Çaylık Eylül 2014
Transkript
Çaylık Eylül 2014
ÇAYKUR’UN AYLIK YAYINIDIR. Eylül 2014 • Sayı 16 a y a y dünyor açılı [sunuş] Kurban Bayramınız mübarek olsun Çaykur’un yeni yüzü, Türkiye’nin yeni lezzeti “didi” yepyeni bir yolculuğa başlıyor. Planlama sürecini uzun süredir yürüttüğümüz ihracat çalışmalarımızı son aşamasına getirdik. Yeni yıldan önce “didi” ihracatımız başlamış olacak. İlk “didi”lerin sevkiyatıyla birlikte bizim için de yeni bir dönem başlıyor. Gerçek soğuk çay deneyimini dünyanın dört bir yanındaki insanlara ulaştırmak gibi önemli bir hedef bizleri bekliyor. Rize çayının lezzetini, tazeliğini ve kendine has tadını “didi” ürünleriyle tüketicilere ulaştırabiliyoruz. İhracatın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Rusya’ya uzanan geniş bir coğrafyada insanları gerçek soğuk çayla buluşturmanın mutluluğunu da yaşayacağız. Ürünlerimizi Çaykur’a yakışır şekilde ihraç etmek, dağıtım ağımızı oluşturmak ve pazarlama stratejimizi kurmak gibi çok ciddi sorumluluklarımız bulunuyor. Ülkemizin bayrak markalarından Çaykur’u temsil etmenin sorumluluğunu da bir an bile aklımızdan çıkarmıyoruz. Yurtdışında sattığımız her ürün aynı zamanda ülkemizin tanıtımına yönelik önemli bir katkı. Bu yaklaşım doğrultusunda çalışıyor, ürünlerimizin ambalajlarını farklı ülke pazarlarına yönelik olarak yeniliyoruz. Ülkemizin temsilcisi olmak bize büyük bir sorumluluk da yüklüyor. Yapacağımız her işbirliğinden herhangi bir ülkedeki market rafında ürünümüzün sergilenmesine varana dek bütün detayları bu sorumluluk çerçevesinde kurguluyoruz. Bütün bu sorumluluk bizim için aynı zamanda büyük bir mutluluk kaynağı; çünkü halkımız gibi biz de “didi”yi seviyoruz. İhracat sürecimize ülkemizden dünya devi bir marka çıkarma hayaliyle başlıyoruz. “didi”nin çok daha büyük başarılar elde edeceğine, dünya çapında bir marka haline geleceğine yürekten inanıyorum. Evet, dünya devi rakipler ve farklı zorluklar bizi bekliyor… Biz korkmuyoruz! Çok motive bir ekibimiz, Çaykur gibi güçlü bir markamız var. Farklı formülümüzle ihracatta da iddialıyız. “didi” ile dünyayı dolaşmaya, insanların gönlünü kazanmaya kararlıyız. İhracat coşkusunu Kurban Bayramı’nın güzelliği ve huzuruyla birlikte yaşamak bizler için apayrı bir mutluluk. Ailelerin hasret giderdiği, küslerin barıştığı bu mübarek günlerde en önemli geleneklerimizden biri olan paylaşmanın faziletini bir kez daha hatırlayacağız. Kurbanın toplumu olumlu anlamda etkileyen unsurlarına bir kez daha şahit olacağız. Kurban Bayramınızın mübarek ve hayırlara vesile olmasını dilerim. EYLÜL 2014 [3] 6 KAPAK KONUSU 12 BAYİLERİMİZ 14 ÇAYIN KAYNAĞI 18 22 a y a dünyyor içindekiler “Karadeniz bitkileri ŞIFA DAĞITIYOR” EMEK VERENLER S. 6 26 HOBILERIMIZ 30 POZITIF 32 GEZI GÜNLÜĞÜ 34 GÜNCEL 36 [4] EYLÜL 2014 GÖNÜL VERENLER Lezcioğlu: “Karadeniz bitkileri şifa dağıtıyor” Bulutlara uzanan efsaneler kenti: Artvin YAYINLAYAN Kurban Bayramınız mübarek olsun ÇAY DURAKLARI 38 LEZZET 40 YAYIN KURULU Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Aycan Totkanlı, Necla Yeşildağ, Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu, Belgin Demirer, Mine Türkün, Cansu Cangöz, İkbal Erdoğan Karçe Lokman Yıldız: “Çaykur bizim evimizdir” Deniz kokulu çay durağı: Çengelköy Yayın Yönetmeni Süleyman Pınarbaş (Genel Müdür Yardımcısı) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Necla Yeşildağ (Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü) Mithat Bayrakoğlu: “Herkesin çözebileceği bir bulmaca vardır” Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu (Yayın Danışmanları) Çaylı tatlar Belgin Demirer (Editör) BÜYÜTEÇ Festivaller, şenlikler... Karadeniz hem çalıştı hem eğlendi 44 AILE VE ÇOCUK Çocuğunuz okula gitmek istemezse... 48 ÇAYIN KAYNAĞI GÖNÜL VERENLER 28 Çaykur’un şefkat eli minik hayatlara dokunuyor Pazarköy Fabrikası S. 22 S. 14 ÇAYKUR’DAN HABERLER EMEK VERENLER 46 Küçüklüğü avantajı: Sahibi ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına İmdat Sütlüoğlu (Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür) 26 S. Küçüklüğü avantajı: Pazarköy Çay Fabrikası Çaykur’un şefkat eli minik hayatlara dokunuyor KAPAK KONUSU Ceyhun Yılmaz: “En büyük gücümüz, tüketicinin desteği” açılı “didi” dünyaya açılıyor Doğa Özkan (Sanat Yönetmeni) Metin Özkan, Ahmet Akgül (Grafik Tasarım) SAĞLIK Seyit Göktepe (Redaksiyon) Korkutucu şeker: Diyabet BİLİM-TEKNOLOJİ Nereden çıktı o ofsayt çizgisi 50 SERBEST KÜRSÜ Dilan Karadağ (Muhabir) Mehmet Kaptan Erbaş (Fotoğraflar) GEZİ GÜNLÜĞÜ S. 32 Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx BASKI VE RENK AYRIM Elma Bilgisayar ve Basım 0 212 697 30 30 BULUTLARA UZANAN EFSANELER KENTİ: ARTVİN EYLÜL 2014 [5] [Kapakkonusu] “didi” ı t a c a r ih r o y ı l baş a y a y n dü or y ı l ı ç a ÇAY üretiminde Türkiye’nin öncü kuruluşu Çaykur, bir dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Hâlen 52 ülkeye ürünlerini ulaştıran, 2013 yılında 4 bin 133 tonun üzerinde sağlıklı Türk çayı ihraç eden Çaykur, ihracat kapasitesini artırma yönünde başarılı çalışmalarına “didi”yi de katıyor. 2013 yılını 10 milyon ABD dolarının üzerinde bir ihracat hacmiyle ve yüzde 33’lük bir ihracat artışıyla kapatan Çaykur, “didi” ihracatının başlamasıyla birlikte başarılarını artırarak sürdürecek. da pazarın i iç t r u ıyor. Y k. azırlan h a lanaca y ş a a m b ıl e ç ğun önc ya a ızın yo i yıldan , dünya ım n r i” e la id y ş d a a “ dan atın yurtt rünü in ihrac in ardın celikle ilikçi ü r n in n r le ö e e le y i, lk r n n ürü r’u Bu ü rünle Çayku n “didi” didi” ü ılacak. “ e ır r t n ö ş a g la ş i u u ilg a kav elere ılacak. ıt lk ın r n büyük ü a a i t jl ib la a g nyay nda amba tün dü e Holla n yeni ü v u b g a e y y d u n a tesin Alma İhracat kur kali şadığı y a a y Ç e d i, il zzet bir şek k çay le u ğ o s gerçek İHRACATLA BIRLIKTE KAPASITE DE ARTACAK Çaykur, ulusal ve uluslararası ölçekte pazar payını ve ihracat rakamlarını artırma çalışmalarına bağlı olarak kuruma ait işletmelerde ciddi kapasite artışlarına gidiyor. Kurum ilk etapta 30 milyon TL’lik yatırımla fabrikaların üretim kapasitesini yükseltmişti. 2016 yılında hizmete girmesi planlanan yeni turistik paketleme fabrikası için 217 milyon TL bütçe ayıran Çaykur, bu fabrikayla dünyanın en yüksek kapasiteli paketleme fabrikasına sahip olacak. 2023 yılına kadar tüm bölgeyi organik tarım havzasına dönüştürmeyi hedefleyen Çaykur’un bu yönde bir sonraki adımı ise 2015 yılında 90 bin hektarlık alanda 25 bin üreticinin organik çay tarımı yapmasını sağlamak olacak. “didi”NIN FARKINI BÜTÜN DÜNYA GÖRECEK Dış pazara girmenin ve orada tutunmanın çok yoğun, sabırlı ve uzun vadeli çalışmalar yapmayı gerektirdiğinin bilincinde olduklarını belirten Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kurumun altyapısı ve istikrarlı çalışmalarıyla bu alanda da başarılı olacağına inandığını söyledi. İç pazarda dünya devleriyle girdiği rekabetten başarıyla çıkan “didi”nin dünya ihtisas fuarlarında büyük ilgi görmesi de Çaykur’un yepyeni soğuk çay markasıyla dış pazara açılma planlarını güçlendiriyor. Özellikle Almanya’dan “didi” markasına ciddi bir talep olduğunu vurgulayan Sütlüoğlu, “Dünyanın en büyük ve önemli gıda etkinliklerinden biri olan, Almanya’daki Anuga Fuarı’nda “didi” ürünlerimizi tanıttık ve orada ciddi bir talep olduğunu gördük. Türkiye “didi”yi çok sevdi, yurtdışından da beklenen ilgiyi göreceğine dair önemli mesajlar alıyoruz,” dedi. ALMANLAR ÇAYKUR ÇAYINI ÇOK SEVDI 2013 ihracat raporlarına göre Çaykur’un en fazla çay ihracatı yaptığı ülkelerin başında 3 bin 502 tonluk ihracat hacmiyle Almanya geliyor. Almanlar’ın çay içme kültürünün gelişmiş olması, ülkede Türkiye kökenli çok sayıda insanın yaşaması; iki ülkenin ticari, siyasi, tarihi ve kültürel bağlarla birbirine sıkı sıkıya bağlanması Çaykur’un ülkedeki başarısını yukarı çekiyor. Almanya’nın ardından ikinci sırada 171 bin 942 kilo kuru çayın ihraç edildiği ABD, üçüncü sırada 97 bin 102 kilo ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve dördüncü sırada Hollanda yer alıyor. Çaykur, kuru çay ihracatındaki başarısını, Türkiye’nin ilk yerel soğuk çayı “didi” markasını dünya ülkelerine ihraç ederek perçinlemeye ve “Bu alanda biz de varız” mesajı vermeye hazırlanıyor. Çaykur, 2014 yılında Türkiye’de 88 milyon adet (44 bin litre) satan “didi” markasının farklı tatlarıyla iç pazardaki başarısını dünya pazarına da taşıyacak. [6] EYLÜL 2014 EYLÜL 2014 [7] [Kapakkonusu] DÜNYA DEVLERIYLE MÜCADELE EDIYOR Sektördeki dünya devleri arasından sıyrılmayı başaran “didi”, ürün farklılığını tüketicilere aktarmayı da başardı. Tüketiciler “didi”yi çok sevdi. Çaykur’un “didi-bakkal” reklam kampanyası, en fazla konuşulan reklamlar arasında yer aldı. Soğuk çay piyasasına girdiği andan bugüne olağanüstü bir başarı gösteren “didi”, yoğun bir rekabetin yaşandığı pazarda rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor. Dünya devlerini şaşırtan, ülkemizdeki pazarı genişleten “didi”, şimdi farklı ülkelerin içecek pazarlarında aynı değişimi sağlamayı hedefliyor. BUZLU DEĞIL, SOĞUK ÇAY… Ürün farklılığını, “ice tea değil, soğuk çay” sloganıyla ortaya koyan Çaykur, uluslararası pazarda da kendisini rakiplerinden farklılaştıracak adımları atacak. Gerçek soğuk çay alanında tek ürüne sahip olmanın avantajıyla hareket eden Çaykur, uluslararası bayi ağını kuracak çalışmaları hızla sürdürüyor. Bilindiği gibi, soğuk çayları bergamot, şeftali ve limonlu çeşitleriyle tüketicilerin beğenisine sunan Çaykur, yaygın dağıtım ağını çok iyi kullanarak iç pazarda kendine büyük bir yer açmayı başarmıştı. Anadolu’da rakiplerin ulaşamadığı noktalarda büyüyen “didi” için ihracat sürecinde de benzer bir strateji geliştiriliyor. “didi”nin uluslararası dağıtım ağının ilk noktaları, ürünün hak ettiği ilgiyi kolaylıkla göreceği ülkelerde ve diğer markaların hitap etmekte zorlandığı bölgelerde yer alacak. Bölgelerinde kuvvetli dağıtım ağı ve ticaret hacmine sahip firmalarla kurulacak işbirlikleriyle uluslararası piyasadaki bulunabilirliğimiz hızla tesis edilecek. İhracat sürecinin başlamasıyla birlikte söz konusu ülkelere özel spesifik pazarlama çalışmaları da hız kazanacak. GERÇEK SOĞUK ÇAY “didi”nin piyasaya sürdüğü 500 ml’lik orta büyüklükteki ambalaj büyük bir fark ortaya çıkarmış ve tüketicinin yoğun ilgisiyle karşılanmıştı. Yenilikçi yaklaşımını Çaykur’un marka ve dağıtım gücüyle birleştiren “didi”, ihracat sürecinde de yenilikçi tavrını koruyacak. “didi”nin dünyaya yelken açtığı bu yeni dönemde en önemli avantajı, kuru çay üzerine üretim yapan Çaykur’un ilk kez ürettiği soğuk çayın tamamen farklı bir segment ortaya çıkarması. Çaykur’un “didi”si gerçek çaydan üretiliyor. Bu sayede Rize çayının lezzetini, tazeliğini ve kendine has tadını “didi” ürünlerinde bulmak mümkün. İhracatın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Rusya’ya uzanan geniş coğrafyada insanları gerçek soğuk çayla buluşturmanın mutluluğunu da yaşayacağız. [8] EYLÜL 2014 İHRACATIN SINYALINI DÖNEMİN BAŞBAKANI ERDOĞAN VERMIŞTI “didi”nin ihracat çalışmaları geçtiğimiz sene sonbahar aylarında başlamıştı. Tümexpo Fuarı’nın açılışına katılarak Çaykur standını ziyaret eden dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “didi”nin ihracatı için çalışmalara başlanacağının müjdesini kamuoyuyla paylaşmıştı. “didi” içmek için Çaykur standına gelen Erdoğan, “didi”nin Çaykur’un ihracatına katkı sağlayacağına inandığını vurgulamıştı. “didi”ye Avrupa, Orta Doğu ve Asya ülkelerinden yoğun talep olduğunu belirten Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu da “didi”nin ihracat hedefini şu sözlerle anlatmıştı: “Özellikle Arap ülkeleri “didi”yi çok talep ediyor. Mesela Türkmenistan’a Çaykur’un direkt bir çay satışı yok ama bu ülkeden “didi” talebi var. Yurtdışındaki yaş çay pazarımızı “didi” ihracatımızla birlikte daha da büyütmeyi hedefliyoruz.” EYLÜL 2014 [9] [Kapakkonusu] “didi”LERE ORTANCA KARDEŞ GELDI İHRACAT HAZIRLIKLARI Bu alandaki titiz çalışmalar kapsamında bir ihracat ekibi kuruldu ve “didi”nin ihracat stratejisi belirlendi. Fuarlar ve diğer uluslararası organizasyonlarla “didi”nin ihracatına yönelik çalışmalara odaklanıldı. Yeni ürün geliştirme yönündeki faaliyetlerini artık sadece iç pazara göre değil, aynı zamanda dış pazardan gelen taleplere göre belirleyen Çaykur, dünya pazarlarına açılma stratejisinin bir parçası olarak dünyadaki önemli ihtisas fuarlarında boy gösteriyor ve göstermeye devam edecek. Son olarak eylül ayında “World Food Moskow” fuarına Yönetim Kurulu Başkanımız ve Genel Müdürümüz İmdat Sütlüoğlu’nun da aralarında olduğu geniş bir ekiple katıldık. Ekim ayında Paris’te düzenlenen dünyanın en büyük gıda organizasyonlarından biri olan SIAL Fuarı’nda da tanıtım çalışmalarımız kapsamında yer aldık. [10] EYLÜL 2014 İHRACAT YENI YILDAN ÖNCE BAŞLAYACAK “didi” ürünlerinin ihracatına bu yıl içinde başlanması hedefleniyor. Çaykur “didi” ile 2015 yılında da farkını ortaya koymaya devam edecek. Kendini sürekli yenileyen, öncü adımlarına hız kesmeden devam edecek olan “didi”nin yolu açık olsun. 