Dosyayı indirmek için tıklayın... - İstanbul`un Geleceği İçin Alternatif
Transkript
Dosyayı indirmek için tıklayın... - İstanbul`un Geleceği İçin Alternatif
12912 İSTANBUL’UN MAVİ KORİDORLARI: Su Yolları ile Geçmişten Geleceğe… Özet Geleceğin İstanbul’u düşüldüğünde öne çıkan pekçok farklı konu var. Ancak bir kentin geleceği içinde bulunduğu çevre, bir parçası olduğu yerkürede yaşananlardan ayrı olarak değerlendirilemez. Dünya üzerinde hayatın devamlılığını ve insanın varlığını temelden etkileyen bir çok olay olmakta, bu olayların büyük bir kısmı yine insanoğlunun sebep olduğu etkiler nedeniyle yaşanmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri dünya üzerindeki tüm yaşamı ve yerleşimleri etkilemektedir. Teknolojik gelişmeler yaşamı kolaylaştırmanın yanında daha komplike yeni sorunlar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu duruma önlem olarak aşamın devam edebilmesi ve çevreye verilen zararların en aza indirilmesi ile ulusal ve uluslararası boyutta gelecek konusunda farklı önlemler alınmakta, stratejiler / politikalar belirlenmekte ve yaklaşımlar geliştirilmektedir. Gelecek İstanbul’u ele alırken dünya üzerinde etkileri ciddi boyutlara ulaşan çevresel sorunlar, iklim değişikliği ve doğal kaynaklar göz ardı edilemezdi. Tarih boyunca pekçok yerleşimin çevresel afetler ve değişimler nedeniyle yok olduğu düşünüldüğünde günümüzde yaşanan bu değişikliklerin geleceğin kentlerini nasıl etkileyeceğini kestirmek çok zor değil. Sürdürülebilirlik başta olmak üzere ekolojik öncelikli pek çok yaklaşım her ölçekte yerleşmenin uzun süre canlılığını koruması ve insanlar için sağlıklı yaşam çevreleri olmaları adına uygulama yöntemleri önermektedir. Doğal kaynakların korunması gelecekte yaşanacak kıtlıklar ve afetler için stratejik önem taşımaktadır. Proje kapsamında önerilen Ekolojik Bütünleşme öncelikli yaklaşım İstanbulu doğal kaynaklar –özellikle SU- ve kentsel gelişme bağlamlarında ele almakta, SU’yun korunan bir kaynak olarak kent yaşamına farklı boyutlarda geri kazandırılması konusunda öneriler getirmektedir. Ekolojik Geri Alma, Ekolojik Sınırlama,Ekolojik Şok ve Mikro-Hidro Müdahaleler başlıkları altında mekansal gelişme yaklaşımları getiren eylemler su ve yeşili tekrar kent içine alan, kenti sadece suyu tüketen bir organizma olmaktan çıkarıp koruyan, biriktiren ve yeşil kullanımlar ile hayatına dahil ederek kent belleğini canlandıran bir ortam haline getirmeyi hedeflemektedir. 1.Giriş Yaşam alanımız olan dünyanın canlılığının temeli olan su sadece canlıların değil, yerkürenin hayatiyetini koruması açısından da en önemli kaynağıdır. İçme ve kullanma suyu olmanın ötesinde dünya üzerinde yaşam döngüsünün 1 12912 devamlılığı,mevsimlerin oluşumu ve iklimsel pek çok durum suyun yer kürede yaptığı döngüye bağlıdır. Su döngüsü, suyun yerküre üzerindeki hareketini tanımlamaktadır. Güneşin etkisi ile buharlaşan yüzey suları atmosferde yoğunlaşarak bulutları meydana getirir. Soğuk hava kütleleri ile karşılaşan bulutlar yağışa dönüşerek tekrar yeryüzüne döner ve yüzey sularına katılır. Bir kısmı da topraktan geçerek yeraltı su kaynaklarına eklenir. Bu şekilde dünya üzerindeki su kütlesi sürekli olarak hareket eder ve dünyanın canlılığını devam ettirir. Oransal açıdan bakıldığında gezegenimizin üçte ikisinden fazlasının sularla kaplı olduğu bilinmektedir, ancak var olan suyun dağılımı bir çok coğrafi ve iklimsel faktör nedeniyle farklılıklar gösterir. BM kaynaklarına göre tatlı suyun sadece% 0,3ü insanların doğrudan kullanımına açıktır. Ayrıca dünya üzerinde 1,1 milyardan fazla insan temiz içme suyun ulaşamamakta, 2,6 milyar insan suyun yetersizliği ve neden olduğu kirlilik nedeniyle zor koşullarda yaşamaktadır. Tüm bunlara ek olarak son yıllarda yaşanan iklim değişiklikleri su krizini şiddetlendirmektedir. Hızlı kentleşme, sanayileşme, kontrolsüz kimyasal kullanımları gibi pekçok neden Küresel Isınmayı hızlandırdı. Şahin (2010) biliminsanlarının 2090 yılında bekledikleri kimi olayların 2010’da gerçekleşmeye başladığını; örneğin Türkiye’de kuraklığın 2050’lerde başlayıp 2090’larda artması beklenirken 2007 yılında haberlerin en önemli konusunun barajlardaji su seviyesi haline geldiğini aktarmaktadır. Kuraklık beklenenden çok daha kısa sürede etkilerini göstermeye başlamıştır. Atmosferdeki karbondioksit miktarının yükselmesi iklim değişikliğini hızlandırmakta, bu da ilk etapta dünya üzerindeki su döngüsünü etkilemektedir. 2007 yılında Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin yayınladığı raporda, 19801999 yılları arasındaki ölçümler baz alınarak 2090 – 2099 yılları için öngörülen yağış değişiklikleri aktarılmaktadır. Ön görülere göre Türkiye’nin de içinde olduğu Akdeniz havzasına düşen yağışların %20 - %40 seviyelerinde düşmesi, dünya genelinde ise Muson bölgesi ve kutuplarda yağışların %20 - %40 artması bekleniyor. Ancak elde edilen veriler 2090 için yapılan bu tahminlerin 2010 yazından itibaren özellikle Pakistan’da yaşanan seller ile gerçekleşmeye başladığını gözler önüne sermekte. Su döngüsündeki ve iklimsel verilerdeki değişmeler kent yaşamı ve üretim dışında pekçok değişimi gündeme getirerek insan yaşamı için yeni kavramların ortaya çıkmasına da neden oluyor. Örneğin, denizlerin yükselmesi ile sular altında kalacak okyanus adalarında yaşayanlar için iklim göçmenliği gibi yasal statüler tanımlanması söz konusu. Geleceğin şekillendirilmesinde büyük rol oynayacak doğal verileri göz ardı etmek artık daha fazla mümkün olmayacak. Bu nedenle özellikle Türkiye gibi doğal kaynaklarını dikkatsizce harcayan, kentleşme ve kaynak kullanımı konusunda yeterli politikalar geliştiremeyen ülkelerin geleceklerini garanti altına almak için yeni yaklaşımlara ihtiyaçları vardır. Deprem ve sel gibi büyük kayba neden olan felaketler 2 12912 sonucunda jeoloji ve meteoroloji konusunda bilinçlenme yaşanmaya başlasa da doğaya karşı bakışın daha geniş kapsamlı bir hale gelmesi gerekmektedir. Hayatın temel kaynağı olan Su, koruma ve kullanma dengesi içinde yaşama entegre edilmelidir. Modern kentsel yerleşmeler açısından seller, taşkınlar ve yağışlar nedeniyle kimi zaman SU bir düşman, karşısında durularak savaşılması gereken bir güç olarak algılanmakta; kontrolsüz büyüyen kentlerde yapılaşmayı engelleyen ve göz ardı edilebileceği düşünülen bir engel olarak görülmektedir. Tüm bu algıların sebebi insanoğlunun doğayı hiçe sayarak yayılma güdüsü olarak değerlendirilebilir. Doğayı yaşamın bir parçası olarak algılayarak, çevre ile barışık, sürdürülebilir gelişme hedefleyen yaklaşımlar geliştirmek mümkündür. Gelecekte doğal kaynaklarına sahip çıkacak ülkelerin küresel düzen içinde kendi güçlerini koruyabilecekleri açıktır. Bu anlamda SU geleceğin en önemli kaynağı haline gelecektir. 2.KENT ve SU: Su insan hayatı için en vazgeçilmez doğal kaynaktır. Yaşam ve su arasındaki bu güçlü bağ insan yerleşimlerinin yer seçiminde ve şekillenmesinde de en önemli etmen olmuştur. Kostof (1991) su kenarı yerleşimleri konusunda belli başlı tipolojileri tanımlamıştır. Birçok önemli kent nehir kenarında ya da deltasında, iki ya da daha fazla nehrin kesişiminde veya göl / deniz kıyılarında kurulmuştur. Su, içme ve kullanma anlamında en önemli yaşamsal kaynak olmasının yanında ulaşım yolu olması nedeniyle ticaretin gelişmesinde de büyük rol oynamaktadır. Topografik yapı yerleşim tipolojisini etkileyen en önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle su kıyısı kentlerine baktığımızda coğrafyaların çeşitliliği oranında farklı kent tipolojileri görmek mümkündür. Kıyılar en temel iki ihtiyaç olan temiz su ve korunma açısından kentler için en avantajlı alanlardır. Nehir kıyısında yer alan kentlere bakıldığında pek çoğunda, Stradford-upon-avon (İngiltere), Frankfurt am Main (Almanya) örneklerinde olduğu gibi, kentin adı üzerinde yer aldığı nehir ile birlikte anıldığı görülür. Yerleşimin kendisi kadar üzerinde yer aldığı nehir o kentin kimliği ve varlığı açısından o kadar önemlidir. Fiziksel yapıya bakıldığında, kentin su kenarına konumlanışı ve kurduğu ilişki o yerleşimin karakterinin en önemli biçimleyicisidir. Nehir kıyısı boyunca uzayan lineer yerleşim dokusu nehir kenarı kentlerinde görülen en yaygın tipolojidir. Basel ve Moskova örneğinde olduğu gibi tarihi çekirdekleri akarsu üzerinde yer alan ada benzeri kara parçalarında yer seçen kentler suyun sağladığı güvenlik sınırından faydalanarak, hem nehir boyu ulaşımı hem de temiz su ihtiyaçlarını kolayca sağlayarak gelişmişler ve varlıklarını yüzyıllar boyunca devam ettirmişlerdir. Nehrin kıvrıldığı noktalarda bir kenarın yükselerek doğal bir tepe oluşturduğu coğrafyalar kentler için kendiliğinden korunaklı yerleşim alanları yaratmıştır. 3 12912 Nehrin genişliğine ve akış hızına göre yerleşimler tek yakada sınırlı kalır ya da köprüler ile bağlanarak diğer yakaya da taşar. Köln kentinin kenarına kurulduğu geniş nehre ancak modern zamanlarda köprü yapılabilmiş, dolayısı ile kentin çekirdeği uzun süre nehrin batı yakasında sınırlı kalarak gelişmiştir. Diğer yandan Prag sakin akışlı ve dar yataklı Vlatava nehrinin iki yakasına da yayılmıştır. Buda ve Peste kentleri bir nehrin iki yakasında yer alan aynı yönetim altında iki farklı kenttir. Roma ve Paris kentlerinde olduğu gibi geniş akarsu üzerinde yer alan adalarda kurulan kentsel çekirdekler hem suyolu trafiği için durak olması hem de geniş akarsu üzerinden karasal geçiş sağlama noktaları olması açısından avantaj taşımakta ve bölgeleri içinde önemli duraklar haline gelmektedirler. Ortaçağ’da surlarla çevrili kentler açılır köprüler ile çevre bağlantılarını kontrol etmektedirler. Bir akarsu kenarında yer seçmek çok pratik bir çözümdür. Nehirler ağının ulaşım ve malların dolaşımı için bir yol sistemi olarak kullanılması, malların nehir ticareti ile ulaştırılıyor olması bu tip yerleşimleri doğal olarak sistemin bir parçası haline getirir. İçme suyu kaynağı olmanın yanı sıra akarsular endüstri için güç kaynağı olarak kullanılmaktadır. Doğu kültürleri ya da İslam dünyasının yüklediği mistik anlamlar dışında Avrupa kültüründe su uzun süreler boyunca estetik bir nesne, manzara olarak algılanmamıştır (Kostof, 1991). İlerleyen yüzyıllarda özellikle ticaret konusunda gelişen kentlerin su kenarları daha farklı, ticaret ve liman odaklı kullanımlarla donanmış, diğer yandan yönetimin gücünü gösterecek anıtsal yapılar da kıyılarda yerlerini almıştır. Su sanayi üretimi için de