İndirmek İçin Tıklayınız!
Transkript
İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaşamı nda 2.25 TL(KDV’li) eylül 2009 ı ssn 1303-9113 •2009/9 • sayı 89 . yılmaz güney ve devrimci ellerde büyüyen sanat . lenin ile söyleş i . munzur festivali ve düş ündürdükleri . kübalı kadın kahraman haydee santamaria tavır a y l ı k s a n a t d e r g i s i Merhaba Sahibi Tavır Yayınları Org. Reklamcılık adına Öznur Turan Genel Yayın Yönetmeni Gamze Mimaroğlu “(...) Devrimci sanatçı, devrimci tabiatı gereği militandır, yenileştirici ve değiştiricidir. Toplumsal kurtuluş mücadelesinden ayrı düşünülemez... Devrimci mücadeleye organik bir biçimde bağlı olmalıdır. Bu nedenle, devrimci bir sanatçı, o ülkenin devrimci mücadelesinin hedefleri ve görevleri doğrultusunda görevlerle yüklüdür. O her şeyden önce bir devrimcidir, militandır; sanatı devrimin bir aracıdır, bir silahıdır. Genel olarak ifade etmek gerekirse, devrimci sanat, halkın yaşamını, halkı ezen sınıf baskılarını, bu baskılara karşı halkın mücadelesini, yeni bir topluma duyduğu özlemleri, ezen sınıflara duyulan kini, nefreti temel almalı; onların devrimci mücadele ruhunu geliştirmeli, halk kahramanlığını, halk için fedakârlık ruhunu derinleştirmeli, olumlu ve olumsuz insan örneklerini karakterize ederek mücadeleyi bütün boyutlarıyla konu edinmelidir. (...)” Sorumlu Yazıişleri Müdürü Cihan Keşkek Yazışma Adresi İstanbul Mahmut Şevket Paşa Mah. Mektep Sk. No:4-B Okmeydanı - Şişli - İstanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Fiyatı (DÖVİZ) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro İsviçre: 7.5 Frank İngiltere: 4 Sterlin Baskı Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeşme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02 Yukarıdaki satırlar bir devrimciye, bir devrimci sanatçıya ait. Yılmaz Güney’e… Dünyaya, ezilen halklara, yaşanan tüm acılara bakış açısıyla, devrimci duruşuyla, hataları/eksikleri/günahları ve sevaplarıyla, yaptıklarıyla, sanat cephesinde Türkiye’de bugüne kadar yapılmayanları yapmasıyla büyük bir değerdi o. Ölüm yıldönümünde onu anmak, yaptıklarının ve düşüncelerinin çok küçük de olsa bir bölümünü paylaşmak istedik. Onun eserlerinin ölümsüzlüğünü herkese duyuralım, şu yalanın ve riyanın, üçkağıtçılığın geçer akçe olduğu bir dönemde, devrimci sanatçı kimdir, devrimci sanatçı nasıl olmalıdır sorularına verilebilecek en iyi örneği verelim istedik. Kolay yetişmiyor Yılmaz Güneyler. Kıskançlıkla korunmalı eserleri, yarattıkları. Devrimci sanatçılığın misyonunu kavrayanların, yeniyi/güzeli/ileri olanı/devrimci olanı yaratanların sayılarını çoğaltmak bunu gerektiriyor. Devrimci değerler aşınıyor, düzen her geçen gün devrimci değerlerin de kirlenmesini sağlıyor ne yazık ki. Devrimci/ilerici saflardan buna zemin hazırlamak da işin ayrı bir acı tarafı. 9. Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nde yaşadıklarımız ve gözlemlerimiz bu sözlerimizi doğrular nitelikteydi. İzin vermemeliyiz. Dostluğun, kardeşliğin ve zulme karşı ortak mücadelenin yükseltilmesi için, eksik olan, yanlış olan ne varsa ortaya dökmeli ve iyiyi/doğruyu geliştirmeliyiz. Festival hakkındaki yazdıklarımız bunun yaratılması için yazılmış samimi duygularımızdır… Çok isyan gördü Anadolu. Halkın zulme karşı isyanına da nice kahramanlar önderlik etti. “Baldırı çıplaklar”ın Osmanlı Sarayı’na karşı isyanına önderlik eden Patrona Halil’in resmi tarihteki adı “eşkıya” olsa da, halkın yüreğindeki adı da başkadır, yeri de… “Eşkıyalık” eğer halk adına bedel ödemek ise evet eşkıyadır Halil. Eşkıyadır evet, zulme karşı direnmenin adı eşkıyalık ise… Tavır; okurlarından duygularını, düşüncelerini yazıya dökmelerini; öyküleriyle, denemeleriyle, inceleme/araştırmalarıyla Tavır’ı zenginleştirmelerini istiyor. Bekliyoruz. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle… Dostlukla… Yerel süreli yayın tavır İÇİNDEKİLER 09/2009 3 6 8 10 12 16 17 22 23 24 27 31 33 39 41 46 ELEŞTİRİ tavır bir festivalin düşündürdükleri DENEME av. barkın timtik özgürlük sevdası içimizde: adalet istiyoruz DENEME av. taylan tanay balcalı’da iki hücre ANI seren deniz yorum konseri düzenlemek BİYOGRAFİ ümit zafer sonsuza kadar santamaria ŞİİR asım gönen ayrılığın iksiri İNCELEME levent karakaya yılmaz güney ve devrimci ellerde büyüyen sanat AYIN FOTOĞRAFI hakan ertürk ŞİİR can yücel yukardalar RÖPORTAJ tavır vladimir ilyiç lenin İZLENİM türkan doğan nazar boncuğu: eski bir inancın camdaki yansıması TİYATRO gülnaz bıçakcı saatleri ayarlama enstitüsü İNCELEME ümit zafer patrona halil isyanına dair ÖYKÜ ersin demir minarenin kılıfı RÖPORTAJ tavır gayda istanbul HABERLER 6 özgürlük sevdası içimizde: adalet istiyoruz 12 haydee santamaria 15 lenin’le söyleşi 8 balcalı’da iki hücre kapak eleştiri bir festivalin düşünürdükleri... tavır Emperyalizmleezilendünyahalklarıarasında, (özele indirgeyelim, bizim ülkemizi tanımlayalım)oligarșiyleezilenTürkiyehalklarıarasındabiriktidarsavașıyașanıyor.Aslında bu savașın tarihi çok eskilere, sınıfların doğumunakadardayanıyor. İktidarsavașıöyleherzamaneldesilahçatıșmakla, muharebe meydanlarında iki ordununbirbirini,omuzüstündetekbirbașkalmamacasınasilipsüpürmesiyleyașanmıyor. Busavașınartık“modernçağ”da,birdeöteki boyutu var: İdeolojik-politik-kültürel savaș!.. En az silahlarla yapılan savașlar kadar önemlibirmücadeledir bu. İlan edilmemiștirbelkiötekigibi ama çıplak silahlarla yapılan savașın bașladığı anda bu da bașlamıștır ve öbür savașınbitmesinekadarodavarlığınısürdürecektir. Sürdürecektirçünkübusavașın temel belirleyenlerinden biri de ideolojik-politik-kültürel mücadele alanıdır. Hatta denilebilir ki, silahlara yön verenin ideoloji olduğu göz önüne alındığında, bu alandak i savaș, sonuçta nihai zaferi kazananı da belirleyecektir. Birsavașta,düșünceler silaha yön verir. Ancakdüșünceleryenildiğinde silahlar da yenilir.Düșüncelernekadardoğruysa,silah dadoğruyönehedefalacakveiktidarsenin olacaktır.Düșüncelernekadardoğrudansaparsasilahındayanlıșyönedönecek-hatta böylesibirdurumdabüyükolasılıklasilahda bırakılacaktır-vesavașıyitireceksindir. Amacımız Che’nin askeri yazılarına nazire yapmakdeğil.Ezenlerleezilenyoksulmilyarlararasındayürüyeniktidarsavașınadairbilinentezleriyenidenyazmakdadeğil...Amacımız9.MunzurDoğaveKültürFestivali’nin küçük bir değerlendirmesini yapmak ve bu değerlendirme üzerinden dostlarımızı eleștirmek ve dostane bir șekilde uyarı görevimiziyerinegetirmek... Çeșitli kurumlar, buna kamu kurumları da dahil,sendikalar,dernekler,siyasipartilerve elbette belediyeler,Türkiye’nin yüzlerce yerinde yüzlerce festival düzenliyor mevsim dinlemeden...Ancakençokdayazaylarında oluyorbunlar.Yazaylarınınseçilmesielbette katılımı çoğaltmak ve insanların tatillerini hoșçageçirecekleribirolanaksunmak.Bunu daeniyifestivallaryapıyoriște. MunzurDoğaveKültürFestivali,ilkkezyapılırken,yapılıșamacıolarakçokgüzelșeyler sıralanmıștı. Halklar arası kültürel yakınlașmasağlanacak,halklarınkardeșliğitemelindehareketedilecek,yozkültürekarșıhalkın ilericikültürüyașatılacak,MunzurVadisi’nin ekolojik ve doğal yapısı ne pahasına olursa olsunkorunacakvesairevesaire...Buyıldokuzuncusuyapıldıvedüzenlendiğiilkyıldan bugüne,baștasöylenenhedeflerdenereden nereyegelindiğiüzerineçokciddibirșekilde eylül 2009 | TAVIR | 3 eleştiri yupsahnedenineceklerinibelirtmișlerdir. KezaİdilTiyatroAtölyesi;Nazımiye ve Ovacık’takifestivalprogramlarınaneredeysesorunsuz olarak katılmıș ve adı anılan belediyelerinyoğunilgisinemaruzkalmıștır.Ancak programda yer almasına, festival program broșüründe adının olmasına rağmen, Dersim merkezinde sahneye çıkması engellenmiștir. Hersiyasiörgütlenmeninkendipolitikalarını vegündeminifestivaletașımakistemesianlașılabilir.FakatKürtmilliyetçihareketbunu kendidıșındakikesimlereyönelikbirdayatmaya çevirmiștir. Belediye çerçevesindeki yetkivekonumlarınıkullanarak,"barıș"politikalarını herkese dayatmıșlar, bu anlamda tambirbenmerkezciliksergilemișlerdir. durmak ve ortaya çıkan gerçek üzerinden iyice bir sarsılmak gerekiyor.Tabi ki festivali düzenleyenleryapacakbunuenbașta.Hem deenağırındansorgulayacaklarkendilerini. Sonrakatılımcılardaüzerinedüșennevarsa alacaklar. da ya da belediyeye sahip olanların tașıdığı anlayıșınbaștansonayanılgılarasahipolan, temelden yanlıș “barıș” politikası hakkında bir-iki cümle etmesinin devrimcilere tercih edilmesineanlamagelmektedir?Ağızlardan biranlıkçıkanvezarifbirdilsürçmesiolmasının olanaksız olduğu bu cümleler, aslında 9.MunzurDoğaveKültürFestivali,belkide tașınangerçekzihniyetinasıldaturnusolgiilkfestivalinyapılıșamacınaenuzakfestival- biortayaseriyor. lerden biri olmuștur. Çünkü bu festivalde, “Benyaptımoldu”anlayıșı,düzenleyicibele- Bubakıșaçısınasahipolanların;festivalipodiyevedestekçileritarafındanenbarizșekil- litizeetmesivefestivalinilkyapıldığıyıllarda dehayatageçirilmiș;devrimcisanatçılarave ortayakonulanhedefleriçinçabasarfetmesi kendilerinden olmayan herkese karșı, prog- elbettebeklenemezdi.Nitekim,dahailktopramdayeralmalarınarağmensahneyeçıkar- lantılardan itibaren, örneğin GrupYorum’un mama da dahil, tahammülsüzce davranıl- neredeysetümfestivalleregeldiği,buyılonmıștır.Dersim,buanlayıșsahiplerinceadeta larıngelmemesi,onlarınyerinebașkasanatkenditekkelerigibigörülmüș,festivalidebu çıların getirilmesinin daha doğru olacağı tekkedeyapılanveherșeyikendilerinehak üzerinevaazlarverilmeyebașlanmıș,bașarıgördükleribirayinmișgibidavranılmıștır. lamayıpGrupYorum’unfestivalegelmesiengellenemeyince,bukezdeGrupYorum’aörÖyle ki, benmerkezcilik, dayatmacılık, “ben tülü bir sansür uygulanarak, gecenin bilirim”cilikdahaaylaröncefestivalinprogra- 01.30’undasahneyeçıkarılmıștır. mınınbelirleneceğitoplantılardaortayaçıkmıș;bufestivalingerçeközününyașanması GrupYorum,kendilerineyapılanbuhaksızlıiçinhertürlübedeliödemișveödemeyeha- ğı/adaletsizliği, hatta saygısızlığı hak etmezırdevrimcilere,devrimcisanatçılarafestival diklerini, festivale katılmanın kendileri için adetakapatılmakistenmiș,devrimciler/dev- nedereceönemliolduğunuancakaynıönerimci sanatçılar “istenmeyen kiși” ilan edil- minveözeninbelediyetarafındankendilerimiștir. negösterilmediğinisöylemișvesahneyeçıkmayacaklarını ama halka karșı saygısızlık Bu ne demektir? Sezen Aksu ve onun gibi yapmakistemedikleriiçinsahneyeçıktıklarıpopülerüç-beșisminMunzurVadisihakkın- nıvebudurumuprotestoiçinikișarkıoku- 4 | TAVIR |eylül 2009 Yukarıda sayılan örnekler, festivalin nasıl benmerkezcivedayatmacıbiranlayıșınürünüolduğunukanıtlamayayeterdeartarbile...Ötesizatenfestivalidevrimcileretümüyleyasaklamaktır,hiçbirprogramaalmamaktır...İșikısavadedeorayakadarvardırırlarmı bilemeyizamabuanlayıșınsonuorasıdır;bu anlayıșsahipleriișieryadageçorayavardıracaklardır. Böyle olmaması gerekiyor. Gerçekten, tüm Türkiye çapında hedef ve amaçlar bazında ilericivedevrimcineredeysetekfestivaldurumundayken, düzenleyici anlayıșın yıllar boyunca pratikleri ve yaptıklarıyla içi tümüyleboșaltılmıșbulunanMunzurDoğave KültürFestivali’ninacilenobașlangıçtakihedeflerine ve amaçlarına, kısacası “özüne” dönmesigerekiyor.Bununolabilmesideancak ve ancak geniș ve derin bir sorgulama yapma,eleștiri-özeleștirimekanizmasınıçok ciddiolarakhayatageçirmeklemümkün... Festivaldüzenlemekçokzorbirșeydeğildir. Bugün ülke çapında pırasasından dutuna kadarherçeșitmeyve-sebzeiçinbileyapılıyorfestivaller.Vediğerkonulardabinlercesi yapılanfestivallerdahaçokeğlenceamaçlı, sabunköpüğüsayılabilecektürdendir.Halkı eğlendirmenin, posası çıkmıș “sanatçılarla” günü doldurmanın, “kafaları boșaltmanın” zeminiolanfestivaller,içkilerinsugibiaktığı, yozlașmanıneniğrençörneklerininyașandığıyerlerkonumunagelmișlerdir. eleştiri Zatenfestivaller,bizeençokdabuboyutlarıylahatırlatıyorfașizmi,fașistdiktatörlükleri...ÖrneğinPortekiz’de3Fileformüleedilen fașizminuygulanmamodelinde,halkıuyutmanın en büyük aracı bu F’lerden biri olan “fiesta”dır. Fiesta da bizim dilimizde “festival”denbașkabirșeydeğildir.(MerakedenleriçindiğerF’ler;biri“futbol”,diğeride“fado”dur.FadoPortekizhalkmüziğidir.Bizdeki karșılığı da, içeriğiyle birebir aynı olan“arabesk müzik”tir.) İște tam da burada “Bizim festivallerimizin, yukarıdaki saydığımız türden festivallerden farkı ne olacaktır?” sorusunun sorulması ve devrimci, halkçı ve sonuçlarıbakımındanhalkkültürününgeliștirilmesineyarayancevabınınverilmesigerekiyor. Bizimfestivallerimiz;halkkültürününsahiplenildiği,yaygınlaștırılıpgeliștirildiği,güncel vetemelpolitikgelișmelerintakipediliphalkın bilgilendirildiği, çeșitli konularda halkı eğitici panel ve seminerlerin düzenlendiği, sanatsal etkinliklerdeki kıstasın asla“popülerlik” olmadığı, kıstasın asıl olarak ilerici, halkın yararına olması, geleceğe tașınması gerekenkültürelözelliklerinkıskançlıklakorunduğu,yozluğaaslaveaslaizinverilmediği, emperyalizmin bencil-bireyci kültürüne karșı paylașımcı, eșitlikçi, yardımlașmayı ve kardeșliği esas alan halk kültürünü yașatan festivallerolmalıdır. uğruna popüler “sanatçılar” için her türlü olanaklarseferberedilirken,diğeranlayıșlara sahip devrimcilerin etkinliklerine ya izin verilmemiș, ya da binbir zorluk çıkarılmıș, adaletsizcedavranılmıștır. Devrimcilerin kapsayıcılığı, her kesimi kucaklama anlayıșı, bașka kesimlerle kıyaslanamayacak ölçüde geniș ve anlamlıdır. Bu noktada, amaç halk kültürünü geliștirmek, ideolojik ve kültürel olarak emperyalizmin bireyci anlayıșına karșı faaliyette bulunmak olduktan sonra, belki popüler sanatçılar da davet edilebilir festivale. Fakat Sezen Aksu ve Zerrin Özer’in Dersim’e çağrılmasının altındaneyazıkkihalkkültürününsahiplenilmesiyadahalkyararınaherhangibirpolitikayoktur. GrupYorum’un,dahafestivalprogramıtartıșılırken istenmeyen kiși ilan edilmesi ve bu olmayıncada,geceninbiryarısında01.30’da sahneye çıkarılması ile İdil Tiyatro Atölyesi’ninsahneyeçıkarılmaması;kendindenolmayanhergörüșetahammülsüzlüktenbașka bir șey olmasa gerek. Bunun neresi demokratiktir ve bu nasıl halkların kardeșliği temelindeörgütlenmișbirfestivaldir? kușatmasıaltındayken,MunzurDoğaveKültür Festivali gibi bir olanağımız varken, bu kușatmayı yarmada bu festival çok önemli bir misyon yüklenebilecek durumdayken, kendi ellerimizle devrimcileri, devrimci sanatı ve halk kültürünü boğmak isteyenlere altın tepside sunmanın, onların hizmetine vermeninadıpolitikdavranmakdeğildir.Bu, apolitikleștirmeyehizmetetmektenöteanlam tașımayan bir tutumdur. Sonuçlara bakıldığındabufestivalinhalkınyararınaolmadığı,aksinehalkdüșmanlarınınișinegeldiği çokaçıkbirșekildegörülecektir.Bir-ikiseminerle, yapılan üç-dört saatlik“barıș” konușmalarıyla,standönlerindegünboyuKürtçe șarkılar eșliğinde halay çektirmeyle politik birfestivalörgütlenmiyorneyazıkki... İçkininsugibiaktığı,Munzur’unüzerindebira ve rakı șișelerinin yüzdüğü, duyunca yüzümüzün kızardığı taciz olaylarının bile yașandığı bir festivalin, her yönüyle masaya yatırılmasıvehatanın/eksikliğinkimlerdeve nerelerde olduğu ortaya çıkarılması gerekiyor.Bunlaryapılmadığıtakdirde,seneye10. Munzur Doğa ve Kültür Festivali; apolitik, yoz,bireycivebencilkültürünyayıldığı,halk kültüründen fersah fersah uzaklașılmıș bir festivalolarakyapılacaktır.❏ Politik olmak zorundayız. Ancak; emperyalizmveyerliișbirlikçilerinindörtbiryandan Neyazıkki,MunzurDoğaveKültürFestivali, yukarıda sayılanlardan giderek uzaklașmıștırve9.’sudüzenlenenfestivaldede,uzaklașmanınhaladevamettiğigörülmüștür.Gönül isterdi ki, yukarıda sayılan olumlu değerler Dersim’deyașatılsınveherfestivaldebunlara yeni yeni değerler eklensin. Olmamıștır, olmasıiçindebașınıDTPanlayıșınınçektiği kesimlerce neredeyse hiç çaba gösterilmemiș;aksinefestivaliniçininboșaltılmasıiçin birçoktavizlerverilmiș,halkkültürüneyakıșmayantavırlariçinegirilmiș,festivalibabasınınmalıimișgibigörenlerce,Kürtmilliyetçiliğinin, ne idüğü belirsiz“barıș” politikalarının borazanı haline getirilmiștir. Festivalin meșruluğu (Sanki böyle bir zorunluluk varmıș gibi) devrimci sanatta ve devrimci sanatçılarda değil; popüler kültürün, daha doğrusu yoz kültürün birer nesnesi konumundaki“sanatçılarda”aranmıștır.Kitlesellik eylül 2009 | TAVIR | 5 deneme özgürlük sevdası içimizde: adalet istiyoruz! av. barkın timtik “Burjuva düzeninin uygarlık ve adaleti bu düzenin köleleri ne zaman efendilerine karş ı baş kaldırırlarsa, kendi korkunç yüzlerini açıkça gösterirler. O zaman bu uygarlık ve adalet maskesiz yabanıllık ve yasasız öç alma olarak ereklerini açığa vurur” Karl MARKS tutuklanan üniversite öğrencilerinin duruş ması görülecekti. Onları; anayasal hakları olan düş ünce ve ifade özgürlüklerini kullandıkları için, Amerikan emper yalizmine karş ı oldukları için “yasadış ı örgüt üyesisin” diye suçlamış lardı. 15 ay boyunca özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. Bu 15 ayın 13 ayı boyunca neyle suçlandıklarını bile bilemediler. Bek lediler, bek lediler… Nihayet o gün geldi. Tarih 18 Ağustos 2009, günlerden Salı idi. Arkadaş ları çeş itli illerden duruş mayı izlemek, tutuklu arkadaş larının yanında olduklarını göstermek istemiş lerdi. Silahsızdılar. Kimseye saldırmadı lar. Ellerinde “Amerika’ya Karş ı Oldukları İçin Tutuklananlar Serbest Bırakılsın” yazılı bir pankart ve davaya konu Amerikan emperyalizmine karş ı yapılmış karikatür sergisinde sergilenen karikatürleri taş ı yorlardı. “Kahrolsun Biz bu çetrefilli konunun neresinden baş laya- Amerikan Emperyalizmi” dediler, “Ne ABD Ne lım diye düş ünürken, büyük ustamız yine el AB Bağımsız Türkiye” dediler, “Adalet İstiyoruz, Bağımsızlık İsteyen Gençlik Yargılanamaz” deuzattı 150 yıl ötesinden. Dedi ki: diler. Ama nafile… “Her toplumsal sistemin bir adaleti vardır. Ezenler ve ezilenlerin olduğu sistemler adalet- Birazdan günler öncesinden hazırlıkları yapılmış bir mizansenin son perdesi oynanacaktı. sizdir. Kendini adil ve uygar gösteren burjuvazinin Bir “hassas vatandaş ”, “bölücüler” diye bağıracaktı, “Neden Erzurum’u Seçtiniz?” diyecekti. düzeni Sonra Erzurum polisi bu provokatörü oracıkSen ona baş kaldırdığında maskesini çıkarır. Diş lerinden kan damlayan yüzüyle sana düş - tan uzaklaş tıracaktı. Ama o da ne birkaç dakika aradan sonra sayısı yüzlere varan baş ka bir manlığını kusar.” “hassas güruh” öğrencilerin etrafını saracak “Burası Erzurum Buradan Çıkış Yok” ve “KahrolBir kez daha gördük ve anladık; Amerikan emperyalizmine kar ş ı oldukları için sun PKK” diye höykürerek öğrenci grubun üze- 6 | TAVIR | eylül 2009 rine saldıracaktı. Kurtarıcı polis ise tarihi rolünü oynayıp, öğrencilere yaptıkları eylemin kanunsuz olduğunu, dağılmaları gerektiğini, dağılmazlarsa zor kullanmak zorunda kalacaklarını ihtar edecekti. Peki, o hassas güruh “buradan çıkış yok” derken ne demek istemiş ti? Milliyetçi duyguları, Amerikan iş birlikçilerine değil de neden bağımsızlık isteyen gençliğe saldırıya dönüş müş tü? Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde her hafta onlarca yasadış ı silahlı örgüt davası görüldüğü halde neden bugün toplaş mayı uygun görmüş lerdi? Neden saldıran “hassas güruh”tan kimse gözaltına alınmadı? Neden polis saldırganları engellemek yerine can güvenliklerini sağlamakla yükümlü oldukları kiş ileri gözaltına aldı? “Ne ABD Ne AB Bağımsız Türkiye” diyenler yerlerde sürüklendiler, coplandılar, kafaları kırıldı, yürüyemez duruma getirildiler, polis araçlarında biber gazı sıkılıp araçları üzerlerine kapadılar… Ömürlerinde duymadıkları küfürleri, hakaretleri duydular. Tüm bunlar yetmedi, kanunsuz gösteri yapmaktan, kamu malına zarar vermekten, görevli memura etkili eylemde bulunmaktan suçlandılar. Bunlardan beş i tutuklanmaları talebiyle hâkimliğe sevkedildi ve nihayet onlar da serbest kalabildiler. Yapı lan iş kenceler, hakaretler, adaletsizliğe duyulan öfke… Nasıl oluyor bütün bunlar? Adalet isterken bir baş ka adaletsizliğin kurbanı olunan bu düzenin adı ne? Gördüğümüz neyin tablosudur? Çocuğu polis kurş unuyla öldürülmüş bir babanın, Çağdaş GEMİK’in babasının adalet ararken “Antalya Adalet Sarayı”nda kafasının kırılarak kanlar içinde bırakılmasının görüntüsü ge- deneme liyor gözümüzün önüne. 19 Aralık 2000 tarihinde yapılan askeri operasyonun adına “Hayata Dönüş ” demiş lerdi. İnsanların diri diri yakıldığı; yüzlerce, hatta binlerce kimyasal gazın kullanıldığı, yüzlerce insanın iş kenceden geçirildiği operasyonda, bu suçları iş leyenlere değil; operasyonun mağdurlarına, ölmeyip sağ kalma suçunu iş leyenlere davalar açıldı. 