Tıbbın (eş) cinselliğe bakışı için bir arkeoloji denemesi* Foucault`a
Transkript
Tıbbın (eş) cinselliğe bakışı için bir arkeoloji denemesi* Foucault`a
Tıbbın (eş) cinselliğe bakışı için bir arkeoloji denemesi* Foucault’a saygıyla Kavramsal temeller Eşcinselliğin bir “hastalık” olup olmadığıyla ilgili tartışmalar, tıbbın sadece eşcinsellik değil, genel olarak cinsellik üzerine ürettiği bilginin eleştirel değerlendirmesi yapılmadan anlaşılamaz. Tıbbın eşcinselliğe bakışını belirleyen, cinsellik denilen insan yaşantısının bilgisini inşa ederken kullandığı temellerle dolaysızca bağlıdır. Terimlerin de tarihleri vardır. Onlar da diğer kültür ürünleri gibi tarihsel süreç içinde üretim ilişkilerindeki dönüşümlere bağlı olarak değişen evren ve hakikat anlayışlarına göre değişir, dönüşürler. Đnsanlık tarihi boyunca var olan çok sayıda yapı, adlandırma ya da kavram değişmez bir anlamsal kesinlik göstermezler. Beş bin yıl önce Dicle’nin kıyısındaki küçük bir yerleşimde yaşayan bir baba ile günümüzde Boğaziçi’ne nazır korunaklı sitede yaşayan ‘baba’nın, ‘baba kimliği ve rolü’ nden anladıkları arasındaki belki de tek ortak nokta ikisinin de evlatlarının babası olduklarını bilmekten öteye gitmeyebilir. Cinsellik ve cinsel ilişki tarzları söz konusu olduğunda bu farklılaşma daha örtük ama aslında daha keskin bir hal alır. Nasıl ki insanlık tarihinin başından bu yana cinsellik ve cinsel ilişki tarzları bütün çeşitlilikleriyle varsa, sanki bu tarihin başından beri de heteroseksüellik dışı cinselliklerin aynı şekilde anormal, sağlıksız olarak değerlendirildiği sanılır. Oysa eşcinselliğin ya da heteroseksüellik dışı tüm cinselliklerin tıbbi bir hastalık olarak değerlendirilmelerinin geçmişi yüz elli yılı geçmez. Ondan önce suç daha önce ise günah olarak görülmüşlerdir. Ama suç, günah ya da hastalık olarak değerlendirilmedikleri dahası bir isimle ayrılmadıkları dönemler de vardır. Eşcinsellik, “doğal, normal ve sağlıklı” cinselliğin ne olduğuna ya da olması gerektiğine dair üretilen tıbbi bilginin tamamlayıcı tanıtlarından biri olmaktan öte anlamı olmayan bir kavramdır. Bu bağlamda doğal, normal ve sağlıklı nitelemelerinin kapsam ve çerçevesinin çizilmesini belirleyen etkenler de tarihsel olarak gözden geçirilmelidir. Cinsellik, cinsel ilişki tarzları ve hatta cinselliğe eşlik eden duygusal, toplumsal, hukuki vs değişkenlerin bile her tarihsel dönemde, her üretim ilişkisi tarzı ve iktidar ilişkisinin niteliğine bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini kabul etmek güçtür. Farklı tarihsel dönemler ve üretim ilişkisi tarzları için cinsellik söz konusu olduğunda doğal, normal ve sağlıklı ölçütlerinin değişmez kesinlikler olmadığını fark etmek çoğu insan için şaşırtıcı gelecektir. Şaşkınlığı sıklıkla kendi bildiğinden farklı olanın doğadışı, anormal ya da sağlıksız olduğu yargısı izleyecektir. Bu tarz akıl yürütmeler sadece cinsellik alanında söz konusu değil. Gerek birey gerekse toplum herhangi bir anda herhangi bir durumla ilgili yargısının evrensel, tek, geçerli hakikat olduğuna ve kendi yargısının da kendisi dışındaki herkes, dahası insanlık için de tek hakikat olduğunu kabullenmeye eğilimlidir. Ne bireyler ne de toplumlar, kendilerinin dışındaki dünya ile ilgili yargılarının öznel/ kişisel olabileceğini düşünmeye yatkın değillerdir. Verili bir şimdi de belirlenmiş değer yargılarının ezelden beri var olduğu ve ebediyete kadar da süreceği sanılır. Üstelik tekil bireyin kendi kişisel tarihinde bile çok sayıda yargısının değişmesine karşın bu böyledir. Her kültür, toplum ve birey kendisini tanımlayabilmek