- raya nalcletmi şti. Uzun Hasan, devletini, kendisini Osmanlılara karşı müttefik olarak garp devletlerine bile tavsiye ettirecek derecede yüksek bir seviyeye çıkarırken, iki Timurlu devleti gittikçe zapilıyordu. Bunlar, Türklerde görülen fena bir alışkanlıkla, memleketin yalnız hükıl ındarın değil, fakat bütün hanedan azasının m5ş1erek malı olduğuna mütedair Türk devlet telidckisinin tabii bir neticesi olarak ve merkezi iktidarın zayıflaması nisbetinde artan bir serbestlikle, valilikleri kendilerine tevcilı edilmiş şehir ve eyaletlerde, bildikleri gibi hüküm süren şehzadelerin karşılıklı mücädelelerinin zaaf ı içinde idiler. iktidarın çöküşü . bilhassa Maveraiinnehr 'de göze çarpıyordu. Burayı eskisi gibi şarktaki iki komşu teladid ediyordu : birisi 1447 'de Cengiz Han 'in torunu Şeybäni Han ahfadından Ebu 'l-Hayr Han idaresinde iktidar sahalarını, Timurlular aleyhine, Seyhun 'a kadar genişletmiş olan özbekler ; diğeri Yedi-su havälisinde, yani Issık-K 61 ile Talim, İli, Yıldız ve Manas ırmakları kenarında yaşayan Moğullar. Zaten Ebıl Said. önceleri dostane olan miin5sebetlere rağmen, Özbek tertiplerine karşı sık-sık kendisini korumak zorunda kalmıştı. , 0, Moğulistan 'ın, birbirine rakip iki hüküm. dar arasında taksimine yol açmak süretiyle, Moğulların taarruz kudretini zayıflatmaya da bizzat Ebii Sa'id 'in muvaffak olmuştu. Ancak , bizzat Ebü Said'in mahmisi olup, çagatay soyundan gelen diğer bir Cengizli, Yunus Han ( saltanatı : 1462-1487 ), bu taksimden sonra ülkeyi tekrar hakimiyeti altında birleşt-irmiş ve bu süretle bu sefer o, Timurlulara ait Garhi Türkistan 'da çıkan anlaşmazlıklara müdahale edebilecek derecede kudret kesbetmişti. Bu münasebetle burada adı geçen hilkümdarlar çeşitli şecereleri nazar-ı dikkate almaksızın, Cengiz Han soyundan olmakla öğünseler bile, kendilerinin ve idäreleri altındaki halkın,. Türk veya Türkleşmiş oldukları . hatırlanmalıdır. Hatta kendilerini Moğul tesmiye eden %r / e diğer milletler tarafından da Moğul olarak adlandırılan Moğulistan sakinlerinin, 0 zaman hala Mokulca konuştukları bile şüphelidir. Adı geçen Yunus Han, gençliğinin uzun yıllarını iran 'da geçirmiş ve orada kendisini „bütün devirlerin en münevver Melli 'u" saydırtan bir tahsil ve terbiye görmüştü. Sultan Ahmed 'in Endican 'da Fergana valisi olan kardeşi Ömer Şeyh, onunla dostäne münfisebette bulunuyordu. Yunus Han 'in Ömer Şeyh ile evli olan kız kardeşi Kutluk Nigar Hanım, onun 1483 'te doğan oğlu Zallireddin Muhammed Babur 'un annesi idi. Böylece Babur, La. Ti MURLULAR, 357 ha tarafından Timur ve anne cihetinden Cen- Bununla beraber, kısa bir müddet sonra Babur, giz Han neslinden idi. Babur sonraları Hin- şehri bir baskınla ele-geçirmeye muvaffak oldistan 'daki büyük Makul devletinin ve Iline- du. Ancak, 1501 nisan veya mayıs ayında Serpül [ b. bk.] yakınındaki savaşta özbekler tadanının kurucusu olmuştur. Ebü Sa'id 'in mahvına, 1468 yılında Şey- rafından mağlüb edilerek, Semerkand '1 bunbant Ebu 1-Flayr Han 'in ölümü tekaddüm et- lara yeniden terketmek zorunda kaldı. Bunmişti. Ebu '1-Hayr Han, Garbi Moğulistan ci- lar artık Ma veraünnehr 'de iktidarların' kuvh.etinden ilerleyen 0yratlara karşı yıllarca vetlendirmek imkanını bulurken, Babur, yurdu süren ağır miicadelelerden sonra, nihayet, olup, kardeşi Cihangir 'in şimdi yalnız kendisi ondan ayrılarak Moğulistan 'a çekilmiş olan için hak iddia ettiği Fergana 'yı da kaybederek, kendi hanedan mensupları tarafından mağlüb meşhur gezginlik yıllarına başladı ve ancak edilerek öldürülmüştü. Daha aynı yıl içinde, 1504 'ta Kabil 'de tutunmak imkanını buldu. oğlu Şeyh Haydar da Yunus Han ile giriştiği 0 burada iken, iki sene sonra özbekler tarabir mücadelede hayatını kaybetmişti. Bu sü- fından aynı şekilde sıkıştırılmış olan Herat retle Timurlular için, Özbek tehlikesi sadece hükimi Hüseyn-i Baykara, kendisini imdadına geçici olarak, ortadan kalkmış oldu. Ebu'l- çağırdı. Şimdi buraya, Ebü Sa'id 'in ölümünden kısa Hayr Han 'ın Muhammed Şeybani ( doğm. 1450 adında bir torunu, büyük babasıyla bir zaman sonra vücüda gelmiş olan Herat amcasımn ölümünden sonra kendini kurtarma- T murlu devletinin başlangıç devresini ilave ya muvaffak olmuş ve Mahmud b. Yunus etmek gerekiyor. Bu devlet de büyük güçlükilan 'In hizmetinde yeniden iktidara kavuşmak lerle mücadele zorunda kalmış olmakla beraimkanını bulmuştu. Muhammed Şeybani niha- ber, Mfiveraünnehr Timurlu devletinin aksine, yet Seyhun üzerinden Garbi Türkistan 'a sefer maddi ve manevi kültür silhasındaki büyük başarıları ile temayüz etmiş olup, Şahruh edince, Timurluların bitip tükenmeyen aile münfizaaları te'sirli mukabil tedbirler al- devrinde başlayan ve Herat devletine, artık malarına mani olmuş ve bunların aleyhine Hüseyn-i Baykara 'nın hakimiyeti ile en olgun burada, sür'atle büyüyüp bir asır boyunca şekline ulaşmış bulunan bariz büviyetini bahyaşayan ve sadece Orta-Asya 'nın değil, Iran şeden parlak de vrin 3 0 yılı aşan bir devamıdır. Tam adıyla Sultan Hüseyin b. Mansur b. tarihinde de mühim bir rol oynayan kudreti; bir devletin temelini teşkil edec.ek yeni Baykara, daha yedi veya sekiz yaşında iken babasını kaybetmiş ve 5452 'de hükümdar bir Özbek hakimiyeti meydana gelmişti. Muhammed Şeybalii 'nin hedefi, tabiatiyle Ebu '1-Kasım Babur 'un hizmetine girerek, buna E emerkand idi. Ancak, bu arada onun. biraz ancak onun Semerkand 'a karşı yaptığı başaönce adı gegen şehzilde Babur 'un şahsında Haiz seferden sonra kısa bir fasıla vermişti. Timurlu bir rak bi vardı. Babur, '494 yılında. Efendisinin'ölümünden sonra durmadan dolaEndican 'da, bir kaza sonunda ölmüş olan ba- şan bir çete reisinin huzursuz hayatını sürebasının yerine geçmişti. Fergana 'nın hakimi, rek, yıllar boyunca iktidar mücadelesi yapan kendisiyk birleşen Moğulların desteğiyle Ba- muhtelif Timurluların yardımcı kuvvetleri yabur 'un amcası Sultan Ahmed 'e itilatten ay- nında yer aldı, nihayet kendi namus mücarılmış ve hatta Semerkand 'o ait bölgelere mü- delelere girişti ise de, uzun zaman sürekli bir dahaleye teşebbüs etmişti. Babur 'u, amcasının başarı elde edemedi. Alikası önceleri Wizen- elinden,. onun, Fergana 'yı zaptetrnek üzere yaklaştığı bir sırada beklenmedik bir şekilde ölümü kurtardı. Sultan Ahmed 'i istihltıf eden kardeşi Mahmud da ertesi yıl ölüp, Sultan Ahmed 'in oğul!arından hiç birisi tutunamayınca, Babur, 1497 'de Semerkand 'ı zaptetti ise de, Endican 'da hazırlanan bir ayaklanma yüzünden burasını yeniden terke mecbur oldu. Moğullar tarafından desteklenen kardeşi Cihangir ile Fergana 'n n taksiminde anlaştı. Bu, ona, Muhammed Şeybani ile giriştiği yarışa devam ederek, Semerkand 'a yeni bir Sefer yapmak imkanını bahşetti ise de, Babur bu yarışı kaybetti. rsoo yılında özbekler Semerkand 'ı zaptettiler. Bu arada, orada hüküm süren Timurlu Sultan Ali hayatını kaybetti. derin, daha sonra bilhassa Harizm 'e mütevecelli olmuş ve buradan Horasan 'a bir çok baskın ve yağma akınları tertib etmiştir. Bu baskınlar kendisine karşı Ebü Sa'id 'in husümetini celb etmiş ve Hüseyn-i Baykara ona karşı Özbek hani Ebu 1-1-layr 'In yardımını sağlamaya çalışmıştı. Ancak, bu husustaki müzakereler Ebu 'I-Hayr 'In biraz önce zikredilen ölümü yüzünden akim ka!dı. Ebü Sa'id 'in ölümü haberi ile, Hüseyn-i Baykara 'nın artık Özbek yardımına ihtiyaç hissetmiyeeeki bir durum ortaya çıktı. Bay- kara. bu fırsatı idrak ederek, ondan derhal faydalandı. Mugan bozkırında olup-bitenler Herat 'ta ıo mart 1469 'da duyuldu. ıı6 martta, idam edilmiş olan hükiimdarın, oğullarından TIMURLULAR. 