nâzım hikmet - us akademi koleji
Transkript
nâzım hikmet - us akademi koleji
Nejat BAŞEĞME ZLER ile söyleşi Us Akademi Kolejinde Yabanci Dil Öğrenimi alım Ustaları tanıy NÂZIM HİKMET bir okur bir kitap KÜÇÜK PRENS US AKADEMİ ANAOKULU DERGİSİ Yayın Koordinatörü T. Nagehan Turpçu Özden Taşkesen Editör Elif Turanlıoğlu / MG Ajans Tasarım Ali Çağan Uzman / MG Ajans Yayına Hazırlayanlar Sercan KONAK Yayın-Yönetim Merkezi Özel Us Akademi Anaokulu Alacaatlı Mah. Turyapı Evleri Rose Garden Sitesi No:39 Çayyolu / Çankaya/ Ankara Tel: 0312 238 2676 Tasarım MG Ajans Kemer Sokak 10/ A G.O.P / Çankaya/ Ankara Tel: 0312 446 85 65 Basım Yeri Us’lu Aidiyet Aidiyet duygusu ünlü psikolog Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, yeme, içme ve barınmadan sonra gelen en önemli ihtiyacımızdır. Varlığını hissetmesek de, yokluğu hepimiz için zor bir süreçtir. Aidiyet duygusu yetişkinler için önemli olduğu kadar çocuklarımız için de önemlidir. Çocuklar bu duyguyu adlandıramasalar da yoğun olarak yaşarlar. Çocuklar okul çağına geldiklerinde, evinden, ebeveyninden uzakta kalır ve korkuya kapılırlar. Ancak okulu kendisinin bir parçası olarak gören çocuk, mutlu döner evine. Çocuklarımızın aradıkları duygu aidiyettir. Aidiyet güvendir, bütünün parçası olmaktır. Aidiyet, “ben” den ziyade daha çok “biz” demektir. Us Akademi Koleji eğitim hayatına yeni başladı. Butik okul olarak çıktı yola. Bu fikrin temelinde yatan, en küçük gruptan en büyük gruba kadar, herkesin birbirini tanıması ve benim öğretmenim, senin öğretmenin ayrımına girmeden, OKULUMUZ kavramının yerleşmesiydi. Hedefimiz, öğrencilerimize akademik olarak doğru ve güvenilir bilgi akışını sağlarken, onların fiziksel olarak güvenliğini, konforunu ve ihtiyaçlarını da gidermektir. Biz, öğrencilerimizin “Okula gidiyorum”, değil, “Okula geliyorum.” duygusunu yaşamalarını ilke edinmekteyiz. Bizim amacımız, öğrencilerimizin okulumuzdan “Us”’lu farkındalıklarıyla mezun olmalarıdır. Sonraki yaşantılarında da okulumuza karşı aidiyetlerini devam ettirmeleridir. Mustafa Kemal Atatürk’ün : “Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır.” sözünü hedef alarak yolumuza devam ediyoruz. Özden Taşkesen Us Akademi Koleji Müdürü ÜÇ Öykü Bir Yazar Yaz Ortası Festivali Yazın ortasıydı. Albert’in canı çok sıkılıyordu çünkü okullar kapanır kapanmaz ailesiyle birlikte küçük bir seyahat yapmıştı. Bir gün sokakta yürürken bir afiş gördü, üzerinde “YAZ ORTASI FESTİVALİ’NE İSTEYEN HERKES DAVETLİDİR!” diye yazıyordu, Albert çok heyecanlandı, hemen eve gitti. Annesine festivali anlattı; annesi, “Gidebilirsin” dedi. Albert hemen saatine ve gününe baktı: Perşembe 09:00-18:30’du. Albert perşembe günü arkadaşlarıyla birlikte festivale gitti. Festivale geldiklerinde ilk olarak dönme dolaba binmek için sıraya girdiler. Dönme dolaptan indiklerinde sırasıyla balerin, gondol ve çarpışan arabalara bindiler. Albert ve arkadaşları acıkmıştı, bir yemek alanında yemek yediler, sonra da gittiler. Eve gelen Albert okulunu çok özlediğini fark etti. Annesine, “Anne okullar ne zaman açılacak?” diye sordu. Annesi, “Merak etme Albert, az kaldı” Dedi. Zengin Kız Çocuğu Bir gün zengin bir ailenin Mia adında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Mia doğalı günler, aylar hatta yıllar geçti. Yıl demişken Mia’da artık 12 yaşındaydı. Mia o güne kadar ki hayatında okulu hiç sevmemişti. Günü gelmiş Mia 6. sınıfı bitirmişti. Okulların kapandığı gün kendi kendine şöyle söyledi; “Oh! Sonunda okullar kapandı!”. O sırada annesi, “Kızım valizini topla yarın yola çıkıyoruz” diye onu uyardı. O da “Anne bu yaz nerelere gideceğiz?” diye sordu. Annesi sırasıyla, “Fransa, Kanada, Brezilya ve Malezya’ya gideceğiz” diye ülkeleri sıraladı. Mia bütün yazını gezerek öğrenerek ve yüzerek geçirdi. Artık okulların açılma vakti gelmişti. Mia okuluna geldiğinde arkadaşlarını çok özlediğini fark etti. Bence Mia, okulu sevmediğini söylese de aslında seviyordu. Afrika’da Bir Çocuk Mike, fakir bir aileye sahip bir çocuktu. Daha 4 yaşında iken babasını kaybetmişti; o gün Mike için bir kabus olmuştu. Bundan sonra ailesinden bir tek annesi ve maymunu kalmıştı. Aradan 5 yıl geçmişti. Mike üçüncü sınıfı bitirmişti. Yaz tatili olduğu için çok heyecanlıydı ama biliyordu ki arkadaşlarını, özellikle de öğretmenini çok özleyecekti. Ertesi gün sabah