3-) temmuz-ağustos-eylül sayısı
Transkript
3-) temmuz-ağustos-eylül sayısı
İ Çİ ND EK İ L ER Yıl: 50 • Sayı: 7-8-9 • Temmuz/Ağustos/Eylül 2013 TMMOB Orman Mühendisleri Odası Adına Sahibi Ali KÜÇÜKAYDIN 2 BAŞYAZI Yayın Sorumlusu Prof. Dr. Devlet TOKSOY Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Okan ÇANÇİN Yayın Kurulu Sevda ERGİZ Prof. Dr. Ender MAKİNACI Orman Mühendisi İstanbul Üniv. Orm. Fak. Hüseyin AYTAÇ Prof. Dr. Erol BURDURLU Orman Mühendisi Gazi Üniv. Tek. Eğt. Fak. Serkan ERİKGENOĞLU Prof. Dr. Mustafa AVCI Orman Mühendisi Süleyman Demirel Üniv. Orm. Fak. Ali İzzet BAŞER Prof. Dr. Özden GÖRÜCÜ Orman Mühendisi Sütçü İmam Üniv. Orm. Fak. Fatih SARAÇ Prof. Dr. Selman KARAYILMAZLAR Ağaç İşleri End. Yük. Mühendisi Bartın Üniv. Orm. Fak. Emre TOPBAŞ Prof. Dr. Semra ÇOLAK Orman End. Mühendisi Karadeniz Teknik Üniv. Orm. Fak. Prof. Dr. Sezgin AYAN Kastamonu Üniv. Orm. Fak. Yayın Koşulları Dergimizde yayınlanması istenilen yazılar bilgisayarda yazılmalı, daha önce başka bir yerde basılıp, yayınlanmamış olmalıdır. İmzalı bir dilekçe ekinde kağıda yazılı olarak, ayrıca elektronik ortamda dergimizin yönetim yerine posta ile gönderilmelidir. Yazılar 7 sayfayı (A4) geçmemelidir. 7 sayfayı aşan yazıların birbirini izleyen sayılarda yayınlanabileceği düşünülerek bölümlere ayrılmalıdır. Fotoğraf net ve temiz olmalı, slayt dışında sayısal gönderilecek fotoğrafların çözünürlüğü yüksek olmalıdır. Yazılarda Türkçe kelimeler kullanılmalı ve Türkçe dil kurallarına uyulmalıdır. Yayınlanacak yazı ve çevirilerdeki düşünsel ve teknik sorumluluk yazarına ait olup,oda yönetimini ve Dergi Yayın Kurulunu sorumlu tutmaz. Dergide yayınlanan yazılardan kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın geri verilmez. Yazılar Yayın Kurulu tarafından incelenir. Yayın Kurul yayınlanacak yazılarda gerekli düzenlemeleri yapabilir ve uygun görülen yazıları yayınlar. Yönetim Yeri Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 Beştepe-Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 215 00 33 pbx Belgegeçer: (0312) 215 01 81 e-posta: dergi@ormuh.org.tr www.ormuh.org.tr TMMOB Orman Mühendisleri Odası Garanti Bankası Meşrutiyet Caddesi Şubesi TR70 0006 2000 5280 0006 2981 35 Tasarım-Baskı MRK Baskı ve Tanıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti. Uzayçağı Cad. 355. Sok. No: 2 Ostim/ANKARA Tel: (0312) 354 54 57 ISSN 1301-3572 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ ORMAN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ AĞAÇ İŞLERİ ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ 4 ODAMIZDAN • DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN DARBE YASASI UYGULAMAYA KONULDU ! • ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİNİN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİĞİN İRDELENİP DEĞERLENDİRİLMESİNE DAİR RAPOR • ARTVİN İLİ CERATTEPE VE GENYA DAĞI ORMANLARINDA PLANLANAN MADENCİLİK FAALİYETLERİNİN DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNE ETKİLERİ HAKKINDA RAPOR • “2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU” SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIMLANARAK SONA ERDİ • 2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIN KURULUNDAN 29 FORMICA RUFA L. (HYMENOPTERA: FORMICIDAE)’NIN BIYOLOJISI MORFOLOJISI, TRANSPLANTASYONU VE BIYOLOJIK MÜCADELEDEKI ÖNEMI Yaşar AKSU Berna ÇELİK GÖKTÜRK 35 BİYOTEKNOLOJİNİN ORMANCILIKTA KULLANIMI Alihan AKIN 37 ‘SEL VE SU BASKINI’ FELAKETİ SORUNUNA KALICI ÇÖZÜM “KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ” Faruk ÇEBİ MEŞEBEYİ TÜRKÜSÜ (KEF ÜSTÜNDE KEFIMIZE) VE ORMANCI TÜRKÜSÜ: İKİSİ DE BİZDEN... Dr. Said DAĞDAŞ Dr. Ruşen ABBASOĞLU 42 HABERLER 39 41 YILLIK SERÜVEN Okan ÇANÇİN 44 Değerli okurlarımız, Temel kaygısı ülkesi, ormanlar ve meslektaşları olan bağımsız ve onurlu mücadeleyi kendine amaç edinen orman mühendisleri odası, daha çok demokrasi daha çok özgürlük gibi güzel sözlerin siyasilerimizin dilinden düşmediği bir dönemde 12 Eylül Darbe Anayasasını hazırlayanları bile hayrete düşüren bir uygulama ile karşı karşıyadır. Zaman zaman ormancılık politikalarını eleştirdiğimiz, ormanlarımızı ve meslektaşlarımızı olumsuz etkileyen icraatlarını yargıya taşıdığımız Orman ve Su İşleri Bakanlığının, 7 Kasım 2013’de Bakanlar Kurulu kararı ile odamızı idari ve mali yönden denetleme imkanına kavuşması tam bir vesayet anlamı taşımaktadır. Maalesef 12 Eylül darbecilerinin çıkardığı ve 30 yıllık sürede darbeciler de dahil hiçbir bakanın ve hükümetin uygulamadığı bir yasal dayanağı tehdit amaçlı karşımıza çıkaranları odamız ve meslektaşlarımız unutmayacaktır. Ormancılık tarihine kara bir leke olarak geçen bu uygulama nedeni ile dergimizin kapağını karartmak gereğini hissettik. Sevgili okurlarımız bu sayımızda Orman Mühendisleri Odasının hazırladığı ormanlarımızı ve meslektaşlarımızı yakından ilgilendiren iki raporu ilgi ile okuyacağınızı biliyoruz. Bunlardan ilki daha önce benzeri yönetmelikleri yargıya taşıdığımız ancak OGM’nin anlayamadığımız tutumunun sonucu öncekilere benzer şekilde yeniden hazırlanan “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin” yönetmeliğin irdelendiği rapor ikincisi ise “Artvin İli Cerattepe ve Genya Dağı Ormanlarında Planlanan Madencilik Faaliyetlerinin Doğal Kaynaklar Üzerine Etkileri” raporudur. Yine bu sayımızda Antalya’da düzenlediğimiz 2023’e Doğru 2. Doğa ve Ormancılık Sempozyumu’nun sonuç bildirgesinin uygulamacılara yol göstereceği gerekçesi ile sizlerle paylaşıyoruz. Dergimizin yayına hazırlandığı dönemde Zafer Bayramını ve Cumhuriyet Bayramı kutladık. 10 Kasım günü ulu önder Atatürk’ü rahmet minnet ve şükranla andık. 2013 yılının son sayısında birlikte olmak dileğiyle… Orman Mühendisliği Dergisi Yayın Kurulu 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 1 B AŞ YAZI Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Odamızın idari ve mali denetimi, 7 Kasım 2013 tarih ve 28814 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2013/5484 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığına verildi. Böylece gelinen noktada, 12 Eylül Darbe Komitesince çıkarılan, ancak Darbe Komitesinin dahi uygulamaya utandığı, 1983 tarihinde 6235 sayılı TMMOB Kanununa eklenen 3.madde, bu kararname ile 30 yıl sonra devreye sokuldu ve ileri demokraside zirveye ulaşılmış oldu.! Anayasamızın 135. Maddesine göre kurulmuş, tüzel kişiliğe haiz, devletten 5 kuruş katkı almayan, seçimlerle işbaşına gelen, hem kendi genel kurullarında, hem de üst birlik TMMOB’nin denetim organlarınca denetlenen meslek odamızın, idari ve mali denetimi Orman ve Su İşleri Bakanlığına verilerek vesayet altına alınmak isteniyor. Vesayeti isteyen Orman ve Su İşleri Bakanı; Ülkemizin en eski kuruluşlarından olan ormancılık kurumunun kurumsal hafızasını yok edip mensuplarını yersiz yurtsuz bırakmıştır. Devletin gücünü kullanarak müdahil olduğu, her türlü baskı ve zulme rağmen ele geçiremediği Orman Mühendisleri Odasını, Bakanlar Kuruluna gönderdiği 26/09/2013 tarih ve 14788 sayılı yazı ile kendilerine bağımlı hale getirmek istemiştir. Her fırsatta ifade ettikleri, seçimle gelen seçimle gider kuralı bir kenara bırakılmış, hukukun ve adaletin bir gün kendilerine de lazım olacağını unutmuşlardır. Orman Mühendisleri Odası seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde önceki dönemlerde olduğu gibi, bazı üst yöneticilerde ciddi hareketlenmeler başlamıştır. Fedakar Türk ormancısının sırtına basarak, iradesini teslim almak isteyen bu yöneticiler, konumlarını almışlardır. Oda seçimlerinde gösterilecek gayret ödülsüz kalmayacaktır. Bu yöneticilerimiz, teşkilatı teslim alan sendika yöneticileriyle birlikte aldıkları işaret çerçevesinde, orman bölge ve işletme müdürlüklerinde yaptıkları toplantılarla terör estirmekte, seçim stratejilerini çizmektedirler. Onlar nezdinde; ormancılığımızın içinin boşaltılmasının, ormanlarımızın tahrip edilmesinin, meslektaşlarının yersiz yurtsuz kalmasının, ülkenin batmasının, bu tahribatı yapanların karşısında bağımsız kalabilen bir meslek örgütünün hiçbir ehemmiyeti yoktur. Varsa yoksa makamı korumak ve bir yukarıya sıçramak tek hedeftir. Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Bu ikbal peşindeki bazı yöneticiler, sırtını dayadıkları sendika yöneticileri ile alınan hukuksuz talimatlar doğrultusunda, orman teşkilatını kontrol altında tutabilmek için hiçbir kritere dayanmayan personel yönetmelikleri çıkarıyorlar. Hukuksuz atamalarla çalışanları baskı altına alıyorlar. Daha önce üç defa yürütmesini durdurduğumuz personel yönetmeliklerinin ardından 13/Ekim/2013 tarihli ve 28794 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliği uygulamaya koydular. Tepkiler gelmeye başlayınca da “Yönetmeliğin iskeletini Orman Mühendisleri Odasının görüşleriyle hazırladık” aymazlığıyla, propaganda dahi yapmaya başladılar. Odamızın taslak yönetmelik hakkında Orman Genel Müdürlüğüne gönderdiği görüşleri, www.ormuh.org internet adresimize 25/02/2013 günü saat:15.46 da yüklenmiş olup halen haberler arşivinde yayımlanmaktadır. Bu aymazlığa karşı meslektaşlarımız arzu ederler ise o sayfamıza bakabilirler. Diğer taraftan, OGM resmi internet sayfasında Disiplin Amirleri Yönetmeliği, Ağaçlandırma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapan Yönetmelik yayımlanırken, despotik bir anlayışla hazırlanan, kazanılmış hakları yok sayan, personeli huzursuz eden bu atama yönetmeliği, alınan tepkiler nedeniyle resmi internet sayfasına konulamamıştır. 2 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 Yönetmelikle; görev yaptıkları yerde belirli süre çalışan (Daire Başkanları, Bölge Müdürleri ve Yardımcıları hariç) teknik personele rotasyon geliyor. Rotasyon, intibak maddesiyle geriye doğru çalıştırılıyor. Uzmanlık hiçe sayılıyor. Örneğin 7 yıl silvikültürde çalışan bir şube müdürü, başka bir daireye gidebiliyor ve yeniden başlıyor. Bir çok madde, yoruma açık. Bu yönetmelik adeta çalışanları huzursuz etmek için çıkarılmıştır. Bu konuda hazırlamış olduğumuz raporu bu sayımızda ve Odamız internet sayfasında görebilirsiniz. Raporumuzda belirtilen hususların düzeltilmesini yetkililere aktaracağız. Sonuç alamazsak, elbette süresi içerisinde yönetmeliği yargıya taşıyacağız. Odamızca 31 Ekim-03 Kasım 2013 tarihleri arasında Antalya’da “2023’E DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU” yapıldı ve sonuç bildirgesi yayınlandı. Sempozyumda ormancılık sektörü, fakültelerimiz, meslek camiamız bir araya geldi ve 5531 sayılı Yasa, yetişme muhiti envanteri ve haritacılığı, odun dışı ürünler, av ve yaban hayatı konularında çok önemli tebliğler sunuldu, tartışmalar yapıldı. Uygulayıcılara yol gösterecek çok önemli çıktılar elde edildi. Sempozyum 3-4 aylık bir çalışmanın sonucunda hazırlandı. Resmi yazışmalar yapıldı. Ormancılık kurumlarının (OGM, DKMP, ÇEM) resmi tebliğleri vardı. Ayrıca bu kurumlarımızda çalışanların tebliğleri vardı. Bunlar yazışmalarla sabit. Son iki günde düğmeye basıldı. Alınan talimatlar doğrultusunda, ikbal peşindeki bazı üst yöneticilerimiz tebliğ sahiplerine katılmayacaksınız talimatını verdi. Tebliğ sahipleri sempozyuma katılamadı. Bir idare düşünün ki; çıktıları en çok kendisine lazım olan bir bilimsel toplantıyı aklınca sabote etmeye kalkacak kadar seviyeyi düşürüyor. Fazla söze gerek yok, ormancılığımızın ve ormancılarımızın içine düşürüldüğü durum, bu vizyonsuzluğun sonucudur. Son olarak, 28/02/2012 tarihinde OGM Gazi Yerleşkesi için, TC Başbakanlık, OGM ve TOKİ Başkanlığı arasında yapılan Protokolün 3. Maddesi; “OGM mülkiyetindeki Ankara ili, Yenimahalle İlçesi, Orman Çiftliği Mahallesinde bulunan 13585 ada, 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 ve 11 parsellerde toplam 151 723m2 yüzölçümlü taşınmazlar ve bu taşınmazlar üzerindeki muhdesatların TOKİ’ye ekspertiz bedeli üzerinden devrine karşılık, OGM’nin talep edeceği idare binaları, hizmet evleri ve diğer sosyal tesislerin mülkiyeti OGM’ye ait, Ankara İli ,Yenimahalle ilçesi, Ormançiftliği Mahallesi, 7638 ada 13,14 ve 15 nolu parseller ve/veya OGM’ce belirlenecek taşınmazlar üzerinde TOKİ tarafından OGM adına inşa edilerek teslim edilmesi” şeklindedir. Yani protokole göre inşaatların eşzamanlı yapılması esas idi. Ancak yaklaşık bir yıl kadar önce idare binaları boşaltıldı, Başbakanlık inşaatı için teslim edildi. Lojman bölgesinin teslimi ise, OGM’nin idare binası, lojman ve sosyal tesisleri yapılarak teslim edilmesinin ardından gerçekleşecekti. Şu anda Başbakanlık bina inşaatına yakın olan lojman bölgesinde yaklaşık 50 adet lojmanın 10/ Ocak/2014 tarihine kadar boşaltılması için, lojman sakinlerine tebligatlar yapıldı. Kış ortasında insanların aileleri ile okula giden çocukları ile içerisine düşürüldüğü durumu siz düşünün. Çünkü Böyle bir protokole rağmen üst yöneticilerin personelini ve ailelerini düşünecek hali yok. Çünkü önlerinde odaklanmaları ve organize olmaları gereken Orman Mühendisleri Odası seçimleri ve bir de koltukları var. Ancak onları bu vebalden koltukları kurtarabilir mi bilemeyiz. Orman Mühendisleri Odası olarak konunun takipçisi olacağımızın ve protokole uygun olarak hareket edilmesi noktasında, hukuki mücadeleden vazgeçmeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Ayrıca bu protokolün 6.5 maddesinde, 30/01/2008 tarihinde yapılan ve meslek kamuoyundan titizlikle gizlenen protokole atıf yapıldığı meslek kamuoyuna bir kez daha duyurulur. Saygılarımızla Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 3 ODAMI ZDAN DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN DARBE YASASI UYGULAMAYA KONULDU ! TMMOB Orman Mühendisleri Odasının idari ve mali denetimi, 7 Kasım 2013 tarihli ve 28814 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2013/5484 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na verildi. Bakanlar Kurulu Kararına; 12 Eylül Darbe Komitesince çıkarılan ancak bu Komitenin dahi uygulamaktan hicap duyduğu, son on bir yılı bu hükümet dönemi olmak üzere, aradan geçen 30 yılda Devleti idare eden hükümetlerin uygulamadıkları, 19/04/1983 tarihli ve 66 sayılı KHK ile 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’na eklenen Darbe yasasının EK-3 üncü maddesi dayanak gösterildi. GÜNÜMÜZDE DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN, DARBE YASASI DEVREYE SOKULDU. • Meslek Odalarını vesayet altına almak, ileri demokrasinin olmazsa olmazı mıdır? • Atatürk’ün mirası Atatürk Orman Çiftliği başta olmak üzere, ülkemizin tahrip edilen yeşil dokusuna sahip çıkan, TMMOB Orman Mühendisleri Odasının idari ve mali denetimi, neden Bakanlar Kurulu kararıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na verilmiştir? Sayın Bakan; Türkiye’nin en eski kurumlarından olan Orman Genel Müdürlüğü’nün kurumsal hafızasını yok edip, mensuplarını yersiz ve yurtsuz bıraktığınız gibi, seçimlerine dahi müdahale ederek, her türlü baskı ve zulme rağmen ele geçiremediğiniz Orman Mühendisleri Odasını, Bakanlar Kuruluna gönderdiğiniz 26/9/2013 tarihli ve 14788 sayılı yazınız ile kendinize bağımlı hale mi getirmek istiyorsunuz? Hani seçimle gelen seçimle giderdi ya ! Meslek Odalarının yönetimlerinin de seçimle geldiğini, genel kurullarında üyelerine hesap verdiğini, hem genel kurullarında seçilen denetim organlarınca, hem de üst birlikleri TMMOB’nin denetim organlarınca denetlendiğini bilmiyor musunuz? Darbe hükümeti dahil bu güne kadar hiç gündeme getirilmeyen, anti demokratik bir uygulamayı Bakanlar Kuruluna getirmeyi nasıl içinize sindirebiliyorsunuz? Hukukun ve adaletin bir gün size de lazım olacağını düşünmüyor musunuz? Yönetim Kurulu adına Ali KÜÇÜKAYDIN Genel Başkan 4 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİNİN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİĞİN İRDELENİP DEĞERLENDİRİLMESİNE DAİR RAPOR I- AMAÇ VE KONU: Bu rapor; “Orman Genel Müdürlüğü Personeli’nin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” (13 Ekim 2013 tarih ve 28794 sayılı Resmi Gazete) maddelerinin, Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliği’nin 6 ıncı maddesinde belirtilen “… üyelerin hak ve yetki, meslek şeref ve haysiyetlerinin korunması ile ilgili her türlü tedbiri almak,” ifadesi bağlamında irdelenmesi, değerlendirilmesi ve gerektiğinde hukuki sürecin başlatılması amacıyla hazırlanmıştır. II- YÖNETMELİĞİN İRDELENMESİ Bu Yönetmelik; Orman Genel Müdürlüğünde görevli Orman Mühendisleri Odası üyeleri Orman Mühendisi, Orman Endüstri Mühendisi ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin, özlük haklarını doğrudan ilgilendirmektedir. Oda Ana Yönetmeliğinin 6 ıncı maddesi 1 inci fıkrası (e) bendi hükmü gereği olarak irdelenip raporlanması gerektiği için, meslek kamuoyuyla paylaşılması ve gerektiğinde hukuki sürecin başlatılması için bu çalışma yapılmıştır. 1) Bu Yönetmelikte; OGM çalışanlarını huzursuz eden, uzmanlaşmayı dikkate almayan, mesleki hafızayı yok sayan ve kazanılmış hakları ihlal eden, 657 sayılı Kanun ile naklen yer değiştirmelere ilişkin genel çerçeve yönetmeliğe aykırı düzenlemelere yer verilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesinin 1 inci fıkrasında; “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında ADİL VE DENGELİ bir sistem içinde yapılır.” hükmü ile son fıkrasındaki “Memurların atanamayacakları yerler ve bu yerlerdeki görevler ile kurumların özellik arz eden görevlerine atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer değiştirme ile ilgili atama esasları Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Kurumlar atamaya tabi olacak personeli için bu yönetmelik esaslarına göre Devlet Personel Başkanlığının görüşünü almak suretiyle bir personel ve atama planı hazırlar.” hükmü ve 19/4/1983 tarih ve 83/6525 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe giren Devlet Memurlarının Yer değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 28 inci maddesindeki “Kurumlar bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde halen görevde bulunan memurların geçmiş hizmetlerinin bu yönetmelik çerçevesinde nasıl değerlendirileceğini ve bu Yönetmeliğin çeşitli maddelerinde kurumlarca tespiti öngörülen diğer hususları kapsayan özel Yönetmeliklerini Devlet Personel Dairesinden olumlu görüş alınmak sureti ile çıkarırlar. Özel Yönetmeliklerde bu Yönetmeliğe aykırı hükümler yer alamaz.…” hükmüne dayanarak hazırlandığı anlaşılmakla birlikte, Bu Yönetmelikte; OGM çalışanlarını huzursuz eden, uzmanlaşmayı dikkate almayan, mesleki birikimi yok sayan ve kazanılmış hakları ihlal eden hükümlere yer verilmiş, 657 sayılı Kanun ile 83/6525 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Yer değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğe aykırı düzenlemeler yapılmıştır. a) Yönetmeliğin, 657 sayılı Kanunun 72 inci maddesine 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 5 ODAMI ZDAN göre değerlendirilmesi: Kanununun 72 inci maddesine göre kurumlarda yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren illerinin bölgeler halinde gruplandırılması, naklen atamaların tespit edilen bu bölgeler arasında yapılabilmesini öngörmekte olup, bu amaçla 4 adet hizmet bölgesinin belirlenmesi olumlu bir düzenlemedir. Ancak yönetmelikte, Orman Bölge Müdürü ve Orman Bölge Müdür Yardımcılarının bu bölgelere dahil edilmemesi, Kanuna göre yapılacak naklen atamaların adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır hükmüne aykırı olduğu görülmektedir. Kanunun 72 inci maddesinde, “memurların atanamayacakları yerler ve bu yerlerdeki görevler ile kurumların özellik arz eden görevlerine atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer değiştirme ile ilgili atama esasları Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir.” hükmüne rağmen, Yönetmelikte memurların hangi kademede ne kadar hizmet etmeleri gerektiğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. b) Yönetmeliğin, Devlet Memurlarının Yer değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğe göre değerlendirilmesi: Kanunun 72 inci maddesine göre, 19/4/1983 tarih ve 83/6525 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe giren “Devlet Memurlarının Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe konulmuş ve bu Yönetmeliğin 28 inci mad- 6 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 desine dayanarak “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” çıkarılmıştır. Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan ve yer değiştirmeler konusunda kurumların özel yönetmeliklerinde dikkate almaları gereken hususlar, “Temel ilkeler” başlığında 4 üncü, “Hizmet Bölgeleri ve Bölgelerdeki Zorunlu Çalışma Süreleri” başlığında 5 inci ve “Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarda Gözönünde Bulundurulacak Hususlar” başlığında 9 uncu maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde düzenlenen konular şu şekilde özetlenebilir. Buna göre; • Yer değiştirme suretiyle atamalarda kadro imkânları göz önünde bulundurulur. • Yer değiştirme suretiyle atamalar, ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılmak suretiyle oluşturulan bölgeler arasında yapılır. • Bu atamalarda, memurların bölgeler arasında adil ve dengeli dağılmasını sağlamak esastır. • Devlet Memurlarının dengeli bir şekilde dağılımını sağlamak için öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi gibi özellikleri ile boş kadro durumu göz önünde bulundurulur. • Yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından, eş ve sağlık durumları ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır. • Zorunlu yer değiştirmeye tabi personel tespit edilir. Yönetmeliğin, “Zorunlu yer değiştirmeye tabi personel” başlıklı 6 ıncı maddesinde uzmanlık, mesleki birikim ve adillik prensiplerine; “Hizmet bölgelerinde en fazla çalışılabilecek süreler” başlıklı 10 uncu Maddesinde adaletsiz, çelişkili ve farklı yorumlamaya müsait ifadelere; “Boş veya boşalacak kadroların ilanı ve personelin başvuru şekilleri” başlıklı 17 inci Maddesinde 3234 sayılı Kanun ve 657 sayılı Kanuna aykırı, “İntibak” başlıklı Geçici Madde-1’de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile “Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik” hükümlerine aykırı, kazanılmış hakları yok sayan düzenlemeler yapılmıştır. III- YÖNETMELİK MADDELERİNDE YAPILAN İRDELEMELERİN İLGİLİ MEVZUAT VE GENEL HUKUK BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ OGM’ce yürürlüğe konulan Yönetmelikte; 657 sayılı Kanun, 3234 sayılı Kanun ve Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine aykırı, çalışanları huzursuz edici, çalışma barışını bozucu ve çalışma verimliliğini düşürücü nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. Bu hususlar, Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin ilgili maddeleri esas alınarak, mevzuat hükümleri bağlamında değerlendirilmiştir. a) Yönetmeliğin “Zorunlu yer değiştirmeye tabi personel” başlıklı 6 ıncı maddesi, uzmanlık, mesleki birikim ve adillik pren- siplerine aykırı olarak düzenlenmiştir. Bu Yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar OGM’ce çıkarılan atama ve yer değiştirme yönetmeliklerinde, uzmanlaşma ve teknik birikim dikkate alınarak, zorunlu yer değiştirmeye yalnızca taşrada yönetim kademesinde görevlendirilecek Orman Bölge Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı, Orman İşletme Müdürü ve İşletme Müdür yardımcısı, Orman Fidanlık Müdürü ve Fidanlık Müdür yardımcısı, Orman İşletme Şefi, Ağaçlandırma şefi, Fidanlık Şefi vb. görevlere yer verilmiş iken; bu düzenleme ile halkla doğrudan teması olan ve yıpranma ihtimali çok olan Orman Bölge Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı kapsam dışında bırakılmış, teknik ormancılık işlerini yapmakla görevlendirilen, mesleki uzmanlık alanlarında görevli Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdür ve mühendisleri, Başmühendis ve Mühendisler kapsama alınmıştır. Böylece, zorunlu yer değiştirmeye tabi olacak personel belirlenirken; dikkate alınması gereken mesleki uzmanlaşma, teknik bilgi birikimi, mesleki hafıza dikkate alınmamış ve adillik ilkesi ihlal edilmiştir. b) Yönetmeliğin “Hizmet Bölgelerinde zorunlu çalışma süreleri” başlıklı 9 uncu maddesinde Orman Bölge Müdürlüğü lehine pozitif ayrımcılık yapılmış ve 657 sayılı Kanununun atamalarda adillik ilkesine aykırı olarak düzenlenmiştir. Yönetmeliğin “Hizmet bölgeleri” başlıklı 8 inci maddesinde, “MADDE 8 – (1) Atamalara esas olmak üzere TAŞRA TEŞKİLATI, 7 nci maddede belirtilen kriterler dikkate alınmak suretiyle, dört hizmet bölgesine ayrılmıştır.” taşra teşkilatı esas alınarak 7 inci maddede belirtilen kriterler dikkate alınarak 4 hizmet bölgesine ayrılmış ve bu bölgelerde zorunlu olarak çalışacak unvanlı personel 9 uncu maddede Orman Bölge Müdürü ile Orman Bölge Müdür yardımcıları dışarıda bırakılmak üzere adillik ilkesi dikkate alınmamış yani bu makamlar lehine pozitif ayrımcılık yapılarak düzenlenmiştir. Halbuki Orman genel Müdürlüğü’nün “Taşra teşkilatı” başlıklı 3234 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde, “Madde 24 Genel Müdürlük taşra teşkilatı; ormancılık hizmetlerinin özelliği ve tekniğinin gereği olarak bölge seviyesinde kurulacak Orman Bölge Müdürlükleri ile müdürlükler ve şefliklerden teşekkül eder.” belirtildiği üzere, taşra teşkilatı Orman Bölge Müdürlükleri, müdürlük ve şefliklerden oluşmaktadır. Yönetmeliğin 8 inci maddesinde hizmet bölgelerinin OGM nin taşra teşkilatı dikkate alınarak düzenlendiği belirtilmiş, bu hizmet bölgelerinde zorunlu görev yapacak Orman Bölge Müdüründen başlayarak aşağıya doğru tüm kademelerdeki unvanları kapsaması gerekirken 9 uncu maddede dikkate alınmamış, Orman Bölge Müdürü ve Yardımcısı dışarıda bırakılarak, mevzuata göre uyulması zorunlu olan adillik ilkesi ihlal edilmiştir. c) Yönetmeliğin “Hizmet bölgelerinde en fazla çalışılabilecek süreler” başlıklı 10 uncu Maddesi, adil olmayan, çelişkili ve farklı yorumlanacak şekilde düzenlenmiştir. Bu madde; Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen esaslara uygun olarak, 9 uncu maddeye göre belirlenen hizmet bölgelerinde yapılacak zorunlu çalışma sürelerine ait olup, Yönetmelikte “Hizmet bölgelerinde en fazla çalışılabilecek süreler” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak, maddenin başlığı ile içeriği örtüşmüyor. Şöyle ki; 10 uncu maddenin 2 inci fıkrasında yalnızca merkezdeki birimler arasında yer değişikliği yapılacak olan Orman Genel Müdürlüğü merkez şube müdürleri ve mühendisler ile birinci fıkraya göre taşradaki bölge müdürlükleri arasında zorunlu yer değişikliği yapılarak görevlendirilecek olan müdür ve şefler birlikte düzenlenmiştir. Bu düzenleme, yer değiştirme mevzuatına göre yapılacak naklen atamalarda uyulması gereken adillik ilkesi kuralına aykırıdır. Diğer taraftan konularında uzmanlaşmış merkezdeki mühendislerin uzmanlık alanları dışındaki dairelerde görevlendirilmesi mesleki birikim ve hafızayı yok edici niteliktedir. Yönetmeliğin 4 üncü maddesi 1 inci fıkrası (g) bendindeki “g) Müdür: Enstitü Müdürünü, Orman İşletme Müdürünü, Orman Fidanlık Müdürünü, Eğitim Merkezi Müdürünü ve Yedek parça Müdürünü,” tanımlamasında, şube müdürü bulunmadığı halde, zorunlu çalışmayı tanımlayan hizmet bölgelerinde çalışmaya ilişkin 10 uncu maddesi 1 inci fıkrası (c) bendinde düzenlenmiş olması, benzer şekilde (ç) bendinde yer alan ve zorunlu çalışmaya tabi olmayan Orman Bölge Müdürü ile Orman Bölge Müdür Yardımcılarının hizmet bölgelerinde çalışmalarının düzenlenmiş olması, madde içeriği 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 7 ODAMI ZDAN ile başlığının örtüşmediğini ve çelişkili olduğunu göstermektedir. Yönetmeliğin 8 inci maddesinde; OGM taşra teşkilatı 7 inci maddede belirtilen kriterlere göre 4 adet hizmet bölgesine ayrılmıştır. Bu hizmet bölgelerinde, 10 uncu maddede belirtilen sürelerde hizmet bölgelerinde en fazla çalışma yapılacak süreler düzenlenmiş ise de; 10 uncu maddesinin 1 inci fıkrası (a) bendinde şeflerin aynı şeflikte, müdür yardımcıları ile müdürlerin aynı müdürlükte 5 yıldan fazla; (b) bendinde başmühendisler ve mühendisler aynı bölge müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 10 yıldan fazla; (c) bendinde şube müdürleri aynı bölge müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 7 yıldan fazla; (ç) bendinde bölge müdür yardımcıları ile bölge müdürleri aynı bölge müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 5 yıldan fazla; (d) bendinde enstitü müdür ve müdür yardımcıları aynı müdürlükte 10 yıldan fazla aynı unvanda görev yapamazlar düzenlemelerinin, memurların çalıştıkları bölgelerin dışına çıkmadan yapacakları hizmetleri ifade ettiği ve hizmet bölgelerinden amaçlanan zorunlu çalışma karşılığını kapsamadığı görülmektedir. Böylece, 10 uncu maddenin içeriği ile madde başlığının örtüşmediği, çelişkili olduğu ve farklı biçimlerde yorumlanmaya açık olduğu görülmektedir. ç) Yönetmeliğin “Boş veya boşalacak kadroların ilanı ve personelin başvuru şekilleri” başlıklı 17 inci maddesi 4 üncü fıkrası, 3234 sayılı Kanun ve 657 sayılı Kanuna aykırıdır. Yönetmeliğin 17 inci maddesi (4) üncü fıkrasında ki “(4) Zorunlu olarak atamaya tabii olduğu halde 8 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 belirlenen takvimde atanma talebinde bulunmayan veya atanma talebinde bulunduğu halde yapılan değerlendirmeye göre tercihine yerleşemeyen personelin atamaları, KURULCA kurumun ihtiyaçları göz önüne alınarak yapılır.” düzenlemesi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un 31 inci maddesine aykırıdır. Bu fıkradaki kuruldan, Yönetmeliğin 4 üncü madde 1 inci fıkra (ı) bendinde tanımlanan yer değiştirme kurulu anlaşılmaktadır. Bu kurulun, 4 üncü fıkrada belirtildiği gibi despotik bir anlayışla personeli huzursuz eden zorunlu atamaları yapması hukuk kurallarına aykırı ve hukuken sakattır. Zira Orman Genel Müdürlüğü personelinin atamasındaki yetki; 3234 sayılı Kanunun “Atama” başlıklı 31 inci maddesindeki “Madde 31 - 23/4/1981 tarih ve 2451 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan görevlerden 1 - 4 dereceli kadrolara Genel Müdürün teklifi üzerine Bakan, diğer bütün görevlilerin atanmaları ise Genel Müdür tarafından yapılır. Ancak, Bakan ve Genel Müdür bu yetkilerini gerekli gördüğü alt kademelere devredebilir.” hükmü uyarınca Bakan ve Orman Genel Müdürüne aittir. Bu yasal yetkiye rağmen, 3234 sayılı Kanuna aykırı olarak, bu Yönetmelikte yetki gaspı yapılarak, OGM personelinin zorunlu atamalarında yer değiştirme kurulu yetkilendirilmiştir. Kaldı ki, 657 sayılı Kanun, Atama ve Yer değiştirme Genel Yönetmeliği ile bu Yönetmelikte hizmet gereği dışında zorunlu atamaya ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur. d) Yönetmeliğin “İntibak” başlıklı Geçici Madde-1’sinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile “Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik” hükümlerine aykırı, kazanılmış hakları yok sayan evrensel hukuk ilkelerine aykırı düzenlemeler yapılmıştır. Yönetmeliğin “İntibak” başlıklı Geçici Madde-1’in 1 inci ve 2 inci fıkralarındaki “GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Yer değiştirme suretiyle atamaya tabi görevlerde bulunanların bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce görev yaptıkları bölgelerde aynı unvanda geçen süreleri, bu Yönetmelikteki hizmet bölgelerine intibak ettirilir. (2) İntibak sonucunda bulunduğu bölgede çalışma süresi dolan personel ile ilgili olarak bir yıl içerisinde unvanlarına uygun görevlere atamaları yapılır.” düzenlemeleri, yerleşik ulusal ve uluslar arası hukuk kurallarına ve kazanılmış hakların korunmasının gerektiği ilkesine aykırıdır. Türk hukuk siteminde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri uyarınca kesin surette kazanılmış hakların, sonradan yürürlüğe giren mevzuat ve sair idari işlemler karşısında korunması veya en azından bu haklara zarar verebilecek türden düzenlemeler yapılmaması hukuk güvenliği ve geçmişe yürüme yasağı ve nihayet Hukuk Devlet ilkesinin bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır. Kazanılmış haklara saygı ilkesi uluslararası hukukun kabul ettiği hukukun evrensel prensiplerindendir. Her ne kadar Türk Hukukunda pozitif bir dayanağı bulunmasa da Anayasa Mahkemesi kararları kazanılmış hakka saygı ilkesine uygun davranmanın zorunlu olduğunu ve bu tür- lü bir davranışın Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti ilkesinin özünde bulunduğuna karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 11.11.1963 tarih, E:1963/106 ve K:1963/270 sayılı kararı) İdarenin gerek ileriye dönük işlemleri ve gerekse geçmişe yönelik sonuçlar doğuran geri alma işlemlerini tesis ederken kazanılmış haklara saygı göstermesi zorunludur. Çünkü kazanılmış hak sıklıkla, düzenlemelerin zaman bakımından geçmişe dönük olarak uygulanması ile ve bireysel hakka dayanak olan idari işlemin yargı kararı geçmişe dönük olarak tesis edildiği andan itibaren iptal edilmesi durumlarında ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda bireylerin kazanılmış haklarına saygı göstermek, hukuka güvenerek hak kazanan bireylerin haklarının gözetilmesi ve bu haklara saygı gösterilmesinin istenmesi bireyler açısından bir hak olup, gerçek anlamda hukuki idare ve hukuk devleti olmanın yolu açılmış olacaktır. Bireylerin kazanılmış haklarına saygı göstermek ve bu hakların ihlali halinde meydana gelecek olumsuzlukların giderilmesi hukuk devletine yüklenen bir ödev niteliğindedir. Kazanılmış haklara saygı gösterilmesi ödevi bireyler için devlete karşı öne sürülen bir hak niteliğindedir. Hal böyle iken; Yönetmeliğin Geçici-1 inci maddesi 1’inci fıkrasıyla, OGM bünyesinde görevli mevcut personelin, zamanında yürürlükte bulunan düzenlemelere uygun olarak atandıkları yerlerdeki hizmetleri, oluşturulan zorunlu çalışma bölgelerinde çalışılması gereken sürelerin tespiti ve kontrolü amacıyla “Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik” nin yürürlüğe girdiği 25/6/1983 tarihinden de geriye doğru sorgulanarak intibak yapılarak bu yeni Yönetmelik kapsamında değerlendirmeye alınmakta; Geçici 1’inci madde si 2 inci fıkrasıyla, hizmet bölgelerinde çalışma süreleri dolan personelin en geç bir yıl içinde unvanlarına uygun yerlere atamalarının yapılacağı düzenlenmiştir. Genel hukuk ilkelerine göre, yeni düzenlemelerde kazanılmış haklar korunarak, yapılan düzenleme Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Bu geçici madde ile tüm hukuk kuralları altüst edilmekte, birçok keyfi uygulamalara gidecek süreç başlatılmakta, Anayasa ile koruma altına alınan başta aile birliğinin korunmasının ihlali olmak üzere, kazanılmış haklar göz ardı edilmekte, mesleki huzursuzlukların artacağı, bilgi birikiminin kaybına ve sair olumsuzlukların yaşanacağı bir sürecin önü açılmış olacaktır. IV- SONUÇ VE ÖNERİLER Orman Genel Müdürlüğü Personeli’nin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik 13 Ekim 2013 tarih ve 28794 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, Orman Genel Müdürlüğünde görevli üyelerimizi doğrudan ilgilendirdiği için, Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliği’nin 6 ıncı maddesinde belirtilen “… üyelerin hak ve yetki, meslek şeref ve haysiyetlerinin korunması ile ilgili her türlü tedbiri almak,” ifadesi bağlamında irdelenmiş, değerlendirilmiştir. Raporun Yönetmelik maddelerinin irdelenmesi ve değerlendirilmesi bölümlerinde, Yönetmeliğin maddeleri 657 sayılı Kanun, 3234 sayılı Kanun Devlet Memurlarının Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik bağlamında incelenmiş ve sonuçları ortaya konulmuştur. Buna göre; 1- Yönetmeliğin 9 uncu ve 10 uncu maddeleri rapordaki tespitler dikkate alınarak, atama ve yer değiştirmelerinde adillik ilkesinin göz önünde bulundurulması, kazanılmış hakların korunması, mesleki birikimin korunması, net ve açık olmayan ifadelerin yerine yoruma gerek kalmayacak biçimde yeniden düzenlemelidir. 2- Yönetmeliğin 17 inci maddesi 1 inci fıkrası 4 üncü bendi, Geçici Madde-1 nin 1 inci ve 2 inci fıkraları yürürlükten kaldırılmalıdır. 3- Yapılacak yeni düzenlemede, Odamızın OGM ye gönderdiği personel atama yönetmeliğine ilişkin görüşleri mutlaka dikkate alınmalıdır. 4- Raporda belirtilen 657 sayılı Kanun, 3234 sayılı Kanun ve Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine aykırı yapılan düzenlemeler düzeltilmez ise, yürütmesinin durdurulup iptali için süresi içinde yargıya başvurulmalıdır. Odamız Araştırma ve Geliştirme Merkezince hazırlanmış olan iş bu rapor, Yönetim Kurulumuzca değerlendirilmiş ve benimsenmiştir. 11 Kasım 2013 ODA YÖNETİM KURULU 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 9 ODAMI ZDAN ARTVİN İLİ CERATTEPE VE GENYA DAĞI ORMANLARINDA PLANLANAN MADENCİLİK FAALİYETLERİNİN DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNE ETKİLERİ HAKKINDA RAPOR GİRİŞ İnsanoğlunun Dünya üzerindeki varlığını sürdürebilmesi yenilenebilen ve yenilenemeyen şeklinde genel olarak ikiye ayrılan doğal kaynaklara bağlıdır. Ancak, özellikle yenilenemeyen (tükenebilen) kaynaklar, insanoğlunun özellikle son 200 yılda yarattığı inanılmaz baskı ile hem kalite hem de miktar açısından ciddi olumsuzluklar ve değişimlerle karşı karşıyadır. Kullanımı durumunda tükenen ve yenilenemeyen kaynaklardan olan demir, kömür, altın, bakır, petrol gibi madenlerin işletilmesi; ormanlar, otlaklar, toprak, su kaynakları ve yaban hayatı gibi kendini yenileyebilen doğal kaynaklar üzerinde doğrudan zararlı etkiler yaratmaktadır. Bu durumun, doğal kaynaklara bağımlı olan insanlar ve diğer canlılar açısından da doğrudan olumsuz sonuçlar doğurduğu dünyada ve Türkiye’deki örnekleri ile kanıtlanmış bir gerçektir. Madencilik faaliyetleri sonucunda insanlar ve diğer canlılar için olumsuzluk oluşturan faaliyetlerden bazıları şunlardır: • işletme yapılacak alandaki bitki örtüsünün temizlenmesi (örn: ormanların tıraşlanması), • açık veya kapalı işletme şekline bağlı olarak ortaya çıkacak olan atıkların tam olarak bertaraf edilememesi • madenlerin yeryüzüne çıkarılması sırasında oluşan hava kirliliği ve asit yağmurlarının zararları, • zehirli ağır metallerden oluşan 10 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 asidik maden drenajının yüzey ve yeraltı su kaynakları ile toprakları kirletmesi, • kilometrelerce yeni yol ağı oluşturulması ile doğal alanların parçalanması • yapılan patlatmalar ile tetiklenen heyelan olayları. Gerekli tedbirlerin alınması durumunda bile madencilik; bulunduğu coğrafyanın özelliklerine bağlı olmak üzere, ciddi zararlar ortaya çıkarmakta ve sağladığı ekonomik katkılar bu açıdan bakıldığında oldukça tartışmalı hale gelmektedir. Madencilik faaliyetlerinin sebep olduğu olumsuzlukların en yoğun şekilde görüldüğü ve çevresel sorunların en acımasızca yaşandığı yerlerden biri Artvin’in Murgul ilçesidir. Murgul örneğinden yola çıkarak Artvin’de planlanan madencilik faaliyetlerinin bu defa kent merkezi için çok önemli bir tehdit oluşturacağı söylenebilir. Artvin, bilindiği üzere özel doğal ve jeolojik yapıya sahip olan bir bölgededir ve dolayısıyla il sınırları içerisinde madencilik faaliyetlerinin yapılmasının kalıcı çevresel ve sosyal kayıplara yol açması kaçınılmazdır. Bu raporda, Artvin’in Cerattepe ve Genya Dağı mevkilerinde yaklaşık 25 yıldır başlatılmak istenen maden işletmeciliği girişimlerinin öncelikle alandaki genel ekolojik yapı olmak üzere orman, su ve toprak kaynakları ile insan yaşamı ve yaban hayatı üzerindeki etkileri irdelenmiş ve alt başlıklar halinde sunulmuştur. 1. ALANIN KONUMU VE ÖNEMİ Maden sahaları; Artvin-Merkez ilçeye bağlı Cerattepe mevkii ile şehrin üst mahallerinden başlayarak Deriner Barajı’nın üzerinden geçerek tüm Genya Dağını ve ardındaki Zeytinlik ve Oruçlu Köyleri ile yaylalarını da içerisine alan dağ silsilesidir. Maden sahalarının genel sınırları Artvin şehrinin çatısı sayılan alanları kapsamaktadır. Kent merkezini kuzeydoğu ve güneybatı yönlerinden çevreleyen Cerattepe ve Genya Dağının denizden yükseklikleri 1800 ile 2000 m arasında değişmekte ve bu nedenle alanlar konum itibariyle kentin en yüksek noktalarını oluşturmaktadır. Jeolojik yapı itibariyle heyelan oluşumuna müsait olan bu alanlarda yapılacak her türlü faaliyet aşağıda bulunan yerleşim alanları ve dolayısı ile insanlar üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Maden sahaları (kırmızı çizgilerle belirlenmiş), Artvin şehir merkezinin üst mahallelerinden başlayan ve şehri çevreleyen yüksek dağların önemli bir kısmını da içerisine alan çok geniş bir alandır. Şekilden de anlaşılacağı üzere bu alandaki her türlü madencilik faaliyeti, sadece toprak, su, hava gibi doğal kaynakları değil, doğrudan insanları da olumsuz etkileyecektir. Her iki maden sahasının etki alanında öncelikle kent merkezi olmak üzere çok önemli koruma Foto 1: Cerattepe ve Genya Dağı alanları ve turizm merkezleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ruhsat alanlarının içerisinde yer alan ve Hatila Vadisi Milli Parkı’na bitişik olan 20.01.2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen Turizmi Geliştirme ve Koruma Alanıdır. Bununla beraber, bir yanı Atabarı Kayak Merkezi, bir yanı da Kent Ormanı olan ruhsat sahaları ekolojik olarak uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış bitki ve hayvan türlerini barındıran çok önemli bir bölgedir. Flora Artvin, 200’ü endemik olan 305’i nadir yaklaşık 1900 bitki türü ile Antalya ve İstanbul’dan sonra, ülkemizin en zengin üçüncü ilidir. Floristik açıdan çok zengin olan Artvin’de uluslararası sözleşmelere göre risk altında olan ve korunması gereken çok sayıda bitki türü ve habitatları da mevcuttur. Bu nedenle de, Artvin ilini ve maden sahasını kapsayan bölge, Dünya Doğa Koruma Örgütü (Consevation International-CI), Dünya Bankası (World Bank-WB) ve Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility-GEF) tarafından Kafkasya Sıcak Noktası (Caucasus Hotspot) olarak tanımlanmış ve dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli “34 Karasal Biyoçeşitlilik Sıcak Noktası”ndan biri olarak kabul edilmiştir. Maden sahası, aynı zamanda, Batı Avrasya’daki Üçüncü Zaman’a ait ormanların en önemli sığınak ve relikt (kalıntı) alanıdır. Dünya üzerinde ılıman yaprak döken ormanların Üçüncü Zaman’dan bu yana kesintiye uğramadan varlığını sürdürdüğü nadir bölgelerdendir. Avrupa ile Orta Asya’yı içine alan geniş coğrafyadaki en büyük “doğal yaşlı orman” ekosistemlerine burada rastlanmaktadır. Doğal yaşlı orman ekosistemi; insan müdahaleleri ile değişime uğratılmamış, biyolojik çeşitlilik zenginliği ve değişik türde yaban hayvanlarına barınak sağlaması açısından özel önemde olan korunan ormanlar- Foto 3: Maden sahalarının Cerattepe bölümünün genel bir görünümü ve doğal yapısı. Foto 4: Maden sahasının Genya Dağı bölümü ve doğal yapısı. Foto 2: Cerattepe ve Genya Dağı 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 11 ODAMI ZDAN dır. Bundan dolayıdır ki, bölgenin koruma açısından önemini kabul eden Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), bu kesimin ılıman kuşak ve doğal yaşlı ormanlarını Dünya üzerinde korumada öncelikli “200 Ekolojik Bölge”den biri olarak ilan etmiştir. Türkiye’de tanımlanan 144 “Önemli Bitki Alanı”ndan 4’ü (Karçal Dağları-Çoruh Vadisi-Doğu Karadeniz Dağları ve Yalnızçam Dağları) Artvin il sınırları içerisinde kalmaktadır. Maden sahası da taşıdığı bitkisel zenginlik ile Çoruh Vadisi ve Doğu Karadeniz Dağları Önemli Bitki Alanları içerisinde kalmaktadır. Çoruh Vadisi Önemli Bitki Alanı bünyesinde yer alan Fıstıklı Köyü civarındaki yaklaşık 100 ha’lık Pinus pinea (Fıstık Çamı) ormanı ile birçok Akdeniz kökenli kalıntı bitki de Artvin’in, bitkisel tür zenginliği açısından oldukça büyük bir öneme sahip olduğunu gösteren kanıtlardır. Bu alan aynı zamanda Gen Koruma Ormanı olarak ilan edilmiştir ve öncelikli korunması gereken alanlar arasındadır. Son olarak, Uluslararası Doğa Koruma Birliği (International Union for Conservation of Nature-IUCN) ve WWF tarafından desteklenen ve dünya üzerinde endemik ve nadir bitkilerin çok sayıda bulunduğu koruma değeri yüksek alanların tespiti amacıyla yapılan çalışmalar neticesinde dünya üzerinde 234 “Bitkisel Çeşitlilik Merkezi” tespit edilmiştir. Ülkemizden 5 alan bu kapsamdadır. Artvin ilindeki maden sahası “Kuzeydoğu Anadolu Bitkisel Çeşitlilik Merkezi (SWA.19)” olarak tanımlanan kesim içerisinde yer almaktadır. Ayrıca bahse konu maden alanında 60 kadar ağaç ve çalı türü ile 100 kadar otsu bitki çeşidi tespit edilmiştir. Bunlar arasında Doğu Karadeniz Göknarı (Abies nordmanniana), Papaz külahı (Euonymus latifolius), hanımeli (Lonicera caucasica) ve çınar yapraklı akçaağaç (Acer platanoides), Acer cap- 12 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 padocicum subsp. Cappadocicum (beş parmak akçaağacı), Acer divergens (üç loblu akçaağaç) Alchemilla tiryalensis (aslan pençesi) gibi türler endemiktir. Rhodothamnus sessilifolius (dağ gülü), Epigea gaultheroides, Rhamnus imeritinus ve Quercus pontica (Doğu Karadeniz meşesi) ise alanda bulunan en önemli relik türlerdir. Fauna Zengin orman kaynaklarına ve yaban hayatına sahip olan Artvin biyolojik çeşitlilik bakımından ülkemizde nadir bulunan yerlerdendir. Planlanan maden sahasının hemen sınırında olan Hatila Vadisi Milli Parkı’nda yapılan çalışmalarda 35 memeli, 68 kuş ile 6 çift yaşamlı (amfibia) ve 14 sürüngen (reptilia) türlerinin varlığı tespit edilmiştir. Maden alanı olarak belirlenen Cerattepe ve Genya Dağı bu milli parkın sınırını ve devamındaki aynı ekolojik birimi temsil etmektedir. Bu özelliği ile alan, adı geçen yaban hayvanları tarafından ortak yaşam alanı olarak kullanılmaktadır. Bu yöre ayı, çakal, domuz, karaca, yaban keçisi, yaban kedisi ve yaban tavşanı gibi memelilerin yanı sıra özellikle atmaca, şahin, doğan gibi nesli tehlike altındaki gündüz yırtıcı kuşlarına ve çok sayıda ötücü kuşa ev sahipliği yapmaktadır. Alanın kuş göç yollarının üzerinde olması yaklaşık 20 farklı yırtıcı kuşun gözlenmesine olanak vermektedir ki bu kuşlar ulusal yasalar ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle koruma altındadır. Rekreasyonel Özellikler Doğal güzellikleri ile tanınmış olan Artvin’de yaşayan insanların en önemli sosyal faaliyetlerinden biri özellikle ormanlık alanlarda rekreasyonel amaçlı vakit geçirmeleridir. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu maden sahalarının yaklaşık 1/3’nü de kapsayan bir bölge olan Artvin-Kafkasör Turizm Merke- zi, Artvin ilinin en eski, en yoğun kullanılan ve halkın tek seçeneği olan rekreasyon sahasıdır. Bu alan, 28-30 Haziran 2013 tarihlerinde 33. defa yapılan ve uluslararası boyutlara ulaşmış meşhur boğa güreşlerinin de yapıldığı Kafkasör Festivaline ev sahipliği yapmakta ve her yıl on binlerce kişiyi konuk etmektedir. Kafkasör, yıl boyu Artvin ve yakın çevre halkının her yıl artan rekreasyonel taleplerini karşılamaya devam etmektedir. Bu talebin büyüklüğü ve devamlılığı sonucu, alanın önemli bir bölümü Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları ile zamanın Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Kent Ormanı” olarak ilan edilmiş ve rekreasyon kapasitesi arttırılmıştır. Ayrıca, Hatila Milli Parkı’na bitişik olan madencilik ruhsat alanı, 20.01.2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Turizmi Geliştirme ve Koruma Alanı ilan edilmiştir. Bununla beraber, bir yanı Atabarı Kayak Merkezi, bir yanı da Kent Ormanı olan ruhsat sahası, ekolojik olarak da uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış bitki ve hayvan türlerini barındıran çok önemli bir bölgedir. 