Çaylık Ekim 2013
Transkript
Çaylık Ekim 2013
ÇAYKUR’un AYLIK YAYınıdIR. Ekim 2013 • Sayı 6 didi için ne “didi”ler? [sunuş] En huzurlu kampanya dönemi sona erdi Soğuk çay pazarına girdiği ilk günden beri büyük rekorlara imza atan “Büyük Türkiye’nin Büyük Çayı” “didi”, bir anda herkesin sevgilisi haline geldi. Reklam kampanyasından satış grafiğindeki hızlı yükselişine, özellikle genç nüfus tarafından hızla benimsenmesinden tüketicinin önüne çıktığı bakkal ve market raflarındaki albenisine kadar pek çok yönüyle herkes her yerde “didi”yi konuşur hale geldi. Dergimizin bu sayısında, Türkiye’deki soğuk çay pazarının küçük bir analiziyle birlikte, sosyal medya, bakkal ve marketlerde “didi” hakkında konuşulanları göz önüne seriyoruz. Bu sayımızdaki bir diğer konuğumuz ise İstanbul Bölge Pazarlama ve Üretim Müdürümüz Abdülkadir Aktay. Çaykur’un satış ve pazarlama stratejilerinin hayata geçirildiği Bölge Müdürlükleri, kurum için hayati bir önem taşıyor. Kurumun her çalışanı gibi kendisinin de Çaykur’a gönülden bağlı olduğunu söyleyen Aktay’la, kurumun toplam çay satışının üçte birini gerçekleştiren İstanbul bölgesi ve sorumlu olduğu alanda gerçekleştirilen faaliyetleri konuştuk. Sarp sınır kapısına 4 kilometre uzaklıktaki, Çaykur’un en doğuda yer alan fabrikası olan Kemalpaşa Çay Fabrikası’nın deneyimli ekibiyle çay üretimine, boş zamanlarını nasıl değerlendirdiklerine ve fabrika ekibini koordine ederken ne tür bir yol izlediklerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. “İnsanlara güler yüzlü çaylar ikram ediyorum” diyen işitme ve konuşma engelli çalışanımız (Genel Müdürlük) Yalçın Kanbur ise, seslerin ve sözcüklerin olmadığı bir dünyada bile herkesle anlaşmanın bir yolunun bulunabileceğinin canlı kanıtı adeta. Güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla çalışma arkadaşlarının can dostu olan Kanbur, “Başlangıçta insanlar benimle hiç anlaşamayacaklarını düşünüyorlar. Ancak iletişim sadece konuşmak değildir. Bunu anlamaları için onlara basit, anlaşılır işaretlerle bir şeyler anlatıyorum. Daha sonra her şey kendiliğinden gelişiyor. Hatta işyerindeki birçok arkadaşım işaret dilini öğrendi,” diyor. Çaykur’a 37 yıl emek veren İsmail Hakkı Çelik ise Emek Verenler bölümümüzün konuğu oldu bu sayımızda. Bölgenin sevdalısı olduğunu söyleyen Çelik, bölgeye yararlı olsunlar düşüncesiyle çocuklarını çayla ilgili okullarda okutan bir neslin temsilcisi. Aileden Çaykur’lu olan Çelik’e göre, bölge insanını bölgede tutmak gibi bir misyonu olan Çaykur, her türlü ihtiyaca cevap veren bir kurum olduğu için “aileden biri gibi” görülüyor çalışanları tarafından. Sağlık bölümümüzdeyse “hayır” diyebilmenin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini konu edindik. Uzmanlara göre, daha önce sosyal hayatta “evet” demeye alışan bireyler için “hayır” demek o kadar da kolay olmayabiliyor. Ancak “hayır” demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırıyor ve stresi azaltıyor. Çocuklarınızı zorlamadan ve onlara sürekli “haydi” demeden istediklerinizi yaptırabileceğiniz başka bir yol var desek ne düşünürsünüz? Aile ve Çocuk sayfalarımızda “haydi” sözcüğünün aslında küçük çocuklarımız için hiçbir şey ifade etmediğine ama onları oyun ve başka yollarla nasıl motive edebileceğinize dair bilgileri ve ipuçlarını okuyacaksınız. İyi okumalar dileriz... EKİM 2013 [3] SINIR ÖTESİ [busayıda] içindekiler s. 6 6SINIR ÖTESİ 9 EKİP RUHU s. ÇAYKUR’DAN HABERLER l l POZİTİF 12 EKİP RUHU 16 FOTO RÖPORTAJ 20 HOBİLERİMİZ VE BİZ 24 KAPAK HABERİ 30 EMEK VERENLER Sahibi ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına İmdat Sütlüoğlu (Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür) Türkiye’nin çayı Almanya’da Bir kampanya dönemi daha sona erdi 10 12 İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay: “Diğer çalışanlar gibi ben de Çaykur’a gönülden bağlıyım” l Yayın Yönetmeni Süleyman Pınarbaş (Genel Müdür Yardımcısı) Yalçın Kanbur: “İnsanlara güler yüzlü çaylar ikram ediyorum” Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Necla Yeşildağ (Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü) “Birlik ve beraberlik içerisinde çalışıyoruz” YaYIN KURULU Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Necla Yeşildağ Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu Mine Türkün, Cüneyt Kural Kemalpaşa Çay Fabrikası Çaykur Genel Müdürlüğü onlara emanet YAYINLAYAN “didi” için ne “didi”ler? İsmail Hakkı Çelik: “Bölgenin sevdalısıydık” Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu (Yayın Danışmanları) 34SAĞLIK Daima “evet” stresi artırıyor 36 AİLE VE ÇOCUK 40 POZİTİF s. 10 EMEK VERENLER s. HOBİLERİMİZ VE BİZ FOTO RÖPORTAJ s. 18 s. 30 Ona ‘haydi’ demeyin! Doğa Özkan (Sanat Yönetmeni) KİŞİSEL GELİŞİM İşinizi şansa bırakmayın... 44 Biri sizi gözetliyor 46 GEZİ GÜNLÜĞÜ Cüneyt Kural (Editör) Seyit Göktepe (Redaksiyon) TEKNOLOJİ GÜNLÜĞÜ Dilan Karadağ (Muhabir) Metin Özkan, Ahmet Akgül (Katkıda Bulunanlar) Kuzey’in hayatımıza güzellemeleri Caner Kasapoğlu (Fotoğraflar) 20 Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx GEZİ GÜNLÜĞÜ s. [4] EKİM 2013 46 BASKI VE RENK AYRIM Elma Bilgisayar ve Basım 0 212 697 30 30 EKİM 2013 [5] [sınırötesi] İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay “diğer çalışanlar gibi BEN DE ÇAYKUR’A gönülden bağlıyım” Çaykur’da üretilen çayların tüketiciye sunulmasında en önemli UNSURLARDAN biri de pazarlama ve bölge müdürlükleri. Satış ve pazarlama stratejilerinİN hayata geçirildiği bu kurumlar, Çaykur’un yurtiçi ve yurtdışına açılan kapıları adeta... Temel görevi, “paketli çayların bölgesi dâhilinde teşekkülün politikalarına uygun olarak iç ve dış satışlarını sağlamak; gerektiğinde Genel Müdürlük emirleri gereği satış reyonları, fuar satış ve tanıtım stantları açmak, bunları yönetmek ve denetlemek. Ayrıca Genel Müdürlük tarafından saptanan plan, program ve bütçe gereğince tüm mevzuat ve tamimler çerçevesinde kârlılık ve verimlilik ilkelerine uygun olarak paketli çay üretimini yönetmek ve denetlemek” olan Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlükleri, Çaykur’un üretim sonrası en önemli kurumları. Yoğun bir rekabet ortamında çay satışının gerçekleştirilmesi, pazarlamaya yönelik faaliyet ve stratejilerin hayata geçirilmesi, bayi ağının denetlenmesi gibi ağır bir yükü taşıyan Bölge Müdürlüklerimizden en büyüğü de İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü kuşkusuz. Çaykur tarafından üretilen çayın, yıllık olarak üçte birinin satışını gerçekleştiren kadronun başındaki isim olan, İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay’la sorumluluk alanı ve gerçekleştirdikleri faaliyetler hakkında konuştuk... Çaykur’un pazarlama stratejisinde geçmişten bugüne ne tür değişiklikler oldu ve bunlar kurumun geleceğine yönelik olarak ne gibi faydalar sağladı? Bayilikler öncesinde küçük çaplı “yetkili bayilikler” vardı. Sonrasında her ilde belli sayıda bayilik verildi. Bu doğrultuda, daha önce çay alan müşteriler birleşerek büyük bayilikler oluşturdu. Çaykur’da yıllık alınan yaş çayla orantılı olarak, 110-120 bin ton arası kuru çay üretilmekte. Bu çayın satışı noktasında çağın pazarlama tekniklerine uygun olarak kurumumuz da gelişmelere ayak uydurmaya çalışıyor. Bu anlamda, kurumumuzca dönemsel olarak satış stratejileri uygulanmakta. Önceleri üç aylık dönemlerde yapılan satış stratejileri iki aylık stratejilere dönüşmüş durumda. Değişik promosyon uygulamaları (bardak ve şeker bantlamaları) yapılıyor. Marketlerde satış artırıcı uygulamalar hayata geçiriliyor. Bunları yapmak zorundayız; çünkü bir taraftan da pazarda özel sektörle yoğun bir rekabet yaşanmakta. İstanbul Bölge Pazarlama ve Üretim Müdürlüğü hakkında bilgi verir misiniz? Bölge Müdürlüğümüz; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Bursa, Bilecik, Yalova, İzmit, Düzce, Bursa, Sakarya ve İstanbul illerinde 19 bayi vasıtasıyla çay satışı yapıyor. Çaykur’un yıllık çay satışının 1/3’ü Bölge Müdürlüğümüz hinterlandında gerçekleştiriliyor. Bölge Müdürlüğümüzdeki üretim bölümü 2013 Mart ayı itibarıyla kapandı. Müdürlüğümüzde 24 memur ve 25 işçi olmak üzere 49 kişi çalışıyor. Kurumun organik çay, yeşil çay, “didi” soğuk çay gibi yeni ürünleri hakkında bilgi alabilir miyiz? Organik çaylarımız; Türkiye’de üretilen tek organik çaydır. Bu çayımızın tadı, tüketicilerimiz tarafından beğenildi ve yüksek bir oranda talep görüyor. Yeşil çayımız da tamamı Karadeniz Bölgesi’nde yetişen Türk çaylarından üretilen tek yeşil çay. Soğuk çay pazarına “didi” ile giren Çaykur, büyük bir talep gördü. Satışından memnunuz. Kısa zamanda önemli bir satış başarısı yakalayan “didi”, yoğun bir rekabetin yaşandığı soğuk çay piyasasında önemli bir avantaj yakalamış durumda. Tüm ürünlerimiz, kalite ve güvenilirlik açısından, rakiplerine göre açık ara önde gitmeye devam ediyor. Peki, Müdürlüğünüz ne tür çalışmalarda bulunuyor? Bölge Müdürlüğümüzde Rize 100. Yıl Çay Paketleme Fabrikası’ndan paketli olarak gelen çaylar, bayilerimize aylık kotaları oranında satılmakta. Bayilerimizin kurum politikaları doğrultusunda çalışmaları ve fiziki yapıları yakından ve titizlikle takip ediliyor. Bayilerin, çay satışlarında kolaylık sağlamak üzere, tüketim noktalarına yönelik promosyon çalışmaları ve çeşitli uygulamaları da Müdürlüğümüz tarafından takip edilmekte. [6] EKİM 2013 Bölge Müdürlüğünüz hangi fuar ve tanıtım çalışmalarına katılıyor? Buralarda ne tür faaliyetlerde bulunuyor? Çaykur olarak biz üniversitelerden gelen tüm talepleri karşılamaya çalışıyoruz. Genç nesle milli içeceğimizi tattırmanın gururu içindeyiz. Alınan olumlu tepkilerden de memnuniyet duymaktayız. Gıda üzerine yapılan tüm fuarlarda stant açmaktayız. EKİM 2013 [7] [sınırötesi] Diğer birçok fuarda da tadım-tanıtım faaliyetleri yürütmekteyiz. Fuarlarda görsel ve tadımsal olarak tanıtım faaliyetleri ve istişareler yapılmakta. Yurtdışı fuarlara da yoğun bir katılımımız var. Müdürlüğünüz personeli yeterli ve kalifiye bir yapıya sahip mi? Kaliteyi daha da artırmak için ne gibi çalışmalar yapılabilir? Müdürlüğümüzde çalışan arkadaşlarımız, konuları ile ilgili sorumlulukları doğrultusunda büyük bir titizlik ve özveriyle çalışmalarını sürdürmekte. Eksik gördüğümüz noktalarda ise, hizmet içi eğitimlerle, piyasanın şartlarına göre personelimizin donanımları artırılmakta. Bu eğitimlerle, günün koşullarına uygun pazarlama strateji ve taktikleri konusunda giderek daha kaliteli hizmet vermeyi amaçlamaktayız. Bayiler ve Bölge Müdürlüğü arasındaki koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz? Bayilerimiz kurumumuz politikaları doğrultusunda çalışmaları ile ilgili sürekli bizlerle irtibat halindeler. Gerek karşılıklı ziyaretler gerekse acil durumlarda mail ve telefonlarla iletişimimiz devam etmekte. Çay reyonu çalışmalarınız ne aşamada? Bu konuda hangi kriterlere sahip olmak gerekiyor? Çay reyonları ile ilgili talepler kurumumuz tarafından değerlendirilmekte. Kurumumuzun reklamını yapacak, geniş kitlelere hitap edebilecek ve kurumumuz şartlarına uygun bulduğumuz talepler olumlu karşılanmakta. Şu anda Bölge Müdürlüğümüz hinterlandında yedi tane reyon bayiliğimiz mevcut. İleriye yönelik olarak Çaykur’dan