çok önemli bir doğal kaynaktır. Suyun makinaları çalıştıracak bir güç kaynağı olmasının yanı sıra atıkların uzaklaştırılacağı bir deşarj ortamı olarak görülmesi çevre kirliliğinin temellerini atmıştır. Bir yandan sanayi tesisleri için ideal bir konum olan kıyılar diğer yandan sayfiye kullanımlarına da ev sahipliği yapmıştır. Açık kamusal alanlar söz konusu olduğundan da su ögeleri çeşmeler ve havuzlar öne çıkarak kentliler için hem ihtiyaç karşılama hemde sosyalleşme noktaları tanımlamışlardır. Kentsel hizmetlerin örgütlü şekilde sunulmaya başlanması ile altyapının gelişmesi, dolayısı ile suyun kolektif bir kaynak olmaktan çıkıp özelleşmesi ile sonuçlanmıştır. Oysa su, temel bir insan hakkı olmanın yanı sıra tüm canlılar için temel bir yaşam hakkıdır. Suyun ticarileşmesi temel hakka ulaşım konusunda kısıtlamalar yaratmakla birlikte aynı zamanda bir güç objesi haline gelmesine de neden olmaktadır. Küresel ısınma, dünya üzerinde yeni güç dengeleri yaratırken su bazlı güç odaklarını da tanımlamaya başlamıştır. Yerel ölçekte ise plansız yapılaşmalar her kentlinin doğal hakkı olan su kaynaklarına ve doğal çevreye erişim ve bu kaynaklardan faydalanma durumuna zarar vermektedir. Ekonomik fayda sağlanması adına doğal çevreler ve su kaynaklarına zarar verilmekte ya da kullanım hakları belli gruplara açık hale getirilmektedir. Bu durumu kontrol altına almak ve ülkelerin su kaynaklarına sahip çıkmasını, 4 12912 yönetmesini sağlamak adına uluslararası örgütler çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Yasalar ve yönetmeliklerle desteklenebilmesi açısından en ciddi yasal çalışma Avrupa Birliği tarafından su havzalarını korumaya yönelik olarak hazırlanmış Su Çerçeve Direktifi’dir (2000/06/EC). Su koruma açısından ülke mevzuatını güçlendirecek yapıda, akarsu havzası bazlı bir koruma anlayışı benimseyen direktif her ülkenin kendi özelliklerine göre politikalar geliştirilmesi için yön gösterici nitelikte bir dokümandır. Direktifin amaçları su sistemlerinin bağlı olduğu ekosistemlerin tahribatını önleyerek korumak, mevcut su kaynaklarının sürüdülebilir kullanımını desteklemek, boşaltımların engellenerek su çevrelerini korumak, yeraltı suyu kirliliğini önlemek, taşkın ve kuraklıkların etkilerinin azaltılmasını sağlamak olarak belirtilmektedir (Sılaydın Aydın, 2010, 34). Su kaynaklarının korunması için akarsu havzalarının yönetimi ve planlaması büyük önem taşımaktadır. Direktif ülkesel politikanın belirlenmesi için uygulama adımları belirlemektedir. Öncelikle akarsular ve havzalarının belirlenmesi, daha sonra alt havza bölgeleri içinde su kütlelerinin tipolojilerinin belirlenerek kategorizasyona gidilmesi önerilmektedir. Böylece alınacak kararlar ve yönetim biçimi detaylandırılabilir. Ardından koruma alanlarının listelenmesi, referans durumların belirlenmesi, ekolojik ölçü ve hedeflerin belirlenmesi, baskı ve etki analizlerinin yapılarak İzleme yapılması, Su kullanımının ekonomik olarak analiz edilmesi, önlemler progamının belirlenerek halk katılımının sağlanması adımlarına geçilebilir (Sılaydın Aydın, 2010). Geliştirilecek yaklaşım yüzey suları, yeraltı suları, geçiş suları ve koruma alanları üzerinden belirlenmektedir. Üst ölçekli politikaların belirlenmesinde yönlendirici rol oynamakta olan direktif planlama ölçeğinde ne yazık ki yetersiz kalmakta, mekansal uygulamaları yönlendirememektedir. Ölçekler arasındaki kopukluk özellikle yapılaşmış alanlar içinde kalan ya da yapılaşma tehditi altındaki su kaynaklarının korunmasını sağlayamamaktadır. Orta ölçekte yönlendirici bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. 3.İSTANBUL’DA SU: İstanbul’da Su Kullanımı İstanbul bir kıyı kenti olarak çok önemli bir konuma, jelopolitik öneme ve doğal kaynaklara sahip olmakla birlikte tarihi boyunca kente temiz su sağlanması en büyük sorun olmuştur. Ödekan (2000) Bizantion’un kente dönüşmesi için seçilen bir yerleşme olmasında sahip olduğu Su’yun çok önemli bir faktör olduğunu belirtmektedir. Boğaz, Haliç ve Marmara kıyılarının yanı sıra hareketli topografya içinden çıkan su kaynakları yerleşme için avantajlı bir alan tanımlamaktadır. Ancak tarihi boyunca artan nüfusu nedeniyle kente temiz su sağlamak başlıca proje olarak kalmıştır. Bizantion su ihtiyacını sarnıçlar, kuyular ve kemerlerden sağlamış, Roma döneminde yaşanan kentleşme ile su ihtiyacı da artmıştır.Bizans kenti İstanbul’da 73 adet açık vekapalı su sarnıcı bulunmaktadır. İmparator Hadrianus ilk isale hattını yaptırmış, böylece İstanbul’un kentleşmesi adına önemli bir adım atılmıştır (Ödekan, 2000, 80). Daha sonra gelen imparatorlar da kente su getirmek için çalışmışlar, 5 12912 Istranca ve Belgrad ormanı kaynaklarından kente su taşınmıştır. Bizansın son dönemlerinde kenti kuşatan kavimler su hatlarına zarar verdiklerinden kent nüfusu azalmış ve azalan su kaynakları ile yaşamlarının sürdürmüşlerdir. Fetih sırasında İstanbul’un nüfusunun yaklaşık 40.000 kişi olduğu sanılmaktadır. Fethin ardından nüfusun arttığı ve Kanuni döneminde 150.000-175.000’e ulaştığı tahmin edilmekte, bu artış ile Fetih sonrası yapılan Fatih, Turunçlu, Bayezid, Mahmutpaşa, Şadırvan ve Kocamustafapaşa su yollarının yetersiz kaldığı aktarılmaktadır (Çeçen, 1999). Kanuni azalan su kaynaklarına çözüm olarak Mimar Sinan’ı görevlendirmiş, ancak kimileri tarafından pahalı bulunan projesi için Rüstem Paşa kente gelecek fazla mikarda suyun kente yeni nüfus çekeceği gerekçesi ile itiraz etmiş, ‘ziraatle uğraşanlar ziraati bırakıp payitahta dolarlar’ diyerek iaşenin zorlanacağını belirtmiştir (Ödekan, 2000, 81). Rüstem Paşa’nın 16.yyda dile getirdiği durum daha sonra gelen tüm yüzyıllarda kentin en temel sorunu haline gelerek bugüne kadar kaynakların dağılmasında sorunlara yol açmıştır. Kanuni ve sonrasındaki padişahlar kente çevre kaynaklardan su taşımak için yatırımlar yapmış, Halkalı, Kırkçeşme, Taksim, Üsküdar, Hamidiye ve Kayışdağı su yollarının yapılması ile isale ve şebekeler toplamı 574.240 m.nin üzerine çıkmıştır. Ardından gelen dönemlerde şebekeler uzamaya devam etmiş, kent daha uzak noktalardan su taşınması devam etmiştir. 1863 yılında Elmalı deresinin üzerine 1.Elmalı Barajı inşa edilmiştir. 1869 yılı İstanbul’un ilk su şirketi olan Terkos Şirketinin kurulması, Menba, dere ve yer altı sularını toplayıp isale etmesi ve terkos gölünden alınacak suyun arıtılarak kent verilme izninin çıkması adına önem taşımaktadır. Diğer yandan aynı dönemde kentin artan nüfusuna paralel olarak yüksek katlı yapılara basınçlı su verme ihtiyacı doğmuştur. 1883’te Terkos gölü kenarına terfi merkezi kurulmuş, 1888 yılında Anadolu yakasının su ihtiyacını karşılamak üzere ÜsküdarKadıköy Su Şirketi faaliyete geçmiştir. 1926 yılında Kağıthane sırtlarında açılan ilk su arıtma tesisi ile ilk defa su arıtılıp klorlandıktan sonra kente verilmeye başlanmıştır. 1937 yılında “İstanbul Sular İdaresi” kurularak iki yakada görev yapan şirketler buraya devredilmiş, böylece kentin su yönetimi tek çatı altından toplanmıştır. İstanbul’a dönemsel olarak verilen su miktarlarına bakıldığında: 1937’de kente verilen su miktarı 35 bin m3 /gün. 1884’ten 1974’e kadar İstanbul’a verilen su 413 milyon m3/yıl 1965 yılında su seviyesi 82.5 milyon m3, nüfus ise 2 milyon kişi. 1974 – 1994 arası 177 milyon m3/yıl 1994 – 2003 444 milyon m3/yıl 2007’de 2 milyon m3/gün. 6 12912 Kente getirilecek su miktarları ve yapılan yatırımlar 1990’lardan itibaren gündemin başlıca konusu haline gelmeye başlamış, küresel ısınma etkisi ile azalan yağışlar dikkatleri barajların doluluk oranları ve su kesintilerine çekmiştir. Bu tartışmalar olurken ne yazık ki hala su kaynaklarının korunması, canlandırılması ve hayata katılması konusunda adım atılmamakta; kente suyu aktarılacak yeni dış kaynaklar tartışılmaktadır. 2007’de tamamlanan Melen Projesi ile İstanbul’a yıllık 1 Milyar 180 Milyon m3 su rezervi sağlanması hedeflenmiştir. İstanbul’un artan nüfusu ve hızlı mekansal gelişmesi ile ‘susuzluk’ yanı sıra SU ile ilgili konulara iki başlık daha eklenmiştir. İlki kontrolsüz yapılaşma nedeniyle her yağmurda taşarak çevresindeki yerleşimlere zarar veren dereler ve dere ıslah haberleri; diğeri de yaşam kalitesinin hızla azalmasına alternatif olarak sunulan kapalı sitelerin reklam afişlerindeki yapay boğaz, yapay gölet, yapay nehir kıyısında tasarlanan lüks konutlardır. Doğal nitelikleri kaybolan, şehir içinde kalan, akış yönleri ve topografyaları bozulan dereler en ufak yağışta bile taşarak ciddi hasarlara neden olmaktadır. Önlem olarak yapılan dere ıslahı çalışmaları dere yataklarını beton koridorlar haline getirerek daraltmak ve geçirimsiz yüzeyler yaratarak üstlerini kapatmak şeklinde uygulandığından sonuçları pek başarılı olamamakta, taşkınlar devam etmektedir. İstanbul bir yandan da doğal yapısı bozulan bir yerleşim haline gelmektedir. Diğer yandan herkesin hakkı olan doğal alanlara erişim hızla yapılaşan İstanbul için söz konusu olamamakta, daha yüksek yaşam standardı sunan kapalı siteler yerleşim planlarının merkezine yapay göl, nehir hatta Boğaz koyarak kaybolan bu doğal değeri ekonomik değere çevirmek için pazarlama malzemesi haline getirmektedir. Doğal çevreler, Mevcut su yolları ve su güzergahları bakımsızlık ve yanlış kullanım yüzünden yitirilirken, ek maliyetler ile yapayları öne çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda, İstanbul su kaynaklarını hızla kaybetmekte, yıllar geçtikçe daha da uzak bir noktadan kente taşınan temiz su daha büyük maliyetlere neden olmaktadır. Oysa su yapılarına ve kaynaklarına sahip çıkan bir İstanbul, kentlilerinin doğal alanlara kolayca ulaştığı, kaynaklarından faydalandığı, geleceğini daha fazla dikkate alan ekolojik anlamda güçlü ve sürdürülebilir bir kent haline gelebilir. 4.