3S8 Yidgär Muhammed 'in ölümü ile birlikte Sultan Mahmud, babasına ait ordunun bakıyesiyle şehre ulaşmakla beraber, burasını Uzun Hasan 'in Horasan 'a karşı giriştiği pek kısa bir zamanda terk etmek zorunda faaliyet de sona erdi. Onun iktidarını Şarkaldı ve daha sekiz gün geçmeden Herat 'ta ki Iran 'a da teşmil etmek teşebbılsüne bir hutbe, bu arada şehre girmiş bulunan Hüseyn-i daha girişilemedi. Buna mukabil Hüseyn-i Baykara nâmına okundu. Sultan Ahıned ise, Baykara da garp komşusuna karşı her hangi kuvvetli savaş birlikleri ile Semerkand 'dan bir faaliyetten çekirıdi. Onun Ak.Koyunlu Herat üzerine yiirümekte iken, yolda kardeşi devleti ile huelüclu, Hazer Denizi siihillerivle Mahmud ile birleştikten sonra, Horasan sefe- Esterabad 'ın garbında kalan bir hattan cenüba uzanıyor, büyük çölün kenarına takib ederini yarıda bıraktı. Bununla beraber Hiiseyn-i Baykara 'nın He- rek Himün gölün° ulaşıyordu. iki taraf da rat talatına çıkışı ihtilâfsız olmadı. Uzun Ha- hudutlarda arasıra vuku bulan hadiselerin le'. san, Ebü Said 'o karşı kazanmış olduğu za- sir etmediği iyi komşuluk münasebetlerine ferden faydalaurnasını bildi. Payitabtını Di- ehemmiyet vermekte idiler. Hüseyn-i Baykara, Herat la tahta çıkmadan yarbekir 'den Tebriz 'e nakletti ve sadece lrak-ı Acem, Fars ve Kirman 'ı iggal etmekle önce asker ve kumandan olarak cesaret ve kalmayıp, Ebü Sdid 'i öldürmüş olan şehiade teşebbüs ruhu ile temayüz etmiş olmasına Yitelgar Muhammed 'i Horasan tahtının yegane rağmen, sonraları büyük çapta savaş teşebıneşrüvalisi ilan ederek, onu, yanında bulunan büslerine girişmek ternäyüllerine kapılmamış Timur lu kumandanlarla birlikte Horasan 'a görünüyor. Böylece o, Maveraiinnehr 'deki doğru yola çıkardı. Hüseyn-i Baykara 'nın 15 amea-zadelerinin birbirleriyle bitip-tükenmek eylilide Vınii.ran mevkiinde ona karşı kazan- bilmeyen münazaalannın ve bunların askeri dığı bir zafer, Uzun Hasan, himâyesindeki bakımdan zaallannın aslında kendisini daimi Yaelgar Muhammed 'e takviye kuvvetleri gön- olarak mücadeleye teşvik ve tahrik eden biderdiği için, kesin bir netice vermedi. Uzun rer unsur olmasına rağmen, Ceyhün hudiıHasan anlaşılan, yüksek hakimiyetini değilse dunu titizlikle muhafaza etti. Elüseyn.i Baykabile, hiç olmazsa nüfüzunu Horasan 'a teşmil ra bizzat geçirdiği tecrübelere ve şahıslar etmek gayesini güdüyordu. Bu sebeple o, bey- hakkında edinmiş olduğu bilgiye istinaden, hüde yere de olsa, Hüseyn-i Baykara'dan, ken- sahnenin arkasında nasıl bir tehlikenin pusudisi Kirman 'ı işgal ettiği sırada Herat 'a kaç. da beklediğini, yani Seyhun kenarında yaşainiş olan Kara-Koyunlu emirlerinin teslimini yan kavimlerin, husüsiyle özbeklerin, ne kadar şiddetle garba açılmak istediklerini ve taleb etti. Uzun Hasan 'in oğulları Zeynel ve Halil, bunların Garbi Türkistan 'da elde ettikleri her Yaelgar Muhammed 1 desteklemekle vazife- başarıyla kendisi için doğrudan-doğruya bir lendirilince,Hüseyn-i Baykara tehlikeli bir du- tehdit haline geldiklerini pek iyi bildiği cihetle, ruma düştü. Savaş birliklerinden düşman ta- bu durum, çok göze çarpıcıdır. Hiiseyn-i Baykara rafına geçenler o kadar çoktu ki, Hiiseyn-i hayatının sonlarında kendisini özbeklerle doğBaykara Herat 'ı bile boşaltmak zorunda kal- rudan-doğruya karşı-karşıya kalmış görünceye dı ve rakibi 8 temmuz 1470 'ta şehre girdi. kadar, Ceyhün hudüdunda sadece ehemraiyet Bununla beraber, o da kendi savaş kuvvetle- bakımından sınırlı bir kaç hadise vuku bulrine, busüsiyle Ak-Koyunlu birliklerine gü- muştur. Bunların, olsa-olsa bir tek istisnai' varvenemediğinden, kliiseyn-i Baykara, yeni kuv- dır : Horasan savaş kuvvetlerinin Hisar 'da vetler teşkil edip, Ebü Said 'in üç oğluyla hüküm süren Tımurlu Sultan Mahmud 'a kargı yaptığı başarılı bir mücadeleyi 'müteakip, ken- yaptıkları seferler. di payitakıtinı altı haf ta sonra yeniden işgal etti. Bu başarısız teşebbüsler, Hılseyn-i BaykaHüseyn-i Baykara 'nın eline geçen Yidgiir ra 'nın, okulları ile bilhassa hakimiyet dev. Muhammed idam edildi. Bununla Şahruh nes- resmin ikinci -yarısında yapmak meebüriyetinlinin sonuncusu siyaset sahnesinden çekilmiş de kalmış olduğu miicadelelerle ilgiiidir. Bu oluyordu. Cihangir hanedanı, Timur 'un ölü- mes'elenin sebebini de, daima olduğu gibi, münden bir kaç yıl sonra siyaset Babasından başlıca şehirlerde hüküm süren Timurlu şehayrıldığı cihetle, Timur var islerinin faaliyeti, zadelerinin, kendilerini, hükümdarla aralaartık sadece onun iki oğlu Miriin-Şah ve rında b r anlaşmazlık çıkar-çıkmaz, merkezi MiÖmer Şeyh ahfildına, yani Ebü Sa'id 'in Ma- kümete karşı ayaklanmaya tahrik eden toprak veraünnehr 'de bulunan ve içlerinden sadece hakimiyetleri teşkil ediyordu. Daha 1490 yıBabur 'un parlak bir istikbäle doğru yönelmiş lında, aşağıda değinilecek o'an Ali *ir 'in karolan soyu ile Hiiseyn-i Baykara ve onun 1 1,- deşi Derviş Ali, Belli 'de hiikümdar olan Hümasa 'daki nesline inhisar ediyordu. seyn-i Baykara'nın oğlu şehzide Ibrahim Hü- . - TIMURLULAR. Beyin 'in hükümet naiplikini kaldırdı. Anlaşılan buraya yönamış bir sefere sebeb olan Hisar müstahkem mevkıi ile münasebetlar te'sis etti. Yıllar sonra başka bir sefer sırasında Hüseyn-i Baykara 'nın en büyük oğlu Bedriiz-zaman. Esterabad 'daki valilikten alınarak Belh 'e tayin oluudu ve Esterabad 'da bıraktığı oklu Muhammed Mu'min oradaki vali tayini sırasında dikkate a.ınmadıkı için ayaklandı. Bedi 'üz-zaman savaşta yeni> i; bir tesıldiif sonunda, onun gibi ayaklanan ve bu sebeple Herat 'ta zindana atılan oğlu da bu sırada, ama babasının maklübiyeti ile münit,ebeti olmadan, idam edildi. Gerçi bir uzlaşmaya varıldı ise de, bu ayaklanma, sanuncu olmadı. Hatta 1499 'da şehzade. Herat 'ı bile kuşattı. Öteki okulları da, yaşlanan hiikiimdara karşı ayaklandılar. Bundan dolayı boyuüa askeri harekat gerekiyordu ; fakat bunlar, görünüşte devlet yapısı için tehlikeli sarsıntılara sebeb olmamaktaydı. Hiiseyn-i Baykara 'nınidaresi sırasında dayandık.' büyük Türk ve Iranlı devlet adaml.rı hakkında, hatta saray entrikalarma kadar etraflı bilgimiz bulunmaktadır. Aralarında, gerek siyaset, gerekse düşünce tarihi bakımından temayüz eden mühim bir şahsiyet sivrilmektedir : Hüseyn-i Baykara 'ya gençlik yıllarından beri yakın olan, 5469 'da Sultan Ahmed 'in ordugähında bulunan ve onun tahta geçieınden hemen birkaç hafta sonra pilyitallta gelen, mühürdarlık ve 1472 'de divän-1 buzurg-i amariit 'da divan beyliğine getirilen Heratlı bir Türk olan Ali Şii Neväi ( dokm. 5441). Bu zatın te 'sirleri o kadar büyüktü ki, ona, devlette „ikinci adam" gözüyle bakılıyordu. Bununla beraber zamanla, hükiinıdar ve müşaviri arasında, ancak yıllar sonra ortadan kalkan bir anlaşmazlık doğdu ve Ali şir Neval' 5487 'de onbeş ay için vali olarak Esterabiid 'a gönderildi. Ali Şir In kültür sihasındaki başarılarından ayrı tutulamayaeak büyük itibarı, onun 'sor yılında ölümü üzerine hükümciarin tertiplettiki cenaze rnerfisiminde açıkça belli olmuştu. Bu !sor tarihi gerek Orta-Asya, gerekse ön-Asya için yeni bir çağın başlangıcı. Timurluların yıkılış ve yeni güçlerin yükseliş yılı olmuştu. Daha önce de söylendiği gibi, Muhammed Şeybäni 'nin Semerkand 'ı kat'i oiarek ele-geçirmesi sayesinde Özbek devletinin kuvvetlenmesi, aynı zamanda Safevi imparatorluğunun kurucusu Şäh ismä`11 I. 'in tahta geçmesi, hep bu yılda olmuştur. Gençtikindeki askerlik meziyetlerini otuz yıllık Herat hiikiimdarlıkı sırasında gittikçe geride bırakan Hiiseyn-i Baykara, ilerleyen yaşı ve uzun süren hastalık, yüzünden cesiirane kararlar verememekteydi. Mektuplarından da anla- 359 şıldıkı gibi, Şah Ismiit il ile mücadeleden kaçmıyordu özbeklerin Maverâünnehr 'deki başarıları şüphesiz dikkatinden kaçmadıkı halde, onların hücum tehlikesine karşı çok uzun zaman, Horasan yolunu kapayan kalelerine güvenerek göz yumdu. Babur 'un onu ortak düşmana karşı birlikte harekete geçirmek için gösterdiği gayret de bu mülahaza yüzünden neticelenmedi. Böylece özbekler, Amu-Derya'yı aşarak Härizm'i ele-geçirip Horasan 'a akınlar yapabildiler. Hüseyn-i Baykara devletinin çöküşünü görmedi. Nihayet özbeklere karşı sefere çıkmışken, 4 mayıs 15ob 'da öldü. Tam o sırada Babur. ktndisine Herat 'tan ulaşan yardım dileğini yerine getirmek üzere, ordusu ile Kabil 'den yola çıkmıştı. Ölüm haberini aldığı halde, yoluna devam etti ve dört aylık bir yürüyüşten sonra hedefine ulaştı. Hätıralarında, ölen Hiiseyn-i Baykara 'nın tahtı paylaşamayan iki ()kin Bedi'üz-zaman ve Muzaffer Uz-zaman hakkında, onların saray &abim iyi bildiklerini, ama savaş san'atının kaidelerinden bir şey anlamade ların' yazmaktadır. Babur. askeri durumu ümitsiz gördükü için, Muhammed Şeybani ile çarpışmayı beklemeden geri çekil. di. Müteakip yıl özbeklerin Herat 'a girdikleri ve Hüseyn-i Baykara 'nın okullannın kaçtıkları haberi ona ulaştı. Muzaffer'üz- zaman bu felaketten sonra çok yaşamadı. Kardeşi ise, önce ş äh İsmätil 'in sarayına, sonra da İstanbul 'a sığ adı ve burada 151.7 'de öldü. Hüseyn-i Baykara'nın başarısı, 37 yıllık Herat hükiimdarlıkı sırasında rimurlu imparatorluğunu, sınırları çok kiiçülmüş olsa bile, herşeye rağmen oldukça sakin şartlar içinde yürütmüş ol masındadır. Babur, onun idaresinden. Horasan 'da sayısız mühim şahsiyetlerin yaşadığı üstün bir devir olarak bahseder. Hayatının ilk yarısında cengiver bır adam olarak tanınan Hüseyn-i Baykara, sadece çok iyi kılıç kullanan ve savaşta vuruşınaların ortasına atılınaktan