this PDF file - Doğuş University Journal
Transkript
this PDF file - Doğuş University Journal
DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ DOĞUŞ UNIVERSITY JOURNAL | Altı ayda bir yayımlanır | Published bi-annually | ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979 | Sahibi / Owner Doğuş Üniversitesi Adına Rektör Abdullah DİNÇKOL Yayın Kurulu Başkanı / Editor in Chief Cevat GERNİ, Doğuş Üniversitesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Sönmez ÇELİK, Doğuş Üniversitesi Editörler / Editors Ali Ekber AKGÜN, Gebze Teknik Üniversitesi Ahmet İNCEKARA, İstanbul Üniversitesi Recep KÖK, Dokuz Eylül Üniversitesi Selahattin SARI, Beykent Üniversitesi Danışma Kurulu / Advisory Board: Ramazan AKTAŞ, TOBB Ekonomi ve Tek. Üniversitesi Lütfihak ALPKAN, İstanbul Teknik Üniversitesi Richard A. AJAYI, Central Florida Üniversitesi Alpay FİLİZTEKİN, Sabancı Üniversitesi Jamaluddin HUSAIN, Purdue University Calumet Gürhan KÖK, Koç Üniversitesi Mesut KUMRU, Doğuş Üniversitesi Bu Sayının Hakem Kurulu / Referees for This Issue: Selim AKYOKUŞ, Doğuş Üniversitesi Ayşe AKYOL, Trakya Üniversitesi Selim AREN, Yıldız Teknik Üniversitesi Erhan ASLANOĞLU, Piri Reis Üniversitesi Özlem Müge AYDIN, Hacettepe Üniversitesi Nuri BALTACI, Gümüşhane Üniversitesi Önder BARLI, Atatürk Üniversitesi Ayşehan ÇAKICI, Mersin Üniversitesi İlhan EGE, Mersin Üniversitesi Özgür Ömer ERSİN, Beykent Üniversitesi Ömer Faruk İŞCAN, Atatürk Üniversitesi Halit KESKİN, Gebze Teknik Üniversitesi Levent KORAP, Kastamonu Üniversitesi Naime İrem KOŞAN, Beykent Üniversitesi Aylin Çiğdem KÖNE, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Burcu KIRAN, İstanbul Üniversitesi Olgun KİTAPCI, Akdeniz Üniversitesi Bilin NEYAPTI, Bilkent Üniversitesi İndeks ve Abstrakt Bilgisi EconLit (Journal of Economic Literature), 2007Türkiye Makaleler Bibliyografyası, 2000-2013) DOAJ (Directory of Open Access Journals), 2000ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veritabanı, 2002ASOS (Sosyal Bilimler İndeksi), 2006Open Academic Journals Index (OAJI) 2015Listeleyen Diğer Kaynaklar ve Servisler EBSCOhost Academic Search Complete, 2010OpenAIRE, 2000BASE, 2000- Yardımcı Editörler / Associate Editors Suna GÖNÜLTAŞ, Doğuş Üniversitesi Fulya ÖZAKSOY, Doğuş Üniversitesi Ali PİŞKİN, Doğuş Üniversitesi Ertan OKTAY, Doğuş Üniversitesi Benan Zeki ORBAY, İstanbul Bilgi Üniversitesi Selçuk ÖZGEDİZ, Dünya Bankası Nüket SARACEL, Doğuş Üniversitesi Halil SEYİDOĞLU, Doğuş Üniversitesi Ramazan TAŞDURMAZ, Doğuş Üniversitesi Gönül YENERSOY, Doğuş Üniversitesi Abdullah OKUMUŞ, İstanbul Üniversitesi H. Aydın OKUYAN, Balıkesir Üniversitesi Sachfer ÖMERAKI, Doğuş Üniversitesi Hüseyin ÖZER, Atatürk Üniversitesi Nurettin ÖZTÜRK, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Cem SAATÇİOĞLU, İstanbul Üniversitesi Bahar SENNAROĞLU, Marmara Üniversitesi Bora SÜSLÜ, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Yasin ŞEHİTOĞLU, Yıldız Teknik Üniversitesi Oktay TAŞ, İstanbul Teknik Üniversitesi Özlem TAŞSEVEN, Doğuş Üniversitesi Ekrem TATOĞLU, Bahçeşehir Üniversitesi Suat TEKER, Işık Üniversitesi Boran TOKER, Akdeniz Üniversitesi Nimet URAY, İstanbul Teknik Üniversitesi Mehmet İsmail YAĞCI, Mersin Üniversitesi Bahadır YÜZBAŞI, İnönü Üniversitesi Indexing and Abstracting EconLit (Journal of Economic Literature) 2007Bibliography of Articles in Turkish Periodicals, 2000-2013. DOAJ (Directory of Open Access Journals), 2000ULAKBIM Social Sciences and Humanities Database, 2002Akademia Social Sciences Index (ASOS Index), 2006Open Academic Journals Index (OAJI) Other Sources and Services EBSCOhost Academic Search Complete, 2010OpenAIRE, 2000BASE, 2000- Doğuş Üniversitesi Dergisi (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979), Doğuş Üniversitesi’nin yayın organıdır. Dergi; iktisat, işletme ve finans konularında özgün Türkçe ve İngilizce bilimsel makaleler yayımlar. Diğer disiplinlerden bu alanlarla ilgili çalışmalar da değerlendirmeye alınır. Doğuş Üniversitesi Dergisi hakemli bir dergidir ve 2000 yılından itibaren yılda iki kez, Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanır. Derginin Ocak 2013 (cilt 14, sayı 1) sayısından itibaren basılı (ISSN 1302-6739) sürümü durdurulmuştur. Yayımlanan yazılarda belirtilen düşünce ve görüşlerden yazar(lar)ı sorumludur. Doğuş University Journal (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979) is published by Doğuş University, which is a referred bi-annual and blind peer-review. It has been published since the year of 2000 (only e-journal as of January 2013). The journal publishes original Turkish or English articles on the subjects of economics, business and finance. The submissions, which are in other disciplines but related to these fields, are also accepted for review. The author(s) is (are) the sole responsible for the opinions and views stated in the articles. Yönetim Yeri / Head Office: Zeamet Sokak, No: 21, Acıbadem, 34722, Kadıköy, İstanbul. Telefon / Telephone: +90 216 444 79 97 - Faks / Fax: +90 216 544 55 32 E-Posta / E-mail: journal@dogus.edu.tr, URL : http://journal.dogus.edu.tr Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, i-ii DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ DOĞUŞ UNIVERSITY JOURNAL Yayımlayan / Publisher : Doğuş Üniversitesi Cilt / Volume : 17 Sayı / Number : 1 Ocak / January 2016 İçindekiler / Contents Editörden / From the Editor ............................................................................... iii-iv Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel Öğrenmenin Aracılık Rolü ve Bir Uygulama / The Effect of Human Resource Management Process on Performance: Mediator Effect Of Organizational Learning and an Implementation ........................................................................................... 1-14 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi / The Effects of Working Capital Management on Firm’s Profitability: Panel Data Analysis ................................................ 15-25 Nurzen ÜZÜMCÜ Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre Değişimi / Alteration Clusters of Income Level of Foreign Tourists that Come to Turkey by Years ....................................... 27-37 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama / Forecasting Gold Prices by Using Artificial Neural Network and an Application ........................................................................................... 39-50 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti ile İlişkisi: Türkiye’nin En Büyük Üç Futbol Kulübünün İncelenmesi / Licensed Sports Merchandise Perceived Value Components and Their Relationship with Purchase Intention: Investigation of Top Three Soccer Clubs of Turkey .................................. 51-66 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi ile Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama / Instruments of Right Costs with Activity Based Costing System: An Application in Automotive Sector ........................................................................................................ 67-81 ii Editörden / From the Editor Nurgün TOPALLI Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki: Türkiye ve BRICS Ülkeleri Örneği / The Relationship between Foreign Direct Investment, Trade Openness and Economic Growth: The Case of Turkey and BRICS Countries................................................................................................... 83-95 Ali KURT, Cemal ZEHİR The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management Applications and Financial Performance / Maliyet Liderliği Stratejisi, Toplam Kalite Yönetimi Uygulamaları ve Finansal Performans İlişkisi ................................................................... 97-110 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü / Relationship between Market Orientation and Firm Performance: The Mediating Role of Differentiation Strategy ........................................................................ 111-127 Yazarlara Bilgiler / Information for Authors ................................................. 129-130 Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, iii-iv Editörden / From the Editor Derginin Geleceği ve Yayın Alanı The Future and the Scope of the Journal Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2000 yılında yayın hayatına girmiş uluslararası hakemli bir dergidir. Yayına girdiği tarihten günümüze düzenli olarak yayımlanmıştır ve Türkiye’de zamanında yayımlanan az sayıdaki dergiler arasındadır. İlk sayısından itibaren e-ortamda da yayımlanan dergimiz dünya genelinde 15.000’den fazla akademik dergi tarafından kullanılmakta olan Open Journal Systems (OJS) adlı yazılım üzerinden yayınlanmaktadır. Standartlara uygun bu yazılım ile tüm harmanlama ve indeksleme sistemlerine otomatik içerik sağlanabilmektedir. Doğuş University Journal is an international refereed journal which started publication in 2000. The Journal has been published regularly up to today from its first publication date. It is among the few journals which are published on time. From its first issue on, the journal is being published digitally and under the software of Open Journal Systems (OJS) which is used by more than 15.000 academic journals worldwide. By this software, which is in line with the Metadata Standards, the content of our journal are automatically provided for all harvesting and indexing systems. Her sayısında niteliğini arttıran Dergimiz, Türkiye Makaleler Bibliyografyası, TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veri Tabanı, DOAJ (Directory of Open Access Journals), EconLit, EBSCO Academic Search Complete Veri Tabanı gibi önemli kaynaklarda listelenmekte ve taranmaktadır. Our journal improved its quality in every issue and now is being listed and indexed in important sources such as Bibliography of Articles in Turkish Periodicals, TUBITAKULAKBIM Social Sciences and Humanities Database, DOAJ (Directory of Open Access Journals), EconLit, EBSCO Academic Search Complete Database. Doğuş Üniversitesi Dergisi, açık erişim politikasını benimsemiş bir dergidir. Kendi web sayfası ve indekslendiği / listelendiği kaynaklar aracılığıyla dünyaya açıktır. Sadece Academic Search Complete Veri Tabanı aracılığı ile dünya üzerinde 130 bin civarında kurumsal müşteriye ulaştırılmaktadır. This journal, adopting the open access policy, is open to worldwide via its own web site and the resources in which it is indexed and listed. Just through Academic Search Complete database it is distributed to over 130 thousand corporate customers around the world. Değerli Araştırmacılar, Değerli Okurlar: Distinguished Researchers and Readers: Bu sayı itibariyle dergimizin “alan tanımında” önemli bir değişiklik yapmış bulunuyoruz. “Dergide çeşitli konularda özgün Türkçe ve İngilizce bilimsel makaleler yayımlanır.” şeklindeki alan tanımı, kapsam itibariyle SSCI ve Scopus gibi büyük indekslerde taranmak amacıyla başvuru yapmak için engel teşkil etmekteydi. Bu çerçevede; derginin içerik kalitesinin arttırılması, EconLit’te kalıcılığı ve başta SSCI ve Scopus atıf indeksleri olmak üzere konusuna uygun veri tabanlarına kabul edilmesi için yeniden bir alan düzenlemesine ihtiyaç duyulmuştur. As of this issue, we have made a significant change in the “scope of the journal”. The scope definition of the journal was that “…scientific and original articles on various subjects written in Turkish or English language are published in the journal”. However, this definition hampered the application process for being scanned and indexed by SSCI and Scopus indexes. In this context, a scope arrangement is required in order to provide permanence in EconLit, and to be accepted by appropriate databases related to its scope, particularly SSCI and Scopus citation index. iv Editörden / From the Editor Dergi alanının belirlenmesi için bugüne kadar dergiye yapılan başvurular ve yayımlanan makaleler üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Buna göre, yayımlanan tüm makaleler içinde iktisat, işletme ve finans konulu makalelerin oranı %77’dir. Son 5 yılda ise bu oran %95’e çıkmıştır. For this purpose, a study was conducted on the articles submitted for publication up to this time to decide to limit and specify the scope of the journal. Accordingly, it was found that the proportion of published articles in the fields of economics, business and finance was 77%. In the last 5 years, this rate has increased to 95%. Bu sonuçlar, dergimizin yayın alanının zaten yazarlar tarafından belirlendiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, yayımlanan makalelerin konu dağılımı dikkate alınarak, dergimizin yayın alanı, “Doğuş Üniversitesi Dergisi; iktisat, işletme ve finans konularında özgün bilimsel makaleler yayımlar. Diğer disiplinlerden bu alanlarla ilgili çalışmalar da değerlendirmeye alınır.” biçiminde düzenlenmiştir. Bu kapsamda, yayın ve danışma kurulları da belirlenen yeni alan doğrultusunda yeniden oluşturulmuştur. These results suggest that the scope of the journal is already defined by the authors. Thus, by taking into consideration of published articles’ field distribution, the journal’s publication scope is rearranged as such: “Doğuş University Journal publishes original scientific articles in the fields of economics, business and finance. The submissions, which are in other disciplines but related to these fields, are also accepted for review. In this context, publication and advisory boards of the journal are re-formed. Bu vesile ile, dergimiz hakkında bazı sayısal Hereby, we would like to share some numerical verileri paylaşmak istiyoruz: data about our journal. Doğuş Üniversitesi Dergisi (2000-2015) Doğuş University Journal (2000-2015) Sunulan makale sayısı 926 The number of articles submitted 926 Yayımlanmış makale sayısı 367 The number of articles published 367 WOS’ta atıf yapılan makale sayısı 120 The number of articles cited in WOS 120 WOS’ta atıf yapan makale sayısı 181 The number of articles in WOS which cited the Journal 181 Atıf Ortalaması 1,5 Citation average 1,5 Reddedilen makale sayısı 535 The number of articles rejected 535 Değerlendirmedeki makale sayısı 24 The number of articles under review process 24 Yayımlanmış sayılar 33 Published issues 33 %41 Acceptance rate %41 Kabul oranı Yazısı yayımlanmış yazar sayısı İndekslenme ve listeleme kaynakları 494 7 The number of authors of published articles Indexing and listing sources 494 7 Doğuş Üniversitesi Dergisi’nin dünya çapında iyi dergiler arasında yer alması çabasıyla önemli gördüğümüz bu gelişmeyi sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu belirtir, kurullarında yer alan, hakemlik yapan ve yazı göndererek katkıda bulunan tüm paydaşlarımıza teşekkür ederiz. We are delighted to share this important development with you hoping that our journal could be ranked among the best journals of the world and would like to thank all our shareholders who joined our journal’s boards, contributed as referees, and sent articles. Cevat GERNİ Yayın Kurulu Başkanı Cevat GERNİ Editor in Chief Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 1-14 İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİM SÜREÇLERİNİN PERFORMANSA ETKİSİ: ÖRGÜTSEL ÖĞRENMENİN ARACILIK ROLÜ VE BİR UYGULAMA THE EFFECT OF HUMAN RESOURCE MANAGEMENT PROCESS ON PERFORMANCE: MEDIATOR EFFECT OF ORGANIZATIONAL LEARNING AND AN IMPLEMENTATION Semih SORAN(1), Emin SERİN(2), Mehmet Onur BALKAN(3) (1) Özyeğin Üniversitesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu, Pilot Eğitimi Lisans Programı Üniversitesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu, Havacılık Yönetimi (1) semih.soran@ozyegin.edu.tr, (2) eminserin@hotmail.com.com, (3) onur.balkan@gmail.com Geliş/Received: 06-08-2014, Kabul/Accepted: 26-12-2015 (2 ,3) İnönü ÖZ: Bu çalışma algılanan performans üzerinde etkili olabileceği değerlendirilen insan kaynakları yönetim süreçlerinin ve örgütsel öğrenmenin etkilerini ve örgütsel öğrenmenin, insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisindeki aracılık etkisini incelemektedir. Araştırma kapsamında bilgi teknolojileri ve iletişim sektöründen olmak üzere, 18 farklı işletmede çalışan, 220 kişiden toplanan veriler hiyerarşik regresyon analizine tabi tutulmuştur. Araştırma sonuçları insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performans üzerinde etkisi bulunduğunu, ayrıca örgütsel öğrenmenin insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisinde aracılık etkisinin mevcut olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: İKY, Performans, Örgütsel Öğrenme ABSTRACT: This study aims to reveal the effect of human resource management practices and organizational learning on perceived performance, an also mediational effect of organizational learning on the relationship between human resource management practices and perceived performance. The data was gathered from 18 different enterprises, 220 employees that are working in information technology and communication sector. The data was analyzed by using hierarchical regression analysis. The results show that there is an effect of both human resource management practices and organizational learning on the perceived performance. Besides, organizational learning has a mediational effect on the relationship between human resource management practices and perceived performance. Keywords: HRM, Performance, Organizational Learning JEL Classifications: M10, M11, M12 1. Giriş Çalışanların ve organizasyonun performansını arttırmak, günümüzde organizasyonların temel amaçlarındandır. Organizasyonlar ancak bu şekilde ayakta kalabileceklerinin ve diğer işletmelerle rekabet edebileceklerinin farkındadırlar. Rekabet ortamında ayakta kalabilmek, bireysel ve örgütsel performansın, dolayısıyla insan kaynağının performansının arttırılması ile mümkündür. Bu anlamda performans ölçümü ve alınan geri bildirimler çalışma hayatında işletmeler açısından hayati önem taşır. Performans ve ilişkili kavram uzun yıllardır ilgi çeken bir konu olmakla birlikte, her geçen gün önemini arttırmakta, performans ölçütleri de zamanla değişmekte ve farklı şekillerde ele alınmaktadır. Günümüzde işletmelerin açısından bireysel performansın yanında örgütsel performans da çok önemli bir konumdadır. 2 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN Araştırmalar incelendiğinde, performans konusunun genel olarak insan kaynakları çerçevesinden ele alındığını ve incelendiğini görmekteyiz. İnsan kaynakları yönetim uygulamaları, genel olarak işletme çalışanlarının ihtiyaçlarını tespit etme ve çözüm üretme üzerine odaklanmıştır. Bu bağlamda, işletmede uygulanan insan kaynakları süreçleri, performansı arttırabileceği gibi, zaman zaman performans üzerinde olumsuz etki de oluşturabilmektedir. İşletmeler açısından incelendiğinde, insan kaynakları yönetim süreçlerinin performans artırılması açısından önemli rollere sahip olduğu görülmektedir. Bilgi toplumunda işletmeler rakiplerine üstünlük sağlayabilmek amacıyla bilgiyi elde etmek ve bilgi teknolojilerinden olabildiğince faydalanmak istemektedirler. Bu da örgütsel öğrenme vasıtasıyla gerçekleşir. Gerek bilginin elde edilmesi, gerekse kullanılması sürecinde işletmeler sürekli olarak öğrenme süreci içerisindedirler. Örgütsel öğrenme, işletmelere bilgi kaynağını artırılması, temel beceri ve yetenekleri çerçevesinde performansını artırılması ve buna bağlı olarak rekabet gücünü artırılması hususlarında avantajlar sağlamaktadır. Araştırmamızda bu kapsamda, bilgi teknolojileri ve iletişim sektöründe çalışanlardan toplanan veriler ışığında, insan kaynakları yönetim süreçlerinin, algılanan performansı etkileyip etkilemediği ve bu bağlamda örgütsel öğrenmenin bu ilişkiye ne derecede aracılık ettiği araştırılmıştır. 2. Performans Kavramı Günümüzde örgütlerde karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi, çalışanlara verilen görevlerin ne ölçüde gerçekleştirildiğinin ya da onların iş görme yeteneklerinin ne olduğunun belirlenmemesidir. Bu sorun, örgütlerde özellikle performans kavramının hızla önem kazanmasına yol açmıştır. Performans ile ilgili pek çok çalışma ve bununla birlikte tanımlamalar yapılmıştır. Bayram (2006: 47)’a göre performans; çalışanın, kendisi için tanımlanan özellik ve yeteneklerine uygun olan işi, kabul edilebilir sınırlar içerisinde gerçekleştirmesidir. Yatkın (2008: 10)’a göre ise; belirlenen koşullarla, bir işin yerine getirilme düzeyi ve çalışanın davranış biçimidir. Bir başka tanıma göre ise performans; çalışanların ne yapması gerektiğine ilişkin beklentilerle, gerçekte ne yaptığı arasındaki ilişkinin bir fonksiyonu ve çalışanın yaptığı her işlem ve eylemdir (Erdoğan, 1991: 263). Performansı işletme düzeyinde ise işletmenin belirli bir zaman sonucundaki çıktısı ya da çalışma sonucu olarak tanımlanabilir (Akal, 1992: 1). Performansla ilişkili olan performans yönetim sistemi ise gerçekleştirilmesi beklenen organizasyonel amaçlara ve bu yönde çalışanların ortaya koyması gereken performansa ilişkin ortak bir anlayışın organizasyonda yerleşmesi ve çalışanların bu amaçlara ulaşabilmek için gösterilen ortak çabalara yapacağı katkıların düzeyini arttırıcı biçimde yönetilmesi, değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi, ödüllendirilmesi ve geliştirilmesi sürecidir (Barutçugil, 2004: 334). Performans yönetim süreci içinde değerlendirme ayrı bir yer tutmaktadır. Uyargil (1997: 26), performans değerlendirmenin önemini insan kaynağına ilişkin stratejik veri üretmek olarak belirtmiş ve işletmelerin bu şekilde gelecekte ihtiyaç duyacakları bilgileri elde edebileceklerini vurgulamıştır. Performans değerleme kişi düzeyinde bireysel psikolojik bir gereksinim olduğu halde, kurum içinde insan kaynakları yönetimi bakımından çok önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü kurumun çalışanlarının başarılarını ve başarısızlıklarını görmesi daha sonraki çalışmalarını düzenlemesi kadar, çalışanların İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 3 motivasyonu bakımından da önemlidir (Fındıkçı, 2003: 300). Performans değerlendirmenin nihai hedefi ise çalışanın performansını geliştirmektir. Barutçugil (2004: 335), çalışanın performansını geliştirmenin, organizasyonun görevini elde etmesine yardımcı olacağını, insan kaynaklarının kalitesini yükselteceğini, sürekli öğrenme ve profesyonel gelişme için uygun ortam oluşturacağını belirterek, performansın yüksek düzeyde olmasına yardım edeceğini belirtmiştir. Performansı etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Mathis (2003: 8) organizasyonlarda performansı etkileyen unsurlar olarak fiziksel unsurlar, finansal unsurlar, maddi olmayan unsurlar ve insan unsurunu saymış ve bu unsurların her birinin, her organizasyon için içinde bulunulan örgüt kültürüne ve iklimine göre ayrı ayrı özellikler taşıdığını belirtmiştir. Performans ve performans yönetimi ilkelerini uygulamayan bir işletmenin, insan kaynağından gerekli verimi sağlayacağı düşünülemez. Bu kapsamda performans üzerinde çok önemli bir etkisi olduğunu değerlendirilen insan kaynakları yönetim süreçleri ve örgütsel öğrenme kavramlarının incelenmesi önemlidir. Araştırmanın bundan sonraki bölümünde bu kavramlar üzerinde durulacaktır. 3. İnsan Kaynakları Yönetim Süreçleri ve Performans İnsan kaynakları yönetim süreçleri, işletme çalışanlarının stratejik amaç ve hedeflere ulaşmak için daha verimli bir şekilde yönetilebileceği konusunu ele alır; çalışanların işinde daha üretken ve verimli olabilmeleri için ne yapıldığı, ne yapılabileceği ve ne yapılması gerektiği üzerinde durur. İnsan kaynakları yönetim süreçleri örgütte rekabet üstünlüğü sağlamak amacıyla gerekli insan kaynağının sağlanması, istihdamı ve geliştirilmesi ile ilgili politikalar oluşturma, planlama, örgütleme, yönlendirme ve denetleme etkinliklerini içeren bir disiplin olarak tanımlanabilir (Yüksel, 1998: 8). Örgütsel amaçlara çalışanlarla ulaşılır. Yatırım yapılarak, geliştirilerek var olan değerleri artırılır. İnsan kaynaklarına yapılan yatırımlar çoğu işletme sahibi tarafından kısa vadede sonuç vermediğinden gereksiz olarak görülmektedir. İşletmeler, acil sorunlara genellikle pratik çözümler üretmek isterler. İnsan kaynakları araştırmalarına zaman ve para harcamak çok cazip değildir (Bulut, 2012: 181). Bununla birlikte, örgütsel performans ancak bütünleşmiş örgüt ve insan kaynakları yönetim süreçlerinin geliştirilmesine özen gösterilerek arttırılabilir (Canman, 2000: 1). Etkili insan kaynakları yönetim süreçleri ve stratejileri açık bir şekilde performansın gelişmesine katkıda bulunmakta; firmalar farklı insan kaynağı algılamaları, farklı insan kaynağı stratejileri ortaya çıkarmakta ve bu da işletme performansına yansımaktadır (Marangoz ve Biber, 2007: 216). Son dönemde insan kaynakları süreçlerinin işletme performansına doğrudan ve diğer süreç ve değişkenler aracılığı ile yaptıkları katkı yoğun olarak araştırılmaya başlanmıştır (Türen vd., 2013: 110). İnsan kaynakları yönetim süreçleri ve performans kavramı ile ilgili yapılan araştırmalarda, Devanna vd. (1984: 66), Nakhleh vd. (2012: 67), Chiu vd. (2002: 410), Akhtar vd. (2008: 20), Ngo vd. (1998: 20) ve Huselid (1995: 630); insan kaynakları yönetim süreçlerini örgütsel performans ile ilişkilendirmişler ve insan kaynakları yönetimi (İKY) uygulamalarının örgütsel performans üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu bilgiler ışığında, araştırmamızda insan kaynakları yönetim süreçleri dört ana başlık altında incelenmiştir. 4 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN • • • • Performans ölçümü: İşe yerleştirilen personelin periyodik olarak değerlendirilmesi, işini ne kadar iyi yaptığının kendisine bildirilmesi ve hedefler koyarak değerlendirmelerle hedeflere ne kadar ulaştığının belirlenmesidir. Eğitim ve geliştirme: Gelişmeye açık şirketler, çalışanları için eğitim fırsatları sunarlar, eğitimi üretimin ayrılmaz bir parçası olarak görürler ve çalışanlarının kişisel ve mesleki gelişim haklarının olduğunu kabul ederler (Bulut, 2012: 180). Seçim uygulamaları: İnsan kaynakları ihtiyacı belirlendikten sonra gerekli olan yetenek ve beceriye sahip personelin seçilmesi ve yerleştirilmesidir. İş-aile desteği: İş-aile dengesinin sağlanması hususunda şirketler tarafından çalışanlara sağlanan imkânlardır. Bu bilgiler ışığında, araştırmamızda insan kaynakları yönetim süreçleri ile algılanan performans arasındaki ilişkiyi incelemek üzere aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir. Hipotez 1: İnsan kaynakları yönetim süreçleri, performans üzerinde etkilidir. 4. Örgütsel Öğrenme ve Performans Öğrenen organizasyon teorisinin mimarlarından Peter Senge, öğrenen organizasyonları, bireylerin gerçekten istedikleri sonuçları yaratmak için kapasitelerini durmadan genişlettikleri, içinde yeni ve coşkulu düşünme tarzlarının durmadan beslendiği, kolektif özlemlere gem vurulmadığı ve insanların nasıl birlikte öğrenileceğini sürekli olarak öğrendiği organizasyonlar olarak tanımlamıştır (Özdevecioğlu, 2007: 24). Örgütsel öğrenme, bireysel öğrenmeye benzer olarak durumların ve olayların çözümlenmesinde yeni bir yol geliştirmeyi içerir. Bireysel öğrenmenin aksine kolektif öğrenme, organizasyonun hareketlerinin sonuca dönüşmesini yorumlarken yeterli ortak fikir oluşturmadaki farklılıkları içerir. Lewitt, ve March (1988), işletmelerin geçmişteki referansları davranışsal rehberlere çevirdiğini ortaya koymuştur. Bu bakış açısından örgütsel öğrenme, işletmelerin kendi tecrübelerinden ve başka tecrübelerden nasıl öğrendiğini, bu tecrübeleri nasıl bilgiye dönüştürdüğünü ortaya koymaktır. Araştırmacılar, işletmeleri öğrenen organizasyonlara dönüştürmek için yedi zorunlu adımdan bahsetmektedirler. Bu adımlar; 1) devamlı öğrenme için fırsatlar oluşturma, 2) araştırma için diyalog geliştirme, 3) işbirliğini ve takım çalışmasını cesaretlendirmek, 4) bilgi toplama ve paylaşan bir öğrenme sistemi oluşturma, insanları bir amaç ve vizyon çevresinde toplama, 6) işletmenin çevresi ile etkileşime girmesi, 7) bireysel ve takım bazında destekleyici liderlik oluşturmak için bilginin oluşması ve paylaşılması için sistemler oluşturmaktır (Balay, 2012: 2478). İşletmeler öğrenmeyi genelde eğitim bölümlerini geliştirmek olarak görmektedirler. Çoğu eğitim, bireysel yetenek ve bilginin, güncel iş süreçleri, teknik ilerlemeler ve işletme protokolleri geliştirilmesinin üzerine inşa edilmektedir. Örgütsel öğrenme, geçmişte kazanılan başarılardan elde edilen derslere odaklanmaktadır (Baldwin vd., 1997: 53). Dinamik ve değişken çevrede çalışan tüm işletmeler öğrenme süreçlerine, davranış değişikliklerini ve performans geliştirme sürecini dikkatli şekilde takip etmelidir (Slater ve Narver, 1995: 69). Başarının anahtarı, sadece teknoloji ve finansal durumu geliştirmek değil, aynı zamanda işletme içerisindeki insan kaynaklarının kalitesini İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 5 de arttırmaktır. İşletmelerin başarılı olabilmesi için insan kaynaklarının eğitilebilir ve yaşam boyu öğrenme kapasitesine sahip olması gerekmektedir. Sürekli değişen iş dünyasında işleri yapmanın yeni yollarını öğrenmenin performans üzerinde önemli bir etkisi olacaktır. Takım çalışması, örgütsel öğrenme, iletişim ve sinerji çemberinin sağlandığı organizasyonlarda örgütsel performansın arttığı gözlemlenmiştir (Nzuve ve Omolo, 2012: 50). İnsan kaynakları yönetimi ve performans arasındaki ilişki, grup düzeyinde, kişisel düzeyde ve örgüt düzeyinde ele alınmaktadır. İş tatmini bireysel düzeyde, kâr ve işgücü değişim oranı ise işletme seviyesinde yapılan bir ölçümdür. Farklı düzeydeki ölçümleri içeren çok çeşitli analizler birçok çalışmada kullanılmaktadır (Akın ve Çolak, 2012: 90). Bu düşünce temelinde aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir: Hipotez 2: Örgütsel öğrenme performans üzerinde etkilidir. Organizasyon açısından önemli değişimlerden birisi, örgütlerin çalışanlardan geçmiştekinden farklı yeni beceriler talep etmeleri ve kendilerini geliştirmeleridir. Örgütlerde ihtiyaç duyulan beceri türleri basitten karmaşığa doğru ilerler. Eğitimli iş gücü, bir işletmenin diğerleriyle rekabet edebilmesi için en önemli unsurdur (Süzen, 2007: 46). İnsan kaynakları süreçleri işletmenin tüm kademelerinde aynı anda iyileşme ve gelişme hedefler. Buna yönelik planlamalar kısa ve uzun dönemli olabilir. Organizasyonlar bu amaçlarını gerçekleştirirken öğrenmeden faydalanırlar. Örgütsel öğrenme, özellikle uzun dönemde işletmeye tam olarak verim sağlayabilir. Örgütsel öğrenmenin süreç olarak organizasyonun her kademesinde var olabilmesi için buna uygun ortam ve fırsatların sunulması gereklidir. Bu bilgilerden hareketle aşağıda yer verilen üçüncü hipotez geliştirilmiştir: Hipotez 3: İnsan etkilemektedir. kaynakları yönetim süreçleri örgütsel öğrenmeyi İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerinde etkisi olduğu, yapılmış çeşitli araştırmalarda dile getirilmektedir (Akın ve Çolak, 2012: 90). Ancak, daha önce yapılmış araştırmalarda İKY süreçlerinin etkisinde bir aracı değişkenin rolü test edilmemiştir. Belirtildiği şekilde, İKY süreçleri ve örgütsel öğrenme yakından ilişkili kavramlardır. İşletmeler İKY süreçlerini tasarlarken performans üzerindeki olası etkilerini hesaplamaktadırlar. Özellikle çalışanlardan yüksek performans beklediklerinden işleyişi bu amaç üzerinden şekillendirmektedirler. Örgütsel öğrenme bu noktada devreye girmekte; ortak hafıza, süreçlerin iyileşmesi ve tecrübelerden öğrenilmiş dersler ile performansın arttırılması sağlanabilmektedir. Dolayısıyla, İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerine olan etkisinde, örgütsel öğrenmenin önemli bir aracı rolü olabileceği değerlendirilmektedir. Bu düşünceyi test etmek üzere aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir: Hipotez 4: İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerindeki etkisinde, örgütsel öğrenme aracı rol oynamaktadır. 5. Yöntem 5.1. Araştırmanın Modeli İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performansa etkisi ve bu süreçte örgütsel öğrenmenin aracılık rolü, İstanbul’da bulunan Bilgi teknolojileri ve iletişim 6 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN şirketlerinde incelenmiştir. Araştırmada, mevcut durum ve değişkenler arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırma modelinin kavramsal çerçevesi aşağıda yer almaktadır. Örgütsel öğrenme İKY süreçleri Performans ölçümü Eğitim ve geliştirme Algılanan performans Seçim uygulamaları İş-aile desteği Şekil 1. Araştırma Modeli Bağımlı değişken : Algılanan performans Bağımsız değişkenler : İKY faktörleri (Performans ölçümü, eğitim ve geliştirme, seçim uygulamaları ve iş-aile desteği) Aracı değişken : Örgütsel Öğrenme 5.2. Örneklem Araştırma, İstanbul’da 18 farklı bilgi teknoloji ve iletişim şirketlerinde çalışan toplam 220 kişi üzerinde yapılmıştır. Çalışanların yaşları 21 ile 62 arasında değişmektedir. Araştırmaya katılan çalışanların %18’i kadın, %72’si ise erkektir. Çalışanların %17’si lise, %72’si üniversite, %9’u yüksek lisans ve %2’si doktora mezunudur. Örneklem belirlenirken kolayda örnekleme metodu kullanılmıştır. 5.3. Ölçekler Araştırmada 3 ayrı ölçek kullanılmıştır. Sorular, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çalışanların demografik özelliklerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci bölümde ise algılanan performans, insan kaynakları yönetim süreçleri ve örgütsel öğrenmeye ilişkin sorular bulunmaktadır. Algılanan örgütsel performans ölçeği: Katılımcıların algıladıkları örgütsel performans, Delaney ve Huselid (1996: 955) tarafından geliştirilen 7 maddeli bir ölçekle ölçülmüştür. Ölçekte çalışanlardan, algılanan performansa yönelik olarak belirtilen ifadelere, 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum, 5=Kesinlikle katılıyorum) üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri istenmektedir. Tek boyutlu olarak tasarlanan ölçekten alınan yüksek puanlar, çalışanların algıladıkları örgütsel performansın yüksek olduğuna işaret etmektedir. Ölçeğin güvenirliği (cronbach alfa) 0,93 olarak bulunmuştur. İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği: İnsan kaynakları yönetim süreçleri, Czaplewski (2001: 15), Shaw (1998: 515), Mathis ve Jackson (2003: 45) ve Eisenberger (1986: 503) tarafından kullanılan ölçeklerden geliştirilmiş olan 16 maddeli bir ölçekle değerlendirilmiştir. Ölçek, insan kaynakları yönetim süreçlerini 4 boyut olarak ayırmaktadır. Bunlar: seçim uygulamaları, eğitim ve geliştirme, İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 7 performans ölçümü ve iş-aile dengesi boyutlarıdır. Ölçekte katılımcılardan, belirtilen ifadelere 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum, 5=Kesinlikle katılıyorum) üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri istenmektedir. Ölçeğin güvenirlik (cronbach alfa) değeri 0,75’dir. Ölçek boyutlarının güvenirlik değerleri ise 0,91 ile 0,93 arasında değişmektedir. Örgütsel öğrenme ölçeği: Katılımcıların örgütsel öğrenme seviyeleri Nemeth (1997: 60) tarafından kullanılan ölçekten tek boyutlu olarak geliştirilmiş olan 4 maddeli bir ölçekle değerlendirilmiştir. Ölçekte çalışanlardan, örgütsel öğrenmeye yönelik olarak belirtilen ifadelere, 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum, 5=Kesinlikle katılıyorum) üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri istenmektedir. Tek boyutlu olarak tasarlanan ölçekten alınan yüksek puanlar, çalışanların algıladıkları performanslarının yüksek olduğuna işaret etmektedir. Ölçeğin güvenirliği (cronbach alfa) 0,93 olarak bulunmuştur. 5.4. Ölçeklerin Güvenirlik ve Geçerliliği Araştırmanın hipotezlerin test edilmesi öncelikle güvenirlik analizleri yapılmıştır. Cronbach alfa değerleri kontrol edilmiştir. Cronbach alfa katsayısı yöntemi; maddeler doğru-yanlış olacak şekilde puanlanmadığında ve 1-3, 1-4, 1-5 gibi puanlandığında kullanılması uygun olan bir iç tutarlılık tahmin yöntemidir. Cronbach alfa katsayısı, ölçekte yer alan maddelerin varyansları toplamının genel varyansa oranlanması ile bulunan bir ağırlıklı standart değişim ortalamasıdır. Alfa katsayısı 0-1 arasında değişim gösterir. Aşağıdaki aralıklarda değerlendirilir: • 0 < a < 0,40 ise ölçek güvenilir değil. • 0,40 < a < 0,60 ise ölçek düşük güvenilirlikte kabul edilir. • 0,60 <a < 0,80 ise ölçek oldukça güvenilir kabul edilir. • 0,80 < a < 1,00 ise ölçek yüksek güvenilirlikte kabul edilir. Araştırmada kullandığımız ölçeklerin güvenirlik alfa katsayısı değerleri aşağıdadır: • Algılanan örgütsel performans ölçeği : 0,93(yüksek güvenilir) • İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği : 0,75( güvenilir) • Örgütsel öğrenme ölçeği : 0,93(yüksek güvenilir) Güvenirlik değerlerinin hesaplanmasından sonra boyutlara yönelik olarak faktör analizi yapılmış ve faktörlerin Cronbach Alpha güvenilirlik değerleri tekrar hesaplanmıştır. Faktör analizindeki amaç, değişkenler arası ilişkiyi belirlemek suretiyle büyük çaptaki değişkenlerin faktör adı verilen daha küçük sayıdaki değişken ile açıklanmasıdır. Örneklem yeterliliğini belirlemek için Kaiser-MeyerOlkin (KMO) testi yapılmaktadır. Bulunan katsayı değeri 1,00’e yaklaştıkça mükemmel olmakta, 0,50’nin altında kabul edilememektedir. Ölçeklerimizin faktör analizi sonucunda Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) örneklem uygunluğunun test sonucu aşağıdadır: • Algılanan örgütsel performans ölçeği : 0,805(yeterli) • İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği : 0,786(yeterli) • Örgütsel öğrenme ölçeği : 0,833(yeterli) Her üç ölçeğin Barlett küresellik testleri de (anlamlılık düzeyi p: 0,000<0.001) anlamlı sonuçlar vermiştir. 8 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN Ölçeklerden “Algılanan örgütsel performans” ve “Örgütsel öğrenme” ölçeklerinin tek faktörlü yapıları test edilmiştir. Ölçeklerden “İnsan kaynakları yönetim süreçleri” ölçeği ise yapılan faktör analizinde 4 faktöre ayrılmıştır. “İnsan kaynakları yönetim süreçleri” ölçeğine ilişkin faktör analizi Tablo-1’de sunulmuştur. Tablo 1 . İnsan Kaynakları Yönetim Süreçleri Ölçeği Faktör Analizi FAKTÖRLER Performans ölçümü Eğitim ve Seçim İş-aile geliştirme uygulamaları desteği 18. Yöneticiler her çalışanı performans açısından takip edip değerlendirirler. 0,943 0,096 0,052 -0,043 16. Yılsonu performans değerlendirilmeleri hakkaniyetli şekilde yapılmaktadır. 0,916 0,131 -0,019 -0,022 17. Ücret artışları veya zamlar performansa göre yapılmaktadır. 0,895 0,158 -0,063 -0,115 19. Performans değerlendirmeleri uygun yapılmamaktadır. 0,871 -0,030 0,050 0,123 21. İşimle ilgili iş tanımı belirlidir ve yeterli açıklama yapılmaktadır. 0,106 0,944 -0,038 -0,026 22. Çalışanların kendilerini geliştirmeleri şirket içinde önemlidir. 0,039 0,933 -0,082 -0,026 23. Şirket içinde kişisel gelişime yönelik eğitimler olmaktadır. 0,086 0,879 -0,103 -0,060 20.Şirket kendimi geliştirmem konusunda bana yeterli imkanları sağlamaktadır. 0,103 0,838 -0,022 0,047 14.İşe alınırken şirket sahibinin haricinde yöneticiler de görüşmelere katılmaktadır. 0,032 -0,046 0,918 0,052 13.İşe alınırken adaylar detaylı olarak incelenmektedir. -0,017 -0,024 0,908 0,046 12.Şirkete işe uygun çalışanlar alınmaktadır. -0,057 -0,105 0,883 -0,055 15.İşe alımlarda adaylar arasından en uygun kişi seçilmektedir. 0,065 -0,063 0,877 0,047 9.Şirket aile ve sağlık konularında destek olmaktadır. -0,089 0,090 0,018 0,925 8.Şirket, iş-aile dengesini sağlamada bana yardımcı olmaktadır. 0,007 0,008 0,007 0,903 10.Yöneticiler ailemle ilgili bir sıkıntı olduğunda anlayışlı davranmaktadırlar. -0,027 -0,080 -0,005 0,883 0,056 -0,069 0,070 0,848 11. Ailemle ilgili bir sıkıntıyı yöneticilerime paylaşabilirim. KMO Bartlett: 0,786 Toplam Açıklanan Varyans: % 82,878 İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeğine ait faktör analizi sonucunda 4 faktörlü yapı doğrulanmıştır. Açıklanan toplam varyans % 82,878’dir. Faktörler açısından incelendiğinde, “Performans ölçümü” faktörünün %20,870, “Seçim uygulamaları” faktörünün % 20,792, “Eğitim ve geliştirme” faktörünün % 20,304 ve “İş-aile desteği” faktörünün % 20,102 oranında açıklanan varyansta paya sahip oldukları tespit edilmiştir. Ölçek boyutlarına ilişkin Cronbach alfa güvenirlik değerleri ise 0,91 ve 0,93 arasında değişmektedir. İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 9 6. Bulgular Araştırma değişkenlerine ait faktör ortalamaları, standart sapmalar ve korelâsyon analizi bulguları Tablo-2’de verilmiştir. Araştırmaya katılan çalışanların algıladıkları performans puan ortalamaları 3,55 (ss = 0,79), performans ölçümü 3,38 (ss = 0,86), eğitim ve geliştirme 3,47 (ss = 0,93), seçim uygulamaları 2,47 (ss = 0,87), iş-aile desteği 3,31 (ss = 1,01) ve örgütsel öğrenme 3,54 (ss = 0,91)’tür. Araştırmaya katılan çalışanların algıladıkları örgütsel performansın tüm faktörlerle anlamlı şekilde kuvvetli ve orta düzeylerde ilişki içinde olduğu görülmektedir. Tablo 2. Boyutlar Arası Korelâsyonlar, Güvenirlik Katsayıları ve Betimleyici İstatistikler Boyut Ort. S.S. 1 1. Algılanan performans 3,55 0,79 (0,93) 2. Performans ölçümü 3,38 0,86 0,23** (0,91) 3. Eğitim ve geliştirme 3,47 0,93 0,23** 0,18** 4. Seçim uygulamaları 2,47 0,87 0,17* 0,01 -0,12 (0,93) 5. İş-aile desteği 3,31 1,01 0,15* 0,02 -0,04 0,05 (0,92) 6. Örgütsel Öğrenme 3,54 0,91 0,97** 0,35** 0,24** 0,17** 0,18** 2 3 4 5 6 (0,92) (0,83) NOT: Cronbach alfa güvenirlik katsayıları parantez içinde verilmiştir. ** p<0,01; * p<0.05; N=(220) İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin çalışanların algıladıkları örgütsel performans üzerindeki etkilerini test etmek üzere hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular Tablo-3’de sunulmuştur. Tablo-3’de görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p <0,01), eğitim ve geliştirme (β = 0,23, p <0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p <0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,16, p < 0,05) algılanan örgütsel performans üzerinde etkili faktörler olarak bulunmuştur. Elde edilen bulgular ışığında, Hipotez 1: “İnsan kaynakları yönetim süreçleri, performans üzerinde etkilidir” kabul edilmiştir. Tablo 3. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları Performans β ΔR² 0,16 Performans Ölçümü 0,19** Eğitim ve Geliştirme 0,23*** Seçim Uygulamaları 0,19** İş-aile desteği 0,16* F 9,993*** ***p<,001 **p<0,01 *p<0,05 Örgütsel öğrenmenin çalışanların algıladıkları örgütsel performans üzerindeki etkilerini test etmek üzere hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular Tablo-4’de sunulmuştur. 10 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN Tablo 4’de görüleceği üzere örgütsel öğrenme (β = 0,61, p < 0,001) algılanan örgütsel performans üzerinde etkilidir. Elde edilen bulgu ışığında, Hipotez 2: “Örgütsel öğrenme performans üzerinde etkilidir” kabul edilmiştir. Tablo 4. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları Performans β ΔR² 0,38 Örgütsel Öğrenme 0,61*** F 133,861*** ***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05 İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin örgütsel öğrenme üzerindeki etkisini test etmek için hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular Tablo 4’de sunulmuştur. Tablo 5. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları Örgütsel Öğrenme β ΔR² 0,18 Performans Ölçümü 0,19** Eğitim ve Geliştirme 0,24*** Seçim Uygulamaları 0,19** İş-aile desteği 0,20* F 11,301*** ***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05 Tablo 5’te görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p <0,01), eğitim ve geliştirme (β = 0,24, p < 0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p < 0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,20, p < 0,05) örgütsel öğrenme üzerinde etkili faktörler olarak gözükmektedir. Elde edilen bulgular ışığında, “Hipotez 3: İnsan kaynakları yönetim süreçleri örgütsel öğrenmeyi etkilemektedir” kabul edilmiştir. Regresyon analizinde, aracılık ilişkisini ispat etmek için birtakım koşulların sağlanması gerekmektedir (Şeşen ve Meydan, 2011). Bunlar: • Bağımsız değişkenin, bağımlı değişken üzerinde etkisi olmalıdır. • Bağımsız değişkenin aracı değişken üzerinde bir etkisi olmalıdır. • Aracı değişkenin bağımsız değişken üzerinde etkisi olmalıdır. • Aracı değişken bağımsız değişkenle beraber regresyon analizine dâhil edildiğinde, bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkisi düşerken, ara değişkenin de bağımsız değişken üzerinde anlamlı etkisi olmalıdır. İlk üç madde bundan önceki hipotezlerle birlikte test edilmişti. Son olarak örgütsel öğrenmenin insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisindeki İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 11 aracılık rolünü test etmek üzere 2 aşamalı model oluşturularak regresyon analizi yapılmıştır. Analizde öncelikle insan kaynakları yönetim süreç boyutları (seçim uygulamaları, eğitim ve geliştirme, performans ölçümü ve iş-aile desteği) birinci adımda denkleme dâhil edilerek, etkileri kontrol altına alınmıştır. Daha sonra ikinci adımda, örgütsel öğrenme değişkeninin etkileri ölçülmüştür. Elde edilen bulgular Tablo-6’da sunulmuştur. Tablo 6. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları Performans β ΔR² 0,16 Adım 1 Performans Ölçümü 0,19** Eğitim ve Geliştirme 0,23*** Seçim Uygulamaları 0,19** İş-aile desteği 0,16* F 9,939*** 0,30 Adım 2 Performans Ölçümü 0,15** Eğitim ve Geliştirme 0,12* Seçim Uygulamaları 0,09 İş-aile desteği Örgütsel Öğrenme F 0,07 0,52*** 32,577*** ***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05 Tablo-6’da görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p < 0,01), eğitim ve geliştirme (β = 0,23, p < 0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p < 0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,16, p < 0,05) algılanan örgütsel performans üzerinde etkili faktörler olarak tespit edilmiştir. İkinci aşamada regresyon denklemine örgütsel öğrenme dâhil edildiğinde, performans ölçümü (β = 0,15, p < 0,01), eğitim ve geliştirmede (β = 0,12, p < 0,05) etkisi devam ederken etkileri azalmış, seçim uygulamaları ile iş-aile desteğinin ise algılanan performans üzerindeki anlamlı etkilerinin kaybolduğu anlaşılmıştır. Elde edilen bulgular ışığında, “Hipotez 4: İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerindeki etkisinde, örgütsel öğrenme aracı rol oynamaktadır” kısmen kabul edilmiştir. 7. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmanın amacı toplumsal insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisinde, örgütsel öğrenmenin önemli bir aracı rolü olup olmadığının incelenmesidir. Elde edilen sonuçlar, insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisinde örgütsel öğrenmenin, performans ölçümü ve eğitim geliştirme alt boyutları için kısmi, seçim uygulamaları ve iş-aile desteği için kısmen aracılık etkisine sahip olduğunu göstermiştir. 12 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN Korelasyon analiz bulguları incelendiğinde, algılanan performansın tüm insan kaynakları yönetim süreçleri alt boyutları ve örgütsel öğrenme ile kuvvetli ve orta düzeyde ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Regresyon analizinde ise insan kaynakları yönetim süreçlerinin tüm alt boyutlarının, algılanan performans üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Örgütsel öğrenmenin aracılık etkisinde ise insan kaynakları yönetim süreçlerinden performans ölçümü, eğitim ve geliştirme alt boyutlarının etkisi devam ederken, seçim uygulamaları ile işaile desteğinin ise algılanan performans üzerindeki anlamlı etkilerinin kaybolduğu görülmüştür. Örgütsel öğrenmenin algılanan performans ve insan kaynakları yönetimi uygulamalarında önemli bir etkisinin olduğu görülmektedir. Bunun yanında özellikle algılanan performansın kariyer gelişimi ile yakından ilgili olan performans değerlendirme ve eğitim ve geliştirme ile ilişkisinin, çalışanların kendi gelişimlerini organizasyonun gelişimi ile paralel olarak değerlendirmeleri ve algılarını bu yönde oluşturmaları neticesinde ortaya çıktığı söylenebilir. Bununla birlikte örgütsel öğrenmenin, birey ve örgütün beraber gelişim sağladığı ortamlarda algılanan performans üzerinde etkili olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılabilir. Tüm bu bulguların yanında çalışma birtakım sınırlılıklar içermektedir. Bu sınırların birincisi elde edilen bulguların genelleştirilmesinde yaşanabilecek sorundur. Araştırmada çalışılan örneklem sadece bilgi teknoloji ve iletişim şirketlerinde çalışan toplam 220 kişiyi kapsamaktadır. Dolayısıyla sektördeki örneklem grubunun daha geniş tutulduğu çalışmalar daha sağlıklı sonuçlara ulaşma imkânı sağlayabilecektir. 