İSTANBUL’UN MAVİ KORİDORLARI: Su Yolları ile Geçmişten Geleceğe Bağlanmak 4a. Su Yolları ile Geçmişten Geleceğe Bağlanmak Ülkelerin ve kentlerin geleceğini doğa ile kurdukları ilişki, kaynakların kullanımında sahip oldukları hassasiyet ve özellikle de Su kaynaklarına nasıl sahip çıktıklarının belirleyeceği açıktır. Petrol vb. Tüketime yönelik enerji kaynaklarının alternatifleri üretilebilirken yaşamın temel kaynağı olan Su’yun insan hayatındaki yeri için bir alternatif söz konusu değildir. Bu sınırlı kaynağın doğru yönetimi geleceğin güç 7 12912 dengelerini belirleyecek, uluslararası siyaset ve ekonomik savaşlar su zenginliği üzerinden şekillenecektir. Var olan potansiyelini doğru tespit edip kullanan kentler geleceğin güçlü kentleri, ülkeleri olarak ortaya çıkacaktır. Su kaynaklarını koruyabilen, besleyen ve doğru işleten bir su yönetimi yaklaşımı geleceğe yapılacak en önemli yatırımdır. Bir su kenti olan İstanbul ne yazık ki su kaynaklarına sahip çıkabilen bir kent olamamıştır. Yüzyıllar boyunca yaşanan sorunlara ramen içme suyu kaynaklarının korunması konusunda yaklaşımlar eksiktir. Kente su getirmek, kentlilerin temiz su ihtiyacını karşılamak hep problemli bir durum olmuştur; mevcut kaynakların korunması, suyun geri kazanımı ve arıtma çözümleri yerine çevre kaynaklardan taşıma projeleri gündemde daha fazla yer almıştır. İstanbul ve Su dendiğinde ilk akla gelen Boğaziçi ve Haliç kıyısında yaşam ile su havzalarında yaşanan yapılaşma sorunları olmaktadır. ‘Su’ konusu hiçbir zaman bir sistem olarak ele alınmamıştır. Parçacıl çözümler ya da günü kurtaran projeler dönemsel sorunları çözmüş, ancak ‘su’yun kent içinde bir doğal sistem olarak ele alınarak korunması sağlanamamıştır. Oysa ki, suyun kent yaşamına kullanım ve koruma anlamında entegre edilmesi önemlidir. Entegre edilmiş ve gündelik hayatın bir parçası haline getirilmiş ‘Su’ bilinci kentin geleceği için yapılacak en önemli yatırımdır. Sadece bir alt yapı meselesi olmaktan öte kentlilerin konuyu sahiplenmesi, doğal çevreyi yaşam alanlarının bir parçası olarak algılaması ve geleceği de düşünerek korumacı davranması belli bir aşamadan sonra çevreden sağlanacak faydaların artması ile sonuçlanacaktır. Doğal çevrenin hem bir kaynak hem de kent içinde doğa ile bütünleşme, rekreasyon fırsatı olarak değerlendirilmesi bu bilincin geliştirilmesinde başlıca yöntemdir. İstanbul’da İçme suyu kaynağı olarak yasal anlamda tanımlanmış göller, dereler, kaynaklar ve havzaları, sınırları ve çevre yapılaşmaları ile işletmeleri İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği tarafından yasal ve kurumsal bazda koruma altına alınmıştır. Ancak kentin su sisteminin geri kalan parçaları yönetmeliğin dışında kalmakta; imar planlarının hazırlanma aşamasında İSKİ tarafından hazırlanacak kurum görüşleri doğrultusunda yapılaşmaktadır. Tamamen yapılaşmış alanların içinde kalan su yolları için yapılabilecekler sınırlı olduğundan genellikle su havzalarının korunmasına dönük kararlar önemsenmekte, yerleşim içindeki su yolları için dere ıslahı ve atık su toplama kanalları gibi alt yapı çalışmaları dışında karar üretilememektedir. Oysa ki kentin Su varlığı bir bütün olarak değerlendirilmeli, kentin gündelik ayaşamı içind en fazla pratik soruna neden olan diğer su yolları göz ardı edilmemelidir. Yapılaşmış alanda varlığını korumaya çalışan bir doğal kaynak olarak ‘Su’ kent ve doğa ilişkisinin yeniden kurularak pekiştirilmesine olanak sağlarken aynı zamanda korunarak kentlilerin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılacaktır. Bu anlamda İstanbul’da sürekliliğini, verimini kaybeden, tıkanıklığa uğrayan, zarar gören, kapanan, yanlış uygulamalar nedeniyle sel, taşkın gibi olumsuzluklar ya da yapı yasakları / yıkımlarla özdeşleşen su kaynaklarının yeniden canlandırılıp kent 8 12912 yaşantısına geri kazandırılması hedeflenmektedir. İstanbul’un canlanan su yolları ile doğa ile tekrar bütünleşmesi, kuzey ormanları ve havzalardan yapılaşmış alana doğru sızan doğal yapının hem kentlilerin hayatına katılması hem de korunan su kaynakları ile sürdürülebilir ve ekolojik anlamda bütünleşik bir yerleşim haline gelmesi mümkün olacaktır. Bu proje, Istanbul’da kent yaşamı içinde tüm kentlilerin gerek mekansal yakınlık, rekreasyon gerekse su taşkını, sel gibi neden olduğu sorunlar nedeniyle daha aktif olarak karşılaştığı; kent bütününde yaygın olarak yer alan, ancak bir o kadar da odakta yer almayan yüzey suları ve yer altı su kaynakları üzerinde durmaktadır. SU’yu doğal mirasın bir parçası olarak merkeze koyan bir yaklaşımla kent yaşamı ve kentsel mekanları SU ilebir araya getirerek canlandırmayı hedefleyen proje kentsel yapı içinde su kaynaklarını koruyan, ortaya çıkaran ve hayatın yeniden bir parçası haline getirecek EKOLOJİK BÜTÜNLEŞME önermektedir. 4a.1.Amaçlar: Proje yaklaşımının temel amacı ‘Kentin geleceğini Su üzerinden tasarlamak’tır. Su kaynaklarının ve yollarının göz önüne alınarak kent içinde işler sistem haline geri dönüştürülmesi, İstanbul’un Su’yuna sahip çıkarken aynı zamanda bunu rekreasyon ve çevresel kalitenin arttırılması için kullanması geleceğin güçlü kentleri arasında yer alması açısından önem taşımaktadır. Gelişme yönlerinin belirlenmesi, kentsel fonksiyonlar ve işlevlerin dağılımı, kentin yeşil koridorlarının saptanması aşamasında gelecek projeksiyonlarına bağlı kalarak Su kaynaklarının korunmasına ve kentsel sisteme entegre edilerek İstanbul’un geleceğe taşınması açısından başlıca önemi taşımakadır. İstanbul’da su döngüsünü tekrar mümkün kılmak, tıkanmış / yapılaşmış su yollarına hayat kazandırmak, yapılaşmaların kapattığı su yollarını rehabilite etmek, tehdit altındaki su yollarını koruma altına almak, kaynak noktalarını tekrar canlandırmak, kente su yollarını taşıyarak kente hayat getirmek proje yaklaşımı içinde önerilen eylemlerin en önemlileridir. Su yollarını Kentsel peyzaj içinde değerlendirmek, yapılaşma açısından sınırlamalar getirmek böylece yeşil sistem ile entegre ederek korunarak kullanılmasını sağlamak önerilmektedir. 4a.2.Projenin Önerdiği Eylemler: [1] Zarar görmüş doğal su yollarının Restorasyonu, Ekolojik Geri Alma olarak tanımlanabilecek bu eylem doğal yapısı dikkate alınmadan bozulmuş, kentsel gelişme nedeniyle zarar görmüş bu nedenle kent yaşamı ve çevresel açılardan problemlere neden olan su yollarının yeniden 9 12912 yapılandırılmasına odaklanmaktadır. En uç şekli ile doğadan alınan değerlerin doğaya geri kazandırılması olarak tanımlanabilecek bu eylem kentsel yapıların durumu, söz konusu alanın yapılaşma / gelişme düzeyine bağlı olarak daha esnek müdahaleler de önermektedir. Doğal yapısının zarar görmesi nedeniyle kentsel yapı içinde problemlere neden olan Dereler, Kuru dereler, Dere yatakları, Su yakın çevreleri ve Kıyı alanları ile bu doğal yapılar ile doğrudan ilişkili Eski su yapıları (çeşmeler, su kemerleri, su bacaları vb.) ve Su kültürel mirası bu eylemin aktif müdahale alanlarıdır. Asfaltlanarak yola dönüştürülen dere yatakları, üzeri kapatılan, yatağı bozulan ve yanlış ıslah çalışmaları nedeniyle problem yaratan dereler, su katılım aksları / havza bağlantıları tıkandığı için kuruyan ancak yoğun yağışlarda taşan derelerin doğal özelliklerini göz önüne alarak yeniden yapılandırılması ve doğal açıdan restore edilmesi önerilmektedir. Yoğun kentleşme içinde kalan bölgelerde yola dönüşen derelerin yeniden dere haline getirilmesi tabii ki söz konusu olamayacaktır ancak, alınacak fiziksel önlemler ile doğal yapının geri kazanılması ve özellikle su varlığının korunması sağlanabilir. Ekolojik Geri Kazanım / Restorasyon Eylemleri için Fiziksel dokuda yapılacak müdahale alanları ve adımlar şöyle tanımlanmaktadır: EGA.Adım 1 – Su varlığına dönük tespitler: Dere yatağı ve yayılma alanı genişliğinin ölçülmesi, Kanal genişliği / yüzey alanının saptanması, Akış debisi ve su taşıma kapasitesinin tespiti, Jelojik yapı ve topografya ile ilgili verilerin toplanması, dahil olduğu havza ve su ağının durumu belirlenerek söz konusu su yolunun sistem içinde konumlandırılması. EGA.Adım 2 – Su varlığının bozulma / zarar görme oranının tespiti: Üzerindeki yapılaşma durumu ve oranı ile kullanımların dağılımının tespit edilmesi, Geçirdiği / sebep olduğu taşkın, sel vb. durumların belirlenerek yaşanan zararın nedenlerinin / boyutlarının saptanması. EGA.Adım 3 – Ekolojik Geri Alma: Yapılan tespitler ve saptanan problem ışığında müdahale aşamaları ve boyutu her alana özgü olarak belirlenecektir. Kentsel gelişme içinde kalmış doğal elemanların kendi yapıları ve yer aldıkları durumlar birbirinden farklıdır. Bu anlamda Ekolojik Geri Alma başlığı altında tanımlanan araçlar kullanılarak birbirinden farklı çözümler üretilmelidir. EGA.3.1.Yapı yaklaşma sınırı –İski İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği’ne de bakıldığında koruma açısından su yollarında 0-300 metre bandının önem taşıdığı görülmektedir. Su akışı olan derelerde Kıyı Kanunu i uyarınca her iki taraftan ilk 100 m. yapılaşmanın sınırlanması, ilk 100 metrelik alanda yapılacak yapıların su kıyısına en fazla 50 m yaklaşması ön görülmektedir. Kuru dereler de benzer şekillerde, yağış 10 12912 anlarında yük taşıma kapasitelerine bakılarak minimum 5 m.den başlayan yaklaşma sınırı ile çevrelenmelidir. Özellikle ıslah edilen derelerde yaşanan taşkınlara bakılıp daha geniş bir yaklaşma mesafesi önerilmelidir. Sadece yoğun yağış dönemlerinde su akış koridoru olarak görev yapan kuru dereler ve dere yataklarında yapılaşmanın engellenmesi önemlidir. Afetlerin önlenmesi için bu alanlar tampon alanlar olarak değerlendirilmelidir. Yağış sularının yer altı kaynaklarına geçişi için geçirimli yüzeyler sağlamanın yanı sıra bu suların akan derelere ulaşabilmesi için bir geçiş koridoru görevi görecektir. EGA.3.2.Yapı yoğunluğu – Su kıyısında duvar etkisi yapan yoğun yapılaşmalar su yataklarını etkilediği, akış yönlerini bozduğu ve toplanan suyun kendi sistemi içinde yönlenerek kaynaklara ulaşmasını engellediği için taşkınlara neden olmakta, yaşanan zararın artmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda geçirimsiz sert yüzeyler yaratan yapılaşma alanları suyun toprak tarafından emilmesini önlemektedir. Bu da akan su miktarının artması ile sonuçlanmaktadır. Bu noktada özellikle vadi tabanında yer alan su yollarına yakın bölgelerde yoğunluk açısından daha dikkatli bir yaklaşım geliştirilmelidir. Su yatağının çevresinde bırakılacak tampon alandan sonra düşük yoğunluklu, yeşil ve toprak zemin oranı daha fazla olan, uzaklaştıkça yoğunluğu artan bir yerleşme tipolojisi önerilmektedir. Benzer düşük yapılaşma, söz konusu vadi tabanına bağlanan diğer kılcal su akış hatları için de uygulanmalıdır. Yapılaşma bölgeleri ve düşük / orta / yüksek yoğunluk tanımları her bölgenin özelliğine göre belirlenmelidir. EGA.3.3.Kat yüksekliği – İstanbul İmar Yönetmeliği’nde yer alan hükümlerden 6.09.01 maddesi, “… taşkın alanlarında bodrum katın iskan edilip edilmemesinde ilgili belediyesi yetkilidir” şeklindedir. Ancak yinede başta taşkın riski taşıyan dere kenarları olmak üzere tüm dere kıyısı alanların