çekinmeyen bir insan olmakla kalmayıp aynı zamanda bilgiliydi; çağının düşünce ve san'at hayatına karşı büyük bir ilgi besler. sanatkiir ve alimleri desteklerdi. Hiiseyni mahlası ile kendisi de Türkçe ve Farsça şiirler yazardı. Bununla beraber elimizdeki Türkçe divanında sadece vasat şiirler bulunmaktadır. Tasavvur. larını ve idealleriai aktardıkı kısa bir risale de bırakmıştır. Görünüşe göre kuvvetli dini bağları yoktu. Gerçi farz olan namazı bırakmasına bahane olarak yıllarca çektiği romatizmayı ileri sürmekte idi ise de, oruç tutmaması, her gün şarap içmesi, güvercin oyunları, koç ve horoz döğüşieri tertiplemesi gibi şeri'ate aykırı davranışları için hiç bir mazeret gös- - 3 60TIMURLULAR. terememekteydi. Siyasi görüşünün zayıllıkı ve Timurlu devletinin çöküşiinde en mühim sebeplerden biri olan özbekler karşısındaki gevşekliğe varan kararsızlık'. belki de ihtiyarlık belirtileriydi. çünkü, onun canlı bir seciyeye sahib olduğu söylenirdi. Bu seciye husüsiyeti, sadece çabuk-çabuk konuşmasında değil, mesleğinin başlangıcındaki ani kararlar vermesinde de görülenekteydi. Horasan 'in özbekler tarafından ele-geçirilmesi, aslında Timurluların Orta ve ön -Asya 'da son bulmaları mitnasına gelmeyebilirdi. Çünkü Kabil 'de hala Zahireddin Babur hükümdardı. Gerçekten o, Timurlu impara. torlukunu yeniden canlandırma düşüncesini asla bırakmamıştı ve birkaç yıl sonra Muhammed Şeybanrnin ortadan kalkışı ile önüne bir fırsat çıkacaktı. Her ne kadar 1505 yılında Hindistan 'a yaptıkı sefer onun ilgisinin yeni bir vechesini ortaya koymuş ise de, Hüseyn-i Baykara 'nın ricası üzerine çıktığı Herat seferi, Timurluların ana topraklarına bağlılığını ve onu buradan süren özbeklere olan büyük düşmanlığın' göstermektedir. Yeni şartlar altında Kabil 'de yine bu düşman, şimalde Kunduz ve Bedahşaı:ı eyaletinden, cenab-i garbide Kandehiir 'dan olmak üzere, onun için iki taraflı bir tehlike meydana getiriyordu. Başlangıçta Bedahşan 'dahi küçük kardeşi Nasır Mirza 'nın Özbeklerden kaçmak zorunda kalışına şahid oldu. Sonra Muhammed Şeybani 'nin Kandehar 'ı kuşatmaslyla da, bir süre için davasını kaybetmek zorunda kalmış gibi göründü. Hiç değilse bir tedbir olarak Kabil 'i boşaltıp Hindistan 'a geçti. Ancak, Efgan kabilelerinin hücumları yüzünden çabuk ilerleyemediki için, daha yoldayken, özbeklerin, memleketlerinde çıkan karışıklıklardan dolayı Kandehär kuşatmasını, orada mahsür bulunan ordu için oldukça hafif şartlarla kaldırdıklarını öğrendi. Hemen Kabil 'e geri döndü. Orada bir müddet sonra, Şätı ismäeil 'in başarılı Horasan seferini, Muhammed Şeyi:ilini 'nin z kanun L 15 ter 'da öldürüldükü Merv yakınlarındaki savaşı ve Şäh ismätil 'in Hatat •a girişini öğrendi. Mevsim kış olduğu halde, gecikmeden Maverilünnehr 'e hareket etti. Özbek direnmesi dolayısıyla zaman kaybettiği Kunduz 'da, dokuz yıl önce Semerkand 'in teslimi sırasında Muhammed Şeyblinrye eş olarak verdiği kızkardeşi Hanzade Begüm ona katıldı. Hanzade Begüm, Merv 'de iranlıların eline düşmüş ve şah da onu Babur 'a yollamıştı. Bu dostça davranışa karşılık Babur, Şehzide Mirza Han 'ı hediyeler ve mutluluk dilekleriyle elçi olarak gönderdi. Şah, elçiyi Bedah- şan vilayetinde kabül etti ve Babur 'un Özbek)erden aldığı bütün Maveraünnehr bölgelerini elinde tutabileceği hakkında te'ırduat verdi. Ama sadece bir şart koşuyordu : Babur şii mezhebine gegmeliydi. Babur bu şartı kabül etti. Halbuki bu durumda Safa vilerin hakimiyetini de kabül etmiş oluyordu. Maveraünnehr 'de ilerlerken Hisar ve Buhara 'yı aldı. 'Neyin I. ısı' 'de Semerkand '1 üçüncü defa zaptetti ise de, ertesi yılın mayısında özbeklere karşı savaşta yenildiği için, burasını tekrar boşaıtmak zorunda kaldı. Bu arada onun dönmesiyle başlangıçta duyulan sevinç yatışmıştı ; hatta sünni halk, şi"iliği kabüllenemediği için bu duygu nefrete ve kine dönmüştü. Babur için bu, sadece sözde kala n bir mezhep değiştirme idi ; ancak, Herat 'ta ileri gelen sünnilere karşı, herkesin ağzında dolaşan, zalimce davranışlarına rağmen, Şiih İsmätil 'in adı hutbelerde okunuyordu. Şiilerin kelime-i şehadeti de hutbelerde tekrarlanıyordu. Herhalde paralarda da durum böyleydi. Kısa bir müddet sonra Ismicil 'in vekili Nacmi säni diye anılan Yär Alımad 1:1üzlini idäresinde Iran yardımcı kuvvetleri gelince, Babur bu durumun devam edemiyeceğini anladı. Bu, sadece Iranlı kumandanın emri altına girmesi beklendiğinden değildi. Bu kumand'an, zaptettiği Karşı şehrinde Babur 'un nasihatlerine rağmen halkı kılıç-tam geçirmişti ; bu da halkta dehşet ve tiksinti uyandırmıştı. Böylece Babur 12 teşrin II. 1512 'de Ğucduvän savaşına karışmadı. Özbekler galip geldiler, Safeii kumandanı öldürüldü ; Babur ise, hemen geri çekildi. Bununla beraber o, Miiveraünnehr ve Horasan 'da kendisi için artık bir çıkar yol bulunmadığını kabül etmeden önce, uzunca bir müddet Bedahşan 'da kaldı. 154 'ten, yani Kabil 'e dönüş yılından sonra bütün ilgisini Hindistan üzerinde topladı. Buraya birçok seferler yaptı, sonunda zo nisan '5:6 'da Pänipat yakınlarındaki savaşta Dehli sultan' Ibrahim Lödi 'yi yenerek kat' zafere ulaştı Bu, Moğul imparatorluğunun, XIX. asra kadar ayakta kalan Timurtuların kurduğu devletin, Hind topraklırı üzerinde dokuşuydu. Efganistan 'nı bazı bölgeleri ve ancak 1738 'de Nadir Şah 'In zaptetmesiyle kaybedilen Kabil, bu imparatorluğun parçaları oldukları halde, ağırlık merkezi Hindistan 'daydı. Daha sonra Harasan ve Mfiveraünnehr 'e zaman-zaman yapılan akınlar bu durumu dekiştirmedi ; bunlar sadece geçici bazı başarılar getirdi. Orta ve ön-Asya 'da Timurlular, siyaset Eahasındaki rol. 'erini, 1507 'de özbeklerin Hiiseyn-i Baykara 'nın okullarını yenmeleriyle veya en geç Ba . . TIMURLULAR. bur 'un 1514 le Kabire çekilmesiyle kaybettiler. Timurlular devrinin husüsiyetI eri: Timur 'un haleflerine bıraktığı devlet, Barthold 'un görüşüne göre, Türk-Mokul devlet idaresi, Türk-Mokul askerlik yapısı unsurlarından ve Iran karakterinin akır bastığı islam kültürünün birçok ilävelerinden meydana gelmişti. Bu unsurların birbirleri ile olan nisbetleri, birbirini täkib eden münferit Timurlu devletlerinde, o sırada başta bulunan idärecinin görüş ve temayüllerine göre ayrılık gösteriyordu. Bu mevzüda bäriz bir misal, Uluğ Bey 'in Semerkand 'daki idaresidir. Ulu k Bey, şeri'at emirlerine kat'i olarak uymak süretiyle, ülkeyi idare eden babası Şähruh hayatta olduğu zaman bile, yasalara ve Cengiz Han 'In törelerine olan temayülünü kabül ettirebilmişti. Bu, ancak merkezi hükümete bağlı bir bölgede de gerçekleşebildiğine göre, daha sonraki zamanlarda birbirlerine baktı olmayan Timurlu de vletlerinde oldukça büyük farkların bulunması tabiiydi. Timurluların Azerbaycan ve Iran 'da katlanmak zorunda kaldıkları gözle gGrüliir başansızlıkların asıl sebebi, önce Kara-Koyunlular, sonra da Ak-Koyunlular olmak üzere Türkmenlerin kuvvetlenmesi idi. Bu iki Türkmen federasyonunun istiklal gayretlerinin hızlanmasında, gerçekten Timur 'a kadar uzanan, earki Anadolu ve Azerbaycan 'da görüldüğü gibi, yakıp yık.maların rol oynadığı kabül edilebilir ise de, Ispanyol elçisi Clagijo 'nun Timur 'un ölümünden kısa bir müddet önce yolculuk yaptığı ve yakıp Ancıalardan hiçbir şey görmediği Iran 'da, bunu kabül etmek zordur. Garbi Türkistan ve hele Horasan 'daki göçebe boyların ehemmiyeti daha azdı. Bununla beraber, kavrrıi yapıları bakımından bir hüküm vermekte ihtiyatlı olmak gerekse bile, Timur 'un devrinde ve daha sonra da, hiç değilse dil bakımından Türkleşmiş, Mokul asıllı göçebe boylar vardı. Bu göçebe unsur, Miveraiinnehr 'de Cengiz Han 'ın ikinci oğlu çagatay ( ölm. 1241)'a atfen, Garbi Türkistan 'da çoktan bu soydan bir han kalmadığı halde, Çagataylar diye adlandırıllyordu. Ibn `Arabşıih 'ın belirttiğiue göre, bu boyların en mühimleri, bugünkü Ef ganistan 'In şimil bölgesindeki Arlatlar, Hocend bölgesindeki Colayirliler ve Kaşka. Derya 'deli Barlaslardır. idarecilerinin, bu bölgelerde geniş hü- kümranlık selähiyetleri bulunmaktaydı. Münferit eyaletlere yarı müstakil veya müstakil olarak vali tayin edilen Timurlu şehzädeleri daha da güçlüydü. ülkenin sadece Iıiikümclara dtkil, idäreci ailenin bütün erkek üyelerine 361 ait olduğu yolundaki hukuki durumlarını tayin eden görüşe olduğu gibi, bunun doğurduğu kötü neticelere de yukarıda sık-sık işaret edilmişti. Bunun yanısıra tahta geçmede iyi işleyen bir düzenin olmayışı, onları bitmez-tükenmez taht kavgalarına, ülke bütünlüğünün parçalanıp küçülmesine, aynı zamanda askeri gücün çökmesine ve