2. MADENCİLİĞİN OLUŞTURACAĞI OLUMSUZ ETKİLER Daha önceleri Cerattepe’de yaklaşık 250 ha büyüklüğünde tek bir alanda planlanan madencilik sahasının, 17 Şubat 2012 tarihinde yapılan ihale ile yaklaşık 18 kat arttırılarak 4,406 ha’lık bir alana (Genya Dağı Maden Sahası dahil) yayıldığı görülmektedir. Bu alanlarda altın, bakır, gümüş ve çinko madenlerinin işletilmesi için arama ve işletme izinleri verilmiştir ki özellikle altın ve bakır madenciliğine açılmış olması bu alanda atık havuzlarının ve siyanür kullanımının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. 2.1 Orman Ekosistemi ve Flora Üzerine Etkileri Artvin’in sahip olduğu iklimsel koşullar, jeolojik ve jeomorfolojik çeşitlilik, doğa koruma açısından olağanüstü öneme sahip bir bitki örtüsünün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çok sayıda endemik bitki türüne ev sahipliği yapan Artvin ve şehri kuşatan dağlar, özellikle madencilik faaliyetinin yürütüleceği alan; aynı zamanda Kardelen, Elma, Armut, Kiraz cinsleri için “Mikro-Gen Merkezi” olarak kabul edilmektedir. Floristik açıdan zengin olan Artvin ilinde “uluslararası sözleşmelere” göre risk altında olan ve korunması gereken çok sayıda bitki türü ve habitatları mevcuttur. Artvin ilinde; Bern (Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi) kapsamına giren türlerden 3 tanesi (Cyclamen coum, Orchis punctulata ve Vaccinium arctostaphyllos) madencilik faaliyetinin yapılacağı alanda yayılış göstermektedir. Maden sahası ormanları Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınması gereken habitatlar (Doğu Kayını-Doğu Ladini Ormanları, Anadolu-Kafkasya Doğu Gürgeni Ormanları, Doğu Karadeniz karışık meşe-gürgen ormanları, Karadeniz Bölgesi göknar (Abies nordmanniana) ormanları, doğu ladini (Picea orientalis) ormanları ve KaradenizKafkasya dağlık kızılağaç (Alnus glutinosa) galeri ormanları) listesinde yer almaktadır. Artvin ilinde doğal yayılışa sahip olup, CITES (Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) sözleşmesine tabi olan çok sayıda tür (Galanthus krasnovii, G. woronowii, Cephalanthera rubra, Dactylorhiza osmanica var. osmanica, D. romana, Orchis punctulata, O. purpurea, Cyclamen coum subsp caucasicum, C. coum subsp. coum, C. parviflorum var. parviflorum ve C. parviflorum var. subalpinum) maden sahasının içinde yayılış göstermektedir. Artvin-Cerattepe ve yakın çevresinde bulunan endemik (26 takson) ve nadir (24 takson) bitkilerin sayısı 50 olup, alanda bulunan toplam tür sayısı ise 600 civarındadır. Söz konusu bitki türlerinin büyük bir çoğunluğu ülkemizde yalnızca Artvin’de yayılış göstermekte olup ülkemizin bitkisel zenginliği açısından endemikler kadar önemlidirler. Maden sahasında ve çevresinde bulunan bu bitkiler madencilik Foto 5: Artvin Cerattepe’de bir kaç yıl önce madencilik faaliyetlerine başlanmadan önce yapılan tıraşlama ile tahrip edilen doğal yaşlı ormanların bir bölümü. faaliyetinden olumsuz yönde etkilenecektir. 2.2 Yüzey ve Yeraltı Suları ve Kalitesine Etkileri Artvin’deki Maden işletmesi için hazırlanan ve adeta bir yapılabilirlik bildirgesi olarak ortaya konan ÇED raporunda “Artvin Şehri içme ve kullanma suyu ihtiyacı Genya Dağı yüzey sularından elde edilmektedir” denilmektedir. İçme ve kullanma suyu bakımından çok zengin olmayan, yaz kuraklıklarında su sıkıntısı çeken bir yöre olduğu da dikkate alınarak denilebilir ki Artvin Şehri için Genya Dağı su kaynağı en hayati varlık durumundadır. Dünya üzerinde özellikle kurak-yarıkurak iklim mıntıkalarında dağlar, suların % 65-90 gibi önemli oranını sağlayan ve bu yüzden koruma altında olan ekosistemlerdir. Madencilik faaliyetlerinde genellikle akla gelen ilk ciddi olumsuzluk içme ve kullanma sularını meydana getiren yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesinin nerede ise kaçınılmaz olması gerçeğidir. Çünkü yaşamın kaynağı olan su kaynaklarının kirlenmesi, insanlar başta olmak üzere tüm canlıların ya yaşam alanlarını terk etmeleri (zorunlu göç) ya da sağlık açısından tehlikeli olacak bu alanlarda yaşamlarına devam etmeleri anlamına gelmektedir. Örneğin alandaki madencilik için hazırlanan ÇED raporunda bile “madencilik faaliyeti madenin rezervi ile sınırlı geçici bir endüstriyel faaliyet olmasına karşılık, çevre üzerine etkisi uzun süreli ve zaman zaman insan ve hayvan sağlığı üzerinde risk yaratan bir çevresel unsurdur” denilmektedir. Su kaynaklarının, söz konusu maden sahalarının işletilmesi durumunda nasıl etkilenebileceği aşağıda maddeler halinde sunulmuştur: • Yüzey ve yeraltı su kaynakları madencilik faaliyetlerinde kirlenmeye karşı en hassas kaynakların başında gösterilebilir. 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 13 ODAMI ZDAN İnsanlar ve diğer canlıların temiz içme suyu ve kullanma suyuna duydukları zaruri ihtiyaç göz önünde bulundurulduğunda su kaynaklarının kirlenmesi oldukça ciddi sağlık sorunlarına neden olabilecektir. Bilindiği üzere, yağmur ve kar yağışları ile başlayan su döngüsünde yüksek kesimlere düşen yağış, eğimin etkisi ile hem yüzeysel (dere, nehir, pınar vb.) hem de yeraltı suları olarak daha aşağıdaki akarsuların ana kollarına veya göllere ve denizlere ulaşan bir süreç izler. Doğal ortamlarda yağışla beraber oluşan suları toplayan ve irili-ufaklı akarsu yatakları ile dağıtan coğrafik sınırlar “su havzaları” olarak tanımlanırlar. Diğer bir ifade ile yeryüzüne düşen yağış doğal bir süzgeç görevi gören bitki örtüsü (özellikle ormanlar) ve kayaçlar tarafından tüm canlılar için temiz ve kullanılabilir su haline getirilir. Bu süreçte söz konusu bu doğal yapıya yapılacak müdahaleler –bu durumda maden işletmeciliği- bu doğal sürece telafisi mümkün olmayan olumsuz etkilerde bulunur. • Artvin’de planlanan madencilik işletmeciliğinde de özellikle re- zervin çıkarılması ve zenginleştirilmesi faaliyetleri ile ortaya çıkacak olan sıvı veya katı atıkların bölgedeki yağış ve eğimin de etkisi ile yüzey ve yüzey altı su kaynaklarına ulaşarak hem içme hem de kullanma sularını kirletmesi kaçınılmazdır. Bunun en büyük nedeni de Artvin’deki maden sahalarının şehir merkezinin en üst kısımlarında yer alıyor olmasıdır. Şekil 5’te de açıkça görüldüğü gibi şehrin mevcut içme suyu kaynaklarının var olduğu noktalar madencilik sınırları içerisindedir ve madencilik işletmeciliği yapıldığı takdirde oluşacak ağır metallerin ve diğer zehirli atıkların yüzeyden veya yeraltından bu kaynaklara karışabileceği rahatlıkla görülebilmektedir. • Şirketin hazırladığı proje ve ÇED raporundan anlaşıldığı üzere söz konusu iki ruhsat alanı (Cerattepe ve Genya Dağı) birleştirilmiş ve alanın tümü altın, bakır, çinko ve gümüş madenciliğine açılmıştır. Burada özellikle altın madeninin işletilmesi ile su kaynaklarının yüzyıllarca sürebilecek bir kirlenme olasılığı ile zararların çok daha şiddetli ve ciddi boyutlara taşınacağı açıktır. Çünkü “altın” Şekil 6: Cerattepe ve Genya Dağı Maden Sahaları, Artvin şehir merkezinin büyük bir kesimine içme suyu sağlayan doğal su kaynaklarını da sınırları içerisine almaktadır. 14 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 madeninin Dünya’daki üretiminin %90’a yakını sadece siyanür çözeltisi ile yapılmaktadır. Söz konusu maden sahalarını da içeren bölgenin %80’lik kısmının %60’ın üzerinde ortalama eğime ve sarp arazi yapısına sahip olması, işletilmek istenen madenlerin çıkarılması ve işlenmesi sırasında tüm su kaynaklarının kirlenmesi anlamına gelecektir. Ülkemizin en etkin doğa ve çevre örgütlerinden biri olan WWF-Türkiye’nin bildirdiğine göre; uzun yıllardır, doğa korumacıların en büyük kâbuslarından biri olan siyanürle madencilik, Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihli gerekçeli kararıyla, Avrupa Birliği'nde 2011 yılının sonuna kadar tamamen yasaklanmıştır. Henüz çok yakın bir kaza olarak aklımızda kalan Kütahya’daki ETİ Gümüş A.Ş.’ye ait gümüş madeni tesisindeki atık barajının çökmesi ve havuzda bulunan siyanürlü suyun bölgedeki yer altı ve yerüstü sularından, tarım alanlarına kadar tüm yaşamı, çevre ve halk sağlığını tehdit ettiği ve etmekte olduğu bilinmektedir. • Bunlara ilaveten, hem su kaynakları hem de diğer doğal kaynakları ve dolayısı ile insan ve diğer canlıların yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek diğer bir durum ise maden sahasında kurulması planlanan su havuzları ve atık havuzlarının yapılmasıdır. Şirketin ilk projesinde yer alan dört adet atık havuzunun daha sonra revize edilen ikinci projesinde yer almamasına rağmen, Artvin’in tam çatısında projelendirilecek havuz benzeri yapıların yüksek eğimli, sarp ve engebeli bir arazi yapısına sahip olan şehrin, su kaynakları kirlenecek, şehir merkezinde yaşayanlar insanlar için ciddi tehlikeler oluşacaktır. • Artvin şehrinin üzerinde henüz hazırlık aşamasındaki madencilik çalışmaları sırasında yapılan sondaj faaliyetleri ve küçük patlatmalar bile bazı yüzey ve yeraltı sularının yer değiştirmesine, pınar veya gözelerin kaybolması gibi değişimlere neden olduğu konusunda yerel halkın resmi makamlara çok sayıda şikayeti olmuştur. Artvin’deki maden sahalarının etki alanında bulunan su kaynaklarının da benzer şekilde değişmesi ve kaybolması olasılığı oldukça yüksektir. Hem bu olasılığı arttıracak ve hem de genel anlamda bölgedeki su kaynaklarını olumsuz yönde etkileyecek bir gerçek de Maden Tetkik Arama (MTA) tarafından hazırlanan heyelan risk raporudur. Bu raporda, en üst nokta olan Kafkasör-Cerattepe’den Çoruh Nehri kıyılarına kadar olan tüm şehrin önemli bir bölümünün yüksek heyelan riski taşıdığı belirtilmektedir. Maden sahalarının da içinde olduğu bu alanlarda, madenin çıkarılması esnasında yapılacak patlatmaların, hem su kaynaklarının tahribi hem de büyük heyelanlara yol açabilme potansiyellerinin varlığı, Kent için en büyük tehdit unsurlarının başında değerlendirilmektedir. • Bölgede yapılması planlanan madenciliğin açık işletme olarak yapılması ve çıkarılan rezervin aynı yerde zenginleştirilmesi durumunda kurulacak olan tesislerden açığa zehirli bazı gazlar (örn: sülfür dioksit (SO2) ve azot oksitler (NOx)) çıkacaktır. Bu gazların havaya karışması ve yağışla beraber yeryüzüne inerek sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asite (HNO3) dönüşmesi ile “asit yağmurları” olarak bilinen olgu oluşur. Hem su ve toprak kaynaklarını hem de bölgedeki bitki örtüsünü olumsuz etkileyen bu durum, su kaynaklarının, sadece içme/ kullanma amaçlı yararlanılmasını tehlikeye atmayacak aynı zamanda başta balıklar olmak üzere bütün sucul canlıların zarar görmesine neden olacaktır. Asit yağmurlarının bu bölgedeki en ciddi zararı ise maden sahalarının şehir merkezine çok yakın olmasından dolayı insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek etkileridir. Bu sorunları birebir yaşamış ve hala yaşayan bir örnek olarak Artvin’in Murgul ilçesi gösterilebilir. Foto 7: Murgul’da bulunan büyük maden çukurlarından birinin görüntüsü. Foto 8: Murgul’da terk edilen asit fabrikası, madenciliğin sadece işletme sırasında değil sonrasında da ağır olumsuz etkileri olduğunu gösteren çok açık bir örnek olarak gösterilmektedir. • Bu ilçede 1951 yılından beri yürütülen bakır madeni işletmeciliği ile oluşan başta asit yağmurlarının ve hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan doğruca Murgul Çayına verilen ve oradan da Çoruh Nehrine (2005’ten bu yana Borçka Baraj Gölüne) giden ağır metal yüklü atıkların, doğal kaynaklar ve insanlar üzerinde yaptığı olumsuz etkileri, yapılan bilimsel çalışmalarla da kanıtlanmıştır. Bu durumda, eğer Artvin’de yapıl- ması planlanan madencilik faaliyetlerine izin verilirse, benzer sonucun Artvin şehir merkezi için de oluşması çok yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır. • Üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise Artvin’de Çoruh Nehri üzerinde yapılan çok sayıda barajdan biri olan Borçka Barajı’nın rezervuarında bulunan suyun kalitesinde meydana gelebilecek değişimlerdir. Bir diğer ifade ile yukarıda kısaca açıklanan tüm kirlilik etmenlerinin başta Fabrika Dere ile Hatila Dereleri Havzaları boyunca doğrudan Çoruh Nehri’ne ve dolayısı ile de Borçka Barajının taşıdığı su kütlesine ulaşması gerçeğidir. Söz konusu kirlilik unsurlarının yaklaşık 1800-2000 metrelerden Çoruh Nehri’ne ve Borçka Barajına taşınmasının iki önemli olumsuz sonucu olacaktır. Bunlardan ilki Artvin şehir merkezinin alt bölümlerine önceki yıllarda içme suyu sağlayan ve Çoruh Nehri boyunca bazı noktalarda bulunan yer altı su depolarının (akifer) kirlenmesidir. İkincisi ise Borçka Baraj gölünde yapılması planlanan ekonomik (balıkçılık, taşımacılık vb.) ve rekreasyonel (başta su sporları gibi) etkinliklerin sekteye uğraması olacaktır. • Hem şirketin hazırladığı proje ve ÇED raporunda hem de Maden Tetkik Arama (MTA) tarafından Artvin’deki maden sahaları hakkında hazırlanan raporda bölgedeki cevherin sülfürlü minerallerden oluştuğu belirtilmektedir. Bilimsel çalışmalar, işletilme sırasında bu minerallerin açığa çıktığında ve özellikle nem ve oksijen ile karşılaştığında çözünerek sülfürik aside dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Dolayısı ile Artvin’deki maden sahalarında da benzer kimyasal dönüşümlerin 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 15 ODAMI ZDAN meydana gelmesi ve bölgedeki su havzalarında “asit maden drenajı” oluşması kaçınılmazdır. Foto 9: Artvin’in Cerattepe mevkiinde yapılan sondaj çalışmalarında açığa çıkan bazı ağır metallerin su ve hava ile temasından sonra oluşan asit maden sularının yarattığı kirlilikten bir görünüm. Ayrıca unutulmamalıdır ki, su kaynaklarının bu tür asit oluşumları ile kirlenmesi madencilik faaliyetleri tamamlandıktan sonra da yüzlerce yıl devam edebilecektir. Her şeyi toz pembe gösteren ÇED Raporundaki değerlendirmede bile “buradaki en önemli sorunlardan biri Asit Maden Derenajı ve Asit Kaya Derenajıdır” denmektedir. ÇED raporu ve teknik dokümanlarda madencilik faaliyeti süresince bu suların atık havuzlarında depo edileceği belirtilmektedir fakat işletme faaliyeti bittikten sonra devam edecek olan asit maden 16 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 sularının nasıl bertaraf edileceği konusunda herhangi bir önlemden söz edilmemektedir. Bu durumda, maden şirketi faaliyetini tamamladıktan sonra oluşacak asit maden suları problemi ile ne yazık ki, yerel yönetimler ilgilenecek ve kirliliğin önlenmesinin parasal yükü devlete ve dolayısı ile halka yüklenecektir. • Tüm bunlara ilaveten, söz konusu asit maden sularının sahip olduğu yüksek asitlik derecesi nedeni ile hem çıkarılan rezervlerdeki ve hem de yeraltındaki ağır metal iyonları da çözünecek ve bu ağır metaller bölgedeki yüzey ve yeraltı sularına karışacaktır. Bunun sonucu olarak başta insan sağlığı açısından büyük riskler oluşturacak ve buna ek olarak doğadaki diğer canlıların da olumsuz etkilenmelerine neden olacaktır. Oysaki başta “Anayasamız” olmak üzere ama özellikle de “Çevre Kanunu”, “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği” ve “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” gibi düzenlemelerle su kaynaklarımız yasal olarak aslında iyi bir korunmaya sahiptir. Ancak ne yazık ki uygulamaya gelindiğinde söz konusu düzenlemeler ya göz ardı edilmekte veya çıkarılan başka kanun veya yönetmeliklerle etkisiz hale getirilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında, mevcut yasaların ve yönetmeliklerin ilgili bakanlıklar ve kurumlar, yerel yönetimler ve özellikle de yargı kurumlarınca “su kaynaklarının korunması önceliktir” düşüncesi ile göz önünde bulundurulmalı ve bu ilke temel alınarak kararlar verilmelidir. 2.3 Heyelan (ve Diğer Kütle Hareketleri) Üzerine Etkileri Daha önce de belirtildiği üzere Artvin il genelinin önemli bir kısmı oldukça sarp ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu nedenle de yılın önemli bir bölümünde (özellikle yağmurların ve kar erimelerinin arttığı bahar aylarında) heyelan, kaya yuvarlanmaları, çamur akması ve sel/taşkın oluşması gibi normalde doğal olarak meydana gelen ancak son yıllarda çeşitli nedenlerle (özellikle yanlış insan faaliyetleri) daha da sıkça rastlandığı bir bölgedir. Bu durum, Maden Tetkik Arama (MTA) tarafından hazırlanan heyelan risk raporunda ve oluşturulan haritada da kanıtlanmış ve söz konusu maden sahalarını da içeren Artvin’in önemli bir bölümünün yüksek heyelan riski taşıdığı belirtilmiştir. Bu tür kütle hareketlerinin artış göstermesindeki en önemli nedenler arasında yağışların fazla olması, eğim ve engebeliğin yüksek olması, arazi kullanım değişimleri (orman alanlarının tarıma veya otlak alanlarına dönüştürülmesi), tekniğine uygun olmayan orman yolu veya karayolu yapımları ile mevcut bitki örtüsünün tıraşlanmasını gerektiren müdahaleler (örn: madencilik) sayılabilir. Artvin genelinde heyelanları veya can ve mal kaybına neden olan benzer olayları doğal olarak tetikleyen çok sayıda faktörün zaten mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, bu faktörlere bir de yapılması planlanan madencilik faaliyetlerinin neden olacağı bölgedeki değişimlerde eklenince heyelan gibi tehlikeli olayların artış göstermesi yüksek olasılıktır. Madencilik çalışmalarında heyelan benzeri olayları tetikleyebilecek faaliyetler şu şekilde özetlenebilir: Ormanların ve diğer bitki örtüsünün temizlenmesi: madencilikte yol inşası, şantiyelerin kurulması, galerilerin açılması, çıkarılacak rezervin depo edileceği pasa sahası, atık havuzlarının yapımı gibi faaliyetler için oldukça geniş alanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu Foto 10: Maden şirketinin Cerattepe mevkiinde kendi şantiyesi için döktüğü beton platformun yaklaşık 2 yıl gibi bir süre içerisinde heyelanla tahrip olması. amaçla da on binlerce ağacın kesilmesi, diğer bir deyişle yüzlerce hektarlık ormanlık alanların tıraşlanması zorunlu olacaktır. Alanın bitki örtüsünden temizlenmesi, yüzeysel akışı attırarak yamaçlardaki malzemenin eğimle beraber hareket ederek heyelanları tetiklemesi anlamına gelmektedir. Yol yapım çalışmaları: maden sahalarına ulaşımın sağlanması ve çıkarılacak olan pasanın taşınması amacı ile onlarca kilometrelik yol yapımı şirketin de projesinde ve ÇED raporunda yer almaktadır. Söz konusu maden sahasının neredeyse tamamen ormanlık olduğu bu bölgede yapılacak olan uzun yol ağının hepsi mevcut orman ekosistemini parçalayan, sarp arazideki eğimli yamaçların arasındaki bağlantıyı koparan ve dolayısı ile bölgedeki olası heyelan olaylarını tetikleyecek en tehlikeli müdahaledir. Özellikle yolların inşa edilmesi sırasında yol şevlerinin belli bir eğimle yapılmaması veya yağış sularını düzenli bir şekilde uzaklaştırmak amaçlı drenaj su hendeklerinin yapılmaması gibi yanlış teknikler, yağış sularının yollardan içeri sızarak yamacı ağırlaştırılması ile bölgenin heyelanlar açısından daha da riskli olmasına neden olacaktır. Maden çalışmalarındaki patlatmalar: madencilik faaliyetlerinde birçok olumsuzluğa neden olan aşamalardan biri de dinamit patlatmalarıdır. Galer açılması ve rezervin ufalanması sırasında kullanılan dinamitlerin patlatılması ile heyelan riski zaten yüksek olan bu coğrafyada kütlesel hareketlerin oluşumunda tehlikeler ciddi boyutlara varabilecektir. SONUÇ Yukarıda konumu, sadece ulusal değil uluslararası kuruluşlarca bilimsel olarak kabul edilmiş önemi ve planlanan madenciliğin olası zararları ve riskleri verilen maden sahalarında işletme izni verildiği takdirde; ØCerattepe ve Genya dağındaki çayırlıkların binlerce ton kazı materyali deposu haline getirilmesinin, sondajlar ve tünellerle yer altı su sistemlerinin bozul- ması ve devasa çukurlar oluşmasının, suyun pH’sının neredeyse asit düzeyine gelmesinin ve zaten yetersiz Artvin-Rize karayolunun her gün onlarca dev kamyonla işgal edilip sürüş ve yol güvenliğinin ortadan kaldırılmasının ve en önemlisi Artvin Şehrinin tam üzerinde devasa bir çukur oluşmasının ciddi olumsuz sonuçlarının olması kaçınılmazdır. ØArtvin kentine karşıdan bakıldığında doğu, güney ve güneybatıdan Kafkasör-Cerattepe ve Genya; kuzeyden Saçinka dağları ve tüm bu dağların yoğun ormanları ile sarmalandığı, diğer bir deyişle adeta korunduğu görülmektedir. Artvin’in tam üzerinde bulunan ve yamaçları Artvin şehir merkezini oluşturan bu alan üzerindeki hafriyat, depolama, taşıma, kırma, eleme gibi faaliyetlerin oluşturacağı yoğun toz doğrudan kent merkezi üzerine yağacaktır. Merkeze 4-5 km uzaklıktaki Deriner Barajındaki faaliyetlerden gelen tozların bile Artvin’i adeta toza buladığı düşünüldüğünde, madencilik faaliyetinden oluşacak olan zararlı hatta zehirli tozların daha yoğun olarak kent üzerine yağması kaçınılmazdır. Bu yönüyle kent merkezinde yaşayan halkın madencilik faaliyetlerinden doğacak ağır çevresel sorunların etkisi altında olacağı aşikârdır. Çoruh Vadisi üzerinde onlarca yıldır süren baraj çalışmaları sırasında başta toz olmak üzere birçok çevresel sorunu göğüslemiş olan Artvin İlinin yeni ve onarılması olanaksız sorunlarla tekrar karşı karşıya kalacağı çok açıktır. ØÜlkemizin de taraf olduğu “Biyolojik Çeşitliliğin Korunması” ile ilgili Rio Sözleşmesi ve gene taraf olduğumuz “Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamla- 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 17 ODAMI ZDAN rını Koruma” (Bern) Sözleşmesi doğanın korunması yönünde uluslararası platformlarda verdiğimiz ulusal taahhütlerimizden bazılarıdır. Bu sözleşmelerde “her akit taraf, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken yabani flora ve faunanın muhafazasına özen göstermeyi taahhüt eder” açıklamaları çok nettir. Sadece bu sözleşmelerin bazı hükümleri bile sahip olduğumuz doğal kaynakların aslında herkesi ilgilendiren bir dünya mirası olduğunu açıklamaya yetmektedir. ØÖte yandan kendi madencilik teknolojilerini oluşturamamış hiç bir ülkenin bu alışverişte kazanma şansları yoktur çünkü tüm çok uluslu madencilik şirketleri, gelirlerin neredeyse tamamını -yasal olarak- dışarı götürmektedir. Son yıllarda Ülkemizde yapılan yeni yasal düzenlemelerle yabancı sermaye girişini desteklemek için oluşturulan büyük teşvikler, madencilik sektörü için inanılmaz boyutlara vardırılmıştır. Bu fotoğrafa bakılınca kamu payı düşük istihdam yaratma ve katma değeri topluca değerlendirildiğinde; tatmin edici bir kamu yararından bahsetmek mümkün değildir. ØBizlerin koruyarak çok özel faydalar için kullanmamız gereken ve sahip olmakla övünç duyacağımız kaynakları talan etmek gibi bir tasarrufun gelecekte en başta bizleri olumsuz etkileyeceği açıktır. Çevreye verilen zarar aslında tüm canlılara ve insanlığa verilen zarardır. Bozulmamış ekosistemlerin içindeki genetik, tıbbi ve ekonomik hazinelerin gelecekte insanlığın umudu olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır. ØArtvin için sürdürülebilir kalkınma çabaları, ekolojik turizm, ekolojik tarım ve eğitim üzerine 18 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 odaklanmalıdır. Bu sektörlere hizmet edecek onlarca alt sektör vardır ve bu sektörlerin gelişmesini sağlayacak önlemler üzerinde durulmalıdır. Artvin tüm yöreleriyle bozulmamış doğal kaynaklara ve yüzlerce yıllık geçmişi olan kültürel mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Kırsal alandaki istihdam ve gelir için en uzun erimli işkolunun ekoturizm olduğu su götürmez bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Artvin İli, doğa temelli turizmin son yıllardaki yükselen yıldızı konumundadır. Son yıllardaki turist artışı bu görüşü teyit etmektedir (20012012 yılları arasında toplam turist sayısı 174 binden 450 bine ulaşmıştır. Bu sayılara kırsal alandaki pansiyon ve diğer tesislerdeki konaklamalar dahil değildir. Turizm ayrıca iş ve gelir olanakları yönünden stratejik önemde bir sektör olarak iyi yönetilirse hem gelir adaleti hem de koruma yönünden etkili olabilmektedir. Şöyle ki; ekoturizm faaliyetleri yerel halkın üretimi ve hizmeti ile yaygın olarak katılabileceği, uzun süreli ve güvenilir gelir sağlayabileceği bir iş kolu iken; madencilik çok daha az sayıda insana kısa süreli gelir sağlayan, öte yandan yaşam alanlarını tamamen tahrip eden bir sektör durumundadır. Kaldı ki ÇED raporunda üretim