16 Mart 1978’de 7 solcu üniversite öğrencisinin öldürüldüğü dava, zamanaş ımıyla ortadan kaldırıldı. Yürüyüş dergisi sattığı için polis tarafından kur ş unlanıp felç bırakılan Ferhat’a, onu vuran polislerden daha fazla ceza isteniyor. Güler ZERE’nin durumuna ne demeli? Kanser hastalığının 4. evresini yaş ayan Güler ZERE infazını çekebilir durumda kabul ediliyor iken; göz bozukluğu olan iş adamı, panikatak yaş ayan politikacı infazını çekemeyecek kadar kötü durumda görülebiliyor. Ve en son örneklerden biri... 20 Ağustos tarihli Radikal gazetesinin manş etine taş ınan, Engin CEBER davasında ses kayıtlarının silinmiş olduğu haberi... Hepimizin gözleri önünde cereyan eden ş ey acaba Engin’in iş kence gördüğüne iliş kin beyanda bulunan tanıkların ifadelerinin değiş tirilmeye çalış ılması çabası mı? Göreceğiz… Bunlar bir çırpıda sayıp döktüklerimiz… Evet, adalet ne? Esasında yazımızın giriş kısmına yaptığımız alıntıda adalet kavramını ele alırken hangi kavramlarla düş ünmemiz gerektiğinin cevabını da buluyoruz. Sınıfların var olduğu toplumsal yapılarda her ş ey sınıfsaldır. Sınıf, toplumsal üretimden ne kadar pay aldığımızla, üretim araçlarıyla aramızdaki iliş kiyle belirlenen bir toplumsal kategori... En anlaş ılır olarak ş öyle diyebiliriz: Biz yaş amak için emek gücümüzü satıyorsak, üretim araçlarının sahibi değilsek, baş kalarının emeğini sömürerek yaş amıyorsak biz ezilen sınıftayız. Tersi durumda olanlar ise egemenleri, ezenleri oluş turuyorlar. Adalet de sınıfsal bir kavram. Devlet gibi, hukuk gibi, ideoloji gibi, ahlak gibi, eğitim gibi… Biz tüm bu kavramları duyduğumuzda kimin devleti, kimin hukuku, kimin ahlakı, kimin eğitimi diye sorarız. Bu kavramlar gerçek anlamlarını, aidiyetleri ile kazanırlar. Bu noktada ş unu belirtmekte fayda var. Hukuk ve adalet de birbirinden ayrılmaz gibi sunulsa da, aslında birbirinden çok farklı kavramlardır. içerisinde bin bir türlü adaletsizliğin tanığı ya da mağduruyuz. Emperyalizme bağımlı yeni sömürge bir ülkede hukuk bu kadarlık bir örtüdür iş te. Bu örtü, zulmün üstünü tam olarak örtmeye yetersiz kalıyor. Azgın diş leriyle bu kudurganlık örtünün altından gösteriyor kendini. Sınıflı toplumlar eş itsizlik üzerine kuruludur. Eş itsizliğin olduğu yerde de adaletten bahsedilemez. Ama hukuktan mutlaka bahsedilmelidir. Daha net bir ifadeyle hukuk eş itsizliğin olduğu yerde vardır. Hukuk egemenlerin yasallaş mış iradesidir. Esasında ezenlerin, egemenlerin çıkarları için vardır ama herkes içinmiş yanılsaması yaratır. Çünkü hukuk, eş itsizlikleri görünmez kılan bir perde iş levi görür. Adalet ise kazanmak zorunda olduğumuz bir idealdir. Ezilenlerin özgürlük mücadeleleri adaletli bir toplum düzenini kurmak üzerine ş ekillenir. "Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuş tur" diyor Montesquieu. O kadar görünür kılınmak zorunda kalınıyor ki adaletsizlik; hukuk devleti olmak, demokratik açılım yapmak pek bir fayda etmiyor. Adaletsizlik üreten bu sistem o adaletsizlikle ayakta kalıyor. Öyle cafcaflı sözler etmeye gerek yok. “Adalet nedir?” sorusunun yanıtı basittir. Adalet, toplumsal eş itliğin olduğu bir toplumsal yapıda herkesin hak ettiğine kavuş masıdır. Adalet, yukarıda anlattığımız gibi bir çırpıda sayılıp dökülen olayların yaş anmadığı yerdedir. Adaletsizlik bu tablonun kendisidir. Anlattığımız burjuvazinin adaletinin resmidir. Her gün adalet mülkün temelidir yazan mahkemelerde onlarca adaletsizlik örneği yaş anıyor. Bu sistem “Özgürlüğün sevdalısı değilsek bu dünyada bir hiçiz” (Frantz Fanon) sözü her adaletsizlikte kalbimizde atıyor. Çünkü “Özgürlük adaletten baş ka bir ş ey değildir” diyen Voltaire’e hak veriyoruz. Özgürlük sevdası içimizde... Adaletse yüreğimizde bir harlanıp bir dinen ama daima yanan bir özlem… Onun için, bir kez daha ve yeniden o sese ses katıyoruz; adaletin olduğu bir düzen istiyoruz. ADALET İSTİYORUZ…❏ eylül 2009 | TAVIR | 7 deneme 8 | TAVIR | eylül 2009 deneme balcalı’da iki hücre av. taylan tanay Balcalı’daikihücre. İkikardeş hücreyanyana. Birihastakoğuş u,birimorg. Birihayat,biriölüm. Hayatveölümarasındaikiadımvarsadece. Veş imdiBalcalı’nınölümeenyakınohücresindeatıyorkalbimiz. Kalbimiztutsakş imdi. Her gün bir sonraki hücreye götürmek için yokluyorlaronu. Sabırsızlar.Çokvekalabalıklar. Hergünütülümavi,lacivertvehakirenklielbiseleriyle demirden bir kapı önünde bekleş iyorlar. Kapının ardında koyu bir sessizlik karş ılıyor onları. Akan zamanla büyüyor ve çoğalıyor sessizlik. Neredeyse“İş te o an geldi, yenildi hayat!”diye,zafernaralarıylabozacaklarsessizliği. Duraksıyorlar… Sonra zafer kutlaması için erken olduğunu anımsıyorlar. Kapıdakiasmakilidiağırağırçözüyorlar.Hala sadece kapının gıcırtısı bozuyor sessizliği. Gövdelerinin üzerinde taş ıdıkları uzuvlarını uzatıyorlar köş edeki ranzaya, sonlanmış bir hayatın boylu boyunca uzandığını göreceklerindeneminolarak.İkiateş topukarş ılıyor onları,kulaklarısağıredenbirçığlıkgibibozuyor sessizliği. Lakin iş te burada hayat ve gözleriylekonuş uyor.Hemdeçığlıkçığlığa. Ürperiyor,korkuyor,kaçış ıyorlar. Ancak asma kilidi kapıya takacak kadar güç bulabiliyorlarkendilerinde... İncecik ve küçücük bir bedenin direngenliği ş aş ırtıyoronları.Ölümünhayatagalebeçalacağındanadlarıgibieminler.Amaiş tebitmiyor bekleyiş . Hala çarpıyor kalbimiz ve hala çarpış ıyorhayat. Kaç gün oldu? Kaç gündüz kaç geceye döndü?Belkihatırlayanıyok,takvimyapraklarındangayrı. Ama Balcalı cephesinde hayat ile ölüm tam 320gündürçarpış ıyor. Öncekiyılbaş ladıkavga.Eylülayıidi.Elbistan Hapishanesi’nin kör bir hücresindeydi Güler. Ceyhanköpürüyor,baharsondemleriniyaş ıyordu. Herkes zorlu bir kış a hazırlanıyordu. Ölüm, kanser hücresine bürünmüş pusuda bekliyordu. Önce bir diş eti üzerine kuruldu, sessizce. Hayat onu farketmekte gecikmedi. Tamyenilecekkenölüm,beyazönlüklübirilerikapandılarüzerine.Hastaneveadliyekoridorlarındabesleyipkendielleriylebüyüttüler. Ölüm önce Güler’in ağzını tüketti. Son bir hamleyleboynunaatıldı.Üçameliyat,protez bir ağız ve hızla eriyen bir beden. Dahası 28 saatlik bir yolculuk ve Nur BİRGEN. Özetin özeti;hızlayayılanölümvedirenenhayat. Hayatveölümarasındakibukavgayanıbaş ımızdasürüyor. Pekiyabizneresindeyizbukavganın? Duymamanın ve görmemenin mazereti çoktan geçti. Hala duymadıysanız, duyun iş te. ÇukurovaÜniversitesiTıpFakültesiHastanesi’ninmahkûmkoğuş unda,gencecikbirkadın eriyen bedenine inat hayatı savunmaya devam ediyor. Kansere, Adli Tıp Kurumu’na ve bilcümle devlet erkânına karş ı. Hem de tek baş ına. Vakitilerliyor.Tarihtekerrürehazırlanıyor.Yeniölümhaberlerivermeyehazırlanıyorgazeteler, televizyonlar. Adliyeler ve AdliTıp yeni terfilerbekliyor.Vebizyanıbaş ımızdabirölüme daha tanık olmaya zorlanıyoruz öylece. Sonrayenilerinibeklemeye. Temmuzsıcaklarıkavuruyor. Denizlerbiziçağırıyor. Haber bültenleri sevimli dostlarımızın yaş amasıiçinpratikönerilersıralıyorardıardına. Hayat yanıbaş ımızda katlediliyor. Erzurum DevletHastanesi’ndeİsmetAblakyanhücreyetaş ınıyor.Veobüyükş airindizeleriyankılanıyorkulaklarda “Günlerağır. Günlerölümhaberleriylegeliyor. Düş man Haş in zalim vekurnaz. Ölüyorçarpış arakinsanlarımız” Şimdiölümekarş ıhayatısavunmanınvakti, Şimdimademonlarçoklar,çoğalmanınvakti, Şimdi Balcalı cephesinde Güler ZERE’ye yoldaş olmanınvakti. AvukatTaylanTANAY Çağdaş HukukçularDerneği İstanbulŞubeBaş kanı eylül 2009 | TAVIR | 9 anı yorum konseri düzenlemek... seren deniz engellemekti… İnsan elinde olmadan üzülüyor iş te… Konser çalış maları mız yarım kalacak, konser iptal olacak diye. — Ne konseri mi? … Hani ş u “türküler susmaz halaylar sürer” diye boğazları mız çatlayana kadar bağırdı ğı mız, zafer iş aretleriyle halaylara durduğumuz; iyiye, güzele, inanca, umuda, devrime dair nice duygu varsa yaş adı ğı mız, yârimizin yolunu gözler gibi hasretle beklediğimiz ş arkı lara, slogan ve zılgıtlarla eş lik ettiğimiz konserler… — Evet, doğru bildiniz. Yorum konseri… Türkiye’nin Trabzonu’nda bir evin kapı sı… — Tak tak tak! — Sen kimsin? — Polis!.. Sabahın altı sı… Sakine Ana söylenerek kalkar: — Hayırdır inş allah bu saatte… Türkiye’nin Samsunu’nda bir demokratik bir kurumun kapı sı… — Tak tak tak! Kapı deliğinde koca bir karar tı gören dernek üyesi sorar: — Kim o? — Açın kapı yı! 10 | TAVIR | eylül 2009 *** Geldiler. Kapı yı kı rarcası na girdiler derneğimize. Uzun namlulu silahlarıyla, kar maskeleriyle- yazın bu sı cağında- ve kirli dilleriyle karardı or talık. Yazık… Konsere bir hafta kala baskın… Benim de ettiğim siteme bakın. Ya ş aş kınlı ğım… Dünyanın Türkiyesi’nde yaş amı yoruz sanki. Oysa bundan bir ay önce Trabzon’da dernek ve ev baskınlarıyla tutuklananlar yine bizim arkadaş ları mızdı. Onlar da Rize konserinin çalış maları nı yapı yorlardı. O zaman da söylemiş tik; asıl amaç, konserimizi Oysa asmış tık afiş lerimizi, tutmuş tuk salonumuzu, biletlerimizin çoğu tükenmiş ti. Heyecanlıydık, gençler heyecanlıydı, üniversite öğrencileri, aileler; Ayş e Teyze gelecekti oğlu Barış ’ı da alıp, Barış ’ın ilk Yorum konseri olacak tı. Son ra Sam sun’un çev re sin den Fat sa’dan, Sinop’tan, Amasya, Tokat’tan geleceklerdi. Harçlıklar biriktiriliyor, otobüsler ayarlanı yordu. Dedim ya, konsere bir hafta kalmış tı. Beklemiyor da değildik böyle bir saldı rı yı. Trabzon’da arkadaş ları mız tutuklanalı bir ay bile olmamış tı. Tam da Grup Yorum konseri öncesinde yaş anan tutuklamaların hesabı nı soracaktık. Onlar tutuklanınca bizlere daha çok iş düş müş tü. Olmayacak ş ey değil ya bu baskı lar… Yine de insan bu kadar per vasız olmaları na ş aş ı rı yor. Grup Yorum korkutuyor onları. — Bir müzik grubundan neden mi korkulur? anı bakınca içerdekilerin terörle mücadele ve güvenlik ş ube polisi oldukları nı ayırt edebiliyorum. Derneği darmadağın eden polisler, en sonunda suç aletlerini bulmanın sevinciyle gülümsüyorlar birbirlerine. Ve suç unsurları na el koyuyorlar! — Hangi suç unsurları na mı? — Grup Yorum konserinin afiş ve el ilanları na, Yürüyüş ’e, Tavır’a… Birden gözümün önüne 1 Mayıs’taki Taksim zaferimizin ardından bası nın önünde çı karak, limonu da suç unsuru olarak sergileyen İstanbul valisinin içine düş tüğü aciz-komik durum geliyor. Şimdi diyorum, bu bizim suç unsurları nı da sergilerse Samsun valisi, yanarız vallah! Sı radan bir müzik grubu değil ne de olsa Yorum, bir kar makinesi. Her alanda, her yerde... Düzenin yoz kültürünün kar ş ı sı na halkın demokratik kültürünü ve sosyalist tarihsel birikimini, kuramları nı dayanak alarak müzik yapı yor yıllardır. 24 yıldır devrimci müzik geleneğiyle halkın acı ları nı ve umutları nı notalarla bayraklaş tı rı yor, onlara üretimleriyle mücadele bilinci taş ı yor. “Ex aş k”lara ş arkı lar yapmı yor ya da birbirinden alakasız kelimeleri ardı ardı na dizerek ş arkı söylemiyor Yorum. Onun ş arkı sözlerini anti-faş ist ve anti-emper yalist mücadele, hapis ha ne kat li am la rı, em per ya list savaş lar, ölümler, aş k, erdem ve özgür bir dünyaya duyulan özlem gibi konular ş ekillendiriyor. Bu yüzden her türlü baskı ya maruz kalı yorlar. Konserleri yasaklanı yor, Yorum üyeleri tutuklanı yor -ş u anda bile Yorum üyesi Muharrem Cengiz Trabzon Hapishanesi’nde tutsak bulunuyor-, albümleri toplatı lı yor, konseri düzenlemek isteyenler tehdit ediliyor. Bizler de sabahın bu saatinde terminatör kı - lıklı adamların ş iddetine maruz kalı yoruz. Ardından gözaltı, adliye ve ver elini tutsaklık… Tüm bunlar bir konser düzenlemek istediğimiz için yaş anı yor. Çünkü Yorum konseri, düzenin bireyci-yoz kültürüne kar ş ı belki de hiçbir platformda bir araya gelmeyen binlerce insanı bir araya getirmek demekti. Yorum konseri demek, devrim anından bir kaç saat koparmak demekti. Umut demekti, güç demekti… Devrimcilerin halka doğruları anlatmasından, Grup Yorum türkülerinin halka ulaş masından korkanlar hazırlamış lardı bize bu komployu. Polisin konserin yapılması nı engelleyecek yasal bir gerekçesi yoktu ya, ancak ülkemizde hukuksuzluğun örnekleri çoktu. Derken tanı dık bir sima dikkatimi çekiyor. El koydukları afiş ve ilanların iznini veren polisle göz göze geli yo rum. Po li si ta nı yo rum çün kü emniyete konserin afiş ve el ilanları nı bizzat ben götürmüş ve ş u anda kar ş ımda duran polise imza kar ş ı lı ğında ben vermiş tim. Ne diyeceğimi anlı yor ama ben yine de soruyorum: — İzin belgesini siz vermediniz mi, neden ş imdi el koyuyorsunuz? Cevabı kocaman bir sessizlik oluyor. Hukuksuzluğun cevabı olur mu? Peki ya bildirimi yapılmış , Samsun sokakları na asılmaya baş lanmış afiş ve el ilanları na el konulması nın mantıklı bir açıklaması var mı dır? Dernekteki iş leri bitti. Çekiş tirmeye baş lı yorlar bizi, gözaltı na alı nı yoruz. Samsun sokakları na yayı lı yor sesimiz; insanlar güzel bir bahar gününde pencerelerine dolan sesimizle uyanı yor… *** Arkadaş ı mın hiç dinmeyen, gittikçe bir volkan gibi yayı lan sesiyle irkiliyorum. “Buraya bu ş ekilde giremezsiniz!” “Bı rakın o kitapları…” “Burası yasal bir kurum!”… “İn san lık o nu ru iş ken ce yi ye ne cek!”… “Bas kı lar biii zi yıl dı raa maz!”… Baş lı yorum ben de bağırmaya; etrafı ma bir eylül 2009 | TAVIR | 11 biyografi sonsuza kadar santamaria ümit zafer langıçta yalnızca iyi birer düş çü”ydü onlar. Ve düş lerini kuş anıp yollara düş eceklerdi. Meydanlardan, hapishanelerden, dağbaş larındangeçecektiyollar ı.. 26Temmuz 1953… Bu tarih, Küba devriminin dönüm noktalar ından biridir. O gün Fidel’in baş ını çektiği 131 devrimci genç, Batistadiktatörlüğünekarş ıkurtuluş unateş iniyakmakiçinSantiagodeCubaş ehrindek i MoncadaAskeriKış lası’nayöneliksilahlıbir baskına giriş tiler…Yalnızca birk aç tüfek ve birazbombavardıellerinde.Veelegeçirmeyiçalış tıklar ıtamteçhizatlıkocabirkış laydı. ObaskınakatılanlararasındayalnızcaikikadınvardıvebirisiHaydeeSantamaria’ydı… “Kendini yak arken etraf ını aydınlatan ış ık” diyebetimlemiş biryoldaş ıonu.Hayatıyaş anılasıkılanoış ığıiyibilirizbizde;“Devrime meş ale” deriz adına ve polis barik atlarındanKübadağlar ına;Moskovaönlerinden Filistin’e,Türk iye’ye, her kavgada en önde olan,vuruş an,canverenvedaimaçık ardığı yangından yeniden doğan hep aynı ış ıktır. Rosa’dır,Janya’dır,Leyla’dır,Fidan’dır… koş turduğu sok aklar ı, çocukluğunu, çiftlik yaş am ın ı ard ınd a bır ak ıp baş k ent Hav ana’nınyolunututar.Yanında,ozaman22yaş ında olan erkek kardeş i Abel vardır. Ve iki kardeş in önünde yepyeni bir yaş am uzanıyordur ş imdi. O günün Kübası, emperyalizmingünümüzdek iyozlaş madüzenkarş ısında gel iş en özell ikl e öğrenc i eyl eml er in in sahnesiydi. Haydee ve Kardeş i Abel’in de kendileriniöğrencihareketiiçindebulmalar ı çokgeçolmadı. Ve ş imdi Haydee Santamaria’dır. Hangi zamanda ve dünyanın neresinde yaş amış oldukl ar ı hiç fark etm ez “Biz im Kad ınl ar ı- AlbayFulgenciaBatista’nın10Mart1952tarihindegerçekleş tirdiğidarbeyleiktidar ıele mız”dırhepsi… geçirmesi, öğrenci gençlik hareketinin daha Ve “Bizim Kadınlar ımız”dan biridir Haydee daradik alleş mesinisağladı.HaydeeveAbel Santamaria. 1922 yılında Orta Küba’da do- de, bu süreci bizzat içinde yaş ıyorlardı. Bir ğar.Beş çocuklubirçiftçiailesininikinciço- akş am Abel, Haydee ile yaş adıklar ı eve yacuğudur.Çocukluğuveilkgençliği,doğduğu nında bir misafir ile geldi. Bu misafir Fidel ş ehirde,okuldanartakalanzamanlardaş e- Castro’dan baş k ası değildi. O gece oturup ker plantasyonlar ında çalış arak geçer. Ve birbirleriyleyar ınınKüba’sınadairdüş ünce1950 senes ind e, doğup büy üd üğü ş ehr i, lerini paylaş tılar. Ki Fidel’in deyimi ile“Baş - 12 | TAVIR | eylül 2009 Moncadabaskınıiçinseçilentarihin26Temmuzolmasısebepsizdeğildi.OPazarSantiago ş ehrinin geleneksel karnavalı gerçekleş ecekt i. Her yıl karn aval günl er ind e Küba’nın dört bir yanından gelen insanlarla dolup taş ardı ş ehir. Moncada kış lasına yönelecekeylemlerindeböylesibirgündeş ehirdedikk atçekmeyeceğidüş ünülmüş tü. Haydee Santamaria, baskından birk aç gün önce iki bavul dolusu bombayla Santiago trenine bindi. Onun bu halini gören bir askeryanınayaklaş tıveyardımetmeyiönerdi. Hiçitirazetmedenelindek ibavullardanbirini askere uzattı… Bavulun bir hayli ağır olmasınaş aş ıranasker“Neobombamıtaş ıyorsun?” diye sordu. Gülümsedi Haydee. O kadarkendindeneminbirgülümsemeydiki bu,herhangibircevabıgereksizbırakmış tı. Yine de askerin sorusunu cevapsız bırakmadı:“Sınavlar ımbitti,Santiago’dak ikarna- biyografi valagidiyorumçantadakitaplar ımvar.Aslındakarnavaldabuluş upeğlensekneiyiolur.” Trende kendisini bekleyen kardeş i Abel ve yoldaş ıRenato’nunyanına,biraskerleberabergeldiHaydee.Onlar ınaskerigörüncekapıld ıkl ar ı pan iğe bak ıp yin e gül üms ed i. Ask er ise bav ul u kend i eliyl e tesl im ett i Abel’e…Vegürültüylehareketettitren,raylarMoncada’yataş ıyorduonlar ı… Gün ağarmadan son defa planlar ını gözden geçiren131gençdevrimci,askeriüniformalar ınıgiyiniphareketegeçtiler.Üçkolaayr ılmış lardı. Gruplardan birine Fidel, diğerine RaulveüçüncüsünedeAbelkomutaediyordu… “Moncadaiş galedildiğinde,devrimcigüçler polis karargahı, Deniz Polisi’nin ve Deniz Kuvvetleri’nin mevzileriyle birlikte halk a eylemlerininamac ınıanlatmakveonlar ımücadeleye çağırmak için radyo istasyonunu ele geçireceklerdi.”(1) Ancak güçler fazlasıyla eş itsizdi ve ş anslar ı da yardımc ı olmadı. Baskın daha en baş ındanplanlandığıgibiyürümedivenihayetindebaş ar ısızlığauğradı.Çık anilkçatış malarda55baskınc ı,askerlertaraf ındankatledildi. Geri çek ilebilenlerin çoğu da yak alandılar. Fidelveberaberindek ibirk açyoldaş ıkuş atmayıyarmayıbaş ardılarsadaonlardasavaş ı sürdürmek için çıktıklar ı dağda bir hafta sonra pusuya düş ürülerek yak alandılar. Sonuç olarak Moncada baskınc ılar ının yar ıya yakını katledilmiş , diğer yar ısı ise yak alanmış tı. Haydee Santamaria, kardeş i Abel ve niş anlısı Baris de yak alananlar arasındaydı. IsladePinasHapishanesi’negötürüldüler… genç Haydee Santamaria’ya‘Artık bir erkek ark adaş ın yok.’ dediler. ‘çünkü onu öldürdük.’Veyinevakur,yanıtladı:‘Oölmedi.Çünküvatanıiçinölmek,sonsuzadekyaş amak demektir.’ Kübalı kadının kahramanlığı ve vak ar ı hiç bu denli yükseklere eriş memiş ti…”(2) Birkezolsunbaş ınıeğmediHaydee.Kardeş ini,niş anlısınıvekatledilendiğeryoldaş larınıkalbininenderininegömdü.Haydeeve Moncadabaskınınakatılandiğerkadınolan Melba Hernandez, 1954 Mayısı’nda serbest bırakıldılar. Onlar yalnızca kendilerini değil, tutsak devrimcilerin coş kusunu, ş ehit düş enlerinsıcaklığınıdataş ımış lardıdörtduvar ınardına. Fidel onlar ı uğurlarken bir talimat vermiş ti…Dış ar ıdakalanyoldaş lar ınıbulupyenidenbirarayagetireceklerdi.Fidel’intalimatını yerine getirmek için iş e koyulduklar ında farkettilerki,Moncadaeylemitahminettiklerinindeötesindebiretk iyaratmış tı,sayısız genç insanın yüreğine kıvılc ım düş ürmüş tü.Kendilerininaramasınagerekkalmadanbirçokesk iyoldaş ı,dahası,hiçtanımadıklar ı yeni insanlar gelip onlar ı buluyordu. Evet,onlarMoncada’dafizikenyenilgiyeuğramış lardı belk i ama cüretleriyle, kararlılık- lar ıyla ve iş kenceciler karş ısındak i direniş leriyle o fizik i yenilgiyi siyasi bir zafere dönüş t ürm üş l erd i. O sab ah devr im ateş in i yakmakiçinçıkmış lardıyola.Baş armış lardı da. Devrim ateş i yanıyordu iş te. Ve ş imdi genç yüreklerde harlanan ateş dalga dalga yayılacak ve tüm Küba’yı aydınlatacaktı günügeldiğinde.GülümsüyorduHaydee… Yeni bir örgütlenmenin ilk çek irdeğini bu ş ek ilde oluş turan genç devrimciler, ilk iş olarak Fidel’in Moncada davasında yaptığı tarihi savunması “Tarih beni beraat ettirecektir”in,basımvedağıtımınagiriş tiler…Bu görevidahasonraş öyleanlatacaktıHaydee: “Bugün kolay gözüküyor ama o zaman çok zordu. Belk i de örgütlenmesi en acı görevlerden biriydi, çünkü bizlere onca güvenen Fidel’i düş kır ıklığına uğratma olasılığı korkunçtu.”(3) Aslında Haydee’nin, yaş adığı acılar ın ardından yaralar ını kavga içinde sardığı, kendini yenibaş tanyaratıpileriyetaş ıdığıbirsüreçtibuaynızamanda.Savunma’nınKübahalkınavegençliğinetaş ınmakampanyasıbirçok açıdan olumlu geliş miş ti. Hareket henüztamolarakörgütlüyapıyadönüş memiş olsa da iyice organize olmuş ve etk inliğini arttırmış tı.Önlerineyenibirhedefkoydular: *** “Birçavuş ,elindekanlariçindebirinsangözü,birk açadamlabirlikteyoldaş lar ımızMelbaHernandezveHaydeeSantamaria’nıntutulduğu hücreye girdi. Haydee’ye hitaben, ‘Bu göz kardeş inindi’ dedi,‘onun anlatmayı reddettiklerini anlatmazsan, ötek ini de çıkartacağız.’ Yiğit kardeş ini her ş eyden çok seven Haydee vak arla yanıtladı:‘O, gözünü çık artırken konuş madıysa, ben de konuş mayacağım.’Sonradönüpkollar ınısigaraizmar itl er iyl e yakt ıl ar ve son und a, öfk eyl e eylül 2009 | TAVIR | 13 biyografi de erken baş latılmış olan ayaklanma kanla bastır ıldı. Yine birçok ş ehit ve tutsak verildi… İki gün sonra Küba kıyılar ına varan FidelCastrove80yoldaş ıdakarayaadımatar atmazBatistaordusununsaldır ısınauğradı. Onlariçindendebirçoklar ıkatledildi,tutsak düş tü…Geriyeyalnızca12savaş ç ıkalmış tı. Veonlar,tüfekleriniomuzlayıpSierraMaestra dağlar ının yolunu tuttular; Fidel ve Che deiçlerindeydi. *** Onlar;Amerika’nınkerhanesivekumarhanesi diyeanılanbirülkededevrimyapmak,Batista diktatörlüğüneveyüzyıllardırsürensömürgeliğesonvermek;halklarınınonurunugerikazanmakiçindüş müş lerdiyola…Neyeterince silahları vardı, ne maddi olanakları… Fakat tertemiz yürekleri, sarsılmaz inançları vardı; kazanacaklardı... Fidel ve yoldaş lar ı için af kampanyası baş - tro’nun önderliğinde biraraya gelen devrimciler, Moncada baskınının gerçekleş tirildiği lattılar. tariheatıfla,26TemmuzHareketi’nikurdular, “Talep, mümkün olan her zaman ve ve her (26-7-M) Kaybedecek zamanlar ı yoktu. Fidel türlüaraçladilegetirildi.Zamanlaulusalbir Castrovebirkısımyoldaş ısilahlıayaklanmaolay haline geldi. Serbest bırakılmalar ı için nın haz ırlıklar ını yapmak üzere Meksik a’ya gönderilendilekçeyeonbinlerceimzaveril- geçtiler.HaydeeSantamariaiseKüba’dakaldi…Baz ımuhafazak arkurumlarbileaftalep mış tı.Buradak iayaklanmahaz ırlıklar ıylagöeden dilekçe hareketine katıldılar. (...) 