nihayet kuvvetli düşmanlarin hücürna geçmesiyle malava götürmekteydi. Derebeyliğin askeri gücün maddi temelini teşkil etmesi, Timurlu devletinin en belirli husüsiyetlerinden biri olarak gösterilebilir. İlk planda bundan, şelızadeler ile yüksek askeri kumandanlar, ve daha sonra boy reisleri yararlanmışlardı. Şahruh 'un hükümdarlığının başından beri, eski ikta'ın geliştirilmiş bir biçimi olan sigärğäl teşkilatı görülmektedir. Bu adın kelime mänasına giire, burada söz konusu olan, hükümdärın, hizmetindeki kimselere bir ikta'ı, bir ihsänı veya bir mükaiätıdır. İşin aslında bu, bir toprağın timar, bilhassa askeri timar olarak verilmesidir. Timar sahibi, bununla hüküındära karşı şahsen orduda vazif e almak ve aynı zamanda sayısı belirtilm'ş silahlı savaşçıları sağlamak mükelletiyeti altına giriyor, buna karşılık da kendi timar sahasında bütün vergi ve resimlerden muaf tutulmakla beraber, tabiatiyle, vergiden muaf tutulmayan halktan, kendi hesaplarına vergi tahsil etmek selähiyetine sahib oluyordu. iktasın tersine, bu muatlık, sädece mali tahsiläta bağlı kalmıyor, merkezi makamların idari ve kazäi imtiyazlarını da içine alıyordu. Timurlulardaki bu husüsivet, bütün eyaletleri içine alan bu çeşit çok büyük timarlardır. Sigiirked, zamanla veräset yoluyla intikal etme karakterini kazanmıştır. Bu, - sadece askeri iptali hakkı sähiplerine mahsus olarak kalmamış, dini ünvan ve makam sahipleri gibi sivil kişilere de verilmiştir. Timurluların hükümet .mekanizmasının teşkilatı bugüne kadar kafi derecede incelenmemiştir. 1405 ile 1 507 yılları arasındaki devrede birbirini takib eden veya yan-yana yer alan çeşitli devletlerde, teşkilätın, şöyle-böyle de olsa değişmeden kalabileceki düşünülemezse bile, mesela çeşitli halk unsurlarının yahut hiç değilse Türk-Iran ikilisinin teşkiläta te'sir. lerinde olduğu gibi, bazı esas noktalarda benzeyişlerin bulunduğu hesaba katılabilir. Hüseyn-i Baykara devletinin başta gelen en mühim mercilerine göz atmak, bu konuda en iyi fikri verir. Herat devlet idäresinin başında, daha 'önce belirtilen büyük devlet divanı (Divän-i buzurg-i bulunmaktaydı. Divän-i amärat-i tuviicigän adı da geçtiği için, bunun sık-sık soyamärat) 361 TİMURLULAR. lenen tuvarı divanı ile aynı olduğu tahmin edilebilir. Çeşitli başka adları arasında. bu kuruluşa, esas itibariyle Türkler yabut Türkleşmiş Moğullardan meydana gelen ordunun işlerine baktığı için, Türk divanı denmesi dikkate değer. Bu, sürekli iç ve dış düşmanların tehdidi altında bulunan devlet için, ordunun artan ehemmiyetine uygun olarak vazifeleri genişletilmiş bir çeşit erkan-ı harbiye olup, aziisı emir-i tuvarı veya divan beyi gibi ünvanları olan emir ( bey ) 'lerdi. Rütbe anasına göre, bunlar bütün diğer emirlerin üstündeydiler. Ordu miitettişleri olarak geniş bir vazife sahaları vardı. Sarayda veya hükiimdar ordugähında, hiikiimdar tarafından düzenlenen ınerasim ve geçit resimlerinin yaptırılması eia btiaların işleri arasındaydı. Bu divanın katiplerine bahşiyön veya nuvisandagän-ı Türk denir, hiçbir zaman vezir denmezdi. Bununla beraber vezirler de vardı. Fakat bunlar, başka divanın. anlaşılan dıvän-ı CdPnin aynı olan ve Türk divanı 'ndan ayırdetmek için Sert divanı denen divän-ı miii 'in vazife sahasına giren mali mes'elelerle uğraşırlardı. Yukarıda geçen „Türk katip" ten farklı olarak, bu diyanda sadece n iranlı katip" ler ( nuvisandagän-ı Tödk)bahis konusu olmaktadır. En baş ta amir-i divän-z miii bulunurdu. Tuvart divanı 'nın, daha üstün oluşunu, en yüce divan divän-i a`lö) olarak da zikredilmesi göstermektedir. Ayrıca kaynakların böyle yorumlanmasıyla, büyük emir ( uluğ beg ) 'in zikredilen her iki divanın reisi olarak vazifelerinin ne olduğunu anlamakta zorlukla karşılaşılmaz. Bununla beraber, tabiatıyle, bu açıklamanın kolay anlaşılabilir olmaktan çok uzak bulunan işin mahiyeti husüsunda yegane izah şekli olmadığını da kabül etmek gerekir. Timur 'un tahriplerinin Tunurlular devri iktisadi hayatı üzerindeki te'siri, tahmin edildilinden daha az olmuştur. Bununla ilgili olarak Timur şelızede ve velilerinin ayrı-ayrı hükümet etmeleri, hatta rnüsbet neticeler doturmuştur- Bunlar, bulundukları şehirleri ye'lider' imar etmek ve içlerinden birçoğunun siyä,si ve bela kültür sabasındaki isteklerini gerçekleştirebilmek için, iktisadi hayatın sağlam temellere dayanmasına büyük bir ehemmiyet vermişlerdir. Umiimiyetle Timur, Moğullarla kıyaslandığı takdirde, zalimliği ve tahriplairlığı bakımından, onlardan geri kalmamaktadır. Bununla beraber onun yaptığı tahripler, zulüm ve yıkıcılık bakımından Moğullarla karşılaştırıldığında hafif kalır. Moğul akınları sırasında bütim işlenmiş topraklar yerle bir edilerek yaylaklara çevrildiği halde, Timur 'un idaresinde - yapılan savaşlar sonunda umümi düzen, bir dereceye kadar da olsa, kısa zamanda yeniden kurulmuştur. Ziraat için hayati ehemmiyeti bulunan sulama te'sisleri, tahribat sırasında veya bakımsızlık yüzünden yıkılmaya yüz tutunca, derhal tamir edilmiştir. Şahruh, Uluğ Bey, Ebü Said gibi bazı hükümdarların, husilsiyle sulama şebekesine büyük ilgi gösterdiklerini ve meşhur te'sisleriyle ternayiiz ettiklerini biliyoruz. Timar ve arpalık sahipleri de, vergi ve harçtan kendilerine bırakılan bölgelerin gelişmesi ile ilgilenmişlerdir. Sadece Maveraünnehr ve Horasan 'da değil. mesela isfahan çevresinde de olduğu gibi, diğer bazı bölgelerde zidiatin desteklenmesi için belirli tedbirler alındığı ispat edilebilmektedir. Yer- yer Moğol öncesi seviyeye ulaşılmış, hatta bu seviye aşılmıştır. Bununla beraber, Moğol tabribâtının ortadan kaldwılamadığı bölgeler de vardı. Ziriate ehemmiyet vermek, Timurlular hakimiyetinin en belirli husüsiyetlerinden biri olarak gösterilebilir. Diğer taraftan. harçların keyfi olarak artırılması ve vergilerde aşırılığa kaçıl. mas yüzünden köylü halk zaman-zaman yoksulluk ve sefälete siiriiklenmiş, hazan şartların ağırlığı karşısında ayaklanmalar bile olmuştur. Timurlular devriude Orta ve ön-Asya 'da sı. nırları aşan, canlı ve mühim bir ticaret hayatı vardı. Bununla beraber Tebriz, şark -garp caretine sapa düştiiğünden, Moğullar devrinde oynadığı rolü devam ettirememişti. Doğrudan-doğruya Bizans. Osmanlılar ve Mısır 'daki Memlükler ile olan ticari miinasebetler için başka yollar düşiinülmüştii. earka ve male, Çin Çin 'e ve Altın-Ordu 'ya giden ticaret yolları Semerkand 'dan, kısmen de, Kabil 'e ve Hindistan 'a gidip yine oradan gelen ticaret yolu bakımından da ehernmiyeti haiz bulunan Herat 'tan gemekteydi. Dikkate değer bir cari kuruluş da ortak tırtaZeı sistemiydi. Bn sistem içinde çalışan ticaret erbabı, yabancı sermayeyi, aralarında çoğu zaman hiikümdar da bulunan, sermaye sahiplerinin sipariş ve yararlarına kullanmaktaychlar. Çiftçilik ile uğraşan halktan alınan ayni vergiler ile kısmen iç ve geçiş gümrükleriyle karşılanan şehirlerdeki ticaret ve zanaat vergilerinde (tarağa) olduğu gibi, vergi sisteminde Moğul geleneklerinin muhafaza edildiği açıkça görülür. Baran tabii feliiketlerin, salgın hastalıkların, Uzan da bir tarikat şeyhi veya din büyüğiinün. şerVatin ağır vergileri tasvib etmeyen hükümlerine dayanarak, bir toprak sahibini, vergileri almamaya yahut bunların miktarını azaltmaya sevk ettiğine sık-sık rastlanır. Fakat, ,bu gibi hafifietmelerin uzun sürdüğü pek nadirdir. Nitekim, en , • TIMURLULAR. iyi niyetli bir lıükiimdar bile, umilmiyetle bütün vergilerin en kolay tahsil edilebileni olan tamğa 'dan vaz_geiemerniştir. Bizzat dindar Şahruh bile.