bodrum katlarında yerleşme engellenmeli, su basman yüksekliği yapılacak taşkın analizlerine göre saptanmalıdır. Diğer yandan, yapıların yükseklikleri su kenarları için belirlenecek yaklaşma sınırlarına göre belirlenecektir. EGA.3.4.Kullanımlar – Vadi tabanı ve yağmur suyu toplama havzaları üzerinde yer alan bölgelerde toplanan suyun olabildiğince az kirlenerek toprak altına aktarılması ve yer altı su kaynaklarına karışması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, su akış hatlarının yakın çevresindeki tampon alanları yapılaşmadan arındırılmalı, yeşil koridor olaral değerlendirilmelidir. Kısa / orta yaklaşma alanı içinde kalan bölgelerde ise çevreye zarar verecek kullanımlara izin verilmemelidir. Suya karışması durumunda çevreye zarar verecek kimyasallar / maddeler ile üretim yapan tesisler, bunları satan ticaret birimleri, tekstil boya atölyeleri, seramik, polyester, boya atölyeleri, mezarlık, akaryakıt istasyonları, mezbaha, tıp fakültesi gibi kullanımlar bu alanlarda yer seçemez. Ekolojik Geri Alma eylemleri sırasında bölgede tespit edilen bu tip 11 12912 kullanımlar uygun bölgelere kaydırılmalı, bu yer değiştirmeler için teşvik politikaları geliştirilmelidir. EGA.3.5.Açık kamusal alanlar, Yeşil sistem – Yapılaşmanın yoğun olduğu kent merkezlerinde, kentsel çevredeki organik madde hacmini arttırarak, örneğin peyzaj düzenlemesi yaparak kentsel ısı adası etkisini hafifletmek gerekmektedir (Yang, 2012). Kent içinde yer alan açık kamusal alan ve yeşil alanlar sistemi proje önerisi içinde kilit rol oynamaktadır. Tekrar canlandırılacak su yolları kent dokusu içinde yeşil koridorlar, açık kamusal alanlar ve rekreasyon alanları olarak yer alacaktır. Kent dokusu içinde artan yeşil alanlar su varlığının pekiştirilmesinin yanı sıra yaşam kalitesinin arttırılmasını da sağlayacaktır. Artan yaşam kalitesi söz konusu mahallelerin imajlarını olumlu yönde etkileyerek değerlenmesine destek olacaktır. Kentsel Geri Alma eyleminde, zarar gören su yolları yeşil ile desteklenerek kente geri kazandırılacaktır. EGA.3.6.Geçirimli / Geçirimsiz zemin, Yer kaplamaları – Özellikle dere yatakları ve su akış hatlarının kentsel ulaşım sistemi içine alınarak yola dönüştüğü durumlarda, yol aksı ve kaldırım, refüj vb yol aksı çevresinin geniş tutulması, geçirimli malzemeler kullanılması, yol üstü yapıların belli çekme mesafelerine uygun olarak belirlenerek yağmur sularının yapılara zarar vermeden toprağa geçişinin sağlanması önerilmektedir. Su akışını arttıran sert yüzeyleri en aza indirmek, altyapı sistemleri kadar toprak varlığı ile yağış sularını çekmek ve yer altı sularına daha hızlı katılmalarını sağlamak akarsu varlığının da güçlenmesi ile sonuçlanarak kent içinde yer alan su varlığının arttıracaktır. [2] Baskı altında olan mevcut su yollarının Korunması, Ekolojik Sınırlama olarak tanımlanan eylem kentsel büyüme nedeniyle tehdit altında olan, gelişme baskısı altındaki su varlıklarının korunması için sınırlamalar getirmektedir. Kontrolsüz yapılaşma, hızlı kentsel büyüme nedeniyle doğal yapıları bozulma / yok olma tehlikesi altında olan su varlıklarının önceden tespiti, önlemlerin alınması ve ‘ekolojik geri alma’ eylemine gerek olacak aşamaya gelmeden özelliklerinin korunmasI hedeflenmektedir. Su sistemi açısından önem taşıyan, bozulma durumunda afet yaratma riski taşıyan Mevcut dereler, su yolları, kuru dereler, dere yatakları ve su çevresi; Su yakın çevreleri ve Kıyı alanları ile Eski su varlıklarının ve Su Kültürel Mirası Ekolojik Sınırlama uygulanabilecek alanlardır. Ekolojik Sınırlama / Koruma eylemleri ile müdahale edilecek su yolları için önerilen müdahale adımları şu şekildedir: 12 12912 ES.Adım 1 – Su varlığına dönük tespitler: Dere yatağı ve yayılma alanı genişliğinin ölçülmesi, Kanal genişliği / yüzey alanının saptanması; Akış debisi ve su taşıma kapasitesinin tespiti; Deniz /Göl bağlantısı; Tamponlama kapasitesi; Jelojik yapı ve topografya ile ilgili verilerin toplanması; dahil olduğu havza ve su ağının durumu belirlenerek söz konusu su yolunun sistem içinde konumlandırılması. ES.Adım 2 – Su varlığının bozulma / zarar görme oranının tespiti: Su varlığı etrafındaki mevcut yapılaşma durumu ve işlevler; Çevreden gelen gelişme baskısının, yapılaşma durumu ve oranı ile kullanımlar açısından tespit edilmesi; Bozulma oranı ve bunun zamana yayılması konusunda öngörü geliştirimesi, etaplama; Bozulmaya bağlı potansiyel taşkın, sel vb. durumların belirlenmesi. ES.Adım 3 – Ekolojik Sınırlama: Yapılan tespitler ve saptanan tehdit ışığında müdahale aşamaları ve boyutu her alana özgü olarak belirlenecektir. Kentsel gelişme baskısı altında dönüşmeye başlayan doğal elemanların yapısal özellikleri ve maruz kaldıkları tehditler birbirinden farklıdır. Bu anlamda Ekolojik Sınırlama başlığı altında tanımlanan araçlar kullanılarak birbirinden farklı çözümler üretilmelidir. ES.3.1.Yapı yaklaşma sınırı – Su akış güzergahlarını sınırlayacak gelişmeler kesinlikle engellenmeli, akarsu ya da dere yatağının özellikleri ve konumuna göre su güzergahı üzerinde mutlak koruma, tampon ve rezerv bölgeler belirlenmelidir. Saptanan mutlak koruma bandından dışarıya doğru, akarsu/dere yatağından uzaklaştıkça izin verilmesi kararlaştırılan farklı yapılaşma tipolojileri için yaklaşma sınırları ayrıca tanımlanmalıdır. ES.3.2.Yapı yoğunluğu – Mevcut su yüzeyi ve tampon alanının belirlenmesinin ardından, müdahale edilecek bölgenin karakteristiğine uygun şekilde fiziksel taşıma kapasitesi belirlenmelidir. Önerilecek yapı yoğunlukları doğal yapıya en az zarar verecek şekilde belirlenmeli, kentsel gelişmeyi doğal alanlardan öteye yerleşmeye daha uygun alanlara yönlendirmelidir. Her alanın kendi özelliklerine uygun düşük / orta ve yoğun yapılaşma tanımları geliştirilmesi zorunlu bir adımdır. Diğer yandan, söz konusu dere / dere yatağının özelliklerine göre belirlenecek tampon ve yaklaşma alanı sınırlarına göre dere yatağından düşük olarak başlayan yapılaşma uzaklaştıkça artabilir. Yapılaşmalarda bölgenin taşıma kapasitesi üzerine çıkılmamalıdır. ES.3.3.Kat yüksekliği – Doğal kimliği baskın, kentin düşük yoğunlukla yerleşilmiş çeperinde ya da yeşil alanlar içinde gelişen ve doğal yapıyı tehdit eden yapılaşmalar kontrol altına alınmalıdır. Saptanan yoğunluklara bağlı olarak gerçekleşecek yapılaşmada, binaların doğal doku içinde göze batmadan yerleşebileceği yükseklikler seçilmeli, belirlenecek kat yükseklikleri silüet üzerinde doğal dokuyu yırtma görüntüsü yaratmamalıdır. 13 12912 ES.3.4.Kullanımlar – Doğal alanlar ve su güzergahlarına yönelen gelişme baskısının hangi kullanımlar açısından yoğun olduğunun bilinmesi / ön görülmesi alınacak tedbirler açısından önem taşımaktdır. Özellikle çevreyi ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyecek kullanımlara izin verilmemelidir. Ekolojik Sınırlandırma halen doğal niteliğini korumakta olan alanlar üzerinde uygulanacağından, alınacak önlemlerin bu yapıyı koruma yönündedir. Özellikle orman alanları ve içme suyu havzaları yakınında olan gelişmelerde doğaya zarar verecek sanayi, üretim, atık toplama ve hastane işlevlerine kesinlikle izin verilmemelidir. Kamusal kullanımlar ve düşük yoğunluklu konut alanlarına izin verilebilir. Ancak konut alanları hem fiziksel hem de kullanımlar açısından doğa ile uyumlu, çevreye zarar vermeyen (atık yönetimi uygulayan, inşaat sırasında ağaç kesimini sınırlandıran, kullanılan malzemeler açısından çevreci, önerdiği yaşam tarzı açısından çevreye duyarlı vb.) ve sürdürülebilir nitelikte olmalıdır. Bu tip konut alanları için Tasarım Rehberleri geliştirilmelidir. ES.3.5.Açık kamusal alanlar, Yeşil sistem – Halen doğal niteliğini koruyan alanların nitelikleri ve su sistemi açısından önemleri saptandıktan sonra bu özelliklerini korumaya devam ederek kentsel sisteme katılmaları; bulundukları bölgeye göre işlevlendirilmeleri önerilmektedir. Örneğin, konut gelişme baskısı altında kalan orman alanları ve içlerinde yer alan su varlıkları mutlak koruma altına alınmaktadır. Ancak, 2B alanları içinde yer alan ya da çevresi yapılaşmakta olan su varlıkları doğal özelliklerini koruyan ve Su sisteminin işlemesine destek olan açık kamusal ve yeşil alanlar olarak değerlendirilmelidir. Böylece hem kentin yeşil sistem ve yaşam kalitesine olumlu yönde katkıda sağlanabilir hem de yapılaşmanın sınırlandırılması adına yumuşak geçiş alanları da tanımlanabilir. ES.3.6.Geçirimsiz zemin, Yer kaplamaları – Gelişme baskısı altında kalan doğal alanlarda yapılacak düşük yoğunluklu yapılaşmalar ya da yollarda zemin kaplamalarına özellikle dikkat edilmeli, geçirimsiz yüzey uygulamalarının minimumda tutularak, uygulanacak sert zeminlerin malzeme ve yüzey açıları toplanacak suyu en hızlı şekilde toprağa aktaracak şekilde belirlenmelidir. [3] Çeşmeler ve su yapıları gibi kentin eski su izlerinin Canlandırılması İstanbul su ile ilgili mimari yapıları, Su Kültür Mirası açısından son derece zengindir. Zaman içinde yoğun kentleşme nedeniyle Su nasıl kent yaşamındaki varlığını ve önemini yitirdi ise benzer şekilde Su Kültür Mirası da gözardı edilir hale gelmiştir. Su bağlantısı kesilen çeşmeler fonksiyonlarını kaybetmeleri ile fiziksel anlamda da yıpranarak yok olmaya yüz tutmuş, su kemerleri ormanlar içinde yeşil tarafından yutulmaya başlamış, kent içinde kalan su kuleleri ise reklam afişleri yapıştırılan sütunlar haline gelmiştir. Kent içindeki Su mirasını yeniden belirgin hale getirmek ve canlanan SU yollarının taşıyacağı su akışı ile (kimilerinin) yeniden hayata kavuşturmak Ekolojik Şok eyleminin amacıdır. Elektrik akımı benzeri canlandırıcı bir şok etkisi yapacak olan SU, tıkanan kanalların açılması ile İstanbul içinde yeniden 14 12912 akmaya başlayacak ve kente hayatiyet getirecektir. Yoğun kentsel doku içinde anıtsal özelliklere sahip Su Mirası yapılarının canlanması / görünür hale getirilmesi doğa ile buluşma adına alternatif bir yaklaşımdır. Doğayı sadece yeşil bir öge olmaktan çıkarıp aynı zamanda kullanılan, kent yaşamının kamusal bir parçası olarak yeniden tanımlamaktadır. Kent belleği içinde yer alan su ve su yapıları geleneğinin kent ve suyun yeniden bir araya gelmesi adına yeniden yaşama katılması kültürel ve doğal miras algısının gelişmesi adına da önem taşımaktadır. Ekolojik Şok ile Canlandırılması / Görünür hale getirilmesi hedeflenen alanlar çeşmeler, su kemerleri, bentler, su terazileri, isale hatları benzeri Su Kültür Mirası