Tam Metinler Kitabı - Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
Transkript
Tam Metinler Kitabı - Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
ùubat 2016, Ankara Bu kitap, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel AraútÕrma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafÕndan, Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ (5162) için Bilimsel ToplantÕ Düzenleme Deste÷i kapsamÕnda sa÷lanan kÕsmi mali destek ile basÕlmÕútÕr. Konferans hakkÕnda ayrÕntÕlÕ bilgi, http://www.hips.hacettepe.edu.tr/ adresindeki TNBK-2015 sekmesindeki ba÷lantÕlardan alÕnabilir. ISBN: 978-975-491-419-1 Elma Teknik BasÕm MatbaacÕlÕk Ldt. ùti tarafÕndan basÕlmÕútÕr. øvedik OSB MatbaacÕlar Sitesi 1516/1 Sok. No: 35 Yenimahalle /Ankara Tel: 0312 2299265 web: www.elmateknikbasim.com Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Önsöz Ana temasÕ, “YarÕm asÕrlÕk demografik araútÕrma deneyimi ile Türkiye’de nüfus politikalarÕnÕn dünü, bugünü ve yarÕnÕ” olarak belirlenmiú olan Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, ilki 1968 yÕlÕnda (Türkiye Nüfusbilim KonferansÕ), ikincisi 1975 yÕlÕnda (Türkiye økinci Nüfusbilim KonferansÕ) ve üçüncüsü de 1997 yÕlÕnda (Üçüncü Ulusal Nüfusbilim KonferansÕ) gerçekleútirilen konferans serisinin dördüncüsü olarak 5-6 KasÕm 2015 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi SÕhhÕye Yerleúkesi’ndeki Kültür Merkezi’nde gerçekleútirilmiútir. Türkiye çok güçlü bir demografik araútÕrma gelene÷ine sahiptir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün öncülü÷ünde baúlatÕlan demografik araútÕrmalarÕn 1968 yÕlÕndan beri her beú yÕlda bir yapÕldÕ÷Õ görülmektedir. Bu kapsamda yine Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü gerçekleútirilen 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA-2013), demografik araútÕrmalar serisinin onuncu araútÕrmasÕdÕr. Son 47 yÕlda gerçekleútirilen demografik araútÕrmalarÕn gösterdi÷i demografik e÷ilimler bir bütün olarak de÷erlendirildi÷inde, Türkiye’nin 2000’li yÕllardan baúlayarak yeni bir demografik rejime girdi÷i görülmektedir. Cumhuriyet’in ilanÕ ile baúlayan ve günümüze kadar devam eden süreçte sosyo-ekonomik alanda ve özellikle son yÕllarda anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ göstergelerinde gözlenen olumlu geliúmeler beú yaú altÕ çocuk ölümlerinin ve kadÕn baúÕna düúen do÷um sayÕsÕnÕn önemli ölçüde azalmasÕna yol açarak Türkiye’yi Demografik Dönüúüm KuramÕ’nda sözü edilen üçüncü yani son aúamaya taúÕmÕútÕr. Demografik dönüúümün bu aúamasÕnda Türkiye nüfusu artÕk yüksek do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕna sahip genç bir nüfus olmaktan çÕkarak, düúük do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕna sahip ve gittikçe yaúlanan bir nüfusun özelliklerini kazanmaktadÕr. Bu nedenle, Türkiye’nin dönüúmekte olan demografik yapÕsÕnÕn demografik araútÕrmalar serisinin 45. yÕlÕnda, mevcut veri kaynaklarÕ kullanÕlarak incelenmesi ve bu dönüúüme neden olan faktörlerin ortaya konulmasÕ kaçÕnÕlmaz bir gereklilik olarak ortaya çÕkmaktadÕr. Bu gereksinimden yola çÕkÕlarak gerçekleútirilmiú olan “Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ”nÕn temel amaçlarÕndan birincisi Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik dönüúümü ve bu dönüúüme katkÕda bulunan sosyo-ekonomik faktörleri bir arada ele alarak Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik dönüúümün dünü ve bugünü yanÕnda yarÕnÕnÕ da de÷erlendirerek gelecekteki demografik yapÕsÕna iliúkin çÕkarsamalarda bulunmak ve yapÕya uygun nüfus politikalarÕnÕ tartÕúmak olmuútur. Konferans konularÕ bir bütün olarak dikkate alÕndÕ÷Õnda, konferansta demograflarÕn yanÕsÕra ulusal ve uluslararasÕ alanda sosyoloji, antropoloji, iktisat, çalÕúma ekonomisi, úehir ve bölge planlamasÕ, istatistik, co÷rafya, matematik, yöneylem, kadÕn çalÕúmalarÕ, sosyal politika ve sa÷lÕk alanlarÕnda çalÕúan akademisyenlerin, kamu ve özel sektör çalÕúanlarÕnÕn bir araya gelerek Türkiye’nin demografik yapÕsÕnÕ ve bu yapÕdan etkilenen ya da bu yapÕyÕ etkileyen tüm süreçleri ve bu süreçlerin sonucu olarak úekillenmesi beklenen nüfus politikalarÕnÕ tartÕúma imkanÕ bulmuúlardÕr. Konferansta 14 sözel sunum oturumu; 1 poster oturumu ve 2 panel oturumu gerçekleútirilmiútir. Bu oturumlarda 112 farklÕ akademisyen tarafÕndan 78 farklÕ tebli÷ sunulmuútur. Bu kitapta ise, konferansta sunumu yapÕlan 29 tebli÷in tam metni yer almaktadÕr. Di÷er tebli÷lerin yazarlarÕ, ya tebli÷lerinin tam metin olarak yazÕmÕnÕ tamamlayamadÕklarÕ için ya da tam metinlerinin bilimsel dergilerde makale olarak veya baúka kitaplarda kitap bölümü olarak yayÕnlanmasÕnÕ tercih ettikleri için tebli÷lerinin tam metinlerini göndermemiúlerdir. KonferasÕn gerçekleúmesine katkÕda bulunan Konferans kurullarÕnda yer alan tüm akademisyenlere, Baúta Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. A. Banu Ergöçmen olmak üzere Enstitümüzün tüm akademik ve idari personeline, konferansÕn gerçekleúmesi için kÕsmi mali destek sa÷layan Hacettepe Üniversitesi Bilimsel AraútÕrma Projeleri Koordinasyon Birimi’ne ve konferansa davetli olarak ya da sözel ve/veya poster sunumu ile katkÕda bulunan tüm akademisyenlere teúekkür ediyorum. Prof. Dr. øsmet Koç Konferans Düzenleme Komitesi BaúkanÕ TebliŒ Metinleri KitabŦ i Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Düzenleme Komitesi Üyeleri ve Konferans SekreteryasÇ AdÇ SoyadÇ ÜnvanÇ Kurumu Düzenleme Komitesi G ǤǤ o G ǤǤ o ǤǤ Go ºÇ ǤǤ o Ú ǤǤ o ǤYò ǤǤ o ǤòÇ ǤǤ o . ǤǤ o ǤǤ o Konferans SekreteryasÇ .º YºǤ ÚǤǤ o ºÇ Ǥ ÚǤǤ o çYÚ Ǥ ÚǤ o Ǥ ÚǤ o Ǥ ÚǤ o Ǥ ÚǤ o Bilimsel DanÇçma Kurulu Üyeleri AdÕ SoyadÕ Ahmet øçduygu A. Sinan TürkyÕlmaz Alan Duben Arma÷an TarÕm Aykut Toros Banu Ergöçmen E. Murat Özgür Ercan TatlÕdil Hakan MÕhçÕ Helga TÕlÕç øhsan Bulut øsmail Coúkun øsmet Koç Mehmet Meder Meltem DayÕo÷lu Nurúen Adak Ruhi Köse Talip Küçükcan Tülin øçli Alanur Çavlin Ali Berker Ali Kemal Özcan Cahit Aslan Ertan Gökmen ølknur Yüksel ønsan TunalÕ Mehmet Ali Eryurt Musa Yavuz Alptekin Nalan Yetim ùeref Uluocak Oltan Evcimen Sinan Zeynelo÷lu ùahin Do÷an ùeref Hoúgör Yaprak Civelek ii TebliŒ Metinleri KitabŦ ÜnvanÕ Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Doç. Dr. Y.Doç. Dr. Y.Doç. Dr. Y.Doç. Dr. Y.Doç. Dr. Y.Doç. Dr. Kurumu Koç Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi østanbul Bilgi Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Yeditepe Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Ankara Üniversitesi Ege Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi ODTÜ Atatürk Üniversitesi østanbul Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Pamukkale Üniversitesi ODTÜ Akdeniz Üniversitesi Yüzüncü YÕl Üniversitesi Marmara Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi TODAø Tunceli Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Celal Bayar Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Koç Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Karadeniz Teknik Üniversitesi Mersin Üniversitesi Onsekiz Mart Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Gaziantep Ünivesitesi Karatekin Üniversitesi Baúkent Üniversitesi Arel Üniversitesi Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 øçindekiler Önsöz Konferans Düzenleme Komitesi ve Bilimsel DanÕúma Kurulu Üyeleri Listesi øçindekiler Bölüm I Do÷urganlÕk ve Aile PlanlamasÕ 1. Do÷urganlÕk KararlarÕ, AkÕlcÕ Seçim ve Türkiye'de Nüfus PolitikasÕ Aykut Attar Tanzanya’da KadÕnÕn Do÷um Kontrol Yöntemlerini Kullanma Seçiminde Erkek Hakimiyetinin Etkisi ølgi Bakiye Bozda÷ Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eúit(siz)li÷i ve Do÷urganlÕk Ezgi Berktaú 2. 3. Bölüm II. Demografi, øúgücü ve Yoksulluk 1. Türkiye’de E÷itim ve Medeni Durumun KadÕnlarÕn ÇalÕúma Yaúam Beklentisi Üzerindeki Etkisi Merve Nezihe Özer, Mehmet Ali Eryurt Türkiye’de Yoksullu÷un AzaltÕlmasÕnda Demografik KazancÕn Önemi Tolga Kabaú, Ediz Deniz KandÕr Türkiye’de øúgücüne KatÕlÕma Etkisi AçÕsÕndan “AúÕrÕ E÷itimli” Genç øúsizlik Rifat YÕldÕz, Kamil Ufuk Bilgin 2. 3. Bölüm III. Aile, Evlilik, YaúlÕlÕk ve KuúaklararasÕ øliúkiler 1. Generations, The Elderly And Social Policy: Theoretical And Comparative Issues, Turkish Realities Alan Duben Changes In The Direction Of Intergenerational Support Flows In Turkey: Evidence From Turkey Family Structure Survey, 2006 And 2011 IúÕl Bayraktar, øsmet Koç Modernleúmenin ùekillendirdi÷i Yeni YaúÕlÕk Profili ve Türkiye’deki YaúlÕlÕk Olgusu Ünal ùentürk Ailenin KorunmasÕnÕ Sa÷layan DayanÕúma Örüntüleri øle Toplumsal Cinsiyet Eúitsizli÷i Temelli KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet ArasÕndaki øliúkinin Çocuk Gelinler Sorunu AçÕsÕndan Analizi: Bir Ön ÇalÕúma Ayúe Çetinkaya AydÕn AynÕ Kan FarklÕ Dünyalar: Muhafazakar Aile ve Gençleri Feyza Kara Türkiye’de Türk-Kürt KültürlerarasÕ Evlilik E÷ilimleri: 19932008 Ayúe Gündüz Hoúgör, Joroen Smits Türkiye’de Aile YapÕsÕndaki De÷iúim ve Do÷urganlÕ÷Õn Düúüúü Mehmet Fatih Aysan 2. 3. 4. 5. 6. 7. Bölüm IV. Nüfus Co÷rafyasÕ ve Göç 1. Kentsel Dönüúüm Sürecinde Yok Olan Mahalle Kültürü: SarÕgöl Mahallesi (ùen Mahalle) Örne÷i Taner KÕlÕç, Seçkin Hardal Sayfa No i ii iv TebliŒ Metinleri KitabŦ 1 21 31 41 67 79 87 103 115 127 137 147 155 169 iii Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2. Co÷rafi Bölgelerin Suçlar AçÕsÕndan Kointegrasyon Analizi: Türkiye Örne÷i Yunus Emre Karamano÷lu KÕrsal Alanlarda UlaúÕm Yoksunlu÷u ve Göç øliúkisinin Bilecik Örne÷inde Analizi Erdal Karakaú, Öznür Akgiú Zorunlu Ev Sahipli÷i Sürecinden Komúuluk øliúkisine: Yerel HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara KarúÕ YaúantÕ, AlgÕ, Tutum ve Beklentilerinin Tespiti, Adana Örne÷i Cahit Aslan 3. 4. Bölüm V. Etnik Demografi ve Co÷rafya 1. Etnisite ÇalÕúmalarÕ: Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü GürpÕnar OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e Nüfus PolitikalarÕ ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü GürpÕnar 1927-65 Ana Dil HaritalarÕ ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü GürpÕnar 2. 3. Bölüm VI. Paleodemografik ÇalÕúmalar 1. Neolitikten Günümüze Eski Anadolu ToplumlarÕnda Yaúam Uzunlu÷u Mehmet Sa÷Õr, Baúak Koca Özer, øsmail Özer, Erksin Güleç Paleodemografik ÇalÕúmalarda Diúlerden YararlanÕlarak YapÕlan Yaú Belirleme MetodlarÕ Seçil Sa÷Õr 2. Bölüm VII. Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve RefahÕ 1. Fiziki Büyüme ve Çocuk Geliúim De÷iúkenlerinin SosyoEkonomik Düzey AçÕsÕndan Okul Öncesi Dönem ÇocuklarÕnda De÷erlendirilmesi Baúak Koca Özer, Müdriye YÕldÕz BÕçakçÕ, Ece Özdo÷an Özbal, Neriman Aral, Ayúegül Özdemir, Cansev Meúe, Sibel Önal, Sebahat Aydos Türkiye’de Anne Sütü ile Beslenmesi Süreleri ve Süreyi Etkileyen Faktörler Emel Baúar Yoksulluk ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri ùükrü Hatun 2. 3. Bölüm VIII. Nüfusbilimde Nitel Yöntemler 1. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmalarÕnda Niteliksel Yöntem KullanÕmÕnÕn KatkÕsÕ F. BelkÕs Kümbeto÷lu Ulusal Nüfus AraútÕrmalarÕnda Niceliksel Yöntem Hâkimiyeti Ve Söylem Memnuniyeti Yaprak Civelek 2. Bölüm IX. Yaúam Beklentisi ve Ölümlülük 2. The Impact of Competing Risks of Death on Gains and Loses in Life Expectancy in Turkey Dilek Torun Antropolojik Perspektifte ønsanda Ömür Uzunlu÷u Gülüúan Özgün BaúÕbüyük, Gamze Sönmez 3. iv TebliŒ Metinleri KitabŦ Sayfa No 177 199 207 233 247 271 285 297 305 315 329 335 345 353 367 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 DOöURGANLIK KARARLARI, AKILCI SEÇøM VE TÜRKøYE'DE NÜFUS POLøTøKASI M. Aykut Attar, Hacettepe Üniversitesi øktisat Bölümü Özet Giriú: Türkiye'de 2008 yÕlÕndan beri süregelen “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕ, 2015 yÕlÕnda yeni bir boyut kazanmÕútÕr. Yürürlükteki mevzuat, 15 MayÕs 2015 günü ve sonrasÕnda do÷um yapan annelere, úimdiki çocuk sayÕlarÕna göre ve bir defaya mahsus olmak üzere, 600 TL'ye varan ödemeler yapÕlmasÕnÕ hükme ba÷lamÕútÕr. Amaç: Bu çalÕúmanÕn amacÕ, do÷um yardÕmÕ gibi bir transferin, yeni aile kurmuú olan gençlerin sahip olmayÕ seçecekleri çocuklarÕn sayÕsÕ üzerinde önemli bir etkisi olup olmayaca÷Õna yönelik bazÕ niceliksel sonuçlar ortaya koymaktÕr. Yöntem: ÇalÕúma, üç aúamadan oluúmaktadÕr: Birinci aúama, do÷urganlÕk kararlarÕnÕn akÕlcÕ seçim ile belirlendi÷i bir sürekli-zaman çakÕúan-kuúaklar modeli kurmaktadÕr. økinci aúama, yeni aile kurmuú olan gençleri üç çocuk yapmaya teúvik edecek en düúük yardÕm ve en yüksek tüketim düzeylerini hesaplamaktadÕr. Üçüncü aúama, hesaplamalarÕn ne ölçüde duyarlÕ oldu÷unu araútÕrmaktadÕr. Bulgular: ÇalÕúmanÕn üç ana bulgusu úunlardÕr: Birincisi, mütevazÕ bir do÷um yardÕmÕ, ancak ve ancak, düúük düzeyde hanehalkÕ geliri elde eden ve do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer almadÕ÷Õ durumda bile iki çocuk sahibi olmayÕ tercih edecek bir aileyi teúvik edebilmektedir. økincisi, do÷um yardÕmÕ alarak üçüncü çocu÷a geçen bir aile, görgül yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalmaktadÕr. Üçüncüsü, sonuçlar, yaúam beklentisi ve emeklilik yaúÕ ile enflasyon ve iktisadi büyüme oranlarÕna karúÕ duyarlÕ de÷ildir. Sonuç: øktisadi büyümenin devam edece÷inin öngörüldü÷ü ça÷daú bir ekonomide, genç bireyleri akÕlcÕ biçimde üç çocuk yapmaya teúvik edecek transferler, ya kamu bütçesince karúÕlanamayacak kadar astronomiktir, ya da yoksulluk sorununu derinleútirebilece÷i için arzu edilir de÷ildir. AkÕlcÕ seçime dayanan bir iktisadi nüfusbilim, “Do÷urganlÕ÷Õ nasÕl yükseltiriz?” sorusuna “Böyle de÷il!” yanÕtÕnÕ vermektedir. FERTILITY DECISIONS, RATIONAL CHOICE AND POPULATION POLICY IN TURKEY Abstract Introduction: “At least three children!” debate in Turkey, ongoing since 2008, has gained a new dimension in 2015: The current legislation allows for those giving birth to after May 15, 2015 to get a one-time cash transfer up to 600 TL depending on the total number of children. Objective: The objective of this paper is to present some quantitative results regarding the question of whether such cash transfers would have a significant effect on the number of children the young people will choose. Method: The paper has three main steps: The first step constructs a continuous-time, overlappinggenerations model where fertility decisions are taken via rational choice. The second step computes minimum levels of cash transfers that effectively incentivize young people to have three children and maximum consumption levels associated with this choice. The third step implements a sensitivity analysis. Results: Three main results of the paper are as follow: First, a modest cash transfer can only incentivize a poor couple and only if they already have a preference for two children. Second, a hypothetical family getting the cash transfer to have the third children remains below the empirically measured poverty lines. Third, these results are not sensitive to the life expectancy, the retirement age, the inflation rate, and the growth rate of real per capita incomes. Conclusion: In a modern economy for which it is expected that growth would continue, the cash transfers that can incentivize young couples to have three children are either astronomically large because of budgetary reasons or undesirable as they deepen the poverty problems. Faced with the question of “How can we boost fertility?,” an economic demography building on rational choice replies “Not simply by these modest cash transfers!” Tebli÷ Metinleri KitabÕ 1 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1. Giriú Türkiye’nin nüfusu yaúlanmaya devam etmektedir. Geçti÷imiz yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnÕn baúÕndan bu yana, toplam do÷urganlÕk hÕzÕ (TDH) ve ölümlülük hÕzlarÕ çarpÕcÕ biçimde düúmüútür ve düúmeye devam etmektedir. Yaúam beklentisi ve ortanca yaú gibi bazÕ temel nüfusbilim göstergelerindeki artÕúlar, bu nüfus yaúlanmasÕnÕn tanÕmlayÕcÕ unsurlarÕndan olmuútur. Türkiye’nin nüfusbilimsel geçiú süreci, di÷er ülkelerin deneyimleri ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, tipik bir nüfusbilimsel geçiúe büyük ölçüde uymakta ve böyle bir geçiúin son aúamalarÕnda bulunmaktadÕr (HÜNEE, 2004, 2009, 2014; Koç vd. 2010). Baúka deyiúle, do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕnÕn evrimi, bunlarÕn düúük düzeylerde dura÷anlaúacaklarÕ bir geç aúamaya yaklaúmÕútÕr. Benzer süreçlerden geçerek, 65 yaú üstü (yaúlÕ) nüfusun göreli olarak çok yüksek oldu÷u bir aúamaya ulaúmÕú olan kalkÕnmÕú toplumlarda, çalÕúma yaúÕndaki nüfusun payÕnÕn düúük olmasÕ ve yüksek yaúlÕ ba÷ÕmlÕlÕk oranlarÕ, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirli÷i için tehdit oluúturmaktadÕr. Birleúmiú Milletler’e (2013) göre, kalkÕnmÕú ülkelerin büyük ço÷unlu÷unda, politika yapÕcÕ merciler, do÷urganlÕk düzeyinin “Çok Düúük” oldu÷u görüúündedir ve do÷urganlÕk politikasÕ da “ArtsÕn” biçimindedir. Avrupa Komisyonu (2005), nüfus büyümesini, olmazsa olmaz önceliklerden biri olarak ilan etmiútir. Türkiye’de, cumhuriyetin kuruluúundan 1960’larÕn ortalarÕna kadar do÷um yanlÕsÕ (ya da pro-natalist), sonrasÕnda ise do÷um karúÕtÕ (ya da anti-natalist) olarak gerçekleúmiú olan nüfus politikasÕ, 2008’den bu yana, yeniden, do÷um yanlÕsÕ bir çizgiye sahip olmuútur (Eryurt vd., 2013). Bu yeni dönemin baúlangÕcÕ olarak 2008’in gösterilmesinin nedeni, basitçe, dönemin baúbakanÕ Recep Tayyip Erdo÷an’Õn “En az üç çocuk!” söylemini bu tarihten itibaren dile getirmiú olmasÕdÕr.1 “En az üç çocuk!” ve bunun gibi do÷um yanlÕsÕ söylemleri destekleyenlerin temel gerekçesi, yaúlanan bir nüfusun artan mali yükünün hafifletilmesi gere÷i olmuútur. Bu bakÕmdan, çalÕúma yaúÕndaki nüfus payÕnÕn düúmesine izin verilmemesi ya da, en azÕndan, oluúacak düúüúün en azda tutulabilmesi için bazÕ önlemlerin alÕnmasÕ gerekti÷i anlatÕlmaktadÕr. Türkiye’deki tartÕúma, daha çok çocuk yapÕlmasÕnÕn, nüfus yaúlanmasÕnÕn etkilerini bertaraf edebilecek bir önlem olup olmayaca÷Õ üzerindedir. 2015 yÕlÕnÕn baúÕnda, Türkiye’deki politika yapÕcÕ mercilerin do÷urganlÕ÷a yönelik tutumlarÕnda, söylemden politikaya geçiú olarak de÷erlendirilmesi gereken bir de÷iúime imza atÕlmÕú ve KalkÕnma BakanlÕ÷Õ’nca, Onuncu KalkÕnma PlanÕ çerçevesinde hazÕrlanmÕú olan “Ailenin ve Dinamik Nüfus YapÕsÕnÕn KorunmasÕ ProgramÕ Eylem PlanÕ” kamuoyuna sunulmuútur. Bu planÕn “Dinamik Nüfus YapÕsÕnÕn KorunmasÕ” bileúeni için, aile ve iú hayatlarÕnÕn uyumsuzlu÷u, çocuk bakÕmÕ hizmetlerinin pahalÕ ve niteliksiz oluúu ile evliliklerin maddi imkânsÕzlÕklar nedeniyle geciktirilmesi gibi sorunlar dikkate alÕnmÕútÕr. SorunlarÕn giderilmesi ve önlenmesi için ortaya konan eylemler, büyük ölçüde, evlenme ve çocuk sahibi olmanÕn parasal maliyetini vatandaúlar için hafifletmek üzere tasarlanacak araçlara iúaret etmektedir. BunlarÕn arasÕnda, do÷um izinlerinin süre ve do÷um yardÕmlarÕnÕn da tutar olarak artÕrÕlmasÕ ve bunlarÕn kamu personeli olmayan vatandaúlara da yaygÕnlaútÕrÕlmasÕ, do÷um sonrasÕnda her bir ebeveyn için yarÕ zamanlÕ çalÕúma seçeneklerinin sunulmasÕ ve yeni evlenecek çiftler için çeyiz hesabÕ açÕlarak devletçe kaynak aktarÕlmasÕ gibi bazÕ planlanan eylemler bulunmaktadÕr. Hayata geçen eylemlerden biri, 2015 yÕlÕnÕn MayÕs ayÕnda yapÕlan mevzuat de÷iúikli÷i ile Do÷um YardÕmÕ Yönetmeli÷i’nin benimsenmiú olmasÕdÕr. Böylece, do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕ, Do÷um YardÕmÕ Sistemi ile resmiyet kazanmÕútÕr. Yönetmeli÷in 5. maddesine göre, 15/5/2015 tarihinde ve sonrasÕnda gerçekleúen canlÕ do÷umlar için bir defaya mahsus olarak verilecek olan yardÕmlar, birinci çocuk için 300 TL, ikincisi için 400 TL ve üçüncüsü için 600 TL olup, ödeme miktarÕna esas olan 1 Hürriyet Arúiv, “Erdo÷an: En az üç çocuk do÷urun.” 7 Mart 2008. 2 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 çocuk sayÕsÕnÕn belirlenmesinde annenin 15/5/2015 tarihinden önce do÷muú olan çocuklarÕ da dikkate alÕnmaktadÕr. 1.1. Amaç ve Motivasyon Bu çalÕúmanÕn amacÕ, do÷um yardÕmÕ gibi bir transferin, yeni aile kurmuú olan gençlerin sahip olmayÕ seçecekleri çocuklarÕn sayÕsÕ üzerinde önemli bir etkisi olup olmayaca÷Õna yönelik bazÕ niceliksel sonuçlar ortaya koymaktÕr. Toplumun gündemini 2008’den bu yana öyle veya böyle meúgul etmiú olan do÷um yanlÕsÕ söylemin, 2015 yÕlÕ itibariyle ülkenin kalkÕnma planÕnÕn bir parçasÕ haline getirilmiú olmasÕ, Türkiye’nin artÕk pek de mu÷lak olmayan bir nüfus politikasÕna sahip oldu÷unu kabul etmemizi gerektirmektedir. Bu bakÕmdan, ilgili politikanÕn olasÕ etkilerinin ne yönde gerçekleúebilece÷i, nüfusbilimciler, iktisatçÕlar ve sosyologlar baúta olmak üzere, birçok alandan araútÕrmacÕlarÕn ilgisini çekmektedir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafÕndan yapÕlan 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA), ideal çocuk sayÕsÕnÕn, 1993-2008 döneminin 2.5 düzeyine göre ilk kez yükselerek 2.8’e eúit oldu÷unu göstermektedir (HÜNEE, 2014). AyrÕca, Ça÷atay vd. (2015) bazÕ ek çözümlemelere dayalÕ olarak derledi÷i sonuçlar, do÷urganlÕ÷a devam etmeme kararÕ almÕú olan kadÕnlarÕn yaklaúÕk olarak üçte birinin, verili durumlarda yapÕlacak bir de÷iúiklik karúÕsÕnda, do÷urganlÕ÷a devam etmeme kararlarÕnÕ de÷iútirebileceklerine iúaret etmektedir. Üstelik kadÕnlarÕ, kararlarÕnÕ de÷iútirmeye yöneltecek verili durumlar arasÕnda öne çÕkanlar, do÷rudan çocuk sahibi olmanÕn parasal maliyeti ile iliúkilidir; “ekonomik koúullarÕn iyileúmesi, çocuk yardÕmÕnÕn arttÕrÕlmasÕ, gÕda ve malzeme yardÕmÕ, kreú deste÷i ve erken emeklilik hakkÕ” gibi durumlardaki de÷iúiklikler anlamlÕ etkiler ortaya koymaktadÕr (Ça÷atay vd. 2015: 175). 1.2. YaklaúÕm ve Yöntem Bu çalÕúmanÕn dayandÕ÷Õ kuramsal temel, iktisadi nüfusbilim yazÕnÕna hâkim olan akÕlcÕ seçim yaklaúÕmÕdÕr. Bu yaklaúÕmÕ suç, e÷itim ve aile gibi çeúitli toplumsal alanlara uygulamÕú olan Becker’in (1993: 386) ifadesiyle, [yaklaúÕm,] bireylerin, bencil, di÷erkâm, sadÕk, kindar ve mazoúist olabileceklerse de, refahÕ tasavvur ettikleri biçimde maksimize ettiklerini varsayar. Bireylerin davranÕúÕ gelece÷e dönüktür ve davranÕúÕn tutarlÕ oldu÷u varsayÕlmaktadÕr. Özellikle de, [bireyler,] eylemlerinin belirsiz sonuçlarÕnÕ öngörebilmek için, ellerinden gelenin en iyisi yapmaktadÕrlar. Do÷um yanlÕsÕ politikalarÕn olasÕ etkileri için niceliksel sonuçlar arayÕúÕnda olan bu çalÕúma, büyük ölçüde de la Croix ve Licandro’yu (2013) takip ederek, do÷urganlÕk kararlarÕnÕn akÕlcÕ seçim ile belirlendi÷i basit bir matematiksel do÷urganlÕk modeli kurmaktadÕr. Model dinamik ve zaman süreklidir. Modelin odaklandÕ÷Õ karar alÕcÕ merci, yeni evlenmiú ve iú hayatÕna yeni baúlayacak olan bir genç çifttir. Bu iki insanÕn refahÕ, hayatlarÕ boyunca ulaúacaklarÕ tüketim düzeyi ile çocuklarÕn varlÕ÷Õ tarafÕndan belirlenmektedir. Buradaki önemli varsayÕm, çocuklarÕn, yeni evli çifti mutlu edecekleri beklentisidir; çift çocuklar konusunda doyumsuzluk gösterecektir. Baúka deyiúle, yeni evli çift, çocuk sahibi olmanÕn hiçbir maliyeti olmasa, çocuk sayÕsÕnÕn biyolojik maksimumuna ulaúmayÕ seçecektir. Ancak çocuk sahibi olmak maliyetlidir ve genç çift, kaç çocuk yapaca÷Õna, bugün ve gelecekteki gelir ve harcama durumlarÕnÕ gözetmek suretiyle karar vermek zorundadÕr. Gelir ve harcama akÕmlarÕ, enflasyon oranÕ, büyüme oranÕ, yaúam beklentisi ve emeklilik yaúÕ gibi bazÕ yapÕsal katsayÕlara göre de÷iúebilece÷i gibi, çocuk sahibi olmanÕn parasal maliyetini azaltan do÷um yardÕmlarÕ da do÷urganlÕk düzeyinin bir baúka belirleyicisi olmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 3 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bu matematiksel modele dayalÕ olarak ortaya konan hesaplamalarÕn birincil olarak odaklandÕ÷Õ konu, do÷um yardÕmÕ olmadÕ÷Õnda bir ya da iki çocuk yapmasÕ akÕlcÕ olacak olan yeni evli bir çifti, üç çocuk yapmaya yöneltecek olan en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕnÕn hesaplanmasÕdÕr. Burada, üç çocuk sonucunu ortaya çÕkaran tek bir do÷um yardÕmÕ miktarÕ yerine en düúük miktarlarÕn hesaplanmasÕ, modelin iki yapÕsal katsayÕsÕ hakkÕnda elde fazla bilgi olmamasÕndan kaynaklanmaktadÕr. 1.3. Ana Sonuçlar Bu çalÕúmanÕn bulgularÕ, üç ana sonuç do÷urmaktadÕr. E÷er do÷urganlÕk kararlarÕ gerçekten akÕlcÕ seçim ile belirleniyorsa geçerli olan bu sonuçlar úöyledir: Do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer olmadÕ÷Õ durumda bir çocuk yapacak olan yeni evlenmiú bir genç çifti, toplamda üç çocuk yapmaya teúvik edebilecek olan en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ, mali açÕdan olanaklÕ görünmemektedir. Yani, en düúük çocuk yardÕmÕ miktarlarÕ, böyle bir aile için, milyon TL’leri aúabilecek kadar astronomiktir. Aksine, do÷um yardÕmÕ almaksÕzÕn iki çocuk yapacak olan bir çifti üç çocuk yapmaya teúvik etmek için verilecek yardÕmlar, bu çift çocuk yapmak konusunda daha istekli oldu÷u için, mali açÕdan olanaklÕ olabilir. Yani, oldukça düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ ile üç çocuk dünyaya getirebilecek aileler belki gerçekten vardÕr. Ancak bulgular böyle ailelerin yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalacaklarÕna iúaret etmektedir. Yani, normalde iki çocuk yapacak genç çiftler do÷um yardÕmÕ alarak toplamda üç çocuk yapmayÕ seçerlerse, en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamalarÕ bakÕmÕndan, yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalacaklardÕr. YukarÕdaki iki ana sonuca ulaútÕran bulgular genel olarak sa÷lamdÕr. Yani, bu bulgularÕn iúaret ettikleri sonuçlarÕn yönü, baz senaryo için varsayÕlan büyüme ve enflasyon oranlarÕ, çocuklarÕn evden ayrÕlma yaúÕ, emeklilik yaúÕ ve yaúam beklentisi de÷iúti÷inde, aynÕ kalmaktadÕr. 1.4. KÕlavuz ÇalÕúmanÕn geride kalan bölümleri úöyledir: Takip eden bölüm, ilgili yazÕndan bazÕ çalÕúmalarÕn sonuçlarÕnÕ derlemektedir. Üçüncü bölüm, hesaplamalara esas teúkil eden do÷urganlÕk modelini kurmaktadÕr. Dördüncü bölüm, hesaplamalarÕn nasÕl yapÕldÕ÷ÕnÕ açÕklamakta ve do÷urganlÕk üzerindeki tercih ve maliyet etkileri için bir örnek sunmaktadÕr. Beúinci bölüm, baz senaryo bulgularÕnÕ ve altÕncÕ bölüm ise baz senaryo bulgularÕnÕn sa÷lam oldu÷u yönündeki çözümleme sonuçlarÕnÕ sunmaktadÕr. Yedinci ve son bölüm ise, sonuçlandÕran düúüncelere yer vermekte ve Türkiye’de nüfus politikasÕnÕn nasÕl tasarlanmasÕ gerekti÷ine yönelik çok kÕsa bir tartÕúma ortaya koymaktadÕr. 