250, 500 ml ve 2,5 litrelik “didi”lerden sonra şimdi 1 ve 1,5 litrelik “didi”ler raflardaki yerini aldı Hem fiyatıyla hem de kalitesiyle 12 ayın vazgeçilmez içeceği olan “didi”, yeni gramajlarla her yaşa ve her kesime hitap ediyor. Büyük Türkiye’nin büyük soğuk çayı “didi”, ilk başta 500 ml ile pazarda yerini almıştı. Bu sıradışı ambalajın ardından 2,5 lt ve çocuklar için 250 ml gelmişti. “didi” ailesi şimdi de 1 ve 1,5 litrelik ürünlerle büyümeye devam ediyor. İHRACATTA ÖNCELIKLI HEDEF Hedef olarak ilk etapta etnik pazarlar olarak isimlendirilebilecek; içinde Türk ve Türk kültürümüzden etkilenmiş olan nüfusu barındıran ülkeler seçildi. Satış, pazarlama ve iletişim alanlarında sınır ötesine yönelik iletişim faaliyetleri gerçekleştiren Çaykur’un hedefinde Avrupa’da daha fazla tüketiciye ulaşmak da var. Çaykur, “etnik pazarlar”ın yanı sıra söz konusu ülkelerin genel tüketici talebine hitap etme yönünde de emin adımlarla ilerliyor. Bu ülkelerin ardından Müslüman halkların yaşadığı bölgelerde yaşayan insanlar da “didi”nin eşsiz lezzetiyle tanışacak. Dünyanın dört bir tarafındaki ülkelere giderek oradaki halklara “didi”nin eşsiz lezzetini ulaştıracağız. EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ ÇAYKUR Bilindiği gibi içecek pazarında çok güçlü oyuncular var. Global içecek markalarıyla mücadele ederek pazarda kendine has bir yer edinen “didi”nin en büyük güvencesi, kuşkusuz ülkemizin bayrak markalarından biri olan Çaykur’a bağlı olması… “didi”, Çaykur’un ihracattaki gücünü de artıracak. Şimdilik 15 farklı dilde hazırlanan yeni ambalajlarımızla uluslararası pazarlarda boy göstermeye başlıyoruz. İhracat departmanımız “didi”nin başarı sırrını şu şekilde sıralıyor: “Rakiplerimizden korkmuyoruz. Çok motive bir ekibimiz, Çaykur gibi güçlü bir markamız var. Farklı formülümüzle, lezzetini gerçek çay tadından alan ürünümüzle ihracatta da iddialıyız.” “didi” ÇEŞITLERI: LIMON AROMALI Demlendikten sonra soğutulmuş limon aromalı “didi” raflardaki yerini 250 ml, 500 ml, 1 lt, 1,5 lt, 2,5 lt ebatlarıyla aldı. ŞEFTALI AROMALI Şeftali ve soğuk çay birlikteliğinin en tatlı örneği. Geleneksel çay alışkanlığının şeftali aromasıyla buluştuğu şeftali aromalı “didi”; 250 ml, 500 ml, 1 lt, 1,5 lt, 2,5 lt ebatlarında üretildi. BERGAMOT AROMALI Akdeniz kıyılarından eşsiz lezzeti ve benzersiz kokulu bergamotun soğuk çayla bir araya geldiği tatlı serinlik. İlk bergamot aromalı soğuk içecek olma özelliğine sahip bergamot aromalı “didi”, tüketime 500 ml, 1 lt, 1,5 lt, 2,5 lt ebatlarında sunuldu. ÇILEK AROMALI Çaykur, Türkiye’nin ilk yerli soğuk çayını üretirken minik tüketicilerini de unutmadı. 250 ml ebadındaki çilek aromalı “didi”, kantinler ve beslenme çantaları için ideal. EYLÜL 2014 [11] [bayilerimiz] Aile şirketi niteliğinizi devam ettiriyor musunuz? Evet, hâlâ aile şirketiyiz. Kardeşler arası güvenin tam olması ve herkesin kendi üzerine düşen görevi eksiksiz yapması, başarıya inanması insanda gönül rahatlığı sağlıyor. Çaykur’a bir aile şirketi olarak çok daha iyi hizmet verdiğimize inanıyorum. Artvin’de Çaykur markası nasıl bir konumda? Kurumumuzun gücü ve Artvin halkının önemli bir kısmının Çaykur’da işçi olarak çalışması dolayısıyla marka bilinirliği noktasında bir sıkıntı yaşamıyoruz. Öte yandan, biz de bütün ekibimizle birlikte gayretli bir şekilde çalışıp Çaykur’un Artvin’de çok daha iyi yerlere gelmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Gayretlerimizle birlikte Artvin’de pazar payımız yüzde 90’lar düzeyinde seyrediyor. Artvin’de Çaykur ürünleri beğeniyle içiliyor ve tüketici bizi destekliyor. Tüketicinin markamıza verdiği destek en büyük gücümüz… Artvin Bayimiz CEYHUN YILMAZ: “En büyük gücümüz TÜKETICININ DESTEĞI” Artvin için Çaykur markasının çok farklı bir anlamı olduğunu belirten bayimiz Ceyhun Yılmaz, “Markamızın çok daha iyi yerlere gelmesi için çabalıyoruz,” dedi. Artvin’de Çaykur ürünlerinin her zaman beğeniyle içildiğini belirten Yılmaz, bayi olarak en büyük güçlerinin tüketicinin markamıza verdiği destek olduğunu söyledi. KARADENIZ’IN en doğusunda yer alan Artvin, doğasıyla ve kendine has kültürüyle ülkemizin en güzel şehirlerinden biri. Çay üretimi, Artvin halkı için de önemli bir geçim kaynağı. Öyle ki şehir halkının neredeyse tamamının yolu Çaykur ile en az bir kez kesişmiş. Üretimde çalışmanın yanı sıra iyi birer çay tüketicisi de olan Artvin halkına ürünlerimizi Başak Ticaret ulaştırıyor. Son yıllarda göç dalgasıyla nüfusunun önemli bir bölümünü kaybeden Artvin’de yoğun bir tanıtım ve satış faaliyeti yürüten Başak Ticaret, markamızı başarıyla temsil ediyor. Artvin bayimiz Başak Ticaret, şehir merkezinin yanı sıra Şavşat ve Borçka ilçelerine de hizmet veriyor. Başak Ticaret’i ağabeyi Turgut Yılmaz ile [12] EYLÜL 2014 birlikte kuran Ceyhun Yılmaz’a markamızın Artvin’deki konumunu ve firmasının faaliyetlerini sorduk. Bize firmanızı tanıtır mısınız? 1970 yılında, Artvin’e bağlı Şavşat ilçesi Savaş köyünde dünyaya geldim. Firmamızı ağabeyim Turgut Yılmaz ile birlikte “Başak Ticaret” adıyla 1989 yılında kurduk. Bu kuruluştan bir yıl sonra Rize’ye gittik ve Çaykur Paketleme’den ilk ürünlerimizi alarak il ve ilçelerde satışa başladık. Çaykur Genel Müdürlüğü, illerde bayilikler vermeye başlamıştı ve biz de o tarihe kadarki başarılı faaliyetlerimizden dolayı tercih edildik. Çaykur ürünlerini Artvin halkıyla buluşturmaya o günden bugüne devam ediyoruz. Artvin nüfusunun azalması çalışmalarınızı ne yönde etkiliyor? Göç, bölgedeki en önemli sorunlardan biri… Biz de bu durumdan ister istemez etkileniyoruz. Bu durum bizim için bir bahane değil kuşkusuz; markamızı daha iyi bir noktaya getirebilmek, satışlarımızı artırabilmek için çalışmaya aynı kararlılık ve azimle devam ediyoruz. Nüfus oranına bakacak olursak Artvin’de tüketilen çayın Türkiye genelinde ilk sıraya denk geldiğini görebiliriz. Nüfusun azlığından dolayı gözle görülür bir fark ortaya koyamasak bile çay tüketicilerinin oranını yüzde 90’dan yüzde 95 seviyesine yükseltmek hedeflerimiz arasında yer alıyor. Firmamızın yıllık hedefi ise 175 ton dolaylarındadır. Çaykur markası sizin için ne ifade ediyor? Çaykur, çok büyük bir kuruluş; biz de bu büyük ailenin bir ferdi olarak güven, sorumluluk ve mutluluk hissediyoruz. Çok köklü bir kurum olan Çaykur, Doğu Karadeniz bölgesinin de bel kemiğidir. Ülkemiz çay sektöründe çok önemli bir yeri olan markamız, bu konumunu dünya çapına taşıdıkça duyduğumuz gurur daha da büyüyor. Çaykur, çok daha büyük başarılara, çok daha büyük hedeflere ulaşacaktır. KISA KISA... • Artvin ve ilçelerinde Çaykur’un çok özel bir yeri var. • Disiplinle çalışan personeli başarıları dolayısıyla takdir etmelisiniz. • Ekip üyelerinizi onurlandırmak, ödüllendirmek başarıda önemli bir motivasyon kaynağıdır. • Çaykur bir dünya markasıdır. • Bu ailenin üyesi olmak bizim için güven ve mutluluk anlamına geliyor. • Aile şirketleri markamızı bence çok daha iyi temsil ediyor. • Hedefimiz Artvin’deki pazar payımızı yüzde 95’e çıkarmak. • Markamız bölgemizin bel kemiğidir. • Artvinliler çayın, özellikle Çaykur çayının tiryakisidir. EYLÜL 2014 [13] [çayınkaynağı] Pazarköy, 90 ton/gün ile Azatlı ve Büyükköy fabrikalarıyla birlikte Çaykur’un en küçük üç fabrikasından biri. Küçük tonajlı olduğu için de Pazarköy’de üretim çok kontrollü yapılıyor Küçüklüğü avantajı: PAZARKÖY Çay Fabrikası, 1959 yılında kuruldu. Üretim barakalarda, çay kesme makineleri, çay kırma makineleriyle başladı. Çok küçük bir alanda kurulan fabrika, giderek geliştirildi. Makine Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından ana binası ve fırın binası yapıldı; diğer betonarme binalar da ilave edildi. 1990 yılında ise idari bina yenilendi. Daha önce kömürle çalışan fabrika, artık fuel oil enerjisiyle üretime devam ediyor. Önümüzdeki günlerde taşımalı, sıkıştırılmış doğalgaza dönüştürülmesi planlanıyor. Yer darlığı olduğu için bu sene bu sisteme geçilemedi ama 2015’te bu ucuz ve çevreci enerjinin devreye sokulması planlanıyor. Yeni sistemle birlikte üretim maliyeti düşecek. Daha da önemlisi, üretim sırasında çevreye zararlı bir atık ortaya çıkmayacak. Şehre uzaklığı 10 kilometre olan fabrikada üretim yaklaşık 20 memur, 130 civarında kadrolu ve mevsimlik işçiyle devam ediyor. Beş köy bulunan bölgesinde 19 alım yeriyle bir sürgün döneminde yaklaşık 5-6 bin ton civarında yaş çay alan Pazarköy Çay Fabrikası’na, diğer fabrikalardan da aktarmalar geliyor. İSO 2001 belgeli tesiste sürekli yenilemeler yapılıyor; çalışma alanları, üretim alanları, yalıtımı, hijyeni… Bu yenilemeler hem çay üretimine hem işçilerin sosyal ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar. Üretim alanları amaca daha uygun hale getirilirken, çalışanların şahsi hijyenleri konusunda eğitim verilmiş; üretim alanlarına kuşların girmemesi için tel örgüler çekilmiş. Daha önce siyah mozaik olan kıvırma alanı granite dönüştürülmüş. Granit hem daha temiz tutulabiliyor hem de kiri daha kolay gösteriyormuş. Fabrika yöneticileri ve çalışanları, her yıl yapılan bütün bu küçük çaplı yenilemelerin fabrikanın yüzünü yavaş yavaş değiştirdiğini söylüyor. Pazarköy Çay Fabrikası, uzaktan dezavantaj gibi görünebilecek bir özelliğini de avantaja dönüştürmüş. Pazarköy, 90 ton/gün ile Azatlı ve Büyükköy fabrikalarıyla birlikte Çaykur’un en küçük üç fabrikasından biri. Küçük tonajlı olduğu için de Pazarköy’de üretim çok kontrollü yapılabiliyor. Pazarköy Fabrikası [14] EYLÜL 2014 EYLÜL 2014 [15] [çayınkaynağı] Rakamlarla Pazarköy Fabrikası Bir sürgün döneminde 5-6 bin ton civarında yaş çay alıyor Kapasitesi 90 ton/gün 19 tane alım yeri bulunuyor 9 ekiple çalışılıyor Arsa alanı 7 bin 423 m2 Kapalı alanı 9 bin 485 m2 Çaylık alanı 5 bin 130 m2 [16] EYLÜL 2014 EYLÜL 2014 [17] [çaykur’danhaberler] Filiz Çayı yeni paketinde Yaklaşık 40 yıldır aroması, burukluğu ve lezzetiyle çay tiryakilerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan Çaykur Filiz Çayı yeni paketiyle tüketicinin beğenisine sunuldu ÇAYKUR’UN, özenle seçilmiş taze filiz yapraklarının kullanıldığı, Karadeniz çaylarının en kaliteli yapraklarından harmanlanarak hazırlanan Filiz Çayı, yeni paketiyle raflardaki yerini aldı. Yumuşak içimi, ideal dem oranı ve üstün harman kalitesiyle çay keyfini doyasıya yaşatan Filiz Çayı, pazara ilk girdiği 1975 yılından beri tüketicilerin zihnindeki ve pazardaki güçlü konumunu korumaya devam ediyor. Yaklaşık 40 yıldır aroması, burukluğu ve lezzetiyle çay tiryakilerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan Filiz Çayı eskisi gibi 200, 500 ve 1000 gramlık paketleriyle satışa sunuluyor. Taze filiz yapraklarından gelen çay tadının, kendini yoğun olarak hissettirdiği Filiz Çayı, yüzde 100 doğal ve katkısız… [18] EYLÜL 2014 Çaykur Rusya’ya yatırım yapıyor Türk çayının Rusya piyasasına daha kolay girebilmesi amacıyla Kuzey Osetya-Alania Cumhuriyeti’nde yatırım planlanıyor ÇAYKUR ihracatla dünyaya açılma, küresel bir marka olma yolunda bir adım daha atmaya hazırlanıyor. Planlar gerçekleşirse, Çaykur’un Rusya’da bir paketleme fabrikası olacak. Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Vladikavkaz’ın Kafkasya’nın, Rusya pazarının ve aynı zamanda eski Sovyetler Birliği ülkelerinin dışa açılan kapısı olduğunu, bu nedenle de burada yatırım yapmaya hazırlandıklarının ve uzun süreli ticaretin ilk adımlarını atmayı planladıklarının müjdesini verdi. İmdat Sütlüoğlu, Türk çayının Rusya piyasasına daha kolay girebilmesi amacıyla Kuzey Osetya-Alania Cumhuriyeti’nde yatırım planladıklarının, bu amaçla bir heyetin Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Vladikavkaz’da incelemelerde bulunduğunun bilgisini verdi. Heyetle birlikte paketleme fabrikasının yapılabileceği arsalarda ve binalarda incelemelerde bulunan Sütlüoğlu, izlenimlerini şu sözlerle aktardı: “Yatırım şartlarını araştırmak, yatırım yapıp yapamayacağımızı görmek için incelemelerde bulunduk. Yatırım arazilerini ve yatırım yapabileceğimiz kapalı mekânları inceledik. Kuzey Osetya-Alania Başbakanı Sergey Takoev’i ve Vladikavkaz Belediye Başkanı’nı ziyaret ederek fikir alışve- rişinde bulunduk. Rusya pazarını, Kafkasya ve eski Sovyetler Birliği ülkelerine açılan kapıyı kullanmak istiyoruz. Coğrafi olarak çok yakın bir mesafedeyiz. Vladikavkaz, Kafkasya’nın, Rusya pazarının ve aynı zamanda eski Sovyetler Birliği ülkelerinin de kapısı, bu açıdan çok stratejik bir merkez. Burada yatırım yapmaya ve uzun süreli ticaretin ilk adımlarını atmaya sıcak bakıyoruz. Bölgeyle zaten derin tarihi ilişkilerimiz var. Komünist yönetimden önce bölgenin en yoğun ticaret yaptığı bölge Kafkas bölgesiydi. Tekrar eski ticari ilişkileri geliştirmek, dostlukları daha da kalıcı hale getirmek ve derinleştirmek istiyoruz. Çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İyi niyetliyiz ama devlet kuruluşu olmamız nedeniyle bu yatırım öncesinde yasal prosedürlerin tamamlanarak izinlerin alınması gerekiyor.” EYLÜL 2014 [19] [çaykur’danhaberler] Çaykur “Bağımsızlığa Giden Yolda” yürüyen gençlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92’nci yıldönümünde binlerce genç “Kocatepe’den Dumlupınar-Zafertepe’ye Bağımsızlığa Giden Yolda” yürürken, Çaykur da onların yanındaydı. Çaykur tadım TIR’ı leziz çayıyla hem yürüyüşçülerin yorgunluklarını aldı hem Türk çayını ve çay bölgesinin kültürünü tanıttı Çanakkale ve Sakarya’da Türk zaferi, hücum eden düşmanı durdurmakla sınırlı kalmıştı ancak Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde düşman ordusu mağlup edildi, yaklaşık 150 bin kilometrekare alan 14 gün gibi kısa bir sürede ele geçirildi. Bu zaferle birlikte, Yunan işgaline son verilerek Kurtuluş Savaşı’nın kesin bir askeri sonuca ulaşması sağlandı. Lozan Konferansı’na bu zaferin gücüyle, önemli bir diplomatik avantajla katılan Türk tarafı, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak kullanılmasını önledi. Dumlupınar’daki zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu hareketi üzerindeki önderliğini pekiştirdi ve yeni kurulacak olan Türkiye’nin temellerini attı. İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92’nci yıldö- nümünde binlerce genç “Kocatepe’den Dumlupınar-Zafertepe’ye Bağımsızlığa Giden Yolda” yürürken, Çaykur da onların yanındaydı. 29 ve 30 Ağustos tarihlerinde Dumlupınar’da olan Çaykur tadım TIR’ı, yaklaşık 15 bin kişiye çay ikram etti. Çaykur TIR’ı leziz çayıyla hem yürüyüşçülerin yorgunluklarını aldı hem Türk çayını ve çay bölgesinin kültürünü tanıttı. TARIHIMIZIN hüzünlü ve coşkulu dönüm noktaları var. En gururlu tarihlerden biri ise tartışmasız 30 Ağustos 1922’dir. Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yakınında 30 Ağustos 1922’de Türk ve Yunan orduları arasında yaşanan savaşa, bizzat Mustafa Kemal tarafından yönetildiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi denilmişti. İstiklal Savaşı’nın kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağladığı için neticesinde elde edilen zaferi ulusal bayram olarak kutladığımız bu muharebeyi diğerlerinden farklı kılan özellikleri vardı. Büyük Taarruz, yaklaşık 200 yıldan sonra Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan ilk taarruz savaşıydı. [20] EYLÜL 2014 EYLÜL 2014 [21] [gönülverenler] Çaykur’un şefkat eli minik hayatlara dokunuyor Çaykur’un satış reyonundan dönüştürülen atölye, hem otistik çocuklara hem ailelerine mutluluk saçıyor. Aileler, “Henüz çok kısa bir zaman geçtiği halde çocuklar buraya gelmeyi kendileri istiyor. İlk kez yazı rahat geçirdik. Çaykur’a çok teşekkür ediyoruz”, eğitmenler “Bir apartman dairesinde bu gelişmeyi yakalayamazdık. Bu mekân çocukların hayatına bir hediye gibi oldu!” diyor [22] EYLÜL 2014 “BIR SABAH, sadece otistiklerin yaşadığı bir dünyaya gözlerinizi açtığınızı düşünün. Dillerini bilmediğiniz, neye sevinip neye üzüldüklerini hiç anlamadığınız, neyin doğru neyin yanlış kabul edildiğini kavrayamadığınız insanlarla çevrilisiniz. Böyle bir dünyaya uyandığınızı ve geri dönüşün pek de mümkün olmadığını farz edin. O dünyanın insanlarından ne beklerdiniz? Size düşmanca ve korkuyla yaklaşılmasını mı, onların dünyasını öğrenebilmek için size fırsat tanınmasını, sabır, şefkat ve anlayış gösterilmesini mi ya da sizi anlamak için çaba göstermelerini mi? Yoksa hepsini birden mi beklerdiniz? Bir düşünün… Böyle bir durumla karşılaşmış olsaydınız o ‘dünya’da size ‘otistik’ denecekti. Tıpkı bizlerin dünyasına kendi tercihleri olmadığı halde gelen ‘otistik’ dediklerimiz gibi…” Otistikler Derneği’nin açılış sayfasında, bir otistiğin dünyası ve diğer insanlardan beklentisi böyle tarif ediliyor. Elinin yettiği her yere destek olan, katkı sunan Çaykur da bu çağrıya gönülden bir cevap vererek otistik çocuklara ve ailelerine mutluluk veriyor. Bu nasıl bir mutluluk derseniz, Çaykur’un Sahil Parkı’nda bulunan eski çay satış reyonunu ziyaretiniz yeterli olacaktır. Orada sizi ne mi bekliyor? Rize Belediyesi girişimciliği, Çaykur Genel Müdürlüğü’nün izniyle, otistik çocukların eğitimi için “Hobi Atölyesi” olarak yeniden tasarlanan eski çay satış reyonu, artık rengârenk bir oyun evi. Rize Otizmle Mücadele ve Eğitim Derneği’nin (ROMED) bünyesinde Güneysu’da bulunan Özel Eğitim Okulu’nda eğitim gören öğrencilerin el becerilerini geliştirmeyi hedefleyen Hobi Atölyesi’nde, her nesne değerlendiriliyor. Satış reyonundan kalan Çaykur kutuları, renk renk kağıtlarla, kalemlerle, süslerle donatılarak, kalem kutularına veya saksılara dönüştürülüyor. Otistik çocuklar öğretmenleri gözetiminde becerilerini öyle güzel kullanmışlar ki, o kutuların bir zamanlar çay kutusu olduğuna inanmak çok zor! Atölyeyi boydan boya süsleyen yırtma-yapıştırma, pulla resmetme, boyama çalışmaları, çocuklar kadar ziyaretçilerin de içini açıyor, mutluluk veriyor. Atölyenin pencereleri, çocukların dikkatinin dağılmaması için daima kapalı ama içerisi ışıl ışıl... HER ÇOCUĞA BIR EĞITMEN Çaylık ekibi olarak, yaklaşık bir buçuk aylık bir yaz eğitimi sürecinin son gününde atölyeye gidiyoruz. Çocuklar ve aileler, eylülde buluşmak üzere birbirlerine veda edip eğitime ara veriyorlar. Bu vedanın kimseyi sevindirmediği belli. Çünkü atölye eğitimi hem ailelere nefes aldırmış, hem de çocuklara… Zülfiye Pehlivan projenin koordinatörü ve aynı zamanda resim öğretmeni. Üç kişilik eğitmen kadrosunda bir özel eğitimci ve bir el sanatları öğretmeni de bulunuyor. Atölyenin en iyi durumdaki öğrencisi olan Yusuf Usta’yı kısa bir süreliğine yalnız bırakabildiği için yanımıza geliyor ve şu bilgileri veriyor. EYLÜL 2014 [23] [gönülverenler] NASIL TEDAVI EDILIR? Otistik çocukların gelişimi için öncelikle ailelerin rahatsızlığı kabul etmesi gerekiyor. Aileler, çocuklarıyla çalışan psikiyatr, psikolog ve eğitimciyle tam bir işbirliği içinde olmalı. Çocuğu toplumdan soyutlamamalı, çocuğundan utanmamalı. Her otistik çocuğun durumu kendine özgüdür. Bu nedenle ölçüm araçlarıyla çocuğun performansı alınmalı ve ihtiyacına uygun bir bireysel tedavi veya özel eğitim programı hazırlanmalı. Özel eğitim programlarında öncelikli hedef, göz teması kurabilme, yerinde oturabilme ve komut alabilme davranışlarının kazandırılmasıdır. Bu davranışların ardından da, yoğun olarak iletişim kurma, oyun oynama, duyguları anlama, duyguları ifade etme, ten teması kurma gibi sosyal davranışlara sıra gelir. OTIZM NASIL ANLAŞILIR? “Otistik çocukların eğitimi büyük gruplar halinde olamıyor. Onlara bireysel olarak eğitim verilebiliyor. Çünkü kendilerine, öğretmenlerine, çevrelerine zarar verebiliyorlar. Özel eğitimci olmadan otistik çocuklarla çalışılamıyor. Her seviyedeki otistik çocuğa, onun seviyesine göre çalışma yapılıyor. Her çocuk bireysel eğitime tabi tutuluyor burada ve çok mutlu oluyorlar; yapamasalar bile… Biz burada onlara deşarj olmaları için bir ortam oluşturuyoruz. Yeni bir şeyler görüyorlar, bütün buradaki renkler onları mutlu ediyor. Mesela, otistik çocuklarla normal eğitim aldığı zaman resmi hiç sevmeyen bir çocuk, buradaki atölye ortamında beni kolumdan tuttu, boya istedi, ‘Sen çiz, ben boyayayım,’ dedi. Otistik çocuklar kas problemleri de yaşadıkları için, hiç çizemeyen bir çocuktu. İşte o zaman ‘Biz başardık!’ dedim. Burası çocukların çok hoşuna gidiyor. Onları mutlu eden tam olarak nedir bilemiyorum. Yaptıkları etkinliklerin farklı olması nedeniyle de mutlu olmuşlardır belki. Okulda esas olarak davranış değiştirme eğitimi alıyorlar, burada ise sadece etkinlikler var. Belki ortam hoşlarına gidiyor, belki okuldan farklı etkinlikler yapılması… Burada müdahale etmiyoruz. Her birine sevdikleri işleri yaptırıyoruz. Yeni bir şeyler öğretiyoruz. Et- [24] EYLÜL 2014 kinlikleri ders gibi yapmıyoruz. Müzik açıyoruz onlara, parka götürüyoruz… ÇAYKUR’A ÇOK TEŞEKKÜRLER Velilerin anlattıklarına göre, henüz çok kısa bir zaman geçtiği halde çocuklar buraya gelmeyi kendileri istiyormuş. İlk kez yazı rahat geçirdiklerini söylüyorlar. Bu nedenle Çaykur’a çok teşekkür ediyoruz. Çünkü eğer böyle bir mekân olmasa, bir apartman dairesi olsa, bu gelişmeyi yakalayamazdık. Bu mekân çocukların hayatına bir hediye gibi oldu! Aydınlık, çocukları dışarı çıkarabiliyoruz, parka götürebiliyoruz… Veliler atölyenin, okul çıkışında veya hafta sonu olmak üzere kışın da sürmesini istiyor.” Bu arada Yusuf, öğretmenini çağırıyor, ünlü çizgi film kahramanı Şirin Baba’nın çizimini pullarla kapladığı çalışmasını gösterip “Bak iyi gidiyorum” diyerek onaylanmak istiyor. Eğitmenden sadece Yusuf ile konuşabileceğimiz bilgisini alınca, Hamza ve Hümeyra’nın eğitmenleriyle çalışmalarını bölmüyor ve Çaykur Ortaokulu sekizinci sınıf kaynaştırma öğrencisi Yusuf Usta’ya yöneliyoruz. Yusuf, atölyeyi çok sevdiğini söylüyor, “Çünkü ders yapmak için çok güzel. Burası okuldan daha güzel. Burada dışarı da çıkabiliyoruz, parka gidebiliyoruz. Ben mutlu oldum. Otizm, “iletişim kurmayı reddetme” rahatsızlığıdır. Belirtileri, hastalığın şiddetine göre farklılık gösterir. Belirtiler iki yaş civarında kendini gösterir. Çocuğun konuşması gecikir, arkadaşlarıyla oynamaz; kanat çırpma, el ovuşturma gibi hareketler yapar. Otomobil tekerleği veya çamaşır makinesi gibi sürekli dönen cisimlere çok ilgi duyar. Sıradışı ilgi alanları vardır. Göz teması kurmaz. Anneyle ilişkisi bile azdır. Annesinin arkasından ağlamaz, komutlarınıza tepki vermez. Konuşabilen otistik çocuklarda ses tonu tekdüzedir. Söylenenleri tekrar eder. Adı söylendiğinde bakmaz, başkalarının duygularını algılayamaz, kendi duygularını ifade edemez, arkadaşlık kuramaz. Konuşmayı reddeden otistik çocuklar isteklerini bağırarak, çığlık atarak, vurarak ve işaret dilini kullanarak ifade edebilir. Çalışma yaptığım için, boya yaptığım için çok mutluyum,” diyor. “Atölye kapatılsın mı, yoksa tekrar gelmek