-"igeKüzernde toplanan nefreti ortadan 14.dirabilm'ekjçin, bır hile-i şerlyeye başvuraigak, Hatış ii4rgilerinin adını zekät olarak deAtierrıiietirAemiyet nizamının böyle yeniden dzeitien-rneği, 4timur 'un yaptığı tahrip'erin ortat kadTılası ve şehirlerin tekrar kurulması hakkında belirtilenler, hiçbir şekilde Tirniırar devriude Orta ve ön-Asya'da Cyle4iil'cin ve, ve,imli bir vasatın hüküm aiirdüğü iı;aıi.asıntUielnlez. Gerçekte Şähruh, Ebü Sa'ick>efe Hiiscyn4 Baykara 'nın uzun hükiirndarlık yillari eski i devrelere göre belirli aralıklartair tleireceş'ie kadar istikrar getirmişt;r. Butiı-irr4;2 5aiken,-btmek tükeemek bilmeyen zyaklanmalar, garpta Türkmenlerin, şarkta Özbek ve Moğulların saldırıları, sonu gelmeyen taht kavgaları ve şuna bağlı askeri tedbirler, muharip kuvvetlerin flareketleri, salatalar ve zecri tedbirl e r yilliiıeden, bütün bu hadiseler ekseriya, münfeet mandut sahalarda cereyan ettiği halde, yine •de umürni bir barış u durumlardan zave refahtan söz edilemez*:• B rar gören bölge -e şehirler halkının dertleri uzun zaman.,..s, iüşeniier v92müessir neticeler doeurnıuştur-: , - XV. asrilit) ilk yarısında Kirman eyaletinde, güdük% hayatta sürekli bir giivensizliğin gö21 çarptığından bahsedilir. Hat, Arap cog4ify_,44"larigniı bu eyalette mi.4tim mensılcat fi,e9a.kıthZ!neletirte sahip, gelişmieSir şehir olar`a1;1;s.vir -eltikleri Bam gibi bir ':yer bile, tekrtir.'dörw t.beş bin niifuslu bir köy iue getm4fr. H4,asan'dä Moğullar devrine göre nüfus keeetin1 .e de bir gerileme olduğu, toprak tanziniiıi'de Aipıillı bir değışiklikten anlaşilabilmektedir. Tiınurlular zamanında arazi düz-' tamlarının Mogullarınkinden daha geniş olmasını. nüfüsun hayli azalmış bulunınasında aramak gerekir. Mesela , eskiden Herat'a bağlı viiiiyetlezin en büyüğü olan Kuhistan, şimdi artık idari değil, sadece coğrafi bir birliiten ibaret kalmıştı. Tımurlular çağının dini durumunda, umümi hayat şartlarnıelakiei bu karanlık zeminin başta geleC‘irIlttemmiyeti vardı. Halkın büyük kısnAe sünni ',olduğunu söylemek her ne kadarerinde bir:415de ise de, durum bununla yeter"' Agelirtilmiş olmaz. Bazı , bölgelerin an, bilazenderan, Hüzistan ve ştki- -Kut in, bunlardan başka Rey, Varitmin,--Kurn, taşan ve Horasan 'daki Sebzvar gii bazı şehirlerin şillığin yahut daha der,ıı'jt. Vir:ihr?ie:ret ima Aşeriye [ b. bk.] 'nin aa'anevi' . merke zi olduklarını söylemek de, pek 4t7la bir me:f ifade etmez. . 363 Gerçek, çok daha karışik olup, müslüman dünyasının büyük bir kısmında çok canlı bir dini hareketin bulunduğunu göstermektedir. Bu hareket, en geç, Aabasi halifelığinin ortadan kalkması, Moğulların hakimiyeti ve bu yüzden müslüman şarkın din alimlerinin baskı altına abrınaglarlyla başlamıştı. Bu hareketin en mühim belirtileri arasında. halk sofuluğu, tarikatlerin artması, velilere tazim, mukaddes sayılan yerleri ziyaretler, mücizeleie inanış, 'Ali ve bütün elli i beyte tazim bulunmaktaydı. Böyle belirtiler, çok defa damgasını taşır ise de, inanç ve taraftarlenın emareleri sayılmaya yetmez. Bir müddetten beri bunun için. daha ziyade Küçük Asya'daki durum göz önünde tutularak, „halk müsliimanliğı" tabiri kullanılmaktadır ; ama daha earkta, Timurluların hakimiyet sahasında da buna benzer bir gelişmenin olduğunu göiteren ve bunu ispata yarayacak belirtiler de yok değildir. Halk müslümanlığı için tipik olan sünnilikle şi ilik arasındaki bu kararsalıkta, zama. nın siyasi iktidar sahiplerinin de büyük te'sirleri otmuştu. Ak-Koyunluların sünni, Kara -Koyunlularıu şi'i olduklarına dair alişıla.gelmiş olan iddia. bu kariyetiyle artık sürüp gidemezdi. Aslında, şüphesiz, her iki federasyon hükümdarlarının, taraflardan birini yahut ötekini himaye ederek, halkın kendisiyle birlik olup, t e'sirli bir yardımda bulunmasını sağlamak istemesinde, dini düşünceler değil, siyasi kararlar rol oynamaktaydı. Ebü Sa'id in, Semerkand 'da en kudretli bir kimse olup, şeri'ati yeniden geçerli !olmak için, açıktan-açığa süanilik gayesini tahakkuk ettirmeye çalışan Uoca Al?reir in kurduğu Nakşbendiliğe mensübiyetinde, hiç şüphesiz şahsi temayüliert yanında, arneli düşüncelerin sebeb olması da mümkündür ; Hüseyn-i Baykara 'nın Herat 'ta tahta çıkışından sonra şi'iliği kabül için ilk adımları atış', bu denemeden Alt Şir Neval. 'nin gar retiyle vaz geçmesi, nihayet, Babur 'un Semerkand 'ı üçüncü defa zapt edişinde ii iliğe girişi, hep bu şekildedir. Babur 'da gayettitt, sadece kendi tasavvurları için Şils Israilli 'in yardımını sağlamak olduğu açıktır. Böylece, halk müslümanlığı havası içinde sünniliğe aykırı cer, ister bir halk şi'itığine eyanlar, yol açarak İmamiye 'ye destek olsun, ister eşin mezhcpler için zemin hazirlasın, yayılması için de uygun şartlar hazırlanmış oluyordu: bu rafızi cereyanlar XV. wzırda pek çok taraftar kazandığı gibi, te'sirleri de v,k geniş oldu. Zamanın gizli siyasi-dini faaliyeti, it şubat 1427 'de, Şkihruh 'a yapılan bir sü-i kastla, Hurüfiye 'ye mensup birinin, - TİMURLULAR. 364 onu cuma namazından çıkarken hançerlemeye kalkışmasıyla, Ur an için gözle görülür hale gelmişti. Bu, haricilerin şiddet hareketlerinin ilki değildi. Timur öltir-ölınez dini sebeplerle Sebzvar 'da çıkan ve Şahruh 'un büyük zorluklarla bastırabildiği isyanlar, ayrıca bir sene sonra Mazenderan 'da şi'i Marcaşi seyyidlerinin ernirliğini yeniden kurmak için girişilen teşebbüs, buna tekaddürn eden hadiselerdir. Seyyid Muhammed b. Fars ve Flüzistan 'in her halde Timurlu olan valisine karşı giriştiği isyan ( 144I-1442 ) başarılı olmuştu. Muhammed b. Faläkı, kendisini Mehdi olarak göstermiş ve klaviza şehrini, müfrit bir vilayet Kinedanı olan Muşacşa"ların payitahtı yapmıştı. Bu hanedan, Timurlulardan sonra bile varbğinı sürdürmiiştür. Şehzide Muhammed b. Baysungur 'un 1446 yılındaki isyanında da dini sebepler bulunduğu kabül edilebilir...şahruh 'un, islam aristokrasisi ve alimlerire (sa diz t, ulamal karşı, asi şehzadelerin taraftarların' 1446 senesinin kanun 1. 'unda, o zamana kadar asla gösterilmeyen bir şiddetle, Save 'de cezalandırdığı sırada, muasırlarından bazılarının dehşete kapılmasına rağmen, bunları idam ettirmekten çekinmemesi ancak bununla izah edilebilir. Gerçekten o, bununla, Fare 'ta da yayılmış olan bir daha kolay-kolay kendini toparlayamıyacak kadar şiddetli bir darbe indırmiş oluyordu. Bu hareketi, onun dini iw.ncına, sünniliği yeniden ihyä etmesine, topladığı sünni din alimlerinin hamisi olmak için oynadığı role uygundur. Birçok hallerde tek-tek şahısların, hatta muayyen tarikatlerin, siinnilik yahut şrilik karşısındaki tutumlarını kat'i olarak belirtmek çok güç, hatta imkansız ise de, bundan, bütün ayırıcı çizgilerin ortadan kalkmış olduğu rnanası çıkarılmaınalıdır. Her ne kadar parlak devri 1155 'te ölen tPt.ııd alDin al-lci ile çoktan geride kalmışsa da, Timurlular devrinde de sünni akide yaşamaktaydı. Bu zat kfavüPf Inde, akaid ile ilgili bilgileri asli şekilleri ile bir araya getirmişti. Nitekim onun düşünceleri XV. asır din alimleri arasında da yayılmış durumda idi ise de, bunlar artık çoktan verimliliklerini kaybetmiş, iskolastik şekiller halinde donmuşlardı. Zamama dini eserleri, istisnalar bir tarafa bırakılırsa, çok sayıdaki şerhler, tabşiyeler, tefsirler ve kısaltmaları yüzünden daha sonraki okuyucular için hemen-hemen anlaşılmaz hale gelmiş olan ders kitaplarından ibitretti. Sonunda sünniliğin mümessilleri, gittikçe daha büyüyen şriliğe veya diğer räfızi hareketlere karşı girişilen miicadelelerde başarı gösteremiyecek duruma düştüler. Timurlular - ülkesinin geniş bölgelerinde son ve kat'i karar, dini görüşlerini mutaassıp taraftarları sayesinde elde ettikleri askeri giiç ile birleştirrnek süretiyle, Iran 'da siinnilere karşı za!ere ulaşan Safeviler tarafından verilmiş oldu. Bundan sadece Timurluların can diişmanı olan özbekler hariç kaldı ve bunlar islam dünyasının şarkında sünniliğin bir yuvası haline geldiler. Bütün bu hadiselerin neticeleri, ancak Timurlu devletinin yıkılışından sonra ön ve Orta-Asya 'da açıkça gör ülebildi. Timurlular çağının manevi kültürünü, bize kadar gelmiş bulunan birçok eser göstermektedir. Onların en iyi tarihçileri, her ne kadar Moğul tarihçilerinin en seçkinlerinin derecesine varmasalar bile, yine de hatır' sayılır dekarda eserler bırakmışlardır. Bu ıniiellifler arasında klit.f4-i Abrü ( ölm. 143 0 `Abd alRazzäls-i Samarlsandi ( ölm. 1482 ) ve Mirhönd ( ölm. 5498 sayabiliriz. Bu sonuncu vak'nnüvis, sadece Osmanlı imparatorluğendaki tarihle ilgili çevrelere tesir etmekle kalmamış, aynı zamanda, daha sonraki garp tarih ilmini de kesif bir şekilde meşgul etmiştir ; bunu, bilhassa XIX. asırda yapılan birçok tercümeler göstermektedir. Abrü, eserlerinde, zamanındaki tarilnilerin çalışma tarzları ve tarihe olan alakaları husüsunda dikkate değer deliller vermektedir. Macmuta 'sında büyük kısımları eski müelliflere, kiiçükleri de kendisine ait olan ız eser bulunmaktadir. Dört kırma ayrılmış olan Macmd at al-tavari tı, bir uınümi tarih olup, Zubdat al-taväri -i Baysunguri husüsi adını taşıyan dördüncü kısmında, 1427 'ye kadar Şahruh 'un tafibi buluemaktadır. `Abd al-Razzäle'ın Mutlu` al- sa' de n adını taşıyan eseri, urnürni tarih mahiyetinde olup, Timurlular devri için ba;,,ta Abrü 'ya dayanmakta ise de, mikllifin bizzat şahld olduğu vek'aları da içine alır. Bu tarihler, tamamiyle olmasa bile, çok defa kendilerinin yahut hänedanlarımn şanıni gelecek nesillere intikal etti/ iste. yen hükiiındarların arzuları üzerine kaleme alındıkları için, tabiatıyle