2. ølgili YazÕn Bu çalÕúma, yazÕndaki çok sayÕda çalÕúma ile yakÕndan iliúkilidir. BunlarÕn arasÕnda, hem Türkiye’nin nüfusbilimsel dönüúümünü çeúitli yönleriyle konu edinen, hem de 2008 yÕlÕndan sonra ve “En az üç çocuk!” söyleminin de etkisiyle ortaya çÕkan araútÕrma ve çalÕúmalar bulunmaktadÕr. HÜNEE’nin uzun yÕllardÕr düzenli olarak gerçekleútirdi÷i ulusal ölçekli nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmalarÕ, Türkiye’nin nüfusbilimsel geçiúinin yapÕsÕnÕ ortaya koyan birincil baúvuru kaynaklarÕ olmuútur. Koç vd. (2010), HÜNEE verilerinden hareketle, Türkiye nüfusunun gelenekselden moderne do÷ru geçirmekte oldu÷u dönüúümün son aúamalarÕna yaklaúÕldÕ÷ÕnÕ, ancak dönüúümün bölgesel anlamda türdeúlik göstermedi÷ini vurgulamaktadÕr. Ülke ortalamalarÕ ile ele alÕndÕ÷Õnda, do÷urganlÕk ve ölümlülük göstergelerindeki kalÕcÕ düúüúlere eúlik eden iktisadi büyüme, úehirleúme ve e÷itim düzeylerinin yükselmesi gibi süreçler bütüncül bir anlam kazanmaktadÕr. Keza, bu süreçlerin bölgesel düzeyde kalÕcÕ eúitsizlikler göstermesi de, nüfusbilim göstergelerinde gözledi÷imiz bölgesel 4 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 farklÕlaúmaya ÕúÕk tutmaktadÕr (HÜNEE, 2004, 2009, 2014; Yüceúahin ve Özgür, 2008). Do÷urganlÕ÷Õn 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndaki çarpÕcÕ düúüúüne bakÕldÕ÷Õnda, yazÕndaki çalÕúmalarÕn daha yo÷un biçimde odaklandÕ÷Õ konularÕn, evlilik, e÷itim (veya beúeri sermaye) ve kadÕnlarÕn iúgücüne katÕlÕmÕ oldu÷u görülmektedir. Bu yöndeki kapsamlÕ çalÕúmalardan birinde Eryurt (2008), do÷urganlÕk düúüúünde hangi ara de÷iúkenlerin daha önemli oldu÷unu araútÕrmaktadÕr. 1998 ve 2003 TNSA verilerini kullanan Eryurt’un (2008) sonuçlarÕ, evliliklerin ertelenmesi ve gebeli÷i önleyici yöntem kullanÕmÕnÕn etkili oldu÷unu, istemli düúük ve gebelikten sonra oluúan geçici kÕsÕrlÕ÷Õn ise çok önemli olmadÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Selim (2006) ile ùengül ve KÕral (2006), kadÕnlarÕn iúgücüne katÕlÕmÕ ile do÷urganlÕk arasÕndaki iliúkiyi, yine, mikro veriler ile araútÕrmaktadÕr. Selim (2006) do÷urganlÕk farklÕlaúmasÕnÕn iki ana nedeninin beúeri sermaye ve iúgücüne katÕlÕm farklÕlaúmasÕ oldu÷unu varsayarak ve Türkiye østatistik Kurumu’nun (TÜøK) HanehalkÕ øúgücü Anketi (HøA) verilerini kullanarak bir ayrÕútÕrma yapmaktadÕr. Sonuçlar, do÷urganlÕktaki farklÕlaúmanÕn, ülke genelinde ve kentsel bölgelerde daha çok beúeri sermaye ve kÕrsal bölgelerde ise daha çok iúgücüne katÕlÕm farklÕlÕklarÕndan kaynaklandÕ÷ÕnÕ göstermekte, beúeri sermaye ve iúgücüne katÕlÕm yükseldikçe, do÷urganlÕk genel itibariyle düúmektedir. ùengül ve KÕral (2006) da TÜøK’in HøA verilerini kullanmakta ve do÷urganlÕ÷Õn içsel oluúunun evli kadÕnlarÕn iúgücü katÕlÕmÕna etki edip etmedi÷ini araútÕrmakta, içsellik kontrol edildi÷inde, ek bir çocu÷un iúgücüne katÕlÕmÕ azalttÕ÷ÕnÕ tahmin etmektedirler. E÷itim ve do÷urganlÕk iliúkisine bakan bir çalÕúmada, Eryurt ve AkadlÕ Ergöçmen (2012), ebeveyn e÷itiminin do÷urganlÕkla olan iliúkisini TNSA 2003 verileri ile araútÕrmaktadÕr. Sonuçlar, ilk çocu÷a geçiúte babanÕn, ikinci ve sonraki çocu÷a geçiúlerde annenin e÷itim düzeyinin belirleyici oldu÷unu ve genel itibariyle e÷itim düzeyi düúük olan ebeveynlerin daha yüksek do÷um yapma olasÕlÕklarÕna sahip olduklarÕnÕ göstermektedir. KÕrdar vd. (2012), Dinçer vd. (2014) ve Güneú (2016), e÷itimin etkisini, 1997 yÕlÕndaki sekiz yÕllÕk zorunlu e÷itime geçiú düzenlemesini bir belirlenme stratejisi olarak kullanarak araútÕrmaktadÕr. KÕrdar vd. (2012), e÷itim politikasÕndaki de÷iúmenin, hem erken yaúta evlilik olasÕlÕ÷ÕnÕ, hem de erken yaúta do÷um yapma olasÕlÕ÷ÕnÕ kayda de÷er düzeylerde düúürdü÷ü sonucuna ulaúmaktadÕr. Dinçer vd. (2014) ve Güneú (2016) de, benzer úekilde, kadÕnlarÕn e÷itim düzeyindeki artÕúlarÕn hamilelik ve do÷urganlÕkta nedensel ve anlamlÕ azalma etkileri yarattÕ÷ÕnÕ do÷rulamaktadÕr. Bu tür çalÕúmalarÕn iúaret etti÷i önemli çÕkarsamalardan biri úudur: E÷itim düzeyinin yükselmesi, iúgücüne katÕlÕmÕn artÕúÕ, evlenmenin ertelenmesi ve do÷urganlÕ÷Õn düúmesi, yatay-kesit verisinde, genelde bir arada karúÕlaúÕlan olgulardÕr. Bu birliktelik, sadece Farooq ve Tuncer (1974) ve Behar’Õn (1995) Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúü için önerdikleri nedenler ile örtüúmez. AynÕ zamanda, Becker (1960, 1965) ile Becker ve Lewis (1973) tarafÕndan ortaya atÕlan ve Türkiye için örne÷in Selim ve Üçdo÷ruk (2005) tarafÕndan sÕnanan ve büyük ölçüde do÷rulanan kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ da desteklemektedir. Buna göre, iktisadi ve toplumsal geliúmenin devam etmesi, insanlarÕ, daha az sayÕda ancak daha iyi e÷itim alan çocuklar yapmaya teúvik etmektedir. YazÕnda daha do÷rudan biçimde “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕ ile ilgili olan çalÕúmalar, odak noktalarÕ ve uygulanan yöntemler bakÕmÕndan çeúitlilik arz etmektedir. Örne÷in, anne ve bebek sa÷lÕ÷ÕnÕn önemini vurgulayan AkÕn’a (2012) göre, 1980ler’den sonra yasal olarak daha özgürlükçü bir çizgiye kavuúturulmuú olan do÷um karúÕtÕ politikadan vazgeçerek do÷um yanlÕsÕ politikaya geri dönüú, arzu edilir de÷ildir. Ulusoy (2012) da, hem “En az üç çocuk!” söyleminin, hem de kürtaj karúÕtÕ düúüncelerin, geçmiú dönemlerde yerleúen do÷urganlÕk ve sa÷lÕk bilincini olumsuz yönde etkileyebilece÷ini vurgulamaktadÕr. Do÷um yanlÕsÕ politikalara, iktisadi akÕlcÕlÕ÷Õn do÷urganlÕk konusuna uygulanmasÕndaki sÕnÕrlÕlÕklar üzerinden yaklaúan Çavlin Bozbeyo÷lu (2011) ise, hem iktisadi akÕlcÕlÕ÷Õn tek boyutlu olmadÕ÷ÕnÕ, hem de bütünüyle iktisadi akÕlcÕlÕ÷a odaklanmanÕn “toplumsal cinsiyet iliúkilerini, güç iliúkilerini, úiddeti ve aile ideolojisini” gözden kaçÕrmaya mahkûm oldu÷unu hatÕrlatmaktadÕr (Çavlin Bozbeyo÷lu, 2011: 31). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 5 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Do÷um yanlÕsÕ söylem ve politikalarÕn gündeme gelmesinin zamanlamasÕnÕ, milletvekillerinin kendi do÷urganlÕk kayÕtlarÕ üzerinden çözümleyen YÕldÕz ve Koç (2012), AKP milletvekillerinin en yüksek ortalama çocuk sayÕsÕna sahip olduklarÕnÕ ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. dönem AKP milletvekilleri için bu sayÕnÕn yaklaúÕk olarak 3.00 oldu÷unu ortaya koymaktadÕr. “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕnÕn iktisadi yönlerine odaklanan bazÕ çalÕúmalara bakÕnca; Gürsel vd. (2010), üç çocuk düúüncesinin bir hayalden öteye gidemeyece÷ini, Attar (2012) ise, üçten daha az çocuk yapÕlÕyor olmasÕnÕn neden toplum için en iyi olmadÕ÷ÕnÕn, refah iktisadÕ penceresinden ciddiyetle tartÕúÕlmasÕ gerekti÷ini vurgulamaktadÕr. Oyvat (2012), Türkiye’deki düúük iúgücüne katÕlÕm oranlarÕna ve kalifiye olmayan iúgücü fazlasÕna odaklanarak, sadece daha yüksek do÷urganlÕ÷Õ hedefleyen politikanÕn zararlÕ olabilece÷ini iddia etmektedir. Konuyu ilk kez yapÕsal bir iktisadi model çerçevesi içinde ele alan çalÕúmasÕnda AçÕkgöz (2012), daha yüksek toplam do÷urganlÕk hÕzlarÕna geri dönmüú olan bir Türkiye’de, bugün oldu÷undan çok daha yüksek hÕzda fiziksel sermaye birikiminin gerekli olaca÷ÕnÕ tahmin etmektedir. Sayan (2013), tartÕúmayÕ bütüncül olarak ele alan makalesinde, üç ya da daha fazla çocuk yapÕlmasÕ için ortaya konan gerekçelerin anlamlÕ olmadÕ÷ÕnÕn ve do÷urganlÕktaki artÕúlarÕn sosyal güvenlik sistemindeki sorunlara çare olmayaca÷ÕnÕn altÕnÕ çizmektedir. “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕnÕ, hem do÷urganlÕ÷Õn, hem de teknolojik ilerleme hÕzÕnÕn içsel oldu÷u bir yapÕsal model ile ele alan Attar (2013), do÷urganlÕktaki kalÕcÕ veya geçici yukarÕ yönlü sapmalarÕn, nüfus yaúlanmasÕ sorununu çözmeyece÷i ve politika hamlesinin teknolojiye odaklanmasÕ gerekti÷i sonuçlarÕna ulaúmaktadÕr.2 Do÷urganlÕk düzeylerindeki artÕúlarÕn, uzun dönemde, Türkiye’deki nüfus yaúlanmasÕnÕn önüne geçemeyece÷ine yönelik bulguyu, TürkyÕlmaz vd. (2013) tarafÕndan yapÕlan çözümleme de ortaya çÕkarmaktadÕr. Yazarlar, sadece söylemin anlamlÕ bir etki yarataca÷ÕnÕ beklememekle birlikte, olasÕ bir etkinin de nüfus yaúlanmasÕ sonucunu kalÕcÕ biçimde çözmeyece÷ini vurgulamaktadÕrlar. Konunun nüfus politikalarÕnÕn oluúumu bakÕmÕndan tarihsel ve politik yönlerine de odaklanan Eryurt vd. (2013), nüfus politikasÕnda süregelen özgürlükçü tutumdan vazgeçilmemesinin ve sayÕsal hedef ve sÕnÕrlar konmamasÕnÕn önemini vurgulamaktadÕr. Yazarlara göre, beúeri sermaye birikimindeki kadÕnerkek farklÕlaúmasÕnÕn azaltÕlmasÕ ve çocuk bakÕmÕnda devletin sorumluluk üstlenmesi, do÷urganlÕ÷Õ en azÕndan yenileme düzeyinde tutabilmek adÕna çok gecikmeden uygun politikalarÕn geliútirilmesi ve eúgüdüm içinde uygulanmasÕ gerekmektedir. Bu yaklaúÕm, do÷urganlÕk düúüúünün en hÕzlÕ oldu÷u OECD ülkelerinde, aile ve iú yaúamÕ arasÕnda bir denge kurulmasÕna yönelik olarak geliútirilen ve uygulanan politika paketleri ile büyük ölçüde uyumludur. Luci-Greulich ve Thévenon (2013), 18 OECD ülkesi için ve 1982’den 2007’ye uzanan dönemin verilerini kullanarak, ücretli izin, çocuk bakÕmÕ hizmetleri ve do÷rudan nakit transferlerinin etkilerinin pozitif ve anlamlÕ oldu÷unu tahmin etmektedirler. Luci-Greulich ve Thévenon (2014), yine OECD ülkeleri için, kiúi baúÕna reel gelir ile do÷urganlÕk arasÕndaki iliúkinin yüksek gelir düzeylerinde pozitif oldu÷unu, ancak do÷urganlÕk artÕúÕnÕn en yüksek oldu÷u ülkelerde, aile politikasÕ paketlerinin çalÕúan ebeveynlerinin çocuk bakÕmÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ nitelikte oldu÷unu vurgulamaktadÕrlar. Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúü hakkÕnda, önceki kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ destekleyen sonuçlar ile uyumlu olan bir çalÕúmada, Luci-Greulich vd. (2015), do÷urganlÕk düúüúlerinin, asli olarak, e÷itim düzeyi artan ve iúgücüne katÕlmÕú olan kadÕnlarÕn üçüncü çocu÷a geçmeyiúleri nedeniyle oldu÷unu tahmin etmektedir. Bu nedenle, Türkiye’de do÷urganlÕk düúüúlerinin önüne geçmek isteyen politika yapÕcÕlarÕn, çocuk bakÕmÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ ve birbirlerini tamamlayÕcÕ olan politika paketleri geliútirip uygulamalarÕ gerekti÷i sonucu ortaya çÕkmaktadÕr. 2 “En az üç çocuk!” söylemini ve do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕnÕ destekleme e÷iliminde olan bir çalÕúmada, Kaya ve YalçÕnkaya (2014), konuya sadece çalÕúma yaúÕndaki nüfusun oranÕ üzerinden bakarak, ilgili di÷er tüm etmenleri göz ardÕ etmektedir. 6 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 1: ሺࢠ െ ሻ’de do÷an kuúa÷Õn yaúam döngüsü ݖെ݉ do÷um ݖ ݖ݉ ݖκ evlenme, do÷urma ve iúe girme çocuklarÕn evlenmesi emeklilik ݖ ݁௭ ölüm 3. Basit Bir Do÷urganlÕk Modeli ÇalÕúmanÕn bu bölümü, iktisadi nüfusbilim yazÕnÕnda yaygÕnca benimsenen bazÕ varsayÕmlara dayalÕ olan basit bir (matematiksel) do÷urganlÕk modeli kurmaktadÕr. Model dinamiktir ve mantÕksal zamanÕ veya bir bireyin yaúÕnÕ gösteren ݖǡ ݒde÷iúkenleri süreklidir: ݖǡ א ݒሾͲǡ λሻ. Model, aynÕ zamanda, bir akÕlcÕ seçim modelidir. Yani, modeldeki karar alÕcÕ bireyler, sahip olduklarÕ bilginin tümünü kullanarak ve belirli bir amaç bakÕmÕndan en iyi durumda olmalarÕnÕ sa÷layacak úekilde karar almaktadÕrlar. Model, yeni evlenmiú olan genç bir çifte odaklanmaktadÕr; baúka deyiúle, yeni kurulmuú bir aileye. Aileyi kuran iki genç insan, kendilerine bir iú bularak belirli bir emeklilik yaúÕna kadar çalÕúacaklar ve belirli bir ücret geliri elde edeceklerdir. Çift, ayrÕca, bir ya da birden daha fazla sayÕda çocuk sahibi olacaktÕr. Eúler kararlarÕ ortaklaúa alacaklardÕr; eúler arasÕnda stratejik olmalarÕnÕ gerektirecek bir uzlaúmama durumu yoktur. AyrÕca, ölümlülük, modele oldukça basit bir biçimde girmektedir; herhangi bir ݖyaúÕndaki yaúam beklentisi ݁௭ Ͳ sabittir. Modelin en önemli niteliklerinden biri, kararlarÕn gelece÷e yönelik olarak alÕnmasÕdÕr. Yani, yeni evli çift, kaç çocuk sahibi olaca÷Õna, yaúam boyunca sa÷lanmasÕ gereken bazÕ kaynak kÕsÕtlarÕnÕ gözeterek karar vermektedir. Modelin basitleúmesi ve iúlerlik kazanmasÕ için yapÕlan bazÕ ek varsayÕmlar úunlardÕr: Birincisi, do÷urganlÕk kararÕ (yani kaç çocuk sahibi olunaca÷Õ kararÕ) evlili÷in hemen baúÕnda alÕnmakta ve hamilelik ve do÷um süreçleri evlili÷in hemen baúÕnda gerçekleúmektedir. økincisi, modeldeki ekonomi, iyi tanÕmlÕ bir dengeli büyüme patikasÕna ulaúmÕú durumdadÕr. Buna göre, enflasyon ve iktisadi büyüme oranlarÕ sabittir ve de÷iúmeyecektir. Üçüncüsü, servet ya da borç birikimi yoktur; elde edilen ücret geliri, gelirin tek kayna÷ÕdÕr ve gelirin tamamÕ tüketilmektedir.3 3.1. Yaúam Döngüsü Modelin temsil edici öyküsünde gerçekleúecek olaylar ve bu olaylarÕn zamanlamasÕ, her bir kuúa÷Õn yaúam döngüsü ile belirlenmektedir. ùekil 1’deki yaúam döngüsü, ሺ ݖെ ݉ሻ’de dünyaya gelen kuúa÷Õn, ’ݖde evlendi÷ini, çocuk sahibi oldu÷unu ve çalÕúmaya baúladÕ÷ÕnÕ, ሺ ݖ ݉ሻ’de çocuklarÕnÕ evlendirdi÷ini, ሺ ݖ κሻ’de emekli oldu÷unu ve ሺ ݖ ݁௭ ሻ’de de öldü÷ünü göstermektedir. Burada, do÷al olarak, Ͳ ൏ ݉ ൏ ݈ ൏ ݁௭ eúitsizlikleri geçerlidir. 3 Servet ya da borç birikimini göz ardÕ etmek oldukça kÕsÕtlayÕcÕ olabilir. Ancak, biraz aúa÷Õda görülece÷i üzere ve tÕpkÕ de la Croix ve Licandro’nun (2013) modelindeki gibi, tercihleri temsil eden fayda fonksiyonu tüketimde do÷rusaldÕr ve zaman indirgeme katsayÕsÕ da 0’a eúittir. Bu varsayÕmlar altÕnda, zamanlar-arasÕ eniyileme dengesinde, faiz oranÕ da 0’a eúit olacaktÕr. Modelin baúka tür tercihler ile (yani faiz gelirleri ve giderleri ile) geniúletilmesi iúi, sonraki araútÕrmalara kalmÕútÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 7 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 3.2. Tercihler Sadece bir tür tüketim malÕ oldu÷unu ya da tüm mal ve hizmetlerin bileúkesi úeklinde yazÕlan bir bütüncül tüketim malÕ oldu÷unu düúünün. ùimdi, de la Croix ve Licandro’yu (2013) takiple, yeni evli çiftin, bu tüketim malÕ ve dünyaya getirecekleri çocuk sayÕsÕna yönelik olan tercihlerinin, úu fayda fonksiyonu ile temsil edildi÷ini varsayÕn: ௭ା ܷ௭ ൌ න ܿሺݒሻ ݒ ߶ ሺܾ௭ ሻ ௭ Burada, ݖ Ͳ herhangi bir baúlangÕç anÕ, ܷ௭ אԹ bu baúlangÕç anÕ için hesaplanan zamanlar-arasÕ fayda düzeyleri toplamÕ, ݁௭ Ͳ bu ݖyaúÕndaki yaúam beklentisi, ݒgenel olarak zaman, ܿሺݒሻ Ͳ herhangi bir ݒzamanÕndaki kiúi baúÕna reel tüketim akÕmÕ ve ܾ௭ Ͳ de, ݖzamanÕnda karar alan çift için dünyaya getirilecek çocuk sayÕsÕdÕr. Tercih katsayÕsÕ ߶ Ͳ, modeldeki yeni evli çiftin çocuklara yönelik tercihinin yo÷unlu÷unu göstermektedir.4 Zaman sürekli oldu÷u için, her ( ݖbaúlangÕç) anÕnda yeni bir kuúak do÷makta ve hayatta olan di÷er kuúaklarla çakÕúmaktadÕr. Fayda fonksiyonunun yarÕ-logaritmik biçimde olmasÕnÕn ana nedeni, bu fonksiyon biçiminin, do÷urganlÕ÷Õn iktisadi geliúmenin ileri aúamalarÕnda azalmaya baúladÕ÷Õ olgusunu destekleyen kuramsal sonuçlar ortaya koymasÕdÕr. Aksine, do÷urganlÕk ve tüketim düzeylerinin homotetik fonksiyonlarÕ, do÷urganlÕk ile gelir arasÕndaki ters yönlü iliúkiyi açÕklamakta sa÷lam sonuçlar vermemektedir (Jones vd., 2011). 3.3. Bütçe KÕsÕdÕ Modelin karar alÕcÕsÕ olan genç çiftin bütçe kÕsÕdÕnÕ oluúturmak için, tüketim malÕnÕn ’ݒdeki fiyatÕ ܲሺݒሻ Ͳ ve aynÕ ’ݒdeki parasal ücret düzeyi de ܹሺݒሻ Ͳ olsun. Burada, fiyat ve ücret düzeyi, her bir ݒiçin, karar probleminin dÕúsal de÷iúkenleridir. AyrÕca, ܺ௭ Ͳ de, genç çift çocuk sahibi oldu÷unda, her bir çocuk için bir defaya mahsus olmak üzere yapÕlacak olan nakit transferini, yani do÷um yardÕmÕnÕ göstersin. O halde, ܾ௭ tane çocuk sahibi olacak genç çift, evliliklerinin baúÕnda ܾ௭ ܺ௭ kadar bir transfer elde edecektir. Çocuk sahibi olmanÕn (parasal) maliyeti ise iki kalemden oluúmaktadÕr. Birincisi, çocuklarÕn do÷du÷u zamanda ebeveynler tarafÕndan ödenmek zorunda olan bakÕcÕ veya kreú maliyetidir. økincisi ise, çocuklarÕn evi terk edecekleri zamana kadar ebeveynleri tarafÕndan karúÕlanacak olan tüketimlerinden kaynaklanmaktadÕr. Genç çiftin kendi tüketimlerinin maliyeti de dikkate alÕndÕ÷Õnda ve elde edilen toplam gelirden daha fazlasÕnÕn harcanamayaca÷Õ varsayÕmÕ altÕnda, bütçe kÕsÕdÕ úu úekilde yazÕlabilir: ௭ା ௭ା ௭ାκ ʹ න ܲሺݒሻܿሺݒሻ ݒ ܾ௭ න ܲሺݒሻܿሺݒሻ ݒ ߚܹሺݖሻ ʹ න ܹሺݒሻ ݒ ܾ௭ ܺ௭ ௭ ௭ ௭ Bütçe kÕsÕdÕnÕn sol yanÕndaki ilk terim, genç çiftin kendi tüketim harcamalarÕnÕn toplamÕnÕ, ikinci terim ise do÷urganlÕ÷Õn toplam maliyetini göstermektedir. Eúitsizli÷in sa÷ yanÕndaki terimler, sÕrasÕyla, çiftin toplam ücret geliri ve toplam do÷um yardÕmÕdÕr.5 4 Burada, çocuk sahibi olmanÕn faydasÕ zamandan zamana de÷iúkenlik göstermemektedir. AyrÕca, do÷urganlÕk tercihinin yo÷unlu÷unu belirleyen katsayÕ, bu belirlemeyi, tüketimden edinilen faydalarÕn toplamÕna göreli olarak yapmaktadÕr. 5 Servet ya da borç birikimi olmadÕ÷Õ için, bu kÕsÕt, tüm zamanlardaki toplam harcamayÕ tüm zamanlardaki toplam gelir ile iliúkilendiren zamanlar-arasÕ bütçe kÕsÕdÕdÕr. Yani, emeklilik için yastÕk altÕnda para biriktirmek gerekecektir ve belirli bir anda kazanÕlan geliri o anda tamamen tüketmek gerekmeyecektir. 8 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Çocuk baúÕna yapÕlan harcamayÕ gösteren köúeli parantez içindeki terimin ikinci bileúeni, yani ߚܹሺݖሻ, ݖzamanÕnda ödenecek bakÕcÕ veya kreú maliyetidir. Burada, ߚ Ͳ yapÕsal katsayÕsÕ, bakÕm maliyetini, çiftin elde etti÷i parasal ücrete oranlamaya yaramaktadÕr. Bununla birlikte, ߚ’nÕn yorumu, farklÕ varsayÕmlarÕ destekleyebilecek úekilde de÷iúebilir. E÷er çocuklara bakÕcÕ tutulmuúsa, bakÕcÕ ücreti ile ebeveyn ücretinin oranÕna, e÷er çocuklar kreúe gönderilmiúse, kreú ücreti ile ebeveyn ücretinin oranÕna ba÷lÕ olarak de÷iúecektir. E÷er çocuk bakÕmÕ, çocuklara bakÕcÕ tutmak veya çocuklarÕ kreúe göndermek yerine, ebeveynlerden birinin veya her ikisinin ücretsiz izin almasÕ ile sa÷lanÕyorsa, ߚ bu durumda çocuk bakÕmÕnÕn zamansal maliyeti ile artan bir katsayÕ olarak düúünülmelidir. Burada çok önemli olan konu, ߚ Ͳ varsayÕmÕnÕn, do÷urganlÕktaki kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ, modele eklemliyor olmasÕdÕr. Buna göre, gelir düzeyi yüksek olan insanlarÕn çocuklarÕ için yaptÕklarÕ harcamanÕn bir kÕsmÕ, kendi gelirlerine orantÕlÕ olarak de÷iúmektedir. Örne÷in, yetenekli iúgücüne dâhil oldu÷u için daha yüksek gelir elde eden bireyler, çocuklarÕnÕ daha yetenekli oldu÷u için ücreti daha yüksek olan bakÕcÕ veya ö÷retmen ile buluúturmaktadÕr. Bir yapÕsal katsayÕ olarak ߚ’nÕn çok düúük olmasÕna izin verilmekle birlikte, bunun 0 düzeyinden kesin olarak yüksek olmasÕ, büyümeye devam eden bir ekonomide, do÷urganlÕk düzeylerinin zamanla azalmasÕna yol açan ana unsurdur. 3.4. Karar Problemi Genellikten ödün vermeksizin, yeni evli çiftin do÷urganlÕk kararÕnÕ alaca÷Õ ݖzamanÕnÕ ݖൌ Ͳ biçiminde normalleútirin. AyrÕca, do÷um yardÕmÕnÕ, çocuk sahibi olmanÕn birim maliyetinden düúmek üzere sola alÕn. Karar problemi aúa÷Õdaki biçimi almÕú olur: బ ǣ න ܿሺݒሻ ݒ ߶ ሺܾ ሻ ൫ሺ௩ሻ൯ೡ ǡబ బ κ Úǣ ʹ න ܲሺݒሻܿሺݒሻ ݒ ܾ න ܲሺݒሻܿሺݒሻ ݒ ߚܹሺͲሻ െ ܺ ൩ ʹ න ܹሺݒሻ ݒ Bu karar probleminin çözümüyle ilgili iki zorluk vardÕr. Birincisi, çocuklarÕn tüketim düzeyi ailenin kiúi baúÕna reel tüketim düzeyine eúit olaca÷Õ için ortaya çÕkan ܾ ܲሺݒሻܿሺݒሻ ݒteriminin kapalÕ biçim çözümüne ulaúmayÕ zorlaútÕrmasÕdÕr. økincisi, e÷er çocuk sayÕsÕ ܾ ’Õn gerçekteki gibi bir pozitif tamsayÕ olmasÕ gerekti÷i kÕsÕdÕ konursa, çözümü tanÕmlayacak denklemler, geleneksel eniyileme yöntemleri kullanÕlarak elde edilemezdirler. Çözümlemenin güvenli sonuçlar vermesi için, zorluk yaratan bu her iki varsayÕm da önem arz etmektedir. E÷er amacÕmÕz sadece do÷urganlÕ÷Õn belirleyenlerini açÕklayacak bir kuramsal model geliútirmek olsaydÕ, yazÕndaki birçok baúka çalÕúmadaki gibi, çocuklarÕn tüketim düzeyini dÕúsal bir sabite eúitlemek ve ܾ אԹାା varsayarak ilerlemek pek fazla sorun yaratmazdÕ. Ancak amacÕmÕz, aksine, hesaplamalarÕ mümkün oldu÷unca do÷ru biçimde yapmaktÕr. Üstelik modeldeki genç çiftin de bu hesabÕ bir úekilde yapabilece÷i varsayÕmÕ bu çalÕúmanÕn benimsedi÷i akÕlcÕ seçim yaklaúÕmÕnÕn bir uzantÕsÕdÕr ve toplama yapmak, türev almaktan daha kolaydÕr! 3.5. Dengeli Büyüme PatikasÕ ve Çözüm Ekonominin dengeli büyüme patikasÕnda oldu÷u varsayÕmÕ altÕnda, fiyat düzeyi, sabit ve dÕúsal olan ߨ Ͳ enflasyon oranÕnda artmaktadÕr. Bu durumda, parasal ücret düzeyinin dengeli büyüme patikasÕndaki büyüme oranÕ, dÕúsal ve sabit olarak kabul edilen reel ücret büyüme oranÕ ߛ Ͳ ile Tebli÷ Metinleri KitabÕ 9 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ߨ’nin toplamÕna eúit olmalÕdÕr.6 Buna göre, fiyat ve parasal ücret düzeyleri, zamanÕn üstel birer fonksiyonu olarak, úu úekilde yazÕlabilir: ܲሺݒሻ ൌ ܲ గ௩ ܹሺݒሻ ൌ ܹ ሺగାఊሻ௩ Tam bilgi varsayÕmÕ uyarÕnca, yeni evli genç çift, bu iki de÷iúkenin ሺ ݖൌሻ ݒൌ Ͳ dönemindeki ve sonrasÕndaki de÷erlerini dÕúsal olarak alÕr. Burada, karar probleminin hesaplamalÕ çözümünü, hem karar alÕcÕ çift, hem de bizler için olanaklÕ kÕlan, kiúi baúÕna reel tüketim düzeyi ܿሺݒሻ’nin, dengeli büyüme patikasÕnda, reel ücret düzeyi ile aynÕ ߛ Ͳ oranÕnda büyümekte olaca÷ÕdÕr:7 ܿሺݒሻ ൌ ܿ ఊ௩ ùimdi ܲሺݒሻǡ ܹሺݒሻ ve ܿሺݒሻ’yi fayda fonksiyonu ve bütçe kÕsÕdÕnda yerleútirirsek, karar problemi úu biçimi alacaktÕr: బ ǣ න ܿ ఊ௩ ݒ ߶ ሺܾ ሻ ൫ሺ௩ሻ൯ೡ ǡబ బ κ Úǣ ʹ න ܲ గ௩ ܿ ఊ௩ ݒ ܾ න ܲ గ௩ ܿ ఊ௩ ݒ ߚܹሺͲሻ െ ܺ ൩ ʹ න ܹ ሺగାఊሻ௩ ݒ Genellikten ödün vermeksizin ܲ ൌ ͳ normalleútirmesini yapÕp, ܹሺͲሻ ൌ ܹ olmasÕ gerekti÷ini not edin. AyrÕca, akÕlcÕ seçim uyarÕnca, toplam gelirin tamamÕ harcanacak ve böylece bütçe kÕsÕdÕ eúitlik ile yazÕlacaktÕr. Son olarak, ܽǡ ܾǡ ܿ אԹ sayÕlarÕ için න ௫ ݔൌ െ ܿ matematiksel sonucu da geçerlidir. Bu bilgiler ÕúÕ÷Õnda ve bazÕ düzenlemelerden sonra, karar problemi aúa÷Õdaki biçimine indirgenmiú olur: ఊబ െ ͳ ቇ ߶ ሺܾ ሻ బ ǡబ ߛ ሺగାఊሻబ െ ͳ ሺగାఊሻ െ ͳ ሺగାఊሻκ െ ͳ Úǣ ʹܿ ቆ ቇ ܾ ቈܿ ቆ ቇ ߚܹ െ ܺ ൌ ʹܹ ቆ ቇ ߨߛ ߨߛ ߨߛ ǣ ܿ ቆ Buradaki bütçe kÕsÕdÕ, baúlangÕç kiúi baúÕna tüketim düzeyi ܿ ’Õ úu úekilde yazmaya olanak tanÕmaktadÕr: 6 Reel ücreti, basitçe, ݓሺݒሻ ܹ ؠሺݒሻȀܲሺݒሻ olarak tanÕmladÕ÷ÕmÕzda, reel ücretin büyüme oranÕ, sürekli zamanda ܹሺݒሻ ile ܲሺݒሻ’nin büyüme oranlarÕnÕn farkÕna eúittir. 7 Fayda fonksiyonunun tüketim düzeyi ܿሺݒሻ’de do÷rusal olmasÕ, karar probleminin sonsuz sayÕda çözümü olmasÕna yol açmaktadÕr. Baúka deyiúle, genç çifte, aynÕ en yüksek ܷ כfaydasÕnÕ sa÷layan sonsuz sayÕda tüketim-do÷urganlÕk bileúimi vardÕr. Bu sonsuz sayÕda bileúimden, dengeli büyüme varsayÕmÕ ile akla en yatkÕn biçimde örtüúeni, reel tüketimi reel ücret ile aynÕ hÕzda büyüten ve bütçe kÕsÕdÕnÕ ݒൌ Ͳ anÕnda bir ܿሺͲሻ seçerek sa÷layan çözümdür. Bu bakÕmdan, yeni evli çift, tüketimlerini yaúamlarÕ boyunca reel ücret ile aynÕ hÕzda artÕrabilmek adÕna, emeklilikte harcayacaklarÕnÕ evlili÷in baúÕnda düúük bir tüketim düzeyi seçerek ayÕrmaktadÕr. 10 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ʹܹ ቆ ܿ ൌ ሺగାఊሻκ െ ͳ െ ܾ ሺߚܹ െ ܺ ሻ ߨߛ ቇ ሺగାఊሻ െ ͳ ሺగାఊሻబ െ ͳ ʹ ൬ ߨ ߛ ൰ ܾ ൬ ߨ ߛ ൰ ൌܿ ሺܺ ǡ ܾ Ǣ ߚሻ O halde, bunu kullanarak seçim de÷iúkenlerinden biri olan ܿ ’Õ elersek, maksimize edilecek olan fayda, çocuk baúÕna do÷um yardÕmÕ ܺ ve çocuk sayÕsÕ ܾ ’Õn fonksiyonu olarak ܷ ൌ ఊబ െ ͳ ሺగାఊሻκ െ ͳ ൬ െ ܾ ሺߚܹ െ ܺ ሻ ൰ ቈʹܹ ቆ ߛ ߨߛ ቇ ʹ൬ ሺగାఊሻ െ ͳ ሺగାఊሻబ െ ͳ ൰ ܾ ൬ ൰ ߨߛ ߨߛ ߶ ሺܾ ሻ ൌܸ ሺܺ ǡ ܾ Ǣ ߶ǡ ߚሻ biçiminde yazÕlabilir ve bu denklemin sa÷ yanÕndaki ifade, ܸሺܺ ǡ ܾ Ǣ ߶ǡ ߚሻ fonksiyonu olarak tanÕmlanabilir. Takip eden bölüm, bu ܿሺܺ ǡ ܾ Ǣ ߚሻ ve ܸሺܺ ǡ ܾ Ǣ ߶ǡ ߚሻ fonksiyonlarÕnÕn, genç çifti üç çocuk yapmaya teúvik edecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕ ܺ ’Õn ve bu durumda ulaúacaklarÕ en yüksek baúlangÕç tüketim düzeyi ܿ ’Õn hesaplanmasÕnda nasÕl rol oynadÕ÷ÕnÕ açÕklamaktadÕr. 4. Yöntem ve Hesaplama AlgoritmasÕ Hesaplama algoritmasÕnÕn amacÕ, ܺ ’Õ ve ܿ ’Õ hesaplamak oldu÷u için, di÷er girdilerin, uygun olarak modele verilmesi gerekecektir. Tablo 1, bu girdilerin hangileri oldu÷unu göstermektedir. Bu girdilerden ilk beúi için baz senaryo ve sa÷lamlÕk deneyleri de÷erleri, sonraki bölümde açÕklandÕ÷Õ gibi belirlenmiútir. Ancak hesaplama algoritmasÕ, modelin iki katsayÕsÕ ߶ ve ߚ için, ekonometrik tahmin veya ölçümleme (kalibrasyon) yapmak yerine, ilgilenilen ܺ ’Õ ve ܿ ’Õ bütün anlamlÕ olabilecek veya kabul edilebilir ߶ ve ߚ de÷erleri için hesaplamaktadÕr. AynÕsÕ, hanenin baúlangÕçtaki gelirini belirleyen ܹ için de geçerlidir. Tablo 1: Hesaplama Girdileri Sembol KatsayÕlar çalÕúan baúÕna reel gelir büyüme oranÕ hedeflenen enflasyon oranÕ çocuk bakÕlan toplam süre (yÕl) ebeveyn baúÕna toplam çalÕúma süresi yaúam beklentisi EKSø 20 (yÕl) do÷urganlÕk tercihi do÷urganlÕk maliyeti ߛ ߨ ݉ κ ݁ ߶ ߚ DÕúsal de÷iúken hanenin aylÕk toplam geliri ʹܹ Çocuk sayÕsÕ transfer olmadÕ÷Õnda ܾୀ Bu seçimin gerisinde iki neden yatmaktadÕr: Birincisi, (mikro) veri kullanmak suretiyle ilgili iki katsayÕ de÷erlerinin belirlenmesi ve sonuçlarÕn farklÕ hane geliri düzeylerine göre derlenmesi iúi, bu çalÕúmanÕn mütevazÕ amaçlarÕnÕn fazlasÕyla ötesine geçmektedir. økinci ve daha önemli neden, asÕl amacÕn, ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ ሻ üçlüsü bakÕmÕndan birbirinden farklÕlaúan tüm genç çiftlerin do÷urganlÕk kararlarÕnÕ ortaya çÕkarmak olmasÕdÕr. Bunun önemi úu gözlemde yatmaktadÕr: Örne÷in aynÕ ʹܹ gelirine sahip iki haneden biri “düúük ߶, düúük ߚ” ve di÷eri de “yüksek ߶, yüksek ߚ” ile eúit sayÕda çocuk sahibi olmayÕ tercih edebilirler. O halde, do÷urganlÕk kararÕna yön veren katsayÕlar için tekil de÷erler tahmin etmektense, modelin basitli÷ini kullanmak ve ayrÕntÕlÕ hesaplamalar yapmak, buradaki Tebli÷ Metinleri KitabÕ 11 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ana amaca, yani üç çocuk konusunda etkili olabilecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕnÕ hesaplama amacÕna, daha uygundur. ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ ሻ üçlüsü için temel alÕnan de÷er kümelerine gelince, bunlar belirli sÕnÕrlar dahilinde ve hesaplama algoritmasÕnÕn kabul edebilmesi adÕna kesikli bir úekilde tanÕmlÕ olup, ܹ dÕúsal de÷iúkeni basitçe Türk LirasÕ cinsinden ölçülmektedir. ߶ אሼ߶ ǡ ǥ ǡ ߶௫ ሽ ߚ אሼߚ ǡ ǥ ǡ ߚ௫ ሽ ܹ א൛ܹǡ ǡ ǥ ǡ ܹǡ௫ ൟ Son olarak, ܾୀ girdisi, iki nedenle, sadece 1 ve 2 de÷erlerini almaktadÕr. Birincisi, tanÕmlÕ olan fayda fonksiyonu için ܾ ൌ Ͳ çocuk, hiçbir úartta, çözüm kümesinin bir elemanÕ de÷ildir. økincisi, Türkiye’deki güncel politika tartÕúmasÕ bakÕmÕndan düúünüldü÷ünde, hâlihazÕrda 3 veya daha çok sayÕda çocuk yapacak olan genç çiftler, çözümlemenin ilgi alanÕ dÕúÕnda kalmaktadÕr. Tablo 2, hesaplama algoritmasÕnÕn adÕmlarÕnÕ göstermektedir. Buna göre, algoritma, öncelikle bir gelir düzeyi belirlemekte (AdÕm 1), daha sonra da do÷urganlÕk tercihi ve do÷urganlÕk maliyetini belirleyen katsayÕ de÷erleri seçmektedir. ArdÕndan, bu üç de÷er verili olmak kaydÕyla, algoritma, bir genç çifti 2 ve 3 çocuk yapmak arasÕnda kayÕtsÕz bÕrakan do÷um yardÕmÕ miktarÕnÕ çözmektedir (AdÕm 3.1). Algoritma, daha sonra, bu do÷um yardÕmÕnÕ alarak 3 çocuk yapan ailenin kiúi baúÕna baúlangÕç tüketimi düzeyini hesaplamaktadÕr (AdÕm 3.2). Takiple, algoritma, hiç do÷um yardÕmÕ alÕnmadÕ÷Õnda seçilen optimal çocuk sayÕsÕnÕ hesaplamakta (AdÕm 4), daha sonra ise, bunun alaca÷Õ 1 ve 2 de÷erlerinden birini seçerek (AdÕm 5), AdÕm 3.1’de hesapladÕ÷Õ do÷um yardÕmlarÕnÕn en düúük ve AdÕm 3.2’de hesapladÕ÷Õ tüketim düzeylerinin en yüksek düzeylerini hesaplayarak bir döngüsünü sonlandÕrmaktadÕr (sÕrasÕyla AdÕm 5.1 ve 5.2). Algoritma, hesapladÕ÷Õ iki de÷eri bütün ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ ሻ üçlüleri için tamamlayana dek, aynÕ mantÕkla devam etmektedir. Tablo 2: Hesaplama AlgoritmasÕnÕn AdÕmlarÕ AdÕm 1 AdÕm 2 AdÕm 3.1 AdÕm 3.2 AdÕm 4 AdÕm 5 AdÕm 5.1 AdÕm 5.2 Bir ܹ seçiniz. Bir ൫߶ ǡ ߚ ൯ ikilisi seçiniz. ܸ൫ܺ ǡ ʹǢ ߶ ǡ ߚ ൯ ൌ ܸ൫ܺ ǡ ͵Ǣ ߶ ǡ ߚ ൯ denklemini çözen ܺ ’Õ bulunuz. Bu tek ܺ düzeyini ܺ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile gösteriniz. ܿ൫ܺ ሺ݅ǡ ݆ሻǡ ͵Ǣ ߚ ൯’ye eúit olan ܿ ’Õ bulunuz. Bu tek ܿ düzeyini ܿ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile gösteriniz. ܸ൫Ͳǡ ܾ Ǣ ߶ ǡ ߚ ൯’yi maksimize eden ܾ ’Õ bulunuz. Bu tek ܾ düzeyini ܾୀ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile gösteriniz. Bir ܾୀ ሺ݅ǡ ݆ሻ seçiniz. Seçilen ܾୀ ሺ݅ǡ ݆ሻ için, ܺ ሺ݅ǡ ݆ሻ bulunuz. Seçilen ܾୀ ሺ݅ǡ ݆ሻ için, ܿ ሺ݅ǡ ݆ሻ bulunuz. Do÷urganlÕk tercihini yansÕtan ߶ Ͳ ve do÷urganlÕk maliyetini kÕsmen belirleyen ߚ Ͳ katsayÕlarÕnÕn alacaklarÕ de÷erlerin etkilerine yönelik grafiksel bir örnek açÕklayÕcÕ olacaktÕr. Her bir hane geliri veri alÕndÕ÷Õnda, ൫߶ ǡ ߚ ൯ ikililerinin hepsi için ayrÕ ayrÕ yapÕlan hesaplamalar söz konusudur. Bu bakÕmdan, hesaplanan ܿ ve ܺ gibi “istatistikler,” uygun olarak, ሺ݅ǡ ݆ሻ sayÕlarÕ ile endekslenmektedir. 