istiyor musun?” sorumuza ise gözlerini çalışmasından kaldırmadan cevap veriyor: “İstiyoruuuum… Kapatmayalıııım”. AILELER DE MUTLU 15 yaşındaki Hamza’nın annesi Ayşe Uzun, atölyeden çok memnun kaldığını belirterek şunları söylüyor: “Yazın çocuklar evde çok sıkılıyorlardı. Rehabilitasyon dışında gidebilecekleri bir yer, aktivite yoktu. Burası çok iyi geldi. Yaptıkları şeyler çok hoşlarına gidiyor. Psikolojilerine son derece olumlu etkisi oldu. Oğlum yazın sonlarına doğru evde çok sıkılıyor ve bu nedenle hırçınlaşıyordu. Kendisine vurma davranışı bile gösterebiliyordu. Ama bu yazı çok iyi, sakin geçirdik. Üstelik yeni açıldığı halde! Atölyenin devam etmesini umuyoruz. Otistik çocukları olan aileler de onları kesinlikle eve kapatmasınlar, sosyalleştirsinler. Zaten bu çocukların sorunları sosyalleşememek… Çocuklar normal insanlarla birlikte oldukları zaman onları örnek alıyorlar. Bu da çocuklara çok iyi geliyor.” Hamza’nın babası Kenan Uzun, bu sözlere bir de ailelerin birbiriyle kaynaşması gerekliliğini ekliyor: “Ailelerin bağlantılarını koparmaması, tecrübe aktarımı nedeniyle çok önemli. Bu faaliyetler sayesinde aileler de nefes alıyor. Otistik çocukları dışarıda çok fazla gezdiremiyorsunuz. Bütün bu nedenlerle atölye için teşekkürü borç biliriz. Bu faaliyetin devamına desteklerini umarız. Çünkü çocuklarımız büyüdükçe sorunları da artıyor.” Hümeyra’nın annesi Göksemin Çolak uygulamadan çok memnun ve müteşekkir: “Kızım zaten resmi çok seviyordu ama diğer çocuklarda bu ilgi yoktu. Şimdi bütün çocuklar mutlulukla atölyeye geliyor ve mutlulukla eve dönüyor. Demek ki doğru bir adım atılmış, doğru bir karar verilmiş. Belediyeye ve Çaykur’a çok teşekkür ediyoruz. Bizi her zaman destekliyorlar. Şu anda da bu deştiğin meyvelerini topluyoruz. Umarız daha fazlası da olur.” EĞITIMI NASIL PLANLANMALI? Otizm Vakfı, otistik çocukların eğitimi konusunda ailelere şu önerilerde bulunuyor: Bir çocuğa otizm tanısı konulduktan hemen sonra eğitim programının planlanması adımına geçilmelidir. Otizmin tedavisi sürekli ve yoğun eğitimdir. Yaşadığınız yere en yakın Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne (RAM) başvurmalısınız. Bu başvuruyla RAM içinde bulunan Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu’nca çocuğunuza eğitsel değerlendirme, tanılama yapılır ve bir yıllık eğitsel plan hazırlanır. Çocuğunuzun gelişimi RAM tarafından düzenli olarak takip edilir ve eğitsel plan her yıl yenilenir. Bu eğitsel planda çocuğunuzun hangi eğitim ortamında eğitim görmesinin uygun olacağına ilişkin görüş de belirtilir. RAM’ın görüşü doğrultusunda il ya da ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesindeki Özel Eğitim Hizmetleri Kurulu, otizmli çocuğunuz için en uygun olan eğitim ortamına yerleştirme kararı verir. Yerleştirme seçenekleri şunlardır: Kaynaştırma: Özel eğitim gerektiren çocuklar eğitimlerini normal gelişim gösteren çocukların devam ettiği resmî veya özel okullarda sürdürmelidir. Otistik çocuk okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim kurumlarında kaynaştırma eğitimi alabilir. Özel eğitim sınıfı: Resmi ve özel okul bünyesinde özel eğitim gerektiren öğrenciler için açılan sınıflardır. Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi (OÇEM): Zorunlu öğrenim çağında ama normal ilköğretim programına devam edemeyecek otizmli öğrenciler için resmî ve özel otistik çocuklar eğitim merkezleri (OÇEM) vardır. Otistik Çocuklar İş Eğitim Merkezi: İlköğretimi tamamlayan, genel ve mesleki ortaöğretim programlarına devam edemeyecek durumda olan ve 21 yaşından gün almamış otizmli bireyler, iş eğitim merkezlerine devam edebilir. EYLÜL 2014 [25] [emekverenler] “Karadeniz bitkileri ŞIFA DAĞITIYOR” Çaykur’u “Karadenizli’nin en büyük dostu” olarak tanımlayan Mustafa Lezcioğlu, ailemize 27 sene hizmet verdikten sonra emekli oldu. Tam bir doğa âşığı olan Lezcioğlu, bitkilerle ilgili olarak dedesinden ve Karadeniz’in eşsiz yaylalarında bilim adamlarıyla yaptığı keşif gezilerinden edindiği bilgiyi açtığı aktar dükkânı aracılığıyla insanlarla paylaşıyor. Karadeniz bitkilerinin şifa dağıttığını belirten Lezcioğlu, yaylaların henüz keşfedilmemiş birçok bitki türüne ev sahipliği yaptığını söylüyor. İKIZDERE Anzer doğumlu olan Mustafa Lezcioğlu, askerlik görevinin ardından Çaykur’un Kalecik Çay Fabrikası’nda çalışmaya başladı. Üç senenin ardından girdiği araştırma bölümünde 25 sene boyunca bekçi olarak görev yapan Lezcioğlu, emekli olunca arıcılığa ve aktarlığa yöneldi. Arıcılığın dede mesleği olduğunu belirten Lezcioğlu, aktarlığı mesleğe dönüştürme sürecini ise şu sözlerle anlatıyor: “Petekçilik dededen gelme işimiz sayılır. Bölgemizdeki çoğu insan gibi, biz de işimizin yanı sıra arıcılıkla da ilgileniyorduk. Bitki araştırmalarına yönelik merakım ise çocukluk yıllarıma kadar uzanır. Bitkilerle ilgili ilk bilgilerimi, kendisiyle birlikte arıcılık yaptığım sırada dedemden aldım. Dağlarda büyüdüğüm için burada yetişen bitkilerle iç içe geçirdim hayatımı. Çaykur’dan emekli olduktan sonra bitkilerle ilgili bilgimi faydalı bir işe dönüştürebilmek için aktar dükkânı açtım. Hobi olarak başladığım aktarlığı zamanla bir işe çevirdim.” Çaykur ailesine nasıl katıldınız? Askerlik görevimin ardından Kalecik Çay Fabrikası’nda işçi olarak çalışmaya başladım. Fabrika yeni açılmıştı... Üç sene orada çalıştıktan sonra araştırma bölümüne nakil oldum. Çaykur’daki hayatımın geri kalanını, yani tam 25 yılı bu bölümde bekçilik görevinde geçirdim. Çok güzel yıllarımız oldu; yakın arkadaşlıklar kurduk. Emekli olduktan sonra da bağımı korumaya çalışıyorum. Çaykur sizin için ne ifade ediyor? Çaykur, Rize’nin ve Doğu Karadeniz’in en büyük dostudur. Öyle ki Çaykur olmasa hakikaten esnafımız yaşayamaz. Geçmişte de Çaykur olmasaydı Doğu Karadeniz halkı ne yapardı bilemiyorum. Büyük bir ihtimalle yolumuzu kaybeder, büyük bir sıkıntı yaşardık. En önemlisi, bölge ekonomisi çok kötü durumda olurdu. Bugün çocuklarımıza, gelecek kuşaklara bir şeyler bırakabiliyorsak hepsi Çaykur sayesinde mümkün oldu. Emekli olduktan sonra neler yaptınız? Karadeniz insanı çalışmayı sever, öyle çok fazla boş duramaz. Ben de emekli olduktan sonra neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Bitkileri iyi tanıyordum, bu yüzden aktar dükkânı açmaya karar verdim. Bitkilerle ilgili araştırma yapma merakım çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor. Tıpkı balcılık gibi, bitkiler de dededen gelme bir meslektir benim için. Bitkilerle ilgili bir iş yapacaksanız araştırmaya, [26] EYLÜL 2014 ANZER BALI Bitkilerin yanı sıra arılara da tutkuyla bağlıyım. Bal geleneğimiz kara kovanlar zamanından geliyor. Anzer balı çok ünlüdür. Eskiden sıtma hastalığına iyi geldiği için petekleri alınan bal bedavaya dağıtılırdı. Petek, bal alabilmek için yok edilirdi bir anlamda. Ne var ki Anzer balının birçok hastalığa faydalı olduğu anlaşılınca işin şekli değişti. Marketlerde satılan birçok balda katkı maddesi var. Donmaması için çeşitli katkılar kullanılır. Anzer balı ise el değmemiş, doğanın büyük bir mucizesidir. onları tanımaya meraklı olmalısınız. Dağlarda büyüdüğüm için bitkileri çok iyi biliyorum. Çocukluk yıllarımda bile Anzer’e gelen araştırmacıları gezdirir ve onlara yöre bitkilerini tanıtırdım. Hangi bitkinin ne işe yaradığını daha o günlerde bile çok iyi biliyordum. Bitkilerle ilgili bilginizin kökeninde ne var? Dedenizin anlattıkları mı? O da var elbette, fakat bitkilerle ilgili bilgilerim dedemin anlattıklarıyla da sınırlı değil. Bitkilerle ilgili bilginin temelinde araştırma isteği ve merak bulunur. Ben de çok araştırdım, kendimi geliştirdim. Bir bilim adamı kadar olmasa bile bitkilerin faydalarını bilirim. Aslında hepimizin bitkilerin faydasını çok iyi bilmesi gerekiyor. Bitkisel ürün kullanımının da doktor gözetiminde gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Geçmişten bugüne yaygın şekilde kullanılan bitkileri öneriyorum insanlara. Doğa bize inanılmaz bir zenginlik sunuyor. Öyle ki Anzer’de her ihtiyacı karşılayabilecek bitkiyi bulmak mümkündür. Öte yandan, insanlar doktora danışmadan, kulaktan dolma bilgilerle herhangi bir bitkiyi kullanmamalı. Benim bilgi birikimimin büyük bir bölümü bilim adamlarıyla birlikte yaptığımız keşif gezilerine dayanmaktadır. Bu gezilerin içeriğini anlatabilir misiniz? Bölgemizin coğrafyasını avucumun içi gibi bildiğim ve bitkileri tanıdığım için gençlik dönemimde bilim adamları ve araştırmacılar keşif gezileri için beni bulmaya başladı. Yurtiçinden ve yurtdışından çok sayıda araştırmacıya eşlik ettim. Yaylalarda uzun keşif gezilerine çıktık. Karların altından çıkan peygamber bitkisinin endemik olduğunu onlardan öğrendim... Yıllardır bu gezilere devam ediyorum. Bu gezilerin etkisiyle bitkilere yönelik bilgim ve merakım yıllar içinde katlanarak arttı. Emekli olduğumda bir anlamda hayallerimi gerçekleştirip aktarlığa başladım. Bildiğiniz gibi, bitkisel ürünlerin satışı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından sınırlandırılmıştır. O nedenle ağırlıklı olarak baharatların ve bitki çaylarının satıldığı bir dükkân açtım. İnsanları bitkilerle buluşturmaktan büyük keyif alıyorum. EYLÜL 2014 [27] [hobilerimizvebiz] Çaykur’da Muhasebe ve Devriye Hazırlama Kontrolörü olarak görev yapan Mithat Bayrakoğlu, tam bir bulmaca meraklısı. Çaylık dergisine de hazırladığı bulmacalarla destek veren Bayrakoğlu, herkese zihinsel yeteneği artıran ve sağlığın korunmasına yardımcı olan bu hobiyi öneriyor. Bulmaca hazırlamanın deneyim gerektirdiğine dikkat çeken Bayrakoğlu, “Hazırlamak insanlara zor gelebilir, fakat herkesin çözebileceği bir bulmaca mutlaka vardır” diye konuştu. Soldan sağa, yukarıdan aşağıya… “HERKESIN ÇÖZEBILECEĞI BIR BULMACA VARDIR” BABASINDAN edindiği bulmaca çözme alışkanlığını 25 senedir devam ettiren Mithat Bayrakoğlu, belli bir süre sonra hobisini geliştirerek kendi bulmacalarını hazırlamaya başlamış. Bulmacayla kurduğu sıkı bağdan kişisel gelişim anlamında büyük fayda gördüğünü ifade eden Bayrakoğlu ile kendisine ve bulmacalara dair konuştuk. [28] EYLÜL 2014 Sizi tanıyabilir miyiz? İlköğretim ve lisenin ardından üniversitede kamu yönetimi eğitimi aldım. Özel sektörde geçen yılların ardından 1999’da devlet memurluğu sınavını kazanarak İkizdere’deki hidrolik santralde çalışmaya başladım. Sekiz yılın ardından Samsun Tarım İl Müdürlüğü’nde görevlen- dirildim. Yeniden sınava girerek, çok sevdiğim Çaykur ailesine katılmaya hak kazandım. Çayeli Mustafa Çay Fabrikası’nda Veri Hazırlama Sorumlusu olarak görev yaptıktan sonra geçtiğimiz yıl da buraya atandım. Bulmaca merakınız nereden geliyor? Bulmaca merakım küçüklükten bu yana devam ediyor. Sanırım, ortaokul yıllarımda, bulmaca çözen babamı izleyerek merak saldım bu işe. Babamı izleye izleye ben de bulmaca çözmeye başladım. Dolayısıyla 25 senedir bulmaca çözüyorum. Bulmaca çözmek çok hoşuma gidince daha farklı ve zor örneklere yöneldim. Kendimi geliştirdim, belli bir süre sonra da “Ben de bulmaca hazırlayabilir miyim?” sorusu geldi aklıma. Hazırladığım ilk bulmacaları tanıdıklarıma verdim. Herkes kare bulmaca hazırlayabiliyor olmama şaşırıyordu. Zaman içinde deneyimimi ve bilgimi artırarak bugünlere kadar geldim. Bulmaca çözmek veya hazırlamak sizin için ne ifade ediyor? Öncelikle güzel vakit geçiriyorum, kendimi mutlu hissediyorum. Ayrıca, bulmaca çözerken insanın bilgisi ve görgüsü de artıyor. Zevk alıyorsunuz... Çözmek ile bulmaca hazırlamak arasında önemli farklar da var. Bir bulmacayı kurmak ve kutucukları bilginiz doğrultusunda yönlendirmek her zaman daha güzeldir. Kare bulmacanın temelinde matematik yatar. Metamatik kullanmalı ve bilgilerinizi kurgulamalısınız. Kendinize bir-iki kelime seçip başlarsınız; sonra ardı ardına araştırmaya devam etmeli ve bulmacanın bütününü kurgulayabilmelisiniz. Bir kare bulmacanın iyi olup olmadığını nasıl anlarız? Siyah, yani boş bırakılan kare ne kadar azsa bulmaca