kalktığında annesi, “Oğlum, çantanı hazırla bugün anneannenlere gidip bütün yazı orda geçireceğiz”dedi, Mike da “Tamam” şeklinde kafasını salladı. Mike yazını orada geçirmişti ve çok sıkılmıştı. Nihayet o gün geldi! Okullar açılmıştı! Mike koşa koşa okuluna gitti ve bütün arkadaşlarına sarıldı, sonra da öğretmenine. Mike’ın bütün bir okul yılı çok güzel geçti. Deniz ALTUNAY 4/A Söyleşi Nejat BAŞEĞMEZLER Viyola sanatçısı ve besteci Nejat Başeğmezler ve viyola sanatçısı Betil Başeğmezler ile ortaokul öğrencilerimizden Zeynep Türk, Zeynep Çitoğlu ve Emir Tüzün bir röportaj gerçekleştirdi. Sevgili öğrencilerimiz, saygıdeğer sanatçılara, meslekleri ile ilgili merak ettikleri soruları sordular. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Müziğe olan ilginiz ilk olarak ne zaman başladı? Nejat BAŞEĞMEZLER: Küçük yaşta müziğe başladım. İlkokuldan sonra Ankara Devlet Konservatuarı’na girdim. Önce keman, sonra viyola çaldım. Viyolacı olarak mezun oldum. 41 yıl Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO)’nda çalıştım ve oradan emekli oldum. Bestecilik ve konservatuarda öğretmenlik yapıyorum. Betil BAŞEĞMEZLER: İlkokulda müzik öğretmenimin teşviki ile müziğe ilgi duydum. Ortaokulda müzik öğretmeninin önemini bir kez daha anladım. Öğretmenim yetenekli olduğumu düşündüğü için, bana keman dersleri verdi. Ardından Ankara’da konservatuara girdim. 9 yıl yatılı okuduktan sonra devlet bursu ile İngiltere’ye gidip yüksek lisans yaptım. Türkiye’ye dönünce konservatuarda öğretmenlik yaptım ve CSO’da viyola çaldım. Sonrasında CSO’yu bırakıp konservatuara geçtim. Oradan da emekli olunca ODTÜ’ye geçtim. Betil BAŞEĞMEZLER: Müziğe ilk olarak kemanla başlamıştım. Fizik olarak viyolaya daha yatkın olduğum için viyolayı seçtim. Ama sonrasında viyolanın sesini daha çok sevdim. Mesleğinizin zorlukları nelerdir? Nejat BAŞEĞMEZLER: Her mesleğin zorluğu vardır. Tabii ki müzisyenliğin de zorlukları var. Viyola çalarken vücut ergonomisine uygun olamayan bir pozisyonda ince bir iş yapmaya çalışmak zor. Sabırla çalışmak önemli, o zaman öğreniyorsun. Birinci zorluğu budur. İkincisi ise; enstrüman öğrendikten sonra hep daha iyisi ve güzeli olması için uğraşıyorsunuz. Üçüncü zorluğu da eğer orkestrada çalışıyorsanız, sosyalliğin yarattığı zorluklar vardır. Mesleğinizin gerektirdiği fiziksel ve ruhsal özellikler nelerdir? Nejat BAŞEĞMEZLER: Müzik kulağınızın olması çok önemlidir. Betil BAŞEĞMEZLER: Temiz ve güzel şarkı söyleyebilen herkes müziğe başlayabilir. Konservatuara giriş sınavlarında da öncelikle müzik kulağının olup olmadığına bakılır. Sonrasında fiziki özelliklere dikkat edilir. Örneğin; kemancı olmak isteyenlerin parmak yapısına bakılır. Sizce müzik eğitimine ne zaman başlamak gerekir? Hangi müzik aletinde uzmanlaştınız ve neden bu aleti seçtiniz? Nejat BAŞEĞMEZLER: Ne kadar önce başlanırsa o kadar iyidir. Mesela İdil Biret 3,5-4 yaşlarında başlamıştır. Nejat BAŞEĞMEZLER: Aslında kemanı seçmiştim ama viyolada uzmanlaştım. Betil BAŞEĞMEZLER: Müziğe başlamak için özellikle enstrüman çalınması gerekmemektedir. Şarkı söylemekle veya koro ile başlanabilir. ratıyor. Doğduktan sonra geniş kitlelere ulaştı. Müziğin insanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığını düşünüyorsunuz? Betil BAŞEĞMEZLER: Dinlemesi kolay olduğu için bu kadar çok dinleniyor. Nejat BAŞEĞMEZLER: Dinleyenlere sormalı. (Gülüyor) Müzik, yaşanan her duyguyu yansıtabilecek bir güce sahiptir. Her duyguyu özellikle klasik müzikte buluruz. Müzik, kitap gibidir. Her kitap türünün nasıl yeri ve zamanı varsa, müzik türlerini de dinlemenin yeri ve zamanı vardır. Gençlere bu mesleği önerir misiniz? Betil BAŞEĞMEZLER: Her türlü müziği dinlemek gerekir. Ama kalitelisini dinlemek gerekir. Betil BAŞEĞMEZLER: Elbette. İllaki profesyonel olunması önemli değil. İyi bir dinleyici olmak da önemlidir. O yüzden gelin diyoruz. Küçük yaşta enstrüman çalınırsa başka bir müzik kulağına sahip olunuyor. Konserleri dinlemek bile bambaşka oluyor. Bir meslek seçme hakkınız olsaydı yine aynı mesleği mi seçerdiniz? Nejat BAŞEĞMEZLER: Evet, hem de daha erkenden seçerdim. Betil BAŞEĞMEZLER: Kesinlikle, ben de. Bu mesleği seçmenizde kimler etkili oldu? Nejat BAŞEĞMEZLER: Başta ailem etkili oldu. Müzik ve resim dersleri almamı sağladılar. Beni her zaman sanata yönlendirdiler. Ardından