RAPHAEL ISRAELI Özet Çalışması
Transkript
RAPHAEL ISRAELI Özet Çalışması
RAPHAEL ISRAELI Özet Çalışması Yazar: Raphael Israeli Gaye Kitapevi Dağıtım Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Özet medeniyet çizgisinin dışında olduklarını gösterir. Daha Çin İslam’ının tecrit edilmişliğinin sonucu kaçınılmaz olarak entelektüel bakımdan göreceli yoksulluğu olmuştur. Sf:15 Çinliler ne Tanrı, ne Peygamber ve ne de Kuran’ı spesifik olarak; atalara Müslümanlar’ın tapınmayı uygulamamalarında görüldüğü gibi Konfüçyanist evlat olma inancına bağlılık göstermiyorlarsa, bu onların Çinlileri birbirine bağlayan bütün sosyo-politik ve dinsel-etiksel prensiplerin Müslümanlar’ı kapsamadığı anlamına gelmektedir. biliyorlardı. Çinli Müslüman alimler İslam’ın ne olduğunu Sf:34 Çinlilere, dinlemek istedikleri ölçüde, anlatabilmek için Konfüçyanist mecazlar ve terminoloji kullanmak zorundaydılar. Müslüman kesimleriyle Çinli mahalleleri arasındaki zıtlığın Sf:17 Her halükarda Çinli Müslümanlar asla Çin rejimini tamamen devirmeyi tasarlamamışlardır. Barış 1342 yılında Çin’i ziyaret eden İbni Batuta, kentlerin zamanlarında, Müslümanlar’ın çok büyük olduğunu kaydediyordu: “Müslüman kesimlerdeki pazarlar Müslüman ülkelerindeki gibiydi. Şehirlerde camiler ve müezzinler vardı, onların öğle ezanı okuduklarını işittik.” siyasal Sf:35 mücadelesinin ardında yatan yönlendirici güçler; güç elde etme ve inancı yayma değil, hayatta kalma ve yaşam yayılmasıyla Çin hinterlandında gittikçe daha çok Çinli, biçiminin korunması olmuştur. Çin kültürü ve geleneğinin merkezini oluşturan atalara tapınma, Müslümanlar Önyargının kaynağı ne olursa olsun, İslam’ın Çin’de tarafından yerine getirilememektedir. O zaman Müslümanlar’la Çinliler Müslüman cemaatlerle yüzyüze gelmiş ve bu nedenle Müslümanlar’a ilişkin klişeler neredeyse evrenselleşmiştir. Bir Çin atasözü şöyle der: “Üç Müslüman bir Müslüman; iki Müslüman yarım Müslüman; tek Müslüman hangi ortak zeminde birleşebilirlerdi ki? Sf:18 hiç Müslümandır.” Sf:36 Çin Müslümanlar’ı, asimilasyon faktörünün baskısı altında Çin maddi kültürüne genellikle olumlu yanıt Çinliler Müslümanlar’dan, İngilizlerin İrlandalılardan vermişler, ancak manevi ya da ideolojik kültürlenmeye ve Yahudi olmayanların Yahudilerden söz ettikleri gibi söz “hayır” demişlerdir. Camileri dış görünüş itibariyle, Çin ederler. Böylece Müslümanlar’da ya da kültürlerinde tapınaklarının biçimini ödünç almış; giysileri, konuşmaları mevcut imrenilecek nitelikler bile değerini kaybeder. ve bütün davranışları Çinlileşmiştir. Sf:37 Sf:19 Müslümanlar’ın sosyal ve dinsel normları çok farklı İslam’a yönelik genellikle düşmanca Çinli yaklaşımına olduğu için, zaten çok iyi yerleşik durumdaki Çin felsefeleri rağmen, aslında akademisyenler arasında, sivil ve askeri ve gelenekler arasında yer bulamadılar. İbadetlerinde ve kurumlarda Müslüman bireylere rastlanabilmektedir. törenlerinde, Sf:31 takvimlerinde ve bayramlarında, evlenmelerinde ve cenaze törenlerinde, sosyalleşme ve yeme adetlerinde, seyahat ve ikametlerinde Müslümanlar Çinli entelektüelin bakış açısına göre; eğer Konfüçyüs kendi yollarına gittiler. Böylece Müslümanlar ne kadar Müslümanlar için bir anlam ifade etmiyorsa, bu onların Çinli görünüşü takınmak isterlerse istesinler, Çinlilerin Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) gözünde daima Hui halkı, Çinli olmayanlar olarak kaldılar. Sf:39 Çinli Müslüman, Çinlilerin sergilediği kültürel gurur ve kendine güvenin idrakinde olabilir ya da olmayabilir veya böyle bir kaygısı bulunmayabilir. Ancak kesin olan bir husus şudur ki: Müslüman kendi kültürüyle gurur duyar ve kendi kültürüne güveni tamdır. Elbette o bir Çinlidir, ama herşeyden önce Müslüman’dır. Sf:43 Aslında Çinliler bir sosyal iletişim aracı olarak yiyeceğe o kadar çok önem vermektedirler ki; dinsel azınlıkları ne yiyecekleri ve ne yiyemeyeceklerine göre Nihai hedef; bireysel Müslümanlar çoğunluk kültürü tarafından nasıl kültürlenirse kültürlensinler ya da Müslüman azınlığı ile geniş ölçekte Çin toplumu arasında nasıl bir ilişki yürütülürse yürütülsün, İslam kültürünün Çin’de sürdürülebilmesiydi. Bireysel Çinli Müslüman’ın gruba yüksek bağlılık hissi ve bunun sonucu olarak cemaatin yüksek oranda kaynaşması şunların sonucudur: a) getiren örgütsel yapısı ve işlevi b) Sf:46 Müslümanlara kendi rollerini etme Üyelere paylaştıkları normları sürekli hatırlatan doktriner güçlendirme. Sf:56 Onsekizinci yüzyılda bir Müslüman yazar, tarz olarak Çinli aydınların kızgınlığını yatıştıracak şekilde dizayn icra motivasyonu sağlayan İslamcı dünya görüşü; c) karakterize etmektedirler. Çin İslam’ının, cemaati birey için çekici hale Çin İslam’ında örgütlü cemaat, Müslümanlar edilmiş şekilde Konfüçyanizmle İslam’ın sistematik olarak topluluğudur ve her bir Müslüman bu cemaatin üyesidir. uzlaştırılması teşebbüsünde bulunmuştur. Yine bir başka Birden fazla caminin bulunduğu yerlerde Müslümanlar ondokuzuncu Çinli yüzyıl Müslüman tezinde Çin mitolojisiyle İslam tarihi arasında bağlantı kurmaktadır. Sf:50 Müslümanların kendi gereksiz arasındaki dinleri ile uygunsuzlukları Konfüçyanizm yumuşatma girişimleri, mutlaka Müslümanlar’ın bilinçli saptırma taktikleri olarak görülmek zorunda değildir, bunlar daha çok egemen gruptan gelen düşmanlığın yoğunluğunu yumuşatmayı amaçlayan bir savunma mekanizmasıdır. Ev sahibi kültürün düşmanlığı, Müslümanlar arasındaki grup dayanışmasını güçlendirmiş ve onların kendi kültürlerine daha büyük bir azimle sarılma arzularını yoğunlaştırmıştır. Sf:51 Burada Müslümanlar, Müslüman bireyi bilinçlendirmeye, ait olma duygusunu güçlendirmeye ve böylece cemaatin kaynaşmasını arttırmaya çalışıyorlardı. istediklerine gitmeyi seçebilirler, ancak genellikle düzenli biçinde birisine bağlıdırlar. Müslüman topluluklarda, hatta en küçük köylerde bile, çocukları Kutsal Metinlere göre eğitmek üzere dizayn edilmiş bir eğitimi sistemi vardı. Çin camilerinin iç yapısı bir ana bölüm, yurt, konferans odaları, cemaat liderlerinin odaları ve ölülerin yıkanması için bir “gasilhane”den oluşuyordu. Müslümanlar arasında dilenci ya hiç yoktu ya da çok azdı ve hiçbir Müslüman kızı fahişe olmuyordu. Eğer “bir Müslüman kadın kötü bir evlilik ilişkisine düşerse, yerel cemaat hemen onun özgürlüğünü satın alır ve onu yeniden evlendirirdi.” Sf:59 Aslında Çin İslam’ı tamamen parçalı haldeydi. Yerel cemaatler birbirlerinden tamamen bağımsızdı ve ister bölge, ister vilayet isterse imparatorluk olsun hiçbir dış Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) hizmetkarlar hakkında birçok öykü vardır. otoriteyi tanımıyorlardı. Sf:60 Bu (İslami) değerler Çinli Müslüman alimlerin, hem egemen kültürün İslam’ın dış uzantıları üzerindeki müdahalesini engellemek için, hem de Müslümanlar’ın kendi dinlerinin sınırlarını savunma Müslümanlar’ın Çinlileri küçümsemeleri o kadar derin köklere sahiptir ki; Çin’in birçok yerinde İslam’ı kabul eden Çinlilere içsel arınmayı sağlamak için ham soda yedirilmesi adettendir. kararlılıklarını güçlendirmek için, Müslümanlar’a aşılamaya çalıştıkları değerlerin ta kendisidir. Böylece ev sahibi kültürle uzlaşma ve uyum sağlamayı amaçlayan çekingen eserlere karşıt olarak, beklendiği gibi Müslümanlar için, İslam edebiyatı Çin eserlerini okumanın kendi dinlerine ihanetle eş anlamda olduğu ileri sürülecek kadar Müslümandı. Sf:65 “Çin toplumu kurumlar hiyerarşisi içinde içkin gerilimlerle şekillenirken, İslam kavramlarla ve ve kutsanmış gönüllü hadislerle toplumu liderlik düzenlemelerle dinsel deneyimiyle bir arada tutulmaktaydı.” Sf:70 Sf:62 “Eğer bir genç kız kafirle evlenirse, o zaman bu günah üst dereceli ihanet kadar ağırdır. Bu günah kuşaktan kuşağa geçer ve idamla bile telafi edilemez. (Evlilikteki) diğer eşin günahı da ağırdır, ancak hepsinden ağır günah evliliğe çöpçatanlık edenindir. Haşir meydanın hepsi hesaba çekilecektir.” Çin İslam toplumu ise; gayrimüslim, merkeziyetçi bir hiyerarşik sistemin sıkı kontrolü altındaydı ve normal şartlarda kendisine ait bir merkezi hükümet kuramıyordu. Bu nedenle Çin Müslümanlar’ı isyan ve ayrılıkçılıktan yoksun halde, kendilerini özdeşleştiremeyecekleri ve ideolojisini sahiplenemeyecekleri bir sistem içinde, kendilerini ifade etmek için bir fırsata sahip değildiler. Bu Kısacası ismine layık bir İslam cemaati kaynaşmasını ve kendi kendine yeterliliğini korumak için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Çünkü Çin toplumuna ne kadar az dayanırlarsa, Çinlilerin onların işlerine karışması olasılığı da o kadar az olacaktır. Böylece müslümanları bazı ticari alanlarda Çin’de neredeyse tekel durumuna gelmiş halde nedenle Çin İslam toplumu bütün dikkatini farklı merkezlere çevirmek zorunda kaldı. 