beklentileriniz nelerdir? Türk çaycılığının lokomotifi olan Çaykur, çay üreticisini korumakta ve bölge insanına ekonomik ve sosyal fayda sağlamakta. Türk damak tadına uygun kaliteli çay üretme çabasında olan Çaykur, bir taraftan da Türkiye ekonomisine olumlu yönde önemli bir katkıda bulunuyor. Bunların yanında, bölge insanına alternatif ürün yetiştiriciliği ile ilgili çalışmalarla da destek oluyor. Bu çalışmaların daha da ileri düzeylere taşınması, hizmet yarışında insanlarımıza katkı sağlayacak yeni projelerle mutlu ve refah içinde bir ülke yaratılması en büyük beklenti ve temennimiz. Bir kurum olarak Çaykur ve Çaykur’lu olmak size ne ifade ediyor? Çalışanlarımızın çoğu, bölge insanı olması itibarıyla, öncelikli olarak çay yetiştiricisidir. Çalışma hayatımın yaklaşık 24 senesi Çaykur’da geçti. Bu nedenle Çaykur’a, diğer çalışanlar gibi ben de gönülden bağlıyım. Türk çaycılığının gelişmesinden ve gelinen bu noktada benim de bir katkımın olmasından dolayı haklı bir gurur duymaktayım. [8] EKİM 2013 [Çaykur’danhaberler] Türk damak tadına uygun kaliteli çay üretme çabasında olan Çaykur, bir taraftan da Türkiye ekonomisine olumlu yönde önemli bir katkıda bulunuyor. Bunların yanında, bölge insanına alternatif ürün yetiştiriciliği ile ilgili çalışmalarla da destek oluyor. Türkiye’nin çayı Almanya’da... Çaykur, 5-9 Ekim tarihleri arasında düzenlenen ve dünyanın en büyük gıda fuarlarından biri olan Anuga’da, ihracat çalışmalarına başladığı “didi” soğuk çayını görücüye çıkardı… Uluslararası gıda fuarlarına katılarak, “Türkiye’nin çayı”nı dünyaya tanıtmaya devam eden Çaykur, son olarak Anuga 2013 Gıda Fuarı’na katıldı. Almanya’da düzenlenen, dünyanın en büyük ticari fuarlarından biri olan Anuga’da yer alan Çaykur, organik çaylarının yanı sıra ihracat çalışmalarına başladığı “didi”yi de katılımcıların beğenisine sundu. Fuarda “didi”nin katılımcılar tarafından büyük ilgiyle karşılandığını vurgulayan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, “Yurtiçinden olduğu kadar yurtdışından da soğuk çayımıza ciddi talep var. Almanya’da bunu çok net gördük. “didi”nin ihracına yönelik çalışmalara başladık. Yakın bir zamanda yurtdışına ihracatımız başlayacak,” dedi. “didi”nin Türkiye’de çok sevildiğini ve bugüne kadar yaklaşık 58 milyon adetlik satış hacmine ulaştıklarını aktaran Sütlüoğlu, bayram öncesinde 2,5 litrelik “didi”yi tüketicilerin beğenisine sunduklarını ifade etti. İmdat Sütlüoğlu ayrıca şu anda “didi”nin limon, şeftali ve bergamotlusunun üretildiğini, ilerleyen günlerde ise farklı çeşitlerin de tüketicilerin beğenisine sunulacağını söyledi. Bir kampanya dönemi daha sona erdi Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, bu sezon 672 bin ton yaş çay aldıklarını söyleyerek, bu rakamın geçen yılki rakamlara göre 20 bin ton daha fazla olduğunu, 27 Nisan’da başlayan kampanyanın 11 Ekim itibarıyla tamamlandığını belirterek, ”Çaykur bu yıl en huzurlu yılını yaşadı,” dedi. Sütlüoğlu sözlerine şöyle devam etti; “2013 yılının özetini paylaşmak için buradayım. Sendikanın grev kararı ile başlayan sezonu, oldukça verimli ve sorunsuz bir şekilde geride bıraktık. Alınan grev kararı bölgede kaosa neden olacaktı. Biz de vatandaşımızın sağduyusuna sığındık. Sağ olsunlar buna kulak verdiler ve grev kâğıt üzerinde kaldı. Fabrikalarımız tam kapasite çalışarak üretim yaptı. Bu şekilde birinci sürgünü tamamladık. İkinci sürgün ile beraber randevulu sisteme geçiş yaptık. Geçen yıl bu sistemin antrenmanını yapmıştık. Oluşturduğumuz SMS sistemiyle vatandaşımızı bilgilendirerek soru sorduk. Müstahsilimizin de desteğiyle çok büyük bir sistem değişikliğini sancısız geçirdik. Çay tarihimizin en sorunsuz ve en huzurlu dönemini geride bıraktık. Küçük üreticiler bir günde toplayıp çayını verdi. Her gün çay alım yerine gitmedi. Özel sektörü de büyük ölçüde bu sistem düzenledi. Vatandaş çayını rahat bir şekilde verince geçen yıllara göre ucuz fiyata çayını satmadı. Geçen yıla göre bu sezon birinci sürgünde rekoltemiz 26 bin ton fazla oldu. Bu sezon çay alımımız 672 bin ton olurken geçen seneye göre 20 bin ton civarında fazla çay almış olduk.” Çaykur için bu sene en önemli gelişmenin “didi” markalı soğuk çay üretimi olduğunu sözlerine ekleyen Sütlüoğlu “Halkımız bu ürünü bağrına bastı. Çocuklar ve gençler bu ürünü çok sevdi. Genç nesille “didi” sayesinde kucaklaştık. Bu ürün 58 milyon adet satışı ile bir rekor kırdı. Yeni çıkan bir ürünün bir anda rekor kırması ve yok satması görülmemiştir. Üçüncü fabrikayı da devreye sokarak üretimimize devam ediyoruz. Yine ürünü yetiştirmekte zorlanıyoruz. Ürünümüzün satışı kolalı ve gazlı içecekleri de etkiledi. Aynı segmentte olan diğer markalar ağırlıkla üç büyük ilde satılırken, “didi”nin her ilde satışı yapılmaktadır. Piyasanın arzu ettiği ürünleri üretmeye devam edeceğiz. Bayram öncesinde 2,5 litrelik “didi”yi tüketicilerin beğenisine sunduk. Herkesin kana kana içmesini diliyorum,” dedi. 2013 yılında kapasite artırma çalışmalarının devam ettiğini vurgulayan Sütlüoğlu, “Gelecek yıl yeni bir fabrikamız daha devreye girecek. Mevcut fabrikalarımızda kapasite artışı için yatırımlarımıza devam ediyoruz, edeceğiz. Dünyanın en büyük, en akıllı paketleme fabrikasının projesi de bitmek üzere. Sıradan bir fabrika değil. Çok çevreci ve çok kapasiteli bir paketleme fabrikası olacak. Marka değerimizi yükseltecek fabrikanın ihalesinin birkaç ay içinde yapılmasını planlıyoruz. Turizm destinasyon merkezi olacak. Çayla ilgili her şeyi ziyaretçiler, gösteri ve animasyonlarla izleyerek, alışveriş merkezinde dinlenip çaylarını içebilecekler. 2015’in sonuna kadar bu fabrikayı tamamlamaya çalışıyoruz. Bunun yanında organik alanlarımızı genişleterek çayımızı tamamen organik yapmak için çalışmalarımız sürüyor. Üreticilerimize desteklerimiz bu konuda devam edecek. Bizim tavsiyelerimize müstahsilimizin uyması gerekmektedir” ifadelerini kullandı. EKİM 2013 [9] [pozitif] “İnsanlara güler yüzlü çaylar ikram ediyorum” Yalçın Kanbur, Çaykur Genel Müdürlüğü’nde odacı olarak görev yapıyor. Personele çay servisi yapmaktan evrak dağıtımına kadar pek çok görevi üstlenen Kanbur, kurumdaki ilk yıllarında çay imalatında da çalışmış. Doğuştan işitme ve konuşma sorunu yaşayan Kanbur’un eğitiminde en büyük yardımcısı ise babası olmuş. Genel Müdürlük personeli tarafından çok sevilen Kanbur, güler yüzü ve sempatikliğiyle iş arkadaşlarının gözdesi... Bize kendinizden söz eder misiniz? 1978 Rize Güneysu doğumluyum. Ortaokul mezunuyum. İşine, ailesine ve çalışma arkadaşlarına çok bağlı bir kişiyim. Gülmeyi ve insanlarla iyi iletişim kurmayı çok severim. Evliyim. Üç çocuk sahibiyim. Çocuklarımın ikisi erkek, biri kız. Eşimin ve çocuklarımın herhangi bir engeli yok. Kurumda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? Çaykur’da 1998 yılında engelli işçi alımıyla çalışmaya başladım. Başlangıçta Güneysu Çay Fabrikası’nda mevsimlik işçi olarak üretim kısmında çalıştım. Daha sonra odacı oldum. 2007’de kadrolu işçi oldum. Şu anda Genel Müdürlük zemin katında odacı olarak çalışıyorum. İnsanlara güler yüzlü çaylar ikram ediyorum. Engeliniz nasıl başladı? Doğuştan duyma ve konuşma engelliyim. Çalışma yaşamınızda bu sebepten herhangi bir sıkıntı yaşıyor musunuz? Üretim bölümünde çalışırken zaman zaman sıkıntı yaşadım. Ancak şimdiki de dâhil olmak üzere diğer görevlerimde hiç- [10] EKİM 2013 bir sıkıntı çekmedim. Aslında ben çalışma hayatımda, beni anlamaları için insanlara mümkün olduğunca yardımcı olmaya çalışıyorum. Almış olduğum eğitim ve tecrübelerim buna izin veriyor. İş arkadaşlarınızın size yaklaşımı nasıl? Başlangıçta insanlar benimle hiç anlaşamayacaklarını düşünüyorlar. Ancak iletişim sadece konuşmak değildir. Bunu anlamaları için onlara basit, anlaşılır işaretlerle bir şeyler anlatıyorum. Daha sonra her şey kendiliğinden gelişiyor. Hatta işyerindeki birçok arkadaşım işaret dilini öğrendi. Onlarla daha kolay anlaşıyorum. Zaman zaman başka insanların da beni anlamaları için tercüman oluyorlar. Sadece anlaşma zorlukları oluyor. Herhangi bir anlaşmazlık yaşamıyoruz. Engelli bir çalışan olarak kurumdan beklentileriniz nelerdir? Ben genel olarak girişken bir kişiyim. İnsanları benimle iletişime geçmeye bir şekilde teşvik ederim. Ama benim durumumdaki herkesin bunu yapamadığını görüyorum. Bu yüzden, engeli olanların sosyal hayata daha fazla uyum sağlaması için çalışmalar yapılabilir. Başlangıçta insanlar benimle hiç anlaşamayacaklarını düşünüyorlar. Ancak iletişim sadece konuşmak değildir. Bunu anlamaları için onlara basit, anlaşılır işaretlerle bir şeyler anlatıyorum. Eğitiminizi nasıl tamamladınız? Sekiz yıllık eğitim hayatımın tamamında işitme engellilere özel hazırlanmış bir programdan geçtim. Bu konuda babamdan çok destek aldım. Onun yönlendirmeleri benim hayatım için çok değerlidir. Edindiğiniz tecrübelerinizi paylaşmak, başkalarını yönlendirmek adına sizin faaliyetleriniz var mı ? Rize’deki İşitme Engelliler Derneği’nin aktif üyesiyim. Bir kurum olarak Çaykur’u değerlendirir misiniz? Çaykur sizin için ne ifade ediyor? Çaykur benim için bir yuvadır. EKİM 2013 [11] [ekipruhu] İLHAN MUTİ (İMALAT USTASI) Ne kadar zamandır kurumda çalışıyorsunuz? 1998 yılının şubat ayında kuruma girdim. 16 yıldır buradayım, 14 yıldır da imalat ustası olarak görev yapıyorum. İki yıl gibi kısa bir sürede imalat ustası oldum. Babam da kurumda imalat ustasıydı. Ben lise mezunuyum; usta olmam bu yüzden daha kısa zaman aldı. Kemalpaşa ve çevresinin Çaykur’la olan ilişkisi nasıl? Kemalpaşa’da olup da Çaykur’u bilmeyen yoktur. Hepimizin ağabeyi, amcası, dayısı yani ailesinden en az bir kişi Çaykur’da çalışmıştır. Bir taraftan da çaylıklarımız var, hem işçi hem de halk olarak herkes Çaykur’dan geçiniyor. İmalat ustası olarak göreviniz nedir? Usta olarak öncelikle sabah işe gelenleri ve gelmeyenleri kontrol ediyoruz. Sonra ekibi buna göre organize ediyoruz. Mesela bir bölümde bir işçi işe gelmemiş diyelim, o zaman başka bir bölümdeki işçi arkadaşımızı o bölüme yönlendiriyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde çalışıyoruz. Öğlen yemeği zamanında işçi arkadaşlar birbirleriyle görev yerlerini değiştiriyor; böylece fabrikada üretim durmadan sürüyor. Ambar kısmına yardımcı oluyoruz. Akşamları da iş konuşuyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde çalışıyoruz [12] EKİM 2013 17 bin dekarlık bir araziden yılda 16 bin ton çay alan Kemalpaşa Çay Fabrikası, aynı zamanda kurumun en doğuda yer alan işletmesi. Sarp sınır kapısına 4 kilometre mesafedeki fabrikanın imalat ustalarıyla ve fırın sorumlusuyla konuştuk... Ekibi nasıl yönlendiriyorsunuz? Ekipteki arkadaşlarım benim gözüme baktıklarında ne yapmak istediğimi anlar. İşçi ve memur arkadaşlarımızla, amirlerimizle büyük bir uyum içerisindeyiz. Öyle de olması gerekiyor. Bazen sorunlar çıksa da aramızda çözmeye çalışıyoruz. İş çıkışında toplanıyoruz, beraber yemek yiyoruz. Yaylalara gidiyoruz. Güzel bir sosyal çevremiz var. Fabrikamız da çok güzel. Normalde işletmelerde çalışanlar sekiz saat çalışıp evlerine gider. Biz Çaykur işçileri olarak öyle bakmıyoruz. Bu fabrika bizim diye düşünüyoruz. Çayı biz topluyoruz, bu yörenin çayını topluyoruz. Kendi ürettiğimiz çayı işliyoruz. Dolayısıyla da emeğimiz kaybolmasın diye iyi şeyler olmasını istiyoruz. Bunun için de elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz. Tüm ekip birbirine çok bağlı ve bir takım olmanın bilinciyle çalışıyor. Bir ya da birkaç kişinin yokluğu diğer arkadaşlarımız tarafından doldurulur ve bu bir şikâyet konusu olmaz. Kampanya dönemi sona erdiğinde işçi arkadaşlar geçimlerini nasıl sağlıyor? Arkadaşlar son iki maaşlarını saklıyor genellikle. Bir de çay satışından kazandıkları paralar var. Bunlarla geçimlerini sürdürüyorlar. Çaykur’da çalışanlar var, çayı da Çaykur’a satıyorlar. Bu da demektir ki herkes yine Çaykur sayesinde geçimini sağlıyor. Boş dönemde lüks yaşamıyoruz ama idare etmeye çalışıyoruz. Haftada üç gün şehre iniyorum. İnmediğim dört günde masraf yapmamış oluyorum. Küresel ısınma nedeniyle tüm dünyada yaşanan iklim değişiklikleri gündemde. Yörede bunun etkilerini gözleyebiliyor musunuz? Bu bölge, küresel ısınmanın getirdiği olumsuzlukları çok fazla yaşamıyor henüz ama mart sonuyla nisan başında yağan karlar bu bölgede uzun süre kaldı. Kemalpaşa çayı erkenci olsa da sürgün başlangıcında bu yüzden çok geç gire- EKİM 2013 [13] [ekipruhu] bildik çaya. Bütün Rize bölgesiyle birlikte girdik sürgüne ki normalde bir hafta öncesinden girerdik. Bu bölge küresel ısınmanın olumsuzluklarını büyük oranda yaşamadı. Ben hâlâ çocukluğumdaki iklimi yaşıyorum. Fabrikanızın kapasitesi ne kadar? Ne büyüklükte bir alandan çay alıyorsunuz? 