keman öğretmenim bu kararımda etkili oldu. Beste yapıyor musunuz? Bir müzik eseri yaratmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor? Nejat BAŞEĞMEZLER: Ben hiçbir zaman beste yapmak için beste yapmadım. Beste yapmam gerektiği için ve bir şeyleri ifade edebilmek için beste yaptım. Bestelemek çok rahatlatıcı bir duygudur. Müzik dilinde içindekileri dökmek demektir. Türkiye’de klasik müzik eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Nejat BAŞEĞMEZLER: Yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yapılanlar da genellikle doğru yapılmıyor. Betil BAŞEĞMEZLER: Özellikle son zamanlarda iyi müzik öğretmenleri çok nadir yetişiyor. Nejat BAŞEĞMEZLER: Müzik öğretmenleri hem müzisyen gibi olmalı hem de bu işe gönül vermeli. Güçlü klasik müzik sanatçıları da yetişiyor ama ne yazık ki dinleyici kitlesi yok. Betil BAŞEĞMEZLER: Evet, ne yazık ki doğru. Arabesk müzik toplumu nasıl etkiliyor? Hangi tür müzikler toplumu olumlu etkiler? Nejat BAŞEĞMEZLER:Aslında arabesk müzik toplumu etkilemiyor, toplum arabesk müziği ya- Nejat BAŞEĞMEZLER: Tabii ki. Tavsiye ediyoruz, öneriyoruz, şiddetle gelin diyoruz. (Gülüyor) Bilgi zevk almayı çoğaltır. İşte müzik de tam böyle bir şey. Beste yaparken hangi olaylar sizi etkiler? Nejat BAŞEĞMEZLER: Gündelik olaylar, politika, duygusal durumum beni etkiler. Röportaj hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Nejat BAŞEĞMEZLER: Çok teşekkür ederiz. Bizlere değer verip böyle bir röportaj ayarladığınız için sağ olun. Betil BAŞEĞMEZLER: Sizlerle röportaj yapmak çok keyifliydi. Teşekkür ederiz. le züy ö G i c n e Öğr İ M E D A K US A Okulum Okulumu çok seviyorum. Oraya gidince kendimi evimde gibi hissediyorum. Okuldaki arkadaşlarımla aram çok güzel. Yemekleri çok güzel. Okulumda yüzmenin ve voleybol derslerinin olmasını isterdim. Bu arada okuluma gelince hayatım değişiyor. Sanki bir an eğlence dünyasına geliyorum. Arada yaramazlık da yapılıyor ama olsun. Aaa saat geçmiş! Neeee! Okula geciktim! Görüşürüz. Alim Tuğra EVREN, 3/A Merhaba, ben 8. sınıf öğre ncisi Yani benim en çok sevdiği Tutku Aşıcı. Bu yıl daha ön m derslerdi. ce öğrenim gördüğüm okulumu bırakıp Na lan Hocamı zaten tanıyordum, Us eski Akademi’ye kaydoldum. As lında 8. sınıfa okulumdan. Onunla ders ya pmak bir gelmiş bir öğrenci için yıl larca okuduğu ke yif ti, Türkçe eğlenceli hale okulunu, arkadaşlarını, öğ geliyordu. retmenlerini bırakıp yabancı bir ortama Ne slihan Hocamı da tanıdığı girmek hiç m, onun de kolay değil. Bu kararı ve rirken birçok herkesin kork tuğu matematik dersini şey düşündüm. Tabii yalnı zca ben değil, ailem de bu konuda epey araştırma yaptı. nasıl sevdirdiğini ve kolaylaştırdığını Ancak Us Akademi’den içe bildiğim için bu okula alışm ri girdiğimiz am zor olmadı. andan itibaren kendimizi sıcacık bir Gerçeği söylemek gerekir ortamda bulduk. Buranın se sosyal kendine özgü, insanı içine çeken ve huzu bilgiler dersini hiç sevmiyo r veren bir rdum. Ama atmosferi vardı. Bizi kapıd a karşılayan Aysemin Hocamızla tanışınc Eda Ablamızın içten gülüm a sosyal semesi ve tatlı bilgiler, benim için çok se sözleri aldı önce bütün ge vdiğim dersler rginliğimizi. Ardından Müdürümüz Öz den Taşkesen’in arasına girdi. İngilizce Hoca larımıza sıcak ve samimi tavırları sa rmaladı bizi. bayılıyorum zaten. Fen Ho Konuşmalarımız esnasında camız çok öğretmen kadrosunun ne kadar dene yimli olduğunu, tatlı ve iyiydi. Sınıfta ders işlememizi bu kurumun önceliğinin öğ rencinin engelleyen kimse yok, çok mutluyum. mutluluğu ve başarısı olduğ unu fark Okulumuz bizim eğlenmemi ettik. Bu okulda diğer pek zi de hiç çok özel okulda bulunmayan bir ail unutmamış. Bizim katımızd e ve samimiyet a langırt ve havası vardı. O zaman bura da okursam, ma sa te nisi var, çok eğleniyoruz. çalışan herkesin bizi ailes inin bir bireyi olarak göreceğini ve bizim mutluluğumuz, Sonuç olarak Us Akademi’ye geldiğim başarımız için elinden gelen i yapacağını hissettik. için çok mutluyum. Burada çok güzel, ba şa rıl ı bir yıl geçireceğimi, sınav Us Akademi Koleji benim larda için bir fırsattı. Bu şansı çok iyi de ba şa rılı olacağımı ve istediğim ğerlendirmem liseye gerekiyordu. Ailem ile bir karar aldık. git me k için gerekli puanı hiç zo Geleceğimi kurmak için ço rlanmadan k önemli bir adımdı bu. Arkadaşlarımın alacağımı düşünüyorum. Ok çoğunun ula gelmek da bu okula gelmesi bir av ar antaj oldu. tık benim için bir zorunlu luk değil, Okulumuz erken açılacakt ı, ben de se verek ve isteyerek yaptığı çok heyecanlıydım. Okullar m bir iş. ın açıldığı gün matematik ve Türkçe dersi vardı. TUTKU AŞICI Yıldızlar Sı nıfı bir okur bir kitap KÜÇÜK PRENS Son günlerde Küçük Prens pek bir gündemde… Mark Osborne’un animasyon filmi çıktı ya herhalde o yüzden. Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry tarafından 1943 yılında yazılmış, tam 270 dile çevrilmiş, 145 milyondan fazla satmış, 253 farklı tercümesi olan önemli bir eser. Çocuk kitabı mı yoksa büyüklere masal mı, bir türlü karar verilememiş. Yıllar geçse de hala çok konuşulan, çok tartışılan ve çok yorumlanan bir kitap. Farklı uzunlukta ve birbirinden bağımsız 27 bölümden oluşur kitap. Küçük Prens, büyüklerin çocukların söylediklerini anlayamadıklarından yakınır kitabın başında. Büyüklere sorduğu şapkaya benzeyen şeklin aslında fil yutmuş bir yılan olmasını neden kimse anlamaz ki? Küçük Prens, uçağıyla çöle mecburi iniş yapan bir pilotla karşılaşır ve ona yaşadığı küçük gezegenini, yetiştirdiği kaprisli gülü, gezegenine zarar veren boabab ağaçlarını anlatır. Bölümlerin çoğunda, Küçük Prens gezdiği gezegenlerde karşılaştığı tuhaf insanlardan söz eder: Bir kral, sarhoş bir adam, bir iş adamı, bir fenerci, bir coğrafyacı, bir makasçı ve bir satıcı... Küçük Prens her seferinde “büyüklerin” abuk sabuk düşüncelerine ve davranışlarına hayret eder. Tavsiye üzerine gittiği Dünya, onun en çok ilgisini çeken gezegen olur. Orada karşılaştığı tilki ona şu önemli sırrı verir: “Doğrular yalnızca kalp gözüyle görülebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler görmez”. Bence Küçük Prens bir çocuk masalı değil, büyüklere masaldır. Zaten yazar kitabını “büyüklerin içindeki çocuğa” ithaf eder. Onun için Küçük Prens’i çocuklara değil, asıl büyüklere okutmak gerekir. Böylece belki büyüklerimiz de büyük insanlar olarak doğmadıklarını, bir zamanlar bir çocuk olduklarını hatırlarlar. Yazar Saint-Exupéry, insanları “içlerindeki çocuğa dönmeye” davet eder, çünkü büyükler de bir zamanlar çocuktu, ama pek azı bunu hatırlar… ‘’Yıldızların değeri herkes için aynı değil. Yolculuk yapanlar için yıldızlar yalnızca kılavuzdur. Bazıları için yalnızca gökyüzündeki küçük parıltılardır. Bilim insanları için araştırılacak problemlerdir ama sen, yıldızlara kimsenin bakmadığı gibi bakacaksın. Onlardan birinde ben yaşıyorum ve gülüyorum diye, gece gökyüzüne baktığında, senin için bütün yıldızlar gülüyor olacak. Yalnızca senin gülmeyi bilen yıldızların olacak!” der Küçük Prens. Gülmeyi bilen yıldızlarınız olsun! Bunları ? n u d y u m r o Biliy Bir kilo limonda, bir kilo çilekten daha fazla şeker olduğunu, Timsahların renk körü olduğunu, Sadece erkek kanaryaların öttüğünü, Yarım kilo bal yapabilmek için arıların iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorunda olduklarını, Tarantulaların iki buçuk yıl hiçbir şey yemeden yaşayabildiklerini, İncilerin sirkede eridiğini Havuca rengini veren bir karotenin olduğunu, Venüs’ün saat yönünde dönen bir gezegen olduğunu, Eyfel Kulesi’nin tepesine çıkabilmek için 1.792 basamak gerektiğini, Vücut yapılarından dolayı domuzların hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını, Ustaları tanıyalım NÂZIM HİKMET T ürk edebiyatında eserlerinden olduğu kadar siyasî kimliği ve yaşantısı ile de adından söz ettiren Nâzım Hikmet şüphesiz çok büyük bir şairdir. Türk edebiyatının, Türk şiirinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuş, şiirlerinde çok farklı bir üslûp kullanmıştır. Nâzım Hikmet’in hayatı çalkantılarla doludur. Onun hayatına baktığımızda eserlerini, sanatını etkileyen çok şey buluruz. Bir sanatçı ve şair olarak Nâzım Hikmet’i değerlendirmeye önce hayatından başlayalım. Nâzım Hikmet’in Hayatı Nâzım Hikmet, Selanik’te doğmuştur (1902). İlköğrenimini İstanbul’da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914) ve Nişantaşı Numune Mektebi’nde tamamlamış; orta öğrenimi ise daha 12 yaşında iken yazdığı “Bir Bahriyelinin Ağzından” adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın öğüdü üzerine Heybeliada Bahriye Mektebi’nde yapmıştır (1918). Nâzım Hikmet Bahriye’yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece nöbetinde üşütüp zatülcenp olmuş (1919), sağlığına kavuşamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920). Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul’un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücade- le’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçmiş, Bolu Lisesi’nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum’dan Moskova’ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi’nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında “gıyaben” mahkumiyet kararı verildiğini öğrenince yeniden Rusya’ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye’ye dönmüş ve bir süre Hopa Cezaevi’nde tutuklu kalmıştır (1928). Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul’a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Nâzım Hikmet, Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet’in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam, Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933). Nâzım Hikmet, Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi’nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu’nun 68 ve 77 maddeleri uyarın- ca 28 yıl 4 aya indirilmiştir (1938). Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet’in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgülüğüne kavuşmuştur. Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan Nâzım Hikmet için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi)’ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz’de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye’den ayrılmıştır. Nâzım Hikmet, Moskova’da ölmüştür (3 Haziran 1963). Nâzım Hikmet’in mezarı Moskova’da bulunmaktadır. Yıllardır tartışma konusu olan Nâzım Hikmet’in vatandaşlık meselesi, 5 Ocak 2009 günü Nâzım Hikmet Ran’ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge Bakanlar Kurulu tarafından imzaya açılmıştır. Bakanlar Kurulu’nun 05.01.2009 tarihinde aldığı bu karar, 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve Nâzım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı olmuştur. Nâzım Hikmet, şiirleri geleneksel yapısından arındırmıştır. Halk ağzı ile toplumsal konulara yaklaşmıştır. Temiz bir Türkçe ile şiir dili yaratmıştır. Sanatçı sorumluluğuna sahip olduğundan toplumsal konularda ve siyasette önemli çalışmalar yapmıştır. Gelmiş geçmiş en büyük şairlerimizden kabul edilen Nâzım Hikmet, şiirleri ile bir dönem kitleleri arkasından sürüklemiştir. İlk şiirlerini hece ölçüsü ile yazmaya başlamıştır ancak bunlar içerik bakımından diğer hececilerden farklıydı. Şiirsel gelişimi arttıkça hece ölçüsü ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başlamıştır. Sovyetler Birliği’nde yaşadığı ilk yıllar olan 1922 ile 1925 arasında bu arayış doruğa çıkmıştır. Hem içerik hem de biçim bakımından dönemindeki şairlerden farklıydı. Hece ölçüsünden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile ahenk oluşturan serbest ölçüyü benimsemiştir. Şiirlerinden birçoğu Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi sanatçılar tarafından bestelenmiştir. UNESCO’nun ilan ettiği 2002 Nâzım Hikmet yılı için besteci Suat Özönder “Şarkılarda Nâzım Hikmet” adlı bir albüm hazırlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla, Yeni Dünya plak şirketi tarafından hayata geçirilmiştir. Ünlü şairimizin şiirlerinden bazıları: YAŞAMAYA DAİR Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orada ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya “Yaşadım” diyebilmen için... CEVİZ AĞACI Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. DAVET Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir daha açılmasın yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim! KIZ ÇOCUĞU Kapıları çalan benim, Kapıları birer birer. Gözünüze görünemem, Göze görünmez ölüler. Hiroşima ‘da öleli, Oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım. Büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, Gözlerim yandı kavruldu Bir avuç kül oluverdim. Külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için Hiçbir şey istediğim yok. KADINLAR Ve kadınlar, bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız Şeker bile yiyemez ki kaât gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, Teyze,amca bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin Şeker de yiyebilsinler. KÜÇÜK RESSAM KARMEN AYDOĞAN 2/A