15 revlendirilmiş ti. Bu haz ırlıklar ın südürüldüMayıs1953’teFidelCastrovediğerSantiago ğüsıradakendineözelbirş eydeyaş adı:YolveBayamo’dak ikış lalarabaskındüzenleyen daş ıArmandHartileevlendi… mahkumlar serbest bırakıldı. Bu afla, devrimcigüçlervehalk,10Mart1952darbesin- Meksik a’da gerekli eğitim ve haz ırlıklar ı taden bu yana en önemli zaferlerinden birini mamlayanFidelönderliğindek idevrimcilerin Küba’yabirçık armayapması,bununlaeş zakazanmış oldular…”(4) manlıolarakdaş ehirlerdeayaklanmabaş laTümbusüreçlerinörgütleyicisiolarakiçinde, tılmasıdüş ünülmüş tü.Buplandoğrultusunda Santiago ş ehrinde ayaklanma 30 Kasım enönündeydiHaydee… 1956 günü baş latıldı. Bu ayaklanmaya 26 Temm uz Harek et i’nin önd erl er ind en olan *** FrankPaisveCeliaSanchezileHaydeeSantaFidelveyoldaş lar ınınözgürlüklerinekavuş - mariaönderlikediyordu…Veancak,Fidelve masıKüba’dadevrimmücadelesininyenibir yoldaş lar ı planlamanın aksine o gün karaya evreyegirmesidemekti…Moncadayangını çıkmamış lardı. Hava koş ullar ı ve bindikleri hay at ın ort a yer ind eyd i art ık. Fid el Cas- tekneninesk iliğibunamaniolmuş tu.Buhal- 14 | TAVIR | eylül 2009 Birk aç ay sonra Haydee de Sierra Maestra’nın yolunu tuttu. Burada Fidel ve diğer yoldaş lar ıyla buluş up hasret giderdiler… Gerillanın o günkü hali içler acısıydı; üstlerinde doğru düzgün elbiseleri, ayaklar ında sağlam ayakk abılar ı bile yoktu… Bu durum Haydeevediğerlerinibiraniçinbileolsakaramsarlığa düş ürmedi. Sierra Maestra’da Fidel’denaldığıyenitalimatlarlayeraltıdireniş ini büyütmek üzere Santiago de Cuba’ya geridöndüHaydee. “Haydee, eş i Armanda’yla birlikte Santiago deCuba’daFrankPais’inyönettiğiyeraltıdireniş inin öncüleri arasındaydı. Haydee efsunluydu adeta. Müfrezelerin gözü önünden,hamileköylügiysileriiçinde,belinesardığıcephaneliğiSierra’yaulaş tır ıyor,kontrol noktasındak iaskerlerdenkendisineeş liketmeleriniistiyor,evbaskılar ındakapısınadayanan askerleri azarlıyor, sok ak çatış malarındakapısıkendinearalananevleregizleniyor…vehiçyak alanmıyordu.”(5) Vefak at,savaş gerçekliğidetümacımasızlığıylakuş atmış tıkendilerini…Vebugerçekliğin üzerine basarak ilerliyordu Haydee… Batistadiktatörlüğünekarş ıyeraltıdireniş ini sürdürdükleri bu süreçte birçok yoldaş ınınş ehitliğinetanıklıketti…Bunlararasında 30 Temmuz 1957 günü katledilen Frank Paiskuş kusuzenağır ıydı…Yineeş i,yoldaş ıArmandaHartdatutuklanıphapishaneye biyografi gönderildi aynı süreçte…Fidel Castro, 1958 Mayısı’nda harekete destek sağlamak için Miami’yegitmesitalimatıverdiHaydeeSantamaria’ya.Fidelonubucephegerisigörevine gönd er irk en yaş ad ığı bunc a acıl ar ın, hasretlerinardındandevrimigörmekençok onun hakkı diye düş ünüyordu belk i de… Haydeeisesonunakadarkavganınenönündeolmayıistiyordu.SonuçtaFidel’intalimatına uymak zorundaydı ve istemeyerek de olsaMiami’yegitti. Miami’ye sahte pasaportla giriş yapmış tı. Beş aysonrabudurumaçığaçıkıncatutuklandı. Neyse ki bu tusaklığı uzun süreli olmadı.Haftalıkdüzenliimzavermesiş artıyla serbestbırakıldı.Yenidengörevlerininbaş ına döndü. Miami’dek i pek çok kiş i ve çevreyle temas kurup silah ve para sağlamaya çalış ıyorlardı.Bugörevini1Ocak1959tarihinekadarsürdürdü. *** VeTarih 1 Ocak 1959… Renk renk ış ıklar ın altında yeni yılın coş kusunu yaş ıyor tüm dünya. Küba’da yaş anılan ise yalnızca yeni yılın değil, filizlenen yepyeni bir hayatın coş kusu…Haberhızlayayılıyor:Batistakaçtı! Bayraklar ve ş arkılar eş liğinde baş kent Havana’nın kapılar ından çıkıyor yeni hayat. Onur, namus, özgürlük haykır ış lar ı yankılanıyortümsok aklarda… O gün Havana’ya giren gerillalar arasında Haydee Santamaria yoktu. Onun yanaklar ı çokuzaktaMiami’deıslandı.YüreğiiseHavana’daydı elbette, Che’nin yanıbaş ında. Haberialdığıandanitibarenbiranbileülkesindenuzaktakalamazdıartık.Veilkuçağabinip ülkesine döndü. Havana’nın özgür sokaklar ındakoş turupdurdu.Netak ipkorkusuvardı,nedebirrandevuyagecikmetelaş ı…Kardeş iAbel’in,Baris,FrankPais’inyerine de adıml ıyord u özg ürl eş en ülk es in in toprağını… *** Haydee Santamaria devrimin ardından da bir köş eye çek ilip dinlenmedi. Şimdi artık yeni Küba’nın inş aası görevi vardı önlerinde.Bununbirayağıdakültür-sanatalanında olacaktıelbette.Haydeebualandasorumlu- luklarüstlendi.1965yılındaKübalıdevrimci hareketler birleş erek Küba Komünist Partisi’nikurduğundaoluş turulanilkmerkezkomitede Haydee de vardı. Ve yaş amının sonunakadardahabirçokalandasayısızgörevi yerine getirdi. 9 Ekim 1967 tarihinde bir haberulaş ıyorduKüba’ya.KumandanErnesto Che Guevara, Bolivya Dağlar ı’nda çarpış ırken ş ehit edilmiş ti. Haydee’nin yüreği acıyordubirkezdaha.Veağlıyordu,gözyaş lar ını saklamadan… Oturdu ve bir mektup yazdıçoksevdiğiyoldaş ınınardından: “Che, Sana nereye yazabilirim? Her yere diyebilirsin.Bolivyalıbirmadenciye,Perulubiranaya, henüz olmayan ama olacak olan gerilla savaş ç ıya...Tüm bunlar ı biliyorum Che. Bunu bana sen öğrettin ve dahası bu mektup seniniçinolamazdı.Sana,Frank(Pais)’inöldürüldüğühaberinialdığımgecedenbuyana hiç bu kadar ağlamadığımı söyleyebilirim. Oysa ki bu kez inanmış tım. Senin sağ olduğundan hepimiz emindik ve dedim ki: ‘Bu mümkün değil, bir kurş un sonsuz olanı nasılsonaerdirebilirki?Fidelileseninyaş amanız gerek, yoksa biz nasıl yaş ayabiliriz? Ondörtyılönce,ençoksevdiğiminsanlar ın öldirüldüğünügörmüş tüm.Sanır ımçokfazlayaş adım.Güneş okadargüzeldeğil,palmiyeağaçlar ınıgörmekbanazevkvermiyor. Kimi zaman, yaş amı onca sevmeme, sırf o ikiş eyiçindeolsahersabahgözümüaçmaya değer olduğunu düş ünmeme rağmen, ş imdiolduğugibionlar ıkapalıtutmayıistiyorum.(…) Fidelsöyledi,ozamandoğruolmalı,neacı. ‘Che’ diyemedi; gücünü toparlayıp‘Che Guevara’ diyebildi. Haberi halk a, senin halkına böyleverebildi.Sonsuzbirhüzün...Halkiçin, Fidel için, senin için ağladım. Çünkü artık dayanamıyorum… ş ey yazamıyorum ve hep o anıyı taş ıyacağım…”(6) Haydee’ninkendiömründetaş ıdığıyorgunluk,ölümsüzlüğeuğurladıklar ınaözlemiyer yerbumektubunsatırlar ınadadüş müş …O yorgun, tepeden tırnağa sevda ve özlem yüklü bedenini ancak on üç yıl daha taş ıdı… *** Buhik ayeninbirsonuolsaydıeğer,ençokiç burk an yanı sonu olurdu kuş kusuz. Çünkü 18Temmuz1980günüellisek izyıllıkyaş amınakendielleriylesonverdiHaydeeSantamaria… Ama bu hik ayenin bir sonu yoktur. 28Temmuz 1980 gibi duraksasa da bitmez. Özgür Küba’da her gün emperyalizme kafa tutarakdevrimisavunan,devriminkazanımlar ına sımsıkı sar ılıp daha da ileri taş ıyan milyonlarca Kübalı kadının, tüm dünya emperyalizme karş ı bağımsızlık, faş izme karş ı demokrasi,kapitalizmekarş ısosyalizmmücadelesiveren“BizimKadınlar ımız”ınyüreklerindesonsuzakadarsürüpgider. Hastalavictoriasiempre:HaydeeSantamaria!. Kaynak lar: (1) :J.ContonNavaro,KübaTarihi,Yaz ılama Yay.Sf:327 (2) :FidelCastro,TarihBeniBeraatEttirecektir. (3) : Akt.: Sibel Özbudun, Latin Amerik a’da İsyanınTarihi,Ütopya,Sf:322. (4) :J.ContonNavaroa.g.e.Sf:249 (5) :SibelÖzbudun,a.g.e.Sf:324 (6) :a.g.e.Sf:326❏ Sananediyebilirimki,Che?Keş keseningibikonuş mayıbilseydim.Birkeresindebana ş unlar ı yazmış tın:‘Yaratım gücüyle bir literato (yazar/bn) olduğunu görüyorum, ama senin en çok, o yılbaş ındak i gibi, bütün el bombalar ınpatlamış ,topatış lar ıarasındak i halinlesevdiğimiitirafedeyim.OimgeveSierra’dak iler-ogünlerdek ikavgamızbilegüzel anılar- kullanmak için yanımda taş ıyacaklar ımolacak.‘Bunedenlesanadairhiçbir eylül 2009 | TAVIR | 15 şiir ayrılığın iksiri asım gönen gökyüzünü siyaha boyayıp battı güneş dağların en karanlık ardıyla bağlandı yollar gecenin ipiyle asılmış bir ş airin ruhundan kızıl bir vedaydı lokmalar götüren içmiş ayrılığın iksirini esrimiş çiçeklerde hüznü yeldiriyor rüzgar ne sılaya uçan bir kuş var ne de gözleri ardında kalan bir imrenme çekmiş kılıcını dağların baş ı boynunu vuruyor bütün renklerin alıp baş ını kıpkızıl battı güneş her mağarasında bir devin uyuduğu bütün renkleri yuttu karanlık açık bir yaraydı dağların baş ı yolların baş ı kapalı bir kapı bir ölüye nasıl yakış ırsa gülmek öyle yakış mış tı çiçeklere de ağlamak timsahların tuzağı olalı beri küsmüş tü nehirlere ay yolu olmayan bir yolcuydu suların ş avkı her akş am bir vedayla doyan ne karanlık ardı var dağların ne doymaz karnı var her gece böyle al basmış böyle kötürüm nasıl güz düş er bağlarına bir ömrün ben bu akş amın vurgunu değilim diyen hangi rüzgar savurur gazelini mecnun a leyla görünene leyla ya çöl görünenin bu karanlık bana ait değil konmayın dallarıma kuş lar bu kanatları ben kırmadım bu kafes demirleriyle acı çektirmeyi birlikte sevenlere inat acı çekmeyi ayrı ayrı seven ben değilim gülmeyi hep beraber kirletip ben değilim ağlamayı veda güllerine yakış tıran 16 | TAVIR | eylül 2009 inceleme yılmaz güney ve devrimci ellerde büyüyen sanat levent karakaya "Sanatsal çabalar, çalı şmalar, sı nı f mücadelesinden ve bunun bir ifadesi olan siyasal mücadeleden kopuk ele alı namaz. Ben bir kavga adamı yı m, sinemam da bir kavganı n, halkı mı n kurtuluş savaşı nı n sineması dı r. Bugüne kadar, gücümün ve bilincimin el verdiği oranda kavganı n içinde yer aldı m. Bu nedenle, sanatçı kişiliğimin yanı nda siyasi bir kişiliğim de var ve bunlar birbirinden ayrı değildir." baş ladığıbirdönemde,AtıfYılmaz’larlaçalış maya baş larken soyadını değiş tirir, kaderini de...Artık;YılmazGüney’dir. "Asıl adım Yılmaz Pütün'dür. Adım, zorluklar karş ısında eğilmez, umutsuzluğa kapılmaz, yılgınlığadüş mezvebaş eğmezanlamınagelir;soyadımPütünisebirdağmeyvesininkırılmaz çekirdeği demektir. 1937 yılında, Türkiye'de,birgüneyş ehriolanAdana'nınYenice Köyü’nde doğdum. Kürt asıllı, topraksız bir köylüaileninikiçocuğundanbiriyim.Annem dindardı ve okuma yazma bilmezdi. Babam ise okuma yazmayı askerde öğrenmiş ti. Annem gibi o da hiç okula gitmemiş ti. 1976'da ben Kayseri Cezaevi'ndeyken öldü. Mezarını göremedim...Dokuzyaş ımdanbuyanahayatımı çalış arak kazandım. İlk iş im dana gütmekti." Yılmaz Güney... Mapushane sanatçısı, kahraman,savcıyıvuranyönetmen,Cannes'daödül alan sinemacı, Duvar'ın yönetmeni, sürgün devrimci,kabadayıveÇirkinKral…Çokçeş itli çevreler tarafından çeş itli dönemlerde ismi defalarcaanıldı,çeş itlidönemlereyaş adıkları ve yaptıklarıyla damgasını vurdu. Hayatının önemli bir kısmı hapishanelerde geçti, sürgündehayatınıkaybetti.Ardındahatırısayılır filmler,devrimcibiryaş ambıraktı."TürkiyeSineması"ndadevrimcibirhatçizdi. Hayatının büyük bir bölümünde egemenlerin,faş izminhephedefioldu.Baş ıbelalardan kurtulmadı.Herş eyerağmenyinededevrimcikimliğinikaybetmedi,çizgisinisürdürdü. Yılmaz Güney, Türkiye'deki "onurlu aydın"lar dizini içerisinde derin ummanlardan biridir. Yaş amı, kitapları, özellikle filmleri, politik yazıları, görüş leri, tespitleri, devrimci duruş u ayrıayrıelealınıptartış ılabilir.O,herneolursaolsun,yenineslinenbaş tatanımasıgerekenkiş iliklerdenbiridir. 1 Nisan 1937’de Adana'nın Yenice Köyü'nde doğar. Asıl adıYılmaz Pütün'ken, İstanbul'da sinema dünyasının tam ortasına girmeye Babası Hamit, ırgatbaş ılık yapıyor o dönemler. Annesi Güllü ise ev hanımlığı...Toplam 7 kardeş ler.İlkveortaokuldönemindeırgatlara suculuk, atçılık, pamuk toplayıcılığı, simit ve gazozsatıcılığıgibiiş lerdeçalış ır.Dahasonraki dönemlerde yazacağı "Boynu Bükük Öldüler"romanıveçekeceği"Umut"filmi,buyıllardakiyaş anmış lıklarıanlatır,oradanyolaçıkar.LiseyıllarındaAdanaAntFilm'deçalış mayabaş lar.DahasonraKemalFilm'egeçer.Şirketteki iş i gereği Gaziantep, Elazığ, Mardin, Diyarbakırgibibölgelerdeveköylerindedolaş ır.Kürtcoğrafyasını,kendikökünüburalarda daha iyi tanıma olanağı bulur. ’50’li yıllardır. Kürtasıllıolması,ezilenhalkıniçindengelmesi,oş ekildeyaş amasıondabazıfikirleriuyandırır. Nazım Hikmet’in o dönem el altından eylül 2009 | TAVIR | 17 inceleme gizligizlidolaş anş iirlerionadaulaş ır.Bunlardanetkilenir.İlkolarak budönemdeyazarlığabaş larvehikayeleryazar.Politikbilinci,böylelikleyavaş yavaş oluş mayabaş lar.Marx’ı,Engels’i,Lenin’i,Mao’yutanır.Dünyadevrimlerini,sosyalizmi…Liseyıllarındaarkadaş larıylabirlikteçıkardıklarıDorukdergisindekiyazılarındandolayıhakkındasoruş turmalar açılır. (Bu dönemde hakkında baş latılan soruş turmalar 1957’desonuçlanırve1,5yılhapiscezası,6aydasürgüncezasıalır.Bu nedenleüniversiteöğrenimiyarımkalır.)1955yılındaliseyibitirdikten sonra ilk olarak Ankara Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptırır, ardından tekrarAdana'yadönüpbukezDarFilm'deçalış mayabaş lar.Hemş irketebağlıolarakİstanbul’daçalış mak,hemdeöğreniminiİstanbul'da yapmakiçinİstanbulİktisatFakültesi'nekaydolur.BudönemdeyönetmenAtıfYılmaz'latanış ırvekendideyimiyle“TürkiyeSineması”nabir kapıaçmış olur. "İş tenatıldım,ertesigünyeniiş buldum.ÇünküAtıfYılmazfilmyapıyordu.Yaş arKemal'inbirhikayesinden.Birdayanış maörneğiolarak; AtıfYılmazbana'Senbizesenaryodayardımedersin.'dedi.Yaş arKemaldeçıkardı500liraverdihemen.Bunlarolumluş eyler.VeYaş arKemal'in500lirası,AtıfYılmaz'ındesteği;benbirdensinemayasenaryo yardımcısıolarakgirdim.Hemenadımıdadeğiş tirdim.Ozamanakadar adım Yılmaz Pütün. Sinema iliş kisine girince dedim ki; 'Benim adımYılmazPütündeğil,YılmazGüney.'YılmazGüneyoradagirdi.Kaçakadıolarakokaldı. "1957yılındaİstanbul'a,İktisatFakültesi'ndeöğrenimgörmehayalleriylegeldim.Fakatdevamedemedim.1955'tenberisürentakibatve mahkemesonuçlanmış tıvebenbaş langıçtayedibuçukyılağırhapis veikibuçukyılsürgüncezasınaçarptırıldım.Dahasonratemyizmahkemesi kararı bozdu, yeniden görülen mahkeme sonucu cezam bir buçukyılağırhapisvealtıaysürgüncezasınaçevrildi.Öğrenimimyarım kalmış tı. Önümdeki tek yol, kendimi hayatın okulunda, hayatın kabulettiğivedayattığıöğretmenleraracılığıileeğitmekti.Öyleyaptım... Kitaplar, sinema, iş , cezaevi, acımasızlık, hayatın katı kuralları, toplumsalbaskılar,kahpelikler,yiğitler...Karş ılaş tığımzorluklarıyenmekiçindirenmekvekararlılık...Öğretmenlerimdenbiri'zor'dur..." AtıfYılmaz’ınyönettiği,hikayeleriYaş arKemal’eaitolanbirkaçfilmde oynar.AtıfYılmazveYaş arKemal’letanış mak,birlikteçalış mak,onlardanyardımgörmek,Güney’ebüyükbirgüçverir.Veardındanfilmlerinardıarkasıkesilmezolur.(UzunyıllarsonraYaş arKemal’i,fikirlerindenödünverdiğiveçizgisindensaptığıyönündeeleş tirecektir.) 1958-61 yılları arasında; Bu Vatanın Çocukları, Alageyik, Karacaoğlan'ınKaraSevdası,TatlıBela,DolandırıcılarŞahı,SeniKaybedersem, TütünZamanı,KızılVazo,ÖlümPerdesigibifilmlerde,oyunculuk,yönetmenlik,yönetmenyardımcılığı,senaristlikgibigörevlerüstlenir.Yinebudönemde,İstanbul'dayayınlanan"OnÜç"adlıdergide"ÜçBilinmeyenliEş itsizlikSistemi"adlıöyküsündendolayı,dahaöncedenbaş latılankovuş turmasonuçlanır,24ayhapishanedevesürgündeyaş amakzorundakalır. BirsüresonrahapishanedençıkanGüney,budönemdeayaktakalabilmekiçiniriliufaklıbirçokfilmdeoynar.Bufilmlerinbirçoğuherneka- 18 | TAVIR |eylül 2009 dariçerikolaraktasvipetmediğifilmlerolsadageriçevirmez.(Sonradankendisidebutavrınıyanlış bulduğunu,hatayaptığınıvebudönemde halka kötü ürünler verdiğini söyleyecektir.) Bu dönem onun nezdindedahaçok,Yeş ilçamfilmleriylegeçmiş tirdenilebilir.Genelliklesoygun,kandavası,kabadayılıkgibikonularıiçermekleberaberkonularıiş leyiş ş ekliolarakdaYeş ilçamfilmleridüzeyindekalır.Yanipiyasaneistiyorsaoyapılır.OnKorkusuzAdam,İkisiDeCesurdu,BenÖldükçe,MorDefter,Konyakçı,ÇirkinKral... Sonraki dönemde Hudutların Kanunu filmiyle, Yeş ilçam’la arasına farklıbirçizgiçeker.Özellikleoyunculukaçısındandikkatleriüzerine toplar.LütfiAkad'labirliktegerçekleş tirdiğibufilminardındanYılmaz Güney, sinema alanında yeni arayış lara, yöneliş lere girer. Kızılırmak Karakoyun,İnceCumali,BirÇirkinAdam,SeyitHan,KurbanlıkKatil,Aç Kurtlargibifilmlerbuarayış veyenilenmesürecininürünleridirdiyebiliriz.Bufilmlerlebirliktesinemadünyasındayerinigüçlendirir,adındansözettirir,birçokyönetmen,yapımcı,oyuncuonunlaçalış makister. Çirkin Kral adı böyle bir dönemin içinden çıkar. Artık adlarından birideÇirkinKral’dır. YılmazGüney,böylebirdöneminardındanartıkbirfilmyapımş irke- inceleme tine sahiptir ve filmleriTürkiye'nin dört bir yanında izlenir olmuş tur. Halk;YılmazGüney’defarklıbirş eylerkeş fetmiş tir.Bukadaryozlaş manınolduğubirpiyasada,filmlerintamameniçeriktenyoksun,giş e hedefli yapıldığı bir ortamda ondan farklı bir enerji almış tır seyirci. Nedirbufarklılık?Kendihorlanmış lığını,ezilmiş liğini,yoksayılmış lığını,hüznünü,acısını,sevincinigörmüş türonda.Sınıfsalmeselelere, yoksulluğa,ayrımcılıklaradeğinirolmuş turfilmlerinde. Güney,budöneminardındanbirkaçyılaravermekzorundakalırsinemaya,askerliksebebiyle.Döndüktensonraiseartık,sinemasalvepolitikaçıdandahadonanmış birYılmazGüneyvardır.YılmazGüneysinemasınınköş etaş larındanolacakUmutfilmibudönemortayaçıkar. “Bufilm,Türkiye'detoplumsaldeğiş imlerinveçatış malarınyoğunluk kazandığı bir dönemin ürünüdür. Çıkış ı olmayan umutsuz çabaların gerçekçibirbiçimdesergilenmesidir.Yüzyıllardırezilen,sömürülenbir halkın,egemensınıfaracılığıilenasılş artlandırıldığıvekendisınıfına yabancılaş tırıldığınıgöstermesi,kurtuluş umetafizikyollardaaramanınboş luğunubelgelemesiaçısındanUmut,Türksinemasındabirdönümnoktasıolmuş tur.”(Fatoş Güney) Burjuvaziyleaçıktanhesaplaş ırUmut.Türksinemasındadündenbugüne alış ılagelmiş olanı ta o günlerde yıkar. Bu dönemlerdeYılmaz Güney'inbirçokfilmisansüremaruzkalmayabaş lamış tır.YılmazGüney artık yakın takiptedir. Umut filmi, bir yandan ödüller alırken, bir yandandayasaklanmayaçalış ılır.Umut’unardındanyinepolitikvesınıfsalöğelertaş ıyanAğıt,Acı,Umutsuzlar,Baba’yıçeker.ArtıkYılmaz Güney,yenibirçizgiyiyakalamış ,sosyalist,devrimcibirsinemacıgibi düş ünmeye, çalış maya baş lamış tır diyebiliriz. Bu geliş me, sonraki dönemlerdedesüreklidevamedecektir. Budönemler;’68’li-’70’liyıllardır.DünyadaveTürkiye’desolrüzgarlarınestiği,devrimcilerinhalkınüzerindeetkinolduğubirdönemdir. "Birsanateserinindeğerinibelirleyenenönemliölçülerdenbiri,özile biçimarasındakiuyumdur.Birfikrin,birönerinin,birmesajındoğruluğu,haklılığı,gerekliliği,onunsunuluş veanlatımbiçiminindoğruluğu, uygunluğuileanlamkazanabilir.Bunedenle,biçim,benimiçinoldukçaönemtaş ır.Düş ünsel,tarihselvetoplumsalgerçeklerkendilerine enuygunbiçimiçinbenizorlarlar.Veben,filmiminyadaromanımın biçimini,ürünümünhayatakavuş masüreciiçerisindeadımadımbulurum.Özeuymayanherbiçimselparça,kanuyumsuzluğunabenzer bir uyumsuzlukla kendini açığa çıkartır. Örneğin herhangi bir plan, oyunkuruluş u,mizansen,kamerahareketi,hareketinhızı,yadases, montaj,özeuygundeğilse,çokgeçmedenbendebelirtilerigörünür; adıbelliolmayanrahatsızlık,mideağrısı,yorgunlukduyarım.Demek kikanımdabiruyumsuzlukvardır.Vebilincimyeniarayış laragirerve özeuygunolanparçayıbulur..." YılmazGüney’inbiryandandadevrimcilerlebağlarıvardır.Odönem devrimcimücadeleiçindeolanöğrenciörgütlerinemaddivemanevi çeş itliyardımlardabulunur.MahirÇayan’larülkeninhertarafındaaranırlarken,onlarısilahlarıylabirlikteevininyatakodasınıntavanındaki bölmedesaklar.Evinegelenpolisler,MahirÇayanvearkadaş larınıara- dıklarını,evebakacaklarınısöyler.YılmazGüneyise,“Buyruntavanda saklanıyorlar”diyeespriyapar.Bununüzerinepolislereviaramaktan vazgeçer. Ama gözaltına alınır. İş te bu dönem, devrimcilere, komünistlere“yardım”ettiğindendolayıtutuklanır,SelimiyeAskeriHapishanesi’nekonur.İkiyıltutuklukaldıktansonra1974genelaffıylaserbest kalır.Tabi yine kaldığı yerden sanatına, filmlerine, mücadelesine devameder. “1972'de,Mart'ın16'sında,devrimcilereyardımgerekçesiyletutuklandım.Mahkemesonucu10yılağırhapisvesürgüncezasınaçarptırıldım.Ecevithükümetinin1974genelaffıylaserbestbırakıldım.Bugün iseEcevitcezaevindedir.1974Eylülü'nde,bircinayetolayınaadımkarış tıve19yılamahkumedildim.CezaevindeykenGüneyadlıbirkültür-sanat dergisi çıkardım. On üç sayı sonra sıkıyönetimin yeniden gelmesiüzerine,dergimizkapatıldıvehakkımdayazılarımdanötürü on ayrı dava açıldı. Suçum, komünizm propagandası yapmak, milli duygularızayıflatmak,halkısuçiş lemeyeteş viketmek,suçsayılanfiilleriövmekvedevletiniçtevedış taitibarınısarsmak...İstenenceza toplamıyaklaş ık100yıl...1981Ekim'inde,izinliçıktığımIspartayarıaçıkcezaevinedönmedim.Sonradayurtdış ınaçıktım.1981Ekimi'ne kadar,yaklaş ıkonikiyılımıçeş itlicezaevlerindegeçirdim.Buonikiyıl içinde,ikisiyarı-açıkolmaküzereonbeş cezaevitanıdım.Ülkemden ayrıldıktansonrailkaylardaüçdavanınsonuçlandığını,sonuçta,toplam20yılağırhapis,7yılayakındasürgüncezasıaldığımıöğrendim... Öbürdavalarımdevametmekteancakhenüzhangilerisonuçlandı,ne kadardahacezaaldım,bilmiyorum..." ’74’teArkadaş filminiçeker.Politikiçeriğindendolayı,filmeburjuvazi tarafındansaldırılarbaş lar.Arkadaş ,aynızamandaYılmazGüneydeninceilkaklagelenfilmlerindenbirihalinegelirdahasonra. Eylül1974’tebukezmeş hurYumurtalıkolayıyaş anır.YılmazGüney, Endiş efilminiçekerken,bulunduğuyereYumurtalıksavcısıgelir.Savcı, yanındakilerle birlikte gazino gibi bir yerde bir masada otururlar. Ortamda yoğun bir ş ekilde içki içilir.Yılmaz Güney’ler de baş ka bir masada... Daha sonra savcının zil zurna sarhoş luğu,Yılmaz Güney’e sataş ması,karısınıtacizetmesi,küfüretmesi,sandalyeyleüzerineyürümesiveardındanYumurtalıksavcısınınsonu.YılmazGüneybukez de bu savcının ölmesi yüzünden tutuklanır.Ve yine hakkında baş ka soruş turmalarvesiyasibirçokdavadavardır. Budönemyaptığımahkemesavunmalarındanbirindeş öyleder: “Tarih,sınıflarmücadelesinintarihidir.Tarihimateryalizminbizeöğrettiğibugerçekvebugerçeğinyasalarıkavranmadan,toplumsal-siyasal olaylarıniçeriğini,buolaylariçindeyeralankiş ilerinniteliklerini,eğilimlerinianlamanın,olaylarvekiş ilerkarş ısındadoğrubirtutumizlemenin olanağı yoktur. Ezenlerle ezilenler arasındaki mücadele, sınıflı toplumlardakaçınılmazdırveenindesonunda,ezmeveezilmeye,sömürmevesömürülmeyedayanansisteminortadankaldırılması,yani ezilmeyivaredenmaddikoş ullarınyokedilmesiylesonbulacaktır… Ezilensınıflarıortadankaldırmakmümkündeğildir;çünküezensınıflarınvarlıknedeni,ezilensınıflardır,onlarınherkonudahayasızcasömürülmeleridir.Üstelik,ezenlerinezilenleriortadankaldırmakgibibir düş ünceleriyoktur;yalnızcadahaçoknasılsömüreceklerinidüş ünür- eylül 2009 | TAVIR | 19 inceleme ler. Onlar, ezilenleri değil, ezilenleri uyandırmak isteyenleri ortadan kaldırmakisterlervebuçabaiçindedirler. Yargıcılar ve yargılananlar olarak bizler, objektif olarak, sınıflar arası mücadeleninkarş ıkarş ıyagetirdiğitaraflarız.Şuanmensububulunduğunuzyargıkurumu,ezenlerinezilenlerinuyanış ına,tepkisinekarş ıkullandıklarıbirbaskıaracıdırvesadeceçıkarlarıbudüzendenyanaolanlariçin,kendilerinikoruyucubirdeğereveiş levesahiptir. (…) Yaş asın toplumsal devrim.Yaş asın emeğin kurtuluş u için mücadele birliği.” 