o kadar iyidir. Kare bulmaca hazırlamak gerçekten çok keyiflidir… Kare bulmacanın alanı büyüdükçe yapmak da zorlaşır. Hazırlaması ne kadar zorsa duyduğunuz mutluluk da o kadar büyüktür. Dergimizdeki bulmacalarınızla ilgili nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? İnsanlar genellikle olumlu tepkiler veriyor. Diğer fabrikalardaki arkadaşlar arayıp nasıl hazırladığımı soruyor… Cevapları merak eden çalışanlarımızdan bana ulaşanlar çıkıyor. Bulmacayı hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Dergimizdeki bulmacayı hazırlarken insanların ilgisini artıracak düzeyi korumaya çalışıyorum. Dergimizde gören bir kişi bulmaca çözmeye yönelirse ne mutlu bana. O nedenle, çok zor ya da çok kolay bulmacalar hazırlamıyorum. İnsanlar neden bulmaca çözmeli? Bulmaca çözerken gündelik hayattaki duygu ve düşüncelerinizden sıyrılıyorsunuz. Genel anlamda dünya dertlerini, bir süreliğine de olsa geride bırakıyorsunuz. Ayrıca bulmaca çözmek beyni de geliştiren bir uğraş. ÇAYKUR HAKKINDA Çaykur ve çay benim için çok önemli. İnsanlar buradan ekmek yiyor. Çay üretiminde her sene daha da ileriye gidiyoruz. Aynı şekilde markamız da gelişiyor. Üretici de, tüketici de rahat ediyor. Çaykur’un geleceğinin çok parlak olduğuna inanıyorum. DOĞA ÂŞIĞI 1975 yılında Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Aşağıdurak köyünde dünyaya gelen Mithat Bayrakoğlu, bulmaca hobisinin yanı sıra hafta sonlarında dağcılık kulüpleriyle trekking yapıyor. Bulmaca çözmenin dünyaya bakışını değiştirdiğini anlatan Bayrakoğlu, Karadeniz’in eşsiz doğasıyla baş başa kalmanın, yürürken o havayı solumanın insana hissettirdiği duyguları tarif etmenin güçlüğüne dikkat çekiyor. EYLÜL 2014 [29] [pozitif] benim için. Yaylada çok güzel bir hayatımız var. Şehir insanı stresle, dertle dolduruyor. Yayla ise doğasıyla ve yeşilin her tonuyla sizi tamamen rahatlatıyor. Orada bütün sıkıntılarınızı unutuyorsunuz. Bir çay ocağı işletiyorsunuz aynı zamanda... Bütün bir yıl boyunca çay demlemeye, ocağımı işletmeye devam ediyorum. Burası yaz aylarında hareketli olur. Gurbette olan hemşehrilerimiz memleketlerine gelir, çayımızı içmek için bize de muhakkak uğrarlar. Kış aylarında ocak çalışır ama para kazanmazsınız. Yeter ki ocak sönmesin… Yaz aylarında ise misafirlerimiz, gelenler-gidenler derken çayın deminden de çıkarırız ekmeğimizi… “ÇAYKUR BIZIM EVIMIZDIR” Kalkandere Çay Fabrikası çalışanlarından Lokman Yıldız, geçirdiği trafik kazasının ardından mücadele etmek zorunda kaldığı sorunlara rağmen yaşama sevincinden hiçbir şey kaybetmemiş. Çalışmayı seven, Çaykur’daki görevinin yanı sıra işlettiği ocakta da çayla gönül bağını sürdüren Yıldız, “Çay bizim için ‘hayat’ demektir, dolayısıyla 24 saat boyunca yaşamımızın tam ortasında yer almaktadır. Çay ve Çaykur denildiğinde içimiz ısınır, kendimizi evimizde gibi hissederiz,” diyor. 1980 YILINDA, Rize’nin Kalkandere ilçesinde dünyaya gelen Lokman Yıldız, Çaykur ailesine katılmadan önce uzun süre ticaretle uğraştı. Geçirdiği trafik kazasının ardından birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan Yıldız, Çaykur’a katıldıktan sonra hayatının değiştiğini söylüyor. Geçirdiğiniz kaza hayatınızı nasıl etkiledi? Uzun bir süre ticari taksi şoförlüğü yaptım. Yine araçla yükleme işleri yaptım. Kısacası ticaretle uğraştım. Kazanın ardından ise birçok zorluk yaşadım, güçlüklerle mücadele etmek zorunda kaldım. Çaykur ailesine katıldıktan sonra ise her şey değişti. Hayatımı düzene sokabildim. Çok hareketli bir insanım. İş yapmadan, insanlarla görüşmeden duramam. Birçok işle uğraşmak, kendimi iyi hissetmeme olanak veriyor. Çaykur’da olduğum için çok mutluyum. Çaykur ailesine, 1998 yılında, engelli olarak giriş yaptım. Puantör olarak görev yapmaya devam ediyorum. Çaykur son dönemde çok büyük bir atılım içinde ve çok büyük başarılar [30] EYLÜL 2014 Çay sizin için ne ifade ediyor? Çay bizim için “hayat” demektir, çünkü o olmasa hayat da olmazdı. Çay aynı zamanda Çaykur demektir. Çaykur’daki huzurlu ve mutlu çalışma ortamıdır bizim için… Bu nedenle Çaykur’da kendimizi evimizde gibi hissederiz. ÇAYA BÜYÜK BİR TUTKUYLA BAĞLI OLDUĞUNU ANLATAN LOKMAN YILDIZ, YILIN 12 AYI BOYUNCA İŞLETTİĞİ OCAKTA DEMLEDİĞİ ÇAYLARI MİSAFİRLERİNE İKRAM EDİYOR. Çaykur’un yenilikleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Beyaz çay projesinin ve diğer yeniliklerin hayata geçirilmesi çok güzel... Bütün bu yenilikler Çaykur’a güç katacak, dolayısıyla Doğu Karadeniz halkının refahına da olumlu katkı yapacak. Bu katkı bölgemizle de sınırlı kalmıyor, bütün ülkeye yayılıyor. Çaykur’un ihracat hamlesiyle birlikte yenilikçi ürünlerimiz daha da büyük bir önem kazanıyor. Yabancı ülkelerde de bu ürünler büyük bir talep görüyor. Çaykur’un yeni atılımlar yapması, yeni ürünleri piyasaya sürmesi hepimiz için çok önemli ve bizleri, bütün Çaykur çalışanlarını çok mutlu ediyor. Yeni ürünler bölge halkının umudunu daha da artırıyor. Özellikle beyaz çay bu umudu ve güven duygusunu daha da güçlendiriyor. elde ediyor. Markamız güçlendi, Türkiye’nin her tarafındaki insanlar Çaykur’un ülkemiz ve ekonomimiz için ne kadar önemli olduğunu gördü. Bu süreçte kamuoyunda itibarımız daha da arttı. Çaykur, Karadeniz insanı için ne anlama geliyor? Çaykur 24 saat boyunca hayatımızda… Sadece ekonomik faaliyetlerden söz etmiyorum. Çay üretimi dedemizden gelen bir uğraş olduğu için gündelik hayatımıza adeta kazınmış. O yüzden ekonomik bir ilişki biçimi olmasa bile çayı hayatımızdan çıkaramayız. Rize’de yaşayıp da çaylığı olmayan çok az insan vardır. Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? Gezmeyi, özellikle yaylaya çıkmayı çok seviyorum. Yeşil beni cezbediyor. Dört tarafım yeşille çevrelenince ben de kendimi bir farklı hissediyorum. Daha huzurlu, keyifli bir insan oluyorum. Doğa bizim için çok önemli. Balık tutarken arkadaşlarımızla sohbet etmek, yaylada inekleri otlatmak en büyük hobi EYLÜL 2014 [31] TÜRK BOYUNDAN TÜRKIYE’YE MIRAS [gezigünlüğü] Eşsiz bir ekosisteme sahip Artvin, tarih boyunca hep ilgi çekmiş, çeşitli kavimlere yurt olmuş. Artvin ve çevresi köklü ve zengin uygarlıkların yaşadığı bir bölge. Toprak yapısının elverişsizliği nedeniyle bilimsel bir arkeolojik çalışma yapılamamış ancak halk tarafından bulunan tunç ve bakır baltaların MÖ 3000-4000 yıllarına ait olduğu sanılıyor. Yörede yaşadığı bilinen ilk kavim, Türk soyundan olan Hurriler’dir. MÖ 2000’den itibaren bölgede site devletleri kurmuşlar. BULUTLARA UZANAN EFSANELER KENTI Artvin’in doğasını ancak “coşkulu” sıfatıyla anlatmak mümkün. Topraklarında yetişen ve yalnızca bu yöreye özgü olan birçok bitki, dünya çapında koruma altında. “Doğal yaşlı ormanları” dünyanın en önemli ekosistemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu eşsiz güzelliğe kapılan pek çok kavimden günümüze uzanan eserler de cabası... ARTVİN HANI “ölmeden önce görülecek yerler” listeleri yapılır ya, Doğu Karadeniz yaylaları bu listelerin hepsinde yer almalı. Özellikle sonbaharda yaylalar öyle renklere bürünüyor ki, doğanın bu eşsiz güzelliği, ahengi karşısında heyecanlanmamak mümkün değil. Müthiş bir kompozisyonla bir araya gelmiş rengârenk ağaçlar, puslu dağların gölgesinde Karadeniz insanı gibi dimdik duruyor adeta. Andığımız bütün bu güzelliklerin çoğu Artvin’de dersek abartmış olmayız. Karadeniz’in en doğusunda yer alan Şavşat, her an kalkıp inen sislerin içinden birden karşınıza çıkan ormanlarıyla büyülüyor. Dağlardan kopup gelen derelerin suyuyla besleniyor doğa. Buz gibi dağ suyunun indiği Şavşat ve Borçka’da iki Karagöl var ki, sonbaharda suyun üzerine düşen kızıl yapraklarla masal gibi görünüyor. Artvin sınırları içinden geçen dağ silsileleri, Kaçkarlar, Karçal Dağları, Yalnızçam Dağları ve Mescit Dağları bu yaylaların üzerine kol kanat geriyor adeta. 3 bin 932 metrelik zirvesiyle Kaçkar Dağı, en yüksek nokta. [32] EYLÜL 2014 DÜNYANIN EN ÖNEMLI EKOSISTEMLERINDEN Şehir merkezine 8 km’lik mesafede bulunan Hatila Vadisi Milli Parkı; Kaçkar Dağı Milli Parkı, Sahara-Karagöl Milli Parkı, Efeler, Gorgit ve Arhavi Çam Burnu Doğa Koruma Alanları Artvin’in sahip olduğu eşsiz doğa varlığını gösteriyor. Ama bu kadarla kalmıyor; Borçka Macahel bölgesinin, 2002 yılında Küresel Çevre Fonu tarafından koruma altına alınmış ve 2005 yılında UNESCO tarafından “dünyada birinci derecede korunması gereken biyosfer rezerv alanı” olarak ilan edilmiş olması bize dünya çapında bir hazineye sahip olduğumuzu anlatıyor. Yaban hayat varlığı açısından çok zengin bir potansiyele sahip olan Artvin’de yetişen birçok endemik (yöreye özgü) bitki dünya çapında koruma altında. İl sınırları içinde toplam 1268 bitki türü tespit edilmiş ve bunun 119 adedi endemik bitki. Bu, tüm Türkiye florasının yaklaşık yüzde 13’lük kısmı demek. Bölgedeki “doğal yaşlı ormanlar” dünyanın en önemli ekosistemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Artvin yaylaları, yerel halkın ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gidermenin yanı sıra ekoturizm açısından da çok zengin bir ortam sunuyor. Folklorik mimariye sahip yayla evleri kültür turizmi meraklılarının ilgisini çekerken, ilin en büyük akarsuyu olan Çoruh Nehri de ülkemizin raftinge en uygun nehri olarak bu sporu sevenler için tek adres. Yusufeli’ne bağlı Yaylalar Köyü ve Olgunlar Mahallesi de doğa yürüyüşü için her yıl binlerce kişinin tercih ettiği yerler. ROTAMIZI ÇIZELIM Artvin’de gezilecek, görülecek öyle güzellikler var ki, her birini ayrı ayrı anlatmak için sayfalar gerek! Biz, merkezden başlayalım. Tarihe meraklıysanız Çayağzı Mahallesi’nde bulunan, MS 937 yılında Gürcü kralı Oşet tarafından yaptırılan Artvin Kalesi’ni ziyaret edin. Aynı mahallede gezebileceğiniz bir başka tarihi değer de Salih Bey Camii. 7’nci yüzyılda Hz. Osman döneminde yapılan İskender Paşa Camii ise Artvin’de inşa edilen cami. Atatepe üzerindeki, 22 metre yüksekliğinde ve 60 ton ağırlığındaki Atatürk heykeli de, Türkiye’nin en büyük Atatürk heykeli olma özelliğini taşıyor. Merkeze 8 km uzaklıkta olan Kafkasör Şenlik Yaylası cennet gibi... Merkez ilçeye bağlı Hamamlı Köyü’nde yer alan Dolishane Kilisesi, 954-958 yılları arasında Bagratlı kralı olan Sumbath tarafından yaptırılmış. Yapıda birçok süsleme arasında ayakta duran kral figürünün iki eliyle tuttuğu kilise maketini sunma sahnesini işleyen kabartma dikkat çekiyor. Tibeti Kilisesi ise 899-914 yılları arasında, Bagratlı prens Aşut Koh tarafından yaptırılmış. 11’inci yüzyıldan sonra yörenin önemli dini merkezleri arasında anılmış. Artvin Kültür Evi, Osmanlı-Türk mimarisi açısından bir şaheser. 