yapılarıdır. Eylemin uygulama adımları aşağıdaki gibi belirlenmiştir. EŞ.Adım 1 – İstanbul Su Kültür Mirası’nın saptanmasına dönük tespitler: İstanbul genelinde Su Kültür Mirasının bütün olarak tanımlanabilmesi için bir çalışma yürütülmesi; Çeşmeler, bentler vb halen ayakta olan yapıların saptanmasının yanı sıra Su yapılarına dönük arkeolojik tespitler yapılarak kentin su yapıları sisteminin birbirleri ve doğal kaynakları ile bağlantılı şekilde bir bütün olarak ortaya çıkarılması. EŞ.Adım 2 – Su Kültür Mirası yapılarına dönük tespitler: Yapının mimari özellikleri, dönemi ve işlevinin saptanması. Kültür varlığı olarak tescil durumuna bakılması; Su sistemi içindeki yeri ve kapasitesinin belirlenmesi. Kent yaşamı içindeki mekansal ve işlevsel konumunun tanımlanması. Çevre işlevler ve kullanımlara bağlı olarak potansiyellerin tespit edilmesi. EŞ.Adım 3 – Ekolojik Şok: Su Kültür Mirası konusunda yapılan tespitler ışığında yapının kendisi ve bağlantılı olduğu sistem bağlamında uygulamaya geçilerek canlandırılması sağlanacaktır. Tekrar kullanıma kazandırılabilecek çeşme benzeri yapıların mimari restorasyonlarının yapılması ile işlevlerinin geri kazandırılması; İsale hatları, su kemerleri gibi işlevsel açıdan canlandırılması mümkün olmayan yapıların ise gezi rotaları kapsamına alınarak görünür hale getirilmesi ve kentsel bellek içinden gün ışığına çıkarılması hedeflenmektedir. EŞ.3.1.Yapısal restorasyon – İstanbuk Su Kültürel Mirası kapsamında saptanan mimari yapıların göz önüne çıkarılması için fiziksel durumlarının iyileştirilmesi, Restorasyon çalışmalarının yapılması ve işlevsel olarak canlandırılacak yapıların altyapı bağlantılarının kurulması gerekmektedir. Bu yapılarla ilgili en önemli diğer konu ise yıpranmalarına karşı koruma ve bakım çalışmalarının sürekli tekrarlanmasıdır. EŞ.3.2.İşlevsel Canlandırma – İşlevsel canlandırma tüm Su Kültürel Miras yapıları için uygulanması mümkün olmayan bir eylemdir. Çeşmeler gibi işlevsel yapılar, canlanacak su altyapı sisteminin bir parçası olarak kent yaşamı içinde kullanımları ile 15 12912 geri kazanılabilecektir. Bu noktada kentsel bütün içinde canlanan işlevsel ağın tanımlanması, eserin kent içindeki konumu ve çevre işlevler bağlamında değerlendirilerek canlandırılması önerilmektedir. İşlevsel olarak canlandırılamayacak su kemerleri, isale hatları gibi yapılar gezi rotaları kapsamında değerlendirilerek kent yaşamına katılacaktır. EŞ.3.3.Kentsel peyzaj ve rekreasyon ile bütünleşme – Özellikle işlevsel olarak canlandırılamayacak su kemerleri, isale hatları vb yapıları ortaya çıkaracak gezi rotaları kentsel peyzaj ve rekreasyon kullanımları ile bütünleşik olarak ele alınacaktır. Diğer yandan kent içinde yer alan su yapıları kentsel peyzaj ile birlikte değerlendirilecek, çeşme vb. yapılar açık kamusal alanlar içinde ele alınacaktır. Kent içine yeşil koridorlar ve parklar şeklinde sızması tasarlanan su güzergahları ve doğa yoğun yapılaşmış kentsel alan içinde çeşmeler ve su yapıları ile sonlanacaktır. Aynı zamanda işlevsel yapılar olan bu ögeler kent içinde doğa / kullanım vurgusu yapacak toplanma noktaları olarak değerlendirilmelidir. [4] Kent içinde Mikro-Hidro Müdahaleler Ekolojik Kışkırtma olarak tanımlanan, Su varlığına destekte bulunmak için önerilen Mikro Hidro Müdahaleler planlama çalışmalarından uzakta küçük ölçekte mimari ve kentsel tasarım çözümleri ile SU’yun geri kazanımı, kent içinde doğal elemanların devamlılığı ve çevresel faydanın arttırılmasını sağlayacak uygulamaları içermektedir. Kentin yapılaşmış mekanlarında ekolojik açıdan kışkırtıcı, doğayı kentin içine davet eden, aynı zamanda kentlilerin farkındalıklarını ve bilinçlerini arttıracak uygulamalardır. Planlamanın makro ölçeğine göre uygulanabilirliği çok daha fazla ve maliyetleri düşük olan mikro ölçeklerde suyu ön plana alarak düşünülen akupunktur tarzında müdahalelerdir. Detaylı üst ölçekli planlara ihtiyaç duyulmadan tüm kente uygulabilir. EK.Adım 1 – Kentsel dokuya dönük tespitler: Kentsel doku içindeki boşlukların, boşluksuz sıkışık dokuların, doğal / doğal olmayan nitelikteki açık kamusal alanların tespit edilmesi; Su güzergahları ve projenin kent için önerdiği Su sistemi ile çakışmaların saptanması. EK.Adım 2 – Ekolojik Kışkırtma: Kentsel mekanda geniş kapsamlı olarak uygulanacak Ekolojik Kışkırtma uygulamaları yapı ve kentsel tasarım ölçeği olmak üzere iki ayrı ölçekte yürütülecektir. Özellikle kentsel dokudaki sert / geçirimsiz yüzeylerin hakim olduğu alanlar tespit edilerek yeşil enjeksiyonlar yapılacaktır. EK.2.1.Yapı ölçeğinde mimari müdahaleler – Özellikle yağış sularının tutularak su toplama sistemine aktarılmasını sağlayacak yeşil çatı ve yeşil cephe müdahaleleri önerilmektedir. Yang (2012,153) yapılara yeni biyokütle ve yeşillik eklenmesinin 16 12912 bölgenin biyoçeşitliliğine de katkıda bulunacağını belirtmektedir. Kentlerde çatı bahçelerinin yer alması toplam ısı adası etkisini düşürebilmektedir. Toplanan yağmur suları bahçe sulaması ya da binaların kullanım suları olarak kazanım sağlayacaktır. Yeşil çatı ve yeşil cephe uygulamaları mekanların doğal karakterini desteklemenin yanı sıra, yaşam kalitesi ve kent kimliği üzerinde olumlu etkilerde de bulunmaktadır. Diğer yandan, kullanılacak yapı malzemelerinin sürdürülebilirliği destekleyen, doğa ile dost ve kaynak tüketimini en aza indiren özelliklerde olması önerilmektedir. EK.2.2. Kentsel Peyzaj ölçeğinde müdahaleler – Kentsel peyzaj ölçeğinde suya duyarlı düzenleme örüntülerinin tespit edilmesi önem taşımaktadır. Geçirimsiz yüzeyler yüzey akıntılarını toprağa geri göndermek üzere planlanarak binaların biriken yağmur sularından faydalanması sağlanabilir (Yang, 131). Bu bağlamda açık kamusal alanlar, yaya yolları ve meydanlarda geçirimli malzemelerin kullanılması önerilmektedir. Kent içinde sert zeminli yüzeylerin olabildiğince azaltılması önemlidir, park / bahçe olarak işlevlendirilemeyecek boşluklar ve refüjler yağmur bahçeleri olarak düzenlenebilir. Açık kamusal alanların bir bölümü sert zeminlerden arındırılarak doğal niteliği arttırılabilir. Projenin önerdiği yaklaşım ve alt eylemler İstanbul’un geneli için temel prensipleri belirlemektedir. Proje Eylemleri uygulama alanı olarak Kağıthane - Cendere Vadisine odaklanmıştır. Kentsel gelişme ve doğal yapının Ekolojik Bütünleşmesi üzerine geliştirilen yaklaşım ve kentsel tasarım önerileri Kağıthane - Cendere Aksı üzerinde seçilen alanlarda örneklenmiştir. 4b.SU ile Canlanan Kağıthane – Cendere Aksı Su kaynakları ve yapıları açısından çok zengin olan İstanbul’da Boğaz, Haliç ve Marmara dışında su kaynağı olarak kullanılan pek çok dere, dere yatağı ve göl bulunmaktadır. Bunların büyük kısmı hızlı kentleşme nedeniyle gelişme baskısı altında kalmış ve bozulmuştur. Bu bozulmalar su taşkını başta olmak üzere afetlere neden olmakta, diğer yandan su kaynaklarının dikkatsiz kullanımı ve suyun geri kazanılmaması ile su sıkıntısı çekilmeye başlamıştır. Farklı doğal ve kentsel karakterdeki yapıları barındırması ve İstanbul’da su üzerinden tanımlanan pekçok sorunu içermesi açısından çalışma bölgesi olarak Kağıthane – Cendere aksı seçilmiştir. Bu alan kent içinde Haliç –Belgrad ormanı arasında kalan, bu iki çok önemli doğal yapıyı birbirine bağlayan ve aynı zamanda yoğun kentleşme baskısı içinde şekillenmekte olan bir bölgedir. Önceleri sanayinin yer seçtiği bu aks, kentsel gelişmenin bu yönde ilerlemesi ile konut, ofis başta olmak üzere farklı kentsel işlevlerin ilgi alanına girmiştir. Diğer yandan hızlı yapılaşma su varlığını göz önüne almadan yaşandığı için sel, su baskınları ve çevresel problemler yaşanmaktadır. 17 12912 Diğer yandan tarihi dekovil hattının varlığı bölgeye tarihi anlamda da özellik katmaktadır. Yaşanan yoğun gelişme baskısı ve çevresel sorunlar Kağıthane – Cendere aksı üzerine pekçok analiz ve planlama çalışması yapılması ile sonuçlanmıştır. Yapılan bu çalışmalar projeye altlık olarak katkıda bulunmuştur. Ekolojik Geri Alma [Kemerburgaz] Ekolojik Geri Alma eylemi, Kağıthane – Cendere aksı üzerinde içinde doğal ögelerin bulunduğu aynı zamanda yoğun şekilde yapılaşmış Haliç ve Göktürk arasında kalan bölgeyi hedef almıştır. P1-Kemerburgaz köyü İstanbul’un Karadeniz kıyısına 15 km uzaklıkta olan Kemerburgaz köyü, çevresindeki gelişmelere ramen halen kırsal niteliğini korumaya çalışan bir yerleşmedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Rum nüfusun yaşadığı Kemerburgaz’a 1924 mübadelesi ardından Türkler yerleştirilmiştir. Uzun süre İstanbul’un mesire yerleri arasında yer almakla birlikte kuzeyde yer alan kömür ocaklarından kömür taşıyan kamyonların yol güzergahında kalması ve ocakların yarattığı kirlilik nedeniyle eski önemini yitirmeye başlamıştır. 1985 yılında orman tahdit sınırı ile çevrilen yerleşmenin gelişme alanları sınırlanmıştır, ancak 1997 yılında kemerburgaz köyünün hemen dışına inşa edilen Kemer Country yerleşmesi hem doku ve kullanımlar hem de sosyo-ekonomik açıdan yerleşmenin karakterini ciddi anlamda etkilemiştir. Tepeler tarafından çevrelenen ve su akış güzergahları ile sınırlanan yerleşme Belgrad ormanı olan yakınlığı nedeniyle de önem taşımaktadır. Doğal karakteri ve özellikle İstanbul’un SU varlığı açısından önemi sadece konum ve topografyası ile sınırlı değildir. İstanbul’un belli başlı su kemerleri Kemerburgaz çevresinde yer almaktadır. Bu yapılar yerleşmenin su kaynakları ile olan yakın ilişkisini görsel hale getiren en önemli ögelerdir. Hala ayakta olan Mimar Sinan eseri su kemerlerinin Roma ve Bizans döneminden itibaren kullanıldığı belirtilmektedir. Kemerburgaz’ın 1.5 km kuzeybatısındaki Uzun Kemer, 5 km. kuzeybatısındaki Manglava çayırında bulunan Mağlova kemeri, 1,5 km güneydoğusunda yer alan Eğri Kemer, 7 km güneyinde ve Cebeciköy’ün 1,5 km doğusundaki Cebeciköy ya da Güzelce Kemeri bölgede yer alan Su Kültür Mirası yapılarının en gösterişli olanlarıdır. Terkos gölü çevresindeki kaynak sularının İstanbul’a taşınmasında kullanılan Su kemerleri bugün tarihi miras olarak değerlendirilmektedir. Hamidiye, Kum suyu, Binbaşı suyu, Kemer suyu gibi kaynak sularının şişelendiği tesisler Kemerburgaz’da halen hizmet vermektedir. Suile kurulan bu ilişki yerleşmenin imajını desteklemek için de kullanılmakta, belediye kendi resmi web sayfasında yaptığı tanıtımlarda ‘Kemerburgaz’a geldiğinizde evinize su götürmek istiyorsanız,yanınıza su bidonu almayı unutmayın’ ifadesine yer vermektedir. Doğal