1981’ekadartutuklukalır.Aslındacezasıdahafazladır.IspartaHapishanesi’nden izinli bir ş ekilde çıktıktan sonra bir daha geri dönmez, teslimolmaz.Sonrayurtdış ınaçıkış yapar.Hapishanedekaldığıbuyıllarda da boş durmaz, yazmaya devam eder. Sürü filminin senaryosu budönemdeoluş ur.(1978)ZekiÖktendefilmiçeker. Fransa’yailticadilekçesiş öyledir: “Bir sanatçı olarak,Yılmaz Güney diye bilinirim; asıl adımYılmaz Pütün’dür. 1937 Adana-Türkiye doğumluyum. Jale Fatma ile evliyim, iki çocuğumvar.OğlumYılmazPütün11,kızımGüneyPütün15yaş ındadır. Liseyi Adana’da bitirdim. İstanbul’a üniversiteye gittim. Fakat, 18 yaş ındayazdığımbirhikayenedeniile1,5yılağırhapse,6aysürgüncezasınaçarptırıldım.Ayrıca,ömürboyukamuhaklarındanyoksunbırakıldım.Bunedenle,benzerleriminyedeksubayöğretmenolarakyaptığıaskerliği,benerolarakyaptım. 1972’de,devrimciöğrencilereparayardımıyaptığımiçintutuklandım. İstanbulSıkıyönetimAskeriMahkemesi’nce10yılhapsemahkumoldum.İkibuçukyılyattıktansonra,1974genelaffıylasalıverildim. 1974’ün 13 Eylülü’nde, adım bir cinayet olayına karış tı. Ölenin savcı olması,siyasiniteliğim,sıradanbirpolisiyeolayı,siyasihasımlığadönüş türdü.Haksızyere,19yılhapsemahkumoldum.Bucezamın7yıl, 1ayınıyattıktansonraIspartaCezaevi’ndenkaçtım. Çünküdüş ünenbirinsanolarak,askerifaş istdiktatörlüğemuhalifbir insaneolarakTürkiye’deyaş amamınolanaklarıkalmadı.Ekonomik,siyasi,kültürelveinsanianlamdagittikçedaraltılanvenerededuracağı belliolmayanbirkuş atmaaltınasokuldum. (...)birkültürvesanatdergisiolarakyayınlanan,dahasonrasıkıyönetimceyayınıdurdurulan‘Güney’dergisindeyayınlananfelsefivesiyasi yazılarımdan dolayı yüzlerce seneyi içeren cezalarla yargılanmaktayım.AdliveSıkıyönetimmahkemelerindegörülmekteolan10davam var… İspanya’nınValladolidFilmFestivaliyöneticisiSn.FernandoHerrera’ya yazdığım bir mektuptan dolayı ayrıca yargılanıyorum.‘Faş izm Üzerine’adlıkitabımtoplattırıldıvehakkımdadavaaçıldı. 20 | TAVIR |eylül 2009 ‘OğlumaHikayeler’adlıçocukhikayelerikitabımtoplattırıldı. Çeş itliuluslararasıfilmş enliklerindeödülalanSürüadlıfilmim,dahaoncesansürdengeçtiğihalde,yenidensansüredilerekyasaklandı. Berlin ve Londra Film Festivalleri’nde ödül alan Düş man adlı filmim, Danış taykararıylagösterimiznialdığıhaldeaskeriş eflerinemriileyasaklandı.Arkadaş filmimyasaklandı. Resmi olmamakla birlikte, çeş itli baskılarla kitaplarım, resimlerim ve filmlerimkitlelereulaş amazoldu.SonolarakDağadlısenaryom,‘Irkçılıkvebölücülük’gerekçesiylereddedildi. Benimleinsani,ticari,kültüreliliş k ileriolaninsanlaramanevibaskılaryapıldı.Veartıkcezaevleri,sonbaskılarlayaş anmazhalegetirildi. Birsanatçıiçin,ülkesinindemokratikgeleceğiiçinyüreğiçarpanbirinsaniçin,ülkesindenayrılmakzorundakalmasıacıvericidir.Ama,artık hiçbirş eyyapamadanbitkiselbirhayatyaş amayıinsanlıkvesanatçılıkonurumatersgördümveülkenizFransa’yasiyasisığınmaisteğiyle geldim.Kabülümüricaederim…” YılmazGüney’inbudilekçesikabuledilirveFransa’dasiyasikimliğiyle yaş amayadevameder.Güney’inbuilticadilekçesiaynızamandahayatıboyuncayaş adığıbaskılarınkısabirdökümüniteliğindedir. 1982yılındaYolfilminiyapar.Senaryosunu,Sürüfilmindeolduğugibi içerdeoluş turur.Dış ardaş ekilverir.ŞerifGörenfilmiçeker.SonraYılmazGüneymontajmasasındafilmeyenibirruhkazandırır.BufilmaynıyılCannesFilmFestivali’ndeAltınPalmiyeÖdülü’nüalır.Politikduruş uyla, fikirlerinden ödün vermeden, devrimci sanatıyla Cannes’da boygösterir,ödülüaldığındayineyumruğuyukardadır. Sürgün yılları çok ağır gelirYılmaz Güney’e. Özellikle vatandaş lıktan çıkarılması ve ülkesinde sanatını yapamaması… Vücudu yorulmaya baş lar. Türkiye’de yaş adığı mapusluklar, gördüğü baskılar. Yaş adığı stresler… Hiçbir ş ey yıldırmaz onu. Daha anlatmak istediği o kadar çok ş ey vardır ki… Bu dönemde Duvar filminin çekimlerine baş lar. Fransa’dabirmekanayarlanırvekollarsıvanır.Duvar’laTürkiye’ninhapishanelerini,faş izmianlatacaktır.“ÖteyandanDuvar,1980’lerinTürkiyesi’ninzulüm,aş ağılama,iş kence,yoksullaş mavebaskıylakuş atılmış ortamınayaptığıgüçlüçağrış ımlarıyla,Türkiye’dekiaskeridiktanınteş hirineyönelikkampanyayıcanlandırıcıbiriş levideyerinegetirdi.Duvar,Yılmaz’ınduvarlarındankurtulmuş Türkiyeidealininmesajınıdaiçeriyordu.”(Fatoş Güney) 1983yılındaçekilenDuvar,YılmazGüney’insonfilmidirartık.1984yılının9Eylülü’ndeParis’te,yakalandığıkanserhastalığı,zulmün,faş izmin, hapishanelerin, saldırıların, baskıların, soruş turmaların, mahkemelerinyıldıramadığıinsanıteslimalır.Sevenleri,ailesiiçinölümhaberiçokaniolur.CenazesiParis’tedefnedilir. Yılmaz Güney, yalnızca Türkiye Sineması için değil, dünya sineması içindeçokönemlibirsinemacıdır.Çokönemlibirdevrimcisanatçıdır. inceleme Sosyalistgerçekçiliği,sanatınınheralanındaenetkileyiciş ekildekullanan; yaş amı/görüş leri/tutumuyla hem devrimcilere, hem de devrimci sinemacılara örnek olan Güney, bu ülkenin sanat alanında en büyükdeğerlerindenbiriolmuş tur.Mirasınıkorumakdadevrimcilere, devrimcisanatçılaradüş mektedir. “Hayatbizemutluolmaş ansıvermedisevgili... Bizkendimizdenbaş kaherkesinüzüntüsünüüzüntümüz, acısınıacımızyaptıkçünkü. Dünyanınöbürucunda,hiçtanımadığımızbirinsanın gözyaş ıbileiçimiziparçaladı. Kedilereağladık, kuş larınyasınıtuttuk. Yüreğimizinyufkalığıkimizaman hayatkarş ısındabizizayıfyaptı. Aslındanegüzelş eydir insanıninsanayanmasısevgili... Negüzeldirbilmediğinbirinin derdineüzülebilmekveçarearamak... Ben,bütünhayatımda hepüzüldüm,hepyandım. Yaş amaknegüzeldirbesevgili... Yaş amaknegüzeldir... Sevinerek,severek,sevilerek,düş ünerek... Veovazgeçilmezsancılarınıduyarakhayatın...” (YılmazGüney) "Önümdeki günlerin, gerek sanatsal, gerek siyasal açılardan olsun, farklıbirkültürortamıaçısındanolsun,birçokzorluklaragebeolduğunu biliyorum. Ancak, iyimserim ve geleceğe güvenle bakıyorum. Baş ım, bedenimin üzerinde kaldığı müddetçe, karş ılacağım zorlukları yeneceğime inanıyorum. Ama kahpe bir kurş una yenik düş ersem, kavgambıraktığımyerdedurmayacak,onuileriyegötürecekinsanlarınelindehedefineulaş acaktır. ❏ Yılmaz Güney ve Sinemamız “YılmazGüney'insanatsalyaş amöyküsü,sadece TürkSinemasıbakımındandeğil,dünyasineması bakımından da benzerine pek rastlanmayan özelliklertaş ır.Türkvedünyasinemasında,önceleri tanınmış bir oyuncu iken,sonradan film yönetmeye baş layan sanatçılar vardır ama sayıları çokdeğildir...Amadahaazrastlananısinemakariyerine popüler filmlerdeaktörlükle baş layıp, sonundaödünsüz,kalitelifilmleryapansanatçılardır. Bu,biryaş amplanı,birtutku,ömürboyuunutulmayanbiramaçgerektirir. Yıllarcayüzdenfazlafilmdeaktörolarakrolalan, Türk Sineması'nın ensevilen starı düzeyine yükselen, ‘Çirkin Kral’ adıyla milyonlarca seyircinin hayranlığınıkazananpopülerbiryıldızın,günün birindetümününü,yaygınlığınıtehlikeyeatarak, ödünsüz, kaliteli filmlerin yönetmenliğine karar vermesi,çokrastlananolaylardandeğildir.Yılmaz Güney,sinemadabunugerçekleş tirdi.BuanlamdaYılmazGüney,TürkSineması'ndayanlızcayönetmen olarak değil, aktör olarak da, kendisindensonragelenlereönemlibirörnekoluş turdu. 1970–’80arasıbirdüzinegençyönetmen,onun ödünsüzvegözüpekgerçekliğinibenimsediğigibi, birçok genç aktör de, kaliteli filmlerde oynamayı,ilkelidavranmayıbenimsedi. Buanlamdaöncülük,YılmazGüney'insinemasanatımızdakiyerinikonumlarkenkullanabileceğimiz en geçerli sözcüktür. Yılmaz Güney bir öncüydü.” OnatKutlar eylül 2009 | TAVIR | 21 ayın fotoğrafı foto: hakan ertürk 22 | TAVIR | eylül 2009 şiir yukardalar can yücel 12 Mart'tan sonra İstanbul'un ev ev arandığı gece Yılmaz, Mahirlerle Ulaş ları saklandıkları yerden Arabasına bindirip Levent'e evine götürür. Polis barikatlarından "Yaş a Çirkin Kral!" ünlemleriyle Az sonra kapı vurulur, bir komiser on silah endazıyla Girer içeri, Yılmaz kapı ağzındadır. Komser "İhbar aldık, Mahir'le arkadaş larını Burda saklıyormuş unuz" der. Yılmaz da Yılmaz'ca gülüp eliyle çatıkatını göstererek "Yukardalar" deyince, Komser de kahkahayı basıp avanesiyle basıp gider. Mahir gerçekten o anda yukardadır. Yoldaş larıyla Devrim Tarihimizin çatıkatında eylül 2009 | TAVIR | 23 röportaj lenin ile söyleşi tavır Savașvebar ıșhakkındaLeninile“Sosyalizm veSavaș”kitabıüzerindenbirröportajgerçekleștirdik.Hayatınsorular ına,Lenin’inhayatın içinden verdiği cevaplar ı dinledik bir kez daha. Ki elbette yașıyor ve konușuyor Lenin... Sosyalistlerin savașa karșı tutumu nedir? Lenin:Sosyalistler,halklararasındak isavașlar ı,herzamanbarbarcaveinsanlıktanuzak bularak mahkum etmișlerdir. Ancak bizim savașakarșıtutumumuz,(bar ıșıdestekleyip savunan) burjuva pasifistlerden de, anarșistlerdendetemeldenayr ılır.Biz,savașile birülkedek isınıfmücadelesiarasındak ikaçınılmaz bağı gördüğümüz için onlardan farklıyız; biz sınıflar ortadan kalkıp sosyalizm kurulmadıkça savașlar ın ortadan kalkmayacağınıbiliyoruz;bizayr ıcaiçsavașlar ı, yani ezilen sınıf ın ezen sınıfa, kölenin köle sahibine, serfin toprak beyine ve ișçilerin burjuvaziyekarșıverdiğisavașlar ıtamamen haklı, ilerici ve zorunlu kabul ettiğimiz için deonlardanayr ılıyoruz...(Sayfa:13) Savașınasıltanımlıyorsunuz? Lenin: “Savaș, politik anın bașk a araçlarla (yani șiddet) devamıdır.” Bu ünlü vecizeyi, savaș konusundak i en akıllı asker yazarlardanolanClausewitzsöylemiștir.Marksistler dehaklıolarakhersomutsavașınniteliğini değerlendirirken bu tezi, kuramsal temel olarakalmıșlardır.MarksveEngels’insavașlarayaklașımıdaherzamanbubakıșaçısındanolmuștur...(Sayfa:18) anlamagelir? Lenin: Soyut bir bar ıș çağr ısı yapan pasifizm, ișçi sınıf ını kandırmanın pek çok yolundanbiridir...Bar ıșpropagandası,yalnızca hayaltohumlar ıekecekveproletaryanıncesaretini kıracaktır. Çünkü bu, proletaryayı burjuvazinin insanc ıl olduğuna inandır ır ve onu savașan ülkelerin gizli diplomasisinin elindebiroyuncağaçevirir.Özellikle,birdizi devrimolmaksız ınsözdedemokratikbirbarıșınmümkünolduğufikri,tamamenyanlıștır...(Sayfa:67) Devrimcilerin bar ıșa yönelik yaklașımı, programıneolmalı? Lenin: (...) Bizim “bar ıș programımız”, emperyalistgüçlerinveemperyalistburjuvazinin demokratik bir bar ıș veremeyeceğini açıklamalı.Böylesibirbar ıș,negeçmiște,ne gerici bir emperyalist olmayan kapitalizm ütopyasında, ne de kapitalizm koșular ında eșituluslar ınbirliğindedeğilgelecekte,proletaryanınsosyalistdevrimindearanmalıve bar ıș için bu șek ilde mücadele edilmeli... Kim ki uluslara, sosyalist devrim propagandası yapmadan“demokratik” bir bar ıș vaat ediyorsa ya da bu devrim için mücadeleyi reddediyorsa... o, proleteryayı aldatıyor demektir...(Sayfa:95) Sosyalistler bütün savașlara karșı mı çıkarlar? Lenin: Sosyalistler, sosyalist olmaktan vazgeçmeksizin, genel olarak bütün savașlara karșı olamazlar... Ezilen halklar ın zulmündenkurtulmakiçinkendileriniezenlerekarșıyürüttüklerisavașlarörneğindeolduğugiSoyutbirbarıșçağrısıyapanpasifizmne bi demokratik savașlar ve ayaklanmalar da 24 | TAVIR | eylül 2009 aslaolanaksızdeğildir.Proletaryanınsosyalizm için burjuvaziye karșı yürüttüğü iç savașl ar kaç ın ılm azd ır. Sosy al izm in zafer e ulaștığıbirülkeileburjuvaveyagericibașka ülkeler arasında da savașlar olabilir... (Sayfa:97) Silahsızlanmakonusundanedüșünüyorsunuz? Lenin: Silahsızlanma,sosyalizminbiridealidir.Sosyalisttoplumdasavașlarolmayacaktır. Ve dolayısıyla da silahsızlanma bașar ılmıșolacaktır.Fak attoplumsalbirdevrimve proletarya diktatörlüğü olmadan sosyalizmingerçekleșmesinibekleyenbirisosyalist değildir. Diktatörlük, doğrudan șiddete dayanan devlet gücüdür. Yirminci yüzyılda șiddet -bu uygarlık çağında genel olarak böyledir-biryumrukyadasopadeğil,askeri kuvvetl er anl am ın a gel ir. “Sil ahs ızl anma”yı programa koymak, șu genel ifadeyle eșdeğerdir: Silahlar ın kullanılmasına karșıyız.BuifadenekadarMarksistise,șunusöylemekdeokadarMarksistolacaktır:Șiddet kullanılmasınakarșıyız!(Sayfa:97) Bukonudaezilenlereöneriniznedir? Lenin: Ezilen bir sınıf, silah kullanmayı öğrenmek ve silah edinmek için çaba göstermiyorsa, köle muamelesi görmeyi hak ediyordemektir.Eğerburjuvapasifistiyadabir oportünistdeğilsek,sınıfmücadelesindeve egemen sınıf ın iktidar ını yıkmaktan bașk a birçıkıșyolununbulunmadığıvedebulunmayacağı sınıflı bir toplumda yașadığımız ı unutamayız...(Sayfa:98) Nedenböylediyorsunuz? röportaj Lenin: İster köleliğe, serfliğe, ister günümüzdek igibiücretliköleliğedayansın,bütün sınıflı toplumlarda, ezen sınıf her zamansilahlıdır...Buöylesinebasitbirgerçek ki, üzerinde durmaya gerek bile yok. Ki istisnasızbütünkapitalistülkeleriçingeçerli olan, askerlerin... grevcilere karșı kullanılması olgusunu hatırlamak yeter. Proletaryaya karșı silahlanmıș bir burjuvazi, modern kap it al ist topl um un en büy ük, en önemliveentemelgerçeklerindenbiridir... Bu gerçeğe rağmen devrimci sosyal demokratlardan (devrimcilerden-bn-) “silahsızlanma”,“talebini” ileri sürmeleri bekleniyor!Bu,sınıfmücadelesibakıșaçısınıtamamen terk etmekle, devrim düșüncesinden büt ün üyl e vazg eçm ekl e eș anl aml ıd ır... (sayfa:98-99) Sizneöneriyorsunuzpek i? Lenin: Sloganımızșuolmalıdır:Burjuvaziyi yenmek, silahsızlandırmak ve mülksüzleștirm ek için prol et ary an ın sil ahl anm as ı. Devrimci bir sınıf için yegane taktik budur ve bu taktik, kapitalist militarizmin bütün nesn el gelișimini mantıksal olarak tak ip edenvebugelișimtaraf ındandikteedilen taktiktir...(sayfa:99) Bütün silahlar tarihin çöplüğüne ne zamanatılacak? Lenin: Proletarya, ancak burjuvaziyi silahsızlandırdıktan sonra, tarihsel misyonuna ihanetetmeksizinbütünsilahlar ıhurdayığın ın a gönd ereb il ir. Prol et ary a șüph es iz bunu yapacaktır ama ancak bu koșul gerçekleștiktensonra,kesinlikledahaöncedeğil...(sayfa:99) Bir yandan“sosyalist” olduğunu söylerkendiğeryandanpasifizmpropagandasıyapanlaraslındaneyapmıșoluyorlar? Lenin: Burjuvaziyi alașağı etmeden ve sosyalizmi örgütlemeden bar ıș umudunun bir aldanmadanbașk abirșeyolmadığınıișçilere açıklamaktan kaç ınan sosyalist pasifizm, burjuva pasifizmin yalnızca bir kopyasıdır. Onlar,ișçilerinkaderiniburjuvazininellerine teslimetmekte,emperyalisthükümetlerive bu ülkelerin kendi aralar ında yaptıklar ı pazarlıklar ıiyibirșeymișgibisunmaktavekitlelerindikk atinibugünkügelișmelerinönümüzekoyduğusosyalistdevrimiolgunlaștırma görevinden bașk a yöne çekmektedir... (sayfa:125) “Savaș” kelimesi karșısında bile dehșete kapılanküçükburjuvaziiçinnelersöylersiniz? Lenin: (...) Sızlanıp duran küçük burjuvazi içinsadecedehșetvekorku,sadecesilahların her tür kullanımına, kan dökmeye, ölüme vb. yönelik nefret uyandır ıyorsa, o zaman șunu söylememiz gerek ir: Kapitalist toplumun kendisi sınırsız bir dehșettir ve herzamandaöyleolmuștur.(sayfa:99) Burjuva hükümetlere barıș konușmalarıylaseslenmekneanlamagelir? Lenin: Burjuva hükümetlerine karșı bar ıș konușmalar ıyla seslenmek gerçekte halkı aldatmaktır.(sayfa:142) Emekçi kadınların bütün savașlara karșı olm as ı gerekt iğin i söyl eyenl er var, bu konudanesöylersiniz? Lenin: ParisKomünü’nüizleyenbirgözlemci, Mayıs 1871’de bir İngiliz gazetesindek i eylül 2009 | TAVIR | 25 röportaj yaz ısında șöyle söylüyordu: “Fransız ulusu sadece kadınlardan olușsaydı ne korkunç birulusolurdu!”ParisKomünü’ndekadınlar ve çocuk yaștak i gençler, erkeklerle omuz omuza savaștılar. Burjuvaziyi devirmek için yaklașansavașlardadadurumfarklıolmayacaktır. Proleter kadınlar, yeterince silahlanmamıșyadatamamensilahsızișçilerin,burjuvazinin iyi silahlanmıș güçleri taraf ından kurș unl anm as ın a sey irc i kalm ay ac akt ır... Emp ery al izm, büy ük güçl er in, düny an ın paylașımıveyenidenpaylașımıiçinyürüttüğü vahși bir savaștır. Bu yüzden kaç ınılmaz olarak,bütünülkelerde,hattatarafsızveküçükolanlardabile,askerileștirmeyidahada ileri götürmeye mecburdur. Pek i, proleter kadınlar buna nasıl karșı koyacaklar? Sadecebütünsavașlarveaskeriolanherșeyelanetokuyarakmı,sadecesilahsızlanmatalep 26 | TAVIR | eylül 2009 ederek mi? Ezilen ve gerçekten devrimci olanbirsınıf ınkadınlar ı,buutançvericirolü aslakabuletmeyecek.Onlaroğullar ınadiyecekler ki: (...) Askerlik sanatını iyice öğren. Proleterlerin bu bilgiye ihtiyac ı var... Sömürüye,sefaletevesavașa,dualarladeğil,burjuvaziyi yenerek ve onu silahsızlandırarak son vermek için ihtiyac ı var... (Sayfa: 100101) Bahsettiğiniz barıșın yolu nerden geçiyor? Lenin: Her kim kalıc ı demokratik bir bar ıș istiyorsa, hükümetlere ve burjuvaziye karșı içsavaștanyanaolmakzorundadır...(Sayfa: 29) Barıșiçingerekenkoșulnedir? Lenin: Bar ıșı sağlamak için (dahası gerçektendemokratikvegerçektenonurlubirbarıșiçin),politikiktidar ın,topraksahiplerive kapitalistlerin değil, ișçilerin ve yoksul köylülerinelindeolmasıgerek iyor.(Sayfa:143) Sonolarakmesajınız... Len in: Devr im için atıl an her muz affer adım, yüz binl erc e, mily onl arc a ins an ı ölümden, sefalet ve açlıktan kurtaracaktır. Kulübelere bar ıș, saraylara savaș! (Sayfa: 154) Devrimolmadan“barıș”olmazmı? Lenin: Devrimler olmaksız ın sözde demok- (Alınt ıl ar için kayn ak: Sosy al izm ve Savaș/Lenin,EvrenselBasımYayın)❏ ratikbirbar ıș,dark afalıbirütopyadanbașkabirșeydeğildir...(Sayfa:43) izlenim nazar boncuğu: eski bir inancın camdaki yansıması... türkan doğan Memleketimizinmeslekerbapları...Bakırcılar,kalaycılarvetaş iş çiliği ustaları,kızgınateş harındaçekiciörsevurupdaalınterleriyledemirieritendemirciler...Kökleriyüzyıllaröncesinedayananhasırcılar,koş umcular...Anadolumirasımızonlarbizim.Zanaatçılarımız,binlerce yıla, üç kıtaya uzanan kültürleriyle birbirinden farklı ve değerli üretimleriyle çırak olup, kalfa olup, sonra ustalaş ıp birçok el sanatının mimarıolmuş lardır.Belkibunedenlediratalarımızıninsanoğlunubeceriveyeteneğiyleyaş keneğilenbirağacabenzetmiş liği.Halkımızın ihtiyaçlarından doğan mesleklerinde çırak olmak, kalfa olmak, usta olmakyaş keneğilmektengeçmiş . Geliş enteknolojisayesinde,hayatımızınheralanındadeğiş imeuğrayan, günlük hayatın sürekli devinimine direnemeyip kullanımdan kalkmaya,belleklerdensilinmeyebaş ladıelsanatlarımız.Öylekigeriye, Anadolu'nun sayılı yörelerinde, hiç olmazsa belleklerden silinmesinler,birerkültürmirasıolarakkalsınlardüş üncesiyleelsanatlarımızıyaş atmayaçalış anustalarıarıyoruz… Geçmiş edairbütünyetenekleribecerilerivegüzellikleriyletektekyitiriyoruzonları.Artıkgeçerliliğikalmamış eskimeslekleridüş ünüyoruz.Bizlerbakırtencerekullanmadıkçakalaycılar;elyapımıtahtaka- eylül 2009 | TAVIR | 27 izlenim ş ık satın almadıkça kaş ık ustaları; mutfağımızda yöresel mutfak eş yalarına yer vermedikçe bakırcılar, demirciler, bıçakçılar, toprak kaba ş ekil veren ustalar ve daha niceleri bu iş tenekmekyiyemezoldular.Sonrahasırcılar, semerciler,keçeciler,camboncuküreticilerve daha nice meslek erbabı, zanaatkarlar dükkanlarınınkapısınakilitvurupçekiliyorköş elerine. zarKöyüiletanınır.Anadolu'nununutulmaya yüz tutmuş geleneksel nazar boncuğu ve 3 binyıllıkgeçmiş iolannazarboncuğugeleneği,Türkiye'desadeceİzmir'inKemalpaş ailçesine bağlı Nazar Köyü’nde ve Cumaovası-Görece’deboncukustalarıtarafındanüretilip,yaş atılıyor. El emeği göz nuru üretilen nazar boncukları, Kemalpaş a’nın bu ş irin köyü olan Nazar’daki Ege’dedoğanınyeş illiklerleörülüş irinmiş i- camocaklarındahayatbulduğunuöğrendiğirinbirilçesidirKemalpaş a.İzmir'in29kmdo- mizdeyokolanmesleklerinustalarınıtanımak ğusunda yer alan Kemalpaş a'nın tarihi geç- içindüş üyoruzyollara. miş iİ.Ö.1300'leredayanmaktadır.Akadlarve Hititlerden baş layarak Selçuklu ve Osmanlı YollarbiziEge’debirköyedoğrugötürüyor.İzdönemine kadar birçok medeniyete sahne mir garajından Kemalpaş a’ya geçiyoruz. Keolan Kemalpaş a; Helen, Roma ve Bizans dö- malpaş a’dan bindiğimiz dolmuş , göz boncunemlerindeSartveIonkentleriarasındaker- ğuyapımcılığıileadınıduyurmuş olanNazar van yollarının uğrak yeri olmuş tur. Antik adı Köyü’ne40dakikadagetiriyorbizi. Nymphaion olarak bilinen günümüz Kemalpaş a ilçesi, Nif Dağı eteklerinde 200 m yük- İlkmerhabamızıköyüngiriş indededesinden sekliktekurulmuş tur.NifDağı,İzmir'inKemal- kalma lakabıyla Pilot Mehmet Amca’dan alıpaş ailçesinehakimveBozdağlardağsilsilesi- yoruz.Çokiçten,ellerinasırlıbiremekçi…Nanin en batıya uzanan ucunu oluş turan 1510 zar’ın duvarlarına ve ağaçlardan sarkan bonm. yükseklikteki bir dağdır. Ege Bölgesi'nde cuklara bakarak ilerlerken, köyün tarihini ve Hititlerden kalan tek örnek olan Karabel Ka- KurugölKöyü’nünnedenNazarolduğunuanbartması ilçe sınırları içerisindedir. Kemalpa- latıyor. Nedeni açık; bu köy nazar boncuğu ş a,dünyacaünlükirazıveçamormanlarıyla, üreticiliği ile ünlü. Aynı zamanda eski bir nabirdenicegüzelköylerigibiş irinmiş irinNa- zarboncuğuustasıolduğunudaifadeediyor PilotMehmetbize. Nazarboncuğuüretilenbuş irinköyünmeydanında kurulan standlara ve boncuk satış ı tezgahlarına ve köy duvarlarında köpeği öldüktensonrakendisiniköydesadebiryaş ama kapatan bir heykeltıraş ın yontma taş lı boncuk iş lemeli çalış malarına takılıyor gözlerimiz. Köy halkı bizi Mahmut Usta’ya yönlendiriyor. Mahmut Usta’nın yeş il bir bahçe içersindeki boncuk sarkan ağaçların altından geçerek, nazar boncuklarının el emeği göz nuru ile üretildiği ocağına geliyoruz. Ağustos’un en sıcak günlerini yaş arken ve böyle bir sıcak gününiçerisindeyken,ustaları,çamağacının odunuyla harlanan ateş in karş ısında eriyen camları ş ekle sokmaya çalış ıyorken buluyoruz. İnsanların bunaltıcı sıcaklardan kaçmaya çabaladığısıcakyazgünlerindebazımeslekgrupları ateş in karş ısından ne ilginçtir ki ayrılamıyor. Kapalı devre fır ınlar ın tüm meslek gruplarına yayılmasına rağmen bazı meslek grubu geleneksel kaliteyi koruyabilmek için sabırla1200derecesıcağa50santimuzaklıkta tahammületmeyeçalış ıyor.TıpkıMahmutUsta’nınboncukatölyesindekibeş hünerliustagibi... Kuş cıvıltılarıyladolu,yemyeş ilbirarazinin ortasındatuğladanyapılmış dörtduvarve onlarındaüzerindeahş apbirdam.