dömeke destanları
Transkript
dömeke destanları
DÖMEKE DESTANLARI YUNAN’IN KUYRUĞUNA TAKTİK TENEKE YEDİ SAAT İÇİNDE DÜŞTÜ DÖMEKE BAKİ SARISAKAL SELANİKLİ ÂŞIK MEHMET’İN DÖMEKE DESTANI Camide okunur Kur’an-ı Kerim Deyip Bismillâhirrahmanirrahim İşin âsan eder vallah –ü âzim Her kim evvel ana ism-i Hüdayi Dinleyin ehibba edeyim beyan, Dillerde daima söylensin hemen, Bin üç yüz on üçte bilin ki, tamam Yunaniler ile olan gavgayı. Daim kahbelikle çıkar meydana Eşkıyadır diye eder bahane Kadın, erkek demez kasteder cana Hiç mi düşünmezler gani mevlayı? İptida Girid’e bir parmak urdu, Miralay Vassoyu kumandan koydu Cezire ussatı bunlara uydu Şüphesiz anlar da bulur belâyı Devletlere hemen haber erişti, Cümlesi hep birden telaşa düştü. Harp sefineleri çabuk yetişti, Abluka ettiler hemen adayı! Toplandı, hep adaya hep ecnebiler, Kan akmasın diye çok cehdettiler, Vasso’ya buradan (çık git) dediler. Arttırdı bilakis o da gavgayı! Vasso’ya nasihat hiç kâr etmedi. Fenalıklarından hiç vaz geçmedi Henüz oradadır çıkıp gitmedi, Lâkin kaptırmazlar, hazır lokmayı. Yunanlılar kat’an karar verdiler, Hayır yok Giridden bize dediler Hudut boylarına yüz çevirdiler, Bak şimdi yediler tatlı helvayı! Hududu boş sandı bu serseriler, Açlık susuzluktan canları inler, Görsünler vahşilik narlı neyler, Tâciz eylediler bütün dünyayı! Giriştiler hudut tecavüzüne, Cesur göründüler halkın gözüne Nasıl çıkacaklar dünya yüzüne, Şiddetli gördüler müdafaayı! Pek çok tecavüze cüret ettiler Hayli leş bırakıp geri gittiler Kaçarken birbirin sürüp ittiler İslamlar arkadan çekti yuhayı Hiday-i lemyezel haksız iş yapmaz Mazlumların ahın yerde bırakmaz Yakında gösterir pek çok uzatmaz Bir anda mahveder kavm-i adayi! Padişah tahtında çok sabır etti, Elbette bu sabrın vadesi yetti Umum kumandana irade gitti, Görsünler düşmanlar şimdi gavgayı! Çok asker işitti emr-ü fermanı İrade-i Halife-i Zişanı “ Cümlemiz oluruz anın kurbanı” Diyerek ömrünü etti duayı. Beş Rumi Nisan’da harp ilan oldu. Düşmanların yüzü sarardı, soldu, Yunan askerleri acep ne oldu Firar edip terk ettiler ovayı. Ol saat çalındı hücum borusu Osmanlı askeri arslan yavrusu Eğer isterseniz sözün doğrusu Bunlar lâyıktır demek fedayi! Her taraftan girildi gavgaya Otuz altı saat sırtı sıraya. Top tüfenk sesleri çıkar semaya Zabitler kesmedi hiç kumandayı. Ethem Paşa geldi meydan-i harba Askere buyurdu: Korkmayın aslâ İstirahat edin var asker burada Teneffüs ediniz biraz havayi. Asker dedi: Paşam rica ederiz, Biz cenk-ü cidalde rahat ederiz Ölür isek dahi helâl ederiz. Bizler almalıyız işbu tabyayı. Gelirken anamız eyledi nida: “ –Ayallerinizle edin evlada Yavrularınız gözetsin hüda Allah açık etsin sizlere rahi” Ömrümü var ise yine geliriz. İnşallah sizi hep sağ buluruz. Ya