O hep Türkçe`nin doğru kullanılması için uğraştı
Transkript
O hep Türkçe`nin doğru kullanılması için uğraştı
Saat 11.00’da Ankara Garý önünde buluþarak Sýhhýye Meydaný’na yürüyen yaklaþýk 25 bin saðlýk emekçisi “Çok ses tek yürek” sloganýný Ankara sokaklarýnda haykýrdý. 16 saðlýk örgütünün çaðrýsýyýyla yapýlan eylem, tiyatro sanatçýsý Þebnem Gürsoy ve SES MYK üyesi Köksal Aydýn’ýn "AKP'nin yalanlarý ve gerçek üzerine" yaptýðý konuþmayla baþladý. Ardýndan 16 saðlýk örgütü adýna söz alan Türk Tabipler Birliði (TTB) Merkez Konsey Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu, Cahit Sýtký Tarancý’nýn “Memleket isterim” adlý þiirini okuyarak konuþmasýna baþladý. Saðlýk emekçileri olarak sadece kendileri için deðil bütün memleket için þiirde anlatýldýðý gibi bir memleket istediklerini söyleyen Bilaloðlu bunun için mücadele ettiklerini ifade etti. Herkese saðlýk güvenli gelecek Saðlýkta dönüþüm projesine de deðinen Bilaloðlu bu projenin ruhunu bildiklerini söyledi. Kürsüden halka seslenen Bilaloðlu amaçlarýnýn herkese saðlýk, güvenli gelecek olduðunu ifade etti. Saðlýk Bakaný Recep Akdað'ýn söylediði gibi herþeyin iyi olmadýðýný belirten Bilaloðlu AKP iktidarýnýn saðlýk emekçilerini duymamak için elinden geleni yaptýðýný belirtti. Tüm saðlýk emekçilerinin taleplerini sýralayan Bilaloðlu iþ güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi ve mesleki baðýmsýzlýk istediklerini ifade etti. Saðlýk emekçileri toparlanýyor Seçimlerin az bir süre kaldýðýný hatýrlatan Bilaloðlu, seçimler öncesi yapýlanlara kulak asmýyacaklarýný söyleyerek istediklerinin nitelikli saðlýk hizmeti olduðunu ifade etti. Bilaloðlu, saðlýk emekçilerinin taleplerini daha gür sesle haykýrmalarý gerektiðini söyledi. Söyleþi 4’DE 2’DE 3’DE 2’DE 12 Mart 1995'te Gazi Mahallesi'nde kontrgerillanýn gasp ettiði taksiden Ýsmet Paþa Caddesi boyunca kahvehaneleri ve bir pastaneyi taramasý sonucu bir kiþinin ölümü, 5 kiþinin de aðýr yaralanmasýyla baþlayan olaylarda, polis ve özel timin açtýðý ateþ sonucu 15 kiþi yaþamýný yitirmiþti. Ümraniye'deki protestolarda da 3 kiþinin öldürülmesiyle katledilenlerin sayýsý 18'e ulaþmýþtý. Öldürülenlerden biri henüz 16 yaþýnda olan Endüstri Meslek Lisesi öðrencisi Sezgin Engin'di. Katliamýn ardýndan 16 yýl geçti ancak adalet yerini bulmadý. Bu acýlý 16 yýlýn ardýndan, Türkiye devletinden ve hukuk sisteminden artýk bir adalet beklentisi kalmayan Sezgin ailesiyle ve yýllardýr onlarla birlikte duruþmalarda mücadele eden avukatlarý Remzi Kazmaz ... 6’DA 7’DE 8’DE O hep Türkçe’nin doðru kullanýlmasý için uðraþtý, örnek oldu, genç kuþaklarý özendirdi, dil konusunda yetiþtirdiði pek çok kiþiyi radyo ve televizyonlara kazandýrdý. 3’DE Bir dilin ve edebiyatýn kaynaklarýný keþfetmek zorunda kalmak... Kimlerin baþýna gelmiþse onlarý –gezegenimizde pek az topluluðun baþýna gelmiþtir bu–, yeni keþifler yapma çabasý içinde bile sürekli acýyla baþ baþa kalmak zorunda býrakýr. Hem doðal dili günlük hayat içinde kullanamamak, hem de kendi kültürünü geliþtirmek için kimliðin iskeletini oluþturan dilden yoksun kalmak. Nasýl tuhaftýr ki, bu toplumun ezici çoðunluðu, yüz yýl boyunca Kürtlerin bu ülkede Türkçeyle yaþamak zorunda býrakýlmasýný hayatýn en doðal gerçeðiymiþ gibi algýladý. Bir taraf, bütün bir ömür boyunca birlikte yaþadýðý en yakýn komþusunun dilinden tek sözcük bile öðrenmeyi aklýna getirmeden yaþamýný sürdürebildi. Oysa yasaklanan, koca bir halkýn anadiliydi. Hiçbir yerde buradaki kadar olmadý, ama Kürtçe, bölgenin öteki ülkelerinde de çeþitli baskýlara uðradý. 5’DE Türk Tabipleri Birliði 2010 Behçet Aysan Þiir Ödülü, Ankara Çaðdaþ Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen törenle, “Aðrýlý Renk” adlý kitabýyla ödüle deðer görülen Fuat Çiftçi’ye verildi. 6’DA Dört bir yandan Ankara’ya gelen saðlýk emekçileri taleplerini ve grev kararlarýný Sýhhýye Meydaný'nda haykýrdý “Aile Ýmamlýðý”, “Aile Hekimliði” gibi pilot olarak baþlatýldý ama yeni baþlatýlan proje yanýnda “Aile Hekimliði” masum kalan bir proje konumuna düþmüþtür. “Aile Ýmamlýðý” tek mezhep ve din yaratmak amaçlý asimilasyon aracý olarak kullanýlacaktýr önyargýsýný söylemek için elimizde bize göre haklý gerekçeler vardýr. Çünkü ulus devleti tarihimiz içinde her dönem Aleviler ve diðer inançtakiler (Lozan anlaþmasýnda ismi geçen azýnlýklar hariç) asimilasyon için dönemin olanaklarý kullanýlmýþtýr. “Aile Ýmamlýðý” sistemi içinde; kim hangi mezhepte, kim hangi inanç içinde veya inançsýz olduðu imamlarýn vereceði raporlar ile toplum dini görüþ olarak fiþlenecek ve toplumun haritasý çýkarýlacaktýr. Ülkemiz içinde deðiþik inançtan ve mezheplerden cemaatler vardýr ve bir çok cemaat kendisini gizlemek ve saklamak zorundadýr, çünkü geçmiþten bugüne taþýnan yasalar vardýr ve yasalar bir çok inancý yok sayma üzerine kuruludur. Türkiye gerçekliðinden uzak olan bu yasalar kaðýt üzerinde varlýklarýný bugünde koruyorlar. (Cem Evleri hala yasal statüsü olamayan dini inanç merkezleridir, yasal konumda oralar hala dernek olarak görülmektedir.) 12 Eylül rejiminin yapamadýðýný AKP hükümeti yapmak için elindeki olanaklarý fýrsatlara dönderip, tek mezhep, tek din için kapý kapý dolaþarak, inanlarýn ya da inanmayanlarýn nüfus sayýmý yapýlýr gibi kayýt altýna alýnacaktýr. AKP düþüncesi içinde din özgürlüðü kavramý sadece kendi yandaþlarýnýn din özgürlüðü olarak algýlanmýþtýr, Alevilerin istekleri yok sayýlmýþ ya da oyalama açýlým toplantýlar ile sürece yayýp kendilerine yandaþ elde etmek için propaganda aracý kullanýlmýþtýr ama sonuçta somut olarak Aleviler için bugüne kadar hiçbir yasal düzenleme yapmamýþlardýr. 12 Eylül günlerinde Alevi köylerine cami yapýlmýþ ve imamlar atanmýþtý. Alevi köylerinde imamlar maaþlarýný memleketlerinde almýþlar ve sözde o camilerde ibadet yapýlýyormuþ gibi davranýlmýþtý. Bugün bu “Aile Ýmamlýðý” uygulamasý ile camilerin imamlarýna baþka görevler verilmiþ ve suni inancýna uygun ibadet etmeleri için Alevi evleri ziyaret edilecek ve onlara telkinlerde bulunulacaktýr. Köyler için önemli bir baþarý edemeyeceklerini þimdilik kendileri de biliyorlar ama þehirlerde kendilerini gizlemek zorunda kalan Alevi vatandaþlarý tespit ve onlarý camilere gitmeleri için telkinde bulunulacak ve boþ olan camilerin cemaat sayýsý artýrmak için bu imamlarýn ev ziyaretleri kullanýlacaktýr. 12 Eylül rejimi ile mücadele ettiðini referandum sürecinde bildiren AKP hükümeti, mücadelenin ne kadar sözde olduðunu bu uygumla ile bir kere daha kanýtlamýþtýr ve 12 Eylül rejimi ile “Aile Ýmamlýðý” projesiyle direkt olarak kendilerini iliþkilendirmiþlerdir. 12 Eylül Alevi köylerinde cami yaptýrmýþtýr, AKP hükümeti ise imamlara yeni görevler vererek, imamlarý birer asimilasyon yapan memur konumuna getirmiþtir. Baþbakan, kendi inancýndakilerin haklarýný Almanya’da savunurken “asimilasyon insanlýk suçudur” dedi. Ülkemizde ise Aleviler ve diðer inançtaki insanlarýn üzerinde uzun yýllardýr yürütülen asimilasyon uygulamasý bir insanlýk suçu olduðunu kabul etmiyor, hatta o inançtaki insanlarý yok sayýyor. Ýbadet evlerini kültür merkezleri olarak görmeye devam ediyor. Kendisine baðlý Diyanet Ýþleri baþkaný ise Cem Evlerinin ibadet merkezi olamayacaðýný vurgulamaktadýr. “Aile Ýmamlýðý” sayesinde ev içlerine girilerek, tek bir mezhebin propagandasý yapýlacaktýr. Hükümet için okullarda verilen din dersini yeterli görmemiþ ki, evlerde din dersi verilmesini imamlara havale etmiþlerdir. Kýsa bir süre önce hastanelerde kanser hastalarýna bile anket yapýlmýþtý, anket ile Alevi olanlar tespit edilmeye çalýþýlmýþtýr. Bu anket kim tarafýndan ve ne amaçla yapýldýðý bugün dahi bilinmemektedir. Bugün bu anketin “Aile Ýmamlýðý” için ön hazýrlýk için mi yapýldýðý fikri kafamda canlanmýþtýr. Saat 11.00’da Ankara Garý önünde buluþarak Sýhhýye Meydaný’na yürüyen yaklaþýk 25 bin saðlýk emekçisi “Çok ses tek yürek” sloganýný Ankara sokaklarýnda haykýrdý. 