çevre ve Su kaynakları ile kurulan bu ilişkinin yanında köy merkezinde kimliksiz bir yapılaşma, Kemer Country tarafından tetiklenmiş orman içi lüks konut talebinde önemli bir artış ve Kuzeyde kalan Göktürk yerleşmesi yönünde yol boyu 18 12912 gelişmeler gözlemlenmektedir. Yapılan uygulamalar ve söylemler doğal çevrenin korunması ya da Su kaynaklarının/kalitesinin iyileştirilmesi konusunda kararlar üretmemektedir. Var olan doğal özelliklerden yararlanarak onları tüketmek söz konusudur. Bu noktada, projenin hedeflediği Ekolojik Bütünleşme çerçevesinde mekansal restorasyonu esas alan Ekolojik Geri Alma eylemi Kemerburgaz için bir kentsel tasarım yaklaşımı önermektedir.Mevcut derelerin çevresi halihazırda tarım alanı olarak kullanıldığından yapılaşma açısından bir tehlike taşımamaktadır. Ancak bu alanların yağış sularını tamponlaması adına yerleşime açılması engellenmiştir. Diğer yandan tarım ilaçlarının kullanılması da sınırlanmıştır. Yerleşim dokusu analiz edilerek düşük / orta / yüksek yerleşim oranları belirlenmiştir. Kemerburgazın sahip olduğu doğal yapının pekiştirilmesi ve Su varlığının ortaya çıkarılması adına yapı yoğunluğunda azaltma ve kullanımlarda sadeleştirme önerilmektedir. Karma kullanımın hakim olduğu yerleşmede işlevsel birimlerin arasına yeşil doku daha fazla sokularak yerleşme dokusu hafifletilmiştir. Bu tip alanlarda yer alması önerilen yerleşmeler çevre ile dost teknolojileri kullanan, atık yönetimi uygulayan ve doğa ile birlikte bir yaşam tarzı sunan yerler olmalıdır. Diğer yandan ormana bağlanan yürüyüş ve bisiklet yolları Su Kemerlerinin bulunduğu alanlarla bağlanarak Su Kültürel Mirası gezi rotalarını desteklemektedir. Çalışma kapsamında Kemerburgaz Yerleşmesi üzerinde detaylandırılan Ekolojik Geri Alma Eylemi, Kağıthane – Maslak bağlantısını yapan ancak yol haline geldiği için yoğun yağış dönemlerinde taşarak çevresindeki yapılara zarar veren Maslak deresi ve Vadi tabanı yağmur suyu toplama güzergahında bulunan ancak benzer yapılaşma sorunları yaşayan Çoban Çeşme 1 mevkiinde de uygulanabilir.Bu noktalarda servis yolları ve yeşil alan ayrılmalı, su akış akslarının arazi topoğrafyasını değiştirecek herhangi bir çalışmaya izin verilmemelidir. Yapılaşma yoğunlukları ve kullanımlar ile ilgili müdahaleler ayrıca doku analizleri ardından geliştirilmelidir. 1 Gecekondu baskısını engellemek amacıyla önerilen 1/5.000 ölçekli Eyüp, Alibeyköy Nazım İmar Planı revizyonu gerekçelerinde Eyüp İlçesi, Alibeyköy Mahallesi, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi vadi tabanı niteliğinde olduğundan planlanan atıksu ve yağmursuyu güzergahları boyunca 15 metre genişliğinde bir bandın imar planlarına yol veya yeşil alan olarak ayrılması gerekmekteği belirtilmektedir. 16.08.2012 karar özeti madde 12’ye göre- İlgi ( f ) Yönetim Kurulu Kararı gereği; Maraşal Fevzi Çakmak Caddesinden geçen Alibeyköy Deresi’nin Kolu olan Çobançeşme Kolu’nun vadi tabanı yağmursuyu toplama havzası (80-130) ha’ ın arasında olduğundan, dere taşkın sınırları belirleninceye kadar, dere aksından itibaren derenin sagında ve solunda 10’ ar m. olmak üzere toplam 20 m. alan dere yapı yaklaşma sınırıdır. Dere yapı yaklaşma sınırı olarak belirlenen bu alanlar, imar planlarında dere ıslahı, yol, yeşil alan ve yapılaşmasız alan olarak ayrılmalı, afete maruz bu bant içerisinde yapılaşmaya izin verilmemeli, derenin doğal akışını engelleyecek, arazi topografyasını değiştirecek herhangi bir çalışma kesinlikle yapılmamalıdır. Kaynak: 16.08.2012 tarih, 1583 karar no,1583 dosya no’lu İBB Meclis kararı 19 12912 Ekolojik Sınırlama [Göktürk] Gelişme baskısı altında olan mevcut su yollarının Korunmasını hedefleyen Ekolojik Sınırlama eylemi Kağıthane – Cendere aksı üzerinde doğal niteliğini korumakta olan ancak son 10 yıl içinde Kemerburgaz’da yaşanan gelişmelerin de etkisi ile kentleşme baskısı yaşamakta olan, hatta yapı ve nüfus yoğunluğu son 5 yılda ciddi şekilde artan Göktürk yerleşmesi ve kuzeyinde yer alan ormanlık alanlar ile Karadeniz kıyısına kadar olan bölgeyi ele almaktadır. P2-Göktürk yerleşmesi Sırtlar arasında kalan bir düzlükte kurulmuş olan Göktürk Yerleşmesi Kemerburgaz’ın Kuzeyinde yer almaktadır. 1999 depreminin ardından İstanbul’da zemini daha sağlam olan kuzey bölgelerinde yerleşmelerin daha fazla tercih edilir olması ile Göktürk gelişmeye başlayan bir alan olmuştur. Orman içinde kalan yerleşim aynı zamanda kuzeyinde yer alan Göktürk ve Kemerburgaz göletleri ve yakınından geçen akarsular ile SU varlığı açısından oldukça zengindir. Göleti besleyen su yollarının yanı sıra yoğun yağış zamanlarında yapılaşmış alanlar taşkınlara neden olmaktadır. Göktürk orta-yüksek gelir grubu tarafından tercih edilen site yerleşmelerinden oluşmaktadır. Bölgeye olan talebin yüksek olması yerleşmenin genişleyerek çevrede yer alan doğal alanları tehdit etmesine neden olmaktadır. Ekolojik Sınırlama eylemi Göktürk yerleşmesi çevresindeki su varlıklarının tanımlanarak korunması ve gelişmenin farklı alanlara yönlendirilmesini önermektedir. Gölet ve onu besleyen su güzergahları çevresinde bırakılan mutlak koruma bantları, özellikle orman alanı ile çakıştığı noktalarda genişletilmiştir. Orman alanı için de bir koruma bandı önerilmektedir. Yağış sularının mevcut kanallar ile gölete iletilmesi önemlidir, bu nedenle topografik yapıyı bozacak uygulamalara izin verilmemelidir. Yol güzergahları, kot farkları, yüzey eğimleri, drenaj kanalları vs unsurların arazi topoğrafyasıyla uyumlu olması gerekir. Yağmur sularının toprak yüzeyinde kalarak yer altı su kaynaklarına iletilmemesi gölete göre daha düşük kotta yer alan yerleşimde su baskını ve konutlarda nem sorunlarına neden olmaktadır. SU güzergahları ve gölet çevresinde bulunan ağaç dokusunun arttırılması ve tampon bölgelerin genişletilmesi bu nedenle önem taşımaktadır. Tampon bölgelerden sonra tanımlanan yerleşim sınırının dış çeperini oluşturacak bölgede kamusal kullanımlar ve düşük yoğunluklu konut alanlarına izin verilebilir. Ancak konut alanları hem fiziksel hem de kullanımlar açısından doğa ile uyumlu, çevreye zarar vermeyen (atık yönetimi uygulayan, inşaat sırasında ağaç kesimini sınırlandıran, kullanılan malzemeler açısından çevreci, önerdiği yaşam tarzı açısından çevreye duyarlı vb.) ve sürdürülebilir nitelikte olmalıdır. Bu tip konut alanları için Tasarım Rehberleri geliştirilmesi uygun bir çözüm olacaktır. Göktürk yerleşmesi içinde yer alan sert zeminli akslar yeşil koridorlar ve kılcal yeşillere dönüştürülerek yerleşme içine sızmalıdır. Kapalı sitelerin içlerinde yer alan bahçeler yağmur bahçesi olarak 20 12912 değerlendirilmelidir. Yer altı otopark alanlarına izin verilmemelidir. Bu tip doğa içi yerleşmelerin kimliklerinin kentsel alan olarak değil, kentsel hizmeleri sunan kırsal tipolojide yerleşmeler şeklinde tanımlanması İstanbul için farklı ve alternatif bir yaklaşım ortaya koyacaktır. Ekolojik sınırlama eylemi daha kuzeyde yer alan Ağaçlı gibi orman köyleri, Çoban Çeşme mevkii 2 ve Kemerburgaz çeperinde de uygulanabilir. Ekolojik Şok [Haliç, Sadabad Bölgesi, Belgrad Ormanı] SU ögesi açısından hayatiyetini kaybden alanların Ekolojik Şok eylemi ile canlandırılması, Su kültürel miras yapılarının fazla olduğu, kent kültürü içinde su ve sayfiye kullanımları ile özdeşleşmiş Haliç, Sadabad bölgesi ile Belgrad ormanı içine odaklanmaktadır. Vücuda uygulanan Elektroşok benzeri bir şekilde, su ile kente yapılacak ekolojik şok kentsel mekanın doğa ile buluşmasını, su kaynaklarına sahip çıkmasını ve su ile canlanmasını sağlayacaktır. Söz konusu canlandırma farklı şekillerde ön görülmektedir. Su kültür mirası yapılarında mümkün olan durumlarda işlevsel canlandırmalar yapılabileceği gibi olmayan durumlarda yeni öneriler ile bu yapıların kent yaşamı içine katılması söz konusudur. İşlevsel olarak canlandırılabilecek çeşmeler, işlevini daha iyi yapabilmesi için restore edilecek bentler ya da kentsel belleğin derinliklerinden çıkarılarak kent tarihinin bir parçası olarak anlatılacak su kemerleri kent ve kentlilerle aktif olarak bir araya gelecektir. 2 Gecekondu baskısını engellemek amacıyla önerilen 1/5.000 ölçekli Eyüp, Alibeyköy Nazım İmar Planı revizyonu gerekçelerinde Madde 8-İSKİ Genel Müdürlüğü yazısında, “ana isale hatlarının geçtiği yol güzergahlarının min. 20.00 metre olacak şekilde düzenlenmesi, mevcut ve planlanan atıksu – yağmursuyu altyapı hatlarımızın geçtiği güzergahların , İmar Plan çalışmalarında, 300 mm – 600 mm arası çaplar için en az 5 m., 700 mm – 1200 mm çaplar için en az 10 m. ve üstü çaplar için en az 15m. genişlikte İmar Yolu veya Yeşil Alan olarak korunması, vadi tabanlarında yapılacak çalışmalarda, atıksu ve yağmursuyu kanalizasyon tesislerinin gelecekte yapılabilmesi maksadıyla en az 15.00 metre genişliğinde bir bandın yol veya yeşil alan olarak ayrılması, vadi tabanının doğal halinin korunması, sedde topuk duvar vb yüzeysel suların akışını engelleyecek yapıların kesinlikle yapılmaması gerektiğini belirtmekte; Madde 13 - “ Yapı Yaklaşma Sınırına komşu/yakın imar parseli” niteliğinde olduğu değerlendirilen parsellerin su basman kotlarının taşkın risk kotuna göre belirlenmesi ve taşkın durumunda mevcut yapıların korunması için alan güvenliğinin (çevre istinat duvarları vb.) sağlanması gerektiğini; buna göre İstanbul İmar Yönetmeliği 6.09.01 maddesi, “… taşkın alanlarında bodrum katın iskan edilip edilmemesinde ilgili belediyesi yetkilidir” hükmünde olup, Alibeyköy Deresi’nin Kolu olan Çobançeşme deresine ait taşkın risk sınırlarını belirleme çalışmalarının henüz tamamlanmadığından İSKİ tarafından parsellere ait taşkın risk kotunu; yapılaşma faaliyetlerine başlanılmadan derenin onaylı projesine göre ıslah edilmiş olması kaydıyla mevcut/planlanan dere duvar kotundan 1,50 metre yüksekte olduğu kabul edildiğinden yüksek tekerrür yıllı yağışların bu kotun altındaki alanlarda maddi ve manevi kayıplara neden olabileceğinden, imar parsellerine hizmet edecek altyapı tesislerinin (bina zemin altı drenaj sistemleri, atıksu ve yağmursuyu vb. altyapı tesisleri) taşkın risk kotunun üzerinden mansap noktalarına terfi ettirilerek risk kotundan daha düşük alanlarda yapı sızdırmazlık önlemlerinin (havalandırma/aydınlatma boşlukları, kapı, pencere gibi donatılar ile varsa zemin altı otopark girişlerinin risk kotunun üzerinden yapılması) alınması gerektiğini belirtmektedir. Kaynak: 16.08.2012 tarih, 1583 karar no,1583 