şehit veyahut gazi oluruz. Hemen biz bu yolda olduk fedai Babalarımızın öptük elini Kimimiz bıraktık taze gelini Bu devlet uğrunda verip serini Canlar atıp geldik bizler burayı Böyle söyleşerek hep vedalaştık, Hududa gelince bunca dağ aştık, Düşman kurşununa sinemiz açtık, Biz hiç düşünmeyiz artık dünyayı! Yaşasınlar şeci arslan askerler, Cesur kahramanlar, eroğlu erler. Şecaatlerinden titriyor yerler. Edelim onlara hayır duayı! Hayri Paşa der: “ haydi ileri Gün bugün evlatlar kalmayın geri Memnun edelim hak Peygamberi “ O emir kalmıştır bize gazayi! Bir taraftan Neşet Paşa fırkası Bulunduğu mevki hudut ortası Göründü karşıdan düşman noktası Verelim düşmana şimdi cezayi! Memduh Paşa’nın da çoktur gayreti Görenlerin mutlak artar hayreti Bir başka kuvvettir hak din kuvveti Tarumar ettirir bütün eğdayi! Hakkı Paşa daim gözetir hakkı Hatırdan çıkarmaz Cenab-ı Hakkı Yedirir askere güzel erzakı Gayreti tuttu kubbe-i ziyayı! Haydar Paşa dahi vezir-i sadık İsmi, mesmaye hem de mutabık Askeri kendine düşmüş muvafık Hatırdan çıkarmaz ulu Mevlayı. Gazi Osman Paşa, hem Ethem Paşa Nüfuzları geçer dağlarla taşa Korkmaz bu aslanlar salar ateşe Memnun eylediler bütün dünyayı! Erkânı harplerde hep gider önde Fen harple çektik düşmana perde Sıkıştırdı asker hem üç dört yerde Aldık elerlinden biz Tırnanova’yı İleride bütün süvari kolları Muayene etti bütün yolları Dehşete gelirdi gören bunları Toz duman ettiler bütün ovayı. Az uzak durdular Yenişehir’den Piyadeler dahi geldi geriden Arş ileri etti cümlesi birden Kaçtı Yunanlılar bıraktı ovayı. İstikbale çıktı ordaki Türkler Birlikte Rumlarla hem Yahudiler “ Buyurun, buyurun “ diye davet etiler. Çok ettiler Yunaniden şekvayi. İnayet-i rahman yetişti bize Üçlerle yediler hem kırklar bile, Birlikte girdiler Yenişehir’e Şükür fetheyleyip diktik bayrağı! Muhammed acizleri söyledim yani Lisan-ı aczile işbu destanı Kusurum bilurum, çoktur noksanı Görünüz fakiri affa sezayi. Selanikli Aşık Mehmet DÖMEKE DESTANI Yazarı Bilinmiyor Yine bak parlıyor Osmanlı sanı Yine arşa çıktı nam-ı Osmani Yayıldı, dillerde destan oldu Milletin şerefli, şanlı ünvanı. Türk askeri sanki hep birer ejder Ayağı altında titriyor yerler, Savletin görünce kaçtı düşmanlar. Bir hamlede aldı mülk-i Yunani İsimsiz Osmanlı arslan erleriz Hepimiz heybetli dilaverleriz. Ölümden korkmayız, yiğit askeriz Bize seyir yeri gavga meydanı. Seyre gider gibi gavgaya gider, Gittiği yerleri mutlak fetheder. Düşman görmemiştir böyle bir asker Elinden kurtulma olsa bin canı. Toplardan düşmana ateş açılır, Κılınçlar çekilir, yollar açılır, Ordunun önünden nasıl kaçılır Yerlere serdik biz firariyani Osmanlıyız, bizler, anlı, şanlıyız, Demir yürekliyiz, çatal canlıyız· Ezelden kahraman er Osmanlıyız Bayrağımız