Önünde kırık cam parçaları, tenekeler, ş iş eler, odunlar…Açıkpenceredengirenış ık,içeride çalış anların malzemeleri seçmeleri ve birbirlerini görmeleri için yeterli. İçeride, dört gözünden ateş ler saçan bir ejderhayı andıran, kerpiçle sıvanmış yerden bitme kubbeş eklindebirocakvar.Ağzındaniçeriyesürekliodunlarsürülüyorocağın…Oda dumanlıvesıcak...Ocağıngözlerindeniçeriyebeyazrenkliyadasaydamcamparçalarıatılıyorküreklerle.Camparçaları,gözlerin içine sokulan demirlerin ucunda eriyerek macun haline geliyor. Ustalar ellerinde demirlereriyencamıkarış tırıyordurmadan… Kıpkırmızı kor halindeki gözün içinde macunhalinegelencam,odanınbirköş esine bırakılıyor. Diğer köş elere ayrı ayrı sarı ve mavicamlaryerleş tirilerekerimeyebırakılıyor.Amaocağıniçindebütüncamlarınren- 28 | TAVIR |eylül 2009 izlenim gi aynı, kıpkırmızı birer macun onlar. Ustalar ayırdıklarıparçalarınrenginiancakkoydukları yeregöreayırtedebiliyorlar.Ustalarıizliyoruz. Usta, ocağın önüne küçük bir yassı taş yerleş tiriyor. Eline aldığı ince uzun bir demirle ocağıniçindekimacunlardanbirindenküçük birparçakoparıyor.Demiridöndürerekdış arıyaçıkarıyorvetaş ınüzerinekoyarkoymaz, diğerelindetuttuğusaclaüzerinebastırıpcamı yassılaş tırıyor. Cam, birkaç saniyede kırmızıdan laciverte dönüş ürken, üzerine sırasıyla ocaktan aldığı beyaz, sarı ve lacivert noktalarıyerleş tiriyor.Bütünbuiş lembirdakikabilesürmüyor. Ustalarbuocağınbaş ındagünde7–8saatçalış ıyorlar.Bazengünde500,bazende1000boncuk yapıyorlar. Eskiden boncukçuluk babadan oğula geçermiş . Ama artık yeni nesil pek ilgilenmiyor boncukla, boncukçulukla. Türkiye’de yaklaş ık100yıldırboncukyapılanikiköyde;Kemalpaş aveCumaovası-GöreceKöyü’ndeyaklaş ık 50 usta var boncuk yapan. Onların yaptığı boncuklarsadeceTürkiye’yedeğil,bütündünyayadağılıyor. Buş irinköydeboncukatölyesisahibivesosyal bir kiş iliği ile de dikkatimizi çeken MahmutUstailetanış ıyoruz. NazarKöyü’ndeson57yıldırnazarboncuklarının el emeği göz nuru üretildiği atölyeler, ocaklartektekkapanıyor.ÇinmallarınınTürkiye'ye girmesinin ardından; iki yıl öncesine kadar12ocakveatölyeninbulunduğuköyde çalış anocak-atölyesayısınındördedüş tüğünü öğreniyoruz. Nazar boncuğu üretimiyle tanınan Nazar’da ş imdiki hedef ise eko-turizmyoluylaÇinmallarıylarekabetetmek... Nazar Köyü'nde boncuk atölyesi sahibi olan Mahmut Sür, 13 yaş ında amcasının atölyesindebaş ladığıbumesleğin30yıllıkemekçisi. Cam boncuğu yapımının, gerçekten çok zorbirsanatolduğunuifadeederken,camın eriyebilmesi için gerekli ısının 1200 °C dereceyibulduğunu,buortamıçamodunukullanaraktoprakocaklardasağlamayaçalış tıklarınısöylüyor.Boncukustasınınateş inkarş ısınageçerekellerinealdığıikidemirleboncuğa ş ekil verdiğini söyleyen Sür; bu sırada boncuğadüzgünş ekilverilebilmesiiçingözlerinsürekliaçıkolmasıvehızlıhareketetmenin çok önemli olduğunu anlatıyor bize.Yaz aylarındaçoksıcakgünlerdenazarboncuğu yapımının zorlaş tığını söyleyen Sür, sipariş olduğutakdirdesıcağarağmenekmekparası için çalış maya devam ettiklerini dile getiriyor. Çalış ırken sık sık yüzlerini yıkadıklarını, fırsat buldukça istirahat ettiklerini belirten Sür, ateş in yüzlerine verdiği sıcağa ve boncuklaraş ekilverdikleridemirş iş lerinısınmasınazamanlaalış tıklarınısöylüyor. eylül 2009 | TAVIR | 29 izlenim Köy halkının çoğunluğu bahçecilik, tarım ve yaş amakta bugün. Bugün, bu geleneği yaş aarıcılıkileuğraş ıyorfakatköyümeş hurkılan tan az sayıdaki boncuk ustasının kökeni, 19. yüzyılın sonlar ında Osmanlı İmparatorluesasürünnazarboncuğu... ğu’nun dağılmaya baş lamasıyla, İzmir ve çevNazarKöyü’nünyeş ilmeyvebahçeleriarasın- resine yerleş en Arap asıllı cam ustalarına dada Perş embe ve Pazar günleri hariç, yaz-kış yanmakta. Anadolu'da unutulmaya yüz tuttüten bacalar, nazar boncuğu ocaklarına ait. muş olancamiş lemetekniği,butarihtensonUsta,1950'liyıllardanbuyananazarboncuğu ra göz sembolüyle birleş erek yeniden hayat ocaklarınınbulunduğuvecamsüseş yasıüre- bulur.ÖnceleriAraphanveKemeraltın'daocak timininyapıldığıköyünsonyıllardagüçkay- kuruphalhalvegözboncuğuyapanustalar,fıbettiğinisöylüyor.2000'liyıllarakadarköyde rınlarınçıkardığıdumanın,çevresakinleriniradoğan tüm çocukların nazar boncuğu üreti- hatsız etmesi ve yangın tehlikesi yaratması miyle yetiş tiğini, ancak Çin mallarının Türki- üzerinebubölgedensürülürler.1930'larda,büye'yegirmeyebaş lamasısonrasıocaklarınbi- yükmiktarlardatükettikleriçamodunununbol rerbirerkapandığını,halkıelürünücameş ya olduğu yıllarda kulanılan fırınlarla, günümüzve nazar boncuğuyla Çin malı seri üretim dekullanılanfırınlarınyapısıveçalış matekniürünler arasındaki farklar konusunda bilinç- ğineredeysebirebiraynıdır.Sabahınerkensaatlerindeçamodunuylayakılanfırın,atıkcamlendirmeyeçalış tıklarınıifadeediyor. ların ve özel olarak hazırlanan renklendirici Mahmut Usta “ata yadigârı camdan mamul, kimyasalların fırın içindeki gözlere yerleş tirilöz hakiki nazarlık” imal eden birkaç ocağın, mesininardından,çokkısasürede1200Cdereinatlayaş amasavaş ıverdiğindenbahsediyor. celikbirsıcaklığaulaş ır.Bu,sadeceateş tuğlası, kil ve samandan yapılmış olan fırınlardaki —“Makine halısı ile el halısı arasındaki fark üstün teknolojinin bir göstergesidir. Her gün gibibirdurumsözkonusu.Yurtdış ındange- inanılmazbirısıdüzeyineyükselipsoğuyanfılenlerinboncuklailgisiyok.Fabrikasyonoldu- rınlarınüzerindekikilsıva,hemidealbirısıyağu için yüzeysel boyanmış . Bizim ürettikleri- lıtımısağlamakta,hemdedağılıpparçalanmamizparlak,renkleridahacanlıveelemeğidir. sını önlemektedir. Çam odunu ise yandığında Üretimdeki kaliteye rağmen tüketiciler daha yüksekısıvermesi,çokazkülbırakması,cama ucuzolduğuiçinÇinmalıürünlereyöneliyor. parlaklık ve ş effaflık kazandırması nedeniyle Kendimizianlatmanıneniyiyolununturizm- özellikletercihedilmektedir. den geçtiğini gördük. Çin'den ithalatı tercih eden toptancılar köye uğramaz oldu, biz de Halkımıztarihlerboyunazarakarş ıçeş itçeş it boncuk kullanmış tır. Yörükler "dilgöz" adını umudumuzuturizmebağladık." o verdiklerideveboncuğunuçocuklarına,deve“Zor bir meslektir bu uğraş .” diyor usta. Sa- lerine ve kemerlerine takıyorlar. Aynı boncumanla karış tırılan, çam odunu kullanılarak ğa,Karadeniz’de"yılanbaş ı",Antep’te"itbon1200°Cderecesıcaklığaulaş anfırınınhazne- cuğu"deniliyor. lerinde bulunan camlar eriyerek ş ekilleniyor. Ayrıntılardansonraboncukfırınındakigünlük İkiadetdemirinkullanıldığıbutekniktekalın iş leyiş ianlatıyorMahmutUsta: olan demire boncuğun ana zemini sarılıyor, ince demirle ise ana zemin üzerine diğer — Cam ve boya akş amdan atılır, karış tırılır. renkler ekleniyor. Ezme yöntemiyle de bon- Sabahherkessırayla05.00’teocağıyakar.Cacuklar ş ekilleniyor. Nazar boncuğu yapımın- mın erim es i için ocağın içind ek i ısın ın da,küçükdanagöz,karagöz,yedigözgibiil- 1000–1200°Cdereceyekadarçıkmasıgerekiginç isimleri bulunan klasikleş miş temel fi- yor.Macunhalinegelmesiiçinse800°Cderegürlerkullanılıyor.Nazarboncukları,ustadan celik bir ısı yeter. Camı ocağa attıktan 1,5–2 ustaya, karış ımdan karış ıma değiş en renk saat sonra erir. Herkes gelir oturur ve baş lar iş iniyapmaya...Boncukocağınınyapılış ında, tonlamalarıyladaayrıbirilgiodağıoluyor. öncebirçukurkazarsınodanınortasına.SonAraş tırmalardabusanatın,binlerceyıllıksüreç ra12sıraateş tuğlasıylanalş eklindeörersin içinde,çokazdeğiş imeuğradığınıgörüyoruz. ocağın duvarlarını. Üstüne de beş tuğla ko3000yıllıkAntikAkdenizcamsanatıtümince- yup, kaç kiş i çalış acaksa macun tablasındaki likleriyle, Anadolu göz boncuğu fırınlarında gibibölersinodalara...Sonradanalş eklinde- 30 | TAVIR |eylül 2009 kifırınınağzınıodunsürecekş ekildeaçıkbırakıpodalarınüstünükerpiçlesıvarsın.Odalarıniçindebirdefayamahsuscamfabrikalarının artıklarından bir madde eritirsin. Bu madde bir kere erir ve olduğu yere yapış ır. Böylece bu odanın içinde boncuk yapmak içineritilencamlartoprağakarış maz." Mahmut Usta, boncuk fır ınında yakılacak odunundaönemliolduğunusöylüyor."Çam odunundanbaş kasıolmaz.Çünküeniyialevioverir."diyor. Nazar Köyü’nün ocaklarına giren camlar, ustaların ellerinde yeniden doğuyor boncuk olarak...Loş vesıcakbirodadançıkıpKemeraltı’ndakitarihidükkanagetiriliyorlar.Bazısı bakırlar,gümüş ler,derilerlesüsleniyor,bazısı tekbaş ınamağrurbekliyorsahibini...Bazısıysa kötü gözlerden korumak için sabırsızlanıyor! Bazısı da yeni doğmuş bebekleri, yeni evliçiftleri,evleri,eş yaları,cüzdanları,çantaları,arabaları,iyisütvereninekleri,yarış atlarını,köpekleri,kedileri,koyunları,keçileri,develeri, tarlaları, ağaçları, çiçekleri süslemek içinbekliyorlar. Gözleri ateş e odaklanmış ustalar, çelik çubuklarıyla,hızlıamatelaş sızçalış ırlar.Sessizlikiçindebilmediğimizbiroyunuoynargibidirler.Birkaçkesinhareketle,erimiş camabiçimverilir.Kullanılanaraçlarınadlarıbilemistikbirtörendeokunantürkülerinyankılarıgibidir. Ana parçayı oluş turan camın sarıldığı çubuğunadıAsabe...Boncuğunüzerinegözlerikondurmadakullanılanş iş ,Merdan...Erimiş camabiçimverilenyassıdemirinadıise Metleke...Ateş ilecamveonlarıbirbirinekavuş turanustalaryinebirliktevebaş baş adır. Ve bu izlenmesi doyumsuz gösteri, sürer giderken ustalarla vedalaş ıp ayrılıyoruz Nazar Köyü’nden.❏ tiyatro saatleri ayarlama enstitüsü gülnaz bıçakcı Ahmet Hamdi Tanpınar, romanında Batıdan alınan, akılla buluş mayan, temeli olmayan Batılılaş mayı hem Tanzimat döneminde, hem de Cumhuriyet döneminde ele alıp inceliyor. Bu temeli olmayan kültürün ülke aydınlarında, insanlarında ve kurumlarında yarattı ğı ikiliği ve parçalanmış lığı anlatıyor. Ayrıca, zaman, mekan ve insan iliş kisini de inceliyor. Geçtiğimiz tiyatro sezonunda, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu’nda Türk yazınının önemli bir eserini sahnelendi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli eserinin sahnelenmesi önemli bir olaydı. Yönetmen Özgür Yalım, oyunu sahnelerken amacının romanı oyunlaş tırmak değil ama romandan oyun çıkarmayı denemek olduğunu söylemiş . Yönetmen romandan “Batılılaş ma ve akıl” konusunu seçmiş . Bu konuyu oyunun ekseni yapmış . Oyun iki kısımdan oluş uyor. Birinci kısımda Osmanlı kültürünün Tanzimat’a kar ş ın “aydınlanma” aklıyla buluş amamasını iş liyor. İkinci kısımda Cumhuriyet döneminin akılla ne kadar buluş tuğunu soruyor ve akılla buluş mamış bir kültürü sorguluyor. Romanın konusu kısaca ş öyledir: Baş karakter Hayri İrdal (Atilla Şendil), Muvakkit Nuri Efendi’nin (Ali Ersin Yenar) yanında çırak olarak iş e baş lar. Saatlerle uğraş mayı seven ama bu meslekte kalmak istemeyen biridir Hayri İrdal. Nuri Efendi`nin yanında bilimsel, dini ve felsefi söyleş ilere tanık olur. Babasıyla tekkeye gider, müzik öğrenir. Seyit Lütfullah’a (Adnan Biricik) takılır, define avına merak salar. Büyür, askerliğini yapar. Tunuslu Abdüsselam Efendi, konağın son sakinlerinden Emine’yi Hayri’ye nikâhlar. Abdüsselam Efendi ölümüne yakın abuk sabuk vasiyetler bırakınca, Hayri’nin baş ı belaya girer. Mahkemelerde önce tanık, sonralarıysa sanık sandalyesinde oturur. Bu da yetmez, akıl hastanesine tedaviye gönderilir. Sonunda beraat eder, hastaneden taburcu olur ve Emine’sine kavuş ur. “Pos- ta Telgraf” idaresinde iş e girer. Emine ölür. Hayri, iki yetimle baş baş a kalır. İspritizma Cemiyeti’nde çalış ır. Sonraları buradan ayrılıp Cemal Bey’in (Çetin Kaya) ş irketinde kâtip olarak iş e baş lar. Cemal Bey kendisini kovunca, Şehzadebaş ı’ndaki kahvede Doktor Ramiz’in (İş dar Gökseven) onu arkadaş ı Halit Ayarcı’yla (Adnan Biricik) tanış tıracağı güne kadar iş siz kalır. Halit Ayarcı, hayat hikâyesini dinleyince Hayri İrdal`ı çok sever. Kafasında Saatleri Ayarlama Enstitüsü fikri oluş ur. Enstitüyü kurar ve müdür yardımcılığı görevine Hayri’yi getirir. Hayri İrdal’ın yaş amı bundan sonra tamamıyla değiş ir. Fakirlik günleri geride kalır. İnanmadığı bu iş e zoraki girmiş tir. Sonuçları ş aş ırtıcı olunca müsterih olmasa da bu oyunu devam ettirme yoluna gider çünkü herkes bunu istemektedir. Ve günü gelir enstitü tasfiye edilir. Gerçekler ortaya çıkar. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da aydınlanma felsefesi benimsenmiş tir. Bu düş ünce akımının amacı akılcı düş ünceyi eski, geleneksel, değiş mez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleş tirmek ve yeni bilgileri geliş tirmektir. Fransız Devrimi ve modernleş me hareketleri kaynaklarını aydınlanma felsefesinden alırlar. Avrupa’da Fransız Devrimi ve diğer burjuva devrimleri gerçekleş irken, Osmanlı İmparatorluğu burjuva devrimini gerçekleş tirememiş tir. Ama ülke aydınları Batı’daki reformlardan da etkilenmeye baş lamış tır. Bunlara halk ların hoş nutsuzluğu ve değiş im istemleri de ekle- EYLÜL 2009 | TAVIR | 31 tiyatro yapımı ayaklı saat Mubarek’in bedeni mekan, saatin iş leyiş i zaman, ayarı da insandır. Zaten Hayri İrdal’ın eski saat ustası Muvakkit Nuri Efendi de “Saatin bedeni mekân, yürüyüş ü zaman, ayarı insandır” der. Reform hareketinde amaç kendi yaş amının ayarını özgür iradesiyle yapabilecek insanlar yaratmakken, Batıdan ithal edilen yukarıdan aş ağıya yapılan ve halkın değerleriyle örtüş meyen ve insanları Doğu ve Batı kültürü arasında parçalayan bir kültür, sonunda Hayri İrdal gibi yozlaş an kiş iler ortaya çıkarır. nince, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839 yılın- aydın karakteri de Doktor Ramiz’dir. Dr. Ramiz, da Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun okunmasıy- psikoz teş hisi koyduğu Hayri Bey’den hastalığıla modernleş me ve yenileş me hareketi baş la- na uygun rüyalar görmesini ister. mış tır. Öldü diye tabut içinde mezarlığa götürülen ve Bu modernleş me ve yenilik hareketi Avru- tam gömülecekken kendine gelen Zarife Hala pa’daki gibi halkların ve aydınların mücadele- da “ölüp dirildikten sonra” önceki yaş amının leri sonucu meydana gelmediği için temeli tam tersine Batılı bir hayata merak salar. yoktur. Burjuva devrimini gerçekleş tirmemiş Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde, burjuva- Batı’dan ithal edilen değerlerin aydını da, tam zinin aydınlanma döneminin kültürü de Avru- anlamıyla aydın olmayı baş aramaz. Kendi yapa’dan ithal edilmeye çalış ılmış tır. İthal kültür, ş amını kendi iradesiyle düzenleyemez ve otoülke toplumuna bir ş ekilde giydirilmeye çalış ı- rite kar ş ısında korkar, boyun eğer. Romanda ve lan iğreti bir elbise gibi kalmış , toplumun ger- oyunda bir aydın olan Hayri İrdal, kendi yaş açek değerleri gibi benimsenmemiş ve yozlaş - mının ayarını yapamayan bir aydındır. Ve ayarmış tır. Bu ithal kültür, ülke halkının kendi de- lanmaya muhtaç bir saat gibidir. Ayrıca, baş ta ğerleriyle yaratmadığı bir kültür olduğu için dürüst ve insanlık değerleri taş ıyan Hayri İrdal, akıl ve mantık temeline oturmamış tır. İçi bo- Batılı bir aydın olmaya çalış ırken içinde bulunduğu çevre tarafından yozlaş tırılan bir aydınş almış ve yozlaş mış tır. dır. Gerek Tanzimat döneminde olsun gerek Cumhuriyet döneminde olsun, insanlar ve kurum- Tarihe karş ı sorumluluğunu yerine getiremelar Doğu ve Batı arasında sıkış mış ve bölün- miş ; inandığı değerlerin içi zamanla boş almış müş lerdir. Örneğin oyunun baş kiş isi Hayri İr- tır. Saatleri ş ehir meydanındaki saatlerden ileri dal buna güzel bir örnektir. Hayatı “Ayar saniye- ya da geri olanlardan para cezası alan bir ş irkenin peş inde koş maktır”, “Saatin bedeni mekân, tin müdür yardımcısı olmuş tur. İnanmadığı bu yürüyüş ü zaman, ayarı insandır” gibi büyük iş e zoraki katılmış tır. İçi rahat etmese de herlaflar eden saat ustası Muvakkit Nuri Efendi ile kes istiyor diye devam eder. Yaş amı iyice yozzamana modernist bir bakış açısıyla yaklaş an laş mış . Yoz burjuva iliş kiler içinde yaş amaya Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurucusu Halit baş lamış tır. Ayarcı arasında sı kış mış tır. Hayri İrdal’dan baş ka, Doğu-Batı olgusunu gösteren ve akılla Oyunda zaman-mekan-insan iliş kileri iç içe buluş mamış bir aydınlanmayı temsil eden bir geçmiş tir. Oyunun kiş ilerinden biri olan İsviçre 32 | TAVIR |EYLÜL 2009 Sahne tasarımcısı Ethem Özbora, dekor tasarlamamış tır. Sahnenin arkasında, fonda siyah bir perde vardır ve oyun bu siyah perdenin önünde oynanır. Oyunun Osmanlı döneminde bulunan Nuri Efendi’nin kağıt mendil kullanması hiç de iyi durmuyor. Mihriban Oran’ın kostümleri oldukça baş arılı. Önder Arık ış ık tasarımıyla yönetmenin düş ünce ve yorumunu destekliyor. Zaman ve mekan kavramları iyi kullanılmış . Bora Coş ar’ın müzikleri de güzel. Oyunculara gelince, Atilla Şendil yer yer baş arılı. Abartılı ve gereksiz jestler yapıyor. Örneğin olmayacak yerde dil çıkarmak gibi, omuz jesti yapmak gibi. Bunlara rağmen Hayri İrdal’ın ruhsal durumunu yansıtabiliyor. İş dar Gökseven, Dr. Ramiz rolünde baş arılı. Oyunun en baş arılı oyuncularından Adnan Biricik, hem Seyit Lütfullah’ı, hem de Halit Ayarcı’yı sahne üzerinde baş arıyla canlandırıyor. Diğer çok baş arılı oyuncu, Gülen Çehreli de, Pakize Hanım rolünün hakkını veriyor. Burak Karaman, Aristidi Efendi rolünü baş arıyla oynuyor. Nermin’e can veren Tuba Karabey’i de kutlamak gerekir. Eğer Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanından çıkarılan oyun “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, önümüzdeki sezonda da İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenirse; hem Türk edebiyatının önemli bir yazarını ve eserini tanımak, hem de Türkiye’nin Doğu-Batı arasındaki parçalanmış durumunu anlamak için bu oyunu görmenizi öneririz. ❏ inceleme patrona halil isyanına dair... tavır “Halkıntarihselmücadelevedireniş geleneği, bumücadelevedireniş içindeoluş turduğudeğerlerhiçkuş kuyokki, sanatınentemelkaynaklarıarasındadır.”(HayatınİçindekiTeori–2) Tarihdersininözü,özetiş udurki,sömürüve zulüm olduğu sürece isyan da hep var olacaktır.İstanbul,bugerçekliğetanıktır.Vezatenbuyüzden,evvelzamanıniçindenbugünekavgamız ınbaş kentisayılırİstanbul. Anlatacağımız tanıklığı ise 1730 senesinde yaş anan“Patrona Halil İsyanı” na dairdir. Ki baldırıçıplaklarınOsmanlıSarayı’nanasıldiz çöktürdüğününmacerasıdırbu. PatronaHalil,MusluBeş eveEmirAliönderliğindek iyoksulhalk,28Eylül1730Perş embe günü isyan edip İstanbul’u ayağa kaldırmış tır. Ayağa kalk an İstanbul’un ayaklarının dibine düş müş tür nice vezir kellesi. Ki bir avuçgözükaraasininçevresindetutuş anisyan ateş i, “Lale Devri”ni bitirmiş tir. Olmaz denilenş eyolmuş veOsmanlısarayı,baldırı çıplaklarınkılıcıkarş ısındaamandilemiş tir. Resmi tarihçilere sorarsanız ayaklanma önderiPatronaHaliliçin“eş kıya”derler,bizesorarsanızbugününbaldırıçıplaklarınınyoldaş ıdırArnavutHalil. Arnavutluk, o dönem Osmanlının sınırları içindedir. Halil, Harpeş te kasabasında doğmuş tur. İsyan baş larında otuzlu yaş larında olduğunagöre,yüzyılınbaş larındadoğmuş olmalı. Yoksul çocuğudur Halil. Büyüyünce de “ne iş olsa yaparım” diyerek gemilerde tayfaolur.Dahasonra“Patrona”adlıgemide leventlik yaparken, adına Patrona Halil denmeyebaş lanır. Önce gemide, sonra karada birk aç ayaklanmayakarış ırHalil.İsyansaisyan,enöndeyürürgerektiğinde.Fak atayaklanmalarbastırılırveHalilgüçbelacanınıkurtarıpİstanbul’a gelir. Burada esk icilik, hamamda tellaklık ve seyyar satıcılık yapmaya baş lar. Bir baldırı çıplaktır Halil. Yoksuldur, ezilmiş tir, yeri gelincedeisyanedecekkadargözükaradır.Hamam külhanlarında yatıp kalk an bileği kuvvetlibiryiğittir. Hamamlarıısıtanocaktır,külhandır.(Külhanbeyikelimesideburadangelir).Sıcakolduğu içinsok aklardayaş ayanyoksulhalkınbarındığı mek ânlardır külhanlar: “Bu ocağın adı külhandır/yersizlereyurdsuzlaramek ândır...” Bu külhanlarda barınan baldırı çıplaklar da, seyyarsatıcılıkyaparkentanıdığıesnaflarda tanırlar Patrona Halil’i. Halil de İstanbul’un yoksulluğunu tanır. O güne kadar baş ından geçenlerveş imdiİstanbulsok aklarındagördüğüyoksullukOsmanlınınnasılbirsömürü düzeniolduğununkanıtıolur.Paş aların,vezirlerin ş eyhlerin zevk-ü sefa içinde yaş adığınıgörengözleri,külhanlardayatanyoksullarıdagörmektedir. Bir yanda sefa süren asalaklar, diğer yanda sefalet çeken yoksullar… İş te bu çeliş k idir PatronaHalil’inadıylaanılıpLaleDevri’nibitirecekolanisyanıyaratan. İsyanlarş uyadabuelbiseyigiyebilirlerama temmuz 2009 | tAVIR | 33 inceleme o isyanların içinde halk vardır. Ve her isyan, halkdenilenderyanıntaş masıdır.KiPatrona Haliltaş kınınınhemenöncesindehalkındurumunu görmek için bir kasideye bak acağız ş imdi. Lale Devri ş airlerinden Osmanzade Ahmed TaibEfendi’ninsadrazamDamatİbrahimPaş a’ya sunduğu kasidedir bu. Her ne kadar sadrazamıövmekiçinyaz ılmış olsada,bak acağımızbölümüLaleDevri’ndek ihalkıntablosunubugünetaş ır: “… Odun ateş bahasına çıktı, tütsülük dut ağacı gibi dirhemle satılıyor. Kömürün tozunu bulsak, sürme diye gözümüze çekeceğiz. Gözdearpacıkçıksa,insanbirtorbaarpabulmuş gibisevinecek.Sıkıntıdanyüreğininyağıeriyenfuk ara,mumyerinekendisiyanıyor. Kahve nerede, nohut kavurup içiyoruz. Sabundeselerağz ımızköpürüyor.Buyokluğun, pahalılığın, sıkıntının sebebini anlayamadık; hertaraftanzahiregelmede,limangemilerle ve mahzenler erzak ve eş ya ile dolu! Bu hal muktedirler(vurguncular-bn-)belasıdır. Zira ortada, halkı koruyacak, ahvalini sorar, izler kimseyok...”