8. Kaynakça Akhtar, S., Ding, D. ve Ge, G. (2008). Strategic HRM practices and their impact on company performance in Chinese enterprises. Human Resource Management, 47(1), 15-32. Akar, Z. (2002). İşletmelerde performans ölçüm ve denetimi: Çok Yönlü Performans Göstergeleri. Ankara: MPM Yayınları. Akın, Ö., ve Çolak, E. (2012). İnsan kaynakları yönetimi uygulamalarıyla örgütsel performans arasındaki ilişki üzerine bir araştırma. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(2) 85-114. Balay, R.(2012). Effect of learning organization perception to the organizational commitment: A comparison between private and public university. Educational sciences: Theory and practice, 12(4), 2474-2486. Baldwin, T., Camden D. ve William W. (1997). The evolution of learning strategies in organizations: From employee development to business redefinition. The Academy of Management Executive, 11(4), 47-58. Bayram, L. (2006). Geleneksel performans değerlendirme yöntemlerine yeni bir alternatif: 360 derece performans değerlendirme. Sayıştay Dergisi, TemmuzEylül, 62, 47-65. Barutçugil, İ. (2004). Stratejik insan kaynakları yönetimi. İstanbul: Kariyer Yayıncılık. Bulut, B. (2012). Kamu sektörü ve özel sektör işletmelerinde insan kaynakları yönetimi uygulamalarının değerlendirilmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 33, 175-191. İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel … 13 Canman, D. (2000). İnsan kaynakları yönetimi. Ankara: Yargı Basım Chiu, R., Luk, V. W. M. ve Tang, T. L. (2002). Retaining and motivating employees: Compensation preferences in Hong Kong and China. Personnel Review, 31, 402-431. Czaplewski, A., Ferguson, J. ve Milliman, F. (2001). Southwest airlines: How internal marketing pilots success. Erişim adresi https: //archive.ama.org/archive/ ResourceLibrary/MarketingManagement/documents/5331193.pdf Delaney, J., Huselid, M. (1996). The impact of human resource management practices on perceptions of organizational performance. The Academy of Management Journal, 39(4), 949-969. Devanna, M., Fombrun, C. ve Tichy, M. (1984). A Framework for strategic human resource management. New York: John Wiley. Eisenberger, R., Huntington, R., Hutchison, S., ve Sowa, D. (1986). Perceived organizational support. Journal of Applied Psychology, 71, 500-507. Erdoğan, İ. (1991). İşletmelerde personel seçimi ve başarı değerleme teknikleri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi. Fındıkçı, İ. (2003). İnsan kaynakları yönetimi. İstanbul: Alfa. Huselid, M. (1995). The impact of human resources management on turnover, productivity and corporate financial performance. Academy of Management Journal, 38(3), 635-672. Lewitt, B., March, J. (1988). Organizational learning, Annual Review of Sociology, 14, 319-340. Marangoz, M., Biber, M. (2007). İşletmelerin pazar performansı ile insan kaynakları uygulamaları arasındaki ilişkinin araştırılmasına yönelik bir çalışma. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 8 (2), 202-217. Mathis, R. L., Jackson, R. H. (2003). Human Resource Management (13th ed.) South Western Learning. Nakhleh, H. M. A, Patel, N. V., Dangarwala, U.R. (2012). The effectiveness of human resource management practicies on hotel performance. International Journal of Research in Commerce and Management, 3(3), 64-69. Nemeth, L. (1997). Measuring Organizational learning. Faculty of Graduate Studies the University of Western Ontario. London. Ngo, H. Y., Turban, D., Lau, C. (1998). Human resource practices and HRM performance of multinational corporations: Influences of country origin. International Human Resource Management, 20. Nzuve, N. ve Omolo, A. (2012). A study of the practice of the learning organization and its relationship to performance among Kenyan commercial banks. Problems of Management in the 21st century, 4, 45-56. Özdevecioğlu, M. (2003). Öğrenen organizasyon olmanın emniyet teşkilatı açısından önemi ve avantajları. Polis Bilimleri Dergisi, 5(3-4), 23-27. Shaw, J. Delery, E., Jenkins, D. ve Gupta, N. (1998). An organization-level analysis of voluntary and involuntary turnover. Academy of Management Journal, 41, 511-525. Slater, S. ve Narver, C. (1995). Market orientation and the learning organization. Journal of Marketing, 59(3), 63-74. Süzen, A. (2007). İnsan kaynakları yönetim süreçleri çerçevesinde öğretmen değerlendirmesinde performans değerlendirme: özel bir ilköğretim okulundaki sınıf öğretmenlerinin görüşleri (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Şeşen, H ve Meydan, H. (2011). Yapısal eşitlik modellemesi Amos uygulaması. Ankara: Detay Yayıncılık. 14 Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN Türen, U. Gökmen, Y. Tokmak İ. (2013). İnsan kaynakları yönetimi uygulamalarının işletme performansına etkisi: İşletmelerin sahip oldukları bilgi ve iletişim teknolojileri kabiliyetlerinin aracılık rolü. Business and Economics Research Journal, 4(4), 103-129. Uyargil, C. (1997). Stratejik insan kaynakları yönetiminde performans değerlendirme. Human Resources, Haziran, 8, 22-28. Yatkın, A. (2008). Örgütsel çatışmanın ve performans değerlemenin, işgören performansına etkileri. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, 6(2). 6-18. Yüksel, Ö. (1998). İnsan kaynakları yönetimi (2. bs.) Ankara: Gazi Kitapevi. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 15-25 ÇALIŞMA SERMAYE YÖNETİMİNİN FİRMA KÂRLILIĞI ÜZERİNE ETKİSİ: PANEL VERİ ANALİZİ THE EFFECTS OF WORKING CAPITAL MANAGEMENT ON FIRM’S PROFITABILITY: PANEL DATA ANALYSIS Rıdvan KESKİN(1), Füsun GÖKALP(2) (1) Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, Ekonometri Bölümü Bayar Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Ekonomi Finans Bölümü (1) ridvan.keskin@cbu.edu.tr, (2) fusun.gokalp@cbu.edu.tr Geliş/Received: 02-12-2014, Kabul/Accepted: 15-01-2016 (2) Celal ÖZ: Bu çalışmanın amacı çalışma sermayesinin firma kârlılığı üzerine etkisinin var olup olmadığı, etkisi varsa, bu etkinin ne yönde olduğunu panel veri analizi yöntemi yardımıyla araştırmaktır. Çalışmada 2009-2013 dönemine ait Borsa İstanbul’da gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren firmalara ait panel veri seti kullanılmıştır. Çalışmanın sonuçları, nakit dönüş süresinin firma kârlılığı üzerinde negatif ama istatistiki olarak anlamlı olmayan bir etkisinin olduğunu göstermiştir. Ayrıca alacak tahsil süresi ve cari oranın firma kârlılığı üzerinde anlamlı ve negatif bir etkisinin olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar finans yöneticilerinin firma kârlılığını, çalışma sermayesini etkin bir şekilde yönetmeleri sonucunda arttırabileceklerini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Çalışma Sermayesi Yönetimi, Kârlılık, Aktif Kârlılığı, Gıda ve İçecek Sektörü, Panel Veri Analizi ABSTRACT: This study aims to examine the effects of working capital management on firms’ profitability by using panel data analysis. We used panel data obtained from firms operating in food and beverages sector listed on Borsa Istanbul for 2009-2013 period. The results show that cash conversion period has an insignificant negative effect on firms’ profitability. Also accounts collection period and current ratio have a negative and significant effect on firms’ profitability. These findings imply that finance managers can increase profitability of firms by managing their working capital in an efficient way. Keywords: Working Capital Management, Profitability, Return on Asset, Food and Beverages Sector, Panel Data Analysis JEL Classifications: C33, L25, L66 1. Giriş 2008 finansal krizi sonrasında, çalışma sermayesinin etkin yönetiminin firmaların rekabet gücü kazanmasında önemli bir araç olduğu ortaya çıkmıştır. Ramiah ve Zhao (2014) çalışma sermayesi ve global kriz arasındaki ilişkileri inceleyen bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışmada iki önemli sonuca ulaşılmıştır. Bu sonuçlardan birincisi, çalışma sermayesi yönetimi sağlıklı olan firmaların kriz döneminde de başarılı oldukları, ikinci sonuç ise global krizin çalışma sermayesi yönetim uygulamalarında değişikliklere yol açtığı şeklindedir. KMPG (2010) çalışma sermayesi yönetimi hakkında hazırladığı raporda, tüm dünyada firmaların krizden sonra çalışma sermayesi yönetimine daha fazla önem verdiklerini ortaya koymuştur. Bu sonuçlardan çalışma sermayesi yönetiminin, finansal yönetimin öncelikli konularından biri haline geldiği söylenebilir. Tüm dünyada çalışma sermayesi yönetimine verilen önemin artması sonucu, gerek karar organlarını gerekse bu konu üzerinde çalışma yapmış ya da yapmayı 16 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP düşünen araştırmacıları bilgilendirmek amacıyla, çalışmada çalışma sermayesi yönetimi konusu ele alınmış ve çalışma sermayesinin firma kârlılığı üzerine etkisi panel veri analizi yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışma sermayesi, firmanın kısa vadeli sermayesinin yönetimini kapsamaktadır. Diğer bir ifade ile çalışma sermayesi dönen varlıklara yapılacak yatırımı ve bu yatırımın finansmanı ile ilgili kararları içermektedir (Afza ve Nazir, 2009). Çalışma sermayesinin yönetiminde amaç likiditeyi, kârlılığı ve hissedarların getirilerini en üst düzeye çıkarabilmektir. Deloof (2003) ve Afza ve Nazir (2009) firmaların çalışma sermayesini yönetirken, firma değerlerini maksimum yapmaya özen gösterdiklerini ifade etmişlerdir. Çalışma sermayesinin ana bileşenleri dönen varlıklar ve kısa vadeli yabancı kaynaklardır. Çalışma sermayesinin bu iki bileşeni arasında uyum sağlamak çalışma sermayesi yönetiminin ana amacını oluşturmaktadır (Korankye, 2013: 124). Firmaların başarısı finansal yöneticinin firma alacaklarını, stoklarını ve borçlarını etkin bir şekilde yönetebilmesine büyük ölçüde bağlıdır. Yüksek miktarda ticari alacak satışların artmasına neden olabilir ya da yüksek stok seviyeleri stoksuz kalma riskini minimize eder. Ancak ticari alacak ya da stoklara yatırım, yüksek miktarda fonun çalışma sermayesine bağlanmasına neden olur. Bu durum kârlılığın düşmesine neden olabilir. Çalışma sermayesinin bir başka bileşeni ise ticari borçlardır. Tedarikçilere ödemeleri geciktirebilmek firmanın daha esnek ve ucuz fon kaynağına sahip olmasına yardımcı olmaktadır. Diğer taraftan peşin ödeme iskontosu mevcut ise faturaları geç ödemek firma için maliyetli olabilmektedir (Deloof, 2003: 573-575). Çalışma sermayesi yönetimi, kârlılık ve risk arasındaki uyumun yönetilmesidir (Garcia-Teruel, SolanoMartinez, 2007: 164). Çalışma sermayesinin yönetiminin ölçümünde kullanılan en popüler ölçüt, nakit dönüş süresidir. Bu ölçüt ilk olarak Gitman tarafından geliştirilmiştir (Gitman, 1974). Nakit dönüş süresi, hammadde alımı ile başlayıp satılan ürünlerin değerinin tahsil edildiği tarihe kadar devam etmektedir. Nakit dönüş süresi, firmanın alacak tahsil süresi ile stok devir süresi toplamından ticari borç devir süresinin çıkartılması ile bulunur (Singh, Kumar, 2014: 173). Nakit dönüş süresinin uzaması satışların artması nedeni ile kârlılığı arttırabilir. Bunun yanında eğer çalışma sermayesine yapılan yatırımın maliyeti stoklara ve ticari alacaklara olan yatırımdan sağlanan faydadan daha fazla ise bu durumda nakit dönüş süresinin uzaması kârlılığı azaltıcı bir etken oluşturur (Deloof, 2003: 574). Çalışmada, Türkiye’de gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren firmaların çalışma sermayesi yönetiminin kârlılıkları üzerine etkisi araştırılmaya çalışılmıştır. Alacak tahsil süresi, stok devir süresi, ticari borç devir süresi, nakit dönüş süresi ve cari oran çalışma sermayesi yönetiminin ölçümü için kullanılmıştır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde giriş, ikinci bölümde literatür taraması üçüncü bölümde uygulama, dördüncü bölümde bulgulara yer verilmiştir. En son bölümde ise araştırmanın genel değerlendirilmesi yapılmıştır. 2. Literatür Taraması Konuya ilişkin olarak yapılan literatür taramasında, çalışma sermayesinin kârlılık üzerine etkisini ölçen çalışmalar çeşitlilik göstermektedir. Tablo 1’de çalışma sermayesinin firma kârlılığına etkisi ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalara yer verilmiştir. Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi 17 Tablo 1. Çalışma Sermayesinin Firma Kârlılığına Etkisini Araştıran Çalışmaların Özeti Yazarlar Tarih Shin ve Soenen 1998 Wang 2002 Yücel ve Kurt 2002 Deloof 2003 GarciaTeruel ve Martinez Solano 2007 Ülke Kullanılan Değişkenler Bağımsız Değişken: Nakit Dönüş Süresi (NDS) Amerika Bağımlı Değişken: Firma Kârlılığı Japonya Bağımsız Değişken: NDS ve Bağımlı Değişken: Kârlılık Tayvan (Yatırım Kârlılığı) Bağımsız Değişken: NDS, Likidite ve Borç yapısı Türkiye Bağımlı Değişken: Aktif Kârlılığı (AK), Öz sermaye Kârlılığı (ÖK), Bağımlı Değişken: Brüt Faaliyet Karı Bağımsız Değişken: NDS, Stok Devir Süresi (SDS), Borç Ödeme Süresi (BÖS), Alacak Belçika Tahsil Süresi (ATS) Kontrol Değişkenleri: Firma Büyüklüğü (S), Satışların Büyümesi, Finansal Kaldıraç Oranı (KLDC) İspanya Bağımlı Değişken: AK Bağımsız Değişken: NDS Bağımlı Değişken: Aktif Kârlılığı Bağımsız Değişken: ATS, SDS, KLDC Bağımlı Değişken: Aktif Kârlılığı Bağımsız Değişken: NDS, ATS, SDS, BÖS Yöntem Korelasyon ve Regresyon Analizi Sonuç NDS ile firma kârlılığı arasında güçlü bir negatif ilişki bulunmuştur. Korelasyon Analizi NDS ile firma kârlılığı arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Korelasyon ve Regresyon Analizi NDS ve Kaldıraç oranı ile AK ve ÖK arasında negatif ilişkisi bulunmuştur. Regresyon Analizi NDS ve kârlılık arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanamazken, kârlılık ile stok devir süresi, BÖS ve ATS arasında anlamlı ve negatif bir ilişki bulunmuştur. Kârlılık ile firma büyüklüğü ve satışların büyümesi arasında pozitif bir ilişki ve finansal borçluluk ile kârlılık arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Panel Veri Analizi NDS ile kârlılık arasında negatif bir ilişki bulunmuştur Çoklu Regresyon Analizi ATS, SDS ve KLDC ile kârlılık arasında negatif, satışların büyümesi ile pozitif bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Panel Veri Analizi Firma kârlılığı ile NDS arasında pozitif bir ilişki olduğu bulunmuştur Korelasyon ve Regresyon Analizi Kârlılık ile ATS, BÖS ve SDS arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Şamiloğlu, Demirgüne 2008 ş Türkiye Abuzayed 2012 Ürdün Aygün 2012 Türkiye Bağımlı Değişken: AK Bağımsız Değişken: ATS, SDS, BÖS Çakır, Küçükkap- 2012 lan Türkiye Bağımlı Değişken: Piyasa Değeri/Defter Değeri, AK, OK Bağımsız Değişken: Likidite Panel Veri Oranları, ATS, SDS Analizi Kontrol Değişkenleri: Aktif Devir Hızı, Kaldıraç Oranı Kendirli, Konak Türkiye Bist Gıda, İçecek Bağımlı Değişken: Tobin’s q, AK; ÖK Bağımsız Değişken: ATS, SDS, BÖS, NDS Çoklu Regresyon Analizi İsviçre Bağımlı Değişken: AK Bağımsız Değişken: NDS Kontrol Değişkenler: S, Firma Yaşı Varyans Analizi Üç aşamalı En Küçük Kareler Modellemesi NDS ve firma yaşı ile kârlılık arasında anlamlı negatif bir ilişki, firma büyüklüğü ile kârlılık arasında anlamlı negatif bir ilişki bulunmuştur. Nijerya Gıda ve İçecek Sektörü Bağımlı Değişken: Faaliyet Karı Bağımsız Değişken: NDS, ATS, BÖS SDS Kontrol Değişkenleri: Cari Oran (CO), KLDC, Satışların Büyümesi, Gayri Safi Milli Hasıla Korelasyon Analizi Firma karı ile NDS arasında istatistiki olarak anlamsız ama pozitif bir ilişki bulunmuştur. ATS, satışların büyümesi, kaldıraç oranları ve GSMH ile kârlılık arasında pozitif; SDS, BÖS ve CO ile kârlılık arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. 2014 Yazdanfar, 2014 Öhmen Ademola 2014 CO ve KLDC ile AK arasında negatif ilişki, asit test oranı, SDS ve ATS ile AK arasında pozitif ilişki olduğu bulunmuştur. Bağımsız değişkenler ile ÖK ve piyasa değeri/defter değeri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. NDS ve ATS ile AK ve ÖK arasında anlamlı negatif ilişki bulunurken diğer değişkenlerle anlamlı bir ilişki bulunamamıştır 18 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP Bu çalışmalarda, çalışma sermayesi yönetiminin ölçümünde en yaygın kullanılan değişken nakit dönüş süresi ve onu oluşturan değişkenler olan alacak tahsil süresi, stok devir süresi ve ticari borç devir süresidir. Bu çalışmaların bazılarında nakit dönüş süresinin firma kârlılığı üzerine pozitif etkisi bulunurken bazılarında negatif etkisi olduğu bulunmuştur. Literatür araştırması sonucunda çalışmaların analizinde çoğunlukla regresyon ve korelasyon analizleri kullanıldığı, bazı çalışmalarda ise panel veri analizinin kullanıldığı görülmüştür. 3. Uygulama 3.1. Örneklem ve Veri Seti Çalışmada kullanılan örneklem, Türkiye’deki halka açık gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren firmaların 2009-2013 yılları arası kesintisiz veriye sahip 17 firmadan oluşmaktadır. Kullanılan finansal oranlara ait yıllık veriler Borsa İstanbul’un internet sitesinde yayınlanan firmalara ait mali tablolardan elde edilmiştir. Her firmaya ait bu oranlar Excel’de araştırmacı tarafından hesaplanarak veri seti kümesi oluşturulmuştur. 3.2. Modelde Kullanılacak Değişkenler Çalışmada çalışma sermayesi yönetiminin kârlılık üzerine etkisini ölçmek amacı ile üç farklı değişkenden yararlanılmıştır. Bu değişkenler; bağımlı değişken, bağımsız değişkenler ve kontrol değişkenleridir. Bağımlı değişken: Kârlılık: Çalışmada firma kârlılığı olarak aktif kârlılığı (AK) oranı kullanılmıştır. AK oranı seçilirken konuya ilişkin daha önce yapılan çalışmalardan (Yücel ve Kurt (2002), Garcia-Teruel ve Martinez-Solo (2007), Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008), Abuzayed (2012), Aygün (2012), Yazdanfar, Öhman (2014), Kendirli, Konak (2014)) yararlanılmıştır. Aktif kârlılığı oranı firma net karının toplam aktiflere bölünmesidir. Bağımsız Değişkenler: Çalışma sermayesi yönetiminin ölçümünde en sık kullanılan ölçüt olan NDS bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Ayrıca NDS bileşenleri olan ATS, SDS ve BÖS de bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir. Kontrol Değişkenleri: Kurulan modellerin istenen verileri açıklama gücünü ve güvenirlilik düzeyini artırmak amacıyla kontrol değişkenleri kullanılmıştır. Çalışma sermayesinin ana bileşenleri dönen varlıklar ve kısa vadeli yabancı kaynaklardır. Çalışma sermayesinin bu iki bileşeni arasında uyum sağlamak çalışma sermayesi yönetiminin ana amacını oluşturmaktadır (Korankye, 2013: 124). Bu nedenle dönen varlıklarla kısa vadeli yabancı kaynakların karşılaştırıldığı bir oran olan cari oran ve daha önceki çalışmalarda genel olarak kullanılan, firma büyüklüğü ve kaldıraç oranı kontrol değişkenleri olarak modellerde yer almaktadır. Modellerdeki bağımlı, bağımsız ve kontrol değişkenlerin hesaplanma yöntemleri ve kârlılık üzerindeki daha önce yapılan çalışmalara dayanarak beklenen etkiler Tablo 2’de özetlenmiştir. Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi 19 Tablo 2. Çalışmada Kullanılan Değişkenlere Ait Hesaplama Yöntemleri ve Beklenen Sonuçlar Değişkenler Hesaplama Yöntemi Daha Önceki Çalışmalara Dayanarak Beklenen Sonuç Bağımlı Değişken Aktif Kârlılığı (AK) Net Kar/Toplam Aktif Bağımsız Değişkenler Stok Devir Süresi + Nakit Dönüş Süresi Alacak Tahsil Süresi(NDS) Borç Ödeme Süresi Alacak Tahsil Süresi (ATS) (Ticari Alacaklar * 365) / Satışlar Stok Devir Süresi (SDS) (Stoklar*365)/Satılan Malın Maliyeti (Ticari Borçlar * 365) Borç Ödeme Süresi / Satılan Malın (BÖS) Maliyeti Kârlılık ile nakit dönüş süresi arasında negatif bir ilişki olacağı tahmin edilmektedir (Shin, Soenen (1998), Yücel, Kurt(2002), Wang, (2002) Garcia-Teruel, MartinezSolo(2007), Yazdanfar, Öhman, 2014), Kendirli, Konak (2014)). Kârlılık ile ATS arasında negatif bir ilişki olacağı tahmin edilmektedir (Wang (2002), Deloof(2003), Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008), Aygün (2012), Kendirli, Konak (2014)). Kârlılık ile SDS arasında negatif bir ilişki tahmin edilmektedir. (Wang (2002), Deloof (2003), Şamiloğlu, Demirgüneş (2008), Aygün (2012)). Borç ödeme süresi ile firma kârlılığı arasında negatif bir ilişki olacağı tahmin edilmektedir (Deloof, 2003). Kontrol Değişkenleri Cari Oran (CO) Firma Büyüklüğü (S) Kaldıraç oranı (KLDC) Dönen Varlıklar / Kısa Cari oran ile kârlılık arasında negatif ilişki olacağı tahmin Vadeli Yabancı edilmektedir (Çakır, Küçükkaplan (2012), Ademola Kaynaklar (2014)). Firma büyüklüğünün kar üzerinde pozitif etkisinin Firmaların Toplam olacağı düşünülmektedir (Deloof (2003),Yazdanfar Satışları (2014), Ademola, (2014)). Kaldıraç oranı ile kârlılık arasında negatif bir ilişki Toplam Borçlar / beklenmektedir. Zira kaldıraç oranı arttıkça risk derecesi Toplam Aktifler artmaktadır (Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008)). 3.3. Metodoloji ve Model Firmalara ait verilerin belli bir zaman dönemini kapsaması ve yatay kesit gözlemlerinin bir araya getirilerek oluşturulması sonucu veri setinin panel veri setine uygun olduğu görülmüştür. Ayrıca firmalara ait tüm gözlem değerlerinin mevcut olması yani eksik verinin bulunmaması, kullanılan veri setinin dengeli panel veri setini oluşturduğunu göstermiştir. Çalışmada NDS ve NDS’nin bileşenleri bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir. NDS’nin bileşenlerinin de ayrı olarak dikkate alınmasının iki nedeni vardır. Birinci sebep, her bir unsurun firma kârlılığını etkileyip etkilemediği; etkiliyorsa hangi yönde etkilediğini bulabilmektir. İkinci sebep, bağımsız değişkenler arasında güçlü ve tam bir doğrusal bağlantının (tam çoklu bağlantı) bulunmaması şeklindeki ekonometrinin temel varsayımını (Tarı, 2008: 162) ihlal etmemektir. Nakit dönüş süresi ATS, SDS ve BÖS bileşenlerinden oluştuğu için bu varsayım ihlal edilmiş olacağından, çalışma sermayesinin kârlılığa etkisinin ölçülmesi için kurulan modellerde NDS, ATS, SDS ve BÖS değişkenlerinin kârlılığa etkisini ölçmek için dört ayrı denklem kurulmuştur. Bu denklemlerin her birine kontrol değişkenleri olan CO, KLDC ve S değişkenleri eklenmiştir. 20 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP Bu çerçevede tahmin edilmek istenen modeller aşağıda verilmiştir. AK it = βi + β1NDSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it (1) AK it = βi + β1ATSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it (2) AK it = βi + β1SDSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it (3) AK it = βi + β1BÖSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it (4) Burada i indisi 1,2,3,4 …., 17 şeklinde firma sayısını, t indisi 2009, 2010, …,2013 şeklinde zaman aralığını göstermektedir. Eşitlik (1), (2), (3) ve (4) sırasıyla model 1, model 2, model 3 ve model 4’e karşılık gelmektedir. Panel veri modellerinde, diğer ekonometrik modellerde olduğu gibi hata teriminin ortalamasının sıfır, tüm zaman dönemlerinde ve tüm birimler için bağımsız ve varyansının normal dağıldığı kabul edilir. Ayrıca yatay kesit birimlerinin arası korelasyonsuz, birim ve zamana karşı hatalar eşit varyanslıdır (Johnston ve Dinardo, 1997: 390). 4. Bulgular Bu çalışmada daha önce belirtildiği gibi, 2009-2013 yılları arası Türkiye’de faaliyet gösteren gıda ve içecek sektörüne ait 17 firmanın NDS, ATS, SDS, BÖS, cari oran, kaldıraç oranı ve firma büyüklüğü ölçütleri açıklayıcı değişkenler olarak alınmış, açıklanan değişken olan aktif kârlılığını nasıl açıkladığı panel veri analizi kullanılarak araştırılmıştır. Bu çalışmada panel veri analizinde Stata 22 paket programı kullanılmıştır. Verilerin panel veri analizine uygun olup olmadığını anlamak için havuzlanmış regresyon modelleri için F testi yapılmıştır. Tablo 3’de F testi sonuçları gösterilmiştir. Bu modelde test edilen hipotezler aşağıda verilmiştir; H0: Veriler havuzlanmış regresyon modeline uygundur. H1: Veriler panel regresyon modeline uygundur. Tablo 3. Havuzlanmış Regresyon Modeller İçin F Testi Modeller Gözlem Sayısı 85 Model 1 85 Model 2 85 Model 3 85 Model 4 (Not: *p<0,01 anlam düzeyinde ) F testi için Serbestlik Derecesi (4, 80) (4, 80) (4, 80) (4, 80) F 8,94 9,29 8,61 8,72 P 0,0000* 0,0000* 0,0000* 0,0000* Tablo 3’de tüm modellere ait olasılık değerleri P < 0,01 olduğu için H1 hipotezi kabul edilmiştir. Bu durum, kullanılan veri seti ile panel regresyon model tahmini yapılması gerektiğini göstermektedir. Panel veri regresyonundaki sabit terim ve bağımsız değişkenlerin katsayıları birim ve zamana göre aldığı değerlere bağlı olarak farklı panel veri modelleri tahmin edilmektedir. Bu modeller arasında en çok kullanılanlar sabit etkiler modeli ve tesadüfi etkiler modelidir. Sabit etki modelinde eğim katsayılarının zaman ve kesit birimleri için aynı olması, bunun yanında sabit katsayının yatay kesit birimlerine göre farklılık göstermesi beklenir (Greene, 1993: 466). Tesadüfi etkiler modelinde birim Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi 21 etki sabit olmadığından sabit parametre içerisinde değil, tesadüfi olduğundan hata payı içerisinde yer almaktadır. Bu çalışmada sabit etki modeli ve tesadüfi etki modeli arasında seçim yapabilmek için Hausman testi uygulanmıştır. Hausman testinin sonuçları Tablo 4’de gösterilmiştir. Tüm modeller için Hausman test istatistiğine ait p > 0,05 olduğu için sabit etkiler tahmincisinin tutarsız olduğuna ve tesadüfi etkiler tahmincisinin geçerli olduğuna karar verilmiştir. Tablo 4. Tesadüfi Etkiler Modelleri Tahmin Sonuçları Tesadüfi Etki Modelleri Değişkenler NDS CO KLDC S Sabit Gözlem Sayısı Model 1 Grup Sayısı (N) Zaman Periyodu (T) Hausman Test İstatistiği Breusch-Pagan LM Testi LM \ ALM Testi Pesaran Testi ATS CO KLDC S Sabit Gözlem Sayısı Grup Sayısı (N) Model 2 Zaman Periyodu (T) Hausman Test İstatistiği Breusch-Pagan LM Testi LM \ ALM Testi Pesaran Testi SDS CO KLDC S Sabit Gözlem Sayısı Grup Sayısı (N) Zaman Periyodu (T) Model 3 Hausman Test İstatistiği Breusch-Pagan LM Testi LM \ ALM Testi Pesaran Testi BÖS CO KLDC S Sabit Grup Sayısı (N) Model 4 Zaman Periyodu (T) Zaman Periyodu Hausman Test İstatistiği Breusch-Pagan LM Testi LM \ ALM Testi Pesaran Testi (Not: *p<0,01, **p<0,05 anlam düzeyinde) Katsayı -0,022 0,069 -0,214 3,74E-09 11,658 17 85 5 0,520 33,490 19,030 3,822 -0,025 -0,186 -0,243 4,60E-09 13,269 17 85 5 0,680 31,630 17,150 3,081 -0,004 -1,064 -0,259 4,51E-09 13,754 17 85 5 1,070 31,660 18,230 2,483 0,010 -1,062 -0,268 4,91E-09 12,893 17 85 5 1,960 29,950 16,370 2,885 Std. Hata 0,014 1,074 0,073 0,000 4,675 0,018 1,024 0,067 0,000 4,487 0,020 0,807 0,074 0,000 4,528 0,021 0,781 0,066 0,000 4,800 z değeri P> z -1,560 0,060 -2,930 1,400 2,490 0,118 0,949 0,003 0,160 0,013 -1,370 -0,180 -3,600 1,780 2,960 0,902 0,000* 0,000* 0,000* 0,172 0,855 0,000 0,076 0,003 -0,210 -1,320 -3,480 1,610 3,040 0,877 0,000* 0,000* 0,002* 0,835 0,187 0,000 0,108 0,002 0,480 -1,360 -4,070 1,880 2,690 0,783 0,000* 0,000* 0,013** 0,628 0,174 0,000 0,059 0,007 0,783 0,000* 0,000* 0,004* 22 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP Panel veri modelinin temel varsayımları; hata teriminin birim içerisinde ve birimlere göre eşit varyanslı, otokorelasyonsuz ve birimler arası korelasyonsuz olması şeklindedir. Araştırılan modellerin panel veri modelinin bu temel varsayımlara uygun olup olmadığını test etmek amacıyla; “Breusch-Pagan Lagrange Çarpan (LM) Testi” ile sabit varyans (homoskedasite) “Lagrange Çarpan (LM) Testi” ve “Pesaran Testi” yapılmıştır. Bu testlere ait bilgiler Tablo 4’de her modelin ilgili bölümünün son üç satırında görülmektedir. Model 1 için bu test sonuçları sırasıyla; 33,490, 19,030, 3,822 ve bu testlere ait p değerleri üç test içinde 0,000<0,01 çıktığı görülmektedir. Bunun anlamı model 1’de değişen varyans (heteroskedasite), otokorelasyon ve birimler arası korelasyon sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Diğer üç modele ait bu test değerlerine bakıldığında da aynı durumların söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Tablo 5. Havuzlanmış En Küçük Kareler Regresyon Yöntemi İle Tesadüfi Etkiler Modelleri Tahmin Sonuçları Tesadüfi Etki Değişkenler Katsayı Std. Hata t değeri P> t Modelleri NDS -0,012 CO -0,615 KLDC -0,212 Model 1 S 6,21E-09 Sabit 10,977 ATS -0,018 CO -0,562 KLDC -0,223 Model 2 S 6,82E-09 Sabit 11,583 SDS 0,001 CO -1,335 KLDC -0,242 Model 3 S 6,96E-09 Sabit 12,135 BÖS -0,013 CO -1,388 KLDC -0,237 Model 4 S 6,75E-09 Sabit 13,160 (Not: *p<0,01, **p<0,05, ***p<0,10 anlam düzeyinde) 0,008 0,346 0,034 0,000 1,216 0,006 0,121 0,029 0,000 1,548 0,005 0,069 0,026 0,000 1,473 0,008 0,132 0,027 0,000 1,893 -1,450 -1,770 -6,250 5,540 9,030 -2,890 -4,630 -7,770 6,940 7,480 0,210 19,310 -9,230 5,870 8.240 -1,510 -10,540 -8,920 6,210 6,950 0,165 0,095*** 0,000* 0,000* 0,000* 0,011** 0,000* 0,000* 0,000* 0,000* 0,838 0,000* 0,000* 0,000* 0,000* 0,151 0,000* 0,000* 0,000* 0,000* Model 1 için; bağımsız değişken NDS, kontrol değişkenleri CO ve KLDC bağımlı değişken AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki değerlerine bakıldığında NDS dışında diğer değişkenlerden CO 0,10 anlam düzeyinde KLDC, S ve sabit katsayısı 0,01 anlam düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir. Model 2 için; bağımsız değişken ATS ve kontrol değişkenleri KLDC, CO bağımlı değişken AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif yönde etkilediği görülmektedir. . İlgili tablonun p sütunundaki değerlere bakıldığında ATS 0,05 anlam düzeyinde CO, KLDC, S ve sabit katsayının 0,01 anlam düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir. Model 3 için; kontrol değişkenleri CO ve KLDC bağımlı değişken AK’ı negatif yönde, bağımsız değişken SDS, kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki değerlere bakıldığında Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi 23 SDS dışında diğer değişkenlerin (CO, KLDC, S ve sabit katsayının) 0,01 anlam düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir. Model 4 için; bağımsız değişkenlerden BÖS, kontrol değişkenleri CO ve KLDC bağımlı değişken olan AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişken S ve sabit katsayının ise pozitif yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki değerlere bakıldığında BÖS dışında diğer değişkenler CO, KLDC, S ve sabit katsayının 0,01 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir. 5. Sonuç Çalışma sermayesinin önemi 2008 yılında yaşanan küresel krizden sonra daha fazla artmıştır. Yapılan çalışmalar çalışma sermayesi yönetiminde başarılı firmaların krizden daha az etkilendiğini göstermektedir. Bu nedenle çalışmada, çalışma sermayesi yönetimi araştırılmış ve çalışma sermayesi yönetiminin firma kârlılığı üzerine etkisini ölçmek amacı ile panel veri analizi yapılmıştır. Çalışmada halka açık gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren 17 firmanın 2009-2013 verileri incelenmiştir. Çalışmada üç değişken grubu kullanılmıştır; bağımlı değişken, bağımsız değişken ve kontrol değişkenleri. Bağımlı değişken olan firma kârlılığını ölçmek için aktif kârlılığı oranı kullanılmıştır. Bağımsız değişken olan çalışma sermayesi yönetimini ölçmek için NDS, ATS, BÖS ve SDS oranları kullanılmıştır. Kontrol değişkenleri olarak da cari oran, firma büyüklüğü ve kaldıraç oranı kullanılmıştır Panel veri analizlerinin sonucunda nakit dönüş süresi ile aktif kârlılığı arasında istatistiki olarak anlamlı olmayan negatif bir ilişki bulunmuştur. Bu değişken arasındaki negatif ilişki daha önceki yapılan çalışmalarla uyumlu çıkmıştır (Shin, Soenen (1998), Yücel, Kurt (2002), Wang, (2002) Garcia-Teruel, Martinez-Solo (2007), Yazdanfar, Öhman, 2014), Kendirli, Konak (2014)). Deloof (2003)’un çalışmasında da bu ilişki istatistiki olarak anlamsız çıkmıştır. Aktif kârlılığı hem alacak tahsil süresi hem de borç ödeme süresi ile negatif ilişkide, stok devir süresi ile ise pozitif ilişkide olduğu bulunmuştur. Oysa ki borç ödeme süresi nakit dönüşüm süresi hesaplanırken çıkarılmakta; stok devir süresi ve alacak tahsil süresi ise toplanmaktadır. Bu durum çalışmada aktif kârlılığı ile nakit dönüş süresi arasında istatistiki olarak anlamlı olmayan bir ilişki olduğu durumunu ortaya çıkarmıştır. Çalışmada alacak tahsil süresi ve kârlılık arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuç da daha önceki çalışmalarla benzerlik göstermektedir (Wang (2002), Deloof (2003), Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008), Aygün (2012), Kendirli, Konak (2014)). Alacak tahsil süresi ve kârlılık arasındaki negatif ilişki yöneticilere alacak tahsil süresini düşürerek kârlılığı artırabileceklerini anlatmaktadır. Yani, firmalar etkin bir tahsilat bürosu oluşturarak kârlılığını arttırabilirler. Çalışmada BÖS ile kârlılık arasında negatif yönlü ancak anlamsız bir ilişki bulunmuştur. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin negatif yönlü çıkması daha önce Deloof (2003)’un yaptığı çalışma sonuçlarıyla uyumludur. Bu sonucun nedeni firmaların alış iskontolarından yararlanarak kârlılığı arttırabileceği ile açıklanabilir. Ancak ilişkinin anlamsız olması nedeniyle borç ödeme yönetiminin kârlılık üzerine çok etkili olmadığını düşündürmektedir. 24 Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP Çalışmada stok devir süresi ile kârlılık arasında daha önce yapılan çalışmaların tersine pozitif bir ilişki tespit edilmiştir (Wang (2002), Deloof (2003), Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008), Aygün (2012)). Bu durum 2009-2013 dönemi kriz sonrası bir dönem olduğu için, firmaların kriz sonrası biraz daha fazla stoklara yönelmesi ile açıklanabilir. Bu dönemde firmalar stoklara yatırım yaparak stok fiyat artışından korunmak ya da ellerinde bulunan stok fiyatlarının artması ile kazanç sağlamayı amaçlamış olabilirler. Ancak bu ilişki istatistiki olarak anlamlı değildir. Bu etkileşimin çok zayıf olması stok yönetiminin kârlılık üzerinde çok fazla etkili olmadığını düşündürmektedir. Çalışmada test edilen tüm modellerde kullanılan kontrol değişkenlerinden cari oran ile kârlılık arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuç daha önceki çalışmalara dayanarak tahminlenen sonuçla uyumlu çıkmıştır (Çakır, Küçükkaplan (2012), Ademola (2014) ). Cari oranı yüksek olan firmaların diğer bir ifade ile likiditesi yüksek olan firmaların daha az kârlı olacağı sonucu çıkmaktadır. Bu durum dönen varlıklara fazla yatırım yapılması sonucu ortaya çıkan finansman maliyetinin kârlılık üzerine olumsuz bir etkisinin olacağı şeklinde açıklanabilir. Yani firmalar dönen varlıklara yatırımı azaltarak kârlılığı arttırabilirler. Çalışmada kontrol değişkeni olarak kullanılan kaldıraç oranı ile kârlılık arasında anlamlı ve negatif bir ilişki bulunmuştur. İlişkinin yönü daha önceki yapılan Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008)’in çalışmasında bulunduğu gibi negatif çıkmıştır. Bunun nedeni fazla borçlanmanın firma riskini arttıracağı gerçeğiyle yüksek kaldıraçlı firmaların kaynak bulmanın zorlaşabileceğinden kaynaklanabilir. Kaynak bulmaları zorlaşması ile kaynak maliyetleri artış gösterebilir. Bu nedenle firmaların borçlanma düzeylerini azaltmaları firmanın kârlılığını arttırabileceği söylenebilir. Kontrol değişkenlerinden firma büyüklüğü ile kârlılık arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuç daha önce yapılan çalışmalarla uyumludur (Deloof (2003),Yazdanfar (2014), Ademola, (2014)). Firma büyüklüğü arttıkça firma kârlılığı artış göstermektedir. Bu durum büyük firmaların daha kolay ve daha ucuza fon bulmalarından kaynaklanabilmektedir. Sonuç olarak firmaların alacak tahsil süresini kısaltması, dönen varlıklara olan yatırımlarını ve yabancı kaynak kullanımını optimum seviyeye çekmesi yararlı olacaktır. Buna ek olarak firmaların büyüme yönünde eğilim göstermeleri, firma kârlılığını arttırıcı yönde bir etki sağlayabilecektir. 6. Referanslar Abuzayed, B., (2012). Working capital management and firms’ performance in emerging markets: the case of Jordan. International Journal of Managerial Finance, 8(2), 155-179. Ademola, J., (2014). Working capital management and profitability of selected quoted food and beverages manufacturing firms in Nigeria. European Journal of Accounting Auditing and Finance Research, 2(3), 10-21. Afza, T. ve Nazir, M. (2009). Impact of aggressive working capital management policy on firms' profitability. The IUP Journal of Applied Finance, 15(8), 20-30. Aygün, M. (2012). Firma performansı üzerinde çalışma sermayesinin etkisi: Türk imalat sektörü üzerine bir uygulama. Ege Akademik Bakış, 12(2), 215-223. Çakır, M. D. ve Küçükkaplan, İ. (2012). İşletme sermayesi unsurlarının firma Değeri ve kârlılığı üzerindeki etkisinin İMKB’de işlem gören üretim firmalarında 2000-2009 dönemi için analizi, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (53), 69-86. Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi 25 Deloof, M. (2003). Does working capital management affects profitability of Belgian firms?. Journal of Business Finance and Accounting, 30(3-4), 573-587. Garcia-Teruel, P. ve J, Martinez-Solano, P. (2007). Effects of working capital management on SME profitability. International Journal of Managerial Finance, 3(2), 164-177. Gitman, L. J. (1974). Estimating corporate liquidity requirements: A simplified approach. The Financial Review, 9, 79-88. Greene, H. W., (1993). Econometric Analysis (2nd ed.). New York: McGraw-Hill. Kendirli, S. ve Konak, F. (2014). İşletme (çalışma) sermayesi yönetiminin firma performansı üzerindeki etkisi: Bist gıda, içecek endeksi uygulaması. Akademik Bakış Dergisis, 41(3). Erişim adresi https://www.academia.edu/14255481/ Korankye, T. (2013). Empirical analysis of working capital management and its impact on the profitability of listed manufacturing firms in Ghana, Research Journal of Finance and Accounting, 4(1), 124-131. KPMG (2010). Cash and working capital management in China. Erişim adresi http://www.kpmg.com/cn/en/issuesandinsights/articlespublications/pages/cash-matters201003.aspx Ramiah, V. ve Zhao, Y. (2014). Working capital management during the global financial crisis: The Australian experience. Qualitative Research in Financial Markets, 6(3), 332351. Shin HH, Soenen L. (1998). Efficiency of working capital management and corporate profitability. Financial Practice and Education, 8, 37-45. Singh, H. P. ve Kumar, S. (2014). Working capital management: A literature review and research agenda, Qualitative Research in Financial Markets. 6(2), 173-197. Şamiloğlu, F. ve Demirgüneş, K. (2008). The effect of working capital management on firm profitability: Evidence from Turkey. The International Journal of Applied Economics and Finance, 2(1), 44-50. Tarı, R. (2008). Ekonometri (5. bs.). İstanbul: Avcı Ofset. Wang, Y. J. (2002). Liquidity management, operating performance, and corporate value: Evidence from Japan and Taiwan. Journal of Multinational Financial Management, 12(2), 159-169. Yazdanfar, D. ve Öhman, P. (2014). The impact of cash conversion cycle on firm profitability: An empirical study based on Swedish data. International Journal of Managerial Finance, 10(4), 442-452. Yücel, T. ve Kurt, G. (2002). Nakit dönüş süresi, nakit yönetimi ve kârlılık: İMKB şirketleri üzerine ampirik bir çalışma. İMKB Dergisi, 6(22), 1-17. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 27-37 TÜRKİYE’YE GELEN YABANCI TURİSTLERİN GELİR DÜZEYİ KÜMELERİNİN YILLARA GÖRE DEĞİŞİMİ ALTERATION CLUSTERS OF INCOME LEVEL OF FOREIGN TOURISTS THAT COME TO TURKEY BY YEARS Nurzen ÜZÜMCÜ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstatistik Anabilim Dalı nurzenuzumcu@gmail.com Geliş/Received: 04-03-2015, Kabul/Accepted: 23-12-2015 ÖZ: Bu çalışmada yabancı turistlerin milliyetlerinin gelir düzeyine göre 2007-2012 arasındaki her yıl için kümelemesi yapılmıştır. Burada amaç, “Yüksek”, “Orta” “Düşük” olarak etiketlenen gelir düzeyi kümelerinde yer alan ülkelerin yıllar içerisindeki değişimini gözlemlemektir. Bu çalışmanın, yıllar itibariyle gelir düzey grupları değişkenlik gösteren turistlerin geldiği ülkelerin tespit edilmesi, bu değişikliğinin sebeplerinin araştırılması ve gelir düzeyi grupları için ortak turizm stratejileri geliştirilmesi açısından yol gösterici olması amaçlanmaktadır. Veri seti TUIK’in web sitesinden elde edilmiştir. Kümeleme için Bulanık C-Ortalamalar kullanılmıştır. Yapılan analizler neticesinde, aynı ülkelerden gelen yabancı turistlerin gelir düzeylerinin yıllar itibari ile çok değişkenlik göstermediği, ancak genellikle “düşük” gelir gruplu turistlerin geldiği gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Kümeleme Analizi, Turist Profili, Bulanık C-Ortalamalar Algoritması ABSTRACT: In this study, clustering of nationals of foreigner tourists is done for each year between 2007 and 2012 years. The objective in here is observed the variation by years of countries that are in level of income cluster as labeling “High”, “Middle”, “Low”. It is aimed that this study is be a guide in terms of detection coming countries of tourists varying the groups of level of income by years, investigation of reasons of this variation, developing of common tourism strategies for groups of level of income. Data set are obtained by web site of TUIK. Fuzzy C-Means are has been used for clustering. At the results of analyses, it is observed that the level of income of foreigner tourists coming same countries do not vary by years, however, tourists with “low” income groups come. Keywords: Clustering Analyses, Tourist Profile, Fuzzy C-Means Algorithm JEL Classification: C63 1. Giriş Turizm, bugün dünya ekonomisinde en hızlı gelişen ve yatırım yapılan sektörlerden biri haline gelmiştir. Bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda kazanım elde etmesini sağlayan en önemli hizmet sektörlerinden birisi olarak kabul edilen turizm Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak görülmektedir. Bu nedenle ülkelerin birincil ekonomik politikalarının başında turizm gelirlerini arttırmaya yönelik çalışmalar yer almaktadır. Turizm gelirlerini etkileyen en önemli faktörlerden biri ülkeleri ziyaret eden yabancı turistlerin gelir gruplarıdır. Yüksek gelir gruplu yabancı turistlerin gittikleri ülkelere daha çok para bırakacakları düşünüldüğünde, birincil hedef ülkeye yüksek gelir gruplu turistleri çekmek olacaktır. 28 Nurzen ÜZÜMCÜ Bu çalışmada, ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin gelir düzeyi gruplarına göre 2007-2012 yılları arasındaki her yıl için kümelemesi yapılmıştır. Buradaki amaç özellikle “Yüksek” gelir gruplu turistlerin sayılarının yıllar itibariyle değişimini gözlemlemek ve eğer bir azalma söz konusu ise analiz edilmesi gereken yılları saptamaktır. Kümeleme analizi, çok sık olmasa da turizmle ilgili yapılan çalışmalarda daha önce de kullanılmıştır. İşçi, Güler ve Fidan (2006), kümeleme analizi olarak Bulanık C Ortalamalar algoritmasını kullanmışlardır. Analizde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan 2001 yılı 103 ülke verilerini incelemişlerdir. Ülkemize iş, eğlence, ticari ilişkiler, konferans, spor etkinlikleri, vb. amaçlarla gelen turistleri gelme amaçlarına göre 4 kümeye ayırmışlardır. Sonuç olarak ülkemize gelen turistlerin genellikle eğlence ve gezi amaçlı, en az da dini sebeplerden dolayı geldiklerini saptamışlardır. Ayrıca sağlık ve sporun da düşük seviyede yer aldığını belirlemişlerdir. Eminov ve Güler (2006), yabancı turist kalitesini ölçmek için 103 ülkeden 17 değişken kullanmışlardır. Analizde kümeleme analizi yöntemlerinden Bulanık C Ortalamalar algoritmasını kullanılmışlardır. Gelen turistleri eğitim ve mesleki durumlarına göre ‘‘Düşük’’, ‘‘Orta’’ ve ‘‘İyi’’ kalite olarak 3 kümeye ayırmışlardır. Kümeleme analizi sonuçlarına göre iyi kaliteli turistlerin Amerika gibi uzak ülkelerden orta kalite turistlerin çoğunlukla Asya ve Afrika ülkelerinden ve düşük kaliteli turistlerin ise Avrupa’dan gelmekte olduğunu belirlemişlerdir. Işık ve Çamurcu (2007), literatürde bulunan sentetik veri kümeleri üzerinde bulanık kümeleme algoritmalarını uygulamışlar ve bu algoritmaları karşılaştırmışlardır. Karşılaştırma sonucunda en iyi algoritmanın k-medoids algoritması olduğunu ancak bu algoritmanın çok boyutlu verilerde ve çok büyük veri kümelerinde zaman ve bellek yetersizliği gibi ciddi problemlere neden olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca rastgele atanan başlangıç küme merkezlerine göre k-means algoritmasındaki sonuçların k-medoids ve bulanık c-means algoritmalarına göre daha çok değişkenlik gösterdiği ve algoritmaların küresel kümeleri bulma eğilimli olduklarını da elde etmişlerdir. Bulanık c-means algoritmasının diğer iki algoritmadan ayrılan en belirgin özelliği, nesnelerin kümelere aitlik ifadesidir. Diğer iki algoritmada nesneler sadece bir kümeye ait olup, diğer kümelere aitlik oranı sıfırdır. Atalay ve Tortum (2010), 1997-2006 yılları arasında Türkiye’deki illerde meydana gelen şehir dışı trafik kazası verilerini kullanarak her il için ölüm ve yaralanma oranlarını hesaplamışlardır. Bu oranlar üzerinde k-ortalamalar ve bulanık cortalamalar yöntemlerini uygulayarak kümeleme analizi sonucunda illeri 5 kümeye ayırmışlar, en yüksek ölüm ve yaralanma oranlarına sahip illeri belirlemişlerdir. Daha sonra kullandıkları bu iki yöntem arasında karşılaştırma yapmışlar, bu karşılaştırma sonucunda bulanık c-ortalama yönteminin k-ortalamalar yöntemi kadar doğru ve tutarlı sonuçlar verdiğini gözlemişlerdir. Kılıç, Emir, ve Kılıç (2011), 2007 yılı verilerini kullanarak 30 ülkeyi 9 değişkene göre standartlaştırılmış ve ham veri kümelerini kullanarak bulanık kümeleme yöntemi uygulamışlardır. Analiz sonucunda ortalama gölge istatistiği, Dunn katsayıları ve ayırma analizi ile 30 ülkenin 3 kümeye ayrıldığını görmüşlerdir. Giray (2013), bulanık kümeleme ve klasik kümeleme (k ortalamalar) analizleri uygulamasıyla 2010 yılı yatay kesit verileri kullanılarak 159 ülke 3 değişkene göre Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre … 29 kümeleme analizi uygulamıştır. Analiz sonucunda 159 ülkenin 3 kümeye ayrıldığını görmüştür. Elde edilen sonuçlara göre Türkiye’nin her iki metot uygulamasında da aynı ülkelerle aynı kümede yer aldığını görmüştür. 2. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı Bu çalışmada, ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin gelir gruplarına göre kümelenmesi için Bezdek (1981) tarafından geliştirilen ve bulanık kümeleme analizi yöntemlerinden biri olan Bulanık-C-Ortalamalar algoritması kullanılmıştır. Çalışma şu şekilde organize edilmiştir: Çalışmanın ikinci bölümünde kümeleme analizi ve bulanık kümeleme analizi tekniklerine değinilmiştir. Üçüncü bölüm gelir düzeyi grupların yıllar itibariyle değişimini inceleyen analizleri içermektedir. Son olarak dördüncü bölümde sonuçlara yer verilmiştir. 3. Yöntem Bu bölüm kümeleme analizi, kümeleme analizi teknikleri olmak üzere 2 alt başlıktan oluşmaktadır. 