aldır, dökeriz kanı. Dostumuza dostuz, düşmana düşman Canından vazgeçsin edenler isyan, Aman dilemezse askerimizden Takarız bir anda Yunanistan’ı. Ethem Paşa der ki: Fırkalar hazır. Fırka değil, bunlar dağ parçasıdır Bu askere acep kim karşı gelir? Toplar patlamadan diler amanı. Koatantin der;. üç bin yıllık milletiz Kudretli, satvetli bizde devletiz Zannetmeyin derme çatma heyetle, İşte önümüzde Savaş meydanı Ethem Paşa der ki: Sen bilmez misin? Çok tokatlar yedin, eğilmez misin? Askerin önünden çekilmez misin? Sonra dinlemeyiz ah-ü fidanı. Kostantln der ki: Geçti eski zamanlar Şimdi önünüzde var kahramanlar « Ölümden korkmayan ol pehlivanlar Size aman vermez bilin zamanı. Ethem Paşa der ki: Tüfenk patlasın Düşmanlar hududu hele atlasın Bizi sevmeyenler yine çatlasın Al kana boyarız bu hâkidanı Nihayet tüfenkler, toplar patladı, Yunanlı hududu şöyle atladı. Türkün heybetinden ödü çatladı Bulmadı sebata bir dem imkânı. Yunanın görüldü pehlivanları Anlaşıldı neymiş kahramanları Bir daha öğrendik şarlatanları Gerçi evvelden de bilirdik anı. Binler yaşa Gazi Ahdülhamid Han Dini bir uğrunda feda ettik can Meydanı gazada kazandık biz şan Kahrü tedmlr ettik Yunaniyani DÖMEKE TÜRKÜSÜ Git dediler. Yunanlının iline. Ηemen aldım martinimi elime: Sonra taktım palaskayı belime. Varsa düşsün şimdi çıksın önüme Kara gözlü nişanlımdan ayrıldım. Ben fedai sınıfına kayrıldım. Ağam atın terkisini bağlıyor. Karşılarda nişanlısı atlıyor. Neden gönüli şarıl şarıl çağlıyor. Top sesleri zaferleri sağlıyor Yunanlıdır yüreğini dağlayan Top sesiyle korkusundan ağlayan! Gloş dedikleri küçük kasaba, Kesilen kelleler gelmez hesaba! Dömeke yolları değildir sapa, Müjdelerim vardır sana hey baba Kızıl dağlar kanla doldıı hücumdan. Haber gelsin yavuklumdan, bacımdan. OZAN Yunan hududuna sevk edilen askerlerimiz için yazdıkları bir şiirde Terfik Fikret’le İsmail Safa Birlikte yazdıkları şiirde şöyle diyorlardı: Mutlak şu bir tren dolusu kahramanları Cezbeyliyor barut kokusu top dumanları! Lâyık mıdır bu şevklere boş bir heves demek. İkbal için. saadet için boş mudur emek? Yine İsmail Safa merhum «Abdül Ezel» Paşanın şeha-deti için yazdığı bir şiirde şöyle demekteydi: Cesaret eyledi Yunan Tecavüzi harbe. Yetişti mah için Bir tedafüi darbe. O, Hiçe saydı bizi, Gösterildi bir varlık! Kim eyledi medenîlik. Kim etti barbarlık! Hüdâ bilir bedeviler de Olmaz öyle denî. Hemen yerin dibine geçsin Öyle bir medeni! Can attı işte kumandan Diyince: «Arş ileri!» Cihanı tuttu bu Türkün zafer teraneleri! Silah omuzda hemen aşıldı Sırtlar, tepeler! Bu kavm düşman kendi Yerinde de tepeleri Reeaizade Ekrem'in (Kırmızı Mnetkuplar = Yemeniler yazısıdır. Bu şanlı Türk kahramanlığının bu sütunlardaki yazılarına bir hatıra olarak bu güzel