12 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 2. Tercih ve Maliyet Etkileri: Bir Örnek ùekil 2, hanenin aylÕk toplam gelirinin aylÕk 2,000.00 TL oldu÷u durum için, hesaplama algoritmasÕ sonucu oluúan sonuçlardan ikisini resmetmektedir. Soldaki panelde, dikey eksen, genç çifti üç çocuk yapmaya teúvik etmek için yeterli olacak olan en düúük çocuk baúÕna do÷um yardÕmÕnÕ göstermektedir. Bu do÷um yardÕmÕ miktarÕ, yatay eksenlerde yer alan ߶ ve ߚ katsayÕsÕ de÷erlerine göre de÷iúmektedir. Örne÷in, do÷urganlÕk tercihinin pozitif yönde güçlülü÷ünü yansÕtan ߶ katsayÕsÕ 0’dan 50’ye do÷ru arttÕkça, genç çift her gelir düzeyi için daha çok çocuk yapmak isteyece÷i için, gerekli olan en düúük yardÕm miktarÕ azalmaktadÕr. Sa÷daki panelde ise, dikey esen, genç çiftin do÷um yardÕmÕ almadÕ÷Õ durumda seçece÷i çocuk sayÕsÕnÕ göstermektedir. Algoritma, bu sayÕyÕ da, yine her bir ൫߶ ǡ ߚ ൯ ikilisi için hesaplamaktadÕr. Son olarak, ùekil 2’deki grafikler ve genel olarak baz senaryo bulgularÕnÕn tümü için, ߶ ve ߚ katsayÕlarÕ ile ܹ ’Õn aldÕklarÕ de÷erler úunlardÕr: ߶ אሼͲǤͳǡ ͲǤʹǡ ǥ ǡ ͷͲሽ ߚ אሼͲǤͳǡ ͲǤǡ ǥ ǡ ͶǤሽ ܹ אሼͳͲͲͲǡͳ͵͵͵ǡʹͲͲͲǡͶͲͲͲǡͺ͵͵͵ሽ ùekil 2’deki sa÷ panel, ߶ ve ߚ için temel alÕnan en düúük ve en yüksek de÷erlerin, do÷urganlÕ÷Õn farklÕ birçok düzeyine izin verecek kadar geniú oldu÷unu da göstermektedir. AylÕk toplam geliri 2,000.00 TL olan bir hane, de÷iúen ߶ ve ߚ de÷erleri için, 1 ila 6 arasÕnda kalan sayÕda çocuk dünyaya getirmektedir. 5. Baz Senaryo BulgularÕ Tablo 3, baz senaryo bulgularÕnÕn hesaplanmasÕnda temel alÕnan dÕúsal katsayÕ ve de÷iúkenlerin de÷erlerini göstermektedir. Bu de÷erler, evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarÕnÕ bugün almakta olan bir çiftin, gelecekte karúÕlaúacaklarÕ bir (Türkiye) ekonomi(si) ve bu ekonominin dengeli büyüme patikasÕ dikkate alÕnarak seçilmiútir.8 Buna göre, çalÕúan baúÕna reel gelir büyüme oranÕ, 1950-2011 dönemi PENN Dünya TablolarÕ verilerinden hesaplanmÕú olup, uzun dönem dengeli büyüme patikasÕ için yÕllÕk % 4.05’e eúittir. Enflasyon oranÕ için, Türkiye Cumhuriyet Merkez BankasÕ’nÕn çok yakÕn döneme kadar Õsrarla korudu÷u hedef enflasyon oranÕ olan % 5 düzeyi seçilmiútir. Çocuk bakÕlan toplam süre, yÕl bazÕnda, 8 Takip eden bölüm, baz senaryo bulgularÕnÕn bu katsayÕ de÷erlerindeki de÷iúimlere karúÕ ne ölçüde sa÷lam oldu÷unu ortaya koymaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 13 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 20 yÕl olarak ve ebeveyn baúÕna toplam çalÕúma süresi, yine yÕl bazÕnda, 45 yÕl olarak seçilmiútir. YÕl bazÕnda seçilen baúka bir katsayÕ da ݁ ’dÕr. Do÷umda yaúam beklentisi için 80 yÕl de÷eri baz alÕndÕ÷Õ ve kararlar 20 yaúÕnda alÕndÕ÷Õ için, ݁ ൌ Ͳ yÕl baz de÷er olarak belirlenmiútir. Tablo 3: Baz Senaryo De÷erleri KatsayÕ AldÕ÷Õ De÷er ߛ 0.0405 ߨ 0.0500 ݉ 20.0000 κ 45.0000 ݁ 60.0000 Tablo 4 hesaplamalar sonucunda elde edilen ana bulgularÕ özetlemektedir. Tablodaki ܺ girdileri, ilgili durum ve gelir düzeyi için, üç çocuk için etkili olabilecek en düúük do÷um yardÕmÕnÕ göstermektedir. Tablodaki ܿ girdileri ise, yine ilgili durum ve gelir düzeyi için, üç çocuk için etkili olan en düúük do÷um yardÕmÕ alÕndÕ÷Õnda ulaúÕlabilecek en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamasÕ düzeyini göstermektedir. Girdi bulunmayan hücreler, ilgili gelir düzeyine karúÕlÕk gelen durumdaki do÷urganlÕ÷Õn seçilmemekte oldu÷unu ifade etmektedir. Örne÷in, Tablo 4’te en sa÷daki sütunun altlarÕnda yer alan hücreler, gelir düzeyi aylÕk toplam 16,666.00 TL olan temsil edici çiftin, iki de÷il bir çocuk yapaca÷ÕnÕ göstermektedir. Tablo 4’teki sonuçlar úunlarÕ ortaya koymaktadÕr: Öncelikle, transfer almadÕ÷Õ durumda bir çocuk dünyaya getirmeyi seçecek olan çiftlere bakÕlÕrsa (ܾୀ ൌ ͳ), üç çocuk için gerekli en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕ ܺ ’Õn, her gelir diliminde, çok ama çok yüksek oldu÷u görülmektedir. Örne÷in, bugün itibariyle, aylÕk toplam geliri 4,000.00 TL olan bir genç çifti düúünelim. Bu genç çift, do÷um yardÕmÕ gibi bir politika uygulamasÕ olmasa bir çocuk yapacak olsun. Hesaplamalara göre, bu genç çifti bir yerine üç çocuk yapmaya teúvik edebilmek için, do÷um yardÕmÕ programÕnÕn bu genç çifte, çocuk baúÕna 139,761.74 TL ödeme yapmasÕ gerekmektedir. Bu miktar çocuk baúÕnadÕr ve üç ile çarpÕldÕ÷Õnda, toplam do÷um yardÕmÕ miktarÕ, bugün ödenmek üzere, 419,285.22 TL olmaktadÕr! Üstelik bu miktar, farklÕ do÷urganlÕk tercihine sahip ve farklÕ do÷urganlÕk maliyeti ile karúÕlaúan tüm genç çiftler için geçerli olanlar arasÕndaki en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕdÕr. Tablo 4: Ana Bulgular (TL cinsinden) Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ ሻ 2,666.00 4,000.00 8,000.00 16,666.00 ܾୀ ൌ ͳ ܺ 69,880.87 93,174.49 139,761.74 279,523.48 1,023,936.02 ܿ 253.99 338.67 508.02 1,016.09 2,116.90 ܾୀ ൌ ʹ ܺ 10.02 238.39 133.47 272,794.40 — ܿ 249.00 332.02 498.05 996.15 — Durum 2,000.00 Yine Tablo 4’te, bu kez ܾୀ ൌ ʹ durumunda olan genç çiftlere de bakÕlabilir, yani do÷um yardÕmÕ politikasÕ olmasa iki çocuk yapacak olanlara. Bu çiftler için, hanenin aylÕk toplam geliri 4,000.00 TL’den çok fazla de÷ilse, mali açÕdan mümkün görünen miktarlar ortaya çÕkmaktadÕr. Örne÷in, yine bugün itibariyle aylÕk toplam geliri 4,000.00 TL olan bir çifte bakarsak, çocuk baúÕna teúvik miktarÕ 133.47 TL’dir. Bu sayÕyÕ yine üç ile çarparsak, toplam ödeme miktarÕ sadece 400.41 TL’dir. Bu düzey, 2015 yÕlÕ MayÕs ayÕ itibariyle yürürlü÷e giren yönetmelikte belirlenen düzeylere yakÕndÕr. Ancak, sorun, bu do÷um yardÕmÕnÕ alarak iki yerine üç çocuk sahibi olacak olan çiftin yine bugün itibariyle ulaúaca÷Õ tüketim harcamasÕ düzeyindedir. Hane halkÕ büyüklü÷ü artÕk beú olan bu aile için, bugün itibariyle, kiúi baúÕna aylÕk tüketim harcamasÕ 498.05 TL’dir. Beú ile çarpÕldÕ÷Õnda, hanenin bakÕcÕya 14 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ödedi÷i ücret dÕúÕnda kalan tüketim harcamasÕ için en yüksek de÷er yaklaúÕk olarak 2,500.00 TL olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Bu, çocuk bakÕm maliyeti dÕúÕndaki tüm tüketim kalemlerinin maliyetini içerdi÷i için oldukça düúük düzeyde bir maddi refaha karúÕlÕk gelmektedir. Öyle ki, Türk-øú’in 1987 yÕlÕ AralÕk ayÕndan bu yana geleneksel olarak açÕkladÕ÷Õ açlÕk ve yoksulluk sÕnÕrlarÕna göre, 2015 yÕlÕnÕn AralÕk ayÕ itibariyle, dört kiúilik bir ailenin açlÕk ve yoksulluk sÕnÕrlarÕ, sÕrasÕyla, 1,385.26 TL ve 4,512.25 TL olmuútur (Türk-øú, 2015: 1). Sonuç olarak, ya üç çocuk için gerekli en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ aúÕrÕ ölçüde yüksektir, ya da, e÷er aúÕrÕ ölçüde yüksek de÷ilse, hâlihazÕrda yoksul olan bir aileyi yoksulluk sÕnÕrÕnÕn üzerine taúÕyamamaktadÕr. Baúka deyiúle, e÷er Türkiye’deki do÷urganlÕk kararlarÕnÕn oluúumunda tam anlamÕyla akÕlcÕ bir seçim yapÕlabiliyor ise, do÷um yardÕmÕ ile üç çocuk yapÕlmasÕnÕ teúvik etmek ya mali açÕdan mümkün de÷ildir, ya da yoksullu÷un ortadan kaldÕrÕlmasÕna yönelik (transfer) politikalar(Õ) ba÷lamÕnda arzu edilir de÷ildir. 6. BulgularÕn Sa÷lamlÕ÷Õ: BazÕ Basit Deneyler Önceki bölümde derlenen bulgular, dÕúsal olarak belirlenen katsayÕ de÷erlerine karúÕ çok büyük ölçüde sa÷lamdÕr. Burada ana sonuçlarÕ özetlenen sa÷lamlÕk çözümlemesi, de÷erleri modele dÕúarÕdan verilen beú model girdisinin her biri için bir deney tasarlamakta ve baz senaryo bulgularÕnÕ deney bulgularÕ ile karúÕlaútÕrmaktadÕr. Tablo 5, ilgili beú katsayÕnÕn baz senaryo ve deney de÷erlerini göstermektedir.9 Buna göre, ߛ deneyinde ekonomin dengeli büyüme patikasÕndaki reel büyüme oranÕ yÕllÕk olarak % 1 daha yüksektir. SonrasÕnda gelen ߨ deneyinde ise, daha yüksek bir enflasyon oranÕ olan % 7.5 dikkate alÕnmÕútÕr; TCMB’nin henüz % 5 hedefini tutturamamÕú olmasÕ bakÕmÕndan bu deney de÷eri anlamlÕdÕr. Evlenme yaúÕnÕn ve dolayÕsÕyla da çocuk bakÕmÕ yapÕlan toplam sürenin 5 yÕl daha fazla oldu÷u duruma ݉ deneyi bakmaktadÕr. Keza, κ deneyi de emeklilik yaúÕnÕn 5 yÕl daha fazla oldu÷u durumu incelemiú olmaktadÕr. Son olarak, ݁ deneyi, yaúam beklentisinin 5 yÕl uzayarak 85 yÕl oldu÷u, dolayÕsÕyla ݁ katsayÕsÕnÕn 65’e eúit oldu÷u durumu dikkate almaktadÕr. Tablo 5: Deneyler Deney Baz Senaryo De÷eri Deney De÷eri 0.0500 ߛ 0.0405 ߨ 0.0500 0.0750 ݉ 20.0000 25.0000 κ 45.0000 50.0000 ݁ 60.0000 65.0000 Tablo 6 ve 7, sÕrasÕyla ܾୀ ൌ ͳ ve ܾୀ ൌ ʹ durumlarÕ için, yani do÷um yardÕmÕ almadÕ÷Õnda bir ve iki çocuk yapacak çiftler için, deney sonuçlarÕnÕ göstermektedir. Rakamlar yine TL cinsinden olup, her bir durum için baz senaryo bulgularÕ da gösterilmektedir. Her iki tablodan da açÕkça görüldü÷ü üzere, sonuçlar baz senaryo sonuçlarÕna oldukça yakÕndÕr. Tablo 6’ya bakÕldÕ÷Õnda, oluúan sayÕsal farklÕlÕklar, ܾୀ ൌ ͳ durumunda gerekli olacak en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕnÕn astronomik olmasÕ ana sonucunu de÷iútirmemektedir. Keza, Tablo 7’de gözlenen sayÕsal farklÕlÕklar, do÷um yardÕmÕ alarak iki yerine üç çocuk yapacak olan ailenin yoksulluk sÕnÕrlarÕ altÕnda kalmasÕ ana sonucunu de÷iútirmemektedir. Bu bakÕmdan, çalÕúmanÕn üçüncü ana sonucu, birinci ve ikinci ana sonuçlarÕn ߛ, ߨ, ݉, κ ve ݁ ’a karúÕ, çok büyük ölçüde sa÷lam oldu÷udur. 9 Her bir deney, deneye adÕnÕ veren katsayÕ dÕúÕndaki katsayÕlarÕn de÷erlerini baz senaryo de÷erlerinde tutmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 15 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Deney Baz ߛ ߨ ݉ κ ݁ Deney Baz ߛ ߨ ݉ κ ݁ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ Tablo 6: Deney SonuçlarÕ (ܾୀ ൌ ͳ için, TL cinsinden) Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ ሻ 2,000.00 2,666.00 4,000.00 8,000.00 16,666.00 69,880.87 93,174.49 139,761.74 279,523.48 1,023,936.02 253.99 338.67 508.02 1,016.09 2,116.90 69,421.91 92,562.55 138,843.82 277,687.65 978,656.60 221.17 294.9 442.37 884.77 1,843.30 69,701.30 93,890.60 139,402.60 275,938.58 573,199.86 175.99 234.67 352.03 704.1 1,466.92 114,801.51 153,359.64 229,603.03 728,049.45 1,989,573.26 253.99 338.67 508.02 1,016.09 2,116.90 110,372.67 146,883.19 220,745.35 673,643.73 1,859,038.78 401.87 535.85 803.8 1,607.64 3,349.29 45,917.13 60,875.56 90,792.41 180,542.97 400,007.11 161.28 215.05 322.59 645.23 1,344.26 ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ ܺ ܿ Tablo 7: Deney SonuçlarÕ (ܾୀ ൌ ʹ için, TL cinsinden) Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ ሻ 2,000.00 2,666.00 4,000.00 8,000.00 16,666.00 10.02 238.39 133.47 272,794.40 — 249 332.02 498.05 996.15 — 47.31 60.27 94.63 238,562.78 — 218.09 290.8 436.22 872.47 — 170.1 226.8 5.56 11.13 2,743.55 174.63 232.87 349.31 698.62 1,455.49 15.48 23.22 145,807.69 — — 245.68 327.6 491.4 — — 15.33 114.5 126,538.32 — — 394.01 525.35 788.07 — — 75.38 112.93 150.77 301.54 — 159.28 212.37 318.56 637.13 — 7. Sonuç 2015 yÕlÕ, do÷um yardÕmÕ ve ilgili baúka mevzuat de÷iúiklikleri nedeniyle, Türkiye'nin nüfus politikasÕ tarihinde bir dönüm noktasÕ olarak ele alÕnabilir. Buna göre, do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ mütevazÕ düzeylerde olsa da, do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕnÕn resmiyet kazandÕ÷Õ yorumunda bulunmak yanlÕú olmayacaktÕr. O halde, birincil önem arz eden soru, do÷um yardÕmÕ gibi bir do÷um yanlÕsÕ politikanÕn, do÷urganlÕk düzeylerinde anlamlÕ bir yukarÕ yönlü etki yaratÕp yaratmayaca÷ÕdÕr. Bu soruya, güvenli bir ex post yanÕt geliútirmek için elbette beklemek zorundayÕz. YakÕn gelecekte elimize ulaúacak olan mikro verileri kullanarak, hem 2015’teki bu politika de÷iúiminin etkilerini, çeúitli ekonometrik yöntemlerle araútÕrmak mümkün olacaktÕr, hem de bu türden ex post yanÕtlarÕ güvenli biçimde oluúturmak politikalarÕn baúarÕlÕ biçimde güncellenmesi için gereklidir. Öte yandan, ex ante bir yanÕt kümesi üzerine düúünmek de ö÷retici ve anlamlÕ olabilir. Bu çalÕúma, soruya, akÕlcÕ seçim kuramÕnÕn penceresinden bakarak ve bireylerin yaúam döngüsü boyunca karúÕlaúacaklarÕ kÕsÕtlarÕ dikkate alarak yanÕt aramakta ve niceliksel/hesaplamalÕ bir yönteme dayanmaktadÕr. Kurulan basit model, evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarÕnÕ bugün almakta olan bir genç çifte odaklanmaktadÕr. Genç çiftin kaç çocuk dünyaya getirecekleri, do÷urganlÕk tercihlerine ek 16 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 olarak, çocuklara kaç yÕl bakacaklarÕna, kaç yaúÕna kadar çalÕúacaklarÕna ve kaç yaúÕnda öleceklerine ba÷lÕdÕr. Model, ekonominin dengeli büyüme patikasÕnda olaca÷Õ varsayÕmÕ altÕnda basitleúmekte ve hesaplanabilir bir dengeye ulaúmaktadÕr. Modelin niceliksel çözümlemesi, iki temel de÷erin hesaplanmasÕna odaklanmÕútÕr: Bunlardan birincisi, do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer olmadÕ÷Õ durumda bir veya iki çocuk yapmayÕ tercih edecek olan genç çifti, üç çocuk yapmaya teúvik edebilecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕdÕr. økincisi ise, do÷um yardÕmÕ alÕp üç çocuk yapan ailenin bugün ulaúabilece÷i en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamasÕ düzeyidir. Hesaplamalar sonucu ulaúÕlan ana sonuçlar úunlardÕr: x x x E÷er genç çift kaç çocuk sahibi olmak istedi÷ine akÕlcÕ bir biçimde karar ver(ebil)iyorsa, bir çocuk yapanlarÕ üç çocuk için teúvik etmenin maliyeti, hemen her gelir diliminde, aúÕrÕ ölçüde yüksektir ve mali bakÕmdan mümkün görünmemektedir. Transfer almaksÕzÕn iki çocuk yapmayÕ seçecek olanlar ise, mali olarak mümkün görünebilecek olan çok daha düúük teúvik miktarlarÕ ile üç çocuk yapmayÕ seçebilirler. Ancak, bu çiftler, do÷urganlÕ÷a yönelik tercihleri çok güçlü oldu÷u için böyle davranacaklar ve çocuklarÕyla birlikte yoksulluk sÕnÕrÕnÕn altÕnda kalacaklarÕ bir yaúamÕ seçmiú olacaklardÕr. DÕúsal olarak kabul edilen katsayÕlarÕn de÷erlerindeki makul de÷iúiklikler, bu iki sonucun yönünü de÷iútirmemektedir. Bu katsayÕlar arasÕnda, büyüme ve enflasyon oranlarÕ, emeklilik yaúÕ ve yaúam beklentisi bulunmaktadÕr. KÕsacasÕ, bulgular genel olarak sa÷lamdÕr. SonuçlarÕn, Türkiye'de nüfus politikasÕnÕn nasÕl biçimlendirilmesi gerekti÷ine yönelik olarak ortaya çÕkardÕ÷Õ en önemli mesaj úudur: Gerçekçi bir nüfus politikasÕ, yoksulluk sorununa yönelik transfer politikalarÕ ile iç içe olarak ele alÕnmalÕdÕr. Öyle ki, bütçe kÕsÕtlarÕ nedeniyle iki çocuk yapmÕú olan çok yoksul aileler do÷um yardÕmÕ transferini edinebilmek için üçüncü çocuklarÕnÕ dünyaya getirecek olsalar, yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalmÕú olan birey sayÕsÕ da artacaktÕr. AyrÕca, 40 ülkenin verisini kullanan bir çalÕúma olan Lee vd. (2014), do÷urganlÕ÷Õn düúüúlerinin bazÕ ülkelerde gerçekten de sosyal güvenlik sorunlarÕna yol açabilece÷ini, ancak azalan do÷urganlÕk artan sermaye birikimi ve daha yüksek tüketim de demek oldu÷u için, do÷urganlÕk düúüúlerinin gereksiz yere abartÕlÕyor olabilece÷ini vurgulamaktadÕr. Bu bakÕmdan, do÷urganlÕktaki düúme sürerken ekonomiye atÕlÕm yaptÕracak olan bilim ve teknoloji politikalarÕnÕ hayata geçirmek ödevi, birincil önemini korumaktadÕr. Kaynaklar AçÕkgöz, ù. (2012), “Fertility, Employment and Capital Accumulation: A Case Study for Turkey,” Ekonomik YaklaúÕm: 23, 1–36. AkÕn, A. (2012). Türkiye’de Nüfus, Do÷um Kontrol Yöntemi ve østeyerek Düúüklere Yönelik Politikalar: Nedenleri ve SonuçlarÕ. Toplum ve Hekim: 27, 323–336. Attar, M. A. (2012). En Az Üç Çocuk?!. Yurt ve Dünya: 1(4), 1–9. Attar, M. A. (2013). Growth and Demography in Turkey: Economic History vs. Pro-Natalist Rhetoric. Ankara: TEPAV. Avrupa Komisyonu (2005). Confronting demographic change: A new solidarity between the generations Eriúim: http://ec.europa.eu/employment_social/social_situation/responses/e457863_en.pdf Becker, G. S. (1960). An Economic Analysis of Fertility. Demographic and Economic Change in Developed Countries içinde (s. 209–231) Princeton: Princeton University Press. Becker, G. S. (1965). A Theory of the Allocation of Time. Economic Journal: 72, 493–517. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 17 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Becker, G. S. (1993) Nobel Lecture: The Economic Way of Looking at Behavior. Journal of Political Economy: 101, 385–409. Becker, G. S. & Lewis, H. G. (1973). On the Interaction between the Quantity and Quality of Children. Journal of Political Economy: 81, S279–S288. Behar, C. (1995). The Fertility Transition in Turkey: Reforms, Policies and Family Structure. Obermeyer, C. M. (ed.), Family, Gender and Population in the Middle East içinde (s. 36–57), Cairo: The American University in Cairo Press. Birleúmiú Milletler (2013). World Population Policies 2013, Eriúim: http://www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/policy/WPP2013/wpp2013.pdf. Ça÷atay, P., Saraç, M., ølyas, ø. E. & TürkyÕlmaz, A. S. (2015). Türkiye’de Do÷urganlÕk Tercihleri. HÜNEE (2015). 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ øleri Analiz ÇalÕúmasÕ içinde (s. 175–223). Ankara: HÜNEE, T.C. KalkÕnma Bak. ve TÜBøTAK. Çavlin Bozbeyo÷lu, A. (2011). Do÷urganlÕk kontrolünde rasyonelli÷in sÕnÕrlarÕ: Türkiye kürtaj ve gebeli÷i önleyici yöntem kullanÕmÕ. Fe Dergi: 3(1), 24–37. de la Croix, D. & Licandro, O. (2013). The Child is Father Of the Man: Implications for the Demographic Transition. Economic Journal: 123, 236–261. Dinçer, M. A., Kaushal, N. & Grossman, M. (2014). Women’s education: Harbinger of another spring? Evidence from a natural experiment in Turkey. World Development: 64, 243–258. Eryurt, M. A. (2008). Türkiye’de Do÷urganlÕ÷Õ Belirleyen Ara De÷iúkenler: YakÕn Döneme Bakarken. Nüfusbilim Dergisi: 27, 67–84 Eryurt, M. A. & AkadlÕ Ergöçmen, B. (2012). Ebeveyn e÷itiminin do÷urganlÕk üzerindeki etkisi. Nüfusbilim Dergisi: 30–31, 13–28. Eryurt, M. A., Beúe Canpolat, ù & Koç, ø. (2013). Türkiye’de Nüfus ve Nüfus PolitikalarÕ: Öngörüler ve Öneriler, Amme ødaresi Dergisi: 46, 129–156. Farooq, G. M. & Tuncer, B. (1974). Fertility and Economic and Social Development in Turkey: A Cross-Sectional and Time Series Study. Population Studies: 28, 263–276 Güneú, P. M. (2016). The Impact of Female Education on Teenage Fertility: Evidence from Turkey. The B.E. Journal of Economic Analysis & Policy: 16, 259–288. Gürsel, S., Uysal-Kolaúin, G. & Güner, D. (2010), “Üç Çocuk Hayal,” betam AraútÕrma Notu, No.10/71. HÜNEE (2004). 2003 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Ana Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve Aile PlanlamasÕ Genel Müdürlü÷ü, Devlet Planlama TeúkilatÕ ve Avrupa Birli÷i. Eriúim: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2003/index.html HÜNEE (2009). 2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Ana Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve Aile PlanlamasÕ Genel Müdürlü÷ü, Devlet Planlama TeúkilatÕ ve TÜBøTAK. Eriúim: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2008/ 18 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 HÜNEE (2014). 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, T.C. KalkÕnma Bak. ve TÜBøTAK. Eriúim: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2013/ Jones, L. E., Schoonbroodt, A. & Tertilt, M. (2011). Fertility Theories: Can They Explain the Negative Fertility-Income Relationship? Shoven, J. B. (ed.), Demography and the Economy, içinde (s. 43–100) Chicago: University of Chicago Press. Kaya, V. & YalçÕnkaya, Ö. (2014). Nüfus Ekonomik Büyüme Kayna÷Õ Olabilir Mi?: “En Az Üç Çocuk” PolitikasÕna Tarihsel Bir BakÕú. Atatürk Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Fakültesi Dergisi: 28, 165–198. KÕrdar, M. G., DayÕo÷lu Tayfur, M. & Koç, ø. (2012). The Effect of Compulsory Schooling Laws on Teenage Marriage and Births in Turkey. MPRA Paper 38735. Koç, ø., Eryurt, M. A., AdalÕ, T. & Seçkiner, P. (2010). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü: Do÷urganlÕk, aile planlamasÕ, anne-çocuk sa÷lÕ÷Õ ve beú yaú altÕ ölümlerdeki de÷iúimler 1968–2008. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü. Lee, R., Mason, A. & members of the NTA Network (2014). Is low fertility really a problem? Population aging, dependency, and consumption. Science: 346, 229–234. Luci-Greulich, A. & Thévenon, O. (2013). The impact of family policies on fertility trends in developed countries.” European Journal of Population: 29, 387–416. (doi: 10.1007/s10680-0139295-4). Luci-Greulich, A. & Thévenon, O. (2014). Does Economic Advancement ‘Cause’ a Re-increase in Fertility? An Empirical Analysis for OECD Countries (1960–2007). European Journal of Population: 30, 187–221 (doi: 10.1007/s10680-013-9309-2). Luci-Greulich A., Dasre, A. & ønan, C. (2015). Fertility transition in Turkey–who is most at risk of deciding against child arrival? World Bank Policy Research Working Papers (doi: 10.1596/18139450-7310). Oyvat, C. (2012). (En Az) Üç Çocuk ve Türkiye’nin Emek ArzlarÕ. øktisat ve Toplum: 18, 50–56. Sayan, S. (2013). 3+ Çocukçular Tam Olarak Ne østiyor?. øktisat ve Toplum: 29, 5–12. Selim, S. (2006). Türkiye'de Evli KadÕnlarÕn øúgücüne KatÕlÕmÕna Göre Oluúan Do÷urganlÕk FarklÕlÕklarÕ: AyrÕútÕrma Analizi. Gazi Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Fakültesi Dergisi: 8, 139– 163. Selim, S. & Üçdo÷ruk, ù. (2003). Sayma Veri Modelleri øle Çocuk SayÕsÕ Belirleyicileri: Türkiye’deki Seçilmiú øller øçin Sosyoekonomik Analizler. Dokuz Eylül Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Fakültesi Dergisi: 18, 13–31. Selim, S. ve Üçdo÷ruk, ù. (2005). Türkiye’de Do÷urganlÕk: Kalite-Miktar YaklaúÕmÕ. Nüfusbilim Dergisi: 27, 49–66. ùengül, S. & KÕral, G. (2006). Türkiye'de KadÕnÕn øúgücü PazarÕna KatÕlÕm ve Do÷urganlÕk KararlarÕ, Atatürk Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Dergisi: 20, 89–103. Türk-øú (2015). Haber Bülteni. AralÕk 2015 AçlÕk ve Yoksulluk SÕnÕrÕ. 28 AralÕk 2015. Eriúim: http://www.turkis.org.tr/dosya/r2cg2OLnvRao.pdf Tebli÷ Metinleri KitabÕ 19 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TürkyÕlmaz, A. S., AdalÕ, T. & Karakaya, M. D. (2013). What would happen if Turkey followed its Prime Minister’s proposition to have “at least three children”: Population projections till 2050 with alternative fertility scenarios. XXVII IUSSP International Population Conference. Ulusoy, M. (2012). Türkiye’deki Sa÷lÕk Verileri Do÷um Kontrol Yöntemi ve Kürtaj Konusunda Ne Diyor?. Toplum ve Hekim: 27, 337–343. YÕldÕz, D. & Koç, ø. (2012). Türkiye'de milletvekillerinin çocuk sayÕsÕ ve de÷iúimi: Genel Nüfus ile KarúÕlaútÕrmalÕ Bir Analiz. Nüfusbilim Dergisi: 30–31, 3–12. Yüceúahin, M. M. ve Özgür, E. M. (2008). Regional Fertility Differences in Turkey: Persistent High Fertility in the Southeast. Population, Space and Place: 14, 135–158. (doi: 10.1002/psp.480) 20 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TANZANYA’DA KADININ DOöUM KONTROL YÖNTEMLERøNø KULLANMA SEÇøMøNDE ERKEK HAKøMøYETøNøN ETKøSø Bakiye ølgi Bozda÷, Université Paris Descartes/Paris Sorbonne Cité Özet Aile planlamasÕ kontrasepsiyon kullanÕmÕ Tanzanya’nÕn sosyal ve ekonomik kalkÕnmasÕ için oldukça önemlidir. Yüksek do÷um oranlarÕ ülkenin yakÕn gelecekteki potensiyel kalkÕnma oranÕnÕ kötü yönde etkilemektedir. Ülkede nüfus artÕúÕnÕ önlemek adÕna, do÷um kontrol yöntemlerinin yaygÕnlaútÕrÕlmasÕna dair bir çok proje yapÕldÕ÷Õ halde sonuç alÕnamamaktadÕr. Ortaya imkanlar sunuldu÷u halde karúÕlanmayan bir do÷um kontrol yöntemi ihtiyacÕ çÕkmÕútÕr. Erkek hakimiyeti bu anlamda bu durumu açÕklayan saklÕ bir sebep olarak görülmektedir. Erke÷in, kadÕnÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕna dair kararlarÕnÕ etkileme úansÕ bulunmaktadÕr ve bu durum bir çok kadÕnda, istedi÷i halde herhangi bir yöntem kullanmama durumunu ortaya çÕkarmaktadÕr. THE EFFECT OF MALE DOMINANCE ON WOMEN'S PREFERENCE TO CONTRACEPTIVE UPTAKES IN TANZANIA Abstract Family planning and contraception are very important for the social and economic development of Tanzania. Fertility rate is very high which can influence the development in the future. Tanzanian government has made a lot of projects for the promotion of family planning and contraception. Nevertheless, the level of using contraception is still very low. There is an unmet need for contraception. Husband’s disapproval is a hidden reason for these needs. The man have a power to influence the decision of women about contraception. This research targets to understand well the effect of husband’s disapproval about unmet need for contraception. 1.Giriú Afrika’daki bir çok ülkede do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕmÕ çok önemli bir sorun haline gelmiútir. Bunun en büyük sebebi, ülke nüfusunun ülkenin geliúmiúlik düzeyindeki etkisidir. Bu durumun ola÷an bir sonucu olarak bir çok Afrika ülkesi, do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕlmasÕnÕn artÕlÕrmasÕ için bir çok siyasa uygulamaya baúlamÕútÕr. Uygulanan güçlü politika ve projelere ra÷men, bir çok ülkede çok önemli sonuçlar alÕnabilmiú de÷ildir. Bunun sonucunda Afrika’daki do÷um kontrolü, ülkenin sosyal ve ekonomik kalkÕnmasÕ ba÷lamÕnda öncelikli sorunlarÕndan biri haline gelmiútir. Uygulanan onca siyasaya ra÷men do÷um kontrolü yöntemleri kullanÕmÕnÕn düúüklü÷ü, bunun arkasÕnda baúka kültürel ve sosyal sebepler oldu÷unu gündeme getirmektedir. Bu sebepler do÷um kontrol yöntemlerine ulaúmada limit, kültürel ve dini karúÕtlÕk, var olan servislerin zayÕflÕ÷Õ, cinsiyet bazlÕ engeller ve kocanÕn karúÕ çÕkmasÕ olarak kategorize edilebilir. Bu araútÕrma için Tanzanya’nÕn seçilmiú olmasÕnÕn iki önemli sebebi vardÕr. Birincisi do÷um kontrol yöntemine olan ihtiyacÕn fazla olmasÕ olmasÕdÕr. økincisi ise Tanzanya Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ ve bölge de faaliyet gösteren bir çok sivil toplum kuruluúuna göre do÷um kontrol yöntemlerine ulaúÕm, kÕrsal ve kentsel alanlarda eriúilebilir durumdadÕr. BazÕ durumlarda kliniklerin servis kalitesi zayÕf olsa da bir çok servis ücretsiz ve kentsel/kÕrsal olmak üzere ülkenin bir çok yerinde hizmet mevcuttur. Buna ra÷men do÷um kontrolü kullanÕmÕnÕn düúük olmasÕ dini ve kültürel karúÕtlÕk ile açÕklanabilmektedir. Bu araútÕrma için ülkenin ekonomik baúkenti olan Darüsselam seçilmiútir. Darüsselam ülke ekonomisinin %18 oranÕndaki GSYøH’sini oluúturmaktadÕr. Bu sebeple ülkenin her tarafÕndan göç almaktadÕr. Ülkenin toplam 44,9 milyon nüfusuna karúÕn Darüsselam’Õn nüfusu 4.364.541’dir. (The Tebli÷ Metinleri KitabÕ 21 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 World Fact Book CIA, 2015). Ülkedeki bir çok kesimden insanÕn Darüsselam’da bulundu÷u ve bir çok STK’nÕn faaliyetlerini orada düúünülerek araútÕrma sahasÕ Darüsselam baz alÕnmÕútÕr. AraútÕrmada sorulan soru erkek hakimiyetinin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemlerini kullanmamasÕ konusundaki etkisidir. AraútÕrma için hem nicel hem de nitel yöntemler kullanmÕútÕr. 