3.1. Kümeleme Analizi Kümeleme analizi, son zamanlarda bilim, ekonomi, inşaat, istatistik, örüntü tanıma, veri analizi, görüntü işleme, market araştırması gibi birçok sektörlerde kullanılmaya başlanan çok değişkenli veri analiz yöntemlerinden biridir. Kümeleme analizi veri noktaları arasındaki benzerlikleri dikkate alarak benzer veri noktalarının aynı grupta veya kümede toplanmasını sağlamaktadır. Veri setinde yer alan değişkenler itibariyle, bireyler arasındaki uzaklık temel alınarak, benzer bireylerin aynı kümelerde toplanması ve yeni bir bireyin hangi gruba dâhil olduğunun tahmin edilmesi kümeleme analizinin esasını teşkil etmektedir (Doğan, 2002: 48). Kümeleme analizi, n sayıda birimi, p sayıda değişkene göre kendi içerisinde türdeş ve kendi aralarında farklı alt gruplara ayırmak için kullanılır. Burada amacımız p sayıdaki değişkeni, n sayıdaki birimde belirlenen değerlere göre alt kümelere ayırmak ve ortak faktör yapıları ortaya koymaktır. Birimleri ve değişkenleri birlikte ele alarak ortak n birime ve p değişkene göre ortak özellikli alt kümelere ayırması kümeleme analizinin avantajları arasında yer almaktadır (Güler, 2006: 4). Kümeleme analizini temel mantığına göre klasik kümeleme ve bulanık kümeleme olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. 3.2. Kümeleme Analizi Teknikleri Kümeleme analizi, araştırmada incelenen birimleri aralarındaki benzerliklere göre belirli gruplar içinde sınıflandırma yaparak ortak özelliklerini ortaya koymayı ve sınıflarla ilgili genel tanımlar yapmayı sağlayan bir yöntemdir (Kaufman ve Rousseuw, 1990). Klasik kümeleme tekniği klasik küme teorisine dayanmaktadır. Bunun anlamı, klasik kümeleme tekniğinde bir veri noktası yalnızca bir kümenin elemanıdır. Buna göre, herhangi bir veri noktası “1” üyelikle bir kümenin elemanıdır veya “0” üyelikle elemanı değildir. İkisinin arasında bir durum söz konusu değildir. 30 Nurzen ÜZÜMCÜ Bulanık kümelemede ise bir veri noktası farklı üyelik dereceleri ile eş zamanlı olarak birden fazla kümenin elemanı olabilmektedir. Burada üyelik dereceleri 0 ile 1 arasında herhangi bir değer alabilmektedir Ancak üyelik dereceleri üzerinde “herhangi bir veri noktasının tüm kümelere üyelik dereceleri toplamı 1 olmalı” şeklinde bir kısıtlama bulunmaktadır. Özetle, bulanık kümeleme analizinde kümeye üyelikler bulanık olduğundan veri noktasının hangi kümeye ait olduğunu gösteren tek bir değer yoktur, bir değerler kümesi vardır (Doring, 2006: 194). Üyelik dereceleri, veri noktası ile küme merkezi arasındaki uzaklık hesaplanarak bulunur. Veri noktası hangi küme merkezine daha yakın bulunuyorsa, o kümeye ilişkin üyelik derecesi daha büyük olacaktır. Buna göre, bir veri setinin c tane kümeye bölünmesi için veri noktaları ile küme merkezleri arasındaki uzaklığın minimize ve üyelik derecelerine maksimize edilmesi gerekmektedir. Bu prensiplere dayanan birkaç kümeleme algoritması bulunmaktadır (Güler, 2006: 56). En iyi bilinen bulanık kümeleme algoritması Bulanık C-Ortalamalar (BCO) algoritmasıdır (Bezdek, 1984: 194). BCO algoritması, aşağıda verilen amaç fonksiyonunun minimize edilmesine dayanır: c n J ( X, U, C) = uijm d 2 (v j ; xi ) i=1,2,…,n j=1,2,…,c (1) j =1 i =1 Burada; n : Gözlem Sayısı c : Küme Sayısı m: Bulanıklık İndeksi uijm i. veri noktasının ( xi ) j. kümeye ( v j ) üyeliği, J ( X, U, V ) tüm ağırlıklandırılmış kare hatalarının toplamının bir ölçüsüdür (Şahinli, 1999). d 2 (v j ;xi ) ise kümeler ile veri noktaları arasındaki uzaklığı göstermektedir ve aşağıdaki gibi tanımlanır: p d 2 (v j , xi ) = ( xik − v jk ) 2 (2) k =1 Burada p, x değişkeninin boyut sayısını göstermektedir. (1)’de verilen amaç fonksiyonu minimize edildiğinde küme merkezi ve üyelik dereceleri için güncelleştirme eşitlikleri aşağıdaki gibi bulunur: n vj = u i =1 n m ij i x u i =1 m ij (3) Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre … d 2 (v ; x ) uij = 2 j i k =1 d (vk ; xi ) c 31 −2/( m −1) (4) BCO algoritması adımları aşağıdaki gibi verilen iteratif bir algoritmadır: BCO Algoritması için Gerekli Adımlar: Adım1: Küme sayısı c, bulanıklık indeksi m ve üyelik dereceleri matrisi U veya V küme merkezlerinin rasgele üretilmesi, işlem bitirme kriteri ε , Adım 2: V küme merkezlerinin rasgele üretildiği varsayımı altında bu değerler kullanılarak üyelik dereceleri matrisinin hesaplanması (Eşitlik 4) Adım 3: Yeni üyelik derecelerine göre V küme merkezlerinin güncellenmesi (Eşitlik 3) () ( Adım 4: V − V t t −1) < ε ise iterasyon durdurulmalı aksi takdirde Adım2’ye geri dönülmelidir. BCO algoritması uygulandıktan sonra hangi bireyin hangi kümeye gireceğine karar vermek için üyelik dereceleri kullanılır. Her bir bireyin hangi kümeye üyelik derecesinin maksimum olduğu bulunur ve birey maksimum üyeliğe sahip olduğu kümeye atanır. Ancak her bir birey diğer kümelere de belli bir üyelikle girer. 4. Gelir Düzeyi Gruplarının Yıllara Göre Değişiminin Bulanık Kümeleme ile Belirlenmesi Bu çalışmada ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin milliyetlerinin gelir düzeylerine göre kümelenmesinin 2007-2012 yılları arasındaki değişimi incelenmiştir. Bu amaca yönelik olarak TUIK web sitesinden 33 ülkenin 2007-2012 yılları arasındaki ülkemize gelen turistlerin gelir seviyelerine ilişkin verileri kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan değişkenler Tablo1’de verilmektedir. Tablo 1. Araştırmada Kullanılan Değişkenler X1: Çok Düşük/Bireysel X4: Yüksek/Bireysel X2: Düşük/Bireysel X5: Çok Yüksek /Bireysel X3: Orta/Bireysel Tablo 1’de görüldüğü gibi turistlerin gelir seviyeleri 5 kategoride incelenmiştir. Ülkemize gelen turistlerin gelir seviyesine göre değişimi yıl bazında aşağıdaki Tablo 2’de incelenmeye çalışılmıştır. 32 Nurzen ÜZÜMCÜ Tablo 2. Ülkemize Gelen Turistlerin Yıllara Göre Tanımlayıcı İstatistikleri Çok Düşük/ Bireysel Düşük/ Bireysel Orta/ Bireysel Yüksek/ Bireysel Çok Yüksek/ Bireysel 8835 40912,52 197131,88 57080,67 6902,67 14686,27 59285,83 218553,42 54545,86 8030,19 Min 43 1102 20356 6463 278 Max 73655 232241 1084692 282748 38910 Χ 7038,15 38279,55 221013,48 63595,64 6621,76 σ 11420,96 50369,03 235880,93 63037,01 6671,82 Min 233 403 18169 3624 631 Max 55001 179552 1091737 304956 27969 Χ 5131,97 34832,91 216728,88 54174,36 5322,58 σ 7324,84 54905,61 223744,54 53175,34 5955,48 Min 0 1449 12821 3789 491 Max 37421 272330 1028822 211339 25185 Χ 5171,91 44747,24 215626,88 57466,88 5930,33 σ 6372,97 107577,54 227271,82 59878,82 6734,36 Min 217 1034 19400 5010 351 Max 29914 620718 1003440 250866 27810 Χ 6471,91 60126,91 254680,67 64770,67 6796,09 σ 9076,86 149872,42 253978,2 61209,06 6588,91 Min 500 1976 22227 5491 861 Max 42095 867281 1205299 278656 25645 Χ 5841,18 55367,82 223699,15 60248,30 6902,94 σ 7220,27 149472,8 219755,60 60966,36 7428,357 Min 126 1296 15881 2371 43 Max 36396 868351 1022892 262186 25905 Tanımlayıcı İstatistikler Χ σ 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Tablo 2 incelendiğinde ülkemize yıllar itibariyle en çok ortalamayla ‘‘Orta/Bireysel’’ gelir seviyesinde turistlerin geldiği gözlenmektedir. 2008 yılına bakıldığında bu ortalamayı ‘‘Yüksek/Bireysel’’ diğer tüm yıllarda ise ‘‘Düşük/Bireysel’’ takip etmektedir. Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre … 33 Tablo 3. Ülkemize Gelen Turistlerin Ülkelere Göre Tanımlayıcı İstatistikleri Χ σ Min Max Fransa 68544,43 84634,414 2830 283733 Hollanda 75044,43 89998,883 5567 266590 Almanya 307760,37 400308,536 21553 1205299 İtalya 53077,00 72670,206 2412 238950 İngiltere 160900,93 194086,017 11165 582045 Danimarka 20121,77 22005,276 842 64891 Yunanistan 45871,77 63007,920 2072 210757 İspanya 22092,77 29060,542 907 91503 Belçika 28800,00 40104,435 1356 146816 İsveç 28920,57 34364,849 1305 132682 Avusturya 37219,00 50185,478 2045 148476 İsviçre 23759,90 29328,601 1416 97891 Bulgaristan 169482,37 221820,666 3604 706143 Ukrayna 33299,37 44303,743 863 146215 Rusya Federasyonu 91503,33 129047,886 4890 414588 Gürcistan 195018,33 275268,587 827 868351 Azerbaycan 84628,43 101871,571 1391 324333 Tunus 8068,07 11246,415 0 39762 A.B.D. 54770,70 54807,574 4440 169008 Kanada 12067,40 12291,546 441 36497 Suriye 90798,77 134443,713 616 569517 İran 141463,50 212601,339 2268 757037 İsrail 14253,40 17712,536 217 64763 Japonya 6407,97 6755,485 43 22227 Avustralya 13941,43 16146,467 362 50891 68905,53 93764,927 2328 348397 78017,70 104859,015 4216 305069 116326,83 155939,932 7697 594627 14045,67 19971,663 706 75283 14721,93 17503,102 233 52024 103676,77 142165,939 2455 537545 43999,60 61763,132 1941 268345 13685,93 15473,663 43 45112 OECD Ülkeleri(Diğer) Bağımsız Devletler Topluluğu Diğer Avrupa Ülkeleri Diğer Doğu Asya Ülkeleri Diğer Güney Asya Ülkeleri Diğer Batı Asya Ülkeleri Diğer Afrika Ülkeleri Diğer Amerika Ülkeleri 34 Nurzen ÜZÜMCÜ Tablo 3’te gelen turistlerin ülkeler bazında istatistiklerine yer verilmiştir. Sonuçlara göre ülkemize en yüksek ortalamayla Almanya’dan turist gelmektedir. Almanya’yı sırasıyla Gürcistan, Bulgaristan, İran, İngiltere, diğer Avrupa ülkeleri, diğer Batı Asya ülkeleri takip etmektedir. Bu yıllar içerisinde en az turist gelen ülkeler ise, Japonya, Avustralya, diğer Amerika ülkeleri, diğer Güney Asya ülkeleri, Danimarka, İspanya, İsviçre, İsveç, Ukrayna ve ABD’dir. Çalışmada bulanık kümeleme işlemine geçmeden önce Yüksek/Bireysel gelir düzeyine sahip turistlerin ‘‘Çok Düşük/Bireysel’’ gelir düzeyine sahip turistlere göre daha önemli olduğu varsayılarak değişkenler için bir öncelik vektörü oluşturulmuştur. Tablo 4 değişkenlere ilişkin öncelik vektörünü vermektedir. Tablo 4. Değişkenlere İlişkin Öncelik Vektörü Öncelik X1 0,042351 X2 0,081245 X3 0,160761 X4 0,280035 X5 0,435609 Tablo 4’te verilen öncelik değerleri ham veriler ile çarpılarak yıllara göre yeni veri setleri elde “Yüksek”, “Orta” ve “Düşük” olmak üzere 3 gruba bölünmüştür. Hangi kümeye hangi etiket değerinin verileceğine karar vermek için aşağıdaki eşitlik kullanılarak kümelerin uzunlukları hesaplanmıştır: uzi = p v 2 ij (5) i =1 Burada i küme indeksini, p araştırmada kullanılan değişken sayısını, j ise değişkenin indeksini göstermektedir. Tablo 5’te 2007-2012 yılları için BCO algoritmasından elde edilen küme merkezleri verilmiştir. Tablo 5. 2007-2012 Yılları BCO Algoritmasından Elde Edilen Küme Merkezleri 2007 2008 2009 2010 2011 2012 X1 X2 X3 X4 X5 2050 570 110 1510 290 80 730 210 110 670 330 80 760 360 90 560 320 90 14620 5820 940 10710 4140 750 10680 2690 680 7120 5350 850 8600 5480 1510 7810 5480 1050 164790 48080 12850 117000 43580 12230 102400 40580 11360 127530 48000 11120 110810 53320 13990 100400 47210 11500 71490 22490 8480 51090 21430 8390 33170 20200 6060 52240 22370 6400 44100 23830 7780 48080 19940 6930 15130 3980 1560 8550 2880 1570 4730 3000 1070 7450 3200 1320 5300 4140 1550 7860 3630 1320 Uzunluk 180868,5 53549,27 15503,62 128410,6 48826,01 14933,14 108272,7 45508,86 12938,03 138201,2 53323,43 12926,16 119692,5 58806,38 16153,61 111870,2 51669,11 13532,48 Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre … 35 Tablo 5’e göre 2010 yılında “Orta/Bireysel”, “Yüksek/Bireysel” ve “Çok Yüksek/Bireysel” gelir gruplarından gelen turist sayılarında önceki yıllara göre artış gözlenmektedir. 2012 yılında da “Yüksek/Bireysel” ve “Çok Yüksek/Bireysel” gelir gruplarından yüksek kümesine giren ülkelerden turistler gelmektedir. Genel olarak bakıldığında her gelir düzeyi grubundan gelen yabancı turist sayısının yıllar itibariyle azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. 2008 yılına bakıldığında “Yüksek/Bireysel” ve “Çok Yüksek/Bireysel” gelir grubundan gelen turist sayısının 2007 yılına oranla oldukça fazla düştüğü söylenebilir. Tablo 6’da her yıl için “Yüksek”, “Orta” ve “Düşük” kümesine giren ülkeler verilmektedir. Tablo 6. Yıllara Göre Kümeler Ülkeler Almanya İngiltere Bulgaristan Gürcistan Diğer Avrupa ülkeleri İran Suriye Diğer Batı Asya ülkeleri Hollanda İtalya Rusya Federasyonu Azerbaycan Bağımsız Devletler Topluluğu Fransa Yunanistan A.B.D. Diğer Afrika ülkeleri OECD Ülkeleri(Diğer) Danimarka İspanya Belçika İsveç Avusturya İsviçre Ukrayna Tunus Kanada İsrail Japonya Avustralya Diğer Doğu Asya ülkeleri Diğer Güney Asya ülkeleri, Diğer Amerika ülkeleri 2007 1 2 2 2 2 2 3 2 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2008 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2009 1 1 1 1 2 1 2 2 2 3 2 2 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2010 1 1 2 2 2 1 2 2 2 3 2 2 2 2 3 3 3 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2011 1 1 1 2 2 1 1 2 2 2 2 2 2 2 3 3 3 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2012 1 1 2 2 2 1 2 1 2 3 2 2 2 2 3 3 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 36 Nurzen ÜZÜMCÜ Tablo 6’dan, Almanya’nın tüm yıllarda “Yüksek” kümesinde olduğu, 2008 yılından itibaren bu kümeye İngiltere’nin, 2009 yılından itibaren ise İran’ın dahil olduğu, Bulgaristan ve Gürcistan’ın ise “Yüksek” ve “Orta” kümesi arasında değişiklik gösterdiği görülmektedir. Hollanda, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin tüm yıllarda “Orta” kümesinde olduğu, Fransa’nın 2008 yılından sonra bu kümenin elemanı olduğu görülmektedir. Yunanistan, ABD ve diğer Afrika ülkeleri “Orta” ve “Düşük” kümesi arasında gidip gelmekte fakat daha çok “Düşük” kümesinde yer almaktadırlar. Bunun yanında OECD ülkeleri ilk üç yıl “Düşük” kümesinde yer alırken kümelemesi yapılan son üç yıl içinde “Orta” kümesinde yer aldığı dikkati çekmiştir. Danimarka, İspanya, Belçika, İsveç, İsviçre, Ukrayna, Tunus, Kanada İsrail, Japonya, Avusturalya ve diğer Doğu Asya, Güney Asya ve Amerika ülkelerinin ise tüm yıllarda “Düşük” kümesinde olduğu görülmektedir. 5. Sonuçlar Bu çalışmada Bulanık C-Ortalamalar algoritması kullanılarak ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin gelir düzeylerine göre kümelenmesi amaçlanmıştır. Kümeleme işlemi 2007-2012 arasındaki her yıl için tekrarlanmıştır. Buradaki amaç, ülkemizi ziyaret eden turistlerin gelir düzeyi gruplarının yıllar içindeki değişimini gözlemlemektir. Böylece, özellikle “Yüksek” gelir gruplu turist sayılarında bir azalma olup olmadığı var ise bunun hangi yıllarda olduğu ülkeler bazında tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun dışında, özellikle hangi ülkelerden “Yüksek” gelir gruplu turistlerin geldiği belirlenmiştir. Çalışmaya ilişkin sonuçlar şu şekildedir: Tablo 5’e bakıldığında; her gelir düzeyi grubundan gelen yabancı turist sayısının yıllar itibariyle azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. Özellikle 2008 yılı ve sonrasına bakıldığında “Yüksek / Bireysel” ve “Çok Yüksek / Bireysel” gelir grubundan gelen turist sayısının 2007 yılına oranla oldukça düştüğü söylenebilir. Bunu 2008 yılının sonlarında gerçekleşen ve dünyanın birçok ülkesini olumsuz etkileyen küresel ekonomik krize bağlamak mümkündür (Yıldız ve Durgun, 2010: 9). Yüksek kümesine giren ülkelere bakıldığında Almanya ve İngiltere dikkat çekmektedir. İran, Bulgaristan ve Gürcistan ise “Yüksek” ve “Orta” kümesi arasında değişiklik göstermektedir. Hollanda, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin tüm yıllarda “Orta” kümesinde olduğu, Fransa’nın 2008 yılından sonra OECD ülkelerinin ise 2010 yılından sonra bu kümenin elemanı olduğu görülmektedir. Yunanistan, ABD ve diğer Afrika ülkeleri “Orta” ve “Düşük” kümesi arasında gidip gelmekte fakat daha çok “Düşük” kümesinde yer almaktadır. Düşük kümesinde yer alan ülkeler ise sırasıyla Danimarka, İspanya, Belçika, İsveç, İsviçre, Ukrayna, Tunus, Kanada İsrail, Japonya, Avusturalya ve diğer Doğu Asya, Güney Asya ve Amerika ülkeleridir. Yapılan inceleme sonucunda açıkça görülmektedir ki ülkemize yüksek gelirli turist grupları çok fazla gelmemektedir. Turizmin ülke ekonomisi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde milli gelire olan katkısı, döviz gelirleri ve sağladığı iş imkânlarıyla çok büyük bir öneme sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu sebeple ülkemize gelen turistlerin gelir seviyelerindeki artış tüm bu kriterleri yükselteceğinden farklı stratejiler geliştirilerek yüksek gelir grubundan turistlerin ülkemize gelmesi amaçlanmalıdır. Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre … 37 Ülkeye gelen yabancı turist yapısı, o ülkenin turistik arzındaki zenginliğini, hizmet kalitesini, pazara yakınlığını ve turistik yapısını göstermektedir. Ülkemize gelen turist profili ve bu profili nelerin belirlediğinin bilinmesi ülke turizmini geliştirmek açısından neler yapılması gerektiği konusunda uzmanlara rehberlik etmesi açısından önemlidir. 6. Referanslar Atalay, A., Tortum, A. (2010). Türkiye’deki illerin 1997-2006 yılları arası trafik kazalarına göre kümeleme analizi. Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, 16(3), 335-343. Bezdek, J. (1981). Pattern recognition with fuzzy objective functions. Plenum Press: New York. Bezdek, J. C., Ehrlich, R., Full, W. (1984). FCM: Fuzzy C-means clustering algorithm. Computers & Geoscience, 10(2-3), 191-203. Doğan, İ. (2002). Kümeleme analizi ile seleksiyon. Turkish Journal of Veterinary and Animal Sciences, 26(1), 47-53. Doring, C., Lesot, M. J., Kruse, R. (2006). Data analysis with fuzzy clustering methods. Computational Statistics & Data Analysis, 51(1),192-214. Eminov, M., Güler, N. (2006). Determining quality levels of foreign tourists on the base of residence countries using fuzzy clustering. Turk-Kazakh International Tourism Conference, New Perspectives and Values in World Tourism & Tourism Management in the Future içinde (427-441 ss.). Alanya, Turkey. Giray, S. (2013). Ülkelerin turizm istatistikleri bakımından farklı kümeleme analizi metotları ile sınıflandırılması ve Türkiye’nin bu oluşumdaki yeri. International Conference On Eurasıan Economıes içinde (695-704 ss.). St. Petersburg, Rusya. Güler, N. (2006). Bulanık kümeleme analizi ve bulanık modelleme uygulamalar. (Yayımlanmamış yüksek lisans Tezi), Muğla Üniversitesi. Işık, M., Çamurcu, A. Y. (2007). K-means, K-medoids ve bulanık C-means algoritmalarının uygulamalı olarak performanslarının tespiti. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 6(11), 31-45. İşçi, Ö., Güler, N., Fidan, F. (2006). Determining the turists visiting Turkey by their visiting purposes through cluster analysis. Turk-Kazakh İnternational Tourism Conference, New Perspectives and Values in World Tourism & Tourism Management in the Future içinde (396-409 ss.). Alanya, Turkey. Kaufman, L., Rousseeuw, P.J. (1990). Finding groups in data: An introduction to cluster analysis. New York: John Wiley and Sons. Kılıç, İ., Emir, O., Kılıç, G. (2011). Bulanık kümeleme analizi ile ülkelerin turizm istatistikleri bakımından sınıflandırılması. İstatistikçiler Dergisi, 4, 31-38. Şahinli, F. (1999). Kümeleme analizine fuzzy set teorisi yaklaşımı. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Gazi Üniversitesi. Vikipedi Özgür Ansiklopedi (2014). 2008-2012 Küresel ekonomik kriz. Erişim adresi http://tr.wikipedia.org/wiki/2008-2012_Küresel_Ekonomik_Kriz Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 39-50 ALTIN FİYATLARININ YAPAY SİNİR AĞLARI İLE TAHMİNİ VE BİR UYGULAMA FORECASTING GOLD PRICES BY USING ARTIFICIAL NEURAL NETWORK AND AN APPLICATION (1) (2) Rıdvan YÜKSEL(1), Soner AKKOÇ(2) Dumlupınar Üniversitesi, Şaphane Meslek Yüksekokulu Dumlupınar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu (1) ridvan.yuksel@dpu.edu.tr, (2)soner.akkoc@dpu.edu.tr Geliş/Received: 18-06-2015, Kabul/Accepted: 28-12-2015 ÖZ: Bu çalışmada altın fiyatlarını yapay sinir ağları ile öngörmek amacıyla, altın fiyatlarını etkileyebileceği düşünülen değişkenler olan Gümüş fiyatları, Brent Petrol fiyatları, ABD doları/ EUR paritesi, EuroNext100 endeksi, Amerika Dow Jones Endeksi, 13 Hafta vadeli ABD bonosu faiz oranı ve ABD TÜFE endeksi kullanılarak modeller kurulmuştur. Yapay sinir ağları ile kurulan modellerden elde edilen tahmin sonuçları, gerçek değerler ile R2, RMSE, MAE ve MAPE (%) gibi performans kriterleri hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Elde edilen bulgular yapay sinir ağlarının altın fiyatlarının tahmininde başarı ile kullanılabileceğini göstermektedir. Yapılan duyarlılık analizinin sonuçları değerlendirildiğinde altın fiyatlarını etkileyen faktörlerin başında gümüş ve petrol fiyatlarının geldiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yapay Sinir Ağları, Altın Fiyat Öngörüsü, Altın Yatırımı, Altın Fiyatlarını Etkileyen Faktörler ABSTRACT: In this study, we constructed the models to predict gold prices through neural network by using some variables that are assumed to affect gold prices such as silver prices, Brent prices, USD/EUR parity, EuroNext 100 index, Dow Jones Index, 13-weeks the US bond interest rates, CPI in the US. The estimation results of these artificial neural network models are compared with real values by using calculated performance criteria such as R2, RMSE, MAE and MAPE (%) values. The findings suggest that artificial neural networks can be successfully used to estimate the gold prices. According to the results of sensitivity analysis, the major factors that affect the gold prices are silver and oil prices. Keywords: Artificial Neural Network, Gold Prices Forecasting, Gold Investment, Factors That Affecting The Gold Prices JEL Classifications: C45, E37, G17 1. Giriş Tarih boyunca her toplumun büyük önem vermiş olduğu altın, ülkemiz açısından da bakıldığında benzer bir durum sergiler. Altın, toplumun çok geniş bir bölümü tarafından önemli bir yatırım aracı olarak kabul edilmektedir. Altının aynı zamanda takı olarak kullanılması diğer yatırım araçlarına göre bir üstünlüğüdür. Altın; kıymeti, fiyatı ve yatırım özelliğinden dolayı tasarruf sahipleri için büyük önem arz etmektedir. Diğer yatırım araçlarında olduğu gibi, altın yatırımcılarının da gelecek fiyat tahminine göre yatırım pozisyonlarını alması önem taşımaktadır (Dünya Bülteni, 2008). Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalında, Doç. Dr. Soner AKKOÇ danışmanlığında yazılan, aynı isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir. 40 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ Altın, arzının sınırlı olması nedeniyle her dönemde ve her ülkede cazip bir yatırım ve tasarruf aracı olarak görülmektedir. Bu özelliğinin yanı sıra, ekonomik ve politik istikrarsızlıklardan etkilenmesi nedeniyle de fiyatında dalgalanmalar meydana gelen bir madendir. Altın fiyatını istatistiki modeller yardımıyla açıklamaya çalışan çok sayıda çalışma mevcuttur. Genel olarak bu çalışmalar üç bölümde toplanabilir (Levin ve Wright, June, 2006: 25). Birinci grup çalışmalar, altın fiyatındaki değişmeleri kur, faiz oranı, gelir gibi temel makroekonomik değişkenler yardımıyla (Ariovich, 1983; Dooley, Isard, Taylor, 1995; Kaufmann ve Winters, 1989; Sherman, 1982, 1983, 1986; Sjaastad ve Scaccivvillani, 1996; Aksoy ve Topçu, 2013; Lili ve Chengmei, 2013; Toraman, Başarır, Bayramoğlu, 2011; Yazdani-Chamzini, Yakhchali, Volungeviciene, Zavadskas, 2012); ikinci grup çalışmalar, altın fiyatı ile ilgili spekülasyonlar ve altın fiyat hareketleriyle (Baker ve Tassel, 1985; Chua, Sick, Woodward, 1990; Vural, 2003; Aksu, 2008); üçüncü grup çalışmalar ise, kısa ve uzun dönem ilişkiler üzerine odaklanarak altını enflasyona karşı bir koruma aracı olarak inceler (Kolluri, 1981; Moore, 1990; Laurent, 1994; Chappell ve Dowd, 1997; Mahdavi ve Zhou, 1997; Ghosh, Levin, Macmillan, Wright, 2004; Ranson, 2005a, b). Büyük veri setlerinin varlığı, kişisel bilgisayarların işlem gücünün artması ve hızlı öğrenme ve test etme algoritmalarının geliştirilmesi, araştırmacıların doğrusal olmayan model ve yöntemlere ilgi göstermesine neden olmuştur. Söz konusu doğrusal olmayan yöntemlerden biri de yapay sinir ağlarıdır (YSA). Bu yöntemin dayandığı temel fikir, insan beyninin mükemmel veri işleme yeteneğini taklit etmeye çalışmasıdır. Bu çalışmanın temel amacı altın fiyatlarının YSA ile öngörülmesidir. YSA modellerinin kurulmasında gizli katmanda 2’den 16’ya kadar değişen sayıda nöron kullanılarak en uygun model tespit edilmeye çalışılmıştır. En uygun model için Ortalama Hata Karelerinin Karekökü (Root Mean Squared Error – RMSE), Belirleme Katsayısı (The Coefficient of Determination - R2), Ortalama Mutlak Hata (Mean Absolute Error – MAE), Ortalama Mutlak Yüzde Hata (Mean Absolute Percentage Error – MAPE) değerleri karşılaştırılarak en iyi sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde ilk olarak altın fiyatlarının tespiti üzerine yapılan çalışmalara yer verilmiştir. Sonraki bölümde YSA tanıtılarak uygulama ve uygulamada ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir. Sonuç bölümünde uygulama sonuçları yorumlanmıştır. 2. Literatür Taraması Smith (2001, 2002) çalışmalarında altın fiyatları ile hisse senedi piyasaları arasındaki kısa dönemli ve uzun dönemli ilişkileri incelemiştir. Her iki çalışmada da altın fiyatları ile hisse senedi piyasası arasında kısa dönemde negatif bir ilişki olduğu, uzun dönemde ise herhangi bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Altın fiyatlarını belirlemeye yönelik yapılan çalışmalarda; ağırlıklı olarak Dünya enflasyonu, ABD enflasyonu, Dow Jones Endeksi (DJI), petrol fiyatı, gümüş fiyatı, ABD kuru, USD/EUR paritesi, ABD faiz oranları ele alınmıştır (Vural, 2003; Ghosh Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama 41 ve diğerleri, 2004; Tully ve Lucey, 2005; Sjaastad, 2008; Aksu, 2008; Topçu, 2010; Toraman ve diğerleri, 2011; Yazdani-Chamzini ve diğerleri, 2012). Bu çalışmalarda kointegrasyon testi, Granger Eş Bütünleşim, Mgarch, Arimax gibi genel istatiksel test yöntemleri kullanılmıştır. Bunlardan farklı olarak Yazdani-Chamzini ve diğerleri (2012), ANFIS, ANN ve ARIMA metotlarını kullanmışlardır. Yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara göre altın fiyatları, gümüş ve petrol fiyatlarından pozitif yönlü olarak etkilenmektedir. DJI, ABD faiz oranları, ABD TÜFE ve ABD Dolar kurundan ise negatif yönlü olarak etkilenmektedir. Öztürk ve Açıkalın (2008) çalışmalarında, Ocak 1995-Kasım 2006 dönemine ait aylık verilerden yararlanarak altın fiyatları ile TÜFE endeksi ve TL/USD döviz kuru arasında uzun dönemli ilişki olduğunu Granger Eş Bütünleşim Testi ile tespit etmiştir. Menase (2009), Ağustos 1995 - Aralık 2008 dönemindeki 161 aylık veri seti üzerinde oluşturulan modelde Türkiye’de altın fiyatlarını etkileyen faktörleri incelemiştir. İstanbul Altın Borsası (İAB), enflasyon, faiz, reel kur endeksi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB 100)1 endeksi ve Londra altın piyasası değişkenlerini modelinde kullanmıştır. Çalışmada çoklu regresyon analizinden elde edilen sonuçlara göre, Türkiye’de altın fiyatlarının belirlenmesinde iç faktörler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış, Londra altın piyasasında fiyat değişiminin Türkiye’deki altın fiyatlarını %96,2 oranında etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Taşçı (2010) çalışmasında dünya altın fiyatlarına etkisi olan değişkenler ile Türkiye dinamiklerini etkileyen faktörler aracılığıyla Cumhuriyet altını fiyatlarını ekonometrik olarak açıklamaya çalışmıştır. Çalışma sonucuna göre, alternatif yatırım aracı olarak seçilen İMKB 100 endeksi, Dow Jones endeksi, dolar kuru ve petrol fiyatı Cumhuriyet altını fiyatını etkilememektedir. Ancak dünya altın fiyatları, 1 aylık vadeli faiz oranı ve TÜFE’nin, Cumhuriyet altını fiyatlarını beklendiği gibi etkilediği bulunmuştur. Erer (2011), altın piyasasındaki oynaklığı incelediği çalışmasında, 05.01.2001 – 04.02.2011 tarihleri arasında külçe altın satış fiyatı (TL/gr) haftalık verilerini kullanmıştır. Bu inceleme sırasında, külçe altın satış fiyatı logaritmik getiri serisinin oynaklıklığının ARCH(1), GARCH(1,1), EGARCH(1,1), TARCH(1,1) ve TARCH(2,2) modellemesi yapılmıştır. En başarılı sonucu TARCH(2,2) modelinde elde etmiştir. Aksoy ve Topçu (2013) bir yatırım aracı olarak altın ile hisse senedi, devlet iç borçlanma senetleri (DİBS), TÜFE ve ÜFE arasındaki kısa ve uzun dönemli ilişkileri analiz etmişlerdir. Regresyon analizi; altın getirisi ile hisse senedi getirileri arasında negatif, ÜFE temelli hesaplanmış enflasyon ile pozitif ilişki olduğunu göstermiştir. Sefa (2013) çalışmasında Türkiye altın piyasasındaki altın fiyatlarında meydana gelen değişmeleri incelemiştir. Çalışmasında, Londra Külçe Altın Birliği altın fiyatlarının İAB altın fiyatlarını etkileyen tek ve en önemli değişken olduğu sonucuna varmıştır. Çalışmada altın fiyatlarını, Dow Jones Sanayi Endeksinin 1 5 Nisan 2013 tarihinden itibaren Borsa İstanbul olarak faaliyetine devam etmektedir. 42 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ negatif yönlü, Londra Külçe Altın Birliği altın fiyatlarının pozitif, Toptan Eşya Fiyat Endeksinin ise pozitif yönlü olarak etkilendiği görülmüştür. ARCH modelleri yardımıyla tahmin edilen altın fiyatlarının oynaklığının altın fiyatını negatif yönlü olarak etkilediği sonucuna varmıştır. Deveci (2013), Türkiye’de altın ve gümüş spot fiyatlarını tahmin etmek için oluşturduğu modelde, Ocak 2005 – Kasım 2012 arasındaki dönem için TL para arzı (M2), TL/USD değeri, Türkiye endüstri üretimi, TÜFE, Dünya TÜFE, Brent petrol, BİST 100, Türkiye gösterge tahvil faizi ve kredi risk değerini kullanmıştır. Oluşturulan modeli ARIMAX ve Probit modelleri ile analiz etmiş, altın için en iyi sonucu ARIMAX (0,1,0) modelinde almıştır. Bu çalışmada ise altın fiyatlarının öngörüsünde YSA yöntemi kullanılarak, Tablo 1’de yer alan bağımsız değişkenler kullanılmıştır. Daha önceki çalışmalardan farklı olarak EuroNext 100 Endeksi veri setinde yer almaktadır. 3. Yapay Sinir Ağları (YSA) 3.1. Biyolojik Sinir Hücresi İnsanlarda sinir sistemi, sinir adı verilen hücrelerden meydana gelir. Sinirler canlıların hayati fonksiyonlarının yürütüldüğü en küçük birimlerdir ve merkezi sinir sistemi üzerinden tüm vücuda yayılmıştır. Beynin haberleşme sistemini oluşturan sinirlerin görevleri sinyal alma, işlem yapma ve elektrokimyasal sinyallerin sinir ağları içinde iletimini sağlamaktır (Şen, 2004: 8). Şekil 1. Biyolojik Sinir Hücresi (Yarar, 2004: 17) Şekil 1’de görüldüğü gibi sinir sistemi yapısal olarak 4 bölümden oluşmaktadır. Bunlar; dentritler, soma, akson ve sinapstır. Basitçe, biyolojik sinir hücresi diğer kaynaklardan girişleri alır, soma girişleri çoğunlukla doğrusal olmayan bir şekilde işler, akson işlenmiş girişleri çıkışa aktarır. Sinaps ise çıkışı, diğer sinirlere gönderir (Elmas, 2003: 30). Biyolojik sinir ağlarının sinir hücreleri olduğu gibi yapay sinir ağlarının da yapay sinir hücreleri vardır (Öztemel, 2006: 48). Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama 43 Şekil 2. YSA Sinir Hücresi (Kaynar, Taştan, Demirkoparan, 2010: 562) Şekil 2’de yapay sinir hücresi yer almaktadır. Şekil 2’ye göre, girdiler (x1, x2 ,…,xn), diğer hücrelerden ya da dış ortamdan hücreye giren verilerdir. Bunlar ağın öğrenmesi istenen veri seti tarafından belirlenir. Ağırlıklar (w1, w2,…,wn), girdi kümesi veya kendinden önceki bir tabakadaki başka bir işlem elemanının bu işlem elemanı üzerindeki etkisini gösteren değerlerdir. Her bir girdi, o girdiyi işlem elemanına bağlayan ağırlık değeriyle çarpılarak, toplam fonksiyonu aracılığıyla birleştirilir. Toplam fonksiyonu Eşitlik 1’de verildiği gibidir (Kaynar ve diğerleri, 2010: 562). (1) net=∑ Toplam fonksiyonunda elde edilen değer doğrusal ya da doğrusal olmayan türevlenebilir bir transfer fonksiyonu ile işlem elemanının çıktı değeri Eşitlik 2’de verildiği şekilde hesaplanır. y=f(net) = f (∑ ) (2) Tüm YSA’lar bu temel yapıdan türetilmiştir. Bu yapıdaki farklılıklar yapay sinir ağlarının farklı sınıflandırılmalarını sağlar (Elmas, 2003: 32). Yapay sinir hücrelerinin bir araya gelmesinden de yapay sinir ağları oluşmaktadır. Bu çalışmada YSA’nın danışmanlı öğrenme mimarisi kullanılmıştır. Danışmanlı öğrenmede, YSA önce eğitilmelidir. Eğitim işlemi, ağa girdi ve çıktı bilgilerini vermekten oluşur. Yani her girdi kümesi (bağımsız değişkenler) için çıktı kümesi (bağımlı değişkenler) ağa gösterilir (Elmas, 2003: 25). Danışmanlı öğrenme mimarisi Şekil 3’te gösterilmiştir. Şekil 3. Danışmanlı Öğrenme Mimarisi (Sağıroğlu, Beşdok, Erler, 2003) 44 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ 4. Veri ve Yöntem YSA ile geliştirilen modellerde 03.01.2002 – 31.10.2013 tarihleri arasında yer alan 2885 günlük veri kullanılmıştır. EuroNext100 Endeksi işlemlerine 03.01.2002 tarihinde başladığından dolayı veriler bu tarihten başlamaktadır. Tablo 1’de kurulan modellerde kullanılan bağımsız değişkenler ve sağlandığı kaynaklar yer almaktadır. Tablo 1. Araştırmada Kullanılan Değişkenler ve Sağlandığı Adresler X01 X02 X03 X04 X05 Değişkenler Petrol Gümüş Parite Dow Jones Endeksi ABD Hazine Bonosu Birim $/Varil $/Ons €/$ Veri Türü Günlük Günlük Günlük Simge BP G EUR/USD Kaynak www.economagic.com www.kitco.com www.federalreserve.gov $ Günlük DJI Yahoo Finance Günlük AHB www.treasury.gov Aylık ABD TÜFE www.bls.gov Günlük N100 Yahoo Finance 13 Haftalık Vadeli % (198284=100) X06 ABD TÜFE X07 EuroNext 100 Endeksi € 1982-1984 baz yılı alınarak (1982-1984=100) açıklanan ABD TÜFE Endeksi aşağıdaki eşitlik kullanılarak son ayın, aylık TÜFE Endeks değeri hesaplanmıştır. Bulunan bu değer modele günlük olarak dahil edilmiştir. Son Ay ABD TÜFE = (ABD TÜFEt – ABD TÜFE t-1)-1 ABD TÜFE değişkeni dışındaki veriler günlük kapanış değerleri ile veri setinde yer almaktadır. Tablo 2’de bağımsız değişkenlere ait maksimum, minimum, standart sapma ve ortalama değerler verilmiştir. Tablo 2. Bağımsız Değişkenlerin Tanımlayıcı İstatistikleri Simge BP G EUR/USD DJI AHB ABD TÜFE N100 Minimum 18,17 42,35 0,86 6547,05 0,00000 -0,01915 419,95 Maksimum 143,95 487,00 1,60 15680,40 5,19000 0,01222 1077,52 Standart Sapma 31,79 100,24 0,14 1850,48 1,70442 0,00419 140,62 Ortalama 70,67 156,15 1,28 11131,31 1,55649 0,00198 706,23 YSA modelinin geliştirilmesinde MATLAB R2013a programından yararlanılmıştır. 2885 günlük veri; %70’lik (2019 adet) bölümü eğitim, %15’lik (433 adet) bölümü geçerlilik, geri kalan %15’lik (433 adet) bölümü ise test için olmak üzere program tarafından rastgele ayrılmıştır. Literatürde, YSA’nın gizli katmanda yer alacak nöron sayısının belirlenmesine ilişkin üzerinde uzlaşılan net bir formül bulunmadığı için, deneme yanılma yöntemi kullanılmaktadır. Yazdani-Chamzini ve diğerleri (2012), 7 girişli, 1 çıkışlı altın tahmini için oluşturulan YSA modeli için 24 nöron kullanarak en iyi sonuca ulaşmışlardır. Aygören, Sarıtaş, Moralı (2012), İMKB 100 endeksini 4 bağımsız değişkenle tahmin ettikleri çalışmada, YSA modelini 5, 10, 15, 20 nöronla çalıştırmışlar, en iyi sonuca 20 nöron sayısında ulaşmışlardır. Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama 45 Bu çalışmada oluşturulan veri seti, gizli katmanda 2 ile 16 arasında nöron kullanılarak YSA modeli için analiz edilmiş ve en iyi sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Öğrenme algoritması olarak Levenberg – Marquardt algoritması seçilmiştir. YSA’nın öğrenme modeli ise danışmanlı öğrenme modelidir. 5. Bulgular Altın fiyatlarının tahminine dönük geliştirilen modellerin performansı çeşitli kriterler (R2, RMSE, MAE ve MAPE) dikkate alınarak ölçülmüştür. YSA’nın performansını ölçmek için; aşağıda verilen eşitliklere göre YSA modelinin ürettiği altın fiyatları ile gerçek sonuçların R2, RMSE, MAE ve MAPE değerleri hesaplanmış ve elde edilen sonuçlar Tablo 4’te verilmiştir. R2 = 1 – ∑ ∑ RMSE= MAE = MAPE = (3) ∑ (4) ∑ ∑ | | | (5) | * 100 (6) Burada; Ai= Gözlenen değer, Pi = Tahmin edilen değer, = Gözlenen değerlerin ortalaması, N = Gözlem sayısı. Tablo 3’te oluşturulan YSA modelinin eğitim, geçerlilik ve test sonuçlarında ulaşılan korelasyon (R) değerleri verilmiştir. Tablo 3. Gizli Katmandaki Nöron Sayıları ve Bu Katmanlarda Eğitim, Geçerlilik ve Test Seti İçin R Değerleri Nöron Sayısı 2N 3N 4N 5N 6N 7N 8N 9N 10N 11N 12N 13N 14N 15N 16N Eğitim Seti 0,9964 0,99787 0,99828 0,99852 0,99891 0,99861 0,99871 0,99893 0,99917 0,99911 0,99929 0,99921 0,99929 0,99931 0,99942 Geçerlilik Seti 0,9966 0,99818 0,99815 0,99874 0,99888 0,99833 0,9985 0,99885 0,9991 0,99916 0,99922 0,99914 0,99924 0,99907 0,99934 Test Seti 0,99697 0,99774 0,99838 0,99842 0,99871 0,99815 0,99845 0,99878 0,99901 0,99893 0,99919 0,99925 0,99912 0,99927 0,99926 46 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ Eğitim ve geçerlilik için ayrılan verilerin R değerlerine göre, gizli katman sayısı arttıkça öğrenme daha iyi olmakta, test için ayrılan veri setinde daha iyi sonuçlar elde edilmektedir. Şekil 4’te YSA modelinin altın için ürettiği değerlerin gerçek değerlere çok yakın olduğu görülebilmektedir. 2000,0000 1800,0000 1600,0000 1400,0000 1200,0000 1000,0000 800,0000 600,0000 400,0000 200,0000 0,0000 Gerçek Sonuç YSA Tahmini Şekil 4.Altın Fiyatlarının Gerçek Değeri ve YSA Tahmin Değerleri Tablo 4. Gizli Katman Sayıları ve Elde Edilen R2, RMSE, MAE ve MAPE(%) Değerleri Nöron Sayısı 2N 3N 4N 5N 6N 7N 8N 9N 10N 11N 12N 13N 14N 15N R2 0,99304 0,99579 0,99653 0,99708 0,99775 0,99699 0,99725 0,99779 0,99828 0,99818 0,99853 0,99841 0,99851 0,99853 RMSE 39,55558 30,76677 27,94630 25,62813 22,51915 26,03350 24,84967 22,31564 19,69103 20,20815 18,19579 18,91093 18,28545 18,17353 MAE 29,43787 22,59948 21,09897 18,81150 16,64596 18,74899 18,31789 16,81309 13,81210 15,11963 12,79275 13,45074 13,15409 12,84532 MAPE (%) 3,53567 2,97681 2,83737 2,50071 2,19649 2,34278 2,51063 2,23409 1,75671 2,00411 1,58539 1,68113 1,67600 1,60870 16N 0,99877 16,60526 11,96391 1,53663 Oluşturulan veri seti YSA’da 2 ila 16 nöronla eğitilip, test edilmiştir. Tablo 4’ten de görüleceği üzere en iyi sonuçlar 16 nöronla kurulan modelden elde edilmiştir. Şekil 5’te en iyi modelden elde edilen altın fiyatları ve YSA modelinin korelasyon (R) değerleri grafiksel olarak gösterilmektedir. Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama Geçerlilik: R=0,99934 Çıktı~=1*Hedef + 3.3 Çıktı~=1*Hedef + 1.1 Eğitim: R=0,99942 47 Hedef Test: R=0,99926 Tümü: R=0,99939 Çıktı~=1*Hedef + 1.1 Çıktı~=1*Hedef + 0.96 Hedef Hedef Hedef Şekil 5. En İyi Modelin Eğitim - Geçerlilik - Test Veri Seti R Değerleri 6. Duyarlılık Analizi Duyarlılık analizi, birbirleriyle ilişkili değişkenlerin birbirleri arasındaki ilişki oranını belirlemek için kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmada altın fiyatlarını etkileyen etmenleri bulmak amacıyla Kosinüs Genlik Metodu (Cosine Amplitude Method CAM) kullanılmıştır. Bu yöntem duyarlılık analizinde en iyi yöntemdir (Ross, 2004). Bağımsız değişkenler içinde altın fiyatlarını en fazla etkileyen değişkenin (rij) duyarlılık derecesini ölçmek için kullanılır. rij değeri ne kadar yüksekse, bağımsız değişkenler altın fiyatlarını o kadar çok etkilemektedir. Bağımsız değişkenler ile altın fiyatları arasında herhangi bir ilişki yoksa rij değeri 0, pozitif bir ilişki var ise rij değeri pozitif, negatif yönde etkiliyorsa rij değeri negatif olacaktır. Burada n bağımsız değişkenler olmak üzere, X dizisi, X={x1, x2, x3,…,xn}, bu dizinin her bir elemanı xi olarak ve her bağımsız değişkenden “m” adet varsa, veri setinin elemanları; Xi={xi1,xi2,xi3,…,xim}şeklinde gösterilir. Veri setindeki bağımsız değişkenler ve bağımlı değişken arasındaki ilişkiye xi ve xj denilirse, rij değeri aşağıdaki gibi hesaplanır (Yazdani-Chamzini ve diğerleri, 2012). 48 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ rij= ∑ ∑ ∑ ,0≤rij≤1 (7) 1,2000 1,0000 0,9871 0,9710 0,9018 0,9110 0,8538 0,8000 0,6000 0,3953 0,4000 0,3545 0,2000 0,0000 G BP EUR/USD DJI N100 AHB ABD TUFE Şekil 6.Bağımsız Değişkenlerin Duyarlılık Analizi Şekil 6’ya göre gümüş fiyatlarının duyarlılık derecesi katsayısı rG= 0,9871 bulunmuştur. Diğer bağımsız değişkenler için ise r değeri; petrol için rBP= 0,9710, parite için rEUR/USD = 0,9018, Dow Jones Endeksi için rDJI= 0,9110, Euronext 100 endeksi için rN100 = 0,8538, ABD Hazine Bonosu için rAHB= 0,3953 ve ABD TÜFE için rABD TÜFE = 0,3545 olarak hesaplanmıştır. Gümüş ile altın fiyatları arasında güçlü bir ilişki olduğu ve birbirlerinin yerine ikame ürün olarak kullanılabilen yatırım araçları oldukları karşımıza çıkmaktadır. Altın fiyatları sırasıyla brent petrol, Dow Jones Endeksi ve pariteden etkilenmektir. Bu sonuç Vural (2003), Ghosh ve diğerleri (2004), Aksu (2008), Topçu (2010), Toraman ve diğerleri (2011) ve YazdaniChamzini ve diğerleri, 2012) sonuçlarıyla örtüşmektedir. Daha önceki çalışmalarda altın fiyatlarını etkileyen makroekonomik değişkenlerin pozitif – negatif yönlü etkisi analiz edilmiştir. Bu çalışma da ise önceki çalışmalardan farklı olarak bağımsız değişkenlerin altın fiyatlarına etki oranları araştırılmıştır. Altın fiyatlarının ABD Hazine Bonosundan daha az etkilenmesinin nedeni değişim oranının düşük olmasından kaynaklanabilir. ABD TÜFE endeksinden etkilenme oranının az olmasının sebebi tüketici fiyat endeksi aylık hesaplandığından altın değişimlerine günlük etki etmemesinden kaynaklanmaktadır. Euronext 100 endeksi daha önceki çalışmalarda kullanılmamıştır. Euronext 100 endeksi (rN100 = 0,8538), altın fiyatlarını Dow Jones gibi (rDJI = 0,9110) yüksek oranda etkilemektedir. 7. Sonuç Bu çalışmada altın fiyatlarını öngörmek üzere YSA kullanılmıştır. YSA ile geleneksel tahmin yöntemleri karşılaştırıldığında, YSA ile tahmin; eğitim, geçerlilik ve test aşamalarından geçtiğinden dolayı diğer yöntemlerden daha fazla veriye ihtiyaç duymaktadır. Daha fazla veri ise, tahmin edilmek istenen ekonomik değişkenlerden daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama 49 Bu çalışmada, altın fiyatlarının öngörüsünde petrol, gümüş, EUR/USD paritesi, ABD hazine bonosu, ABD TÜFE ve diğer çalışmalardan farklı olarak Euronext 100 endeksi bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Bu bağımsız değişkenler YSA modelinin girdisi iken, bağımlı değişken olan altının ons fiyatı YSA modelinin çıktısıdır. YSA modellerinden elde edilen başarılı sonuçlar, modellerin hem iyi eğitildiğini, hem de bağımsız değişkenlerin isabetli seçildiğini göstermektedir. Duyarlılık analizine göre altın fiyatları en çok gümüş fiyatından, daha sonra sırasıyla Brent petrol, DowJones Endeksi, Euro/ABD Dolar paritesi, EuroNext100 Endeksi, ABD hazine bonosu ve ABD TÜFE değerlerinden etkilenmektedir. Bundan sonraki çalışmalarda, diğer finansal ve makroekonomik değişkenlerin (hisse senedi, enflasyon, faiz oranları vb.) tahmin edilmesinde YSA kullanılarak modeller geliştirilebilir. YSA ile geliştirilen modellerin sonuçları, geleneksel istatistiki tekniklerin sonuçları ile karşılaştırılabilir. 8. Referanslar Aksoy, M.,ve Topçu, N. (2013). Altın ile hisse senedi ve enflasyon arasındaki ilişki. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 27(1), 59-78. Aksu, E. (2008). Altın piyasasında fiyat oluşumu, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Atatürk Üniversitesi. Ariovich, G. (1983). The impact of political tension on the price of gold. Journal For Studies in Economics and Econometrics, 16, 17-37. Aygören, H., Sarıtaş, H., Moralı, T. (2012). İMKB 100 endeksinin yapay sinir ağları ve newton nümerik arama modelleri ile tahmini. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 4(1), 73-88. Baker, S. A. ve Tassel, R. C. (1985). Forecasting the price of gold: A fundamentalist approach. Atlantic Economic Journal, 13(4), 43-51. Chappell, D. veDowd, K. (1997). A simple model of the gold standard. Journal of Money, Credit and Banking, 29(1), 94-105. Chua, J. H., Sick, G., Woodward, R. S. (1990). Diversifying with gold stocks. Financial Analysts Journal, 46(4), 76-79. Deveci, D. (2013). Predicting gold and silver spot prices in Turkey. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Ortadoğu Teknik Üniversitesi. Dooley, M. P., Isard, P., Taylor, M. P. (1995). Exchange rates, country-specific shocks, and gold. Applied Financial Economics, 5(3), 121-129. Dünya Bülteni. (2008) Erişim adresi: http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType =haberArchive&ArticleID=36654 Elmas, Ç. (2003). Yapay sinir ağları kuram mimari uygulama. İstanbul: Seçkin Yayıncılık. Erer, D. (2011). Altın piyasasındaki oynaklık ve altın vadeli işlem sözleşmesi ile korunma yolu. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir. Ghosh, D., Levin, E. J., Macmillan, P., Wright, R. E. (2004). Gold as an inflation hedge? Studies in Economics and Finance, 22(1), 1-25. Kaufmann, T. D. ve Winters, R. A. (1989). The price of gold: A simple model. ResourcesPolicy, 15, 309-313. Kaynar, O., Taştan, S., Demirkoparan, F. (2010). Ham petrol fiyatlarının yapay sinir ağları ile tahmini. Ege Akademik Bakış, 10(2), 559-573. Kolluri, B. R. (1981). Gold as a hedge against inflation: An empirical investigation. Quarterly Review of Economics and Business, 21, 13-24. Laurent, R. D. (1994). Is there a role for gold in monetary policy?. Economic Perspectives (Federal Reserve Bank of Chicago), 18, 2-14. Levin, E. J. ve Wright, R. E. (2006, June). Short - run and long - run determinants of the price of gold. World Gold Council. Erişim Adresi: https://www.gold.org/ Lili, L., ve Chengmei, D. (2013). Research of the influence of macro-economic factors on the price of gold. Procedia Computer Science, 17, 737-743. 50 Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ Mahdavi, S. ve Zhou, S. (1997). Gold and commodity prices as leading indicators of inflation: Tests of long-run relationship and predictive performance. Journal of Economics and Business, 49, 475-489. Menase, M. (2009). Altın piyasası ve Türkiye'de altın fiyatlarını etkileyen faktörlerin analizi. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Marmara Üniversitesi, İstanbul. Moore, G. H. (1990). Gold prices and a leading index of inflation. Challenge, 33(4), 52-56. Öztemel, E. (2006). Yapay sinir ağları. İstanbul: Papatya Yayıncılık. Öztürk, F. ve Açıkalın, S. (2008). Is gold a hedge against turkish lira? South East European Journal of Economics and Business, 3(1), 35-40. Ranson, D. (2005a). Why gold, not oil, is the superior predictor of inflation. London: World Gold Council. Ranson, D. (2005b). Inflation protection: Why gold works better than “linkers”. London: World Gold Council. Ross, T. J. (2004). Fuzzy logic with engineering applications (2nd ed). John Wiley & Sons Ltd. Sağıroğlu, Ş., Beşdok, E., Erler, M. (2003). Mühendislikte yapay zeka uygulamaları: Yapay sinir ağları. Kayseri : Ufuk Kitap Kırtasiye-Yayıncılık. Sefa, M. (2013). Türkiye'deki altın fiyatlarının ekonometrik analizi. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara. Sherman, E. J. (1982). New gold model explains variations. Commodity Journal, 17, 16-20. Sherman, E. J. (1983). A gold pricing model. Journal of Portfolio Management, 9, 68-70. Sherman, E. J. (1986). Gold investment: Theory and application. New York: Prentice Hall. Sjaastad, L. A. (2008). The price of gold and the exchange rates: Once again. Erişim adresi http://www.is.uwa.edu.au/__Data/Assets/Pdf_File/0011/98660/07_20_Sjaastad.Pdf Sjaastad, L. ve Scaccivvillani, F. (1996). The price of gold and the exchange rate. Journal of International Money and Finance, 15, 879-897. Smith, G. (2001). The price of gold and stock price indicates for the United States. Erişim Adresi https://Www.Gold.Org/Download/Value/Stats/Research/Pdf/ Goldandusstockındicesdec2001%20fina.Pdf Smith, G. (2002). London gold prices and stock price indices in Europe and Japan. Erişim Adresi https://Www.Gold.Org/Download/Value/Stats/Research/Pdf/ Goldandeujpstockındicesfeb2002.Pdf Şen, Z. (2004). Yapay sinir ağları ilkeleri. İstanbul: Su Vakfı. Taşçı, F. İ. (2010). Ekonometrik bir yaklaşımla altın piyasasının incelenmesi. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara. Topçu, A. (2010, Ocak). Sermaye Piyasası Kurulu. Altın fiyatlarını etkileyen faktörler. Erişim adresi http://Www.Spk.Gov.Tr/Yayingoster.Aspx?Yid=1016&Ct=F&Action=Displayfile Toraman, C., Başarır, Ç., Bayramoğlu, M. F. (2011). Altın fiyatlarını etkileyen faktörlerin tespiti üzerine: Mgarch modeli ile bir inceleme. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 3(1), 1-20. Tully, E. ve Lucey, B. M. (2005). An apgarch investigation of the main influences on the gold price. Erişim adresi: http://Ssrn.Com/Abstract=792205 Vural, M. G. (2003). Altın piyasası ve altın fiyatlarını etkileyen faktörler. Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Piyasalar Genel Müdürlüğü. Yarar, A. (2004). Beyşehir gölü su seviyesi değişimlerinin yapay sinir ağları ile belirlenmesi, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Selçuk Üniversitesi, Konya. Yazdani-Chamzini, A., Yakhchali, S. H., Volungevičienė, D., Zavadskas, E. K. (2012). Forecasting gold price changes by using adaptive network fuzzy inference system. Journal of Business Economics And Management, 13(5), 994-1010. http://dx.doi.org/10.3846/16111699.2012.683808 Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 51-66 LİSANSLI SPOR ÜRÜNLERİNİN ALGILANAN DEĞER BİLEŞENLERİNİN SATIN ALMA NİYETİ İLE İLİŞKİSİ: TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ÜÇ FUTBOL KULÜBÜNÜN İNCELENMESİ LICENSED SPORTS MERCHANDISE PERCEIVED VALUE COMPONENTS AND THEIR RELATIONSHIP WITH PURCHASE INTENTION: INVESTIGATION OF TOP THREE SOCCER CLUBS OF TURKEY İpek KAZANÇOĞLU(1), Miray BAYBARS(2) (1, 2) Ege Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü ipeksavasci@gmail.com, (1) miray.baybars@gmail.com Geliş/Received: 04-03-2015, Kabul/Accepted: 23-12-2015 (1) ÖZ: Lisanslı ürünler futbol kulüplerine hem düzenli bir gelir kaynağı, hem de taraftarlarıyla olan duygusal bağlarını geliştirme imkânı sunmaktadır. Araştırmanın amacı; taraftarların takımla özdeşleşme düzeyleri ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasındaki ilişkileri incelemek, bu faktörlerin satın alma niyeti üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Türkiye’nin üç büyük futbol kulübünün taraftarlarından toplam 953 kişiyle anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, taraftarların takımla özdeşleşme düzeyi ile lisanslı ürünleri satın alma niyeti arasında doğrudan ilişkinin olmadığı, algılanan değerin etkisi aracılığıyla takımla özdeşleşmenin satın alma niyetine etkisi olduğu belirlenmiştir. Kulüpler temelindeki farklılıkların görülmesi için yapılan analizler, her kulüp için lisanslı ürünlerin öne çıkan algılanan değer boyutlarının farklılaştığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Lisanslı Spor Ürünleri, Satın Alma Davranışı, Takımla Özdeşleşme, Algılanan Değer, Futbol Kulüpleri ABSTRACT: Licensed products provide clubs with regular income source and opportunity of developing emotional ties with their fans. Purpose of this research is to examine the relationships between team identification and perceived value components of licensed club merchandise, and explore the effects of these factors on purchase intention. An online questionnaire was applied to 953 soccer fans. The results revealed that there is no direct relationship between levels of team identification and purchase intentions of team licensed merchandise; team identification affects purchase intentions of team licensed merchandise through perceived value components. Analyses carried out to ascertain differences on team basis revealed that ratings of the perceived value components differ among teams. Keywords: Licensed Sports Merchandise, Purchasing Behavior, Team Identification, Perceived Value, Soccer Clubs JEL Classification: M31 1. Giriş Günümüzde spor karşılaşmaları sonucu elde edilen başarıların ticari olarak kazanca çevrilmesinin öneminin anlaşılmasıyla lisanslı ürünler spor kulüpleri için en önemli düzenli gelir kaynağı haline gelmiştir (Hinckley, 2004; Kolah, 2005). Bu ürünler takımlara marka farkındalığı yaratma konusunda da avantaj sağlamaktadır (Lee, Shin, Park ve Kwon, 2010: 60; Kim ve Trail, 2011: 63). Bu açıdan değerlendirildiğinde, 52 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS spor kulüpleri bir holding, şirket ya da ticari işletme gibi etkin ve verimli bir biçimde pazarlama stratejileri geliştirip uygulamaya çalışarak, tüketicilere mal ve hizmet sunmaya çabalamaktadırlar (Talimciler, 2008: 93). Diğer taraftan, taraftarlar da lisanslı ürünlere ödedikleri paranın karşılığını almak istemektedirler. Lisanslı spor ürünlerine ait pazar büyüklüğü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. 2009 yılında ülkemizde lisanslı takım ürünleri satışından elde edilen gelir 70 milyon TL olarak açıklanırken, bu miktar 2013 yılında üçe katlanarak 220 milyon TL olarak gerçekleşmiştir (Kuburlu, 2013). Lisanslı takım ürünlerini satın almak kişilere işlevsel ya da sembolik faydalar sağlayabilmektedir. Bu ürünler, kişilere, kıyafet/aksesuar olarak kullanmak, hediye olarak vermek gibi işlevsel faydaların yanı sıra, başkaları –özellikle aynı takım taraftarları- tarafından kabul görmek, sosyal onay gibi birtakım farklı ihtiyaçları için de fayda sağlayabilmektedirler (Kwon ve Armstrong, 2002: 154). Taraftarlar takımlarına ait ürünleri satın alarak, seçtikleri kulüp ile duygusal bağ kurma ve sergileme imkanı bulabilmektedirler. Bu bakımdan lisanslı ürünler, takımlara gelir sağlama dışında, özellikle seyircinin takıma olan bağlılığını arttırma fonksiyonuna da sahiptir. Çalışmada “tüketici” yerine spor ürününün tüketicisi konumunda olan “taraftar” ifadesi kullanılmıştır. Taraftar belirli bir takıma/takımlara karşı bağlılık duygusu taşıyan, kulübün hizmetlerini belirli bir ücret ödeyerek satın alan bireylere atfedilen bir ifade olarak karşımıza çıkmaktadır (Aycan, Polat ve Uçan, 2009: 170). Taraftarlar spor kulüplerinin hedef kitlesi olarak pazarlama çabalarının yoğunlaştırılmasını gerektiren spor tüketicisi grubudur (Orçun ve Demirtaş, 2015: 116). Bu bağlamda spor kulüplerinin ve lisanslı spor ürünleri üreten işletmelerin, taraftarların satın alma davranışlarını anlayabilmeleri ve pazarlama stratejilerini bu doğrultuda belirlemeleri önem arz etmektedir. Bu doğrultuda, çalışmanın amacı; taraftarların takımla özdeşleşmeleri ile lisanslı spor ürünlerinin algılanan değer bileşenlerinin, bu ürünlerin satın alma niyetine yaptığı göreceli katkıyı ortaya koymaktır. Ayrıca, takımlar arasında oluşabilecek algılanan değer unsurlarındaki farklılıklar da belirleneceğinden, takımların yönetimlerine her takımın taraftarına özgü uyarlanmış pazarlama programı tasarlamaları konusunda destek sağlayacaktır. 2. Kavramsal Çerçeve 2.1. Takımla Özdeşleşme Temellerini sosyal kimlik kuramından alan takımla özdeşleşme kavramı, taraftarların sosyal ilişkileri ve grup üyelikleri temelinde bir takıma yönelik hissettikleri bütünleşme durumunu ifade etmektedir (Parker, 2007: 6). Bu açıdan, taraftar davranışları sosyal kimlik kuramına göre açıklandığında, insanlar kendilerine kimlik bulmak, özsaygılarını devam ettirmek ve arttırmak amacıyla spora ilgi duymaktadırlar. Kişiler, takımın renklerini taşıyan formalar giyerek, her karşılaşmayı izleyerek, tüm sporcuların isimlerini, özel hayatlarını bilerek, oyunu kendileri oynuyormuş gibi davranarak, kendilerini takımın bir parçası olarak görmeye başlamaktadırlar. Bireyler, takım başarılı olduğunda, onun başarılarına bağlı olarak yüksek özsaygı hissederek ve kendilerini takıma adayarak değer bulmakta; saygı görüp, takımıyla kurdukları ilişki yoluyla bir sosyal kimlik geliştirebilmekte ve özsaygılarını arttırabilmektedirler. Takımla özdeşleşme, bir taraftarın takımla olan psikolojik ve duygusal yakınlığıdır. Taraftarlar takımlarına ait olan lisanslı spor ürünlerini bu şekilde kullanarak takımlarına olan bağlılıklarını gösterebilmektedirler (Kwak ve Kang, 2009). Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 53 Takımla özdeşleşme birçok çalışmada incelenmiş bir değişken olarak karşımıza çıkmakta ve taraftar davranışının çok çeşitli boyutlarını etkileyen bir bileşen olarak ifade edilebilmektedir. Literatürde “fanatizm”, taraftarların psikolojik süreçlerini kapsayan ve duygularına ilişkin olarak ortaya çıkan bir boyut olarak ifade edilmektedir (Schimmel, Harrington ve Bielby, 2007: 586). “Bağlılık” ise, daha çok maddi bileşenlerle ilgili olan bir boyut olmakla birlikte, taraftarların takımlarına ait lisanslı ürünleri satın almaları ile kendini gösteren bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır (Kwak ve Kang, 2009). Takıma ait lisanslı ürün satın alma davranışlarının takımla özdeşleşme düzeyi ile de yakından ilgili olduğu literatürdeki çalışmalarla (Kwon ve Armstrong, 2002; Kwon, Trail ve James, 2007; Mahony ve Howard, 1998; Wakefield, 1995; Wann, 2006; Ahn, Suh, Lee ve Pedersen, 2012: 19; Brown, Devlin ve Billings, 2013: 21) ortaya konmuştur. Sutton, McDonald, Milne ve Cimperman, (1997) ise taraftarları, takımları ile özdeşleşme düzeylerine göre “düşük”, “orta” ve “yüksek” olarak üç gruba ayırmışlardır. Takım performansından bağımsız olarak maçlara yapılan harcamalar, medya tüketim yoğunluğu, lisanslı ürünlere para harcama miktarı (Kwon ve diğerleri, 2007) ve sponsor olan firmanın ürünlerini satın alma eğilimi, taraftarın özdeşleşme seviyesini belirlemektedir (Madrigal, 2001). Takımla özdeşleşme, tüketimi sembolize eden veya teşvik eden bir olgu haline gelmiştir. Bu bağlamda, spor pazarlamacıları, taraftarların takımlarıyla özdeşleşmeleri için müşteri olma seviyesini daha yüksek oranda etkileyerek (Sutton ve diğerleri, 1997; Trail, Anderson ve Fink, 2005; Underwood, Bond ve Baer, 2001) ve ürün tüketimleriyle ilişki seviyesini arttırarak (Gwinner ve Swanson, 2003) pazarlama programlarını tasarlamalıdırlar. Türkiye’deki lisanslı spor ürünleri pazarına yönelik olarak yapılan sınırlı sayıdaki araştırmalar, takımla özdeşleşme düzeyinin lisanslı spor ürünlerini satın alma davranışını doğrudan etkileyen bir değişken olarak ortaya koymaktadır (Özer ve Argan, 2006; Torlak, Özkara ve Doğan, 2014). 2.2. Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Literatürde, algılanan değerin sadece “verilen paranın karşılığını alma” gibi tek bir boyutta incelenemeyeceğini, çoklu bileşenlerinin de araştırmaya konu edilmesi gerektiğini ifade eden çalışmalar yer almaktadır (Lee, Trail, Kwon ve Anderson, 2011). Algılanan değer, lisanslı spor ürünleri alanında yapılan çalışmalarda daha çok mal ya da hizmetin işlevsel faydaları ile ilişkilendirilen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır (Kwon ve diğerleri, 2007: 542; Torlak ve diğerleri, 2014: 79). Örneğin Kwon ve diğerleri (2007), algılanan değeri sadece “verilen paranın karşılığını alma” olarak tek bir boyutta ele almışlar ve algılanan değerin ara değişken olarak takımla özdeşleşme düzeyi ve satın alma niyeti arasında yer aldığını ortaya koymuşlardır. Diğer taraftan lisanslı ürün satın alımlarını da kapsayan spor tüketimi davranışını açıklamaya yönelik çalışmalar, bu tüketimin hem bilişsel, hem de duygusal faktörler tarafından açıklanabildiğini ifade etmektedir (Sierra, Taute ve Heiser, 2012: 333). Bu bakımdan, lisanslı spor ürünleri tüketiminde algılanan değer kavramı faydacı ve hazcı olarak iki ana başlıkta açıklanmaktadır. Sweeney ve Soutar (2001) tarafından geliştirilen algılanan değer ölçeği, hem tüketicilerin değerlerini, hem de ürünlerin algılanan özelliklerini ölçmek için oluşturulmuş ifadelerden meydana gelmektedir. Lee, Trail, Kwon ve Anderson (2011) çalışmasında, tüketici değer bileşenleri ile algılanan ürün özellikleri bileşenleri arasındaki ilişkiyi açıklanmaya çalışmıştır. Bu modele göre, tüketici değerleri sosyal ve materyalistik/hazcı bileşenden oluşmaktadır. Sosyal bileşen; sosyal onay, prestij/statü ve kaçış tarafından 54 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS tanımlanırken, hazcı bileşen hırslı olma ve materyalistik olma olarak ifade edilmektedir. Hazcı bileşenlerden olan materyalistik değerler, tüketicilerin arzulanan öz imajlarını yansıtmak için ürünlere sahip olmak istemesi ile kendini göstermektedir. Sosyal bileşenler içerisinde yer alan sosyal onay kavramı, kişilerin takım taraftarları gözünde kabul görmesi şeklinde ortaya çıkan bir değer olarak, kişinin, takım taraftarları olarak değerlendirilen “diğerleri” tarafından beğenilmesi, onlar üzerinde olumlu etki yaratması şeklinde ifade edilmektedir. Sosyal onay, taraftarların bir yere ait olma ihtiyacı sonucu ortaya çıkmıştır. Sosyal bileşenlerden bir diğeri olan kaçış/uzaklaşma, bir savunma mekanizması olarak, bireyin günlük hayattan kaçması -günlük rutinden uzaklaşması, hayatın küçük sorunlarından kaçış şeklinde ifade edildiğinde özgürlük, bağımsızlık, rahatlama hissi veren bir değişken olarak ele alınmıştır. Kaçış/uzaklaşmaya ilişkin değerler başka kişilerle zaman geçirmek, rahatlamak ya da eğlence sunan bir faaliyete katılmak olarak da ifade edilmektedir (Lee ve diğerleri, 2011: 99). Algılanan ürün özellikleri bireylerin lisanslı ürün satın almaları için önemlidir. Bu özellikler, satın alınmak istenen ürünün uygun fiyat veya kalite, nostalji (kişisel tarih), işçilik ve estetik güzelliğe sahip olmasıdır (Lee ve diğerleri, 2011). Sweeney ve Soutar (2001)’ın geliştirmiş oldukları ölçeğe göre, algılanan ürün özelliklerine ilişkin değerler, fonksiyonel/faydaya ilişkin (utilitarian) ve sembolik bileşenlerdir. Sembolik bileşen nostalji ve estetik güzellik ile tanımlanırken; fonksiyonel/faydaya ilişkin bileşen fiyat-kalite dengesi ve işçilik ile tanımlanmaktadır (Lee ve diğerleri, 2011: 92; Kwak ve Kang, 2009: 89). Fonksiyonel/faydaya ilişkin bileşenlerden fiyat-kalite dengesi ise kişinin, satın aldığı lisanslı takım ürününü değerlendirdiğinde, ürünün fiyatı ve sunduğu kalite açısından uygun bir fayda yaratmasına ilişkin olarak ortaya çıkan bir ekonomik değerdir. İşçilik ve fiyat kalite dengesi ürünün fayda sunan yönüne işaret etmektedir. Taraftar, lisanslı takım ürününü satın alma kararını, ürünün algılanan kalitesi ve fiyatı arasında bir karşılaştırma yaptıktan sonra vermektedir. Sembolik bileşenlerden ilişkisel değer, kişinin lisanslı takım ürünleri sayesinde takımıyla kurduğu ilişkiyi bir değer olarak tanımlamaktadır. Kişisel tarih, bireysel deneyimler olarak belirli spor etkinlikleri, müsabakalar veya ürün yoluyla kişilerin anılarını hatırlatan kişisel deneyimler olarak ifade edilmektedir. Bu şekilde, lisanslı takım ürünler hatıra değeri yoluyla kişinin geçmiş anlatısının bir parçası olarak, taraftara değer sunmaktadır. Bu doğrultuda kişisel tarih, kişinin hedefleri, yetenekleri ve başarılarını temsil etmekte; çeşitli olay, yer ya da kişilere ilişkin hatıralarla ilişkilendirilmektedir. Lee, Trail, Kwon ve Anderson (2011) çalışmasının sonuçlarına göre, üniversite öğrencilerinin lisanslı ürünleri öncelikli olarak sembolik (nostaljik ve/veya üniversite takımıyla ilişki görerek), materyalistik ve sosyal (sosyal onay ve kaçış gibi) değerler için satın aldıkları belirlenmiştir. Bu çalışmada ise lisanslı takım ürünlerinin algılanan değer bileşenleri sosyal onay, fiyat-kalite dengesi, ilişkisel değer, kişisel tarih ve kaçış/uzaklaşma değişkenleri olarak ele alınmıştır. 2.3. Lisanslı Ürün Satın Alma Niyeti Tüketicileri lisanslı ürün satın almaya yönlendiren etkenler tam olarak anlaşılamamıştır. Bununla birlikte, araştırmacılar takımla özdeşleşme ve satın alma niyetinin spor tüketimine farklı etkisi olan iki ana unsur olduğunu tespit etmişlerdir (Madrigal, 2001; Trail ve diğerleri, 2005; Wann ve Robinson, 2002). Madrigal (2001)’in çalışmasında takımla özdeşleşme ve satın alma niyeti arasındaki ilişkide satın alma davranışına karşı tutumun aracılık etkisinin olup olmadığı araştırılmıştır. Taraftarın takımla özdeşleşmesi lisanslı ürün satın alımını Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 55 yönlendirmektedir. Çünkü spor taraftarlarının lisanslı ürünleri tercih etmelerinin bir sebebi de tuttukları takımı veya oyuncuyu destekliyor olmalıdır. Bundan dolayı, takımla özdeşleşmesi yüksek seviyede olan taraftarlar daha fazla maça gitmekte, daha fazla takım ürünü satın alarak, takımlarını desteklemektedirler (Trail ve diğerleri, 2005; Lee ve Trail, 2011). Fisher ve Wakefield (1998) çalışmalarında, takımla özdeşleme ile lisanslı ürün satın alma arasında ilişki olduğunu belirlemişlerdir. Kwon ve Armstrong (2006) ile Kwon ve diğerleri (2007) çalışmalarında, takımla özdeşleşmenin (Kwak ve Kang, 2009), lisanslı spor ürünlerinin algılanan kalitesinin de yüksek algılanmasını sağlayarak, satın alma niyeti yarattığını ortaya koymuşlardır. Takımla özdeşleşme, algılanan değer ve satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi inceleyen üç model (doğrudan etki, kısmen veya tam aracılık) test edilmiştir. Buna göre, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürün satın alma niyetine etkisinde, tüketicinin ürün özelliklerine ilişkin algıladığı değerin tam aracılık etkisi olduğu model kabul edilebilir olarak değerlendirilmiştir. Bir diğer deyişle, yüksek takımla özdeşleşme düzeyi, taraftarların lisanslı ürünlere yönelik değer algılarının da yüksek olmasını sağlayacak, buna bağlı olarak da taraftarlarda takımının lisanslı ürünlerini satın alma niyeti oluşacaktır. Kwon ve diğerleri (2007)’nin yaptıkları çalışmaya göre tüketicinin satın alma niyeti algılanan ürün özellikleri tarafından önemli derecede etkilendiğinden, algılanan ürün özellikleri ile satın alma niyeti arasında ilişki olduğu belirlenmiştir. Kişisel değerler spor tüketicisinin davranışlarını açıklamada yeterli olmadığı için özdeşleşme gibi diğer değişkenler, değerler ve tüketim faaliyetleri arasında aracılık görevi görmektedir (Lee ve Trail, 2012). Kwon ve Armstrong (2006) ile Apostolopoulou, Papadimitriou ve Damtsiou (2010) çalışmalarında bu ürünler satın alınmasının işlevsel ya da deneyimsel anlamlarından daha çok, sembolik anlamlarıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakımdan taraftarların ürünü kullandıklarında çevreleri tarafından verilen olumlu veya olumsuz tepkilerin lisanslı takım ürününün taraftar gözündeki değeri açısından önemli olmaktadır. Diğer bir ifadeyle ürünün algılanan değeri üzerinde sadece işlevsel faydasının değil, sosyal onay boyutunun da önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Lee ve diğerleri, 2011: 91). Lisanslı spor ürünlerini satın alma niyeti ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda, algılanan değerin satın alma niyetinin öncülü olarak ifade edilmesine karşın, bu değerin bileşenlerinin satın alma niyetine yaptıkları katkı ile ilişkileri açısından değerlendirilmemiştir. Diğer yandan algılanan değer, sadece fiyat-kalite ilişkisi olarak ele alınmış, diğer değer bileşenlerinin satın alma niyeti üzerindeki etkisi üzerine çalışılmamıştır (Kwon ve diğerleri, 2007; Torlak ve diğerleri, 2014). Literatürdeki çalışmalar ışığında, bu çalışmada, lisanslı spor ürünlerinin algılanan değer bileşenlerinin lisanslı spor ürünleri satın alma niyetine yaptığı göreli katkının ortaya konması, takımlar arasında oluşabilecek algılanan değer unsurlarındaki farklılıkların belirlenmesi ve her takımın taraftarına özgü uyarlanmış pazarlama programının tasarlanmasının satın alma niyetine etkisi gösterilmeye çalışılacaktır. 3.Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Kısıtları Araştırmanın amacı, taraftarlar açısından lisanslı spor ürünlerinin algılanan değer bileşenleri ve taraftarların takımla özdeşleşme düzeyleri ile satın alma niyeti arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Bu kapsamda, araştırma, Türkiye’de üç büyükler olarak anılan; 1903 yılında kurulan Beşiktaş, 1905 yılında kurulan 56 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Galatasaray ve 1907 yılında kurulan Fenerbahçe futbol takımlarının taraftarlarıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın sadece futbol kulüpleri üzerinde gerçekleştirilmiş olması, araştırmada sadece üç büyük futbol takımına yer verilmesi ve diğer takımların araştırmaya dahil edilmemiş olması, araştırmanın kısıtlarını oluşturmaktadır. Ayrıca, araştırma verilerinin internet üzerinden toplanmış olması araştırmanın bir diğer kısıtıdır. 3.1. Araştırma Yöntemi Veriler, 15 soruyu içeren anket formu kullanılarak toplanmıştır. Ankette lisanslı ürünlerin algılanan değeri için 27 ifadeden, takımla özdeşleşme için 16 ifadeden ve satın alma niyeti için 4 ifadeden yararlanılarak toplam 47 ifade, soru formu içinde yer almaktadır. Katılımcılara birinci bölümde, tuttukları futbol takımları ve lisanslı ürün satın alıp almadıkları; ikinci bölümde sahip olunan lisanslı ürün sayıları, nereden satın aldıkları, hangi ürünleri satın aldıkları ve bu ürünleri satın alırken ne kadar harcama yaptıkları; üçüncü bölümde ise araştırma modelinde yer alan değişkenleri ölçmeye yönelik sorular yöneltilmiştir. Lisanslı ürünlerin algılanan değerine yönelik 27 ifade Sweeney ve Soutar (2001), Lee ve diğerleri (2011), Kwon ve diğerleri (2007), Apostolopoulou ve diğerleri (2010), Wang, Zhang, ve Yosuke (2011) çalışmalarından; takımla özdeşleşmeye yönelik 16 ifade Kwon ve Armstrong (2002), Madrigal ve Chen (2008), Kim ve Kim (2009) çalışmalarından; satın alma niyetine yönelik 4 ifade Kwon ve diğerleri (2007) çalışmalarından yararlanılarak oluşturulmuştur. Dördüncü bölümde, demografik özelliklere ilişkin sorulara yer verilmiştir. Çalışmanın örneklemine taraftar forum sayfalarından ve sosyal ağlardaki gruplardan ulaşılmıştır. Bu örneklem grubunu anketler Kasım 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında internet üzerinden uygulanmıştır. Araştırma verileri, SPSS 20 paket programı yardımıyla analiz edilmiştir. 3.2. Örneklemin Belirlenmesi Araştırmada kolayda örnekleme yöntemi kullanılmıştır. 20 tüketiciye ön anket yapılarak, anket formuna son şekli verilmiştir. 960 anketten, eksik ve hatalı olan 7 anket çıkarıldıktan sonra 953 anket değerlendirilmeye alınmıştır. 3.3. Araştırma Hipotezleri Temel Hipotez 1: Takımla özdeşleşme lisanslı ürünlerin algılanan değerini etkilemektedir; Temel Hipotez 2: Lisanslı ürünlerin algılanan değeri, satın alma niyetini etkilemektedir; Temel Hipotez 3: Takımla özdeşleşme, lisanslı ürün satın alma niyetini etkilemektedir. 4.Araştırma Verilerinin Analizi ve Bulgular 4.1. Tüketicilerin Demografik ve Sosyoekonomik Profilleri Araştırmaya katılanların sahip oldukları lisanslı ürünleri satın aldıkları yerler incelendiğinde; %81,2’sinin mağazadan, %33,1’inin İnternetten satın aldıkları, %30,7’sine ise ürünlerin yakın çevreleri tarafından hediye edildiği belirlenmiştir. Satın alınan ürünler incelendiğinde %81,7 ile forma, % 63 ile kaşkol/ bere ve % 62,2 ile forma dışı giysinin diğer ürünlere göre daha çok satın alındığı görülmektedir. Lisanslı spor ürünlerine yapılan harcama miktarı incelendiğinde, araştırmaya katılanların % 64,3’ünün 250 TL ve altı harcama yaptığı görülmektedir. Ayrıca çalışmaya katılanların %45,3’ü maç izlemek için bilet almadıklarını, maçları TV’den izlediklerini ifade etmişlerdir. Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 57 Tablo 1. Tüketicilerin Sosyo-Demografik Özellikleri Cinsiyet Erkek Kadın n 781 172 % 82 18 Toplam 953 100 24 233 60 40 39 4 2,5 24,4 6,3 4,2 4,1 0,4 94 9,9 5251-6000 63 6,6 17 1,8 6001-6750 12 1,3 52 5,5 6751-7500 11 1,2 18 1,9 Öğrenci 372 39 Toplam Medeni Durum Bekar, çocuksuz Bekar, çocuklu Evli, çocuksuz Evli, çocuklu Toplam 953 100 7501-8250 8251> Kayıp Değer Toplam 14 54 11 953 1,5 5,7 1,1 100,0 681 46 71 155 953 71,5 4,8 7,5 16,3 100,0 372 323 258 39,0 33,9 27,1 Meslek Çalışmıyor Özel Sektörde Çalışan Devlet Memuru İşçi Serbest Meslek Ev Hanımı Doktor, Mühendis, Avukat, Öğretim Üyesi gibi meslekler Üst Düzey Yönetici Büyük Ölçekli Ticaret (ithalat/ihracat, fabrika sahipleri vs.) Emekli Yaş n % 18-28 689 72,29 29-39 185 19,41 40-50 40 4,19 > 51 yaş 34 3,56 Kayıp Değer 5 0,55 Toplam 953 100,0 Aylık Hane Halkı Gelir Durumu (TL) ≤1.500 226 23,7 1501-2250 186 19,5 2251-3000 164 17,2 3001-3750 91 9,5 3751-4500 60 6,3 4501-5250 61 6,4 Taraftarı Olunan Futbol Takımı Fenerbahçe Galatasaray Beşiktaş 4.2. Takımla Özdeşleşme, Lisanslı Ürünlerin Algılan Değeri ve Satın Alma Niyetine İlişkin Değişkenlerin Belirlenmesine Yönelik Analiz Sonuçları Araştırmada öncelikle ölçeğin güvenilirliğini değerlendirmek amacıyla, Cronbach Alfa değerleri incelenmiştir. Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA) geçerliliğini gösteren KMO ve Barlett’s test sonuçları her bir değişken için analiz edilmiştir. AFA varimaks rotasyon yöntemi kullanılmıştır. Lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile ilgili yapılan faktör analizinde, 0,50’nin altında olan “Dayanıklı olduğu için satın alırım.”, “Pahalı olduğu için satın alırım”, “Bu ürünlere sahip olmak maddi güç gerektirdiği için satın alırım.”, “Takımıma maddi destek vermek için satın alırım.”, “Ürünün kazandırdığı prestij için satın alırım.”, “Takımın bir üyesi olduğumu başkalarına göstermek için satın alırım”, “Kişisel imajımın bir parçası oldukları için satın alırım.” ile “Hediye olarak vermek için satın alırım.” ifadeleri çıkarılarak analiz tekrar yapılmıştır (bkz. Tablo 2). 58 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Tablo 2. Takımla Özdeşleştirme, Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri ve Satın Alma Niyetine İlişkin İfadelere Yönelik Açıklayıcı Faktör Analizi Sonuçları Faktörler İfadeler Takımla Özdeşleşme (KMO=0,951; Bartlett =11562,161; df:105; p<0,000, Cronbach’s alpha=0,93; AVE=0,80; CR=0,81) Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri (KMO=0,884; Bartlett= 11532,739 ; df: 253; p<0,000; Cronbach’s alpha=0,90; AVE =0,73; CR=0,80) Takım üyeleri tarafından kabul görmek için satın alırım. Başkaları tarafından beğenilmek için satın alırım. Sosyal Başkaları üzerinde olumlu etki bırakmak için satın alırım. Onay Taraftarlar arasındaki modayı/trendi izlemek için satın alırım. Ürüne güvendiğim için satın alırım. Ürün kalitesini beğendiğim için satın alırım. Fiyat/ Kalite Fiyata göre iyi kalite sunduğu için satın alırım Ürün özelliklerini beğendiğim için satın alırım. Takımımı hatırlattığı için satın alırım. İlişkisel Takımımla olan ilişkimi hatırlattığı için satın alırım. Değer Kendimi bu takıma ait hissetmek için satın alırım. Koleksiyon yapmak için satın alırım. Özel olay veya yerleri hatırlattığı için satın alırım. Kişisel Hatıra olarak satın alırım. Tarih Yeteneklerimi, hedeflerimi ve başarılarımı hatırlattığı için satın alırım. Bana günlük hayattan uzaklaşma hissi verdiği için satın alırım. Kaçış/ Diğer taraftarlarla daha çok şey paylaşabilmek için satın Uzaklaşma alırım. Yaşamıma eğlence, zevk, rahatlama kattığı için satın alırım. Takımımın taraftarı olmaktan gurur duyarım. Yakın çevrem başka takımları desteklese de takımıma olan sadakatimden asla vazgeçmem. Kendimi takımımın sadık bir taraftarı olarak görüyorum. Hiçbir şey takımıma olan sadakatimi değiştiremez. Bağlılık Takımım hakkındaki inançlarımı değiştirmek zordur. Takımım benim desteğimi hak ediyor. Kendimi takımımın bir parçası olarak görüyorum. Takımım hakkında konuşurken "onlar" yerine "biz" derim. Biri takımımı eleştirirse, bunu kendime bir hakaret olarak algılarım. Takımımın rakiplerinden nefret ederim. Takımımın başarısızlığı benim başarısızlığımdır. Fanatizm Arkadaşlarım benim fanatik bir taraftar olduğumu düşünür. Kendimi takımımın fanatik bir taraftarı olarak görüyorum. Medyada takımımı olumsuz eleştiren bir haber/yazı çıktığında utanç duyarım. Takımımın ismini ya da sembollerini kullandığım eşyalarda sergilerim. Yakın gelecekte takımıma ait daha çok lisanslı ürün satın Satın Alma Niyeti (KMO=0,829; Bartlett = almak istiyorum. Yakın gelecekte takımıma ait lisanslı ürünleri satın alma 3935,685 ; df:6; olasılığım yüksektir. p<0,000, Cronbach’s alpha=0,95; AVE=0,82; Lisanslı ürün kullanmayı arkadaşlarıma öneririm. CR=0,84) Lisanslı ürünleri satın alma isteğim yüksektir. Faktör Yükleri 0,865 0,855 0,852 Açıklanan Varyans 17,093 0,700 0,884 0,851 0,832 0,749 0,896 0,894 0,823 0,754 0,706 0,705 33,829 47,743 60,449 0,683 0,752 0,714 70,488 0,694 0,866 0,866 0,860 0,859 0,779 0,731 0,656 0,654 43,034 0,819 0,796 0,776 0,631 0,624 71,358 0,615 0,819 0,937 0,936 0,936 0,911 86,510 Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 59 Araştırmanın amacına uygun şekilde, çalışma iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada, AFA ile elde edilen faktörlerden oluşan ölçüm modeline, birinci düzey doğrulayıcı faktör analizi (DFA) uygulanarak, ölçeklerin yapısal geçerlilikleri LISREL 8.80 (Jöreskog ve Sörbom, 1996) programı kullanılarak incelenmiştir. İkinci aşamada ise ölçme modelinde yer alan ve “örtük değişkenler” olarak ifade edilen takımla özdeşleşme, lisanslı ürünlerin algılanan değeri ve satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi oluşturan hipotezleri test etmek için bir yapısal eşitlik modeli olan “En Yüksek Olabilirlik (Maksimum Likelihood) Metodu” kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi, açıklayıcı faktör analizi sonucu elde edilen faktörler ve faktör skorları kullanılarak, yapılmıştır. Analiz sonucunda, takımla özdeşleşme ölçeği için uyum indeks değerleri GFI=0,99; AGFI=0,96; CFI=0,95; RMSEA=0,052; χ2=52,12; χ2/df=3,47; lisanslı ürünlerin algılanan değer ölçeği için uyum indeks değerleri GFI=0,97; AGFI=0,92; CFI=0,93; RMSEA=0,071; χ2=64,48; χ2/df=4,2 olarak bulunmuştur. Takımla özdeşleşme ölçeği için R2 değerleri 0,49 ile 0,90, t değerleri 22,64 ile 33,12 (p<0,05) arasında değişirken; lisanslı ürünlerin algılanan değer ölçeği için R2 değerleri 0,13 ile 0,66, t değerleri 4,83 ile 18,12 (p<0,05) arasında değişmektedir. 4.3. Üç Büyük Futbol Takımı Taraftarlarının Takımla Özdeşleşme, Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri ile Satın Alma Niyeti Arasındaki İlişki Yönünden İncelenmesi Doğrulayıcı faktör analizi üç büyük takımın örneklemine ait veri seti için ayrı ayrı yapıldığında Tablo 3’de görüldüğü gibi; Beşiktaş için “Lisanslı ürünlerin algılanan değeri” faktörünü en iyi açıklayan alt boyutlar “kişisel tarih” (R2=0,51) ve “sosyal onay” (R2=0,47)’dır. Bu sonuçlara göre, Beşiktaşlı taraftarlar lisanslı ürünlerin koleksiyonunu yaptıklarını, hatıra olarak veya özel bir olayı ya da yeteneklerini, hedeflerini ve başarılarını hatırlattığı için satın aldıklarını belirtmişlerdir. Fenerbahçe için “lisanslı ürünlerin algılanan değeri” faktörünü en iyi açıklayan boyutlar “fiyat/kalite” (R2=0,48) ve “sosyal onay” (R2=0,43)’dır. Buna göre, taraftarların Fenerbahçe’nin lisanslı ürünlerinin kalitesine güvendikleri, fiyatına göre iyi kalite sunduğuna inandıkları ve ürün özelliklerini beğendikleri için satın aldıkları belirlenmiştir. Galatasaray için; “lisanslı ürünlerin algılanan değeri” faktörünü en iyi açıklayan boyut “kaçış/uzaklaşma” (R2=0,72)’dır. Galatasaraylı taraftarların bu lisanslı ürünleri, onlara günlük hayattan uzaklaşma hissi verdiği ve diğer taraftarlarla daha çok şey paylaşabilmek amacıyla, yaşamlarına eğlence, zevk, rahatlama hissi kattığı için satın aldıkları yönündeki ifadeleri bu bulguları desteklemektedir. Taraftarların lisanslı ürünlerden algıladıkları değerler incelendiğinde, ağırlıklı olarak sembolik perspektifte sosyal veya duygusal değerlerin daha iyi açıkladığı görülmektedir. Bu bulgu, Kwon ve Armstrong (2006)’un çalışma sonuçlarını desteklemektedir. Beşiktaş ve Galatasaray taraftarları için “Takımla özdeşleşme” faktörünü en iyi açıklayan boyut “bağlılık” (R2=0,89), (R2=0,83); Fenerbahçe taraftarlar için “fanatizm” (R2=0,81) olduğu belirlenmiştir. 60 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Tablo 3. Üç Büyük Futbol Takımı Taraftarlarına Yönelik Yapılan Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları Beşiktaş Reg. t-değeri Katsa- R2 yıları Sosyal Onay->Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Fiyat/Kalite -> Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri İlişkisel Değer-> Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Kişisel Tarih -> Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Kaçış/uzaklaşma->Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Bağlılık-> Takımla Özdeşleşme Fanatizm -> Takımla Özdeşleşme Fenerbahçe Reg. t-değeri Katsa- R2 yıları Galatasaray Reg. tKatsa- R2 değeri yıları 17,07 0,68 0,47 9,90 0,66 0,43 11,78 0,51 0,26 17,88 0,66 0,43 9,99 0,69 0,48 5,29 0,36 0,13 17,21 0,63 0,39 8,83 0,56 0,31 3,55 0,33 0,11 18,54 0,72 0,51 8,67 0,55 0,30 5,05 0,34 0,12 15,64 0,57 0,32 8,47 0,53 0,28 8,44 0,85 0,72 33,71 0,95 0,89 17,71 0,89 0,80 18,91 0,91 0,83 35,48 0,91 0,83 17,61 0,90 0,81 19,70 0,88 0,78 Hipotezleri test etmek amacıyla yapısal eşitlik modeli kullanılmıştır. Tablo 4’de görüldüğü gibi, yapılan analize göre, I. Modelde takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,62; t = 14,09; p < 0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (β=0,41; t = 7,08;p<0,05) varken, takımla özdeşleşme ile satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi inceleyen path katsayısı (β=0,03) ile t değeri (t= 0,63) anlamlı çıkmamıştır. Modelde uyum iyiliği istatistiklerinden en yaygın kullanılanları Goodness of Fit Index (GFI)’nin Adjusted Goodness of Fit Index (AGFI)’nin ve Comparative Fit Index (CFI)’nin 0,90’dan büyük olması, kabul edilebilir bir uyum iyiliği değerine işaret etmektedir (Şimşek, 2007: 14). Hair, Anderson, Tatham ve Black(1998)’e göre, χ2/df değerinin 2 ile 5 arasında olması modelin kabul edilebilir uygunluğunu göstermektedir. Hu ve Bentler (1999) ise RMSEA değerinin 0,06 ile 0,08 arasında olmasının kabul edilebilir uyuma işaret ettiğini belirtmektedir. Bu modelin uyum iyiliği istatistikleri GFI=0,88; AGFI=0,81; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2= 675,46; χ2/df=4,8 olarak bulunmuştur. Bu anlamlı olmayan ilişki modelden çıkarılarak, modeldeki uyum iyilik değerlerini yükseltmek amacıyla analiz tekrar gerçekleştirilmiştir. Buna göre, Model II’de takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,62; t = 14,24; p < 0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasındaki ilişki (β=0,44; t=9,97; p < 0,05) olduğu belirlenmiştir. Bu modelin uyum iyiliği istatistikleri GFI=0,90; AGFI=0,84; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2=679,09; χ2/df=4,2 olarak tespit edilmiştir. Tablo 4. Yapısal Eşitlik Modellemesi Analiz Sonuçları I. Model Reg. t-değeri Sonuç Katsayıları Takımla Özdeşleşme-> Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri-> Satınalma Niyeti Takımla Özdeşleşme ->Satın Alma Niyeti Modelin Uyum İyiliği II. Model Reg. t-değeri Sonuç Katsayıları 14,09 0,62 Desteklendi 14,24 0,62 Desteklendi 7,08 0,41 Desteklendi 9,97 0,44 Desteklendi 0,63 0,03 Desteklenmedi - - - GFI=0,88; AGFI=0,81; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2= 675,46; χ2/df=4,8 GFI=0,90; AGFI=0,84; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2=679,09; χ2/df=4,2 Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 61 Bu sonuçlara göre, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürünlerin algılanan değerine olan etkisini inceleyen Hipotez 1 ile lisanslı ürünlerin algılanan değerinin, satın alma niyetine olan etkisini inceleyen Hipotez 2 desteklenmiştir. Ancak takımla özdeşleşmenin lisanslı ürünlerin satın alma niyetine olan etkisini inceleyen path katsayısı ile t değeri anlamlı çıkmadığı için Hipotez 3 desteklenmemiştir. Bu sonuçlara göre, takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında korelasyon (r=0,39) olduğu, diğer yandan lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında da korelasyon (r=0,19) olduğu tespit edilmiştir. Baron ve Kenny (1986: 1176-1177), Şimşek (2007: 23) göre modelde, eğer bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki doğrudan etkisi tamamen ortadan kalkar ve bağımsız değişkenin bağımlı değişkene etkisi aracı değişken üzerinden dolaylı olarak gerçekleşirse bu durumda “tam aracılık etkisi” söz konusu olacaktır. Bu bakımdan takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin satın alma niyeti arasında algılanan değerin tam aracılık etkisi gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda, takımla özdeşleşmenin satın alma niyeti üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı, ancak algılanan değer yoluyla dolaylı bir etkisinin olduğu belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu sonuçlar takımla özdeşleşmeye kıyasla lisanslı ürünlerin algılanan değerinin, lisanslı ürünleri satın alma niyeti üzerinde çok daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Spor takımlarının ve lisanslı ürün mağazalarının sadece takımla özdeşleşme düzeyini arttırmaya yönelik strateji geliştirmelerinin tek başına yeterli olamayacağı, lisanslı ürünlerin algılanan değerinin arttırılmasına yönelik olarak da çalışılması gerektiği ifade edilebilir. Bu bakımdan lisanslı ürünlerin satın alma niyetini açıklarken, ürünlerin algılanan değerlerinin de dikkate alınması ve bu şekilde düşünülmesi gerekmektedir. Çalışmanın modeli, her bir takım taraftarı için Model II temel alınarak yapısal eşitlik modellemesi yolu ile ayrı ayrı analiz edilmiştir. Analiz sonuçları Tablo 5’de gösterilmiştir. Beşiktaş taraftarı dikkate alınarak yapılan analiz sonuçlarına göre, takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,67; t =16,86; p < 0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (β=0,37; t=6,06; p < 0,05) olduğu belirlenmiştir. Fenerbahçe için, takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,54; t=8,14; p < 0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (β=0,45; t=12,45; p<0,05) olduğu tespit edilmiştir. Galatasaray için, takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,84; t=8,08; p<0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (β=0,24; t =13,73; p < 0,05) olduğu saptanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürünlerin algılanan değerine olan etkisinin, lisanslı ürünlerin algılanan değerinin satın alma niyetine olan etkisine göre çok daha güçlü olduğu görülmektedir. Sonuçların, Kwon ve diğerleri (2007) tarafından yapılan çalışmayı desteklemektedir. Lisanslı ürünlere yönelik değerin algılanmasında, taraftarın takımla özdeşleşme düzeyinin etkili olduğu belirlendiğinden, çalışmanın bu bulgusuyla literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bakımdan takımla özdeşleşmenin tek başına lisanslı ürün satın alma niyeti açıklamada yeterli olmadığı görülmektedir. Lisanslı ürün satışlarını etkilemesi beklenen bir diğer unsur da takımların kazandıkları başarılardır. Takımların o yıl içinde elde ettikleri başarılar taraftarların satın alma niyetini etkilemektedir. Bu bakımdan bir sonraki çalışmada modele, takımın başarı düzeyi de eklenebilir. 62 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Tablo 5. Üç Büyük Futbol Takımı İçin Yapısal Eşitlik Modellemesi Analiz Sonuçları tdeğeri Takımla Özdeşleşme-> Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri-> Satınalma Niyeti Takımla Özdeşleşme >Satın alma Niyeti Modelin Uyum İyiliği Beşiktaş Reg. R2 Katsayı tdeğeri Fenerbahçe Reg. R2 Katsayı tdeğeri Galatasaray Reg. R2 Katsayı 16,86 0,67 0,44 8,14 0,54 0,29 8,08 0,84 0,71 6,06 0,37 0,14 12,45 0,45 0,20 13,73 0,24 0,12 - - - - - - - - - GFI=0,91; AGFI=0,90; CFI=0,94; RMSEA=0,063; χ2=65,55; χ2/df=3,45 GFI=0,90; AGFI=0,85; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2=75,61; χ2/df= 3,9 GFI=0,90; AGFI=0,89; CFI=0,91; RMSEA=0,042; χ2=53,36; χ2/df= 2,80 Çalışma sonuçları, taraftarların takımlarıyla özdeşleşme düzeyleri ne kadar yüksek olursa olsun, bunun doğrudan lisanslı ürünleri satın alma niyetine yansımadığını göstermektedir. Ayrıca, taraftarlar tuttukları takıma maddi destek sağlamak amacıyla da lisanslı ürünler satın alırken, bu çalışmada böyle bir bulguya rastlanmamıştır. Taraftarların lisanslı ürün satın alma niyetini etkileyen bir diğer belirleyici faktör olarak gelir düşünüldüğünde, ankete katılan tüketicilerin büyük bir kısmının aylık ortalama gelir düzeyinin düşük olması da bu sonuçların elde edilmesini desteklemektedir. Son 1 yıl içinde tüketicinin bütçesinin çok azını lisanslı ürünlere ayırdığı görülmektedir. Bu bakımdan, taraftarların takıma olan aidiyeti ne kadar yüksek olursa olsun, aidiyetinin doğrudan satın alma niyetine dönüşemediği düşünülmektedir. Bu durum, lisanslı ürünlerin fiyatlarının da yüksek olmasından kaynaklanabilir. Kwon, ve diğerleri (2007), üniversite öğrencilerinin takımlarına aidiyetlikleri yüksek düzeyde olsa bile, tuttukları takımın lisanslı ürünlerini satın alıp/almama kararlarını fiyat duyarlılık seviyelerine göre verebileceklerini belirtmişlerdir. Diğer yandan, taraftarlar takımlarının ürünlerini satın alırken lisanslı olmasına dikkat etmeksizin, bu ürünleri taklit yoluyla üreten sokak satıcılarını, bir diğer deyişle korsan üreticileri de tercih edebilmektedirler. Bu bakımdan, taraftarların lisanslı ürünleri satın alarak, takımlarına maddi destek sağlayacakları yönündeki bir bilinçlendirilmeye de ihtiyaçları olduğu düşünülmektedir. Gençer, Kiremitci, Aycan, Demiray ve Unutmaz (2012), farklı futbol takımlarını destekleyen taraftarların farklı özelliklere sahip kitlelerden oluştuklarını göz önünde bulundurarak farklı güdülerle davranış gösterebileceklerini ve buna bağlı olarak taraftarların bağlılık noktalarının da farklılaşabileceğini belirtmişlerdir (James ve Ross, 2004; Wann, Grieve, Waddill, Martin, 2008). Çalışmada, üç büyük futbol takımı arasında tüketicilerin lisanslı ürünlere atfettikleri algılanan değerlerin farklı olduğu görülmektedir. Bu sebepten dolayı çalışmanın, taraftarlar açısından lisanslı futbol ürünlerinin algılanan değerlerinde öne çıkan boyutları dikkate alarak her takım için farklı pazarlama stratejilerinin belirlenmesine katkı sağlaması beklenmektedir. 5. Sonuç ve Öneriler Gelişen futbol pazarında kulüpler, daha fazla rekabet edebilmek için sahip oldukları gelir kaynaklarını arttırmak zorundadırlar. Dolayısıyla futbol kulüpleri, mevcut ve potansiyel taraftarlarının ve seyircilerinin ilgisini çekecek özelliklere sahip değerler yaratarak mümkün olan en çok sayıda taraftara ulaşmaya çalışmalıdırlar (Gençer ve Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 63 Aycan, 2008: 773). Bu bakımdan, futbol kulüplerinin taraftarlar için değer yaratıcı faaliyetler geliştirmeleri gerekmektedir (Erdoğan, 2008). Bu nedenle, etkin bir pazarlama çabasının başlangıç noktasının, “hedef tüketici grubu olan taraftarların kulüplerine yönelik ilgi düzeylerinin ve lisanslı spor ürünlerini tüketim nedenlerinin belirlenmesi” olması gerekmektedir. Spor taraftarlarının niteliklerini, davranış nedenlerini anlamak, kulüpler ve pazarlama alanında çalışan uygulamacılar için son derece önemlidir. Ülkemizde, genelde spor pazarlaması alanında takımlara ait lisanslı ürünlere yönelik yapılan çalışmaların sınırlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu çalışmanın literatüre çeşitli açılardan katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışmada, taraftarların lisanslı ürün satın alma niyetini etkileyen unsurlardan olan takımla özdeşleşme ile ürünlerin algılanan değerleri araştırılmıştır. Türkiye’de bu konuda çalışma yapmış olan Torlak ve diğerleri (2014) çalışmalarında, taraftarların destekledikleri takımların ürünlerine yönelik kalite algıları değerlendirilmiş, ürüne ilişkin diğer değer algısı değişkenlerine yer verilmemiştir. Bu bakımdan bu çalışma, ilgili alandaki boşluğu doldurarak, sadece kalite algısını değil, lisanslı ürünlerin literatürde yer alan algılanan değer bileşenlerini de bir bütün olarak inceleyerek çalışmaya dahil etmiştir. Araştırmada ihtimalsiz - kolayda örnekleme yöntemi kullanılmış olmasından dolayı çalışma sonuçlarında genelleme yapılamamaktadır. Yapılan analiz sonuçlarına göre, lisanslı ürünlerin algılan değer faktörünü en iyi açıklayan boyutların futbol takımına göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Bu sonuçlara göre, Fenerbahçe taraftarlarının fiyat/kalite dengesi boyutu ile Beşiktaş taraftarlarının “kişisel tarih” boyutuna önem verdikleri görülmektedir. Bu iki boyuttan fiyat/kalite dengesi boyutunun algılanan ürün özelliklerine ilişkin olarak fonksiyonel/faydaya ilişkin boyutla ilişkili olduğu, “kişisel tarih” boyutunun ise algılanan ürün özelliklerinden sembolik boyutta yer aldığı ifade edilebilir. Fenerbahçeli taraftarın lisanslı ürünleri satın alma kararını, ürünlerin faydasına ilişkin kalite beklentilerine göre verdikleri belirlenmiştir. Beşiktaş taraftarının ise lisanslı ürünleri, hatıra değeri olarak ürünlerin koleksiyonunu yaptığı, belirli spor etkinliğini, belirli bir futbol karşılaşmasını hatırlattığı için kişinin geçmiş anlatısının bir parçası olması nedeniyle satın aldığı görülmektedir. Galatasaray takımı için algılanan değer boyutlarından tüketici değerleri içerisinde yer alan sosyal boyutun ön planda yer aldığı görülmektedir. Bu bakımdan Galatasaray taraftarları bu ürünleri satın alarak günlük hayattan kaçmak, uzaklaşmak, diğer taraftarlarla daha çok şey paylaşabilmek amacı taşımaktadırlar. Bu ürünlere sahip olmanın onlara eğlence, zevk, özgürlük, bağımsızlık, rahatlama hissi verdiği belirlenmiştir. Bu açıdan, Beşiktaş ve Galatasaray taraftarları için spor kulübü ile aralarında geliştirmiş oldukları duygusal bağların Fenerbahçe taraftarına göre satın alma kararını verirken daha belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Sonuçlara göre, Fenerbahçe’nin lisanslı ürünlerden daha fazla gelir elde edebilmesi -daha yüksek satış miktarlarına ulaşabilmesi- için lisanslı ürünlerini fiyat/kalite dengesini gözetecek şekilde ürettirmesi gerekirken, diğer iki takımın ise taraftarı ile duygusal bağları geliştirmeye yönelik pazarlama stratejileri uygulamalarının daha faydalı olacağı düşünülmektedir. Takımla özdeşleşme faktörünü en iyi açıklayan; Beşiktaş ve Galatasaray taraftarlarında “bağlılık” boyutu iken, Fenerbahçe için “fanatizm” boyutudur. Bağlılık boyutu yüksek olan taraftarların, takımın taraftarı olmaktan gurur duyduklarını, kendilerini sadık bir taraftar olarak gördüklerini, sadakatlerinden asla vazgeçmeyeceklerini, takımlarına olan inançlarının değişmesinin zor olduğunu, kendilerini takımlarının bir parçası olarak gördüklerini, takımları hakkında konuşurken “biz” kelimesini kullandıklarını belirtmişlerdir. Fanatizm boyutu yüksek olan taraftarlar ise takımlarının rakiplerinden nefret ettiklerini, takımlarının başarısızlığını 64 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS kendi başarısızlıkları olarak gördüklerini, kendilerini fanatik bir taraftar olarak değerlendirdiklerini, biri takımlarını eleştirirse bunu kendilerine hakaret olarak algıladıklarını, takımlarının ismini veya sembollerini kullandıkları eşyalarda sergilediklerini ve medyada takımları hakkında çıkan olumsuz eleştirilere karşı kızgınlık duyduklarını belirtmişlerdir. Takımla özdeşleşme düzeyi, lisanslı ürün algılan değeri ile lisanslı ürün satın alma niyeti arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışmada, takımla özdeşleşme düzeyinin satın alma niyetini doğrudan etkilemediği, lisanslı ürünlerin algılanan değerinin bu ilişkide aracı bir değişken olarak dikkate alınması gerektiği ortaya konmuştur. Bu doğrultuda, bu çalışmanın üç büyük futbol takımının en önemli gelir kaynaklarından biri olan lisanslı ürünlerin satışlarının arttırılmasında uygulayabilecekleri stratejilere yönelik bakış açısı kazanmalarında katkı sağlayacağı beklenmektedir. Dolayısıyla, spor kulüplerinin ve lisanslı ürün üreten işletmelerin, takım bazında farklı satın alma algılarını ön plana çıkarıcı uygulamalar yaparak, taraftarların takımlarına duydukları bağlılıklarını ve fanatizm düzeylerini, bir anlamda bu değerlerle birleştirerek satın alma niyetine dönüştürebilecekleri düşünülmektedir. Futbol takımlarının sürdürülebilir birer marka olabilmeleri ve gelirlerini arttırabilmeleri için kendilerine bağlı bir taraftar kitlesi yaratmaları gerekmektedir. Futbol takımı yönetenler, taraftarların, spor takımları ve müsabakalarına ilişkin uzmanlığını arttırmak amacıyla farklı medya kanalları (e-posta, sosyal medya ve bloglar) ile bilgi sunarak, lisanslı ürün tüketiminin arttırılmasını sağlayabilecektir. Taraftarların takımıyla kendisini ne kadar iyi ifade ettiğine yönelik geliştirilecek her türlü strateji, takıma ait lisanslı ürün satın alma niyetini etkilemektedir. Taraftarıyla özdeşleşmiş, onlarla etkin ve interaktif iletişim kurabileceği bir platformu yaratabilen takımlar, taraftarlarıyla bağlarını güçlendireceklerdir. Kulüp başkanı, teknik direktör ya da diğer yetkililer ile taraftar arasında elektronik ortamda sohbet yapma imkanı sağlanması ya da takıma olan aidiyet duygusunu tetiklemek adına taraftarın katılabileceği organizasyonlar düzenlenmesi, sözü edilen interaktif iletişim uygulamalarına örnek olabilir. Ayrıca, çalışma kapsamında fiyat duyarlılığının yüksek olduğu ve taraftarların lisanslı ürünleri satın alarak, takımlarına maddi destek sağlayacakları yönünde bilinçlendirilmeye de ihtiyaçları olduğu düşünülmektedir. Araştırmada önerilen model ve modelin boyutları arasındaki ilişkiler temel alınarak, lisanslı ürün sahibi diğer büyük futbol kulüpleri de modele dahil edilerek, gelecekte daha geniş bir çalışma yapılması düşünülebilir. Taraftarların lisanslı ürün satın alma niyetlerini etkileyen diğer belirleyici unsurları ortaya çıkarmak amacıyla, nitel bir araştırma tasarımı içerisinde, üç takımın taraftarları ile derinlemesine görüşmeler ve odak grup çalışmaları yapılarak bu çalışma detaylandırılıp zenginleştirilebilir. Ayrıca, lisanslı ürünler temelinde farklı bir araştırma alanı olarak, takımlara sponsor olan firmaların ürünlerine yönelik tüketici tercihleri ya da algıları da incelenebilir. 