için “öteki”ne ihtiyaç duyar ve “ötekini” inşa eder. Cinsellik de ötekileştirme pratiğinin işlediği alanlardan biridir. Đktidar, insan, toplum ya da kültürlerin kendilerini tanımlayabilmek için kendisi olmayandan dolayımlanmasını bir denetim aygıtı haline getirir. Đktidar, her toplumu, kendisini doğal toplum olarak görmeye ve ‘normalliğin’ ölçütü olarak değerlendirmeye eğimlendirir. Burada “doğal” kavramı çok önemlidir. Doğal olan, olması gereken, başka türlü olması mümkün olmayan, başlangıçta var olan ve sonunda da olacak olan anlamlarını içerir. Cinsellik ve cinsel ilişki hakkındaki yargılar bu akıl yürütme tarzının açık ve kesin olarak belirlenebildiği özgül alanlardan biridir. Oysa cinsellik ve cinsel ilişki tarzları aynı kuşak içinde bile biteviye değişkenlik gösterir. Kişinin bireysel tarihinde ergenlik, ilk gençlik, erişkinlik ve olgunluk çağlarında cinsellik ve cinsel ilişki tarzları hakkındaki düşünce ve eylemleri bile sabit değilken bu kalıcı, değişmez ve keskin yargıların oluşabilmesi, süreci belirleyen başka ve daha baskın bir değişkenin varlığını işaret eder. O değişken iktidar ve iktidar ilişkilerinin yeniden üretilme biçimleri ve aygıtlarıdır. Cinsellik ve cinsel ilişki tarzlarının doğal, normal ve sağlıklı ölçütlerine göre değerlendirilmelerinde benim yaşadığım tek doğrudur yargısı gibi sık yapılan bir diğer hatalı akıl yürütme doğal, normal ve sağlıklı olanın ne olduğuna insan dışı memelilerde ya da tarihin farklı dönemlerinde görülüp görülmediğine göre karar vermeye çalışmaktır. Eşcinsellik doğal çünkü Bonobo maymunlarında da görülüyor ya da eşcinsellik normal çünkü eski Yunan’da ya da Osmanlı döneminde de vardı, tanıtları, bu yanlış akıl yürütme biçimine örnek olarak verilebilir. Heteroseksüel ilişki dışındaki cinselliklerin diğer primat türlerinde de görülmesi ya da Anadolu ve Mezopotamya tarihinde bulunması, homofobiye karşı ve cinsel özgürlükler için yapılan mücadelelerde katkıdan çok zarar getirebilme gizilgücü taşırlar. Đlkin insan dışı memelilerde heteroseksüel cinsellik dışındaki cinsel ilişki tarzlarının görülmesi, insanı, ‘eşref-i mahlukat’ olarak değerlendiren ve tek Tanrılı dinlerde kaynağını bulan insan merkezli dünya anlayışının eşcinselliği anormal olarak damgalamasını kolaylaştırıcı bir etki de bulunur. Böylece heteroseksüellik ve heteroseksüel ilişki yüceltilerek hiyerarşinin tepesinde konumlandırılırken, heteroseksüellik dışı cinsellikler ilkel, ham, geri, aşağı ve sapkın olarak değerlendirilir. Örneğin, fiziksel görünüm ile suç arasında bağ olduğuna inanan ve modern suç biliminde hala düşüncesinin kalıntıları etkin olan Lombroso, heteroseksüelliği insanın ancak olgunlaşarak ulaşabildiği bir aşama olarak görmüştür. Lombrosso’ya göre tüm insanlar ve diğer memeliler doğuştan biseksüeldirler ve heteroseksüellik evrimin en üst aşamasıdır. Bu düşünceye göre heteroseksüel ilişki dışı cinsellikler, hayvanlıktan insanlığa doğru yükselen evrimsel gelişimin ancak bir ara basamağıdır ve heteroseksüel olmayanlar evrimsel gelişimlerini tamamlayamamış, geri, ilkel türlerdir1. Bu düşüncenin izleri doksanlı yılların başında eşcinselliğin genetik bir çeşitlilik olabileceği tartışmalarında da ortaya çıkmıştır. Homofobik kültürün baskısı altında özgürlük arayışındaki eşcinsel hareketler başlangıçta eşcinselliğin genetik olarak belirlenen bir yönelim olabileceği fikrini benimsemekte tereddüt bile etmemişlerdir. Bu kabullenişte “ahlaksız, suçlu ya da hasta değilim ne yapayım benim doğam bu!” açıklamasının koruyuculuğunun önemli payı vardır. Ne var ki kısa süre içinde eşcinselliğin