1799 tarihli mekânda yöresel yemekleri tadabilirsiniz. Ardanuç ilçesinde “Ferhat ile Şirin” efsanesinin geçtiği yer olduğu söylenen Ferhatlı Kalesi’ni gezebilirsiniz. Conservation International, Dünya Bankası ve Küresel Çevre Fonu’nca belirlenen; biyolojik açıdan zengin ve tehdit altında olan, dünyadaki 25 karasal ekolojik bölgeden biri olan, Camili Biyosfer Rezerv Alanı da Borçka’nın gururu niteliğinde... Artvin’de her köyün bir yaylası var. Bu yaylaların hepsi “görmeden dönülmeyecek” yerler arasında. Dönmeden bir el dokuması satın alın ki, baktıkça Artvin’in tertemiz yeşiline doğru hayali bir yolculuğa çıkabilesiniz. EYLÜL 2014 [33] [güncel] 4 Ekim Salı günü başlayıp dört gün boyunca sürecek Kurban Bayramı, bu yıl da büyüğüyle küçüğüyle her ailenin bir araya gelmesine; huzur, mutluluk hisleriyle ulvi paylaşımlar yapılmasına vesile olacak. BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN BAYRAM günlerinde, toplum halinde yaşadığımızı ve birbirimize manen ihtiyaç duyduğumuzu, en büyük kıymetimizin sevgi, en büyük gücümüzün birlik ve beraberliğimiz olduğunu derinden hissederiz. Bayramlar, modern hayatın koşuşturması içinde birbirimizden uzak kalan biz insanlara, şöyle bir soluklanıp kendimizi ve çevremizdeki güzellikleri, nimetleri fark etme imkânı sunar. İşte, toplumsal dayanışmanın ve kaynaşmanın en güzel örneklerini yaşayacağımız bir Kurban Bayramı daha bizi bekliyor. İnsanı en şerefli varlık olarak niteleyip varlık âlemini ona sunulmuş sonsuz bir imkân alanı şeklinde belirten İslam, yaratılanların birbirlerine karşı şefkatini emrediyor ve hiçbir canlının eziyet çekmesini hoş karşılamıyor. Sorumluluklarımızı gereğince yerine getirmek, kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet etmemekle, temizlik ve çevre sağlığı kurallarına uymakla mümkün. Kurban etlerinin yakın ve uzak çevredeki ihtiyaç sahiplerine adilane bir şekilde pay edilmesiyse sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirecek şüphesiz. KURBAN KESERKEN… Bayramda kurban kesmeye hazırlanıyorsanız, uzmanların önerilerine ve uyarılarına kulak vermenizde fayda var. İslamiyet’in canlılara kötü muameleyi hoş karşılamadığını belirtmiştik. Bu sorumluluğun yanı sıra kurban etinin kaliteli olması ve çabuk bozulmaması için de hayvana iyi davranmak gerekiyor. Kötü muamele edildiği takdirde strese giren hayvanın vereceği etin kalitesi düşük, rengi koyu olur ve kısa sürede bozulur. Alınan hayvan kesimden önce mutlaka dinlendirilmeli. Kesimi de, işine hâkim, sertifikalı kişiler yapmalı. Etin dayanıklılık süresinin artması için, kesilen hayvanın kanı çok iyi akıtılmalı. Kesim sırasında dikkat edilmesi gereken bir nokta da, derinin dış kısmının kesinlikle ete dokundurulmamasıdır. Çünkü derideki mikroorganizmaların ete bulaşması, etin kısa sürede bozulmasına yol açar. [34] EYLÜL 2014 ETİN KORUNMASI… Kesim bittikten sonra etin bir süre dinlendirilmesi gerekiyor. Bu aşamada eti hemen buzdolabına da koymayın. Çünkü dinlendirmeden buzdolabına konulan et sertleşir, çeker. Dinlenme süreci, eti küçük parçalara bölmüşseniz beş-altı saat, büyük parçalar halindeyse yedi-sekiz saat olmalı. Bu işlemi de serin bir yerde yapmalısınız. Eti dinlendirdikten sonra buzdolabında saklayabilirsiniz. Dikkat! Buzdolabı poşetine veya folyaya sardığınız etleri üst üste koyarsanız, bozulmayı hızlandırırsınız. Eti kıyma yaptıysanız, buzdolabında en çok bir gün tutun. Eti blok halinde dondurmayın ve çözüldükten sonra yeniden dondurmayın. Et kolay bozulabilen bir gıda. Mikroorganizmalar ette kolaylıkla gelişirler. Bu nedenle eti buzdolabında bile ancak birkaç gün saklayabilirsiniz. Derin dondurucudaki süresi ise üç veya beş ay olabilir, ancak havayla temas etmeyecek şekilde sarıldığı takdirde... Pişirilmiş eti de mutlaka dolapta saklayın. Unutmamalıyız ki dünyada görülen gıda kaynaklı zehirlenmeler içerisinde etin payı çok yüksek. Kurban etinin pişirilmesi konusunda, sert etler için haşlama, yumuşak etler için ızgara öneriliyor. Mangal kullanacaksanız, eti, kömür iyice köz haline geldikten sonra pişirin. Et yanında mutlaka salatanız da olsun. Sofralarınızın şen olmasını, sevdiklerinizle nice mutlu bayramlar geçirmenizi diliyoruz. MAYIS EYLÜL 2014 [35] [çaydurakları] ÇENGELKÖY U L U K O DENİZ K : I Ğ A R ÇAY DU IMLI UT KALDIR V A N R A IK RAC RIYLE LILARI, DA N ESINTILE ’I Z A TARIHI YA Ğ O B I HA... I, MASMAV ETA BIR VA D YOKUŞLAR A A ’D R A KÜD TANBUL ÜS GELKÖY, İS ÇEN GELENEKSEL Boğaziçi yaşantısının izlerini bugün hâlâ sürebileceğiniz Çengelköy, Boğaz’ın Anadolu yakasında Beylerbeyi’nden hemen sonra geliyor. Osmanlı döneminde gemilere dört dişli çengel çapalar yapıldığı için Çengelköy adını alan semt, tarihi bir yerleşim yeri. Meşhur salatalığı ise yine geçmiş dönemlerde Boğaziçi’nin her köyünde oldu- [36] EYLÜL 2014 ğu gibi burada da yapılan sebze meyve yetiştiriciliği zamanlarından hatıra. Çengelköy’e dair birçok efsane bulunuyor. Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre, Yavuz Sultan Selim bir gün biricik oğlu Süleyman`ın katledilmesini istemiş. Süleyman`ın katledilmesi için görevlendirilen Bostancıbaşı, Şehzade Süleyman`a kıyamamış ve onu Çengelköy’deki bah- çede saklamış. Mısır Seferi`nde büyük başarı kazanan Yavuz Sultan Selim sefer dönüşünde pişmanlık duymuş ve oğlunun hasretini çektiğini söylemiş. Bu durumu öğrenen Bostancıbaşı da koşup Şehzade Süleyman`ı Sultan Selim`e götürmüş. Semtin bugüne kalan en önemli tarihi yapıları, Rum kilisesi Aya Yorgi, Abdullah Ağa Yalısı ve Sadullah Paşa Yalısı’dır. TARIHI ÇINARALTI ÇAY BAHÇESI 1993-1997 yılları arasında yayınlanan “Süper Baba” dizisini hatırlar mısınız? Süper Baba Fiko’nun (Şevket Altuğ) en yakın arkadaşı Nihat’ın (Sümer Tilmaç) kahvesi olarak tanıdı- NASIL GİDİLİR? Çengelköy’e toplu taşımayla birçok yoldan ulaşım sağlanabiliyor. Anadolu yakasında Kadıköy ve Üsküdar’dan kalkan birçok otobüs ve dolmuş seferi bulunuyor. Avrupa yakasından ise Eminönü’nden vapura binerek Çengelköy İskelesi’ne ulaşabilirsiniz. ğımız Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi, İstanbul’un en güzel çay duraklarından bir tanesi. 790 yaşında kadim bir çınarın altında, Boğaz’ın hemen kıyısında bulunan Çınaraltı Çay Bahçesi’nde ister evden getirdiğiniz yiyecekler, ister sıcacık Çengelköy börekleri eşliğinde çayınızı yudumlayabiliyorsunuz. Martı cıvıltıları eşliğinde, sabahın ilk ışıkları ile canlanan Boğaz’ı izleyebileceğiniz Çınaraltı’nda yapacağınız kahvaltı şüphesiz ki unutulmaz olacak. Bu arada, Çınaraltı’nın her daim taze çaylarının tek müdavimi İstanbullular değil, etrafta görebileceğiniz pek çok kedi de çay bahçesinin sürekli misafirlerinden... EYLÜL 2014 [37] [lezzet] ÇAYLI KURABİYE · 1 paket margarin · 1 çay bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı toz şeker · 1 yumurta · Yeterince un · 1 çorba kaşığı kuru Çaykur çayı · 1 paket kabartma tozu · 1 paket vanilya “ÇAY”LI Önce bir hamur kabına margarin, sıvı yağ, toz şeker, un, yumurta akı, 1 kaşık çay, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyerek yumuşak ve elimize yapışmayan bir hamur hazırlayalım. Hamuru 20 dakika kadar dinlendirdikten sonra parçalara ayıralım. Hamurlara istediğimiz şekli verdikten sonra üzerlerine yumurta sarılarını sürelim. Fırını iyice ısıtıp çaylı kurabiyeleri 5 ya da 10 dakika şiddetli ısınmış fırında pişirelim. Fırından yeni çıkmış çıtır kurabiyeleri, yanında bir bardak demli Çaykur çayıyla servis edelim. Tatlıları en çok çayın yanında yemeyi seviyoruz. Peki çaylı tatlılar da yapabileceğinizi biliyor muydunuz? ÇAYLI ISLAK KEK · 3 adet yumurta · 1,5 su bardağı şeker · 1 su bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı demlenmiş Çaykur çayı demi · 4 yemek kaşığı kakao · 2 yemek kaşığı ceviz · 1 tatlı kaşığı tarçın · 1 paket kabartma tozu · 1,5-2 su bardağı un ÇAYLI KEK · 3 yumurta · 2 su bardağı şeker · 1 su bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı demlenmiş Çaykur çayı · 3 su bardağı un · 1 yemek kaşığı kakao · Yarım yemek kaşığı tarçın · 2 paket kabartma tozu Üzerine serpmek için: Pudra şekeri Yumurtaları şekerle birlikte köpük köpük olana kadar çırpalım. Sıvı yağı ve önceden demlenmiş, soğumuş bir su bardağı çayı ekleyelim. Çırpmaya devam edelim. Un, kakao ve tarçını ekleyelim. Son olarak kabartma tozu ekleyelim ve karıştıralım. Daha sonra, yağladığımız kek kalıbına karışımı dökelim. Önceden ısıtılmış, 180 derecedeki fırında pişirelim. Fırından çıkınca soğumasını bekleyelim ve ters çevirelim. Üzerine pudra şekeri serperek servis yapabilirsiniz. Aniden gelen misafirleriniz için hızla hazırlayabileceğiniz, kurtarıcı bir tarif! [38] EYLÜL 2014 Öncelikle çayımızı demleyelim, demini bir kenara ayırıp soğumasını bekleyelim. Bu arada derin bir kapta şekerimizi ve yumurtamızı çırpalım. Yumurtalarımız köpürdükten sonra yağımızı, çayımızı ve kakaomuzu ekleyelim ve çırpmaya devam edelim. Yaptığımız karışımdan bir su bardağı üzeri için ayıralım. Kek karışımımıza cevizimizi, tarçınımızı, kabartma tozumuzu ve unumuzu ekleyip karıştıralım. Önceden ısıtılmış 180 derece fırınımızda pişirelim. Fırından çıkardığımız keki soğumaya bırakalım ve kürdanla üzerinde küçük delikler açalım. Ayırdığımız sosu üzerini kaplayacak şekilde dökelim. Hindistan ceviziyle süsleyerek servis edelim. ÇAYLI PUDİNG 1 litre süt · 4 çorba kaşığı kuru çay · 1 su bardağı toz şeker · 1 adet yumurta · 2 çorba kaşığı un · 2 çorba kaşığı nişasta · Çeyrek paket margarin · 1 fiske tuz 4 çorba kaşığı çayımızı sütle karıştırıyoruz. Karışımı 1 saat bekleterek sütümüzün çayla demlenmesini sağlıyoruz. 1 saat sonra karışıma yumurta ve çok az tuz ekleyerek çırpıyoruz. Daha sonra karışımı süzgeçten geçiriyoruz ve üzerine şeker ilave ediyoruz. Şeker iyice eriyene kadar karıştırıyoruz. Nişasta ve unu ilave ediyoruz, topak topak olmaması için iyice karıştırıyoruz. Çaylı pudingi orta ateşte göz göz oluncaya kadar pişiriyoruz. Son olarak margarini de ilave ettikten sonra pudingimizi kâselere paylaştırıyoruz. Buzdolabında 2 saat kadar soğuttuktan sonra servise sunabiliriz. EYLÜL 2014 [39] [büyüteç] Festivaller, şenlikler... KARADENIZ hem ça lıştı i d n e l ğ hem e Doğu Karadeniz’de yaz, çay demek, iş demek ama aynı zamanda festival demek, şenlik demek, tulum, horon, heyecan demek… Çay da Çaykur demek… Çaykur markası, pek çok festivalin ayrılmaz parçası. Çaykur bölgedeki hemen her festivale katkı sağlıyor. Maddi desteğin yanı sıra tadım ve ikram faaliyetleriyle de festival coşkusuna ayrı renk katıyor. [40] EYLÜL 2014 YAZ AYLARI festivaller açısından Doğu Karadeniz bölgesi kadar yoğun geçen başka bir bölgemiz var mı? Aklınıza başka bir yer gelmiyor mu? İş yoğunluğunun yaz aylarına yayılmasından mıdır, insanının coşkulu tabiatından mıdır bilinmez, Doğu Karadeniz, il il, ilçe ilçe en fazla festival ve şenliğe ev sahipliği yapan bölgemiz. Yayla şenlikleri ve festivaller, bölgenin vazgeçilmez bir kültür unsuru olmuş durumda. Karadeniz insanı, birlik beraberlik içinde olmayı, öz kültürünün havasını festivaller vasıtasıyla daha derinden solumayı seviyor. O alanlarda bir sinerji oluşuyor. Çaykur da bölgedeki hemen her festivale katkı sağlıyor. Yayla şenlikleri ve festivaller, bu yıl da baharda başlayıp eylül sonuna kadar devam etti. Doğu Karadeniz bir yandan yoruldu, bir yandan eğlendi; eğlenirken de kültürünü, değerlerini hatırladı ve hatırlattı. Biz de Çaylık ekibi olarak Türkiye’nin en eski üçüncü büyük festivali olarak bu yıl 42’nci yılını kutlayan Arhavi Kültür ve Sanat Festivali’ne, hazırlıkları sürerken misafir olduk. Arhavi Kültür ve Sanat Festivali, iyi bir festivalin tüm özelliklerini taşıyor. Hedefi çok net; Laz kültürünü Türkiye’ye, dünyaya tanıtmak ve aynı zamanda da bölge insanına mısır ayıklama, fındık ayıklama, kütük kesme gibi yörenin eski yaşam biçimini hatırlatmak… Etkinlikler organize edilirken, festival getirisinin ilçe halkına katkı sağlaması hedefleniyor. Aktiviteler ilçenin dört bir yanındaki sokaklarda, caddelerde icra ediliyor. Böylece hem esnaf festivalden gelir elde ediyor, hem ziyaretçilerle ilçe halkı arasında bir temas, kültürel bir alış-veriş gerçekleşiyor. Bütün sokaklar festival coşkusunu taşıyor. Büyük bir aile gibi olan festival kalabalığı, karşısına çıkan her fırsatta, tanımadığı diğer katılımcılarla horon oynayabiliyor. 42 yıllık tecrübe, bu derece dostane bir ortam oluşturabiliyor. Arhavili işadamları organizasyonu destekliyor. İşadamlarının yaptırdıkları 15 bin kişilik festival alanı, yağmur bastırsa da şenliği engelleyemiyor. Bu köklü organizasyonda 42 yıllık tecrübe var. Festival hazırlıkları için kurulan Festival Komitesi Derneği, altı ay önceden hazırlıklara başlıyor. EYLÜL 2014 [41] [büyüteç] OVIT, KOMŞUNUN REKORUNU ÜÇ KATIYLA KIRDI ÇAYKUR’UN SI… A Z IM I K E D L A IV FEST Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu’nun basın danışmanı Bilgi Özkara, son 21 yıldır uluslararası düzeyde kutlanan festivalin, Türkiye’nin Uluslararası Festivaller Birliği’ne (CIOFF) üye olan tek organizasyonu olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor: “Özellikle halkımızı festivale çekmek istedik ve son altı yılda başardık. Daha önce şehrin caddeleri ve sokakları festival için düşünülmemiş. Ama biz o tabuyu kırdık. 52 etkinliği şehre yaydık. Üç günde ziyaretçi sayısı 150 bini buluyor. 