Afacan Yavrular Bu resmimde denizi anlattım. Bu resimdeki denizatı hariç diğer hayvanlar yavrularını arıyorlar. Çünkü denizatının yavrusu kaybolmamış. Diğer hayvanların yavruları afacan ve kumsalı sevmedikleri için uzakta oynamaya gitmişler. Resmime hazine sandığı da yaptım, oradaki girdap sandığı koruyor. Uzayla İletişim Uzay resmimin ortasındaki çizgiler merkezle iletişim çizgisi. Kız çocuğunun elinde telsiz var ve elinden düşerse merkezle iletişimi de biter. Hayal gücümü kullanıp uzay boşluğunu yeşil renk yaptım. Hula Dansı Yapan Kızlar Bu renkli resimde Hula dansını yaptım. Bu dansı Antalya’da görmüştüm. Eğer dans ederken terlerlerse yandaki çeşmelerden kendi kendine su akıyor. Çocukların kıyafetleri yapraklardan yapılmış. Ayaklarındaki değişik şeyler kendi doğal özellikleri, çocuklar büyüdükçe çıkıyor. Ortadaki sopa çocuğun sopası, sallıyor ve şıngır şıngır ses çıkartıyor. Ortadaki kuş, haberci kuşu. Bu resmimi çok severek yaptım. Mumlarla Dans Resimdeki kız mumları havaya atıyor ve elini yumruk yapınca mumlar hava da durabiliyor. Sonra mağaraya giriyor ve oradaki bütün hazineleri toplayıp dışarı çıkıyor. Mağara çok karanlık olduğu için mumlar burayı çok güzel aydınlatıyor. Bu kız mağarada çok değerli eşyalar olduğu için sevinç dansı yapıyor. zce Us İngili The Way Us College Students Learn Foreign Languages The foreign languages of Us College are English and French. Us College students first love dealing with the languages and then they learn using them throughout the process. The main point is the fun in the learning. Students enjoy the activities and find a personal way to deal with the languages. Lessons which are away from boredom, doubt, anxiety and fear form the basis for feelings of safety, involvement, self-confidence in the learning process. This, in turn, provides a positive perspective towards language learning and makes students active language learners. The main aim is finding the personal ways in learning foreign languages. Lessons support this aim through need-oriented, authentic and creative activities. With the help of these activities students brainstorm, create, design, ask and answer questions, experiment, solve problems, play and express themselves in various ways. As a result, this gives students the view that ‘language learning is fun’ and they integrate language learning into their everyday lives. JOINUS DAYS Us College has a foreign language day, which is a festival like programme involving theme-based activities, games, movies, songs. On each JoinUs Day students enjoy dealing with the language with a new theme. SCIENCE IN NATURE LESSONS Us College Kids also have Science and Nature classes in English. The content basically involve simple scientific topics which fosters both scientific thinking and learning the language. Providing a basic scientific knowledge, an understanding of the nature, a questioning mind and research skills are the main targets of the lesson. FIRST STEPS TO LITERATURE First Steps to Literature is a lesson which teaches basics of literary language, terms and genres and emphasizes main points in writing and reading. Students deal with the language itself and types of literature from tales to legends, story to drama. The lesson also has activities like writing poems and stories, which fosters using the language. Us Akademi Kolejinde Yabanci Dil Öğreni Us Akademi Kolejinde İngilizce ve Fransızca olmak üzere iki dil öğretilmektedir. Us Koleji öğrencileri önce yabancı dil öğrenme sevgisi edinir, ardından dili kullanmayı öğrenir. Eğlence odaklı derslerde öğrenciler kendi öğrenme şekilleri etrafında yoğunlaşırlar. Sıkıcı olmaktan, endişeden, korkudan uzak olan dersler, öğrencilerin öğrenme sürecine daha çok dâhil olmaları ve özgüvenlerini geliştirmeleri kapsamında temel oluşturur. Bu da öğrencilerin dil öğrenimine karşı olumlu bir tutum benimsemelerinde ve aktif bir dil öğrenicisi olmalarında onlara yardımcı olur. Yabancı dil öğreniminde temel amaç, öğrencilerin kişisel öğrenme becerilerini keşfetmeleridir. İhtiyaç odaklı, özgün ve yaratıcı etkinlikler bu hedefe ulaşmayı desteklemektedir. Etkinlikler yardımıyla öğrenciler düşünür, üretir, tasarlar, soru sorup cevap verir, deney yapar, sorunlara çözüm bulur, oyun oynar ve farklı şekillerde kendilerini ifade ederler. Bu sayede