2010 Tanzanya Nüfus ve Sa÷lÕk araútÕrmasÕ verilerinin yanÕ sÕra, bölge de çeúitli anketler yapÕlmÕútÕr. AyrÕca, sa÷lÕk ve sosyal iliúkiler bakanlÕ÷ÕnÕn yürüttü÷ü do÷um kontrol yöntemlerinin geliútirilmesine yönelik de÷erlendirme projesinde çalÕúarak devlet politikalarÕnÕ ilk gözden deneyimleme ve yerel halkla birebir iletiúime geçerek katÕlÕmcÕ gözlem yönteminden de yararlanÕlma imkanÕ bulunmuútur. AraútÕrma, Darüsselam úehrinin 3 büyük ilçesini kapsamaktadÕr. Bunlar Kinandoni, Temeke ve ølala’dÕr. 2.Veri Kayna÷Õ ve Yöntem AraútÕrmanÕn genel amacÕ kocalarÕnÕn, kadÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕna dair hakimiyetinin, düúük do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ üzerindeki etkisini ölçmektir. YukarÕda da belirtildi÷i gibi do÷um kontrol yöntemine olan ihtiyaç genel anlamda Afrika kÕtasÕnda çok önemli bir sorun haline gelmiútir. AraútÕrma boyunca toplamda üç bilimsel yöntemden faydalanÕlmÕútÕr. Bunlardan birincisi 2010 yÕlÕnda gerçekleútirmiú olan Tanzanya Nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmasÕdÕr. Belirtilen araútÕrma da kadÕn erkek aile için karar mekanizmasÕnÕ ve do÷um kontrol yöntemi kullanÕm oranlarÕnÕ kapsayan kÕsÕmlar esas olarak alÕnmÕútÕr. Bir di÷er yöntem ise aile planlamasÕ kliniklerinde gerçekleútirilen kadÕnlarla yapÕlan anketlerdir. Gerçekleútirilen mülakatlarda aile içi iliúkiler, kadÕn ve kocanÕn aile içindeki rolu, kocanÕn do÷um kontrol yöntemlerine bakÕúÕ ve hali hazÕrda kullanÕlan do÷um kontrol yöntemine dair sorular sorulmuútur. Son yöntem ise aile planlama kliniklerine düzenli olarak gerçekleútirilen ziyaretler sayesinde yapÕlan katÕlÕmcÕ gözlemdir. 2.1.Tanzanya Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2010 Tanzanya’da 2010 yÕlÕnda gerçekleútirilen nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmasÕnda Türkiye’de tanÕdÕ÷ÕmÕz anket sorularÕnÕn yanÕ sÕra AIDS/HIV odaklÕ ek bir soru kitapçÕ÷Õ yer almaktadÕr. Anketin genel anlamda konularÕ hanehalkÕnÕn sosyal ve ekonomik özellikleri, do÷urganlÕk durumu ve özellikleri, aile planlamasÕnÕn kullanÕlma biçimi ve oranÕ, anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ, çocuk aúÕ ve hastalÕklarÕ, AIDS/HIV hakkÕnda olan bilinç ve oran, son olarakta aile içi úiddete yer verilmiútir. Anket Tanzanya National Bureau of Statistics tarafÕndan gerçekleútirilmiútir. Anketin ikincil datalarÕ SPSS’te araútÕrma için kullanÕlmÕútÕr. Tanzanya NSA (Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ) için ülke genelinde 10.300 hanehalkÕ seçilmiútir. 2.2. Aile Planlama Klinikleri ve Anketler AraútÕrma çerçevesinde toplamda 12 kadÕnla mülakat yapÕlmÕútÕr. Örneklemde ki kadÕnlar çok farklÕ sosyal karakteristikten gelmektedirler. Bu anketler dÕúÕnda ziyaretler sÕrasÕnda bir çok gözlem gerçekleútirilmiútir. Bir çok kadÕnla kÕsa diyaloglar yaúanmÕútÕr. AynÕ zamanda aile planlama kliniklerinde çalÕúan hemúirelerle, hükümet ve çeúitli STK çalÕúanlarÕyla sohbet imkanÕ olmuú ve bu sohbetlerde araútÕrma üzerine kÕsa sorular sorulmuútur. 22 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo. 1 Mülakat örneklem listesi Anketler Meslek Yaú Bölge Sister Bura Helen Hemúire Hemúire Sosyal ÇalÕúmacÕ Ebe Ev kadÕnÕ Ev kadÕnÕ AúçÕ Ev kadÕnÕ Ev kadÕnÕ Ev kadÕnÕ Ev kadÕnÕ 27 45 38 26 25 39 23 30 33 25 29 Oliver Meryam Mbeyela Happiness Habiba Stella Fatma Wande Din Kinondoni Ilala Ilala Çocuk SayÕsÕ 3 5 3 Kinondoni Temeke Kinondoni Temeke Temeke Ilala Temeke Ilala 1 3 5 2 5 5 3 2 Hristiyan Müslüman Müslüman Hristiyan Müslüman Hristiyan Müslüman Müslüman Hristiyan Hristiyan Hristiyan 3. Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve 3.1. Tanzanya’nÕn Genel Durumu Tanzanya Güney Afrika’da bulunan en büyük ülke özelli÷ini taúÕmaktadÕr. Ülke Büyük Britanya’dan ba÷ÕmsÕzlÕ÷ÕnÕ Tanzanya’nÕn bulundu÷u kara parçasÕnÕn adÕ olan “Tanganyika” olarak 1961 AralÕk’Õnda kazanmÕútÕr. Bundan bir yÕl sonra 1962 yÕlÕnda Cumhuriyet haline gelmiú ve 1964 yÕlÕnda Zanzibar adasÕyla birleúerek Tanzanya adÕnÕ almÕútÕr. Tanzanya’da siyasi olarak uzun zamandÕr ba÷ÕmsÕzlÕ÷Õndan bu yana “Chama Cha Mapinduzi” adÕna siyasi parti ülkeyi yönetmektedir. 3.2. Tanzanya’da Nüfus Tanzanya’nÕn nüfusu son yÕllarda üçe katlanmÕútÕr. 1967 yÕlÕnda elde edilen ba÷ÕmsÕzlÕktan sonra, o yÕllarda kilometre baúÕna düúen kiúi sayÕsÕ 14 iken, en son 2002 yÕlÕnda yapÕlan araútÕrmaya göre kiúi baúÕ 39 kiúiye kadar yükselmiútir. (National Bureau of Statistics, 2010). Yüksek do÷urganlÕk oranÕ bu durumun baúlÕca sebebi olarak de÷erlendirebilir. Tanzanya’daki kentsel nüfus oranÕ 1967 yÕlÕnda sadece 6% oranÕndaydÕ. ùu anda ise yine National Bureau of Statistics’Õn araútÕrmasÕna göre 26% oranÕna çÕkmÕútÕr. Darüssealam ise toplam nüfusun neredeyse 10% unu oluúturmaktadÕr. National Bureau of Statistics’in bulgularÕna göre úu anda 46 milyon olan nüfusun 10 yÕl içinde yani 2025 yÕlÕnda 60 milyondan fazla olmasÕ beklenmektedir. Tanzanya’da do÷um oranÕ 1967 ve 2002 yÕllarÕ arasÕnda 6 ve 7 oranÕnda sürekli de÷iúim göstererek düzgün bir çizgide ilerlemiútir. Buna ra÷men 2012’de CIA The world fact book oranÕna göre do÷um oranÕ 4.95tir. Bu uygulanan aile planlamasÕ politikalarÕnÕn etkili oldu÷unu ve ülkede bu anlamda bir geliúme sa÷landÕ÷Õ göstermektedir. Tanzanya’nÕn nüfus piramidi, di÷er sub-saharan Afrika ülkelerininkine benzerlik göstermektedir. Genç nüfus, toplam nüfusun yarÕsÕndan fazlasÕnÕ kapsamaktadÕr. AynÕ zamanda, 0-14 yaú arasÕ toplam nüfusun genel nüfusun %45ine denktir. AynÕ zamanda genel çerçeveye bakÕldÕ÷Õnda yaúlÕ nüfus, genel nüfusun sadece 6.4%ünü oluúturmaktadÕr. YaúlÕ nüfusa 54 yaú ve üzeri nüfus dahil edilmiútir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 23 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 3.3.Tanzanya’da Nüfus PolitikasÕ Tanzanya’daki nüfus politikasÕ 1992 yÕlÕndan bu yana sisteme adapte edilmiútir. O yÕldan bu yÕla bir çok yeni politika uygulanmaktadÕr ve politikalarÕn a÷ÕrlÕ olarak nüfus ve kalkÕnma alanÕnda etkileri vardÕr. En son nüfus politikasÕ 2006 yÕlÕnda revize edilmiútir. Bu politikanÕn genel amacÕ “ çocuk ve bebek do÷umlarÕnÕ ve do÷urganlÕk oranÕnÕ azaltÕp, do÷umdan itibaren yaúam beklentisini yükseltmektir. (Ministry of Planning, Economy and Empowerment, 2006). Bu ba÷lamda amaç, genel sa÷lÕk hizmetlerinin kalitesini yükseltmek ve aile planlamasÕ kullanÕmÕ artÕrmak ve bu amaçla onun tanÕtÕmÕnÕ yapmaktÕr. Bütün bu hedefler Birleúmiú Milletler’in belirledi÷i milenyum kalkÕnma hedefleriyle uygunluk içinde yapÕlmaktadÕr. Bir di÷er politika ise STK’lar ile yapÕlan iúbirli÷ine verilen önem üzerinedir. Hükümet bunun için ayrÕca bir rapor hazÕrlayacak sivil toplum kuruluúlarÕnÕn bu konuda bir çok proje hazÕrlayabilece÷ini ve bunlarÕ uygulamaya hükümet ile iúbirli÷ine içinde sokabilece÷ini belirtmiútir.Hükümetin milenyum kalkÕnma hedefleri çerçevesindeki hedefi 15-49 yaú arasÕndaki kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ 20% ile %60 arasÕnda artÕrmaktÕr. AIDS/HIV ise ülkenin bir di÷er büyük problemini oluúturmaktadÕr. Tanzanya’daki AIDS oranÕ 2013 yÕlÕnda %4,95 oranÕndadÕr.(CIA, 2015). Bu rakamlara göre toplamda 1,400 milyon kiúi bu hastalÕkla yaúamÕna devam etmektedir. Yine bu rakamlara göre Tanzanya AIDS in en çok görüldü÷ü 7. ülkedir. AIDS’ten kaynaklanan ölüm oranlarÕ bakÕmÕndansa 7. SÕrada yer almaktadÕr. Bütün bu sorunlara bakÕldÕ÷Õnda yine do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕnÕn aynÕ zamanda AIDS/HIV epidemik hastalÕ÷ÕnÕ önlemek açÕsÕndan önemli oldu÷unu ve nüfus politikalarÕnda bu anlamda kendine yer buldu÷unu söylenebilir. 4. Bulgular ÇalÕúmanÕn ana sorusu, eúlerin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ tercihlerinde ne kadar etkisi oldu÷unu üzerinedir. Aile planlamasÕna dair yapÕlan projelerdeki baúarÕsÕzlÕk aslÕnda erke÷in rolüne verilmeyen önem ve do÷urganlÕk tercihlerinin kalitesizli÷inde yatmaktadÕr. (Duze ve Mohammed, 2006). Bunun sonucu olarak, Sub-Saharan Afrika’da uygulanan projelerin baúarÕsÕzlÕ÷Õ aslÕnda erkek dominasyonundan kaynaklanmasa da onun etkisi altÕndadÕr. Afrika kültüründe “koca” ailenin reisi olarak adlandÕrÕlabilir. Kültür de erkek aile içi kararlarÕn bir ço÷unu kendisi almaktadÕr. Tanzanya’da her ne kadar nüfusun yarÕsÕ Müslüman, yarÕsÕ Hristiyan olsa da bu durum dine göre de÷iúiklik göstermeyip, her iki dinde de aynÕ úekilde görülmektedir. Bunun dÕúÕnda erkeklerin do÷urganlÕk tercihleri konusundaki düúünceleri kadÕnlarÕnkinden biraz daha farklÕdÕr. Tanzanya Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ verilerine göre erkeklerin istedi÷i çocuk sayÕsÕ kadÕnlarÕnkinden daha fazladÕr. Tabii bu durum ailenin sosyo-ekonomik yapÕsÕ, e÷itim durumundaki farklÕlÕklara göre de÷iúiklik gösterebilmektedir. Bu araútÕrma için oluúturdu÷um empirik modelle erkeklerin nasÕl kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ etkiledi÷ini gösterilmiútir. 24 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 1. Empirik Model Ailenin sosyo-ekonomik statüsünü gösteren veriler -E÷itim -Do÷um kontrolü yömtemlerinin bilinirli÷i -Bütçe -Konut tipi DavranÕú biçimlerini belirleyen de÷iúkenler - KocanÕn davranÕú biçimi do÷urganlÕk kontrolü ve do÷um kontrolü tercihlerini etkilemektedir Ba÷ÕmlÕ de÷iúken - Do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ Bu modele göre kocanÕn kadÕnÕn do÷um kontrol yöntemi kullanmasÕnda etkisi vardÕr. Do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ ba÷ÕmlÕ de÷iúkendir. Bu de÷iúken ailenin sosyo-ekonomik yapÕsÕna göre farklÕlÕk gösterebilmektedir. Örne÷in Zambiya’da yapÕlan bir deney bu durumun gerçekle÷ini gözler önüne sermiútir. Bu deneyde, toplamda 749 evli kadÕna çeúitli “karne”ler vererek aile planlamasÕ kliniklerine ücretsiz eriúimleri sa÷lanmÕútÕr. Bu kuponlarÕn yarÕsÕ kadÕnlara kocasÕyla birlikte gelmeleri söylenerek verilmiú, di÷er yarÕsÕ ise kocasÕ olmadan da gitme hakkÕna sahip olarak verilmiútir. Yani kuponlarÕn yarÕsÕ bireysel di÷er yarÕsÕ ise çiftler için verilmiútir. (Ashraf, Champ, & Lee, 2013). AraútÕrmanÕn ana amacÕ erkeklerin do÷um kontrol yöntemi konusundaki karar yetkisini ölçebilmektir. AraútÕrmanÕn sonucuna göre eúleriyle birlikte gelenlerin ço÷u, herhangi bir yöntem kullandÕktan kÕsa bir süre sonra, yöntemi bÕrakmÕútÕr. Buna karúÕn, bireysel olarak gelen kadÕnlarÕn ço÷u yöntem kullanmaya çok daha uzun süre devam etmiútir. Bu araútÕrma da görülen sonuçlar, benim Tanzanya’da yaptÕ÷um araútÕrmaya çok benzer sonuçlarÕ gözler önüne sermiútir. KadÕnlarla gerçekleútirdi÷im mülakalatlarda bir çok yöntem kullanan kadÕnÕn bunu kocasÕndan gizli olarak yaptÕ÷Õ, bir ço÷unun aslÕnda kocasÕnÕn bunu istemedi÷ini belirtmiúlerdir. Tanzanya’da anketler boyunca sorulan en önemli soru “ Bu yöntemi e÷er kocanÕz bunu istemese kullanmaya devam eder miydiniz?” olmuútur. Bu soru karar alan mekanizmasÕnÕn hangi tarafta oldu÷unu anlamak açÕsÕndan çok önemli bir yer tutmaktadÕr. Bu soruya gelen cevap bir çok kadÕn tarafÕndan “hayÕr” olmuútur. KadÕnlar, eúlerinin istemedi÷i bir yöntemi kullanmak istememiúler ve bir çok durumda eúlerinden gizli bir yöntem kullanmaya devam etmeyeceklerini belirtmiúlerdir. Bunu kendi kültürlerine bir anlamda kayÕtsÕzlÕk ve karúÕ çÕkma olarak görmüú, eúlerinin kararlarÕna saygÕsÕzlÕk etmeyeceklerini belirtmiúlerdir. Aile kültürünün böyle oldu÷unu ve bunun aksinin buna ihanet olaca÷ÕnÕ belirtmiúlerdir. Bunun dÕúÕnda istenen çocuk sayÕsÕ kadÕn ve erke÷e göre genelde farklÕlÕk göstermektedir. Nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmasÕnÕn dünya çapÕndaki sonuçlarÕna göre, bir çok ülkede, erkeklerin ideal çocuk sayÕsÕ kadÕnlarÕn ideal çocuk sayÕsÕna oranla daha fazladÕr. (Westoff, 2006). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 25 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4.1 Tanzanya’da çocuk sahibi olma ve do÷um kontrolü Genel anlamda Afrika kültüründe çok çocuk sahibi olma, TanrÕ tarafÕndan kutsal bir úey gönderildi÷i gibi görüldü÷ü için, kültürün bir parçasÕdÕr. (Rule, 1985). Bu sebepten dolayÕ kÕtadaki demografik seviye hep dinamik kalmaktadÕr. AynÕ zamanda Afrika’da hala toplumun büyük bir kÕsmÕnÕn kÕrsal alanlarda yaúamasÕ bu gelene÷in sürdürülmesine daha fazla sebep olmaktadÕr. Erkekler bu gelene÷i aile içinde sürdüren ana figürdür. Tanzanya’da kadÕn ve erke÷in aile içindeki rolleri kesin olarak ayrÕlmÕútÕr ve farklÕdÕr. Örne÷in, kadÕnÕn aile içinde temel görevi çocuk do÷urmak ve çocuklara bakmak iken, erkek ailenin geçiminden, genel anlamda ekonomik ihtiyaçlarÕndan sorumludur. KadÕn ve erkek arasÕndaki bu temel farklÕlÕk, ideal çocuk sayÕsÕnda önemli farklÕlÕklara yol açmaktadÕr. KadÕnlar, çocuktan sorumlu olduklarÕ için, çocuk do÷urmanÕn zorluklarÕndan, bakÕmdan dolayÕ daha az çocuk isteme taraftarÕyken erkekler bu konuya daha farklÕ gözle bakmaktadÕr. Daha az çocuk istemelerine ra÷men eúlerinin isteklerini yerine getirmektedirler. KocalarÕna ekonomik anlamda ba÷ÕmlÕ olduklarÕ için, onlarÕn isteklerini yerine getirmek zorunda olduklarÕnÕ düúünmektedirler. (Rule, 1985). Tanzanya’da gerçekleútirdi÷im anketlerden bir örnek bu durumu açÕklamak açÕsÕndan önemli bir örnektir. Anket Temeke bölgesindeki bir aile planlama klini÷inde hemúire olarak çalÕúan kadÕnla gerçekleútirilmiútir. KadÕn “Çocuklar bir ailenin en önemli parçasÕdÕr ve en az 5 çocuk sahibi olmak gerekmektedir” demiú ve “ Henüz 3 çocu÷um var fakat úu anda bir do÷um kontrol yöntemi kullanÕyorum, bunun sebebi sadece bir süre ara vermekti” diye eklemiútir. Bunun yanÕnda çocuk sahibi olmanÕn zorluklarÕndan bahsetti÷i halde, bunun bir TanrÕ hediyesi oldu÷u ve istememenin çok kötü bir úey oldu÷unu belirtmiútir. Bunun yanÕnda, klinikte geçirdi÷im süre boyunca Temeke’nin küçük bir köyünde oldukça az geliúmiú bir bölgede günde ortalama 40-50 arasÕ kadÕnÕn do÷um yapmaya geldi÷i belirtilmiútir. Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2010 sonuçlarÕna göre de kÕrsal alanda do÷um oranÕ kadÕn baúÕna 7 ve 8 arasÕnda de÷iúmektedir. Bu kadÕnlarÕn ço÷u bebeklerini do÷urduktan sonra yaptÕ÷Õm kÕsa soru cevaplarla bebeklerini do÷urmak istediklerini fakat ileride do÷um kontrol yöntemi kullanmayÕ da istediklerini vurgulamÕúlardÕr. Bir ço÷u kocalarÕnÕn buna karúÕ oldu÷u söylemiútir. Daha önce de belirtti÷im gibi çok çocuk sahibi olmak TanrÕ’nÕn bir hediyesi olarak görüldü÷ünden, az çocuk sahibi olan kadÕnlar kendilerini di÷er kadÕnlara göre aúa÷Õ hissetmektedir. Bunun yanÕnda, erkekler içinde aynÕ úekilde bir gurur duyma kayna÷Õ oldu÷undan eúlerinin do÷um kontrol yöntemi kullanmasÕna karúÕ olmalarÕnÕn yanÕnda ailedeki birey sayÕsÕnÕn azaltma veya bunun az olmasÕ úiddetle karúÕ olduklarÕ bir durumdur. Erkeklerin do÷um kontrolü konusundaki fikirleri hala eski kültüre ba÷ÕmlÕ olup, daha az çocuk sahibi olmaya çalÕúma TanrÕ’ya karúÕ gelmek olarak görülmektedir. (Rule, 1985). 4.2. Sosyo-ekonomik durum ve erke÷in karúÕ çÕkmasÕ Bir çocuk kültürde görüldü÷ü gibi, e÷itim ve ekonomik seviye arttÕkça erkek egemenlik aile içinde azalmaktadÕr. Bu durumda e÷itim en önemli faktördür. Bu ba÷lamda, Tanzanya’da da e÷itim seviyesi yüksek olan ailelerde kararlarÕ daha çok eúlerinde katÕlÕmÕyla verildi÷i sÕklÕkla rastalanan bir durumdur. INED (Institute Nationale d’Etudes Demographiques), tarafÕndan yapÕlan araútÕrma da yÕllar boyunca Kamerun’da yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕna ve do÷um kontrol yöntemleri kullanÕmÕn sosyoekonomik duruma göre de÷iúip de÷iúmedi÷ini incelemiúlerdir. Bu araútÕrmanÕn sonuçlarÕna göre, ailelerin sosyo-ekonomik seviyesi arttÕkça aile planlamasÕna dair tartÕúmalar, ve kullanÕm oranÕ artmÕútÕr. Ailenin modernli÷i kadÕnÕn kendini üremeye dair kararlarda gösterebilmesine, kendi kararlarÕnÕ uygulayabilmesine daha fazla olanak sahibi olmuútur.(Noumbiss & Sanderson,1999). 26 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tanzanya’da da Kamerun’dakine benzer durum rahatlÕkla gözlenebilmektedir. Eúlerin kadÕnlar üzerinde hakimiyet kurmasÕ, büyük anlamda ekonomik ve sosyal statülerine göre de÷iúim göstermektedir. Durumun istisnalarÕ olsa da genelde anlamda bu úekilde geliúmektedir. Bu durum kÕrsal ve kentsel alanlarda da rahatlÕkla gözlenebilmektedir. E÷itim seviyesi düúük kadÕnlar eúlerine itaat etmemeyi büyük bir saygÕsÕzlÕk olarak görmekte ve daha önce belirtti÷imiz gibi erkeklere ideal gelen çocuk sayÕsÕnÕ do÷urmakta kendilerini zorunlu hissetmektedirler. Bunun hem TanrÕ’ya hem de eúe saygÕsÕzlÕk olarak görülmesi ise aile planlamasÕ kullanÕmÕnÕn bir çok kadÕnÕn istedi÷i halde kullanmamasÕ iyice anlaúÕlmaktadÕr. 4.3. Gerçeklik ve TNSA arasÕndaki farklÕlÕk Aile planlamasÕ kullanÕm kararÕna dair bir çok araútÕrmaya göre, yapÕlan anketlerde verilen cevaplar ve pratik yaúam arasÕnda önemli farklÕlÕklar görülmektedir. Tanzanya’da yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ sonuçlarÕna göre bir çok eú, kadÕnlarÕn herhangi bir yöntem kullanmasÕna karúÕ oldu÷unu söylememiútir. Buna ra÷men, kadÕnlarla yapÕlan bireysel soru cevaplarda, kullandÕklarÕ yöntem varsa dahi bunu bir ço÷u eúinden gizli olarak kullandÕ÷ÕnÕ söylemiútir.Örne÷in, Etiyopya’da 90% dan fazla erkek, herhangi bir yöntem kullanmasÕna kesinlikle karúÕ olmadÕklarÕnÕ belirtmelerine ra÷men, yine 90%dan fazla hiç bir yöntem kullanmadÕklarÕnÕ söylemiútir. (Ogunuyigbe, 2002). Bunun yanÕnda Zambiya’da yapÕlan araútÕrmada da daha önce belirtti÷im gibi, aile planlamasÕ kliniklerine eúleriyle birlikte gitmesi söylenen kadÕnlarÕn bir ço÷u, kliniklerine bir daha gelmemiútir. Son olarak, yaptÕ÷Õm araútÕrma oyunca, aile planlamasÕ klini÷inde çalÕúan bir kadÕnla yaptÕ÷Õm mülakat boyunca bana herhangi bir yönteme karúÕ olmadÕ÷ÕnÕ ve kocasÕnÕnda olmadÕ÷ÕnÕ söyledi÷i halde, kocasÕ buna ra÷men istemedi÷i için herhangi bir yöntem kullanmadÕ÷ÕnÕ belirtmiútir. Bu durum aslÕnda verilen cevaplarla, aile planlamasÕna dair alÕnan kararlarÕn söylenilenlerden farklÕ oldu÷unu bir kez daha göstermektedir. 4.4. Aile Reisi ve Aile PlanlamasÕ 2010 yÕlÕ, TNSA sonuçlarÕna göre bir çok kadÕn aile reisi olarak kocalarÕnÕ belirtmiútir. Aile reisi diye belirttikleri figür aslÕnda Tanzanya’da karar verme mekanizmasÕnÕn nasÕl çalÕútÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Aile resinin aileye, kadÕna ve çocuklara dair kararlarÕ kendisinin verebilme yetkisi oldu÷u görülmektedir. Konu, aile planlamasÕna dair konulara geldi÷i zamanda yine eúler bu kararÕ tek baúÕna verebilme yetkisine sahiptirler de denilebilmektedir. Tanzanya’da kadÕnlarÕn aile reisi olarak görüldü÷ü kabileler olmasÕna ra÷men bu durum oldukça nadirdir. Tanzanya’da yapÕlan anketler boyunca sorulan sorulardan biri de “Eúinizin rÕzasÕna karúÕ olabilecek bir úey yapar mÕsÕnÕz?” olmuútur. Kinondoni bölgesinde bir kadÕnÕn verdi÷i cevap “Ba÷ÕmsÕz, ekonomik olarak herhangi birine ihtiyaç duymayacak ve çocuklarÕma tek baúÕma bakabilecek durumda olmama ra÷men aileye dair kararlarÕ benim almam oldukça yanlÕú olacaktÕr. Buna yapmasÕ gereken kadÕn de÷il erkektir.” úeklinde olmuútur. KÕsacasÕ, aile reisi, aile planlamasÕ kullanÕmda erkeklerin etkisini açÕklayabilmek açÕsÕndan önemlidir. Bir çok kadÕna göre, erkek zaten kararlarÕna saygÕ duyulmasÕ gereken bir figürdür. Aile planlamasÕna dair kararlarÕn ise aile içinde çok konuúulmasa bile erkek tarafÕndan alÕnmasÕ gerekti÷i düúünülmektedir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 27 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 5. Sonuçlar AraútÕrmanÕn ana konusu erkeklerin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕma dair hakimiyetlerini anlayabilmektedir. Gerek TNSA, gerekse yapÕlan bireysel gözlem ve anketlere göre bu durumun sadece aile planlamasÕ için de÷il, hayatÕn her alanÕnda gerçek oldu÷unu ortaya çÕkmÕútÕr. Fakat, ideal çocuk sayÕsÕna dair kadÕn ve erkeklerin farklÕ fikirlerinden dolayÕ, do÷um kontrol yöntemine dair karúÕlanamayan ihtiyaç oldu÷u ortaya çÕkmÕútÕr. KarúÕlanmamÕú ihtiyaç kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanmak istedikleri halde kullanmamalarÕ durumudur. Aile planlamasÕ projelerinde bir çok durumda kadÕnlar ana faktör olarak görüldükleri için, onlarÕ baz alan projeler yapÕlmÕútÕr. Fakar 1994 yÕlÕnda Birleúmiú Milletler yapÕlan Nüfus ve KalkÕnma KonferansÕna göre, üreme sa÷lÕ÷Õnda erkeklerinde projelerde yer edindirilmesi gerekti÷i söylenmiútir. O yÕldann bu yana da yavaú yavaú uygulamaya konulmaktadÕr. Darüsselam úehrinde Tanzanya østatistik Kurumu raporuna göre, toplam aile planlamasÕ kullanÕmÕ 31% oranÕndadÕr. Bu oran, olan ihtiyaca bakÕldÕ÷Õnda çok düúük kalmaktadÕr. Bu durumun de÷iúebilmesi ancak sadece kadÕnlarÕn de÷il, erkeklerinde bu konuya dair bilinçlendirilmesiyle mümkün olacaktÕr. Kaynaklar Akinrinola, B. (1995). Desired fertility and fertility behavior among the Yoruba of Nigeria: a study of couple preferences and subsequent fertility. Population Studies (CAMB). Ashraf, N., Field, E., & Lee, J. (2013, Septembre 6). Household Bargaining and excess fertility: An experimental study in Zambia. Retrieved from Harvard University: http://www.people.hbs.edu/nashraf/papers/AshrafFieldLeeManuscript-12-16-12.pdf Bagole, B., Wondafrash, M., Tilahun, T., & Girma, E. (2011, Mai). Married women's decision making power on modern contraceptive use in urban and rural southern Ethiopia. BMC Public Health, 11-34. Retrieved from http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114727/ CIA. (2015, Janvier 4). Central Intelligence Agency. Retrieved from CIA World Fact Book: https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/tz.html Cottingham, J., Germain, A., & Hunt, P. (2012). Use of Human Rights to the Unmet Family Planning . The Lancet, 172-180. Creanga, A., Gillespie, D., Karkins, S., & Tsui, A. (2011, Fevrier). Low use of contraception among poor women in Africa: an equity issue. Bulletin of World Health Organization. doi:10.2471/BLT.10.083329 Deroze, L., Doodoo, N., & Ezeh, A. (2004, June). Does Discussion of Family Planning Improve Knowledge of Partner's Attitude Toward Contraceptives? International Family Planning Perspectives, 30(2). Duze, M., & Mohammed, I. (2006). Male knowledge, attitudes and family planning practices in Northern Nigeria. African Journal of Reproductive Health, 53-65. Feyisetan, B., Ishala, G., & Oyediran, K. (2002). Factors affecting evermarried married men's contraceptive knowledge and use in Nigeria. PubMed: BioScience. Gendreau, F. (1996). Démographiques africaines. Paris: ESTEM Editions Scientifiques, Techniques et Médicales. 28 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Gilbert, G. (1999). The Economics of Thomas Robert Malthus. History of Political Economy, (3),593. Mboane, R., & Bhatta, P. M. (2015). Influence of a husband’s healthcare decision making role on a woman's intention to use contraceptives among Mozambican woman. Kent: BioMed Central. doi:10.1186/s12978-015-0010-2 Miller, R., Fassihion, G., & Jones, H. (1998). Chapter 8: How Providers Restrict Access to Family Planning Methods: Results from Five African Countries. In Clinicbased Family planning and reproductive health services in Africa: Findings from situation analysis studies. Ministry of Health and Social Welfare. (2009). Health Sector Strategic Plan July 2009-June 2015. Dar es Salaam: MoHSW. Ministry of Planning, Economy and Empowerment. (2006). National Population Policy. Dar es Salaam: MPEE. National Bureau of Statistics. (2010). Population Projections. Dar es Salaam: NBS. National Bureau of Statistics. (2011). Demographic and Health Survey Tanzania 2010. Dar es Salaam: ICF Macro. Noumbissi, A., & Sanderson, J. P. (1999, Janvier). La communication entre conjoints sur la planification familiale au Cameroun: Les normes et les strategies du couple en matiere de fécondité. Institute National d'etudes Demographiques, 54(1), 131-144. Ogunjuyigbe, P. (2002). Spousal communication, changes in partner attitude and contraceptive use among the Yorubas of Southwest Nigeria. J. Soc. Sci PubMed, 59-64. Pilon, M., & Vignikin, K. (2006). Ménages&Familles en Afrique subsaharienne. Paris: Editions des archives contemporaines. Vallin, J. (1996). La population mondiale. Paris: La Découverte, 4eme edition. Vidal, A. (2002). Démographie; Elements d'analyse et evolution du peuplement humain. Grenoble: Presses Universitaires de Grenoble. Vouking, M., Evina, C., & Tadenfok, C. (2014). Male involvement in family planning decision making in sub-Saharan Africa- what the evidence suggests? PanAfrican Medical journal, Open access. Weil, D., & Wilde, J. (2009). How Relevant is Malthus for Economic Development Today? American Economic Review, 255-260. Westoff, C. F. (2006). New estimates of unmet need and the demand for the family planning . DHS Comparative Methods 2000-2008. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 29 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 30 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE TOPLUMSAL CøNSøYET EùøT(SøZ)Løöø VE DOöURGANLIK Ezgi Berktaú, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Özet 1970’li yÕllardan günümüze dramatik bir düúüú sergileyen do÷urganlÕk seviyeleri ile ilgili literatürde birçok çalÕúma olmasÕna ra÷men do÷urganlÕk seviyelerindeki benzeri görülmemiú düúüúün nedenleri tam olarak açÕklanamamÕútÕr. Düúük do÷urganlÕk seviyelerinin nedenini kadÕnÕn statüsüne atfeden birçok araútÕrma, asÕl resmin sadece yarÕsÕnÕ temsil eden, kadÕnÕn yalnÕzca kamusal alandaki statüsünü dikkate almÕútÕr. Toplumsal cinsiyet eúitli÷i kuramÕ hem kamusal hem de özel alandaki farklÕ sosyal kurumlara odaklanarak söz konusu boúlu÷u doldurabilir. Bu çalÕúma, cinsiyet eúitli÷inin belirli boyutlarÕna odaklanarak (ev iúlerinin paylaúÕmÕ, e÷itim ve istihdam) toplumsal cinsiyet eúitli÷i kuramÕna ampirik destek sa÷lamaktadÕr. Bu çalÕúmanÕn amacÕ do÷urganlÕ÷Õn niyete dayalÕ ve amaca yönelik bir davranÕú oldu÷u düúüncesinden yola çÕkarak Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetlerine yönelik cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model oluúturmaktÕr. Bu amaçla, 2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA)’nÕn ulusal temsiliyeti olan verileri kullanÕlarak lojistik regresyon yöntemiyle mikro düzeyli analizler yapÕlmÕútÕr. TNSA-2008 verileri kullanÕlarak yapÕlan analiz bulgularÕna göre, e÷itim düzeyi ve úu anki çalÕúma durumu kontrol edildikten sonra, ev iúlerinin paylaúÕmÕnÕn 25-34 yaú grubundaki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerinde önemli bir etkiye sahip oldu÷unu göstermektedir. Ancak bu etki 15-24 ve 35-44 yaú gruplarÕndaki kadÕnlar için beklenen yönde de÷ildir. ÇalÕúma farklÕ toplumsal kurumlara atfedilen tutarsÕz toplumsal cinsiyet eúitli÷i düzeylerinin 25-34 yaú grubundaki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerinde azaltÕcÕ bir etkisi oldu÷unu göstermiútir. GENDER (IN)EQUALITY AND FERTILITY IN TURKEY Abstract Fertility levels have witnessed a dramatic decline, especially since the 1970s, and despite many diverse studies, the reasons for these unprecedented low levels of fertility have remained elusive. Many of researches have attributed the low levels of fertility to the status of women, although they typically take into consideration only their status in the public sphere, which represents only half of the picture. Gender equity theory can overcome this shortfall by focusing on the different social institutions that exist in both public and private spheres. This study provides an empirical test of gender equity theory by focusing on particular dimensions of gender equity, being the allocation of housework, education and employment. Considering fertility as a purposive behavior that is based on intentions, the aim in this thesis is to establish a model of the fertility intentions of women in Turkey from a gender equity perspective. To this end, micro-level analyses are carried out using nationally representative data from the Turkey Demographic and Health Survey, 2008. The results show that after controlling for education level and current working status, the allocation of housework has a significant effect on the fertility intentions of women in the 25–34 age group; while the effect is not in the expected direction for women in the 15–24 and 35–44 age groups. It is concluded that the inconsistent levels of gender equity attributable to different social institutions has a decreasing impact on the fertility intentions of women in the 25–34 age group. 