aşamasında farklı mesleklerden toplam 183 kişinin çalışacağı açıklanmaktadır. Bu alanda yapılması planlanan çalışmalar için 10-12 yıllık bir süre öngörülmektedir ki bu süreler rezervin “karlı bölümü” bitmesine bağlı olarak daha da kısalmaktadır. ØDiğer yandan Artvin ilinde yürütülen bitkisel ve hayvansal üretim faaliyetleri önem arz etmektedir. Son yıllarda bölgesel gelişim planlarında organik tarım üretimi önemli bir yer tutmaktadır ve bu konuda çok sayıda yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır ki bunlara göre üretim alanlarının ağır metal riskinden dolayı kara yoluna mesafesi bile son derece önemliyken, hemen bitişiğinde başlatılacak madencilik faaliyeti ne yazık ki bu alanların organik tarımsal üretim potansiyelini olumsuz etkileyecektir. Halen Artvin ilinde organik tarım sertifikası ile üretim yapan bal işletmeleri mevcuttur, bu küçük işletmelerin önemli bir kısmı ise maden sahasına oldukça yakın olan Hatila Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde yer almaktadır. Yöre halkı için önemli bir geçim kaynağı olan organik bal üretimi de madencilik faaliyetleri sonucunda doğaya bırakılacak olan ağır metaller nedeniyle zarar görecektir. ØÖte yandan araştırmalar göstermiştir ki ekonomik eşitsizlikler/sıkıntılar ile biyoçeşitlilik kaybı arasında dikkat çekici bir ilişki vardır. Bu açıdan bakıldığında madencilik, yoğun biyoçeşitlilik kaybına neden olan unsurların başında gelmektedir. Benzer durum Artvin için de kaçınılmaz olacaktır. Çünkü yalnızca 10 yıl gibi kısa bir süre yapılacak olan maden işletme faaliyeti, Artvin merkezini, yanı başında bulunan terkedilmiş kasaba görünümündeki ilçesi Murgul’a benzer bir duruma dönüştürecektir. Ayrıca turizmde oluşan hızlı artışın da kısa sürede tersine döneceği ve nihayetinde tamamen biteceği açıktır. ÇED raporunda bile belirtildiği gibi “bazı kesimlerde meydana gelecek dönüşümün geriye dönme şansı bulunmamaktadır. Bu nedenle “yörede doğal yaşamın korunması çalışmalarına destek verilmesi gibi noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir” gibi önerileri hiç de mesnetsiz değildir. Amerika, Avustralya, Papua Yeni Gine, Kıbrıs-Lefke, Endonezya, Türkiye gibi ülkelerde madenciliğin şiddetli tahribatı, çevresel sorun oluşturmaya devam etmektedir. Hatta bu olumsuzlukları betimlemek üzere “Amerika’daki terkedilmiş madenlerin geri dönülemez çevre felaketlerinin rehabilitasyonu için ABD bütçesinin bile yeterli olamayacağı” söylenegelmektedir. ØÖte yandan Anayasamızın 169. Maddesine göre ormanların korunması ve geliştirilmesi devlete verilen temel bir görevdir. Ormanlar, topluma sağladıkları özellikle su üretimi, erozyonu önleme, biyoçeşitliliğe ortam oluşturma, toprağı koruma, toplum sağlığına katkıda bulunma, karbon depolayarak küresel ısınmanın önlenmesine katkı gibi bir çok toplumsal (kamu) yarar için korunmaktadır. Anayasamızın bu madde- sine göre ormanlarda sadece kamu yararı söz konusu olduğunda irtifak hakkı verilmektedir. Madencilik de kamu yararı taşıyan sektörlerden biridir. Bununla birlikte orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilebilmesi için bu etkinliklerin taşıdığı kamu yararının; ormanların var olduğu gibi korunması ile elde edilecek kamu yararından daha üstün olması gerekmektedir. ØÖzetle madencilik için yapılacak olan ağaç kesimi, yol yapımı, oluşacak toz bulutları, pasa yığınları, cevher stokları, zenginleştirme tesisinde kullanılacak kimyasallar, kirlenen yüzey ve yeraltı suyu, atık barajı, asit maden drenajı, patlatma ve heyelanlar, yaşam destek sistemlerini bozan, sağlıklı bir yaşama dair ne varsa yok edecek unsurlardır. ØArtvin İlinin hemen üzerinde yer alan bu ormanlar sürdürülebilir yönetildiğinde, Artvin Şehir Merkezinin ve Artvin Halkının toplumsal ihtiyaçlarına daha asırlar boyunca hizmet edecektir. Bu alanın taşıdığı diğer çevresel yararlar bir tarafa, Artvin Kent merkezinin üzerinde ve Artvin Halkının gözü önünde olan bu alanların, sadece görsel kalitesi açısından bile hiçbir ekonomik girdiye feda edilemeyeceği değerlendirilmektedir. ØBu nedenlerle söz konusu orman alanları ve sağladığı sayılamaz/ölçülemez çevresel hizmetler, hiç bir kısa süreli ekonomik faaliyet uğruna gözden çıkarılmamalı, ARTVİN CERATTEPE VE GENYA ORMANLARINDA MADENCİLİK YAPILMAMALIDIR. İş bu rapor, Orman Mühendisleri Odasının Yönetim Kuruluna sunulmak üzere heyetimizce 17 sayfa olarak hazırlanıp 13.09.2013 tarihinde Oda Genel Merkezine sunulmuştur. Prof. Dr. Cantürk GÜMÜŞ (Başkan) Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Prof. Dr. Devlet TOKSOY Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Doç. Dr. Özgür EMİNAĞAOĞLU Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz KURDOĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZALP Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Bülent TURGUT Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 19 ODAMI ZDAN ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİNCE, 31 EKİM-03/KASIM/2013 TARİHLERİ ARASINDA ANTALYA’DA DÜZENLENEN “2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU” SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIMLANARAK SONA ERDİ Orman Mühendisleri Odasınca düzenlenen “2023’e Doğru 2. Doğa ve Ormancılık Sempozyumu”; bilim adamları, bildiri sahipleri, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, özel sektör temsilcileri ve katılımcılardan müteşekkil 350 kişinin iştirakiyle 31 Ekim-03/ Kasım/2013 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Sempozyum; saygı duruşu ve istiklal marşını müteakiben, Oda Genel Başkanı Ali KÜÇÜKAYDIN’ın açış konuşmasıyla başlamıştır. Ali Küçükaydın özetle: Bu sempozyum, 3-4 aylık bir sürecin, emeğin ve çalışmanın sonucunda hazırlanmış olup, bu platformda tüm ormancılık sektörü, fakültelerimiz, meslek camiamız bir araya getirilerek çok ciddi konuların ele alınacak, uygulayıcılara ve idarecilere yol gösterici ve ışık tutucu çıktılar elde edilecektir. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile TOBB arasında, Ocak-2013’de Bolu Abant’ta yapılan ve Odamızın da davet edildiği “Ormancılığın Geleceği Konulu Arama Konferansı”nda, birinci öncelikli çıktının odun dışı ürünler olduğuna dikkat çekerek, diğer konunun ise av ve yaban hayatı oldu- 20 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 ğunu vurgulamıştır. Bu çıktıların yanında, ormancılığımızın temel konularından olan Yetişme Ortamı Analizi ve Haritacılığının, sempozyumun konuları olarak seçildiğini belirtmiştir. Sempozyum sonuncunda ortaya çıkan mesleki çıktıların, uygulamaya ışık tutması açısından ilgili yerlere iletileceğini söylemiştir. Bu sempozyumun en çok Orman İdaresi uygulayıcılarına katkı sağlayacağını belirtip, idare temsilcileri ile idareden bildiri hazırlayanların sempozyuma katılmamalarını eleştirerek sözlerine şu şekilde devam etmiştir. “Üç aydır resmi yazışmalarımız var kurumlarımıza. Kurumlarımızın tebliğleri var. Bakanlığımız ve Genel Müdürlüğümüz, Genel Müdürlükleri ve Bakanlık adına tebliğler yaptı. Bunlar yazışmalarla sabit. Ancak sok iki günde bir şey oldu. Bir merkez bir düğmeye bastı ve sempozyuma katılacaklar tebliğ sunacaklar arkadaşlar buraya gelemedi. Bazıları gerçekten çok üzülerek gelemedi. Ama kurum, buraya, davete katılamayabilirsiniz. Ama böyle bir mesleki organizasyona ve en çok ta uygulamaya gerekli olan mesleki organizasyona, katılmamak anlaşılabilir bir şey değil. Dediğim gibi sözlerime gerçekten bu şekilde başlamak istemiyorum. Ama bir idare düşünün ki; ormancılık politikalarını yürütecek, yönetecek ve burada çok temel konular konuşuluyor ve katılma kararı almışsınız son anda geri çekiliyorsunuz. Neyi sabote ediyorsunuz. Yani bizi sabote etme şansınız yok. Bakın herkes burada. Bu size lazım, size yol gösterecek çalışmalar bunlar. Bunu sitemin ötesinde, bu mantığı izah etmek anlatmak, bir noktada deşifre etmek zorundayım arkadaşlar. Bu söylemlerimizi hiç birilerini rahatsız etme ve bir şeyler yapma mantığı ile olmadığını sizler gayet iyi biliyorsunuz. Ama bunun izahı yok.” Ormancılığın stratejik bir meslek olduğunu, idareyi yönetenlerin vakar içinde bu görevlerini yapmaları gerektiğini belirterek; “Biliyorsunuz ormanlarımız anayasal güvence altında, anayasal koruma altında. Bunu geçmişteki yöneticilerimiz, hem Devletimizi yönetenler, hem teşkilatımızı yönetenler gerçekten bunları boş yere yapmamışlar. Bu doğal kaynaklarımız ülkemizin en önemli ve stratejik varlıkları. Onun için Anayasal korumaya almışlar. Bununla yetinmemişler. Öyle bir teşkilat kurmuşlar ki, özel bütçeli, özel kanunu olan, herkese, gerekirse Devlete dahi, orman adına dava açma yetkisi olan Bugün sempozyumu yaptığımız bölge meslektaş ağabeylerimizin yaptığı Belek kumul ağaçlaması neticesinde oluşmuştur. Burada bugün turizm var ise, ormancıların yaptığı çalışmanın bir sonucudur. Strateji derken, bu da bir strateji. İstanbul’un suyunun %50-60 nı karşılayan Terkos gölü kumul ağaçlandırmalarıyla güvenceye alınmıştır. Şimdi, böyle bir yapı var iken, biz ne yapıyoruz. Anayasaya aykırı bir takım kanunlar çıkararak ormancılığımızı yürütmeye çalışıyoruz. Örneğin; 2/B, Oda olarak kesinlikle çözümlenmesini istediğimiz bir konudur. Anayasaya aykırı çıkarılan bir Kanun ile çözdüğümüzü sandık ancak sıkıntılarımız devam ediyor. Yaylacılık ile ilgili düzenlemeyi alelacele yaptık, işgalleri şimdi kiralama yöntemleri ile çözüm arıyoruz. Yani çözüm adına çözümsüzlük. Biyolojik çeşitliliği korumayla ilgili bir kanun tasarısı hala TBMM de yasalaşmayı bekliyor. Bu Ka- kuvvetli yaygın bir teşkilat. Yani kolay, kolay vurduğunuzda yıkılacak bir teşkilat değil arkadaşlar. Bunların sebepleri var. Geçmişte çok iyi düşünülmüş, mevzuatlar çok iyi oluşturulmuş.” nunun yasalaşması halinde Milli Parklar Kanunu kalkıyor. Koruma kullanma dengesi gibi bazı ifadelerle, mutlak koruma zonlarına dahi müdahale edilebilecek, ciddi tehlikeler oluşturabilecek bir yasa çıkarılmaya çalışılıyor. Sanırım toplum baskısı hissedildiği için bir buçuk yıldır mecliste bekliyor ama bir punduna getirilip çıkartılacak. Aynı şekilde rapor hazırlayıp sizlerle paylaştığımız İmar Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapacak tasarı meclise geldi. İmar Kanunu altında Orman Kanununda yapılacak değişiklikte; 2-B’lere filan dua okutturacak bir düzenlemeyle, 6306 sayılı afet riski altındaki alanlar için konut yapılmak üzere , bozuk orman alanlarından orman dışına çıkarmalar yapılıyor. Hani ormanlar daraltılamazdı. Anayasal güvence altındaydı. Afet riski altında deyip Türkiye’nin muhtelif yerlerinden bir milyon, iki milyon hektar alanı orman dışına çıkarabilirsiniz. Bize bu tip yasa tasarıları güven vermiyor. Çevre adına orman adına bizi endişelendiriyor. Bakın ormanlarımız delik deşik, Anayasa mahkemesi kararlarına göre kamu yararı ve zorunluluk hallerinde ormanlardan izin verilmesi gerekirken, çöp alanları dahil her şeye ormandan izin verilir hale gelmiştir. İstanbul’un su kaynaklarının bulunduğu Kuzey ormanları içinden, 280 metre alan tıraşlanarak üçüncü köprüden, yeni yapılacak olan hava alanına yol yapılıyor. Bu yol İstanbul Büyükşehir çevre düzeni planında yoktur. İstanbul Sarıgazi ve Ümraniye’nin ikinci köprü yapıldıktan sonra ortaya çıkan yerleşmeler dikkate alındığında, yakın bir gelecekte üçüncü köprünün de güzergâhında aynı şekilde yapılaşacağını belirterek, “Biz gelişmeye karşı değiliz arkadaşlar. Biz yola falan karşı değiliz. Yol yapılması gereken yerden yapılır. Ancak siz bir bölgenin, bir şehrin gelişim planlarını, çevre düzeni planlarını yapanları bir tarafa bırakıp, ben şuraya havaalanı yapacağım, şuraya 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 21 ODAMI ZDAN köprü yapacağım derseniz orda bir sorun vardır. Bakın İstanbul’un 6-7 yıl önce gelişim planlarının hiçbirinde bunlar yok. Büyükşehir Belediyesinin yaptığı planlardan bahsediyorum.” ifadelerini söylemiştir. Ankara’da zor şartlarda tesis edilen orman alanlarıyla ilgili olarak da şu sözlerle konuşmasını sürdürmüştür. “Bakın Atatürk Orman Çiftliği, iki tane orman var, üçüncüyü arasanız bulamazsınız. Birisi Atatürk Orman Çiftliğiydi, diğeri ODTÜ ormanıydı. Atatürk Orman Çiftliğini parçaladık. Gazi Yerleşkesini hallettik. Başbakanlığımız bu ülkede en güzel yere gelsin otursun. Ama bakınız açtığımız davaların keşfine daha bir ay olmadı gittik. O yerleşkeyi bilenler bilir. İnanın nerdeyse bir tane ağaç kalmadı. Bütün o alan olduğu gibi beton yığını. En son geçen gün yürüyüş yapıyorum orada. Bizim bildirilerimizde kullandığımız dev Sedir ağaçları en son onlarda gitti. Ankara şartlarında bunu yetiştiremezsiniz. İsterseniz yüz bin ağaç dikin. Ağaç dikmekle bunu geri getiremezsiniz. Burada yarım asır var. Burada 60-70 yılı getiremezsiniz bir anda böyle bir şey yok. Öyle bir şey yok. ODTÜ ormanı, 60 larda kurul- 22 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 muş, 3 bin hektara yakın bir orman, hani tünellerle geçiyorsunuz her yeri, niye geçmiyorsunuz. Yazık Ankara şartlarında iki adet ormanımız var. Bunu niye anlatıyorum, bu bir bakış, bu bir mantık. Şimdi bunu, işte ağaç dikiyoruz 10 bin, 20 binle bunu izah edemezsiniz. Ama bunu kim izah edecek. Şimdi asıl geleceğim nokta burası arkadaşlar. Bunu biz söylüyoruz. Bir meslek örgütüyüz. Söyleriz. Böyle platformlarda söyleriz. Olmadı başka platformlarda duyururuz. Ama bunu siyasete anlatacak olan benim buraya gelmeyen bürokrat arkadaşım.” Genel Başkan konuşmalarında; Orman Genel Müdürlüğü Personeli Atama ve yer Değiştirme Yönetmeliğine değinerek, tüm meslektaşlarımızın hislerine tercüman olan önemli tespitlerde değinerek şu uyarılarda bulunmuştur. “Şimdi bakınız bizim personel yönetmeliğimizden sürekli bahsediyoruz. Adaletli, liyakatli çalışacak personel diye diye dilimizde tüy bitti. Bu niye önemli, eğer bunu sağlıklı yapmazsanız, kriterlere uygun insanların çalışma şartlarını oluşturmazsanız, kurşun askerler yetiştirirsiniz. Ondan sonra idare de, bilmem kaç göstergeye gelmek için o kurşun askerler, sizin emirlerinizin dışında hiçbir şeye kulak vermeden devam ederler. Bu yönetmeliklerin üç defa yürütmesini durdurduk arkadaşlar. Ne olursunuz katkı sağlayalım. Gelin bu çalışanlarınızı huzursuz etmeyin. İnsan kalitesi, insanı verimli bir şekilde çalıştıramadıktan sonra, istediğiniz kadar politikalar oluşturun sonuca gidemezsiniz. Ne oldu kaç defa görüş alışverişinde bulunduk. Yine yönetmelik çıktı teşkilat ayakta. Teşkilatın sesi çıkmıyor ama içerden kaynıyor. Yönetmelik çıkartıyorsunuz atama yer değiştirme, 10 yılı dolduran herkesi geriye dönük olarak rotasyona tabi olacak şekilde, makamlar bilmem neler anlaşılabilir. Şube müdürüne, mühendise uzmanlık gerektiren şeylere, Dünya uzmanlığa gidiyor, 7 yılda burada çalıştıysanız sizi değiştireceğim, yani silvikültürde çalıştıysanız sizi koruma ya vereceğim sıfırdan başlayınız. Bu temel ilkelere aykırı bir hadisedir. Şimdi bunu niye söylüyorum. Niye böyle muallak, insanları sıkıntıya sokabilecek, istediğiniz gibi kullanacak şeyleri yapıyorsunuz. Yani insanlarımız, çalışanlarımız, aileleri ile beraber sosyal bir bütün. Herkesin çoluğu çocuğu var. Huzuru sağlayamazsanız. O insandan verim alamazsınız. İki yıl önce bir ağabeyimiz, daha taze, daha iki yıl olmadı. Sami KILIÇ, bu mesleğe şerefiyle 30 yılın üzerinde emek vermiş bir insan. Tek kişi aleyhinde konuşamaz, Devletin tek kuruşunu zayi etti diye. Toprağa verdik. Bölgemüdür yardımcısı, tayinini çıkarıyorsunuz, iyi, gidiyor mahkemeye Başmühendis geriye döndürüyorsunuz. Mahkeme iade-i itibar yapıyor. Dönüyor iade ediyor gibi yapıyorsunuz, etmeye kalkıyorsunuz, bir süre sonra yeniden Artvin’e tayinini çıkarıyorsunuz ve tebliğini yapıyorsunuz. Tebliğden bir saat sonra beyin kanaması geçiriyor. Bakın biz bunları o dönemlerde de sorumlu davranarak hiç istismar etmedik. Ama ne oldu bir süre belli şeyler beklemeye alındı. Yeniden başladı.” Orman idaresi; ormancılık ile ilgili asıl görevlerini yapmanın ve perişan olmuş yerleşkeyi yeniden kurmanın yerine, meslek örgütünün seçimlerine müdahale etmek ve kontrol altına almak için her türlü yola başvurarak toplantılar yaptığına işaret ederek konuşmasında şu hususlara yer vermiştir. “Meslek örgütlerimizin seçimlerine varıncaya kadar müdahale edeceksiniz. Bakın bazılarının kararnamesi çıkıyor, teşkilatta bazılarının çıkmıyor. Her halde yeterince tabi olacağı, olmayacağı mı düşünülüyor bilmiyorum. Ama kararnamesi çıkan personelden sorumlu arkadaşlarımız, yani şöyle güzide bir toplulukta bunlar çok fazla girilecek şeyler değil, ama üç beş gündür İstanbul ve başka illerimizde Oda seçimleriyle uğraşıyor. Bu işlerle meşgul olacak arkadaşlarımız, seçimler geliyor Oda seçimleriyle ilgilenmeye başladılar. Yani sizin işiniz bu mu? Allah rızası için işiniz bu mu? Teşkilatın geldiği nokta belli, şuan oturacak yeriniz yok. Gazi Yerleşkesi, bakın çıktınız. Kiralık binalarda geziniyorsunuz. Oturacak yeriniz yok. Orman Genel Müdürlüğü gibi kuvvetli bir teşkilat, gayrimenkul zengini bir teşkilat, her teşkilata yer yapması için bir yerler veren teşkilat, kendi binasını yapamıyor, kendi yerini yapamıyor. Sen otur önce bir siteni yap. İyi bir personel rejimi ile teşkilatını bir huzura kavuştur. Oda seçimleri senin işin mi? Mübarek adam, yani başka şeyler farklı şeyler bırakın birileri söylesin hazmedin bunu gelin bakın siz de söyleyin faydalanın.” Ormancılık mesleğini icra eden orman mühendisi, orman endüstri mühendisi ve ağaç işleri endüstri mühendisi arkadaşlarımızın, mesleki faaliyet konularıyla, mesleki hak ve yetkilerini yasal güvenceye alan, 5531 sayılı Kanunu serbest piyasa koşullarında uygulayan, Serbest Ormancılık Büro ve Şirketleri ile ilgili olarak şu hususlara değinmiştir. “Üzülerek ifade ediyorum. Bakın 5531 sayılı yasa 2006 da çıktı. Şu ana kadar 10 bin kadar mühendisin sektörde çatır çatır çalışması lazım arkadaşlar. Bunun vebali or- mancıların, siyaset değil, siyasilere biz söyleyeceğimizi söylüyoruz. Bizim bu teşkilatın sırtına basa basa yürüyen istikbal peşinde koşan arkadaşlarımız, bu teşkilatın ekseriyeti fedakâr insanlar. Ama teşkilatın sırtına basarak bu yasanın gereği Ormancılık Büro ve Şirketleri Kamu İhale Kanunu çerçevesinde, ihale mevzuatı çerçevesinde yapılacak şeffaf ihalelerle, hem OGM, orman teşkilatı hizmetlerini çok rahat standartlara uygun yaptıracak, hem sektör harekete geçecek. Daha onda birinde değiliz. Sebep biziz. Bir ihale yapmayı beceremiyoruz. Bilgi eksiğimiz var. Art niyetli olanlarımız var. İstiyoruz ki teşkilatı nasıl yönetmeliklerle baskı altına alıyorsak, özel sektör büro ve şirketleri de bana yakın olanları iş ile baskı altına alayım.” Orman Endüstri Mühendisleri ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisleri ile ilgili olarak da, sektörün en üst meslek örgütü TOBB ile temaslar ve toplantıların yapıldığını, kamu kurumlarında gerekli girişimlerde bulunulduğunu, özel sektörün istediği niteliklerde mühendislerin yetiştirilmesi için gayretlerin olduğunu, özel sektörde mühendis istihdamına yönelik yasal hakların takip edildiğini ve bu bağlamda empati yapmak gerektiğini belirterek konuşmalarını bitirmiştir. Sempozyumun birinci günü 01/11/2013 Cuma günü, 5531 sayılı Yasada güvenceye alınan mesleki faaliyet konularıyla ilgili olarak yapılacak ihracat işlerinde “Orman Bitkisi Bitkisel Ürünleri ve Endüstriyel Ahşap Eşya Üretiminin İhracatı ile Bu Alanlardaki Mühendislik Hizmetleri” konulu panel düzenlenmiştir. Sempozyum haberileri için www.ormuh.org.tr 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 23 ODAMI ZDAN 2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRİSİ I) GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERİN 5531 SAYILI KANUNA YÖNELİK HİZMET ALIMLARI VE İRDELENMESİ 1- Orman idaresi ile Orman Mühendisleri Odası; 5531 sayılı Kanunda belirtilen orman mühendisliği mesleki hizmetlerinin, 4734 sayılı Kanun kapsamında uygulanmasına yönelik olarak, Orman İdaresinin merkez ve taşra kuruluşlarında bilgilendirme amaçlı ortaklaşa eğitimler ve çalıştaylar düzenlemelidir. 2- Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularındaki hak ve yetkileri kullanabilmek için, orman mühendislerinin Odaya kayıtlı olmaları ve ruhsat belgesiyle yetkilendirilmeleri yasal zorunluluk olduğundan, danışmanlık hizmet alımı ihalelerine ait ihale dokümanlarında orman mühendisi ifadesi yerine, mutlaka orman mühendisi unvanlı yetkili meslek mensubu ifadesi yazılmalıdır. 3- Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularından özel uzmanlığı gerektiren alanlar, Orman İdaresi, Üniversiteler ve Orman Mühendisleri Odasının yapacakları ortak çalışmada belirlenmeli, bu konularda Orman idaresi ve üniversitelerin katkılarıyla Oda tarafından sertifikalı eğitimler yapılarak uzmanlık sertifikası verilmeli, bu hizmetlerin satın alınmasına dair ihale dokümanlarında sertifikalı uzmanlar aranmalıdır. 4- Sempozyuma konu edilen odun dışı bitkisel ürünlerin teşhis, tespit, envanter ve yönetim planları; av hayvanlarının teşhis, tespit, envanter ve yönetim planları; yetişme muhiti analizi, envanteri, planlaması ve haritacılığı gibi konular- 24 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 da, Orman Mühendisleri Odasının koordinasyonunda, orman idaresi ve üniversitelerin katılımlarıyla sertifikalı uygulamalı uzmanlık eğitimlerine en kısa zamanda başlanmalı, orman idaresince bu hizmetlerin serbest ormancılık büroları ve şirketlerinden satın alınmasına yönelik çalışmalar başlatılmalıdır. 5- Orman idaresi başta olmak üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşları; 5531 sayılı Kanuna ilişkin mesleki faaliyet konularında yapacakları hizmet alımlarında, mesleki denetimlerin sağlanmasına yönelik olarak, üretilen mesleki çıktılarda Orman Mühendisleri Odası vizesinin yapılıp yapılmadığı mutlaka aranmalıdır. 6- Yapım hizmeti ihalelerinde mühendislik diplomalarının benzer iş olarak değerlendirmesi uygulamasının, tüm mühendislik hizmetlerine tanınacak şekilde 4734 sayılı Kanunun 62 inci maddesinde değişiklik yapılmalıdır. 7- Kamu İhale Kanununun 48 inci maddesi 2 inci fıkrasına göre, Kamu İhale Kurumunca belirlenecek limit dahilindeki 5531 sayılı Kanuna giren danışmanlık hizmet alımlarında iş deneyim belgesi aranmaması için, Danışmanlık Hizmet Alımları Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik yapılmalı, bu değişikliğin gerçekleştirilmesi için, KİK nezdinde Orman Mühendisleri Odası ile Orman İdaresi birlikte girişimlerde bulunmalıdır. 8- Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü; 5531 sayılı Kanun kapsamındaki Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularına ilişkin danışmanlık hizmet alımlarını Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinden yapacak biçimde ihale dokümanlarında gerekli düzenlemeler yapmalı, bu Genel Müdürlüğün faaliyet alanlarına giren konularda meslek mensuplarının uzmanlaşmaları için OMO tarafından gerekli tedbirler alınmalıdır. 9- Orman idaresinin, 5531 sayılı Kanun kapsamına giren ormancılık mühendisliği konularında, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa göre yapacakları hizmet alımlarının; Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinden yapılması, hizmet alımlara iştirak edecek Serbest Büro ve Şirketlerdeki meslek mensuplarının yetkili ve ruhsatlı olup olmadıklarına dikkat edilmesi, satın alınacak mesleki hizmetlerde Oda vizesinin bulunması, ihale değerlendirmesinde 5531 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göz önüne alınması gerektiği hususlarına ihale dokümanlarında yer verilmelidir. 