dosya no’lu İBB Meclis kararı 21 12912 P3-Haliç, Sadabad bölgesi Haliç ve Sadabad Osmanlı’nın en önemli mesire alanlarından biridir. Doğal özellikleri nedeniyle Sadabad bahçeleri İstanbulluların ve hükümdarların doğa ile bir araya geldikleri yerlerin önde gelenlerindendir. ilk defa Kanuni Sultan Süleyman'ın ilgisini çekmiş olan Kağıthane, III. Ahmet devrinde yaptırılan Sadabad Kasrı ile imar edilmeye başlamıştır.Daha sonra Kağıthane ve Alibey dereleri kıyılarının devletin ileri gelenlerine verilmesi ile bölgede yer alan köşkler artmış, güzel bahçelerle Kağıthane bir yazlık dinlenme sitesi haline gelmiştir. Bu alan su ögesini yoğun olarak kullanan özenli bahçeler ve köşkler ile Osmanlı için peyzaj uygulamalarının örneklerini içinde barındırmıştır (http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%A2%C4%9F%C4%B1thane). Bugün çoğunluğu yok olan bu yapılar ve bahçelerin bir kısmının yeniden canlandırılması kentin su,bahçe ve mesire kültürünün canlanmasını da sağlayacaktır. Kentsel yeşil sistemin bir parçası haline gelecek bu yeni düzenlemeler su bilincinin geliştirilmesinde rol oynayacak ve kentsel belleği hayata geçirecektir. P4- Belgrad Ormanı Belgrad ormanı içinde yer alan su kemerleri ve isale hatları, Kemerburgaz’da yer alan Eğri Kemer Ekolojik Şok ile canlandırılacak Su Kültür Mirası içinde yer almaktadır. Belgrad ormanı içinde yer alan ve Nisan 2012’de üzerlerinde yer alan çatlakların verdiği zarar nedeniyle basında yer alan Ayvad ve Sultan Mahmut Bentleri acil olarak restore edilmesi gereken yapılardır. Halen su tutma işlevi görmekte olan Ayvad Bendi Kırkçeşme suyu bentleri diye anılan dört bentten biridir. 1765 yılında Sultan 3. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş, yüksekliği 13.45 m, uzunluğu 63.50 m, üst genişliği 5.50 ile 6.90 m aralığında ve göl hacmi 156 bin metreküptür. Kağıthane deresinin bir kolu olan Ayvad Deresi üzerindeki bendin çökmesi birikmiş suyun bir sel felaketine yolaçmasına neden olacaktır (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20395731.asp). Benzer bir tehlike taşıyan Sultan Mahmud Bendi Taksim suyu bentleri olarak anılan üç bentten biridir. ‘Yeni Bent’ olarak da bilinen Sultan Mahmud Bendi, Sultan 2. Mahmud tarafından 1839 yılında inşa ettirilmiş, yüksekliği 15.62 m, uzunluğu 101.55 m, üst genişliği 6.90 m ve göl hacmi 217 bin 500 metreküptür. Bu bentlerin restore edilerek hayatiyet kazanması, işlevlerini daha iyi şekilde yerine getirmesi aynı zamanda da orman içinde çizilecek bir su yapıları rotası içinde yerlerini alması önerilmektedir. Yapımı 1564’te tamamlanan 408 m uzunluğundaki Mimar Sinan eseri Eğri Kemer Kemerburgaz yolunun altından geçtiği, yerleşik alanlar ve Hamidiye Su Fabrikası tarafından sarmalanmış bir yapıdır. Altından geçen yol kemere ulaşımı kolaylaştırmakla birlikte hemen yanında yer alan fabrika kemerin algılanmasını engellemektedir. Su fabrikası ve kemer işlevlerinin birleştirilerek yetişkin ve çocuklara 22 12912 verilecek eğitimler için bir merkez olabilecek bu nokta halkın istanbul ve kaynak suları açısından bilinçlendirileceği bir merkez olarak değerlendirilebilir. Ekolojik Kışkırtma [Tüm Kentsel Yerleşik Alan] Mikro ölçekte yapılacak Su ile ilgili mikro-hidro müdahaleler kent içinde su ögeleri ve doğal yapıyı parklar ve yeşil alan sınırından çıkararak çatılara, cephelere taşımaktadır. Farklı yaklaşımı ile ekolojik açıdan kenti kışkırtarak dikkati doğal yapılara ve özellikle de SU ögelerine çekecektir. Önerilen çatı bahçeleri ve yeşil cepheler kent içinde yer alan yeşile farklı bir boyut katacak, aynı zamanda yağmur sularının toplanması, ısı adası etkisinin düşürülmesi ve kentsel mekanlara bioçeşitlilik kazandırılmasını sağlayacaktır. Kente doğal ögelerle estetik katacak, işlevinin yanı sıra kentsel kimlik açısından da katkıda bulunacaktır. Ekolojik kışkırtma eylemi özellikle çok yoğun yapılaşmış kentsel alanlarda, ama aslında tüm kentte uygulanabilir. Dolayısı ile eylem sadece Kağıthane - Cendere Aksından değil tüm kenti içine alacaktır. 5. SONUÇ: Ekolojik Bütünleşme Çevreye duyarlı olduğu uygulamaların tümü çözüm getirilmeye çalışılan sorunların arka planında yer alan ve ekolojik krizi tetikleyen nedenler ortadan kaldırılmadığı sürece doğal peyzajın korunmasından öteye geçemeyen bir savunma olarak kalacaktır. Bu anlamda yarışmaya konu olan yer benzeri kentlerin sıkışık dokusu içinde canlılığını zayıf bir şekilde sürdürmeye çalışan doğal alanların korunması ve yaşam döngüsüne katılabilmesi için çoklu bir bütünleşmenin sağlanması gerekmektedir. Kean Yang tarafından tanımlanan tasarım ve planlamada Bio Bütünleşme kavramı projenin konsept kararları açısından önemli bir açılım sağlamıştır. Yapılı çevre ve ekosistemler arasındaki bağlantıların ve karşılıklı bağımlılıkların yaratıcı bir şekilde uyarlanması gerektiğini belirten Yang [2012] bu bütünleşmenin Sistemik, Fiziksel, Zamansal olarak gerçekleşebileceğini vurgulamaktadır. Fiziksel bütünleşmeyi tasarlanan sistemin fiziksel varlığı ve kullanımını, yaşam çevrelerinin rehabilitasyonu, biyoçeşitliliğin arttırılması, zarar gören ekosistemlerin onarılması, vs. olarak tanımlayan Yang sistemik bütünleşmeyi tasarlanan sistemlerin süreç ve işlevlerinin ekosistemlerin süreç ve işlevleriyle bütünleşmesi, biyosfer (hava, su, toprak) içinde özümsenmesi olarak ele almaktadır. Zamansal bütünleşmesi ise tasarlanan sistemde doğal çevre ve kaynaklarının gelecek nesillerinde yararlanabileceği şekilde kullanılması ve korunmasına dayandırmaktadır [Yang, 2012]. 23 12912 Ekolojik tasarımın mantıksal olarak kurgulanmasını Özkeresteci [2011, ss:82-83], kavrama-kurgulama-tasarlama [üst ölçek planlama] - değerlendirme olarak 4 lü basamak içinde tanımlamaktadır. 1.Ekosistemleri kavramak, 2. İçinde bulunulan ekosistemi ve yeni yaratılacak ekosistemi kurgulamak, 3.Ekolojik tasarım ve planlama (Tasarım ve planlama yoluyla doğal koruma sağlamak) ve 4.Ekolojik değerlendirme, Yapılan tasarım ve planlama çalışmaların toplum ve çevre yararı çerçevesinde değerlendirilmesi olarak belirtilmiştir. Bu noktada projenin önerdiği Ekolojik Bütünleşme yaklaşımı söz konusu alanların geleceğini ekolojik olarak planlarken bağlantısallık, biyoçeşitlilik, işlevler ve süreçleri geliştirmeyi hedeflemektedir. Ekolojik dengenin korunabilmesi için proje alanında özgün ekolojik profilin mevcudiyetini muhafaza ettiği yerlerde korunması kaybedilen yerlerde ise yeniden canlandırılması gerekmektedir. Projenin önerdiği eylemler benzer eylem adımları tanımlayarak sırasıyla, ilk etapta tespitler daha sonra tasarım ve en son uygulama adımlarını tanımlamaktadır. Proje çerçevesi Kağıthane – Cendere aksı için etkin bir planlama yaklaşımı ve alt ölçeklerde tasarım modelleri önermektedir. Tasarım’da Mavi Koridorlar Önerilen ekolojik planlama ve tasarım yaklaşımının strüktürü çalışma alanın fiziksel durumuna dair kronolojik bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. Vadinin su kıyıları ve etkileşim içinde olduğu diğer doğal alanlarda yaşanan bozulma ve yoksullaşmaların yapılan müdahaleler ve denetimsiz değişim sürecinden kaynaklandığı pek çok araştırma üzerinden edinilen ortak bilgidir. Dere ve kolları ile Cendere Vadisi sahip olduğu su ve kıyı yapısına dair hem doğal hem de kültürel mirasının neden çok çok küçük bir parçasını bugüne taşıyabildiği kronolojik olarak gözlemlenebilmektedir. Ekolojik bütünleşme amaçlı tasarımda atılacak ilk adım, yapılı çevrenin fiziksel yerleşimini ve zemin üzerinde aldığı biçimi, içinde bulunduğu ekosistemlerle bütünleştirmektir [Yang, 2012, 128]. Projenin önerdiği eylemlerin ilk adımları da mevcut durumun tespiti ve söz konusu su varlığının konumlandırılması olarak tanımlanmıştır. Yang [2012] kentsel alandaki mevcut doğal ekosistemlerin tanımlanıp sürdürmesi gerektiğini ve bölgenin doğal çevre ve ekolojik bağlantılarının bütünlüğünün korunması gerektiğini belirtmektedir. Proje yaklaşımının önerdiği SU odaklı bir canlanma ve kentin SU’yu ile buluşması, Su kaynaklarını koruması ve yeşil sistem ile birleşen SU ögelerinin kentin içine sızarak kenti canlandırması tasarım yaklaşımının özü olarak tanımlanabilir. Tabii ki uygulama aşamasında mevcut ekosistemlerin tespit edilmesi gerektiğine deyinilmiştir. Proje eylemlerine geçildiğinde, özellikle yerleşim planında, arazi içinde kilit önem taşıyan ekolojik koridorlarda istenmeyen kesintilerden, arazinin sel ve erozyona açık 24 12912 kısımlarında yeni geçirimsiz yüzeylerden kaçınılmalı ve doğal bitki örtüsü çeşitliliği, doğal drenaj kanalları ve toprak etkenleri dikkate alınmıştır [Yang, 2012, 155]. Özellikle Ekolojik Sınırlama eylemi içinde peyzajdaki mevcut ekolojik süreklilik korunmaya çalışılmış ya da peyzaj köprüleri v.s. öğelerle yeni ekolojik koridorlar oluşturmak için arazi topografyasındaki fırsatlardan yararlanılmalıdır. Buradaki ekolojik yöntem peyzajdaki doğal biçimi algılamak üzere kullanılmaktadır. Cendere Vadisi ve devamında Haliç’in özgül koşulları içinde bio bütünleşme, doğal ortamın kentleşmiş parça ile olan kesitinde ortaya çıkan bozulmaların rehabilitasyonuna dönük ele alınmaktadır. Proje çerçevesinde getirilen öneriler de canlılığını ve karakteristik yapısını önemli ölçüde kaybeden ve kaybetmek üzere olan alanlarda mevcut ekosistemlerin galvanize edilerek sürekliliğinin sağlanmasını içermektedir. “Paquot, [2011, ss:68] tarafından ‘devinimsiz olanı bir şekilde harekete geçirmek… yitip gitmekte olana yaşam sunmak’ olarak tanımlanan Galvanize etmek; Planlama ve tasarım konsepti çerçevesinde çalışma alanında belirlenen odaklar arasında en çok sayıda kullanılabilir ilişki yaratılmasının sağlanması ediniminin karşılığı olarak gösterilebilir. Sonuç olarak Cendere vadisi önerilen Ekolojik Bütünleşme yaklaşımı çerçevesinde kent ve doğanın bir araya geldiği ve bu birlikteliğin su kanalları sistemi ile pekiştirilerek canlandırıldığı bir ortam ortaya koymakta, bunun için fiziksel müdahale eylemleri tanımlamaktadır. SU ögelerinin desteği ile canlandırılan kentsel alanlar başta su olmak üzere doğal kaynaklarını koruyarak geleceğe taşıyan, kent kimliği ve yaşam kalitesi açısından üst düzeyde mekanlar olarak geleceğe ilerleyecektir. Kaynakça: Çeçen, K. 1994. İstanbul’da Tarihi Su Tesisleri ve Bunların Teknik Yönden Değerlendirilmesi, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Su ve Toprak Kaybı Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bildiriler Kitabı. Ankara, 1994, Ankara: T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Yayını, s.3-22. Çeçen, K. 1996. Roma Su Yollarının En Uzunu, İstanbul: Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. Yayını, İstanbul. Çeçen, K. 1999. İstanbul’un Osmanlı Dönemi Suyolları, İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi [İSKİ] Yayını, Renk Ajans Basım Yayın. 