1. Giriú 1968’de Ehrlich çok satan kitabÕ Nüfus BombasÕ’nda1 politika yapÕcÕlar ve akademisyenleri yüksek do÷urganlÕk ve aúÕrÕ nüfustan kaynaklanacak bir nüfus krizi olasÕlÕ÷Õna karúÕ uyarmÕútÕ. Dünya nüfusunun patlayaca÷ÕnÕ ve hemen 70’lerde ve 80’lerde kÕtlÕkla, açlÕkla karúÕ karúÕya kalÕnaca÷ÕnÕ iddia etmiúti. Ancak toplam do÷urganlÕk hÕzlarÕ genel olarak düúünüldü÷ünde, Ehrlich gibi Neo-Mathusian 1 The Population Bomb Tebli÷ Metinleri KitabÕ 31 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 demograflarÕn tahminleri neyse ki en azÕndan dünyanÕn büyük bölümü için gerçekleúmemiútir. ùu anda bir yanda ilgilenilmesi gereken küresel ÕsÕnma ya da AIDS gibi birçok önemli problem varken öte yanda baúka bir problem de özellikle geliúmiú birçok ülke için seçkin bir endiúe kayna÷Õ olarak çÕkagelmiútir: çok düúük do÷urganlÕk- ki bu problem de çalÕúmanÕn baúlangÕç noktasÕdÕr. ùekil 1. Dünya Genelinde Toplam Do÷urganlÕk HÕzlarÕ Kaynak: Population Division of the Department of Economic and Social Affairs of the United Nations Secretariat (2013). World Population Prospects: The 2012 Revision. New York: United Nations. AslÕnda 1980 yÕlÕna gelindi÷inde birçok endüstrileúmiú ülke çok düúük do÷urganlÕk seviyelerini tecrübe etmiúti bile. ùekil 1’de görülebilece÷i gibi 90’larda geliúmiú bölgelerin toplam do÷urganlÕk hÕzÕ yenileme seviyesinin altÕndaydÕ. Bu durum tarihsel olarak görülmemiú durum, nüfus üzerine yeni bir tartÕúmayÕ tetikledi. “øyi bilinen nüfus patlamasÕ2 mekanizmasÕ yerini nüfusun içe patlamasÕna3 bÕraktÕ.” (Chesnais, 2000). Yani Ehrlich gibi demograflarÕn beklentilerine tam aksi yönde nüfus artÕú hÕzÕnda çok süratli azalmalar görülmeye baúlandÕ. Özellikle dünyanÕn geliúmiú bölgeleri için, sürekli ve ÕsrarlÕ olarak azalan do÷urganlÕk seviyeleri göz önüne alÕndÕ÷Õnda, bu yaklaúÕm haklÕ gibi görünüyor. Düúük do÷urganlÕk üzerine endiúeler Türkiye’ye kadar sÕçradÕ. Dünyadaki e÷ilime paralel olarak Türkiye’de de do÷urganlÕk sürekli olarak azalmasÕna ra÷men, ùekil 2’de de görülebilece÷i gibi aslÕnda hiç 2,1 olan yenileme seviyesinin altÕna düúmedi. Yine de 2008 yÕlÕnda ülkede yüksek nüfus artÕúÕnÕ destekleyen dönemin baúbakanÕ “Genç nüfusumuzun azalmamasÕ için en az 3 çocuk yapÕn” diyerek Türkiye’de do÷urganlÕk seviyesindeki azalmanÕn ülkenin siyasi gündemine girdi÷ini göstermiú oldu. ùekil 2. Toplam Do÷urganlÕk HÕzlarÕ, Türkiye Kaynak: DøE 1995; TÜøK 2015 2 3 population explosion population implosion 32 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Düúük do÷urganlÕk ve olasÕ sonuçlarÕ sadece siyasi çevrelerin de÷il akademik çevrelerin de dikkatini çekti elbette ve birçok yaklaúÕm düúük do÷urganlÕ÷Õn nedenlerini açÕklamaya çalÕútÕ. Düúük do÷urganlÕk seviyelerinin nedenini kadÕnÕn statüsüne atfeden birçok araútÕrma, asÕl resmin sadece yarÕsÕnÕ temsil eden, kadÕnÕn yalnÕzca kamusal alandaki statüsünü dikkate almÕútÕr. Ancak toplumsal cinsiyet eúitli÷i kuramÕ hem kamusal hem de özel alandaki farklÕ sosyal kurumlara odaklanarak söz konusu boúlu÷u doldurabilir. Bu çalÕúmanÕn teorik çerçevesini oluúturan toplumsal cinsiyet kuramÕna göre düúük do÷urganlÕk seviyeleri ile de÷iúen toplumsal cinsiyet düzenlemeleri arasÕnda karúÕlÕklÕ bir iliúki vardÕr. KadÕnÕn e÷itim ya da iú yaúamÕ gibi önceden erkek egemenli÷inde olan birçok kamusal alanda kendisine yer bulmaya baúlamasÕna ra÷men, aile içindeki konumu görece aynÕ kalmÕútÕr (Mills et al. 2008). DolayÕsÕyla kadÕnlar farklÕ toplumsal alanlarda farklÕ toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerine maruz kalmaktadÕr. McDonald (1997)’a göre farklÕ sosyal kurumlardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerindeki iúte bu tutarsÕzlÕk geliúmiú ülkelerdeki düúük do÷urganlÕ÷Õn en önemli sebebidir. Geliúmekte olan bir ülke olarak Türkiye’de de bazÕ kadÕnlar bu tutarsÕzlÕkla yüz yüze gelmektedir ve bu durumun do÷urganlÕk niyetleri üzerine bir etkisi olabilece÷i düúünülmektedir. Bu çalÕúmanÕn amacÕ Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetlerine yönelik cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model oluúturarak toplumsal cinsiyet kuramÕna ampirik destek sa÷lamaktÕr 2. Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve Düúük do÷urganlÕ÷Õ açÕklamaya çalÕúan birçok çalÕúma mevcuttur. FarklÕ yaklaúÕmlar do÷urganlÕktaki azalmalarÕ kadÕn tarafÕndan kontrol edilen do÷um kontrol yöntemlerinin yaygÕnlaúmasÕna (Keyfitz, 1986; Bumpass, 1973), çocuk talebindeki de÷iúim ve gelire (Becker, 1960; 1991), hane halkÕnÕn ekonomik koúullarÕnÕn do÷asÕndaki de÷iúimlere (Lesthaeghe ve Wilson, 1986), ailenin iç ekonomik yapÕsÕndaki de÷iúimlere (Caldwell, 1982), do÷um kohortlarÕnÕn büyüklü÷üne (Easterlin, 1973; 1987) , kadÕnlarÕn artan ekonomik gücüne (Becker, 1991), norm ve de÷erlerde bireycili÷e do÷ru çarpÕcÕ bir kaymaya (Lesthaeghe ve van de Kaa, 1986) ve toplumsal cinsiyet eúitli÷i4 seviyelerindeki de÷iúime ba÷lamÕútÕr. Bu çalÕúmada toplumsal cinsiyet eúitli÷i kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetlerini anlamak için merkezi öneme sahip olarak kurgulanmÕútÕr çünkü toplumsal cinsiyet yaúamÕn birçok alanÕnda hüküm süren ortak bir de÷iúken olarak düúünülebilir. AvustralyalÕ demograf McDonald (2006) toplumsal cinsiyet eúitli÷i ve do÷urganlÕk seviyeleri arasÕnda bir iliúki oldu÷unu iddia eder. Teorisini açÕklamadan önce, toplumsal cinsiyet eúitli÷i ile ne kastedildi÷ine açÕklÕk getirmek gerekir. Mason (1995)’a göre her toplumda bir toplumsal cinsiyet sistemi hakimdir. Toplumsal cinsiyet sistemi derken kadÕn ve erkek davranÕúlarÕ için sosyal olarak yapÕlandÕrÕlmÕú beklentilerden bahsediliyor ki bu beklentiler sadece kadÕn ve erkek arasÕnda bir iú ve sorumluluk paylaúÕmÕnÕ gerekli kÕlmÕyor aynÕ zamanda onlara farklÕ haklar ve yükümlülükler de getiriyor. DahasÕ kadÕn ve erkek arasÕnda genelde kadÕnÕn dezavantajÕna iktidar, otonomi ve refahta eúitsizliklere neden oluyor. Bu sistemin iki bileúeni var: birincisi toplumun erkek ve kadÕn üyeleri arasÕndaki kurumsallaúmÕú eúitsizlikleri ifade eden toplumsal cinsiyet tabakalaúmasÕ. økincisi de kadÕn ve erkek arasÕndaki iú bölümünü ifade eden toplumsal cinsiyet rolleri. øúte, toplumsal cinsiyet eúitli÷i ya da eúitsizli÷i bu unsurlarÕn her ikisinden kaynaklanÕyor (McDonald, 2000). 1950’lerde zirve yapan reisinin erkek oldu÷u aile modelinde erkek aileyi geçindirmek ve korumakla kadÕn ise ev iúleri, bakÕm iúleri ve üremekle sorumludur. Toplumsal cinsiyet eúitli÷i modeli aile ise bunun tam aksini ifade eder: aslÕnda, burada kimin ev dÕúÕnda çalÕúaca÷Õ ya da kimin ev içindeki iúlerden sorumlu olaca÷ÕnÕn cinsiyetle bir ilgisi yoktur (McDonald, 1997). Toplumlarda farklÕ kurumlar, reisinin erkek oldu÷u aile modelinden toplumsal cinsiyet eúitli÷i modelinde aileye do÷ru de÷iúen hÕzlarda evrildi. McDonald (2006)’a göre son elli yÕlda tecrübe edilen 4 Gender equity Tebli÷ Metinleri KitabÕ 33 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 sosyal liberalizm ve yeni kapitalizm toplumsal cinsiyet eúitli÷ine do÷ru bir harekete neden oldu, ancak bu hareket sadece birey odaklÕ kurumlarda5 gerçekleúti. Öte yandan aile odaklÕ kurumlar6 -özellikle aile kurumunun kendisi- cinsiyet eúitsizli÷i üzerinden karakterize edilmeye devam etti. Sosyal liberalizm ve yeni kapitalizm dalgalarÕnÕn ardÕndan kadÕnlarÕn ev dÕúÕndaki yaúamlarÕ ciddi ölçüde de÷iúti ancak bu de÷iúimler evin içindeki de÷iúimlerle aynÕ hÕzda de÷ildi. Zaman içerisinde kadÕnlar için e÷itim olanaklarÕ arttÕ ve kadÕnlar iú gücünün parçasÕ oldular. Bu, aslÕnda toplumsal cinsiyet iliúkileri için bir devrimdi ve ev iúinin cinsiyetçi paylaúÕmÕnda da bir devrime neden olmasÕ beklenebilirdi ancak Hochschield (1989)’in güzelce ifade etti÷i gibi aile kurumunda devrimin hÕzÕ kesildi. Sonuç olarak úu anda endüstrileúmiú ülkelerce tecrübe edilen çok düúük seviyelerdeki do÷urganlÕk, birey odaklÕ kurumlardaki yüksek toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyeleriyle aile odaklÕ kurumlardaki ÕsrarlÕ toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i arasÕndaki tutarsÕzlÕktan kaynaklanmaktadÕr (McDonald, 2000). KadÕnlarÕn ev dÕúÕndaki kazanÕmlarÕna karúÕn ev içinde toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i devam etti÷inin en açÕk göstergesi ev iúlerinin paylaúÕmÕnÕn cinsiyetçi yapÕsÕnÕ korumasÕdÕr. Literatürdeki ev iúi üzerine çalÕúmalar tipik olarak üç teorik çerçeve kullanmaktadÕr: ekonomik, sosyolojik ve toplumsal cinsiyet perspektifi. Bu çalÕúmanÕn teorik çerçevesi için toplumsal cinsiyet yaklaúÕmÕnÕn ikinci evresindeki toplumsal cinsiyeti yaratmak7 yaklaúÕmÕ kullanÕlmÕútÕr. YaklaúÕmÕn ana argümanÕ bireyin davranÕúÕnÕn baúkalarÕnÕn beklentilerinden etkilendi÷idir. Günlük aktivitelerde bireyler toplumsal cinsiyeti üretirler ve kadÕnla erkek arasÕndaki eúitsiz iú bölümü sadece kadÕn ve erkek tarafÕndan de÷il aile, sosyal devlet ve iúgücü piyasasÕ gibi kurumlar tarafÕndan da üretilir (Gonzales vd., 2009). KadÕnlar ve erkekler hem yaptÕklarÕ ev iúinin hem niceli÷i hem de niteli÷i ile toplumsal cinsiyet rollerini üretirler. DolayÕsÕyla ev iúlerinin ne úekilde paylaúÕldÕ÷ÕnÕ incelemek, ev içindeki toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyesini anlamak için çok önemli bir araç olarak kullanÕlabilir. ùu noktada belirtilmesi gereken geleneksel olarak kadÕn ve erkeklerin yaptÕ÷Õ ev iúleri arasÕnda çok önemli farklar oldu÷udur. Erkekler daha çok tanÕmlanmÕú bir baúÕ ve sonu olan ayrÕca bir e÷lence bileúeni içeren ev iúlerini yaparlarken (Meissner, 1977), kadÕnlar tam aksi niteliklere sahip tekrarlayan ve süreklili÷i olan ev iúlerini yaparlar (Coleman, 1988). KadÕnlar ev iúi paylaúÕmÕnda aslan payÕnÕ alÕrlar ve bu ço÷u zaman temizlik yapmak ve çamaúÕr yÕkamak gibi en az ra÷bet gören iúleri de içerir (Bianchi vd., 2000: 195). YukarÕdaki literatür ÕúÕ÷Õnda bu çalÕúma, gerçek do÷urganlÕk davranÕúÕ de÷il do÷urganlÕk niyeti üzerinedir. Do÷urganlÕk niyeti üzerine çalÕúmak da do÷urganlÕ÷Õn amaca yönelik niyete dayanan bir davranÕú olarak düúünüldü÷ünü göstermektedir ki birçok çalÕúma da do÷urganlÕk niyetinin, gelecek gerçek do÷urganlÕk davranÕúÕnda, geliúmekte olan ülkeler için dahi, önemli bir belirleyici oldu÷unu göstermiútir. (Bumpass, 1987; Rindfuss vd., 1988, Thomson, 1997; Schoen vd., 1999; Berrington, 2004). 3. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerine cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model oluúturmak amacÕyla 2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ’nÕn ulusal temsiliyeti olan verileri kullanÕlarak mikro düzeyli analizler yapÕlmÕútÕr. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 1968’den beri her beú yÕlda bir gerçekleútirilen do÷urganlÕk düzeyi de÷iúimi, bebek ve çocuk ölümlülü÷ü, aile planlamasÕ ve anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ konularÕnda bilgi sa÷lamak üzere tasarlanmÕú ulusal düzede bir örneklem araútÕrmasÕdÕr. TNSA-2008’de do÷urgan yaúlarda (15-49) evlenmiú kadÕnlarla görüúülmüútür (HÜNEE, 2009). 5 Birey odaklÕ kurumlar: iúgücü piyasasÕ ve e÷itim gibi insanlarla birey olarak iliúki kuran toplumsal kurumlar Aile odaklÕ kurumlar: endüstriyel iliúkiler hükümet transferleri ve aile kurumunun kendisi gibi insanlarla bir ailenin üyesi olarak iliúki kuran toplumsal kurumlar 7 doing gender 6 34 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 AraútÕrmada çeúitli ev iúlerini öncelikli olarak kimin yaptÕ÷Õ sorulmuútur. Ev iúi birçok çalÕúmada farklÕ úekilde tanÕmlanmÕútÕr. Bu çalÕúmada rutin ev iúi (yemek piúirmek, yemek masasÕnÕ hazÕrlamak ve toplamak, silmek süpürmek gibi temizlik iúleri, bulaúÕklarÕ yÕkamak ya da makineye yerleútirmek, çamaúÕr yÕkamak, ütü yapmak) ve nadir ev iúi (mutfak için alÕúveriú yapmak, aile bütçesinin hazÕrlanmasÕ ve para hesabÕnÕn yapÕlmasÕ, fatura ödemek ve resmi dairelerdeki iúler, tadilat tamirat yapmak ) olarak iki tanÕm yapÕlmÕútÕr. Tüm ev iúleri de araútÕrmada sorulan bu on fiziksel ve zihinsel iúin toplamÕ olarak tanÕmlanmÕútÕr. ÇalÕúmada hem betimsel analizler hem de lojistik regresyon analizi yöntemi ile çok de÷iúkenli analizler gerçekleútirilmiútir. Lojistik regresyon analizlerinde hem birey odaklÕ hem aile odaklÕ kurumlardaki eúitlik seviyesini hesaba katmak için toplumsal cinsiyet eúitli÷inin farklÕ boyutlarÕna odaklanÕlmÕútÕr: østihdam, e÷itim ve ev iúlerinin paylaúÕmÕ. Bu üç alan sadece toplumsal cinsiyet iliúkilerini ayarladÕklarÕ için de÷il aynÕ zamanda toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyesini belirleyen güç iliúkilerini anlamak için temel olarak düúünülebilir. Birey odaklÕ bir kurum olarak istihdamÕn seçilme sebebi kiúiye ba÷ÕmsÕzca yalnÕz ya da kurdu÷u ailesiyle yaúama imkanÕ ve ekonomik özgürlük sa÷ladÕ÷ÕndandÕr (Neyer vd., 2013). Ancak gayri resmi sektör ve resmi sektörde istihdam arasÕnda sa÷ladÕ÷Õ kaynaklar açÕsÕndan önemli farklar vardÕr. Bu nedenle, sadece kadÕnÕn çalÕúÕyor olma durumu de÷il e÷er çalÕúÕyorsa sosyal güvencesi olup olmadÕ÷ÕnÕ da göz önünde tutulmuútur. Birey odaklÕ bir di÷er kurum olarak kadÕnÕn pazarlÕk etme gücünü ölçmek için birçok çalÕúmada da kullanÕlan e÷itim seçilmiútir (Doss, 2011). Genellikle e÷itimin kadÕna evin dÕúÕnda baúka fÕrsatlarÕn kapÕsÕnÕ açaca÷Õ düúünülür. E÷itim yoluyla kadÕn çeúitli vasÕflar ve istihdam sektöründe daha fazla kazanma ihtimalini edinir. Ev iúinin paylaúÕmÕ da aile odaklÕ kurumlardaki cinsiyet eúitli÷i seviyesini anlamak için seçilmiútir çünkü kadÕnÕn evin içindeki iktidarÕnÕn yansÕmasÕnÕn direkt olarak görülebilece÷i bir alandÕr. YukarÕda da bahsedilen on ev iúini tek bir de÷iúkene dönüútürebilmek için basit bir indeks üretilmiútir. FarklÕ ev iúlerinin farklÕ zaman harcadÕ÷Õ hesaba katÕlarak tüm ev iúlerine en çok zaman harcayanlara8 3 en az zaman harcayanlara9 1 olarak 1’den 3’e kadar skor verilmiútir. øndekste e÷er görüúülen kadÕn ev iúini öncelikli olarak yapÕyorsa ilgili skoru, yapmÕyorsa 0 almaktadÕr ve her kadÕnÕn 0 ile 20 arasÕnda bir skoru bulunmaktadÕr. Türkiye’nin cinsiyetçi yapÕsÕ düúünülerek ve literatürdeki baúka çalÕúmalarÕn da ÕúÕ÷Õnda ayrÕm noktasÕnÕ %75 olarak belirlenmiútir. BunlarÕn dÕúÕnda Türkiye’de çok uzun zamandÕr süregelen iki çocuk normu da göz önüne alÕnarak lojistik regresyon yöntemiyle iki hipotez test edilmiútir: Hipotez 1: E÷itim ve istihdam durumu da kontrol edildi÷inde, Türkiye’de kadÕnÕn daha fazla ev iúi yapmasÕ (ev iúlerinin %75’inden daha fazlasÕ), gelecek için do÷urganlÕk niyetini azaltacaktÕr. Hipotez 2: Türkiye’de kadÕnÕn sadece ev iúlerinin ço÷unu yapmasÕ de÷il aynÕ zamanda daha fazla çocu÷u olmasÕ (1’den fazla) gelecek için do÷urganlÕk niyetini azaltacaktÕr. 4. Bulgular ÇalÕúmanÕn betimsel analizleri Türkiye’de ev iúinin hem niteliksel hem de niceliksel olarak cinsiyetçi bir biçimde bölüúüldü÷ünü göstermiútir. Sonuçlara göre nerdeyse tüm kadÕnlar tüm rutin ev iúlerinden sorumluyken e÷itim seviyesi daha yüksek olan ve ev içindeki karar verme süreçlerine katÕlabilecek gücü olan kadÕnlar bunun üstüne bir de nadir ev iúlerinden sorumludur. Bununla birlikte betimsel analizler daha az iú yapan kadÕnlarÕn daha fazla çocuk do÷urma e÷iliminde oldu÷unu ortaya koymuútur. 8 9 Yemek yapmak gibi FaturalarÕ yatÕrmak gibi Tebli÷ Metinleri KitabÕ 35 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 1 Hipotez 1 için lojistik regresyon analiz sonuçlarÕnÕ sunmaktadÕr. KadÕnÕn fazla ev iúi yapmasÕnÕ eúitsiz gören ilk hipotez bu sonuçlara göre 15-24 yaú gurubundaki kadÕnlar için reddedilmiútir. TNSA-2008’in verisi en az bir kere evlenmiú kadÕnlarÕ içerdi÷inden, bu gruptaki kadÕnlar erken yaúta evlenmiú dolayÕsÕyla daha az e÷itimli ve aile bütçesi hazÕrlamak gibi nitelik gerektiren iúleri yapmak için yeterli becerilere sahip de÷ildir. Yani bu grupta az iú yapan kadÕnlar aslÕnda daha eúitlikçi bir ailede yaúadÕklarÕndan de÷il, bazÕ yeteneklere sahip olmadÕklarÕndan ya da evdeki karar alma süreçlerine dahil olamadÕklarÕndan daha az iú yapmaktadÕrlar. Betimsel analizler e÷itim seviyesiyle do÷urganlÕk niyeti arasÕndaki iliúkinin negatif yönde oldu÷unu göstermiútir. E÷itim seviyesiyle ev iúlerinin paylaúÕmÕ da ba÷lantÕlÕ oldu÷u için az ev iúi yapÕyor olmak, mutlaka daha yüksek bir toplumsal cinsiyet eúitli÷i anlamÕna gelmeyebilir. DolayÕsÕyla bu gurup için sonuçlar hem birey odaklÕ hem aile odaklÕ kurumlardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerini aynÕ anda düúünmenin önemini göstermesi açÕsÕndan kÕymetlidir. Tablo 1. Hipotez 1 için lojistik regresyon analizi sonuçlarÕ 15-24 25-34 35-44 E÷itim (referans=lise ve üzeri) E÷itimi yok/ølkokul Ortaokul ÇalÕúma durumu (referans=sosyal güvenceli bir iúte çalÕúÕyor) ÇalÕúmÕyor Sosyal güvencesiz bir iúte çalÕúÕyor Ev iúlerindeki payÕ (referans= %75’ten daha fazla) En fazla %75 1.134 1.386 1.151 1.486 0.887 1.491 3.559 1.070 1.764 7.057 0.820 1.897 0.623 1.240 1.033 Not 1:Yaúayan çocuk sayÕsÕ ve bölge de÷iúkenleri ile de kontrol edilmiútir. Not 2: Koyu renkli de÷erler istatistiksel olarak önemlidir. 25-34 yaú gurubu için ev iúi da÷ÕlÕmÕnÕn istatistiksel önemi 1 civarÕnda oldu÷undan istatistiksel olarak anlamlÕ oldu÷u söylenemese de de÷iúimin büyüklü÷ü ve yönüne odaklanÕldÕ÷Õnda, bu grubun sonuçlarÕnÕn hipotez ile uyumlu oldu÷u görülmektedir. Öte yandan 35-44 yaú gurubu için hem istatistiksel önem de÷eri hem de de÷iúimin büyüklü÷ü hipotezi destekleyecek bir úey söylememektedir. Tablo 2. Hipotez 2 için lojistik regresyon analizi sonuçlarÕ 15-24 25-34 35-44 E÷itim(referans=lise ve üzeri) E÷itimi yok/ølkokul Ortaokul 1.125 1.384 1.131 1.487 0.892 1.507 ÇalÕúma durumu (referans=sosyal güvenceli bir iúte çalÕúÕyor) ÇalÕúmÕyor Sosyal güvencesiz bir iúte çalÕúÕyor 3.530 1.066 7.125 0.817 1.822 2.001 Ev iúlerindeki pay ve yaúayan çocuk sayÕsÕnÕn etkileúimi (referans=>75, 2+ çocuk) <75, 0-1 çocuk <75, 2+ çocuk >75, 0-1 çocuk 12.902 24.363 23.380 0.529 1.269 0.852 16.697 20.271 17.136 Not 1: Bölge de÷iúkeni ile de kontrol edilmiútir. Not 2: Koyu renkli de÷erler istatistiksel olarak önemlidir. Tablo 2’de Hipotez 2 için lojistik regresyon analiz sonuçlarÕ sunulmuútur. økinci hipotezin sonuçlarÕ incelendi÷inde 15-24 yaúÕndaki kadÕnlar için, do÷urganlÕk niyeti ve ev iúindeki pay arasÕndaki iliúki beklenenin tam aksi yönündedir, yani bu gurup için Hipotez 1 gibi Hipotez 2 de reddedilmiútir. Ancak, 36 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 25-34 yaú gurubu için istatistiksel kanÕt 0-1 çocuklu kadÕnlarda anlamlÕ, 2 ya da daha fazla çocu÷u olan kadÕnlarda ise öneriseldir. Bir di÷er de÷iúle bu gurup için sonuçlar Hipotez 2’yi desteklemektedir. 35-44 yaú grubundaki kadÕnlar için ise 0-1 çocuklu kadÕnlarÕn sonuçlarÕ hipotezle uyumlu ancak 2 ya da daha fazla çocu÷u olan kadÕnlarÕn sonuçlarÕ hipotez ile uyumlu de÷ildir. Ancak önceki sonuçlarla birlikte de÷erlendirildi÷inde bu gurup için anlamlÕlÕktaki artÕúÕn ev iúi paylaúÕmÕndan çok, sahip olunan çocuk sayÕsÕndan kaynaklandÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür. 5. Sonuç Sonuçlar birlikte de÷erlendirilmeden önce kÕsaca Türkiye ba÷lamÕna de÷inmek gerekmektedir. Modernleúme süreçlerine ra÷men Türkiye toplumsal düzeyde ataerkil yapÕsÕnÕ korumuútur (Ergöçmen, 1997). Modernleúme süreçlerinde kadÕnlara birçok hak tanÕnmÕútÕr ancak asÕl amaç hiçbir zaman direkt olarak kadÕnlarÕ özgürleútirmek de÷il, kadÕnlarÕ özgürleútirerek ülkeyi modernleútirmektir. Cumhuriyetin kurulmasÕndan bu yana kadÕnlar erkeklerle eúit medeni ve siyasi haklara sahip olmalarÕna ra÷men, kadÕnlarÕn statüsü hala bir muamma çünkü Türkiye’de kadÕnlarÕn bariz bir ço÷unlu÷u sahip olduklarÕ haklarÕ özgürce kullanma fÕrsatÕna sahip de÷il. Kandiyoti (1987) ve Arat (1994) gibi akademisyenlerin de dedi÷i gibi cumhuriyet döneminde kadÕnlar güçlendiler ancak tam olarak özgürleúemediler. Müftüler-Bac (1999: 304)’a göre Türkiye’de birbirine zÕt iki kadÕn tipi var: bir yanda açÕk, batÕlÕ, özgürleúmiú kadÕnlar, di÷er yanda kapalÕ ve geleneksel kadÕnlar. KadÕnlardan sokakta “hanÕmefendi” evde bir çeúit hizmetçi olmasÕnÕ bekleyen modern toplumun çifte standardÕ aynen devam ediyor (Özbay 1999: 563). Türkiye’deki durum úöyle özetlenebilir: birey odaklÕ kurumlarda daha yüksek toplumsal cinsiyet eúitli÷i Türkiye’de bazÕ kadÕnlar tarafÕndan tecrübe edilse de; aile odaklÕ kurumlardaki ÕsrarcÕ toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i neredeyse tüm kadÕnlar tarafÕndan deneyimleniyor. Tüm sonuçlar birlikte de÷erlendirilirken ilk söylenmesi gereken úey 15-24 ve 35-44 yaú gurubundaki kadÕnlar için aslÕnda genel olarak farklÕ kurumlarda toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerinin tutarsÕz olmadÕ÷ÕdÕr. Zaten bu gruplarÕn ço÷unlu÷u, genel olarak e÷itim düzeyleri daha düúük, çalÕúmayan yahut çalÕúsa dahi sosyal güvencesiz çalÕúan kadÕnlar oluúmaktadÕr. DolayÕsÕyla bu iki grubu daha çok yukarÕda bahsedilen özgürleúememiú kadÕnlar oluúturmaktadÕr ve kamusal ve özel alanda tecrübe ettikleri toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyeleri arasÕnda do÷urganlÕk niyetlerini etkileyecek ciddi bir tutarsÕzlÕk bulunmamaktadÕr. AyrÕca Türkiye gibi anne olmanÕn norm oldu÷u bir ülkede 15-24 yaúlarÕndaki kadÕnlar henüz istedikleri çocuk sayÕsÕna ulaúamamÕú olduklarÕndan, ne olursa olsun daha fazla çocuk isterken; 35-44 yaúlarÕndaki kadÕnlar ise istedikleri çocuk sayÕsÕna ulaútÕklarÕndan daha fazla çocuk istememektedir. Öte yandan 25-34 yaú gurubundaki kadÕnlar için böyle bir tutarsÕzlÕk mevcut gibi görünmektedir. Bu grupta daha fazla özgürleúmiú kadÕndan oluúmaktadÕr. Bu gruptaki kadÕnlar genelde çok erken yaúlarda evlenmemiú, daha yüksek e÷itim seviyelerine sahip ve genelde sosyal güvenceli iúlerde çalÕúan kadÕnlardÕr. DolayÕsÕyla sonuçlarÕn bu grup için anlamlÕ çÕkmasÕ McDonald’Õn hipoteziyle uyumlu görünmektedir. Bu çalÕúmanÕn birçok sÕnÕrlÕlÕ÷Õ bulunmaktadÕr. Bunlardan ilki TNSA-2008’de ev iúlerinin nasÕl paylaúÕldÕ÷Õyla ilgili sorular yalnÕzca kadÕnlara sorulmuútur, dolayÕsÕyla eúler arasÕndaki iú bölümünün nasÕl oldu÷u bilgisi kadÕndan gelen bilgiye dayanmaktadÕr. Di÷er bir sÕnÕrlÕlÕ÷Õ ise, ev inden sadece öncelikli olarak sorumlu olan kiúinin bilinmesidir ve birlikte yapÕlan ev iúlerinde di÷er aile üyesinin eme÷i görünmemektedir. SÕnÕrlÕlÕklarÕna karúÕn, çalÕúmanÕn bulgularÕ do÷urganlÕk üzerine toplumsal cinsiyet eúitli÷i teorisine destek sa÷lamaktadÕr. Bu çalÕúma, Türkiye’de ev iúleri paylaúÕmÕ üzerine sayÕca az olan birkaç çalÕúmadan biridir. Daha da önemlisi bu çalÕúma Türkiye’de ulusal temsiliyeti olan bir veri seti kullanÕlarak kadÕnÕn hem ev içi hem de ev dÕúÕndaki statüsünün do÷urganlÕk niyetiyle iliúkisini inceleyen ilk çalÕúmadÕr. ÇalÕúma Türkiye’de 25-34 yaúlarÕndaki kadÕnlar için toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerinin do÷urganlÕk niyetini etkiledi÷ine açÕklÕk getirmiútir. BulgularÕn bu gurup için Tebli÷ Metinleri KitabÕ 37 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 anlamlÕ çÕkmasÕ bu yaú aralÕ÷ÕnÕn hem sosyal hem biyolojik olarak çocuk dünyaya getirmek için çok uygun yaúlar olmasÕ açÕsÕndan kayda de÷erdir. Kaynaklar Arat, Y. (1994). “Toward a democratic society: The women’s movement in Turkey in the 1980s.” Women’s Studies International Forum, 17: 241–248. Becker, G. S. (1960). “An Economic Analysis of Fertility.” Demographic and Economic Change in Developed Countries, Columbia University and National Bureau of Economic Research: 209-240. Becker, G. S. (1991) S, Treatise on the Family, Cambridge: Harvard University Press, 1981; Enlarged edition. Berrington, A. (2004). “Perpetual postponers? Women’s, men’s and couple’s fertility intentions and subsequent fertility behavior.” National Statistics Population Trends: 117, 2004. Bianchi, S. M., Milkie, M. A., Sayer, L. C. and Robinson, J. P. (2000). “Is Anyone Doing the Housework? Trends in the Gender Division of Household Labor.” Social Forces, Vol. 79, No. 1: 191228. Bumpass, L. L. (1973). “Is Low Fertility Here to Stay?” Family Planning Perspectives, Vol. 5, No. 2: 67-69. Bumpass, L. L. (1987). ”The risk of an unwanted birth: The changing context of contraceptive sterilization in the U.S.” Population Studies, 41: 347-363. Caldwell, J. C. (1982) “The Wealth Flows Theory of Fertility Decline.” Hohn, C. And. Mackensen, R (ed.) Determinants of Fertility Trends: theories re-examined, Liege, Belgium, Ordina Editions: 169188. Chesnais, J. C. (2000). The Inversion of the Age Pyramid and the Future Population Decline in France: Implications and Policy Responses, Expert Group Meeting On Policy Responses To Population Ageing And Population Decline, United Nations Secretariat, Population Division, Department of Economic and Social Affairs, New York. Coleman, M. T. (1988). “The division of household labor: Suggestions for future empirical consideration and theoretical development.” Journal of Family Issues, 9: 132-148. Doss, C. (2011) “Intrahousehold Bargaining and Resource Allocation in Developing Countries.” World Development Report 2012 Gender Equality and Development Background Paper. Easterlin, R. A. (1973). “Relative Economic Status and American Fertility Swing.” Sheldon E. (ed.), Family Economic Behavior, Philadelphia: Lippincott: 170-223. Easterlin, R. A. (1987). Birth and Fortune: The Impact of Numbers on Personal Welfare, University of Chicago Press. Ehrlich, P. (1968). R. The Population Bomb, New York, Ballantine Books. Ergöçmen, B. A. (1997). Women’s Status and Fertility in Turkey in Fertility Trends, Women’s Status, an Reproductive Expectations in Turkey, Results of Further Analysis of the 1993 Turkish Demographic and Health Survey. Hacettepe University Institute of Population Studies. 