musanna bir üslüpla yazılmışlardır. Bilhassa halkın hayatı ve ızdırapları, umamiyetle saray tarihlerinin sisleri içinde silinip kaybolur. Dini ve içtimai tarih mes'eleleri için, halk edebiyatına üit bäzı eserler, bilhassa bir müddetten beri i:ezerinde yapılan çalışmalarla dikkate değer neticeler elde edilmiş olan inenakıb-nameler, hiç de küçiimsenemiyeeek bir ehetrımiyet arz eder. İditri ve mali tarih mes'eleler;ni vesikalar cevaplandırmakta ise de, şimdiye kadar hunların asılları pek nadir olarak ortaya konabilmiştir ; çok defa, o zamanlar sevilen bir TİMURLULAR. edebiyat nev'i olan inşä eserlerindeki silretleri ile yetinmek gerekmekte ve bunların ilmi tedkiklerine de başlanmış bulunmaktadır. Timuilular devrinin tarih eserleri de, anlaşılan Ulu e Bey münäsebetiyle bahsi geçen astronomi ve matematik eserleri gibi, hep Farsça yazılmıştır. Edebiyatta ise, bu eserlerin dışında Timur 'dan önceki zamanlarda hiç bir niimünes;ne rastlamadığımız Şark Türkçesi ( Çagatayea ) ile yazılmış eserler yer alır. Bunun ilk mümessili bir Maveraünnehr şitiri olup, XV. asrın ilk yarısında ölmüş bulunan Sekkaki [ b. bk. ] 'dir. Bu şair eserini belki daha Timur 'un sağlığında yazınış olabilirse de, adı Sultan Halil ve Uluğ Bey 'in saray şäiri olarak geçmektedir. Halefleri arasında, bir divanı ve Gül ü Nevbahär adlı bir manzum mesnevisi bulunan Lütli dikkati çeker. Lütfi Heratlı olup, 1462/14631e 99 yaşında aynı yerde ölmüştür. Sultan Halil, Ebubekir Mirza ve Babur gibi Timurlu hükümdarları da Türkçe şiirler yazrnışlardır. Çagatay edebiyatı en yüksek noktasına, kendisinin de bir diyen ve bir risälesi bulunan Elüseynd Baykara zamanında crişmi'ştir. Eserlerinde eksik olan parlaklık, onun dostu ve meşhur veziri Mir Ali Şir Nevarde görülür. Nevai, sadece Çagatayca 'nın edebi dil olarak yerleşmesini tamamlamakla kalmamış, aynı zamanda, Mulyıkamat al-lukatayn adlı kitabında Farsça ve Türkçe 'yi karşılaştırarak, ifade gücünün daha fazla olması bakımından Çagatayea 'ya daha üstün bir mevki kazandırmıştır. ilk Çagatay edebiyatı tarihi olan Macii lis al-nafifis onun kaleminden çıkmıştır. Başka mensur eserler arasında, 1494 'ten 1529 'a kadarki zamanı içine alan Zahireddin Babur 'un hatıratından ibaret olan Vekayi yahut umümiyetle söylendiği gibi Babur-näme, hem hal tercümesi, hem de tarih ve coğrafya bakımından büyük bir ehemmiyet taşır. Nevi 'nin Muigıkamat al-luğatayn 'ine bakarak Türkçe ile Farsça arasında bir zıtlaşma olduğu neticesini çıkarmak için hiç bir sebep ycsktur ; Türkçe yazan müelliflerin umümiyetle Farsça yazılmış eserlerinin de bulunması benu göstermektedir. Çagatay şiir san'atında — hepsi olmasa da — şekillerin çoğu Farsça 'dakilerle ortaktır. Üstelik bunlar daha XIV. asadaki Iran eseriernde en çok g5ze çarpan şekilierdir. Hatta işlenen mevzülar bile birbirlerine uymaktadır ; sadece Türk şairlerinde, halk edebiyatı mevzüları biraz daha fazla tercih edilmektedir. Vagatay edebiyatının Fars edebiyatıyle olan iyi miinäsebetlerini, bizzat Ali Şir Nevai 'nin, Cärni. 'nin Ncıf rılAt cd-rins% - 365 ile `Attar 'nı Illan4 al-tayr'ıni Türkçe 'ye çevirmesi de göstermektedir. Timur istilasından önceki Iran edebkatıaın parlak devri, onun ölümünden sonra eski halini bir daha kazanamadı. Her ne kadar Timurlular Farsça şiir yazmış, Faıs şiir san'atını takdir edip himäyeleriyle saray şiir san'atını yeniden canlandırmış ve bu sayede şiir. tezin sayısı çoğalmış ise de bu, şairlerin eserlerinin fikri ve bedii seviyesini yükseltmemiştir. Daha önceki asırların kendine has husüsiyetleri ve düşünce zenginliği ortadan kalkmıştır ; şiirlerde onların yerini .an'anevi ve şekli unsurların kuvvetle belirtilmesi almıştır. Hind üslübunun girmesiyle klasikleşmiş bir kalıplaşma olmuştur. Bu kadar menfi unsurlar, dikkate değer istidatlar için bile büyük bir engel olnnaktaydı. Zamanın sıkıntıları yüzünden gittikçe g üç. lenen tarikatlere yönelişe uygun olarak, tasavvııfi şiirlerde de bir artış görülmektedir. Bunun başlıca mürnessilleri kimi Arapça, kimi Farsça kaleme alınmış ve vandet-i vüeütçu bir karakterde birçok eserler yazan Şäh Nı'mat Allah Vali ( ölm. 1431 [ bk. mad. NIMETULLAH VELI ] ) ile, şiiirlik bakımından ondan daha üstün olan Isim al-Anvar ( ölm. 1 433/ 1 434 [ bk. mad. KASIM-I ENVÄR ]ı 'din Bu dini istikamette yazılan şiir san'atının yanında, link aşk şiirleri, romantik şiirler ve kahramanlık de-itanları da görülmektedir. Link eserlere, kläfiz 'da sık-sık rastlandığı gibi, tasavvuri ve sözde tasavvıdi unsurların girmiş olduğu çok sık görülür ; bunu bilhassa Kamil al-Din Binişi Cidamı 1512 )'de görmekteyiz. Romantik destan nev'inde Nişapürlu Katibi ( ölm. 1434-1436 arası ) şöhret kazanmıştır.. Bunun yanı sıra, Cami 'nin yeğeni olan `Abd Alırdı Hätifi ( iilm. 1520 ) de Timur 'un kahraman. lıklarının bir destanı olan Timur-nâma 'siyle, anılmaya değer. XV. asır Iran edeblyatına en büyük hizmeti yapmış olan, hiç şüphesiz şair, mutasavvıf ve aynı zamanda çok eepheli bir Mim sayılan `Abd al.Ratımin Cami ( 5412-1492 ; [ bk. mad. CAMİ] )'dir. Nakşbendi tarikatine bağlı bulunan Cami, bütün ömrü boyunca sünniliğe dayanan sftfiliğe sadık kaldı. 0, gerek Ali Şir Nevaıi, gerekse Hoca Alırir ile dosttu ve Herat sarayı ile iyi münäsebette bulunmuştur. Bununla beraber, bazı eserlerini Hiiseyn-i Baykara ile Tebriz hükümdärı Ak-Koyunlu Sultan Yakub 'a ithaf etmiştir. Kendisi seyahatten koymadığı halde, Osmanlı sarayının dav.etini reddetmişti. Tiırıurlu hiikümdarlarının hakim oldukları sahalarda, bilhassa uzun zaman hiikiimdarlık TIMURLULAR. 366 eden Şahruh, Ebü Sa'id ve Hüseyn-i Baykara bulunmaktadır. Yeni bir devre olan ilk Horadevirlerinde, hayat şartlarının oldukça sağlam san devresi, Şähruh 'un hüldimdarlığı zamabir hale gelmesine rağmen, bazı zamanlarda nına rastlar ; bu devrede, yapı sänibi olarak ve bazı yerlerde ova ve taşra şehir halkı gü- hükümdärın zevcesi Gevher-şfid ve ikisinin vensizlik, sefälet ve sıkıntıya maruz kalmıştır. oğlu Baysungur ötm. 5433) ile, mimar olarak Bunun yanında umümiyetle halkın içtirnai ve 15.iviim al. Din-i Şirtı.zi en üstün veri alırlar. Bu iktisadi durumuyla, hiikümdaıların oturdukları devir eserleri, daha önceki Maveraiinnehr devSemorkand, Şiraz ve Herat gibi birkaç bil- resinden, mirnäri ve siislemedeki mühim geyük şehrin şa'şa'äll hayatı büyük bir tezad lişmelerle ternäyütz eder; bu husiisu. sadece teşkil eäiyordu. Timurluların ideali, kendi pa- Meşhed 'deki Gevher-Şad Camii t başlangıcı yitahtı Semerkand 'ı islam aleminin en parlak 1405/1406, bitişi 1418/1419 ) ile Semerkand 'daki Bibi-Hanım Cami 'inin karşdaştırılmamerkezi haline getirmek için ukraşrıuş bulu nan Timur 'u nün-ıüne olarak alıp, ona uygun sı, açıkça gösterir. Bu eser, daha sonraki on bir tarzda davranmaktı. Timur 'un, payitahtı yıllarda hakim olan klasik Tımurlu üslübuna güzelleştirmek ve ona şöhret kazandırmak için, yol açmıştır. Ama ondan sonra, iki katlı rezaptettıği yerlerden mimar, usta, san'atkar ve vaklarla birbirine bağlanan dört eyvanıyle iç ülimleri Semerkand'a sevkettiği malümdur. avlu, büyük bir giriş kapısı eklenmek süretiyBu tutuma, o kadar büyük ölçüde olmasa le genişletilmiştir. Bu bina tipi, Şähruh 'un so. bile, onun haleflerinde de rastlamaktayız. nu ile Herat Timurlu devletine kadar devam eden Zaptedilen şehirlerde, fätihin isteği üzerine, mimari devrede yapılan Herat medresesinpayitahta gönderilen bazı san'atkär, alim ve de görülür ; fakat bunun dışında. bu mimari şairlerin adlarını da bilmekteyiz. Bununla be- tarzına. daha az masrafa mal olan üzeri örtülü rüber, burada her zaman zor kullanıldığı söyle- bir cami veya Anav 'da 1444/1445 'te yapılan nemez ; zira, bazı hükümdarların himäyekär Babur Camii gibi. örtülü ve avlu cami aradavranışlarının bu tip insanları çekmekteki sındaki bir çeşit karma tipte rastlanır. Sık-sık rolünü de hesaba katmak gerekir. görülen üzeri örtülü camitere nümiine olarak, Bunun en göze çarpan ifüdesini Timurlular mimar Şemseddin Tebrizi 'nin Meşhed 'de yapdevrinin bir çoğu günümüze kadar gelen mi- mış olduğu Mescıd-i Şah gösterilebilir. Bu märi eserlerinde buluyoruz. Bir kısmını da, hiç mimari devrenin daha sonraki zamanlarında, değilse mu5sırları olan miielliflerın, Avrupa- birçok binalar yaptıran Ali Şir Nevai üstün lıların tasvirlerinden ökreniyoruz. Bunların bir yer alır. hepsi, Avrupa 'da „Timurlu rönesansı" tabi- Tirnurlu mimarisinde göze çarpan başlıca rinin doğmasına sebeh olan, islam san'atının yenilik, bilhassa sadece ilk Horasan devrebüyük gelişme çakma şähitlık etmektedir. Bu sindeki binaların yüksekliği, büyük masrafa eserlerin kendilerine has husiisiyetleri arasın- mal olan satıh süslemeleri, kubbe, minäreler da, tamamiyle olmasa bile, daha ziyade mev- ve eski geleneklerin aksine iç haeimterinin cut Iran yapı an'anesine bağlılık ve apaçık çokluğu ile kalmaz aynı zamanda ilk olarak bir seçmecilik yer alır ; bunların her iki.