(1) zimk indengeniş tir…” Osmanlı tarihinin 1718 ile 1730 arasında yaş anandönemine“LaleDevri”denir.Budöneminpadiş ahıÜçüncüSultanAhmet”tir.Onun sadrazamı ise Damat İbrahim Paş a’dır. Tahminedileceğigibipadiş ahındamadıdır.Sadrazam, padiş ahın kız ını haremine kattığında çocukdahaonikiyaş ındadır.Aralarındatam kırkyaş farkvardır.Kilak inŞeyhülislamonaylıbirevliliktirbu. “Tarihlerde, ilk yenileş me giriş imlerinin yapıldığıbudöneminbir‘ıslahat’yada‘reform’ dönemi olarak değil de bir çiçek adıyla‘Lale Devri’olarakanılmasıbile,egemençevrelerin nedenlibirdüzendenyanaolduklarınıyeterincebelirler.Buçevrelerintoplumsalsapıklığı‘Lale’ ile simgeleş tirilmiş tir… Bu dönemin gözdekiş isivezir-iazamDamatİbrahimPaş a ise‘halkıaldatacakş eylaz ımdır’deyüherolanakta İstanbul’un çeş itli semtlerinde dolaplar,beş ikler,atlıkarıncalarvesalıncaklarkurdurmayabaş larveyetiş k ininsanlar,buralardaeğlenmeklevak itöldürürler…Busoysuzlaş maaynızamandabirahlakdüş künlüğünü debirliktegetirecektir…”(3) Şairin“yok”dediğini,halkyinekendiiçinden çık armasını bilir. Bilmiş tir ve bilecektir. Çünkühalkınkitabında“yok”yazmaz.Yazmamış tır ve yazmayacaktır. Öyle ki, en boyun eğer gibigöründüğüzamanbile,birazsonrabaş layacak olan baş k aldırısına rüzgar topluyordurhalk. Devir diyorduk, Lale Devri’dir. Pek i, ama neden“LaleDevri”denmiş tirbudöneme?Belk i ş u cevap bir fik ir verebilir:“… Osmanlı egemen çevreleri halk a karş ı olmak üzere Batılı kapitalist çevrelerle bütünleş mekte ve batıyahizmetetmeyebaş lamaktadır.İş tebatılılaş manıntemelindebulunanolgubudur.Batılılaş manın baş langıç noktası ise Lale Devri’dir…”(2) Bugünenedenlibenziyordeğilmi?Biryanda “sıkıntıdan yüreğinin yağı eriyen fuk ara”, diğer yanda“halkı aldatacak ş ey laz ımdır” diyeniktidar...Amaelbettehalkıaldatmayayönelenbütünpolitik alarbiryerekadargeçerli olur. O yer, isyanın taş ma vaktidir. Ki henüz vak itvardır. Görüyormusunuz?Osmanlıegemenleribatılılaş makistiyorvebuamaçlalaledevribaş latıyor.PatronaHalilgibibaldırıçıplaklarda isyanedipolalelerisöküpatıyorlar.Tipikbir halkdavranış ıdırbu.Nedemiş tik?Şunu:En boyun eğer gibi göründüğü zaman bile, birazdanbaş layacakolanbaş k aldırısınahıncın rüzgarını topluyordur halk. Tam da bu yüzden Marks haklıdır: “Tarihin hayal gücü bi- “1720”deYirmiSek izÇelebiEfendiadındabir zat Üçüncü Sultan Ahmet’in fevk alade elçisi olarak Paris’e gitmiş , bir seneye yakın orada kalmış dı;Sadabadmamuresininkuruluş undabuMehmedEfendi’ninParishik ayelerinin büyük tesiri olmuş tur, Sadabad kaş aneleri Versay köş kleri ile parklarına nazire olarak yapılmış tırdiyenlervardır…”(4) 34 | tAVIR |temmuz 2009 Feodal Osmanlı, geliş en Avrupa kapitalizmi karş ısında geride kalmış tır. Girdiği savaş ları yitirmeyebaş larveböylecefetihçiliğideson bulur. Bu durum karş ısında Osmanlı egemenleri, bir yandan ülke içindek i sömürüyü yoğunlaş tırırlar,diğeryandanbükemedikleri eliöpmekiçinAvrupa’yıtaklitetmeyebaş larlar.BuamaçlaAvrupa’yaelçilergönderilir. Osmanlıegemenleri,sürdürdüklerizevküsefadüzenineAvrupaibirgörüntüvermeyeçalış ırlar.Buöylebirtaklitçiliktirki,meselaBoğaziçi’ndek i bütün yalılar beyaza boyanır. Köş klere isimler verilmesi bile moda olur: Şeref ab ad, Mir ab ad, Fayz ab ad, Asaf ab ad vb…bunlarınenmeş huruvebugündeadı anılanı, Kağıthane Deresi civarında kurulan Sadabadolmuş tur.EvliyaÇelebi’ninaktardığına göre, Kağıthane Deresi’nin çevresi Lale Devr i’nden önce de mes ire yer id ir. Ama 1720’den sonra bu çevrenin aldığı hal bambaş k a olur:“… Sadabad yapılarına 1722’de baş landıvebirseneiçindetamamlandı.Dereboyu, Kağıdhane köyünden Haliç’in bitimindek i Karaağaç kasrına kadar parsellendi veherparçasıbirgüzelkasır,birlalebahçesi ve bahçesinde fısk iyeli bir havuz yaptırmak ş artıiledevletvesarayerk anınaveİstanbul zenginlerinetemlikedildi,dağıtıldı…”(5) Sahi, kaçıncı Lale Devri’ndeyiz acaba? Öyle ya, İstanbul’un en güzel yerleri malum ve muktedirzevatapeş keş çek iliyorhala… Haramilerinsürdürdüğüsefanın,esasolarak bugündenfarkıyoktu.Halkaçkenbuasalaklarınelleriyağda,ayaklarıbaldaydı.KidöneminiçindentanıklıkyapanKatipSalahiEfendi, zengin eğlencelerinden birini ş öyle tarif eder: “… menş urlu (prizmalı-bn-) billur kadehler lalelerin arasına konulur, kandillerin ış ığınımenş urlar,çiçeklereaksettirir,busuretle ış ıklanan binlerce rengarenk lalenin geçeseyrinedoyumolmaz.”(6) Bu eğl encel er in vazg eç ilm ez tipl er ind en olan saray ş airi Nedim’in dizeleri, dönemin egemenruhunuyansıtır:“Bireldegül,birelde cam geldin sak i / Hangisini alsam, gülü, yahudkicamıyaseni”Halkaçlıktankırılıyor, Nedim’in ne umrunda? O saraydan besleniyorvesarayınmeş rebineuygunş eyleryaz ıyoriş teböyle.Ruhunuburjuvaziyesatangünümüzsanatçılarınındurumudaböyledeğil mi?Öyledir…Geçmedensöyleyelim,buş airNedimefendi,isyanbaş l adığındadamdan damakaçarkendüş üpölecektir.Eh,isyanzamanları, “Yürü servürevanım gidelim Sadabad’a” denen o sefil alem zamanlarına benzemez. Reş adEkremKoçu,egemenlerinböylesieğlenceleri icin“Lale Devri alemleri, halk a zu- inceleme lüm ile kurulmuş sefihane meclisler, halk iniminiminlerkenatılmış kahk ahalardeğildir”diyor.Amaaslındatamdaöyledir. Halkiniminiminlerken,kahk ahaatanharamiler bugün de yok mu? Halk açken, iş sizken, yoksulken… kimin ş irketleri kar patlamasıyapıyorsa,bilinmelidirki,halkınacılarınıkahk ahalarıylaçiğniyorlardemektir.Ohalde,LaleDevrisürüyordemektir… LaleDevri’ndetüketimekonomisialıpbaş ını gitmiş , eş yanın fiyatı sürekli artarken paranın değeri düş müş ve esnafa ağır vergiler koyulmuş tur.Dahası,hertürdendevletiş indekayırmacılık,menfaatçilikhak imolguhalin e gelm iş t ir. İç tal an ın son uc u olar ak, memleketindeyaş ayamazdurumageleninsanlar,İstanbul’agöçetmiş amaburadadahafazlaaçveaçıktakalmış lardır. İsyanın Patrona Halil dış ındak i önderlerinden olan Muslu Beş e, otuz beş yaş larında bir manavdı. Kırk beş yaş larındak i Emir Ali ise kahvecilik yapan bir esnaftı. Bu üçlünün etrafında toplanan otuz kiş ilik bir çek irdek kadrosu vardı isyanın.Ve bu güçle, 28 Eylül 1730tarihindeisyanıbaş lattılar. Osmanlı’nın baş kentinde otuz kiş iyle isyan baş latmayı göze aldılar. Neye güveniyorlardı? “Sıkıntıdanyüreğininyağıeriyenfuk ara”lara, baldırıçıplaklara,daradüş enesnaflara…kısacahalk agüveniyorlardı.Çünkükendilerio halkıniçindemayalananisyanınbilincinitaş ıyorlardızatenomuzlarınınüstünde. Sabah saatlerinde Beyaz ıt Camii’nin etrafındatoplanırlar.İsyanbayrağıaçıphalkıayaklanmaya çağırırlar. Sancakları beyaz zemin üzerinekırmız ıvesarıçubuklubirpeş temaldi. Bir süpürge ve sırığına bağlanan peş tamal, baldırı çıplakların elinde isyan bayrağı olmuş tur.Kiancakbirhalkisyanınayakış an birgüzelliktirbu. PatronaHalil,MusluBeş eveEmirAliönderliğindeüçkolaayrılıpsok aktak ihalkı,dükk anındak i esnafı isyana çağırmaya baş ladılar. Bayezid ve çevresinde Patrona Halil’in sesi yankılanır: “Kepenklerinizi kapayıp gelin ki sizlerindahiyerinizbayrağımızaltıdır.” Süpürge sırığına bağlanıp isyan bayrağına çevrilen peş tamal, ş imdi bir çek im merkezi olmuş tur.Hakiçin,adaletiçinkavgayaçağırmaktadır cümle ahaliyi. İsyan kollarına katılım giderek artmaya baş lar. Esnaflarda kepenkindirerekdestekolurlarisyancılara. Yoksulluğun bozkırına düş müş bir kıvılcım gibi yayılır isyan. Baş langıçtak i otuz kararlı isyancınınsayısıönceyüzlere,sonrabinlere çık ar.Çünkühalkıniçindengeçenleretercümanolmuş lardı.Veelinekılıcınıalanyoksullar, katıldı Patrona’nın isyan alayına. Kelleyi koltuğa almak demekti bu. Ama zaten kaybedecek bir ş eyleri kalmamış tı yoksulların. İsyan,tekçık aryoldu.Kihalk,isyanıtekçık ar yol olarak gördüğünde isyan eder. Yeter ki, isyanın tek çık ar yol olduğunu gösterenler çıksın.PatronaHalilveyoldaş larınınyaptığı iş tebuydu. İsyana katılanların meslek durumlarını Reş ad Ekrem Koçu ş öyle verir: “Tabanı yarık, baldırı çıplak, dellak, manav, kahveci, hammal, kayıkçı, seyis, katafatçı, ırgad makulesi…”Onuneksikbıraktıklarınıdabiztamamlayalım: Oduncu, ocakçı, canbaz, yorgancı, tulumbacı, söz ş airi… Kısacası dönemin İstanbul’unda alınteriyle geçinen her kesimdenemekçivardırisyanıniçinde.Buemekçilerin, asilerin etnik durumlarına iliş k in verilen bilgi ş udur:“Arnavud, Laz, Çingene, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Boş nak, Anadolu Türkü,RumeliÇıtağı…” Denilebilir ki, ülkede ve dolayısıyla İstanbul’da yaş ayan her din ve milliyetten insan vardırisyancılararasında.Saray’akarş ıhepsiaynıisyandabirleş miş lerdirkidoğalolanı da budur. Çünkü hangi din, mezhep ve kavimden olursa olsun, hepsi baldırı çıplaktır. Hepsininortakdüş manı,kendileriniezipsömürenSaray’dır. laramüdahaleemrialsalarbilebunakalkış mazlar.ZiraYeniçeriocağınıntabanınıoluş turanaskerlerdebiryerdebaldırıçıplakların kardeş isayılır. İsyan, perş embe gününe denk getirilmiş ti. Bununisyanönderliğitarafındaniradiolarak tercih edildiği anlaş ılıyor. Çünkü perş embe günütatildir.Osmanlımemurlarıiş baş ında değil, yöneticiler de köş klerinde zevküsefa içindedirler. Padiş ah ve vezirleri ise, birk aç gündürÜsküdartarafındaydılar. İsyan hızla yayılır İstanbul’a. Müdahale etmeye kalk anlar anında cezalandırılır. Kararsızlığahacetyoktur.Osmanlıyöneticileriise ş aş kındır.Kulolarakgördükleri,adamyerine koymadıklarıbaldırıçıplakhalkınbukalkış masıkarş ısındaadetafelçolmuş lardır. BudurumuhaberalanÜsküdar’dak ipadiş ah hemenvezirlerinitopladıetrafına,İsyancılar kimdi?Neistiyorlardı?Gelenbilgilerkarış ıktı. Açık olan ise, çarş ıların kapalı, halkın da ayaktaolduğuydu.Budurumdaneyapılması gerektiğikonuş ulurken,vezirlerarasındaçıkar çatış maları da yaş anıyordu. Kimi“anlayalımdertlerineymiş ”derken,kimiside“hemen müdahale edelim” diyordu. Halk düş manlığında birleş enler, kendi aralarında çakallargibikapış ıyorlardı. DamatİbrahimPaş aveyandaş larıbiranöncemüdahaleedipisyanateş inisöndürmekten yanaydı. Diğerleri ise, söndüreyim derken, bütün sarayı tutuş turacak bir yangının çıkmaihtimalindenkorkuyorlardı.Birk açkellevererekisyanıatlatmakvarken,sarayıntutuş masınayolaçmamakgerekdemeyegetiriyorlardı. Kastedilen kelle ve öncelikle DamatİbrahimPaş a’nınkellesiydi.Padiş ahkararsızdı.Damadınıgözdençık artarakdurdurabilirmiydibuisyanı? İstanbulçarş ılarıisyanınlehinekepenkindirir. Sok aklar yalınkılıç külhanbeyleriyle, baldırıçıplakyoksullarla,Saray’ınvergilerialtındaezilenesnaflarladoludur.Ellerikılıçlı,gözlerikaradırasilerin.Kizorbalarıkorkuturdaimaelinekılıçalmış halkınkudreti. Halk ile halk düş manları arasındak i çeliş k ininisyanadönüş mesi,halkdüş manlarıarasındak içeliş k ilerideaçıkçayaş anırhalegetirmiş ti. Egemenler arası çık ar grupları birbirlerini tasfiye etmek için adeta birbirlerini yiyorlardı. Dönemin Fransa elçisi Mark i de Willeureve’nin gözlemleri yaş ananlar hakkındafik irvericidir: Bukudretvecüretkarş ısındaYeniçeriaskerlerideş aş kınvesessizdir.Birk açkezisyancı- “…VezirlerdeSultanıahaliyegösterecekkadarmetanetolsaidi,belk iahalininpadiş ah- temmuz 2009 | tAVIR | 35 inceleme larınakarş ıolankorkuvehürmetleridolayısıyla asileri dağıtmak mümkün olabilirdi. Bu sıradaasilerinmiktarıüçdörtbinkiş idenfazladeğildi.Fak atpadiş ahınkararsızlığıveasilerden ne istediklerini soracak kadar zaaf göstermesi, hükümetin periş anlığını ortaya koyd u ve asil er bund an ces aret buld ular…”(7) edecek olursak muvaffak iyetimiz de muhakkaktır’ sözleriyle ark adaş larını ikna etmiş ve sonundadediğiçıkmış tır…”(8) İsyanınilkgecesizorbirgecedir.Gece,kaygı vemerakiçindesabahadoğruyolalmaktadır. Yarınsabahneolacaktır?İş tebusoruyaverilecek karamsar bir cevap isyancı safları bozgunauğratır.Amaöyleolmaz.ÇünküPatrona Otuz kiş iyle baş layan isyan, üç bin kiş iyi de Halil’inoanda,okritikandaverdiğicevapisaş mış tı artık. Eli kılıçlı asilerin adım sesleri yancılarınolasıdağınıklığınıdaengeller. sarayı sarsmaya baş lamış tır. Daha düne kadar,köş kbahçelerindegününügünedenle- DerkiPatronaHalil:Eybaldırıçıplakkardeş rineteğitutuş muş vebirbirlerinegirmiş lerdi lerim,soydanfak irdostlarım,dertliesnafariyice.Bellikibuisyankellealmadandinmez- kadaş larım, külhan beylerim… eğer direndi,kipadiş ahdahilhepsikellekorkusuyaş ı- meyip dağılırsak veya direniş imiz baş ar ılı olamazsa ölüm bizim içindir. Biz bunu göze yordu. aldık. Ancak kurtuluş yolu da direniş tedir, Kelle koltukta isyan eden baldırı çıplaklarla, azim ve sebattadır. Eğer direnir ve direniş ikelle korkusu çeken Saraylılar’ın iradesiydi mizdesabırgösterirsekzaferdebizimolacakçatış an.Cüretvekorkuçarpış ıyorduahalinin tır… gözleriönünde.Cesaretbaldırıçıplaklaraözgüydü ve korku, Saraylılar’ın yediği ekmek, İsyancılar dinler Patrona Halil’i o gece. Saray’daisedevamedentoplantılardaherkafasoluduğunefesti. dançoksesçıkmayadevamediyordu.Çünkü Padiş ah korkudan titriyordu, çünkü kaybe- saraylılar can telaş ına düş müş lerdi, Patrona deceği bir taht vardı. Sadrazam titriyordu, Haliliseserdengeçmeninörneğiolarakdolaçünkü kaybedeceği bir kelle vardı. Ve fak at ş ıyorduisyancılararasında. Patrona ve yoldaş ları dimdik duruyorlardı, çünkübuuğurdacanvermeyigözealmış lar- 29Eylül1730günüasilerinyaptığıikiş eyden birincisi, yaptıklarının dine uygun olduğunu dızaten. göstermek için kendi düş üncelerine uygun İş te o duruş , isyan önderliğinin o kararlılığı, biriniİstanbulKadılığı’nagetirmekoldu.Böyisyangüçlerininolasıdağılmalarınıdaengel- leceyaptıklarıveyapacaklarıherş eyikitabına uyduracaklardı. İsyancıların ikinci adımı lemiş tir. ise,İstanbulzindanlarındatutulanmahkumElbette, isyana katılan değiş ik halk kesimle- ları, isyana yardımcı olmak ş artıyla serbest rinden herkesin aynı kararlılıkta olması bek- bırakmak oldu. Böylece yeni bir adalet tesis lenemez. Onları, kiş isel cesaretlerinden de edilmiş oluyordu.BudurumSaray’ınadaletöteye geçiren gözü karalığı sağlayan isyan sizliğinden bık an halkın isyanc ılara dönük desteğiniarttırdı. önderliğinincüretlitavırvedavranış larıdır. “…İlkanda,meraksaikasıylazorbaların(asilerin–bn-)etrafınabirhayliinsantoplandığı halde,bumiktarbirincigünüakş amadoğru çok azalmış tı; hatta burada kalanların içine bir korku dahi düş müş ve hemen hepsi bir tarafa kaçmayı düş ünmüş tür. Fak at Patrona Halil’in metanet ile hareketi, bu dağılmanın önün e geçm iş t ir diyeb il ir iz. Patron a ‘Muk avemetgöstermeyüpdağıldığımızveya muk avemette muvaffak olamadığımız takdirdeölümbizimiçindir;ancakkurtuluş yolu azim ve sebattadır. Sebat ile muk avemet 36 | tAVIR |temmuz 2009 İsyancılarınsıradanhalk ayönelikzararverici, taciz edici hareketler i olmamış tır. Böylesi davranış lara yeltenenler, ş iddetle cezalandırılmış ve halkın gözü önünde idam edilmiş lerdir.İsyancılarhalk azararvermediklerigibi, İstanbulhalkınınyiyeceksıkıntısınıçözmeye çalış ırlar. Ayr ıca, isyanc ılar ın “… haklar ına büyükbirihtimamgöstermiş olduklarıRum, ErmeniveÇingenecemaatlerinemensupdahabirçokkimselerdeasilerlebirleş miş yada bitarafkalmış lardır.”(9) İsyanınikincigünühemhalkındesteğiarttı, hem de değiş ik askeri güçlerden katılımlar oldu:“…Zorbareisleri(isyanınönderleri-bn)kendilerinikafiderecedekuvvetlihissettikten sonra, Et- meydanı’ndan göndermiş oldukları adamlar ve bayraklar vasıtasıyla cebeci, topçu, toparabacı, tersaneli, sipahi ve silahdar gibi muhtelif birliklere mensup askeri kuvvetleri de kendileriyle iş birliği yapmaya davet ettiler. Bunlardan bir kısmının doğrudandoğruya,birkısmınındabaz ımüzakereler neticesi asilere iltihak ettiği görüldü.”(10) Giderek güçlenmeye baş layan isyanı bastırmak istiyordu Saray ama doğrusu isyancılarınüzerinegöndereceklerikendiadamlarına bile güvenemiyorlardı. Ya isyancıları bastırmayagidensilahlıgüç,asilerlebirleş irsene olurdu? Bu nedenle padiş ah kimseye güvenemiyordu. Damat İbrahim Paş a, isyancıların üzerine yürümekten yanaydı. Ama bu amaçla dış arı çıktığında emrindek i güçlerle kaç ıp giderse? Kendileri entrik ac ı olanlar, baş k alarındandaentrik aumarlarelbette.Ve ş imdi sarayın koridorlarında entrik alar yarış ıyordu. İlerleyen saatlerde bir Hasek i Ağası’nı, yirmi beş kiş ilikmuhafızbirliğiyleberaberisyancılaragönderdiSaray.Buelçiningörevitalepleriniöğrenmek,eğerbaş arabilirsebirtakım vaat, telk in ve tehditle dağılmalarını sağlamaktı. Bu Hasek i Ağası’yla Patrona Halil görüş tü.Dinledivedediki;“BakAğa,seninvaatvetehtidlerinepabuçbırak acakbirdurumu var mı benim ayaklarımın?” Elçi, iş te o zamanilkkezPatronaHalil’inayaklarınabaktı,isyanınönderiyalınayaktı… Hasek iAğası,isyancılarıntalepleriniöğrenip döndü. Öncelikle cihan imparatoru ve Müslümanların halifesi sayılan padiş ahın “dağılın”emrinireddetmiş tiisyancılar. “…Tehdidehiçaldırmadan,bizimdepadiş aha arzolacak haklı ş ik ayetlerimiz vardır diyorlardıveistediklerisadrazam,ş eyhülislam ileKethüdaMehmetPaş agibi…devletricalinden 37 kiş inin kendilerine teslimini talep etmiş lerdi…Onlarınş ik ayetleridinlenipbu arzular ı yerine getirilmedikçe, silahlar ı da terketmeyeceklerinibildiriyorlardı…”(11) inceleme halk? Toplanmadılar. Bunun üzerine asilere karş ıkılıççekecekhak ik iMüslümanlarapara verileceği,maaş bağlanacağıilanedildi.Ama Saray’ın böylesi akçeli teklifleri yoksul halkı satınalmayayetmedi.İnsanlaryoksuldu,sarayiseonlarıonursuzsayıyorveöyledavranıyordu. Ama haysiyetini savunan halk, Osmanlısancağı’nınaltındatoplanmadı. Gelinen aş amada, kellesini kurtarmak isteyenkimiSaraylılar,isyancılarlailiş k ilenmeye baş ladılar.İş insonunuöngörüpolasıbiraltüstoluş sırasındasuyunüzerindekalmaçabasıydıbunlar.Elbette,egemenlerarasıböylesi çeliş k ileri derinleş tirmeye çalış tı isyan önderliği de. Saray’da boş durmuyordu elbette. Gizlice adam gönderip isyancılar arasındaikilikçık artacak,adamsatınalacakgiriş imlerde bulundular. Ama baş arısız oldular. Cüretvekorkuçarpış mayadevamediyordu zatenİstanbul’da.Sarayakapanankorku,kıstırılmış lığınacziylebüyüyordu.Meydandak i cüret ise, yeterince büyüktü zaten. Ve Saray’ın korkusu, 30 Eylül 1730 Cumartesi günü, isyancıların cüretine bir kez daha elçi gönderdi:Neistiyorduasiler? Verilencevapyineaçıktı:Baş taş eyhülislam ve sadrazam olmak üzere, kimi vezirlerin kend il er in e tesl im edilm es in i ist iyorl ard ı. Böylece,Osmanlıyönetiminindini(ş eyhülislam)veidari(sadrazam)baş larınıdüş ürmeyihedefledikleriniilanetmiş oluyorlardı.Lale Devri’nin halk düş manlığından hesap soracaklarının ilanıydı bu.Yoksullar, dara düş müş esnaflar,baldırıçıplaklaradına,Osmanlının halk a görünen iki yüzü olan ş eyhülislamvesadrazamınkellesinitalepediyorlardı saraydan.Vedahası,Saray’ınsuveiaş eyollarıasilertarafındankesilmiş ti. İsyancılar kendilerine yakış an ve anılmaya değerbircevapvermiş lerdi.Saraylılar’ıncahil cühela baktığı bu isyancılar “diplomasi” yapmayıdabiliyorlardı.Vefak atonlarındiplomasisi saray’ın anladığı anlamda değildi. “Yahepyahiç”demeningayetaçıkdiplomasisiydi. Eş deyiş le, “diplomasi” falan yapmıyordu asiler. Silahlar ını bırakmayı reddetmiş lerdi,taleplerivardıvebunlarınark asında can bedeli duracaklar ını söylüyorlardı. GerisiniSaraydüş ünsündüartık. Saray’ın düş ünüp bulduğu ise,“muk addes” Osmanlısancağınınortayaçık artılarakhak iki Müslümanların bu sancak altında toplanmasıiçinçağrıyapılmasıoldu. Çarpış anikiirade,ş imdiikibayrakş eklinde somutlanıyordu. Bir yanda isyancıların süpürgesırığınabağlıpeş tamalbayrağı,diğer yanda“muk addes”Osmanlısancağı… Tarihtanıktırki,birAllah’ınkulubile“muk addes”Osmanlısancağınınaltındatoplanmadı. İş te o kadar muk addesti o sancak. O güne kadar Lale Devri’nin zevküsefasının üstünü örten o sancağın altına neden toplansın Kendi tahtını korumak için, Damat İbrahim Paş a’yıgözdençık ardıensonundaPadiş ah. Dününhaş metliveziri,kullanılmış birmendilinkaderiniyaş adı.1Ekim1730gecesiDamatİbrahimPaş a,KethüdaMehmetPaş ave Kaptan-ı Derya Mustafa Paş a sarayda idam edildiler.Üçöküzarabasınayüklenenbuüç ceset,sabahvaktiisyancılaragönderildi. Üç gün önce“sıkıntıdan yüreğinin yağı eriyenfuk ara”ş imdiosıkıntılarınasebepolanlarıncesetlerinebakıyordu.“Halkbunlarakin temmuz 2009 | tAVIR | 37 inceleme birmemuriyetvererekmerkezdenuzaklaş tırmayıdüş ündüvebumaksadlakendisinearzuettiğivazifeyisordu.Fak atbuzek ivekurnaz adam, meseleyi derhal kavramış ve ne rütbede, ne de mansıbda gözü olmadığını, ancakmemleketiçinçalış tığınıbirdefadaha tekrarlamış tı. Patrona, bu esnada padiş ahın kendisine yüz bin altın vereceğini ve bunu alıpistediğiyeregitmesinitavsiyeedenyeniçeriağasınaise,gayetsertmuameleederek, İstanbul’un bütün parasının kendinin olduSarayın elinde ölüsünü ya da dirisini verebi- ğunu, paraya ihtiyacı bulunmadığını da söylecekleribirDamatİbrahimPaş ayoktu.Çün- lemiş ti…”(12) küocesetzatenDamatİbrahim’eaitti.Aslındabudurum,isyanıngeldiğiboyutudagös- HalkınelikılıçlıhaliolanPatronaHalil,6Ekim teriyordu.Bundanötesindepadiş ahınkellesi 1730 tarihinde öyle davrandı ki, bütün Ossözkonusuyduartık.Hemenisyancılarayeni manlıtarihindeilkvesonkeztanıkolundubu elçiler gönderildi: Ne istiyorlardı? Cevabı al- duruma.Ogünyenipadiş ahınkılıçkuş anma makta gecikmediler: Üçüncü Ahmet’i artık törenivardı.Törenalanınaatlagelenpadiş ahın atının önünde, Patrona Halil at sürüyorPadiş aholarakgörmekistemiyorlardı. du.Olacakş eydeğildibu.Sadeelbiseleri,kıÜçüncüAhmet’inkarş ıçık acak,birdurumu, lıcıveçıplakayaklarıyla,ilerliyorduatınınüsbirgücüyoktu.Kaldıki,padiş ahdeğil,padi- tünde. Oysa padiş ahın atının önünde değil, ş ahlıkönemliydiveisteğiyerinegetirdi.Sul- yanındabilekimseolamazdı. tanlığıyeğeniBirinciMahmud’abırak arakçekildi tahttan. Yirmi yedi sene padiş ahlık ya- Kendisini korumak isteyen saltanat, asilere pan sultan, böylece tahtını yitirip kellesini taviz vererek isyan ateş inin üzerinden atlamış tı.Şimdikendiiktidarınıyenidengüçlenkurtarmış oldu. dirmek için asileri ezmek, saltanatın tabiatı İsyancıların ufku bu hedefe ulaş makla sınır- gereğiydi. Bu amaçla, isyancı safları daraltlıydı. İstedikleri değiş iklikleri yapmış lardı. makveiçerdeniş birlikçibulmakiçingiriş imAmadeğiş enkellelerolmuş tusadece.Salta- lerebaş ladılar.Sarayınherikihamlesidebanatiseolduğugibiduruyordu.Sömürüsalta- ş arılı oldu. Bunun üzerine asilerle saray aranatı Üçüncü Ahmet elbisesini çık artmış , Bi- sında iki maddelik bir anlaş ma yapıldı: 1)İsrinciMahmutelbisesinigiymiş ti.