38 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Gonzalez, M. J., Jurado-Guerrero, V., and Naldini, M. (2009). “What Made Him Change? An Individual and National Analysis of Men’s Participation in Housework in 26 Countries.” Universitat Pompeu Fabra Demo Soc Working Paper, Paper Number 30. Hacettepe University Institute Of Population Studies (HUNEE). (2009). Turkey Demographic and Health Survey 2008. Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies. Hochschild, A. R. and Machung, A.(1989). The Second Shift: Working Parents and the Revolution at Home. New York: Viking. Kandiyoti, D. (1987). “Emancipated but unliberated? Reflections on the Turkish case.” Feminist Studies, 13: 317–338. Keyfitz, N. (1986). “The Family That Does Not Reproduce Itself.” Population and Development Review, Vol. 12, Supplement: Below-Replacement Fertility in Industrial Societies: Causes, Consequences, Policies: 139-154. Lesthaeghe, R. and Wilson, C. (1986). “Modes of Production, Secularization, and the Pace of the Fertility Decline in Western Europe, 1870-1930.”Coalea, J. and Watkins S. C. (Ed.) The decline of fertility in Europe, Princeton, New Jersey, Princeton University Press, 1986: 261-292. Lesthaeghe, R. and Van De Kaa, D. J. (1986). “Twee Demografische Transities?” VAN DE KAA, D. J. and R. LESTHAEGHE, Bevolking: GroeienKrimp: 9-24. Mason, K. O. Gender And Demographic Change: What Do We Know? International Union for the Scientific Study of Population, 1995. Mcdonald, P. (1997). “Gender equity, social institutions and the future of fertility”, COSIO-ZAVALA, M. E. (ed.), Women and Families: Evolution of the Status of Women as Factor and Consequence of Changes in Family Dynamics, Paris, CICRED: 13-33. Mcdonald, P. (2000). “Gender Equity in Theories of Fertility Transition.” Population and Development Review, Vol. 26, No. 3: 427-439. Mcdonald, P. (2006). “Low Fertility and the State: The Efficacy of Policy.” Population and Development Review, Vol. 32, No. 3: 485-510. Meissner, M. (1977). “Sexual division of labor and in-equality: Labor and leisure.” In M.STEPHENSON (Ed.), Women in Canada Toronto: Women's Educational 160-180. Mills, M., Mencarini, L., Tanturri, M. L., and Begall, K. (2008). “Gender equity and fertility intentions in Italy and the Netherlands.” Demographic Research, Vol. 18, Article 1: 1-26. Müftüler-Bac, M. (1999). “Turkish Women’s Predicament.” Women’s Studies International Forum, Vol. 22, No.3: 303-315. Neyer, G., Lappegard, V., and Vignoli, D. (2013). “Gender Equality and Fertility: Which Equality Matters? Egalite´ de genre et fe´condite´: de quellee´galite´ s’agit-il?” Eur J Population, 29: 245–272. Özbay, F. (1999). “Gendered Space: A New Look at Turkish Modernisation.” Gender &History. 11(3): 555-568. Population Division of the Department of Economic and Social Affairs of the United Nations Secretariat (2013). World Population Prospects: The 2012 Revision. New York: United Nations. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 39 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Rindfuss, R. R., Morgan, S. P, and Swicegood, G. (1988). First births in America: Changes in timing of parenthood. Berkeley: University of California Press. Schoen, R, Astone, N. M., Kim, Y. J., Nathanson, C. A., and Fields, J. M. (1999). “Do Fertility Intentions Affect Fertility Behavior?” Journal of Marriage and Family, Vol. 61, No. 3: 790-799. Thomson, E. (1997) “Couple childbearing desires, intentions, and births.” Demography, 34: 343-354. Turkish Statistical Institute (TUIK), (2015). Prime Ministry, Republic of Turkey, Address Based Population Registration System, 2014, Press Release Number 18616. 40 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE EöøTøM VE MEDENø DURUMUN KADINLARIN ÇALIùMA YAùAM BEKLENTøSø ÜZERøNDEKø ETKøSø Merve Nezihe Özer, Maastricht Üniversitesi Mehmet Ali Eryurt, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Özet UluslararasÕ karúÕlaútÕrmalara göre Türkiye’de kadÕn iúgücüne katÕlÕm oranÕ düúük düzeydedir (OECD, 2015). AyrÕca bu oran, e÷itim ve evlilik durumuna göre önemli farklÕlÕklar göstermektedir (TÜøK, 2013). Bu çalÕúma, Türkiye’de kadÕn iúgücüne katÕlÕmÕnÕn özelliklerini yaúam döngüsü perspektifiyle incelemeyi amaçlamaktadÕr. Bu nedenle bu çalÕúmada Türkiye’de yaúayan kadÕnlarÕn ortalama çalÕúma hayatÕnda kalma süresinin ne kadar oldu÷u ve bu sürenin e÷itim ve medeni durum tarafÕndan nasÕl etkilendi÷i sorularÕ üzerinde durulmaktadÕr. Bu sorularÕ yanÕtlamak için 2009 ve 2010 yÕllarÕna ait TÜøK Gelir ve Yaúam KoúullarÕ AraútÕrmasÕ verileri kullanÕlarak çok durumlu çalÕúma yaúam tablolarÕ oluúturulmuútur. Sonuçlar göstermektedir ki, 15 yaúÕndaki ortalama bir Türk kadÕnÕnÕn geri kalan hayatÕnÕn %74’ünü iúgücü dÕúÕnda geçirmesi beklenmektedir. Beklendi÷i üzere, e÷itim ile kadÕnlarÕn iúgücündeki yaúam beklentisi arasÕnda pozitif bir iliúki bulunmuútur; öyle ki, 20 yaúÕnda az e÷itimli bir kadÕnÕn aynÕ yaútaki daha çok e÷itimli bir kadÕna oranla ortalama olarak 9 yÕl daha az iúgücünde kalmasÕ beklenmektedir. Di÷er taraftan, evli olmanÕn iúgücündeki yaúam beklentisi üzerinde negatif bir etkisinin oldu÷u gözlemlenmiútir; öyle ki, 20 yaúÕnda hiç evlenmemiú bir kadÕnÕn aynÕ yaútaki evlenmiú bir kadÕna oranla ortalama 9.5 yÕl daha fazla iúgücünde kalmasÕ beklenmektedir. Her iki de÷iúken de kontrol edildi÷inde, en kÕsa iúgücünde kalma süresinin az e÷itimli evli kadÕnlara ait oldu÷u görülmektedir. THE EFFECTS OF EDUCATION AND MARITAL STATUS ON FEMALE WORKING LIFE EXPECTANCY IN TURKEY1 Abstract International comparisons reveal that female labor force participation rate is very low in Turkey although it has been increasing in the last decade (OECD, 2015). Moreover, women’s participation into labor force exhibits significant differences by educational attainment and marital status (TURKSTAT, 2013). This paper aims to analyze the characteristics of female labor force participation in Turkey with a life cycle approach. Thus, this study addresses the question of what the average duration of Turkish women in labor force is and how it differs by education and marital status. To answer these questions, multistate working life tables are constructed by using TURKSTAT Income and Living Conditions Survey in 2009-2010. Our findings show that an average Turkish woman at age 15 is expected to spend almost 74% of her remaining lifetime out of labor force. As expected, education has a positive impact on female working life expectancy such that being high educated increases active life expectancy of a woman at age 20 by almost 9 years. On the other hand, being married has a negative impact on active life expectancy of women such that a currently married woman at age 20 has 9.5 years shorter active life expectancy compared to a never married woman at the same age. When both of these variables are controlled, it is observed that the shortest working life expectancy belongs to low educated currently married women. 1 This paper is based on first author’s unpublished master’s thesis entitled “The effects of education and marital status on female working life expectancy in Turkey: an application of multistate life table for 2009-2010” written in Institute of Population Studies at Hacettepe University under the supervision of Assoc. Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt and submitted in January 2014. Authors thank to the members of defense committee for their comments and contributions. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 41 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1. Introduction International comparisons show that female labor force participation rate in Turkey is very low. Although it has been increasing in the last decade, it is still around 30% while OECD average is 60% (OECD, 2015). Such a low labor force participation of women in Turkey attracted attention so many studies have been conducted in recent years to explain the reasons behind it. While several studies focus on macroscale explanations2, studies conducted with a microeconomic approach provide evidence on how characteristics of women such as education and marital status are influential on their participation decision (DayÕo÷lu and KÕrdar, 2010; Uraz et al., 2010; Ercan et al., 2010). This issue preserves its importance in terms of policy-making in order Turkey to use its human resources efficiently. This paper reconsiders this mostly studied issue with a life course approach since decisions made on educational attainment and marriage affect labor supply decision throughout life cycle (Heckman and Macurdy, 1980). Thus, this paper aims to answer the question of how long the average duration of women in Turkey in labor force is and how it differs by educational attainment and marital status. We selected education and marriage as two principal factors to be focused on in this paper based on both economic theory and empirical evidence. Neoclassical economic theory basically frames labor supply decision as a utility maximization problem where individuals decide on how much they consume consumption goods and leisure. However, Mincer (1962) argued that this dual-choice framework is not appropriate to analyze female labor supply decision since it ignores unpaid work performed by women such as household chores and/or childcare. Mincer (1962) stated that labor supply decisions of women should be evaluated in familial context where demand for housework, paid work in the market, and leisure is determined by several variables such as family size and composition as well as differential productivity of family members in those activities determined by education. By the theory of allocation of time, Becker (1965) further elaborated on this idea. He asserted that allocative efficiency in time use is sustained if household members specialize in tasks which they have a comparative advantage on. If there is a change in comparative advantages (i.e. change in relative productivity of a household member in a task), then time spent to different activities is reallocated by household members (Becker, 1965). According to Mincer (1962) and Becker (1985), education is one of the key factors determining productivity of women in the market so the time allocated to housework. It positively affects participation of women into labor force since opportunity cost of the time spent to housework in terms of forgone earnings increases as educational attainment increase. Marital status is another key factor since it brings differences for family/household context in which women decide on their labor supply. Marriage brings responsibilities to women for chores and childcare so it may cause a decline in women’s labor market productivity as proposed by Mincer (1962) and Becker (1965, 1985). Empirical evidence is also in line with these theoretical predictions. DayÕo÷lu and KÕrdar (2010) and Uraz et al. (2010) demonstrated that probability of women in Turkey to participate into labor force increases with educational attainment and decreases with marriage and number of children at home. KÕrdar et al. (2009) and YaúÕt (2007) also showed that educational attainment is associated with an increase in marriage age and a decrease in number of children a woman gives birth, respectively. Thus, education has also a positive indirect effect on female labor force participation through alleviating some of the negative effects of marriage. 2 Some of these macroscale explanations are sectoral shifts in the economy together with accelerating urbanization (i.e. dissolution of agriculture and rise of services sectors), skill-biased technological change, the structure of Turkey’s economic growth (i.e. Turkey’s economic growth’s not producing adequate employment opportunities), problems related to the structure of labor market (i.e. extensity of informal sector), and institutional characteristics (i.e. traditional roles attributed to women, insufficiency of policies reconciling market work and housework and childcare for women) on which detailed discussions can be found in studies of Ercan (1999), Ercan et al. (2010), DayÕo÷lu and KÕrdar (2010), Taymaz (2010), Tansel (2002), Tansel (2012), Uraz et al. (2010), State Planning Organization and World Bank (2009). 42 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 We expect to find that duration of women in labor force throughout their lives is positively associated with educational attainment and negatively associated with marriage in the light of the aforementioned theoretical and empirical work. In order to test these hypotheses, multistate working life tables by educational attainment and marital status are constructed. Although life table technique was originally developed to analyze the force of mortality and to estimate life expectancy, the area of its use has expanded through time including labor market studies. As this technique provides summary indicators for duration in each labor market state defined, it is suitable to answer our research question. Specifically, multistate methodology is preferred to analyze female labor supply behavior since it allows definition of a wide range of non-absorbing states and does not suffer from restrictive assumptions such as unimodality of age-specific labor force participation. In order to construct multistate working life tables, transitions between labor market states defined should be computed so a longitudinal or retrospective data is needed. Two waves of Income and Living Conditions Survey conducted by TURKSTAT in 2009-2010 are used to estimate age-specific transition rates by educational attainment and marital status. Transition rates by education and marital status are estimated through logit regression equations similar to a standard female labor force participation model. Then, working life tables for each education and marital status group are constructed. Our findings show that an average Turkish woman at age 15 is expected to spend almost 74% of her remaining lifetime out of labor force. As expected, education has a positive impact on female working life expectancy such that being high educated increases active life expectancy of a woman at age 20 by almost 9 years. On the other hand, being married has a negative impact on active life expectancy of women such that a currently married woman at age 20 has 9.5 years shorter active life expectancy compared to a never married woman at the same age. When both of these variables are controlled, it is observed that the shortest working life expectancy belongs to low educated currently married women. To the best of our knowledge, there are two studies on working life tables conducted for Turkey. One of these studies was conducted by Kurtuluú (1999) in which working life tables are constructed for Turkish males and females through conventional technique. The other study was performed by Özgören and Koç (2012) only for males again by using the conventional technique. In this respect, this paper is the first attempt to construct multistate working life tables for women in Turkey so contributes to the empirical literature with this feature. The rest of the paper is structured as follows: Earlier literature on working life tables is discussed in Section 2. Section 3 gives information on our data. Our methodology is explained in Section 4. Results are presented in Section 5. Finally, Section 6 concludes with a brief summary and discussion. 2. Literature review Working life tables are the analytical tools that summarize labor market and mortality experience of a hypothetical population. In macroeconomics, working life tables are used to describe size and composition of the labor supply, to study structural changes in labor force in terms of its composition and activity rates, and to estimate future size and composition of manpower for development planning (Durand, 1968:1-6). Those tables are also used for insurance purposes to estimate liability claims in case of death when a person is active in labor (Willekens, 1980). Wolfbein (1949) is accounted as the pioneer of working life tables. Wolfbein (1949) aimed to estimate duration of active life for U.S. males by using labor force data in 1940 and mortality data in 19391941 through an increment-decrement3 working life table and this attempt is now considered in the literature as the basis of conventional technique. Since its first presentation, the technique has been 3 Increment-decrement life table refers to multistate life table in some studies while it refers to a special type of multiple decrement technique in others. In this study, increment-decrement life table is defined as a special type of multiple decrement life tables by following the classification in Kintner (2004:331). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 43 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 used almost without any change and the details of formulation can be found in Wolfbein (1949), Willekens (1980), Hytti and Valaste (2009), Vogler-Ludwig (2009), and Özgören and Koç (2012). The procedure to construct a conventional working life table starts with construction of a single decrement life table using age-specific mortality rates as the input of life table. Then, life table statistics are basically partitioned into two groups for labor market states defined as active if the person is in labor force and inactive if the person is out of labor force in accordance with age-specific labor force participation rates. The key assumption to construct an increment-decrement life table is unimodality4 of age-specific participation rates. Through this assumption, entries are partially allowed up to the age where maximum rate is attained. In application, this assumption is sustained by changing age-specific rates experienced below modal age with the rate attained at modal age. To the best of our knowledge, there are two studies on working life tables conducted for Turkey and conventional methodology was used in both of them. One of those belongs to Kurtuluú (1999) who estimated working life expectancy for males and females in Turkey for years 1975, 1980, 1985, and 1990 and provided a comparison of working life expectancies in Turkey with that of European Union countries. Kurtuluú (1999) estimated that working life expectancy of men at age 35-39 in Turkey decreased from 31.4 to 27.2 years from 1975 to 1990 while the author mentioned that female labor force participation in Turkey follows a non-unimodal pattern such that Turkish women leave labor force at ages 20-39 and return back to the labor market at ages 40-49. The other study for Turkey was conducted by Özgören and Koç (2012) only for Turkish males for the years 1980, 1990, and 2000 by considering urban/rural differentiation. The authors estimated working life expectancy of males at age 15 living in rural areas was 47.9 years while it was 40.8 years for males living in urban areas in 2000. Özgören and Koç (2012) found that average duration in activity for urban males in Turkey decreased while it increased for rural males from 1980 to 2000. Application of the conventional technique is very straightforward and requires small amount of data which may be an advantage especially when making international comparisons. However, as mentioned earlier, this technique relies on unimodality assumption which constitutes a major limitation. To satisfy this assumption, participation rates before the modal age are artificially boosted which leads to an upward bias in working life expectancies calculated at the end of the procedure (Cambois et al., 1999). This assumption causes more bias in estimates of women’s working life expectancies. Agespecific labor force participation rates of women usually exhibit a more irregular pattern compared to men because labor market activity of women are more affected by life cycle events such as marriage, childbearing, widowhood, and divorce (Willekens, 1980). In this respect, the conventional technique is not favorable to estimate working life expectancies of women. The second approach to construct working life tables is the multistate methodology. First multistate working life table was constructed by Hoem (1977) by using data of Danish Labor Force Panel Survey for 1972-1974. Hoem (1977) presented his study as a new method of constructing working life tables which does not extensively rely on restrictive assumptions such as unimodality and uses gross labor force flows instead of stock data. Considering the conventional technique, this new method can be accounted as a major extension in the life table literature. Since its first presentation by Hoem (1977) in the context of working life analyses, the technique has been developed significantly5 especially in the direction of estimating transition probabilities. An important extension provided by Hayward and Grady (1990), Land et al. (1994), and Millimet et al. (2003) is using regression analysis to estimate transition probabilities. When transition probabilities are computed directly from the microdata in the 4 It means the distribution’s having a single peak. Willekens (1980) further elaborated mathematical representation of the technique based on the principles developed by Rogers (1975). Other examples of the different applications can be found in Schoen and Woodrow (1980), Smith (1982, 1986), Hayward and Grady (1990), Land et al. (1994), Millimet et al. (2003), and Lynch and Brown (2010). 5 44 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 form of occurrence/exposure rates, they may be prone to stochastic variability for highly refined subgroups of the sample so graduation techniques should be applied to smooth age-specific transition rates. However, regression analysis allows estimating transition probabilities by controlling many covariates and directly gives smoothed estimates (Land et al., 1994). Multistate life table technique has several advantages over the conventional method. It allows studying on transitions between many states at the same time and provides more information about actual number of transitions (Palloni, 2001:256; Kintner, 2004:332). As long as longitudinal or retrospective data is available, multistate methodology provides flexibility to work on complex state spaces (Palloni, 2001:256) and on a wide range of factors affecting being in different labor market states (VoglerLudwig, 2009). Most importantly, it does not rely on unimodality assumption (Cambois et al., 1999; Vogler-Ludwig, 2009). Thus, multistate life table methodology is more suitable to study on labor market experiences of women (Willekens, 1980). 3. Data Multistate life table methodology requires estimation of transition probabilities between states subject to study so longitudinal data is needed for multistate life table estimations. Therefore, data of TURKSTAT Income and Living Conditions Survey is used in this study. It is a four-year panel survey gathering information on the current situation and evolution of income distribution across households and individuals in Turkey. In the European Union Harmonization Process, TURKSTAT started to conduct this survey in 2006 in order to produce comparable indicators with European Union countries for income distribution, relative poverty, living conditions, and social exclusion. In this respect, the survey is designed to collect data from households and individuals on dwelling, economic conditions, social exclusion, property ownership, education, demographic characteristics, health, labor market, and income status. All non-institutional population living in the Republic of Turkey is covered in the survey. A multistage, stratified, cluster sampling is used where the sampling unit is the household. The survey is conducted every year and designed to produce both cross sectional and panel data. Panel structure of the survey is designed as a rotating panel including four subsamples and 25% of the panel sample is replaced by another subsample every year. Four subsamples drawn in each year constitute the sample of cross sectional survey while one subsample is selected for the panel to follow up for four waves. Data gathered from subsamples added in each year is also published as three-year and two-year panels with appropriate weights calculated from 2010 population projections revised in accordance with ABPRS results. Two-year panel of Income and Living Conditions Survey for years 2009-2010 is used in this paper to estimate transition probabilities of women between labor market states by age, education, and marital status. Two-year panel data file includes 25,543 observations belonging to women aged 15 and above. In order to estimate transition probabilities, we need two observations for the labor market states of women in each wave we used. It was observed that almost 8% of women (2,019 observations) are not available in one of the waves, which occurs due to two reasons. One reason is attrition problem; that is, data on some of the women is not available in 2010 while it is available in 2009. The other reason is rotation in panel; that is, data on some of the women is not collected in 2009 since they enter to the panel in 2010. After leaving these observations out of the sample, 23,524 observations remained in the data file, which represent data collected in 2009 and 2010 from 11,762 women. Our aim in this paper is to estimate active life expectancy. Thus, multistate working life tables for women are constructed based on two labor market states: being active (being in the labor force) and being inactive (being out of labor force). According to TURKSTAT definitions, labor force includes people aged 15 and over who are employed or unemployed. Women are assigned as employed if they have any paid job in the reference week (i.e. the week before the survey date). On the other hand, they Tebli÷ Metinleri KitabÕ 45 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 are assigned as unemployed if they do not have any paid job in the reference week but they are searching for a job during the last three months before the survey date and are available to start working within two weeks if they can find a job. Women who are satisfying these conditions are accounted as in labor force but if they cannot be categorized as either employed or unemployed, then they are accounted as out of the labor force. In this way, labor force status is defined for both years 2009 and 2010 to estimate transition probabilities. We also aim to construct multistate working life tables by educational attainment and marital status. Thus, we defined education and marital status dummy variables as covariates used in our regressions to estimate transition probabilities. Women are grouped as high-educated if they have a high school degree or above; otherwise, they are considered as low-educated which is the base category in our regressions6. In a similar manner, women are grouped in three categories based on their marital status as currently married, never married, and formerly married7 where never married women is our base category. Descriptive statistics for the characteristics of women are presented below. As presented in Table 1, women’s labor force participation rate is around 31% in both years. Figure 1 illustrates how labor force participation changes by marital status and education. As expected, a higher share of never married women are in labor force while a lower share of currently married women who constitute the majority of the sample are active. Formerly married women have lower participation than both groups8. As expected, we observe that a larger share of high educated women are in labor force while a significant share of low educated women are inactive. These first-hand results provide evidence that marital status has a negative association with female labor force participation while increase in educational attainment has a positive relation with activity in the labor market. Table 1. Women’s labor force status Inactive Active Total 2009 2010 8,108 8,172 68.93 69.48 3,654 3,590 31.07 30.52 11,762 11,762 100.00 100.00 Source: Authors’ tabulation (unweighted figures) 6 TURKSTAT data files include seven categories for educational attainment: (i) illiterate, (ii) literate but not graduated from any school, (iii) first level primary school, (iv) secondary school, vocational secondary school, or second level primary school, (v) high school, (vi) vocational high school, (viii) college, university, or higher degree. 