10- 5531 sayılı Kanuna göre kurulması ön görülen ve işleyişleri 24/7/2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ”Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Serbest Yeminli Meslek Mensupları Tüzüğü” de belirlenen, Serbest Yeminli Ormancılık ve Orman Ürünleri Bürolarının kuruluşlarının hayata geçirilmesi için, OMO tarafından yeminli meslek mensupluğu sınavları yapılmalı, Orman İdaresince Serbest Yeminli Ormancılık Bürolarının çalışma alanlarına yönelik olarak, OMO’nun katkılarıyla ormancılığa ilişkin mevcut ikincil mevzuat üzerinde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 11- Orman ürünleri sanayinin istediği nitelikte Orman Endüstri Mühendisi ile Ağaç İşleri Endüstri Mühendisi yetiştirilmesi için; 23–24 Kasım 2012 tarihlerinde Kastamonu’da yapılan “5531 Sayılı Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanunun Yüksek Öğretim ve Eğitime Yansımalarının İrdelenmesi ve Hedefler” konulu kongre sonuç bildirisinde yer alan öneriler de dikkate alınarak; Orman Mühendisleri Odasının koordinasyonunda, TOBB, üniversiteler ve orman idaresinin katılımlarıyla yapılacak arama toplantılarıyla, uzmanlaşma ve ders içerikleri konusunda alternatif öneriler geliştirilmeli, yabancı dil hazırlık okutulmalı, analitik düşünebilen mühendisler yetiştirilmeli ve yıl içinde yapılacak sürekli eğitimlerle güncel bilgiler mühendislere aktarılmalıdır. 12- Orman ve ağaç endüstrisine yönelik başta ahşap mobilya üretimi olmak üzere diğer ahşap eşya üretimlerinde özgün tasarımlar ve markalaşmaya önem verilmelidir. II) TÜRKİYE ORMAN EKOSİSTEMİ VE YETİŞME ORTAMI ANALİZİ, ENVANTERİ, PLANLAMASI VE HARİTACILIĞI 1- T.C. Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nce (ÇEM); 4125 sayılı Tamime dayalı olarak hazırlanan, Türkiye’deki mevcut ağaçlandırma ve tür değişikliği projelerindeki toprak etütleri ile toprak analizleri kullanılarak Türkiye toprak haritalarının üretilmesi amacıyla başlatılan çalışmalarda, toprak özelliklerinin değerlendirilmesi, toprak numunesi alımları ve laboratuar analizlerindeki belirsizlikler nedeniyle bunların kullanılamaz olduğu gözlemlenmiştir. Arazi etütleri ve toprak numuneleri uzmanlar tarafından alınmalı, laboratuar analizlerindeki farklı yöntemlere son verilmeli, yetişme ortamı/toprak etüdü ve haritalarının yapımı için öncelikle toprak ve vejetasyon örneklemelerine yönelik uluslararası standartları temel alan kılavuzlar mutlaka hazırlanmalıdır. Ayrıca toprak analizleri ve etütleri yapılan alanların envanter ve kalıcı kayıt işlemleri sağlıklı bir şekilde başlatılmalıdır. 2- Türkiye yetişme ortamı/toprak etüdü ve haritalarının yapımına yönelik kılavuzların hazırlanmasında; Avrupa Komisyonu Avrupa Toprak Bürosu (ESBN, 2013) ya da Avrupa Birliği Orman Sağlığı İzleme Programı (ICP Forests) tarafından hazırlanmış olan toprak örneklerinin alınması, analizi ve toprak veri bankası oluşturulması kılavuzları temel alınmalıdır. 3- Orman topraklarının sınıflandırılmasında; Ülkemizin Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonunca yürütülen çalışmalara katıldığı ve bilgi sağladığı dikkate alınarak, Ziraat Mühendisleri tarafından kullanılan ABD toprak taksonomisi değil, Orman Mühendislerinin kullandıkları Orta Avrupa Toprak Sınıflandırma sistemi kullanılmalı, toprakların sistematik sınıflandırmasında FAO tarafından geliştirilmiş olan Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen “Toprak Kaynakları için Dünya Referans Temeli (FAO/DRT)” (World Reference Base for Soil Resources (FAO/WRB)) sistemine uygun standartlarda veriler üretilmelidir. 4- Orman yetişme ortamlarının ayrılmasında iklim özelliklerinin önemi dikkate alınarak, ormanlardaki meteoroloji istasyonlarının sayısı arttırılmalı ve bunun için Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile işbirliğine gidilmeli, laboratuvar analizleri uluslararası analiz yöntemleri ve standartlarına uygun olarak yapılmalı, kalite kontrol sisteminin yerleştirilmesi için, Ormancılık Araştırma Enstitüsü ile Orman Fakülteleri laboratuvarları arasında ring testler uygulanmalıdır. 5- Ülke çapında yetişme ortamı etüt ve haritalama çalışmalarına başlanması halinde; mevcut laboratuvarların kapasiteleri geliştirilmeli, 2003 yılında Çevre ve Orman Bakanlığının kurulması sırasında kaldırılan toprak laboratuvarları tekrar kurulmalı, özel referanslı orman toprak laboratuvarlarının kurulması teşvik edilmeli, haritalama çalışmaları için gereksinim duyulan coğrafi bilgi sistemleri (CBS) merkezleri kurulmalı, topraklar ve yetişme ortamlarında iklim değişikliği vb. nedenlerle ortaya çıkabilecek değişimlerin izlenmesi için bir izleme ağı kurulmalı, bu amaçla Orman Ekosistemlerinin İzlenmesi Programı kapsamında her yıl tepe tacı durumunun değerlendirilmelerinin yapıldığı mevcut seviye-1 noktalarından yararlanılmalıdır. 6- Yetişme ortamı etüdü ve haritalanması için yukarıda önerilen hususlarının tamamlanmasından sonra; eğitim programları hazırlanarak birisi toprak diğeri vejetasyon konusunda uzman en az iki orman mühendisinden oluşacak arazi ekipleri kurularak eğitilmeli, arazi, laboratuvar ve haritalama çalışmaları Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak ekiplerle yapılabileceği gibi, 5531 sayılı Kanuna göre kurulan Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinden hizmet alımı suretiyle yapılabilmeli, bunun için Orman Mühendisleri Odası ile işbirliğine gidilmeli, bu çalışmalardan sağlıklı sonuçlar elde edilmesi için denetim mekanizması oluşturulmalıdır. 7- Orman Amenajman Planlarında Fonksiyonların (toprak koruma, su üretimi gibi) ayrılması, idare sürelerinin belirlenmesi, ağaçlandırma çalışmalarında artımın en fazla olduğu alanlardan başlanmasında, kullanılacak ağaç türlerinden ekonomik bakımdan daha değerli olanının seçilebilmesinde, silvikültürel planlamalarda gerekli olan yetişme ortamı koşulları ile 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 25 ODAMI ZDAN ormanların üretim güçleri, yapay ve doğal gençleştirme yöntemlerinin belirlenmesinde, ormanlar için söz konusu olabilecek muhtemel tehlikelere yönelik gerekli bilgilerin sunulmasında, baraj havzaları ve yeşil kuşak ağaçlandırmaları, erozyonla mücadele, yukarı havza sel kontrolü ve çölleşme ile mücadele kapsamında çalışma yapılacak alanlara ilişkin fizyografik, edafik, klimatik ve biyotik verilerin belirlenmesinde gerekli olan yetişme ortamı etüdü ve haritaları yapılmalı, orman amenajman planlarının 10 yıl içinde bitirilmesi için 1963 yılında alınan tedbirlere benzer şekilde, bu çalışmaların Cumhuriyetimizin 100.yılı olan 2023 yılı hedef alınarak 10 yıl içinde bitirilmesine yönelik olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü’nce gerekli teknik ve idari tüm önlemler alınmalı ve zaman geçirilmeden uygulamaya konulmalıdır. 8- Orman ekosistemlerinin sürdürülebilirliği için, ihtiyaç duyulan temel ekolojik veri altlıklarının sağlanmasında dağılım modelleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Canlı organizmalar ile cansız ortam faktörlerini, potansiyel değer veya kaynak rezervini, aktüel durumu ortaya koymayı amaçlayan yetişme ortamı haritaları ile hedef türler için iklim değişimini hesaba alan dağılım haritaları üretilirken; kişisel değerlendirmelere dayalı geleneksel yöntemlerin yerine, bilgi teknolojilerinin ürünü olan, üretimi hızlı, objektif değerlendirme sunan, denetimi kolay bağlantı yöntemli dağılım modelleri kullanılmalıdır. 9- Başarılı eylem planlarının ortaya konması için, ekolojik değerler ile toplum gerçeklerinin aynı eksende oturduğu ve süreklilik prensibi temelinde, ekosistemlerin coğrafi planlamaları yapılmalıdır. Bunun için ekolojik bilgi altlıklarının oluşturulması, paydaşlardan 26 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 alınan bildirimler ile toplum çıkarlarının makul düzeyde gözetildiği yönetim planlarının şekillendirilmesi, ekosistemlere yönelik olarak hazırlanacak yönetim planlama süreçlerinin bu şekilde tamamlanması, bu planların uygulamaya daha kolay aktarılması, gelecekte olası sosyal rahatsızlıklardan kaynaklanacak problemlerin büyük oranda önüne geçilmesi, ucuz, hızlı, etkin bir yönetim ve geliştirme planının yapılması için; Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinden yapılacak hizmet alımlarına ilişkin hazırlanacak ihale şartnamelerinde, verilerin üzerinde işlendiği, üzerinde değişikliklerin yapılabileceği ve iş bitiş takviminden daha kısa sürede elde edilebilecek, bağlantı yöntemli ve model tabanlı haritaların üretilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. 10- Orman İşletme Şefliği temelinde yapılan orman amenajman planlarında, ormancılığımızda daha entansif ve verimli çalışabilmek için, yapılacak işler olarak yetişme ortamı analizi ve haritası da eklenmelidir. 11- Orman ekosistemlerin sağlıklarının izlenmesinde, rehabilitasyon çalışmaları ile ağaçlandırma sahalarının başarılarının tespitinde ve doğal orman şartlarına benzerliklerinin değerlendirilmesinde, orman biyolojik çeşitliliğinin bir parçası olan toprak mikro eklembacaklıları gibi toprak faunasından da yararlanılabilir. III) ORMAN EKOSİSTEMİ TEMELİNDE TÜRKİYE ORMANLARINA YÖNELİK ODUN DIŞI BİTKİSEL ÜRÜNLER 1- Odun dışı orman ürünlerinin envanter ve planlama çalışmaları, Serbest Ormancılık Bürolarından hizmet alımı da yapılarak en kısa zamanda tamamlanmalı, Orman İdaresi, Üniversiteler ve Oda işbir- liğinde uzmanlık eğitimleri yapılıp teknik kapasite artırılmalı, odun dışı üretimler planlara dayalı olarak yapılmalı, doğal ortamında yayılışını artırıcı tedbirler geliştirilmeli, ağaçlandırılacak alanlarda odun dışı bitkisel ürün tesisi uygulamalarına yer verilmelidir. 2- Odun dışı bitkisel ürünlerin tekniğine uygun toplatılması için, orman idaresi ile kooperatiflerin işbirliğinde Orman Köylüleri eğitilmeli, bu ürünleri işleyen ve ihracatını yapan sektör kuruluşlarının talep, sorun ve önerileri dikkate alınmalı, bu ürünlere ihracat öncesi yurt içinde daha fazla katma değer kazandırıcı tedbir ve teşvikler uygulanmalıdır. 3- Odun dışı orman ürünlerinin, etkili kırsal kalkınma aracı olarak kullanabilmesi için, “coğrafi işaretler” korumasına alınmalı, coğrafi işaretler korumasına alınacak ODOÜ nin belirlenmesi amacıyla, başta Orman İşletme Müdürlükleri olmak üzere, gerçek ve tüzel kişilerce gerekli çalışmalar yapılmalı ve belirlenen ürünlere coğrafi işaret alınması süreci başlatılmalıdır. 4- Odundışı orman ürünü veren türlerin envanter ve planlama çalışmalarında, türlere göre gereksinim duyulan uzman teknik personel eksikliğinin giderilmesi amacıyla, kamuda ve özel sektörde çalışan mühendislerin sertifikalı eğitimlerine önem verilmeli, ruhsatlı serbest orman mühendislerinin eğitimlerinde Orman İdaresi ile Orman Mühendisleri Odası işbirliği yapmalı, “Odun Dışı Orman Ürünlerinin Envanter ve Planlaması ile Üretim ve Satış Esasları” na ilişkin 297 sayılı tebliğin izahnamesinde, envanter, yönetim planı ve hasat planı yapımlarına dair yapılacak danışmanlık hizmet alımı esasları belirlenirken, 5531 sayılı Kanun ve ikincil mevzuat hükümleri dikkate alınmalı ve Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinin uyacakları esaslar belirlenmelidir. 5- Bölgelere göre odun dışı orman ürünü desenleri belirlenmeli, kırsal kalkınma dikkate alınarak kooperatifçilik teşvik edilmeli ve bu yolla hammadde yerine işlenmiş ürünlerin dış ticareti başta olmak üzere pazarlanması hedef alınmalıdır. 6- Bozuk olarak nitelenen orman alanlarımızın çok önemli bir kısmı, odun dışı ürünler açısından zengin türlere sahip doğal nitelikli potansiyel alanlar olduğundan, bu yerler ekosistem dengesi gözetilerek korunmalı, bu alanlardaki odundışı bitkisel ürünlerin hasat planları yapılarak orman köylüsüne öncelik verilmeli ve teknik destek sağlanarak değerlendirilmelidir. 7- Odundışı orman ürünleri ekosisteminin sürdürülebilirliğinin sağlanması için, alıcılar tarafından organize edilen ve profesyonel olmayan toplayıcılar düzenli olarak eğitilmeli, yerel halk ve profesyonel toplayıcılara kaliteli hammadde elde etmek için iyi toplama ve üretim uygulamaları konularında güncel bilgiler verilmeli, tıbbi ve aromatik bitkilerin yabani hasadı konusunda mesleki bilgiye dayalı hasat projeksiyonlarını içeren ve bitkilerin üretkenlik biyolojisi konusunda bilimsel bilgilere dayalı etkili yönetim bilgi sistemleri oluşturulmalıdır. 8- Odundışı orman ürünleri veren ağaç ve ağaççıklardan oluşan meşcerelerde, orman idaresi, üniversite ve araştırma kurumlarının işbirliğiyle seleksiyonlar yapılmalı, belirlenen üstün özellikli genotipler korumaya alınmalı, üretim sırasında kontrol ve denetim faaliyetleri periyodik olarak yapılmalı, planlara dayalı bakım ve budama teknikleri gibi silvikültürel çalışmalar yapılarak ürün verimliliği artırılmalıdır. 9- ODOÜ sağlayan kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanması için, ülke koşullarına uygun yönetim sistemi ile idare edilmeli, ülkemizin sosyo-kültürel ve geleneksel kullanım şekillerine uyacak biçimde sürdürülebilirlik göstergeleri belirlenmelidir. 10- Odundışı orman ürünlerine konu bitkiler ile bu bitkilerin ekonomik getirileri hakkında farkındalığın oluşturulması yönünde, bölgeler itibariyle halk bilgilendirilerek eğitilmeli, bölge halkınca bitkilerin doğal tarımlarının yapılmasına yönelik uygulamalı araştırmalar yapılmalı, ürün satın alma garantisi ve kredi desteği gibi özendirici tedbirlerle üretim artırılmalıdır. 11- Odundışı orman ürünlerinin ticaret hacmini arttırmak için, Devlet, yerel yönetimler ve ticaret odalarının işbirliği ile markalaşma yapılmalı, yurt dışına açılım için gerekli alt yapı oluşturulmalı ve işletmeler bu yönde desteklenmelidir. 12- Ülkemizin, uçucu yağlar üretilen odundışı bitkiler yönünden zenginliği dikkate alınarak; bu alanda prodüktif üretim yapabilmek için, uçucu yağ üretiminde lider ülkelerin teknikleri ile kullandıkları araç ve gereçler yakından takip edilmeli, Dünya pazarları izlenmeli, konuyla ilgili talep eğilimleri sürekli güncellenmeli ve üreticiler belli hedeflere yönlendirilmelidir. 13- Odundışı orman ürünlerinden karayosunların ve mantarların biyolojisi, üretimi, kullanım alanları, ihracata yönelik pazarlama konularında araştırmalar yapılmalı, bilinçli bir şekilde orman köylülerine toplatılarak pazarlanması sağlanmalıdır. 14- Baltalık ormanlardan yapılan fiili yaprak faydalanmasının disipline alınması ve bu ormanların yapı ve kuruluşlarının tahrip edilmemesi için, amenajman planla- rında katılımcılığın gereği olarak tetar işletmeciliğine yer verilmesinin önü açılmalıdır. IV) ORMAN EKOSİSTEMİ TEMELİNDE TÜRKİYE’NİN AV VE YABAN HAYATI 1- Türkiye ormanlarında, biyolojik çeşitlilik değeri ve zenginliğine haiz olan alanlar katılımcı anlayışla bir an önce belirlenip korunan alanlar statüsüne alınmalı, mevcut korunan alanların Uzun Devreli Gelişme Planları ile Yönetim ve Gelişme Planları, Serbest Ormancılık Bürolarından da hizmet satın alınarak en kısa zamanda tamamlanmalıdır. 2- Türkiye Ormanlarında av turizmi kapasitesinin artırılması için; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce gerekli envanter ve amenajman çalışmaları yapılmalı, uzman orman mühendisleri istihdam edilerek nesli azalan veya azalmayan yaban hayvanlarının üretim çalışmaları artırılmalı, av turizmi yapan seyahat acentelerinin etkinliği artırılmalı, yurt dışındaki av turizmi uygulamaları izlenmeli, ormanlarda yapılacak silvikültürel müdahalelerde, yaban hayvanlarının istekleri gözönünde bulundurulmalı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün kurumsal kapasitesi gözden geçirilmeli ve güçlendirilmelidir. 3- Koruma statüsündeki tabiat parkı ayrımlarında korumadan ziyade, rekreasyonel olanaklar sağlamak amacı öne çıkarılmaktadır. Tabiat parklarının ayrılmasında tüm ilgi grupları tarafından kabul edilebilecek bilimsel kriterler oluşturulmalıdır. 4- Korunan alanların yönetiminden sorumlu Doğa Koruma ve Milli parklar Genel Müdürlüğü’nün, bu alanlara yönelik birçok yetkilerinin başka kurumlara devredilmesi nedeniyle, alan yönetimindeki aza- 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 27 ODAMI ZDAN lan etkinliği ve sorumluluğu yapılacak yasal düzenleme ile mutlaka artırılmalıdır. 5- Ekosistem tabanlı sürdürülebilir ormancılık bağlamında, ekolojik dengenin sağlanması için; hektarda bir iki adet ölü ağaç bırakılmalı şeklindeki genel kabulün yerine, literatürde yer aldığı biçimiyle, serin ve ılıman kuşak ormanlarda toplamda en az 5-10 m3/ha, optimumda ise 15-30 m3/ha, ya da birim alandaki toplam ağaç hacminin %3-8’i oranında ölü ağacın alanda bırakılması hususu OGM’ce değerlendirilmelidir. 6- Av ve yaban hayatı neslinin tehlikeye sokulmaması için, av ve yaban hayvanlarının yaşam, beslenme, yumurtlama, üreme ve yavrulama alanlarında, bu yerleri çıkardığı atıklarıyla kirleten tesislerin yapımına izin verilmemelidir. 7- Avcılık, doğal yaşama doğrudan müdahale eden bir faaliyet olduğundan; avcılar çok iyi bir şekilde eğitilmeli, avcılarda aranan eğitim seviyesinin de daha yükseğe çekilmesi çalışmaları yapılmalı, avcıların MAK toplantıları dışında da sorunlarını dile getirebilecekleri bilgilendirme toplantıları yapılmalıdır. 8- Kamu yararını yakından ilgilendiren doğa ekosisteminin korunmasına yönelik olarak, İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun’da bireylerin de dava açmasını sağlayacak biçimde değişiklik yapılmalıdır. 9- Av ve yaban hayatı koruma ve geliştirme alanlarında, büyük memeli türlerinin yavrulama için tercih ettiği alanlar fotokapan yöntemiyle belirlenmeli, çiftleşme ve yavrulama dönemlerinde söz konusu alanlarda orman emvali üretim çalışmaları gibi hayvanları rahatsız edici insan faaliyetleri yapılmamalı, mutlak koruma zonları 28 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 oluşturulurken yavrulu bireylerin tespit edildiği bölgeler göz önünde bulundurulmalı ve bu alanlarda insan faaliyetleri kısıtlanarak kaçak avcılık gibi yaban hayatını büyük ölçüde olumsuz etkileyen faaliyetler kontrol altına alınmalıdır. 10- Av kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için; ülkemizdeki avlanmaya açık orman alanları ve diğer alanlarda 4915 sayılı Kanunda tanımlanan avlak sistemleri tesis edilmeli, yıllık avlanma kotaları avlaklar bazında belirlenerek av potansiyeli kontrol altına alınmalıdır. 11- Yaban hayatına yönelik Uzun Devreli Yönetim Planları yapımında, türlerin envanterleri, populasyon büyüklükleri, sağlık durumları ile biyolojik özelliklerinin belirlenmesinde, tüm dünyada yapıldığı biçimde, güvenilir ve hızlı veri elde edilmesini sağlayan fotokapan yöntemi kullanılmalı, yönetim planı yapımlarına dair danışmanlık hizmet alımı teknik şartnamelerde yer verilmeli, av turizmine açık alanlarda bu yöntem av kotalarının belirlenmesinde değerlendirilmelidir. 12- Doğa turizmine (ekoturizm) konu olacak alanlar önceden belirlenmeli, ekosistemi koruyucu tedbirler alınarak katılımcı yaklaşımla planlanmalı ve planlara ilin valisi ile kentin dinamikleri sahiplenmeli, daha sonra kullanıma açılmalı ve uygulamalar periyodik olarak denetlenmelidir. 13- Av ve yaban hayvanlarının sürdürülebilirliğini sağlamak için; öncelikle ülkemizin av sahaları Kara Avcılığı Kanunu’na uygun olarak Devlet Avlağı ve Genel Avlak statülerine kavuşturulmalı, envanterleri yapılmalı, taşıma kapasitesi üzerinde olan türler için kotalar belirlenerek avlanmaya izin verilmeli, sistemin sağlıklı yürütülüp işletilmesi için, gerektiğinde yasal dü- zenleme yapılarak avlakların belde belediyeleri, köy tüzel kişilikleri, avcı kuruluşları ve derneklerince işletilmesinin sağlanması için yasal düzenlemeye gidilmelidir. 14- Avcılık eğitimi eğitmenleri seçilirken; avcılığı bilmeleri, alanında uzman ve konularına hâkim olmaları, bilgiyi aktarırken kitaptan okuyarak değil okumadan vermeleri, dersi ciddiye almaları, imkânlar ölçüsünde akademisyenlerden olmalarına özen gösterilmeli, gece avcılığının zararları ve tahribatları konusu avcı eğitim programına alınmalıdır. 15- Halen avcı eğitimleri Halk Eğitim Merkezleri odaklı yapıldığından, bu merkezlerin bulunmadığı ilçelerinde avcıların eğitimlere katılmaları yönündeki sıkıntılarına çözüm bulmak için, avcı eğitimlerinin avcı derneklerinin bulunduğu yerlerde yapılması konusu Doğa Koruma ve Milli parklar Genel Müdürlüğü’nce değerlendirilmelidir. 16- Orman içi sularımızdaki alabalık neslinin korunması ve yok olmasının önüne geçilebilmesi için, su kaynaklarının etüt, tespit ve planlama çalışmalarına önem verilmeli, ekolojisine uygun olarak üretilen yavru balıklar, anaçlarının alındığı ormaniçi sulara bırakılmalıdır. Yukarıda belirtilen sempozyum çıktıları, bildiri sahipleri ve katılımcıların ortak görüşleri doğrultusunda oluşturulmuş ve sempozyum genel kurulunca kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır. 03 Kasım 2013 SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU UZMAN S AH AS I Formica rufa L. (Hymenoptera: Formicidae)’nın Biyolojisi Morfolojisi, Transplantasyonu ve Biyolojik mücadeledeki önemi Yaşar AKSU Biyolog Artvin Orman Bölge Müdürlüğü Berna ÇELİK GÖKTÜRK Orman Mühendisi Artvin Orman Bölge Müdürlüğü Özet Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ladin ve sarıçam ormanlarında, kitle üremesi yaparak ormanların doğal yapılarında bozulmalara neden olan Ips typographus, Ips sexdentatus, Dendroctonus micans, Ips acuminatus, Pristiphora abietina, Oligonychus ununguis ile doğal dengeyi yeniden kurmak için Formica rufa nakilleri yapılmaktadır. Formica rufa genellikle Ladin (Picea orientalis) ve Sarıçam (Pinus sylvestris) olmak üzere ibreli ormanlarda, 1450-1950 metre yükseklikte yayılış göstermektedir. Formica rufa transplantasyonu, Nisan ayı içinde kapalılığı kırılmış meşcerelere tesis edilmektedir. Büyük ve yaşlı yuvalar tercih edilmektedir. Bir Formica rufa yuvası ortalama 80-100 metre mesafelik bir alan içinde faaliyet göstermekte, sahada bölünerek çoğalmaktadır. İbreli ormanlarda koloniler halinde yaşamaktadırlar. İşçi karıncalar, yuvanın bakımından ve koloninin bütün yıl besininin temin edilmesinden sorumludurlar. Erkek karıncaların yuvadaki sayıları çok azdır, kraliçe ile çiftleştikten sonra ölmektedirler. Kraliçe karıncanın 20 yıllık ömrü vardır. Hayatı boyunca bir kez çiftleşir, fakat her yıl yumurtlayıp koloninin devamlılığını sağlamaktadır. Koloni içinde hiyerarşik bir düzen mevcuttur. Tamamen yuva içinde yaşar, her kolonide 1-20 adet kraliçe bulunur. Ana yuvadan ayrılan Formica rufa kolonisi, çürümeye yüz tutmuş ama özü sağlam ve reçineli dip kütüklerde yuvalanırlar. İşçi karıncalar böceklerin erginlerini, tırtılları, böceklerin yumurta ve pupalarını, bitki bitlerini avlarlar. Anahtar kelimeler: Formica rufa, P. abietina, O. ununguis, D. micans, I.typographus Giriş Kırmızı orman karıncası Hymenoptera takımı formicidae familyasındandır. Sekiz türü mevcut olup ülkemizde sadece Formica rufa (Linneaus 1761) ve Formica pratensis (Retz.) mevcuttur, diğer türlerin varlığı tespit edilememiştir. Ormanlarımızı zararlı böceklere karşı koruyan ve biyolojik mücadelede önemli bir yere sahip olan formica rufa’nın besinleri arasında çeşitli tırtıllar, coleoptera türleri, bazı böceklerin erginleri, kelebekler, yaprak arılarının larvaları, akarlar, akar yumurtaları, bitki bitleri ve böceklerin pupaları sayılabilir. Doğada en güçlü predatörlerden biri olan formica rufa, kendi ağırlığının 1/20’si oranında zararlı böcek yemektedir. Bir koloni yılda ortalama 24 kilo besin tüketmektedir. Ladin ormanlarımıza, 1966 yılında Dendroctonus micans, 1980’li yıllarda ise Ips typographus giriş yaparak, ladin ormanlarımızın büyük bir bölümünde zarar yaparak, 1 milyon metre küpten fazla ladin ağacının ölümüne neden olan bu iki kabuk böceği, ladin ormanlarımızı zayıf düşürerek her türlü kabuk böceğinin üreyebileceği ideal ortamlar haline getirmişlerdir. Bu iki ladin zararlısına karşı kimyasal, mekanik, biyolojik ve biyoteknik mücadele çalışmaları sonucunda, doğal denge sağlanmıştır. D.micans’a karşı laboratuar şartlarında Rhizophagus grandis, Ips typographus’a karşı Thanasimus formicarius üretilerek böceklerin zarar yaptığı sahalara verilerek, zararlı böcekler kontrol altına alınmıştır. Bu zayıf düşen ladin ormanlarımıza, 1999 yılında Oligonychus ununguis adlı ladin örücü akarı ve 2007 yılında ise Pristiphora abietina adlı küçük ladin yaprak arısı gelerek zarar yapmaya başlamışlardır. Ladin örücü akarının ve ladin küçük yaprak arısının birlikte yoğun olarak zarar yaptıkları, 1000 hektarlık alandaki zararını kontrol altına almak ve bozulan doğal dengenin yeniden tesis edilebilmesi için, sahaya For- 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 29 UZMAN S AH AS I mica rufa nakilleri yapılmaktadır. Formica rufa adlı karıncaların Kraliçeleri 11-12 mm boyunda olup, 20 yıl yaşarlar, ömürleri boyunca bir kere çiftleşirler ve ölene kadar yumurta koyarlar. İşçi karıncalar 8-10 mm boyunda olup 6-10 yıl yaşarlar. Erkek karıncaların görevleri kraliçeyi döllemektir, ömürleri oldukça kısadır. Kraliçe ile çiftleştikten sora ölürler. Erkek karıncalar ise 9,5-11 mm boyundadır. Bir karınca kolonisinde ortalama 300.000 adet karınca bulunur. Artvin’de 1450 m ile 1950 m yükseklikleri arasında ladin ve sarıçam ormanlarında yayılış göstermektedir. Yayılış gösterdiği alanlarda hektarda genellikle 1015 adet yuva bulunmaktadır. Materyal ve Yöntem Bu çalışma, 2006-2011 yılları arasında, Artvin Orman Bölge Müdürlüğü, Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü ladin ormanlarında, 16.582 hektarda münferit ve 1000 hektarlık alanda ise yoğun olarak zarar yapan, Pristiphora abietina adlı küçük ladin yaprak arısı ile, Oligonychus ununguis adındaki ladin örücü akarını, biyolojik mücadele yöntemleri ile baskı altına alarak, bozulan ekolojik dengenin yeniden kurulması amacıyla, Formica rufa gurubu karıncaların transplantasyonu yapılmıştır. 