1642 yılından bu yana Çin İslam literatüründe (bu tarihten öncesine ait yazılı bir eser bilinmemektedir), Arabistan’ın merkez oluşu sık tekrarlanan bir tema idi. buluyoruz –arabayla taşımacılık, at ticareti ve onlara ma-fu(at sahibi) lakabını kazandıracak bazı ticaret alanları. Sf:64 Çinli Müslüman cemaati mutlu eden olayların başında, Çinliler arasında yürüttükleri gizli misyonerlik çalışmaları gelir. Çinli kadınlar içinde Müslümanlar ile evlenmek suretiyle Müslüman olanların çokluğu, binlerce kadının Müslümanlar ile evlenerek Müslüman oluşu, kıtlık ya da diğer afet zamanlarında ebeveyninden satın alınan ve Müslüman olarak yetiştirilen binlerce Çinli çocuk, emrindeki birçok Çinliyi Müslüman yapan Müslüman subaylar ve Müslüman sahiplerinin dinini benimseyen Sf:71 Bu kalıcı belirsizlikler (Çin topraklarının Dar-ul Harb veya Dar-ul İslam topraklarından hangisi kapsamında değerlendirileceği) Çin Müslüman cemaatlerinin aleyhine olmayıp, tam tersine onlara her halükarda geri döndürmeleri çok güç olan durumları rasyonelleştirmek için fırsat vermektedir. Kamu düzeninin sağlandığı ve kültürel baskının katlanılabilir düzeyde olduğu “normal” zamanlarda, müslümanlar kaderlerini fazla itiraz etmeden kabul etmektedirler. Sf:75 Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Çin’deki Müslümanlar arasında tanımlanamayan bir Çin’de sapkın (heterodoks) hareketlerin potansiyel beklenti duygusu ve muğlak bir ümidin var olduğu açıktır: isyanlarla sıklıkla ilişkilendirilmesi, bu gruplaşmalara bir gün, bir şekilde, birisi gelebilir ve topraklarını Dar’ul karşı, açık bir düşmanlık değilse bile, bir kuşkulu yaklaşımı İslam’a çevirebilir ve onların evrensel Ümmet’in yaşamına doğurmuştur. Bu gruplar siyasal bakımdan tehlikeli olarak tam katılımını sağlayabilirdi. görülmüştür. Hatta herhangi bir siyasal hedefi bulunmayan Bu hazırlık üç başlı bir programla gerçekleştiriliyordu: Birincisi Müslümanlar Çinlileşmekten korunuyordu; bu üstünlük ve farklılık duygusu güçlendirme ve Müslümanlar’ı Çin’den mümkün olduğu kadar sosyal ve ekonomik olarak bağımsız kalmaya teşvik etme yoluyla yapılıyordu. İkincisi Müslümanlar güçlü bazı mezhep gruplarına bile, siyasal bakımdan hırslı ve yetenekli bir liderin gelmesi halinde (özellikle huzursuzluk zamanlarında), bu gibi grupların kolayca isyanlara alet olabileceğine ilişkin asırlardır süren korkuları nedeniyle, hükümet sürekli baskı yapmıştır. cemaatsel Sf:85 örgütlenme, İslami değerlerin aşılanması, cemaat halinde ibadet ve diğer aktiviteler, Müslüman kardeşleriyle tam ve şartsız özdeşleşme ve ahlaksal bakımdan İmam’a tabi olma yoluyla, Müslüman daha iyi bir cemaat mensubu haline gelmekteydi. Üçüncüsü; Çinli Müslümanlar dünya İslam Tıpkı gizli cemiyetler gibi, Müslümanlar bir yer altı sistemi, toplum içinde bir karşı devlet oluşturdular; dinleri gizli cemiyet ideolojisinde bir etnikmerkezcilik (etnosantrizm) rolü oynadı. cemaatinin bilinçli bir üyesi haline getirilmekteydi. Bu, daha önce gördüğümüz gibi, Müslümanlar’da Arabistan’ın merkez oluşu, İslam, İslam İmparatorluğu, İslam geleneği ve değerinin işlenmesi yoluyla gerçekleştirilmekteydi. Ancak hepsi bundan ibaret değildir. Çin’deki İslami Neredeyse cemaatlere bütün Çin hanedanları Çing’in gelişine kadar, başka, yerel bireysel Müslümanlar’a önyargı karşı “ulusçu” azınlıklar arasındaki fark modern anlamda bir “ulusal” temelden çok, bir etno-kültürel, etno-dilbilimsel (ordu gücün paradigmasıydı) en yüksek güç makamlarına ya da dinsel-kültürel temele dayanmaktadır. Elbette bu yön bakış açısı; Çin’i bir ulustan çok bir kültür olarak gören değiştirmesi olarak görülebilir. Müslümanlar bu şekilde kültürcü genel düşünce tarafından üretilmiştir. Han kendilerini aşağılayan Çinlilere onların da, olumsuz Çinlilerinden farklı bir yaşam biçimi süren herkes, Han akın konumlarına nedeni rağmen hayal özellikle Bu nedenle Çin bakış açısından, Han çoğunluğu ile ordudaki etmelerinin yönetimdeki, yapılmış Sf:89 yapmaktaydılar. Müslümanlar’ın ve herhangi bir spesifik resmi zulüm kaydedilmemiştir. ziyaretler Sf:77 mezhep hareketlerini ve gizli toplumları baskı altında tutarken, ayrımcılıktan İran, Hindistan ve Türkiye’den Müslümanlar zaman zaman Sf:86 en kırıklıklarının yüksek makamlara ulaşabileceklerini gösterebiliyorlardı. Müslümanları olayında görüldüğü gibi, Han olabilecek herhangi bir antropolojik özellik ya da dile bakılmaksızın, Sf:78 yabancı olarak görülmüştür. Sf:91 İslam’ın yayılma döneminde verdiği yerel tavizler ve örfün Şeriat’a dahil edilmesi, dinin yayılmasını sağladı. Sf:79 Qing döneminde, 1720’lerde, Güneydoğu Çin’deki dağlık yerleşim bölgelerinin, Hunan ve Hupei’nin nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Çinli olmayan etnik Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) gruplara karşı yöneltilen enerjik bir Çinlileştirme politikası eden yirminci yüzyıl arasında hiçbir büyük din ya da başlatılmıştır. Bu politikanın özü; yerli kabile sistemini Çin ideolojik sistem Çin’de İslam kadar güçlü ve sürekli bir yer yerel yönetimi ile değiştirmek ve bu grupların aşamalı edinememiştir. kültürel asimilasyonunu teşvik edecek bir eğitim sistemini Sf:101 özendirmekti. Bazı yerliler seçildi ve başkente beyinleri yıkanmak üzere gönderildi; daha sonra bunlar kendi Latourette’nin dikkat çektiği gibi, Çin’de yeni bir din, yörelerine, eski kabile geleneklerinden üstün olarak “Eğer gerçek bir gereksinimi karşılayabilirse ve mevcut öğrendikleri Çinli üstünlük duygusunu kazanmış olarak, dinlerin, fikirlerin ve kurumların varlığına katlanabilirse, kültürleme (acculturation) çalışmalarını yürütmek üzere kendisine bir yer bulabilir. Ancak her zaman özümsenme görevlendirilmiş yerel yöneticiler olarak geri döndüler. ve kendi ayırıcı özelliklerini ve hatta kendi kimliğini Bu dönem boyunca Müslümanların ibadet özgürlüğü sınırlandı. Özellikle 1731 yılında kurban bayramı yasaklandı ve İmparator Çien-lung döneminde yeni cami inşa edilmesi ve Hac yasaklandı. kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eğer yeni din yerli dinlere karşı hoşgörüsüzse ve eğer onun kabul edilmesi düşüncede ya da sosyal, siyasal ve ekonomik kurumlarda herhangi bir devrimsel değişme içerecekse, yolunun yumuşak Sf:93 Hui (Çinli Müslüman) kendi üstünlük duygusuna, kendi bayramlarına, kendi dinsel sembolizmine, kendi ilim ve gücüne sahipti ve Çin Medeniyeti’nin zirvelerine “yükseltilmeye” gereksinim duymuyordu. Sf:94 Çinli makamlar bu yabancı dinin kendi düzenlerine olması gerekir. Ulusun yaşamının ve düşüncesinin bazı ayırıcı özelliklerine saldıracak ve onların yıkımı ya da dönüşümünü etkileyecektir. Bu süreç süregelen ve yoğun bir misyonerlik çalışmasını gerektirecek ve ulusun yaşamının çözülmesine diğer güçler yardım etmedikçe, başarısız bile olabilecektir. Çin tarihlerine göre, bu olayda en büyük rahatsızlığa neden olan şey Arapların Çin İmparatoru önünde secde etmeyi reddetmeleridir. Çinliler onları bu karşı oluşturduğu potansiyel tehdidin farkında bile küstahlıklarından dolayı cezalandırmak istediler, ancak değildiler, çünkü İslam doktrinleri konusunda bilgisizdiler. sonunda “kendi ülkelerindeki farklı gelenek” nedeniyle Böylece Çin hükümetinin onlara karşı yaklaşımını affettiler. belirleyen kriter Çinli Müslümanlar’ın niyetleri ya da Sf:102 doktrinleri değil, davranışlarıdır. Bu değişimler İslami bakış açısından, değişken ancak sürekli düşman bir ortama, bukalemun gibi adapte olmaktan ibaretti. Bir diğer deyişle, renk değiştirme, dıştan gelen uyarmaya, Müslümanların, Çinlilerin çok fazla dikkatini çektikleri zaman sosyal kalıptaki paylarına Yabancılarla bağlantıları azalınca, Çince isimleri benimsediler, çocuklarına Çin eğitimi verdiler ve bazı Müslüman yazarların Çin İslamı’nın Altın Çağı olarak adlandırdıkları bir dönemi elde ettiler. Sf:105 dağıtmaları için benimsediği dikkat çekmeme duruşuna uygun olarak, adapte olucu bir yanıt verilmesiydi. Sf:96 Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki, domuzdan tiksinme gibi, Ch’ing-chen Chiao’ya (Saf Din) bağlılık Aslında Budizm’in Çin’de yayılmaya başladığı M.S iddiaları gibi dışsal benzerlikleri