17 bin dekarlık bir alandan yılda 16 bin ton civarında çay alıyoruz; ama günlük kapasitemiz 175 ton olduğu için, dekar başına 10 kilogram çay alımına başlayınca diğer işletmelerden aktarma çay alıyoruz. Bu açıdan bizim fabrikamız aktarma alan bir işletme olarak görülüyor. Çünkü o zaman 140 ton çay alabiliyoruz. Buradan Ardeşen Pazar’a kadar bütün fabrikalara yardımcı oluyoruz. Bunu Genel Müdürlük ayarlıyor. Tarım Dairesi Başkanlığı’ndan günlük aktarma programı veriliyor, bizim eksiğimiz de oradan destekleniyor. Bugün aldığımız miktara bakılıyor, onu 175 tona tamamlıyorlar ve Hopa, Fındıklı, Ardeşen, Pazar bölgelerinden takviye geliyor. Sürgün başında bizde fazla çay olur. Önce biz gönderiyoruz, bizim gönderdiğimizden fazla çayı da alıyoruz diğer işletmelerden. Bölgenin jeolojik yapısı üreticiye sıkıntı yaratıyor mu? Her ne kadar yollardan yararlansa da bu büyük bölgenin yüzde 75’i meyillidir. Yolu olmayan bölgeleri hâlâ fazladır. Çay bahçelerinde torba sepetler kullanılıyor. Bu sepetler dolunca ya sırtta taşınıyor ya da yamaçlardan yola kadar yuvarlıyorlar. Aşağıda ürünü bez torbalara dolduruyorlar. Eskiden katırlarla taşırlarmış; şimdi son model kamyonetler ve pikaplarla alım yerlerine ulaştırıyorlar. Yani sırtta taşıma işi sona erdi alım yerlerinde. [14] EKİM 2013 Turgay Yılmaz (Fırın Sorumlusu) Fırın sorumlusunun görevi nedir? Fırın görevlisi olarak genelde fırın giriş ve çıkış derecelerini kontrol ediyorum. Çıkış sıcaklığının 45 ila 65 derece arasında olması gerekir. 45 derecenin altına düştüğünde çay nemli kalıyor. 65 dereceden yukarı çıkınca da çay yanıyor. Sıcaklık fazla yükseldiğinde kazan dairesini arayıp düşürtüyoruz. Düşük ısıda da tersini yapıyoruz. Artık ısının hangi düzeyde olduğunu çayın kokusundan anlıyoruz. Kaç yıldır kurumdasınız? Ben de 16 yıldır kurumda çalışıyorum. Bir süre fırında çalıştıktan sonra beş sene kadar eksperlik yaptım. Sonra yeniden fırın işçiliğine döndüm. Bir sürgünde 1200 kilo çay veriyorum kuruma. Beş kişilik bir aileyiz.Çayımı satıyorum ve fabrikada çalışıyorum. Siz de üreticisiniz aynı zamanda. Ailenizde kaç kişi çaydan ve çayla ilgili işlerden geçiniyor? Bir sürgünde 1200 kilo çay veriyorum kuruma. Beş kişilik bir aileyiz. Çayımı satıyorum ve fabrikada çalışıyorum; geçimimizi böyle sağlıyoruz, başka bir gelir kaynağımız yok. Bazen ağabeyimin yanında, pencere işinde çalışıyorum. Sigortamın devamını sağlamak için çalışıyorum. Emekli olmama 10 sene var. Çaykur’un randevulu sistem uygulaması hakkında neler düşünüyorsunuz ? Randevulu sistem biz işçiler için gayet iyi oldu; çünkü çalışma süremiz uzadı. Çayını ne zaman satacağını bildiği için üretici açısından da çok iyi oldu. Bölgedeki bayanlar da durumdan çok memnun. Eskiden günler süren çay toplama işlemleri artık çok daha kısa sürelerini alıyor ve başka işlerle uğraşmaları için yeterli zaman kalıyor. Turgay Balcıoğlu (İmalat Usta Yardımcısı) Kampanya dönemi sona erdiğinde işten ayrılıyorsunuz. Bu dönemde ne tür işler yapıyorsunuz? Restoranda çalışıyorum. Soğuk meze yapıyorum. Kampanya dönemi bitince sigortamızın sürmesi için de çalışmamız gerekiyor. Emekli olmama beş sene var. Çalışanlar var, bağıyla bahçesiyle uğraşanlar var. Anne-babasıyla yaşayanlar var. Geçimlerini böyle sağlıyorlar. Bu saatten sonra gurbete de çıkamazlar. Fabrikanız yerli ve yabancı turistler tarafından da ziyaret ediliyormuş bildiğimiz kadarıyla... Buradaki çay satış reyonumuzda önemli miktarda satış yapılıyor. Yazın turist kafileleri fabrikamızı ziyaret ediyor. Bu bölgede konaklayan yabancı ve yerli turistlerin yüzde 90’ı mutlaka fabrikamızı ziyaret eder. Turistlere eşlik ediyoruz, fabrikayı ve Çaykur’u tanıtmaya çalışıyoruz. Çayın üretimini, işleniş şeklini, üretim aşamalarını anlatıyoruz. Çaykur’un kalitesini, diğer şirketlerden ayrılan yönlerini anlatıyoruz. Fabrikanızda çalışan engelli arkadaşlarınızla ilişkileriniz nasıl? Kurum devlet kuruluşu olduğu için, yüzde 4 oranındaki engelli ve eski hükümlü çalıştırma kurallarına tamamen uyuyoruz. Bu arkadaşlarımızdan iyi de verim alıyoruz, üretime katkıları oluyor. Birden çok engeli olan arkadaşlarımızı da aramızda idare ediyoruz. Bir işi yapamayacak durumda olan engelli arkadaşlarımız da var. Onlar da en azından santrallerde çalışıp telefonlara yanıt veriyor. Sosyal açıdan çok önemli bir durum bu bence. Bizim engelli arkadaşlarımız hep aramızdadır ve üretime katkıda bulunmak için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Kimse ‘Ben engelliyim’ diyerek kenara çekilmiyor. Ne olursa olsun bir şeyler yapmak istiyorlar. Alın terleriyle kazandıkları parayı gerçekten hak etmeye çalışıyorlar. Bizde herkes verilen her görevi talimatlara uygun bir şekilde yerine getirme gayreti içindedir. Turistlere eşlik ediyoruz, fabrikayı ve Çaykur’u tanıtmaya çalışıyoruz. Çayın üretimini, işleniş şeklini, üretim aşamalarını anlatıyoruz. Çaykur’un kalitesini, diğer şirketlerden ayrılan yönlerini anlatıyoruz. EKİM 2013 [15] [fotoröportaj] Kemalpaşa Çay Fabrikası hinterlandında 15 köy, bu köylerde toplam 65 çay alım yeri ve bu alımyerlerinde 17.400 dekar alanda çay hasadı yapan 3.135 ruhsatlı çay üreticisi vardır. KEMALPAŞA ÇAY FABRİKASI Kemalpaşa Çay Fabrikası, Çaykur’un en doğudaki fabrikasıdır. Çayın ülkemize getirildiği Batum’a yakınlığı, bu bölgede yetişen çayların hoş kokusuna ve kalitesine de yansımıştır. Yaş çay alım kampanyalarının başlatıldığı fabrikalardan biri olması, bu fabrikada üretilen çayların kalitesine ayrıca önemli katkılar sağlamaktadır. Yaş işletme kapasitesi 175 ton/gün olan fabrika Çaykur’un denize sıfır konumdaki tek fabrikasıdır. Fabrikada 19 memur, 38 kadrolu 154 geçici işçi olmak üzere toplam 211 personel istihdam edilmektedir. İmalat sistemi ortodoks olan fabrika 2013 yılında 16.555 ton yaş çay mubayaası yapmış, komşu fabrikalardan aldığı çaylarla birlikte toplam 17.300 ton yaş çay yaprağını siyah çaya çevirmiştir. 42.381 m² alan üzerinde kurulu fabrikanın kapalı alanı ise 22.204 m²’dir. [16] EKİM 2013 EKİM 2013 [17] [fotoröportaj] Kıvırma işlemi tamamlanan çaylar oksidasyon ünitesine gönderilir. Çaykur’un tüm fabrikalarında olduğu gibi alım yerlerinden gelen çay kamyonları el değmeden boşaltılır. Eşit soldurmanın sağlanması için çay yaprakları belirli noktalarda otomatik karıştırıcılarla altüst edilir. Kurutulma işlemi tamamlanan çaylar sınıflandırılma işlemine tabi tutularak ambalajlanır ve paketleme fabrikalarına gönderilmek üzere ambarlarda muhafaza altına alınır. [18] EKİM 2013 Fermantasyon işleminden kurutma ünitesine gelen çay parçacıkları burada kurutularak, çaylardaki nem oranı yüzde 3 seviyesine indirilir. EKİM 2013 [19] [hobilerimizvebiz] ÇAYKUR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ONLARA EMANET Osman Köseoğlu, Çaykur’un Rize’deki kalbi Genel Müdürlük binasının güvenlik departmanında görev alan spor âşığı bir Kendirli… Oldukça renkli bir kişiliğe sahip olan Köseoğlu ile futboldan yazarlığa kadar ilgi duyduğu pek çok uğraşı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bize kendinizden bahseder misiniz? Rize’nin Kendirli beldesinde doğup büyüdüm. Elektronik Meslek Lisesi mezunuyum. 1991 yılında evlendim. Şu anda iki kız, bir erkek babasıyım. Evlendiğim yıl içimdeki okuma azmiyle Açıköğretim Fakültesi’nde Kamu Yönetimi bölümüne girdim. Gençlere ve çocuklarıma örnek olmayı tercih ettim. Bir dönem Kendirli Spor’da amatör olarak futbol da oynadım. Çaykur ile ne zaman tanıştınız? 1998 yılından 2004 yılına kadar Kendirli Çaykur Çay Fabrikası’nda meslek lisesi mezunlarına tanınan hak sayesinde görev yaptım. Ardından 100. Yıl Paketleme Fabrikası’nda altı yıl teknik eleman olarak çalıştım. Eski Genel Müdürümüz Ekrem Yüce, Çaykur Genel Müdürlük’te güvenlik elemanı açığı oluşunca beni buraya aldı. 2008 yılından bu yana Çaykur Genel Müdürlüğü Güvenlik Şubesi’nde görev yapıyorum. Çalıştığınız hangi departmanı kendinize daha yakın hissediyorsunuz? Tabii ikisi de kıymetli görevler ama benim yapıma, sporla uğraştığım için ve eski komando olmamdan dolayı güvenlik birimi daha uygun duruyor. Kişisel olarak da güvenlik biriminde yer almaktan oldukça mutluyum. Örneğin bir gece soygun girişiminde bulunan art niyetli iki kişiyi de etkisiz hale getirmek bana ve arkadaşıma nasip oldu. Bu konuda başarılı olmak bana gurur veriyor. Sosyal yaşantınızda nelerle ilgileniyorsunuz? Çeşitli kültürel etkinliklere katılıyorum. Çok uzun yıllardan beri hareketli bir yapıya sahibim. Rize’de yaklaşık 10 yıldan beri her gün düzenli olarak spor yapıyorum. Kar, yağmur dinlemeden spor yapmayı çok seviyorum. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Sarıkamış Allahuekber Dağları’nda gerçekleşen ‘Türkiye Şehitlerine Yürüyor’ isimli yürüyüşe katıldım. [20] EKİM 2013 EKİM 2013 [21] [hobilerimizvebiz] Sayın Başbakanımıza 2008 yılında Rize Kültür Merkezi açılışında Kendirli gençliği adına çiçek de vermiştim. Günlük hayatta sosyalleşmek dışında sosyal medyayı da aktif olarak kullanıyorum. Rize Kent Konseyi’ne de üyeyim, Rize’de yer alan sivil toplum örgütleri olarak ilimize katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Çoğu iznimi kendimi geliştireceğim etkinliklerle değerlendirmeyi tercih ediyorum. Bağımsız olarak haberler yayınladığınız bir oluşumun da içerisindeydiniz galiba?.. Evet, Rize’de gerçekleşen ve haber değeri taşıyan organizasyonları, olayları ve gelişmeleri ‘Rize Vizyon’ isimli internet sitemde yayınlıyorum. Dediğim gibi, sosyal medyayı da oldukça yakından takip ediyorum. Yaklaşık dört yıl önce Rize’deki bazı internet sitelerinde Tarım Dairesi Eski Başkanı Muammer Demet sayesinde yazarlık yapmaya başladım. Ardından da yakın zamanda kendi internet sitemi kurdum. Şu anda Rize’de en çok ziyaret edilen 19’uncu internet sitesi olarak faaliyet gösteriyor çalışmam. Her şeyden önce özellikle belirtmek istiyorum; sıkı bir Fenerbahçe taraftarıyım. Kendimi bildim bileli Fenerbahçeliyim. Amcam da oldukça iyi bir futbolcuydu. O zamanlar Cemil Turan dönemiydi. Bende o yıllarda başladı sarı- lacivert aşkı. Ne tür haberler ve yazılar yer alıyor internet sitenizde? Daha çok yerel haberler ve spor haberleri yer alıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Rize Belediyesi’nin Genç Kız Takımı, Türkiye Şampiyonası’nda finale kaldı; onunla ilgili haber yaptım. Yine bölgemizde yer alan çeşitli etkinliklerin de haberlerini yapmaya çalışıyorum. Spora olan ilginizden biraz daha bahsetmek ister misiniz? Her şeyden önce özellikle belirtmek istiyorum; sıkı bir Fenerbahçe taraftarıyım. Kendimi bildim bileli Fenerbahçeliyim. Amcam da oldukça iyi bir futbolcuydu. O zamanlar Cemil Turan dönemiydi. Bende o yıllarda başladı sarı-lacivert aşkı. Örneğin Fenerbahçe kafilesi Rize’ye geldiği zaman mutlaka karşılarız. Yaklaşık 20 yıldır Rize’de kendilerini en iyi şekilde ağırlarız. Bu konu hakkında aslında güzel bir de anım var. 1996 yılında Fenerbahçe’nin Trabzonspor ile çekiştiği ve son maçta şampiyon olduğu bir başarısı var bildiğiniz gibi. Burada Rizespor sahasında Fenerbahçeli futbolcuların antrenmanı vardı. Ben bir gün rüyamda Aykut Kocaman’ın son dakikada gol atacağını gördüm. Arkadaşlarımla ve Kocaman’ın kendisiyle bu rüyamı paylaştığımda, öyle şey mi olur atsam daha erken atarım diye şakalaşmıştık, hepsi şahittir hatta. Ertesi gün Aykut Kocaman maçın son dakikalarında, tam da rüyamda gördüğüm gibi gol attı ve Fenerbahçe o sene şampiyon oldu. 16 senenin ardından geçen yıl Aykut Kocaman, Fenerbahçe kafilesiyle beraber buradaydı yine. Ben de kendisiyle görüşme fırsatı buldum ve 16 sene önce çekilmiş fotoğrafımızı yanımda götürdüm, anımızı hatırlattım. Benim için oldukça mutluluk verici bir andı. Size yakın dostlarınız “Ali Şen” de diyormuş galiba? Bu benzetmeyi neden yapıyorlar? Tabii ben koyu Fenerbahçeli olduğum için sporcularımız geldiğinde her zaman onları karşılardım. Yakın arkadaşlarım da takımımıza olan bu ilgimden dolayı bana o dönemlerde kulüp başkanlığımızı yapan Ali Şen’in ismiyle hitap ederlerdi. Bu arada Çaykur Rizespor’dan da bahsetmek istiyorum. Her zaman onların da arkasındayız, onlar bizim gururumuzdur. Doğup büyüdüğünüz Kendirli’yi çok seviyorsunuz, ismi nereden geliyor? Bizim oranın Rumca ismi Hoğloz’dur. Düzlük anlamına geliyor, gerçekten yöremizin coğrafi yapısı genellikle düzdür. Ayrıca, yaşadığımız yerde eskiden kendir ekilirdi. İsmi de tabii zamanla öyle kaldı. Kişisel olarak da güvenlik biriminde yer almaktan oldukça mutluyum. Örneğin bir gece soygun girişiminde bulunan art niyetli iki kişiyi de etkisiz hale getirmek bana ve arkadaşıma nasip oldu. Bu konuda başarılı olmak bana gurur veriyor. [22] EKİM 2013 EKİM 2013 [23] [kapakhaberi] “didi” için ne “didi”ler? Çaykur’un en yeni ürünü “didi”, soğuk çay pazarını sallamaya devam ediyor. Kısa zamanda önemli bir başarı yakalayarak rekordan rekora koşan “didi”, reklamları, tadı ve boyutlarıyla son ayların en çok konuşulan konularından biri oldu. İşte bakkaldan markete, kahvelerden sosyal medyaya “didi” için konuşulanlar... Soğuk çay piyasasına girdiği haziran ayından bugüne olağanüstü bir başarı göstererek 58 milyonluk bir satış rakamına ulaşan “didi”, yoğun bir rekabetin yaşandığı pazarda rekor üzerine rekor kırmaya devam ediyor. Reklam kampanyasının sıcaklığıyla gündeme damgasını vuran “didi”, sosyal medyada da en çok konuşulan konulardan biri haline geldi. Bakkallardan marketlere, kahvelerden aile sofralarına kadar herkesin yüzünü güldüren “didi”nin bu büyük başarısının altında Çaykur’un gücü ve doğru bir pazarlama stratejisi yatıyor kuşkusuz. Soğuk çay pazarının yüzde 85’inin üç büyük ilde yoğunlaştığı Türkiye’de, Anadolu’da yayılmayı başaran, hatta kaçak çayın yoğun olarak tüketildiği illerde bile büyük bir taleple karşılanan “didi”, satışlarının yüzde 40’ını büyük şehirlerde, yüzde 60’ını ise Anadolu’da gerçekleştiriyor. Dokuz dilde hazırlanan yeni kutularıyla yurtdışına açılmayı hedefleyen “didi” önümüzdeki dönemde de adından sıkça söz ettirecek. Tüm bu rakamlar soğuk çay pazarının oldukça dinamik ve cazip bir sektör olduğunu gösteriyor. Bu rakamlar aynı zamanda yoğun rekabetin de habercisi. Bu yaz soğuk çay pazarında farklı bir gelişme oldu ve Çaykur sürpriz bir hamleyle “didi” markasını pazara sundu. Peki kıyasıya bir rekabetin sürdüğü bu pazarda yeni girişlerin başarı sağlaması olanaklı mı? “didi” dışında bu cazip pazardan pay almak isteyen başka ürünlerin de pazara girmesini bekleyebilir miyiz? “didi” öncü oldu Pazardaki rekabetin iki büyük marka arasında oldukça güçlü bir şekilde devam ettiğini söylemek mümkün. Ancak, “didi”nin burada değişik bir durumu var. Tamamen kuru çay üzerine üretim yapan Çaykur’un ilk kez ürettiği “soğuk çay” tamamen farklı bir segment. İçeriğinde çay olsa da, bu oran ürünlerde yüzde 2-3’ü geçmiyor. Yani çok paralel bir sektör gibi gözükmese de, markanın çay ile özdeşleşmiş olması önemli bir avantaj ve tabii Çaykur’un sahip olduğu dağıtım ağı da önemli bir güç. Hemen her yerde ulaşılabilen Çaykur çaylarının bu gücü, “didi”yi öne çıkarıyor. Nitekim kısa sürede gerçekleşen 58 milyonluk satış adedi buradaki dağıtım gücünü gözler önüne seriyor. Fakat marka bağlılığının dezavantajının yanında, ürünlerin farklılaşmamış olması pazara yeni girmeye niyetlenenleri iştahlandırabilir. Soğuk çayda gözümüze çarpan belirgin bir farklılaşma görülmüyor. “didi”nin (rakiplerinin ürünleriyle karşılaştırıldığında) 50 cl. ve 2,5 litrelik ürünleriyle ve yeni tadı bergamot aromalı soğuk çay ile farklılaşmaya gitmesinin nedeni pazarda farklılaşmaya yönelik adımlar atmak olarak değerlendiriliyor. Hatta bu farklılaşma rakip firmaların da aynı boyutlarda ürünlere yönelmesine yol açıyor ve bu anlamda “didi” öncü rolünü üstleniyor. Türkiye’de soğuk çay pazarı Ülkemizde “soğuk çay” pazarının büyüklüğü 2012 yılında 400 milyon TL’yi aşmış durumda. Türkiye’de pazar beş yılda üç kat büyüdü, önümüzdeki beş yılda da büyüme aynı seviyede devam edecek. Bugün ortalama 1 litre olan kişi başı tüketimin de, gelecek yıllarda yükselerek, pazar büyüklüğünü iki-üç kat artırması bekleniyor. [24] EKİM 2013 EKİM 2013 [25] [kapakhaberi] Aytaç Arslançelik-Can Market 50 cl. FARKI Türkiye’de meşrubat tüketimi her geçen gün artıyor. Bu sebeple pazara çeşitli kategorilerde yeni markalar giriş yapıyor ve alıcıların gücü bu sebeple rekabetin arttığı her dakika artıyor, ancak sektörü yönlendirecek bir güç değil tabii ki bu. Fiyat hassasiyeti konusunda ise, soğuk çayın fiyatı büyük porsiyonlarda koladan pahalı olsa da, meyve suları ile paralel seyrediyor diyebiliriz. Küçük porsiyonlarda ise çoğunlukla aralarında büyük farklar bulunmayan içecekler, “didi”nin piyasaya sürdüğü 50 cl.’lik orta büyüklükteki porsiyon ile bir farklılık yarattı. Fiyatların birbirine oldukça yakın olması, fiyat hassasiyeti yerine marka bağlılığı ve tat hassasiyetini ön plana çıkarmış gibi görünüyor. Tabii alıcıların gücünün tam olarak ölçülebilmesi için soğuk çay ürününü deneyen ve bu ürün hakkında bilgi sahibi olan kitlenin artması da gerekiyor. Bugün kola tükettiği halde, soğuk çayı denememiş pek çok tüketici mevcut. Orta yaş seviyesi ve üstünde özellikle göze çarpan bu durum nedeniyle, ailelerin yemek masalarında soğuk çay görmek biraz zorlaşıyor. Dağıtım Ülkesel yönetim politikaları ve soğuk çay üretimindeki standartlar normal bir meşrubat üretimindeki ile aynı olduğu için ekstra bir giriş engeli gözükmüyor. Pazardaki doğal rekabetin haricinde ekonomik ölçünün de yarattığı bir baskıdan söz edemeyiz. Nitekim böyle bir durum söz konusu olsaydı, daha önce bu pazarda hiç yer almayan bir kuruluş olan Çaykur pazarda uygun fiyatlı ve yüksek gramajlı bir ürün denemeyi düşünemezdi. Dağıtım konusuna gelecek olursak; bu, pazar için bir giriş engeli olabilir. Çünkü pazarda adından söz ettiren markalar bu konuda rakipsiz. Çaykur’un en güçlü olduğu nokta da dağıtım. Çaykur’un çayları ile girmediği bakkal, market ve süpermarket yok. [26] EKİM 2013 Ne “didi”ler? Kadir İpek-Ar Gıda Müşterilerimizden kutu büyüklüğüyle ilgili öneriler alıyoruz. 50 cl’lik kutuların yanında 33 cl’lik kutular da piyasaya sürülse “didi” satışlarımızın daha da artacağını düşünüyorum. Şu anda şeftali ve bergamot aromalı ürünler çok fazla satılıyor. Ayda ortalama 25 koli satıyoruz. Yeni bir ürürn için bu iyi bir satış rakamı. “didi”yi daha çok gençler satın alıyor. Bayi ve dağıtım ağıyla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Bayimiz geliyor ve ürün tanıtımlarını gayet güzel yapıyor. Çaykur bu konuda çok iyi. Küçük esnafı koruyor; o yüzden de Çaykur’a minnettarız. Yeni bir ürün olduğu için başlarda tereddütle karşıladık ama satışlarımızda önemli bir artış yakaladık. Piyasada da önemli ölçüde tutuldu. Şu anda satışlarımız çok iyi. Üç ürün de eşit oranda satılıyor. Bayi ve dağıtım ağıyla ilgili hiçbir problem yaşamıyoruz. Yoğunlukla gençler tarafından tüketiliyor. O nedenle gündüz satışlarımız daha fazla oluyor. Yazın piyasaya çıkan bir ürün olduğu için kış aylarındaki satış miktarını da izleyeceğiz. Şu anda görünen, “didi”nin rakiplerine göre çok daha başarılı bir grafik izlediği. Yeni 2,5 litrelik ürünleri de merakla bekliyoruz. Tek talebimiz yer sıkıntımızın olması nedeniyle, mevcut dolapları kullanıyor olmamız. “didi”ye özel bir dolap hem ürünün görünürlüğü, hem de kalitesi açısından müşterilerimizde farklı bir algı yaratır diye düşünüyorum. Halit Suday-Orka Süpermarket “didi”, reyona yerleştirdiğimizden beri diğerlerine oranla en çok satılan ürünümüz oldu. Bunun nedeni tabii ki boyut ve fiyatı ama en önemlisi yerli bir üreticiye sahip olması. Ben de tadına baktım ve ürün piyasaya çıktığından beri hep “didi” içmeye başladım. Kalite olarak rakiplerinden hiçbir farkı yok. Bir ara bulmakta çok sıkıntı yaşadık. Açıkçası bir anlamda karaborsaya düştü ürün ve ikinci, üçüncü ellerden almak zorunda kaldık. Sonuçta ürünümüzü hep rafta bulundurduk ve bugüne kadar önemli satış rakamlarına ulaştık. 