16 saðlýk örgütünün çaðrýsýyýyla yapýlan eylem, tiyatro sanatçýsý Þebnem Gürsoy ve SES MYK üyesi Köksal Aydýn’ýn "AKP'nin yalanlarý ve gerçek üzerine" yaptýðý konuþmayla baþladý. Ardýndan 16 saðlýk örgütü adýna söz alan Türk Tabipler Birliði (TTB) Merkez Konsey Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu, Cahit Sýtký Tarancý’nýn “Memleket isterim” adlý þiirini okuyarak konuþmasýna baþladý. Saðlýk emekçileri olarak sadece kendileri için deðil bütün memleket için þiirde anlatýldýðý gibi bir memleket istediklerini söyleyen Bilaloðlu bunun için mücadele ettiklerini ifade etti. Herkese saðlýk güvenli gelecek Saðlýkta dönüþüm projesine de deðinen Bilaloðlu bu projenin ruhunu bildiklerini söyledi. Kürsüden halka seslenen Bilaloðlu amaçlarýnýn herkese saðlýk, güvenli gelecek olduðunu ifade etti. Saðlýk Bakaný Recep Akdað'ýn söylediði gibi herþeyin iyi olmadýðýný belirten Bilaloðlu AKP iktidarýnýn saðlýk emekçilerini duymamak için elinden geleni yaptýðýný belirtti. Tüm saðlýk emekçilerinin taleplerini sýralayan Bilaloðlu iþ güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi ve mesleki baðýmsýzlýk istediklerini ifade etti. Saðlýk emekçileri toparlanýyor Seçimlerin az bir süre kaldýðýný hatýrlatan Bilaloðlu, seçimler öncesi yapýlanlara kulak asmýyacaklarýný söyleyerek istediklerinin nitelikli saðlýk hizmeti olduðunu ifade etti. Bilaloðlu, saðlýk emekçilerinin taleplerini daha gür sesle haykýrmalarý gerektiðini söyledi. Ýktidarýn tedavisinde reçete belli: Grev Bilaloðlu, sözlerini bitirirken mitinge katýlanlara iktidarýn reçetesini sordu. Binlerce kiþi ayný anda reçetenin “Grev” olduðunu haykýrdý. Bunun üzerine bu mitinge gelirken çok ses tek yürek olduklarýný söylen Bilaloðlu artýk tek ses olduklarýný ve bu sesin de grev olduðunu söyledi. 'Özelleþtirmeye izin vermeyeceðiz' TTB Merkez Konsey Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu’nun ardýndan söz alan Saðlýk ve Sosyal Hizmet Emekçileri (SES) Genel Baþkaný Bedriye Yorgun, kürsünün arkasýnda bulunan Saðlýk Bakanlýðý binasýný göstererek "Saðlýðýn özelleþtirilmesinin ve taþeron çalýþma sistemini getirenler hemen arkamýzda duruyor. Bugün saðlýk emekçilerinin grev ateþi saðlýk hakkýnýn özgürleþmesinin adýmý olacak" dedi. Saðlýk emekçilerinin özelleþtirmeleri durdurmada kararlý olduðuna dikkat çeken Yorgun, saðlýk emekçilerinin haklarýna sahip olacaklarýný belirtti. 'Hayal deðil gerçek, üretenler yöneten olacak' Konuþma yapan bir diðer isim de Devrimci Saðlýk Ýþçileri Sendikasý (Dev Saðlýk Ýþ) Genel Baþkaný Arzu Çerkezoðlu"ydu. Saðlýk hizmetinin bir ekip iþi olduðuna dikkat çeken Çerkezoðlu, saðlýk hizmeti üretimi gibi saðlýk hakký mücadelesinin de bir ekip iþi olduðunu söyledi. Taþeron sistemine baþkaldýrdýklarýný ifade eden Çerkezoðlu, “Hayal deðil gerçek, taþeronu durduracaðýz; hayal deðil gerçek, taþeronu süpüreceðiz; hayal deðil gerçek, üretenler yöneten olacak” dedi. Çerkezoðlu'nun konuþmasýnýn ardýndan Hacettepe Üniversitesi’ndeki asistan hekimler tarafýndan kurulan “Hacettepe Bend” grubu kýsa bir konser verdi. Özellikle “Doktor ne demek? Performansla çalýþan tüccar mý demek” adlý parça oldukça ilgi çekti. Greve hazýrlanýyoruz Hacettepe Bend’in ardýndan tekrar söz alan Dr. Eriþ Bilaloðlu tekrar mitinge katýlanlara AKP iktidarýn tedavisni sordu. Tekrar “Grev” cevabýný alan Bilaloðlu "O zaman herkes gittiði yerde çalýþmalara baþlasýn" diyerek konuþmasýný sonlandýrdý. Ezginin Günlüðü konseriyle sona eren miting grev hazýrlýklarýnýn baþlangýcý oldu. Sendika.Org/ Ankara Sulucakarahöyük/ NEVÞEHÝR Hasan KANKAL 28 Þubat, 4 Mart tarihleri arasýnda Antalya da idim yoðun bir dört gün yaþadým bir iþ gezisi olmasýna raðmen dört gün boyunca iþlerimin dýþýnda Antalya da yaþayan dost ve arkadaþlarýmla görüþtüm. Hasret giderdim, sohbet ettim, dost sofrasýnda buluþtum, dolu dolu dört gün yaþadým, ve Hacýbektaþ a selam getirdim, bir vasiyete þahit oldum ve söz verdim. Antalya büyük þehir belediyesine kent müzesi kurmak için çalýþmalarýný sürdüren eski ABF genel baþkaný dostum Dr. Atilla Erden le Antalya belediyesini ve Alevileri konuþtum, 1983-1985 yýllarý arasýnda Hacýbektaþ ta görev yapan arkadaþým Op.Dr. Ulvi Sarýbaþ la CHP yi ve siyaseti konuþtum, 2000- 2004 yýllarý arasýnda Hacýbektaþ ta kaymakamlýk yapan Antalya vali yardýmcýsý sevgili Recep Yüksel ile geçmiþi andýk Hacýbektaþ ý konuþtuk, üniversite arkadaþlarým Mimar Ramazan Sargýn ve Ýnþ. Mühendisi Faruk Korkmaz ile üniversite yýllarýný andýk, aile dostum Elmalýnýn Akceniþ köyünden Mali Müþavir Ali Yalçýn ile Abdal Musa türbesini ve taþ ocaklarýný durumunu konuþtuk. Ve kadim dostum ressam gazeteci yazar Fikret Otyam ý ziyaret ettim sevgili Otyam geçtiðimiz günlerde sanat hayatýnýn 60. yýlýný kutlamýþtý davetli olduðum halde katýlamamýþtým bu ziyaretle hem sevgili Otyam ýn 60. yýlýný kutlama fýrsatým oldu hem de düþüncelerini ve vasiyetini paylaþtým Akdeniz in maviliðine bakan evinde Otyam ýn eþi onun en büyük dayanaðý sevgili Filiz Otyam ýn yaptýðý kahvenin eþliðinde uzun uzun sohbet ettik geçmiþi andýk Feyzullah çýnar dan, Mahzuni ye kadar, Harran dan Hacýbektaþ a kadar her þeyi konuþtuk en son 2010 yýlý aralýk ayýnda Ankara da TESK sanat galerisindeki sergisinde görüþmüþtüm, o görüþmemde Özcivan ben hakka yürürsem beni Hacýbektaþ a defnedin demiþti bende ölümü ustaya yakýþtýrmadýðým için biraz ayaðýný dire ölümü düþünme demiþtim ve ýsrarla beni Hacýbektaþ a nereye defnedeceksin diye sorunca bende konuyu geçiþtirmek için “hocam gelince görürsün” dedim. Tabi sevgili Otyam 60. sanat yýlý etkinliðinde Antalya da bu konuþmayý espirili bir þekilde anlatmýþ Özcivan’a “beni Hacýbektaþ a nereye defnedeceksiniz” dedim o da “gelince görürsün” dedi yahu ben tabut içinde gelirsem nereyi göreceðim demiþ. Orada bulunan bazý dostlarý da bu sözden yola çýkarak Otyam a bir belgesel hazýrlamak için teklifte bulunmuþlar adý da ölmeden görmek, yada gelince görmek Sevgili Otyam haftada üç gün diyalize girmeye baþlamýþ bu halde bile canlý diri ve memleketi ve sorunlarý konuþan biri, elinde bastonla çalýþma odasýndaki tablolarýný anlattý tablolarýn hikayelerini anlattý ve en güzel tablolardan birini göstererek madýmak müze olursa bu semah dönenler tablosunu oraya vereceðim dedi, ve benden ölümü halinde Hacýbektaþ a defnedilmem için söz vermemi istedi ve bende Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði olarak bu görevi üstleneceðimizi söyleyerek söz verdim ve sevgili Fikret Otyam dan ayrýldým. Bana 60. sanat yýlý için hazýladýðý kitabý hediye ettmiþti bende sehbanýn üzerinde unutmuþum ertesi gün akþam Antalya havaalanýnda uçaða binmek üzereyken sevgili Otyam beni aradý “Özcivan kitabý burada unutmuþsun ne zaman gelirsen burada seni bekliyor”dedi, bende “hocam gelirken getirirsin” dedim. Sevgili Otyam a saðlýklý bir yaþam dileklerimle. Nevþehir Belediyesi Kapadokya Eðitim Merkezi tarafýndan 18. eðitim döneminde açýlan dekoratif ev aksesuarlarý hazýrlama eðitimine katýlan zihinsel engelliler, el becerilerini geliþtirme imkaný buluyorlar. Her hafta 5 saat süre ile dekoratif ev aksesuarlarý hazýrlama eðitimini,kurs eðiticisi Dilek Bozbek yardýmý ile alan ve yaþlarý 11-30 arasýnda deðiþen zihinsel engelliler, dekoratif ev aksesuarlarýnýn yapýmýnýn yaný sýra,desen iþleme ve boyama konusunda da bilgilendiriliyorlar. 