ve Çin kültürüne benzer birinci yüzyılla, Çin Komunizminin yükselişine tanıklık çekingen yanıtları, onları tek ve aynı din olarak gören Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Çinlilerin dikkatinden kaçmadı. Çinlilerin Yahudileri İslam Eğer Müslümanlardan hoşlanılmıyor ve küçük dininin bir parçası olarak görmelerinin ilk nedeni bu dinin görülüyor idiyse (ve özellikle halk düzeyinde böyle idi), kaynak ülkesinin temelde İslam dünyası içinde yer alması bunun nedeni onların ilan ettikleri heterodoks dinleri değil, olabilir. yabancı oluşları, dış kökenlilikleri ve ilkel gelenekleriydi. Sf:106 Herhangi bir dönemde, hatta şimdi, Çin’de ne kadar Müslüman bulunduğunu kesinleştirmek çok güçtür. Güvenilir bir nüfus sayımı hiç yapılmamıştır. Bazı çok titiz alan araştırmaları yapılmışsa da, hala sayım sonuçları çok büyük farklılık göstermekte, yazarın dinine ya da siyasal bağlılığına dayalı olarak veya Çinli Müslüman tanımı “Çin dünya görüşü her şeyi kapsayıcı bir görüştü; bütün medeniyetlerin beşiği olan Çin merkezde yerleşmişti, diğer halkalar ise etrafındaydılar. Diğer ülkeler bu dünya görüşünü kabullendikleri ve Çin’e karşı görevlerini titizlikle yerine getirdikleri zaman kendi tuhaf biçimlerini korumalarına izin verildi ve uyum yayıldı: Ancak bu milletlerden birisi veya bir başkası isyan ettiği ve yalnızca kendi yaşam biçimini sürdürmek yerine bu yaşam biçimini farklılıklarından dolayı on milyondan seksen milyona Çin yaşam biçiminin yerine empoze etmeye kalkıştığı kadar değişmektedir. zaman, anlaşmazlık gelişmekte ve kültürlerarası sınırlara Sf:107 Hiçbir misyoner cemiyetin kendi propagandasını Çin dayalı, yeni bir heterodoksi-ortodoksi oryantasyonu gelişmekteydi.” Sf:122 Müslümanları kadar iyi organize edemediğini varsaymakta haklıyız. Onlar propagandalarını herhangi bir kargaşaya neden olmadan ve yabancı ulusların teşviki olmadan yaptılar. Bu nedenle Hristiyanlığın aksine, Çin’de bile dikkat çekmediler. Bunun birinci nedeni; Çin Müslüman misyonerleri aynı zamanda Çinli idi. Böylece hiçbir Çinliler için yabancı bir ideoloji, yabancı bir güç kadar tehlikeliydi. Çünkü yabancı güç belki kontrol edilebilir ve “medenileştirilebilirken”, yabancı ideoloji bütün sisteme yönelik bir tehdit oluşturabilirdi. Sf:123 tereddütleri yoktu ve ne zaman ve nerede hareket geçeceklerini diğer propagandacılardan çok daha iyi biliyorlardı. Kendi hemşehrilerinin ruh halini biliyorlardı, aynı eğitimi almışlar, aynı dili konuşuyorlar ve Katolik misyonerlerin kaçınılmaz olarak yaşadıkları gibi, kötü telaffuzları alay konusu olmuyordu. Manevi alanda, Cizvitler kendilerine Konfüçyanist çerçeve içinde yer bulmaya çalıştılar. Alim cübbesi giyen ve Çince konuşan ilim sahibi centilmenler olarak kendilerini Çin kültürüne kabul edilmeyi bekleyen adaylar olarak sundular. Çinlilerin genel bakış açısından hem İslam hem de Sf:124 Hristiyanlık yabancı düşünce ve din sistemleri oldukları için kabul edilemezdi; her ikisi de heterodoks (mevcut Buna karşın, aydınlar Çin’deki Müslümanlara dinlere aykırı) ve bu yönleriyle sisteme zararlıydılar. Ancak doğrudan saldırmadılar. Onlar Çinli olmamaları nedeniyle, İslam en yüksek medeniyet düzeyine ulaşmada başarısız İmparatorluğunun resmi elçileri olarak geldiler ve her iki olmaları nedeniyle halk tarafından hor görüldüler. Ancak halde de Çinlilerin dünya görüşü içinde baç ödeyen kişiler onlar, olarak görüldüler. Böylece Çin’de yerleştikleri zaman bir sürdükleri için, Hristiyan misyonerlere göre daha hafif bir aykırı din değil, ilkel bir grup olarak görüldüler. tehdit Müslümanlar Çin’e tüccar bireyler veya Sf:117 komşularını zorlamadıkları oluşturuyorlardı hoşgörülebiliyorlardı. ve ayrı bir daha yaşam kolay Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Bu nedenle paradoksal olarak; Çin toplumundan yaşayan Çinli olmayan Müslümanlar, dışarıdan saldıran halkının dini olması nedeniyle Çin islamı ile savaşmak zorunda olduklarını fark ettiler. Çinli olmayan Hristiyanlardan daha az tehlikeli görüldü. Sf:127 Bunun nedeni Müslüman içtekiler, Çin rejiminin gerçek anlamda dışında olmalarına ve bu rejimin değişmesi ya da “Çinlilere yaklaşmak Müslümanlara yaklaşmaktan ele geçirilmesinde hiçbir çıkarları olmamasına karşın, daha kolay ve Çinliler yeni düşüncelere daha açık...Genel Hristiyan yabancılar ise amaçlarının Çin toplumunun olarak dokusunu içten çözüp yeniden örmek olduğunu açıkça çalışmak güçlüklerle dolu ve eğer Kansu Müslümanları gösteriyorlardı. Çinli entelektüeller arasında düşünce kurtarılacaksa, değişimine ve geleneksel Çin’in parçalanmasına önemli gerekmektedir.” bakıldığında burada daha çok Müslümanlar dua, kan ve katkıları bulunan Batı stili okullar Hristiyan misyonerler gözyaşı Sf:128 tarafından kurulup işletildiği için, bu korkuların yersiz olduğu ortaya çıkarıldı. Müslümanlar cemaat içindeki üzerinde Ancak Çin Müslümanları üzerindeki yoğun geniş sosyal yardım programına karşın, Çinlileri “eğitmek” çalışmalara ve özel misyonerlerin eğitimine yoğun bir için hiçbir okul açmadılar ve son tahlilde Çin düşüncesi ve gayret kurumları üzerinde hiçbir önemli etki yapmadılar. kullanılmak üzere özel Arapça materyaller hazırlanmasına Sf:125 Hristiyanlığın Çinlilerde oluşturduğu tehlike duygusu, sarfedilmesine ve Müslümanlar arasında rağmen, misyonerlerin bakış açısından, Çin’deki büyük İslam merkezlerinde elde edilen sonuçlar son derece cesaret kırıcı ve hatta umutsuzdu. Afyon Savaşı sonrasında yabancı güçlerin Hristiyan Sf:129 uzlaşmazlığını askeri bakımdan desteklemeleriyle daha da güçlendi. Çinli Müslümanlar ondokuzuncu yüzyıla kadar Çin islamı evcilleşerek ya da en azından öyle böyle bir tehdit oluşturmadılar. Çünkü aralarında onları görünerek, aksi halde yüzleşmek zorunda kalacağı destekleyecek bir askeri yapı yoktu. Zamanın egemen muhalefeti zamanla yumuşattı. Böylece isyanlara kadar, Müslüman gücü Türkiye, ancak bu yüzyılın başında Çin Çin aydınları tarafından İslam’a, herhangi bir doğrudan İslamı’na ilgi duymaya başladı. Hatta o zaman bile bu ilgi saldırı yapılmadı ve mağduru olduğu popüler klişelere daha çok Pan-İslamizmin uyandırılması ve Sultanın rağmen, misyonerlik sonuçları bakımından Müslümanlar Müslümanların manevi lideri olarak tanınması önemli kazanımlar elde ettiler. girişimlerine yoğunlaşmıştı. Dağılmakta olan Türkiye’nin dinsel çabalarını güçlendirmek için askeri yoldan bir müdahaleye, ne isteği ne de gücü vardı. Sf:130 Ancak İslam hiçbir zaman Çin entelektüeli tarafından Sf:126 sürekli olarak ve toptan reddedilmemiş ve maddi kültürlenmesi, dizginlenmiş duruşu ve zorlayıcı olmayan Hristiyanlar misyonerlik davranışı nedeniyle Çin halk tarafından zaman içinde daha çalışmasını başlatmak için geldiklerinde, Hristiyanlığın çok katlanılabilir hale gelmeyi başarmıştır. Hristiyan aksine, kiliseleri büyük, gururla ve belirgin bir şekilde Haç sergiler Müslümanların ülkenin her yerine sağlam bir şekilde şekilde görünürken, Müslüman camileri komşu tek katlı yerleştiklerini dehşet içinde gördüler. Asıl Çin’de bulunuş evler arasına dağılmıştır. Hrisitiyan misyonerler Avrupa amaçları olan Çinliler arasında misyonerlik çalışmaları giysileri giyerek ve yabancı diller konuşarak, kendiliğinden yürütmenin yeterli olmayacağını, aynı zamanda, bir diğer bir hoşnutsuzluk ve kuşku uyandırıcılık sergilediler; sürekli Çin’e tekrarlanan üçüncü kuşak başarısızlıklarının tek tanrılı din olması ve maddi bakımdan Çinlileşmiş Hui Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) giysiler sonucu olarak, bu yüzyılın başında yalnızca Lhasa’da Hristiyan 10.000 kişilik bir cemaat oluştu. Doğu Ladakh’da yer alan misyonerler körü körüne ve çoğu zaman şiddet yoluyla ana kent Leh, çoğunlukla Sünni olarak kalmışsa da, Tibet kendilerini çevresinde, Baltistan ve Purig gibi yerlerde birçok Şii Müslümanlarsa Çince Batılı giyiyorlardı. konuşuyor güçlerce ülkeye empoze ve Çince desteklenen ettiler; Müslümanlarsa dinlerinin propagandalarını sessizce, doğal davranarak ve kolonisi kuruldu ve hala da yaşamaktadır. yumuşak noktaları inceleyip, fırsat kollayarak yaptılar. Sf:143 Hristiyan misyonerleri arzulananın politikasını uygularken, Müslümanlar mümkün olanın sanatını icra ettiler. Yüzeysel olarak Burma İslam’ı, Çin İslamı’na daha Çin’deki katolikler, mümkün olduğu kadar çok insanı Kilise’ye getirme çabası sergileyerek, sıklıkla köyleri bütünüyle dinlerine kazandırmaya amaçlayarak bir Hristiyan cemaati