6. Referanslar Ahn, T., Suh Y. I., Lee, J. K. ve Pedersen, P. M. (2012). Sport fans and their teams’ redesigned logos: an examination of the moderating effect of team identification on attitude and purchase intention of team-logoed merchandise. Journal of Sport Management, 26, 11-23. Apostolopoulou, A., Papadimitriou, D. ve Damtsiou, V. (2010). Meanings and functions in olympic consumption: A study of the Athens 2004 olympic licensed products. European Sport Management Quarterly, 10(4), 485-507. Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti … 65 Aycan, A., Polat, E. ve Uçan, Y. (2009). Takım özdeşleşme düzeyi ile profesyonel futbol müsabakalarına seyirci olarak katılım kararını etkileyen değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi. Spormetre Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 7(4), 169-174. Baron, R. M. ve Kenny, D. A. (1986). The moderator-mediator mariable distinction in social psychological research: conceptual, strategic, and statistical considerations. Journal of Personality and Social Psychology, 51(6), 1173-1182. Brown, N. A., Devlin, M. B. ve Billings, A. C. (2013). Fan identification gone extreme: sports communication variables between fans and sport in the ultimate fighting championship. International Journal of Sport Communication, 6(1), 19-32. Erdoğan, İ. (2008). Futbol ve futbolu inceleme üzerine. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 26. 1-58. Fisher, R. J. ve Wakefield, K. (1998). Factors leading to group identification: a field study of winners and loser. Psychology and Marketing, 15. 23-40. Gençer R. T., Kiremitci, O., Aycan A., Demiray E. ve Unutmaz V. (2012). Profesyonel futbol takımı seyircilerinin spor tüketimine yönelik güdüleri ve bağlılık noktaları arasındaki ilişki. Ege Akademik Bakış, 12(Özel Sayı), 41-53. Gençer, R. T. ve Aycan, A. (2008). Seyircilerin profesyonel futbol müsabakalarına katılım kararını etkileyen değişkenler üzerine bir inceleme. Ege Akademik Bakış, 8(2), 771-783. Gwinner, K. ve Swanson, S. R. (2003). A model of fan identification: antecedents and sponsorship outcomes. Journal of Services Marketing, 17(3), 275-294. Hair, J., Anderson, R., Tatham, ve Black, W. (1998). Multivariate data analysis with readings (5th ed.), Upper Saddle River, NJ: Prentice- Hall. Hinckley, S. (2004). Team apparel contracts: licensing can help maximize benefits. Athletic Administration, 39. 57. Hu, L. T. ve Bentler, P. M. (1999). Cutoff criteria for fit indices in covariance structure analysis. Structural Equation Modelling, 6 (1), 1-55. James, J. D. ve Ross, S. D. (2004). Comparing sport consumer motivation across multiple sport. Sport Marketing Quarterly, 13(1), 17-25. Jöreskog, K. ve Sörbom, D. (1996). Lisrel 8: users’ reference guide. Chicago, IL: Scientific Software International, Inc. Kamuyu Aydınlatma Platformu. (2015). Erişim adresi http://www.kap.gov.tr Kim, Y. ve Kim, S. (2009). The relationships between team attributes, team identification and sponsor image. International Journal of Sports Marketing & Sponsorship, 10(3), 215-229. Kim, Y. K. ve Trail, G. (2011). A conceptual framework for understanding relationships between sport consumers and sport organizations: A relationship quality approach. Journal of Sport Management, 25(1), 57-69. Kolah, A. (2005). Maximizing revenue from licensing and merchandising, London: Sport Business Group. Kuburlu, C. (2013). Havada büyük derbi. Erişim adresi http://www.hurriyet.com.tr/ ekonomi/22798176.asp Kwak, D. H. ve Kang, J. H. (2009). Symbolic purchase in sport: The roles of self-image congruence and perceived quality. Management Decision, 47(1), 85-99. Kwon, H. H., Trail, G. ve James, J. D. (2007). The mediating role of perceived value: Team identification and purchase intention of team-licensed apparel. Journal of Sport Management, 21(4), 540-554. Kwon, H. H. ve Armstrong, K. L. (2006). Impulse purchases of sport team licensed merchandise: What matters?. Journal of Sport Management, 20, 101-119. Kwon, H. H. ve Trail, G. T. (2003). A reexamination of the construct and concurrent validity of the psychological commitment to team scale. Sport Marketing Quarterly, 12(2): 88-93. Lee D., Trail, G. T., Kwon, H. H. ve Anderson, F. (2011). Consumer values versus perceived product attributes: Relationships among items from the MVS, PRS, and PERVAL scales. Sport Management Review, 14(1), 89–101. Lee, D. ve Trail, G. T. (2012). Confirmatory analysis of the athletic team merchandise model. Measurement in Physical Education and Exercise Science, 16(2).101-118. Lee, D. ve Trail, G. (2011). A theoretical model of team-licensed merchandise purchasing (TLMP). ICHPER-SD Journal of Research, 6(1), 62-67. 66 İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS Lee, S., Shin, H., Park, J. J. ve Kwon, O. R. (2010). A brand loyalty model utilizing team identification and customer satisfaction in the licensed sports product industry. Journal of Research International Council for Health, Physical Education, Recreation, Sport, & Dance, 5(1), 60-67. Madrigal, R. (2001). Social identity effects in a belief-attitude intentions hierarchy: implications for corporate sponsorship. Psychology & Marketing, 18(2),145−165. Madrigal, R. ve Chen, J. (2008). Moderating and mediating effects of team identification in regard to causal attributions and summary judgments following a game outcome. Journal of Sport Management, 22, 717-733. Mahony, D. F. ve Howard, D. R. (1998). The impact of attitudes on the behavioral intentions of sport spectators. International Sports Journal, 2(2), 96-110. Orçun, Ç. ve Demirtaş, M. C. (2015). Gelişen futbol ekonomisinde taraftarların kulüp değerlerine olan bakış açıları: Bucaspor örneği. Optimum Ekonomi ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 2(1), 113-126. Parker, H. M. (2007). The effect of negative sponsor information and team response on identification levels and consumer attitudes. (Doktora tezi). Erişim adresi https://etd.ohiolink.edu/!etd.send_file?accession=osu1180025349&disposition=inline Schimmel, K. S., Harrington, C. L. ve Bielby, D. D. (2007). Keep your fans to yourself: The disjuncture between sport studies' and pop culture studies' perspectives on fandom. Sport in Society: Cultures, Commerce, Media, Politics, 10(4). 580-600. Shank, M. D. (2005). Sports marketing. International Edition (3rd ed.). Upper Saddle River, New Jersey: Pearson Education Sierra, J. J., Taute, H. A. ve Heiser, R. S. (2012). Explaining NFL fans’ purchase intentions for revered and reviled teams: A dual-process perspective. Journal of Retailing and Consumer Services, 19(3), 332-342. Sutton, W. A., McDonald, M. A., Milne, G. R. ve Cimperman, J. (1997). Creating and fostering fan identification in professional sports. Sport Marketing Quarterly, 6(1), 15-22. Şimşek, Ö. F. (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş. Ankara: Ekinoks Yayıncılık. Talimciler, A. (2008). Futbol değil iş: Endüstriyel futbol. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 26, 89-114. Torlak, Ö., Özkara, B. Y. ve Doğan, V. (2014). Taraftarların takımlarla özdeşleşme düzeylerinin, takımların lisanslı ürünlerine yönelik kalite algısı ve satın alma niyetine etkisi. Ege Akademik Bakış, 14(1), 73-81. Trail, G. T., Anderson, D. F. ve Fink, J. S. (2005). Consumer satisfaction and identity theory: A model of sport spectator conative loyalty. Sport Marketing Quarterly, 14(2): 98-112. Underwood, R., Bond, E. ve Baer, R., (2001). Building service brands via social identity: Lessons from the sports marketplace. Journal of Marketing Theory and Practice, 9(Winter), 1-13. Wakefield, K. L. (1995). The pervasive effects of social influence on sporting event attendance. Journal of Sport and Social Issues, 19(4), 335-351. Wang, R. T., Zhang, J. J. ve Yosuke, T. (2011). Examining fan motives and loyalty for the Chinese professional baseball league of Taiwan. Sport Management Review, 14(4):347-360. Wann, D. L. (2006). Understanding the positive social psychological benefits of sport team identification: The team identification, social psychological health model. Group Dynamics: Theory, Research, and Practice, 10(4), 272-296. Wann, D. L., Grieve, F. G., Waddill, P. J. ve Martin, J. (2008). Use of retroactive pessimism as a method of coping with identity threat: the impact of group identification. Group Processes and Intergroup Relations, 11(4), 439-450. Wann, D., Walker, R., Cygan, J., Kawase, I. ve Ryan, J. (2005). Further replication of the relationship between team identification and social psychological well-being: examining non-classroom settings. North American Journal of Pyschology, 7(3), 361-366. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 67-81 FAALİYET TABANLI MALİYET SİSTEMİ İLE DOĞRU MALİYETLENDİRME ARAÇLARI: OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE BİR UYGULAMA INSTRUMENTS OF RIGHT COSTS WITH ACTIVITY BASED COSTING SYSTEM: AN APPLICATION IN AUTOMOTIVE SECTOR Aynur GÜRSOY(1), Orçun YÖNTEM(2), Fatma Serab ONURSAL(3) (1, 2) Toyotetsu Otomotiv Parçaları Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Ticaret Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu (1) gursoya@toyotetsu.com.tr, (2) yontemo@toyotetsu.com.tr, (3) sonursal@iticu.edu.tr Geliş/Received: 02-09-2015, Kabul/Accepted: 02-01-2016 (3) ÖZ: Geleneksel maliyet sistemi ile yapılan hesaplamaların etkin ve reel olmaması işletmeleri çağdaş maliyetlendirme sistemlerini araştırmaya ve uygulamaya yönlendirmiştir. Bu çalışmada, faaliyet tabanlı maliyet (FTM) sisteminin, otomotiv sektöründeki bir işletmede uygulanmasına yer verilmiştir. Çalışmanın amacı, işletmenin nihai zararını engelleyebilmek ve doğru maliyetlendirme yapabilmek için hangi süreçlerde hangi araçlardan yararlanacağını tespit etmek ve FTM’nin geleneksel maliyet yöntemi ile arasındaki farkı ortaya koymaktır. Uygulama sonucunda FTM yöntemine göre hesaplanan ürün maliyetleri ile geleneksel maliyet yöntemlerine göre hesaplanan ürün maliyetleri karşılaştırılarak, farklılıklar ortaya konulmuş ve yapılan çalışma ile ürün maliyetleri daha doğru hesaplanarak daha yüksek kazanç elde edilebilmiştir. Anahtar Kelimeler: Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi, Geleneksel Maliyet Sistemi, Maliyet Etkenleri ABSTRACT: Ineffective and unrealistic cost calculations of traditional costing systems led the businesses to the search and application of modern costing systems. This study includes an application of activity based costing (ABC) method in a company operating in automotive industry. The purpose of the study is to determine the instruments that should be utilized under different costing systems to avoid losses and to ensure the accuracy of the costing and to introduce the differences between ABC and traditional costing systems. The results obtained through the comparison of ABC and traditional costing system showed that companies may obtain higher earnings by using more accurate product costing systems. Keywords: Activity Based Costing System, Traditional Costing System, Cost Effect JEL Clasification: D24 1. Giriş Global rekabetin artışıyla birlikte üretim sistemleri de değişmiştir, buna bağlı olarak işletmeler maliyet sistemlerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu değişim neticesinde geleneksel maliyet sistemleri işletmeler için yetersiz kalmaktadır. (Altınbay, 2006: 141). Geleneksel maliyet sistemindeki yetmezlik yeni sistemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur, bunlardan biri de Faaliyet Tabanlı Maliyet yaklaşımıdır. “Maliyet-fiyat-tüketici ilişkisinde doğru fiyatın saptanması için, ortaya çıkan maliyetlerin hassas bir süreç ile tespit edilerek ürüne yansıtılması hedeflenmektedir.“ (Çankaya ve Aygün, 2006: 94). 68 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Direkt ilk madde ve direkt işçiliğin mamullere doğrudan yüklenmesi kolaydır; ancak genel üretim giderleri mamul ile doğrudan ilişkilendirilemediğinden aynı kolaylıkla mamullere yüklenememektedir. Dağıtım yöntem ve verilerinin en doğru şekilde seçilmesi gerekmektedir. (Unutkan, 2010: 89). Gerçekçi birim maliyet verilerine ulaşılmasında, ürün maliyetlerinin doğru bir şekilde hesaplanmasında FTM yöntemi uygulamasının büyük önemi vardır (Akın, 2004: 122). Bu çalışmada, Geleneksel ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemleriyle ilgili kavramsal çerçeve çizildikten sonra bilinen bir işletmedeki problem açıklanacak, problemin çözümündeki yöntem belirlenecek, neden Faaliyet Tabanlı Maliyet sistemine geçildiği belirtilecektir. FTM ile yapılan bu uygulamada maliyet yönteminde yaratılan bir farklılıkla maliyetlendirmede nasıl hataya düşülebileceğinin farkındalığının yaratılması ve doğru araçların kullanılmamasının işletmeyi nasıl büyük zarara sokabileceğinin irdelenmesi amaçlanmıştır. 2. Geleneksel ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi Kavramsal Çerçeve İş gücü yoğunluğunun üretim maliyetleri içerisindeki payının azalmasıyla birlikte, geleneksel maliyet sisteminin genel üretim giderlerinin dağılımında yetersiz kaldığı konusu gündeme gelmeye başlamıştır. Teknolojik gelişmeler neticesinde sabit yatırım maliyetleri ve kalite faktörü gibi endirekt faaliyetler işgücü maliyetlerine oranla daha fazla artış göstermeye başlamıştır (Belgin, 2013). 2.1. Geleneksel Maliyet Sistemi Genellikle, üretimlerini geleneksel üretim ortamlarında gerçekleştiren sanayii işletmelerinin kullanmakta olduğu maliyet sistemlerine Geleneksel Maliyet Muhasebesi denmektedir (Çabuk, 2003: 112). Geleneksel maliyet sistemi, genel üretim giderlerinin ürünlere dağıtılmasında hacim tabanlı dağıtım anahtarlarını kullanmaktadır. Hacım tabanlı dağıtım anahtarı araçları direkt işçilik saati, makine saati, satış miktarı gibi belirleyicilerdir. Ancak maliyetlendirmede pek çok ürünün aldığı payın üretim veya satış miktarı ile doğru orantılı olmadığı görülebilmektedir. Geleneksel maliyet sisteminde; satış, pazarlama gibi bazı giderler dönem gideri olarak kabul edilerek ürün maliyetleri kapsamına alınmamakta, bu nedenle karlılık analizi için doğru bilgiler üretilememektedir (Yıldız, 2008: 103). Ürünün tasarımı, üretimi, satışı ve teslimi gibi faaliyetlere ilişkin maliyetlerin de bu sistemi kullanarak doğru ölçümü zor olduğundan Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemleri problemin çözümüne yönelik yeni bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. 2.1.1. Geleneksel Maliyet Sisteminin Eksik Yönleri Geleneksel maliyet sisteminin eksik yönleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir: • Direkt işgücü payının toplam maliyet içerisinde azalmasına rağmen genel üretim giderleri geleneksel maliyet sisteminde büyük oranda işçiliğe göre dağıtılmaktadır. • Genel üretim giderleri üretim faaliyetlerine göre ürünlere dağıtıldığından hangi aşamada sorun olduğunu tespit etmek zordur. • Hazırlanan maliyet raporları tam olarak gerçeği yansıtmadığından güvenilir değildir. • Farklı fonksiyonlar ve benzer faaliyetler arasında ilişki kurmak oldukça zordur. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … • 69 Geleneksel maliyet sistemi, değişik departmanlar, farklı fonksiyonlar ile benzer faaliyetlerin arasındaki ilişkileri genellikle görememektedir (Altunay, 2007: 31). 2.2. Faaliyet Tabanlı Maliyet (FTM) Sistemi Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi, işletmenin faaliyetlerinden doğan maliyetlerin doğrudan üretilen ürünlerle ilişkilendirilebildiği bir sistem olarak ortaya çıkmıştır (Cooper ve Kaplan, 1992: 1). FTM sisteminin ilk aşaması, kaynakları kullanan faaliyetlere yapılan harcamaların dağıtımı; ikinci aşaması ise, belirlenen faaliyet maliyetlerinin faaliyetleri kullanan kaynakların unsurlarına dağıtımıdır (İşgüden, 2008). Bu iki aşama şu sıraya göre yapılmaktadır: • Faaliyetler belirlenir, • Faaliyet merkezleri belirlenir, • Maliyet etkenleri belirlenir, • Maliyetler faaliyet merkezlerine aktarılır • Faaliyet maliyetleri ürünlere yüklenir (Bekçi ve Nergiz, 2011: 120). M aliyet 1 BİRİNCİ AŞAM A İKİNCİ AŞAM A M aliyet 2 M aliyet 3 M aliyet Sürücüsü M aliyet Sürücüsü Faaliyet 1 Faaliyet 2 Faaliyet 3 M aliyet Sürücüsü M aliyet Sürücüsü M aliyet Sürücüsü M aliyet Sürücüsü Ürün 1 Ürün 2 Şekil 1. Gider Kategorileri, Faaliyetler ve Ürünler Arasındaki İlişkiler (Roztocki, Valenzuel, Porter, Monk ve Needy, 2004) FTM sistemi mamullerle ilgili ayrıntılı ve doğru maliyet bilgisi sağlayarak, maliyet düşürme, sürekli iyileştirme, katkı sağlamayan faaliyetleri azaltma ve yöneticilere sorunun nerede olduğunu gösterme konusunda hizmet etmektedir (Büyükşalvarcı, 2006: 160). 2.3. Faaliyet Tabanlı Maliyet ve Geleneksel Maliyet Sistemlerinin Karşılaştırılması Geleneksel maliyet sistemlerinde ürün maliyetleri üretim-hacim ilişkisi kurularak hesaplama yapılırken, modern üretim sistemlerinde hacim tabanlı dağıtım anahtarlarının kullanımı bu sisteme uygun değildir. Bunun nedeni ise, ürün maliyetleri içerisinde üretim hacmi ile ilgili olmayan faaliyet maliyetleri ağırlıklı paya sahiptir (Gersil, 2007: 114). 70 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Geleneksel maliyet sistemi ile faaliyet tabanlı maliyet sistemi arasındaki farklılıklar Tablo 1’de belirtilmiştir (Unutkan, 2010: 92). Tablo 1. Geleneksel ve Faaliyete Tabanlı Maliyet Sistemlerinin Karşılaştırılması (Unutkan, 2010: 92). Maliyet Yükleme Ölçüsü 1.Kullanılan kaynaklar 2.Maliyet havuzları sayısı 3.Maliyet dağıtım anahtarlarının sayısı 4.Ürünlerin nasıl maliyetlendirildiği Geleneksel Maliyet Sistemi Yalnızca üretim hacmini etkileyen faktörler Bir Bir Maliyet dağıtım anahtarlarının kullanılması Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi Harekete geçirme sayısı veya üretim siparişleri sayısı gibi birkaç faktör Kaynakların kullanımını etkileyen her faktör için bir adet olmak üzere çok sayıda Her bir maliyet havuzu için bir adet olmak üzere çok sayıda Maliyet dağıtım anahtarı olarak üretim hacminin her birinin ilgili maliyet havuzu için kullanılması “Geleneksel üretim süreci, tüketici gereksinimlerini karşılamayan, yanlış fiyatlandırılmış ürünlere ve önemli miktarda satış ve kar kayıplarına yol açabilen bir yaklaşımdır.” (Aksoylu ve Dursun, 2011: 360). 3. Literatürdeki Çalışmaların Analizi FTM, 1980’li yıllarda Cooper ve Kaplan tarafından yapılan ve yayınlanan çalışmalarla başlamıştır (Belgin, 2013). Literatür taramasında FTM’nin farklı sektörlerde uygulamalarına rastlanmaktadır. Çabuk (2003), çalışmasında geleneksel maliyet sistemine alternatif olarak faaliyet tabanlı maliyet sisteminden, sistemin sağlayacağı yararlardan ve FTM’nin uygulama adımlarından bahsederek FTM sistemini uygulamak isteyen işletmelere yol göstermiştir. Ülker ve İskender (2005), FTM yöntemini John Deer firmasında uygulayarak genel üretim giderlerinin büyük bir oranının üretim hacminden bağımsız faaliyetlerle ilgili olduğunu tespit etmiştir. Çam (2006), FTM yöntemi ile ekonomik katma değer yöntemini birleştiren bir maliyet ve performans derecelendirme yöntemi üzerinde çalışmış; birleştirilmiş FTM yöntemi ve ekonomik katma değer yönteminin, maliyet ve sermaye sistemlerinde kullanılabilecek uygun bir çözüm olduğunu savunmuştur. Akın (2010), bir ekmek üretim işletmesinde gerçekleştirmiş olduğu çalışmada gözden kaçan genel üretim giderlerinin ürünlere doğru şekilde yüklenmesini sağlamış ve ürün maliyetlerinin yanlış hesaplandığını ortaya koymuştur. Böylece değer yaratmayan yüksek maliyeti faaliyetlerin belirlenebilmesi için işletmeye ışık tutmuştur. Unutkan (2010), deri konfeksiyonu üretim işletmesinde FTM yöntemini uygulayarak, sonuçları geleneksel maliyet sistemi ile karşılaştırmıştır. FTM sisteminde giderlerin yüklenmesi farklı ölçülerden yararlanılarak yapıldığından, daha doğru ve gerçekçi sonuçların elde edildiğini tespit etmiştir. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 71 Akil (2007), faaliyet tabanlı maliyet sistemini bir konut inşaatına ait projeye uygulayarak maliyetlerin daha gerçekçi hesaplanmasını hedeflemiştir. Yaptığı uygulamada dairelerin genel alanlardan doğan maliyetlerden sadece alanları nispetinde pay alması yerine sahip oldukları rant durumuna göre pay almasını sağlamıştır. 4. Otomotiv Sektöründe FTM Sisteminin Uygulanması İşletmeler geçmiş yıllarda karşılaşılan maliyet-fiyat ilişkilerinde yaşadığı sorunlar nedeniyle bugün daha düşük maliyetle ürün üretmeye zorunlu hale gelmişlerdir. Ford, üretim maliyetlerini önceden bilmediği için Thunderbird modelinin üretiminde toplam 300 milyon dolarlık bir kayba uğramış; Porche AG ise, maliyetlerin Pazar fiyatından daha yüksek olduğunu görünce Porche 989 modelini geliştirmeye son vermiştir (Aksoylu ve Dursun, 2011: 358). Bu çalışmada, otomotiv sektöründeki bir işletmede yapılan FTM uygulaması ile ilgili yeni bir dağıtım modeli tartışılacaktır. Faaliyet tabanlı maliyet sistemi uygulamaları şirket verileri ile yapılmakla birlikte makale içerisinde kullanılan değerler test verileridir. 4.1. İşletme Hakkında Genel Bilgi Toyotetsu Türkiye (TTTI) Toyoda Iron Works Ltd. Şirketi (TIW) tarafından 6 Nisan 2001’de kurulmuştur. Tam zamanında üretim ve sevkiyat (just-in-time), makina-insan uyumu (jidoka) ve sürekli iyileştirme (kaizen) çalışmaları üretim sisteminin 3 temel direğini oluşturmaktadır. Toyotetsu'da, aracın gövdesini oluşturan temel parçalar olan ön ve orta direk kompleleri, radyatör takviyesi, arka alt panel, göğüs paneli ve benzeri parçalar ve aracın şasisinde yer alan salıncak kolları, ön süspansiyon takviyesi gibi parçalar, fren ve debriyaj pedalı gibi montaj parçaları üretilmektedir. 4.2. Problemin Tanımlanması İşletmede geleneksel maliyet sistemi kullanılmaktadır ve buna göre maliyetler tek bir dağılım anahtarı olan çalışma saati referans alınarak hesaplanmaktadır. • Katma değer yaratmayan faaliyetler tespit edilememekte ve ortadan kaldırılamamakta, • Problemli noktalar tespit edilememekte ve düzeltilememekte, • Yanlış maliyet dağıtımından kaynaklı yanlışlıklar ortadan kaldırılamamakta, • Doğru maliyet bilgileri olmadığından yöneticilerin doğru kararları verebilmeleri sağlanamamaktadır. Bu tür problemlerden dolayı işletmede, bilimsel araştırmalar sonucunda daha iyi sonuçlar verdiği tespit edilen Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi uygulanmıştır. 4.3. FTM İle Yeni Bir Model Önerisi Faaliyet tabanlı maliyet, faaliyetler ve maliyetler arasındaki ilişkiyi inceleyerek faaliyetlere ait maliyetlerin mamullere yüklenmesini ilgili dağıtım anahtarı kullanarak yapar (Bekçi ve Nergiz, 2011: 121). FTM yönteminde; birinci aşamada faaliyetlerin maliyetleri belirlenirken, ikinci aşamada faaliyet maliyetleri ürünlere yüklenmektedir. Bu çalışmada önerilen model ise, ikinci aşama olan faaliyet maliyetlerinin ürünlere yüklenmesinin de iki aşamada yapılmasıdır. Öncelikle faaliyet maliyetleri makinelere dağıtılmış, elde edilen ana faaliyet maliyetleri 72 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL mamullerle ilişkilendirilerek mamul maliyetleri hesaplanmıştır. Yapılan uygulamada elde edilen sonuçlar son derece memnuniyet vericidir. 4.4. Maliyet Analizlerinin Gerçekleştirilmesi Rekabet gücünün hızla arttığı global pazarda kaliteli ürün arayışı artarken daha düşük maliyetle kaliteli ürün üretmek ise aranan birinci koşul haline gelmiştir. Kaliteli ürün üretirken ortaya çıkan maliyetlerin minimize edilmesi sorgulanmaya başlanmıştır (Akın, 2004: 123). 4.4.1. Faaliyetlerin Belirlenmesi “Faaliyetler geniş anlamda, bir sanayi işletmesinde üretim emrinin verilmesiyle veya bir siparişin alınmasıyla başlayan ve müşteriye teslim edilinceye kadar devam eden bir süreci temsil etmektedir.” (Alkan, 2005: 46). Belirlenen faaliyetler; üretim esnasında kaynak tüketimine neden olan ve işletmedeki süreçlerin gerçekleştirilmesini sağlayan faaliyetlerdir. Faaliyetlerin belirlenmesinde iş akış şemalarından, görev tanımlarından ve ilgili sorumluların deneyimlerinden faydalanılmıştır. Pres: Sac malzemenin pres makinasında şekillendirme işlemidir. Parça imalatının ilk aşamasındır. Kaynak: Malzemeleri birbiri ile birleştirmek için kullanılan imalat yöntemidir. Pres sürecinden çıkan parçalar kaynak işlemi ile birleştirilir. Toyotetsu bünyesinde; spot kaynak robotları, ark kaynak robotları, sabit spot ve ark kaynak makinaları kullanılmaktadır. Kalite: Ürünlerin belirlenmiş standartlara uygunluğunun kontrolünün yapıldığı süreçtir. Üretim Kontrol: Üretilecek ürünü belirlemek, ürünlerin istenen sürede ve miktarda üretimini gerçekleştirmek için üretim planlama çalışmalarının ve sürekli kontrolünün yapıldığı süreçtir. Kalıp Bakım: Pres makinalarında kullanılan kalıplarının belirli periyotlarla bakımı ve kontrolünü kapsar. Makine Bakım: Fabrika içerisinde bulunan tüm araç-gereçlerin sürekli çalışır durumda olmasını sağlayan bakım ve kontrol faaliyetlerini kapsar. 4.4.2. Faaliyetlere Merkezlerinin Belirlenmesi Bu aşamada, işletmede belirlenen ana faaliyetlerin kaynak maliyetleri belirlenir ve faaliyetler kullandıkları kaynaklarla ilişkilendirilerek dağılım anahtarları yardımıyla ana faaliyetlere yüklenir. Şirket giderlerinin belirlenebilmesi için finans departmanından mizan değerleri alınmıştır. Finans departmanı ile yapılan görüşmeler neticesinde faaliyet tabanlı maliyet hesaplarının altı aylık periyotlarda yapılmasına karar verilmiştir. İşletmedeki faaliyet merkezleri; pres, kaynak, üretim kontrol, kalite kontrol, kalıp bakım ve makine bakımdır. 4.4.2.1. Kaynakların Faaliyet Merkezlerine Yüklenmesi Faaliyetler öncelikle işgücü maliyetleri ve makine maliyetleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Faaliyetlerin direkt olarak tükettiği kaynak maliyetleri faaliyet merkezlerine direkt yüklenmiştir. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 73 İndirekt maliyetler olarak tanımlanan ve hiçbir faaliyetle doğrudan ilişkilendirilemeyen kaynak maliyetleri ise ilgili dağılım anahtarları yardımıyla faaliyet merkezlerine dağıtılmışlardır. Örnek olarak işletmedeki işçilik maaş giderleri, faaliyet merkezlerine yüklenmesinde kullanılan maliyet etkenleri ve her bir faaliyetin dağılım oranları Tablo 2’de gösterilmiştir. İşçilik Maaş Giderleri Tablo 2. İşletmede Tüketilen Giderlere Örnek ve Yükleme Oranları Pres (Direkt pres) Kaynak (Direkt kaynak) Üretim Kontrol (P/K işçilik maliyet oranı) Kalite Kontrol (Pres maliyet oranı) Kalıp Bakım (Direkt pres) Makine Bakım (Pres maliyet oranı) Total (TL) 923.577 3.609.409 1.583.489 1.312.243 773.924 1.023.574 Pres (TL) 923.577 100 0 0 316698 Kaynak (TL) 0 0 3.609.409 100 800.468 20 80 511775 800.468 39 61 773.924 100 399.194 0 0 624.380 39 61 4.4.2.2. Faaliyetlerin Direkt Olarak Tükettikleri Kaynakların Faaliyet Merkezlerine Yüklenmesi Faaliyet merkezleri ile direkt ilişki halinde olan kaynaklar faaliyet merkezlerine direkt olarak yüklenmiştir. Finans departmanı her faaliyetin tükettiği direkt maliyetleri dönem sonu faturaların ayrı ayrı muhasebeye işlenmesi ise paylaştırmaktadır. Böylece her sürecin direkt maliyetleri gerçek verilerle faaliyetlere yüklenmiştir. Ortak bir havuzda toplanan elektrik, su, yağ vb. giderlerin faaliyet merkezlerine dağılımı için ilgili dağılım oranları belirlenmiştir. Bu dağılım oranlarının belirlenebilmesi için makine bakım bölümüyle ortak bir çalışma yapılmıştır. Elektrik dağılım oranlarının belirlenebilmesi için işletme içerisinde bulunan elektrik trafoları üzerinden aylık olarak tüketilen elektrik tüketim miktarları okunarak aylık ortalama elektrik çekim gücü veri tabanı oluşturulmuştur. Bununla birlikte tüm işletme içerisindeki ekipmanların listesi çıkarılarak elektrik çekim güçleri belirlenmiş ve her bir trafonun tükettiği aylık ortalama güç içerisindeki yüzde dağılımları hesaplanmıştır. Böylece elektrik tüketim maliyetlerinin faaliyet merkezlerine yüklenmesi için dağılım oranları bulunmuş olmaktadır. Benzer şekildeki çalışmalar diğer giderler için de yapılmıştır. Personel giderleri (ücret, ikramiye, SSS+işsizlik sigortası, sosyal yardım, kıdem ve ihbar tazminatı) insan kaynakları departmanın her bölüm için hazırladığı hesaplar üzerinden alınmıştır. Satınalma, satış, finans, insan kaynakları, bilgi işlem ve üst yönetim faaliyetlerinin, genel yönetim giderleri olarak sınıflandırılmış olması nedeniyle hazırlanacak olan dağılım tablolarının dışında incelenmektedir. Faaliyet Merkezlerinin Amortisman Kaynak Maliyetlerinin Belirlenmesi: Maddi duran varlıklar için işletmede normal amortisman yöntemi kullanılmaktadır. İşletmede amortisman kapsamında olan maddi duran varlıklar; binalar, makineler ve ekipmanlar, taşıma araçları ve program lisanslarıdır. Makinelerin amortisman 74 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL giderleri, direkt tüketilen kaynak maliyeti içindedir ve faaliyetlere metre kare bazlı dağılım anahtarı ile yüklenmektedir. Örnek dağılım Tablo 3’de gösterilmiştir. Tablo 3. Makine Amortisman Giderlerinin Faaliyet Merkezlerine Yüklenmesi Pres Makine Amortisman Giderleri (TL) 500TM 1200TR 600BP 38.980.125 % m² dağılım oranı Kazanç ÷20 yıl 0,02915 56.814 0,12961 252.611 0,12971 252.806 4.4.2.3. İkincil Faaliyet Maliyetlerinin Birincil Faaliyetlere Dağıtımı İkincil faaliyetler, birincil faaliyetlere destek veren ve ürünlerle aralarında doğrudan bir ilişki olmayan indirekt faaliyetlerdir. İndirekt faaliyetler olarak nitelenen bu tür faaliyetler en çok ilişkili oldukları faaliyetlere ilişki durumuna göre belirlenen dağılım anahtarları aracılığı ile yüklenirler. İşletmede, Üretim Kontrol, Kalite Kontrol, Makine Bakım ve Kalıp Bakım faaliyetleri ikincil faaliyetlerdir (Tablo 4). Maliyet dağıtım etkenleri, ana kaynak tüketimleri ile olan ilişkileri düşünülerek belirlenmiştir. Örneğin; Üretim kontrol bölümünün elektrik giderlerini ana faaliyetler olan pres ve kaynağa dağıtmak için dağılım anahtarı olarak Tablo 4 ‘de gösterildiği gibi pres ve kaynak m² alan oranı kullanılmıştır. Elektrik Gideri (TL) Tablo 4. İşletmede tüketilen giderlere örnek ve maliyet etkeni başına yükleme oranları Pres (Direkt pres) Kaynak (Direkt kaynak) Üretim Kontrol (P/K m² alan oranı) Kalite Kontrol (P/K m² alan oranı) Kalıp Bakım (Direkt pres) Makine Bakım (P/K m² alan oranı) 262.704 382.834 40.514 918 8.258 3.458 262.704 100 0 0 13.370 33 303 33 8.258 100 1.141 33 0 0 382.834 100 27.144 67 615 67 0 0 2.317 67 Her bir kaynak maliyeti benzer şekilde, aktarılacağı kaynakla ilişki durumuna göre faaliyetlere yüklenmektedir. Örneğin; seyahat maliyetleri için maliyet etkeni olarak pres ve kaynak bölümlerinin çalışan sayısının toplam personel sayısına oranı hesaplanmıştır. Bu orana göre toplam maliyetler pres ve kaynak süreçlerine yüklenmiştir. Diğer kaynaklar da faaliyet merkezlerine benzer şekilde dağılım anahtarları belirlenerek yüklenmektedir. Üretim Kontrol Seyahat Maliyetinin Pres Faaliyetine Yükleme Oranı: Toplam Faaliyet Maliyeti / (Pres Kişi Sayısı/Toplam Kişi Sayısı): 19.598 / (47/225)= 4.116TL / Üretim kontrol seyahat maliyeti 4.4.3. Maliyet Etkenlerinin Belirlenmesi Maliyet etkenleri bir faaliyet ile maliyet grubu arasındaki sebep-sonuç ilişkisini belirler. Bu aşamada işletmenin ana prosesleri olarak belirlenen indirekt departman maliyetleri her bölümün makinelerine dağıtılır. Bu örnekte makinelerin her biri ayrı bir faaliyet olarak belirlenmiştir. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 75 Genel giderlerin faaliyetlere yüklenmesi için kullanılan ikinci aşama maliyet etkenlerinin bir kısmı Tablo 5’de gösterilmiştir. Tablo 5. İkinci Aşama Maliyet Etkenleri Faaliyet Yağ+gaz giderleri Sarf giderleri Elektrik giderleri Su giderleri İkinci Aşama Maliyet Etkenleri Makine alanı (m²) Çalışma saati Elektrik kullanımı (kwXçalışma saati) Operatör sayısı Tutar (TL) 87.069 131.772 285.776 7.431 Makine faaliyet maliyetleri belirlendikten sonra maliyetler makinelere yüklenir. Pres faaliyet merkezinin toplam sarf maliyetlerinin faaliyet olarak düşünülen pres makinelerine yükleme oranları ve miktarları Tablo 6’da gösterilmektedir. Tablo 6. Pres Makinelerinin Toplam Pres Faaliyet Merkezinden Yüklenmesi 1-1 1-2 1-3 1-4 2-1 3-1 4-1 5-1 6-1 7-1 8-1 Toplam Çalışma 897 897 897 897 701 1782 998 1.263 1.615 1.052 1.540 12.537 saati Çalışma saati 0,072 0,072 0,072 0,072 0,056 0,142 0,08 0,101 0,129 0,084 0,123 1,000 dağılım oranı Sarf 9.424 9.424 9.424 9.424 7.371 18.729 10.486 13.276 16.974 11.053 16.188 131.773 maliyeti Toplam 131.773 TL Kaynak faaliyet maliyetleri de pres maliyetlerinde olduğu gibi makinelere yüklenmiştir. Ancak; mamul maliyetlerinde kaynak faaliyet maliyetlerinin iki aşamada hesaplanmasından dolayı kaynak faaliyet giderleri değişken ve sabit giderler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Sabit giderler, üretim olmasa dahi işletmenin katlanacağı maliyetlerken; değişken maliyetler üretim olduğu zaman katlanılan maliyetlerdir. 4.4.4. Maliyetlerin Faaliyet Merkezlerine Aktarılması ve Faaliyet Maliyetlerinin Mamullere Yüklenmesi Bu çalışmada; maliyetlerin ikinci aşama dağılımı da iki aşamada yapılmıştır. Yukarıda anlatıldığı gibi pres ve kaynak süreçleri ana faaliyet olarak belirlenerek diğer yardımcı faaliyetler bu iki ana sürece yüklenmiştir (Tablo 7). Bu ana faaliyetlernin maliyetleri de öncelikle mamul gibi düşünülen makinelere dağıtılmıştır. Bundan sonra ise elde edilen ana faaliyet maliyetleri mamullerle ilişkilendirilerek mamul maliyetleri hesaplanmıştır. Tablo 7. Mamul maliyetlerinin belirlenmesinde kullanılan maliyet etkenleri Dağıtılacak maliyet Pres prosesinde işçilik ve makine maliyetleri Kaynak prosesinde değişken makine maliyetleri Kaynak prosesinde sabit makine maliyetleri Makine kullanım amortisman maliyetleri Kaynak prosesinde işçilik maliyeti Maliyet etkeni Üretim miktarı ve operatör sayısı Üretim miktarı ve operatör sayısı Üretim miktarı Üretim miktarı Üretim miktarı 76 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Örnek Uygulama: Uygulama çalışmasında faaliyet tabanlı maliyet sistemi daha da detaylandırılarak, faaliyet giderlerinin mamullere yüklenmesi iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Faaliyet tabanlı maliyet sisteminin ikinci aşaması olan gider-mamul ilişkisi kurulurken öncelikle makineler mamul gibi düşünülerek gider dağılımı yapılmış, daha sonra ise mamul üretim seyrine göre parça maliyetleri hesaplanmıştır. Ayrıca, giderler öncelikle işçilik maliyetleri ve makine maliyetleri olarak ayrılmıştır. Pres Birim İşçilik Maliyeti: Toplam işçilik giderleri : 2.659.403 TL Toplam çalışma saati : 26.143,74 saat Operatör birim maliyeti : 2.659.403/26.143,74=101,72 TL/saat Makine Maliyetleri: Pres makine toplam giderleri : 2.239.339 TL Faaliyet maliyetleri birinci dağılımı yukarıdaki dağılım etkenleri doğrultusunda yapılmış ve örnek olarak dört pres makinesi alınmıştır. Faaliyet maliyetlerinin makinelere dağılımı Tablo 8’de gösterilmiştir. Tablo 8. Faaliyet Maliyetlerinin Makinelere Dağılımı Faaliyet Merkezleri Dağılım Oranları Sabit Maliyetler Değişken Maliyetler Faaliyet Maliyetleri Pres Dağıtılacak Maliyetler (I.Dağılım) Elektrik 285.776 Sarf 131.772 Su 7.431 Gaz+Yağ 87.069 Sigorta+Ekipman/Kalıp 321.501 Amortisman Makine Bakım +Kira/ 1.727.291 Lisans+ Amortisman Makine 484 Amortisman Maliyet Dağılım Etkenleri Elektrik kullanımı Çalışma saati Operatör sayısı T utar (T L) 3-1 4-1 6-1 7-1 0,091 0,136 0,137 0,137 25.988 38.943 39.268 39.268 0,142 18.729 10.486 16.974 11.053 983 749 519 601 3-1 4-1 0,08 6-1 7-1 0,129 0,084 0,132 0,101 0,07 0,081 Alan (m²) 0,13 0,146 0,138 0,137 11.294 12.736 11.774 11.974 Alan (m²) 0,13 0,146 0,138 0,137 41.702 47.026 44.213 43.985 Çalışma saati 0,142 0,08 Alan (m²) 0,13 0,146 0,138 0,137 0,129 0,084 199.805 111.873 181.080 117.918 Gerçekleşen çalışma saati 62,84 70,86 66,63 66,28 1782 998 1615 1052 59,81 Bir yıllık sabit çalışma saati 4022,8 Değişken maliyet 31,99 63,06 42,44 Sabit maliyet 119 78,32 111 49,8 Amortisman 62,84 70,86 66,63 66,28 İşçilik maliyeti 305,2 305,2 305,2 203,4 519 517,4 525,3 409,3 Toplam (TL) Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 77 Dağılım oranının hesaplanması: Tüm hesaplamalar ilgili dağılım etkeni üzerinden; makine değeri/toplam değer formülü baz alınarak hesaplanmıştır. Elektrik kullanım oranı (3-1) Çalışma saati oranı (3-1) Operatör sayısı Alan oran : 150kw/2.646kw =0,091 : 1.782saat/12.537saat =0,142 : 3 kişi/23kişi = 0,132 : 266 m²/2.051 m²= 0,130 Kaynak faaliyet maliyetleri de pres faaliyet maliyetleri gibi makinelere yüklenmiştir. Kaynak Birim İşçilik Maliyeti: Toplam işçilik giderleri : 8.498.869 TL Toplam çalışma saati : 207.439,22 saat Operatör birim maliyeti : 8.498.869/207.439,22 = 40,97 TL/saat Makine Maliyetleri: Kaynak makine toplam giderleri : 2.934.568 TL Faaliyet giderleri dağılımı sonucunda bulunan ve örnek uygulamada kullanılacak olan spot robot ve spot kaynak makineleri maliyetleri Tablo 9’da gösterilmiştir. Tablo 9. Ekipman Birim Maliyetleri Faaliyet Merkezleri Spot robotu Spot kaynak makinesi Ark kaynak makinesi Değişken Birim Maliyet (TL/saat) 2,52 1,56 1,34 Sabit Birim Maliyet (TL/ay) 1.014,90 382,02 305,67 FTM ile parça maliyetinin hesaplanması: Pres proses maliyeti: Üretim (3-1) presinde 3,36 saniyede gerçekleşmektedir. Buna göre; (519,04/3600sn)x3,36sn=0,4844 TL Kaynak proses maliyeti: Parça 4 adet spot makinesi, 1 adet spot robotu ve 1 adet ark kaynak makinesi kullanılarak birleştirilmektedir. Toplam kaynak süresi 228 saniyedir. Buna göre; Değişken maliyet : ((2,52+(1,56x4)+1,34)x228)/3600sn=0,6397 TL Sabit maliyet : ((1.014,9+(382,02x4)+305,67)/12.900adet=0,2208 TL Kaynak işçilik maliyeti : 40,97x(228/3600sn)=2,5948 TL Toplam kaynak maliyeti : 0,6397+0,2208+2,5948=3, 4553 TL A1 parçası toplam parça maliyeti: (Malzeme maliyeti) + (Pres maliyeti) + (Kaynak maliyeti) : (6,916)+(0,4844)+(3,4553)= 10,86 TL 78 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Geleneksel maliyet sistemi ile parça maliyetinin hesaplanması: Tablo 10. Geleneksel Maliyet Sistemi ile Parça Maliyetleri Toplam Gider (TL) Pres Faaliyeti Kaynak Faaliyeti 4.898.742 11.433.437 Toplam Üretim Süresi (sn) 29.521.692 1.180.362.600 Dağılım Oranı 0,166 0,01 Üretim Zamanı (sn) 3,36 228 A1 Parçası Proses Maliyeti (TL) 0,5578 2,28 Pres faaliyeti dağılım oranı: Toplam pres proses gideri/ Toplam pres çalışma saati: 4.898.742 / 29.521.692= 0,166 Pres proses maliyeti: 0,166x3,36=0,5578 TL (Tablo 10) Kaynak faaliyeti dağılım oranı: Toplam kaynak proses gideri / Toplam kaynak çalışma saati: 11.433.437/1.180.362.600= 0,010 Kaynak proses maliyeti: 0,01x228= 2,28 TL (Tablo 10) A1 parçası toplam parça maliyeti: (Malzeme maliyeti)+(Pres maliyeti)+(Kaynak maliyeti): (6,916)+ (0,5578)+(2,28)= 9,75 TL Benzer şekilde işletme içerisinde örnek parçalar seçilerek faaliyet tabanlı ve geleneksel sistemde maliyetleri hesaplanmış ve iki farklı yöntemin sonuçları Tablo 11’de karşılaştırılmıştır. Tablo 11. Geleneksel Maliyetlendirme ve FTM Sistemi Sonuçlarının Karşılaştırılması Parça A1 A2 A3 A4 A5 Geleneksel Maliyet (TL) 9,75 5,45 2,64 19,63 4,49 FTM ile Maliyet (TL) 10,86 6 2,94 21,13 4,82 % Fark -%11 -%10 -%11 -%8 -%7 Tablo 12’de görüldüğü gibi geleneksel sistemler ile FTM sistemi arasında çeşitli oranlarda farklar çıkmıştır. Geleneksel yöntemde faaliyet maliyetleri direkt ve endirekt olarak ayrıntılı şekilde analiz edilmezken FTM sisteminde söz konusu maliyetler ayrıntılı şekilde analiz edilerek faaliyet maliyetleri direkt ve endirekt maliyetler olarak makinelere dağıtılır (Akil, 2007). İşletmenin ürünlere ilişkin maliyetleri faaliyet tabanlı maliyet sistemi ile hesaplandığında, geleneksel yöntemle hesaplanan maliyetlerden fazlasıyla sapan maliyetler elde edilmektedir. Satış fiyatı hesaplanan maliyet değeri üzerine %10 kazanç oranı konularak tespit edilmektedir. Geleneksel maliyet yöntemine göre daha düşük hesaplanan maliyetler satış fiyatının daha düşük olarak hesaplanmasına neden olmaktadır. Faaliyet tabanlı maliyetler üzerinden hesaplanan satış fiyatları ile elde edilen kar miktarları ve artış değerleri aşağıdaki grafikte gösterilmiştir (Şekil 2). Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 2,50 %112 %113 %101 %120 2,11 2,00 (TL) 1,50 %100 0,29 0,50 -0,13 A1 -0,01 %80 %60 0,60 0,00 %74 %78 1,09 1,00 -0,50 79 0,48 0,46 0,13 %20 -0,04 A2 GMS'ne göre gerçekleşen kar (TL) A3 %40 A4 FTMS'ne göre gerçekleşen kar (TL) A5 %0 Kar Miktarındaki Artış (%) Şekil 2. Geleneksel Maliyet Sistemine ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemine Göre Kar Miktarlarının Karşılaştırılması Örneğin A1 parçasını inceleyecek olursak: Geleneksel maliyet sistemine göre, Maliyet: 9,75 TL Tahmini satış fiyatı: 9,75+(9,75*%10) = 10,73 TL Kazanç miktarı: (10,86-10,73) = (-0,13) TL zararına satış Faaliyet tabanlı maliyet sistemine göre; Maliyet: 10,86 TL Tahmini satış fiyatı: 10,86+(10,86*%10) = 10,73 TL Kazanç miktarı: (11,94-10,86) = 1,09 TL Kazanç miktarındaki artış; (1,09)- (-0,13) /1,09= %112 %10 olarak hedeflenen kazanç miktarının gerçekleşen maliyete göre zarar olduğu ve FTM ile yapılacak hesaplamalar ile kazanç miktarı oranında %112’lik bir artış olacağı tespit edilmiştir. 5. Sonuç Gün geçtikçe şiddeti artan rekabet ortamında zamanında ve mümkün olan en düşük maliyetle üretim yapmak işletmeler için zorunlu hale gelmiştir. Kar marjının yüksek tutulabilmesi için satış fiyatlarını yüksek tutmak yerine maliyetleri düşürmek hedeflenmektedir. Bu amaçla işletmeler öncelikle maliyetlerin doğru hesaplanabilmesi için maliyet sisteminde yeni yaklaşımlar uygulamaktadırlar. FTM sisteminin uygulama aşamasında, FTM’nin ikinci aşama faaliyet maliyet yüklemesi öncelikle mamuller yerine mamul gibi düşünülen makinelere yapılmıştır. Bu dağılım yapıldıktan sonra faaliyetlerin birim maliyetleri hesaplanarak, ürünlerle ilişkilendirilmiş ve ikinci aşamada ürün maliyetleri hesaplanmıştır. Böylece aynı süreci ancak farklı üretim ekipmanlarını kullanan ürünlerin, tükettikleri faaliyetler kadar maliyetlendirilmeleri sağlanmıştır. 80 Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL Faaliyet tüketim farklılıklarını dikkate alan FTM sistemine uygun olarak yapılan maliyet analizi ile parçaların maliyetleri daha gerçekçi düzeyde hesaplanabilmiştir. Geleneksel maliyet sistemlerinde faaliyet maliyetlerinin ürünlere yüklenmesi için işçilik veya makine saati gibi tek bir dağılım anahtarı kullanılmaktadır. Her ürün için tek bir dağılım oranı kullanıldığından, maliyetleri az veya fazla tüketen ürünler ayırt edilememekte ve doğru maliyetlendirme yapılamamaktadır. FTM sistemi ile analiz yapılırken ise parçaların tüm giderlerden sadece çalışma saatine göre pay alması yerine, her faaliyetin ayrı ve faaliyetle ilişkisi olan maliyet etkenlerine göre pay alması sağlanmıştır. Mamuller faaliyetleri tükettikleri kadar maliyetten pay almaktadır. Faaliyetler sürekli takip edildiği için katma değer yaratmayan faaliyetlerin tespit edilmesi kolaylaşmakta, hangi aşamada zarar riskinin olduğu açığa çıkmakta ve ilgili birim yöneticilerine daha doğru maliyet bilgileri sunulmaktadır. Böylece rekabetçi karlılık ortamında maliyetlerin kontrolü daha etkin şekilde sağlanabilmektedir. Faaliyet tabanlı maliyet sistemi kullanılarak, maliyetlerin geleneksel yönteme göre daha yüksek olduğu tespit edilmiş ve gerçekleşen kazanç miktarının gerçekte daha düşük olduğu görülmüştür. Yapılan çalışma sonucuyla faaliyet tabanlı maliyet sistemi kullanıma geçirilerek maliyetler ve satış fiyatı daha doğru şekilde hesaplanmış ve daha yüksek kazanç seviyesine ulaşılabilmiştir. 6. Referanslar Akın, O. (2004). Çağdaş maliyet yaklaşımlarından faaliyet tabanlı maliyetleme sistemi ve ekmek üretim işletmesinde bir uygulama. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 24, 117-134. Akil, Y. (2007). Proje yönetimi ve faaliyet tabanlı maliyet analizi.(Yüksek lisans tezi). Erişim adresi https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp Aksoylu, S. ve Dursun, Y. (2011). Pazarda rekabetçi üstünlük aracı olarak hedef maliyetleme. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11, 357-371. Alkan, A. T. (2005). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve bir uygulama. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1, 39-56. Altınbay, A. (2006). Etkin bir maliyet yönetim sistemi olarak hedef maliyetleme sistemi ve TMMT uygulaması. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16, 141-164. Altunay, M. A. (2007). Çağdaş maliyetleme sistemlerinden faaliyet tabanlı maliyetleme sistemi ve bir tekstil işletmesinde uygulanması. (Yüksek lisans tezi). Erişim adresi https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp Bekçi, İ. ve Negiz, N. (2011). Faaliyet tabanlı maliyetleme yönetiminin inşaat taahhüt işletmelerinde uygulanması. Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2, 119-136. Belgin, Ö. (2013). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve yönetimi. Kalkınmada Anahtar Verimlilik Dergisi, 291. Erişim adresi https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/ faaliyet-tabanli-maliyet-sistemi-ve-yonetimi/420 Büyükşalvarcı, A. (2006). Faaliyet tabanlı maliyetleme ve bankalarda bir uygulama. Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 10, 160-180. Cooper, R. ve Kaplan, R. (1992). Activity-based systems: Measuring the cost of resource usage. Accounting Horizons, Eylül, 1-14. Çabuk, Y. (2003). Geleneksel maliyet sistemlerine alternatif bir yaklaşım: Faaliyet Tabanlı maliyetleme. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 5(5), 109-116. Çam, M. (2006). Stratejik yönetim aracı olarak ekonomik katma değer (EVA) ve faaliyet tabanlı maliyet yönteminin (FTMY) birlikte kullanımı. Çukorova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(2), 95-118. Çankaya, F. ve Aygün, D. (2006). Faaliyet tabanlı maliyetleme: Kamu hastanesi uygulaması. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 93-119. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv … 81 Gersil, A. (2007). Üretim sistemleri ve teknolojilerindeki gelişmelerin ve küreselleşmenin geleneksel maliyet muhasebesine etkileri. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, 62(4), 107-123. İşgüden, B. (2008). Faaliyet tabanlı maliyetleme ve kısıtlar teorisinin karşılaştırılması. Erişim adresi http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/burcuisguden/001 Roztocki, N., Valenzuel, J. F., Porter, J. D., Monk, R. M. ve Needy, K. L. (2004). A procedure for smooth implementation of activity based costing in small companies. Engineering Management Journal, 16(4), 19-27. Unutkan, Ö. (2010). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve bir uygulama. Mali Çözüm Dergisi, 97, 87-106. Ülker, Y. ve İskender, H. (2005). Doğru maliyet hesaplamada güvenilir bir sistem: Faaliyet tabanlı maliyetleme ve John Deere örneği. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 189-217. Yıldız, Ş. (2008). Faaliyet tabanlı maliyetlemeye dayalı ekonomik katma değer analizi ve bir üretim işletmesi uygulaması (Doktora tezi). Erişim adresi https://tez.yok.gov.tr/ UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 83-95 DOĞRUDAN SERMAYE YATIRIMLARI, TİCARİ DIŞA AÇIKLIK VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ: TÜRKİYE VE BRICS ÜLKELERİ ÖRNEĞİ THE RELATIONSHIP BETWEEN FOREIGN DIRECT INVESTMENT, TRADE OPENNESS AND ECONOMIC GROWTH: THE CASE OF TURKEY AND BRICS COUNTRIES Nurgün TOPALLI Bozok Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü nurgun.topalli@bozok.edu.tr Geliş/Received: 09-09-2015, Kabul/Accepted: 11-11-2015 ÖZ: Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme ilişkisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için tartışılan bir konudur. Bu çalışmanın amacı, BRICS ülkelerinde ve Türkiye’de 1982-2013 döneminde doğrudan sermaye yatırımları, ticari dışa açıklık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi incelemektir. İlişkiyi incelemek amacıyla CADF birim kök testi ve Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi kullanılmıştır. Sonuçlar ekonomik büyümeden doğrudan yabancı yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik olduğunu göstermiştir. Ayrıca ekonomik büyüme ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. Doğrudan yabancı yatırımlar ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi saptanmıştır. Bireysel ülke sonuçlarına göre ise karma bulgular elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık, Panel Nedensellik ABSTRACT: Relationship between foreign direct investment and economic growth for developed and developing countries is controversial issue. The aim of this study is to examine relationship between foreign direct investment, trade openness and economic growth in the BRICS countries and in Turkey during the period 1982-2013. CADF unit root test and Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) causality test are employed to examine the relationship. The results indicate that there is uni-directional causality running from economic growth to foreign direct investment. Besides, there is found bi-directional causality between economic growth and trade openness. There is detected bi-directional causality between foreign direct investment and trade openness. According to individual country results it is obtained mixed evidence. Keywords: Economic Growth, Foreign Direct Investment, Trade Openness, Panel Causality JEL Classifications: C23, F13, F21 1.Giriş Ekonomide doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri olduğu kabul edilmektedir. Doğrudan sermaye yatırımlarının etkileri arasında ev sahibi ülkede sermaye birikimini artırması ve üretim sürecine yeni girdi ve teknolojilerin dâhil edilmesi yer almaktadır. Ayrıca yabancı sermaye yatırımının hammaddeyi ev sahibi ülkeden alması ve yerel firmalara ara malı satması üretim sürecinde arzı artırmaktadır. Ancak konu ile ilgili yapılan çalışmalardan karma sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmaların büyük bir bölümünde doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkisi olduğu 84 Nurgün TOPALLI sonucuna ulaşılırken diğer bir kısım çalışmada bu ilişkinin negatif olduğu tespit edilmiştir. Bazı çalışmalarda ise ilgili değişkenler arasında ilişki olmadığı yönünde bulgular elde edilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımı, ticaret ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından önemini korumaktadır. Özellikle sermaye birikimi ve teknoloji gelişimi bakımından yetersiz olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, doğrudan sermaye yatırımlarını ve ticareti hem bu açığın kapatılması hem de işsizliğin azaltılmasında önemli bir politika aracı olarak görmektedir. Bu nedenle ilgili değişkenler arasındaki ilişkinin ve yönünün belirlenmesi uygulanacak ekonomi politikalarını yakından ilgilendirmektedir. Teorik olarak doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi geleneksel model ve yeni büyüme modellerinde farklılaşmaktadır. Neo-klasik analizde doğrudan sermaye yatırımlarının uzun dönem büyüme oranı üzerindeki etkisi teknolojik ilerleme ya da emek gücündeki büyüme aracılığıyla gerçekleşmektedir. Ancak bu iki faktör dışsal olarak kabul edilmektedir. Neoklasik model, teknolojik ilerlemenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi üzerinde dururken teknolojik ilerlemenin nedenlerini açıklamamıştır. Yeni büyüme modellerinde ise hem teknolojik ilerleme hem de belirleyicilerinin üzerinde durulmaktadır. Büyümenin temel dinamikleri olarak yenilik, buluş ve yaratıcılık gibi kavramlar kabul edilmektedir. Teknolojik ilerleme bir takım girdilere bağlı olup, doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ve beşeri sermayeye dayandırılmaktadır. Doğrudan sermaye yatırımlarından kaynaklanan teknolojik yayılma uzun dönemde büyümeyi teşvik etmektedir. Yeni büyüme modellerine göre uluslararası ticareti, rekabeti, yenilik ve değişimi teşvik eden politikalar büyümeyi artıracaktır. Bunun aksine değişimi kısıtlayan politikalar ise zamanla büyümeyi yavaşlatacaktır (Belloumi, 2014) Dış ticaret ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki Neo-klasik iktisatta üzerinde önemle durulan bir konudur. Ekonomik büyümenin en önemli belirleyicilerinden birinin ihracat olduğu kabul edilmektedir. Helpman ve Krugman (1985) çalışmasında ölçek ekonomileri sayesinde ülkelerin teknoloji transferini gerçekleştirmesi ve üretimde uzmanlaşma sağlaması sonucu ihracatın ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkilerinin olduğu belirtilmektedir. Bhagwati (1988) tarafından ihracat ve ekonomik büyüme arasında karşılıklı etkileşim olduğu kabul edilmektedir. İhracat sonucu emek verimliliğindeki artış ve teknolojik ilerleme ülkeye göreli bir üstünlük sağlarken, ekonomik büyüme sonucu ülkenin mal arzı ve talebi yükselmektedir. Easterly (2007) tarafından ihracatın kaynak dağılımında etkinlik sağlayarak ve piyasaya girişleri kolaylaştırarak ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği kabul edilmektedir (Hye, Wizart, Lau, 2013). Dünya geneline bakıldığında son yıllarda gelişmekte olan ülkelere ve yükselen piyasalara doğrudan sermaye akımlarında artış olduğu gözlenmektedir. Örneğin 2014 yılında gelişmekte olan ülkelere olan doğrudan sermaye akımları %2 artarak 681 milyar dolara ulaşmıştır. Bu yükselişte gelişen Asya ekonomileri (Doğu Asya, Güney-Doğu Asya ve Güney Asya) başta yer almaktadır. 2014 yılında Asya’ya doğrudan sermaye girişlerinde yaklaşık %9 oranında bir artış olmuş ve doğrudan sermaye yatırımları 465 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Özellikle Çin’e gelen doğrudan sermaye akımları 2013 yılından 2014 yılına yaklaşık %4 oranında artmış Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 85 ve 129 milyar dolara ulaşmıştır. Hindistan’a yönelik doğrudan sermaye akımlarında da yaklaşık %22 oranında önemli bir artış gerçekleşmiştir. Brezilya’da ise birincil sektördeki doğrudan yabancı sermaye yatırımlardaki sert düşüş, imalat ve hizmetler sektöründeki yükseliş ile dengelenerek 2013 yılı düzeylerinde kalınmasına neden olmuştur. Güney Afrika’ya yönelik doğrudan sermaye yatırımlarında ise %2’lik bir düşüş gerçekleşerek doğrudan sermaye yatırımları 11 milyar dolara gerilemiştir. 2014 yılında BRICS ülkelerinin dünya genelinde doğrudan sermaye girişindeki payı %21 ve doğrudan sermaye miktarı 252 milyar dolardır. 2014 yılında en çok doğrudan sermaye yatırımı alan ülke ise Çin olmuştur. UNTACD (2015) raporuna göre Türkiye 2014 yılında Batı Asya ülkeleri arasında en çok yatırım alan ülke olmakla birlikte, doğrudan sermaye yatırımları yaklaşık %2 oranında azalarak 12 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir (UNCTAD, 2015). Doğrudan sermaye yatırımları, ticari açıklık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi yükselen ekonomiler ya da gelişmekte olan ülkeleri dikkate alınarak inceleyen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak, BRICS ülkelerini ve Türkiye’yi inceleyen sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. BRICS ülkelerinin, özellikle Çin ve Hindistan’ın dünya üretiminde ve ekonomik büyümede önemli paya sahip olmaları bu ülkelerle ilgili gelişmelerin güncelliğini korumaktadır. Çalışmada BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemine ait reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH), net yabancı sermaye girişi ve ticari dışa açıklık yıllık verileri kullanılmıştır. Analiz başlangıç yılı 1980’li yıllar olarak tercih edilmiştir. Çünkü 1980’li yıllar dünya genelinde küreselleşme eğilimlerinin arttığı, ülkelerin gerek mal ve hizmet gerekse finansal olarak serbestleşmelerinin yaşandığı bir dönem olmasıdır. Analiz bitiş yılı ise verilerin elde edilebilirliğine göre belirlenmiştir. Geçmişte yapılan çalışmaların büyük bir bölümünde doğrudan sermaye yatırımları, ticari dışa açıklık ve ekonomik büyüme ilişkisi Granger nedensellik, VECM modeli ya da panel VECM yöntemleri ile sınanmıştır. Çalışmada değişkenler arasındaki ilişki CADF birim kök testi ile Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi kullanılarak incelenmiştir. Bu sayede hem panel sonuçları hem de bireysel ülke sonuçları elde edilmiştir. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde konu ile ilgili uygulamalı çalışmalar özetlenmiştir. Üçüncü bölümde kullanılan veriler ve yöntemler üzerinde durulmuş ve dördüncü bölümde elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Son bölümde ise uygulama sonuçları çerçevesinde genel bir değerlendirme yapılmıştır. 2. Literatür Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki üç doğrultuda incelenmektedir. İlk olarak “doğrudan sermaye yatırımlarına bağlı büyüme (FDIledgrowth)” hipotezine göre doğrudan sermaye akımları ev sahibi ülkede sermaye stokunu, yeni iş imkânlarını artırarak ve teknoloji transferini kolaylaştırarak ekonomik büyümeyi teşvik etmektedir. İkinci bir grup görüş ise “büyümeye bağlı doğrudan sermaye akımları (market size)” hipotezini desteklemektedir. Bu hipoteze göre büyümedeki artış ev sahibi ülkede yeni yatırım fırsatları yaratarak daha fazla sermaye girişine neden olabilmektedir. Son grup çalışma sonuçları ise FDI ve ekonomik büyüme arasında ilişki olmadığı yönünde bulguları doğrulamaktadır (Abbes, Mostefa, Seghir, Zakarya, 2015). Çok sayıda çalışmada ekonomik büyüme ve doğrudan sermaye yatırımları arasındaki eşbütünleşme ilişkisi farklı değişkenler kullanılarak incelenmiştir 86 Nurgün TOPALLI (Borensztein, Gregorio, Lee (1998); De Mello (1999); Zhang (2001); Alguacil, Cuadros, Orts (2002); Balasubramanyam, Salisu, Sapsford (2006); Vu, Gangnes, Noy (2008); Pradhan (2009); Leitao (2010); Jadhav (2012); Abbes ve öte., (2015); Albulescu (2015)). Diğer bir grup çalışmada ise doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin yönü nedensellik testleri kullanılarak incelenmiştir. Örneğin Alguacil ve öte., (2002) çalışmasında Meksika’nın 1980: 1-1996: 4 dönemi TodaYamamoto ve Dolado- Lutkepohl nedensellik testleri kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve ihracattan büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. 23 gelişmekte olan ülkenin 1978-1996 döneminin panel eşbütünleşme ve Granger nedesellik testi ile incelendiği Basu, Chakraborty, Reagle (2003) çalışması sonucu açık ekonomilerde doğrudan yatırımlar ve büyüme arasında çift yönlü nedensellik olduğu tespit edilmiştir. Kapalı ekonomilerin de incelendiği çalışmada, bu ülkelerde kısa dönemde çift yönlü nedensellik, uzun dönemde ise büyümeden doğrudan sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Choe (2003) çalışmasında panel VAR modeli kullanılarak 80 ülkenin 1971-1995 dönemi analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve büyüme arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ancak ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru olan ilişkinin, doğrudan yatırımlardan büyüme doğru olan ilişkiden daha kuvvetli olduğu gözlemlenmiştir. Alıcı ve Ucal (2003) çalışmasında Türkiye’nin 1987: I-2002: IV dönemine ait ihracat, doğrudan sermaye akımları ve sanayi üretim endeksi serileri arasındaki nedensellik ilişkisi Toda-Yamamoto yaklaşımı ile test edilmiştir. Nedensellik sonuçlarına göre ihracattan ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik bulunmuştur. Ancak doğrudan sermaye yatırımları ve ihracat arasında nedensellik ilişkisi elde edilememiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasında da nedensellik ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Panel Granger nedensellik testi kullanılarak 8 Doğu ve Güney Doğu Asya ülkesinin 1986-2004 döneminin incelendiği Hsiao ve Hsiao (2006) çalışması sonucunda doğrudan sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü, doğrudan sermaye yatırımlarından ihracata doğru tek yönlü, ekonomik büyüme ve ihracat arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulunmuştur. Pradhan (2009) panel nedensellik yönteminin kullanıldığı çalışmasında ASEAN ülkelerinin 1970-2007 dönemi incelenmiştir. Çalışma sonucunda Malezya dışındaki diğer ASEAN ülkelerinde (Endonezya, Filipinler, Singapur, Tayland) doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik elde edilmiştir. Ancak Malezya’da doğrudan yatırımlar ve ekonomik büyüme arasında nedensellik ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ericsson ve Irandoust (2010) çalışmasında Toda ve Yamamoto (1995), Yama ve Toda (1998) nedensellik testi kullanılarak Danimarka, Finlandiya, Norveç, İsveç’in 1990-1997 dönemi analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda Norveç için doğrudan sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 87 olduğu tespit edilmiştir. İsveç için değişkenler arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu; ancak Finlandiya ve Danimarka için nedensellik ilişkisi olmadığı bulguları elde edilmiştir. Şimşek ve Kadılar (2010) çalışmasında sınır testi yaklaşımı ve Johansen Eşbütünleşme testi kullanılarak Türkiye’nin 1960-2004 dönemi analiz edilmiştir. Çalışmada yıllık reel GSYİH, reel ihracat ve yükseköğrenime kayıt miktarı değişkenleri kullanılmıştır. Çalışma sonucunda uzun ve kısa dönemde beşeri sermaye ve ihracattan GSYİH’ya doğru, kısa dönemde beşeri sermayeden GSYİH’ya doğru nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Ayrıca kısa dönemde GSYİH’dan beşeri sermayeye doğru nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çin’in 1983-2001 döneminin ARDL yöntemi ve Granger nedensellik testi ile incelendiği Mah (2010) çalışması sonucunda ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu bulunmuştur. ARDL ve VECM yöntemi ile Hırvatistan’ın incelendiği Dritsaki ve Stiakakis (2014) çalışmasında ise doğrudan yatırımlardan ekonomik büyümeye doğru nedensellik ilişkisi elde edilemezken, ihracat ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. Yılmaz, Kaya, Akıncı (2011) çalışmasında Granger nedensellik testi kullanılarak Türkiye’nin 1980-2008 dönemi incelenmiştir. Elde edilen bulgular doğrudan yabancı yatırımlardan ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğunu ve doğrudan yatırımların ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkileri olduğunu göstermiştir. Jadhav (2012) çalışmasında BRICS ülkelerinin 2000-2009 dönemi incelenmiştir. Panel birim kök testi ve çoklu regresyon analizinin kullanıldığı çalışma sonucunda üç önemli bulgu elde edilmiştir. İlk olarak, BRICS ülkelerinde ekonomik faktörler (piyasa büyüklüğü, ticarete açıklık ve doğal kaynaklar), kurumsal ve politika faktörlerinden daha etkili olmaktadır. İkinci olarak, BRICS ülkelerinde piyasa büyüklüğü FDI girişinin en önemli belirleyicisi olarak tespit edilmiştir. Piyasa büyüklüğü ve ticarete açıklık FDI girişini pozitif olarak etkilemektedir. Ayrıca doğal kaynak erişilebilirliği, hukukun üstünlüğü, ses ve hesap verilebilirlik değişkenleri de istatistiksel olarak anlamlıdır. Çeştepe, Yıldırım, Bayar (2013) çalışmasında Türkiye’nin doğrudan sermaye girişi, ekonomik büyüme, ithalat ve ihracat verileri Toda-Yamamoto yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Türkiye’nin 1974-2011 döneminin incelendiği çalışma sonucunda ihracattan doğrudan sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü, ekonomik büyümeden ihracata doğru tek yönlü ve ithalattan ihracata doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu bulguları elde edilmiştir. Göçer (2013) Türkiye’nin 1992: 1-2012: 3 dönemini sınır testi yaklaşımı ve Granger nedensellik analizi ile incelendiği çalışmasında reel GSYİH değişim oranı, net yabancı doğrudan yatırımlar ve ihracat serileri kullanılmıştır. Çalışma sonucunda doğrudan yatırımların zayıf olarak, ihracatın ise güçlü olarak büyümenin nedeni olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca doğrudan yatırımlardan ihracata olan nedensellik ilişkisinin de güçlü olduğu bulgusu elde edilmiştir. 88 Nurgün TOPALLI Szkorupova (2014) çalışmasında doğrudan sermaye yatırımları, ekonomik büyüme ve ihracat arasındaki ilişkiyi Johansen Eşbütünleşme Testi ve VECM modeli ile incelenmiştir. Slovakya’nın 2001: 2-2010: 4 döneminin incelendiği çalışma sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve ihracattan ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. Tunus’un 1970-2008 döneminin Granger nedensellik testi ile incelendiği Belloumi (2014) çalışmasında kısa dönemde doğrudan sermaye yatırımları, ekonomik büyüme ve ticarete açıklık değişkenleri arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. 65 ülkenin 1980-2010 döneminin panel nedensellik testi ile incelendiği Abbes ve öte. (2015) çalışmasında ise karma sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin Asya ve Pasifik, Ortadoğu, Kuzey Amerika, Kuzey Afrika, Orta Amerika ülkelerinde doğrudan sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik tespit edilirken, Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde ise değişkenler arasında çift yönlü nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gerceker (2015) çalışmasında Türkiye’nin 1998: 1-2014: 3 dönemi VAR modeli kullanılarak incelenmiştir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme serilerinin kullanıldığı çalışma sonucunda değişkenler arasında eşbütünleşme ilişkisi olmadığı bulgusu elde edilmiştir. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar farklı sonuçların elde edildiğini göstermektedir. Bu sonuçların elde edilmesinde tahmin yöntemlerinin ve verilerin farklı olması etkili olabilmektedir. Çalışmaların farklı sonuçlar göstermesinin diğer bir nedeni ülke ile ilgili spesifik verilerin elde edilmesinin her zaman mümkün olmamasıdır. Son olarak ise analize dâhil edilen ülkelerin farklı olması (gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş) bu ülkelerin farklı karakteristik özellikler göstermesine neden olarak sonuçları etkileyebilmektedir. 3. Yöntem ve Veri Çalışmada BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemi yıllık verileri kullanılmıştır. BRICS ülkelerinden Rusya’nın Sovyetler Birliği döneme ait verileri elde edilemediği için analize dâhil edilmemiştir. Çalışmada serilerin birim kök içerip içermediği panel birim kök testi CADF ve değişkenler arasındaki ilişki Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi ile sınanmıştır. Tablo 1. Değişkenlerin Tanımlanması Değişkenler Açıklama Kaynak FDI Doğrudan sermaye yatırımları, Net giriş (% GSYİH) Dünya Bankası GSYİH Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (2005 yılı dolar cinsinden) Dünya Bankası TRA Ticari dışa açıklı k(% GSYİH) Dünya Bankası Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 89 Çalışmada Belloumi (2014) ve Jadhav (2012) çalışmalarına dayanarak ticari dışa açıklık ve doğrudan sermaye yatırımlarının GSYİH içindeki payı, ekonomik büyüme değişkenin yerine ise reel GSYİH verisi kullanılmıştır. 3.1. CADF Birim Kök Testi Pesaran (2007) tarafından geliştirilen CADF testi eşitlik 1’deki regresyon modeline dayanmaktadır. t istatistiği ti (N,T) eşitlik 2’de verilmiştir (Pesaran, 2007): y it i bi y i ,t 1 c i y t 1 d i y t eit y 'i M ti ( N ,T ) ˆ ( y ' i . 1 M w y i1 w y i . 1 ) 1 2 (1) (2) Panel istatistiğinin hesaplanması ise aşağıdaki eşitlikten elde edilmektedir: CIPS ( N , T ) t bar N 1 N t ( N ,T ) i i 1 (3) Hesaplanan CIPS istatistiği her bir yatay kesitin t istatistiklerinin ortalaması alınarak hesaplanmaktadır. 3.2 Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Nedensellik Testi Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi seriler aynı düzeyden durağan olmadığında, yani serlerin bir kısmı I(0) ve bir kısmı I(1) olduğunda ve değişkenler arasında eşbütünleşme ilişkisi tespit edilemediğinde de kullanılabilen bir testtir (Emirmahmutoğlu ve Köse, 2011). İki değişkenli VAR modeli aşağıdaki şekilde kurulmaktadır: x it ix yit x i k i d max i j 1 k i d max i j 1 A11 ,ij x i ,t j A21,ij xi ,t j k i d max i A j 1 12 , ij k i d max i A j 1 22 ,ij y i ,t j u ix,t (4) yi ,t j uix,t (5) dmaxi sistemdeki her bir i için maksimum bütünleşme düzeyini göstermektedir. 4. Bulgular CADF birim kök testi sonuçları Tablo 2’de özetlenmiştir. 90 Nurgün TOPALLI Tablo 2. CADF Birim Kök Testi Sonuçları GSYİH FDI TRA CADFCADFCADFGecikme Gecikme İstatistiği İstatistiği İstatistiği Brezilya 4 -2,08 2 -2,322 2 -3,625 Düzeyde Çin 3 -2,25 2 -2,168 2 -1,046 Sabitli Model Hindistan 2 -3,48 2 -1,750 4 -2,972 G. Afrika 5 -1,77 2 -2,507 2 -0,865 Türkiye 4 -2,33 2 -2,455 2 -2,772 Panel ist. -2,38** -2,240 -2,256 GSYİH FDI TRA Ülke Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Brezilya 4 -3,505 2 -2,234 2 -2,642 Düzeyde Çin 3 -2,604 3 -1,022 2 -1,042 Sabitli ve Trendli Hindistan 2 -4,281 2 -1,230 4 -2,222 Model G. Afrika 5 -1,632 2 -3,142 2 -1,982 Türkiye 4 -3,415 3 -2,428 2 -3,193 Panel ist. -3,087** -2,011 -2,216 GSYİH FDI TRA Ülke Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Brezilya 4 -2,695 2 -2,857 2 -3,190 Birinci Çin 2 -2,607 3 -2,565 2 -2,516 Farkta Sabitli Hindistan 3 -5,044 2 -3,721 2 -3,322 Model G. Afrika 4 -3,075 2 -3,633 5 -2,993 Türkiye 4 -3,780 3 -3,234 2 -3,971 ‐3,202* Panel ist. -3,440* -3,199* GSYİH FDI TRA Ülke Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Birinci Brezilya 4 -2,639 2 -2,799 2 -3,195 Farkta Çin 2 -3,179 3 -2,629 2 -3,023 Sabitli ve Hindistan 2 -3,391 2 -3,641 2 -3,532 Trendli G. Afrika 5 -2,087 2 -3,567 5 -2,706 Model Türkiye 4 -4,336 3 -3,126 2 -3,872 Panel ist. -3,127 * -3,152* -3,265* Not Gecikme uzunlukları, Schwarz bilgi kriterine göre belirlenmiştir.***,**,* sıfır hipotezinin sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyinde reddedildiğini göstermektedir. Panel istatistiği kritik değerleri, sabitli modelde -2,57 (%1), -2,33 (%5) ve -2,21 (%10) (Pesaran 2007, tablo II(b), s: 280) ; sabit ve trendli modelde -3,10 (%1), -2,86 (%5) ve -2,73 (%10) (Pesaran 2007, tablo II(c), s: 281) alınmıştır. Panel istatistiği, CADF istatistiklerinin ortalamasıdır. Ülke Gecikme Çalışmada GSYİH serisi için %5 anlamlılık düzeyinde “birim kök vardır” boş hipotezi reddedilmektedir. Diğer bir ifadeyle GSYİH serisi hem sabitli hem de sabitli ve trendli modelde durağan yani I(0)’dır. FDI ve TRA serileri için %5 ve %1 anlamlılık düzeyinde “birim kök vardır” boş hipotezi reddedilememektedir. Bu iki seri birinci farklarında, I(1) düzeyinde durağanlık göstermektedir. Değişkenlerin I(0) ve I(1) gibi farklı düzeylerde durağan olmaları nedeniyle Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi uygulanmıştır. Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Panel Granger Nedensellik testi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir. Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 91 Tablo 3. Panel Granger Nedensellik Testi Sonuçları Boş Hipotez FDI Granger nedeni değildir GSYİH GSYİH Granger nedeni değildir FDI TRA Granger nedeni değildir GSYİH İstatistik 8,702619 48,20394*** 33,99945*** GSYİH Granger nedeni değildir TRA 50,24539*** TRA Granger nedeni değildir FDI 16,63476* FDI Granger nedeni değildir TRA 16,91072* Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir. Olasılık Değeri 0,560539 5,70E-07 0,000185 2,41E-07 0,082847 0,076363 GSYİH ve FDI arasındaki nedensellik ilişkisi sonuçlarına göre “GSYİH Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. “FDI Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi ise %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilememiştir. İlgili ülkelerde ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi elde edilmiştir. GSYİH ve TRA arasındaki nedensellik ilişkisi sonuçlarına göre “GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. “TRA Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi de %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. İlgili ülkelerde ekonomik büyüme ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. FDI ve TRA arasındaki nedensellik ilişkisi sonuçlarına göre “FDI Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. Benzer şekilde “TRA Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi de %10 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. İlgili ülkelerde doğrudan sermaye yatırımları ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Panel Granger Nedensellik testi aynı zamanda bireysel ülke sonuçlarının elde edilmesine izin vermektedir. Aşağıdaki Tablo 4’de ilgili ülkelerin bireysel nedensellik testi sonuçlarına yer verilmiştir. Tablo 4. FDI ve GSYİH Arasındaki Nedensellik İlişkisi Boş Hipotez Ülke Gecikme Sayısı İstatistik Brezilya 1 0,975761 Çin 2 0,259900 FDI Granger nedeni değildir Hindistan 3 4,423850 GSYİH G. Afrika 1 0,194277 Türkiye 2 2,315448 Brezilya 1 1,586235 Çin 2 1,328008 GSYİH Granger nedeni değildir Hindistan 3 34,03230* FDI G. Afrika 1 3,172299* Türkiye 2 7,650710* Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir. Olasılık Değeri 0,331148 0,721096 0,234761 0,662540 0,290808 0,217576 0,421792 0,002217 0,085026 0,060177 Panele dahil olan tüm ülkeler için “FDI Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi reddedilememiştir. Diğer taraftan “GSYİH Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye için reddedilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki nedensellik ilişkisi ülke bazında dikkate alındığında Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye için ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik 92 Nurgün TOPALLI ilişkisi tespit edilirken, Brezilya ve Çin için değişkenler arasında nedensellik ilişkisi elde edilememiştir. Tablo 5. TRA ve GSYİH Arasındaki Nedensellik İlişkisi Boş Hipotez Ülke Gecikme Sayısı İstatistik Prob-değeri Brezilya 2 2,325895 0,289744 Çin 3 13,37338** 0,043798 TRA Granger nedeni Hindistan 3 15,18254** 0,032520 değildir GSYİH G. Afrika 2 7,622583* 0,060623 Türkiye 1 0,009483 0,923070 Brezilya 2 2,101434 0,313817 Çin 3 12,91944** 0,047270 GSYİH Granger Hindistan 3 28,59388** 0,004521 nedeni değildir TRA G. Afrika 2 7,754290* 0,058569 Türkiye 1 2,301157 0,139746 Not: *,**,*** sırasıyla %10 anlamlılık düzeyini, %5 anlamlılık düzeyini ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir “GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %5 anlamlılık düzeyine göre Çin, Hindistan ve %10 anlamlılık düzeyinde G. Afrika için reddedilmiştir. Ancak “GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi Brezilya ve Türkiye için reddedilememiştir. “TRA Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi ise Çin ve Hindistan için %5 anlamlılık düzeyine göre reddedilirken, G. Afrika için %10 anlamlılık düzeyinde reddedilmiştir. Elde edilen bulgular Çin, Hindistan ve Güney Afrika’da ticari dışa açıklık ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğunu göstermektedir. Buna karşın Brezilya ve Türkiye için ticaret ve ekonomik büyüme değişkenleri arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Tablo 6. TRA ve FDI Arasındaki Nedensellik İlişkisi Boş Hipotez Ülke Gecikme Sayısı İstatistik Brezilya 2 5,131291 Çin 1 0,001601 TRA Granger nedeni değildir Hindistan 3 5,664072 FDI G. Afrika 1 4,152332* Türkiye 1 0,258399 Brezilya 2 2,519664 Çin 1 1,889299 FDI Granger nedeni değildir Hindistan 3 9,962945* TRA G. Afrika 1 1,204097 Türkiye 1 0,030706 Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir Olasılık Değeri 0,120046 0,968345 0,180325 0,050480 0,614940 0,270890 0,179462 0,079098 0,281234 0,862075 “TRA Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre sadece Güney Afrika için reddedilmiştir. Diğer ülkelerde ilgili hipotez reddedilememiştir. “FDI Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre Hindistan için reddedilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ticaret arasındaki nedensellik testi sonuçlarına göre Güney Afrika için ticari dışa açıklıktan doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü, Hindistan için doğrudan sermaye yatırımlarından ticari dışa açıklığa doğru tek yönlü nedensellik olduğu bulunmuştur. Brezilya, Çin ve Türkiye için ise ilgili değişkenler arasında nedensellik ilişkisi olmadığı gözlemlenmiştir. Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 93 5. Sonuç Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki ülkeler açısından güncelliğini koruyan bir konudur. Literatürde doğrudan sermaye yatırımlarının hem sermaye birikimi hem de teknoloji transferi bakımından ev sahibi ülkeye faydaları olduğu yönünde genel bir görüş hâkimdir. Ancak ilgili çalışmalar doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyümeyi olumlu etkileyebileceği gibi negatif olarak da etkileyebileceğini göstermiştir. Bu nedenle ekonomik büyüme ve doğrudan sermaye yatırımları arasındaki ilişkinin yönünün belirlenmesi uygulanacak ekonomi politikaları açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemi reel GSYİH, net yabancı sermaye girişi ve ticari dışa açıklık yıllık verileri kullanılmıştır. İlgili değişkenlerin durağanlık düzeyleri CADF birim kök testi ile nedensellik ilişkisi Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi kullanılarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen bulgulara göre panelde ekonomik büyümeden doğrudan sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Bu sonuç tüm panel için ekonomik büyümenin doğrudan sermaye yatırımlarını artıracağı hipotezini destekler niteliktedir. Bu hipoteze göre büyümedeki artış ev sahibi ülkede yeni yatırım fırsatları yaratarak daha fazla sermaye girişine neden olabilmektedir. İlgili ülkelerde ekonomik büyüme ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ticari dışa açıklık ve ekonomik büyümenin birbirini desteklediğini söylemek mümkündür. Doğrudan sermaye yatırımları ve ticari dışa açıklık arasında benzer şekilde çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu bulgusu elde edilmiştir. Diğer bir ifadeyle doğrudan sermaye yatırımlarının ilgili ülkeye girişi ülkenin daha fazla mal ve hizmet alıp satmasına neden olurken, ülkenin dışa açık bir ticaret politikası izlemesi ülkeye daha fazla doğrudan sermaye yatırımları girişini teşvik etmektedir. İlgili sonuçlar Basu (2003), Hsiao ve Hsiao (2006), Mah (2010), Dritsaki ve Stiakakis (2014) çalışmaları ile tutarlıdır. Ülkelerin bireysel sonuçlarından ise karma bulgular elde edilmiştir. Örneğin Türkiye’de ilgili dönemde sadece ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik olduğu tespit edilmiştir. Ticari açıklık ile doğrudan sermaye yatırımları ve ticari açıklık ile ekonomik büyüme arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda Türkiye’de doğrudan sermaye yatırımlarının artırılmasına yönelik teşvik edici yapısal ve kurumsal düzenlemelere ağırlık verilmesi gerekmektedir. Çalışma sonuçları politika yapıcılar ve hükümet açısından önemli çıkarımlar içermektedir. Doğrudan sermaye yatırımlarının ülkeye çekilmesinde ekonomik büyümeyi teşvik edici politikaların öne çıkarılması gerekmektedir. Özellikle serbest ticaret politikalarının uygulanması doğrudan sermaye yatırımlarını teşvik ederek ülkenin gereksinim duyduğu sermaye birikimi ve teknoloji transferinin sağlanmasına yardımcı olacaktır. Konu ile ilgili yapılacak diğer çalışmalarda ülkelerin kurumsal ve politik faktörlerinin de analize dâhil edilmesi önemli katkılar sağlayacaktır. 6. Referanslar Abbes, S. M., Mostefa, B., Seghir, G. M. ve Zakarya, G. Y. (2015). Causal interaction between FDI, and economic growth: Evidence from dynamic panel co-integration. Procedia Economics and Finance, 23, 276-290. Albulescu, C. T. (2015). Do foreign direct and portfolio investments affect long-term economic growth in Central and Eastern Europe?. Procedia Economics and Finance, 23, 507-512. 94 Nurgün TOPALLI Alguacil, M. T., Cuadros, A. ve Orts, V. (2002). Foreign direct investment, exports and domestic performance in Mexico: A causality analysis. Economic Letters, 77, 371-376. Alıcı, A. A. ve Ucal, M. Ş. (2003). Foreign direct investment, exports and output growth of Turkey: causality analysis. European Trade Study Group (ETSG) Fifth Annual Conference içinde (1-17.ss.). http: //www.etsg.org/ETSG2003/papers/alici.pdf [Erişim Tarihi: 3/11/2015]. Balasubramanyam, V. N., Salisu, M. ve Sapsford, D. (2006). Foreign direct investment as an engine of growth. The Journal of International Trade & Economic Development, 8(1), 2740. Basu, P., Chakraborty, C. ve Reagle, D. (2003). Liberalization, FDI, and growth in developing countries: A panel cointegration approach. Economic Inquıry, 41(3), 510-516. Belloumi, M. (2014). The relationship between trade, FDI, and economic growth in Tunisia: An application of the autoregressive distributed lag model. Economic Systems, 38, 269287. Borenszteın, E., Gregorio, J. D. ve Lee, J. W. (1998). How does foreign direct investment affect economic growth?. Journal of International Economics, 45, 115-135. Çeştepe, H., Yıldırım, E. ve Bayar, M. (2013). Doğrudan yabancı yatırım, ekonomik büyüme ve dış ticaret: Toda-Yamamoto yaklaşımıyla Türkiye’den nedensellik kanıtları. Akdeniz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 27, 1-37. Choe, J. II. (2003). Do foreign direct investment and gross domestic investment promote economic growth?. Review of Development Economics, 7(1), 44-57. De Mello, L. R. (1999). Foreign direct investment-led growth: Evidence from time series and panel data. Oxford Economic Papers, 51, 133-151. Dritsaki, C. ve Stiakakis, E. (2014). Foreign direct investment, exports, and economic growth in Croatia: A time series analysis. Procedia Economics and Finance, 14, 181-190. Emirmahmutoğlu, F. ve Köse, N. (2011). Testing for Granger causality in heterogeneous mixed panels. Economic Modelling, 28, 870-876. Ericsson, J. ve Irandoust, M. (2010). On the causality between foreign direct investment and output: A comparative study. The International Trade Journal, 15(1), 1-26. Gerceker, M. (2015). The relationship between foreign direct investments and economic growth in Turkish economy: An empirical analysis for the period of 1998-2014. Journal of Economics, Finance and Accounting-(JEFA), 2(2), 253-265. Göçer, İ. (2013). Ekonomik büyümenin belirleyicileri: Sınır testi yaklaşımı. Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 75-91. Hsiao, F. S. T. ve Hsiao, M. C. W. (2006). FDI, expots, and GDP in East and Southeast AsiaPanel data versus time-series causality analyses. Journal of Asian Economics, 17, 10821106. Hye, Q. M. A., Wizarat, S. ve Lau, W. Y. (2013). Trade-led growth hypothesis: An empirical analysis of South Asian countries. Economic Modelling, 35, 654-660. Jadhav, P. (2012). Determinants of foreign direct investment in BRICS economies: Analysis of economic, institutional and political factor. Procedia-Social and Behavioral Sciences, 37, 5-14. Leitao, N. C. (2010). Foreign direct investment: The Canadian experience. International Journal of Economics and Finance, 2(4), 82-88. Mah, J.S. (2010). Foreign direct investment inflows and economic growth of China. Journal of Policy Modelling, 32, 155-158. Pesaran, M.H. (2007). A simple panel unit root test in the presence of cross-section dependence. Journal of Applied Econometrics, 22, 365-312. Pradhan, R. P. (2009). The FDI-led- growth hypothesis in ASEAN-5 countries: Evidence from cointegrated panel analysis. International Journal of Business and Management, 4(12), 153-164. Szkorupova, Z. (2014). A causal relationship between foreign direct investment, economic growth and export for Slovakia. Procedia Economics and Finance, 15, 123-128. Şimşek, M. ve Kadılar, C. (2010). Türkiye’de beşeri sermaye, ihracat ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin nedensellik analizi. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 11(1), 115-140. Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme … 95 UNCTAD (2015). World Development Report. 1-253. http://unctad.org/en/Publications Library/wir2015_en.pdf (E.T: 31/08/2015) Vu, T. B., Gangnes, B. ve Noy, I. (2008). Is foreign direct investment good for growth? Evidence from sectoral analysis of China and Vietnam. Journal of the Asia Pacific Economy, 13(4), 542-562. Yılmaz, Ö., Kaya, V. ve Akıncı, M. (2011). Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımlar ve ekonomik büyümeye etkisi (1980-2008). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 25(3-4), 13-30. Zhang, K. H. (2001). How does foreign direct investment affect economic growth in China?. Economics of Transition, 9(3), 679-693. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 97-110 THE RELATIONSHIP BETWEEN COST LEADERSHIP STRATEGY, TOTAL QUALITY MANAGEMENT APPLICATIONS AND FINANCIAL PERFORMANCE MALİYET LİDERLİĞİ STRATEJİSİ, TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ UYGULAMALARI VE FİNANSAL PERFORMANS İLİŞKİSİ Ali KURT(1), Cemal ZEHİR(2) (1) Fatih Sultan Mehmet Vakif University Technical University, FEAS, Business Administration (1) alicihankurt@gmail.com, (2) cemalzehir@gmail.com Geliş/Received: 19-11-2015, Kabul/Accepted: 07-01-2016 (2) Yıldız ABSTRACT: Firms need to implement some competition strategies and total quality management applications to overcome the fierce competition among others. The purpose of this study is to show the relationship between cost leadership strategy, total quality management applications and firms’ financial performance with literature review and empirical analysis. 449 questionnaires were conducted to the managers of 142 big firms. The data gathered was assessed with AMOS. As a result, the relationship between cost leadership strategy, total quality management applications and firms’ financial performance has been gathered. In addition, the relationship between TQM applications and financial performance has also been gathered. Keywords: Cost Leadership Strategy, Total Quality Management Applications, Financial Performance, Competition Strategies JEL Classification: M10 ÖZ: İşletmeler rekabetin üstesinden gelebilmek için bazı rekabet stratejileri ve toplam kalite yönetimi prensiplerini uygulama gereği duyarlar. Bu çalışmanın amacı maliyet liderliği stratejisi, toplam kalite yönetimi uygulamaları ve finansal perfromans arasındaki ilişkiyi literatür çalışması ve ampirik analizle göstermektir. 142 büyük işletmenin 449 yöneticisine anket uygulandı. Toplanan bilgi AMOS ile değerlendirildi. Sonuç olarak, maliyet liderliği stratejisi, toplam kalite yönetimi uygulamaları ve finansal performans arasındaki ilişki ortaya kondu. Bununla birlikte TKY uygulamaları ve finansal performans arasındaki ilişki de değerlendirildi. Anahtar Kelimeler: Maliyet Liderliği Stratejisi, Toplam Kalite Yönetimi Uygulamaları, Finansal Performans, Rekabet Stratejileri 1. Introduction Generally, quality is defined as the degree of a firm’s meeting the customer needs (Kehoe, 1996: 3). Total quality management (TQM) is a systematic quality improvement approach for firm-wide management for the purpose of improving performance in terms of quality, productivity, customer satisfaction, and profitability. TQM is an integrated management philosophy and set of practices that emphasizes, among other things, continuous improvement, meeting customers’ requirements, reducing rework, long range thinking, increased employee involvement and teamwork, process design, competitive benchmarking, team 98 Ali KURT, Cemal ZEHİR based problem solving, constant measurement of results and closer relationships with suppliers (Powell, 1995: 16). There isn’t a consensus on “what the real elements of TQM are. In our study, we discuss “leadership of the management, decision making process, process approach, continuous improvement approach, participation of workers, relationships with the suppliers, customer orientation and education” as the applications of Total Quality Management. Although there have been many studies conducted to show the relationship between TQM and performance of a firm, some have failed but some have succeeded. Some elements of TQM have positively effected the financial and innovative performance of the firm. Although, in some studies, the total of TQM principles and elements have positive effect on performance, when we closely study the results for each element, the results may be surprising and may not support the general idea that TQM positively effects the firm performance. So, a detailed and a new study should be conducted to get the results as a whole and separately. Competition is competing for the same resources and customer groups (Ünlücan, 2004: 28). Porter (1998: 33) defines competition as doing many different things from the competitors. Extensive discussions on strategic management literature suggest that sustainable performance results from the sustainable competitive advantage (Hoffman, 2000: 5). Theoretically, competitive advantage is defined as creating superior added value. A firm with a competitive advantage has added value and therefore the potential for profit (Ghemawat & Rivkin, 2006: 4). Strategy is a plan of action that channels an organization’s resources so that it can effectively differentiate itself from competitors and accomplish unique and viable goals (Çavuşgil, Knight & Riesenberger, 2008: 312). According to Day & Wensley (1988: 2), strategy while slowing the process of decreasing the advantages at hand is searching new horizons. Strategy is essentially is the result of a strategic planning process and should directly be in connection with the goals of the businesses. The aim of the strategy is to overcome the competitors and get high performance. There are two main approaches trying to explain the performance differences among the firms in the same industry. Positioning theory deals with analysis of the external environment of business as the starting point of the corporate strategy. It analyzes the firm’s position on the market and makes such strategic plans to exploit the opportunities on markets. Porter’s (1985: 11) works have an important place in the Positioning School, which sees the fundamental role of strategy as positioning the firm for the future. His premise is that some industries are intrinsically more attractive than others. Thus, a business should have access to the possible strategic positions in the market and select the most efficient one among these positions. Followers of the positioning theory suggest that analyzing of external environment should result in decision about which was the advantageous position in market. Resource Based View (Barney, 1991: 100) advocates a contrary view to acquire strategically advantageous position. This theory deals with the resource base of the business itself as a starting point. RBV theorists argued that firms need to The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 99 achieve competitive advantage to give response to ever-changing market conditions through strategically deploying resources and capabilities within the firm and adding new capabilities to existing ones (Acar & Zehir, 2010: 690). Consequently, if the organizations or strategic business units (SBU) are able to deploy their resources and capabilities strategically, they will convert competitive struggle to their own interests in the best way and create a sustainable competitive advantage. While making their strategic decisions, executives, in practice, take both of them into account at the same time. But in this study our aim is to make analysis of Porterian cost leadership strategy’s effect to firm’s financial performance directly and TQM applications to firm’s financial performance and with the mediator role of cost leadership strategy. To achieve this purpose, we created a research model to test the effects of TQM applications and cost leadership strategy to financial performance. 2. Theoretical Background 2.1. Competition Strategies There are two main approaches that try to explain the performance differences among the firms in the same industry. These two approaches, which are considered as contrary to each other, are strategically based on competitive position and resource- based view (RBV). Traditionally strategy has taken greater notice of the external environment and hence put more emphasis on external analysis. Positioning theory deals with analysis of the external environment of business as the starting point of the corporate strategy. It analyzes the firm’s position on the market and makes such strategic plans to exploit the opportunities on markets (Acar & Zehir, 2010: 689). Business resources include all values, skills, organizational processes and knowledge controlled by a company and enable strategies to increase effectiveness and productivity in the business (Daft, 1983: 539). In traditional strategic analysis language, business resources are the powers of the firm to grasp and implement its strategies. Many scholars have found out approaches that enable firms to plan and implement strategies creating value (Barney & Hesterly, 2001: 220). Business resources divide into three categories: Physical resources, human resources and organizational resources. Literature says that business capabilities differ in resources and it is the main competitive power to create effective resources and capabilities for the business (Teece, Pisano, & Shuen, 1997: 515). Firms should develop new capabilities to sustain especially in times of crisis (Acar & Zehir, 2010: 705). As a result, resource based approach can be defined as important knowledge and competency important strategically to manage the actions and assets of the firm effectively. 