4 ay süre ile devam edecek 18. eðitim dönemi eðitimine katýlan zihinsel engellilerin ürettikleri ürünler,daha sonra düzenlenecek bir sergide Nevþehir’lilerin beðenisine sunulacak. O hep Türkçe’nin doðru kullanýlmasý için uðraþtý, örnek oldu, genç kuþaklarý özendirdi, dil konusunda yetiþtirdiði pek çok kiþiyi radyo ve televizyonlara kazandýrdý. 1929 yýlýnda Adana’da doðan Jülide Gülizar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmasýnýn ardýndan, 1956 yýlýnda Ankara Radyosu’na girdi. TRT’de çalýþtýðý yýllar boyunca kadýn spiker olarak bir çok ilki gerçekleþtiren, sunuculuðu, dili kullanmadaki özeni ve ilginç programlarýyla baþarýdan baþarýya koþan Jülide Gülizar, bir çok ödülün de sahibi oldu, 1982 yýlýnda TRT’den emekli olan Gülizar, Türkçe’nin doðru kullanýlmasý yolundaki mücadelesine aralýksýz devam etti. Çeþitli ajans ve yayýn kuruluþlarýnda sunucu ve eðitmen olarak hizmet vermeye devam eden Gülizar, aralarýnda "Bir Konu Bir Konuk", "Where Are You Going Türkçe", "Burasý Türkiye Radyolarý", "Haberler Bitti, Þimdi Oyun Havalarý" ve "Yaþam, Sana Teþekkür Ederim" adlý eserlerin de bulunduðu bir çok kitap yazdý. Son olarak bir özel televizyon kanalýnda program hazýrlayýp sunmakta olan Jülide Gülizar, zatürre teþhisiyle bir süredir tedavi görmekteydi. Gülizar, Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi’nde akþam saatlerinde yaþama gözlerini yumdu. Nevþehir Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý Birliði Baþkaný Ýsmail ÖRDÜ 25 Þubat 2011 tarih ve 27857 sayýlý 1.mükerrer Resmi Gazetede yayýnlanarak yürürlüðe giren; Kamuoyunda “Torba Kanun” olarak bilinen 6111 sayýlý yasayla ilgili basýn açýklamasýnda bulundu. Açýklamasýnda ÖRDÜ; 6111 sayýlý kanunda esnafýmýzla ilgili olarak yapýlan düzenlemelerden bazýlarý þunlardýr; 1-)5362 sayýlý Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluþlarý Kanunu hükümlerine göre 25 Þubat 2011 tarihi itibariyle; esnaf ve sanatkarýn üyesi olduklarý odalara olan aidat borçlarýnýn asýllarýnýn tamamýnýn; 01 Mart 2011 tarihinden 31 Aðustos 2011 Çarþamba günü mesai saati bitimine kadar ödenmesi halinde bu alacaklara uygulanan gecikme zammýnýn tahsilinden vazgeçilecektir. 2-)Trafik kazalarý nedeniyle ortaya çýkan saðlýk giderleri bugüne kadar SGK tarafýndan karþýlanmayýp,zorunlu mali mesuliyet trafik sigortasýndan karþýlanmaktaydý.Yapýlan düzenleme ile; trafik kazalarýndan kaynaklanan saðlýk giderleri SGK tarafýndan karþýlanacaktýr. 3-)Çýrak ve stajyerler saðlýk sigortasýndan yararlanabilecektir. 4-)4/c(memur),4/a(SSK) ve 4/b(Bað-Kur)kapsamýnda birden fazla çalýþmasý olanlar öncelikle 4/c(memur) statüsünde çalýþmasý varsa 4/c sigortalýsý sayýlacaktýr.4/c kapsamýnda çalýþmasý olmayýp,Bað-Kur’lu ve SSK’lý olarak ayný anda çalýþma söz konusu olduðunda ;öncelikle SSK’lý sayýlacaktýr.Bu düzenleme prim ödeme gün sayýsýnda avantaj saðlamaktadýr. 5-)Kamuya olan kesinleþmiþ borçlarýn tamamý (sigara yasaðý nedeniyle kesilen cezalar hariç) yeniden yapýlandýrýlmýþ ve 36 aya varan vadeler ile taksitlendirilmiþtir. Esnaf ve sanatkarýmýza duyurulur. Ýsmail ÖRDÜ Nevþehir Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý Birliði Baþkaný SERBAY MANSUROÐLU >>>Türkiye’de ilk defa devrim sonrasýný anlatan bir film yapýlýyor. Bu fikir nasýl ortaya çýktý? Cansu Fýrýncý: Film projesi Mustafa Kenan Aybastý’nýn önerisiyle ortaya çýktý. AKP kýsa bir film yarýþmasý düzenlemiþti. Ortaya para ödülü koyarak, insanlara film yaptýrýyorlardý ve yaptýrýlan filmlerin AKP’yi topluma tanýtma gibi bir temasý vardý. Sinema ile parti propagandasý yapýlacaktý. Biz tabii AKP’nin düzenlediði yarýþmaya katýlmayacaktýk. “Ne yapabiliriz” diye düþünürken sosyalist Türkiye’yi anlatma fikriyatýmýz oluþtu. Film çekilmeden de fragmanlarý internete yüklendi ve yapmaya çalýþtýðýmýz film ilgi odaðý oldu. Medyada kendine yer buldu, tartýþýldý ve de en önemlisi beðenildi. Dolayýsýyla bu bizim moralimizi yükseltti, böyle bir film konusuyla yola devam etmemiz için bizi teþvik etti. >>>Bu yola bu düþünceyle çýkýp, böyle bir teþvikle mi devam ettiniz? Mustafa Kenan Aybastý: “Sosyalist oldum” derseniz peþinden “Peki, bunun için ne yapmalýyým” sorusunu da sormanýz gerekir. Bu soruya verdiðiniz cevaba göre hareket etmek zorundasýnýzdýr. Kimileri gazete satar, kimileri gazete yapar, kimi para kaynaðý yaratýr, kimi eylem örgütler, pankart yapar. Ben de sinemacýyým. Düþündüðümde, “sosyalizmi nasýl filme dökerim” fikri aklýma geldi. Elim kamera tutuyor. Bugün film yaparým. Yarýn belgesel çekerim, baþka gün baþka þey olur. Ben de sosyalizme katkýmý buradan sunmuþ olurum. Dolayýsýyla bu filmin kendisi de katkýsýný sosyalizme sunmuþ oluyor. >>>’Devrimden Sonra’ filminde neyi anlatýyorsunuz? M.K.A. Gece yastýða baþýmýzý koyduðumuzda aklýmýza ne geliyorsa, baþýmýza bir iþ geldiðinde solcu olarak, “yahu devrim olmuþ olsa bu olmazdý” diyebileceðimiz hadiseleri anlatmaya çalýþtýk. Devrim olursa nasýl bir Türkiye olacak hayalini filme taþýyoruz. Devrim sonrasý fatura olmayacak, kira olmayacak. Aslýnda bu kadar basit þeyler anlatmaya çalýþtýk. Türkiye Komünist Partisi’nin 2002 seçimleri öncesi hazýrlamýþ olduðu ‘Nasýl bir Türkiye Ýstiyoruz’ broþürü benim açýmdan zihin açýcý olmuþtur. >>>Size göre bu filmi kimler ve neden izlesin? C.F. Yaþadýðý hayattan memnuniyetsiz olanlar, çocuðunu okula gönderemeyenler, maaþýnýn yüzde 60-70’ini kiraya, vergilere vermek zorunda olanlar, insani bir yaþam isteyenler, “daha iyi bir Türkiye nasýl mümkün” sorusunu soranlar bu filmi izlemelidirler diye düþünüyorum. M.K.A. Politik ya da apolitik bireyler olabiliriz, ama bizim de bu hayata dair her zaman kaygýlarýmýz var. Çektiðimiz film en temel haklarýmýzýn gasp edildiði, yoksullaþtýrýldýðýmýz bir düzenden sonrasýný anlatýyor. Haliyle insan gibi yaþama koþullarýnýn saðlandýðý, kaygýlarýmýzýn olmadýðý bir zaman diliminde, kesitler halinde devrimden sonrasýný anlatýyoruz. Bu filmde bu ülkenin gidiþatýndan rahatsýz olan herkesin kendinden bir þeyler bulabileceðini düþünüyorum. >>>Her zaman þöyle bir iddia olmuþtur: Komünistler zenginlerin malýný, mülkünü ve kaç tane apartmaný varsa hepsini elinden alacak. Dolayýsýyla yoksullar dýþýnda, orta sýnýflarý devrimden sonra nereye oturttunuz? C.F. Orta sýnýf ya da terminolojimizle burjuva dediðimiz insanlarýn da evvela bir güvencesi yok. Onlar da sürekli yarýþ, sürekli rekabet halindeler. Baþarýlý olanlar baþarýsýz olanlarý, büyük balýk küçük balýðý yutar misali birbirlerini yiyorlar, yemek zorunda da kalýyorlar. Para, mal, mülk sýkýntýsý yaþamýyorlar. Ama var olma, hayatta kalma korkusunu sürekli yaþýyorlar. Bu korku haliyle onlarý insanlýk dýþý bir yaþama sürüklüyor. Gelip bu filmi izlerlerse, sosyalistlere kulak kabartýrlarsa, kimsenin kimseyle rekabet etmek zorunda kalmaktan dolayý yok olmayacaðý bir Türkiye’nin mümkün olacaðýný göreceklerdir. >>>Sinema açýsýndan bakacaksak olursak, bu filmi nereye oturtacaðýz? M.K.A. Bir kere öncelikle þunu söyleyeyim, uzun zamandýr sosyalizmin arkasýnda duran bir film yapýlmadý. Hatta Türkiye’de bu þekilde sosyalizmi açýktan anlatan film hiç olmadý. Ancak bu film bir boþluðu tek baþýna doldurmaya