2,5 litrelik “didi”leri teşhir etmek için yerimiz şimdiden hazır. Bugüne kadar hiçbir soğuk çay üreticisi ne 500 ml.’lik ne de 2,5 litrelik bir ürün çıkardı. Bunlar Çaykur’un piyasadaki ilkleri. Ben inanıyorum ki 2,5 litrelik “didi” piyasaya çıktığı andan itibaren rakiplerinin 1,5 litrelik ürünlerini geride bırakacaktır. Bu açıdan hiçbir sıkıntımız yok. En çok yerli müşterilerimiz satın alıyor “didi”yi. En büyük nedeni de kendi ülkelerine, kendi firmalarına sahip çıkmaları. Yabancılar da alıyor. Nedenini sorduğumdaysa tadının güzel ve fiyatının ekonomik olduğunu söylediler. Soğuk çayı yaş grubu olarak herkes tüketebiliyor ama gençler arasında daha yaygın. Bergamot ve limon aromalı “didi” en çok satılan ürünümüz. Toplamda ise aylık 150 koli civarında satışımız var. Bu çok iyi bir rakam. Tabii bu rakamlar yaz dönemi için. Kışın ister istemez soğuk çay satışlarımız düşer. Pazarda böyle bir başarı kazanmış bir ürünün kendi dolap ve stantlarının bulunması da büyük avantaj sağlayacaktır. Önümüzdeki dönemde bu tür beklentilerimizin de karşılanacağını düşünüyorum. Çaykur başarılı bir kurum. İstikrarsız ve başarısız pek çok kurumla karşılaştırıldığında Çaykur’un özel bir konumu var. Çocukluğumdan beri Çaykur’u, Rize’yi ve çaylarını hep bilmişimdir. Kimbilir kaç nesle hitap ediyor bu firma! Tabii ki bizim için güvenilir bir kurum. Hem devlet kuruluşu olması hem de yerli üretici ve tüketiciye hitap etmesi açısından pozitif bir kurum. “didi”nin Çaykur’un bir ürünü olduğu algısı tüm müşterilerimizin zihnine yerleşmiş durumda. Reklam kampanyasının da çok başarılı olduğunu düşünüyorum. EKİM 2013 [27] i” d i “d a d a y d e m [kapakhaberi] l a y Sos Çaykur markasının da dayanamayarak soğuk çay denemesi yaptığı üründür. Şu sırala r marketlerde 500 ml. olarak 1 tlden ala bileceğiniz çay. kar tanesi yorumla.com hızlı ve etkili bir “Soğuk çay” piyasasına kahvelerde de artık i”; giriş yapan Çaykur-“did ” n iki oralet, bir soğuk çay istenmeye başladı. “orada büfeler or. marketler, bakkallar, şeklinde siparişler veriliy lam kımıza. Bir anda çok sağ “didi” yetiştiremiyor hal r. yku Ça er ürl dim. teşekk bergamot içicisi haline gel aeneskral Bir Rizeli olarak Çayku r gibi köklü bir çay firmasının böyle inovasyonlar yapmasını geç bile buldum ama biz “didi”’yi çok beğendik, sanırım Türkiye de bizim gibi düşünüyor ki zor buluyoruz marketlerde, “didi” rafları neredeyse bomboş... Bu arada bilme yenler için ‘“didi”’ Lazca’da ‘büyük’ anlam ına gelir, ambalajından da bu çok net tahmin edileb ilir. :) nsylmz Ben bu “didi”’ye taktım galiba gittim bergamotlusunu da denedim onu da beğendim Rakip leri ile karşılaştırmadan, yadırg amadan, ön yargılı olmadan bir deneyin. Son uçta değişik bir aroma bergamot severim de ben :) Gözde Mutluer Reklam kampanyalarında bir lays teyzesi, bir evin ana tadı yakalamaya çalışmış ve bence başarmış üründür. teyzeyi gerçekten çok iyi seçmişler veya bizim halk olarak tombik teyzelere karşı aşırı sempatimiz var. shinigami ryuk Çaykur, Lazca büyük/çok anlamına gelen bir kelimeyi ürünün ismi -”didi”olarak koymuş ve Lazlar’a selam çakmış. O zaman bir Laz olarak “didi” mardi (çok teşekkürler) Çaykur diyeyim ben de. ma lazi vore Bugün 2.5 litrelik dev şişeleri çıkmış. Dizi dizi, marketin ortasında duruyordu. İndirimli fiyatıyla 3.20 liraydı; rakiplerine göre çok makul ve “didi”ye göre bayağı ekonomik bir seçenek. asuregibisurat “didi” alıp içelim “didi”m. Bebelerde hadi hemen al “didi”. Ben de söz verdiysek alırız “didi”m. “didi”ymi tutttum ve ald ım. “didi” gibi bir marka olu şturduğunuz için sizi canı gönülden tebrik ede rim. Ailece alıyoruz ve içiyoruz. Tebrikler. İsmail Akgöz Türk malıdır. Denemek lazım. laedriy Yerli mali yurdun malı herkes onu kullanmalı diy e naralar ataraktan ilk gördüğüm yerde almak istediğim soğuk çay. the phantom of the opera Bergamot aromalısı iplerine güzel olan, içimi rahat, rak litrelik haliyle taş çıkaran soğuk çay. 2.5 me durumundan artık sürekli markete git kurtaracak gibi duruyor. sherlockmeisida [28] EKİM 2013 2.5 litre kesmedi 19 litrelik damacana istiyoruz ! A.Gökhan “didi” tarafından retweetlendi Muhteşem 3’lü. Bergamot aromalı favorim. Vapur insanı Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı, otlusu @”didi”Caykur bergam 2.5 litreliği 10 numara olan içecek. aga de çıkmış, daha ne olsun un Uz lih S4 Avrupa’ya da gelicek mi geldi mi, biz gurbetçiler de içmek denemek ve Türk içeceğimiz ile göğsümüzü kabartmak isteriz :) Halil Catal EKİM 2013 [29] [emekverenler] “BÖLGENİN SEVDALISIYDIK” Biz çocuklarımızı bu bölgeye faydaları olsun, bu bölgeyi kalkındırsınlar diye çayla ilgili okullara, ziraat fakültelerine gönderdik. Sözgelimi ben kendi oğluma çay teknolojisi ve çay eksperliği okuttum. Çaykur’a 37 yıl emek veren İsmail Hakkı Çelik, mesaisi boyunca idari kadroda yer almış bir isim. Kurumun tarihine 1974’ten bu yana tanıklık eden Çelik kurumun geçmişini, bugününü ve geleceğini anlattı... Kurumda ne kadar süre çalıştınız? 1974’ten 2012’ye kadar bütün genel müdürlerle çalıştım. 37 yıl boyunca görev yaptım. İlk önce fabrikalarda imalat işçisi olarak çalıştım kısa bir süre. Sonra Genel Müdürlük binasına gelerek idari işlerde çalıştım. 25 sene de sendika başkanlığı yaptım amatör sendikacı olarak. Profesyonel olan hiçbir şeyi sevmiyorum ne sporda ne de başka bir alanda. Geçen 37 yılın ardından Çaykur’un dününü ve bugününü nasıl değerlendirirsiniz? 37 yıllık çalışma süremde bizim maddi imkânlarımız çok farklıydı. Mesai kavramımız yoktu; iş bitinceye kadar çalışırdık biz. İşyerini kendi işimiz olarak görürdük. Bunun yanında ücretler de çok tatmin ediciydi. O tarihlerde işçilerin her türlü imkânı vardı. Hatta idarecilerimiz, memur arkadaşlarımız bizim tesislerimizde dinlenir, bizim imkânlarımızdan yararlanırlardı. Değişen dünya koşullarında bu imkânlar da değişime uğradı doğal olarak. Makineleşme sonrası neler oldu? Makineleşme de pek çok şeyi değiştirdi. Bu kurumda 48 bin işçinin çalıştığı dönemleri hatırlarım. Şimdi 9 bin civarında çalışan var yanlış hatırlamıyorsam. 20 bine yakın daimi çalışan işçisi vardı kurumun bir tarihlerde. [30] EKİM 2013 Bunun da bölgeye çok büyük bir getirisi vardı. Şöyle ki; yaş çay yaprağından sağlanan girdi kadar sanayide çalışanın da girdisi vardı. Bölgeyi ayakta tutan da tam olarak buydu. Şimdiki durum nedir peki? 1940 yılında bu kurum devlet teşvikiyle kuruldu. Üreticisine, çalışanına teşvik verildi yani özendirildi. Bu durum 70’li yılların sonuna kadar böyle devam etti ve çok büyük getirisi oldu bölgeye. Bölge Çaykur sayesinde kalkındı ama o dönemlerde Rize’nin nüfusu 420 binlerdeydi, şimdi 320 binlerde. Nüfus azaldı yani. Her yörenin nüfusu artarken bizimki neden azaldı diye sormak gerek. Çocukluk yıllarınız da Çaykur’da geçti değil mi? Biz çocukluk yıllarımızda, okul yılları da dâhil, hem okur hem de Çaykur’da çalışırdık. Hatta çocukluk yıllarında Çaykur’da işçi olarak çalışıp, burada görev yapmış iki Genel Müdürümüz vardır. İşçi olarak çalışmış, sonra okula gitmiş, yaz döneminde çalışmış, okulu bitirip geri dönmüş ve Genel Müdür olmuşlar. Sözgelimi Nejat Uran, 11 sene Genel Müdürlük yapmıştır. Şimdiki Genel Müdürümüz de yine bölgemizin insanıdır. Çaydan istifade eden, çayı tanıyan Genel Müdürlerimizin olması kurumumuz için bir şanstır. EKİM 2013 [31] [emekverenler] Çaykur bizim göz bebeğimiz; bunu baştan beri vurguluyorum. Çaykur’un politikaları devletin politikalarıdır. Sosyal devlet olgusunu her zaman vurgulayan bir yapısı var. Bunun başka türlüsü de olamaz zaten. Kendi çocuklarınız neler yapıyor peki? Biz çocuklarımızı bu bölgeye faydaları olsun, bu bölgeyi kalkındırsınlar diye çayla ilgili okullara, ziraat fakültelerine gönderdik. Sözgelimi ben kendi oğluma çay teknolojisi ve çay eksperliği okuttum; bu kurumda benden sonra o da çalışsın, ekmek yesin, bölgesine hizmet etsin diye. Maalesef oğlum başka bir alanda çalışmayı seçti ve şimdi Ovit Dağı Tüneli’nde makine operatörlüğü yapıyor. Çaykur’un uyguladığı yeni sistemler hakkında neler düşünüyorsunuz? Randevulu sistem çok iyi, Genel Müdürümüz İmdat Sütlüoğlu’nun bu sistemi hayata geçirmesi çok güzel bir olay. Daha önce de bu sistemin tartışmaları oldu. Defalarca gündeme getirildi hatta bizim sendikamız tarafından bile dosyalar hazırlandı ve daha önceki Genel Müdürlere sunuldu. Önce çok sıcak bakıldı ama hangi nedenle bilmiyorum hiçbir zaman uygulanmadı. Peki başka neler yapılabilir sizce? Şimdiki Genel Müdürümüzün bu konuya büyük önem verdiğini biliyorum. Kendisi de bu bölgenin insanı olduğu için bu sıkıntıları biliyordu ve uygulamaya geçti. Sonuçta hem üretici hem de Çaykur açısından daha kaliteli bir süreç oluştu. Bu uygulama daha da genişletilebilir. Alım yerlerinin by-pass edilmesi bile devreye girebilir ve bu sayede vatandaş çayını özelliklerini kaybetmeden alıp fabrikaya doğrudan kendisi getirebilir. Çaylıkların yenilenmesiyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Çay bu bölgenin olmazsa olmazıdır. Arazimiz çok kısıtlı. Yani bizi başka bir şey kalkındıramaz, besleyemez. Çayın kökü çok derinlere kadar iniyor ve diğer bitkilere izin vermiyor. Bunlara bakmak, eski haline getirmek çok uzun zaman alır. Üretici bunu yapmak istiyor ama gücü yok. Devlet destek verse, çaylıkların bir kısmını söktürse ya da yenilese çok iyi [32] EKİM 2013 olur. Benim babamdan kalma 70 yıllık çaylığım var. Yenileme çalışmasının yapılması lazım. Giderek özelliğini kaybediyor. Bu tür çaylıkların sökülüp yeniden yapılması gerekir. Bunun yapılabilmesi için de devletin en az üç-dört sene destek vermesi gerekiyor. Vatandaş bunu tek başına yapamaz. Çalışanıma yabancı gözüyle bakmadım, bu bölgenin insanı olarak baktım, arkadaş olarak baktım. Bu bölgeyi hep birlikte biz kalkındıracağız sonuçta. Babam da bu kurumda yetişmişti, imalat ustasıydı, çocukluğum onun yanında geçti. Yani bölgenin sevdalısıydık daha doğrusu. Başka birçok proje hayata geçirilmeyi bekliyor; bu konuda neler söylersiniz? Genel Müdürümüz İmdat Bey’in projelerini beğeniyorum. Bu kurumda 37 yıl çalıştım ve yenilikleri merak ediyorum tabii. Arkadaşlarıma soruyorum, bakıyorum. Zamanında bizim düşündüklerimizi, diğer bürokratlarla çalıştığımız dönemlerde onların heves edip de yapamadıklarını hayata geçiriyor. Hem yöremizin insanı olması hem de devlet kademelerindeki üst düzey görevleri nedeniyle bir ağırlığı var. Başarılarının devamını diliyorum. Sizin idari kadrodaki göreviniz neydi? Ben burada idari işlerde puantörlük yaptım. Çay tadımcısı kadrosundaydım. Her kısmında çalıştım. Bu bölgenin, bu coğrafyanın âşığıydım. İşimi sahiplendim, seve seve çalıştım. Çalışanlarımıza arkadaş gözüyle baktım. Bu bölgeyi hep birlikte biz kalkındıracağız sonuçta. Babam da bu kurumda yetişmişti, imalat ustasıydı; çocukluğum onun yanında geçti. Bölgenin ailecek sevdalısıydık kısacası. Çay üretmek işin bir ayağı, bir de pazarlama konusu var... Dünyada çay üretiminde yedinci, çay tüketiminde ikinci sıradayız. Yani bütün dünya devleri bu pastadan pay almaya çalışıyor. En fazla çay pazarlayan ülke olan İngiltere’nin hiç çayı olmadığını biliyorum. En fazla pazarlamayı yapar ama kendisi çay üreticisi değildir. Tekel’de sigarada ve şekerde bir şey uygulandı. Dünya devleri bizi yutmak istediler ve yuttular da. Çayda da aynısını yapmaya çalışıyorlar. Sizce bu konuda neler yapılabilir? Bu noktada doğru stratejiler geliştirilirse, ki böyle olacağına inanıyorum, o zaman dünya lideri olabiliriz. Kaliteli çay üretimi ve ürün çeşitlendirmesiyle gelecekte çok önemli bir konuma geleceğimizi düşünüyorum. 