25 12912 Gülmez, G. ve Aysel N. 2008.Tarihi Bir Su Yapısı: Eğrikapı Maksemi. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü DSİ II. Bölge Müdürlüğü Tarihi Su Yapıları Konferansı Bildiriler Kitabı. İzmir, 26-27 Haziran 2008, İzmir: T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü DSİ II. Bölge Müdürlüğü Yayını. Kıyı Kanunu Yönetmeliği. Erişim Yeri: http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/790.html [Erişim tarihi: 08.07.2012]. Kostof, S. 1991. The City Shaped : Urban Patterns And Meanings Through History, London: Thames and Hudson. Ödekan, A. 2000. Doğadan Endüstrileşmeye. İstanbul Dergisi 34, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, s.80-85. Özkeresteci, İ. 2007. Ekolojik Mimariyi Bilimsel Anlayış İle İlişkilendirmeye Yönelik Bir Deneme. İçinde: Hegel, H., Yaşar ve H, Volkan, İ. Ekolojik Mimarlık ve Planlama Ulusal Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Antalya, 27-28 Nisan 2007, Antalya: Mimarlar Odası Antalya Şubesi Yayını, s:80-85. Paquot, T. 2011. Şehirsel Bedenler, İstanbul: Everest Yayınları. Sılaydın Aydın, B. 2010. Su Çerçeve Direktifi’nin Kentsel Planlama Açısından Değerlendirilmesi ve Su Koruma Mevzuatına Dönük Öneriler, Planlama Dergisi, Ankara: TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, Sayı 49. s.33-41. Şahin, G. 2010. 1.Oturum: Dünyada ve Türkiye’de su kaynakları ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki beklenen etkileri, Uluslararası Su Hakkı Sempozyumu, İstanbul: Sosyal Değişim Derneği Yayını. van Wijk, F.J.; de la Haye, M.A.A.; Hehenkamp, M.J.; de Bruin, E.F.L.M.; Schelleman, F.J.M. 2003. Su Çerçeve Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’nin Türkiye’de Uygulanması, Erişim Yeri: http://web.adu.edu.tr/user/odurdu/absudirektifi.pdf [Erişim tarihi: 08.07.2012]. URL-1: 2011, Green Roof Trend, Home Deco Gallery [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://homedecorgallery.info/tag/green-roof/ [Erişim tarihi: 10.09.2012]. URL-2: Alter, B. 2009. Chelsea Flower Show Goes From the Ridiculous to the Sublime [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://media.treehugger.com/assets/images/2011/10/box-tall.jpg, [Erişim tarihi: 10.09.2012]. 26 12912 URL-3: Başak Peyzaj [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://basakpeyzaj.com/default.aspx?action=icerik&cmd=hizmetlerimiz&tag=dikeybahce, [Erişim tarihi: 10.09.2012]. URL-4: Buildingdiy [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.buildingdiy.com/green-verticalgarden.htm, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-5: Central Ohio Rain Gardens [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.centralohioraingardens.org/ [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-6: City of Madison [çevrimiçi] http://www.cityofmadison.com/engineering/stormwater/raingardens/terraceraingarden s.cfm, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-7: Civil Engineer Link [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://civilengineerlink.com/wpcontent/uploads/2011/01/green-roof1.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-8: Çatıcı [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://www.catici.biz/wpcontent/uploads/2011/11/yesil-cati-sistemleri3.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-9: Dekorasyon [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://dekorasyon.kadin.ca/cilgin-dikeybahce-modelleri/dikey-bahce-cephe-tasarimi/, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-10: Designing Our Future: Sustainable Landscapes [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.asla.org/sustainablelandscapes/raingarden.html [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-11: Design Squish [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.blog.designsquish.com/index.php?/site/vertical_gardens_renaissance/, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-12: Digital Learning Foundation [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://digitallearningfoundation.org/content/15-living-walls-vertical-gardens-sky-farms, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-13: Ecogeek [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://www.ecogeek.org/architecture/894 [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-14: ESI Info [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.esi.info/detail.cfm/MarshallsLtd/Mini-Beany-combined-kerb-and-drainage/_/R-24491_HX59HT [Erişim tarihi: 01.09.2012]. URL-15: Georgetown Waterfront Park [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.georgetownwaterfrontpark.org/2009/06/rain-garden/ [Erişim tarihi: 11.09.2012]. 27 12912 URL-16: Green Over Grey [çevrimiçi]. Erişim yeri: .http://greenovergrey.com/livingwalls/what-are-living-walls.php, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-18: Green Water Infrastructure [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://thinkgwi.com/2011/01/12/rain-gardens-bioswales-presentation/ [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-19: Habitat [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://inhabitat.com/lifewall-modular-verticalgarden-panels-clean-the-air/, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-20: Haven Gateaway [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.havengateway.org/utils/imagevariation/674/45cb3b49e1f430a34e68b8ad9 31c3be4/image.jpg, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-21: Home Inspiration [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://homeinspirations.net/vertical-garden-to-unify-home-with-thenature.html/vertical-garden-project, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-22: Intercon [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://progressivetimes.files.wordpress.com/2010/10/newyork_roof_gardens__origina l.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-23: Kılıç, A. 2004. Su Yolları ve Su-Yolcu Esnafına Dair Bazı Tespitler, s.175188, Erişim Yeri: http://acikarsiv.ankara.edu.tr/eng/browse/2253/, [Erişim tarihi: 01.07.2012] URL-24: Minus 25 [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.minus25.com/dikey-bahceler, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-25: Neighbourhood Nursery [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://neighborhoodnursery.com/rain-gardens/ [Erişim tarihi: 10109.2012]. URL-26: New York State Department of Enviromental Conservation [çevrimiçi] http://www.dec.ny.gov/public/44330.html [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-27: Peyzajist [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.peyzajist.com/wpcontent/uploads/2009/09/72647.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-28: Rugrets Gardens [çevrimiçi] http://rutgersgardens.rutgers.edu/RainGarden.html [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-29: Science and Engineering at The University of Edinburgh [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://www.geos.ed.ac.uk/homes/s9639931/Research/, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-30: Smeedan Foreman [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.smeedenforeman.co.uk/images/leith.jpg, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. 28 12912 URL-31: Storm Management [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.esf.edu/ere/endreny/GICalculator/RainGardenIntro.html, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-32: The Local Government & Municipal Knowledge Base [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://www.lgam.info/queensland-urban-drainage-manual, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-33: The Urban Report [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://urbanreport.files.wordpress.com/2011/09/a04x1092redaugustenborg.jpg, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-34: The Urban Report [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://urbanreport.files.wordpress.com/2011/09/sweden-denmark-389.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-35: The Work of Eco Club at Bushloe High School [çevrimiçi]. Erişim Yeri: http://ecoclubatbushloe.files.wordpress.com/2011/07/20110702-081309.jpg, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-36: Turner,T. 2009, Urban Drainage Systems and Landscape Architecture [çevrimiçi]. Erişim yeri:http://www.gardenvisit.com/blog/2009/10/01/suds-lid-wsudurban-drainage-systems-and-landscape-architecture/, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-37: United States Enviromental Protection Agecy [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.epa.gov/ord/gems/scinews_network-news.htm [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-38: Water Shed CO. [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.watershedco.com/wetlands/meridian.php [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-39: Wilkinson Enviromental [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.gwhpavingservices.co.uk/suds.php [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-40: Wilkinson Enviromental [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.wilkinsonenv.co.uk/wp-content/uploads/Swale.jpg, [Erişim tarihi: 11.09.2012] URL-41: Wikipedia [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Green_City.jpg [Erişim tarihi: 11.09.2012]. URL-42: Yeba Dış Mekan Tasarımı [çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.yebadismekan.com/link2.html, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. 29 12912 URL-43: Wikipedia [Çevrimiçi]. Erişim yeri: http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%A2%C4%9F%C4%B1thane. [Erişim tarihi: 12.09.2012]. URL-44: Hürriyet Gazetesi[Çevrimiçi]. Erişim yeri: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20395731.asp [Erişim tarihi: 12.09.2012]. Yang, K. 2012. Eko Tasarım: Ekolojik Tasarım Rehberi, İstanbul: Yapı Endüstri Merkezi Yayını. Yazman, D. 2011. Su Yolunu İstanbul’da Bulur, Erişim yeri: http://v3.arkitera.com/h62667-su-yolunu-istanbulda-bulur.html, [Erişim tarihi: 11.09.2012]. 30