aday deðildir. Bunun nereye oturacaðýný sinema eleþtirmenlerine býrakalým derim. >>>Bu ülkede sosyalistlerin yaptýðý film ne kadar baþarýlý olur? Ya da siz baþarýlý olacaðýnýzý düþünüyor musunuz? M.K.A. Film bence daha vizyona girmeden baþarýlý olmuþtur. Magazinel tarafý ile deðil, oyuncularýnýn ne giydikleriyle deðil, kolektif bir çalýþmanýn ürünü olmasýyla, baþka bir Türkiye’yi tartýþtýrmasýyla film baþarýlý olmuþtur. Mülkiyetin tartýþýlmasý bence harika. Filmin kurgudan ziyade söyleyecek çok þeyi vardý. Onlarý anlatýyor. Film bu açýdan da baþarýlý olmuþ sayýlmalýdýr. >>>Filmin maddi boyutunu nasýl hallettiniz? C.F. Filmi olabildiðince düþük bütçede çekmek için mücadele ediyoruz. Oyuncular ücretsiz oynuyor, fikir ücretsiz, kameramýz 5 bin liralýk bir kamera. Biz dayanýþma ve kolektif ile güzel þeylerin de ortaya çýkabileceðini göstermiþ olacaðýz. Bunu gerçekleþtirebilirsek bu da bu tarz filmler yapmak isteyecek olan arkadaþlarýmýza cesaret verecektir. Nazým Hikmet Kültür Merkezi sponsor olmadan bu filmi çekmektedir. NHKM kendi öz varlýðýyla oluþturduðu bütçeyi bu filme ayýrdý. Kolektif üretim ile birlikte 100’lerce insan 10–20 TL dahi olsa bile cebinden çýkarýp gönderdi. Cebinde 10 TL olan öðrenci, arayýp “5 TL’sini size göndersem olur mu?” diye sorduðunda, biz bu insanlara ne kadar çok güvenmemiz gerektiðini anladýk. Biz bu filmi yapýmcý ile çekmeye kalkýþsaydýk muhtemelen yarý yolda kalýrdýk. Sponsora, piyasaya yaslanmak durumunda kalsaydýk sosyalizmi anlatamazdýk. Baþka bir þey anlatmaya baþlardýk. Bu kolektif üretim kültürü olmasaydý Türkiye’nin en iyi oyuncularýný bu sete o kadar kolay getiremezdik. Hiçbir yapýmcý, oyuncusunun eline senaryoyu tutuþturarak 4 gün sonra sete gel diyemez. Hepsi sað olsun, koþa koþa geldiler. Bunu görev bildiler, kolektif üretimde onlarýn emeði yadsýnamaz. Dayanýþmada bulunmak isteyenleri hâlâ bekliyoruz. Ýnternet adresimizden ya da Nazým Hikmet Kültür Merkezi’nden bize ulaþýlabilir. >>>Bu filmde kimler oynadý? M.K.A. Bir kere kimler oynayamadý onlarý sayýyým: Gerici, yobaz, piyasacý, faþist, liberal bu filmde oynayamaz dedik. Oyuncular ‘ben emekten yanayým, ben halktan yanayým, sosyalizmde gelecek görüyorum’ diyen insanlardan oluþuyor. Bu filmi ve senaryosunu götürdüðümüz hiçbir oyuncu ‘bana ne kadar para vereceksiniz’ diye sormadý. Bunu konuþmadýk bile. Profesyonel oyuncular dýþýnda ilk defa kamera karþýsýna çýkan genç amatör ama koca yürekli insanlarý da unutmamak lazým. >>>Filmin devrime katkýsý olur mu? M.K.A. Devrim yapamadýk diye filmini çekiyor deðiliz. Fantezi peþinde hiç deðiliz. Filmi yaptýysak devrimi de yapacaðýz demektir. Filmi yaptýðýmýz anlayýþla da devrimi yapacaðýz. >>> Eleþtiriler geliyor mu? M.K.A. Çeþitli eleþtiriler aldýðýmýz doðrudur. Ama biz daha çok devrimin gündelik yaþama nasýl yansýyacaðýný anlatmaya çalýþýyoruz. Sosyalist bir ülkede, insanlarýn yaþamý nasýl olur? Devrim, oto tamircisi Ahmet’in yaþamýna nasýl yansýr, emekli Ayþe teyzenin hayatýna nasýl yansýr, askeriye ne olur? Biz filmde onlara bakmaya çalýþtýk. BirGün 16 Mart 2011 Çarþamba SEMÝH GÜMÜÞ Bir dilin ve edebiyatýn kaynaklarýný keþfetmek zorunda kalmak... Kimlerin baþýna gelmiþse onlarý –gezegenimizde pek az topluluðun baþýna gelmiþtir bu–, yeni keþifler yapma çabasý içinde bile sürekli acýyla baþ baþa kalmak zorunda býrakýr. Hem doðal dili günlük hayat içinde kullanamamak, hem de kendi kültürünü geliþtirmek için kimliðin iskeletini oluþturan dilden yoksun kalmak. Nasýl tuhaftýr ki, bu toplumun ezici çoðunluðu, yüz yýl boyunca Kürtlerin bu ülkede Türkçeyle yaþamak zorunda býrakýlmasýný hayatýn en doðal gerçeðiymiþ gibi algýladý. Bir taraf, bütün bir ömür boyunca birlikte yaþadýðý en yakýn komþusunun dilinden tek sözcük bile öðrenmeyi aklýna getirmeden yaþamýný sürdürebildi. Oysa yasaklanan, koca bir halkýn anadiliydi. Hiçbir yerde buradaki kadar olmadý, ama Kürtçe, bölgenin öteki ülkelerinde de çeþitli baskýlara uðradý. Kürt aydýnlarýn sürgün ülkesi olarak seçtiði ülkelerden Suriye’de de 1945’te Kürtçe edebiyata yasak geldi. Kürt yazarlarýn özgürce çalýþma ve yazma olanaðý bulduðu Sovyetler Birliði’nde 1930’lardan sonra Kiril alfabesini seçmek zorunda kalmak, kýsa süren olumlu sonuçlarýn da neden sonra anlamsýzlaþmasýna yol açmýþ olmalý. Öte yandan Irak’ta boy veren Kürt edebiyatý Kürtçenin zenginleþmesinin yollarýný açtý açmasýna, ama Irak ve Ýran Kürtlerinin egemen lehçesi olan Sorani’nin etkinliðinin artýp Kurmancinin gitgide zayýflamasý, bu kez de Anadolu Kürtlerinin kültürüne olumsuz etkiler yaptý. Ayrýca Sovyeter Birliði’ndekine benzer biçimde, Arap alfabesine uyarlanmasý, Kürtçeyi büsbütün kargaþaya soktu. Farklý bölgeler arasýnda kalan Kürt kültürünün birbirine yabancýlaþan parçalara ayrýlmasý Kürt edebiyatýnýn bölünmesine ve eþitsiz geliþmesine neden oldu. Önemli bir adým tartýþýlmadý Doðrusu bizim için asýl olan, bizim coðrafyamýzdaki Kürt kültürü ve edebiyatý. Bölgenin öteki ülkelerindeki Kürtlerin kendi bulunduklarý coðrafya içindeki sorunlarýný asýl sorunlarý olarak gördüklerini yadsýyamayacaðýmýza göre, burada da Kürt dili ve edebiyatýnýn sorunlarýný kendi coðrafyamýz içinde tartýþmak, buradan tümevarmak, bana en doðru yol görünüyor. Öte yandan, bütün bir toplumun yüzde yirmisine varan bölümünün kendi anadilini yalnýzca günlük konuþmanýn sýnýrlarý içinde yaþamasý kabul edilemez; Kürtçenin ayný zamanda yazý dili içinde geliþtirilmesinin asl amaç olduðu unutulmamalý. Tarih Vakfý’nýn hazýrlanmasýna önayak olup geçenlerde yayýmladýðý ‘Ortaöðretim Kürt Dili ve Edebiyatý Ders Kitabý’, bu amaca dönük, en önemli yayýnlardan biriydi. Yeterince ilgi görmedi. Kürtlerin kendi kültür kurumlarýnca hazýrlanmadýðýndan mý, yetersiz olduðundan mý, uygulamada bir yeri olmadýðýndan mý, neden? Oysa bu baþlangýcýn, üstelik Kürt aydýn ve yazarlarýnýn katýlýmýyla da yapýlýnca, daha çok ilgi görüp tartýþýlmasý gerekirdi. Siyasal aktörlerin her zaman siyasetin sýnýrlarý içinde kalmasýný, pekâlâ bir olumsuzluk olarak saptayabiliriz. Gelgelelim, kültür adamlarýnýn kendi sorunlarýna yabancý olduklarý da, gerçekliðimizin tuhaf yaný. Olmayana yakýcý özlem, bulunca ânýnda sönümleniyor. Tarih Vakfý’nýn çalýþmasýnýn gölgede kalmasýnda, belki okullarda Kürt Dili ve Edebiyatý öðretiminin olmamasý da önemli bir etken oldu. Toplumsal alýþkanlýðýmýzdýr: günlük hayat içinde karþý karþýya gelmediðimiz sorunlarý önümüze almaya gönül indirmeyiz. Tarih Vakfý da ‘Kürt Dili ve Edebiyatý’ ders kitabýnýn hazýrlanmasý sürecinde bir ekip çalýþmasý yürütüldüðünü, Kürt dili ve edebiyatý konusunda çalýþmalar yapan kiþilerin ekibe çaðrýldýðýný, Kürt dili ve edebiyatý konusunda yapýlmýþ pek çok çalýþmalardan yararlanýldýðýný belirtiyor. Öte yandan, var olan bu çalýþmalarýn hemen hiçbirinin ders kitabý biçimine uygun olmamasý da çalýþmayý güçleþtiren etkenlerden olmuþ. Amacý da þöyle tanýmlanýyor: “Kürt dilini öðretmeye, yaþatmaya ve geliþtirmeye yönelik bu çalýþmalarýn hedef kitlesi aðýrlýklý olarak Kürtlerdir ve elbette ki son derece deðerlidir. Proje kapsamýnda hazýrlanan ‘Kürt Dili ve Edebiyatý’ kitabý hem ders kitabý hem de hedef kitlsi bakýmýndan tüm bu çalýþmalardan ayrý düþünülmelidir. Öncelikli hedef kitlesi, Kürt kültürü, dili ve edebiyatý konusunda yanlýþ, eksik veya hiçbir bilgiye sahip olmayan Kürt olan ve olmayan tüm orta öðretim öðrencileridir.” ‘Ortaöðretim Kürt Dili ve Edebiyatý Ders Kitabý’, tam bir ders kitabý anlayýþý içinde, bilinen