oluşturmaya yoğunlaştılar. Protestanlar yakındır. Çünkü her ikisi de, Müslüman seyyahlar ve tarihçilerin de teyit ettiği gibi, dokuzuncu ve onuncu yüzyılllarda Fars ve Arap tüccarların yerleşmesiyle başlamıştır. enerjilerini bir Hristiyan kırsal kesimi oluşturmakla eğitim, sağlık programları vSf: yoluyla bütün Çinlileri bir ulus olarak etkileme amacı arasında paylaştırdılar. İslam bireylerle cemaatini güçlendirmeyi seçerken, yeni Müslüman Cemaatleri yaratma girişiminde bulunmadığı Sf:144 Herşeyden önce Hacca gidebilenler daha nüfuzlu Müslümanlardı ve muhtemelen yeni fikirleri alıp kendi cemaatlerine yayma yeteneğine sahiptiler. gibi, bir bütün olarak Çin’i değiştirmeyi de amaçlamadı. Sf:145 Çinli ve pratik kişiler olarak Müslümanlar, Hristiyan yabancıların ütopikliğini paylaşmadı. Onlar Çin’deki güçlerinin sınırlarını biliyor ve anlıyorlardı ve Çin’de mevcut etiksel-siyasal sistemi dönüştürmek yerine ne zaman ve nasıl mümkün olursa, fırsat çıktığında bu Çin’deki Müslümanların karşılaştığı sorunlar, Hindistan’da daha önceki dönemde ya da aynı tarihlerde görülen sorunların aynısıdır. İslam’ın diğer dinler ve kültürlerle bağdaşmazlığına, Çin’in Dar-ul Harb olarak tanımlanmasına ve Çinli Müslümanların cihad başlatma sistemden ayrılmakla yetiniyorlardı. görevine ve dinsel mezhepçiliğine ilişkin sorunların hepsi Sf:132 Hindistan ve Orta Asya İslamı’nda güçlü bir yere sahip Sufi Nakşibendiye Tarikatının, gizli ajanları ve misyonerleriyle Çin’e seferler düzenleyip, birçok Müslüman’ın Nakşibendiye Tarikatı’na girmesini sağlamış olması mümkündür. Bu tarikat yeniden dirilişçi aktivizmi ve siyasal meselelerde militanca duruşuyla bilinir. Hindistan Müslümanları tarafından da yaşanmıştır. Çin’deki Müslüman isyancıların, Çing yönetimi altında dayanılmaz baskılara tabi tutuldukları dönemde, kısmen Hindistan deneyimini bilmeleri nedeniyle, Çinlilerden cihad yoluyla ayrılma macerasını başlatmak için, ideolojik ve duygusal olarak yeterince hazır olduklarını düşünmek yanlış değildir. Çünkü şartlar bu amacın başarılmasının mümkün olduğunu gösteriyordu. Sf:138 İslam’ın Tibet’e ilk girişi ondördüncü yüzyılda Kaşmir yoluyla olmuş ve bugüne kadar Tibetli Müslümanlar, Tibetlilerin Kaşmir’e verdikleri ad olan Kachee olarak adlandırıldılar. O tarihlerden itibaren Müslümanlar ülkenin çeşitli bölgelerinde yerleşmeye başladılar ve yoğun bir Müslümanlaştırma faaliyetine giriştiler. Bunun Sf:146 Çin gibi uçsuz bucaksız bir ülkenin sürekli etno-kültürel spektrumunda fiilen var olmasına rağmen, plüralist bir toplum siyasal bakımdan nefret edilen bir oldu idi. Ancak üniter bir devlette entelektüel ve siyasal alanlarda yalnızca itaat hoşgörülebilir. Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Nitekim Çin’deki sonra, bastırılmasından Müslüman birçok isyanlarının Müslüman, yetkili makamlar tarafından transfer edildi ve “pasifleştirme” önlemi olarak başka yerlere yerleştirildi. Bu önlem Müslümanların çoğunlukta olduğu Kansu ve Sincan bölgelerine Çinlilerin yerleşmesin, “kalkınma” bahanesi altında, özendirme politikası çerçevesinde hala Komunist rejim tarafından sürdürülen bir önlemdir. Sf:151 Cemaat ne kadar kaynaşmışsa, istenmeyen insanları ve etkileri de o kadar kolay dışlayabilecektir. Azınlık statüsüne sahip olması nedeniyle, Müslüman cemaati Çinlilerden daha sıkı bağlıdır ve bu nedenle cemaat içi roller o ağın faaliyetleri bakımından sıklıkla değişebilmektedir. Yani Cemaatin üyeleri grup hedeflerine ulaşılması için birbirlerinin rollerini üstlenebilir ya da hoşgörü birbirlerinin yerine geçebilirler. Bunun aksine Çin toplumu, beklerken, bunu çoğulcu “yaşa ve yaşat” fikrine dayalı daha az bağlıdır ve bu nedenle rol değişimiyle karakterize olarak değil, kendi farklılıklarını gizleyerek ve dışsal edilmemiştir. Müslüman sistemin aksine, Çin sistemi bakımdan Çinliymiş gibi görünerek yapıyorlardı. Onların hedefleri farklı olan birçok birleşik ağı içine alabilir. Çinli Müslümanlar, egemen kültürden “çoğulcu” yaklaşımı bir taktik yaklaşımı, çoğunlukla muhtemel bir hesaplaşma için zaman kazanma ve güç toplama savaş hilesi idi. Ayrılmayı başaramamaları ve asimilasyonu reddetmeleri nedeniyle, duruma uygun en iyi yol “çoğulculuk” idi. Çinliler evcilleştirilmiş Budizmi meşrulaştırırken, Hristiyanlığı Çinliliğe en büyük asimilasyon Çin kültürel sistemine gizli cemiyet ideolojilerini reddetmektedirler. Müslümanlar ise ne evcilleştirilmiş bir grup olarak meşrulaştırılmış, ne de bir heterodoks olarak reddedilmiştir. Sf:150 ve Bu nedenle Müslümanların statüleri muğlak ve çeşitli sosyo-politik konteksler içinde farklı yorumlara açık olarak kalmıştır. sınama yöntemiyle kabul edilen bireysel Müslümanlar tarafından gerçekleştirildi. Ancak bir bütün olarak Müslüman cemaati, daha geniş bütün içinde erimek istemediği gibi, asimile etmeyi amaçlayan baskıya karşı direnmek ve kendi kültürel özgünlüğünü vurgulamak için Çin’deki Sf:152 Çinli çoğunluk Müslümanları ancak bireysel olarak Çin kültürüne alabilirdi ve nitekim katılmak isteyenleri kabul etti. elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Karşılıklı evlilikleri Çinli Müslümanlar genel kamusal alanla kendi kapalı özendirmişler ve böylece etnik bakımdan asırlar içinde İslami alanlarını birbirinden ayırmayı ve içlerinde kendi asimile olmuşlarsa da, bunu çoğunluğun içinde erimekten amaçları konusunda ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar, dış çok, cemaatlerini arttırma ve kendi kültürel benzersizliklerini vurgulamak için yapmışlardı. Bu eğilim, Müslümanların birlikte ziyafetler, ibadetler, ticaret loncalarına üyelik, bayramların kutlanması vSf: gibi yakın sosyal ilişkilerden sürekli olarak kaçınmalarıyla da vurgulanmaktadır. Bu şartlar canlandırılmasında görünüşleri eski Müslüman değerlerin lider yeniden hayati önem taşımaktadır. Hatta eğer Dar-ul İslam’la birleşmeyi gerçekleştirmezse, bu hayal sürecek ve bu arada kendi oluşturdukları küçük dünyada teselli arayacaklardır. kuşku çekmeyecek şekilde davranmayı öğrendiler. Çinli Müslümanların başka hiçbir şey değil, yalnızca kendileri olmak istedikleri gerçeği; sanki doğumla doğal olarak Müslüman olmaları ve sanki başka bir şey olmamaları altında, itibariyle belirlenmiş gibi, kendi cemaatlerine gösterdikleri gönüllü mensubiyetle vurgulanmaktadır. Sf:153 Üniter ve totaliter rejimin Müslümanlara geleneksel Çin’dekinden daha iyi bir şans vermediği çağdaş Çin’de, Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Müslüman cemaatin hala duygu ve tutkularının hayatta etme olduğuna ilişkin bazı göstergeler bulunmaktadır. Hui’nin Hükümetinden ilerdeydiler. 19.yüzyılın ortalarından önce, bir ulusal azınlık olarak tanınması ve Ningxia Özerk Qing yöneticileri Çinli memurların Hui karşıtı zalimce Bölgesinin kurulması, göstermelik bir saygıdan başka bir davranışlarda çok ileri gitmelerine engel olamıyorlardı. önemi olmamasına rağmen, rejimin İslami düşünceye yanıt Memurların bu davranışı kuşkusuz genel halk görüşünü verme zorunluluğu duyduğunu göstermektedir. Aslında, yansıtıyordu. Bu dönemde Müslümanlara yönelik yoğun Komunist Çinlilerin Müslümanları dönüştürmek için Çinli hoşnutsuzluğu, yalnızca asırlar boyu Çin’deki Hui gösterdikleri büyük çabalara rağmen, temel Han-Hui varlığına eşlik eden klişelerin biriken etkisinin bir sonucu husumeti hala yaygın olarak sürmektedir. Kızıl Çin’de her değil, aynı zamanda sosyal bilimcilerin “saptırılmış tür mabet kapatılırken, Müslüman camileri ayrıcalıklı bir saldırganlık” (displaced aggression) olarak adlandırdıkları muameleye tabi tutuldu ve “bu camilerin bulunduğu bir nedendendi. Qing yönetiminin kendilerine karşı yerlerde yaşayan Müslümanların onayı ile bölgenin gösterdiği aşağılamaya katlanmak zorunda kalan Çinliler, şartlarına kendilerine baskı yapan Mançurlara karşılık veremedikleri uygun olarak” kendi yerlerini muhafaza anlamında Çinliler daima Qing (Mançur) için, bu ezilmişliğe tepkilerini, sorunun asıl kaynağından etmelerine izin verildi. Sf:156 geri saptırarak, tepki görmeksizin kötü davranabileceklerini düşündükleri Huilere yöneltiyorlardı. 1957 yılındaki kısa “Yüz Çiçekler” döneminde, açık Sf:173 eleştiriye izin verildiği hatta teşvik edildiği zaman, Müslümanlar, bölgelerine Han göçü akımı nedeniyle Bu zor zamanları aşabilenler arasında Müslümanlar Komunist parti yöneticilerine saldırdılar ve bunlardan da vardı. Kıtlık vurduğu, yetersizlik kitleler arasında birçok bazıları kendi halkı için, kendi kaderini belirleme hakkı yokluğa neden olduğu zamanlarda, Hui cemaatleri yalnızca (self-determinasyon), hatta bağımsızlık verilmesini talep hayatta kalmakla kalmayıp, aynı zamanda bu durumun ettiler. 