- Semerkand 'daki Gür.i Mir 'de görüldükii gibi, si de yukarıda bahsettikimiz gibi san'atkäru: bunlarda damla şeklinde ınukarnaslı cümle ların türlü iiıkelerden, husüsiyle orta ve ce- kapıları ve kendine has bir husüsiyeti olan nübi Iran 'dan gelmiş olmalarının bir tezähü- armut şeklinde kubbeler ile kullanılmakta de.. rüdür. Işte asıl bu keyfiyet mimitriyi taşralı- vam olunan yayvan kubbelerin yanında, biislıka sapmaktan korumuştur. San'at eserlerinin bütün göze çarpan yük s ek kubbe gibi yeni meydana getirilişinde, iş verenin şahsi zevki- yapı unsurlarının da kıillanıldıkı görülür. Bu nin de yeni güçler sakladığı kolay-kolay in- kubbe, taşıyıcılık vazdesinden başka, altın. kar edilemez ve bu, daha derin araştırmaları daki boşluğa yeniden normal yükseklik nis• gerektiren bir mes'eledir. Nihayet burada. me- betlerini saklar. sela Uzak-Şark gibi yabancı te sirlerin de bu- Daha mühimi, belki de en ehemmiyetli unlunduğunu gösteren belirtiler vardır. sur, o zamana kadar asla erişilememiş olan Timurlu mimarlık sadatının temelleri, Ti- renk zenginlikidir. Bu, çok defa sıvaya gömur zamanından kalma olup, bunları, Ispanya mülü çini rnozayiklerden satıh siislemelerinelçisi Clavijo 'nun 404 'te henüz tamarfflan- de, binanın bütün görülebilen kısımlarını kapmamış bir vaziyette gördüğü Timur 'un Keş layan nebat ve yazı süslerinin bol-bol kulla'teki sarayına ait tasvirlerden atılamaktaym. nılmasında görülür. Timurlu çiniteri ilk deBu esaslar 1 394/1395 'te Türkistan 'da yapılan virlerde sadece miitevazı, hatta muntazam bir Ahmed Yesevi ve beş yıl sonra tamamla- renk düzeni gösterirken, daha sonra, çeşitlinen Bibi-Hanım Can,ii 'nde tam şeklini almış liği kadar zarifliğiyle de kendini belirten ve - , TIMURLULAR. bütün mimariye kendine has bir cazibe sağlayan zengin bir renk cümbüşü halinde gelişmiştir. Ister mimari, ister süsleme bakımından olsun, yapı san'atlarının seçkin eserleriyle Timurlu kültürü. söz götürmez bir seviyeye erişmişti. Bu. XVI. asırda Safevilere geçen mirasın bir kısmidır ve Iran çehresine öylesine derin bir şekilde işlemiştir ki, günümüzde bile bu memleketin başlıca husüsiyetlerinden sayıknaktadır. Mühim bir resim san'atinın doğuşunu, aralarındaki san'at hamilerinin hareketlerinin sebepleri ve içten alaka dereceleri ne olursa ol:un, Timurlu lıükürndarlarının teşebbüslerine borçluyuz. Duvar resimleri ve mensficat üzerindeki resimlerin nüm<ineleri, zamanımıza kadar gelmemiştir ; buna mukabil. rn;nyatür san'atı ile ilgili eserler pek çoktur. Tımurlu devrinin tezhibli yazmaları, şark ve garp kütiiphänelerinin en değerli e.erleri arasında yer alır. Timur 'dan çok daha önce birçok san'atkar nesli, Uzak-Şark, Moğul, belki de Türk te'sirleriyle, arta kalmış şekiller içinde donup katan eski Iran san'atına yeni bir canlılık ka2andırmişlardı. XV. asırda, Timurluların yani daha ziyade Türklerin himayesi sayesinde resimde bir eskiye yöneliş oldu ve bundan alınan ilhamlar o zamana kadar hakim olan te'sirleri arka plana attı. Araştırmaların şimdiki durumuna göre, Timutlu resminin menşe'i olarak, Bagdad ve Tebriz 'deki Celayiri, belki de Şiraz'daki Muzafferilerin atel yeteri görülmektedir. Timur bu şehirleri zaptettiği zaman buralardaki san'atkarlar! Semerkand'a götür müştü. Bunların eserlerinden hiçbir nümünenin kalmam' yüzünden, kesin olarak söylenemezse de, Timurlu resim san'atının meydana gelişi devresi busüsi vetini teşkil eden çeşitli üslüpların. bu birbirinden ayrı resim mekteplerininkine olan benzeeişıni bu noktada aramak lazım gelir, Timur 'un ölümünü takib eden siyasi sarsıntılar, birçok san'atkiırların Semerkand 'dan ayrılmalarına ve geçimlerini yeni kurulmuş olan Tımurlu devletleri hükümdarlarının yanında aramdlarına sebeb olmuştu. Işte, ayrı-ayrı merkezler arasındaki büyük uzaklıklara rağmen, bu zamanın üslübunun şaşılacak kadar bir birlik göstermesi, aralarında sadece küçük ayrılıkların bulunması, bununla izah edilebilir. Fakat bu üslüp, kesintisiz olarak sadece iki yerde, Şirim ve Herat 'ta täkib edilebilir. Şiraz 'da resim, iskender b. Ömer şeyh 1 sana natı 1409 1414 zamanında, tersimdeki incelik ve renk ähengindeki zerafette kendini gösteren büyük bir gelişme kaydetti. Ondan son- - 367 raki yirmi yılda, eihruh 'un, İskender 'e galebesi üzerine Fars valisi yaptığı oğlu Ibrahim'in zamanında da, mahsülleri aynı yüksek seviye. de olmamakla beraber, bu mektebin başarısı devam etti. Yine bu sırada, Şithruh ile oğlu Baysungur 'un himayesi altında Herat mektebi, biraz mektebinin kuvvetli air rakibi oldu ve sonunda ona yetişti, hatta yeni itäde tarzları bulması ve erişilmez bir renk çeşitliliğini geliştirmesiyle onu geçti. Timurlu san'atı, Hüseyn-i Baykara ve Mir Ali Şir Neval ile bir kere daha cömert hamiler bulduğu sırada, artık gerileme belirtileri göstermeye başladı. Onların himayeleri altında, müslüman Iran 'ın en büyük ressam' olup, XV. asrın ortalarında doğan Kamil al.Din Bihzäd ölm. 1 537 've doğru ) ortaya çıktı. Bihzäd, doğrudan-doğruya tabiat ınüşiihedelerini an'ane unsurlarla birleştirerek kitap ressamlığında bir yenilık yapmayı başardı Bihzad, Timurluların sopunu da idrak etti ; Tebriz 'e giderek, Safeviler sarayında büyük bir saygı gördü. Çalışmaları ve yetiştirdiği büyük sayıdaki şakirdleri sayesinde, Safevi minyatür san'atını Timurlu resminin bir devamı haline getirdi. Bibliyograf ya: Kısa bir bibliyografya için bk. jean Sauvaget, Introduction to the History ol the Muslim East ( a Bibliographical Guide, based on the second editıon as recast by Claude Cahen Berkeley ve Los Angeles, 1955, bilhassa s. 170 —173. Iran kaynakları ve bununla ilgili eserler için bk. C. A. Storey, Persian Literature (iiäveli ve tashihli Rusça trc Yu. E. Bregel, Glavnaya Redaktsiya Vostoenoy Literaturi, Moskova, 1972 ), 11, 787-843; 111, 14b4-1467. Chker neşriyat için bk. Walther Hinz, Quellenstudien zur Geschichte der Timuriden, ZDMG ( 1936), XC, 357-398; Hans Robert Roemer. Neuere Vere fentiichungen zur Geschichte Timurs und seiner Nachfolger, C A (1956 ), II,.219-232 ( buna dair tamamlarcı bilgiler aşağıda zikredilen Şams al-klusn 'ün giriş kısmında ); Felix T.uer, Timurlular devrinde tarihrilik, Benden ( trc. A. Ateş), 1965, XXIX, 49 69. Bu eserlerde geçen kaynak ve bibliyografya listelerine göre aşağıdaki neşriyat,tali derecedeki bibliyogratyanın en mühim mehbz ve eserlerine inhisar etmekte veya yukarıda zikredilen neşriyatta yer almayan yayınlara ait bulunmaktadır: Extraits Muntalıab al. taviirilj-i Mu( Anonyme d' lskandar ), rişrlean Aubin, Tahran. 1957; Ibn `Arabşäh, Kiterb al-malsdür fi alıbür Timur (Kahire, 1285 ), Ing. trc. J. 1 1. Sanders ( London, 5936), - - TİMURLULAR. 368 Frans. tre. Muhammed 'AH Naeäti ( Tahran, 1339 ); Ruy Gonzâlez Clavijo,Embajada a Tamorlän, estudio y ediciön de un manuscrito de siglo XV por Francisco Löpeı Estrada (Madrid, 5943 ), Ing. -Ure. Guy Le Strange ( London, 1928 ; Şaraf al-Din `Ali Yazdi, Zafar-nama, Çagatayea trc. Topkapısarayı Kütüp., Bagdat ktp.nr.TY 281 nşr. `Ab» bäs Ilsbä1 2eilt (Tahran' 1336); Maylänä Kamil al-Din `Abd al-Razzäls Samarkand', Matlac-i saidayn va-macmd-i bahrayn ( nşr. Mulıammed *ah' ), Lahür 1360-1368, II/1 12, 2-3; Tc al-Salmäni, Şams al-I:lusn ( Timur 'un ölümünden 1409 yılına kadar Farsça bir vekayiname ), tıpkı basım ( el-yazması Lala Ismail Efendi, nr. 304 ), Alm. tre. ve açıklama, Hans Robert Roemer ( Wiesbaden, 1956 ); ; , Chronique des Rois Mongols en Iran, Zayl-i Garni' Raşidi, Fars. nşr. ve trc. Hänbäbii Bayiini, I ( Fars. metin, Tahran, 1317 ), II ( Frans. trc. ve notlar, Paris, 1936 ); Felix Tauer, Le Zayl-i Cami' al-tavärilı-i Raşidi de kläjiz-i Abrii et son dition par K. Baydni, Archiv Orientälni ( 2952 ), XX, 39-52; ( 1953 ), XXI, 206-257 ; (1954 ), XXII, 88-98, 53 1 — 543 ; ( 1 955 ), XXIIi. , 99-108; Ijanbäbä Bayäni, kiErfiri Abrü va-1.44at tarih az nazar•i vay, Barrasihd-yi türibi ( '349), V, 2 3 1 - 2 54; Douglas Dunlop, Haft; Abrü's version of the Timurid Embassy to China in A. D. 1420 Glasgow, 1946); kläfiz-i Abrü, A Persian Embassy to China, being an extract from Zubdatu 't-tawarikh