300 tonu odun, 300 tonu çay esnafına uygun toplam 600 ton çay almak yerine, 300 ton kaliteli çay alınırsa, iyi imalat ustaları yetiştirilip iyi imalat yapılırsa, vasıflı işçilere ağırlık verilirse ve üretilen çay damak tadına uygun olursa problem kalmaz. Yani ben 1 kilo değil yarım kilo çay alacağım ve bu benim iki haftalık ihtiyacımı karşılayacak; çayı içtiğimde mutluluk duyacağım, çayın rayihasını hissedeceğim. Bunlar yapılırsa dünyanın en çok çay satan ülkesi oluruz. Benim görüşüm bu. Çaykur’un bir de sosyal sorumluluk yönü var... Çaykur bizim göz bebeğimiz, bunu baştan beri vurguluyorum. Çaykur’un politikaları devletin politikalarıdır. Sosyal devlet olgusunu her zaman vurgulayan bir yapısı var. Bunun başka türlüsü de olamaz zaten. Her ne kadar KİT olsa da, kendi yağıyla kavrulsa da devlet tarafından desteklenir zaman zaman. Özel sektör ticari amaçla çalışır ama Çaykur öyle değildir. Çaykur’un görevi, bu bölgenin insanını burada tutmaktır. Bu nedenle her türlü ihtiyaca cevap vermek zorundadır. Çaykur, çalışanlarının düğünleriyle, cenazeleriyle; hastalığıyla ve diğer her türlü ihtiyacıyla yıllardır ilgilendi ve hâlâ da ilgileniyor. O nedenle hiçbir çalışan tarafından bir devlet dairesi olarak algılanmadı, mesai saatlerinde çalışılacak bir yer olarak bakılmadı. Bizim işimiz olarak görüldü. EKİM 2013 [33] [sağlık] Daima “Evet” stresi artırıyor “Hayır” diyememek bilinçaltında yatan pek çok inanca dayanır. Bu, kişiden kişiye değişir. Genelde çocukken ya da gelişim sürecinde öğrenilmiş bir şeydir. Zamanla kişi kendisine olan saygısını daha da yitirir ve yaşam amacını -kendisi olma amacını-gerçekleştiremediği için bir iç huzursuzluk, mutsuzluk duymaya başlar. Artık “hayır” diyememek, başkalarının isteklerine öncelik vermek bir alışkanlık haline gelmiştir. Alışkanlıklarımız da yaşam kalitemizi ya yükseltir ya da düşürür. [34] EKİM 2013 Modern zamanların pek çok avantajı olsa da en kötü yanlarından biri insanların üzerinde yarattığı stres ve bunun getirdiği psikolojik, fizyolojik sorunlar. Suçluluk duygusu, içsel çatışma veya “yapabilirim” yanılgısıyla “evet” yerine “hayır” demek ve daha fazla talep karşısında “hayır” demeyi öğrenmek günümüzde kişinin kendisi için yapabileceği en büyük iyiliklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Peki bulunduğu ortamda farklı duygularla “hayır” yerine “evet” diyen kişiyi maruz kaldığı durumlar sonrasında neler bekliyor ve kişi bundan nasıl etkileniyor? “Hayır” demeyi öğrenmenin ve uygulamanın maruz kalınan stres düzeyinin düşmesine ve kişinin hayatındaki önemli şeylere vakit ayırmasına yardımcı olacağını vurgulayan uzmanlara göre, birisine “hayır” demek kişinin umursamaz, bencil ve diğer kişilere sırtını dönmüş olarak görülmesine neden olabiliyor. Yorgunluk sebebi Bazen bu durumların altında beğenilmemek, hoşlanılmamak, eleştirilmek, reddedilmek, dışlanmak ve bir arkadaşlığı kaybet mek korkusu yatabiliyor. İlginç bir şekilde “hayır” diyebilme becerisi özgüven ile yakın bir ilişki içinde bulunuyor. Özgüven ve özsaygı düzeyi düşük olan kişiler başkalarına karşı çıkma konusunda genelde sıkıntı duyuyor ve başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyma eğilimi içinde oluyor. Kişi başkaları için yaşayan birisine dönüştüğünü hissettiğinde, kendi özdeğeri diğer insanlar için yaptıklarına bağımlı hale gelebiliyor. Böylece zaman içinde çevrede kişinin her daim hazır olmasını ve taleplerinin karşılanmasını bekleyen bir çember oluşuyor. “Hayır” diyememek yorgunluğa, öfkeye ve strese neden oluyor. Stresi azaltıyor “Hayır” demek, “evet” demeye göre daha sağlıklı bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Kişinin “evet” demeye devam etmesi taleplerin sayısının artmasına ve stres düzeyinin tırmanmasına neden olabiliyor. “Hayır” demek belki en kolay yol olmasa da, kişinin stresini azaltmasını, sorumluluklarını yerine daha iyi getirmesini, yeni ilgi alanları edinmesini sağlıyor. Aşırı yük ve fazla stres altında kalmak ve bunlardan “evet” diyerek kurtulacağını düşünmek, kişinin kendisini hasta ve tükenmiş hissetmesine yol açıyor. Ne zaman “hayır” demeli? Hangi faaliyet için vakit ve enerji harcamanın değer olduğunu kestirmek bazen güç olabiliyor. Kişinin karşısına çıkan yükümlülükleri ve fırsatları değerlendirmek için belli stratejilerden yararlanmasını tavsiye eden uzmanlar şu önerilerde bulunuyor: • En önemli olanı bulup, üzerine odaklanın. Yeni bir söz vermeden önce yükümlülük ve önceliklerinizi gözden geçirin. Sizin için çok önemli olduğunu hissediyorsanız, gerçekleştirin; yoksa pas geçin. • “Evet-stres” oranını tartın. Vereceğiniz yeni söz, size kısa vadeli, anlık bir yük mü getiriyor, yoksa sizi aylar sürecek ek bir stres altına mı sokuyor? İkincisi söz konusu ise, “evet” demek yerine başka hangi seçenekler olduğunu tekrar gözden geçirin. • Değerlendirmeleriniz sırasında suçluluk duygusundan arının. • Değerlendirdiğiniz konuya odaklanın. Yanıt vermeden önce kendinize zaman tanıyın. Nasıl “hayır” demeli? “Hayır” derken kısa ve öz olmaya özen gösterilmesi gerekiyor. “Hayır” uygun olmayan görevleri üstlenmemenizi sağlayacak olan basit, tek ve güçlü bir sözcüktür. Her zaman durum bu kadar basit olmayabilir. Ama unutulmamalı ki “hayır” sözcüğü kesindir, kullanmaktan korkulmaması gerekir. Onun yerine “emin değilim”, “yapabileceğimi sanmıyorum” gibi ifadeler ileride “evet” diyebileceğiniz şeklinde yorumlanabilir. Açıklama yapmayın “Hayır” derken, reddetme nedeniyle ile ilgili uzun açıklamalar yapmaktan ve kendinizi haklı göstermeye çabalamaktan uzak durun. Dürüst, saygılı ve kararlı duruş karşıdaki kişinin yanıtı kabullenmesi açısından oldukça önem taşıyor. Daha önce sosyal hayatta “evet” demeye alışan bireyler için “hayır” demek o kadar da kolay olmayabiliyor. Ancak “hayır” demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırıyor ve stresi azaltıyor. EKİM 2013 [35] [aileveçocuk] Ona “haydi” demeyin! Altı yaşından küçük çocuklar için zamanın bir anlamı yoktur ve çabuk olmak onlara göre büyük faydalar da sağlamaz. Çeşitli durumlarda söylenen “haydi”, “lütfen acele et” gibi sözler onları bir yarış havasına sokar ve kendilerini kötü hissetmelerine yol açar. [36] EKİM 2013 Direktiflerinizi moral bozucu olmaktan çıkarıp eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Yaptığı işlerdeki yavaşlığın ve süratin kendi kontrolü altında olduğunu hissetmesini sağlarsanız olaylar üzerinde oyalanarak ağırdan alma gücünü kullanmaya ihtiyaç duymayacaktır. Dakik bir insan olun. İşleri zamanında yapmanız çocuğunuzun bunun önemini anlamasını ve diğerleriyle empati kurmasını sağlar. Ona, “Hazırlanmak için acele etmeliyiz, böylece anaokuluna zamanında gidebilir ve öğretmenini bekletmeyiz” diyebilirsiniz. Bu, daha hızlı olması için çocuğunuzu motive edecektir; ayrıca bir yerde zamanında olmak ile gecikmenin diğerleri üzerindeki etkisi arasındaki ilişkiyi kurmasını sağlayacaktır. Ona hazırlanması için yeterli zamanı verin. Eğer aceleniz varsa, anaokulu çağındaki ‘kaplumbağanızı’ beklemek, sakinliğinizi kaybetmenize ve daha fazla gecikmenize neden olabilir. Dışarı çıkmaya hazırlanması için ihtiyacı olan zamanı tanıyın. Acele etmenin ne anlama geldiğini bilmeyen ve “tam zamanlı araştırmacı” olan biri için oyalanmak tipik bir davranıştır. Bir program hazırlayın ve onu takip edin. Bir çocuğun günlük yaşantısında rutine ve tutarlılığa ihtiyacı olduğunda ya da rutini bozulduğu için oyalanmalara başladığında zaman sınırlamaları koyun; yemek, banyo, oyun ve uyku için sabit örnek süreler belirleyin. Böylece sizin istediğiniz işlere ait zaman dilimlerine alışmasını sağlayabilirsiniz. EKİM 2013 [37] [aileveçocuk] Neler Yapılmalı? Sizin adımlarınıza yetişebilmesi için bunu kolay bir hale getirin. l Motive edici sorular sorun ve kıyafet değiştirirken acele etmeyle ilgili basit oyunlar oynayın. Örneğin, ondan babaannesinin evinde ne olduğunu tahmin etmesini isteyin ve hızlı bir şekilde hazırlanması için onu özendirin. Ya da evden arabaya doğru gelirken acele etmesini istiyorsanız, kollarınızı açıp ondan koşmasını isteyebilirsiniz. l Rekor kırma oyunu oynayın. l Çocuklar zamansal bir rekor kırmaya çalışırken sizin isteklerinizi yaparken olduğundan daha hızlı hareket ederler. Ona, “Görelim bakalım saat çalmadan önce giyinebilecek misin?” diyebilirsiniz. l Size özenmesini sağlayın. l Problem örneği: Ayşegül Oyalanıyor Neler Yapılmamalı? Kontrolü kaybetmeyin. Eğer aceleniz varsa ve çocuğunuz bu duruma aldırış etmiyorsa, onun oyalanmasına dikkatinizi vererek her ikinizin de yavaşlamasına neden olmayın. Örneğin hızlanması için ona bağırmayın. Sinirlenmek, yalnızca onu daha fazla yavaşlamaya teşvik edecektir. l Onu azarlamayın. l Oyalandığı zamanlarda acele etmesi için onu azarlamak yalnızca onun ilgisini hareketsiz kalmaya itecektir. Acele ettirme tekniğinizi, bir oyuna dönüştürme yöntemiyle değiştirin. l Kendiniz oyalanmayın. l Çocuğunuzun bir yere gitmeye hazırlanması için demek istediğiniz şey ile gösterdiğiniz şeyin aynı olması gerekmektedir. Örneğin ona, kendiniz hazır değilken “Ben gitmek için hazırım” demeyin. l l Örneğin ona şöyle deyin: “Saat çalmadan işlerini bitirdiğinde okula gitmek için evden çıkmadan önce oyun oynamak için 10 dakikan olur.” Bu, çocuğunuzun program dâhilinde gittiğinde kendisini güzel şeylerin beklediğini görmesini sağlar. l Sonucunda ödüllendirdiğiniz kadar eylemi yaparken de ödüllendirin. l [38] EKİM 2013 l Verilen işi bitirmek için eyleme geçtiğinde çocuğunuzu destekleyin. Örneğin ona şöyle deyin: “Hızlı giyinebilme tarzını seviyorum.” Bu, bitirmesine kadar bekleyip sonra yalnızca, “Giyindiğin için teşekkür ederim” demenizden iyidir. l Ona dünyanın onun kendi programına rağmen devam etmekte olduğunu öğretmek için, gerektiğinde işini bitirebilmesi için fiziksel rehberlik edin (arabaya binerken, giyinirken vb.). l Eğer çocuğunuz sizin isteklerinizin dışında bir şey yapmak istediği için oyalanıyorsa, “büyükanne kuralını” uygulayın. Örneğin ona şöyle deyin: “Giyinmeni bitirdiğin zaman, oyuncak treninle oynayabilirsin.” Üç yaşındaki Ayşegül, o an yapılması gereken şeyleri yapmak yerine bağcıklarıyla oynamakta ya da çimleri biçmeye gitmeye karar vermekte ustaydı. Büyükannesi Hatice Hanım ve bakıcısı onu zorla, neredeyse sürükleyerek anaokulunun kapısına götürdükleri için kendilerini kötü hissediyorlardı. Büyükanne, “Acele et! Oyalanmayı bırak!” diye yönlendirmeye çalışıyordu ama Ayşegül kendi istediği zamanda işleri bitirmek istiyordu ve bunun dışındaki özendirmeleri önemsemiyordu bile. Hatice Hanım, en sevdiği torununa karşı kendini çaresiz, kızgın ve sinirli hissediyordu. Sonunda kızına Ayşegül’e daha fazla bakamayacağını söyledi. Ayşegül’ün annesi Nur Hanım, annesine Ayşegül oyalanmadığında onu övmesini, oyalandığındaysa görmezden gelmesini tavsiye etti. Nur Hanım, ayrıca annesine Ayşegül çabuk davrandığında onu ödüllendirmesini önerdi. Hatice Hanım’a en doğal gelen buydu; çünkü torunlarına hediye almaktan hoşlanıyordu. Ayşegül her zamankinden daha hızlı bir şekilde okula doğru giderken, “Bugün anaokuluna giderken benden de hızlı ilerlediğin için seninle gurur duyuyorum,” dedi Hatice Hanım. Okula yaklaştıklarında Ayşegül’ün yavaşladığını görünce Hatice Hanım onun yavaşlığından şikâyet etmek yerine onu teşvik etmeye karar verdi. “Eğer ben beşe kadar saymadan önce okula yetişirsen sana çantamda gördüğün o güzel tarağı vereceğim,” dedi. Ayşegül sanki hayatında hiç oyalanmamış biri gibi koşmaya başlamıştı. Hatice Hanım, söylediğini yaptı ve ona tarağı verdi. Böylece isteklerini yerine getirdiğinde onun bir ödüle sahip olabileceğini gösterdi. Ayşegül hâlâ büyükannesinin istediği zamanda giyinebilmek için tatlı sözlerle kandırılmaya ihtiyaç duyuyor fakat Hatice Hanım torunuyla tekrar iyi vakit geçirmeye başladı ve her ikisi için de düzgün ilerleyen bir süreç içerisinde oldukları için kendini daha kontrollü hissediyor. EKİM 2013 [39] [kişiselgelişim] İş yaşamında şansa yer var mı? Çalışırken şansınızı maksimuma çıkarmanız mümkün mü? Bir diğer deyişle, işlerinizin yolunda gitmesi için şansın hep yanınızda olmasını nasıl sağlarsınız? Yoksa “İşimi şansa bırakmam; her etabını planlarım, takip ederim, başarımın tamamı bana ait” diyenlerden misiniz? Şans, bir kişinin veya kurumun başarısına ne oranda etki ediyor? Bu ve buna benzer soruların yanıtlarını sizin için araştırdık. İŞİNİZİ ŞANSA BIRAKMAYIN, şansINIZI KULLANIN [40] EKİM 2013 Bazılarımız için şans olsa da olur olmasa da... Ya da “Aman bir talihsizlik olmasın da ben işimi sağlama alırım” diye düşünürüz. Diğerleri için şans başarıyı taçlandırır, doğru zamanda doğru yerde olmayı başarmış ve azimle çalışarak ilerlemişlerdir. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalma fıkrasındaki gibi “ya tutarsa” zihniyetinden çok, fırsatı gören ve doğru değerlendiren kişiler şansın değerini bilir. Kendimizi şanslı saysak da saymasak da hayatın pek çok aşamasında şansın etkisini gözlemlememiz mümkündür. Şans gerçekten var mı? Gerçeği görmek ve kabul etmek büyük bir meziyettir. Bazen tam olarak açıklayamadığımız, somut delillere dayanmayan gerçekleri kavramamız ve ona göre hareket etmemiz gerekir. İşte şans da böyle bir olgudur. Şansın çoğu zaman önceden kestirilememesi onun gerçek dışı olduğu anlamına gelmez. Şans vardır. Herkesin ve her şirketin başına şanslı ve şanssız olaylar gelir. Asıl ilginç olan bu olaylara bireylerin veya şirketlerin verdikleri tepkiler, şansı veya şanssızlığı yönetmek için izledikleri stratejilerdir. tekrar başına geçmesinde ve hepimizin teknoloji algısını, kullanımını değiştiren ürünler geliştirmesinde şansın mutlaka etkisi olmuştur. Çoğu başarılı şirket veya birey iyi ve kötü şansın varlığını kabul eder; hayıflanmak, şikâyet etmek veya kötü şansı bir anormallik olarak görmek yerine, kendi kendilerine şu soruyu sorarlar: “Bunu nasıl avantaja çevirebilirim?”. Bazen talihsizlik olarak görülen bazı olayları dahi fırsata çevirmek mümkündür. Jobs’ın Apple’dan kovularak Pixar’ı kurması, yaratıcı potansiyelini “Toy Story”ye aktarması kötü şansı üretkenliğe dönüştürmenin en güzel örneklerindendir. İş hayatında şans önünüze NASIL çıkar? İş hayatında şansı, fırsatların önünüze çıkması ve çıkan fırsatları iyi değerlendirmek şeklinde tanımlayabilirsiniz. İlle de iyi ve kötü şans olarak ayrım yapmaktansa, kişilerin fırsata nasıl cevap verdiklerini, açılan yeni kapıların onları hangi yollara götürdüğünü, o yollarda kimlerle buluşturduğunu ve ne işler başardıklarını düşünebilirsiniz. Bu yolculuğun her aşamasında hedefleriniz sizi belli bir aşamaya yönlendirirken adeta her şeyin yerini bulduğu veya talihsizliklerin yeni fırsatlar yarattığı ilginç bir serüvene dâhil olursunuz. Bu olaylar silsilesi “şans” diye adlandırılabilir. Ancak asıl başarıyı getiren, Steve Jobs’ın dediği gibi, noktaları birleştirmektir. Yani, sahip olduğunuz bilgi dağarcığını, deneyimlerinizi ve geleceğe dair vizyonunuzu birleştirip yeni bir şeyler yaratmak. Jobs, kendi yaşamından bir örnekle noktaları nasıl birleştirdiğini ve ilk Macintosh bilgisayarı hayata nasıl geçirdiğini anlatır. Üniversitedeyken sırf keyif aldığı için yazıldığı kaligrafi dersi kişisel bilgisayarların klavyelerinin ve fontlarının tasarlanmasında büyük rol oynar. Jobs’ın Apple’ı kurmasında, Apple’dan kovulmasında, daha sonra kötü yönetilen şirketin EKİM 2013 [41] [kişiselgelişim] Şans Getirisi Nereden başlamalı? Kendini uzun süre başarıyla faaliyet gösteren şirketlerin öğrencisi ve öğretmeni olarak gören, birkaç en çok satan iş kitabının yazarı Jim Collins “Great by Choice” adını verdiği kitabında daha önce bu kadar net dile getirilmeyen bir kavramın üzerinde duruyor: ‘Şans getirisi’ (Return on Chance). Collins, stratejik planların yapıldığı sene sonu toplantılarında ekonominin nasıl olacağı ve şirketi nasıl etkileyeceği konusunda yapılan çalışmalar yerine zaman, para ve diğer kaynakların şans getirisi üzerine yoğunlaşması gerektiğini vurguluyor. Kitabında sözünü ettiği başarılı şirketlerin çoğu önceliğini şansa veriyor. Değişken ekonomik faktörler aynı coğrafya ve sektörlerdeki her şirketin etkileneceği faktörler. Şirketleri başarılı stratejiler kurmada farklı kılan ise şans yönetimine verdikleri önem. Yani, stratejilerini oluştururken fırsatları görmeye ve geliştirmeye harcadıkları mesai şirketleri birbirinden ayıran en büyük etken. Hızla büyüyen şirketleri etüt ettiğinizde karşınıza ekonomik tehditlerden korkan ve ürkek yatırımlar yapan üst düzey yöneticiler görmüyorsunuz. Aksine yarının Michael Dell veya Steve Jobs’ları kendilerini ekonominin kurbanları olarak görmek yerine, ekonomi ne durumda olursa olsun kendi alanlarında fırsatı gören keskin gözlere ve hızla harekete geçen dev adımlara sahipler. Collins’in tavsiye ettiği en hızlı yol; bundan sonra yapacağınız sene sonu strateji toplantılarında geçtiğimiz senenin şans getirisini hesaplamak. Basit sorularla durum değerlendirmesi yapmak mümkün: Geçtiğimiz sene hangi alanlarda büyüdük? Fırsatlar neydi, nerelerde yatırım yaptık? Rakipler nerelere yatırım yaptı? Seneye neler yapabiliriz? Özellikle, neler yapabiliriz sorusunu gündelik yaşamımıza sokmak zaman içinde bakış açımızı değiştirecektir. Müşterilerle görüşmelerinizde, gazete okurken veya araba kullanırken, çevrenizi gözlemlerken kendinizi bir fırsat avcısı gibi görün. Nerelerde açık var? Hangi alanlarda yatırıma/hizmete veya yeni ürünlere ihtiyaç var? Neler yapılabilir? Bu yaklaşım sizi tüketimden üretime yönlendirecek, yararlı bir şeyler yapmanın tatminini verecektir. Fikirleri uygulamaya geçirmek Gözlemleriniz, arkadaşlarınızla veya müşterilerinizle konuşmalarınız sırasında farklı fikirler geliştirebilir, size heyecan veren projelerin temelini atabilirsiniz. Ancak önemli olan fikri hızla icraata dönüştürmektir. Hızla büyüyen şirketlerin en büyük başarısı fırsatı görüp kısa süre içinde projelendirmek ve hayata geçirmektir. Böylece, yeni fikir heyecan içinde büyütülür ve hayata geçirilir. Hız, şans getirisinin en büyük etkenlerindendir. Şansını çoğaltmak için girişimcilerin, yöneticilerin doğru iş bağlantılarına sahip olması gereklidir. Doğru bağlantılar yeni fırsatları doğurur, yeni fikir destekleyicilerle beraber geliştirilir ve sağlam bir şekilde büyütülür. Şans getirisini yükseltmenin 3 yolu 1 2 Hayatı size doğru akan bir şans nehri olarak görün Kötü/İyi şans olayları için kendinizi hazırlayın Talihsiz olayların başınıza gelmesi kaçınılmazdır, ne zaman ve nasıl olacaklarını kestirmek ise zordur. Kimi zaman işte başkasının yaptığı hatadan dolayı maddi veya manevi olarak cezalandırılırsınız ya da bir sağlık problemi hayatınızın akışını değiştirir. Kontrol edemediğiniz faktörlere uyum sağlamak, gerektiğinde onlarla mücadele etmek için esnek planlar üretebilmelisiniz. Gerektiğinde daha az çalışabilmek için sağlığınız ve gücünüz yerindeyken para biriktirmeli, kötü şansa karşı gerekli önlemleri almalısınız. Nehre atlayın ve bu nehrin içinde iyi ve kötü şansla karşılaşarak yüzün. Bu görselle her kulaçta iyi veya kötü olabilecek olaylara dokunacak yakınlıkta olduğunuzu ve hayatınızın bir parçası olarak onları avantaja çevirmeniz gerektiğini algılayabilirsiniz. 3 İyi şansı görünce tanıyın İyi şansı görür görmez anlamak, fırsatı yerinde ve anında yakalamak anlamına gelir. Bazen iyi şans kendini net bir şekilde belli etmez. Örneğin, size profesyonel anlamda yol gösterecek bir rehberle tanışırsınız, hayat arkadaşınız olacak insanla karşılaşırsınız veya patronunuz değişir. Tüm bu olayların önemini bazen aylar, bazen yıllar sonra anlayabilir, bazense iş işten geçtikten sonra bu insanların sizin için değerini ve önemini kavrayabilirsiniz. Liderler bu ayrımı ta başından net bir şekilde yapabilen profesyonellerdir. Hangi formda olursa olsun iyi şans kapınızı çaldığında tüm kaynaklarınızı kullanmalı, hızla harekete geçmelisiniz. [42] EKİM 2013 EKİM 2013 [43] [teknolojigünlüğü] Sosyal medya hesabınızda alacağınız önlemler dışında nelere dikkat edebilirsiniz? BİRİ SİZİ GÖZETLİYOR Sosyal medyada bir günde paylaşılan kişisel içeriğin büyüklüğünü hiç düşündünüz mü? Peki ya paylaştığınız kişisel bilgileriniziN arkadaşlarınız ve yasal kurumların dışında da birileri tarafından takip edilme olasılığını?.. Doksanlı yılların sonuna doğru bilgisayarların hayatımıza girmesi her şeyin başlangıcıydı… İlk 10 yıllık süreçte kullanımlarının bu kadar yaygınlaşacağı belki de çoğu insan tarafından tahmin bile edilemiyordu. Sonuçta kimse daha bilgisayarın ne olduğunu bile tam olarak bilmiyor, sağdan-soldan duydukları tariflere kendileri de eklemelerde bulunarak bilgisayar denilen teknolojik cihazı birbirlerine anlatıyorlardı. Aradan geçen yıllarda bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi ve daha tüketilebilir fiyatlara inmesi sonucu; televizyonun ardından belki de toplumların hayatında ciddi sosyal yaşam değişiklikleri yaratacak bu gelişmeyi günümüzde herkes kabullenir oldu ve hayatının bir parçası olarak görmeye başladı... İnternet ne kadar masum? Yakın zamanda güvenlik firmalarının dahi artık müşterilerine bilgi verirken değindikleri bir konudan bahsediyoruz aslında. Facebook, Twitter, Foursquare gibi, çoğu insanın severek kullandığı bu kişiselleştirilmiş sayfalar göründükleri kadar masum olmayabiliyorlar. Temel alışkanlıklarınızın ve beğenilerinizin ilgili platformlara reklam veren firmalar tarafından görülebildiği artık bilinen bir gerçek. Sayfalarınızda yer alan reklamlar bu uygulamalar üzerinde doldurduğunuz cinsiyet, yaş, hobi gibi seçenekleri dikkate alarak; bizlere en uygun firmaların ürünlerinin reklamını yapıyorlar. Temel bilgilerimiz profesyonel firmalar tarafından değerlendirildiğinde belki rahatsız oluyoruz ama en nihayetinde bu durum belirli bir oranda sınırlandırılıyor. [44] EKİM 2013 En nihayetinde konu güvenlik olunca yukarıda bahsettiğimiz detaylar sadece belli bir alanda alabileceğiniz önlemleri oluşturuyor. Sadece internet alanında değil, daha geniş bir açıdan günümüzde teknolojinin kullanıldığı hırsızlık ve benzeri kötü olaylarla karşılaşmamanız için dikkat etmeniz gereken pek çok konu bulunuyor. Bunlardan birkaçını sıralayarak yazımızı sonlandırmak istiyoruz. İşte ufak detaylarla kendi kendinize alabileceğiniz bazı önlemler: Öncelikle evlerinizde sağlam, kırılmaz ve anahtar yokken açılamayan kilitleri ve yüksek güvenlikli çelik kapıları tercih edin. Araba, ev ve işyerinizin anahtarlarını ayrı anahtarlıklarda taşıyın. Bu önlem anahtarlarınız çalındığında ya da kaybolduğunda hepsi için endişelenmenizi önler. Anahtarınızı paspas altı, posta kutusu gibi yerlerde bırakmayın, güvenli yerlerde muhafaza edin. Uzun süre evde olmayacaksanız, bir yakınınızdan ara sıra eve gelerek ışıkları yakmasını isteyin. Unutmayın, hırsızlar sadece internet hesaplarınızı kontrol etmez, posta kutusu dolu dairelerin uzun süredir boş olduğunu düşünürler, gelen yakınınız posta kutunuzu da boşaltsın. Kapıya yapıştırılmış eski tarihli kargo bildirim