1958 yılında bir resmi kaynak şunları teyit avantajından yararlanarak Çinli çocukları satın aldılar ve ediyordu: “Kansu Uluslarının Meseleleri Komitesinin onları Müslüman olarak yetiştirdiler. toplantısında, Hui arasındaki yerel milliyetçiliğin yaygın Sf:174 olmakla kalmadığı...Kansu Müslümanlarının ayrıca kendi Müslüman kardeşleri olan Komunist sempatizanları Hui Tarihleri boyunca Çin’deki Müslümanlar için görüşü cemaatlerinin Çin ortamında hayatta kalabilmesi en benimsenmiştir...” Hui rejimin “Atayurdu” kavramını kabul önemli hedef olmuştur. Daima baskı altında tutulan grup etmediğini şu sözlerle ilan etmiştir: “Çin Hui Milleti’nin imajlarına Atayurdu değildir...Hui halkının dili Arapçadır...Dünyadaki sürtüşmekten bütün Hui halkı tek aileye mensuptur.” Bir başka resmi damgalanmalarına neden olacak her tür açık misyonerlik milletine raporda ihanet şunlar etmekle suçladıkları naklediliyordu: “Hui, Çinlilerde uygun faaliyetinden davranmaya kaçınmışlar uzak ve çalışmışlar, heterodoks durmuşlardır. Çinlilerle olarak Müslümanların sürdürülecek bir yaşam olmadığını ilan etmekle ve açıkça varoluşları kolay olmamış, ancak her zaman savunulabilir hükümetten yerleşmek üzere Arabistan’a dönmek için göç bir realite halinde kalabilmiştir. Kendi cemaatleri içinde izni istemektedir. Bunlardan bazıları bir İslam devleti Müslümanlar olarak yaşayabildikleri sürece, zahmetlere içinde İmamlar hükümetinin kurulmasını istediklerini katlanmaya, güçlükleri yumuşatmaya ve en azından dışsal bildirmektedir.” olarak ev sahibi kültürün şartlarına uymaya hazırdılar. Sf:157 Huilere karşı katı politikalar uygulanmasını arzu Sf:179 Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Çin Müslümanları; ancak barışçıl bir ortamda çok kullanılmaktadır. dikkat çekmeden Çinli yaşam kalıplarına uyabildikleri için, Sf:183 barışın sürdürülmesinden yana idiler. Kendilerine koruma sağlandığı ve dinlerini çok fazla engelleme olmadan sürece, kadar İslam takvimi konusunda bilinen iki Çinli İslami çalışma da 19.yüzyılda genişletebilirler, yapılmıştır. Bunlardan birisi Ma Te-hsin tarafından ikincisi böylece Çin imparatorunun kafir yönetimine karşı pasif bir ise onun Yunnanlı hemşehrisi Ma Yu-ling tarafından kendilerine yaklaşım şekilde uygulanabilecek sergilemeye İslam’ın dönemine anlamını yaşayabildikleri Dar-ül Cumhuriyet gerekçe bulabilirlerdi. Ancak yazılmıştır. Yazarların her ikisi de üretken edebi gerileme döneminde olan Hanedan onlara koruma kariyerlerine başlamadan önce 19.yüzyılın ortalarında sağlayamadığı ya da bazen buna isteksiz olduğu zaman, Mekke ve İstanbul’a gitmişlerdir. Müslümanlar yerel bürokratların insafına terk ediliyordu. Bu yetkililer ise populer anti-Hui görüşün Sf:185 etkisi altındaydılar. Bu olağan dışı yayının kendisine özgü özelliği; Arapça Böylece Müslümanlar, tıpkı Çinli gizli cemiyetler gibi, ulusal düzeyde anti-merkeziyetçi yapılarını korumalarına rağmen, yerel ve bölgesel düzeyde kendi çıkarlarını geliştirmeye yönelik ideolojik ve örgütsel önlemler almaya başladılar. sözcükleri Çince fonetiğe uygun olarak çevirmesiydi, bu fonetik Arapça metinle Çince yorumun arasına yerleştirilmiş, böylece, Allah’ın sözünün orijinal metnini Arapça’dan okumasına okuyamayan imkan mü’minlerin verilmiş, seslerle aynı böylece inananlar Peygamberleri’nin emrini yerine getirebilmişlerdi. p.180 Hz. Peygamberin pragmatik kişiliği, ancak bütün Müslüman ailelere Çince olarak Hz. Muhammed’in mesajı ulaştırılabildiğinde, Çin’de yaşayan her Müslüman tarafından anlaşılabilir ve örnek alınabilirdi. En ünlü Çinli Müslüman yazar Liu Chih, 18.yüzyılın başında yazdığı “Arabistan’da Doğan Hatemü’l Enbiyanın Gerçek Yaşamı”nı bu amaçla yazmıştır. Sf:188 Sertlik yanlısı Çinli Müslümanlar pratik düşünceleri benimsememişlerdir. Onların çabası yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda restorasyonist ve ütopikti. Bu tamamıyla yerli bir hareket değil, bir bakıma Ralph Linton’un tanımladığı gibi: “Bir toplumun üyelerinin o kültürün seçili unsurlarını yeniden canlandırma ya da sürdürmeye yönelik bilinçli ve organize bir girişimiydi.” Sf:182 Sf:197 Qing döneminde yeşil rengin Çinli Müslümanların sembolü haline gelmesinin nedeni de, Hz. Peygamber’in kişiliğinin örnek alınması yoluyla İslami bilincin güçlendirilmesidir. Bugün bile birçok Çinli imam yeşil cüppe giyer ve Çin Müslümanların bayrağı yeşil zemin üzerine beyaz hilal şeklindedir. Kuşkusuz bu renk seçimi, Hz. Muhammed’in kaynaklanmaktadır. Daha onu tercih modern etmesinden dönemlerde Çinli Müslümanlar yeşil renkte basılmış risaleler dağıttılar ve halen yayınlarının büyük bir kısmında yeşil renk yer almakta ya da yeşil kuşaklı veya yeşil kenarlı kağıtlar Çağdaş bir Müslüman, Eski Mezhep-Yeni Mezhep farklılıklarını aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır: “Yeni Mezhep birkaç büyük şehirle sınırlı iken, Eski Mezhep Çin’in geri kalan her yerinde egemendi... Eski Mezhep Çinli gelenek olan beyaz yas tutma giysilerini giyerken, Yeni Mezhep özel yas giysileri giymeyi yasaklamaktadır... Müslüman cemaati bir taraf reform yanlısı –Yeni Mezhepve diğer taraf ise değişime karşı çıkanlar yani Eski Mezhep olarak ikiye ayrıldı. Her bir taraf diğer tarafın sapkın olduğundan kuşkulanmakta ve bu şekilde karşı tarafı Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) suçlamaktadır. Böyle bir ayrılığın gelişmesi utanç Sf:211 vericidir...” Çin mezhep hareketleri hoşnutsuz Çinlilere yeni bir Sf:202 Yeni Mezhebin yükseldiği Kansu’da vilayet makamları gayrimüslimlerin Müslüman olmasını, Çinli çocukların evlat edinilmesini, Müslümanların ibadet için komşu dünya düzeninin refah ve vaadini getirdiği gibi, Çinli Müslümanlar da aynısını, Çin sisteminin dışında kalmasına rağmen bu sistemin genel çöküşünden etkilenen kendi sosyal ve manevi sistemleri içinde aradılar. köylere seyahat etmelerini ve vilayet dışından imamların Sf:216 öğrenmek amacıyla vilayete gelmesini yasakladılar. Aynı zamanda yeni camilerin inşasını da durdurdular. Ma Hua-lung ve halefleri hakkında bilinen çok az şey, kafa Sf:204 Çinli Müslümanların gereksinimlerinden doğan ve bu gereksinimleri karşılamak için dizayn edilen, bu tür ilk militanist mezhepçilik, daha önce de gördüğümüz gibi Orta Asya ve Hindistan’daki ana Sufi tarikatlardan biris olan Nakşibendiyye’nin alt kolu olan Cehriye idi. karıştırıcıdır davranışları ve birbiriyle onun değişik çelişir gibi zamanlardaki görünmektedir. Bunlardan bir tür takiyyenin uygulanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ma’nın isyanı yöneten kişiliğinden başka, şu özellikleri de olduğunu öğreniyoruz: “Hükümete dost olduğu ve mücadele İmparatorluk safında bulunduğu görüntüsü vermektedir...Her iki tarafa da aynı şekilde oynayarak başarmayı umut etmesi, bu büyük ve kanlı Sf:205 isyanın en gizemli özelliklerinden birisidir.” Sf:217 Çin’deki Cehri tarikatının Üstadı olan Ma Ming-hsin, takipçileri ona kutsal erdemler atfeder ve ona göre davranırken, tıpkı diğer Sufi şeyhleri gibi görünüyordu. 