2.1.1. Generic Business Strategies According to Porter (1985: 13), the key of competitive advantage is the ability to set the position of the business against the competition in the market. There have been many researches on competition and competitive advantage and many different views about them. As the conditions of the competition have changed, the literature has also changed. Companies achieve competitive advantage either by having the lowest product cost or by having products, which are different in 100 Ali KURT, Cemal ZEHİR ways which are valued by customers. Porter (1990: 5) defined these strategic choices namely as cost leadership strategy and differentiation strategy. Parallel to this view, Mintzberg (1988: 82) discussed focusing strategy defines the size of the market share, but Porter’s other two strategies reflect how a firm competes in the market area. According to positioning school, the base of competitive advantage is the competition outside and this approach sees the root of the competitive advantage as linking the firm to its environment. (McKiernan, 1997: 793). Leading researcher of the positioning school, Porter (1990: 4) has determined which activities a business should do, how they will shape these activities and how they correlate each other at the same time. Thus, first mentioned by Porter (1985: 13), the concept of value chain is the process in which a business carry out its activities by using less cost than its competitors and if it creates more value than it is required to create it, it will give competitive advantage to the firm. According to Porter (1985: 15), the key to competitive advantage was the ability to position the company against the industry competition. The firm’s competitive position in the industry and its strategy are determined by five forces of competitiveness. These are the threat of new entrants, the threat of substitutes, the bargaining power of buyers, the bargaining power of suppliers, and the degree of rivalry among existing competitors within the industry. A firm may pursue superior performance after careful consideration of these market forces with the goal of either selecting an attractive industry or developing a strong competitive position within an industry (Acar & Zehir, 2010: 691). Cost leadership Cost leadership strategy is expressed as cost advantage reflecting selling the goods and services at a lower cost than competitors in terms of design and production (Wheelen & Hunger, 2002: 120). Cost leadership strategy aims to gain competitive advantage by reducing the costs of R&D, service, sales and marketing activities (Rugman & Hodgetts, 2000: 135). Companies can get competitive advantage in scale of economics by using effective systems to reduce the cost of human resources and minimizing the costs with cheaper raw material, mass production and distribution (Eraslan, 2008: 77). Cost leadership provides competitive advantage in the markets in which the consumers are sensitive to the prices. Firms conducting this strategy aim to reduce all cost in the value chain (Thompson & Strictland, 1996: 228). The basic principle is to reduce the costs of all actions. By this way, the gap between the prices at the market and costs will be longer and a firm will get a competitive advantage by gaining a high income and profit. The strategic logic of cost leadership usually requires that a firm be the cost leader, not one of the several firms vying for this position. Many firms have made strategic errors by failing to recognize this. When there is more than one aspiring cost leader, rivalry among them is usually fierce because every point of market share is viewed as crucial (Porter, 1985: 21). The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 101 Differentiation Second generic business strategy is differentiation. In this strategy, a firm aims to be unique in its sector with some characteristics valued by most buyers. It chooses one or more specific characteristics and it positions itself to meet these needs. In the situations where standard goods and services don’t meet customer needs, firms have to find different solutions to customers’ specific needs. This is another way to compete in the market. The basic principle of the differentiation strategy is channeling the customer choices to its goods and services by doing different things from every rival does (Bal, 2011: 81). Approaches for differentiation can be composed of elements such as brand name, technology, customer services, sales network and other dimensions. The ideal approach is firm’s differentiating itself in several dimensions (Porter, 1985: 12). 2.2. TQM Elements Total quality management (TQM) is a systematic quality improvement approach for firm-wide management for the purpose of improving performance in terms of quality (Sadıkoğlu & Zehir, 2010: 13). TQM is an integrated management philosophy and set of practices that emphasizes, among other things, continuous improvement, meeting customers’ requirements, reducing rework, long range thinking, increased employee involvement and teamwork, process redesign, competitive benchmarking, team based problem solving, constant measurement of results, and closer relationships with suppliers. Its adherents claim that managers can implement TQM in any organization – manufacturing, service, non-profit or government – and that it generates improved products and services, reduced costs, more satisfied customers and employees, and improved bottom line financial performance (Powell, 1995: 17). In TQM literature, researchers and gurus have different opinions on the number and content of the elements of TQM. Each management guru invariably identifies a set of “key practices” that they claim are essential to achieving superior quality outcomes. The number of critical elements ranges from Juran’s “triology” of managerial processes to Deming’s 14 points (Dow, Samson, & Ford, 1999: 1). In this study, we will take eight of these elements into account in our research model. These are leadership, decision-making approach, process approach, continuous improvement approach, employee participation, supplier management, customer focus and training. 3. Research Model and Proposed Hypothesis There are many study results showing positive and negative (or non-significant) relationships or correlations between TQM practices and various performance indicators. There isn’t any consensus among scholars on the elements of TQM practices (whether these indicators are assessed one by one or as a whole) and their effect on financial and innovative or other firm performance indicators. Furthermore, there are also many study results showing relationships between competition strategies and performance indicators. Our study aims to show the relationships between cost leadership strategy and firm’s financial performance using the TQM practices as the mediator. In addition, we aimed to discover the relationships between cost leadership strategy and financial performance indicators. 102 Ali KURT, Cemal ZEHİR TQM Practices Cost Leadership Strategy - - - - - - - - - - - - - - -- - - - - - → Performance ---- ---------------------→ Non-significant Effect Significant Effect Figure 1. Proposed Research Model of the Relationships Between Cost Leadership Strategy, TQM Practices and Firm’s Financial Performance H1; Cost leadership strategy are positively related to TQM practices. H2; Cost leadership strategy are positively related to financial performance H3 ; TQM practices are positively related to financial performance. H4; Cost leadership strategy are positively related to financial performance with TQM practices as the mediator. 4. Research Methodology The research plan is stated as: establishing research model, researching for the survey questions in the literature, constructing the best fitting survey from the alternatives, reaching the participants and informing them for the survey, gathering the data and measuring and analysing the data to test the hypothesizes. We adapted items for TQM factors and performance measures from the studies of Rahman & Bullock (2005), Chong & Rundus (2004), Fuentes, Saez & Montes (2004), Cua, Kone & Schoreder (2001), Saraph, Benson & Schroeder (1989), Kannan & Tan (2005), Prajogo & Sohal (2004), and Kaynak (2003) and competition strategies from Porter (1985). The questionnaire included a five-point Likert-type scale anchored at (1) strongly disagree and (5) strongly agree, indicating respondents’ disagreement or agreement with each item. 5. Results of the Analysis 5.1. Sample Demographics This study has focused on Turkish medium and big sized firms operating mostly in İstanbul and Gebze. More than 70% of the Turkish manufacturing industry is performed and located in Marmara Region of Turkey. Thus our data were taken from medium and large manufacturing firms of this region. We sent more than 600 questionnaires to middle and top level managers and directors of the companies by sending e-mail or by requesting them to fill the hard The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 103 copy while one to one interaction in 2014 and 2015, assuring confidentiality, and offering the resulting general firm profile for participating in the survey in order to obtain a high response rate. As a result of data collection process, we received 442 usable questionnaires from 142 different companies and this means a 74% response rate. The table below shows the demographic statistics of the respondents. Mostly manufacturing companies, %95.1 of the respondents are private companies. Approximately %75 of the companies are middle and big sized ones. Table 1. Descriptive Summary of the Respondents Area Scope Size Age Sector Variables Government Private Regional National International 0-10 Employees 11-50 Employees 51-250 Employees 251-500 Employees OVER 500 Lost 1-15 Years 16-30 Years 31-45 Years 46-60 Years 61 ↑ Years Lost Food / Beverage / Tobacco Wood / Paper / Print Medicine / Medical Devices Wear / Textile / Leather Machine Equipment / Metal Materials Automotive Furniture Chemistry / Petrol / Tires Main Metal Office / electricity Machines Devices Based on stone and Ground Other Production Number 7 135 18 41 83 6 25 52 13 39 7 42 51 23 13 8 5 10 1 6 15 12 15 5 13 10 4 1 50 Percentage 4.9 95.1 12.7 28.9 58.5 4.2 17.6 36.6 9.2 27.5 4.9 29.6 35.9 16.2 9.2 5.6 3.5 7 0.7 4.2 10.6 8.5 10.6 3.5 9.2 7 2.8 0.7 35.2 5.2. Validity and reliability of the measurement instrument The below analysis and methods have been used for testing the validity and reliability of the scales belong to the research variables. The survey factor analysis has been done by using Principal Component Analysis, estimation method and Varimax rotation to display the scales belong to the variables used at the research has been perceived by the participants in what scale and under how many sub dimensions. In order to test the conformity of the data set to the factor analysis, Kaiser-MeyerOlkin (KMO) sample efficiency test and Bartlett test have been applied. At the end of the analysis performed, KMO value has been over the expected level 0.50 with the 0.945 value and it has been displayed that it is meaningful at the 0.001 104 Ali KURT, Cemal ZEHİR importance level at the Bartlett test. At the principal component analyses, sub limit of factor weights of each material have been taken as 0.45 by taking into consideration to the size of the sample (Hair, Black, & Babin, 2010: 120). According to the PCA, each variant has been loaded to the foreseen factor component and factor weights have been between 0.455 and 0.787. Besides, is has been observed that factor weights have been mostly over the 0.500 value. On the basis of the Cronbach’s Alpha value of the factors, their factor reliabilities have been seen separated and it is observed that such value has been over 0.70 value that is the acceptable lowest value. This is also displaying that these factors have domestic coherence and reliability. Table of the concerning factor analysis is shown below. Table 2. Results of Exploratory Factor Analysis Factors Leadership of Management 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Cronbach's Variance Alpha explained 0.668 0.747 0.672 0.712 0.655 0.575 0.900 7.435 0.549 0.691 0.623 0.617 0.810 5.258 0.499 0.532 0.749 0.743 0.860 4.669 0.593 0.607 0.840 2.671 0.698 0.728 0.732 0.740 0.751 0.716 0.665 0.662 0.663 0.930 12.111 0.584 0.596 0.589 0.499 0.870 4.835 Customer Focus 0.466 0.555 0.648 0.656 0.505 0.830 4.452 Education 0.880 4.932 0.890 7.995 0.920 11.936 Decision Making Approach Process Approach Continuous Improvement Approach Participation of Employees Relations with Suppliers 0.686 0.730 0.724 0.627 Cost Leadership 0.643 0.704 0.694 0.734 0.725 0.615 0.603 0.455 Strategy Financial 0.559 0.633 0.674 0.725 0.752 0.787 0.730 0.734 0.759 0.653 0.716 Performance Notes: (i) Principal Component Analyses with Varimax Rotation. (ii) KMO =0,945, Bartlett Test; <0.001. (iii) Total Explained Variance (%); 66.295 For the purpose of confirmatory of the scale obtained at the solution of the exploratory factor analysis, the data obtained from the 442 directors have been taken under the recognition factor analysis on the basis of the structural equation modelling technique. At the confirmatory factor analysis, Maximum Probability estimation method has been used and this method is based on three basic hypotheses (Hox ve Bencger, 1998). These are; samples to be at an efficient number such as 200 data, the scale contending the observed variants to be comprising from the continuous data and the hypothesis of the data to be conforming to the normal distribution. Presence of these two conditions has been proved and irregularity and lowness values of the data variables have been looked at. Because these values have been between +1 –1 (Garson, 2012), it has been revealed that data variables have conformed to the normal distribution. After proving the concerning conditions, confirmatory factor analysis has been performed. All items were loaded statistically significantly on their respective The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 105 variables (with the lowest t value being 11.302 at p < 0.01). Average of the factor weights of the items belong to one factor to be over 0,7 is an expected circumstance and this certain condition has been answered for the factors that take place at our research. According to this, it has been observed that the scales have high rate of convergent validity (Bagozzi, Richard, Youjae Yi, & Lynn, 1991: 426). According to the research hypothesis, TQM applications have been collected under only one factor and recognition factor analysis has been applied. Table of the analysis result is shown below. According to this, factor weight of each item has been over 0.7 and it is displayed that it is statically meaningful. Table 3. Second Degree Confirmatory Factor Analysis Factor Factor Articles factor weight Std. Factor weight t Particip. Emp. 1 0.843 Leadership 0.832 0.817 13.811 Decision Making 0.562 0.808 10.346 Education 0.679 0.753 11.164 TQM Process Approach 0.692 0.728 11.282 Suppliers 1.055 0.858 15.016 Customer Focus 0.857 0.836 14.08 Continous Impr. 0.915 0.745 13.03 X2/df = 2.316 (p<0.001), GFI=0.798, TLI=0,890 CFI=0.896, PNFI=0.785, RMSEA=0.055 ***p<0.001) P *** *** *** *** *** *** *** Composite Reability AVE 0.934 0.64 At the structural equation modelling, to test the statically meaningfulness of the theoretical model, the values that are called goodness of fit index are being used. The goodness of fit indexes that we will use at our study are X2/df, RMSEA , GFI, NNFI-TLI, CFI, PNFI (Hooper, Coughlan, & Mullen, 2008: 54) indexes. The model goodness of fit values of recognition factor analysis of the first degree have been as X2/df = 2.263 (p<0.001), GFI=0.807, TLI=0.894 CFI=0.903, PNFI=0.771, RMSEA=0.054 and the model goodness of fit values of recognition factor analysis of the second degree TQM applications have been as X2/df = 2.316 (p<0.001), GFI=0.798, TLI=0.890 CFI=0.896, PNFI=0.785, RMSEA=0.055, presence of a conformity that can generally be accepted for both two factor analyses has been observed. AVE (Average Variance Extracted) and SCR (Scale Composite Reliability) (Bagozzi, Richard, & Yi, 1988: 76) values have been used for testing the validity and reliability of the factors. If AVE value is CR value of 0.5, when it has been over 0.7, it is possible to say that validity and reliability of the concerning factor has been proved. AVE and SCR values belonging to the research factors are shown above. According to this, it has been displayed that validity and reliability of the factors have been at the expected level. Results of the correlation analysis have displayed that there is a meaningful and in the positive direction relation between the factors. Besides, because square root of AVE values for each factor has been higher than the correlation of the concerning factors with the other factors, it has been observed that the discriminant validity has been proved (Hair et al., 2010: 330). 106 Ali KURT, Cemal ZEHİR Table 4. The Correlation, Average and Standard Deviation Values for the Research Variables Line Factor 1 2 3 4 Customer Focus Particip. Employees Financial Performa. Cost Leadership Mean Std. Dev. 1 4.19 0.62 0.776 4.18 0.72 0.709 0.772 2.76 0.44 0.507 0.514 0.723 3.90 0.56 0.530 0.532 0.405 0.710 2 3 4 5 6 7 8 5 Leadership 3.97 0.63 0.706 0.726 0.400 0.566 0.788 6 Decision Making 3.05 0.41 0.703 0.600 0.404 0.584 0.704 0.725 7 Education 2.97 0.55 0.563 0.729 0.402 0.505 0.658 0.629 0.814 8 Process 2.81 0.57 0.561 0.617 0.521 0.473 0.523 0.574 0.588 0.819 9 Suppliers 4.55 0.74 0.757 0.704 0.576 0.629 0.669 0.700 0.590 0.651 Cont. 10 4.24 0.73 0.624 0.603 0.494 0.499 0.584 0.631 0.488 0.619 Improve. ** Correlations are meaningful at the 0.01 level. Diagonals content the square root of the AVE value. 9 10 0.798 0.650 0.855 5.3. Test of the research model For the purpose of testing the hypothesis of the research, the arithmetical averages of the items of each one factor have been taken and regression analyses have been done by using path analysis based on the structural equation modelling technique from the variables formed. The research hypotheses that are formed whether TQM applications have affected the establishment performance or not are given below. H1; Cost leadership strategy are positively related to TQM practices. H2; Cost leadership strategy are positively related to financial performance H3; TQM practices are positively related to financial performance. Results of the multiple regression analyses performed with the path analysis method to test the subjected research hypotheses are given at the below table. Table 5. Results of the Multiple Regression Analyses MODEL 1 MODEL 2 MODEL 3 Independent Variables Cost Leadership Strategy Cost Leadership Strategy TQM Applications Dependent Variables TQM Applications Financial Performance Std. β t p 0.676*** 10.924 0.000 R2=0.46 Std. β t P 0.403*** 6.831 0.000 R2=0.16 Std. β t P 0.595*** 9.340 0.000 R2=0.35 According to the results of Model 1, cost leadership strategy (β=0.676; p<0.01) variable is affecting to the TQM applications variable meaningful and in the positive direction. The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 107 According to the results of Model 2, cost leadership strategy (β=0.403; p<0.01) variable is affecting to the financial performance variable meaningful and in the positive direction. According to the results of Model 3, TQM applications (β=0.595; p<0.01) variable is affecting to the financial performance variable meaningful and in the positive direction. Multiple correlation coefficients (R2) show the percentage of explaining by independent variables to the dependent variable. According to this, it is seen that cost leadership variable is explaining the TQM applications variables at the 46% level and explaining the financial performance variable at the 16% level. TQM applications variable is explaining the financial performance variable at the 35% level. At the relationship between the cost leadership strategy and establishment performance, the research hypothesis that has been formed for the probable agency variable relationship of the TQM applications is shown below. H4; Cost leadership strategy are positively related to financial performance with TQM practices as the mediator. Results of the structural equation models that are formed for testing the H4 hypothesis that is formed for stating the agent and variable relationship at the relationship between the cost leadership strategy of TQM applications variable and financial performance variable are shown below. Table 6. Mediator Relationships of TQM Applications MODEL 4 TQM Applications Std. β t TQM Applications Cost Leadership Strategy 0.676*** 10.940 p 0.000 Financial Performance Std. β t P 0.592*** 7.444 0.000 0.005 0.079 0.937 R2=0.46 R2=0.35 (Model 4) X2/df = 2.319 (p<0.001), GFI=0.798, TLI=0.890 CFI=0.896, PNFI=0.785, SRMR=0.055 (*p<0.05; **p<0.01; ***p<0.001) According to the above mentioned regression analysis, during the cost leadership variable has been affecting the performance variable meaningful and in the positive direction before agent variable gets into the relation (β=0.595; p<0.001), when the agent variable has been included to the relationship (Model 4), it is seen that effect of the cost leadership strategy variable on the financial performance has been removed (β=0.005; p>0.05). For measuring the validity of the probable mediator effects, “Bootstrap” method has been used and the indirect effect of the cost leadership strategy variable on the financial performance has been researched on the 5000 samples (Preacher ve Hayes, 2004) and because of the presence of the meaningful indirect effect in the 95 percent confidence level (β=0.400; p<0.001), it was seen that the effect of mediator has been valid. 108 Ali KURT, Cemal ZEHİR According to this, H4 has been accepted. So, it has been displayed that TQM applications have formed a complete mediator effect at relationship between the cost leadership strategy and financial performance. The figure showing the results of concerning structural equation modelling is shown below. Table. 7. Results of the Research Model TQM Practices Cost Leadership Strategy B; 0.005 ns ----------------------→ Performance B;0.592*** (w/o mediator) - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - - → Non-significant Effect Significant Effect 6. Conclusions The results of the analysis show that cost leadership strategy is significantly and positively correlated with the eight Total Quality Management Applications and financial performance of the firm. Generally, in the literature, the relationship between TQM applications and performance or the relationship between strategies with the performance of a firm are tested and results are evaluated. But in this study, cost leadership strategy is the independent variable and TQM applications are the mediator and financial performance is the dependent variable. Especially managers who place cost leadership strategy at the starting point can utilize this study. Because our study supported the hypothesis that cost leadership study is strongly related to the financial performance of the firm. Another important result of our study is that the hypothesis “Cost leadership strategy is positively related to financial performance with TQM practices as the mediator.” is supported. That means that TQM applications have formed a complete mediator effect in the relationship between the cost leadership strategy and financial performance. At the end of the analysis, we have seen that our four hypothesis are supported. 7. References Acar, A. Z., & Zehir, C. (2010). The Harmonized Effects of Generic Strategies and Business Capabilities on Business Performance. Journal of Business Economics and Management, 11(4), 689-711. Bal, Y. (2011). The effect of competitive strategies on human resource management practices (Unpublished doctoral dissertation). Istanbul University Institute of Social Sciences, İstanbul. The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management … 109 Barney, J. (1991). Firm resources and sustained competitive advantage. Journal of Management, 17(1), 99-120. Barney, J. & Hesterly, W. S. (2011). Strategic management and competitive advantage: concepts (4th ed.). Upper Saddle River, NJ: Pearson Education. Bagozzi, Richard P., Youjae Yi, & Lynn W. P. (1991). Assessing construct validity in organizational research. Administrative science quarterly, 36, 421-458. Bagozzi, Richard P., & Youjae Yi. (1988). On the evaluation of structural equation models. Journal of the Academy of Marketing Science, 16 (1), 74-94. Cavusgil, S. T., Knight, G., & Riesenberger, J. R., (2008). International business: Strategy, management and the new realities (1st ed.). Upper Saddle River, New Jersey: Prentice Hall. Chong, V. K., Rundus, M. J., (2004). Total quality management, market competition and organizational performance. The British Accounting Review, 36, 155–172. Crocker, L., & J. Algina. (1986). Introduction to classical & modern test theory (1st ed.). Holt, Reinhart & Winston, Orlando. Cua, K. O., Mc Kone, K. E., & Schoreder, R. G. (2001). Relationship between implementation of TQM, JIT and TPM and manufacturing performance. Journal of Operations Management, 19, 675–694. Daft, R. L. (1983). Learning the craft of organizational research. Academy of Management Review, 8(4), 539-546 Day, G. S., & Wensley, R. (1988). Assessing advantage: A framework for diagnosing competitive superiority. Journal of Management, 52, 1-20. Dow, D., Samson, D., & Ford, S. (1999). Exploding the myth: Do all quality management practices contribute to superior quality performance? Production and Operations Management, 8, 1-25. Eraslan, İ. H. (2008). The effects of competitive strategies on firm performance: A study in Turkish textile and apparel industry considering the mediating role of value chain activities (Unpublished doctoral dissertation). Boğaziçi University Social Sciences Institute, İstanbul. Field, A. (2009). Discovering statistics using SPSS (3rd Ed.). London: Sage Fuentes, M. M. F., Saez, A. C. A. & Montes, F. J. L. (2004). The impact of environmental characteristics on TQM principles and organizational performance. Omega, 32 (6), 425– 442. Garson, D. (2012). Testing statistical assumptions, USA: Statistical associates publishing, Retrieved from http://www.statisticalassociates.com/assumptions.pdf Ghemewat, P. & Rivkin, J. W. (2006). Creating competitive advantage. Harvard Business School Background Note, 798-062. Hair, J. F., Black, W. C., & Babin, B. J. (2010). Multivariate data analysis: A global perspective (7thed.). Upper Saddle River: Prentice Hall. Hoffman, N. P. (2000). An examination of the sustainable competitive advantage concept: Past, present, and future. Academy of Marketing Science Review, 4, 1-21 Hooper, D., Coughlan, J., & Mullen, M. (2008). Structural equation modelling: Guidelines for determining model fit. Electronic Journal of Business Research Methods, 6 (1), 53-60. Hox, J. J., & T. M. Bechger, (1998). An introduction to structural equation modelling. Family Science Review, 11, 354-373. Hu, L. T. & Bentler, P. M. (1999). Cut off criteria for fit indexes in covariance structure analysis: Conventional criteria versus new alternatives. Structural equation modeling: A Multidisciplinary Journal, 6(1), 1-55. Kannan, V. R. & Tan, K. C. (2005). Just in time, total quality management, and supply chain management: understanding their linkages and impact on business performance. Omega 33(2), 153–162. Kaynak H. (2003). The relationship between total quality management practices and their effects of firm performance, Journal of Operations Management, 21(4), 405-435. Kehoe, D. F. (1996). The fundamentals of quality management, Netherlands, Springer. McKiernan, P., (1997). Strategy past; strategy futures. Long Range Planning, 30(5), 790-798. 110 Ali KURT, Cemal ZEHİR Mintzberg, H. (1988). Generic strategies: Toward a comprehensive framework. Advances in Strategic Management 5, 1-67. Porter, M. E. (1985). Competitive advantage: Creating and sustaining superior performance. New York: The Free Press. Porter, M. E. (1990). New global strategies for competitive advantage. Planning Rewiev, 18(3), 4-14 Porter, M. E. (1998). Competitive advantage creating and sustaining superior performance. New York: The Free Press. Powel, T. C. (1995). Total quality management as competitive advantage: A review and empirical study. Strategic Management Journal, 16(1), 15-37. Prajogo, D. I. & Sohal, A. S., (2004). The multidimensionality of TQM practices in determining quality and innovation performance-an empirical examination. Technovation, 24, 443–453. Preacher, K. J. & Hayes, A. F. (2004). SPSS and SAS procedures for estimating indirect effects in simple mediation models. Behavior Research Methods, Instruments, & Computers, 36(4), 717-731. Rahman, S. & Bullock, P. (2005). Soft TQM, hard TQM, and organizational performance relationships: An empirical investigation. Omega 33, 73-83. Rugman, A. & Hodgetts, R., (2000). International business: A strategic management approach (2nd ed.). New York and London: Prentice Hall Sadıkoğlu, E. & Zehir, C. (2010). Investigating the effects of innovation and employee performance on the relationship between total quality management practices and firm performance: An empirical study of Turkish firms. International Journal of Production Economics, 127, 13-26. Saraph, J. V., Benson, P. G., & Schroeder, R. G. (1989). An instrument for measuring the critical factors of quality management. Decision Sciences, 20, 810–829. Teece, D. C., Pisano, G., & Shuen, A., (1997). Dynamic capabilities and strategic management, Strategic Management Journal, 18(7), 509-533. Thompson, A. A., & Strickland, A. J. (1996). Strategic management: Concepts and cases. (9th ed.). USA: Irwin McGraw-Hill. Ünlücan, D. (2004). Competitive strategies in small and medium-sized businesses: A research on developing competitive strategies for small and medium-sized businesses in the Turkish Republic of Northern Cyprus while preparing for the European Union, (Unpublished doctoral dissertation) Çukurova University Institute of Social Sciences, Adana. Wheelen, T. L., & Hunger, D. J. (2002). Strategic management and business policy (8th ed.). Massachusetts: Prentice Hall. Zehir, C., & Sadıkoğlu, E. (2012). Relationships among total quality management practices: An empirical study in Turkish industry, International Journal of Performability Engineering, 8, 667-678. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 111-127 PAZAR YÖNELİMİ VE FİRMA PERFORMANSI İLİŞKİSİ: FARKLILAŞTIRMA STRATEJİSİNİN ARACI ROLÜ RELATIONSHIP BETWEEN MARKET ORIENTATION AND FIRM PERFORMANCE: THE MEDIATING ROLE OF DIFFERENTIATION STRATEGY Halit KESKİN(1), Songül ZEHİR(2), Hayat AYAR(3) (1) Yıldız Teknik Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü Teknik Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İşletme Bölümü (1) hkeskin@yildiz.edu.tr, (2) songulzehir@hotmail.com, (3) h.ayar@gtu.edu.tr Geliş/Received: 28-12-2015, Kabul/Accepted: 19-01-2016 (2, 3) Gebze ÖZ: En dikkat çekici stratejik yönelimlerden biri olarak pazar yönelimi, müşterilerin beklenti ve ihtiyaçlarını anlamaya, tatmin etmeye ve benzersiz müşteri değeri sağlamaya yönelik örgütsel faaliyetlerin bütünüdür. Ancak hızla değişen rekabetçi çevrede, sadece pazar yönelimine odaklanmak yerine, onu güçlendirecek ve performansa katkı sağlayacak uygun rekabet stratejilerine de ihtiyaç vardır. Bu bağlamda çalışmada, pazar yönelimi bileşenleri, farklılaştırma stratejisi ve firma performansı (finansal, pazar ve yenilik performansı) arasındaki ilişkiler ampirik olarak incelenmiştir. 250 firma üzerinde gerçekleştirilen araştırma ile a) pazar yönelimi değişkenlerinin firmanın farklılaştırma stratejisi ile pozitif ilişkili b) farklılaştırma stratejisinin firma performansı ile pozitif ilişkili ve c) farklılaştırma stratejisinin pazar yönelimi ile firma performansı arasında aracı etkisinin olduğu tespit edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Pazar Yönelimi, Farklılaştırma Stratejisi, Firma Performansı ABSTRACT: As one of the most salient strategic orientations, market orientation consists of organization-wide activities to provide unique and superior customer value and to understand and satisfy customer expectations and needs. However, in the rapidly changing competitive environment, rather than focusing on just market orientation, there is a need for competitive strategies that will strengthen and contribute to performance. In this study, we empirically investigated the relationship among the components of market orientation, differentiation strategy and firm performance (i.e. financial, market and innovation performance). By investigating 250 firms, this paper shows that a) the market orientation variables are positively related to differentiation strategy, b) differentiation strategy is positively associated with firm performance and c) differentiation strategy mediates the relationship between market orientation and firm performance. Keywords: Market Orientation, Differentiation Strategy, Firm Performance JEL Classifications: M3, M30, M10 1. Giriş Teorisyenler ve uygulayıcılar firmaların tüketici istek ve ihtiyaçlarının sürekli olarak değişmesi ve ürün hayat eğrisinin gittikçe kısalması sebebiyle kendilerini rakiplerinden ayrıştıracak benzersiz yetkinlikler geliştirmeye ve sürdürülebilirliklerini sağlamaya ihtiyaç duyduğunu fark etmişlerdir (Day, 1994: 37). Özellikle kaynak tabanlı teori üstün ve sürdürülebilir firma performansının temel kaynağı olarak maddi olmayan, örtük, karmaşık ve sosyal ilişkilere gömülü kaynakların altını çizmektedir (Sristava, Fahey, 112 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR Christensen, 2001: 780-781). Bu çerçevede pek çok çalışmada firmaların sahip olduğu yetkinlikler üzerinde durulmuş; yüksek kalitede ürün ve hizmet devamlılığının değişen pazar ihtiyaçlarını sürekli izlemek ve uygun cevaplar üretmekten geçtiği vurgulanmıştır (Jaworski ve Kohli, 1993: 53). Bir başka deyişle, modern pazarlama anlayışının bir uygulaması olarak pazar odaklılığın firmalara rekabetçi avantajlar sağlayan dönüşüm temelli bir yetkinlik olduğu ifade edilmiştir (Menguc, Auh, Shih, 2007: 315). Son yıllarda gerçekleştirilen meta analizi çalışmaları pazar yöneliminin geniş ölçekte performans çıktılarına ulaşmak için önemini doğrularken, ampirik araştırmalar da performans geliştirmek ve rekabet avantajı kazanmak için pazar yönelimi anlayışının benimsenmesi gerektiği görüşünü desteklemektedir (Zhou, Li, Zhou, Su, 2008: 985). Ayrıca çalışmalar pazar yöneliminin firmaları rekabetçi stratejilere yönlendirdiğini, böylece rekabetçi ürün ve hizmetler aracılığıyla müşterilerde yüksek değer yaratıldığını göstermektedir (Menguc ve diğerleri, 2007: 314). Gerçekten de, pazar yöneliminin özünde üstün müşteri değeri yaratma ve sürdürme anlayışı vardır, bu yüzden klasik ilkesi müşteriler ile yakın ilişkiler kuracak yönelimlerde bulunmaktır (Slater ve Narver, 1998: 1002). Porter firmalara rekabetçilik yeteneği kazandıran bu yönelimleri maliyet liderliği, farklılaştırma ve odaklanma stratejileri olarak açıklamıştır (Allen ve Helms, 2006: 433). Bu doğrultuda pazar yönelimi ile rekabetçi stratejiler arasındaki ilişki ve farklı performans ölçütleri (örneğin; etkililik, verimlilik, vb.) üzerindeki etkileri araştırmacıların giderek ilgisini çekmeye başlamıştır (Mustafa, Rehman, Zaidi, Iqbal, 2015: 112; Menguc ve diğerleri, 2007: 314). Ancak Menguc ve diğerlerine (2007: 314) göre, hem pazar yöneliminin rekabet stratejileri ile ilişkisi hem de rekabet stratejileri ile farklı performans ölçütleri arasındaki ilişki halen belirsizliğini sürdürmektedir. Bu çalışma farklılaştırma stratejisinin pazar yönelimi ve firma performansı arasında bir köprü kurduğunu ileri sürmektedir. Narver ve Slater (1990)’ın vurguladığı gibi, pazar yönelimi sayesinde müşterilerin sesi dinlenerek, rakiplerin faaliyetleri incelenerek ve bu bilgileri bütün departmanlara yayarak ortak bir çaba ile yanıtlar üretilmesi firmalara değerli, nadir, taklit ve ikame edilemeyen farklılıklar kazandırır. Dolayısıyla pazar yönelimi ve farklılaşma stratejisi yakın ilişkili iki kavram olarak ele alınabilmektedir (Menguc ve diğerleri, 2007: 315). Bu kapsamda, pazar yönelimi, farklılaştırma stratejisi ve pazar, finansal ve yenilik performansı arasında kavramsal ilişki kurulmuş ve bu ilişki ampirik olarak test edilmiştir. Ayrıca çalışma, pazar yönelimi ve farklılaştırma stratejisinin firmanın pazar, yenilik ve finansal performans gibi farklı performans göstergeleri üzerindeki etkilerini göstererek literatüre katkıda bulunmaktadır. 2. Literatür Taraması 2.1. Pazar Yönelimi Kohli ve Jaworski’nin (1990: 1-18) kavramsallaştırarak öncüllerini ve sonuçlarını ortaya koyduğu özgün çalışmasından beri pazar yönelimi kavramı pazarlama literatüründe araştırmacıların ilgisini çeken cazip bir konu haline gelmiştir. Daha önceki çalışmalarda “pazarlama yönelimi” terimi sıklıkla kullanılmasına rağmen, pazar yönelimi ya da pazar odaklılık kavramı üç sebepten dolayı daha tercih edilebilir olarak düşünülmüştür. İlk olarak, Shapiro’nun (1988) ileri sürdüğü gibi, yönelim yalnızca pazarlama fonksiyonunun ilgi alanına girmemektedir. Kurumsal çapta bir pazar zekâsı oluşturmak, yaymak ve hızlı cevap verebilmek farklı departmanların iş birliğini gerektirmektedir. Bu açıdan bakıldığında pazarlama yönelimi kavramı Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 113 oldukça sınırlayıcı ve yanıltıcıdır. İkincisi, pazarlama odaklılık terimi organizasyon içerisinde pazarlama fonksiyonuna gereğinden fazla anlam ve sorumluluk yüklemektedir. Oysaki yönelim, pazarlama dışındaki fonksiyonların da benimsemesiyle gerçekleşmektedir. Bu yüzden pazar yönelimi kavramı ile faaliyetlerin gerçekleştirilmesi yalnızca pazarlama departmanının kontrol alanı ile sınırlandırılmayıp, örgüt içerisindeki tüm fonksiyonların ortak bir sorumluluğu haline getirilmektedir. Son olarak ise pazar yönelimi müşterileri ve onları etkileyen güçleri içeren pazarlara dikkati yoğunlaştırmaktadır (Kohli ve Jaworski, 1990: 3). Bu görüş, Park ve Zaltman’ın (1987: 7) benimsenmiş paradigmaların sınırlarını göstermek için önerdiği “pazarların yönetimi” ve Narver ve Slater’ın (1990: 21) önerdiği “rakip odaklılık” boyutları ile uyum göstermektedir. Pazar yönelimi kavramının geniş bir anlam ifade etmesi kavramın çok farklı yönlerden ele alınmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Literatür pazar yönelimi kavramını müşteriler için üstün nitelikli bir değer yaratmak üzere davranışsal (Kohli ve Jaworshki, 1990: 1-18) ve kültürel (Narver ve Slater, 1990: 21) bakış açıları ile açıklanmıştır. Örneğin, Kohli ve Jaworshki (1990: 3) pazar yönelimini mevcut ve gelecekteki müşterilerin ihtiyaç ve isteklerine ilişkin pazar bilgisinin toplanması, bu bilginin işletme içindeki tüm fonksiyonlar arasında yayılması ve söz konusu ihtiyaçlara örgütün genelinde bir cevap üretilmesi olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda araştırmacılara göre pazar odaklılık (a) pazar bilgisinin toplanması, (b) bilginin işletme içine yayılması ve (c) pazara cevap üretme boyutları olmak üzere üç bileşeni içermektedir. Kültürel bakış açısını benimseyen Narver ve Slater (1990: 21-22) ise rakipler hakkında bilgi toplama ve fonksiyonlar arası işbirliği geliştirme boyutlarını dahil ederek pazar yönelimi kavramının kapsamını genişletmiştir. Pazar yönelimi benzersiz müşteri değeri yaratmak, bunun yanında yüksek işletme performansının devamlılığını sağlamak üzere gerekli olan etkin ve verimli işletme davranışlarını oluşturan bir örgüt kültürü şeklinde ele alınmıştır. Ayrıca Narver ve Slater (1990: 2122), pazar yöneliminin (1) müşteri odaklılık, (2) rakip odaklılık ve (3) fonksiyonlar arası koordinasyon olmak üzere üç temel davranışsal bileşenden meydana geldiğini belirtmektedir. Müşteri odaklılık, elde edilen pazar bilgisi ışığında müşterileri anlama, onların ihtiyaçlarına uygun bir şekilde cevap verme ve onlar için sürekli üstün değerler yaratmakla ilgilidir. Rakip odaklılık, işletmelerin kendilerini korumak ve daha üstün değerler yaratabilmek adına mevcut ve olası rakiplerinin faaliyetlerini sürekli izlemesi, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi edinmesi, gelecekteki faaliyetlerini anlayarak uygun hamleler yapabilmesi ile ilgilidir. Fonksiyonlar arası koordinasyon ise, müşteri değeri yaratmak için çalışanların ve diğer kaynakların ortak bir çabada birleştirilerek işletme bütününde uyumla hareket etmesi ile ilgilidir (Narver ve Slater, 1990: 21). Aynı perspektif ile araştırmalarını gerçekleştiren Desphande, Farley ve Webster (1993: 215) ise pazar yönelimi ile müşteri yönlülüğün aynı anlama geldiğini ve pazar yönlülüğün kültürel bir odaklanmanın yansıması olduğunu ileri sürmüşlerdir. Pazar yönelimini stratejik açıdan ele alan Ruekert (1992: 228) ise yaptığı çalışmada üç bileşenden bahsetmiştir. Bunlar (1) müşteri bilgisi elde etme ve kullanma (2) elde edilen bilgilerin temelinde stratejik bir plan geliştirme ve (3) müşteri ihtiyaçlarını tatmin edebilmek için stratejik planı uygulamadır. Buna göre pazar yönelimi odak noktasını müşteriler olarak belirleyen bir pazarlama anlayışının bilişsel, kültürel ve davranışsal yönüdür (Keskin, 2006: 398). Jaworski, Kohli ve Sahay (2000: 45) ise pazar yöneliminin pazarı izleyen ve pazarı yönlendiren olmak üzere iki yaklaşımı içerdiğini ileri sürmüşlerdir. Pazarı izleyen 114 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR yaklaşımda temel görüş, pazarda yer alan aktörlerin davranışlarının ve tercihlerinin anlaşılarak tepkilerin verilmesidir. Pazarı yönlendiren yaklaşımda ise işletmenin rekabetçi konumunun geliştirilmesi, pazarın yapısının, aktörlerin rollerinin veya tüketicilerin davranışlarının proaktif bir şekilde değiştirilmesi söz konusudur. Sonuç olarak pazar yönelimi hem reaktif hem de proaktif davranış yaklaşımlarını birleştirmektedir. Bu iki yaklaşım arasındaki fark zamanlamadadır. Pazara reaktif yaklaşımda bulunmak işletmenin pazarı izleyen konumda olduğunu ifade ederken, burada mevcut pazar yapısının kabul edildiği ve pazar davranışlarını değiştirmenin amaçlanmadığı bir anlayış hakimdir. Diğer yandan proaktif yaklaşım işletmenin pazarı yönlendiren konumda olduğunu ifade eder ve pazar yapısını hem tahmin etmeyi hem de etkilemeyi içerir. Her iki yaklaşım açısından değerlendirildiğinde kritik konu tüketici davranışlarının tepki gösterilebilir, tahmin edilebilir ya da etkilenebilir olup olmadığıdır (Jaworski ve diğerleri, 2000: 41; Kumar, Scheer, Kotler, 2000: 129). 2.2. Farklılaştırma Stratejisi Porter (1980: 35) pazarda benzer ürün ve hizmetleri aynı hedef kitleye veya tüketici segmentlerine ulaştırmak için rekabet içinde bulunan işletmelere sürdürülebilir rekabet üstünlüğü sağlamaları için iki stratejik yol önermiştir. Genel rekabet stratejileri olarak adlandırılan bu stratejilerden birisi farklılaştırma stratejisidir. Bu strateji, genelde işletmenin ürün ve hizmetlerindeki farklılaştırma olarak düşünülmektedir. Ancak bu tür farklılaştırmalar daha çok işletmenin pazarlama stratejileri ile ilişkili olup, bu bağlamda fonksiyonel strateji kapsamına girmektedir. Oysa iş yönetim stratejileri içinde yer alan farklılaştırma stratejisi işletmenin değer zincirinde yer alan tüm faaliyetlerde farklılaştırma yaparak ortalamanın üzerinde kar sağlamasına yönelik bir rekabet stratejisidir (Ülgen ve Mirze, 2014: 264). Buna göre, farklılaştırma tasarım veya marka, üretim süreçleri, teknoloji, özellikler, müşteri hizmetleri, tedarik ve dağıtım ağı gibi çeşitli boyutlarda gerçekleştirilebilmektedir. Örneğin Apple’ın tüketicilerin telefon ile ilgili tüm algılarını ve beklentilerini değiştirerek “akıllı telefonlar” ile pazara girmesi ürün teknolojisinde yapılan bir farklılaştırmayı ifade ederken, Aspirin’in eskiden ağrı kesici özelliğini sonraları ise kan sulandırıcı etkisini ön plana çıkartarak diğer ağrı kesici ilaçlardan farklılaşması ürün konumlandırmasında yapılan bir farklılaştırmaya örnektir. Farklılaştırma stratejisinin temelini bir işletmenin pazardaki bütün aktörlerden farklı uygulamalar yaparak müşteri tercihini kendi ürün ve hizmetlerine yöneltmesi oluşturur. Buna göre bu stratejinin temel hareket noktaları müşteri beklentileri, davranış biçimleri, değer yargıları ve diğer benzer önemli unsurlardır. Farklılaşmanın ilişkili olduğu diğer kavram ise yeniliktir. Yenilik aktiviteleri ile işletme pazarda farklılığa sahip olan ilk işletme özelliğini taşır ve böylelikle pazarın kaymağını alma stratejisini uygular. Bir başka deyişle, işletme değer zincirinde yer alan faaliyetlerinde yaptığı farklılaşma ile sektördeki rakiplerinden farklılaşarak müşteri beklentilerini yerine getirir ve bunun karşılığında ürün ve hizmetleri müşterilerin farklılık için ödemeyi kabul edeceği daha yüksek bir fiyattan pazara sunar. Çünkü farklılaşma sonucu müşterilerin fiyata karşı duyarlılıkları azalmıştır. Bu durumda da işletme rakiplerinden daha fazla kar elde ederek rekabet avantajı sağlayacaktır. Öte yandan farklılaşma müşterinin işletmeye veya ürünlere bağlılık oluşturmasına katkı yaparak, satışlarda istikrarı sağlamakta ve rakiplerin stratejik hamlelerinin işletme üzerindeki etkilerini azaltmaktadır (Porter, 1980: 37-38). Farklılaştırma stratejisinin rekabete etki eden faktörlerin güç alanını ve şiddetini etkilediği araştırmacılar tarafından kabul edilmesine rağmen, literatürde belli başlı Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 115 sakıncalarının da olduğu not edilmiştir. Örneğin, müşteri farklılığı tam olarak algılayamayabilir ya da sağlanan farklılık için önerilen fiyatı yüksek bulabilir. Öte yandan algılanan farklılık bir zaman sonra müşteri gözünde önemini kaybedebilir. Farklılaşma rakipler tarafından da taklit edilebilir, bu yüzden işletmenin farklılık ölçeği gittikçe daralabilir. Ayrıca farklılaştırma maliyetlerin ikinci plana atılmaması gerektiğine her ne kadar vurgu yapılsa da maliyetlerin artmasına sebep olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta maliyet artışlarının değer artışı ile kıyaslamalı olarak kontrol edilmesidir (Porter, 1985: 55). 2.3. Firma Performansı Firma performansı firmanın önceden belirlediği ya da sonradan revize ettiği belirli amaçları gerçekleştirmek üzere rekabet stratejilerini ve kaynaklarını uyum içerisinde hareket ettirerek elde ettiği sonuçlar veya uygulama sürecinde sağladığı kazanımlardır (Çalık, Altunışık, Sütütemiz, 2013: 143). Yönetim biliminde araştırmacılar işletmelerin hareketliliğini ve esnekliğini kaybederek ölüm katılığına düşmemesi, gelişmelerde ve yeniliklerde proaktif roller üstlenebilmesi için performans ölçümünün gerekliliğini vurgulamaktadır (Mawer, 2003: 260). Performans ölçümü kaynak kontrolü ve örgütsel amaçlara ne derece ulaşıldığını belirlemenin yanı sıra (1) örgütün güçlü ve zayıf yönlerinin ve gelecekle ilgili yönelimlerini belirleme (Yasin ve Gomes, 2010: 216), (2) yaşanılan başarı ya da başarısızlığın temelindeki süreçleri saptama (Hayes, Wheelwright, Clark, 1988: 153), (3) arzulanan ile gerçekleşen değerler arasındaki farkları ortaya koyma ve yöneticileri, bu farkların azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması yönünde, stratejilere uygun karar almaya yönlendirme (Muchiri, Pintelon, Martin, De Meyer, 2010: 5095) gibi konularda değerli bilgileri işletmelere sunmaktadır. Literatür performans ölçümünün önemine vurgu yaparken, araştırmacıların en çok üzerinde tartıştığı konu performansın nasıl ölçüleceği sorusu olmuştur. Araştırmacılar özellikle firma performansının, üzerinde örgütsel rol taşıyan bireylerin yanı sıra firma dışındaki paydaşların (yatırımcılar, müşteriler, toplum vb.) davranışları üzerinde de etkisine vurgu yaparak kavramın boyutlarının belirlenmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Önceki çalışmalarda performans işletmenin geçmişe yönelik durumunu yansıtan finansal göstergeler aracılığıyla ölçülmüştür. Dolayısıyla finansal performans çalışmaların odak noktası olmuştur. Ancak ilerleyen zamanlarda finansal göstergelerin işletmenin uzun dönemdeki performansı hakkında bilgi üretmediği fark edilerek finansal olmayan performans göstergeleri ön plana çıkarılmıştır (Neeley, 1999: 206). Son yıllardaki araştırmalar ise performans ölçümünde işletmenin finansal, pazar ve yenilik performansını birlikte dikkate almaktadır. Pazar performansı işletmenin değer yaratabilme yeteneğini göstermektedir ve müşteri koruma oranı, pazar payı büyüme oranı ve satış gücü gibi unsurları içermektedir (Verhoef, 2003: 30; Batt, 2002: 588). Genel ifadeyle bir işletmenin pazardaki başarısını ifade ederek daha sınırlı bir anlam içeren pazarlama performansı (pazarlama bölümünün ve pazarlama faaliyetlerinin başarısı) ve daha geniş sınırları kapsayan organizasyonel performans (işletme içerisindeki finans, pazarlama, insan kaynakları, üretim, yenilikçilik faaliyetleri gibi birçok faktörün performansı) kavramlarından farklılaşmaktadır. Buna göre işletmeler pazarda gösterdikleri performans oranında bütün olarak örgüt performansındaki artışa katkıda bulunabilmektedir (Karlöf, 1996: 107-108). Yenilik performansı ise yeniliğin işletmenin uzun dönem varlığını sürdürebilmesi ve pazarda önemli bir aktör olarak yer alabilmesi için önemli olduğunun teorisyenler ve uygulayıcılar arasında geniş ölçüde kabul görmesiyle dikkatleri çekmiştir. Barney (1991: 101-102) işletmelerin hızla değişen iş çevresinde 116 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR yenilik becerileri gibi maddi olmayan kaynakları aracılığıyla hayatta kalabileceğini iddia etmektedir. Felin ve Hesterly (2007: 195) yenilik performansının bilgi ve bu bilgiyi işletme içerisinde yöneten bireylerin eylemleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde Palacios ve diğerlerinin (2009: 295-298) biyoteknoloji ve telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren 222 İspanyol firma üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarında etkili bilgi yönetimi ile yenilik performansının yükseldiğini ortaya çıkarmıştır. 