genetik kökenli olabileceği önermesi, eşcinselliğin bir genetik farklılık değil kusur olarak değerlendirildiği görüşlerin ortalığa saçılmasına neden olmuştur. Bu noktadan, eşcinselliği, diğer genetik kusurlar gibi bir eradikasyon (temizleme, ortadan kaldırma) programına tabi tutma önerilerine sıçramak çok zor olmamıştır. Neyse ki eşcinsel hareket kısa sürede genetik belirlenim fikrinin tehlikelerini sezmiş öte yandan yapılan genetik araştırmalar da genetik köken fikrini pek destekler sonuçlara ulaşmamıştır. Eski Yunan dönemi ve daha çok da Mezopotamya/ Orta Doğu coğrafyalarındaki yaygın ve pek de yadırganmayan eşcinsellik ve haz odaklı cinsellikten yola çıkarak, o dönem ve coğrafyanın ars erotica (aşk cenneti) gibi görülmesi de başka türden bir yanılgıya bağlanabilir. Gerek eski Yunan ve Roma dönemi gerekse Anadolu, Mezopotamya, Orta Doğu coğrafyasında oğlancılık olarak tanımlanan cinsel ilişki tarzının yaygınlığı ve Đslam öncesi dönemde de doğal görülmesi bu tarihsel dönem ve coğrafyaların heteroseksüellik dışı cinselliklerin rahatlıkla yaşandığı bir tür hayali cennetler olarak görülmesine, hatta özellikle yetmişli yıllarda doğuya yapılan eşcinsellik yolculuklarına bile yol açmıştır. Oysa hem antik dönemin hem de söz konusu coğrafyaların eşcinselliğe bakışının, onu doğal ya da normal olarak görmekten çok, erkek egemenliğini yüceltici ve genişletici anlayışlarından kaynaklanmakta olduğunu söyleyenler de vardır23. Güçlü ve egemen olan erkeğin, kadın, kız, oğlan, erkek gözetmeden, herkesi ‘becerme hakkı ve yetisine’ sahip olduğu inanışının o dönem cinsel ilişki tarzlarını belirlediğini savunanlar vardır. Arap coğrafyasında erkek çocuklarının (oğlanların) on beş on altı yaşlarına gelene kadar kendilerinden büyük ve güçlü erkekler tarafından edilgen rolde ‘kullanılmalarının’ doğal, normal bir durum olarak görüldüğü, bu yaşlardan daha büyük olanlarda ise (artık erkek sınıfından oldukları için) eşcinsel ilişkide edilgen rolü üstlenmelerinin hoş görülmediğini gösteren araştırmalar vardır. Antik Yunan, Roma ve Doğu’ da cinsel ilişkide eşten çok ilişkideki rol dağılımı belirleyicidir. Aktif olan yani ‘giren, sokan’ olunduğu sürece erkek kimliği tam olarak kabul edilmekte pasif, edilgen konum ‘girilen, sokulan olmak’ dişilikle özdeşleştirilmekte ve ancak kadınlar ve oğlanların benimsemesi gereken rol olarak görülmektedir. Bu ilişki tarzında belirleyici olan rollerdir. Antik Yunan ve Roma’da cinsel ilişkide doğal ve normalliğin ölçütü ‘aktif’(etken, yapan) ve ‘pasif’(edilgen, yapılan) rolleri olarak kurulmuştur. Erkeklik rolü sadece erişkin erkek yurttaşa tanınmış ve erkekliğin (maskülinite) nitelemeleri, savaşçı, yurttaş, koca ve oğlancı olarak belirlenmiştir. Antik Yunan erkeği, ‘oğlanları’ cinsel ilişki için ‘kullanırken’ kadınları ‘kullanmaktan’ daha farklı bir cinsellik yaşadığını düşünmüyordu. Fark, olsa olsa hazzın farklılığıyla sınırlıydı. Her iki tip cinsellik sırasında da kendisini erkek olarak değerlendiriyordu. Bu erkeklik anlayışı, Tek Tanrılı 1 Bullough, V. L.. Sex and the Medical Model. The Jounal of Sex Research. Vol. 11 No 4, 291-303. 1975 Schmitt, A. Sofer, J. Müslüman toplumlarda erkekler arası cinsellik ve erotizm. Çeviren D. Canat. Kavram Yayınları. 1995 3 Fone, B. Homosexuality and homophobia in antiquity. Homophobia içinde. Syf. 17- 25. Picador USA 2000 2 dinlerle başlayan üremenin denetlenmesi ihtiyacının hazzın denetlenmesine doğru evrilmesiyle değişmiştir. …… Bu yazının tamamı Cogito dergisinin Cinsel Yönelimler ve Queer Kuram. Sayı 65- 66 Bahar 2011 sayısında yayımlanmıştır.