1781 yılında Kansu’daki Müslüman isyanı hakkında yazan bir yazıda şunlara yer veriliyordu: “Ma Ming-hsin şehrin surlarında görüldüğü zaman, onu gören bütün Hui Müslümanları atlarından indiler ve önünde secde ettiler. Onun ne kadar kutsal olduğunu haykırarak ağladılar.” Sf:210 Ma Hua-lung’ın keramet türü harikalar gerçekleştirdiği; ancak bunun da ilerisine giden güçlere sahip olduğu söylenmektedir. Kendisini yalnızca Peygamber’e eşit ya da ondan üstün görmekle kalmamış, Mezhepçi İslam’da lider, hareket içinde ezici, kendi kendine sahiplenilen bir ahlaksal, siyasal ve sosyal rol oynar. Bu durum, seçkin İmamlarına ve ünlü alimlerine yalnızca ahlaksal itibar gösteren Müslüman cemaatinin genel örgütsel lakaytlığı ile çelişmektedir. Diğer yandan “genellikle ana gruba karşı protestoları önemli olduğu ve meydan okuyan rakip gruplar bulunduğu sürece daha güçlü olma eğilimi gösteren” hizipçi mezheplerin aksine, Çin’deki mezhepçi İslam (her ne kadar kendisi içinden çıktığı Eski Mezhebin rakibi idiyse de) şiddetini yalnızca ana gruba karşı değil, aynı zamanda Çin Devletine karşı da yöneltmiştir. Sf:226 aynı zamanda Müslümanların günahlarının bağışlanması gücünü elinde bulundurduğunu iddia etmiş; kıbleyi değiştirip Kabe’nin yerine kendini koymuş, Cennete serbest giriş hakkı vermiş, kutsal vahiyler almıştır. Ayrıca takipçilerine camide ibadeti yasakladığı sanılmaktadır. Takipçileri, onun ölümüyle onun doğa üstü varlığının soyundan gelenlere geçtiğine inanmışlardır. Çin’deki Sünni İslam’ın yapısal olarak kurumsal bir din olması ve aynı zamanda mensuplarının dinin prensiplerinde tanımlananlardan başka bir dinsel faaliyete katılmasını yasaklaması, diğer Çinli dinlerle kurumsal ya da popüler düzeyde bir etkileşime karşı etkili bir blokaj oluşturmuştur. Böyle bir etkileşim, yapısal dar Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) kalıplarından, ya dinin kurumsallıktan kurtarılması ya da sembolleri etrafında bir araya gelen isyancı hareket, ortodoks kökenini resmen putkırıcı bir red yoluyla nihayet reddetmesi yoluyla bağımsızlaştırılabilirdi. dönüştü. tamamen Çinli-Müslüman çatışması haline Sf:236 Sf:252 “Burada Ningxia Müslüman ortaokulunun müdürüyle Çinlilerin Müslümanlara yönelik yaygın olumsuz konuştuğumda, bana Yeni Mezhebin, Vehhabi hareketinin düşüncelerine her yerde rastlamak mümkündü. Ancak bir uzantısı olduğunu ve Müslümanların ziyaretlerinden ve İmparatorluk Çin’deki İslam’ın çöküşünden doğduğunu söyledi...” yaklaşımları yumuşattı ve katlanılabilir hale getirdi. Bu Sf:244 “Budist ve Taoculara benzer bir şekilde cenaze otoritesinin sınırlayıcı politikaları, bu durumda Çinli Müslüman liderler ya Çin bürokrasisinde başarı basamaklarını tırmanmayı seçtiler ve Müslüman özgürlüğünü yumuşatmak zorunda kaldılar ya da kendi cemaatlerinin suretiyle çökmeye başlayan Eski Mezheb’e yönelik... gereksinimlerini karşılayan yerel lider olarak kaldılar. Bir Şah Veliyyullah’ın reformculuğu, Hindistan İslamı’na giren Hindu unsurları yok etmeyi ve saf İslam’a dönüşü amaçladığı gibi, Yeni Mezhep de bir muhafazakarlık ruhu sergiliyor ve Müslüman ritüeline sokulan Çince unsurların yok edilmesi arzusunu ortaya koyuyordu. dinsel-kültürel alanı aşmayan törenleri için beyaz giyinme ve para için Kuran okumak” bütün olarak kültüre yönelik herhangi bir direkt tehdidin bulunmaması nedeniyle, genellikle sosyo-ekonomik hayatta kalmayla sınırlanan arzuları ve ortamın oldukça sempatik oluşu, devrimci yapıda karizmatik bir Müslüman liderin doğuşuna imkan vermedi. Geç Qing dönemi boyunca bu durumun tam tersi oldu. Sf:245 Çin’in diğer kesimlerinde, benzer şartlar altında İslami püritenciliği Müslümanlar arasında yayarak benzer Müslüman liderler çıkmış ve Yunnan, Çin başlayan bu yeni İslam, milenyumu (kurtuluş) getirmek Türkistanı (Doğu Türkistan) gibi bölgelerde geçici de olsa, için (daha çok gayrimüslimlere karşı) cihadı kullanma Müslümanların siyasal özerkliğini sağlamada başarılı girişiminde bulunan bir aşırı Mehdi hareketine dönüştü. olmuşlardır. Yunnan’daki mücadeleyi Tu Wen-hsiu, Çin Ancak bu hareket sonunda kendilerini İslam’dan koparan Türkistanı’ndaki mücadeleyi ise Yakup Bey yürütmüştür. ve ritüel bakımından içine kapanan çok yüzlü mezhepler Ancak bu iki Müslüman ayaklanması arasında büyük bir ve alt mezhepler halini aldı. fark vardır. Yunnan, Çin özyurdu olup halkını Hui Müslüman nüfus oluştururken, Yakup Bey’in Müslüman Sf:247 Krallığını kurduğu Kaşgar, İmparatorluğun sınır boylarında 1774, 1781, 1862-1876’da Kuzeybatı; 1820-1828, yer alıyordu ve Müslüman nüfusu, etnik bakımdan Türk 1830, 1846 ve 1855-1873’te Yunnan, milyonlarca yaşama olan Müslüman Uygurlardan oluşuyordu. Aralarındaki fark; mal olan önemli Müslüman isyanlarına sahne oldu. Bu Yunnanlı isyancı Huiler, yalnızca Çinli olmayan iç isyancılar isyanların meydana geldiği tarihler Çin İmparatorluğunun olarak değerlendirilirken, Uygurlar, Çinliler dışındakiler, büyük bir kısmının İslam etkisi altına girdiği dönemlerdir. isyan etmiş baç veren barbarlar kategorisine ait kabul ediliyorlardı ve onların bu durumu, onlara tamamen farklı Hem Mançurlar hem de Çinliler tarafından yapılan davranılmasını gerektiriyordu. Müslümanlara yapılan zulmün zirveye ulaştığı 19.yüzyıl ortalarına kadar, güneydoğu ve güneybatıdaki Çin İslamı arasında bağlantı kuruldu ve birleştirici Mehdi-Cihad Sf:254 Genellikle Batılılar tarafından ve kısmen de Çinli Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) bilim adamları tarafından göz ardı edilmesine rağmen, Çin ilişkilerin Çin’de İslam’a artan bir ilgi doğurmasıyla Müslüman cemaatinin kendisi içinde, mezheplere göre dördüncü belirlenmiş bir içsel ayrım bulunmaktadır. Halbuki bu varsaymaktadırlar. bir dalganın daha gerçekleşeceğini ayrım, özellikle Çin iç bölgelerindeki Hui kimliği için büyük Sf:262 önem taşımaktadır. Sf:259 Xidaotang mezhebi; Çin Sufizminin, modernist İslami kavramlarla ve yerli Çin felsefeleriyle harmanlanmış Çin Halk Cumhuriyeti’nin açıklık politikasının geçen biçimidir. Bu tarikat özgün ve önemli bir harekettir. Çünkü yirmi yılı boyunca; öğrenciler, bilim adamları ve turistler, dış ülkelerin İslamı’ndan doğrudan ilham almadan Çin İslamı’nın kalbi olan Kansu ve Ningxia’daki cemaatler kurulmuş ve çeşitli biçimleri gerçek anlamda birleştiren dahil olmak üzere, Çin Hui toplulukları içinde seyahat etme bir İslam anlayışının ürünü olduğu anlaşılan tek Çinli ve yaşama fırsatını yeniden elde etmişlerdir. 1940’lardan mezheptir. bu yana ilk kez; Çin, Çin dili ve normatif İslam hakkında biraz bilgiye sahip olan batılılar, Çin Müslüman cemaatini gözlemledi, araştırdı ve onlarla doğrudan iletişim içine girdi. Hala uzun dönem alan araştırması yapmada güçlükler mevcut ise de, bugüne kadar birinci elden temin edilen bilgiler, Çinli Müslümanlara ilişkin kavrayışımızı belirlemesi bakımından paha biçilmezdir. Ancak Çinli Müslüman mezheplerin isimlendirilmesine ilişkin bu tartışmanın ayrıca, karmaşık Laojiao (Eski Mezhep), Xinjiao (Yeni Mezhep) ve Xinxinjiao (En son Mezhep) bağlamında da ele gerekmektedir. Bunlar Çinli yetkililer, batılı misyonerler ve hatta Çinli Müslümanların kendileri tarafından, Çin İslamı’nın karmaşık mezhep yapısını tanımlama girişimi Sf:261 çerçevesinde kullanılan adlandırmalardır. Çin deneyiminde üç farklı İslam “Dalgası” olduğu fikri, bazı akademik çevrelerde kabul edilmiş bir paradigma haline geldi. Ancak bütün paradigmalar gibi, bunun da zaman zaman revizyona tabi tutulması gerekir. Özet olarak bu teori; ilk Müslüman dalgasının tüccarlar, zanaatkarlar, sanatçılar ve paralı askerler olarak geç Tang döneminden başlayarak Song ve Yuan(Moğol) Hanedanları döneminde Sf:266 Yunnan Müslümanları gibi birçok Bunlar önce güneydoğu kıyılarına yerleşmişler daha sonra iç bölgelere göç etmişlerdir. İkinci dalga olarak bilinen, aslında bir dalga bile olmayan, ikinci akın Sufi erenleri tetiklenen içsel diriliş hareketinden oluşmaktadır. Bu hareket geç Ming döneminden (16. ve 17.yüzyıllar) 19.yüzyıl ortasına kadar Çin’in her yerini etkilemiştir. Üçüncü dalga, Araplar, Türkler ve Çinli hacıların Çin’e modernist ve radikal İslamcı fikirleri Müslüman cemaatinde, çeşitli öğretilerin birbirinden ayırt edilmesi, dışarıdakiler için çok güçtü. Bu nedenle Çinli yetkililer onları hükümete karşı isyan etmeleri ya da hükümetin yanında yer almalarına göre ayırt ettiler. (8. ile 14.yüzyıllar) Çin’e geldiklerini varsaymaktadır. tarafından alınması Sf:267 Mekke’ye hac seyahati yapan Çinli Müslümanların sayısı, dünyadaki diğer Müslüman cemaatleri ile kıyaslandığında oransal olarak en azdır. Bu durum yabancı Müslümanların ve İslam ülkelerine seyahat yapabilecek kadar şanslı olan Çinli Müslümanların statüsünü yükseltmektedir. Sf:269 getirmeleriyle 19.yüzyılın sonunda başlamış ve Komunist Devrimi’ne kadar sürmüştür. Bazı yazarlar Kültür Devrimi sonrası dönemde Çinli-Müslüman ileri İslam Dünyası karakolu anayurdu arasındaki ile yenilenen Sufizm, Çinli Müslümanların seyahat ettiği İslam ülkelerinde, İslam’ın egemen ifade biçimi olduğu gibi, aynı zamanda Çin’in İslam cemaatlerinin Çinli-Müslüman Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) araştırılması gereklidir. kimliğini belirlemede de en etkin faktör olmuştur. Sf:270 Bir dizi Çinli Hacı, Hicaz’dan, Çin ve Arabistan arasındaki İslami uygulama farklılıklarından rahatsız olarak döndüler. 