300.000 adet karıncadan oluşan bir karınca kolonisinde, kraliçe karınca, erkek ve işçi karıncalar bulunmaktadır. Kraliçe karınca diğer karıncalara oranla büyüktür ve üremeyi ve çoğalmayı sağlar, bir karınca kolonisinde 1-20 adet kraliçe karınca bulunur. Kraliçelerin hepsi ayrı galerilerde kendi ekipleri ile birlikte çalışırlar. Erkek karıncaların görevleri kraliçeyi döllemektir. Erkek karıncalar çiftleşmeden hemen sonra yani, 30 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 erkekler bütün spermlerini kraliçe karıncaya aktardıktan sonra ölmektedirler, sayıları azdır. Vücutları koyu siyah, bacaklar ve genital organları daha açık ve soluk renklidir. Baharın gelmesiyle kraliçe karınca uçarak erkek ile havada çiftleşir ve çiftleştikten sonra kanatları dökülür, kanatları dökülen kraliçe tamamen yuvaya bağımlıdır. 20 yıl yaşar, ömrü boyunca bir kere çiftleşir, görevi 20 yıl boyunca yalnızca yumurta koymaktır. Kraliçe erkeklerden aldığı spermleri bir kese içinde saklar ve bu spermleri ömrü boyunca yumurtlama zamanlarında yumurtaları döllemek için kullanır. Toprak yüzeyinden 1-2 m derinlikteki odacıklarda, işçiler tarafından temin edilen besinlerle yaşar. Kraliçe karıncanın görevi neslini devam ettirmek suretiyle koloninin devamlılığını sağlamaktır. Kraliçe dışındaki kanatlı erkek ve dişi karıncalar, kraliçe karıncadan sonra üreme yeteneğine sahip karıncalardır. Bu karıncalar yuva içinde özel bir bölmede tutulurlar ve diğer işçi karıncalar tarafından beslenirler. Bu karıncalar yeni yuvalar için kullanılmaktadır. Kraliçe karınca koloninin birliğini ve düzenini sağlar. Bir yuvada kraliçe karınca ölürse yuva dağılır. Yuvadaki karınca kolonisi kraliçe karınca olmadan yaşayamazlar, yuva kuramazlar ve hayatiyetlerini devam ettiremezler. Büyük yuva içinde her kraliçe karıncanın bir ekibi vardır, ana yuva etrafında besin azalırsa veya kraliçe karıncalar arasında anlaşmazlık çıkınca, anlaşamayan kraliçe ekibini alarak ana yuvadan 80-100 metre uzakta yeni bir kolonisini kurarak, yuvayı büyütmeye ve koloniyi çoğaltmaya başlar. İşçi karıncalar canlarının pahasına da olsa hayatlarının sonuna kadar kraliçe karıncayı korurlar. Besinin bol olduğu ormanlık alanlarda yuvalar arasındaki mesafenin 2-510-20 metreye kadar düştüğü gözlendi İşçi karıncaların tamamı kısır karıncalardan oluşmaktadır, Kraliçe karıncaya ve yavrulara bakarlar, yuvanın bozuk ve tahrip olan yerlerini onarırlar, yuvayı temizlerler, erzak taşırlar, düşmanları ile savaşırlar, saldırı ve savunma halinde formik asit salgılarlar, bu sayede kendilerinden 10 kat daha büyük böcekleri bayıltıp parçaladıktan sonra yuvaya taşırlar. Koloninin bütün işleri bu karıncaların görevleri arasında yer alır. Sürekli olarak yeni yuva bulur ve kurarlar, toprak ve kütük içinde koridorlar açarlar, önemli olan koloninin devamıdır. İşçi karıncalar 6-10 yıl yaşarlar. Formica rufa’nın erginlerinin abdomenleri beş segmentten oluşmuştur ve parlak siyah renktedir. Asker karıncalar koloninin korunması, avlanma ve yeni yaşam alanlarının araştırılarak bulunması gibi görevleri üstlenmişlerdir. Karıncalarda koloniler arası savaşlar da olmaktadır. Bu savaşlar koloni sınırlarının aşılması ve besinlerin koloniler arasında paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır. Artvin’de 1450 m ile 1950 m arasında ladin ve sarıçam ormanlarında yayılış göstermektedirler. Çam sahalarında hektarda 10-15 adet yuva bulunmaktadır. Ladin sahalarında 4-5 adet bulunmaktadır. Yuvalar arasında 80-100 metrelik mesafe mevcuttur. Toprak altında galeriler açar, kışı 1-2 metre derinlikte geçirirler. Bir karınca yuvasında kurulu bir düzen ve işbirliği vardır, hiçbir fert kendi başına hareket etmez, her fert kurulu olan düzene ayak uydurmak zorundadır, bunun aksini düşünen olmaz. Karıncalar yiyecek bulmak için aralarından öncü bir karınca gurubunu tayin ederler, bu karıncalar yiyecek aramaya giderler ve geçtiği yerlere koku bırakarak yön tayin ederler. Yiyecek bulduklarında geri dönüp kolonideki bu işle görevli guruba haber verirler. Önceden bırakılan koku sayesinde guruptaki diğer karıncalar bulunan besinlere kolayca ulaşırlar. Karıncalar iletişimlerini cins içinde kullandıkları ve salgı bezlerinden ürettikleri bir tür kimyasal olan feromonlar sayesinde sağlamaktadırlar. Her koloninin özel bir feromonu olduğu için yabancı karıncalar koloni içine giremezler. Dünyanın en çalışkan varlıklarından biri olan (formica rufa) kırmızı orman karıncaları, ormanlarımızı zararlı böceklere karşı koruyan ve orman ekosistemine önemli katkısı olan biyolojik mücadelenin vazgeçilmez unsurlarıdır. Kırmızı Orman karıncaları orman ağaçlarına zarar veren böceklerle beslenmektedir. Bu nedenlerden dolayı ormanlarımızın sağlıklı kalmalarının sigortasıdır. Karıncalar yuvalarının 80 metre etrafındaki alanda avlanırlar. Etoburdurlar, püskürttüğü formik asitle önce avını etkisiz hale getirir ve daha sonra av büyük ise parçalara ayırdıktan sonra yuvalarına taşırlar. Karıncalar obur temizleyicidirler. Formica rufa topluluğundaki işçi karıncalar, çevredeki ağaçlarda zarar yapan yaprak bitlerini ve akarları toplarlar. Formica rufa’lar ormancılıkta zararlıları yönetmekte kullanılmaktadır. Yılda 200 gün faaliyette bulunmaktadırlar. Bir kolonideki karıncaların yıllık besin ihtiyacı ise ortalama 24 kilogram’dır. Bir işçi karıncanın ortalama ağırlığı 8 mg’dır. Bir karınca günde kendi ağırlığının 1/20 si oranında besin tüketmektedir. Bir karınca kolonisi bir yılda ortalama 14 kg. zararlı orman böceği toplamaktadır. Bir işçi karınca kendi ağırlığının yaklaşık 60 kat daha ağır bir yükü kolayca taşıyabilmektedir. Kırmızı orman karıncaları çam ve ladin sahalarında yuvalarını, kapalılığın tam olmadığı, seyrek meşcere’lerdeki orman içi açıklıkların kenarlarını ve direk güneş ışığı almayan yerleri tercih ederler. Meşcere kenarlarında kesilmiş ve çürümeye yüz tutmuş, ancak özü oldukça sağlam ağaçların dip kütüklerinin etrafına yerleşerek, yer altında karmaşık bir tünel sistemi ile yer üstünde ise küçük dal parçaları, yaprak kırıntıları, reçine, ladin ve çam ibrelerinden oluşturdukları tepe şeklindeki yuvalarını muhteşem bir şekilde inşa ederler. Yuva yüzeyde sıcak, nemli hava şartlarına dayanıklı ve yuvanın içi ise oldukça korunaklı bir şekilde tesis edilmiştir. Yuvanın gün ışığına ve dış ortama açılan, birkaç korunan giriş deliği vardır. Kütüğün toprak altındaki çürümüş kök sistemi yuvalanmak ve yer altı yolları yapmak için idealdir. Yuva içerisinde karıncaların giriş çıkış galerileri vardır, bu galeriler toprağın ve ağaç köklerinin derinliklerine kadar uzanmaktadır. Yuvanın içinde özel odacıklar inşa edilmiştir. Karınca yuvalarının içerisinde irtibat yolları mevcuttur. Bu yollar besin, larva ve kraliçe alış verişi içindir. Formica rufa’lar son derece sosyal böceklerdir. Onların bütün sosyal hayatları kraliçe karınca etrafındadır. Bütün karıncalar kraliçe etrafında birleşirler, kraliçe karınca kış bitiminden sonra yumurta koyar ve 2 ile 6 hafta sonra yumurtadan beyaz larvalar, genç kraliçeler, dişi ve erkek karıncalar çıkar. Her işçi karıncanın hassas bir görevi vardır. İşçiler yuvanın yenilenmesi, büyütülmesi, bakı- mı, yumurtaların bakımı, kraliçenin beslenmesi, kışın yenen gıdaların yuvadan dışarıya atılması ve yiyecek getirme gibi ağır görevleri vardır. Kışın gelmesi ile birlikte işçi karıncalar yuvanın içini ve koloninin güvenliğini sağlamak için yuvanın havalandırma kapaklarını kapatırlar ve böylece kış uykusu için yuva koloninin güvenliği için hazır hale getirilir. Kışı toprak altında geçirirler. Genellikle yuva içinde üretilen ısıdan dolayı, kışın yuvanın üstünde don görülmemektedir. Yaz boyunca yuvanın içindeki sıcaklığı korumak için havalandırma kapakları gece kapatılmakta ve gündüz açılmaktadır. Bahar gelmesi ile birlikte karıncalar, Nisan ayında güneşlenmek için topluca yuvanın üstünde toplanmaktadırlar. Karıncalar yaprakları çiğneyerek depolarlar ve bu yapraklar üstünde mantar üretirler. Mantarların tomurcuklarını besin olarak tüketirler. En eski karınca fosilinden anlaşıldığı gibi, 80 milyon yıldır var oldukları tespit edilmiştir. Karıncalar arasında işbirliği vardır. Karıncalar koku ve vücut lisanına göre hareket ederler. Karınca yuvalarına insanlar sırf meraktan dolayı zarar vermektedirler, ayrıca yuvalara ayı, sansar, tilki, domuz ve farelerde zarar vermektedir. Kırmızı orman karıncaları insanlar veya diğer canlılar kendilerini rahatsız ettiklerinde, kendilerini korumak ve savunmak için formik asit atarlar. Bu asit insanlar için tahrişe neden olurken, diğer canlılar için zehirlidir. Ağaçkakan türleri karıncalarla beslenirler, yavrularını da beslerler. Ağaçkakanların dilleri uzun olduğu için karıncaları kolayca yakalarlar. Porsuklarda karıncalara zarar verirler. Ayılar ilkbaharda ve kış uykusuna yatmadan önce karınca yuvalarını 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 31 UZMAN S AH AS I tahrip ederek onlarla beslenirler. Formica rufa transplantasyonu, yuvanın alındığı yerden tesis edilene kadar yapılan masraftan başka hiç bir bakım masrafı olmayan maliyeti son derece düşük ve ekonomik olan bir biyolojik mücadele yöntemidir. Formica rufa’nın transplantasyon çalışmalarına başlamadan önce, Formica rufa yuvasının bulunduğu yerin ve transplantasyon yapılacak yerin özelliklerinin bilinmesi gerekir. Sahada nakli yapılacak yuvalarda yeteli materyalin olup olmadığı tespit edilir. Yeterli büyüklükteki yuvaların koordinatları alınarak yerleri belirlenir. Nakledilecek yuvalar orta büyüklükte, yani yüksekliği 50-70 cm arasında ve 200-400 litre materyalin olması gerekir. Yüksekliği 50 cm olan küçük yuvalara kesinlikle dokunulmamalıdır. Transplantasyonu yapılacak yuvanın yüksekliği, yola yakınlığı, materyal açısından uygunluğu, bakısı, kraliçe karıncanın yuvanın üst yüzeyine yakın ve kolayca bulunacağı zamanın iyi bilinmesi v.s gibi bilgilerin bilinmesi gerekir. Transplantasyon yapılacak sahanın rakımı, bakısı, su durumu, enkaz durumu, zararlı böcek türleri, ağaç boyları, meşcerenin durumu, yol durumu v.s gibi bilgilerin bilinmesi gerekmektedir. Yuvaların nakledileceği yerlerdeki dip kütüklerinin böcekler tarafından tahrip edilmiş ve kütüklerin iç kısımlarının sağlam olmasına dikkat edilmelidir. Eğer nakledilecek sahada kütük yok ise kütük götürülmelidir. Her şeyden önce nakledilecek yuvalardaki karıncaların, orijin yerindeki şartlara uygun olmaması durumunda adapte olmaları güçleşmektedir. Formica rufa yuvası en fazla 350400 metre daha düşük rakıma nakledilebilir. Daha fazla düşük 32 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 rakımlara nakledilemez. Daha düşük rakımlara indirilen yuvalar, yeni yerlerine adapte olamadıkları için ölmektedirler. Bir karınca yuvasını nakletmek için; 3 adet, 50 cm eninde 50 cm boyunda ve 80 cm derinliğinde 200 litrelik, taşıma kolaylığı olması için hafif bir malzemeden yapılmış sandık, sandığın üst kapağında nakil esnasında karıncaların hava almalarını sağlamak için 15 cm x 15 cm ebadında ve karıncaların çıkamayacağı sıklıktaki paslanmaz bir maddeden yapılmış galvanizli elek teli, eldiven, çizme, dip kütüklerini sökmek için balta, kazma, kürek, ve toz şekeri yanımızda bulundurmalıyız. Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ormanlarında karınca nakillerine en uygun zaman Nisan ayıdır. Nisan ayından sonra havalar ısınmakta ve işçi karıncalar yuvadan çıkarak besin bulmak için araziye dağılmakta ve kraliçe karıncalar toprağın derinliklerine doğru inmektedirler, toprağın derinliklerine inen kraliçe karıncaları bulmak güçleşmektedir, ayrıca kraliçe karınca yumurta koymaya başlamaktadır. Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ladin ve çam ormanlarında yayılış gösteren Formica rufa’nın bulunduğu yerlerden alınarak, böceklerin zararının fazla olduğu, Formica rufa’nın bulunmadığı sahalara nakilleri yapılmaktadır. Karıncanın bulunduğu yer ile nakledildiği yerin uzak olması nedeniyle, nakil işine sabah saat 0230’da yola çıkılarak başlanmaktadır. Güneş doğmadan önce, tespit edilen yuvalar taşıma sandığına konulmaktadır. Taşıma sandıklarına 1’den 3’e kadar numara verilir. 10.04.2008 yılında sabah saat 0230’da Şavşat Veliköy Şefliğinden karınca nakli yapmak için hareket edildi. Sabah saat 0440de 1 no’lu sandığa nakli yapılacak yuvadan az karıncalı materyali almadan önce, sandığın altına kuru dal kırıntıları ve bir avuç toz şeker koyulduktan sonra, sandığı yuvanın bir kenarına yatırarak, az karıncalı materyal dolduruldu. Sandığın üstünde karıncaların hava alması için 5-10 santimetrelik bir kısmı boş bırakarak bir avuç toz şeker ilave ettikten sonra sandığın kapağı kapatıldı. 2 no’lu sandığın altına yine kuru dal parçacıkları ve bir avuç toz şeker konulduktan sonra, sandığa karıncalı materyal dolduruldu ve yine sandığın üstüne bir avuç toz şeker attıktan sonra kapağı sıkıca kapatıldı. Sandığa karıncalı materyali doldururken, yuvanın üst kısmına çıkan kraliçe karıncayı da aramaktayız. Bu çalışmada 2 adet kraliçe karıncayı yuvanın üst kısmında, 1 adedini de kütüğün etrafında bulduk, Kraliçe karıncalardan 2 adedini 2 ayrı film kutusuna koyarak korumaya aldık. Diğer karıncayı da 2 no’lu sandığa koyduk. 3 no’lu sandığa yine dal parçaları ve bir avuç toz şeker konulduktan sonra, nakli yapılan yuvanın dip kütüğünden bir miktar parça alınarak sandığa konuldu ve sandığa karıncalı materyal dolduruldu ve bir avuç toz şeker konulduktan sonra sandığın kapağı sıkıca kapatıldı. Sandıkların kapakları üste gelecek şekilde arabaya yerleştirildi. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte sandıklara konulan karıncalar tesis edilecekleri meşcereye götürüldü. Mümkünse yuvaların nakillerinin aynı gün içinde yapılması gerekir. Önceden tespit edilen, yani karıncaları aldığımız yerin bakı, su, kapalılık v.s gibi özelliklerini taşıyan sahaya nakledilir. Karıncaların yeni yerlerine nakli yapılmadan önce, sandıklar işçiler vasıtası ile dikkatli bir şekilde taşınır, yuvanın tesis edileceği yerde uygun dip kütüğü varsa bu kütüğün etrafı kazma ile açılmaktadır. Eğer dip kütüğü yok ise oraya 25-35 cm çapında 25-35 cm derinliğinde bir çukur açılmaktadır. Açılan bu çukura bir miktar kuru ibre konulmaktadır, bu ibreler karıncaları rutubetli ortama temas etmemelerini sağlar, açılan bu çukura önceden getirdiğimiz kütüğü yerleştirmekteyiz. Ancak biz genellikle sahada dip kütüğü olan yerleri seçmekteyiz. Açılan dip kütüğünün etrafına kuru ibre ve bir avuç toz şeker konulduktan sonra, numaralı sandıklardan en son doldurduğumuz 3 no’lu sandık açılarak, sandık içindeki ana yuvadaki dip kütükten alınan parçalar dip kütüğün yanına dikine konularak sandıktaki karıncalı materyal dökülür. Ayrıca bir avuç toz şeker serpildikten sonra film kutusuna konulan 2 adet kraliçe karınca dip kütüğünün etrafına bırakılır. Sırası ile 2 no’lu sandık açılarak kütüğün üstüne dökülür ve yine bir avuç toz şeker serpilir ve nihayet 1 no’lu sandıktaki az karıncalı materyal dökülür. Sandıklar içinde karınca kalmamasına dikkat edilmelidir. Yuvanın üstüne bir miktar toz şeker ilave edildikten sonra, tesis edilen yuvanın etrafı dikenli telle çevrilerek koruma altına alınmaktadır. Tesis edilen yuvaların içindeki karıncaların çevreye adapte olana kadar, 7-15 günde bir kontrol edilerek toz şeker takviye edilir. Doğada da zayıf yuvalara toz şeker takviyesi de yapılmaktadır. Bulgular ve Tartışma Yapılan arazi tespitlerine göre Pristiphora abietina adlı yaprak arısı, Şavşat İşletme Müdürlüğü, Şavşat ve Veliköy Orman İşletme Şeflikleri ladin ormanlarının 1000 hektarlık bir bölümünde yoğun olmak üzere, yaklaşık 16.582 hektarda münferit olarak zarar yapmaktadır. Yaprak arısı, yaklaşık 1.000 hektarda yıl içinde çıkan tepe ve yan dalların taze sürgünlerini yiyerek ağaçları zayıf düşürmekte ve kabuk böceklerinin üreyebileceği ideal ortamlar haline getirmektedir. Aynı sahalarda Oligonychus ununguis adındaki ladin örücü akarı da bir yıl önceki sürgünlerde zarar yapmaktadır. Pristiphora abietina ve Oligonychus ununguis giderek ladin sahalarımızın tamamına yayılma eğiliminde olduğu tespit edildi. Bu iki zararlının, Ardanuç Orman İşletme Müdürlüğü ladin ormanlarına kadar münferit olarak yayıldığı tespit edildi. Bu zararlıların biyolojik mücadele yöntemleriyle baskı altına alınması için sahaya deneme amaçlı Formica rufa nakilleri yapılması planlanmıştır. Formica rufa’nın kraliçe ve erkek karıncaları, Nisan ayının son haftası ile Mayıs ayının ilk haftasında çiftleşmek için uçarak yuvayı terk ederler. Dişi karınca bir sonraki yıllarda ve hayatının sonuna kadar koyacağı yumurtaların döllenmesi için gerekli olan spermleri erkeklerden almaktadır. Çiftleşen kraliçe ya eski yuvasına geri döner ya da yeni kurulan koloni ile yeni yuvaya gider. Yuvaya girdikten sonra kanatları dökülür. Erkekler ise kraliçe ile çiftleştikten sonra ölmektedirler. Formica rufa’lar ormanlarımızda zarar yapan kabuk ve yaprak böceklerine karşı yürütülen biyolojik mücadele çerçevesi içerisinde, kabuk böceklerinin erginlerini, yaprak böceklerinin yumurta, pupa ve larvalarını, çeşitli tırtılları, bitki bitlerini ve akarları toplayarak bozulan doğal dengenin yeniden tesis edilmesine yardımcı olmaktadırlar. 2007 yılında, Yusufeli Orman İşletme Müdürlüğü, Kılıçkaya Orman İşletme Şefliği, Morkaya mevkii 254 no’lu bölmenin Doğu bakısı, 1650-1720 metre yükseklikteki yuvalardan bölünerek alınan ve Artvin Orman İşletme Müdürlüğü, Atıla Orman İşletme Şefliği, Hatıla Vadisi Milli Park sahası, Arıpınar mevkii 1410 metre yükseklikteki, 262 no’lu bölmenin Doğu bakısındaki ladin ve sarıçam karışımı olan meşcereye tesis edilen yuvanın, diri örtünün yoğun olması nedeniyle, 2 kere yer değiştirdikten sonra öldüğü tespit edildi. Koloninin arazi yapısına ve doğal şartlara uyum sağlayamadığı için sürekli yer değiştirdiği, 15 günde bir şeker takviyesi yapılmasına rağmen kışı geçiremediği görüldü. Sahaya tesis edilen ikinci yuvanın ise 03.06.2007 tarihinde yapılan kontrolde ayı tarafından tahrip edildiği tespit edildi. Üçüncü yuva ise 02.05.2007 tarihinde yapılan kontrolde domuz tarafından tahrip edilmesine rağmen karıncaların çalıştığı tespit edildi. Üçüncü yuvanın etrafı tel örgüyle çevrilerek koruma altına alındı, ancak ladin sahasına adapte olamayan karıncaların 10.09.2007 tarihinde yapılan kontrolde öldükleri tespit edildi. 25.04.2009 tarihinde, Yusufeli Orman İşletme Müdürlüğü Kılıçkaya Orman İşletme Şefliği, 1650 metre yükseklikteki Sarıçam sahasından alınan karıncaların, hiç bulunmadığı Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü, Şavşat Orman İşletme Şefliği ve Veliköy Orman İşletme Şefliğindeki 1150-1650 metre yükseklikteki ladin ormanlarına tekniğine uygun olarak nakilleri yapıldı. Kolonide bulunan kraliçe karıncalardan 3’er adet alınarak her koloni ikiye bölündü ve bu iki şeflikteki 5 uygun yere 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 33 UZMAN S AH AS I nakledildiler. Ayda iki kere yapılan kontrollerde şeker tozu takviyesi yapılmasına rağmen, karıncaların sürekli yer değiştirdikleri gözlendi. 12.09.2009 tarihinde yapılan kontrolde ise kolonideki karıncaların ladin sahalarına adapte olamadıkları görüldü. Bunun üzerine Sarıçam ormanlarından ladin sahalarına karınca nakillerine son verildi. Ayrıca, Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü, Veliköy Orman İşletme Şefliği 1920 metre yükseklikteki Karaköy Mevkiinden alınan karınca kolonilerinin, 770-570 metre aşağıya, 1150 metreye ve 1350 metreye indirilerek tesis edilen yuvaların sahada yeteri kadar böcek olmasına rağmen, 1 yıldan fazla yaşayamadıkları ve adapte olamadıkları gözlendi. 24.04.2010 tarihinde 1900 metre yükseklikteki Ladin sahalarından 1250 metredeki ladin sahasına indirilen karınca yuvalarının adaptasyon sorunu yaşamalarına rağmen, hayatiyetlerini devam ettirmekle birlikte, kolonideki fert sayısının azaldığı görüldü. 20.04.2008 tarihinde, Veliköy Orman İşletme Şefliği Karaköy mevkii 1920 metre yükseklikteki ladin sahasından bölünerek getirilen 2 adet yuva, 1650 metre yükseklikteki Karagöl mevkiine 80 metre aralıklarla tesis edildi. Ancak bu iki kardeş yuvadaki karıncaların tek yuvada birleştikleri gözlendi, bu yuva büyüyerek hayatiyetini devam ettirmektedir. 21.04.2011 tarihinde Veliköy İşletme Şefliği Karaköy mevkii 1906 metre yükseklikteki ladin sahasından bölünerek getirilen 1 adet yuva, 1200 metre yükseklikteki Şavşat İşletme Şefliği Elmalı mevkiine tesis edildi. 17.10.2011 tarihinde yapılan kontrolde yuvanın çok iyi durumda olduğu tespit edildi. 34 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 Sonuç ve Öneriler Formica rufa gurubu karıncaların biyolojik mücadelede önemli bir yere sahip olmaları nedeniyle, doğal olarak bulunduğu sahalardan alınarak, bulunmadıkları yerlere naklederken, yeni yerin bulundukları sahanın özellikleri ile aynı olmasına dikkat edilmelidir. Sarıçam ormanlarından getirilerek ladin sahalarına tesis edilen yuvaların, ladin sahalarına adapte olamadıkları ve tesis edilen yerleri terk ederek çevredeki yeni kütüklere taşındıkları gözlendi, ancak bu yuvalara toz şeker takviye etmemize rağmen kışı geçiremedikleri tespit edildi. Karınca kolonileri diri örtünün yoğun olduğu sahalara nakledilmemelidir. Transplantasyon yapılacak karıncalar bulundukları yüksekliklerden en fazla 300-350 metre aşağıya indirilebilir. Örneğin 1920 metreden 1100 metreye indirilen karınca kolonisinin yaşayamadığı, ayrıca sarıçam sahasından ladin sahasına nakledilen karıncalarında yaşayamadığı tespit edildi. Ladin sahasından alınan karınca yuvaları yine ladin sahasına, çam sahasından alınan yuvalar çam sahasına ve 300-350 metre daha aşağı tesis edilebilir. Yuvalar, orman içi açıklıkların kenarlarına, kapalılığı kırılmış genç ve seyrek, bolca dip kütüğünün bulunduğu meşcerelere, nakledilmelidir. Yapılacak çalışmalarda yuvaların doğal olarak bulunduğu ekosistemi zorlamamak gerekir. Taşınacak her yuva için taşıma sandığına en az 2 kraliçe karınca ve dip kütükten parça konulması gerekir. Nakledilecek uygun yuvaların en az orta büyüklükte olmasına dikkat edilmelidir. Küçük yuvalara kesinlikle dokunulmamalıdır. Çok büyük yuvalar ise koruma altına alınmalıdır. Kaynaklar Aksu,Y. ve Göktürk, Çelik, B.; 2008. Picea orientalis Ormanlarında Zarar Yapan Pristiphora abietina (Chrıst) (Hymenoptera : Tenthredınıdae)’nin Biyolojisi, Morfolojisi ve Mücadelesi Üzerine Yapılan Araştırma, Orman Mühendisleri Dergisi yıl: 45, sayı: 110,11,12, Sayfa: 35-39 Aksu,Y.; Göktürk, Çelik ,B.; Morkan, L.; ve Subaşı,E.; 2011. Picea orientalis’lerde zarar yapan Pristiphora abietina (Chrıst) (Hymenoptera : Tenthredinidae)’nin zararı ve yapılan mücadele çalışmaları. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi, Türkiye I. Orman Entomolojisi ve Patolojisi Sempozyumu Bildiriler Kitabı Sayfa 298-300 Antalya Aksu,Y., Göktürk,Çelik, B.; Morkan, L., Çakır,Y,C.; ve Subaşı,E.; 2011. Picea orientalis ormanlarında yayılış gösteren Oligonychus ununguis (Jacobi) (Acari: Tetranychidae)’in biyolojisi, morfolojisi, zararı ve mücadelesi. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi, Türkiye 1. Orman Entomolojisi ve Patolojisi Sempozyumu Bildiriler Kitabı Sayfa 301-303 Antalya Aktaç, N. (1987): Kırmızı Orman Karıncalarının (Formica rufa group, Hymenoptera Formicidae) Türkiye’deki yayılışları ve taksonomisi üzerine araştırmalar . Türkiye I. Entomoloji Kongresi Bildirileri. Entom. Der. Yay. No.3, 501509, 13-16 Ekim 1987, İzmir. www.biriz.biz/cay/zararlilar/kırmızı orman karıncası ve nakil esasları.pdf web.ogm.gov.tr/ Formica rufa grubu karıncaların yayılışları, biyolojik mücadeledeki önemi ve transplantasyon esasları Çanakçioğlu, H.; 1983. Orman Entomolojisi Özel Bölümü, İ.Ü.Orman Fakültesi Yayınları: No:349, S:495-498, İstanbul. UZMAN S AH AS I BİYOTEKNOLOJİNİN ORMANCILIKTA KULLANIMI Alihan AKIN Moleküler Biyoloji Uzmanı Ormancılıkta Biyoteknoloji Ülkemizde Uygulanmakta mıdır? Biyoteknoloji biyolojik sistemlerin bilim ve mühendislik ilkelerine dayalı olarak hijyenik kurallara uygun biçimde mal ve hizmet üretiminde kullanılması şeklinde tanımlanmıştır. Modern biyoteknolojik uygulamaların müthiş gelişimiyle gerçekleşen “Biyoteknoloji devrimiyle” hastalıklara, böceklere, virüslere, ot öldürücülere, kuraklığa, dona, toprak tuzluluğu ve asitliğine dayanıklı, genetik olarak değiştirilmiş (GDO) bitkiler elde edildiği gibi aynı zamanda bu yöntemler sayesinde bitkilerin verimleri, beslenme değerleri artırılabilmekte ve depolama süreleri de uzatılabilmektedir. Modern biyoteknoloji teknikleri mikroorganizmaların, bitkilerin ve hayvanların dizinsel ve işlevsel özelliklerinin araştırılmasında kolaylıklar sağlamıştır. Bununla birlikte biyoteknoloji deyince yalnızca GDO uygulamalarını düşünmemek gerekir. Ormancılıkta Biyoteknolojinin uygulamaları aslında çok eskidir ve hala önemli bir kullanıma sahiptir. Örneğin bir biyolojik savaş uygulaması olup biyoteknoloji konusunun içine giren Çam kese böceğine karşı Basillus thuringiensis bakterisinden elde edilen delta-endotoksin proteinlerinin kullanılması ülkemiz ormancılığında araştırılmış ve önemli bir uygulama alanı bularak pozitif sonuçlar alınmıştır. Ormancılıkta bir diğer uygulama ise bitki biyotenolojisinin uygulaması olan Bitki doku kültürü olup odun dışı orman ürünü olan defne den tutun, kestane ve karağacın doku kültürü araştırılmış ve Türkiye de ilk defa Ova karaağacı Akın, A., ve Gökdemir, Ş tarafından köklendirilip doğal ortama adapte edilmiştir. Bilindiği üzere bitki doku kültürü yurt dışında önemli bir kul- lanıma sahiptir. Bitki biyoteknolojisinin yurt dışında kullanım olanağı bulmasının nedenleri ; endemik türlerin yok olmaması için klonal şekilde vejetatif üretime izin vermesi, hastalığa uğramış bitki türlerinden hastalıksız ve dirençli türlerin elde edilebilmesi, buna ilaveten ilaç vb faydalı hammadde edilebilecek materyali üreten bitki organını illa kök, gövde ve yaprak gibi tam bir bitki üretmeden normal üretim süresinden çok daha kısa süre de üretebilmesidir. Türkiye bir çok orman bitkisi için gen merkezi durumunda olduğundan bu tür bitkilerin gen havuzları , modern tekniklerle (RAPD) çalışılmakta ve ıslah çalışmaları için önemli veriler üretilmektedir. Özellikle kızılağaç ile yapılan bu çalışmalar ormancılıkta yayınlanmıştır. Genetik marker ( genetik işaretleyici) bir kromozom üzerinde yerleşimi bilinen ve kalıtımı takip edilebilen bir DNA segmentidir. Bu marker bir gen olabileceği gibi, fonksiyonu bilinmeyen bir DNA parçası da olabilir. Bir kromozom üzerinde birbirine komşu olan DNA parçaları birlikte kalıtımla eğiliminde olduklarından, markerler henüz tanımlanmamış ancak kromozomal yerleşimi yaklaşık olarak bilinen bir genin paternini dolaylı olarak belirleme de kullanılırlar. Genetik markerler Ormancılıkta özellikle DNA nın kodlanan ya da kodlanmayan bölgelerini referans alarak ; genetik çeşitliliğin saptanmasında, genetik parmak izi analizinde, markör yardımıyla seleksiyon, genlerin klonlanması, kantitatif karekter lokuslarının bulunması ve gen haritalarının çıkarılmasında kullanılmaktadır. Biyoteknolojinin Ülkemiz Ormancılığına Getireceği Faydalar Neler Olabilir? Ormancılıkta geleneksel ıslah yöntemleri kullanılarak istenilen karakteri taşıyan elit ağaçların seçilimi alışıla gelmiş ve iyi bilinen bir uygulamadır. Bunla beraber orman ağaçları uzun yaşam süreleri, yavaş yaşam döngüleri ve evcilleşme derecelerinin düşük olması nedeniyle ıslahta daha yavaş yol alınmasına sebep olmaktadır. Bu bahsi geçen ağaç ıslahını yavaşlatan sınırlayıcı etkiler ; biyoteknolojik yöntemlerin gelişmesi ile aşılabilir. Orman hammaddesi üretiminde artış, çevre kirliliğinin azaltılmasının sağlanması, farmakutikalların üretimi, orman flora ve vejetasyonun da yeni türlerin teşhisinde ve patentlenmesinde kolaylıklar sağlaması, orman bitki ürünlerinin kalite standartının konulmasında, orman bitki ürünlerinin ithalat ve ihracatlarında biyogüvenlik açısından kontaminasyonlu ve gdo lu ürünlerin tesbitinde biyoteknolojinin ormancılıkta kullanılmasının önemli faydalarından yalnızca bir kaçıdır. Orman ağaçlarında biyoteknoloji yardımı ile değişebilecek özellikler de en az üç temel konu dikkatimizi çekecektir 1. Silvikültürel açıdan fayda( büyüme hızı, besin alışı, çiçek kontrolü, herbisit), 2. Adaptasyon açısından fayda(Kuraklığa dayanıklılık, soğuğa ve kuraklığa dayanıklılık, böcek direnci, böcek direnci, fungus direnci) 3. Odun kalitesi açısından fayda (odun yoğunluğu, lignin miktarının azaltılması, lignin ekstraksiyonu, genç odun lifi, dallanma) . Farklı konularda olduğu gibi ormancılıkta da modern biyoteknolojinin bilinçsiz ve kontrolsuz uygulanması durumunda çevrenin korunması ve biyolojik çeşitlilik açılarından bazı riskler taşımaktadır. İnsan ve çevre sağlığı açısından uzun ve kısa süreli bu risklere karşı önlemleri içeren biyogüvenlik kavramı, bugün için bütün dünyanın üstünde çalıştığı ve araştırmalar yaptığı gerekti2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 35 UZMAN S AH AS I ğinde kanunlarla önlemler almaya çalıştığı en geniş uğraş alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal olarak taşımadıkları yeni diğer bir organizma orijinli gen taşıyan organizmalar transgenik olarak adlandırılmaktadır. Transgenik bitkilerin ilk uygulama alanları önemli ürün kayıplarına neden olan biyotik ( hastalıklar, böcek zararı, nematodlar ve yabancı otlar gibi), abiyotik(tuzluluk, kuraklık, soğuk gibi) stres faktörleri üzerinde yoğunlaşmakta, ve bu faktörlere direnç sağlayabilecek , tercihen tek bir genin veya genlerin hedef bitkiye transferi ve transgenik bitkilerin geliştirilmesi yönündedir. Transgenik bitkilerin, son belki en ilginç uygulama alanı ise, bu bitkilerin canlı bir biyoreaktör olarak kullanılması yönündedir. Bu uygulamalarda endüstriyel ve/veya farmasötik önemi olan moleküller (örneğin, enzimler, antikorlar, polimerler gibi) bitkilere ürettirilmektedir. Transgenik ağaçların ticari kullanımı ya da üretimi Asya ( özellikle Çin) ve Latin Amerika ülkelerinde oldukça yaygındır ancak çevreye olan etkileri henüz yeterli düzeyde çalışılmamıştır. Transgenik ağaçlardan yabani akrabalarına gen kaçışı olma ihtimali en belirgin etkileşimlerdendir. Ülkemizin ormanlarının büyük çoğunluğunun doğal orman olduğu da düşünülürse ; doğal türlerin yakınına dikilen transgenik ağaçlar genetik kirlenmeye sebep olacaktır. Yapılan çalışmalar rüzgarla tozlaştığı bilinen çam türlerinde polenlerin yaklaşık 600 km uçabileceği yönündedir. Bunun anlamı aynı türler arasında 600 km içinde tozlaşma olabileceğidir. Genetik değişikliklerin yanlışlıkla çevreye yayılması yalnızca rüzgar ile değil böcek ve kuş taşıması yolu ile de olduğu düşünülürse bu konuda kontrolün kolay sağlanamayacağı aşikardır. Genetiği değiştirilmiş bitkiler polen üretince , genetik olarak tahıllar ve yabani akrabaları ile tozlaşma yapabilir. Bütün orman bitkileri , ister genetiği değiştirilmiş olarak geliştirilmiş çeşitler olsun ister geleneksel ıslah yöntemleri ile geliş- 36 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 tirilenler olsun , çeşitlerin tozlaşma yoluyla zamanla genetik özelliklerini yitirmesi veya kültür bitkilerinden onun yabani akrabalarına gen kaçışı kaçınılmazdır. Doğaları gereği , virusler konukçularının genetik materyalini ele geçirir ve genetik yapıyı kesme – tekrar birleştirme yolu ile yeni virüsler oluşturur. Eğer bu olay genetik olarak değiştirilmiş bitki ve hayvanlarla laboratuar dışında gerçekleşirse , değiştirilmiş olan genetik materyali taşıyan yeni virusler ortaya çıkacaktır. Bu viruslere karşı korunma mekanizması gelişmediği içinde geniş çaplı hayvan ölümlerine neden olabilirler. Ormancılık açısından transgenik türlerin yoğun olarak kullanılmasının önemli bir etkisi de genetik tabanı daraltıyor olmasıdır. Bununla beraber ileride orman ağaçları türlerimiz farklı amaçlar için ıslah edilmek istendiğinde genetik tabanı geniş populasyonlara ihtiyaç duyulacaktır. Laboratuvar şartlarında yapılan çalışmalar transfer ile elde edilen genlerin toprak bakterilerine geçmesinin çok düşükte olsa mümkün olduğunu göstermektedir. Bu da toprak ekosisteminde ciddi değişiklikler yapabilecektir. Sonuç olarak biyoteknolojik uygulamasının faydalarına karşı riskleri de değerlendirilmelidir. Gen transferi ormancılıkta yeni bir teknoloji olması sebebi ile bu çalışmaların iyi veya kanaatine varmak için çok erkendir. Türkiye, Avrupa ve Orta Doğu’ nun en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ülkesidir. Ülke, iki önemli vavilovyan( Akdeniz ve yakın Doğu) gen merkezinin kesiştiği nokta da yer almaktadır. Türkiye’de beş ayrı mikro gen merkezi bulunmaktadır. Ülkenin coğrafi yapısının farklılığı yüksek endemizm ve genetik çeşitliliği sağlamaktadır. Böyle büyük bir biyolojik ve genetiksel çeşitliliğe sahip olup bu çeşitliliği korumak ve bu konuda sürekliliği sağlayabilmek için modern biyoteknoloji teknolojilerinden yalnızca biyoteknolojik ürünler üretmek için değil know how( bilginin ve teknolojinin transferi) için yararlanmalıyız. Kuşkusuz ormancılıkla ilgili gerek fauna gerekse flora açısından Orman ve Su İşleri Bakanlığında bir gen bankasına sahip olunmasında biyoteknolojiyle ilgili moleküler biyolog, orman mühendisi, ziraat mühendisi, kimyager vb meslek disiplinlerinden kişileri uygun laboratuar şartlarında konu ile ilgili olarak eğitmek ve uzmanlaştırmak gereklidir. Ülkemizde bütün orman canlılarının gen kaynaklarını stoklayacak Orman ve Su Bakanlığından başka bir kuruluş veya bu misyonu üstlenebilecek bir kuruluşun varlığı uzun yıllar ufukta görünmemektedir. Bu bir taraftan yurt dışından ithal edilen veya yurt dışına ihraç edilen ormansal bitkisel orman ürünlerinin laboratuar şartlarında belli bir karantina süresi ve analizinden sonra belli kalite ve hijyen standartlarında onay verilmesi imkanı doğuracağı gibi Ormancılıkta Biyogüvenlik önlemlerinin daha iyi alınmasına olanak sağlayacaktır. Günümüzde orman ağaçları hastalıklarında yaşanan sıkıntıların sebeplerinden biri geçmişte böyle bir biyogüvenlik önlemlerinin alınmamasıdır. • * Proje Liderliğini Alihan AKIN’ın ve yürütücülüğünü Şükran GÖKDEMİR’in yaptığı Ova Karağacı ( Ulmus minor mill.) nın sürgün ucu tekniği ile üretilmesi isimli proje İç Anadolu Ormancılık Araştırma kuruluşu projesi olup 2013 yılında tamamlanmış ve teknik bülten olarak basılımına karar verilmiştir. Kaynaklar Eren, G., 2004, Ormancılıkta Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik, FAO Gıda Güvencesi İçin Biyolojik Çeşitlilik Çalıştayı. S.1-3 Kaya, Z. ., Önde , S., Güray, T., Kandemir, G. (2004). GDO’lar ve çevre güvenliği. Gıda, Sayı7, s 81-84 Kekillioğlu, A., 2003., GDO’ların Çevresel Etkileri ve Biyolojik Çeşitlilik, Biyoteknoloji Biyoçeşitlilik Biyogüvenlik ve Türkiye, (A.Ü Yüksek Lisans Tezi), s105-106. Kolonkoya., N. ve Ünal., A.,Transgenik Tarım, Biyogüvenlik ve Çevre., 1. Çevre ve Ormancılık şurası, Tebliğler, 16-78-1680. Sedjo, R. A. ( 2001a). Biotechnology in forestry, considering the cost and benefits. Resources , issues 145,p 10-12. ‘SEL VE SU BASKINI’ FELAKETİ SORUNUNA KALICI ÇÖZÜM “KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ” Faruk ÇEBİ Orman Mühendisi GİRİŞ: “ D e p r e m d e n - y a n g ı n l a r a ”, “kasırgadan-sel ve su baskınlarına” kadar yaşanmış felaketlerin çoğu unutulmayacak büyük acılara neden olmuştur. Özellikle son yıllarda “Küresel Isınmanın” da etkisiyle başta Endonezya, Malezya, Çin, Amerika ve Japonya olmak üzere birçok ülkede yaşanan “sel ve su baskını” felaketleri karşısında büyük ölçüde çaresiz kalınmıştır. Japonya’daki devasa deniz dalgaları, Çin’deki kitlesel toprak kaymaları ve Amerika’daki bir yerleşim yerini denize çeviren yağmur sularının yarattığı olağanüstü facialar insanlığın hafızasına kazınmış, söz konusu faciaların neden olduğu can kayıpları da vicdanları acıtmıştır. Dünya’nın birçok yerindeki felaketleri televizyonlarda ya da gazetelerde izleyenlerin birçoğu benzer felaketlerin tehdidi altında yaşadıklarından çoğu zaman bihaber kalmışlardır. Ülkemizde de olduğu gibi yaşamı tehdit eden doğal felaketlerin varlığı ne yazıktır ki yaşamları yok eden büyük facialardan sonra fark edilebilmiştir. Tıpkı tüm Dünya’da olduğu gibi başta “Doğu Karadeniz Bölgesi” olmak üzere Ülkemizin değişik bölgelerinde can ve mal kayıplarına neden olan “sel ve su baskını felaketleri” son yıllarda hem çok daha sık hem de çok daha şiddetli yaşanır olmuştur. 2010 yılında Rize-Gündoğduda olduğu gibi bu güne kadar yaşanmış ve muhtemelen gelecekte de yaşanabilecek olan bu nevi felaketlere başta özel mülkiyete ait ormanlar olmak üzere doğal kaynakların hoyratça tahrip edilmesi sonucunda bozulan “doğal dengenin” neden olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ülkemizdeki doğal özel ormanların yok olmasında ülkemiz gerçekleriyle uyum sağlamayan “orman yasasının” etkisi göz ardı edilemeyecek kadar çok büyük olmuştur. Ormanların tamamını devlete ait olduğunu şart koşan yürürlükteki “ 6831 sayılı orman yasası” ülkemiz gerçekleriyle büyük ölçüde ters düşmüştür. Sadece ağaç ve ormandan dolayı tapulu olup olmamasına bakılmaksızın özel mülkiyet hakkı uzun süreden beri devlet adına gasp edilmiştir. T.C. Devleti tarafından verilen tapu belgeleri yürürlükteki orman kanunuyla yok hükmünde sayılarak binlerce dönüm büyüklüğündeki vatandaşa ait arazi devletleştirilmiştir. Bu durum, ormanla vatandaş arasında yıllardır süregelen uyumlu bir “hısımlığı” ne yazıktır ki ateşli bir “hasımlığa”, söz konusu hasımlık ta “özel mülkiyete ait ormanları tarım arazisine dönüştürmüştür. Söz konusu dönüşümden dolayı bitki durumu, arazi yapısı ve iklim şartları itibarıyla diğer bölgelerden farklılıklar gösteren “Doğu Karadeniz Bölgesi” çok daha fazla zarar görmüştür. Yıllardan beri yaşanan bu dönüşümden dolayı tabiatın doğal dengesi olağanüstü bozularak sel ve su baskını felaketine açıktan davetiye çıkarılmıştır. Başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere özellikle kırsal alandaki yerleşim yerleri genellikle dağınık ve geniş alanlara yayılmıştır. Arazının yüksek eğiminden dolayı özellikle köy ve orman yolu inşaatının hafriyatıyla bir taraftan doğal bitki örtüsü büyük ölçüde yok edilmiş diğer taraftan da arazı bütünlüğü derin yarlarla parçalanmış, dere yataklarının doldurulmasıyla da suyun doğal akış mecrası olabildiğince daraltılmıştır. Derin vadilerin kesişme noktalarındaki yol güzergâhını oluşturan hafriyat bentleri, aşırı yağmurların oluşturacağı yapay göletlere uygun bir zemin hazırlamıştır. Tıpkı Karadeniz otoyol ’unda olduğu gibi deniz kenar çizgisine paralel yapılan otoyollar da yüzeysel suların “dere yatakları” ve “menfezler” dışında denize akışını tamamen engel- lemiştir. Ayrıca dere yataklarındaki yapılaşmalar ile başta İstanbul olmak üzere birçok ilimizdeki ranta dayalı hafriyat dökümleri de sel ve su baskınlarının en büyük nedeni olmuştur. Yukarıda anlatıldığı gibi yıllardan beri uygulanan “ormancılık politikalarıyla ” başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemizin değişik yerlerindeki sahipli ormanlar büyük ölçüde yok edilirken “ulaşım politikalarıyla” da doğal yapı olağanüstü tahrip edilmiştir. Kaçak yapılaşma ve hafriyat dökümü gibi ranta dayalı projeler de yaşanan olumsuzluğu daha da artırmıştır. Bu durum, sel ve su baskınlarının oluşmasına uygun bir zemin hazırlamıştır. Bundan dolayıdır ki ülkemizin birçok bölgesi havza bazında “sel ve su baskını felaketi” karşısında ciddi boyutta tehdit altındadır. Bu sorun terör sorunundan sonra ülkemizin en önemli sorunudur ve yaşam adına ivedilikle çözümü kaçınılmazdır. Söz konusu sorunun kalıcı tek çözümü de “KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİDİR”. SORUNUN AÇIKLANMASI: Başta “Doğu Karadeniz Bölgesi” olmak üzere ülkemizin birçok bölgesindeki sahipli ormanlar yıllardan beri uygulanan ormancılık politikalarından dolayı büyük zarar görmüştür. Ekonomik gerekçeler ve yaşam şartlarından dolayı düşük rakım ve yerleşim yerlerinin yakınlarındaki sahipli ormanlar tarım arazilerine, yüksek rakım ve yerleşimden uzaktaki tarım arazileri de yer yer ormana dönüşmüştür. Bu dönüşüm süreci, yasaklara rağmen ve yasalara aykırı olarak yaşanmıştır. Özellikle son yıllarda ülkemizin gerçekleri ile bağdaşmayan orman yasası ile yapılmaya zorlanan “orman kadastro çalışmaları”, geçmişte ekonomik ve yaşam şartlarının etkisi ile sonradan oluşan ormanların da hızlı bir şekilde tahrip edilmesine yol açmıştır. Ülkemiz insani yıllardan beri uygulanan 2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 37 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN devletçi ağırlıklı ormancılık politikalarından o kadar ürkmüştür ki, heyelana maruz kalmış arazisindeki ağaçları bile devlet arazisine el koyar korkusuyla çoğu zaman kesmek zorunda kalmıştır. 31.12.1981 tarihine kadar tarım arazisine dönüştürülen devlete ait ormanlık alanların orman sayılmaması amacıyla yürürlükteki orman yasasının birçok maddesi sıkça değiştirilmiş olmasına rağmen, özel mülkiyet adına tapulu olup orman olarak korunan araziler ile işlenmediğinden dolayı ormana dönüşen eski tarım arazilerinin tamamını devlet adına orman olarak tescil edilmesini zorunlu kılan yasakçı maddelerine de bu güne kadar hiç dokunulmamıştır. Ne yazıktır ki yıllardan beri özellikle arazi rantının yüksek olduğu şehirlerde kaçak binalarla işgal edilmiş hazine ve orman arazilerine işgal eden adına tapu dağıtılırken, ağaç ve ormanın işgal ettiği sahipli tarım arazilerine de tapulu olsa bile devlet adına el konulmuştur. Ormanını koruyanın cezalandırıldığı, tahrip edenin de mükâfatlandırıldığı algısına neden olan ormancılık politikaları sahipli ormanların tahribine kamuoyu vicdanında da karşılık bulmasına neden olmuştur. T.C. Devletinin bir kuruluşu olan “Orman Genel Müdürlüğü” tarafından ormandan açma gerekçesiyle yargıya taşınan ve yargı tarafından da devlet ormanı olduğuna karar verilen binlerce dönüm çay bahçesinden elde edilen milyonlarca ton çay mahsulü T.C. Devletinin başka bir kuruluşu olan “Çay Kur Genel Müdürlüğü” tarafından parası ödenerek vatandaştan satın alınmıştır. Ormandan açma olduğu gerekçesiyle Orman Genel Müdürlüğünce yargıya taşınan ve yargı kararıyla da devlet ormanı olduğu tescil edilen birçok yerleşim yerine Devletin diğer tüm kuruluşları tarafından her türlü kamu hizmeti eksiksiz yerine getirilmiştir. Söz konusu örneklerden de görüldüğü gibi ormancılık politikaları ile devletin diğer kurumları arasında yıllardan beri yaşanan eşgüdüm eksikliği ve özel mülkiyet anlayışındaki farklılık bir taraftan özellikle sahipli ormanların tahribine katkı sağlarken, diğer taraftan da ormana karşı müthiş bir husumetin oluşmasına neden olmuştur. Ormanların artırılması amacı ile gü- 38 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013 nümüze kadar çok önemli ağaçlandırma çalışmaları yapılmış, zaman zaman da kapsamlı ağaçlandırma kampanyaları düzenlemiştir. Orman yasasından kaynaklanan ve yıllardan beri uygulanan devletçi politikalar ile daha da kronikleşen mülkiyet sorunları çözülmeden ne yapılırsa yapılsın ormanlık alanların istenilen düzeyde artırılabilmesinin mümkün olamayacağı gerçeği ne yazıktır ki hep göz ardı edilmiştir. Bundan dolayıdır ki bütün iyi niyetli gayretlere rağmen tamamı devlete ait olan ormanlık alan oranı belli düzeyleri aşamamıştır. Özellikle sahipli ormanların yok olmasına neden olan yanlış ormancılık politikaları dışında bilimsel gerçeklerle bağdaşmayan tarım ve ulaşım politikaları ile rant paylaşımına dayalı yatırım projeleriyle de ülkemizin birçok yöresindeki ana havzaların doğal yapısı olabildiğince bozularak “sel ve su baskını felaketine” çok uygun bir zemin oluşturulmuştur. Bu durum, ülkemizdeki birçok yerleşim birimlerini tıpkı tsunamiye benzer büyük bir sel ve su baskını tehdidiyle karşı karşıya bırakmıştır. Ülkemizdeki tsunamının denizden değil karadan yaşanacağı gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır ve bilinmelidir ki ülkemizde bu güne kadar yaşanan irili ufaklı sel ve su baskını felaketleri gelecekte yaşanabilecek büyük faciaların ayak seslerini yansıtmıştır. ÇÖZÜM ÖNERİSİ: Nasıl ki depremle mücadelenin kesin ve kalıcı çözümü “kentsel dönüşüm projesi” ise sel ve su baskınlarıyla mücadelenin de kesin ve kalıcı çözümü de “kırsal dönüşüm projesi” olacaktır. “Sel ve Su Baskını Felaketine” maruz kalmış havzaların başta orman varlığı olmak üzere tahrip edilmiş tüm doğal değerlerinin tekrar havzaya kazandırılması amacıyla yapılan çalışmaların karşılığı olan “Kırsal Dönüşüm Projesinin” derhal uygulamaya konulması kaçınılmazdır. Bu amaçla başta orman yasası olmak üzere diğer birçok yasada radikal değişikliğe gidilmelidir. Yeni yasalarla devlet adına gasp edilmiş bütün tapulu araziler ön koşulsuz, tapusuz sahipli araziler de orman yetiştirme koşuluyla sahibine ya da verasetlerine iade edilmelidir. Heyelan riskine maruz kalmış havzalardaki ormandan dönüşme tarım arazileri derhal vatandaş adına tesis edilecek ağaçlandırma projeleriyle ormanlaştırılmalıdır. Nasıl ki depreme karşı kentsel dönüşüm projesiyle çürük binaların yerine depreme dayanıklı sağlam binaların oluşturulması hedeflenmişse kırsal dönüşüm projesiyle de heyelana müsait tarım ya da çorak arazilerin tamamı heyelana dayanıklı orman alanlarına dönüştürülmesi hedeflenmelidir. Eşgüdüm ve yetki karmaşasına meydan vermemek için tüzel kişiliğe sahip ve etkili icraatları gerçekleştirebilecek güçlü taşra teşkilatıyla “Kırsal Dönüşüm Genel Müdürlüğü” adında yeni bir genel müdürlüğün kurulması gerekmektedir. SONUÇ: 24.08.2010 tarihinde Rize Gündoğdu’da yaşanan ve can kayıplarına neden olan sel ve su baskını felaketi nedeniyle kaleme alarak Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü’ne göndermiş olduğum “Doğu Karadeniz Bölgesindeki Heyelanların Nedeni ve Çözüm Önerileri” başlığındaki raporumda da dile getirdiğim gibi söz konusu felaketle ilgili T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın olay yerinde kamuoyuna deklere ettiği (Trabzon veya Rize`de bunun tek nedeni var. Ormanlar hakkını alır, dere yatağında akar. Ben çocukluğumuzdan biliyorum. Biz orman olan yerleri ormandan çıkardık çaylığa