öğrenciler “Dil öğrenmek eğlencelidir.” düşüncesini benimser ve dil öğrenimini yaşamlarına dâhil ederler. JOINUS GÜNLERİ Us Akademi Kolejinin yabancı dil günü olan JoinUs günü tematik etkinliklerin gerçekleştirildiği festival tadında bir programdır. Gün oyunlarla, filmlerle, şarkılarla ve belirlenen konu çerçevesinde hazırlanan İngilizce ve Fransızca etkinliklerle doludur. Öğrencilerin bütün gün İngilizce ve Fransızcayla iç içe oldukları bu günde, her seferinde farklı bir konuyla yabancı dil kullanımı teşvik edilir. DOĞA ve BİLİM DERSİ Us Koleji öğrencileri belli başlı bilim başlıkları kapsamında hem bilimsel düşünmeyi hem de dil öğrenimini geliştiren İngilizce Bilim dersi alırlar. Dersin temel amacı öğrencilerde doğa bilgisi, sorgulama becerisi ve araştırma becerisi ve temel düzeyde bilimsel bilgi oluşturmaktır. EDEBİYATA GİRİŞ Edebiyata Giriş, edebi dil kullanımı, terimleri ve türlerinin öğretildiği ve okuma yazma becerilerinin vurgulandığı bir derstir. Öğrenciler masaldan efsaneye, hikâyeden oyuna birçok edebi türle birlikte aslında başlı başına İngiliz diliyle meşgul olurlar. Ders öğrencilerin dili daha çok kullanmaları adına şiir yazma, hikâye yazma ve benzeri etkinlikleri de içermektedir. ” i b l a K k “Çocu “Suç işledim…Annemin saçını taramaya kıyamadığı yaldızlı tarağı kırdım. Beliklerim çözüldü korkudan. Kızacak diye saklandım çatı katındaki odaya. Kapı pat diye kapandı üzerime. Çıkmak istedim ama boyum yetişmedi kapı kulpuna. Bir adım attım yıktım döktüm etrafı. Patırtıya üşüştü toz bulutları. Sanki ses geçirmedi oda. Kimsecikler koşmadı gürültüye. Karanlık ürkütmüştü çocuk bedenimi. Tavandan sızan ışığın aydınlattığı yere çöktüm. Beni bulurlar nasılsa diye ıslık çalarak karanlıkla oyunlar oynadım. Karanlıktan cüceler yaptım, korsan gemileri hatta zürafalar bile… Peki ya bulamazlarsa diye düşünürken titreyen kalbime tutunmuştu ellerim. Kıpırdıyordu karanlıktan gölgeler. Bağırsam ağzımı kapatacaktı sanki karanlık. Bağırdım, duymadılar. Hıçkıra hıçkıra ağladım… Kimsecikler görmedi gözyaşlarımı. En son bir masal anlattım karanlığa... O günden bu yana iyi anlaşırız karanlıkla… Annem bulduğunda beni telaşla aldığınla kucağına, hatırlamayacağım kadar küçük olduğum zamanlardan kalma ninniyi söyledi sakinleştirmek için… ……… Her ne kadar kocaman adamlar kocaman kadınlar olsak da aramızda hala korkanlar vardır karanlıktan... Belki de bu yüzden çocuklara korkularıyla yüzleşmeyi değil, korkularıyla konuşmayı öğretebilmeli… Küçük cüsseleri karşısında bu koca dünyanın ürkütücü yanlarının olabileceğini ama cesur oldukları sürece hiçbir şeyin onlara zarar vermeyeceğini öğretebilmeli. En önemlisi karşılarındaki bu koca dünyada ve satır satır yaşayacakları hayatlarında ağlayarak hiçbir şeyin geçmediğini ve ancak ağlamayı bırakıp ne yapmaları gerektiğine karar verdikleri sürece çözüm bulabilecekleri öğretebilmeli. Evet büyüklerin işi daha zor o yüzden…Sol yanında hala evcilik oyunları oynayan bir anne öğretecek çocuğuna ağlamadan sorunlarını çözebilmeyi. Hala kaptırdığı bilyelerini anlatırken içi sızlayan bir baba kazanmayı öğretecek çocuğuna…Bazen de kaleci olduğu zamanları hatırlayarak kaybetmeyi…Anne babaların çocuk kalbi öğretecek çocuklarına hayatı yaşamayı…Bazen içinde bulunduğu anı yaşamayı, bazen uzun vadeli planlar yapmayı…Anneler babalar öğretecek çocuklarına çocuk kalbinin tek ihtiyacı olan, onun gülüşünü taptaze tutan şeyin yaşama sevinci olduğunu… Aysemin KOCA Öğretmenlerimizin Yeni Dönem Hazırlıkları Öğretmenlerimiz yeni yılın açılmasından önce değerli akademisyenlerin katılımlarıyla gerçekleşen verimli bir seminer dönemi geçirdiler. Zaman zaman okul hazırlıklarının yanında kendilerinin yetkin olduğu alanda diğer öğretmenlerimizi bilgilendirmek için toplantılar yaptılar. çıldı! uz A m u l u k o a t Or n yıl i Koleji geçe m e d a k A s üyen U un bir Git gide büy şararak bun a b r le y e ş l üze lk günkü ilkokulu ile g ulunu açtı. İ k o ta r o in iç sı rimizle her devamı olma ış deneyimle m n la ıl y e v ruz. coşkumuz iyi hedefliyo r e il n e e v i iyiy zaman daha eti Anıtk abir Ziyar net borçal ATATÜRK'e min m Ke fa ta us M er Ulu Önd imizde uzu her zaman kalb um rc bo t ne in m Bu luyuz. den giden bireyğe Atatürk'ün izin ce le ge ek er ed ss hi leji, layı Us Akademi Ko do an nd Bu . uz or iy ler yetiştir