1892 yılından itibaren Ma Wanfu ve diğer Çinli Hacılar, kuzeybatı Çin’de yeni bir Vehhabi kaynaklı öğretiyi yaymaya başladılar. Dış ülkelerin İslamı’na ait olma karizmatik çekiciliğine boyanmış, bilinen ismiyle İhvan grubu, Çin’de hızla yayıldı. Çin’e gelişinin üzerinden İslam’ın başarısının altında iki farklı özelliğin yattığına inanıyoruz. Birincisi: Müslümanların, yerel çoğunluğu ya da yerel azınlığı oluşturduğu her yerde, sürdürülebilir ve kendi kendine yeten bir topluluk oluşturmalarıdır. İkincisi; İslam dünyasındaki gelişmelerle ilişkili olma ve bu gelişmeleri benimsemeleri, Müslümanlara dinlerini sürekli olarak yenileme imkanı vermiştir. bir asır(?) yeni geçmiş olmasına rağmen İhvan şu anda bir Sf:273 milyondan fazla mensuba sahiptir. Bu sayı onları ülkedeki diğer bütün Sufi tarikatlardan daha büyük hale getirmektedir. Bugün İhvan, devlet tarafından onaylanan ve desteklenen resmi Çin İslam Cemiyetindeki egemen güçtür. Komunist Parti, Selefiye öğretilerinin ulusçu olmayan yapısından kaygı duymuş ve hala duymaktadır. Bu nedenle bu grup üzerinde sıkı kontrolünü sürdürmektedir. Çin’deki Müslüman nüfusun tam sayısını vermek neredeyse Wang 1907 yılında Çin’e döndüğünde, beraberinde iki Osmanlı bürokratı olan Hafız Hasan ve ilköğretim müfettişi Ali Rıza’yı getirdi. Ali Rıza’nın varlığı, Çin’deki İslami Çünkü PRC, Çin’de istatistik verileri toplamamaktadır. Kültürel bakımdan Çin Müslümanları iki temel gruba ayrılabilir. Birinci ve en geniş grup Hui olarak adlandırılan, Orta Asya, Arap ve Fars Müslüman göçmenlerden oluşan Han Çinlilerle karşılık evlenmeler kurumlar reformu üzerinde yaptığı etkinin derecesi konusunda pek bilgi yoktur. Ancak onları Anadolu’dan yarımadaya kadar uzun bir yolculuğu yapmaya teşvik eden Wang’ın mutlaka Osmanlı kurumlarına ilişkin gözlemlerinden derinden etkilendiği açıktır. yapan Müslümanlardır. İkinci grup ise Çin’in batı sınırlarında yer alan Çin’in Türk kökenli Müslümanlarıdır. Bunlar Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler, Tatarlar, Kalkaşlar, Dong Sonlar, Salarlar ve Baoanlardır. eğitimin bundan sonraki gelişimi için çok önemliydi. Çinli kaynaklarda bu iki kişinin, Wang’ın başlattığı İslami dinsel uygulamaları caydırmakta ve dinsel gruplar hakkında ve Sf:271 imkansızdır. Sf:278 Çin efsanelerinde İslam’ın Çin’e gelişi, 628 yılında Çin İmparatoru Tai Zong’un Hz. Muhammed’i rüyasında görmesine atfedilmektedir. Eski Tang Hanedanı tarihleri, diğer kaynaklarca doğrulanmamış bir şekilde, ilk temasın, İmparator Yonghui’nin hükümranlığı döneminde Üçüncü Halife tarafından 651 yılında gönderilen bir Arap heyetinin Sf:272 Çin’in Hui egemen bölgelerindeki İslami diriliş, izole bir fenomen değildir ve dünya çapındaki İslami dirilişin bir unsuru ya da Çin’deki dinsel uygulamanın genel olarak yeniden uyanışının bir parçası olarak yorumlanabilir. Burada kesinlikle her iki faktör birden etkilidir. Çin’de yeniden kendisine güvenen bir Hui cemaatinin geleceği üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için, bu iki faktörün Çin’e varmasıyla kurulduğunu nakletmektedirler. Sekizinci yüzyılda Müslüman tüccarlar ve askerlerin Çin’e Hint Okyanusu ve Guangzhou yoluyla girdikleri ve diğerlerinin de eski İpek Yolu olarak bilinen Pamir ve Gobi yoluyla geldiklerine ilişkin açık kanıtlar bulunmaktadır. Abbasi halifesinin askerlerinin 751 yılında Semerkant yakınlarında bir Çin ordusunu yendiği ve bir yıl sonra Guangzhou’nun Arap ve Fars güçlerinin eline geçtiği Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) bildirilmektedir. Çinliler tarafından Da Shi olarak adlandırılan bu Abbasi Müslümanları, birbiriyle rekabet eden yerel liderleri desteklemek için savaşmışlardır. Bunların Çin’de kaldıkları ve Han eşlerle evlendikleri ve Song Hanedanı döneminde (960-1279) bu Müslüman yerleşimcilerin torunlarının kıyı kentleri ve Orta Asya’dan Çin’in bütün bölgelerine göç ederek Müslüman cemaatlerini kurduklarına inanılmaktadır. Genel olarak Konfüçyanist toplum tarafından hor görüldükçe, Müslümanlar kendi kimliklerinin temeli olarak dinlerine daha fazla yöneldiler. Konfüçyanist bürokrasi içinde yükselen Müslüman da, bunlar Çin Müslüman Cemiyeti 1958 yılında lağvedildi ve resmi İslami Literatür ve Hukuk Araştırmaları İslam Enstitüsü’nün kapatılmasıyla sona erdi. Çin’in her yerindeki İslami ve diğer dinsel örgütler kapatıldı ve yayınları durduruldu. 1956 yılında Sincan’da, Arapça da değişiklikler yapılmış Latin alfabesi getirildi. Bu değişiklikler Türk halkını İslami miraslarından etkili biçimde kopardı. 1963 yılında hükümet haccı yasakladı ve böylece Müslümanların büyük ümmetle teması kesildi. Büyük Sf:282 varsa Müslüman 1953 nüfus sayımında dinsel kimliğini gizledi. alfabe yerine Kiril alfabesi yürürlüğe kondu ve daha sonra Sf:279 örnekleri olmasına rağmen, Çin’deki azınlıklar tedbirliydi ve birçok istisnadır. 19.yüzyılda, Proleterya Kültürel Devrimi(1966-1976) Çin Müslümanlarına yönelik şiddetli zulümleri başlattı ve birçok Müslüman, barış ve özgürlük aramak için Sovyet Orta Asyası’ndaki Türki Cumhuriyetlere göç etti. Mançu’lar tarafından Sincan’a yönetici olarak sıklıkla bir Yıkıcı faaliyetleri başka yerleder ayrıntılı olarak Hui görevlendirildi. Bu rol de Müslüman Türklerin belgelenmiş bulunan Mao Zedong’un Kızıl Muhafızları, bir husumetini çekti. şiddet fırtınası halinde Çin Müslümanlarına yöneldi. Sf:283 İslam’ın Lağvedilmesi Devrimci Araştırma Grubu’nu kurdular. Bu grup, Müslümanları Han Çinlileriyle Bu isyanların başarısız olmasının ana nedeni; evlenmeye zorlamaya, bütün camileri kapatmaya, imamları yapma tarlada çalışmaya göndermeye, Müslümanların Kuran Müslüman Türklerle Huilerin güç birliği yeteneksizliğidir. Ortak dinleri onların etnik farklılıklarını okumasını yasaklamaya, sünnet adetini aşamadı ve geçmişteki ilişkilerinin kötü mirası çok kaldırmaya, Müslümanların dini bayramlarını iptal etmeye, güçlüydü. Müslüman Türkler ve Huiler, Huilerin kültürel bütün İslami örgütleri kapatmaya, geleneksel Müslüman bakımdan Han’a kabilelerinden daha kuzeybatı yakın vilayetindeki olduğu ortak Türk görüşünü cenaze adetleri yerine cenaze yakma adeti getirmeye başladı. paylaşıyorlardı. Yine de Müslüman Türklerin isyan ettiği ve Sf:285 Çin Cumhuriyeti’nin var olduğu otuz yıl içinde iki kez bağımsız Müslüman cumhuriyet kurmayı denediği gerçeği yürürlükten Kentsel bölgelerde yaşayan az sayıda zengin Hui istisna olmak üzere, Müslümanlar ekonomik merdivenin Çinli liderlerin gözünden kaçmıyordu. 1949 yılındaki komunist zaferi, Çin Devleti ile Müslüman vatandaşları arasındaki uzun yıllardan gelen farklılıkları uzlaştırma yükünü, komunistlerin üzerine yükledi. en alt basamağını oluşturmaktadırlar. Sf:287 Bir Pekin’li analist en kötüsünden korkmaktadır: “Her halükarda biz kaybedeceğiz. Eğer Orta Asya devletleri Sf:284 parçalanırsa, kaos Çin’e yayılır. Eğer hayatta kalmayı başarırlarsa, Çinli azınlıklar diyecekler ki: “Bakın, onlar Din, dil ve adetlerde özgürlük güvenceleri verilmiş Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) başardı, neden biz de kendimize ait bir devlete sahip yansıtmaktadır. olmayalım?” “ Sf:302 Sf:288 12 Mayıs 1989 tarihinde, Çin’li öğrencilerin Tiananmen Meydanındaki işgale başladıkları dönemde, Çin’deki Sufi tarikatlarının dışlayıcılığı, Sufi Huileri için kimlik ve otoritenin hayati önem taşıdığını göstermektedir. 3000 Müslüman, Pekin’in 200.000 Müslümanına hizmet Sf:307 veren Niujie(Oxen Caddesi) Camiinde, Xing Fengsu(Cinsel Gelenekler) adlı kitabın yayınlanmasını protesto etmek için toplandılar. Çin devleti de genellikle Huiler arasındaki belli İslami tarikatları Sf:289 eleştirmek için ekonomik gerekçelerden yararlandı. Cami ve vakıf binalarının devletleştirildiği 1950’lerin Toprak Reformu Kampanyası boyunca, devlet, Günümüzde Huiler arasında yalnızca dört mezhep merkeziyetçi hiyerarşik liderlik yapısı nedeniyle büyük bir etkisini sürdürmektedir. Bu mezhepleri ilk kez, Kuzeybatı mal varlığı biriktirmiş olan Sufi menhuanından büyük Çin’de bulunan bir Protestan misyoneri olan Claude direniş gördü. Pickens, Çin’in Dört Menhuanı olarak keşfetti: Kadiriye, Sf:312 Hufiye, Cehriye ve Kübreviye. Dört ana menhuanı oluşturan bu tarikatlar, ideolojik, siyasal, coğrafi ve tarihsel Bir başka kentte bulunan ve camide açıkça ibadet hatlara uygun olarak, çok sayıda daha küçük alt menhuana eden bir parti milisine bu açık çelişkinin nedenini sordum. ve kollara ayrıldılar. Eğer bu bölünmeler ve ittifakların Bana bunun gerekçesini “Aklımla Marksizme inanıyorum, detaylı bir tarihi yazılacak olursa, o zaman Hui ama kalbimle İslam’a inanıyorum.” sözleriyle açıkladı. cemaatlerinin, İslam idealleri ile değişen sosyal