öðretim yöntemlerine uygunluðu gözetilerek hazýrlanmýþ. Kürt Dili ve Kürt Edebiyatý baþlýklý iki ana bölüme ayrýlmýþ kitabýn Edebiyat bölümü de Sözlü Edebiyat ve Yazýlý Edebiyat baþlýklý iki ana bölümüne ayrýlmýþ. Kürt dilinin kaynaklarý uzak bir geçmiþtedir elbette. Her kültürde olduðu gibi, öncelikle sözlü kültür içinde var olmuþ, daha doðrusu, sözlü kültürün yaratýlmasýný saðlamýþtýr dil. Kürtçe üstünde yaklaþýk yüz yýl boyunca süren yasak, Kürt edebiyatýnýn geliþmesini elbette olumsuz etkilemiþtir. Yasak edilmiþ, yani kullanýlmasý sýnýrlanmýþ dil insanlar arasýndaki sýnýrlý iletiþim içinde varlýðýný sürdürebilir belki, ama yazýlý dil içinde geliþip zenginleþmedikçe, edebiyat dili olarak da güçlenme olanaklarýný bulamaz. Bu yüzden Kürtçenin en büyük talihsizliðini bir halkýn dilini kullanamamasý düzeyinde, öncelikle siyasal bir sorun olarak almamak gerekir. Nedenler siyasaldýr elbette, ama sonuçlarý, yani bir halkýn kendi kültürünü ve edebiyatýný yaratamamasý, toplumsal ve tarihsel olarak çok daha önemlidir: Bir halkýn halk, insanýn insan olamamasýna neden olur ki, bu her þeyden önce gelir. Kürt edebiyatýnýn da asýl kaynaklarý sözlü edebiyat kalýtýdýr. Bir bakýma, yok edilmek istenen Kürtçenin yaratýcý söz içinde yaþamasýný saðlayan gizilgüçtür sözlü edebiyat. Sözlü edebiyatýn taþýyýcýsý olan dengbêjler, destanlarýn ilahilerin, mesnevilerin, halk hikâyelerinin yaratýlmasýný ve yüzlerce yýl boyunca yaþamasýný saðlayarak, Kürt dilinin ve kültürünün varlýðýnýn korunmasýnda büyük bir rol üstlenmiþtir. Kürtçe üstündeki yasaklarýn kalktýðý geçen yýllarda Kürt edebiyatýnýn birikimini –elbette bu arada yeterince olgunlaþma fýrsatý bulamadýðýný– tartýþýrken, söz dönüp dolaþýp dengbêjlere getiriliyordu. Elbette sözlü edebiyatýn Kürt kültüründeki bu ayrýksý kurumunun yeniden oluþuma katkýsý vardýr, ama eskil birikimlerin modern edebiyata etkisinin oldukça sýnýrlý olduðunu da kabul etmek gerekir. Çaresiz, yeni birikimler yazýlý edebiyatýn içinden geçerek edinilecektir. Kitabýn iç düzeni de Türk Dili ve Edebiyatý dersleri için hazýrlanan kitaplarýn iç düzenine uydurulmuþ. Bunun doðru olup olmadýðý tartýþýlabilir belki. Ama bu seçim, Kürt edebiyatýnýn Ýslamiyet öncesi ve sonrasý ile klasik dönemleri üstünde uzunca durulurken, modern zamanlarýnýn burada da kitabýn sonuna sýkýþmasýna neden olmuþ. Oysa edebiyat öðretiminde MEB’in kýrk yýllýk seçiminin doðruluðu zaten tartýþmalý durumdayken, Kürt edebiyatýnýn bölge ülkelerine daðýlmýþ çaðdaþ birikimi ve zenginliði daha iyi deðerlendirilebilir, sonunda bizim coðrafyamýzdaki örnekleri daha ayrýntýlý alýnabilirdi. Roman ve öykünün, bütün olarak Kürt edebiyatýndaki yeri, belki dün deðil, ama bugün çok önemli. Çünkü kendini yeniden yaratan bir edebiyatýn, yaratým biçimlerini zenginleþtirmek ve dili yazýnsal dil olarak yeniden oluþturmak için izleyeceði en doðru yol, düzyazý içinde sýnanmaktýr. Mehmed Uzun’un Kürtçeyi bir roman dili olarak deðerlendirme ve buna uygun biçimde zenginleþtirme çabasý, þimdi yaþadýðýmýz bu son dönem içinde Kürtçeye bu ülkede yapýlmýþ en önemli katkýlar arasýndadýr. Mehmed Uzun, Kürtçenin roman dili olarak olanaklarýný keþfetmek ve ortaya çýkarmak için öylesine yoðun bir çaba gösterdi ki, Kürtçe üstündeki yasaklar kalktýktan sonra Kürt edebiyatýnýn kendini yeniden keþfettiði, gizli kalanýn açýða çýktýðýbir sýçrama dönemi yaþandý. Bu dönem, modern Kürt edeiyatýna bizim coðrafyamýzdan nitelikli katkýlar yapýlmasýnýn yolunu açacaktýr ki, bunun, bir gün uygulama olanaðý bulursa eðer, Kürt Dili ve Edebiyatý müfredatý içinde þimdi düþünülenden çok daha geniþ biçimde yer alacaðý da söylenebilir. Bu kitabýn yeterince tartýþýlmamasý bir eksiklik. Oysa bu anlamlý baþlangýcý daha ileri götürmenin tartýþmaktan baþka bir yolu yok. Radikal Kitap Elbette yazdýrmasalar da yazacaðýz. Muktedirleri artýk iyi tanýyoruz. Belki çok daha iyi tanýmak ve tanýmlamak için soruyoruz: Yaptýklarý faþizm mi, deðil mi? Siyaset biliminde faþizmin yeri nedir? Kendi iktidarlarýna karþý olanlarý topyekûn yasadýþý alana itme peþindeler. Gayet piþkin þekilde bir yandan faþizmi kurumsallaþtýrýyor, yasal hale getiriyorlar; buna itiraz edenleri, direnenleri de bir çýrpýda yasa dýþý hale düþürüyorlar. Ha bire suçluyorlar. Peki suç nedir? “Suçun gizlidir, söyleyemeyiz!” diyorlar. Deliller gizliymiþ, suç da gizliymiþ, söylenmezmiþ! Ýþte böyle, absürt bir korku rejimi kuruyorlar. Ve þimdi korkutmaya çalýþýrken kendileri daha fazla korkuyorlar, korktuklarý için daha fazla korkutuyorlar. Peki korkunun siyasi literatürde bir adý var mý? Avrupa basýný bunun adýný çoktan koydu: Erdoðan Rejimi. Yani? Ha faþizm ha Recebizm... Adýnýn ne önemi var mühim olan gaddarlýk. Ve fakat toplumun önemli bir kesimini 9 senedir hâlâ teslim alamadýlar. Þimdi ise hiç alamayacaklar. Çünkü þimdi “korku eþiði” de aþýldý. Bakýn iþte, bizler, yani bir avuç insan bile onlarý teþhir etmeye, sinir etmeye yetiyoruz. Bakýn iþte, Nedim Þener ve Ahmet Þýk yazmaktan vazgeçmediler, yazarak direndiler; iktidarýn bütün argümanlarýný yer ile yeksan ettiler. Merak etmeyin. Böyle böyle yýkýlacaklar. Baþka kimler yýkacak? Metin Göktepe’nin annesi... Hrant Dink’in kardeþi yýkacak... Sadece onlar bile muktedirlerin asaplarýný bozmaya yetmedi mi? Þakþakçý liberallerin dahi, pek sevdikleri kliþeleriyle, kendi “ezberleri” de bozulmadý mý? Peki nasýl yýkýlacaklar? Zor deðil! Çünkü sehven demokrasiler bir ýslýkla bile yýkýlabilir. Belki de bir ýslýkla baþlar her þey. Bir ýslýkla... Bir tribün dolusu ýslýkla... Ya da gazeteciler dün Ýstiklal’de yürürken, BirGün emekçilerinin baþlattýðý bir cadde dolusu ýslýkla... Þimdi önce ýslýk çalanlardan korksunlar. Yeter ki ýslýklardan bile korksunlar. Bizim kuþak 12 Eylüllerden þerbetlidir. O karanlýk günlerde cehennem içinde Nevþehir Sosyal Güvenlik Ýl Müdürü, Merkez Müdürleri , Ýlimizde yayýmlan yazýlý ve görsel cenneti de yaþayabilmiþtir. Ve bütün zamanlarýn muhalifleri olan bizler, devrimciler, zaten bütün ülkelerin zencileri deðil miyiz? Baþtan “kaybedilecek” savaþlara bile takiyeye filan tenezzül etmeden peþin peþin girebiliriz. Þimdi de yeter ki umudumuzu, soluðumuzu ve ille de inadýmýzý uzun tutalým. Çünkü Ernesto Che Guevara’nýn dediði gibi “Savaþanlar kaybedebilir, ama savaþmayanlar çoktan kaybetmiþtir.” Ve sen, kaybetmemeye kaderinmiþ gibi inanan! Yani sen, ýlýmlý faþist! Seni de tanýyoruz. Sürekli çalgýlý çengili TV programlarý seyredip AKP’ye þükrediþinden, karýný dövüp akþam namazýna gidiþinden, yedi sülaleni týksýrýncaya kadar zengin etmek için zikir çekiþinden, taammüden iþlediðin günahlarýnýn kefaretini ödemek uðruna kýldýðýn nafile namazýndan tanýyoruz... Seni, telefonla konuþurken geri planda duyduðumuz hýrýltýndan, Tekel iþçisine bölücü deyip þükür duasý yapmandan, sendikalara kilit vurup cemaatleri kamuya açmandan tanýyoruz. Seni patronun önünde secde ediþinden, küresel sermayeye biatinden tanýyoruz. Ve illa ki merdiven altýnda çalýþtýrdýðýn türbanlý emekçilerin sana okuduklarý beddualardan... Seni, kükrerken dahi gizleyemediðin gözlerindeki korkundan tanýyoruz. Ýþte bundandýr ki tanýmýný yapmamýz, sana bir “anlam” vermemiz aslýnda hiç zor deðil. Ýki nokta üst üste koyarýz, rejiminin anlamýný ve encamýný yazarýz. Ancak “faþizm sözün bittiði yerdir” dedikten sonra koyduðumuz üç noktayý art arda deðil de üst üste yazýnca... Bu, ne anlama gelir bilir misin? Söyleyeyim: Senin gözündeki deðeri “nokta” olanlar, yani