r’deydi. ecileriyle Anıtkabi ar id ve en tm re öğ öğrenci, Anıtkabir Özel zden TAŞKESEN Ö ü üm ür üd m l ku O ileriğretmen ve öğrenc Ö m Tü . du ur ld do Defterini kimi önünde fotoğraf çe ün ün üs rs kü t be ta mizle hi yapıldı. US’lu Trafik Arkadaşım Okulumuz sosyal sorumluluk projesi kapsamında trafik farkındalığını arttırmak için çalışma gerçekleştirecektir. Okul genelinde trafik kuralların bilen, uygulayan, farkında olan bir veli, öğretmen öğrenci oluşturmak istemektedir. Bir yıl boyunca sosyal sorumluluk projesi dersinde bunlar tartışılarak uygulamaya dönük ve yenilikçi çalışmalar yapılacaktır. Aynı zamanda okul çevresinde bu projenin uygulayıcısı konumuna gelerek farkındalığı arttırmayı amaçlıyoruz. z u m u n o y s Anima Bildiğiniz üzere okulumuzu anlatan kısa bir çizgi filmimiz var. Okula babası ile gelen bir öğrenci adayının maceralarını anlatan film, US Akademinin sahip olduğu tüm diğer karakterleri de bize yer yer gösteriyor. Bakalım kaçını fark ettiniz? Örneğin sınıfta geçen sahnede arka planda US Kolejinin Rüzgar kitabındaki karakter var. Üflemesi ile yanda asılı olan resimdeki yelkenlinin yüzmesini sağlıyor. Kütüphanede BayKuş ve Us’lu var. BayKuş Us’lu’e uçmayı öğretiyor. En başında tedirgin olan Us’lu ardından gayet güzel bir şekilde havada süzülüyor. Kütüphanedeki diğer süpriz ise Boğaç Han ve Boğa. Destandaki mücadele, kitabı okuyan öğrenci adayımızın önünde beliriyor aniden. Babası kızının mutluluğundan oldukça memnunken arkada uçan Us’lu’i görüyoruz. Son sahnede ise tüm karakterler bir arada görünmekte. Tabi ki bunlar sadece süprizlerden birkaçı. Bakalım siz diğerlerini bulabilecek misiniz? BILIM KÖŞESI Hey sen! Meraklı çocuk! Biliyorum… Aklında bilimle, bilimin günlük yaşamımızdaki yeriyle ilgili pek çok soru dolanıp duruyor. Hiç şüphe yok ki sen de çok merak ediyorsun gökyüzünde elektrik oluşup oluşmadığını, en yüksek sesi neyin çıkardığını, hayvanların bilimde yeri olup olmadığını,gezegenimize ne şekilde zarar veriyor olabileceğimizi ve daha birçok soruyu… Merak etmek güzeldir… Merak öğretir… Meraktır insanlığın ilerlemesini, her gün yeni adımlar atmasını sağlayan… Tüm bu soruların cevapları nerede biliyor musun? Bilim köşemizde… Hemen başlayalım o zaman. Oyun Alanında Bilim Var Mıdır? Evet, vardır! Bilimle ilgili birçok şeyi oyun alanında görebilirsin. Parkta bindiğin oyun aletleri bilim olmadan işe yaramazdı. Örneğin tahterevalli, kaldıraç denilen basit bir mekanizmadır. Uzun bir kolu vardır ve tam ortasında da dayanak noktası denilen bir destek bulunur. Tahterevalliye bindiğinde kaldıraç, dayanak noktası üzerinde bir aşağı bir yukarı sallanır. Cisimleri Durduran ve Hareket Ettiren Nedir? İtme ve çekme eylemleri cisimleri durdurur ve hareket ettirir. Bilim insanları itme ve çekme eylemleri için “kuvvet” sözcüğünü kullanır. Kuvvetler dört bir yanımızdadır. Yerçekimi kuvveti cisimleri aşağıya doğru çeker. İşte lunaparktaki trenlerin hızla yol almalarını sağlayan bir kuvvettir. Rayların yokuş yukarı kısımlarında ise trenleri yavaşlatır. Bu Ay Ne Seyretmeliyiz? Les choristes (KORO) Bu ay eğitim ve eğiticilere dair bir filmi sizlere öneriyoruz. Eğitim sadece öğretmek değil, hayatı kavratmaktır. Filmin konusunu şu şekilde özetleyebiliriz; Fond de l’Etang, Fransa’da bir sayfiyede sorunlu erkek çocukları için eğitim veren bir yatılı okuldur. 20. yüzyılın ortalarında, egoist, disiplin delisi bir müdür olan M. Rachin tarafından yönetilmektedir. Felsefesi, aksiyon-reaksiyon şeklindedir. Ancak onun sistemi asi yaradılışlı çocuklar üzerinde hiçbir işe yaramamak ters tepkiye neden olmaktadır. Bir gün okula M.Clement Mathiue adında yeni bir eğitmen gelir. Orta yaşlardaki bu adam, hayatı boyunca birçok şey için çabalayıp hayattaki yerini bulmaya çalışmış biridir. Her ne kadar çocukları ziyadesi ile haylaz bulsa da M. Rachin’in fikirlerine inanmaz. Tek çare en iyi bildiği aracı kullanmaktır. Müzik, her derde deva olabilecek evrensel bir güçtür nihayetinde. Okul dâhilinde kurduğu koro ile herkesin, hayata bambaşka bir pencereden bakmasını sağlayacaktır. “Koro” en iyi yabancı film dalında Oscar ve Altın Küre adaylığı ile birlikte pek çok adaylık kazanan bir filmdir. Fransa’daki Sezar Ödülleri’nde En İyi Müzik ve Ses Ödüllerini almıştır. ‘’-Ama sizin çocuğunuz yok değil mi? -Hayır, aslında 60 tane çocuğum var.’’