10 bin nüfuslu Arhavi ilçesi olarak, büyük şehir belediyesi düzeyinde bir festival yapıyoruz. Çünkü festival komitesi, belediyesi, halkı güç birliği içinde. İşadamlarımızın desteği ile misafirlere gösterdiğimiz sevgi ve saygı, başarımızın diğer önemli nedenlerinden... Çünkü turizm ve eğitim, Arhavi’nin kurtuluşudur.” Bu festival, Doğu Karadeniz’de çay toplama yarışması düzenlenen tek organizasyon. Çay toplama yarışması, bu yıl da yine, bölgenin can damarı olan Çaykur’un sponsorluğunda yapıldı. Sanatçılar Hande Yener, Selçuk Balcı ve Deniz Kurdoğlu da coşkuya coşku kattı. Festival üçüncü gününde mahşeri bir kalabalıkla tamamlandı. [42] EYLÜL 2014 n a l o ı l z ı H kazanır Uluslararası Arhavi Kültür ve Sanat Festivali’nin yöre motiflerine uygun gündüz etkinlikleri içinde her yıl olduğu gibi bu yıl da en çok ilgiyi “çay toplama yarışması” gördü. Çaykur’un önderliğinde Arhavi Çay Fabrikası Müdürlüğü tarafından organize edilen yarışma için alan büyük bir titizlikle hazırlandı ve festival organizasyonuna sunuldu. Bayan ve erkek kategorisinde düzenlenen yarışma, yurtdışından gelen katılımcılar, sanatçılar ve yöre halkı tarafından ilgiyle izlendi. Beş dakikada en fazla çay toplayan ilk üç kişinin ödüllendirileceği yarışmada bayan ve erkek kategorisinde 20’şer kişi yarıştı. Bayanlarda Hatice Birinci 15.4 kg ile birinciliği, Aysel Erin 15.3 kg ile ikinciliği ve Ayşe Sarıoğlu 15.2 kg ile üçüncülüğü aldı. Erkeklerde ise Soner Reyhan 18 kg ile birinci, Lütfü Sarıoğlu 16.6 kg ikinci ve Sabri Kalender 15.7 kg ile üçüncü oldu. Derece alanlar çayların yanı sıra çeşitli hediyeler kazandı. Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, Türk çayının dünyaya tanıtılmasındaki katkısı nedeniyle uzun yıllar hiç aksatmadan çay toplama yarışmasına yer verdiklerini anlattı. Hekimoğlu, festivalin olmazsa olmazı çay toplama yarışması formatının Arhavi festivaline ait olduğunu hatırlattı. Festivale destekleri nedeniyle Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’na, çay toplama yarışmasının organizasyonunda emeği geçen Arhavi Çay Fabrikası Müdürü Gültekin Karaşah’a ve fabrika çalışanlarına teşekkür etti. TRABZON ALTI AY ŞENLENIYOR GIRESUN ‘OT GÖÇÜ’NÜ YAŞIYOR Trabzon’da nisan ayında başlayan şenlikler eylülün sonlarına kadar devam ediyor. Giresun’da da çok sayıda yayla şenliği düzenleniyor. Yayla şenliklerinin temelinde Doğu Karadeniz’de yaygın bir gelenek olan ‘Otçu göçü’ yatıyor. Yani, mısır otunun alınmasıyla fındık toplamaya başlama zamanı arasında kalan 15-20 günde perşembe ve cuma günleri yaylaya götürülecek yiyecek ve giyeceklerin paketlenmesi, yola çıkılması… Yolculuk sürerken, su kenarlarında yenilip içilmesi, türküler eşliğinde horon oynanması… Bu geleneklerin kaybolmaya yüz tuttuğu görülünce, eski günlerin tekrar yaşanması amacıyla yayla şenlikleri düzenlenmeye başlanmış. Rize’de temmuz ve özellikle ağustos ayında festivalden festivale koşmak mümkündü. Ancak en büyük heyecan İkizdere ilçesine bağlı, 2 bin 640 rakımlı Ovit Yaylası’nda bu yıl 17’ncisi yapılan Ovit Yayla Şenlikleri’nde yaşandı. Ekşioğlu Vakfı’nca düzenlenen Uluslararası Ovit Yayla Şenlikleri’nde hedef, Yunanistan’ın tek seferde pişirilen 303 kilo 74 gramlık sütlaç rekorunun kırılmasıydı. Şenliklerin ikinci gününe girilmeden çalışmalar başladı. Aşçı ve 30 yardımcısı, gece saat 23.00’te iş başındaydı. Sütlaç yapımına başlanmadan önce, aşçı ve yardımcıları kazan başında horon oynadı. Rekor gözetmenlerinin önünde vinç yardımıyla havaya kaldırılıp tartılan kazan, 395 kilo çıktı. Dev kazana 1 ton 80 kilo süt, 200 kilo şeker, 100 kilo pirinç, 500 yumurtanın sarısı, 13 kilo nişasta, 7 kilo tereyağı, 23 kilo pirinç unu, 150 gram çam sakızı konulup karıştırıldı. 1 tona yakın odun yakılarak altı saatte pişirilen sütlaç, “Sabah Haberleri”ne hazırdı. O saate kadar kazanın etrafını çeviren şenlik katılımcıları, süreci ilgiyle izledi, görüntüledi. Pişirme işlemi bittiğinde yine vinç devreye girdi ve sütlaç kazanı kaldırılarak tartıldı. Tartı 1690 kilo gösterince alkış koptu. Kazanın darası olan 395 kilo düşüldüğünde, sütlacın 1295 kilo olduğu anlaşılmıştı. “Yunanistan Haberleri” Yunanistan’ın rekoru olan 303 kilo 74 gram, fersah fersah aşılmıştı. 30 kişilik ekibin, uzun kuyruklar oluşturan yaklaşık 40 bin şenlik katılımcısına plastik kâselerle sütlaç dağıtması beş saat sürdü. Rekor danışmanlarının hazırladığı rapor, Guinnes Rekorlar Kitabı’nın İngiltere’deki merkezine onay için gönderildi. Guinnes Rekorlar Kitabı’nın rekoru tescillemesiyle birlikte Türkiye’de Karadeniz Bölgesi’ne ait olan sütlaç rekoru da Yunanistan’dan Türkiye’ye geçecek. Ancak şenliklerdeki heyecan bitmeyecek. Ovit, yeni rekorlara talip olacak. Rekor denemeleri, Karadeniz kültürüne ait muhlama, hoşmer, kara lahana dolmasıyla sürecek. EYLÜL 2014 [43] [aileveçocuk] ÇOCUĞUNUZ OKULA GITMEK ISTEMEZSE... Okula başlamak, bazı çocuklar için korku dolu bir kabustur. Okul korkusunun altında yatan nedenleri anlamak, daha da önemlisi okula gitmek istemeyen çocuklara nasıl davranmanız gerektiğini bilmek büyük önem taşıyor. Okula başlama korkusuyla başa çıkabilmek için neler yapabileceğinize dair yanıtları sizler için derledik. OKUL ÇAĞINDA sık rastlanan sorunlardan biri olan “okul korkusu”nu yaşayan çocuklar, okula gitmek istemediği gibi bazen okula gitmemek için fiziksel ya da duygusal bahaneler de uydurabilir. Mide bulantısı, karın ağrısı gibi fiziksel şikâyetleri olduğunu söyleyebildiği gibi hayali hikâyeler de anlatabiliyorlar. Çocuk okula başladığı ilk birkaç gün sınıfa girmekte zorluk çekiyor, okul servisine binmeyi reddediyor ve ağlıyor. Bu davranışlar genellikle bir hafta içinde yok olur ve çocuklar okula alışır. Ancak okul korkusu yaşayan bazı çocuklarda bu durum süreklilik gösterebiliyor. UYUM SAĞLAMAK… Çocuk belli bir olgunluğa erişmeden ondan birçok şeyi halletmesini bekliyoruz. Özellikle şehirde yaşayan çocuklar korunan, kollanan, hayatları anne-babaları ta- OKUL KORKUSU NASIL AŞILIR? rafından kolaylaştırılmış çocuklar. Birdenbire çok küçük yaşta okul ortamında kendi başlarının çaresine bakmaları isteniyor bu çocuklardan. Bununla baş etmekte zorlanmaları şaşılacak bir durum değil. ERKEN BAŞLAMAK Aynı sınıfta ocak doğumlu bir çocukla aralık doğumlu çocuk arasında bir risk vardır. Hatta ağustostan sonra doğanlar bile risk grubuna girer. Küçük yaşlarda üç-dört ayın bile okul dönemi içinde oluşturduğu farklılıklar büyüktür. EBEVEYNLER NELER YAPMALI? Aşırı koruyucu ve kollayıcı ebeveynler çocukta yabancı ortamlara karşı korkular oluşmasına neden olabiliyor. Anne veya baba, çocuğun bağımsızlaşmasına yeteri kadar izin vermediğinde, çocuğun kendine olan güveni de gelişemiyor. Çocuk yeni ortam- NELERI YAPMAMALI? Bazen anne çocuğu okula getirir ve ağladığı için bırakmak istemez ya da çocuk ağlamayı bırakıp sınıfa girdiğinde teneffüste bir göz atmak amacıyla çocuğun yanına gider. Bu gibi durumlar çocuk için ayrılmayı zorlaştıracaktır. Çocuğa ödüller vermek, “Bugün okula ağlamadan gidersen sana oyuncak alacağım”, “Derste öğretmenini dinlersen sana şeker vereceğim” demek de yanlıştır. Okulla ilgili konular pazarlık konusu yapılmamalıdır. [44] EYLÜL 2014 larda ve durumlarda başına bir şey gelebileceğini düşünerek anneden ayrılmakta güçlük çekiyor. Misafirliğe gidildiğinde annenin eteğinden ayrılmama, yabancı biriyle konuşmak istememe, annenin arkasına saklanma, parka gittiğinde başka çocuklara sokulmama gibi davranışlar bu durumun sonuçlarına birer örnek. Ebeveynin okul korkusuna sebep olduğu bir diğer durum da, çocuğun kendisi dışında birisine bağlanmasını endişeyle karşıladığı zaman ortaya çıkıyor. Örneğin anne, çocuğun öğretmenini sevmesi ve ona bağlanması halinde çocuğun sevgisini kaybetmekten korkabilir. Bu durumda anne kaygılarını söze dökmese de çocuğa bunu üstü kapalı olarak hissettirip çocuğun okuldan uzaklaşmasına neden olabilir. Fazla korumacı ebeveyn olmak da iyi değildir, çocuğu büsbütün özgür bırakan ebeveyn olmak da... Çocuğun korkusu kısa bir dönemi aşıyor ve okula gitmesini engelliyorsa mutlaka profesyonel yardım almak gerekir. Ne kadar tepki gösterirse göstersin anne ve babanın çocuğu okula yollaması çok önemli. “Bugün de ağlamasın, çok yıpranıyor” gibi düşüncelerle okula gitmeyişini onaylamak, okula tekrar adapte olmasını güçleştirir. Burada, sınıfa adım adım yaklaştırmak faydalıdır. Örneğin okula gittiğinde sınıfa girmese bile, bir gün bahçede, sonraki gün okul koridorunda ve takip eden gün sınıf kapısında olması, okula yavaş yavaş alışmasını sağlayacaktır. Özellikle anneye bağımlı olan çocukların servisle ya da baba gibi bir aile bireyi tarafından okula götürülmesi, anne götürdüğünde kesinlikle annenin sınıfa, hatta okul binasına girmemesi, ebeveynlerin kararlı olduklarını çocuğa hissettirmeleri, çocuğun okula adapte olmasını kolaylaştıracaktır. UZMANA NE ZAMAN GÖTÜRMEK GEREKIR? Çocuğun ağlaması uzmana götürmeyi gerektirmez. Okulla, öğretmenle işbirliği yapar, kararlı olduklarını çocuğa hissetti- ÇOCUKLARIN OKULA GITMEK ISTEMEMELERININ NEDENLERI Geçmişteki kötü anılar İz bırakan, çocuğun eskiden yaşadığı bir travmayı tetikleyebilir. Örneğin, çocuk anaokulu öğretmeni tarafından cezalandırılmış ya da azarlanmışsa yeni öğretmenin sınıfta yüksek sesle konuşması bile geçmişteki bu deneyimi hatırlatarak, öğretmeninden korkmasına yol açabilir. Kardeşi kıskanmak Ülkemizde genellikle ikinci çocuk, ilk çocuğun okula başlayacağı dönemde dünyaya gelir. Çocuk, küçük kardeşini evde annesiyle bırakıp, okula gitmek istemeyebilir. “Ben gönderilen çocuğum, o ise evde kalan çocuk. Onu benden daha mı çok seviyorlar?” diye düşünebilir. Sosyal beceri eksikliği Aşırı çekingen, kendini ifade edemeyen, kendini koruyamayan, haklı olduğu halde haksız duruma düşebilen, bir gruba ait olamayan çocuklar da okul korkusu yaşayabilirler. Yanlış beklenti oluşması Ebeveynler genellikle “Artık okula başlayacaksın, ne güzel, birçok arkadaşın olacak, onlarla oynayacaksın” gibi sözlerle çocuğa okulu sevdirmeye çalışır. İyi niyetle yapılan konuşmalar çocuğun zihninde farklı bir okul algısı oluşmasına neden olur. rirlerse bunun üstesinden gelebilirler. Ağlamalar gitgide artıyorsa, yanına uyku uyuyamama, endişelenme, baş ağrısı, karın ağrısı, yemek yeme düzeninin bozulması, oyun oynamaktan eskisi gibi keyif almamak, okuldaki çocuklara katılmamak gibi belirtiler varsa uzmanlardan yardım alabilirler. Ağlamak her zaman endişelenilmesi gereken bir şey değildir. Hatta bazen ağlamamak daha önemlidir. Çünkü ortaya çıkmayan, içeride saklanan duyguların varlığı anlamına gelebilir. Anne-babalar her zaman takipte olmalılar ama alarm durumunda olduklarını hiçbir zaman çocuğa belli etmemeliler. DIKKAT EKSIKLIĞI VE HİPERAKTIVITE SORUNLARI Öğrenme alanında, dikkatini toplamada sorun yaşayan çocuklar, özellikle yazı yazmakta ve okumakta güçlük çekebilir. Tahtada yazılanları yetiştirmede geç kalma, sınıfın hızına yetişememe ya da yanlış yapma kaygıları bu çocuklarda güvensizliğe yol açacağı için çocuk okula gitmekten kaçınabilir. Şu da bir gerçek ki, çocukların okula erken yaşta başlaması dikkat eksikliği sorununu artırır. Çok erken yaşta bir dolu şeyle baş etmeye çalışmak da çocuğu duygusal olarak yoruyor. Kendinizden düşünün; kafanızı meşgul eden bir konu, kaygınız varsa düşük performansınız vardır. Aynı zamanda aşırı hareketli çocuklar da sınıfta yerlerinde oturup dersi takip etmekte zorlandıkları için okuldan hoşlanmayabiliyorlar. Öğretmen ile iletişimde sorunlar Anaokulundakinden farklı, ders beklentisi olan, kendini idare edebilen öğrenciler isteyen bir öğretmenle karşılaşıyor çocuk. Kuralsızlık sorunu Belirli kuralları çocuğunuza öğretmeniz gerekiyor. Çocuklarını kuralsız yetiştiren ya da çocuklarının kurallarına uyan annebabaların çocukları okuldaki kurallara, öğretmenin kurallarına adapte olmakta zorluk çekerler. Ebeveyn tartışmaları Evde yaşanan sorunlar