Noktalar ayaða kalkmýþtýr artýk. Çünkü faþizm sözün bittiði yer ise eðer, sözün yerini pekâlâ sayýlar alabilir... Meydanlardaki binler, on binler, Ýstiklal’de ýslýk çalan gazeteciler, Sýhhiye Meydanýnda haykýran tabipler, emekçiler... Sözel olan yerine sayýsal olan devreye girer ve geriye sayým baþlar: On, dokuz, sekiz, yedi... basýn temsilcilerinin katýldýðý basýn toplantýsýnda, 6111 Sayýlý bazý alacaklarýn yeniden yapýlandýrmasý ile Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Kanunu ve Diðer Bazý Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde deðiþiklik öngören Kanun ile Kurumumuzun birikmiþ alacaklarýna ödeme kolaylýðý ile ilgili, vatandaþlar için fýrsat olduðu yapýlandýrmadan yararlanmak için bir an önce müracaat etmelerini, son baþvuru tarihi olan 2 Mayýs 2011 Pazartesi gününe kadar elden veya posta yolu ile baþvurabilecekleri hakkýnda Ýl Müdürü Asým GÖVEREN tarafýndan bilgi verildi. Sulucakarahöyük/ AVANOS Hüseyin KAÝM Türk Tabipleri Birliði 2010 Behçet Aysan Þiir Ödülü, Ankara Çaðdaþ Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen törenle, “Aðrýlý Renk” adlý kitabýyla ödüle deðer görülen Fuat Çiftçi’ye verildi. Törende ayrýca, 2010 yýlýnda aramýzdan ayrýlan TTB Behçet Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurul Üyesi Þair Arif Damar adýna bu yýl için konulan Özel Ödülü de, “Çýnlama” adlý eserin sahibi Gültekin Emre aldý. Devlet Tiyatrosu sanatçýlarý Þebnem Gürsoy ve Tuncer Yýðcý’nýn sunduðu tören, yakýnlarýný siyasi cinayetlerde yitirenlerin ailelerinden oluþan Toplumsal Bellek Platformu adýna Ýlhan Erdost’un kýzý Alaz Erdost ile Metin Altýok’un kýzý Zeynep Altýok tarafýndan okunan basýn açýklamasýyla baþladý. Toplumsal Bellek Platformu’nun açýklamasýnýn ardýndan, TTB Merkez Konseyi Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu bir konuþma yaptý. 1993’te hepimizi yakan o ateþten bu yana ülke ortamýnda neler yaþandýðýna iliþkin özet deðerlendirme yapan Bilaloðlu, tabloda pek de deðiþen bir þey olmadýðýný söyledi. Herþeyin fiyatýný bilen ama deðerini bilmeyen bir iktidarýn, her þeye fiyat biçtiði dönemleri yaþadýðýmýzý belirten Bilaloðlu, þöyle konuþtu: “Behçet Aysan’a, yitirdiklerimize bugün çok da iyi þeyler söyleyebilecek durumda deðiliz. Ama biz Behçet Aðabey ile ayný gelenekten geliyoruz. Ýnatla, ýsrarla, inançla mücadele eden bir gelenek… Ýnat ve ýsrarla mücadelemizi sürdüreceðimize olan inançla hepinizi saygýyla selamlýyorum.” Törene katýlamayan Behçet Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurulu üyesi Doðan Hýzlan’ýn iletisinin okunmasýnýn ardýndan, Eþber Yaðmurdereli ve Cemil Kavukçu Behçet Aysaný’ý ve þiirini anlatan konuþmalar yaptýlar. Behçet Aysan Seçici Kurul üyesi Ali Cengizkan’ýn ödül gerekçesini aktardýðý konuþmasýnýn ardýndan törene geçildi. Ödülleri, Fuat Çiftçi’ye TTB Merkez Konseyi Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu, Gültekin Emre’ye de TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanýk verdiler. Çiftçi ve Emre’nin kýsa teþekkür konuþmalarýný izleyen, Muammer Ketencioðlu ve Zeybek topluluðunun dinletisi ile 2010 TTB Behçet Aysan Þiir Ödül Töreni sona erdi. “Gelenekten el alan, deneysel arayýþlar” Emin Özdemir, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Doðan Hýzlan ve Cevat Çapan’dan oluþan Behçet Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurulu, bu yýl “gelenekten el alarak deneysel arayýþlar yapan” þiiri için Fuat Çiftçi'nin “Aðrýlý Renk” adlý kitabýný ödüle deðer bulmuþtu. Seçici Kurul ayrýca, 2010 yýlýnda aramýzdan ayrýlan TTB Behçet Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurul Üyesi Þair Arif Damar adýna bu yýl için konulan "Arif Damar Özel Ödülü"nün de Gültekin Emre'nin "Çýnlama" adlý kitabýna verilmesini kararlaþtýrmýþtý 7 ZEYNEP KURAY 12 Mart 1995'te Gazi Mahallesi'nde kontrgerillanýn gasp ettiði taksiden Ýsmet Paþa Caddesi boyunca kahvehaneleri ve bir pastaneyi taramasý sonucu bir kiþinin ölümü, 5 kiþinin de aðýr yaralanmasýyla baþlayan olaylarda, polis ve özel timin açtýðý ateþ sonucu 15 kiþi yaþamýný yitirmiþti. Ümraniye'deki protestolarda da 3 kiþinin öldürülmesiyle katledilenlerin sayýsý 18'e ulaþmýþtý. Öldürülenlerden biri henüz 16 yaþýnda olan Endüstri Meslek Lisesi öðrencisi Sezgin Engin'di. Katliamýn ardýndan 16 yýl geçti ancak adalet yerini bulmadý. Bu acýlý 16 yýlýn ardýndan, Türkiye devletinden ve hukuk sisteminden artýk bir adalet beklentisi kalmayan Sezgin ailesiyle ve yýllardýr onlarla birlikte duruþmalarda mücadele eden avukatlarý Remzi Kazmaz ve Behiç Aþçý’yla Gazi Katliamý’ný ve bu katliamda devletin rolünü konuþtuk. Baba Mahmut Engin, saldýrýnýn ardýndan Star TV'de "Cemevi tarandý, Alevi dedesi öldürüldü" þeklinde alt yazý geçtikten sonra halkýn sokaða çýktýðýný anlattý. Mahmut Engin olanlarý þöyle aktardý: "Halk tabii karakola hücum etti. Çünkü her gün fýldýr fýldýr en az beþ otonun sürekli gezdiði mahallede kahveler taranmasýna raðmen tek bir polis kýlýný kýpýrdatmamýþtý. Daha sonra olaylar yatýþýnca gece geç saatlerde bu kez iki panzer geldi, cemevi de o zaman inþaat halindeydi ve bir kamyon kum vardý. Mehmet Gündüz isimli arkadaþ da kumlarýn üzerine çýkmýþ. Polis panzerlerinden ateþ açýlýyor ve Mehmet de orada can veriyor." Sabah olduðunda Gündüz'ün ölüm haberini duyan mahallelinin tekrar sokaða çýktýðýný kaydeden baba Engin, oðlunun yaþamýný yitirmesine giden süreci þu sözlerle anlattý: "Oðlum Sezgin bir bakýyor halk karakola doðru yürüyor. O da en önlere geçip yürümeye baþlýyor. O anda karakolun önünde mevzilenmiþ Adem Albayrak isimli sivil polis ve diðer polisler kalabalýðý rasgele taramaya baþlýyor. Yüzlerce insan yaralanýrken 5 kiþi orada düþüyor ve ölüyor. O anda rasgele sýkýlan kurþunlar Sezgin’in de iki bacaðýna isabet ediyor ve çocuk orada yýðýlýp kalýyor. Mahalleli onu hastaneye götürmek için ýsrar etse de oradaki polisler oðlumu o þekilde yerde yaralý býrakýp, ona yaklaþmak isteyenleri de darp ediyor. Oðlum kan kaybýndan orada can vermiþ." Kendisi iþte olduðu için hemen haberi olmadýðýný, gelen telefonda ise oðlunun yaralý olduðunun söylendiðini anlatan acýlý Baba, "Hemen çýktým Þafak hastanesine gittim, bana Haseki’de olduðunu söylediler.Haseki’ye gittim orada yok, Cerrahpaþa’ya bir gittim ki oðlumu yaralý göreceðimi sanýrken morgda olduðunu öðrendim" dedi. MAHALLEDE BASKI VE ÞÝDDET ARTIYOR Mahmut Engin daha sonraki süreçte mahallede yaþanan baský ortamýna dikkat çekiyor. Polis þiddetine maruz kaldýðýný kaydeden Engin, mahalledeki atmosferi þu sözlerle anlatýyor: "Orada barikat kurmuþ polislere evimin Gazi’de olduðunu, gitmem gerektiðini, oðlumun vurulduðunu,aileme haber etmem gerektiðini söylememe raðmen, ‘Giremezsin bu bir emirdir’ diyerek bir de utanmadan beni tüm basýnýn önünde feci þekilde darp etmeye baþladýlar." Adalet arayýþý sýrasýnda bir çok defa gözaltýna alýnýp iþkenceden geçtiðini anlatan baba Engin, "Beni sindirmek için çok uðraþtýlar ama sinmedim.16 sene boyunca adalet aradýk ancak mermiler belli olmasýna, vuranlar belli olmasýna raðmen polisler sadece 3 sene ile yargýlandýlar.1 sene yatýp çýktýlar" dedi. 16 yýlldýr faillerin korunduðunu söyleyen Engin, artýk "Bu ülkeden adalet beklemiyorum" diyor. ‘HASTANEDE YARALILAR DÖVÜLDÜ’ Olay günü oðlunu bulmak üzere Gaziosmanpaþa Hastanesine gittiðini anlatan Sezgin Engin'in annesi de oðlunu bulmak için hastaneye gittiðinde yaþadýklarýný anlattý. Anne Engin, "Hastanenin içinde polis sedyelerdeki yaralýlarý tekme tokat dövüyordu. Ben orada baðýrmaya baþladým çocuðum nerde diye. Oradaki bir hemþire bana oðlumun ameliyatta olduðunu söyledi. Bir geldim ameliyathaneye içersi doktor deðil polis dolu. Böyle bir devletten ne beklersin" dedi. Olayýn Ýstanbul’da olmasýna raðmen davanýn bilinçli bir þekilde Trabzon’a taþýndýðýna dikkat çeken anne Engin, "Biz o dönem aileler toplandýk ve Adalet Bakanýna gittik. O dönem Adalet Bakaný Þevket Kazan’dý. Ona bu kadar uzaða gitme imkanýmýz olmadýðýný, davanýn Ýstanbul’da görülmesi gerektiðini söyledik. Bize söz verdi ama tutmadý. Trabzon’a giderken defalarca taþlanýyorduk. Polisler önümüzü kesiyor, arabalardan indiriyor dövüyorlardý. Ama hiç yýlmadýk,býkmadýk 7 sene boyunca gittik adalet aradýk. Ama devlet kendisi katil olduðu için adalet bulamadýk" diye konuþtu. 