dönüştürdük.) beyanıyla da yaşanan sorunun nedenini alenen teyit etmiştir. Ülkemizde yaşanan sel ve su baskını sorunu kesinlikle sıradan bir doğal felaket olayı olmadığından çözümü de asla sıradan olmayacaktır. Kalıcı ve radikal tedbirler alınmadıkça bu felaketlerin önüne geçilebilmesi de asla mümkün değildir. Yukarıda özetlediğim kalıcı tedbirlerin alınmaması halinde; Küresel ısınmamın etkisi ile ülkemizdeki yaşam riski zamanla daha da artacak, bu gün ki felaketlerden çok daha büyük toplu ölümlere ve coğrafik değişimlere yol açabilecek ‘kitlesel toprak kaymaları’ ile tsunamiye benzer büyük ‘su baskınları’ kaçınılmaz olacaktır. Sel ve su baskını felaketlerinin önüne geçilmesinin tek ve en etkili yolu ormanlık alanların artmasına da önemli katkı sağlayacak “Kırsal Dönüşüm Projesi” tır. MEŞEBEYİ TÜRKÜSÜ (Kef Üstünde Kefimize) ve ORMANCI TÜRKÜSÜ: İKİSİ DE BİZDEN... Dr. Said DAĞDAŞ Dr. Ruşen ABBASOĞLU Orman Genel Müdürlüğü Hazar Üniversitesi, Bakü Azerbaycan Türkçesinde, Türkiye Türkçesinde orman denince akla gelen tanımlamanın karşılığı “meşe” kelimesidir. Orman Muhafaza Memuru için kullanılan tanımlamanın adı da bu nedenle, MEŞEBEYİ olarak Azerbaycan Türkçesine yerleşmiştir. Türkiye’nin çoğu yöresinde olduğu gibi “PALID” kelimesi ise, bizdeki “pelit” kelimesi gibi doğrudan meşe türlerini tanımlamak için kullanılır. Ülkemizde orman muhafaza memurlarımızın halk arasındaki yaygın adı ise, “ormancı” kelimesidir. Bizdeki “Ormancı” türküsünün kahramanı da adı üstünde, orman muhafaza memuru (Anonim, 2013c) unvanı ile görev yapan arkadaşlarımızdır. “Ormancılar”; ormanları koruyan, orman köylüsü ve halk nezdinde mesleğin itibarını omuzlarında taşıyan, orman işletme şefinin bilhassa arazide-ormanda en yakın yardımcısı olan, hem görevini yapan ve hem de halk ile iç içe hayatını sürdüren, yeşil renkli resmi elbiseleriyle bilinen, işinin ehli-uzmanı memurlarımızdır. Doğal olarak, “ormancı”ların çözüm bekleyen sorunları mevcuttur. Görev ve sorumluluklarının fazla olduğu, orman köylüsü ile sürekli çatışma yaşadığı, vb. bilinen sorun başlıkları ve çözüm yolları bir araştırmada ele alınmış (Öztürk, 2013, s. 6-8) ve araştırmada ulaşılan öneriler ilgili birimlerle paylaşılmıştır. Hepimizin malumu, “Ormancı” türküsünün doğduğu topraklar, orman varlığımızın en yoğun olduğu illerimizden birisi olan Muğla’dır. Bilhassa dünyada en fazla ve yaygın yayılışını yaptığı ülkemizin Türk kızılçamı (Pinus brutia Ten.) orman ekosistemleri başta olmak üzere farklı türlerin (Anadolu Karaçamı, Toros Sediri, Fıstık Çamı, Sığla, vb.) optimal yetişme ortamlarının bulunduğu Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde istihdam edilen muhafaza memuru sayısı da çok fazladır. Bu ve benzeri nedenlerle Türkiye’mizde “ormancı” türküsünün Ege’de, zeybekler diyarında doğması da son derece tabiidir. Her ne kadar hikayesi ve sözleri acıklı - ölüm muhtevalı olsa da (Anonim 2013c), Muğla, Denizli, Aydın, Manisa, vb. Ege illerindeki düğün-derneklerde, güreşlerde, vb. toplu etkinliklerde son yıllarda “Ormancı” türküsünü söylemek ve birlikte zeybek oynamak gençlerin vazgeçilmezleri arasındadır. Hatta ülke genelindeki mesleki eğitimlerde ve toplantılarda da meslekdaşlarımızın - muhafaza memurlarımızın “Ormancı” Türküsünü söylemeleri veya sanatçılardan bu türküyü söylemelerini istemeleri gelenek haline gelmiştir. Aynen bizdeki gibi ilginçtir, Azerbaycan Türkiyesi’nde de Meşebeyi Türküsünü söylemek çok yaygın bir gelenektir… Meşebeyi Türküsünde (Meshebeyi Mahnisi) ise, adı üstünde “Bir günlük beylik, beyliktir!” atasözüne uygun olarak acı değil, beye-beyliğe yakışan tarzda, dostlarıyla birlikte günün keyfini çıkarma öne çıkarılmıştır. Meşebeyi (Meshebeyi) türküsünün banttan yazılarak yapılan derleme çalışmasında kaynak kişi olarak İslam Rızaev’in adı verilmiştir. Türkiye’de notaya döken ise Işık Başel’dir (Anonim, 2013a; Anonim, 2013b; Anonim, 2013c). Türkünün sözleri Azerbaycan’da çok tanınan halk şairi Hüseyin Arif (Hüseyn Arif ) adlı yazarımızdır (Ruşen Abbasoğlu’nun araştırarak sunduğu bilgi, 24 Eylül 2013). Ki türkünün bir dörtlüğünde de yazar, “Hüseynile Ahıra Deh (Hüseyin’le Ahire Dek)” mısrasında adını kullanmıştır. Türkü, TRT Repertuarına girmiştir. TRT Repertuar Numarası: 02843’tür (Anonim, 2013d). An- 2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 39 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN cak türkünün Türkiye’de bilinirliği henüz yüksek değildir. Bu nedenle türkünün, TRT başta olmak üzere kanallarımızdaki Türk Halk Müziği (THM) Programlarında bilhassa “Ormancı” türküsü ile birlikte icra edilmesi uygun olacaktır görüşündeyiz. Aynı zamanda; Orman Genel Müdürlüğü, Kalkınma Bakanlığı, vb. THM Korolarında da icra edilmeli ve bilinirliği artırılmalıdır. Türkünün sözleri aşağıda takdim edilmiştir. Youtube’da, fizy. org’da, vb. sitelerde de türküyü farklı sanatçıların dilinden dinlemek ve izlemek mümkündür. Erzurum’a gitmişken aktarmamak olmaz! Tebriz’li Şehriyar’ın, Erzurum’u anlatan türküsünden aşağıdaki dörtlüğü keyifle okurken çayınızı yudumlayabilirsiniz. • Erzurum’un gediğine varanda, • Onda gördüm, lapa - lapa kar gelir. • Dedim hocam gel bu yoldan kayıdak, • Dedi kayıdamam, mana ar gelir!.. (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen dinleyen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). Azerbaycan Türkçesinde Kef Üstünde Kefimize (MEŞE BEYİ) Türkiye Türkçesinde “Keyif Keyif Üstüne!” Kef üstünde kefimize Gelip çıktı meşe beyi Buyur dedim attan düştü Bardaş kurdu meşe beyi Keyf üstünde keyfimize Gelip çıktı meşe beyi Buyur dedim attan indi Bağdaş kurdu meşe beyi Yamçısını attı yana Çantasını astı dala Yavaş yavaş bala bala Biznen vurdu meşe beyi Kamçısını attı yana Çantasını astı dala Yavaş yavaş yudum yudum Biznen içti meşe beyi İssi kebab issi fetir Doymağ olmur gene getir Bıyığlarını arada bir Eşip burdu meşe beyi Altmış ili verip yele Düşmeyipdir ruhdan hele Karşılığda bir gözele Gözde vurdu meşe beyi Sıcak (isıcak) kebab sıcak ekmek Doymak olmaz gene getir Bığlarını (bıyıklarını) arada bir Burub durdu meşe beyi Yahasını açtı küleh Sinesinde coştu yüreh Hüseynile ahıra deh Öldü galdı meyşe beyi balam… Yakasını açtı yele Sinesinde coştu yüreği Hüseyin’le ahire dek (ilelebed) Öldü galdı meşe beyi (balam)… Yaşı altmışı geçmiş amma Ruhu hala kalmış genç. Karşıdaki hoş güzele Bir göz attı meşe beyi Kaynak: http://www.turkuler.com/sozler/turku_kef_ustunde_kefimize_mese_beyi.html (Anonim 2013a) İlgili Ortak Lügatçe Örnekleri: Bala bala: Azar azar, yavaş yavaş. “Bala-bala az-az demek. Ya- 40 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013 vaş-yavaş, bala-bala…” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). Yudum-yudum. Bığ: Bıyık. “Bığlarını Arada Bir, Eşip Burdu Meşe Beyi…” – “Azerice bu söz Bığ kimi kullanır. Bizde heç zaman bıyik deyilmez!” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). El sanatçısı:Halk ozanı. “Hüseyin Arif büyük bir Azeri şairi (yazarı). El sanatçısı olmuş, yazıları halk arasında daim dolaşmış!” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). Issı : Sıcak, ısıcak. “İssi kebab issi fetir”. “Aslinde isti kabab isti fetir demek. Yani sıcak kebab, sıcak ekmek.” İl: Yıl. “Altmış İli Verip Yele”. Başqa deyimle, yaşı altmışı geçmiş, amma ruhdan düşmemiş, genc kalmış. Kayıtmak: Geri dönmek, vazgeçmek. “Dedim hocam gel bu yoldan qayıdaq, Dedi qayıdamam, mana ar gelir!..” (Tebriz’li Şehriyar’ın türküsünden nakleden 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen S. Dağdaş, 20.9.2013). Külek: Yel, rüzgar. “Yakasını açdı külek!” - “Külek ruzgar demek Azeri Turkcesinde.” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). Türkiye’de İç Anadolu’yu Akdeniz’e (Pozantı’yı Tarsus’a) bağlayan geçitlerden - boğazlardan olan ve rüzgarın bol olduğu GÜLEK BOĞAZI da, adını yine çoğumuzun önceden anlamını bilmediği Türkçe bir kelime olan rüzgardan aldığı anlaşılıyor. Meşe: Orman. Azerbaycan’da da az da olsa “orman” kelimesi de kullanılır, ancak bilhassa halk dilinde yaygın kullanım “meşe” şeklindedir (Azerbaycan Türkçesinde). “Orman sözü bizdü de var, amma çok az kullanır. Daha çok yazıda olur. Biz meşe deyeriz.” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 18 Eylül 2013, Erzurum). Meşebeyi: Orman Muhafaza Memuru - Ormancı (Azerbaycan Türkçesinde). (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 18 Eylül 2013, Erzurum). Palıd: Meşe türlerine Azerbaycan’da verilen ad. Pelit. “Palıt deyil, bizlerde Palıd yazılır.” Terek: Kırgız ve Kazak Türkçesinde “kavak”. Kavak düzdür. Bu nedenle, dümdüz-dosdoğru anlamında kullanılan “direk” kelimesi de, terek kelimesi ile aynı kökten akraba olabilir. Togoy: Kırgız ve Kazak Türkçesinde “orman”. Özbek Türkçesinde ise Türkiye Türkçesinde olduğu gibi “orman” kelimesinin karşılığı yine “orman”dır. Tukay: Dere içlerinde, ırmak boylarında doğal ya da yapay olarak yetişen/yetiştirilen suya göbekten bağlı ormanlara Azerbaycan Türkçesinde verilen ad (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 18 Eylül 2013, Erzurum). Türkiye ormancılığında ise tugay kelimesi, “galeri kavakçılığı, “galeri ormancılığı”, vb. tanımlamalarla karşılanmaktadır. Ürek : Yürek. “Sinesinde coşdu urek!” (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said Dağdaş, 23 Eylül 2013). Teşekkür: 4. Küresel Dağ Ortaklığı Toplantısı, 17-20 Eylül 2013 tarihleri arasında Erzurum’da gerçekleştirilmiştir. Küresel ölçekte yapılan bu toplantıya katılmak gayesi ile Erzurum’a 50’den fazla ülkeden 130’u aşkın sayıda temsilci gelmiştir. Türkçe konuşan ülkelerden bilim insanları ve STK temsilcileri de toplantıya iştirak etmişler, ilmi tartışmalara ve etkinliklere katılmışlardır. Son gün ise; Tortum ve Uzundere ilçelerine (Tortum Şelalesi ve Ulubağ Köyü-Kardeşler Mezrasındaki Çoruh Nehri Havzası Rehabilitasyon Projesi kapsamında yürütülen erozyonla mücadele proje faaliyetleri) yapılan teknik geziye katılmışlardır. Azerbaycan - Hazar Üniversitesinden katılan Çevre Mühendisi Dr. Ruşen Abbasoğlu ile yaptığımız görüşme ve sohbetlerde kendisinden soru-cevap şeklinde alınan bilgiler güncel kültürel içerikli yazımıza kaynak kişi olarak yansıtılmıştır. KAYNAKÇA 1- Anonim, 2013a: http://www. turkuler.com/sozler/turku_ kef_ustunde_kefimize_mese_ beyi.html 2- Anonim, 2013b: KEF ÜSTÜNDE KEFİMİZE (MEŞE BEYİ). http://www.turkuler. com/nota/ezgi_kef_ustunde_ kefimize_mese_beyi.html 3- Anonim, 2013c: Ormancı Türküsü. http://tr.wikipedia. org/wiki/Ormanc%C4%B1_t% C3%BCrk%C3%BCs%C3%BC 4- Anonim, 2013d: Türkü Sitesi.http://www.turkuler. com/nota/tumyoreler. asp?yoresi=A&s=22 5- Öztürk, A., 2013: Orman Muhafaza Memurlarının Sorunlarına İlişkin Araştırma Ön Değerlendirme Raporu. Defne Dergisi, Yıl: 43, Sayı: 375, Temmuz-Ağustos, s. 6-8, 32 s. 2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 41 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN 41 YILLIK SERÜVEN Okan ÇANÇİN Orman Mühendisi Fakülte yıllarından başlayan bir düşünce alışkanlığı ile orman mühendisliği ile orman işletme şefliği hep bir tutulmuştur. Üstelik öğrenim gördüğümüz yıllarda hocalarımızın amenajman bilimini sürekli öne çıkarmalarına karşın. Öğrencilik yıllarında bu düşünce üzerimize öylesine yapışır ki, stajların ardından belleğimizde artık orman fakültesi orman işletme şefi okulu olmuştur. Mesleğe başladıktan sonra ise; ağaçlandırmacılar, fidanlıkçılar, araştırmacılar, orköycüler, milli parkçılar yada amenajmancılar gibi kavramların meslek kültüründe nasıl belirginleştiğine tanıklık ederiz. Yakın geçmişimizde 1982de kapanan Orman Bakanlığının 1993 de yeniden kuruluşunu, son altı yıl içinde ise; ormancılığın iki ayrı bakanlıkla yeniden şekillenmesini yaşıyoruz. Otuz yıl öncesinde tüm meslek disiplinlerini sekiz daire başkanlığında yürüten bir Orman Genel Müdürlüğü bugün ekonomik, teknolojik, bilişimdeki gelişmelere rağmen yirmi bir daire başkanlığı ile görev yapıyor. Böylesine bir kargaşa galiba bu disiplinleri de yok ediyor. Hızla değişen yapılanmada Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığında kültürünü kaybetmemek adına sanki verilen bir uğraş var. Daire Başkanlığına girdiğinizde kuruma yeni katılanları amenajmanda çalışmak üzere davet eden bir afiş karşılıyor sizi. Meslek Büyüğüm Y. Sami Ölçer’in Dergimizin önceki sayılarında bizlerle paylaştığı yazılarda okuduğumuz gibi amenajmandan emeklilerin anılarını hep birlikte yaşatan sevgili Başkan Rüstem Kırış, unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri canlı tutmaya 42 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013 çalışıyor dairesinde. Düzenlenen uluslararası sempozyum da bunlardan biri olsa gerek. Bir amenajmancı yaşamının bir hayatla nasıl bütünleştiğini göstermek, genç mühendislerin amenajman planlarını içselleştirmesi adına; emekli olan meslektaşlarının yaptığı planları bir makale şeklinde yayınlamayı, özellikle de heyet başkanı A.Yılmaz Kahraman için yapmayı zamansızlıktan olamayınca bunu daha sonra meslektaşımız Şakir Bayhan için deneyen Rüstem Kırış, bu çalışmayı bir rekor kırdığına inandığı İbrahim Üsküdar’ı anlatarak gerçekleştirmek istemiş. Teşekkür ediyoruz. Ibrahim Üsküdar’ın meslek yaşamına bakınca amenajmancılık kültürünün diğer meslek disiplinlerinden ne denli farklı olduğunu bir kez daha görebiliyoruz. Üsküdar, Tekirdağlı. 1968 yılında İ.Ü. Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümünden Orman Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. Kısa bir süre Dursunbey Orman İşletme Müdürlüğü’nde Orman Bölge Şefliği yaptı. Askerlik dönüşü 1970 yılında 4 Nolu Orman Amenajman Heyetinde Mühendis olarak göreve başladı. Başlayış o başlayış. Bir amenajmancının yaşamında yeri olan enlerin başında arazi anıları gelir. İbrahim Üsküdar’ın arazi çalışmalarında kendi anlatımıyla işte birkaçı; 1980 yılında Toros Dağları’ndayız. Anamur da kampımızda Ankara’dan gelen konuklarımızla birlikte tabldot yemeğimizden sonra soğuk ayran hazırladık. Yanında da kuruyemiş ikram etmeyi düşündük. Aşçıyı, leblebi, çekirdek, fındık ve fıstık gibi kuruyemiş alması için çarşıya gönderdik. Aşçı bize kuruyemiş yeri- ne kuru incir getirdi. Neden kuruyemiş almadığını sorunca; aşçıda bize aldım, dedi. Meğer orada kuru incire kuruyemiş deniliyormuş. 1982 yılında Bigadiç Orman İşletmesinde Dağarcık mevkii Karaçam Ormanlarında deneme alanları aldığımız bir gün, bizi izlemekte olan bir keçi çobanı gördüm. Yanıma çağırdım. “Bizi uzaktan izleyip niye kaçıyorsun” dedim. “Beyim, ben sizi günlerdir izliyorum. Ağaçlara niye numara veriyorsunuz. Bu ne işe yarıyor, ne yapıyorsunuz” diye sordu. Bende yapılan işleri kısaca anlattıktan sonra ormandaki ağaçları saydığımızı söyledim. Keçi çobanı “Ne meslekler varmış. Keşke sizinde iki keçiniz, bir evlek toprağınız olsaydı da kendi işinizde çalışsaydınız. Allah insana kendi işini versin. Bu şekilde de ağaç sayarak çalışıp ta el kapılarında ekmek parası kazanmak zor” dedi ve gitti. Karaçamlardan bir yıl sonra 1983 yılında Orman Gülünün içinde İkizdere Orman İşletme Şefliğindeyiz. Ekibimizle orman gülü üzerinde güçlükle çalışıyoruz. Öğlen yemeği kumanyamızı da orman gülü üstünde toprağa basmadan yediğimiz sırada işçilerden biri “Siz nasıl orman mühendisisiniz? Mühendis böylemi çalışır? Arabasına biner, ormanda gezer. Hacan siz Orman İşletme Şefliği imtihanını kaybettiniz de ondan mıdır? Sizi bu işe sürdüler…” Bir yıl sonra yeniden Karadeniz’deyiz. 1984 yılı Yusufeli Orman İşletme Müdürlüğü. Yusufeli mıntıkası kayalıktır. Bavut Yaylasındaki iş programı için Başmühendislik otosuyla Bahçeli Köyüne kadar vardık. Oradan sonra yol olmadığından yaya devam edeceğiz. Bahçeli Köylülerinin bir ayı yavrusu yakaladıklarını ve ahırda beslediklerini söylediler. Ayı yavrusunu ahırda gördük ve Ba- vut Yaylasına tırmanmaya başladık. Arazi kayalık ve de sarptı. Devamlı rampa yukarı tırmanarak dört buçuk saatte Bavut Yaylasına vardık. Ağustos’un son günleriydi. Yayla terk edilmişti. Beyaz kar çiçekleri çıkmıştı. Köylüler yayladaki evlerinin açılan kapı ve pervazlarını kapatmamızı söylemişlerdi. Onları kapattık. Sonra arazi çalışmalarına başladık. Arazi çalışmalarının devam ettiği sırada yukarıdan aşağıya büyük taşların yuvarlandığını gördük. Telaşlandığımızı gören köylüler “sabah ahırda gördüğümüz yavrunun annesinin bu taşları bize yuvarladığını” söylediler. Karanlık basana kadar çalıştık. Taşlar aralıklarla hep yuvarlanmaya devam etti. Amenajmanda Gidemediğin Yer Senin Değildir Yine aynı yıl Yusufeli Orman İşletme Şefliği’nin Erzurum Orman Bölge Müdürlüğü’ne sınır olan yerlerinde çalışacağımız ormanlık mıntıkada yol olmadığından işçilere, araziye erken çıkılacağı ve de geç gelineceği söylendi. Heyet otosu yol olmadığı için ana yola yakın bir mahallede bırakıldı. Gideceğimiz sarıçam ormanlarına dere yatağından yürümeye başladık. Devamlı dere yatağından yukarı yürüyerek beş saatte ölçeceğimiz ormana vardık. Yorgunluktan yarım saat hiç kimse konuşamadı. Ölçmeler bittikten sonra karanlık basmakta iken Heyet otosunun yanına ulaştık. Köylüler o gün araziden dönemeyeceğimizi zannederek şoföre yatması için yatak hazırlamışlardı. Bu mıntıkaya Orman İşletme Şefliğinden hiçbir teknik elemanın gidemediğini köylülerden öğrendik. Ertesi gün Yusufeli Orman İşletme Müdürlüğü yetkilileri de bu mıntıkaya kendilerinin gitmediklerini söylediler. Hocamız Rahmetli Prof. Dr. İsmail ERASLAN; “Ormanda gidemediğin yerler senin değildir”, derdi. İbrahim Üsküdar 1970 ile 1975 yılları arasında 6 Orman İşletme Müdürlüğünde tam 39 Orman Serisinde planlamasına Mühendis olarak katıldı. Üsküdar 2 Nolu Orman Amenajman Heyet Başkanlığına tayin edildi. 1998 yılına kadar kesintisiz 22 yıl arazi çalışması yaparak Orman Amenajman Heyet Başkanlığında (Başmühendisliğinde) bir rekora imza attı. Bu sürede 25 Orman İşletmesinde 55 Şefliğin planları sorumluluğunu üstlendi. Yayımlanan Eserleri Amenajmanda çalıştığı toplam 40 yıl ile bir rekora imza atan meslektaşımız eserleri denince tabi ilk akla gelen Orman Amenajman Planlarıdır. Bir doktora tezinden az görmediğimiz Orman amenajman planları. Onun için yayınlanmış eserler olarak kabul edebiliriz. Meslek yaşamının %15’ini mühendislikte, %55’ini Başmühendislikte ve 12 yılını (%30’unu) Denetim ve Kontrol Başmühendisliğinde çalışarak tamamlayan arkadaşımızın çalıştığı, yaptığı toplam Orman Amenjman Planı 201 dir. Yaşamına sığdırdığı planları üst üste koyarsak kabaca 4-5 katlı bir binayı geçer diyebiliriz. Meslektaşımızı fotoğrafta eserleriyle görüyoruz. İbrahim Üsküdar amenajmanda senenin yarısı arazi yarısını büro çalışmaları ile geçirirken arkadaşlarının görevlerinde yükselişlerini de keyifle izliyordu. Daha önce birlikte çalıştığım mühendis arkadaşımla Ulusal Ormancılık Kongresindeyiz. Yanımızdan Orman Genel Müdürü geçti, selamlaştık. Heyetlerde beraber çalıştığımız üst düzey bürokratlar geçti onlarla da selamlaştık. Hemen ardından müsteşar yardımcısı geldi, sohbet ettik. Bunun üzerine mühendis sordu? “Ağabey! senin döneminden birçok arkadaşın üst düzey görevlere gelmiş, sense Denetim ve Kontrol Başmühendisisin.” Bunun üzerine mühendis arkadaşa şu cevabı verdim. “Onlar yüksek görevlere geldiyse beni az mı görüyorsun, bende arazi müsteşarıyım.” Bu konuşma uzun yıllar şakalaşmalara neden oldu. Arkadaşlardan gelen tebrikleri kabul ettik. Arazi müsteşarlığımız da tescillendi. Arazi Müsteşarımız 1998 yılında Denetim ve Kontrol Başmühendisliğine atandı. Bu görevde ise 24 Orman İşletme Müdürlüğünde 107 plan tamamladı. 2010 yılında yaş haddinden aynı görevinden emekli oldu. Güzel Ülkemizin tüm ormanlarını gezdin. Ormanlarda bulduğun mutluluğu emekliliğin boyunca yaşaman dileğiyle… 2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 43 H AB ER L ER ATANAMAYAN ORMAN MÜHENDİSLERİ Orman yangınları ile orman varlığımız ciddi zararlar görmesi, 5500 işsiz orman mühendisini derinden yaralamıştır. Ormanlarımızın en büyük koruyucuları olan şef, orman muhafaza memurları ve orman işçi sayısı beklentinin çok altındadır. 2012 de KPSS’ye giren Orman Mühendisi sayısı 4000, 2014 sınavına girecek Orman Mühendisi sayısı yaklaşık 6000 ve Orman Fakültelerinde yılda 795 Orman Mühendisi mezunu olmasına karşın, atananların sayısı yok denecek kadar azdır. Bakanlar Kurulu ile KHK’nin onaylanmasına rağmen ihdas edilen 900 Orman Mühendisinden 2012 yılında 298 kadro alınmış ancak 602 kadro verilmemiştir. 2013 yılında Orman Genel Müdürlüğü’nün ek kadro talebi de Maliye Bakanlığı tarafından kabul edilmemiş ve 2013 Haziran ayında OGM’ye 246, Bakanlığa ise 10 kişilik Orman Mühendisi kadrosu tahsis edilmiştir. Orman Uzman Yardımcılığı için alınacak 53 kadrodan orman fakültelerine toplamda 10 kişilik kadro ayrılmıştır. Son iki atama dönemine girmiş bulunmaktayız. Sosyal medya üzerinden Orman ve Su İşleri Bakanımıza, Maliye Bakanına ve Çalışma, Sosyal ve Güvenlik Bakanına kadro isteklerimizi bildirmemize rağmen herhangi bir cevap alamamaktayız. Milli Servette çok büyük bir yeri olan Ormanlarımız için binlerce şef ihtiyacı bulunurken 2013 yılı için 1.000 kadro talebi Maliye Bakanlığınca neden kabul edilmemiştir. Ataması yapılmayan Orman Mühendislerine Kasım ayı için 500, 2014 KPSS den önce ise 1000 kadro açılmasını arzu ediyoruz. Ormanlarımızı korumak, geliştirmek ve bakımını yapmak için 5500 orman mühendisi hazır beklemektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na alınacak CBS uzmanlığı için Harita, Jeofizik, Jeoloji, İnşaat Mühendisliği, Şehir Planlama, Peyzaj Mimarlığı, Coğrafya bölümleri haricinde Orman Mühendisi bölümü mezunu arkadaşlarında dahil edilmesini beklemekteyiz. Bizim bakanlık bütün bakanlıklara ait birçok bölüme atama yaptığı halde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı vs diğer bakanlıklarımız aynı duyarlılığı göstermesini bekliyoruz. Sayın Başbakanımızın gerekli adımların atılması için bizlere yardım edeceğini düşüyoruz. İnşallah bundan sonra somut adımlar atılır, Bakanlarımız orman mühendislerinin sesini duyarlar artık. Herkese teşekkür ederiz. VEFAT Süleyman Sırrı KÖKSOY 25/05/2013, M. Kemal AŞK 29/05/2013, Esat Remzi TAŞTAN 23/07/2103, Nevzat KAPTAN 23/07/2013, Hasan Sıtkı YİĞİT 31/07/2013, Mehmet Ali ÇELİK 14/08/2013, Mehmet ALTINTAŞ 17/08/2013, Ayhan SAVAŞ 20/09/2013, Zübeyir AKYILDIZ 22/08/2013, Engin ATEŞ 24/09/2013, Hıdır KOLAY 25/10/2013, Halis TALU 26/10/2013, Ahmet TARHAN 30/10/2013, Ali Rıza UZUNBİR 30/10/2013 Halil UZUN 09/11/2013 tarihlerinde aramızdan ayrılmışlardır. Kendilerine rahmet, ailelerine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetimi 44 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013 GÖKKUŞAĞI MERDİVENLERİ… İstanbul Beyoğlu’ndaki Salı Pazarı Yokuşu’nun merdivenleri, Emekli Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel(64) tarafından gökkuşağı renklerine boyandı. Çetinel, “İnsanlar gülümsesinler diye yaptım, bütün doğa renkli, kediler renkli, kuşlar renkli, çiçekler, dağlar renkliyken merdivenler niye gri renk olsun, merdivenleri güzelleştirmek istedim dedi.” Ancak merdivenler, izinsiz boyandığı gerekçesiyle eski rengine döndürüldü. Vatandaşların isteği üzerine alınan bir karar ile merdivenler tekrar gökkuşağı renklerine kavuştu. Yetkililer, bu projenin Beyoğlu’ndaki başka merdivenlerine de uygulanabileceğini ifade ettiler. Merdivenlerin gökkuşağı renklerini görenler, beğenilerini belirterek fotoğraf çekimi yaptılar. Birçok şehirde, dalga dalga yayılan merdivenleri boyama vatandaşlar tarafından büyük ilgi ve destek gördü. Meslektaşımızı, böyle beğenilen ve güzel bir projeye örnek olduğu, hayata farklı renkler kattığı için kutluyoruz. ÜYELERİMİZİN YAYINLARI 2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 45 TMMOB ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 • Beştepe-Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 215 00 33 pbx • Belgegeçer: (0312) 215 01 81 e-posta: dergi@ormuh.org.tr www.ormuh.org.tr