7 TURKSTAT data files include five categories for marital status: (i) never married, (ii) married, (iii) separately living from her partner, (iv) widowed, (v) divorced. In our categorization, currently married women consist of married women and women living separately from their partner while formerly married women include widowed and divorced women. 8 Formerly married women consist of divorced and widowed women as mentioned before. Only 2.4% of the sample is divorced so widowed women who tend to be at older ages and be out of the labor force constitute the majority of the formerly married women. This is the reason of observing lower participation in this group. 46 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 8000 Number of women 7000 6000 5000 4000 3000 2000 1000 0 Never married Currently married Marital status Inactive Active Formerly married Low educated Percentage of women Figure 1. Women’s labor force status by marital status and education High educated Educational attainment Inactive (%) Active (%) Source: Authors’ calculation (unweighted figures from 2010 wave) Figure 2. Age-specific labor force participation rates Source: Authors’ calculation (unweighted figures from 2010 wave) Figure 2 illustrates age-specific labor force participation rates in our data. As it is shown in the figure, labor force participation first increases, and then decreases by age. After reaching a peak in the age group of 20-24, it starts to decrease possibly due to marriage and childbearing. Then, some of the women returns back to the labor market so another local peak is observed in the age group of 35-39. This figure clearly shows that women’s age-specific labor force participation follows an M-shaped distribution rather than a regular inverse U-shaped distribution. Thus, our data confirms that unimodality assumption is not applicable for women so multistate methodology is appropriate to estimate their working life expectancies as described in the next section. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 47 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. Methodology 4.1. Estimating transition probabilities Multistate working life tables are the life tables summarizing mortality and labor market experience of a hypothetical population. The first stage is estimating transition probabilities between states defined subject to study. In this paper, we aim to estimate active and inactive life expectancy (i.e. average duration in and out of the labor force, respectively). Thus, we defined three states two of which describes the labor force states and one of which is death as shown in Figure 3. State 1 and State 2 are transient states which refer to states of not being in the labor force and being in the labor force, respectively while State G is defined as the absorbing state indicating being death. Between transient states, bidirectional transitions are possible but transition to death is a unidirectional process where P12 : transition rate from out of labor force (inactivity) to labor force (activity) P21 : transition rate from labor force (activity) to out of labor force (inactivity) PiG : transition from either state to death where i 1, 2 Figure 3. State space defined in this study Source: Authors’ diagram The main issue is to estimate these transition rates for each age group and to transform them to transition probabilities. These transition rates can be either directly calculated from data in the form of occurrence/exposure rates (Schoen and Woodrow, 1980) or can be estimated by using regression analysis (Land et al., 1994; Millimet et al., 2003). First of all, mortality rates (i.e. transition rates to death from each state) should be obtained. It is also possible to compute mortality rates from the data set used and such a technique is used especially in health status life tables where data on transitions to death are available (Land et al., 1994). In the context of this study, Income and Living Conditions Survey also includes information about transitions to death by recording people who move out of the household followed in subsequent waves due to death. Nevertheless, using this data set to compute mortality rates is not suitable in the sense that only people aged 13 and over are followed in subsequent waves so force of mortality before age of 13 cannot be observed. This causes an overestimation of number of people alive at age 15 which is the start of working life tables in this study. Therefore, age-specific mortality rates are estimated in this study through a single decrement life table like in Schoen and Woodrow (1980). According to Toros (2000), data on vital events in Turkey does not allow construction of single decrement life table directly. Instead, indirect techniques are used, one of which is using a model life ta48 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ble. Toros (2000) stated that Coale-Demeny West model life table is more suitable for mortality pattern observed in Turkey as indicated by index of similarity. To estimate age-specific mortality rates of Turkish women through Coale-Demeny West model life table, female infant mortality rate is needed, which is obtained from the vital statistics published by TURKSTAT as 13‰ in 2009. By entering this rate to the software package MORTPAK Version 4.0, age-specific mortality rates are calculated for five-year age groups but multistate working life tables in this study are constructed as unabridged life tables. Therefore, mortality rates obtained for five-year age groups are again entered to MORTPAK Version 4.0 to convert the rates into single-year mortality rates so PiG s ( i 1, 2 ) for single-year age groups are equal to those single-year mortality rates. Mortality rates of inactive and active population are assumed as equal to construct increment-decrement life tables. Although such an assumption is not required in multistate technique, mortality rates for those population groups are assumed as equal since deaths disaggregated by working status published by TURKSTAT might not be also reliable to estimate separate mortality rates by labor force status due to the reasons indicated by Toros (2000). The second step is to estimate transition probabilities between transient states. Transition probabilities between inactive and active states are estimated through regression analysis. Although it is also possible to estimate these rates directly from the data in the form of occurrence/exposure rates, they are prone to stochastic variability and need to be smoothed (Hoem, 1977; Willekens, 1980; Schoen and Woodrow, 1980; Land et al., 1994). Since regressions directly give smoothed estimates for transition rates (Land et al., 1994) and allow to control for factors potentially affecting outcome variable (Millimet et al., 2003), regression method is preferred in this study. Estimations of transition rates through regression analysis are performed by following a similar methodology applied in Land et al. (1994) and Millimet et al. (2003). Women who are not in the labor force are assigned as “0” while women who are in the labor force are assigned as “1”. Then, logit estimations are performed in a similar way of estimating standard female labor force participation model (Millimet et al., 2003). Four models estimated are presented below: ܷܵܶܣܶܵܨܮଶଵ ൌ ߙ ߙଵ ܧܩܣ ߙଶ ܧܩܣଶ ߝ ܷܵܶܣܶܵܨܮଶଵ ൌ ߚ ߚଵ ܧܩܣ ߚଶ ܧܩܣଶ ߚଷ ܥܷܦܧܪܩܫܪ ߳ ܷܵܶܣܶܵܨܮଶଵ ൌ ߛ ߛଵ ܧܩܣ ߛଶ ܧܩܣଶ ߛଷ ܦܧܫܴܴܣܯܥ ߛସ ܦܧܫܴܴܣܯܨ ߦ ܷܵܶܣܶܵܨܮଶଵ ൌ ߠ ߠଵ ܧܩܣ ߠଶ ܧܩܣଶ ߠଷ ܦܧܫܴܴܣܯܥ ߠସ ܦܧܫܴܴܣܯܨ ߠହ ܥܷܦܧܪܩܫܪ ߦ (1) (2) (3) (4) where LFSTATUS2010 : a dummy variable indicating labor force status of woman i in 2010 which takes i “1” if woman i is in labor force AGEi : single-year age of woman i in 2009 HIGHEDUCi : a dummy variable which takes “1” if woman i graduated from high school or attained a degree above it (the counterpart of this variable is a dummy called LOWEDUCi which takes “1” if woman i has educational attainment below high school) CMARRIEDi : a dummy variable which takes “1” if woman i is currently married FMARRIEDi : a dummy variable which takes “1” if woman i is currently divorced or widowed (the counterpart of this dummy set containing CMARRIEDi and FMARRIEDi is NMARRIEDi which takes “1” if woman i is never married) The dependent variable, labor force status, is regressed on explanatory variables age, marital status, and educational attainment. In Equation 1, age is controlled to observe its effect on transitions between Tebli÷ Metinleri KitabÕ 49 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 labor market states. As illustrated in Figure 2, age-specific female labor force participation first increases and then declines as age increases. This fact is taken into consideration by including age in a quadratic form. Coefficients obtained from this regression are used to estimate age-specific transition rates that are the input of a general multistate working life table covering all women irrespective of their marital status and education. In Equation 2, beside age, education is controlled to observe its effect on transition rates while the same procedure is repeated for marital status in Equation 3. Finally, all explanatory variables are controlled simultaneously in Equation 4 to obtain smoothed transition rates required for construction of multistate working life tables for each subgroup. As applied in Land et al. (1994) and Millimet et al. (2003), these regression equations are estimated separately for women who are initially active and inactive. By grouping women by their initial labor market status in 2009, the regression equations are first estimated for initially inactive women to obtain rates of transition from inactivity to activity and then, for initially active women to estimate rates of transition from activity to inactivity. Logit estimation procedure is employed in regression analysis due to following reason. Our dependent variable is dichotomous. It is possible to estimate such a model with ordinary least squares (OLS) in the form of linear probability models but OLS might produce predicted values lying outside of the interval (0,1) with large prediction errors (Maddala, 2001:319; Gujarati, 2004:593). In order to eliminate this issue, maximum likelihood estimation is employed (Gujarati, 2004:595) L W (1 W i ) Event 1 i Event 0 where likelihood function L which is subject to maximization is equal to multiplication of probabilities that the event occurs ( W i ) and that the event does not occur ( 1 W i ). This equation can be estimated through either logit procedure if error terms are assumed to have a logistic distribution or probit procedure if error terms are assumed to have a normal distribution (Maddala, 2001:323; Gujarati, 2004:595). None of these procedures theoretically has an advantage over another (Gujarati, 2004:614). Logit model is generally represented in one of the forms below: § Wi · K M ¦ M Z H ¨ 1 W ¸¸ 0i k 1 ki ki i i¹ © ln ¨ Wi 1 W i where Wi 1 Wi K (M ¦ M Z Hi ) 0i k 1 ki ki e is called odds ratio which indicates how strongly experiencing the event subject to study is associated with not experiencing the event. Logistic distribution assumption underlying this process forms the basis of exponential transition rate models. These models are the basic models used in event history analysis to estimate transition rates by controlling a set of covariates under the assumption that duration in a state is described by an exponential distribution (Blossfeld et al., 2007:87). In this setting, the likelihood function becomes L rij G(t ) where rij is time constant transition rate from state i to j dependent on several covariates which indicates the probability of experiencing the event while G (t ) represents the survivorship function through time which indicates the probability of not experiencing the event (Blossfeld et al., 2007:90). 50 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Through the optimization of likelihood function, transition rates can be estimated as an exponential function of covariates such that K (Mˆ ¦ Mˆ Z ) 0 k 1 k k rˆij e (Blossfeld et al., 2007:88) which is also used in estimation of age-specific transition rates to construct a multistate life table (Land et al., 1994). Thus, we estimated transition rates from inactivity to activity and from activity to inactivity as follows, respectively: (aˆ +aˆ AGEi+aˆ AGEi2 ) 2 P12 (x) = e 0 1 P21( x) e (5) Dˆ0 Dˆ1AGEi Dˆ2 AGEi2 ) º» ª « ( ¬ ¼ (6) Equation 5 is constructed by using estimated parameters from Equation 1 for initially inactive women while Equation 6 is constructed also from Equation 1 but estimated for initially active women. Predicted values in Equations 1-4 indicate the log odds ratio in favor of participating into labor force; thus, predicted values for initially active women indicates the probability of women who are active remaining active in labor market. In this respect, predicted values for initially active women are multiplied with a minus to estimate rate of transitions to out of labor market as described in Keyfitz and Caswell (2005:458). By using the predicted values from Equations 1-4, transition rates are calculated in this way for each subgroup of a population consisting of women in terms of educational attainment and marital status. Since age in single years is included in regressions, time period in life table (i.e. from age 15 to 75) in which transitions occur is split into single-year age intervals. Hence, transition rates estimated are age-specific rates which implies that the model applied here is like piecewise exponential transition models where transition rate is constant in an age interval but changes across age intervals (Land et al., 1994). The method described above relies on several assumptions. First of all, multistate working life tables constructed in this study are unabridged life tables like most of the studies in the literature. This is due to the assumption that only one interstate passage is possible in a given age interval (Willekens, 1980). This assumption is justified by the definition of transition rates in terms of observed probabilities in the sample such that pij ( x, x 'x) Pij ( x) lim 'xo0 'x where Pij ( x) is transition rate from state i to j in the period of ( x, x 'x) and pij ( x, x 'x) is the observed transition probability in the sample (Land et al., 1994). Pij ( x) is called instantaneous rate of transition in the literature due to its relationship with observed probabilities provided above since Pij ( x) is actually equal to probability of transition between states i and j when time interval 'x goes to zero; in other words, when the interval becomes infinitesimally small. In this respect, reducing age interval as much as possible is preferred in order to ensure the approximation between transition rates and probabilities. Another assumption is the Markovian assumption that transition probabilities are independent of previous states occupied; in other words, further transitions only depend on the state currently occupied by the agent (Willekens, 1980). Beside the fact that this assumption brings simplicity to estimations, such an assumption is also required when estimating transition rates from panel data which includes limited information on agents’ previous experiences compared to event history data sets. Finally, closed population assumption in single decrement life tables is also pre- Tebli÷ Metinleri KitabÕ 51 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 served in multistate life tables by assuming that rates of transitions from one state to other possible destination states in each age interval sum up to 1 such that P11( x) P12 (x) P1G ( x) 1 P21( x) P22 ( x) P2G ( x) 1 where P11( x) and P22 ( x) indicate the rate of remaining in inactive and active states, respectively. In this respect, multistate life tables can be also accounted as stationary population models (Willekens, 1980). The final point is to transform estimated rates into probabilities of transitions. Multistate life table construction requires a P(x) matrix of which entries are transition probabilities between states. Rogers and Ledent (1976) proved that an M(x) matrix constructed from estimated transition rates can be approximated to P(x) matrix by following formula: 1 ª p11( x) p21( x) º ª h º ª h º I M(x) I M(x)» « » « » « p x p x ( ) ( ) 2 2 ¼ ¬ ¼ ¬« 12 22 »¼ ¬ (7) where h is equal to age interval (i.e. h 1 here), I is identity matrix such that I ª1 0 º «0 1 » and M(x) ¬ ¼ P(x) is derived as follows (Keyfitz and Caswell, 2005:448; Willekens, 1980; Rogers, 1995:96): P21( x) ª P ( x) P1G ( x) º M(x) « 12 » P21( x) P2G ( x) »¼ «¬ P12 ( x) (8) After computing transition rate matrix M(x) and transition probability matrix P(x) , derivation of other life table statistics is straightforward as explained in the following section. 4.2. Construction of multistate life table Based on the construction technique described in studies of Willekens (1980), Rogers (1995:81-110), and Keyfitz and Caswell (2005:444-460), multistate working life tables are constructed as follows. Radix is set to 100,000 which is the number of people born into the hypothetical population. Since data on labor force status is available for individuals aged 15 and over in TURKSTAT Income and Living Conditions Survey which is the legal minimum age for working in Turkey, the tables start from age 15. Hence, it is assumed that no one experiences a labor market transition under that age, decrements occur only due to death by applying mortality rates estimated through a single decrement life table up to age 15. All survivors at age 15 who are accounted as inactive at the beginning of the life table are then exposed to the risk of experiencing labor market transitions. Number of transitions between inactive and active statuses is calculated by applying transition probabilities to number of survivors in each state at each age as follows: 52 Tebli÷ Metinleri KitabÕ d11( x) l1( x) p11( x) d12 ( x) l1( x) p12 ( x) d21( x) l2 ( x) p21( x) (10) d22 ( x) l2 ( x) p22 ( x) (12) (9) (11) Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 where d11( x) : number of people remaining in inactivity between ages x and x 1 out of l1( x) d12 ( x) : number of transitions from inactivity to activity between ages x and x 1 out of l1( x) d 21( x) : number of transitions from activity to inactivity between ages x and x 1 out of l2 ( x) d 22 ( x) : number of people remaining in activity between ages x and x 1 out of l2 ( x) and p11( x) , p12 ( x) , p21( x) , p22 ( x) are the entries of transition probability matrix as described earlier while l1( x) and l2 ( x) are number of survivors in inactive and active statuses at age x , respectively. Then, number of survivors in each state at the beginning of following age group is equal to l(x + 1) ª l1( x 1) º « » «¬l2 ( x 1) »¼ ª ( p11( x) l1( x)) ( p21( x) l2 ( x)) º « » P(x) * l(x) «¬( p12 ( x) l1( x)) ( p22 ( x) l2 ( x)) »¼ (13) so l1( x 1) l2 ( x 1) d11( x) d 21(x) d12 ( x) d22 ( x) (14) (15) lTotal ( x 1) l1( x 1) l2 ( x 1) (16) Total ( x 1) is equal to total number of survivors out of initial size of hypothetical population where l (i.e. out of 100,000) irrespective of labor market status. Beside transitions between labor market states, transitions from inactive and active states to death also occur simultaneously since mortality rates are incorporated into labor market transition rates when constructing M(x) matrix. Number of deaths from both states is obtained like a residual, as follows: d1G ( x) l1( x) ª¬d11( x) d12 ( x) º¼ (17) d2G ( x) l2 ( x) ª¬d21( x) d22 ( x) º¼ dGTotal ( x) d1G ( x) d 2G (x) (18) (19) The next step is to compute person years lived in each age interval which refers to L(x) matrix. In addition to the assumptions related to estimation of transition probabilities listed in previous section, one further assumption is required to compute L(x) matrix in a simple way. By assuming that labor market transitions and deaths are uniformly distributed in a given age interval, a linear approximation can be used to obtain L(x) matrix such that L(x) ª L1( x) º « » ¬« L2 ( x) ¼» 1 ª l1( x) l1( x 1) º « » 2 ¬«l2 ( x) l2 ( x 1) ¼» 1 2 * >l(x) + l(x + 1)@ (20) where L1( x) and L 2 ( x) represent person years lived in inactive and active statuses between ages x and x 1 ; in other words, size of stationary population in inactive and active states, respectively. Willekens (1980) calculated fraction of person years lived in a given age interval instead of computing person years lived in order to directly compute population-based life expectancies in each state. By Tebli÷ Metinleri KitabÕ 53 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 following the method used by Willekens (1980), fraction of years spent in each state in an age interval is computed as follows: L1( x) 1 l1( x) l1( x 1) 2 lTotal ( y ) (21) L ( x) 2 1 l2 ( x) l2 ( x 1) 2 lTotal ( y ) (22) Total ( y ) is total number of survivors at age y which refers to minimum age of labor market where l entry (i.e. y 15 here). Fraction of years spent in an age interval in each state reflects years spent per unit working age cohort since l Total ( y ) appears in the denominator of the formula. The last age group is not open-ended. As mentioned earlier, to preserve stationary population assumption in multistate life tables, sum of transition rates from one state to each destination state should be equal to one. Last age group’s being open-ended implies that everyone eventually dies so mortality rate is equal to one. Under such a setting, sum of transition rates exceeds one considering that there might be several transitions between labor market states in final age group so multistate life table does not represent a closed population. Thus, the final age group in multistate life tables is not open-ended as presented by Willekens (1980) and Schoen and Woodrow (1980). It is set to 74 representing (74, 75) age interval which might be considered as the last age of being in the labor force in the life table. It may be thought that multistate working life tables can be constructed for 15 65 age group which conventionally represents the working age population in the literature. However, setting the age of 65 might cause a more severe underestimation problem in total life expectancy by excluding more person years lived after that final age group. Therefore, setting the break point at an age as older as possible eliminates the problem. After setting the final age group, fraction of years spent in labor market states in that age group is calculated as: L(74) ª L1(74) º « » ¬« L2 (74) ¼» ^ ` 1 1 > P(74)@ l(74) Total l ( y) (23) 1 where > P(74)@ is the inverse of transition probability matrix at age 74 while l(74) is the column vector showing number of survivors in inactive and active states at age 74 . By recursively adding fraction of years spent in each state from the last age group to the first, total number of years spent in each state is calculated which is equal to life expectancy or average duration in each state after a slight modification such that ª e ( x) º e(x) « 1 » ¬«e2 ( x) ¼» where lˆTotal (x) ª 74 º « x ¦15 L1( x) » 1 « » lˆTotal (x) « 74 ¦ L2 ( x) » «¬ x 15 »¼ lTotal ( x) . As mentioned earlier, y lTotal ( y ) 74 1 ¦ L(x) ˆl Total (x) x 15 (24) 15 which indicates the minimum age of hy- pothetical working age population so lˆTotal ( x) indicates the fraction of years spent as alive in hypo54 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 thetical working age population. e1( x) indicates the fraction of years spent in inactivity out of total working life time while e2 ( x) indicates the fraction of years spent in activity. Sum of those measures gives the total life expectancy beyond age x . These measures are called population based measures in the literature (Willekens, 1980) but they are actually working age population based measures since fraction of years spent so life expectancies at the end of the procedure is calculated out of number of survivors at age 15 in total hypothetical population. If life expectancies per unit cohort born are required to be computed to estimate average duration in a state in total life time from age zero onwards, Total ( y ) these measures should be corrected by multiplying them with l 100000 which indicates the proportion of survivors in the life table. One reason of calling these measures as population based measures is that they do not provide information on state based expectancies of life in each state; they just give information on which fraction of total working lifetime is expected to be spent in a given state irrespective of labor market status. However, being initially active or inactive at the beginning of an age interval is expected to affect average duration in a state since the subsequent transition depends on the current state occupied due to Markovian assumption. Thus, calculating labor force based or state based expectancies gives additional information on how expected duration in a state changes depending on the state occupied. Following the method used by Willekens (1980), fraction of years spent in each age group in each state is partitioned into fraction of years spent by people preserving their states and transferring to another state to perform this calculation as follow: 1 l1( x) d11( x) 2 l1(x) 1 d12 ( x) L12 ( x) 2 l1(x) 1 d 21( x) L21( x) 2 l2 (x) 1 l2 ( x) d 22 ( x) L22 ( x) 2 l2 (x) L11( x) (25) (26) (27) (28) where L11( x) : fraction of years spent in inactivity by people who are already inactive in the age interval and remaining inactive up to the following age group L12 ( x) : fraction of years spent in inactivity by people who transfer into active state in the age interval L21( x) : fraction of years spent in activity by people who transfer into inactive state in the age interval L22 ( x) : fraction of years spent in activity by people who are already active and remaining active up to the following age group. Then, state based life expectancies are calculated by following formula: e(x) = L(x) + e(x + 1) P(x) (29) where e(x) and L(x) are 2 u 2 matrices instead of column vectors indicating state based measures such that Tebli÷ Metinleri KitabÕ 55 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 e(x) ª e11( x) e21( x) º ª L11( x) L21( x) º « » and L(x) « » ¬«e12 ( x) e22 ( x) »¼ ¬« L12 ( x) L22 ( x) »¼ where e11( x) : expected duration in inactivity by a person who is already inactive at age x e12 ( x) : expected duration in activity by a person who is already inactive at age x e21( x) : expected duration in inactivity by a person who is already active at age x e22 ( x) : expected duration in activity by a person who is already active at age x By employing the methodology described from Equation 1 to 29, transition rates are estimated and multistate working life tables are constructed for women in Turkey. 