12 YAÞINDAKÝ ÇOCUÐA ÝÞKENCE Oðlunun katlediliþinin üzerinden 16 yýl geçtiðini, ama akabinde henüz 12 yaþýndaki oðluna da göz koyduklarýný anlatan anne Engin, "Oðlum öldükten sonra ilk iþleri 12 yaþýndaki oðlumu Ýstanbul Emniyetine götürüp iþkencelerden geçirmek oldu. Kamuoyuna duyuracaðýmý söylediðimde býraktýlar. Öyle bir geldi ki eve yavrum her yeri mosmor, þiþ içindeydi. Bunlar öyle bir canavar.16 yýldýr evimi basýyorlar. Resmen evin önünü karakola dönüþtürdüler. Mezar taþlarýmýza bile saygý duymadýlar. Geldiler kýrdýlar. Anmamýzý yapmamýza bile izin aydýnlatacaðým' demesine raðmen, aileler ve müdahil olmak için avukatlar hala çaðrýlmadý. Bu sözler üzerine defalarca baþ vurmamýza raðmen hala bekliyoruz. Þu anda zaten davanýn tekrar açýlmasý gerekiyor. Türkiye’nin taraf olduðu uluslararasý sözleþmelerin 90’ýncý maddesine göre zaten bu davalarýn tekrar açýlmasý ve sanýklarýn tekrar baþtan yargýlanmasý gerekiyor. Bizim talebimiz var ama uyan yok" dedi. vermediler bizleri yerlerde sürükleyip darp ettiler. Çocuklarýmýzýn fotoðraflarýný ellerimizden alarak gözlerimizin önünde yýrttýlar. Halen sivil polis kapýmda bekliyor.Hâlâ tehdit ediyorlar" diye konuþtu. AÞÇI: ALEVÝ-SÜNNÝ ÇATIÞMASI HEDEFLENDÝ KAZMAZ: ERGENEKON'U GAZÝ'DE ARAYIN Avukat Remzi Kazmaz, katliamýn ardýndan geçen 16 yýl içersinde Gazi davasý üzerindeki sis perdesinin kaldýrýlamadýðýný belirtti. Karanlýkta kalan yaþamlarla ilgili devletin bugüne kadar bir adým bile atmadýðýný hatýrlatan Kazmaz, "Atmaz, çünkü devletin yapmýþ olduðu bir katliamdý bu. Biz de bu katliamýn aydýnlatýlmasý için tam 13 yýl bu dava ile uðraþtýk" dedi. Ergenekon davasýyla ilgili birçok iddia ortaya atýlmasýna, özellikle de "Bu ülkede faili meçhulleri temizleyeceðiz" denmesine raðmen, baþka þeylerin üzerine gidildiðini kaydeden Kazmaz, "Ergenekon davasý iddianameleri içerisinde Gazi olayýnýn adý var, failler var, fiiller var. Burada olay bu kadar açýk olmasýna raðmen bugüne kadar ne faillerle ne de bu fiillerle ilgili bir soruþturma gündeme gelmedi. 1 yýl evvel Savcý Zekeriya Öz'ün 'Bu olayý Avukat Behiç Aþçý, yaþanan saldýrýlarý anlattýktan sonra, yaþamýný yitirenlerin vücutlarýnda en az üç kurþun bulunduðuna dikkat çekti. Aþçý, bilinçli bir þekilde öldürücü bölgelere ateþ edildiðini söyledi. Katliamdan sonra Eyüp Cumhuriyet Savcýlýðý'na suç duyurusunda bulunduklarýný aktaran Aþçý, davanýn ancak 3 yýl sonra açýldýðýný vurguladý. Aþçý, daha ilk duruþmada adliyenin "polis iþgalinde" olmasýna raðmen, güvenlik sorununun gerekçe gösterildiðini ve davanýn Trabzon'a gönderildiðini söyledi. Aþçý, ailelerin Trabzon'a dava için giderlerken, yolda sürekli saldýrýya uðradýklarýný da sözlerine ekledi. Aþçý davayla ilgili þunlarý söyledi: "Sadece iki polise ceza verildi. Sivil polis Adem Albayrak’a 3.5 yýl, Çevik Kuvvet polisi Metin Gündoðan 1 yýl 8 ay. Ama ikisini de 1 yýl 8 ay sonra tahliye ettiler. Bu kararý da Yargýtay da destekledi." Aþçý, saldýrýlarla ilgili de bazý þüpheli durumlara iþaret etti ve "Alevi-Sünni çatýþmasý çýkarýlmasý amacýyla yapýlan bir provokasyondu" yorumunu yaptý. BirGün Bülent Aydýn bulentaydintr@yahoo.com 16 Mart 1978'in üzerinden tam 31 yýl geçmiþ, bir ömrün yarýsý. Oysa benim nice arkadaþým o kadar bile yaþamadý. En yakýþýklýlarýmýz onlar mýydý, yoksa þimdi buradan bakýnca mý bize öyle geliyor bilemiyorum? Ben 1978'de Ýstanbul Teknik Üniversitesi (ÝTÜ) Maçka Maden Fakültesi üçüncü sýnýf öðrencisiydim. Biz Ýstanbul'un ODTÜ'sü, Siyasal'ýydýk bir bakýma. 70'li yýllarýn devrimci geleneði kopmadan sürmüþ, okula baþladýðýmýz 1975'ten itibaren giderek yükselen faþist saldýrýlar güçlü bir anti faþist direniþle karþýlanmýþtý. Bir yandan kurduðumuz öðrenci dernekleriyle, komitelerle, kültür kollarýyla akademik – demokratik sorunlarýmýzla uðraþýr, bir yandan duvar gazeteleri, dergiler hazýrlar, forumlar, eðitim çalýþmalarý yapar politik meseleleri tartýþýrdýk. Kendi okulumuza yönelik saldýrýlara örgütlü bir þekilde direnir, bizden çok daha zor durumdaki okullara da destek ve dayanýþma için giderdik sýk sýk. Vatan Mühendislik, Hukuk, Edebiyat, Fikirtepe Eðitim Enstitüsü öðrencilerinin toplanma yerlerine, Niðde, Site, Atatürk Öðrenci Sitesi (AÖS) öðrenci yurtlarýna gittiðimizde "ÝTÜ'lüler geldi" diye gülümserdi arkadaþlarýmýz, onlara katýlýr, azken çok olur, yürürdük birlikte. Bilen bilir, "Biz" zamanýydý o zamanlar. Tekil þahýs kullanmazdýk pek. Birlikte öðrenci evlerinde kalýr, bir bardak çayý, bir dilim ekmeði paylaþýr, birlikte okur, sýnavlara birlikte hazýrlanýr, birlikte yaþar ve ne yazýk ki birlikte ölürdük o zamanlar. Þimdi Çocuk Mahkemesi olan, Gülhane Parký giriþi karþýsýndaki asýk suratlý morg binasýnýn yan kapýsýndan vurulup düþmüþ arkadaþlarýmýzý tabut içinde alýr, omuzlarýmýz üzerinde bir süre götürür uðurlardýk memleketlerine. Sanki güneþe doðru uçarken düþmüþ kuþlar gibiydiler. 16 MART 1978 PERÞEMBE... Bundan tam 31 yýl önce, 16 Mart 1978 Perþembe günü sabahý ben de Beyazýt Meydaný'ndaydým. Tedirgin ve serin bir sabahtý. Sessiz ve her zamankinden sakindi etraf. Meydanýn bir arka sokaðýnda bulunan Denizli Yurdu ve önünde okula gitmek için bekleyen Edebiyat Fakültesi öðrencileriyle buluþtuk. Ýstanbul Üniversitesi'nin Laleli'deki Edebiyat Fakültesi ve Beyazýt'taki Hukuk Fakültesi bir süredir faþist iþgal altýndaydý. Devrimci öðrenciler hem faþistlerin hem de polislerin yoðun saldýrý ve tehdidi altýnda okula gidip gelmeye devam ediyorlar, derslere ve sýnavlara giriyor ve okullarýndaki faþist iþgali kýrmak için inat ediyorlardý. Beyazýt Meydaný faþistlerin kontrolü altýndaydý. Okuldaki "Merasim Birliði" denen ve milliyetçi polislerden oluþan özel birlik solcu öðrencilere yapmadýðý eziyeti býrakmýyordu. Ne okulun içi tekindi ne de dýþý. Meydana bakan Küllük kahvesi ve yanýndaki birkaç kahve saldýrý ve lojistik merkez olarak kullanýlýrdý. Hemen her gün yeni saldýrýlar yaþanýrdý. Vakit tamam olunca, toplanma yerine gelen devrimci Edebiyat Fakültesi öðrencileri ile birlikte yola düþtük. Etrafý kollayarak arka caddeye çýktýk, Aksaray yönüne doðru gidip birkaç blok öteden Kimya Fakültesinin karþýsýndan ana caddeye çýktýk. Beyazýt yönünü kollayarak, hýzla geçen arabalardan taranmayalým diye trafiði kestik. Karþýya geçtik. Arkadaþlarýmýzý okullarýnýn kapýsýna býrakýp, yine topluca yapacaklarý çýkýþ saatinde ayný yerde buluþmak üzere uðurladýk. Kapýdaki polis noktasýný salimen geçene kadar bekledik. Ayný yoldan arkamýzý kollayarak ve dolaþarak yurda geri döndük. Okula toplu gidiþ en önemli savunma mekanizmalarýndan birisiydi. Zaten tek tek gitmek mümkün de deðildi. Güzergahý da sýk sýk deðiþtirir, pusu