ÜçüncüAh- yanakatılanlarileridebunedenlecezalandımetkılığındadolaş ırkenbaş edemediğiPat- rılmayacak…2)Asilerbelirlibirkuvvetikorurona Halil’i, Birinci Mahmut kılığıyla bertaraf yacakamaisyansaflarınınçoğunluğudağıtılacaktı… etmekisteyecekti. ve nefret dolu nazarlarla bakıyor, adeta intikam alıyordu.” Cesetler önce yerlerde sürüklenipdahasonradeğiş ikyerlereasıldılar.Bu arada,DamatİbrahimPaş a’nıncesedinin,aslındaonaaitolmadığısöylentisiyayıldı.Padiş ahkendilerinikandırmış mıydı?Bunuartık bilemezlerdi, çünkü ceset tanınmaz haldeydi.Bununüzerinecesedibirbeygireyükleyip sarayageriyollayarakgerçekDamatİbrahim Paş a’yıistediler. Önce satın almak istediler Halil’i. Yaptıkları görüş medeyenipadiş ahneistediğinisordu. Kendisiiçinhiçbirtaleptebulunmadı,sadece halkıezenvergileresonverilmesiniistedi.BirinciMahmutistemeyerekdeolsa,LaleDevri’nde kurulan kimi vergilerin kaldırılmasını kabul etti.Vergileri indirten Patrona Halil ve yoldaş larıkiminhangigörevegetirileceğine dekarış ıyorlardı.Budurumsarayıntepk isini çek iyor ama henüz isyancılara açıktan karş ı çıkmıyorlardı.BuyüzdenbirkezdahaPatronaHalil’isatınalmayıdenediler: Yaş ananbu“ikiliiktidar”sürecininçoksürmeyeceği artık belli olmuş tu. İsyancılar tarihsel sebeplerle isyanlarını daha ileriye taş ıyamadıkl ar ınd an durm uş l ard ı. İsyan ın durm as ı demek, saray statükosunun yürümesi demekti.Kiyürüyensaray,elbetteduranisyancılarıezerdi.Kavganınkanunuydubu. PatronaHalilveyoldaş ları,devletmeselelerinigörüş meküzere,25Kasım1730tarihinde saraydak i divan toplantısına çağrıldılar. Patronaveotuzkadarserdengeçtiark adaş ısarayageldiler.Onlarınsilahlıbirkısmı,toplan“… Sultan I. Mahmut, Patrona’nın tahakkü- tı yapılacak yerin dış ında tutuldu. Toplantı münden kurtulmak için ilk defa ona büyük salonunaPatronaHalil,MusluBeş egibiisyan 38 | tAVIR |temmuz 2009 önderleri girdi. Derken Padiş ahın kiralık katillerimeydanaçıkıpsaldırıyageçtiler.Asiler oradakatledildi,önderleriniyitirenisyancılar dadağıldılarvePatronaHalilisyanıdaböylecesonaerdi. Sonuç olarak, “Batılılaş ma” adı altında yoğunlaş tırılan sömürü, zulüm ve soysuzlaş manın adı olan Lale Devri’ne karş ı yoksul halkın nasıl karş ılık verdiği malumdur: İsyan… Pek i,LaleDevrisonamıerdi?Hayır!Ohalde yoksulların, baldırı çıplakların, dara düş en esnafın isyanı da sürüyor demektir bu topraklarda. KAYNAKLAR: 1,4, 5, 6: Patrona Halil, Reş at Ekrem Koçu, 1967 2,3:EtnikveToplumsalYönleriyleTürkHalk HareketleriVeDevrimler,ÇetinYetk in,1974 7,8,9,10,11,12:Patronaİsyanı,MMünirAktepe,1958 deneme minarenin kılıfı ersin demir boş altmış ;çatıdiplerine,ağaçdallarınasığınmış lardı.Toplutaş ımaaraçlarıazsayıdayolcularıylakapılarıaçıkhaldeseyrediyorlardı.Yinedeisyanediyorduş oförler.Maaş larınınaylardırödenmiyor oluş udatuzbiberekiyordubuisyana… Güneş ingöğünentepesineçıkıphalkakankusturduğubusaatte baş kan,makamındaderikoltuğayayılmış haldeydi.Baş ınıgeriye doğru atmış , yüzünün yönünü tepedeki klimadan yayılan yapay esintiyeçevirmiş ti.Gömleğininyakasınıdaiyicegevş etti.(Kravat takmazdı zaten ezelden beri..) Elindeki mendili katlayıp ensesindengöğsünedoğrubirhareketlebirikenterlerisildi.Aynıhareketi öncesağdansola,sonrasoldansağatekrarladı.Ardındanklimanın esintisigöğsünedevursundiyebaş ınıdahabirgeriyeattı.Buhaliyle bol ve uzun tüylü ev kedilerinin sırt üstü mayış ma hallerini andıranbirgörüntüsüvardı. Busıradaodanınkapısıikikereüstüsteçalındı.Odahayerinden doğrulup“gir”demeyekalmadanaçıldıkapı.Belediyemeclisüyesi MustafaBey’diiçerigiren.MustafaBeyaynızamandabaş kanınen yakın arkadaş ıydı. Dostlukları ta çocukluk yıllarına dayanıyordu. İmamHatipokulundanbuyanaiseneredeysehiçayrılmamış lardı. -SelamünAleyküm,dediMustafaBeyvedavetbeklemedenbaş kanınkarş ısındakikoltuğaoturdu. -Aleykümselam,dedibaş kanyerindenhafiftoparlanarak… İstanbulyinetarihi,sıcakgünlerindenbiriniyaş ıyordu.Bütünsokaklar, caddeler ve meydanlar boş almış ; herkes bir gölgeliğe çekilmiş , imkanıolanlariseş ehritümdenterketmiş lerdi.Kuş larbilesemaları Kapıyıusulençalıpteklifsizceiçerigirmek,hiçbirdavetbeklemeden oturmak ve hatta koltuğa iyice yayılıp yerleş mek… Bunlar baş kanın makamında yalnızca Mustafa Bey’in cüret edebileceği ş eylerdi.Onunharicindekimolursa,hattakarısıbilegelse,baş kan sekreteri arac ılığıyla davet etmeden içeri giremezdi. Mustafa Bey’learalarındaiseçoközelbirhukukvardı.Kaderveyolarkadaş ıydılar.Birliktenelerneleryaş amadılarki!Okulyıllarındadavaya birlikte katılmış , komünistlere karş ı omuz omuza çarpış mış lardı. “Kanımızkaynıyordu.”diyordubaş kanogünlerianlattıkça.Sonra evlilikler,çolukçocuğakarış malar…Yinebirlikteydilerbuyıllarboyunca. Ortaklardı da aynı zamanda. İnş aat iş ine birlikte adım atmış lardı.Allah“yürüyakulum”dedionlara.Yürüdülervebüyüdüler. Kısazamaniçindeİstanbul’unsayılımüteahhitleriarasınagirmiş lerdi.Biryandandasiyaseteatıldılar.Buiş teMustafaBeyözelliklegeri eylül 2009 | TAVIR | 39 deneme durmuş , esasen baş kan için çabalamış tı. Ha duğumuzdatoputopubirkaçkiş iydik.Çocuk oolmuş ,hakendisi,farketmezdinasılsa,son- sayılırdıkdaha.Amaiş te…Kapıkapıdolaş ıp bağış toplayış ımızıhatırlasana.Vaybe.Allah raseçimler…ve… dabiziutandırmadı.Yaptırdıkçokş ükür. Baş kan yeterince serinlemiş olacak ki, nihayetyerindendoğrulabildi.Katlayıpboynunun -Çokş ükür,dediMustafaBey. gerisinesardığımendilioradanalıptekrardan biralnınısildivebakış l arınıarkadaş ınaçevir- -Ozamanlar,diyedevamettibaş kan,dağbaş ıydı oralar. Şimdi bakıyorum da… Şehir ne di: çabuk geliş ti hakikaten. Bizim camiinin yeri koskocaman ilçenin merkezinde kaldı görü-BuneyinsıcağıböyleMustafa? Mustafadaelindekikağıtmendilleterinisilip yormusun? duruyorduiçerigirdiğindenberi: -Doğrudiyeonayladıonuarkadaş ı. -Vallanebileyimbaş kan,diyekarş ılıkverdi. Birsüresessizlikoldu.İkisidebirdendalıpgit-İyikiş ualetvardaserinletiyor,dedibaş kan, miş ti. Sonra göz göze geldiler. Susuyorlardı. baş ıyla klimayı iş aret ederek, yoksa yanar Ama gözleri susmuyordu… İçlerinden aynı ş eyingeçtiğininfarkındaydıikiside.Birbirlerikavrulurduk… ninciğerinibilirlerdi.AmabudefagözüokaHavadan yakınmaları bir süre daha karş ılıklı darkarartıpkarartmamaktabirtürlükararkıdevametti.Ardındanbelediyeniniş leriniko- lamıyorlardı.VeMustafakararverdi. nuş maya geçtiler. “Her ş ey iyi, yolunda çok ş ükür.” diyordu Mustafa Bey karş ısındakinin Böylesi bir konuş mada ilk sözü baş kana bıgönlünü ferahlatmak istercesine. Üstüne bir rakmakgerektiğiniiyibilirdiMustafaBey.Öndebaş kanaövgülerdüzdü.Onunövgüdolu cekendisiaçmalı,baş kanıdaiknaetmeliydi. sözleri baş kanın yüzünde güller açtırıyordu. Neden sonra baş kan aklına birden bir ş ey Yerinde bir kez daha doğruldu. Elini ağzına gelmiş gibi yerinden iyice doğruldu.Yüzüne doğru yaklaş tırıp bir iki öksürerek sesini temizledi.Vekonuş mayabaş ladı. ciddibirifadevererekkonuş mayabaş ladı: - Şu merkezi yerlerdeki okulların arazilerinin satılması iş ine çok taktılar Mustafa… İyice dallanıpbudaklandıiş .Diyorumki,bumeselebaş ımızaiş açmasın. -Odeğildebaş kan,iş indoğrusubizocamiyi o yokluk içinde çok da sağlam yaptırdık dersek yalan olur. Doğruya doğru… Sonra depremoluncaiyicesarsıldı... -Yok,ondanbirş eyolmaz.Birikisöylenirsöy- Baş ınısallayarakonunbusöylediklerinionaylenir sonra susarlar. Zaten o iş in dönüş ü de ladıbaş kan.Yüzündeyazıklanırbirifadevarolmaz artık. Bütün arazilerin sözünü verdik, dı.MustafaBeydevametti. anlaş masınıyaptık… -Diyorumki,mahalleninhemençıkış ındakoMustafaBey’insesirahatvekendindenemin- camanboş alanvar.Bizimcamiyiyıktırıporadi.Buhali,biraniçinsıkılmış olanbaş kanıda yayenibircamimiyaptırsak? rahatlatıpneş esinitekraryerinegetirdi.Yeni- Busözleriduyanbaş kanbirdenhiddetlendi: den havadan sudan konuş maya döndüler. Laf uzadı, gençlik yıllarına kadar gittiler, eski -NediyorsunsenMustafakardeş im!Okadar dostlarıandılar.Yokluk,yoksullukgünlerini… camiicemaatinenederizbizsonra? Şükrettiler… Baş kanbutekliftendolayıbiranürkmüş gö-Hatırlıyormusundedibaş kan,bizimmahal- rünüyordu, baş kası olsa buna kesinlikle inaleyecamiyaptırdığımızgünleri?Negünlerdi nırdı. Ama bu tavrın yapmacıklığını Mustaogünler!Oneateş liimandıki,tepedentırna- fa’dan daha iyi anlayacak kimse de yoktu. O ğasarmış tıbizi…Oneenerjiydi,yücerabbi- nedenledirki,MustafaBeyyinerahatsakinve minlütfu…Camiiyaptırmaderneğiniilkkur- kendindenemindi. 40 | TAVIR |eylül 2009 - Ne diyeceğiz baş kan? Olanı söyleyeceğiz. Cemaat zaten diken üstünde namaz kılıyor. Yarın bizim mühendisleri yollayıp bir tetkik ettirelim,hayıkıldı,hayıkılacakolduğuonlarınraporuyladagüngibiortayaçıkar.Okadar cemaatin canını tehlikeye mi atacağız? Sen bunun vebalini alabilir misin üstüne? Hem… Buradakapkarabakış larınıdoğrudanbaş kanıngözlerinedikti,canalıcıbirş eysöyleyeceğibelliydi. - Yeni yaptıracağımız camii ş öyle büyük ve görkemliolur…Bütünİstanbul’daş anıyürüsüncinsindenhani… Busözlerüzerinebaş kanınyüzünekocaman bir gülümseme yayıldı. Sarımtırak diş lerinin tekmilibirdenortayaçıktı…İknaolmuş tu! - Doğru diyorsun Mustafa Bey, dedi baş kan, insan canı bu boş vermeye gelmez. Gereği neyseyapalımsonradamahalledış ındakio yerekocamanbircamiyaptıralım.Dörttane minaresi olsun.. Hem doğup büyüdüğümüz semtekarş ıdavefaborcumuzuödemiş oluruzfenamı?! Mustafa Bey baş ını sallayarak onayladı onu, memnungülümsüyordu… - Peki… dedi baş kan utangaç bir sesle, eski camiininyerineolacak,varmıhazırdabirtaliplisi? -Var,dediMustafaBeybaş ınısallayarak,alış veriş merkezi yapacaklarmış … Sesinde pek önemsemeyenbirtonhakimdi… Tambusıradaezansesiduyuldu“AzizAllah” dedilerikisibirden.Saatlerinealış kanlıklabir göz attılar ve ayağa kalktılar… Birlikte Cuma’yıkılmayagittiler.❏ röportaj balkanlardan gelen hep soğuk hava olmaz a! tavır “ . . . ‘Yol menzilin bir parçasıdır’ der, eski bir Çingene sözü. Biz de çıktığımız bu yolu, menzil eyledik. Yol boyunca neyi gördük, neyi anladık, neyi öğrendiysek bir yerlerde birileriyle paylaş abilmek umuduyla yanımıza kattık. Elinizde tuttuğunuz bu albüm, bugüne kadar süren yolculuğumuzda edindiğimiz birikimleri paylaş abilme adına tatlı bir mola, ferah bir durak yeri de oldu bizim için...” sözleriyle yayınladıkları “Gayda İstanbul/Balkanlardan gelen hep soğuk hava olmaz a!..” adlı albümlerin- den yola çıkıp Gayda İstanbul’u biraz tanıyalım/tanıtalım istedik. Kimdi onlar, neyi amaçlıyorlardı, bahsettikleri yolculuğun menzili neydi... Hepsini öğrenelim, duyuralım istedik. Bu amaçla, Gayda İstanbul’dan solist Fehmiye Çelik ve bas gitarist Ayhan Akkaya ile sohbete oturduk. Aş ağıdakiler konuş tuklarımızdır. Öncelikleyenialbümünüzhayırlıolsundiyelimvehemenbaş la- eylül 2009 | TAVIR | 41 röportaj yalım. İlk olarak ş unu sormak istiyoruz, killendiren kadrodur ama albümde bunun dış ında epey katkıda bulunan arkadaş lar da olGaydaİstanbulkimlerdenoluş uyor? du. Gerek bizim BGST’den arkadaş lar, gerek Fehmiye: Gayda İstanbul’u anlatırken, “proje” Roman müzisyenlerin kendi arkadaş ları... Doolarak tanımlıyoruz, “bir müzik grubu” demi- layısıyla albümde yirminin üzerinde enstrüyoruz; orayı bir çalış ma alanı olarak kodlayıp man duyabiliyorsunuz. sürekliliğini sağlayabilmek amacıyla... Gayda İstanbul projesi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Şunu diyebiliriz o Topluluğu (BGST)’nin müzik alanındaki son z a m a n , projelerinden biri. Temmuz ayında albümü çıktı. Proje aslında albüm sürecini de katarsak 3 yıllık bir emek-yoğun sürecin sonunda çıktı.Tabi bu sürecin bir öncesi de var ki, o önceliği BGST/Kardeş Türküler projesindeki birikimlerimiz oluş turuyor. Kardeş Türküler, kültürel çoğulculuğu eksen almış bir projedir ve bu coğrafyada yaş ayan halk ların müzikleri üzerine eğilmiş tir. Dolayısıyla biz de biliyoruz ki bu coğrafyada Romanlar da yaş ıyor, Boş naklar da, Arnavutlar da, Balkan göçmenleri de... Kardeş Türküler aracılığıyla zaten yabancısı değildik bu yöndeki müziklerin ama aradan geçen yıllar zarfında bu alanlarda biraz daha derinleş mek gerektiği üzerinde konuş tuk ve bunun da ihtiyacını hissettik açıkçası. Ve iş te 3 yıllık bir süreç, bir albümle somutlandı. BGST’den Ayhan Akkaya, bas gitarıyla ve aynı zamanda düzenlemeci/besteci kimliğiyle yer alıyor bu projede. Ben de G a y d a solistliğini yapıyorum. Gayda İstanbul’un yüİstanbulprojesi rütücü sorumluları olarak, asıl ikimiz varız BGST ile bağlantılı bir BGST’den. Ama BGST’li birçok arkadaş ımızdan projedir. da fikir aldık, destek aldık. Ayhan: Balkan, Çingene, Roman müzik leri üzerine bu alanda çalış an müzisyenlerle biraraya gelmeye çalış tık. Dolayısıyla biraz farklı iliş kiler kurmak gerekti. Daha önce Kardeş Türküler konserlerinden tanış tığımız Roman müzisyen, Sarıköylü Tevfik Çekiç vardı. Onun aracılığıyla, torunu çalış malarımıza katıldı. Torununun adı da Tevfik ve keman çalıyor. Şükrü Tırkış klarnet çalıyor, Basri Özkaraağaç darbukacımız. Onur Baş kurt davul, Berkant Çelen elektrik gitar çalıyor. Bu kadro ana soundu ş e- 42 | TAVIR |eylül 2009 Fehmiye: Elbette. Ve tabii ki Kardeş Türküler projesinde edindiğimiz birikimin de bu albümde bir yansıması var. Ayhan: Zaten ş u nokta önemli… Bir yandan Kardeş Türküler de devam ediyor ve biz orada da çalış ıyoruz. Kardeş Türküler bütün odaklardan, halklardan örnekler sergilemeye çalış ıyor. Ve bu hem çok ciddi, hem çok kuş atıcı, sıcak; konjonktürel olarak da Türkiye’ye çok uyan bir mesaj oldu aynı zamanda. Ama bu- nun yaş aması için, bir yandan da bu odaklarda derinleş mek, tabiri caizse “uzmanlaş mak” gerekiyor. Türkiye’de ne yazık ki böyle ş eyler çok fazla yok. Örneğin Bir Çingene Enstitüsü yok, bir Ermeni Müziği Okulu yok. Bu tür iş ler yapan alternatif topluluklar dış ında kurumsal fazla bir ş ey olmadığı için alternatif yolları zorlamaya çalış ıyoruz. Bir yandan Kardeş Türküler devam ederken, diğer yandan da olanaklar çerçevesinde “alternatif okullaş ma”ya gayret ediyoruz. Dolayısıyla, “uzmanlaş ma” diyebiliriz uzun vadeli hedefimize... Türkmen müziği ya da Kürt müziği üzerine var mesela, yarın da Ermeni müziği, Çerkez müziği üzerine olur. Gayda İstanbul çerçevesinde ise Balkan, Trakya, İstanbul oldu. Yani, bizim de parçası olduğumuz bir coğrafya üzerinde çalış ıyoruz. Bizdebunusormakistiyorduk.Yani Gayda İstanbul sadece Balk an, Trakya, Roman müziği üzerine mi çalış acak? Ayhan: Gayda İstanbul’da beslendiğimiz kültürel iklim ya da yola çıktı ğı mız coğrafya Balkanlar… Ama Balkanlar dediğimiz zaman, yaklaş ık 15 ülkenin adı sayılır ki, Makedonya, Slovenya, Sırbistan, Kosova, Bulgaristan, Yunanistan ve hatta biraz daha yukarı çıkarsak, Romanya, Macaristan da var bu sınırlar içinde ve elbette Türkiye de var. Elinize Balkan haritasını alıp bakınca, mutlaka Türkiye’yi de görürsünüz, çünkü bu coğrafyanın doğal bir uzantısı. İş te buralarda dolaş an rüzgârlarla Trakya üzerinden İstanbul’a gelen kültürel bir iklim söz konusu. Balkanlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde olsun, daha öncesinde olsun, sınırların çok sık değiş tiği, etkileş imlerin yoğun yaş andığı yerler. Biz de diyoruz ki, İstanbul da bu kültürün bir parçası. “Bu kültürün bir parçası değiliz; ama oralardan sevdiğimiz ş arkıları söylüyoruz.” gibi bir durum söz konusu değil. Bir parçası olduğumuza inandığımız bir kültürel iklimde çalış ma yapıyoruz. Tabii ki bu alanda daha önce yapılmış çalış maları da inceleyip örnek almak gerek. Bunun için de belli bir eğitim sürecine girdik. Ama bir yandan da kendimizi ifade edebileceğimiz röportaj besteler yapalım, kendi sözlerimizi yazalım ya da geleneksel bir ş arkıyı yorumlarken kendimizden bir ş eyler katalım istedik ki, “gelenek” dediğimiz yer müzelik bir alan olmasın. Geleneksel olan, bugünde de yaş asın diyoruz. Bu anlamda Gayda İstanbul, bestelere ya da söz yazma çalış maları na, sound denemelerine açık ve ana iklim Balkanlar, Trakya ve İstanbul. Albüm kapağında bu albüm bir birikimin sonucunda ortaya çıktı demiş siniz. Neler biriktirdinizheybenizde? Fehmiye: Albüm kapağında da dediğimiz gibi “yolu, menzil eyledik” ve açıkçası baktık ki heybemizde, Romanların hikâyeleri çok fazla birikmiş ve ş arkılarımızı da ağırlıklı olarak o hikâyelerin birikmiş liğiyle yazmış ız. Özellikle İstanbullu Romanların çarpıcı gündemlerine tanıklık ettiğimiz için gördük ki, birikimimiz, Romanca besteler yönünden biraz daha fazla olmuş . Dolayısıyla onları hemen paylaş mamız gerekiyordu bu ilk albümde, çünkü gündemleri çok yakıcıydı. Yaş adıkları mağduriyetler, ayrımcılık, ırkçılık, kentsel dönüş ümde uğradıkları zulümler… Sonra gerçekten “en aş ağıdakiler”. Çok farkında değiliz belki ama turistik bir bakış la eş zamanla ilerleyen bir ırkçı bakış var onlara dönük. Bugün Romanstar yarış malarında “ne ş irin, ne ş eker insanlar” gibi veriliyorlar, kimlikleriyle ilgili bir sorun yaş amıyorlarmış gibi ama aslında gerçeği yansıtmıyor bu. “Çingene” olmak çok zor, biz bu yolculukta bunu gördük. Bu kimliği hayatın her alanında özgürce yaş amayı bırak, gündelik yaş amda bunu zikretmek bile hiç kolay değil. Çünkü “Çingenelik”, arsızlıkla, hırsızlıkla, uğursuzlukla, her türlü çirkinlikle eş değer kılınmış . Çingene sözcüğü, bir küfür gibi kullanılagelmiş . Dolayısıyla onu bir kimlik olarak yaş ayabilmek, o insanların bu kimlik içinde gündelik hayatlarını sürdürebilmeleri zaten mümkün değil. Ekonomik koş ulları itibariyle de bu çok zor. Gerçekten “en aş ağıdakiler”. Belki de bu ilk albümde, biraz ağırlıkla onların sesi olmak istedik; çok fazla seslerini duyuramamaları, bu albümde duyurma ihtiyacı hissettiğimiz konulardan oldu. Ayhan: Çalış mamızın adına “Gayda” dedik. Gayda, Balkanlarla bütünleş miş bir enstrüman aslında. Ar tık çok fazla kullanılmıyor; ama geçmiş in bir simgesi durumunda. İstanbul ise, yaş adığımız yer. Ve “Gayda İstanbul” olarak biz, müziğimizi İstanbul’dan bakarak yapı yoruz. İstanbul’dan bakıldı ğında da o coğrafya öyle çok uzak bir coğrafya değil, tam tersi kendimizi içinde hissettiğimiz bir bölge, paylaş tığımız bir kültür... Tabii ki Kuzey Amerika’dan da bir blues ş arkısını dinleyip sevebilirsin ya da İspanya’dan bir flamenkoyu… Elbette o müzikleri dinlerken de buluş tuğun noktalar olacaktır ve ortak sıcaklıklar yakalanabilir. Ama bizimki biraz daha farklı bir durum... Biz, Balkanlarda yaş anan hayatların bir parçası olduğumuzu düş ünüyoruz; aynı iklimi paylaş ıyoruz. Geçen hafta Almanya’da, Balkanlardan bir brass müzik topluluğunun performansını izledim ve düş ündüm ki, bizim Dolapdere’deki müzisyen arkadaş lara ne çok benziyorlar. Müzikal icradaki üsluplardan, icra anındaki jest ve mimiklere kadar… Ya da Emir Kusturica’nın “Çingeneler Zamanı” filmine, Goran Bregoviç’in yaptığı müzikleri bir düş ünün. O müzikler Türkiyeli dinleyicilerin hafızalarında öyle bir yer etmiş tir ki, bütün bunlar, ortak bir hafızanın yarattığı buluş malardır. Diğer yandan, Balkan müziklerinin Türkiye’de bunca yaygınlaş masında Çingene müzisyenlerin çok önemli rolü var. Mesela Kusturica’nın filminin isminin “Çingeneler Zamanı” olması bir tesadüf mü? Olmasa gerek. Sonuçta Çingenelerin, Balkanlardaki müzik lerin geliş iminde, bir yerden bir yere taş ınmasında ve icrasında çok büyük rolü var. Tabii ki “orada her müzik yapan Çingenedir” demiyoruz ama Çingene müzisyenlerin baskın karakteri genelde az bilinen bir ş ey. Emir Kusturica, bu durumu epey bir günyüzüne çıkardı. O tipik Balkan soundu dediğimiz noktalarda, Çingenelerin büyük bir katkısı var. Biz aslında bu ilk albüm çalış mamızda bu noktayı, biraz da Türkiye açısından görünür kılmaya çalış tık. Bizim burada da Çingeneler var ve elbette çok iyi müzisyenler. Bence arabesk müziği de en iyi onlar çalar, Rumeli müziklerini de, fasılları da, meyhane havalarını da... Ve ne yazık ki, genelde kendilerini kabul ettirmeye yönelik olarak piyasanın talep ettiği eğlendirici iş leri yapmış oldular bu zamana kadar. Biz de, madem bu kültürün bir parçasıyız, o hayatın içinden konuş alım, dedik. Bu anlamda da bu kültürel iklim, bu müzikler, oradaki müzisyenlik deyince, bizde de Roman kültürü bir adım öne çıktı. Peki Roman müziği, Balkan müziği Türki- ye’de nereye oturuyor? Birikim diyorsun ya,pekinasıloluş urbubirikim,buinsanlar neler çalıyorlar, ne söylüyorlar? Orada en dikkat çekici ş ey, her ş eyi anlatıyorlar amakendilerinianlatmıyorlar. Ayhan: Taksim’de ya da Niş antaş ı gibi lüks semtlerde çiçek satan Roman kadınları herkes görür ama yaş adıklarını kim biliyor? “Çiçekçi” ş arkımız o tanıklıklardan doğdu. “Kağıthane” ş arkımızda, “kağıt, cam, plastik” toplayan, yani çöp toplayan Romanlar var. Ekmeklerini çöpten çıkarıyorlar. “Buçuk” adında bir ş arkımız var. 72,5 millet denir ya, “buçuk” Çingene olana kar ş ılık gelir. Olur mu hiç insanların yarımı, buçuğu, çeyreği? İnsan, insana neler yapabiliyor aslında. İş te bütün bu ş arkıları yaparken en büyük derdimiz, onların tabiriyle “sosyetik” olmamaktı. İçerden konuş mak gibi bir derdimiz var ve onlarla birlikte çalış arak bunu yapmak istedik. Proje dememizin nedeni de o. Onlarla beraber o üslubu koruyarak, geliş tirmeye çalış arak hep birlikte yapmaya çalış tık. Sonuçta temada ya da ana çizgilerde Fehmiye’yle ikimizin bir yönlendiriciliği oldu ama ş arkıların çoğunu beraber yarattık. Fehmiye:Kardeş Türküler’in “Hemavaz” albümünde ilk kez Roman havasına yer verdik ve o dönem, “Roman havaları söylemek size yakış madı” diyen ş aş ırtıcı e-mail’ler geliyordu. İlginçtir, bunu söyleyen, aynı zamanda muhalif duruş uyla “her türlü ayrımcılığa kar ş ıyım” diyen bir Kardeş Türküler dinleyicisi. Ama Roman kültürüne dönük böyle bir bakış ı var. Ona göre, Roman ş arkıları, “yoz, lümpen” ş arkılar. Olabilir mi böyle bir ş ey? Hani diyoruz ya, yolculuğumuzda neler biriktirdik. Romanca diye de bir dilin varlığına tanıklık ettik. Romanca, “abe, sarı gaci!” gibi ifadelerden ibaret değilmiş sadece, onu gördük. Gerçekten grameriyle, dil yapısıyla Hint-Avrupa dil ailesinden bir dil. Ama o dilde konuş tuğun zaman Çingene kimliğini de kabul etmiş olduğun için o dili mümkün mertebe kamusal alanda çok dillendirmiyorlar, konuş muyorlar. Yaş lılar, biliyorsalar da bilmiyoruz, diyorlar. Unutturmaya çalı ş ı yorlar genç kuş ak lara. Kendilerini aş ağılayan ya da yok sayan zihniyetler nedeniyle, yok edilmeye mahkum edilmiş bir dil. Hani Ubıhca son yok olan dillerden biriydi ya Kafkasya dil ailesinden; Romanca da yok olmaya doğru gidiyor. Böyle olunca Romancayı da görünür kılmaya çalış tık. Sarıköylü Tevfik Çekiç, bu dili kullanan son temsilci- eylül 2009 | TAVIR | 43 röportaj lerden. Dolayısıyla Romancanın içinden ş arkı sözleri yazmaya çalış tık. Bir de baktığımız zaman, ş arkıları gündelik konuş ma dilinin içinden yazıyorlar ve argoya çok yer veriyorlar. O geleneği de koruyarak ama nasıl daha farklı bir ş eyler yapabiliriz, nasıl güncele ve arzu edilen taleplere dair bir ş eyler söyleyebiliriz diye, ona da kafa yorarak farklı sözler yazmaya çalış tık. Ayhan:Bu müzikler Türkiye’de daha çok enstrümantasyon üzerinden tanınıyor. Bence sözlü ifade gücü biraz sınırlı... “Ben Romanım” demekten çekindikleri gibi, bu dili kullanmaktan da çekiniyorlar. Oysa insan, kendi dilini kullanamadan kendini en iyi nasıl ifade edebilir? Orada iş , biraz zorlaş ıyor tabii ki. Biz, ş arkı sözü yazma konusunun da biraz üzerine gidelim istedik. Belki bu aş amada biraz anlatıcı gibi kalıyor olabiliriz. Çiçekçileri anlatıyoruz, mesela, Kağıthane’yi, Bumbum’u, Buçuk’u... Ama tabii ki zaman ilerledikçe bireysel temalar da devreye girecek; yalnızlığın ya da sevdanın türlü vechelerini de anlatmaya baş layacağız. Örneğin Sulukule’ye gittiğimizde, Sulukule Roman Kültürünü Yaş atma Derneği baş kanı bize “Biz de avukat olmak istiyoruz, biz de doktor olmak istiyoruz. Niye hep çiçekçiyiz, niye hep kalaycıyız ya da enstrümancıyız?” diyordu. Bu durum da onun gibi bir ş ey. Müzikteki o ş arkı sözlerinde kendini ifade etme anlamındaki bireyselleş me önemli bir gösterge. Türkiyeli müzikte, Türkçede bu oluyor, Kürtçede de oluyor ama Romanlarda henüz olmuyor. Çünkü dil yok, kimliklerini saklıyorlar. Vatandaş lık hakkını alalı ne kadar oldu ki? Çok yakın dönemde... Mesela Jasmine Dellal’in yönettiği bir belgesel var: Gypsy Caravan. Esma Recepova, Makedonya’dan bir Çingene müzisyen, bu belgeselde Çingenece, etkileyici ş arkılar okuyor ya da İspanya’dan Antonio El Pipa, yaş adığı acıyı anlatan çarpıcı bir flemenkoyla yer alıyor aynı belgeselde. Farklı temalarda, farklı hikâyelerde aş klarını, hüzünlerini anlatıyorlar. Ve bunu ben Çingeneyim diyerek yapıyorlar. Biz bu noktaların biraz uzağındayız henüz. Bu albüme nasıl hazırlandınız? Müzisyenlerleçalış ırkennegibizorluklarlakarş ılaş tınız? 