3. Hipotez Geliştirme 3.1.Pazar Yönelimi ve Farklılaştırma Strateji İlişkisi Önceki çalışmalar pazar yöneliminin farklılaştırma stratejisinin uygulanmasına katkıda bulunan dönüşüm temelli bir yetkinlik olduğu yönünde bir takım argümanlar ileri sürmektedir. Pazar yönelimi müşteri memnuniyetinin sağlandığı, hizmet kalitesinin yüksek olduğu ve karşılanmamış müşteri ihtiyaçlarının önceliklendirilerek tatmin edildiği bir kültürü teşvik eder. Dolayısıyla pazar odaklı işletmeler pazara ilişkin duyumlar sağlama, müşteriler ve rakipler ile ilgili bilgileri öğrenme ve müşterileri anlayarak onlarla bağ kurma yeteneğine sahip olurlar (Day, 1994: 38). Bu yetenekler dışarıdan içeriye (outside-in) pazarlama yaklaşımını benimsetir ve farklılaştırma stratejilerini uygulamayı kolaylaştırır (Day, 1994: 41). Ayrıca, pazar odaklı işletmeler benzersiz öğrenme ve izleme yetenekleri aracılığıyla bir yandan müşterilerin mevcut ihtiyaçlarını karşılarken bir yandan da gelecekteki beklentiler ve ihtiyaçlar için daha iyi tahminler yapabilmektedir. Buna göre, bir işletme hedef pazarının ihtiyaç ve beklentilerini doğru bir şekilde anladığında ürünlerin tasarımı, geliştirilmesi ve sunumu çok daha iyi olacaktır (Pelham, 1997: 57). Böylelikle pazarda öncü işletme olunurken ürünlerin rakipler tarafından taklit edilmesi de zor olacaktır (Hooley, Greenley, Cadogan, Fahy, 2005: 19). Day (1994: 38) ayrıca pazar odaklı işletmelerin yeni ürün geliştirme yeteneklerinin yanısıra teknoloji geliştirme gibi içten dışa pazarlama yeteneklerini de başarılı bir şekilde kullanabildiğini not etmektedir. Day ve Nedungadi (1994) pazar odaklı işletmelerin yenilikçi özellikleri teşvik eden stratejileri daha başarılı bir şekilde uyguladıklarını göstermiştir. Han ve diğerlerinin (2010: 38-40) pazar yöneliminin teknik ve yönetimsel yenilikler üzerindeki pozitif etkisini ortaya çıkardığı çalışması da bu görüşü desteklemektedir. Benzer argümanlar Slater ve Narver (1995) ve Hurley ve diğerlerinin (1998) pazar yöneliminin yenilik üzerindeki etkisine odaklandıkları çalışmalarında da görülmektedir. Ayrıca Menguc ve diğerlerinin (2007) pazar yöneliminin farklılaştırma ve maliyet liderliği stratejileri gibi rekabet stratejileri üzerindeki etkisini kanıtlamıştır. Dolayısıyla araştırmanın ilk üç hipotezi aşağıdaki gibi oluşturulmuştur: H1: Rakip odaklılık ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma stratejisi arasında pozitif bir ilişki vardır. H2: Müşteri odaklılık ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma stratejisi arasında pozitif bir ilişki vardır. H3: Fonksiyonlar arası koordinasyon ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma stratejisi arasında pozitif bir ilişki vardır. 3.2.Farklılaştırma Stratejisi ve Firma Performansı İlişkisi Stratejik yönetim alanındaki teorisyenler farklılaşmanın, Porter’ın ileri sürdüğü rekabete etki eden beş faktörün güç alanını ve şiddetini etkileyerek firma Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 117 performansına katkıda bulunduğunun altını çizmektedir. Porter’a (1980) göre stratejistler sektörde rekabeti etkileyen güçleri değerlendirmekte, işletmelerinin güçlü ve zayıf yönlerini tanımlamakta ve sonra bir uygulama planı hazırlamaktadır. Bu uygulama planı ilk olarak işletmenin doğru konumlandırılmasıyla başlar, böylece işletme yetenekleri rekabetçi güçlere karşı en iyi savunmayı yapar ve stratejik hamleler ile pazarın güç dengesini etkiler. Rekabetçi güçlere verilen tepkiler ile işletme konumunu iyileştirir, güçlerdeki değişimlere hazırlıklı olur ve rakipler atağa kalkmadan yeni rekabet dengesi için uygun bir strateji seçerek değişimleri kendi lehlerine kullanabilme umudu ile onlara cevap verir (Arasa ve Gathinji, 2014: 7). Uygulanabilecek stratejilerden biri olan farklılaştırma stratejisi işletmeye ortalamanın üzerinde getiri sağlamanın yanında, sektördeki rekabetçi güçleri de engelleyen, onları kontrol edebilen ve davranışları etkileyebilen bir stratejidir. Örneğin farklılaşma ile müşterilerde bağlılık oluşturmuş, hatta onlara üründen bağımsız gelişen bir sadakat duygusu kazandırmış olan bir işletmeden müşteri koparmak oldukça zordur (Miller, 1988: 284). Bu durum sektöre girme niyeti olan olası rakipler için pazarın çekiciliğini azaltmaktadır. Diğer yandan farklılık ikame edilmeyi de zorlaştırır. Bu nedenle farklılık sayesinde ikame ürünlerin yaratacağı tehdit güç kaybeder. Tedarikçiler ile ilişkiler bağlamında ise farklılaştırma stratejisi tedarikçilerin sektörde ileriye yönelik dikey büyüme arzularını azaltır. Ayrıca tedarikçilerin yüksek pazarlık güçleri sebebiyle tedarik mallarında uyguladıkları fiyat artırımları işletmeyi kendi ürünlerine uygulayabildikleri yüksek fiyatlar nedeniyle sektördeki rakiplerden daha az etkileyebilir. Tedarikçilerin durumunda olduğu gibi farklılık stratejisi müşterilerin geriye yönelik dikey büyüme arzusunu da azaltan bir stratejidir. Bunun yanında, ekonomik sıkıntı zamanlarında veya talep daralması yaşandığı durumlarda müşteri bağlılığı sayesinde satışların istikrarının sürdürülebilmesi ihtimali fazladır. Rakipler ile ilgili olarak ise rakipler farklılaştırmayı beceremedikleri sürece bağlı müşterileri kendilerine çekemezler ve yüksek fiyat uygulayamazlar. Bu sebeple, farklılaştırma uygulayan işletmeden daha az getiri elde ederler ve uzun dönemde rekabet pozisyonlarını kaybedebilirler (Porter, 1980: 41; Ülgen ve Mirze, 2010: 265). Farklılaştırma stratejisi marka imajı, yenilikçilik, tasarım özellikleri, güvenilirlik, kurumsal itibar, müşteri hizmetleri ve ürün kalitesi gibi birtakım boyutlar temel alınarak gerçekleştirilmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken kritik unsur hangi boyutta uygulanıyor olursa olsun farklılıkların rakipler için taklit edilmesi zor olan özellikler temelinde yapılmasıdır. Farklılaşma stratejisi uygulayan bir işletme çeşitli reklam araçları ve pazarlama metotları aracılığıyla müşterilerin zihninde kendilerini rakiplerden ayıran eşsiz bir marka imajı oluşturur. İşletme bu algıyı ürünün tasarımında, fiziksel özelliklerinde, dayanıklılığında veya performansında rakiplerinde olmayan farklılıklar yaparak da oluşturabilmektedir. Ürünün bu tür özelliklerine odaklanan bir işletme, ürünü sürekli iyileştirecek yenilikler gerçekleştirmek zorundadır. Ayrıca işletme üstün bir müşteri hizmetleri anlayışına sahip olabilir veya kendilerini rakiplerinden farklılaştırmak amacıyla tüm dikkatini müşterilerin istek ve arzularına verebilir. Tüketicilerin bu ilgiyi algılaması işletmenin pozitif bir itibar, marka imajı ve sadakati kazanmak için farklılaştırma stratejisini uygulamasına imkan verir (Amoako-Gyampah ve Acquaah, 2008: 580). Bu yüzden işletme, ürünün üstün güvenilirliği, dayanıklılığı, özellikleri, estetiği ve performansının yanı sıra müşteri ve marka sadakati kazanarak mevcut fiyat rekabetinden kaçınabilir (Dean ve Evans, 1994). Böylece farklılaşma üstün bir performansla sonuçlanarak rakiplere karşı bir rekabet avantajı sağlayacaktır. Bu çerçevede ilgili hipotez aşağıdaki gibi kurulmuştur: 118 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR H4: Farklılaştırma stratejisi ile işletmenin a) pazar, b) yenilik ve c) finansal performansı arasında pozitif bir ilişki vardır. 3.3. Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Etkisi Kohli ve Jaworski’ye (1990: 13) göre pazar yöneliminin firmalar açısından en önemli sonucu, üstün müşteri değeri ve rekabet üstünlüğü sağlayarak işletme performansını arttırıcı bir etki yapmasıdır. Nitekim birçok araştırmada pazar yöneliminin firmalar üzerindeki pozitif etkileri geniş ölçüde desteklenmiş, pozitif etkilerin firmanın hem finansal hem de finansal olmayan performans göstergeleri üzerinde gerçekleştiği not edilmiştir (Langerak, 2003: 79). Ancak pazar yönelimi ile firma performansı arasındaki ilişkinin işletmenin pazarda göstereceği davranışlara bağlı olarak değişebileceği de ifade edilmektedir (Spillan, Li, Totten, Mayolo, 2009: 139). Bu araştırmada pazar yöneliminin işletmenin pazarda göstereceği davranışlardan biri olan farklılaştırma aracılığıyla firma performansını etkilediği ileri sürülmektedir. Pazar yöneliminin temel görüşü işletmenin sürdürülebilir rekabet avantajı sağlayabilmesi için, pazardaki mevcut ve potansiyel müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi ve elde edilen bilginin tüm işletme fonksiyonları tarafından paylaşılarak, ihtiyaçların rakiplerden daha iyi bir şekilde karşılanmasıdır. Bu bağlamda pazar yönelimini oluşturan üç boyutun da ana amacı müşteri değeri oluşturmaktır. Örneğin, müşteri yönelimli olmak Kotler ve diğerlerinin (1999) modern pazarlama düşüncesinin ve uygulamalarının en temel iki ilkesi olarak öne sürdüğü müşteri değeri ve tatmini sağlamanın en iyi yoludur. Müşteri gözünde farklılaştırılmış ürün ve hizmetlere yönelerek onların taleplerinin sürekliliğinin sağlanması işletmelere esneklik ve farklılaşma yetenekleri kazandırmakta, onları rekabette ayrıcalıklı ve üstün kılmaktadır (Zahra ve Chaples, 1993). Ayrıca sürekli bilgi akışı ile pazardan elde edilen güncel müşteri bilgisi, başta ürün geliştirme süreçlerini, müşteri ilişkilerini ve tedarik zinciri yönetimlerini, paydaşların davranışlarını ve sonuç olarak firma performansını etkilemektedir (Hanvanich, Dröge, Calantone, 2003: 133). Rakip yönelimi ise mevcut ve potansiyel rakiplerden farklılaşmak adına onların güncel hareketlerini görebilme, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi sahibi olabilme ve gelecekteki faaliyetlerini anlamaya yönelik faaliyetleri kapsamaktadır. Yani, rakiplerin tehdit içeren hamlelerine hızlı cevap verebilmek veya rekabette yeni pozisyon alabilmek için, firma yöneticileri rakiplerin güçlü ve zayıf yönleri ile stratejileri hakkında elde edecekleri bilgileri kendi aralarında tartışmakta, kendilerini onlardan farklılaştırabilecek uygun stratejileri alternatifleriyle birlikte belirlemektedir (Narver ve Slater, 1990: 2122). Dolayısıyla rakip odaklılık anlayışının öneminin tüm çalışanlardan tarafından benimsenmesi sayesinde işletmeyi rakiplerden farklılaştırmak rekabette hız ve avantaj, dolayısıyla firmaya üstün performans sağlamaktadır (Kotler, 2003; Lings, 2004). Son olarak rakiplerden ve müşterilerden elde edilen pazar bilgisinin tüm birimler veya üyeleriyle paylaşılması, farklı fonksiyonlarda uzmanlaşmış insan sermayesinden farklı bakış açılarını açığa çıkartarak, her bir ürün veya hizmet zincirinden bir diğerine katma değer aktarılmasını, böylelikle rakiplerin taklit edemeyeceği değerli ve eşsiz yetenekler edinilmesini ve rekabette de avantajı sağlamaktadır (Porter, 1985). Bir başka deyişle, firma içinde rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça zor, değerli ve nadir olan iletişim ve işbirliğinin kurulması, örgütsel bilginin üretilip ortak bir hafızaya alınmasına katkı sağlayarak, uzun dönemli sürdürülebilir rekabet avantajına zemin hazırlamaktadır (Narver ve Slater, 1990: 22). Bu çerçevede ilgili hipotez aşağıdaki gibi kurulmuştur: Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 119 H5: Farklılaştırma stratejisi, pazar odaklılık ile firma performansı değişkenleri arasındaki ilişkide ara değişken etkisine sahiptir. Şekil 1. Araştırma Modeli 4. Araştırma 4.1. Ölçüm ve Örnekleme Geliştirilen hipotezleri test etmek üzere önceki çalışmalarda geliştirilip kabul görmüş ölçekler kullanılmıştır. Anket 4 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm demografik değişkenleri içermekte, ikinci bölüm 17 soruluk pazar yönelimi, üçüncü bölüm 14 soruluk farklılaşma stratejisi, dördüncü bölüm ise 8 soruluk yenilik, 6 soruluk pazar ve 6 soruluk finansal performans ölçeğinden oluşmaktadır. Pazar yönelimi uygulamalarının ölçümünde Narver ve Slater (1990)’in oluşturduğu müşteri ve rakip odaklılık ile departmanlar arası koordinasyonu kapsayan üç boyutlu ölçek adapte edilmiştir. Farklılaştırma stratejisi için Kohli ve Jaworski (1990), Lynch ve diğerleri (2000), Dess ve Davies (1984) ve Porter’ın (1980) çalışmalarından yararlanılmıştır. Firma performansı ölçeğinin oluşturulmasında ise finansal performansın yanı sıra pazar ve yenilik performansı kriterleri de dikkate alınmıştır. Böylece pazar yönelimi uygulamalarının finansal başarıyla beraber yenilik becerisi ve pazar başarısı açısından da analiz edilmesine olanak sağlanmıştır. Bu bağlamda finansal ve pazar performans ölçeği Baker ve Sinkula (1999) ve Lynch ve diğerlerinin (2000) çalışmaları birleştirilerek oluşturulurken, yenilik performansı için Prajogo ve Sohal’in (2006) ölçeğinden yararlanılmıştır. Tüm değişkenler “kesinlikle katılmıyorum” (1)’dan “kesinlikle katılıyorum” (5)’a doğru sıralanan 5‘li Likert ölçeği kullanılarak ölçülmüştür. Anket sorularının İngilizce’den Türkçe’ye ve Türkçe’den İngilizce’ ye her iki dili de bilen iki kişi tarafından ayrı ayrı çevirisi yapılmıştır. Çevrilen sorular pazarlama ve rekabet stratejileri konusunda uzman Türkiye‘den üç akademisyen tarafından tartışılıp değerlendirilmiş ve yeterince anlaşılmayan veya dilbilgisi hatası bulunan soruların üzerinden tekrar geçilerek uyarlanan sorulara teoriye uyumlu olarak son hali verilmiştir. Daha sonra, anketlerin uygunluğu Marmara Bölgesi’nde faaliyet gösteren işletmelerde tam zamanlı olarak çalışan on yüksek lisans öğrencisi tarafından ön teste tabi tutulmuştur. Ayrıca, İstanbul‘da faaliyet gösteren çeşitli firmalardan rastgele olarak seçilen sekiz üst düzey yönetici anketin içeriğini ve soruların anlamlılığını değerlendirmişlerdir. Yanıtlayıcılar maddeleri ve içeriği anlamada hiçbir zorluk çekmediklerini ifade etmişlerdir. Anket sorularının teyit edilmesinin ardından anketler yazarlar tarafından kişisel olarak yönetilen anket yöntemi uygulanarak dağıtılıp toplanmıştır. Anketin uygulanacağı firmalar İstanbul Sanayi Odası ve KOSGEB ile irtibata geçilerek tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Firmalar arasından araştırmaya uygun olduğu düşünülen 290 firmalık bir liste belirlenmiştir. İlk olarak, firmaların Genel Müdürlerine telefon yoluyla ulaşılmış ve çalışmanın amacı hakkında bilgi verilmiştir. İrtibat kurulan bu 290 firmadan 250 tanesi anket çalışmasına katılmayı 120 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR kabul etmiştir. Buna göre katılımcıların % 9’u işletmenin sahibi iken, %17,7’si üst düzey, %32,4’ü orta düzey, %21,9’u alt düzey yöneticisi olup, %19’u ise beyaz yaka çalışanıdır. Çalışanların görev yaptıkları departmanlar ise %20,3 üretim, % 14,7 muhasebe, %7,8 insan kaynakları, % 22 pazarlama, %10 bilgi teknolojileri ve %25,2’si diğer bölümlerde çalışmaktadır. Ayrıca katılımcıların %54’ü 2-5 yıl, %25,3’ü 6-10 yıl, %12’si 11-20 yıl ve %8,7’si daha fazla iş tecrübesine sahiptir. 4.2. Ölçüm Geçerliliği ve Güvenilirliği Veriler toplandıktan sonra, güvenilirliklerini ve geçerliklerini test etmek için ölçekler bir eleme sürecine tabi tutulmuştur (Fornell and Larcker, 1981). İlk olarak 51 soru üzerinde varimax rotasyon yöntemi ile açımlayıcı faktör analizi gerçekleştirilmiştir. Problemli sorular atıldıktan sonra örneklem yeterliliğini gösteren Kaiser-Meyer-Olkin değerinin 0.946 ve yine faktör analizi için değişkenler arasında yeterli ilişkinin varlığını gösteren Barlett’s testinin de p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (χ2 = 8483,189). Açımlayıcı faktör analizi sonucunda, beklenildiği üzere sorular 7 faktöre ayrılmıştır. Açıklanan toplam varyans oranı %65,884 olmuştur. Açımlayıcı faktör analizinden sonra elde edilen ölçeği değerlendirmek için aynı zamanda doğrulayıcı faktör analizi de yapılmıştır. AMOS 23 (Analysis of Moment Structure) paket programını kullanılarak tüm anketler değerlendirilmiş ve 47 soru maddesi içeren 7 değişken tek bir CFA modeli ile incelenmiştir (N=250). Elde edilen sonuç modelinin, veri seti ile oldukça uyumlu olduğu χ2(1013) = 1970,039 görülmüştür: CFI =0,88, IFI = 0,88, TLI = 0,87, χ2/df = 1,94, ve RMSEA = 0,06. Ayrıca, PNFI = 0,73 olarak hesaplanmış olup bu değer kesme noktası olan 0.70‘ten büyüktür. Bunlara ilave olarak, maddelerin her biri kendi değişkenine anlamlı bir şekilde yüklenmiştir (en düşük t değeri 2,5‘tir). Bu da yakınsama geçerliliğini desteklemektedir. Tablo 1‘de çoklu maddelerin güvenilirlikleri ile birlikte değişken korelasyonları ve ölçekler için tanımlayıcı istatistikler sunulmuştur. Tablo 1 ayrıca, her bir değişkenin Alpha katsayılarını, ortalama varyansını ve AMOS 23 ile hesaplanan kompozit güvenilirliklerini (CR) içeren tüm güvenilirlik tahminlerinin Nunnally (1978) ile Fornell ve Larcker’ın (1981) önerdiği şekilde sınırlara yakın veya bunların çok üstünde olduğunu göstermektedir. Ayrışma geçerliliğinin kontrolü için, yine Fornell ve Larcker’ın (1981) önerdiği şekilde, her bir değişken için AVE’lerinin kare kökünün değişken çiftler arasındaki örtük değişkenler korelasyonundan daha büyük olduğu hesaplanmıştır (Tablo 1). Bu testleri tamamladıktan sonra araştırma ölçeklerinin yakınsama ve ayrışma geçerliliklerinin yeterli olduğu sonucuna varılmıştır. Tablo 1. Güvenilirlik ve Geçerlilik Katsayıları Değişkenler Rakip Odaklılık Müşteri Odaklılık Fonksiyonlar arası k. Farklılaştırma S. Pazar Performansı Yenilik Performansı Finansal Performans 1 2 3 4 5 6 7 1 (0,72) 0,60* 0,59* 0,56* 0,50* 0,52* 0,49* Ortalama 3,65 Standart Sapma 0,64 AVE 0,52 Kompozit ölçek güv. 0,81 Cronbach’s α 0,81 *p < 0,01 Not: Parantez içindeki sayılar AVE değerlerden yüksek değildir. 2 3 4 5 6 7 (0,79) 0,74* 0,69* 0,51* 0,56* 0,49* (0,78) 0,70* 0,54* 0,55* 0,51* (0,70) 0,56* 0,65* 0,52* (0,72) 0,55* 0,71* (0,84) 0,51* (0,78) 3,98 3,77 3,90 3,71 3,72 3,70 0,63 0,67 0,55 0,61 0,61 0,59 0,63 0,61 0,50 0,52 0,72 0,62 0,91 0,90 0,93 0,93 0,96 0,90 0,91 0,90 0,93 0,88 0,89 0,90 değerlerinin kareköküdür. Hiçbir korelasyon katsayısı bu Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 121 4.3. Hipotez Testleri Araştırma hipotezlerinden ilk dördünü test etmek için Yapısal Eşitlik Modeli (YEM) kullanılmıştır. Analizler sırasında, literatürde yer alan teorik tartışma ile tutarlı olarak pazar yönelimi değişkenleri arasındaki kovaryansları temsil eden parametreler serbest bırakılmıştır. Tablo 2’de pazar yönelimi boyutları (rakip odaklılık, müşteri odaklılık ve fonksiyonlar arası koordinasyon), farklılaştırma stratejisi ve firma performansını kriterleri (pazar, finansal ve yenilik) arasındaki ilişkiler gösterilmektedir. Tablo 2. Hipotez Testi Sonuçları Hipotezler H1 H2 H3 H4 Yol Yol Değeri Sonuç Rakip odaklılık→Farklılaştırma S. 0,24* Desteklendi Müşteri odaklılık→Farklılaştırma S. 0,43* Desteklendi Fonk. arası koord.→Farklılaştırma S. 0,51* Desteklendi Farklılaştırma S. → Finansal Perf. 0,52* Farlılaştırma S. → Yenilik Perf. 0,66* Desteklendi 0,59* Farlılaştırma S. → Pazar Perf. χ2(1023) = 2367,953, CFI = 0,83, IFI = 0,83, χ2/df = 2,31, RMSEA=0,07 * p < 0,01 Tablo 2 incelendiğinde kavramsal modelin veri ile uyum içinde olduğu görülmektedir. Artımsal uyum indeksleri ve karşılaştırmalı uyum indeksleri Hatcher’in (1994) önerdiği gibi eşik değer olarak görülen 0,9’a yakın değerler almıştır. Ki-kare ve serbestlik derecesi oranı önerildiği gibi 5’ten küçük bir değerdir (χ2/d.f= 2,31). Ayrıca 0,07 olan RMSEA değeri, eşik değer olan 0,05’e yakın olduğu için kabul edilebilir düzeydedir. Pazar yönelimi ile farklılaştırma stratejisi arasındaki ilişki incelendiğinde, rakip odaklılığın (β = 0,24 p < 0,05) , müşteri odaklılığın (β = 0,43, p < 0,01) ve fonksiyonlar arası koordinasyonun (β = 0,51, p < 0,01) farklılaştırma stratejisi ile aralarında pozitif bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu nedenle, H1, H2 ve H3 hipotezi desteklenmektedir. Farklılaştırma stratejisi ve firma performansının incelendiği H4 hipotezinde, farklılaşmanın yenilik performansı (β = 0,66 p < 0,01), pazar performansı (β = 0,59 p < 0,01) ve finansal performans (β = 0,52, p < 0,01) ile pozitif ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla H4 hipotezi de desteklenmektedir. Farklılaştırma stratejisinin pazar yönelimi değişkenleri ile firma performansı bileşenleri arasındaki ara değişken etkisini test etmek için Baron ve Kenny (1986)'nin prosedürü izlenmiştir. Bu şekilde Tablo 3’te gösterilen üç farklı YEM modeli geliştirilmiştir. Buna göre; a) Tüm pazar yönelimi değişkenlerini (X) ve firma performansı bileşenlerini (Y) içeren “model a” pazar yönelimi değişkenlerinin tüm firma performansı bileşenleri ile (pazar, yenilik ve finansal) pozitif ilişkili (R2pazperf = 0,32; R2yenperf = 0,30; R2finperf = 0,28) olduğunu göstermektedir. b) Pazar yönelimi değişkenlerini (X) ve farklılaştırma stratejisini (M) içeren “model b” rakip odaklılığın (β = 0,19, p< 0,1), müşteri odaklılığın (β = 0,44, p<0,01) ve fonksiyonlar arası koordinasyonun odaklılığın (β = 0,48, p<0,01) farklılaştırma stratejisi ile pozitif ilişkili (R2farkst = 0,47) olduğunu göstermektedir. c) “Model c” de gösterildiği üzere, pazar yönelimi değişkenleri (X) kontrol altına alındıktan sonra farklılaştırma stratejisinin (M) pazar performansı (β = 0,32, p<0,01), yenilik performansı (β = 0,50, p<0,01) ve finansal performans (β = 0,23, p<0,01) ile pozitif ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca, farklılaştırma stratejisi, pazar yönelimi boyutlarının firma performansı bileşenleri üzerindeki etkilerini azaltmaktadır ve aynı zamanda aracı değişkenin modele dahil edilmesi 122 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR firma performansı bileşenlerinin R2'sini nispeten arttırmaktadır (R2pazperf = 0,37; R2yenperf = 0,42; R2finperf = 0,29). Tablo3. Ara Değişken Hipotez Sonuçları İlişki Rakip odaklılık→ Pazar perf. Rakip odaklılık→ Finansal perf. Rakip odaklılık→ Yenilik perf. Fonk. arası koord.→ Pazar perf. Fonk. arası koord.→ Finansal perf. Fonk. arası koord.→ Yenilik perf. Müşteri odaklılık→ Pazar perf. Müşteri odaklılık→ Finansal perf. Müşteri odaklılık→ Yenilik perf. Rakip odaklılık→Farklılaştırma St. Fonk. arası koord. →Farklılaş. St. Müşteri odaklılık → Farklılaş. St. Farklılaştırma → Pazar perf. Farklılaştırma→ Finansal perf. Farklılaştırma → Yenilik perf. Model A 0,40* 0,40* 0,38* 0,37* 0,31* 0,33* 0,13** 0,12** 0,20* p < 0,01, ** Model C 0,32* 0,33* 0,26* 0,22* 0,20* 0,08 -0,03 0,014 0,006 0,19* 0,18* 0,48* 0,44* χ2(515)=1345,2 CFI:0,85 IFI:0,85 χ2/df=2,61, RMSEA:0,08 * Model B Full model 0,48* 0,44* 0,32* 0,23* 0,50* χ2(1019)=2394,7 CFI:0,83, IFI:0,83, χ2/df=2,35, RMSEA:0,07 p < 0,05 Yukarıda yer verilen sonuçlara göre farklılaştırma stratejisi rakip odaklılık ile firma performansı bileşenleri arasındaki ilişkide kısmi ara değişken etkisine yol açmaktadır. Müşteri odaklılık ile firma performans bileşenleri arasında ise farklılaştırma stratejisinin tam aracı etkisi tespit edilmiştir. Bu sebeple H5 kısmen desteklenmektedir. 5. Tartışma Bu çalışma pazar yönelimi, farklılaştırma stratejisi ve firma performansı bileşenleri (pazar, yenilik ve finansal) arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir model sunarak pazarlama ve strateji literatürüne katkıda bulunmaktadır. Çalışma araştırmacı ve yöneticilerin pazar yönelimi ile firma performansı arasındaki ilişkiyi gözünde canlandırabilmesi ve anlayabilmesi için müşteri odaklılık, rakip odaklılık, fonksiyonlar arası koordinasyon ve farklılaşmaya vurgu yaparak işletmelerin finansal, pazar ve yenilik performanslarının nasıl etkilendiğini gösteren bir taslak ortaya koymaktadır. Buna göre 1) müşteri memnuniyetinin sağlandığı, hizmet kalitesinin yüksek olduğu ve karşılanmamış müşteri ihtiyaçlarının önceliklendirilerek tatmin edildiği, 2) mevcut ve olası rakiplerin faaliyetlerinin sürekli izlendiği, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi edinildiği ve gelecekteki faaliyetlerini anlayarak uygun hamlelerin yapıldığı, 3) çalışanların ve diğer kaynakların ortak bir çabada birleştirilerek işletme bütününde uyumla hareket ettirildiği bir işletme kültürünün firmanın finansal, pazar ve yenilik performansı ile pozitif ilişkili olduğu ve 4) işletmenin değer zincirinde yer alan bir veya birden fazla faaliyetinde gerçekleştirdiği değerli, nadir, taklit ve ikame edilmesi zor olan farklılaşmanın bu ilişkide aracılık rolünde bulunduğu tespit edilmiştir. Araştırma ilk olarak, pazarlama yönelimi değişkenlerinin yani müşterilerle ilişki kurmanın, var olan ilişkileri ilerletmenin, birbiriyle olan bağlarını güçlendirmenin, rakiplerle ilgili bilgileri toplayarak tehdit içeren hamlelere hızlı cevap verebilmenin Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 123 ve elde dilen bu bilgilerin fonksiyonlar arasında paylaşılarak örgüt bütünüyle bir cevap üretmenin farklılaşmayı sağlamadaki rolünü ampirik olarak göstermektedir. Bu bulgular Han ve diğerlerinin (1998: 40) araştırma sonuçları ile tutarlıdır ve pazar yöneliminin işletmeleri farklılaşma temelinde rekabet eden fırsatçı işletmelere dönüşmesine teşvik ettiğini gösterir. Aynı zamanda bu bilgi pazar yöneliminin farklılaşma aracılığıyla pazarda rekabet avantajı sağladığını göstererek özellikle pazarlamacıların bu yetkinliklere (müşteri odaklılık, rakip odaklılık ve fonksiyonlar arası koordinasyonu sağlama) yatırım yapması konusunda yol göstermektedir. İkinci olarak, bu çalışma farklılaşmanın firmanın finansal, pazar ve yenilik performansı ile pozitif ilişki içerisinde olduğunu ampirik olarak kanıtlamaktadır. Bu durumda bir firma performans bileşenlerinde olumlu çıktılar elde etmek istiyorsa farklılaşma stratejisinin firma için isabetli bir seçim olacağı söylenebilmektedir. Çünkü farklılaşma performansı Menguc ve diğerlerinin (2007: 319) çalışmasında da gösterildiği gibi çoklu boyutlarda pozitif etkilemektedir. Son olarak, araştırmada pazar yönelimi değişkenleri ile firma performansı bileşenleri arasındaki ilişkinin farklılaşma aracılığıyla genişlediği ampirik olarak tespit edilmektedir. Önceki araştırmalar pazar yönelimi ve performans ilişkisini incelerken (Harrison-Walker, 2001; Desphande ve Farley, 1998), bu araştırmaların birçoğu bu ilişkiyi genişleten bir takım aracı değişkenlerden bahsetmiştir. Örneğin; öğrenme yönelimi (Keskin, 2006), kurumsal sosyal sorumluluk (Arshad, Mansor, Othman, 2012), inovasyon derecesi, performansı ve müşteri sadakati (Maydeu-Olivares ve Lado, 2003) ve teknik ve yönetimsel yenilik (Han ve diğerleri, 1998) pazar yönelimi ve firma performansı ilişkisinde aracı değişken olarak ele alınmıştır. Literatürde rekabetçi stratejilerin de pazar yönelimi ve firma performansı arasında aracı etkini gösteren araştırmalar olmasına rağmen, bu araştırmalar firma performansını pazar ya da finansal performans boyutu ile ölçmüştür (Ge ve Ding, 2005). Bu bağlamda, araştırma firma performansını çoklu boyutta ele alarak pazar yöneliminin pazar, finansal ve yenilik performansı ile pozitif ilişkili olduğunu ve farklılaşma ile iki değişken arasındaki ilişkinin genişlediğini ortaya koyması açısından önemlidir. 6. Sonuç Bu araştırma pazar yönelimi, rekabet stratejileri ve firma performansı arasındaki ilişkileri açıklayan bir model sunmaktadır. Özellikle pazar yöneliminin her bir bileşeninin farklılaştırma stratejisini pozitif etkilediği, farklılaşmanın işletmenin finansal, pazar ve yenilik performansını arttırdığı ve pazar yönelimi bileşenleri ile bu performans çıktıları arasında farklılaştırma stratejisinin bir köprü kurduğu ampirik olarak ortaya konmaktadır. Müşteri ve pazar odaklılık ile fonksiyonlar arasındaki koordinasyon işletmeye dönüşüm temelli bir yetkinlik kazandırmaktadır. Bu yetkinlik işletmenin değer zincirinde bir halkadan diğerine katma değer aktarırken, işletmenin başarılı bir farklılaştırma stratejisi uygulamasına katkı sağlayarak rekabet kabiliyetini arttırır. Buna göre, rakiplerine göre rekabet gücü yüksek olan işletmeler daha yüksek pazar, yenilik ve finansal performans sergilemektedir. Ayrıca bu çalışma müşteri beklentileri, davranış biçimleri ve değer yargıları temelinde hareket eden, elde edilen bilgileri tüm fonksiyonlar arasında yayarak ortak bir bilgi haline getiren, böylelikle rakiplerinden farklı ürün veya hizmet sunabilen işletmelerin performansının yükseldiğini ve farklılaştırma stratejisinin bu ilişkide aracı rol oynadığını da göstermektedir. 124 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR Araştırmanın teorik ve pratik katkılarının yanı sıra bir takım kısıtlamaları da bulunmaktadır. İlk olarak, araştırmaya katılan cevaplayıcıların tamamı işletmelerin üst yönetiminde görev alan kişiler değildir. Gelecek araştırmalar işletme içerisinde daha fazla “kilit bilgilendirici” role sahip iki veya daha fazla çalışan ile araştırma gerçekleştirmelidir. İkinci olarak araştırmada rekabet stratejilerinden yalnızca farklılaştırma stratejisinin aracı etkisi tespit edilmiştir. İleriki araştırmalarda diğer rekabet stratejilerinin etkileri de test edilmelidir. Son olarak pazar yönelimlerin firma performans bileşenlerine etkileri farklı ülke uygulamalarıyla (cross-cultural) ve sektörel karşılaştırmalarla gerçekleştirebilir. Ayrıca saha araştırmaları zaman serimli (longitudinal) elde edilen bulgularla desteklendiğinde, bulguların genellenmesine ve pazar yönelimi ve rekabet stratejileri üzerine yürütülen teori oluşumu çabalarına da katkıda bulunulacaktır. 7. Referanslar Allen, R. S. ve Helms, M. M. (2006). Linking strategic practices and organizational performance to Porter's generic strategies. Business Process Management Journal, 12(4), 433-454. http://dx.doi.org/10.1108/14637150610678069 Amoako-Gyampah, K. ve Acquaah, M. (2008). Manufacturing strategy, competitive strategy and firm performance: An empirical study in a developing economy environment. International Journal Production Economics, 111, 575-592. http://dx.doi.org/10.1016/ j.ijpe.2007.02.030 Arasa, R. ve Gathinji, L. (2014). The relationship between competitive strategies and firm performance: A case of mobile telecommunication companies in Kenya. International Journal of Economics, Commerce and Management, 2(9), 1-15. Erişim adresi http://ijecm.co.uk/wp-content/uploads/2014/09/2916.pdf Arshad, R., Mansor, M. S. ve Othman, R. (2012). Market orientation, firm performance and the mediating effect of corporate social responsibility. The Journal of Applied Business Research, 28(5), 851-859. http://dx.doi.org/10.19030/jabr.v28i5.7228 Baker, W. E. ve Sinkula, J. M. (1999). The synergistic effects of market orientation and learning orientation on organizational performance. Journal of Academy of Marketing Science, 27(4), 411-427. http://dx.doi.org/10.1177/0092070399274002 Barney, J. B. (1991). Firm resources and sustained competitive advantage. Journal of Management, 17(1), 99-120. http://dx.doi.org/10.1177/014920639101700108 Baron R. ve Kenny D. (1986). The moderator-mediator variable distinction in social psychological research. Journal of Personality and Social Psychology, 51(6), 1173-1182. http://dx.doi.org/10.1037/0022-3514.51.6.1173 Batt, R. (2002). Managing customer services: Human resource practices, quit rates and sales growth. Academy of Management Journal, 45(3), 587-599. Erişim adresi http://digitalcommons.ilr.cornell.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1085&context=cahrswp Çalık, M., Altunışık, R. ve Sütütemiz, N. (2013). Bütünleşik pazarlama iletişimi, marka performansı ve pazar performansı ilişkisinin incelenmesi. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 9(19), 137-161. http://dx.doi.org/10.11122/ijmeb.2013.9.19.451 Day, G. S. (1994). The capabilities of market-driven firms. Journal of Marketing, 58 37–52. Erişim adresi https://faculty.fuqua.duke.edu/~moorman/Marketing-Strategy-Seminar2015/Session%202/Day%201994.pdf Day, G. S. ve Nedungadi, P. (1994). Managerial representations of competitive advantage. Journal of Marketing, 58(2), 31-44. http://dx.doi.org/10.2307/1252267 Dean, J. W. ve Evans, J. R. (1994). Total quality: Management, organization and strategy. St Paul, MN: West Publishing. Deshpande, R. ve Farley, J. U. (1998). Measuring market orientation: Generalization and synthesis. Journal of Market Focused Management, 2(3), 213-232. http://dx.doi.org/10.1023/A:1009719615327 Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 125 Felin, T. ve Hesterly, W. S. (2007). The knowledge based view, nested heterogeneity, and new value creation: Philosophical considerations on the locus of knowledge. Academy of Management Review, 32(1), 195-218. http://dx.doi.org/10.5465/AMR.2007.23464020 Fornell C. ve Larcker D. F. (1981). Evaluating structural equation models with unobservable variables and measurement error, Journal of Marketing Research, 18(1), 39-51. http://doi.org/10.2307/3151312 Ge, G. L. ve Ding, D. Z. (2005). Market orientation, competitive strategy and firm performance: An empirical study of chinese firms. Journal of Global Marketing, 18(3/4), 115-142. http://dx.doi.org/10.1300/J042v18n03_06 Hanvanich, S., Droge, C. ve Calantone, R. (2003). Reconceptualizing the meaning and domain of marketing knowledge. Journal of Knowledge Management, 7(4), 124-135. http://dx.doi.org/10.1108/13673270310492994 Han, J. K., Kim, N. ve Srivastava, R.K. (1998). Market orientation and organizational performance: Is innovation a missing link?. Journal of Marketing, 62(4), 30-45. http://doi.org/10.2307/1252285 Harrison-Walker, L. J. (2001). The measurement of word-of-mouth communication and an investigation of service quality and customer commitment as potential antecedents. Journal of Service Research, 4(1), 60-75. Erişim adresi http://jsr.sagepub.com/content/ 4/1/60.full.pdf Hayes, R. H., Wheelwright, S. C. ve Clark, K .B. (1988). Dynamic manufacturing: Creating the learning organization. USA: The Free Press. Hooley, G., Greenley, G.E., Cadogan, J. W. ve Fahy, J. (2005). The performance impact of marketing resources. Journal of Business Research, 58(1), 18-27. http://dx.doi.org/ 10.1016/S0148-2963(03)00109-7 Hurley, R. F, Tomas, G. ve Hult, M. (1998). Innovation, market orientation, and organizational learning: An integration and empirical examination. Journal of Marketing, 62(3), 42-54. http://doi.org/10.2307/1251742 Jaworski, B. J. ve Kohli, A. K. (1993). Market orientation: Antecedents and consequences. Journal of Marketing, 57(3), 53-70. http://doi.org/10.2307/1251854 Jaworski, B., Kohli, A. ve Sahay, A. (2000). Market-driven versus driving markets. Journal of the Academy of Marketing Science, 28(1), 45-54. http://doi.org/10.1177/ 0092070300281005 Karlöf, B. (1996). Çağdaş yönetim kavramları ve kalkınma modelleri, (Çev. Z. Kütevin, E. Kütevin), İstanbul: İnkılâp Kitabevi. Keskin, H. (2006). Market orientation, learning orientation, and innovationcapabilities in SMEs. European Journal of Innovation Management, 9(4), 396-417. http://dx.doi.org/ 10.1108/14601060610707849 Kohli, A. K. ve Jaworski, B. J. (1990). Market orientation: The construct, research propositions, and managerial implications. Journal of Marketing, 54(2), 1-18. http://doi.org/10.2307/ 1251866 Kotler, P. (2003). Marketing insights from a to z: 80 concepts every manager needs to know. New Jersey: Wiley. Kotler, P., Armstrong, G., Sounders, J. ve Wony, V. (1999). Principles of Marketing (2nd ed.). Europe: Prentice-Hall. Kumar, N., Scheer, L. ve Kotler, P. (2000). From market driven to market driving. European Management Journal, 18(2), 129-142. http://dx.doi.org/10.1016/S0263-2373(99)00084-5 Langerak, F., Hultink, E. J. ve Robben, H. S. J. (2004). The impact of market orientation, product advantage, and launch proficiency on new product performance and organizational performance, Journal of Product Innovation Management, 21(2), 79-94. http://dx.doi.org/10.1111/j.0737-6782.2004.00059.x Lings, I. N. (2004). Internal Market Orientation Construct and Consequences. Journal of Business Research, 57(4), 405-413. http://dx.doi.org/10.1016/S0148-2963(02)00274-6 Lynch, D. F., Keller, S. B. ve Ozment, J. (2000).The effects of logistics capabilities and strategy on firm performance. Journal of Business Logistics, 21(2), 47-67. http://dx.doi.org/10.1002/j.2158-1592.2001.tb00005.x 126 Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR Mawer, D. (2003). Enlivening analysis through performance: Practising set theory. British Journal of Music Education, 20(3), 257-276. http://dx.doi.org/10.1017/ S0265051703005497 Maydeu-Olivares, A. ve Lado, N. (2003). Market orientation and business economic performance A mediated model. International Journal of Service Industry Management, 14(3), 284-309. http://dx.doi.org/10.1108/09564230310478837 Menguc, B., Auh, S. ve Shih, E. (2007). Transformational leadership and market orientation: Implications for the implementation of competitive strategies and business unit performance. Journal of Business Research, 60(4), 314-321. http://dx.doi.org/10.1016/ j.jbusres.2006.12.008 Miller, D. (1988). Relating Porter’s business strategies to environment and structure: analysis and performance implications. Academy of Management Journal, 31(2), 280-308. http://dx.doi.org/10.2307/256549 Muchiri, P. N., Pintelon, L., Martin, H. ve De Meyer, A. M. (2010). Empirical analysis of maintenance performance measurement in Belgian industries. International Journal of Production Research, 48(20), 5905-5924. Erişim adresi https://hal.archivesouvertes.fr/hal-00530220/document Mustafa, H., Rehman, K. R., Zaidi, S. A. ve Iqbal, F. (2015). Studying the phenomenon of competitive advantage and differentiation: Market and entrepreneurial orientation perspective. Journal of Business and Management Sciences, 3(4), 111-117. Erişim adresi http://pubs.sciepub.com/jbms/3/4/2/ Narver, J. ve Slater, F. S. (1990). The Effect of a market orientation on business profitability. Journal of Marketing, 54(4), 20-35. http://doi.org/10.2307/1251757 Neely, A. (1999). The performance measurement revolution: why now and what next?. International Journal of Operations & Production Management, 19(2), 205-228. http://dx.doi.org/10.1108/01443579910247437 Nunnally J. C. (1978). Psychometric theory. New York: McGraw-Hill. Palacios, D., Gil, I. ve Garrigos, F. (2009). The impact of knowledge management on innovation and entrepreneurship in the biotechnology and telecommunications industries. Small Business Economics, 32(3), 291-301. http://dx.doi.org/10.1007/s11187-008-9146-6 Park, C. W. ve Zaltman, G. (1987). Marketing management. Chicago: Dryden Press. Pelham, A. M. (1997). Mediating influences on the relationship between market orientation and profitability in small industrial firms, Journal of Marketing Theory and Practice, 5(3), 55-76. http://dx.doi.org/10.1080/10696679.1997.11501771 Porter, M. E. (1985). Competitive Advantage: Creating and sustaining superior performance. New York: The Free Press. Porter, M. E. (1980). Competitive strategy: Techniques for analyzing industries and competitors, New York: Free Press. Prajogo, D. I., Sohal, A. S. (2006). The integration of tqm and technology /r&d management in determining quality and innovation performance. Omega, 34(3), 296-312. http://dx.doi.org/10.1016/j.omega.2004.11.004 Ruakert, R. W. (1992). Developing a market orientation: An organizational strategy perspective. International Journal of Research in Marketing, 9(3), 225-245. http://dx.doi.org/10.1016/0167-8116(92)90019-H Shapiro, B. (1988). What the hell is market oriented. Harvard Business Review, Nov-Dec, 119-125. Erişim adresi https://hbr.org/1988/11/what-the-hell-is-market-oriented Slater, S. F. ve Narver, J. C. (1995). Market organization and the learning organization. Journal of Marketing, 59(3), 63–74. http://doi.org/10.2307/1252120 Slater, S. F. ve Narver, J. C. (1998). Customer-led and market- oriented: Let’s not confuse the two. Strategic Management Journal, 19(10), 1001-1006. http://dx.doi.org/10.1002/ (SICI)1097-0266(199810)19:10<1001::AID-SMJ996>3.0.CO;2-4 Spillan, J. E., Li, X., Totten, J. W., Mayolo, C. A. (2009). An exploratory analysis of market orientation of small and medium–sized business (SMEs) in Peru. Panorama Socioeconomico, 27(39), 136-149. Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü 127 Srivastava, R. K., Fahey, L. ve Christensen, H. K. (2001). The resource-based view and marketing: The role of market-based assets in gaining competitive advantage. Journal of Management, 27(6), 777–802. http://dx.doi.org/10.1016/S0149-2063(01)00123-4 Ulgen, H. ve Mirze, K. (2014). İşletmelerde stratejik yönetim. İstanbul: Beta Basım. Verhoef, P. C. (2003). Understanding the effect of customer relationship manage- ment efforts on customer retention and customer share development. Journal of Marketing, 67(4), 30-45. http://dx.doi.org/10.1509/jmkg.67.4.30.18685 Yasin, M. M. ve Gomes, C. F. (2010). Performance management in service operational settings: A selective literature examination. Benchmarking - An International Journal, 17(2), 214-231. http://dx.doi.org/10.1108/14635771011036311 Zahra, S. A. ve Chaples, S. S. (1993). Blind spots in competitive analysis. Academy of Management Executive, 7(2), 7-28. Erişim adresi http://www.jstor.org/stable/4165119 Zhou, K. Z., Li, J. J., Zhou, N. ve Su, C. (2008). Market orientation, job satisfaction, product quality, and firm performance: Evidence from China. Strategic Management Journal, 29(5), 985–1000. http://dx.doi.org/10.1002/smj.700 Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 129-130 YAZAR REHBERİ 1. Genel Doğuş Üniversitesi Dergisi (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979), Doğuş Üniversitesi'nin bir yayın organıdır. Dergi; iktisat, işletme ve finans konularında özgün bilimsel Türkçe ve İngilizce makaleler yayımlar. Diğer disiplinlerden bu alanlarla ilgili çalışmalar da değerlendirmeye alınır. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2000 yılında yayın hayatına girmiş uluslararası hakemli bir dergidir ve yılda iki kez Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanır. Türkiye Makaleler Bibliyografyası, EconLit, TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veri Tabanı, DOAJ (Directory of Open Access Journals), Open Academic Journals Index ve ASOS (Sosyal Bilimler İndeksi) adlı kaynaklarda indekslenmekte olan Dergi EBSCOhost Academic Search Complete, OpenAIRE, Open Archives Initiative, Doğuş Üniversitesi Makale Veri Tabanı ve Doğuş Üniversitesi Akademik Arşiv Sistemi üzerinden erişime açıktır. Yazılarda belirtilen düşünce ve görüşlerden yazar(lar)ı sorumludur. Yayımlanmak üzere kabul edilen makalelerin tüm yayın hakları süresiz olarak Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne aittir. Ancak bununla birlikte Doğuş Üniversitesi Dergisi makalelerin yayın hakkını devrini yazarlardan almakla birlikte aşağıdaki haklarını saklı tutar: • Patent hakları. • Telif hakkı dışında kalan bütün tescil edilmemiş hakları. • Çalışmayı satmamak koşulu ile kendi amaçları için çoğaltma hakkı. • Yazarın kendi kitap ve diğer akademik çalışmalarında, kaynak göstermesi koşuluyla, çalışmanın tümü ya da bir bölümünü kullanma hakkı. • Çalışma künyesini belirtmek koşuluyla kişisel internet sitelerinde veya bağlı olduğu üniversitesinin akademik arşiv sisteminde depolama ve bu sistem aracılığıyla açık erişime sunma hakkı. 2. Hakemlik Süreci Dergiye gönderilen makaleler iki hakem tarafından değerlendirilir. Hakemlerden birinin olumsuz, diğerinin olumlu görüş bildirmesi durumunda yayın kurulu hakem raporlarını inceleyerek makalenin işlem sürecini üçüncü bir hakeme gönderme yönünde ya da yazarına iade etme şeklinde belirler. Makalenin yayımlanabilmesi için en az iki hakemin olumlu görüş bildirmesi gerekir. Gönderilen yazıların, başka bir yerde yayımlanmamış veya yayımlanmak için gönderilmemiş olduğuna ilişkin, sunan yazar tarafından imzalı bir metin (Yayın Hakkı Devir Formu) yazıyla birlikte sunulmalıdır. Hakemlerin raporları tamamlandıktan sonra yazılar, Yayın Kurulu’nun onaylaması durumunda yayıma hazır hale gelir ve geliş sırası da dikkate alınarak uygun görülen sayıda basılır. 3. Yazım Kuralları Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne gönderilecek yazılar Türkçe veya İngilizce olabilir. Yazının uzunluğu 15 sayfayı geçmemelidir. Yazının elektronik kopyası Microsoft Word programında Times New Roman yazı karakteri ile hazırlanmalıdır. Marj ayarları; üstten 5cm, alttan 4cm, sağ ve soldan 4.5cm olmalıdır. 3.1. Başlık ve Yazar Adı Başlık, makale hangi dilde ise önce o dilde büyük harflerle 12 punto, koyu ve sayfaya ortalı olarak verilmelidir. Makalenin diğer dildeki karşılığı ise, bir satır 130 Yazar Rehberi / Author Guidelines boşluk bırakılarak büyük harflerle, 10 punto, koyu ve italik olarak sayfaya ortalı olarak verilmelidir. Yazarın/yazarların adı, bağlı bulunduğu kurum ve bölümü ile e-posta adresi internet üzerindeki kayıt formuna yazılmalıdır. Dergide kör hakemlik uygulandığından makale üzerinde yazar/yazarlara ait bilgi verilmemelidir. 3.2. Özet ve Anahtar Kelimeler Makale hangi dilde ise önce o dilde en çok 100 kelimelik bir “özet” ve altında diğer dilde en çok 100 kelimelik ikinci bir “özet” italik olarak verilmelidir. Türkçe ve İngilizce özetlerin altında, anahtar kelimeler (en çok 5 kelime) ile İngilizce özetin altında, ekonomi, işletme, finans konularındaki makaleler için Journal of Economic Literature (JEL) sınıflama numarası verilmelidir. 3.3. Başlıklar ve Metin Metin içinde başlıklar Arap rakamıyla numaralandırılmalı (1., 1.1., 1.1.2. gibi) ve derinlik üçten fazla olmamalıdır. Birinci düzey başlıklar 12 punto ve koyu, ikinci düzey ve daha sonraki başlıklar 10 punto ve koyu olarak verilmelidir. Metin 10 punto ve tek satır aralıkla yazılmalıdır. Her paragraftan sonra bir satır boşluk bırakılmalı ve paragraflar sola yaslı olarak başlamalıdır. Başka kaynaklardan yapılan aktarmalar üç satırı geçmiyor ise tırnak içinde italik olarak, üç satırı geçiyor ise ayrı bir paragrafta sağdan ve soldan birer santim içeri çekilerek 9 punto ve italik olarak verilmelidir. Tablo ve şekillere başlık ve sıra numarası verilmeli, başlıklar tabloların üzerinde (Tablo 1. Tablo adı), şekillerin ise altında (Şekil 1. Şekil adı) yer almalıdır. Tablo ve şekiller dikey olarak (tam sayfa olan tablo ve şekiller yatay olarak yerleştirilebilir), denklemler sayfaya ortalı olarak verilmeli ve denklemlerin sıra numaraları parantez içinde olup sayfanın sağ tarafına yaslanmalıdır. Kaynaklara göndermeler, metin içi parantez yöntemi ile yapılmalıdır. Parantez içindeki sıra; yazar/yazarların soyadı, (yazarı olmayan kaynaklarda eser adının ilk üç kelimesi ve hemen izleyen üç nokta) kaynağın yılı, sayfa numarası/numaraları şeklinde olmalıdır (örneğin: Soyad, tarih: sayfa sayısı). Metin içinde, yukarıdaki gibi gönderme yapılan bütün kaynaklar, Referanslar listesinde belirtilmeli, gönderme yapılmayan kaynaklar bu listede yer almamalıdır. Kaynaklar alfabetik sırayla ve kaynakça yazım örneklerinde belirtildiği biçimde yazılmalıdır. Makale ve kitap adları özel isim dışında küçük harflerle yazılmalıdır. Dergi adlarının ise ilk harfleri büyük olmalıdır. Kaynakça yazım biçimi için “kaynakça yazım örnekleri”ne bakılmalıdır. Karar verilemeyen durumlarda dergide yayımlanmış makaleler incelenmelidir. Makalelerin basıma girecek son şeklini yayım kurallarına uygun sunmak yazarlara aittir; makaleler uygun sunulana kadar yayımlanmaz. 4. Makale Gönderisi Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne makale gönderisi ve ayrıntılı bilgi http://journal.dogus.edu.tr/ adresindeki “Yazar Rehberi”ne bakılmalıdır. için Acıbadem Caddesi, Zeamet Sokak, No: 21 34722 - Acıbadem / Kadıköy / İSTANBUL Tel / Phone: +90-216- 4447997 Faks / Fax: +90-216-5445532 http://journal.dogus.edu.tr e-posta / e-mail: journal@dogus.edu.tr