varsa çocuk evi bırakıp gittiğinde, okul dönüşü evde anne ya da babayı bulamama kaygısı duyabilir. EYLÜL 2014 [45] [sağlık] DIYABET NEDIR? Hepimizin şeker hastalığı olarak bildiği, Latince ismi Diabetes Mellitus (DM) olan diyabet, pankreasın yeterli insülin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ve ömür boyu devam eden bir hastalıktır. Normal metabolizmalarda besinler, şekere dönüşmek üzere bağırsaklarımızda parçalanır. Daha sonra bu şeker bağırsaklardan kana geçer ve kandaki şeker düzeyi yükselmeye başlar. Sağlıklı bireylerde kana geçen şeker, pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. İnsülin hormonu işlevini görmezse şeker hücrenin içine taşınamayacağı için, kanda artarak kan şekerinin yükselmesine yol açar. Kan şekeri yüksekliği zaman içinde sürekli olarak devam ederse organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vb.) ciddi bozukluklara neden olur. Diyabetin, Tip 1, Tip 2 gibi farklı özellikler gösteren çeşitleri vardır. NASIL TEDAVİ EDİLİR? Korkutucu şeker: DİYABET Çağımızın en sık rastlanan sağlık sorunlarından diyabet (şeker hastalığı), sadece ülkemizde yaklaşık 40 milyon kişide görülmektedir. Diyabet, hastanın tüm yaşamını sağlıklı bir denge üzerine inşa etmesini gerektirdiği için uzman desteği ve düzenli diyabet eğitimlerine katılım tedavinin en önemli koşullarından... [46] EYLÜL 2014 Diyabet tedavisi, kan şekeri seviyesini mümkün olduğunca normale en yakın tutarak sağlanır. Tedavi süreci çeşitli kollardan oluşur. Tedavinin dengeli ilerleyebilmesi için hasta diyabet ve tedavisi konusunda mutlaka eğitim almalıdır. Yakınlarından manevi, doktorlardan ve diyabet derneklerinden profesyonel anlamda destek almaya açık olmalıdır. Sağlıklı Beslenme: Yenilen besinlerin, özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından fazla tüketilmesi kan şekeri seviyesini yükseltir. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi çok önemlidir. Egzersiz: Egzersiz, vücudun şekeri etkili bir şekilde kullanmasını ve kan şekeri kontrolünü sağlar. İlaç/İnsülin: Vücut insülin üretmiyorsa enjeksiyon yoluyla vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir. ÇOCUĞUNUZ DIYABETLIYSE… Çocuğunun diyabetli olduğunu öğrenen birçok aile kendini nasıl davranacağını bilemediği büyük bir kaosun ortasında buluverir. Peki anne-babalar diyabetli çocuklarına destek olmak için ne yapabilirler? Hem annenin hem de babanın diyabete kayıtsız kalmaması, hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Diyabet bir aileyi tümüyle etkileyeceğinden sorunların çözümünde Özellikle tüm aile bireyleri dayanışma içinde olmalıdır. Özellikle küçük kardeşler 45 yaş üstü kişiler, diyabet eğitiminin bir parçası haylda bir defa düzenli line getirilmelidir. Çocuğun kenolarak açlık kan şekerini di yaş grubundaki diğer çocuklaölçtürerek diyabete rın katıldığı etkinliklerde yer alması ve arkadaşlar edinmesi engellenkarşı önlem memelidir. Burada uygulanması gealmalıdır. reken kural; “Önce çocuğu, sonra diyabeti düşün” olmalıdır. Anne-babaların ve kardeşlerin diyabetli çocuğa yapabilecekleri en destekleyici yardım, tatlı yiyecekleri ve abur cuburları evden uzak tutmaktır. Kan şekerinin en iyi şekilde kontrolü neredeyse her zaman tatlı besinlerin evden uzak tutulduğu durumlarda sağlanabilir. Çocuğun, diyabetli çocuklara yönelik düzenlenen sosyal kamplara ve eğitim kamplarına katılması sağlanarak hastalığıyla barışık bir birey olmasına katkıda bulunulabilir. Diyabet hastalığı, tedavi süreçleri, diyabetli çocuklar, gebelikte diyabet gibi hastalığa dair tüm detayları Türkiye Diyabet Vakfı’nın internet sitesinden öğrenebilirsiniz. KIMLERDE GÖRÜLÜR? DIYABETIN BELIRTILERI Diyabet her yaş grubunda görülebilmekle birlikte aşağıdaki durumlarda risk oranı daha yüksektir: s Obezite s Yüksek tansiyon s Yüksek kolesterol s Hareketsiz yaşam s Gebelik diyabeti s İlerleyen yaş s Birinci derece akrabalarda diyabet s Yorgunluk, halsizlik s Ağız kuruluğu, susuzluk hissi s Çok su içme s Sık idrar yapma s Yaraların geç iyileşmesi s Kuru ve kaşıntılı cilt s Sık enfeksiyon gelişmesi s Açlık hissi ve çok yemek yeme s Görme bulanıklığı EYLÜL 2014 [47] [bilimveteknoloji] AKILLI TELEFONLAR ALANI GENİŞLETTİ NEREDEN ÇIKTI O OFSAYT ÇIZGISI? Canlı yayınlanan futbol maçlarında ekrana yansıtılan görüntülere ofsayt çizgisi nasıl ekleniyor? Peki ya, serbest vuruşlarda topun kaleye uzaklığını ve barajın durması gerektiği yeri gösteren bilgilendirme çizgileri?.. Bunlar “artırılmış gerçeklik” adı verilen teknolojik sihirin en bilinen örnekleri... Daha neler var, neler… [48] EYLÜL 2014 İNSANOĞLUNU en iyi tanımlayan özelliklerinden birisi, hiçbir şeyle yetinmemesi olsa gerek. Bu tatminsizlik bizleri kimi zaman çok iyi, kimi zaman çok kötü kılabiliyor; atom bombası gibi hayat söndüren buluşlara da imza atılıyor, telefon gibi hayat yeşerten buluşlara da. Var olanla yetinmemezin en somut örneklerinden birisi, adı üstünde, “artırılmış gerçeklik”. Bilmediğiniz bir ülkenin, bilmediğiniz bir caddesindesiniz... Tutun akıllı telefonunuzu veya tablet bilgisayarınızı restorana doğru, size yemeklerini yorumlasın. Ya da internette beğendiğiniz bir ürünü web kameranız sayesinde deneyin. Bütün bunları ve başka birçok kolaylığı artırılmış gerçeklik teknolojisine borçluyuz. Son zamanlarda belki de en çok konuşulan teknolojilerden biri olan “augmented reality”nin (AR) Türkçe karşılığı, dilimize tam yerleşmese de, ‘artırılmış gerçeklik’ ve ‘zenginleştirilmiş gerçeklik’ en çok kullanılan Türkçe çeviriler. Artırılmış gerçeklikte, gerçek dünyanın kamerayla alınan görüntüsü gerçek zamanlı olarak birtakım görseller eklenerek kullanıcıya sunuluyor. Bunun uygulamasını, kamera görüntüsünün kullanıldığı neredeyse her alanda görmek mümkün. Yakın gelecekte spor, sağlık, askerlik, eğlence, reklam ve oyun sektöründe, uygulaması en çok gerçekleştirilen teknoloji olmaya aday. AR’nin ilk versiyonları sadece görüntü tanıma teknolojileri kullanılarak yapılıyordu. Bu uygulamalarda, kamerayla alınan görüntü üzerine belirlenen bir nesneye göre yeni görseller eklenerek ekrana sunuluyor. En bilinen örnekleri, canlı yayınlanan futbol maçlarında defansın son adamını algılayan ya- zılım sayesinde ekrana yansıtılan görüntülere ofsayt çizgisinin yerleştirilmesi. Veya serbest vuruşlarda topun kaleye uzaklığını ve barajın durması gerektiği yeri gösteren bilgilendirme çizgileri. ALIŞVERİŞ MERKEZİNDE KOŞAN DİNOZORLAR Artırılmış gerçeklik o kadar çarpıcı bir teknoloji ki, ürünlerini tanıtmak isteyen kuruluşlar veya bir kampanya sürdüren sivil toplum örgütleri için de başvurulan bir yöntem haline gelmeye başladı. Mesela National Geographic, Macaristan’da bulunan bir alışveriş merkezine kurduğu dev dijital ekranla Macarlar’ı heyecan verici bir dünyaya davet etmiş. Ekran önünde belirlenen noktaya gelenler, artırılmış gerçeklik yöntemiyle kendilerini bir anda yunusların, dinozorların, astronotların, leoparların arasında buluyorlar. ÜRÜN DENEYEBİLİRSİNİZ Yine video konferans uygulamaları, web kamera görüntümüzün üzerine birtakım görseller ekleyerek artırılmış gerçeklik kavramını hayatımıza taşıdı. e-ticaret sitelerinde beğendiğimiz ürünleri web kamerası sayesinde üzerimizde deneme şansına da eriştik. “Demir Adam 2” filminin internet sitesi, geliştirilen Artırılmış Gerçeklik uygulaması sayesinde, siteyi ziyaret eden misafirlerine web kamerası aracılığıyla Demir Adam olmalarını sağlayarak keyifli bir deneyim yaşatmıştı. Ancak artırılabilir gerçeklik hayatımıza aslında akıllı telefonlarla birlikte girdi. Akıllı telefonun kamerasını çalıştırdığınızda, çevrenizde beliren böcekleri öldürdüğünüz, ayağınızdaki futbol topunu sektirip şut çektiğiniz oyunlar ve kamerayla taradığınız etiketlerde oluşan üç boyutlu görseller, mobil dünyada artırılmış gerçekliğin ilk uygulamaları olarak sayılabilir. Artık birçok firma müşterilerine ulaşmak için bu teknolojiye başvuruyor. Örneğin, satın aldığınız montajı yapılmamış ürünlerin montajının nasıl yapılacağı, kameranın görüş açısındaki nesnelere birtakım kılavuz bilgiler ekleyerek anlatılabiliyor. Veya ünlü bir otomotiv markası, hazırlamakta olduğu bir uygulamasıyla arabanızı tamir ederken size parçalar hakkında bilgiler verecek. Lego almak istiyorsunuz ama sonucu merak ediyorsunuz. Lego mağazalarında bulunan kioskla (digitalbox) ürünün paketini kameraya tuttuğunuzda legonun tamamlanmış halini ekranda görebiliyorsunuz. Artırılmış gerçeklik uygulamaları, akıllı telefonların GPS, ivme ölçer pusulalarıyla da birleşince ortaya giderek şaşırtıcı kolaylıklar çıkıyor. Bu donanımlar sayesinde, bulunduğunuz nokta, telefonu tuttuğunuz pozisyon ve telefonun o an baktığı yön, anlık olarak hesaplanıyor. Bu uygulamalar nerede olduğunuzu, nereye baktığınızı saptıyor. Akıllı telefonun kamerasının görüş alanına giren turistik yerlerle ilgili bilgilere wikipedia’dan ulaşıp ekranda görüntüleyen WikiTude uygulaması, bu türün en başarılı örneklerinden biri. Akıllı telefonunuzu gökyüzüne doğru tuttuğunuzda size gördüğünüz gök cisimleri hakkında bilgiler veren StarChart uygulaması da artırılmış gerçeklik uygulamasının ürünü. Veya Londra sokaklarında gezerken kameranızı tuttuğunuz yerde çekilmiş film sahnelerini telefonunuzda görüntüleyen artırılmış gerçeklik sineması size keyifli bir gezi vaat ediyor. EYLÜL 2014 [49] [serbestkürsü] Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için iletişim adresimiz: n.yesildag@caykur.gov.tr HANGI ÂLEMDE GEZER? Şu dolunay mehveşim ne zaman akla düşer, Ruhumun bulutları meçhul halimde gezer. Afacan hücrelerim koşarken üçer, beşer… Esir düşmüş yüreğin izi kalemde gezer. Sabahın ışıkları saçını yalar iken, Kahverengi gözleri elaya çalar iken, Yoğunlaşmış duygular derine dalar iken, Neyin naif nağmesi hangi âlemde gezer? SOLDAN SAĞA: 1) Cömert,eli açık anlamında bir kadın ismi - Zevce, eş 2) Bir göz rengi- Boksta alttan çeneye vurulan yumruk türü 3) Kısa ve etkili söz - İhtiyar, pir 4) Kilonun binde biri- Evin ortası (Osmanlıca) 5) Konuğu ağırlama - Kimyasal olarak polisakkarit yapısında, bitkilerden elde edilen koyu kıvamında 6) Lityumun sembolü - Karadenizli - Türk Standartları Enstitüsü Kurumu 7) Türklerin müslümanlıkla tanıştıkları savaş - Avrupa Uzay Ajansı kısa yazılışı 8) İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü-İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi, bastık. 9) Çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak - Karışıklık, kargaşa 10) Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı - Köpek 11) Hakan, hükümdar - Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1) Sevilen ve âşık olunan kimse, dost, yâr, canan - Biricik,yegane 2) Demokrasi - Bir burç adı 3) Avrupa’da bir halk adı - İstanbul’un bir ilçesi 4) Üretim işleri - Genişlik 5) Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma - Canın yongası - Mağara 6) Bir ajans adı - Hakkari’de bir akarsu - Takımın kısa yazılışı 7) Kuru soğuk - Sefalet çeken, yoksul 8) Boyunbağı - Bir nota adı 9) Fatih Sultan Mehmed’in hocası 10) Devekuşunun yavrusu (eski dil) - Ödenen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen bölüm 11) Güzel koku - Satrançta bir taş Hazırlayan: MİTHAT BAYRAKOĞLU - Veri Hazırlama Kontrol Memuru / Ardeşen Çay Fabrikası Uçuşan lüle saçlar geninden haber verir, Süt beyazı tenine dokunsam aklım erir, Dönüp bir nazar etse kanım beynime yürür, Aşka davet kokular sanki lalemde gezer. Manevi ikliminde tesettüre bürünmüş, Şeytanı şerden uzak, temizlenmiş, arınmış, Sonsuz âlemi bekler; ha bu gün ha yarınmış, Dünya gözüm görmedi, fakat dilimde gezer. Zülfün telini gördüm: Az siyah az kestane, Saki meyin sunmadan nasıl oldum mestane? Ne Züleyha, ne Leyla girmedi bu destane, Vuslat uzak dediler, düşüm elimde gezer. İki tatlı kelamı duysam unutur muyum? Bir umut olmasaydı kalbim avutur muyum? Düşüm, hayat sebebim; asla uyutur muyum? Ne yana yolum düşse, O hep solumda gezer. Mustafa Hoşoğlu