1.BAHŞİŞ 10 yaşındaki bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen
Transkript
1.BAHŞİŞ 10 yaşındaki bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen
DEĞERLER EĞİTİMİ ŞUBAT 2013 DEĞERLERİMİZİ ÖĞRENELİM, DEĞERLERİMİZİ YAŞAYALIM… 1.BAHŞİŞ 10 yaşındaki bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu. Çocuk sordu: “Çikolatalı pasta kaç para?” “5 lira!”Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: “Peki dondurma ne kadar?” “3,5 lira” dedi garson kız sabırsızlıkla. Dükkânda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki... Çocuk parasını bir daha saydı ve “Bir dondurma alabilir miyim lütfen?” dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşları ile temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bahşiş olarak bıraktığı 1,5 lira duruyordu. 2. DOROTHY Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: “Her gün okulu temizleyen hizmetli bayanın adı nedir?” Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Bayanı yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. Yaşı 50’lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki! Son soruyu yanıtsız bırakıp kâğıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.” Tabii dahil” dedi, hocamız.” İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve ‘Merhaba’ demeniz gerekse bile…” Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. O hizmetli bayanın adını da… Dorothy idi. 3. KARINCA Bir fıçının içine bir karınca düşmüş. Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş… Ne işin var senin burada demiş, karıncayı ezmiş yok etmiş. Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş... Kimseye zararın yok sevimli hayvan, hadi fıçıda yaşa, demiş. Bir insan gelmiş fıçının başına. Karıncayı görmüş… Bir kaşık şeker serpmiş fıçının içine, yesin diye. Bu üç insan kim mi? Birincinin adı Bencil. İkinciyi Hoşgörü diye çağırıyorlar, Üçüncü mü? O Sevgi işte! DEĞERLER EĞİTİMİ ŞUBAT 2013 DEĞERLERİMİZİ ÖĞRENELİM, DEĞERLERİMİZİ YAŞAYALIM… 4.BİR YEMEK TARİFİ Bir bardak dolusu gülümseme ile başlayın, Bir kap dolusu dostluk ilave edin, Bir tutam yumuşaklık ve biraz da nezaket tozu ile kabartın, Bir kaşık ümit, Bir büyük porsiyon yardımlaşma, Çok miktarda ılım ve bir tutam alçakgönüllülük ile çırpın. Kuvvetlendirmek için de bir çorba kaşığı güvene ihtiyacınız olacak. Bir sadakat kasesi içinde biraz aklı selim ve birkaç damla hoşgörüyü azar azar ilave ederek sevgi ile karıştırın. İki kaşık gülücük, bir kaşık sabır ve bir tutam övgü ilave edin. Şevk ile hiç durmadan karıştırın ve şükran ile tatlandırın. Yemeğin adı mı? İNSANLIK !!! 5.EMPATİ Yağmurlu ve soğuk bir kış günü, yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldı. "Eski gazeteniz var mı, bayan?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de size kakao yapayım." dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işleri yapmaya koyuldum. Oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti. Bir an kafamı uzattım içeriye, küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. "Zengin mi? Yo hayır!" diye cevaplarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım." dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler. Başımızı sokacak evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi, bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya; unutuveririm ne denli zengin olduğumu. Siz sakın unutmayın ne kadar zengin olduğunuzu... Ben unutmayacağım.