44 | TAVIR |eylül 2009 Ayhan: Balkan müziği alanında Kardeş Türküler çalış malarımızdan gelen belli bir aş inalık var. Ben, bas gitar çalıyorum ve bu alan, benim de koş a koş a gittiğim, beni geliş tireceğine inandığım bir alan. Tabii ki, bir proje olmak, bir topluluk olmak çok zor iş … Belli bir çalış ma disiplini, belli bir ortaklık gerektiriyor. Kardeş Türküler kadrosuyla neredeyse 20 yıldır birlikteyiz ama Gayda projesinde yepyeni arkadaş larla biraradayız ve bir dil oluş turmak kolay değil. O anlamda, yine de epey bir mesafe kat ettiğimizi düş ünüyoruz. Roman arkadaş larımızın kendi kimliklerini keş fetmeleri açısından da ilginç bir deneyim oldu aslında. Bir de gönül ister ki, bu alanda bir okullaş ma olsun. Örneğin Bulgaristan’da bir Çingene Enstitüsü var. Böyle bir ş ey burada olsa aslında, iliş kiler daha farklı olur. Bu genç arkadaş larımız o tip enstitülere, okullara gitseler hem yeteneklerini çok daha fazla geliş tirecekler, hem de bu buluş maların önü biraz daha açılacak. Ama ne yazık ki henüz yok. olsun… Bunu belli bir noktada yansıtabildik; ama bu yönde daha cesur olmamız gerek ve bu da ancak kadronun birbirini daha çok tanımasıyla, daha çok konser vermekle, deneyimle kazanılabilecek bir durum. Fehmiye: Tabii ş unu da söylemek gerek, çok oturmuş bir sound ve müzikal üslup üzerinden hareket ediyoruz diyemeyiz. Şu anda her ş ey bizim için bir tecrübe, bir arayış … Dil konusu zaten öyle. Şimdi bir cümle kuracaksınız diyelim ki, orada bin tane tartış ma oluyor. Soruyoruz, sözlüğe bakıyoruz, bir dakika doğrusu bu, hayır bu diye tartış ıyoruz... Balkanlar’daki Romanca ile İstanbul’daki Romanca arasında ufak tefek de olsa farklılıklar var. Hulasa, çok rahat çalış amıyorsunuz. Bazen kör topal ilerlediğimiz noktalar da oldu. Sonra, bu müzikleri stüdyoya sığdırmak öyle kolay değil. Hakikaten çoş kulu arkadaş lar ve her çalış ta üslup farklılaş abiliyor, sololar da öyle… Evet, ş arkılarımızda belli bir protest ruh var, ama Balkanlara özgü o coş kuyu da korumaya çalış ıyoruz. Bu arada, inanın en keyiflisi konserlerde canlı çalmak ve orada dilediğin doğaçlamayı yapmak. Bu müziğin doğasında bu var. Emir Kusturica’nın ve Goran Bregoviç’in baş arılı olduğu nokta da bu aslında. O doğallığı stüdyo kayıt ortamında çok iyi verebilmiş ler. Biz de belli bir ruh yakalayabildik elbette ama kat etmemiz gereken daha çok mesafe var. Tabii teknik olanaklar ya da piyasa koş ulları da devreye giriyor. Ne kadar az zamanda bitirirsek o kadar iyi, ne kadar ucuza getirirsek o kadar iyi gibi ş eyler de devreye giriyor günümüz koş ullarında. Gönül isterdi ki hücum kayıt yapalım. Hatta kayıt sırasında birtakım sürpriz doğaçlamalar Fehmiye: Eş dost, beraber çalış tığımız arkadaş ların aileleri, mahalleden tanış tığımız insanlar dış ında, Roman dinleyicilerle çok bir temasımız olmadı. Zaten daha bir ay oldu albüm çıkalı. Gayda İstanbul’un resmi sitesi var: www.gaydaistanbul.com adresli. Buraya gelen mailler üzerinden ya da kar ş ılaş tığımız insanlardan genelde ş öyle bir tepki alıyoruz: “İlk dinlediğimizde yabancılaş ıyoruz; ikinci dinlediğimizde bir dakika burada farklı bir ş eyler var, diyoruz. Albümünüzü, dinledikçe seviyoruz”. Böyle söyleyenler çok oluyor; hem tanıdığımız, hem de tanımadığımız insanlardan. Sonuçta biz bir arayış içindeyiz. O arayış da devam ettiği için ve bu çalış ma daha bizim ilk çalış mamız olduğu için, gelen tepkiler bizim için çok değerli. Genel olarak da aldığımız tepkiler olumlu. Biz, bu çalış manın açtığı yeni kapıların ne olduğunu ya da hangi noktaların üzerine gidip geliş tirmemiz gerektiğini tek tek not alıyor durumdayız ş u anda. Ayhan: Evet, o coş kuyu, doğallığı stüdyo ortamına sığdırabilmek çok önemli. Stüdyo dediğin yer, dört yanı kapalı bir kutu; iş te o kutuyu ağaçlar altında bir kır eğlencesine ya da ş enlikli bir halk buluş masına nasıl çevireceğiz? Bunun yollarına bakacağız. Belki ikinci albümde yurtdış ında bir kayıt yapabiliriz; belki canlı bir konser per formansının kaydını alabiliriz. Aslında albüm çıkmadan önce, bestelerimize yönelik tepkileri almak için 10-15 tane konser vermiş tik ve sonra albüm kaydına geçmiş tik. Tepkiler nasıl? Merak ediyoruz, örneğin Romanlarnasılbuldubualbümü?Nelerdiyorlar? Ayhan: Balkan coğrafyasında çok iyi müzisyenler var, solistlik anlamında, enstrümancı anlamında... Orada ne kadar çok buluş ma yaş arsak, ne kadar çok derleme yaparsak, ne kadar çok konser verirsek, ne kadar çok dinlersek birbirimizi o kadar geliş tirici olacak bizim için. Çünkü Türkiye’de sunulan koş ullar belli. Maddi olanakların yönlendiriliciliğinde belli ş eyleri yapmaya itiliyor insanlar. Onun dış ına röportaj çıkmak, epey bir fedakârlık ve zaman istiyor. Yani çok uzun bir yol bizimkisi. Biz zaten hedefinize ulaş tınız mı diye soranlara, albüm kapağına da yazdığımız Roman özlü sözünü hatırlatıyoruz: “Yol, menzilin bir parçasıdır.” Biz ş imdi o yoldayız ve ş u anda hedeflediğimiz menzilin bir parçası yız, menzilin içindeyiz çünkü. Fehmiye’nin edebiyatsever bir yönü olduğu için böyle sözleri çok iyi bulur ve bu söz, gerçekten bizi en iyi anlatan söz... Peki ne kadar sürdü bu albümü oluş turmak?Albümçıkanakadarkisüreçteneler yaş adınız? Fehmiye: Proje kelimesini kullanmamızın en temel yanı da yeni kültürlere uzanmak, aslında yeni olmayan ama bilinmeyeni ortaya çıkarmak için çaba sarf etmek... Uzunca bir süreç, bir araş tırma... Bu iş in bir derleme ayağı, konser ayağı, albüm ayağı, kitabı, notaları var... İnternet sitesini zaten ilk baş ta kurduk, albümden önce sitemiz ortaya çıktı. Sulukule’de yaptığımız söyleş iler olsun, günlüğünü tuttuğumuz geliş meler olsun, bu alanda sürekli paylaş maya çalış ıyoruz. Kamusal paylaş ım dediğimiz bir olgu var. Kendi baş ımıza bir ş eyler yapmak değil de, yaptığımız ş eyleri paylaş maya çalış mak çok daha değerli bizim için. Kurumsallaş abilmek gerekiyor. Tabii iş in somut bazı ihtiyaçları da var, fedakârlık da bir yere kadar, bir yerden sonra sıkıntıya giriyorsun. Ama alternatif yollardan bunu da aş maya çalış ıyoruz. Neticede, her zaman iş baş a düş üyor. Bu çalış manızı bu ülkede yaş ayan diğer milliyetlerden insanlarla buluş turmak, konservs.gibibirplanlarınızvarmı? Ayhan: Zaten, müziğimizi sadece Boş nakların olduğu, Makedonların olduğu etkinliklerde icra edelim mantığı doğru olamaz. Bunlar da olacaktır elbette ama farklı kesimlere hitap edebilmek, farklı yaş lardan farklı kültürlerden insanlara hitap edebilmek de çok önemli… Bir de aslında her alanda bu çalış maların yaygınlaş ması gerekiyor. Çerkesce, Lazca, Ermenice de yeni bestelerin yapılması gerekiyor. yanın, sınırların en çok değiş tiği, yerlerdir buralar. En son Karabağ’da, Kosova’da yaş ananlar... Bu durum Latin ülkelerinin müziğinde de vardır, hüzne coş kuyla cevap veren bir gelenek çıkar kar ş ınıza. Bu kültürü, Balkan halklarında da görmeniz mümkün ve neticede bizim derdimiz bir kapı aralamak. Ekim baş ı gibi, bu çalış manın konserleri baş lasın istiyoruz. Balkan ülkelerine de turneye gitmek, ortak çalış maları geliş tirmek istiyoruz. İnternet sitemize yükleneceğiz bu aralar, www.gaydaistanbul.com adresine hazırladığımız yeni yazılarımız var, onları paylaş mak istiyoruz. Bu yolda devam edeceğiz. Teş ekkürederiz...❏ Sonolaraksöylemekistediğinizbirş eyler varmı? Ayhan: Biz daha yolun baş ındayız ve bu çalış ma mütevazi bir baş langıç olarak değerlendirilebilir. Neticede bu, coş kulu bir müzik ve belli mesajlar vereceğiz diye bu müziğin coş kusunu yok etmek müzikal olarak da, kültürel olarak da saygısızlık olur. Evet, Balkan halkları, en çok acı çeken halklardan. Coğraf- eylül 2009 | TAVIR | 45 haberler AliÖz,Karşı Sanat’ta fotoğrafsergisiaçtı Karş ı Sanat Çalış maları 20092010 sonbahar-kış sezonunu HaberfotografçısıAliÖz’ünfotoğrafsergisiileaçıyor. 1953 Silifke doğumlu sanatçı, sırasıileNokta,Güneş ,Milliyet, Cumhuriyet, Aktüel, Tempo, NTVMAGveBirgün’deçalış tı. AnkaraSiyasalBilgilerFakültesi BasınYayınYüksekokuluRadyo Televizyon Bölümü mezunu olup halen serbest foto muha- birliğiyapıyor. “1982-2009 FotoğraflarlaTürkiye” olarak adlandır ılan sergi, Türkiyesosyaltarihinikapsayan son25yılınkarelerindenoluş uyor. 1 Eylül-20 Eylül 2009 tarihleri arasındagezilebileceksergiyorumunuYıldırımTürkeryapıyor. Yurtiçi ve yurtdış ında pek çok kiş isel ve karma sergi açan sanatçı,birçokulusalveuluslararasıödülündesahibi. Sergi 1 – 20 Eylül tarihlerinde, Pazargünlerihariç,Karş ıSanat Çalış maları’nın Gazeteci Erol Dernek Sokak’daki galerisinde 11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilecek. KARŞ ISANATÇALIŞMALARI GazeteciErolDernekSokak HanifHan,No11,Kat3,Daire4 BeyoğluİSTANBUL Tel:212.2457153.❏ NeziheMeriç,hayatını kaybetti! Edebiyatın birçok alanında eserler veren Nezihe Meriç, 19 Ağustos’ta 84 yaş ında, kanser tedavisi gördüğü evinde haya- tını kaybetti. 1925’te Gemlik’te doğan yazar, İstanbul ÜniversitesiTürkDiliveEdebiyatıBölümü’nde okurken 1945’te buradaki eğitimini yarıda bırakmış ve 1946-1956 yılları arasında Heybeliada İlkokulu’nda müzik öğretmenliğiyapmış tı. Roman,hikayevetiyatrodallarındaeserlerverenNeziheMeriç’in ilk yaz ısı olan “Ümit” N.Ufukimzasıylaİstanbuldergisinde, ilk öyküsü ''Bir Şey'' ise Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde yayımlanmış tı.❏ 46 | TAVIR |EYLÜL 2009 6. Geleneksel Armutlu Güz Şenliği “Yıkımlara karşı”düzenleniyor Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şubesi Gençlik Komisyonu’nun düzenlediği 6. Armutlu GüzŞenliği,busenede18-19EylülgünleriarasındayineKüçükarmutlu’dayapılacak. BuseneSarıyerBelediyesi’ninkatkılarıylagerçekleş ecekolanş enliğinilkgünündepanelvefilmgösterimi olacak. Panelin bu seneki konusu gecekondu yıkımları… Yıllardıradına“KentselDönüş üm” denilen yıkım ve rant projesinin gölgesinde yaş ayan Armutlu için yeni bir proje daha düzenlendi devlet tarafından. Bugüne kadar Ataş ehir’e yapılacağı söylenen Merkez Bankası binasının Armutlu’yayapılmasıgündemegetirildi. Paneldeiş tebusüreçtartış ılacak ArmutlulularveArmutlu’yagelenlertarafından… Şenliğinikincigünübukeznotalar, ezgiler karş ı çıkacak yıkımlara…Buülkeninduyarlısanatçıları; ş arkılarını, türkülerini yıkımlara karş ısöyleyecekbukez.“YıkımlaraHayır!”diyeceksanatçılar,ş arkıları,ezgileri,sözleriyle… Şenliğin düzenleme komitesi, yıkımlara karş ı sözü olan, Armutlu halkıyla dayanış mak isteyen akademisyenlere, sanatçılara açık çağrıyapıyorlar:“İsterbirbağlama, gitar ya da herhangi bir enstrümanla,isterbirş iirle,isternotasız bir ezgiyle, ister hayata dair bir cümleyle,istersessizbirçığlıkla… gelinbirsözdesizsöyleyin…” Şenlik,heryılolduğugibiSarıyer Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cemevi’nin bahçesinde yapılacak.❏ Kanadalı yönetmen İsrail’iprotestoetti! Kanada’nın film yönetmenlerindenJohnGreyson,Uluslararası Toronto Film Festivali yönetimini,İsraildesteklifilmlere ağırl ık verm el er i ned en iyl e protestoetti. Festival yönetimine açık mektup yazan Greyson, “Covered” adl ı yap ım ın ı da ger i çekt i. Greyson mektubunda, İsrail’in Toronto Baş konsolosu’nun ve CanadianJewishNewsgazetesininbiryıldırbuyılkifestivalin “İsrai l ış ığıyl a par ıld ayac ağı” propagandası yaptıklarını belirtti. Mektupta, festivalde hiçbir Filistinli ya da Arap yapımcıya yerverilmediğinedikkatçeken Greys on, “Ban a bu fest ivalin Brand Israe l (İsrai l mark as ı) kampanyasının bir parçası olmayacağınısöyledinizamabunuhalkanedenresmenaçıklamıyorsunuz? Sizin amaçlarınızınbirparçasıolamam”dedi.❏ haberler GülerZereiçinkitap yayınlandı GRUP YORUM g ü n c e 330 Temmuz 2009: 9. Mun- YeryüzüSanatçılarıPlatformutarafından, hapishanede bulunan kanser hastası devrimci tutuklu GülerZere’yedestekiçin,sanatçılarınkendielyazılarındanoluş anbirkitaphazırlandı.KitapYar Yayınlarıtarafındanbasıldı. Aralarında; Nejat Yavaş oğulları, Tarık Akan, Menderes Samancılar,AliÖzgentürk,RahmiSaltuk, Rutkay Aziz, Arif Damar, Ataol Behramoğlu, Ünol Büyükgönenç, Sadık Gürbüz, Güngör Gençay, Cengiz Gündoğdu’nun bulunduğu yaklaş ık 50 sanatçı, Güler Zere için duygularını yazdı. gürlük.” AdnanÖzyalçıner:“Suçuneolursaolsun,birsoluklukömrükalan insanlara bile özgürlükleri çok görülüyor.GülerZereiçinbirsolukluközgürlük.” Menderes Samanc ılar: “Güler Zere’nin sağlık sorununu bilerek özgürlüğüne engel olanlara,vicdanınvarmıyokmudiye sorulmaz.” AliÖzgentürk:“Utanıyorumböyleş eylerinolduğudurumlardan, utanıyorum.” MetinÜstündağ:“Anayasadayeriyokamayaş amayıseviyoruz.” RahmiSaltuk:“Buzulümbitsin.” Nejat Yavaş oğulları:“Hala umudumvarbulutsuzgünlere.”❏ Bugüne kadar, yüzlerce etkinlik, binlerceinsanıntepkisiylesahip çıkılan Güler Zere, hala Adana BalcalıHastanesiMahkumKoğuş u’nda bulunuyor. Tedavisi geciktirildiğiiçinbugünartıkölüm sınırına gelmiş bulunuyor. Halkın baskısı üzerine en son 27 Ağustos’taAdliTıpKurumutekrartoplandı,ş uandaAdliTıpKurumu’nun vereceği karar bekleniyor. OyuncuAykutOray yaşamını yitirdi Bizimkiler dizisinde “Katil” lakabıylahalkıntanıdığıAykutOray, 1960 yılından beri tiyatronun içindeydi.Oynadığısinemafilmlerivedizilerdenbazıları:Janjan (2006), Halk Düş manı (2004), Koltuk Sevdası (2001), Şellale 331 Temmuz 2009: Festivalin 2. gününde Hozat’ta düzenlenen etkinlikte yaklaşı k 10000 kişye seslendi. kinlikte 1500 kişiye seslendi. 39 Ağ ustos 2009: Gülsuyu - Gülensu Özgürlükler Derneği ta ra fı n dan dü zen le nen “Yoz laş ma ya, Yok sul lu ğa Kar şı Gü cü müz Bir liğimizdir” pikniğinde 1000 kişiye seslendi. 313 Ağ ustos 2009: 31 Ağ us tos 2009: Festivalin 3. gününde Ovacı k’ta sahne aldı ve yaklaşı k 10.000 kişiye seslendi. 38 Ağ ustos 2009: Anadolu Özgürlükler Derneği girişimi tarafı ndan 1 Mayı s Mahallesi’nde düzenlenen yozlaşmaya ve yoksulluğu karşı et- İzmirAliağa Belediyesi tarafı ndan 20.’si düzenlenen Emek Şenliklerinde Aliağa meydanı nda yaklaşı k 8000 kişiye seslendi. 313 Ağ ustos 2009: İdil Kül- tür Merkezi tarafı ndan bu yı l 6.’sı düzenlenen “Halk Sofrası Pikniği’nde 3000 ki- F Tipi hapishanelerde kitap sansürü protesto edildi Kitaptaş uifadeleryeralıyor: Tarık Akan: “Sonuna kadar öz- TiyatrosanatçısıAykutOray,Muğla’nınKöyceğizilçesindedüzenlenen 4. Kaunos Altın Aslan Türk Filmleri Festivali’nde, kaldığı otel odasında ölü bulundu. Oray’ın kalpkrizigeçirdiğiaçıklandı. zur Doğa ve Kültür Festivali’nin ilk gününde stadyumda yapı lan konserde 5000 kişiye seslendi. (2001),ÇiçekTaksi(1995),Bizimkiler(1989).❏ Kocaeli 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde bulunan tutuklular, dı şarı dan İspanyolca ve Kürtçe bazı kitaplar istediler. Hapishane idaresi de kitaplara “Türkçe değil” gerekçesiyle el koydu. Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği konuya ilişkin yapmı ş olduğu açı klamada şöyle dedi: “… Devlet düşünceden hala öcü gibi korkuyor, her fı rsatta düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü kesmeye uğraşı yor. Bunun son örneği, Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde yatan meslektaşı mı z çevirmen Tonguç Ok’un entelektüel üretim faaliyeti için sipariş ettiği İspanyolca ve Kürtçe kitap ve dergilerin ‘Türkçe değil’ gerekçesiyle cezaevine sokulmaması kararı dı r. değil güvencesi olmaktı r. Ülkedeki herkesin ulaşabildiği bası lı eserlere ulaşmak, cezaevinde zor koşullarda üreten meslektaşı mı z Tonguç Ok’un vatandaşlı k ve en temel insan hakkı dı r. Adalet ve kültür bakanlı kları nı söz konusu hakları n iadesi için acilen göreve çağı rı yor, suçu her ne olursa olsun, cezaevine gönderilmiş bir insanı n zihinsel üretimini denetlemeye veya biçimlendirmeye soyunarak, meslektaşı mı zı n işini yapması nı engelleyen bu sansürcü yaklaşı mı kı nı yor ve Tonguç Ok’un ve diğer mahkumları n zihinsel üretim çabaları nı destekliyoruz.” ❏ Bir kez daha hatı rlatmakta yarar var: Devlet’in görevi vatandaşlı k hakları nı gasp etmek EYLÜL 2009 | TAVIR | 47 haberler sa... kısa... kısa... kısa.. kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kıs 3AltınPortakal'daonurödülleribellioldu. 46.UluslararasıAntalyaAltınPortakalFilmFestivalinde,buyıl14'ncüsüverilecekolanonurödüllerine,Türksinemasınayaptıklarıkatkılardandolayı senaryo yazarı, yönetmen, ş air ve romancı Vedat Türkali, yönetmen Ülkü Erakalın, müzik teorisyeni,bestekarYalçınTuravesinemasanatçısıSevdaFerdağ'a;“YıldırımÖnalAnıÖdülü”ise Erol Günaydın'a verilecek. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 2006'dan itibarenverilenveTürkSinemasındakameraarkasındaçalış an,baş arılıiş lereimzaatmış kiş ilereverilen“SinemaEmekÖdülü”nündebuyılsetiş çisiHalilDede'yeverilmesikararlaş tırıldı. 3Kürtçefilm,SanSebastian’dayarış acak YönetmenMirazBezar’ın“MinDît”(BenGördüm) adlıKürtçefilmi,İspanya’da18–26Eylül2009tarihleriarasındayapılacakolanSanSebastianFilm Festivali’nde yarış acak. Diyarbakır’da çekilen ve çatış malarınyoğunolduğudönemdeannebabasıkatledilenikiçocuğundünyasınıkonualan“Min Dît”ayrıcaHamburgFilmFestivali’ndedegösterilecek.EvrimAlataş ilebirlikteyazdıklarıhikâyeden Miraz Bezar’ınsenaryosunuyazdığıfilmdeŞenay Orak,MuhammedAl,HakanKarsak,BerivanAyaz, FahriyeÇelik,Aliş anÖnlürolalıyor. 3Karagöz ve Hacivat tasvirleri, Bakırköy'de 20 Ağustos-20Eylülarasındasergilenecek.Kültürve Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane Baş kanlığı ile biralış veriş merkezininiş birliğiyleaçılacakKaragözveHacivattasvirlerisergisinde,1900'lüyıllarınilkyarısındaHayaliKüçükAlitarafındandeve derisiüzerinekökboyalarıileeldeyapılantasvirler,ilkkezkamuyaaçıkbiralandahalklabuluş acak. Sergide,KaragözveHacivat,KanlıNigar,Tahirile Zühre,KağıthaneSefası,KanlıKavak,BahçeOyunu, Cazular, Agalık Oyunu gibi 10 farklı oyunun karakterlerinin 104 parça orijinal tasviri yer alacak. Sergi, 20 Ağustos-20 Eylül arasında ücretsiz gezilebilecek. 3İstanbulBienalibaş lıyor İstanbulKültürSanatVakfı(İKSV)tarafındandüzenlenen11.UluslararasıİstanbulBienali,12Ey- lül-8Kasım2009tarihleriarasındayapılacak. 3Suriye’de Ahmed ve Muhammed Malas adlı iki kardeş ,evlerininbirodasınıminikbirtiyatrosalonuolarakkullanıyor.15kiş iyekadarseyircialabilen salonda birçok oyuna imza attan kardeş lerin ünü Arapdünyasındahızlayayılıyor. Kardeş ler, oyunlarını ücretsiz oynuyor ve üç kez SuriyeDevletTiyatrosusınavlarınagirdikleriniama üçündedekabuledilmediklerini,ensonböylebir yöntembulduklarınısöylüyorlar.Buş ekildemücadeleleriniyürütecekleriniifadeedenMalaskardeş ler,oyunlarıylatoplumsalmeselelereparmakbasıyorlar. Malas kardeş ler:“Türk dizilerinde çok fazla gayrimeş ruiş veiliş kivar.Arapdünyası,Türklerindizilerdeanlatıldığıgibiyaş adığınıdüş ünüyor.Baş rol oyuncusuolankarakterlerkötüş eyleryapıyor,ama kahraman gibi gösteriliyor. Malas Drama’da bunu eleş tirdiğimizbirbölümvar”diyorlar.❏ DVD... VCD... albüM... DVD... VCD... albüM... DVD... VCD... albüM... DVD... 3armanc 3mesut iktu şop Kom Müzik bariton Kalan Müzik 48 | TAVIR |EYLÜL 2009 3neyistanbul instrumentalsolonet TFM Müzik 3heme haci devre Kom Müzik