yazıları, apartman aidatı makbuzları gibi belgeler de kaç gündür evde olmadığınız konusunda kötü niyetli kişilere fikir vereceğinden apartman görevlinizden veya komşunuzdan bu kâğıtları gördüğünde kapınızdan almasını isteyin. Güvenmediğiniz internet siteleri üzerinden kredi kartı bilgilerinizi kullanarak alışveriş etmeyin. Alarm sisteminiz varsa bunu belirten etiketler yapıştırmak caydırıcı olabilir. Dışarıdan kolayca tırmanılmasını sağlayan ağaç, yangın merdiveni vb. yerlere dikkat edin. Bilgisayarınızın çalışmaya devam ediyor olması güvenli olduğu anlamına gelmemektedir. Mutlaka belli zaman aralıklarında bir profesyonelden bilgisayarınıza bakım yapmasını isteyin. Modern hırsızlık yöntemleri Bu noktada güvenlik açığını paylaştıklarımız değil, tanımadığımız insanlar tarafından takip edilen hesaplarımız oluşturuyor. Kişisel bilgilerimiz içerisinde yer almayan ve çoğu zaman hayatımızla ilgili masum bir ileti olarak paylaştığımız detaylar, kötü niyetli insanlar tarafından dikkate alınıyor. Örneğin; yeni evinizde çektikten sonra paylaştığınız fotoğraflar evinizin içerisinde yer alan kıymetli eşyalarınızı ele verebiliyor. Özellikle yaz aylarında hırsızlık oranlarının arttığını hatırlarsak; internet üzerinde tatile çıktığınızdan bahsetmeniz; evinizde o an kimsenin olmadığını kendi elinizle herkese haber vermeniz anlamına geliyor. Arabanızın plakasının göründüğü fotoğraf, çalıştığınız işyeri… Tüm bunlar günümüzde hırsızların ve kötü niyetli kişilerin amaçlarına ulaşmak için yararlanabilecekleri bir sürü bilgi olarak sosyal medya tarafından herkesin önüne serilen ve uzmanlar tarafından dikkat etmemiz gereken husular olarak önümüze çıkıyor. Apartman boşluğuna bakan banyo, tuvalet ve diğer havalandırma pencerelerine dikkat edin. Evinizin birden fazla kapısı varsa karanlıkta kalan kısımları aydınlatmaya ve dışarıdan evin içerisinin görünmemesine özen gösterin. Cep telefonunuza gelen ödül kazandınız, para kazandınız gibi mesajları ciddiye almayın. Evden kısa süreliğine uzaklaşacağınız zamanlarda bir odanın ışığını açık bırakabilirsiniz. Kendini polis, savcı, devlet memuru olarak tanıtan kişilerie itibar etmeyin. Tanımadığınız insanlara kişisel bilgilerinizi telefonda vermeyin. Elden satılan bazı eşyaların çalıntı mal olma ihtimali vardır ve fiyatları ona göre de caziptir. Bilmeyerek de olsa çalıntı mal almanın suç olduğunu unutmayın. Bütün önlemlere rağmen hırsızlığa uğrarsanız, açık bir kapı veya pencereyle karşılaştığınızda içeriye girmeyin, hemen güvenlik güçlerine haber verin. EKİM 2013 [45] [gezigünlüğü] KUZEY’ İN HAYATIMIZA GÜZELLEMELERİ Sadece ülkemizden değil dünyanın dört bir yanından insanları kendine çeken ve hiç ayrılmak istemeyeceğiniz Karadeniz’in kıymetlilerini ziyaret ediyoruz bu sayımızda… [46] EKİM 2013 Mavi ile yeşilin, gezgin ile huzurun buluştuğu yaylalar… Türkiye’nin kuzeyinde yer alan Uzungöl ile başlıyoruz yolculuğumuza. Kemençe seslerine eşlik eden derelerin sohbeti, şahit olduğumuz yöresel danslar ve belki de hiç beklemediğimiz kadar güzel geçen bir deneyim… Uzungöl, Trabzon’ a yaklaşık 100 km uzaklıkta; deniz seviyesinden 1100 metre yükseklikte bulunuyor. Bölgeye ulaşmanın çeşitli yolları bulunuyor. Eğer uzun ve yol boyunca manzaraya doyacağınız bir ulaşım istiyorsanız Trabzon’a karayolu ile gelebilirsiniz. Böylelikle seyahatiniz boyunca ihtiyaç duyacağınız aracınıza baştan kavuşmuş olursunuz. Daha kolay bir ulaşım istiyorsanız elbette tercihiniz uçaktan yana olmalı. Trabzon Havalimanı’ndan araç kiralayarak Uzungöl ve Ayder Yaylası’na kolayca ulaşabilirsiniz. Ayrıca hemen hatırlatalım, araç kiralamak istemeyenler için servislerle çeşitli günübirlik seyahatler de gerçekleştiriliyor. Huzur burada! Uzungöl oldukça geniş bir yaylanın içerisinde yer alan oldukça sempatik bir köyden oluşuyor. Köy içerisinde konaklayabileceğiniz pansiyonlar, bölgenin mimarisine uygun oteller, lezzetli yöresel yemekler yiyebileceğiniz lokantalar ve sevdiklerinize hediyelik eşyalar alabileceğiniz çeşitli dükkânlar bulunuyor. Bölge sahip olduğu özellikler sayesinde doğa turizmini de oldukça canlı yaşıyor. Vardığımızda karşılaştığımız eşsiz manzara zaten bunun adeta kanıtı olarak her yanımızı bir anda sarıyor. Yazımızın başında bahsettiğimiz gibi birçok memleketten insanlarla da karşılaşıyoruz, turistik ziyaretlerin mayıs ile ağustos ayları arasında oldukça arttığını öğreniyoruz. Doğal hayatın korunmuş olmasından dolayı ziyaretiniz sırasında eşsiz fotoğraflar da elde edebiliyorsunuz. Doğa fotoğrafçılığına meraklıysanız mutlaka bir rehber eşliğinde etrafta dolaşmanızı tavsiye ediyoruz çünkü yaban hayatı bildiğiniz gibi çeşitli yırtıcaları da bünyesinde bulunduruyor. EKİM 2013 [47] [gezigünlüğü] Dağların arasında saklı bir güzellik Uzungöl, adından anlaşılacağı gibi vadi ortasında hayli geniş ve uzun bir göle de sahip. Öyle ki bu gölün uzunluğu yakşalık 1000 metre civarında. Yer yer derinliğinin 15 metreyi bulduğu söylenen gölde, bölgeye özgü meşhur alabalıklar da yaşıyor. Yine unutmadan uyaralım, göldeki balıkları avlamak yasak ve bu konuda ciddi yaptırımlar bulunuyor. Ustalardan yöresel miraslar Etrafta yer alan yerleşim noktalarında çeşitli el yapımı evlere ve diğer hediyelik eşyalara rastlamak mümkün. Karadeniz insanının ne kadar yetenekli olduğunu el emeği göz nuru bu güzel hediyelikleri gördükçe daha da Yaz aylarında cıvıl cıvıl olan yayla, Uzungöl gibi, bizlere eşsiz bir manzara sunuyor. Eğer hayatınızda ilk defa bir yayla görüyorsanız buraya tutulacağınıza emin olabilirsiniz. Bol oksijeni, meşhur kaplıcaları, etrafta yer alan ladin ve kayın ormanları ile bizleri Karadeniz’in diğer doğal güzellikleri gibi büyülemeyi çoktan başarıyor. Bölgenin meşhur kaplıcalarının sinir hastalıklarına, romatizmaya, cilt problemlerine iyi geldiği söyleniyor. Öyle ki çeşitli hastaneler bölgede bulunan termal tesislere hastalarını yönlendiriyorlar. Kaplıca ziyaretleri dışında, ziyaretiniz sırasında rafting de yapabiliyorsunuz. Özellikle Fırtına Deresi bu spor için oldukça uygun bir yapıya sahip. Elbette yürüyüşler ve bol oksijen karnınızın acıkmasına da katkıda bulunuyor. Oldukça zengin ve lezzetli bir mutfağı bulunan bölgede; hamsi buğulama, mıhlama ve kabak çorbasının tadına mutlaka bakmanızı tavsiye ediyoruz. Unutmadan, Ayder’in meşhur balını da muhakkak denemelisiniz. iyi anlıyoruz. Tabii yetenekten bahsetmişken yerel halkın müziğe olan yatkınlığından da bahsetmek gerekiyor. Yöresel çalgı olarak kaval ve tulumun yaygın olduğunu öğrendiğimiz Uzungöl’de, konakladığınız süre boyunca kimi zaman bu muhteşem müzik aletlerinin tınısına şahit olabiliyorsunuz. denemeden dönmeyin Uzungöl’de balık yemenizi özellikle tavsiye ediyoruz. Bölgeye özgü kaygana, alabalık, laz böreği mutlaka tatmanız gereken lezzetler arasında yer alıyor. Göl etrafında soluklanıp eşsiz manzarayı da mutlaka bir süre seyretmelisiniz. Daha fazlası için biraz yükseğe çıkabilir, böylece hayatınız boyunca unutamayacağınız anılardan birine sahip olabilirsiniz. Yeşil Vadi bizimdir! Uzungöl’de geçirdiğimiz keyifli zamanın ardından sıra Ayder Yaylası’na geliyor. Çamlıhemşin ilçesinin 19 km uzağında yer alan Ayder Yaylası, yaklaşık olarak 1400 metre yükseklikte yer alıyor. Yolculuğumuz boyunca karşımıza çıkan şelaleler, çam ormanları ve eşsiz tabiatıyla Ayder Yaylası, daha varmadan bile bizi etkilemeyi başarıyor. [48] EKİM 2013 Kaçkar Dağları sizi bekliyor Gözlemlerimize göre maceraya atılmak isteyen ziyaretçilerin de uğrak noktası oluyor Ayder Yaylası. Ufak bir araştırma sonrası bölgenin, Kaçkar Dağı’nın en yüksek noktalarına ulaşırken ve dönerken kullanılan rotanın üzerinde yer aldığını öğreniyoruz. Özellikle dönüş rotasında sahip olduğu kaplıcalar sayesinde dağcılar tarafından oldukça sık tercih ediliyormuş. Kış aylarında kayak, yaz aylarında rafting ve doğa yürüyüşleri bölgede tercih edilen sporların başında geliyor. Uzungöl’de olduğu gibi fotoğrafseverlerin oldukça tercih ettiği bir bölge olma özelliğine de sahip Ayder Yaylası. Son olarak, ülkemizin güzellikleri arasında yer alan Ayder Yaylası’nın ve Uzungöl’ün birçok yurtdışı deneyiminizden çok daha fazlasını sizlere sunduğunu söyleyebiliriz. Dönerken, heybemizde pek çok güzel hatıra biriktirdiğimiz bu güzel topraklar; Fırtına Deresi’nin sesi, Uzungöl’ün eşsiz tulumunun melodisiyle karışarak anılarımız arasında yıllarca süzülmeye devam edeceğe benziyor... EKİM 2013 [49] [serbestkürsü] Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için iletişim adresimiz: n.yesildag@caykur.gov.tr 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 Bu Gece Hicranı demirledim aşkın sahillerine. Hasret pınarlarından bade içtim bu gece, Şu rüya âleminin taktım delillerine, Sesin geldiği yönü rota seçtim bu gece! Berrak deryaya düştüm götürdü uzaklara, Aşkın heyecanını yükledim kızaklara, Devirdim engelleri, takmadım tuzaklara, Çırptım kanatlarımı, yare uçtum bu gece. Vapurum sis bulutu, direkleri dumandan, Gözlerimi kapattım çalmak için zamandan, Vira edip ayrıldım sığındığım limandan, Amansız deryalara yelken açtım bu gece. SOLDAN SAĞA: 1) Canlı organizmada veya canlı hücrelerde hareketi,enerjiyi sağlamak için oluşan,biyolojik ve kimyasal değişmelerin bütünü 2) Bir yerde oturma-Kalıtımın temeli sayılan asit türü-Duman kiri 3) Adet-Dolaylı olarak anlatma - Işık, ziya 4) Dikilitaş-Rütbe, paye 5) Lityumun sembolü-Dilemek-Numaranın kısa yazılışı 6)…..Eğin(Bir köşe yazarının adı)-Bir erkek ismi 7) Doğruluk, dürüstlük, adalet 8) Barındırma-Monopol, inhisar 9)O gösterme sıfatının eski şekli-İstanbul’da ünlü bir eğlence mekanının adı-Engerek yılanı 10) Aids testi-Asya’da bir ülke 11) Bir bulunma hali eki-Benzer,eşdeğer-Bir bağlaç 12) Zayıflamak-Karşılık beklemeden yapılan iş 13) Artı-Antalya’da bir çay adı YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1) Esatir-Terbiye, ahlak 2) Büyükler, ileri gelenler-Bir giysi türü 3) Adet-Bir yerde bulunanların bütünü, halk-belirti, im 4) Operasyon-Allah’ın sıfatlarından biri 5) Berilyumun simgesi-Duman kiri-Şaşkınlık verici olağanüstü olay 6) Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlık ve bu hastalığı olana denir - Kayak 7) Makine Kimya Enstitüsü’nün kısa yazılışı-Yunanistan’ın başkenti 8) Kaz dağlarının mitolojik dönemlerdeki adı-Manevi olarak-Lityumun simgesi 9) Çinkonun simgesi-Uçamayan bir kuşBir şaşma sözü 10) Kocaeli’ne bağlı bir yerleşim bölgesi-İşinin ustası 11) AkılKesilecek hayvan pazarlamacısı-Lantanın simgesi 12) Duyurular-Fukara 13) Ruj silmekte kullanılan kimyasal bir bileşik-Gemilerde hazır bulundurulan kayık Hazırlayan: MİTHAT BAYRAKOĞLU - Veri Hazırlama Kontrol Memuru / Ardeşen Çay Fabrikası [50] EKİM 2013 Yüreğim alabora, kafa tutar dalgaya, Balıklar teyakkuzda, dizildiler halkaya, Önümde yakamozlar, ışık vermez arkaya, Hızımı rüzgâr ile ölçtüm biçtim bu gece. Aleste komutunu tayfalara verdiler, İki fersah ötede istinga et dediler, Aklımın dümenini alabanda ettiler, Hayal incilerimi bolca saçtım bu gece. Deryaları turlarken seyrime daldı afak, Şualar inzal oldu kalbime ufak ufak, Terk ettim hülyaları doğarken yeni şafak, Metafizik âlemden Nur’a geçtim bu gece. Mustafa Hoşoğlu Derepazarı Çay Fabrikası Tarım Kısım Müdürü