eseri bugünkü Türkçe ile yazıyoruz. Kırmızı Mektuplar Hududa sevkedilen kahraman yiğitlerden Köyün dokuz nefer olmuştu verdiği asker.. Gönüllü gitti bu toplantıdan falân ve filân,. Mehemmet Onbaşı, efradın en cesûru iken Redif idi... Çıkacak izni bekledi nâçar! Gelip yetişti hele beklenen emir., Derhal Köyün kenarına toplandı koç Yiğitçikler.. Mehemmet Onbaşı.. Çok şey, görünmedi o yiğit! Evet, Onun çocuğu beş yaşındaki Zeynel Bırakmıyordu, sarılmıştı boynuna muhkem! — Unutma kırmızı merkupları. — Unutmam. — Hem Bugün de kal, yarın git!. . — Bırak çocuk vaz gel! - Unutma kırmızı mektupları. — Peki.. — Hadi git? Öpüp metanet ile oğlunu yürekli baba Mücahidine kavuşmak için koyuldu yola! Mehemmet Onbaşı, bir dağ gibiydi, bir kal'a Mehemmet Onbaşı, yollarda bir ateşli akış. Mehemmet Onbaşı, birçok gazada ün salmış. Mehemmet Onbaşı, birçok zaferde en üstün, Mehemmet Onbaşı, lâkin, kader elinde zebûn! İsabet eyledi bir gülle kahraman yiğite, Vuruldu tâ... canevinden o kahraman asker. Fakat ecel niçin ordaysa, gemlemezlik eder? Neden, üzer. ya o şirin ölüm, şu gönlü neden? Henüz o Cennete yollar daha açılmadı mı?. Uzakta bir kaya gördü.. Gidip dayandı ona. Sukutu toprağa, nefsince zül sayan arslan. Vücudu kan dolu. akyüzde bir gazep, baş açık Dururdu... Maksadı kılmaktı belki de ebedi Büyük celâdetinin böyle yerde heykelini! Yavaş yavaş sarıyorken ayak, göğüs, elini. Donan, fakat o mübarek, o al, soğuk kanlar, Gözünde parladı, canlandı bir kızıl merkup.. Görünce böyle o merkubu andı Zeynelini O kan sızan yüreği yüreği yandı., yandı ona! Bitirdi takati ruhunda, böyle derdle elem, Yıkıldı bir yana hasretle beklenen o ölüm.. Düşündü sonra bütün kâinatı' halk edeni. Umidle gönlü dolarken yetişti sonra ecel, Şehidi Cennete almıştı Hazret-i Allâh! Köyünde hastalanıp bir çocuk o gün, ah, ah! — Evet! o bildiğimiz beş yaşındaki Zeynel — Yatarken ince ateşler içinde ruhu, teni, Sayıklayıp da diyordu — kesik kesik, ne elim — Geleydi kırmızı mektuplanm! zavallı yetim! Recaizâde MAHMUD EKREM Kırmızı mektupların hikâyesi, ό zamaıı, bütün okuyanları günlerce, haftalarca, aylarca ağlatmıştı. Çünkü her taburdan şehit olan bir kaç Mehmed Onbaşı,, köyünde bir kar Zeynel’i yetim bırakmıştı. Dömeke Savaşı için yazılan şiirler arasında vatan sairi Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır'ın yazdı “ VASİYET “ şiiri unutulabilir mi? VASİYET Donukça bir fenerin nur saçan civarında Çadırların arasında, serinde, rahatta Nöbet değiştirilen bir ferahlı saatte Ağaçlı bir tepenin kuytu bir kenarında Bulustular iki hemşehri kahraman asker: Çemizgezekli Memişle bölük emini Ömer. - Gel arkadaş-. Bakalım gel şu mektubu anlat.. Babam nasıl? — İyidir.. — Çok şükür.. Nasıl Eminem? Yeminlidir, bana korkma yalan