of Hafiz Abru ( tre. K. M. Maitra ), New York, 1970 ; fiz-i Abrii, Zayl-i Zafar-niima-Continuation du Zafarndma de Nivimuddin şämi, nşr. Felix Tauer, Archiv Orientalni ( 1 934 VI, 429-465; Abbas Zaryab, Der Bericht über die Nachfolger Timure aus dem tdriıı-i kabir des Cdfari Ibn Mulıammad al - 1:lusayni, Dok. tezi ( Mainz, 196 0 ) ; Calzu. b. Mulıammad b. Hasan, çand jaş1 az-tdrib-i kabir, önsöz_ ve tashih ile nşr. hac Afşär, Farhang-i irän-zamin ( 1337.), 6, s. 89-158 ; Mirlıönd, Raviat al-şafd Ji shat al-anbiyii va '1-mulük va' 1-hulafä) ( Tahran, 1338-1339 ), 1 0 cilt ; b. Şams al.Din b. 1:face" klusayn-i Lähici, cilly Ben Schems-Eddin's Chanisches Geschichtswerk oder Geschichte von Gilän in den Jahren 880 ( 1475 ) bis 920 ( 1514 ), Fars. metin, nşr. Bernhard Dorn, Petersburg, 1857 ( Muhammedanische Quellen zur Geschichte der südlichen Küstenländer des Kaspischen Meeres, kısım 2 ); Marianne ) Schmidt-Dumont, Turkmenische Herrscher der 15. Jahrhunderts in Persien und Mesopotamien nach dem tärlh al-Ğiyati, Freiburg, 197 0 ( Islamkundliehe Untersuchungen, 6 ); Failaliäh 13. Rüzbibän Uunci, Mihmän-ndma-gi Buljärd, nşr. Miniiçahr Sutiida ( Tahran, 1341 ); Mulıammad Asiam, Facjl-Ullah bin Rüzbihan Journal of the Aäiatic Society of Pakistan, 10/11 ( ı965), s. 121-134 ; Mu'in al-Din Muhammed Zamci Isfizäri, Kitdb Ravziit al-canndt fi avşät madinat Harät ( nşr. Sayyid Mulıammed*Käeim imrtm), Tahran, 1959; A. M. Belenitskiy, Istorireskaya topografiya Cerata XV b.; `Alşir Nevö (nşr. A. K. Borovkov ), Moskova, 1946, s. 175-202; Abü Bakr-i Tihräni, Diyarbakriyya, Ak-KOyunlular tarihi (nşr. Necati Lugal ve Faruk Sümer ), Ankara, 1962-1964, I—II; Zayn al-Din Väşifi, Baddic nşr. A. N. Boldirev, Moskova, 1961 ( Pamgat- niki Literaturi Narodov Vostoka, Teksti: Bolşayä seriya V); A History of the Moghuls of Central Aiia being the Tarikh-i Rashidi of Mirza Muharnmad Haidar, Dughlät (Ing. trc. N. Elias ve Denison Ross ), New York, 197o ; ljöndamir Ilabib asSiyar fi abbar afrEd al-başar (Tahran, 1333), 4 eilt; V. V. Barthold, 0 pogrebenii Timura, Zap. Vost. Otd. Rus. Ark. Obşv., XXX111 (Petrograd, 1915 ); V. Minorsky, La Perse au XVe siicle entre la Tur quie et Venise, Socidtd des Audes Iraniennes et de l'Art Persan (Paris, 1933 ), XViII ; ayn. mil., La Perse au XVe sidcle, Roma, 1958 ( Serie Orientale Roma, XVII ); R. M Savory, The Struggle for Supremacy in Persia after the Death of Timär, Der Islam (1964 ), sayı 40, s. 35-65; Nueratalläh Mişkäti, Az Saldcilca tü Şafaviya, Tahran, , 1343( burada s. 264-412 Timur ve Timurlulara dirdir ); `Abbas `Azzitvi, Tdrilı al-clräk bayn al-ilıtilıilayn, II (al-buktima al-calffyiriya 1338-1410) ve111(al-hukürna al-turkmilniya 1411-1534), Bagdad, 1936-1939; Zeki Velidi Togan, Büyük Türk hiikümdarı şahruh, TDED( Istanbul, 1948-1949 ). sayı 3, s. 520-538 ; V. V. Barthold, Ulugbek i ego vremya, Sopineniya Il, 2, 5. 25-196, Türk. trc. Akdes Nimet Tahiroğiu, Uluğ Bey ve zamanı, Istanbul, 1931 , Almanca olarak hazırlayan Walther Hinz, Ulfe Beg und seine Zeit, Leipzig, 1935 ( A K M, XXI, ı), Ing. trc. V. ve T. Minorsky, Ulugh-Bell, Leiden, 1958 ( V. V. Barthold, Foar Studies on the Histor y of Central Asia, Ing. tre. V. ve T. IVIınorsky, Leiden, 1963, TIMURLULAR. 1 -72 ); nşr, A. K. Arends, iz istorii ipobi Ulugbeka ( Taşkent, 1965); V. V. Barthold, Mir Ali Şir i politipeskaya zizn', Soçineniya, HM, 199-26 0 , Alm. trc. Walther Hinz . Herta unter Ijusayn Baykara dem Timuriden, Leipzig, 1938 (A K 1£1, XXII, 8 ), Ing. trc. V. ve T. Minorsky, Mir .Ali -Shir ( Leiden, 1962 ); Btibur-näma (Türkçe metin, tıpkı basım ), nşr., London, 19 05 ve log tre. Annette Susannah Beveridge, z cilt London, 1922 ); Gazi Zahlzüddin Muhammed Babur, Vekayi. Babur'un helftratz (Doku Türkçesi 'nden trc. Reşit Rahmeti Arat ), Ankara, 1943-1946, 1 — II; Henry Serruys, The Tribute System and Dıplomatic Missions, 1400-1600 ( Bruzelles, 1967 ); *Abd alklusain Nawi'i, 443nad wamukätabät-i İrän az-Timur tä jäh Ismİt (Tahran, 1341 ; Gottfried Herrmann, Der historische Gehalt des „ATÜ* mä-ye nämi" von liandamir, Dok. tezi t Göttingen, 1968 ); ayn mII., Urkunden-Funde in Azarbäyciin, AMI NF (197i `, IV, 249-262; Jean Deny, Un soyurgal du Timouride Şah. ruhen dcriture ouigoure, JA ( Paris, 1957), sayı 245, 5. 253-266; 'AU Şir Navin Munşa'ett ( Bakü, 1926 ); Hans Robert Roemer, Staatsschreiben der Timuridenzeit. Das Şaraf-nämä des `Abdollalt Marvärid in krztischer Auswertung, V 0 K, tıpkı basım olarak Farsça metin t Istanbul üniv. kütüp., nr. FY 87 ), Wiesbaden, 1952, III; R. G. Mukminova, K. istorii agrarnib otnoşeniy v U2 bekistane XVI v., po materialam „Vakf-name" ( Taşkent, 1966 ); A. N. Boldirev, A Sketch of the Life of Herat Society in the XV—XVI Centuries( Ing. trc. ile Rusça , Tr udi Otdela Kulturi i iskusstva Vostoka Gosudarstvennogo .*,mitaza (1947, 1V ; V. V. Barthold, K. istorii oroşeniya Turkestana, Sorineniya, III, 97 - 233; M. R. Arunova, K. istorii narodnib vistupleniy gosudarstve Timuridov XV v., Kratkie soobşveniya Instituta Vostokovedeniya, A N SSSR( 196o), XXXV11, 34 v. dd.; I. P. Petrushevzky, K. istorii instituta „soyurgala", Sovetskoe Vostokovedenie ( 1 949), vi, 227-246; ayn. lıtıvenie feodatnogo obşçestva lrana v Rossıi i v SSS lsforiya Iranskogo gosudarstva i kulturi k 2500 — Letiyu iranskogo gosudarstva Moskova, 1971 ); Marian Mole, Les Kubrawiya entre sunnisme et shiisme au huitiinze et neuviime siicles de 1 'hegire, R E I ( 1961), sayı 29, S. 61-142 ; Hellmut Ritter, Studien zur Geschichte der islamischen Friinzmigkeit, Oriens (Leiden, 1954 ), VH 1- 54; laltra Ansiklopedisi , 369 /Auer Abdülbalci Gölpınarlı, 'nin oğluna ait bir mektup, şarktyat muast (Istanbul, 1956 ), I, 37-57; Roger Mervyn Savory, A 15 th Century şafavid Propagandist at Harät, American Oriental Society, Indiana University ( London, 969), s. 189-197; Jean Aubin, Fragments historiques consernant Bam sous les Timourides et les Qara Qoyunlu, Farhang-i I rän zemin ( 1333 ), II, 93-232; aya. mil., Matdriaux pour la biographie de Shäh Arematulliih Wali Kermani ( Tahran, 1956 ); ayn. m11., Deux sayyids de Bam au XVe sidcle, Contribution d l'histoire de l'Iran timouride, Abh. AWL, 7 (Wiesbaden, 1956 ); aya. mil., Le mdcdnat timouride d Chiraz, Sitzdia Islamica ( 1957 ), VIII, 71-88; aya. mil., Un santon quhistäni de l'epoque timouride, R E 1 (1967), sayı 35, s. 185-216; Milıribi Kirmäni, Tazkirat zärät-i Kirmän (nşr. Sayyid Mul>ammed Hälsimi ve klusayn Kühi Kirmäni ), Tahran, 1330 ; A. S. Husayni, The influence of spiritual forces on society and politics in Timurid Iran 1335-1502, Sind University Journal of ham. soc. sciences ( 1967 ), sayı 6, s. 37-42; Werner Caskel, Ein Mandi des 15. Jahrhunderts, Saijid Mulıammad ibn Falälı und seine Nachkommen, Islamica (592g/1931), mir 4, s. 48 - 93 ; b. Rüzbihän al.Isfahüni, The Sulüku '1 mua Manual of Government based on Islamic Principles (Inn M. Nizamuddin ve Mohammed Ghouse', Haydarşbad, Du, 1966; Davlatşäh, Tazkirat şucarif (nşr. E. G. Browne), London ve Leiden, 1901, hab'' Türk. trc. Süleyman Fehmi ( Istanbul, 5259 ); Mir Şir NaviA, Mactilis al. nagis ( - nşr. cAli Aşear klikmat ), Tahran, 1323; Ehsan Yar-Shater,, Fürsl dar and i jäh Ruh ya AğiiZ.i inbität dar şi r-i Tahran, 1334 ); Jänos Eckmann, Die tschaghataische Literatur, P TF(Wies. baden, 1964), 11, 304 - 402; Jevgenij tdu. ardoviç Bertel, Izbrannie trudi : Navoi Dzarrıi (Moskova, 1965); Tourkhan Cand. jei, Il Canzoniere persiano di 'Ali Şii AIUON ( 1 952), IV, 145-155; ayn. mil., Uno scritto apologetico di 1.1usain Mirzä, AI U 0 N ( 1 954, 8 157-183; G. A. Pugaçenkova ve L.1. Rempel, Istoriya - - . hkusstv Uzbekistana s drevneyşilj vremen do seredini devyatnadtsatogo veka (Moskova-Iskusstvo, 1965 ); Dietrich Brandenburg, Samarkand, Studien zur islamischen Baukunst in Uzbekistan (Zentralasien), Berlin-Hessling, 1972 ; lvan Stchoukine, Leo 24 TİMURLÜLAR 37 0 Peintures des Manuscrits tiniürides Paris. 1954 ; ayı] mil.. (in Gulist2n illustre par des artistes rimiırides, Revue des Arts Asiatiques ı 936 ). X ; Dorothea Duda. Die tuchmalerei der Calii iriden. Der Islam ( 197 2 ), sayı 48 s. 28-76; ( 1972 ); sayı 49, 5. J53-22; Persien Pointing of the A V ih Cent y ( nşr. R. Pinder-Wılson 1959; Rıcharş Ettinghau3en, An illuminated ınanuscript of Hatiz-i Abriz in Istanbul. Kunst des Orients ( 1955 ). İt. 30-44 bk. ınadd. ALİ ŞİR; E 1 2 . ABU SAID. B A BUR, BIHZ A.D. HANS R. ROEMER.) -- -