kurulmasýna tedbir almaya çalýþýrdýk. Polisler o sabah her zamankinden azdý. Sýk sýk olduðu gibi Küllük kahvesi tarafýndan slogan atan, silah sýkan, küfür eden, taciz eden olmadý. Tedirgin olduðumuzu anýmsýyorum. Nispeten güvenlikli hattýmýzdan geçerek yine epeyce dolaþýp Denizli Yurdu'na geldik. Gece "yurt nöbeti" tutmuþ olanlar yarým kalmýþ uykularýný almaya odaya çýktýlar. Biz giriþte "Birinci" sigaralarýmýzý yakýp demli çaylarla sohbete koyulduk. O günlerde ölüm zaten hep etrafta, yanýbaþýmýzdaydý. "Mavra" dediðimiz esprili muhabbetlerimizin baþ konularýndan birisiydi "taranmak, bombalanmak, pusu, dayak"... Bir kulaðýmýz okulda, gözümüz Edebiyatlýlarýn çýkýþý için sözleþtiðimiz saatte, aklýmýz arkadaþlarýmýzda. BOMBA... Denizli Yurdu iki kör sokaðýn kesiþtiði köþedeydi. Çemberlitaþ tarafýndaki Balýkesir Yurdu, yokuþun altýndaki Kadýrga Yurdu ile oluþturduðu üçgen alan ise bizim için nispeten güvenli bölgeydi. Bir tur attýktan sonra, Denizli Yurdunun önünde yeniden meydana çýkýþ için beklerken duydum o müthiþ patlamayý. Aradaki yüzlerce metre mesafeye raðmen yurt binasýnýn sallandýðýný anýmsýyorum. Bir an bize saldýrý duygusuyla saða sola siper aldýk. "Beyazýt Meydanýnda faþistler bir yeri bombaladý!" diye haykýrdý biri. Yurttan dýþarý döküldü dinlenen ve yatanlar. Bir sürü kuþun çýðlýkla Beyazýt meydanýndan havalandýðýný, üstümüzden Kumkapý'ya doðru uçtuðunu ve bir de meydan tarafýndan, binalarýn üstünden bir toz bulutunun yükseldiðini gördüðümü hatýrlýyorum. Ben bu sesin ve yarattýðý sarsýntýnýn benzerlerini 1 Mayýs 1977'de Taksim'de duymuþtum. Mahþeri kalabalýða ateþ açýldýðýnda, tesadüfen kurþun deðmeden ve ezilmeden, þimdiki Taksim Gezi tarafýndaki merdivenlerin olduðu yere kurulmuþ miting kürsüsüne doðru geldiðimde, meydana çýkan sokaklarda arka arkaya patlayan bombalarýn sesi de böyleydi. Bu sesin az önce gencecik kardeþlerimizi alýp götürdüðünü, nicesinin bedenlerini parçaladýðýný, onlarcasýnýn vücuduna metal parçalarý dolduðunu, bütün bunlarýn ülkeyi 12 Eylül karanlýðýna doðru götüren kanlý tezgahýn yeni bir sayfasý olduðunu, o günden sonra daha çok öleceðimizi, ölmeyenlerimizin iþkencelerden geçeceðini, zindanlara týkýlacaðýmýzý o anda bilmiyorduk. O gün birlikte olduklarýmýn isimleri deðil ama bembeyaz olmuþ yüzleri geliyor aklýma. Çoðu da yok þimdi zaten bu dünyada. Önce, patlamanýn ardýndan gelecek faþist veya polis baskýnýna karþý yurdun güvenlik tedbirini hemen alýp, yukarda ne olduðunu anlamak için meydana çýkan yokuþa doðru koþarken, Beyazýt Meydanýndan yokuþ aþaðý koþarak inen önce bir grup genç sivil ve arkalarýndan koþan resmi kýyafetli polislerle karþýlaþtýk. "Bunlar faþistler" diye baðýrdýðýný hatýrlýyorum aramýzdan birinin. Polislerin, kaçanlarý kovalamayý býrakýp (belki onlar da kaçýyordu), hemen bize doðru yönelmeleri üzerine, tekrar yurdun sokaðýna çekildik. Devrimcilere bir saldýrý olduðunu anlamýþtýk. "Kahrolsun faþistler" diye slogan atmaya baþladýk. "Beyazýt faþistlere mezar olacak!"... ÖFKE VE ÝÞGAL... Bir süre sonra kanlý meydana çýktýk biz de ama patlama yerine yaklaþtýrmadýlar. Üniversite kapýsý önündeki alan hala kan ve barut kokuyordu sanki. Herkes baþka bir tarafa koþuþturuyordu. Aksaray – Beyazýt tarafýndaki arkadaþlar arka yoldan olay yerine gitti. Birkaçýmýz haberleþmek için yurda döndük. O günden beri ne zaman Beyazýt meydanýna çýksam alýrým ben o kokuyu. Mecbur kalmadýkça oradan geçmem. Ya da hýzla geçerim bu meydaný. Katliamý öðrendik. Hukuk öðrencileri toplu okul çýkýþýnda Eczacýlýk önünde pusuya düþürülüp hem bombalanmýþ hem taranmýþtý. Hatice, Baki, Hamit, Ahmet Turan, Abdullah ve Murat ölmüþtü, aðýr yaralý Cemil ise hastanede can verdi. 50'ye yakýn kiþi yaralanmýþtý. Hepsini tanýyorduk. Saldýrýya uðrayan grup 100 kiþiden fazlaydý, çoðu þok geçiriyorlardý. Ýsimlere ulaþmaya çalýþtýk. "Kim hangi hastanede? Kan lazým mý?" Ýlk gelen bilgilerden olayýn aðýrlýðýný tam olarak anlamamýþtýk. Defalarca yaptýðýmýz üzere, gazete bürolarýna, hastanelere görevliler yolladýk. Tüm yurtlarda ve toplandýðýmýz kahvelerde, derneklerde tedbiri artýrdýk. Katliama tepki olarak Merkez Bina iþgal edilecek, gece boyunca okulda kalýnacaktý. En yakýn noktada hazýr grup olarak, birkaç Dev-Genç yöneticisi ve Merkez Binayý iyi bilen arkadaþla birlikte, gerekli malzemeyi de yanýmýza alýp akþamüzeri arka kapýdan Merkez binaya girdik. Ön ve arka demir kapýlarda kontrolü alýp kapýlarý kapattýk. Polisleri ve görevlileri çýkardýk. Polis ve asker meydanda tertibat aldý. Yarým saat geçmeden akýn akýn Ýstanbul'un dört bir yanýndan liseli, üniversiteli devrimci öðrenciler Merkez Bina'ya gelmeye baþladý. Hava karardýðýnda yýldýzlar altýnda tamamen doluydu bahçe. Komiteler kuruldu. Ýstanbul'daki tüm okullarda "boykot" kararý alýndý. Saldýrýda öldüðü kesinleþen arkadaþlarýmýzýn isimleri geldikçe adýyla baþlayan sloganlar çýnlatýyordu bütün sýnýflarý ve koridorlarý: "Devrimciler ölmez!", "Faþist katillerden hesap soracaðýz!" O gece forumlar, marþlar ve sloganlarla anfilerde sabahladýk. Ertesi günü yapýlacak cenaze töreninin hazýrlýklarý tamamlandý. Gece yarýsýna kadar ve gün doðumundan itibaren de gelen gruplar oldu. 17 Mart 1978 Cuma günü öðlene doðru Ýstanbul Üniversitesinin tarihi kapýsýndan o gece hazýrladýðýmýz ve saldýrýda ölen arkadaþlarýmýzýn isimleri ve resimlerini taþýyan pankartlarla çýktýk ve yaklaþýk 40 bin kiþilik bir kortejle Çemberlitaþ yönüne doðru yürüdük. Sultanahmet'ten aþaðý kývrýlýp, Morg binasýnýn olduðu Gülhaneye, ve oradan da Sirkeci'ye doðru yürüdük. Güneþli bir gündü. Bütün yollar kesilmiþ, trafik tamamen durmuþ, þehir çok sessizdi. Çýnlýyordu sesimiz: "Faþizm döktüðü kanda boðulacak!" KATLÝAM AYDINLATILAMADI... Bu katliam da nicesi gibi karanlýk kaldý. Yapanlar ve yaptýranlar devletin uzantýsýydý, bulunamadýlar ve cezalandýrýlmadýlar. Sonradan yeniden görülen 16 Mart davasý duruþmalarýnýn bazýlarýna ben de katýldým. Katliamda yaralanýp sað kalan arkadaþlarýmýz, þimdi birer avukat olarak takip ediyordu davayý. Birinde dönemin içiþleri bakanýný dinledim. "Kurcalamayýn fazla, bunu çözemezsiniz" diyordu avukatlara. Her þey devletin kara kaplý defterinde yazýlýydý. Eski bakan "o defter kapandý" diyordu bizlere babacan bir ifadeyle. Nitekim hala da kapalýdýr, 16 Mart Katliamý'nýn kapkara defteri. O günden sonra her þey daha aðýr ve hýzlý yaþanmaya baþladý. Yüzlerce arkadaþýmýz daha katledildi. 16 Mart bir dönüm noktasý oldu 12 Eylül faþizmine gidilen yolda. Ama ne Hukuk, ne Edebiyat, ne Ýstanbul, ne de biz faþizmin karanlýðýna teslim olmadýk. Ne o gün ne de bugün... KEÞKE BURADA OLSALARDI... Söylenecek daha çok þey var ama o gün Beyazýt Meydaný'nda katledilen gözleri ýþýklý çocuklarýn isimlerini tekrar anarak bitirmek istiyorum. Çünkü ellerim ve yüreðim yine buz gibi oldu bütün bunlarý anýmsar ve yazarken... - Cemil Sönmez - Murat Kurt - Hamit Akýl - Baki Ekiz - A. Turan Ören - Hatice Özen - Abdullah Þimþek Onlar faþizmin karanlýðýna teslim olmayý reddetmiþ üniversite öðrencileriydi. Onca tehdit ve yýldýrmaya, bombalara ve kurþunlara karþýn her gün faþist iþgal altýndaki okullarýna omuz omuza ve "Biz sizden deðiliz, sizin gibi olmayacaðýz!" diyerek giden çocuklardý. Yüzleri aydýnlýða, umuda, eþit, özgür bir geleceðe dönüktü. Bu yüzden öldürüldüler. Keþke þimdi burada olsaydýlar! (*) Bu yazý 16 Mart 2009 tarihinde www.bianet.org sitesinde ve Turnusol'da yayýnlandý. ( 16 Mart Beyazýt Katliamýna 33 yýl oldu.)