realiteler Sf:321 arasındaki farkları uzlaştırma çabasının neden olduğu gerilimler ve yeni anlamlar ortaya çıkacaktır. Partinin ateizm konusundaki görüşünü kabulde, Sf:299 dinsel milliyetleri azınlık görülmüştür. Bazı nezdinde gençler bilimsel bir gerileme materyalizm Çin’deki Hui terminolojisine yakınlığı nedeniye, düzleminde bir dünya yaratmak için İslami doktrinler Konfüçyanist ahlak prensipleri, Taocu mistik kavramlar ve kabul etmektedirler. Bu trendler birçok yerel parti milisini, Budist folk ritüelleri, Kadiriye Sufizminin yeni İslami Hui arasında İslam’ın köktenci “fanatizm” noktasına kadar içeriği içinde kaynaşmıştır. Her ne kadar Kadiriye yeniden dirildiğini ileri sürmeye itmiştir. Menhuanı, “dünyevi” siyasete karışmayı reddetmesi Sf:322 nedeniyle, Çin’deki diğer Sufi tarikatlarından daha etkili ise de, birçok Sufi tarikatının rol alacağı sahneyi bu tarikat hazırlamıştır. bağlı özel medreselerde Kur’an eğitimi alan çocukların Sf:301 Çin’deki Nakşibendiyye tarikatlarının devlete ve Çin kültürüne ilişkin olarak sergiledikleri farklı duruşlar, onların yerel kimlik yorumlarıyla diyalektik etkileşimlerini ve kuzeybatıdaki Kamu okullarına devamın azalması ve yerel camilere değişen sosyo-politik realiteleri sayısındaki artış da, yerel parti milislerinin kaygı duyduğu bir başka fenomendi. Çocuklarını okula göndermelerindeki isteksizliklerinin nedeni sorulduğunda, Na Çiftliğindeki ana ve babalar, “Çince ve matematik öğrenmenin önemi” konusundaki kuşkularını dile getiriyorlardı. Bana Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) “çocuklarımızın tarlada ya da aile işlerinde çalışması veya yerli kültürlerin bir mozağidir. Asıl şaşırtıcı şey: Çin’in Kur’an, Arapça ve Farsça öğrenmesi onlar için daha yararlı sıklıkla bölünmüş olması değil, nasıl bu kadar sıkı ve bu olacaktır.” dediler. kadar Sf:325 Başka bazı köylerdeki bazı imamlar da partiye olan desteklerini göstermek için domuz yetiştiriciliğine gönüllü oldular. Bunlar daha sonra “politik imamlar” olarak adlandırıldı. uzun süreli yüksek derecede bir birliği başarabildiğidir. Her ne kadar Müslümanlar Çin dışındaki Müslüman cemaatlerle ince bağlantılarını muhafaza etmişlerse de, Çinli olmayan liderlere itaat ettikleri ya da onların tavsiyesini istediklerine ilişkin pek kanıt yoktur. Sf:351 Bir Hui köylüsü domuz yetiştirme ya da eleştiriyle karşı karşıya kalma ikileminin bildik öyküsünü şöyle Konfüçyanist toplumda varlığını sürdürebilmek için, anlatıyordu: “Ah, seni siyah mikrop (Hui Müslümanlarının Müslümanların (ayrıca Yahudilerin) uzlaşma gereksinimi domuz için kullandıkları bir lakap), eğer şişmanlarsan sen vardı. Hepsi değilse bile, içlerinden bazıları “ataya öleceksin. Eğer zayıflarsan o zaman da ben öleceğim!” tapınma”yı uyguladı. İbadetler esnasında tütsü yakıldı. Sf:328 Kırsal kesimde zamanlarda, yaşayan olumlu girişimciliğinin Huiler hükümet sonucu olarka Camilere İmparatorluk hitabesi yerleştirildi. Bundan kaçınmak mümkün değildi. Aynı anlama gelen başka bir arasında son sözcük yerine Allah ismi için Chen-chu(Gerçek Lord) ve Hui terimi kullanıldı. politikası görülen ekonomik Sf:352 zenginleşme, dini işler için desteğin artmasına yol açmıştır. Sf:332 Ningxia hükümeti, ekonomik kalkınmayı güçlendirmek için yabancı Müslüman ülkelerle daha yakın ilişkiler geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hükümet Ortadoğu’ya hac mevsimine denk gelecek şekilde, bazı ekonomik ve “Müslüman dostluğu” heyetlerinin gönderilmesini finanse etmiştir. Heyetlere önemli dini liderler ve çok iyi Arapça konuşan İmam’lar katılmaktadır. Sf:333 Çin’deki yeni öğretinin kendine özgü yanları yok değildir fakat Çin’in içinde bulunduğu koşullara bir cevap olarak çıkan siyasal faaliyetlere taraftar olması bütün bir 18. ve 19. yüzyıl İslam tarihinin ışığında değerlendirilmelidir. Yazar, Çin’de Han ve Hui Çinlileri arasındaki kültürel değişimin tarihte fiilen yaşanan üç aşamaya ayrılması gerektiği sonucuna varmaktadır. a) Barışçı ancak tedirgin birarada yaşama. Müslüman azınlık dışsal olarak maddi kültürlenmeyi kabul ederken, içsel olarak kendi yaşam biçimini korumakta ve statükoyu kabul etmektedir. b) Qing(Mançu) yönetimi altında dışsal baskının yoğunlaşmasına karşı Müslümanlar arasında bir iç baskı yoğunlaştı ve bu baskı yeni dinsel beklentiler şeklinde kendini gösterdi; c) İdeolojik kutuplaşmayla birlikte şiddetli bir husumetin ortaya çıkması. Müslümanlar, Yunnan İslam Devleti kurulduğu zaman olduğu gibi, kendi kültürel kimliklerini ortaya koymak için mistik ve mehdici Sf:348 Çin, sıradan bir gözlemciye belli bir uzaklıktan oldukça homojen olarak görünse de, aslında bu ülke, farklı doktrinlere yöneldiler. Sf:374 Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması) Her şeyden önce; Çağdaş batılıların gözünde Çin’deki İslam’la ilgili olarak Çin Komunist Partisi ve hükümet, ondokuzuncu yüzyıl İslam tarihi, büyük ölçüde, maalesef, batı ile bağlantıları nedeniyle itibar etmediği Hristiyanlığa oynadığı isyanlarla ve yaşayan dinlerden çok geçmişin kültürel mirası olarak özdeşleştirilmiştir. Ancak bu insanların unuttuğu şey; bu değerlendirdiği Konfüçyanist, Taocu ve Budist dinlere dönemde Çin’in her yerinde isyanlar olduğu ve buna neden yönelik politikaları ile karşılaştırıldığında, oldukça dikkatli olan realitenin dinsel olmaktan çok siyasal olduğuydu. olduğu görülen bir politika izledi. Hem iç hem de dış Bunlar Han politika kaygıları –örneğin Orta Doğu’daki Müslüman kurtuluş ülkelerle iyi ilişki kurma isteği ve sınır boylarında yaşayan içinde Müslümanların büyük egemenliğine ölçüde karşı baş rolü merkezi hükümete gerçekleştirilen ulusal ve hareketleri ya da ayrılıkçı hareketlerdi. Müslüman azınlıklara muamele konusunda Çin-Sovyet Hristiyan misyonerlerin Çin’in Müslüman bölgelerine yönelik güçlü ilgileri vardı. Çoğunluğu oluşturan Çinliler arasında Hristiyanlığı kabıl ettirmek çok güç olduğundan, çatışmasına karşılık verilmesi kaygısı-, kuşkusuz Çinlilerin İslam’a yönelik politikalarının diğer dinlere yönelik politikalarından daha olumlu olmasına katkı sağladı. Müslüman azınlık arasından yeni Hristiyanlar bulmak istiyorlardı. Çin hükümeti tarafından kabul edilen özel misyonerlik çabalarının özgün hedefi Sincan idi. Sf:381 İslam’a yönelik resmi din politikasının genel hedefi; Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan Müslümanların mevcut Sf:375 Kansu-Ningxia sınır bölgesindeki Huiler, zaten Çinli devlet yapısına entegre edilmesiydi ve hala bu hedef korunmaktadır. komunistlerle 1936 yılının başlarında doğrudan ilişki kurmuştu. O yılın mayısında Mao Ze Dong, Kuzeybatı Çin Müslümanlarını ona katılmaya çağırdı ve komunistler Huiler’e bir takım vaatlerde bulundular; dinsel ve etnik azınlık olarak tanıma ve belli ayrıcalıklar sözü verdiler. Kuomintang ise yalnızca Türki Müslümanları, “Tatarlar” adıyla ayrı bir etnik azınlık olarak tanımış, Huileri ise bir ulusal azınlık olarka değerlendirmişti. Sf:382 Kültür Devrimi ayrıca Hanlara, Huilerin daha önceleri yararlandıkları ayrıcalıkların intikamını alma fırsatı verdi. Buna tepki olarak Müslümanlar 1967 yılı şubatında Pekin’de ayaklanarak bağırdılar: “Dünya Müslümanları! Birleşiniz!” En ağır dönem 1966 ile 1969 dönemi idi. Bu dönemden sonra biraz rahatlama görüldü. Ancak 1975 yılında bile Yunnan Valiliği, halkı Cuma günleri dini tatil Bir başka deyişle; Kuomintang ve komunistlerin olarak kabul etmekten vazgeçmeye çağırıyordu. Bunun Çin’deki Müslümanlara yönelik görüşleri ve uygulamaları üzerine ciddi biçimde birbirine karşıttı ve Müslümanları etnik bombalanmasıyla bastırıldı. çıkan isyan Yunnan köylerinin azınlık olarak tanıyan komunistler oldu. Sf:384 Sf:377 1937-1942 yılları arasında havadan 17.000 Bu bağlamda, Kur’an’ın –konuşma Çincesine Kazak’ın Muhammad Ma Chien tarafında yapılan- çevirisinin ocak Hotan’dan Türkiye’ye göç etmelerinden sonra, 18.000 1952’de Şangay’da Commercial Press tarafından basılmış Kazak daha 1949-1950 yıllarında Sincan’dan kaçmaya olması ilginçtir. Bu çevirinin tamamı Academy of Social çalıştı. Ancak hepsi yeni hükümet tarafından acımasızca Science’ın 1981 yılındaki özel bir sayısında yayınlanmıştır. ezildi ve bu gruptan yalnızca 350 kişi hayatta kalarak Bu çeviri İslam ile Marksizm’in bağdaştırılabileceğini Türkiye’nin Adana kentine yerleşebildi. vurgulayan bir takdim yazısı içermektedir. Sf:379 Sf:387 Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)