demez ki ninem Çarık takındığımız gün ağırca hasta idi — Memiş, eğer ben Ölürsem sakın acınma! dedi. — Baban selâm ediyor. Dal taban selâm ediyor, Bekir selâm ediyor. Pehlivan selâm ediyor. Ninen selâm ediyor, animi kızların hattâ.. Çoban selâm ediyor.. — Bak hele! diyindi bana Bizim kadın nice olmuş?. Bizim kadın, Emine!. — Bekir nişanlanıyormuş, Beyırmagı taşmış Sular yeşil höyüğün, üstünü basıp aşmış!. — Yoğundu.. Amma Suhâ! Coşkun olmalı bu sene. Kızılpınar bu kadar taşma dıydı. Sen de hele Su mektubu bitir artık; bizim kadın nicedir? — Memiş durundu.. — Bırak, ben tamam sekiz gecedir Düşümde görmedim artık. — Bu yıl da Sazlı İle Çekirge çok düşüyormuş, Öğen hele yoğ imiş. Ağılda üç koyun ölmüş, sıcak biraz çoğ imiş. Senin buza büyümüş, gök ağaç çiçek açmış Zavallı Çöp Hasan’ın kır tayı dağa kaçmış. İmam dua okumuş cenge, Ha selam ediyor. Çakır selam ediyor, Mustafa selam ediyor. -Bırak bırak. Yetişir. Anladık. - Selam ediyor. - Ne saklıyon bana sen? Anlamam mı halinden. Bizim kadın diyiver, di… Düşümde gördüm ben. Memiş, O namı ufalmış vücudu heykel er. O dağ kadar topa karşı Göğüs geren asker Yıkıldı yıldırımdan şu gizli bir haberin Ezildi koptu yerinden o kahraman yüreği Yürekte bir acı var. Karşısında sevdiceği Garip. Can veriyor zannolundu. Sordu yine. Bizim kadın gidivermiş. Değil mi ah Emine? Biraz da ağladı, kalbinde bir melal helecan. Elemli ruh kuşu göğsünde eğliyordu figan Şafak henüz söküyordu. Hazin bir ince gülüş Çocukça bir bakışın şevki nurlu bir dökülüş Ağaçların arasından, çadırlar üstünden Süzüldü geldi, güzel bir hayale dalmış iken. O gamlı askerin alnına konmuştu askerin birden. Emin imiş gibi Allah’a varmasından onun Semaya en acı hamdeyle, toprağa kinle Bakıp vasiyyetini başlamıştı takrire - Şehit olursa eğer kimse bir şey almayacak Ne malı var bu fakirin, beş on koyun, kösemen. Biraz ekin, buzağı, kağnı, bir de sazlı dere. Bu şeylerin birisi arkasında kalmayacak Ne var, ne yoksa satıp savmalı. Bahasıyla. Emine’ye yakışır bir taş almalıdır emeli. Kızıl boya, sarı altın yazıyle süslenmeli. Taşın yüzünde kılınç resmi olmalı mutlak. Memiş nefer mi, ya zabit mi kim bakıp soracak. Bir ince süngü yapılmış ki hiç değilse bile. - Bir asmacık dikiversin babam. Fidan salsın. Bi danecik Eminem tanesinde hoş kalsın İmam efendiye söylen ki, Hak rızası için. Mezarcının başucunda üç ayda bir akşam. Bir “ Amme “ cik okusun. Bir yanık ilahi desin. Kadıncağız gidiverdi. - Şuna bakındı tamam Memiş sen ağlar isen şimdicik kaçıp giderip. Sıra sıra dolacakken selam sabahlar ama. Çalındı bir boru. - Kak, kak Memiş. Silah başına Memiş o mektubu boğmuştu şimdi gözyaşına. Kıvırdı koynuna koydu. Yürekte aşk-ı hüda Şehadet izleri yüzde. Atıldı meydan Kavuşmak isteyerek, Ahirette canana