5. Results Results for Equation 1 are presented in Table 2. As expected, age and age squared have significant positive and negative coefficients, respectively, confirming the quadratic distribution of age-specific female labor supply. If exp(Dˆi ) 1 , then transition is depressed by the variable but if exp(Dˆi ) ! 1 , then transition is amplified by the variable (Land et al., 1994). Thus, rate of transition from inactivity to activity is amplified by age and depressed by age squared meaning that P12 ( x) exhibits a similar distribution to inverse U-shape while P21( x) follows a similar distribution to U-shape as in Figure 4. Table 2. Estimation results for Equation 1 Age Age squared Constant For inactive women in 2009 exp (aˆi ) Coefficient 0.04458** 1.04559 (-0.01775) -0.00112* 0.99888 (0.00024) -2.46629 0.08490 (0.30173) Number of observations Pseudo R2 For active women in 2009 exp (aˆi ) Coefficient 0.10834* 1.11443 (0.01773) -0.00132* 0.99868 (0.00021) -0.29950 0.74119 (0.33530) 7814 3515 0.0620 0.0132 Source: Authors’ calculation Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010. Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1. 56 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Figure 4. Transition rates estimated from Equation 1 0.7 Transition rate 0.6 0.5 0.4 0.3 0.2 0.1 0 0 10 20 30 40 50 60 70 80 Age ђ12 ђ21 Source: Authors’ calculation Table 3: Working life expectancies (based on Equation 1)9 Working life expectancies State based life expectancies Working age population based Population based e1 e2 e1 e2 15 41.67 14.57 40.97 14.32 20 37.60 13.71 36.97 25 34.25 12.16 30 31.20 35 Inactive Total life expectancy Working age population based Active e1 e2 e1 e2 13.48 38.31 12.96 35.57 15.69 33.68 11.96 35.34 11.03 32.11 10.34 30.68 10.16 32.60 8.89 28.29 8.38 27.81 8.24 29.91 40 25.40 6.43 24.98 6.33 45 22.45 4.61 22.08 50 19.34 3.03 55 16.01 60 Population based eTotal eTotal 56.23 55.29 51.31 50.45 14.26 46.41 45.64 28.89 12.60 41.53 40.84 6.72 25.77 10.85 36.67 36.06 27.09 4.70 22.65 9.14 31.84 31.31 4.53 24.01 3.01 19.48 7.54 27.06 26.61 19.02 2.98 20.59 1.73 16.25 6.08 22.37 22.00 1.77 15.75 1.74 16.85 0.89 12.96 4.78 17.79 17.49 12.44 0.89 12.24 0.87 12.88 0.40 9.63 3.65 13.33 13.11 65 8.63 0.36 8.49 0.35 8.79 0.15 6.26 2.68 9.00 8.84 70 4.57 0.11 4.50 0.10 4.59 0.04 2.80 1.83 4.68 4.60 Age Source: Authors’ tabulation Age-specific transition rates are calculated by using these estimates to first construct general multistate working life table irrespective of education and marital status as presented in Table 3. As mentioned earlier, the measure called population based working life expectancy in the literature actually refers to working age population based life expectancy since sum of fraction of years spent in each state is corrected by probabilities of survival from the minimum age working life table starts (i.e. age 15 here). 9 For a concise presentation, only a part of our results are presented in this paper. Full results of working life tables can be found in first author’s unpublished master’s thesis. They are also available on request. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 57 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 On the other hand, these life expectancies are also corrected by probability of survival from birth up to age 15 to present average durations out of whole lifetime. In this respect, these life expectancies are called as working age population based and population based life expectancies in this study, respectively, to express the differentiation between them in a more clear way. Due to the correction mentioned, population based durations are slightly lower than working age population based durations. According to working age population based measures presented in Table 3, an average woman at age 15 is expected to be out of labor force for almost 42 years and to be in labor force for almost 15 years in her remaining lifetime so approximately 74% of her potential working lifetime is expected to spend in inactivity while only 26% of it is expected to spend in activity. Population based measures give also similar results. Such a finding is expected considering the low female labor force participation rate in Turkey. Another indicator produced is state based life expectancies which indicate how average duration in each state changes by initial state occupied (i.e. the state at the beginning of age interval). State based expectancies are not calculated for age 15 since everyone starts working life as inactive at the beginning of the life table. State based durations presented in Table 3 reveal that working life expectancy for initially active women is higher compared to that of initially inactive women and the impact of initial state on state based expectancies rises first as age increases, and then declines. For instance, the difference between active life expectancy for women who are initially active and inactive is 2.73 at age 20, 4.53 at age 45, and 3.61 at age 60. These figures reveal that once a woman participates into labor force, her labor force attachment increases so her active life expectancy increases. Furthermore, the importance of labor force attachment significantly appears at middle or late-middle ages. Such a finding is expected in the sense that a woman who does not have any working experience for longer and longer years experiences more difficulty in entering into the labor market compared to a younger woman who has a relatively shorter duration in inactivity or compared to a woman who has already some working experience for several years. Table 4. Estimation results for Equation 2 For inactive women in 2009 Age Age squared High-educated Constant For active women in 2009 Coefficient exp (ȕˆ i ) Coefficient exp (ȕˆ i ) 0.04493** (0.01796) -0.00109* (0.00024) 0.49565* (0.11048) -2.63422* (0.30594) 1.04595 0.10991* (0.01748) -0.00130* (0.00021) 0.36750* (0.11859) -0.50391 (0.33372) 1.11618 Number of observation Pseudo R2 0.99891 1.64156 0.07178 0.99870 1.44412 0.60416 7814 3515 0.0676 0.0170 Source: Authors’ calculation Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010. Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1. In the next step, we added educational attainment into our analysis to see how it affects average duration in each labor market state. Logit estimates for Equation 2 are presented in Table 4. As expected, the coefficient of our dummy variable for higher educational attainment is positive and significant. Thus, exp( Eˆi ) values are higher than one indicating that transition from inactivity to activity (i.e. P12 ) is amplified by higher education while probability of transition from activity to inactivity (i.e. P21 ) is depressed as educational attainment increases. 58 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Results for multistate working life tables by educational attainment are presented in Table 5. Working life expectancies below age 20 are not calculated for high educated women considering the age at which a woman can graduate from high school. As Table 5 illustrates, expected duration in inactivity is higher for a low educated woman than for a high educated woman at age 20 by almost 9 years. A high educated woman at age 20 is expected to spend almost 40% of her remaining lifetime in labor market while this ratio is 23% for a low educated woman at the same age, on average. It is observed that working life expectancies for high educated women are higher than low educated women in all age groups but the difference is more visible at early ages. In the third step, we included marital status into our regression to construct multistate working life tables by marital status. Estimation results for Equation 3 are presented in Table 6. As mentioned earlier, marital status is defined as a dummy variable set for never married, currently married, and formerly married women. Never married women constitute the base group so coefficients of currently and formerly married women reflect the position of these groups relative to never married women in terms of labor force participation. Table 5. Population based life expectancies from working life tables by education High Educated Working age population based Age e1 e2 Low Educated Population based e1 e2 15 Working age population based e1 Population based Total life expectancy Working age population Population based based e2 e1 e2 eTotal eTotal 43.74 12.50 43.00 12.29 56.23 55.29 20 30.80 20.52 30.28 20.17 39.51 11.80 38.85 11.60 51.31 50.45 25 28.06 18.35 27.59 18.04 35.88 10.53 35.28 10.36 46.41 45.64 30 25.69 15.85 25.26 15.58 32.51 9.02 31.97 8.87 41.53 40.84 35 23.49 13.18 23.10 12.96 29.30 7.37 28.81 7.25 36.67 36.06 40 21.36 10.48 21.00 10.31 26.14 5.70 25.70 5.61 31.84 31.31 45 19.16 7.90 18.84 7.77 22.94 4.12 22.56 4.05 27.06 26.61 50 16.82 5.55 16.54 5.46 19.63 2.74 19.30 2.69 22.37 22.00 55 14.24 3.55 14.00 3.49 16.16 1.63 15.89 1.60 17.79 17.49 60 11.34 1.99 11.15 1.96 12.49 0.84 12.28 0.82 13.33 13.11 65 8.07 0.93 7.93 0.91 8.64 0.35 8.50 0.35 9.00 8.84 70 4.37 0.31 4.30 0.30 4.57 0.11 4.49 0.11 4.68 4.60 Source: Authors’ tabulation Tebli÷ Metinleri KitabÕ 59 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 6. Estimation results for Equation 3 For inactive women in 2009 For active women in 2009 Age Age squared Currently married Formerly married Constant Coefficient 0.09201* (0.02345) -0.00168* (0.00032) -0.49110* (0.14853) 0.04522 (0.26534) -2.99286* (0.34646) Number of observations Pseudo R2 exp (Ȗˆi ) 1.09637 0.99832 0.61195 1.04626 0.05014 Coefficient 0.13864* (0.02120) -0.00160* (0.00024) -0.44409* (0.15751) -0.54487** (0.23049) -0.64305*** (0.36211) exp (Ȗˆi ) 1.14871 0.99840 0.64141 0.57992 0.52569 7814 3515 0.0667 0.0168 Source: Authors’ calculation Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010. Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1. The results provided in Table 6 reveal that marriage has a negative impact on female labor supply. As expected, the coefficient for currently married women is significant and negative in both equations so exp(Jˆi ) values for those coefficients are lower than one meaning that being married decreases the probability of a woman to participate into labor force compared to never married women. On the other hand, being formerly married has a positive but insignificant coefficient in the regression for initially inactive women. Actually, it is expected that being divorced increases the probability of a woman to participate into labor force but being widowed might not have such a direct effect on female labor supply considering that widowed women concentrate in old ages at which labor force participation declines. The insignificant coefficient for formerly married women may be the result of this group’s covering both divorced and widowed women. On the other hand, in regression for initially active women, the coefficient of being formerly married is found as negative and significant at 5% significance level. Again, such a finding is due to the definition of formerly married group. As mentioned earlier, number of widowed women is high compared to divorced women in the sample so the group of formerly married is dominated by widowed women who have a tendency to drop out of labor force due to their ages. Table 7 illustrates the results of multistate working life tables by marital status. Only working age population based life expectancies are provided to ease the presentation of the results. As Table 7 shows, never married women at age 15 are expected to remain in labor force by almost 10 years more than currently married women at age 15. An average woman married at age 20 is expected to spend approximately 76% of her remaining lifetime out of the labor force. Such a finding is expected since marriage brings women several responsibilities such as childcare and chores so it is expected to decline the probability of a woman to participate into labor force. On the other hand, a formerly married woman at age 40 is expected to be in the labor force by 3.5 years less than a never married women at the same age and by almost 2 years more than a currently married woman at the same age. However, it should be noted that working life expectancies for formerly married women should be examined with caution since this group covers both divorced and widowed women and the coefficients estimated in logit regressions for this group are ambiguous in terms of sign and significance. 60 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 7. Working age population based life expectancies by marital status Never married Currently married Formerly married Total Age e1 e2 e1 e2 e1 e2 eTotal 15 33.73 22.51 43.68 12.56 39.48 16.75 56.23 20 29.75 21.56 39.27 12.04 35.35 15.96 51.31 25 26.76 19.66 35.41 11.00 31.94 14.47 46.41 30 24.30 17.23 31.93 9.61 28.97 12.56 41.53 35 22.19 14.49 28.71 7.96 26.31 10.36 36.67 40 20.24 11.60 25.65 6.19 23.78 8.06 31.84 45 18.30 8.76 22.61 4.45 21.25 5.81 27.06 50 16.24 6.13 19.47 2.90 18.56 3.81 22.37 55 13.92 3.87 16.13 1.66 15.59 2.19 17.79 60 11.23 2.10 12.54 0.79 12.28 1.05 13.33 65 8.08 0.91 8.70 0.29 8.60 0.39 9.00 70 4.41 0.27 4.61 0.07 4.58 0.10 4.68 Source: Authors’ tabulation Table 8. Estimation results for Equation 4 For inactive women in 2009 Age Age squared Currently married Formerly married High educated Constant Number of observations Pseudo R2 Coefficient 0.085704* (0.023332) -0.00158* (0.000313) -0.41494* (0.145174) 0.105326 (0.265467) 0.453935* (0.109094) -3.07485* (0.349098) exp ( T i ) 1.089484 0.998417 0.660378 1.111073 1.574496 0.046196 For active women in 2009 Coefficient 0.134789* (0.021148) -0.00153* (0.000244) -0.37035** (0.161931) -0.49004** (0.231327) 0.314716* (0.119957) -0.75759** (0.35786) exp ( T i ) 1.144295 0.998474 0.690491 0.612599 1.36987 0.468795 7814 3515 0.0713 0.0194 Source: Authors’ calculation Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010. Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 61 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 9. Working age population based life expectancies by education and marital status Never married Age e1 Low educated Currently Formerly married married e2 e1 e2 e1 e2 Never married e1 e2 High educated Currently Formerly married married e1 e2 e1 Total e2 eTotal 15 37.2 19.0 45.1 11.2 41.4 14.8 56.2 20 33.1 18.2 40.6 10.7 37.2 14.1 24.4 26.9 33.3 18.0 29.2 22.2 51.3 25 29.7 16.7 36.6 9.8 33.6 12.8 22.0 24.4 30.0 16.5 26.4 20.1 46.4 30 26.9 14.6 33.0 8.6 30.4 11.2 20.0 21.5 27.1 14.4 24.0 17.5 41.5 35 24.3 12.3 29.5 7.1 27.4 9.2 18.4 18.2 24.5 12.1 22.0 14.6 36.7 40 22.0 9.9 26.3 5.6 24.6 7.2 17.0 14.9 22.2 9.7 20.2 11.7 31.8 45 19.6 7.4 23.0 4.0 21.9 5.2 15.5 11.5 19.8 7.2 18.3 8.8 27.1 50 17.2 5.2 19.7 2.7 18.9 3.4 14.0 8.4 17.4 5.0 16.3 6.1 22.4 55 14.6 3.2 16.2 1.5 15.8 2.0 12.2 5.6 14.7 3.1 14.0 3.8 17.8 60 11.6 1.7 12.6 0.8 12.4 1.0 10.0 3.3 11.7 1.7 11.3 2.1 13.3 65 8.2 0.8 8.7 0.3 8.6 0.4 7.4 1.6 8.3 0.7 8.1 0.9 9.0 70 4.4 0.2 4.6 0.1 4.6 0.1 4.1 0.6 4.5 0.2 4.4 0.3 4.7 Source: Authors’ tabulation Finally, Equation 4 is estimated to construct multistate working life tables by education and marital status. Logit estimates are provided in Table 8. Similar to the estimation results of Equation 2 and Equation 3, being married has a negative association with the probability of a woman to participate into labor force while education has a positive relation. By using estimates of transition rates derived from Equation 4, working life expectancies are estimated for six subgroups defined by educational attainment and marital status10. Working age population based life expectancies are provided in Table 9. Results reveal that low educated currently married women have the shortest active life expectancy while high educated never married women have the longest compared to other subgroups. Such results are expected considering the positive impact of education and the negative impact of marriage on female labor force participation. As Table 9 shows, a low educated currently married woman at age 20 spends 79% of her remaining lifetime in inactivity while it is 48% for a high educated never married woman at the same age. 6. Conclusion Female labor force participation rate’s being very low in Turkey compared to OECD countries has attracted attention in the last decade. Since increasing female labor force participation is important for Turkey to use its human resources efficiently, many studies have been conducted so far to understand the reasons behind this low levels of participation. This paper also takes this issue into account with a life course approach. Our aim in this study is to answer the following question: “How long is the average duration of women in Turkey in labor force and how does it differ by educational attainment and marital status?” 10 These subgroups are low educated never married women, low educated currently married women, low educated formerly married women, high educated never married women, high educated currently married women, high educated formerly married women. 62 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 In order to answer this question, multistate working life tables are constructed by educational attainment and marital status by using TURKSTAT Income and Living Conditions Survey in 2009-2010. Our results reveal that an average Turkish woman at age 15 is expected to spend almost 74% of her remaining lifetime out of labor force. As expected, education increases duration of women in active life while being married decreases the active life expectancy. We found that an average high educated woman in Turkey at age 20 has almost 9 years longer active life expectancy compared to a low educated woman. On the other hand, being married at age 20 shortens the expected duration in active life by 9.5 years compared to a never married woman at the same age. Our estimates for state based working life expectancies also show that initially active women have longer active life expectancy indicating that duration in labor force increases with labor force attachment. This study has several limitations. First of all, the estimations provided for formerly married women should be examined with caution since this group covers both divorced and widowed women. Furthermore, this study only takes into account education and marital status as the determinants of female labor force participation. This study can be extended by controlling other potential covariates affecting labor supply decision. Multistate life table methodology that we used here is a flexible technique allowing to study on complex state spaces and to use estimates of transition rates derived from regressions. Thus, this study can be further extended by defining more states to study other labor market events such as average duration in unemployment or retirement decisions. Another limitation of our study is its reliance on Markovian assumption; that is, it is accepted that transition between labor market states only depends on the current labor market state occupied by the agent. Under this assumption, the impacts of duration in inactive or active states and previous labor market experiences of individuals on further labor market transitions are not taken into account. In addition, time-variant covariates are not used in this study due to the structure of our data source. Thus, we estimated labor market transitions across ages in a static way where timing of marriage and/or a certain educational attainment is not controlled. Therefore, this study can be further improved by using an event history data set which eliminates the reliance on Markov assumption and allows the use of time-variant covariates in regressions. Despite of its limitations, this study constitutes the first attempt to construct multistate working life tables for Turkish women so it addresses a gap in the empirical literature. Our results have several policy implications. Firstly, it is evident that higher education is an important determinant of female labor force participation as well as women’s working life expectancy. In this respect, women’s education, especially women’s access to higher education, should be addressed in education policies. However, only education policies are not sufficient since being married has a significant negative impact on active life expectancy. This is mostly because fertility is strongly related with marriage in Turkey (Ergöçmen et al., 2009) and traditional division of labor is persistent in Turkish families so childcare and chores are accounted as the main responsibilities of women (Ercan et al., 2010). Besides, childcare is not sufficiently institutionalized in Turkey (Tansel, 2012) so these factors increase the opportunity cost of working in the market in terms of working in home especially for low educated urban women. In order to remove these barriers, a potential policy may be that access to childcare facilities by mothers should be supported not only by public but also by private sector. Nevertheless, gender based discrimination both in home and in labor market cannot be easily removed with policies implemented in the short run but education might be also important in the long run in elimination of those traditional views which negatively affect women’s working life. References Becker, G. (1965). A Theory of the Allocation of Time. The Economic Journal, 75(299), 493-517. Becker, G. (1985). Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor. Journal of Labor Economics, 3(1, Part 2: Trends in Women's Work, Education, and Family Building), S33-S58. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 63 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Blossfeld, H.P, Golsch, K., & Rohwer, G. (2007). Event History Analysis with Stata. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates, Publishers. Cambois, E., Robine, J., & Brouard, N. (1999). Life Expectancies Applied to Specific Statuses: A History of the Indicators and the Methods of Calculation. Population: An English Selection, 11(1), 734. DayÕo÷lu, M., & KÕrdar, M. (2010). Determinants of and Trends in Labor Force Participation of Women in Turkey. Ankara: State Planning Organization and World Bank. Durand, J. (1968). The Labor Force in the United States 1890-1960. New York: Gordon and Breach Science Publishers. Ercan, H. (1999). The Structure of Turkish Labor Markets. In Turkey's Window of Opportunity: Demographic Transition Process and its Consequences (pp. 103-129). østanbul: TÜSøAD. Ercan, H., Gündüz Hoúgör, A., & YÕlmaz, Ö. (2010). Factors That Affect Women’s Labour Force Participation and Suggestions for Provincial Employment and Vocational Education Boards: Ankara, Gaziantep, And Konya. Ankara: ILO. Ergöçmen, B., Eryurt, M., & AdalÕ,T. (2009). Other Proximate Determinants of Fertility. In Turkey Demographic and Health Survey 2008 (pp. 108-113). Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies. Gujarati, D. (2004). Basic Econometrics (4th ed.). New York: The McGraw-Hill Companies. Hayward, M., & Grady, W. (1990). Work and Retirement Among a Cohort of Older Men in the United States, 1966-1983. Demography, 27(3), 337-356. Heckman, J., & Macurdy, T. (1980). A Life Cycle Model of Female Labour Supply. The Review of Economic Studies, 47(1, Econometrics Issue), 47-74. Hoem, J. (1977). A Markov Chain Model of Working Life Tables. Scandinavian Actuarial Journal, 1977(1), 1-20. Hytti, H., & Valaste, M. (2009). The Average Length of Working Life in the European Union. Kela/Fpa Online Working Papers 1/2009. Keyfitz, N., & Caswell, H. (2005). Applied Mathematical Demography (3rd ed.). New York: Springer. Kintner, H. (2004). Chapter 13: The Life Table. In J. Siegel, & D. Swanson, The Methods and Materials of Demography (pp. 301-340). San Diego: Elsevier Academic Press. KÕrdar, M., DayÕo÷lu, M., & Koç, ø. (2009). The Impact of Schooling on the Timing of Marriage and Fertility: Evidence from a Change in Compulsory Schooling Law. MPRA Paper No. 13410. Kurtuluú, E. (1999). Labor Force Structure of Turkey and a Comparison with the European Union Countries. Unpublished MA Thesis, HIPS, Ankara. Land, K., Guralnik, J., & Blazer, D. (1994). Estimating Increment-Decrement Life Tables with Multiple Covariates from Panel Data: The Case of Active Life Expectancy. Demography, 31(2), 297-319. 64 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Lynch, S., & Brown, J. (2010). Obtaining Multistate Life Table Distributions for Highly Refined Subpopulations from Cross-sectional Data: A Bayesian Extension of Sullivan’s Method. Demography, 47(4), 1053-1077. Maddala, G. (2001). Introduction to Econometrics (3rd ed.). Chichester: John Wiley&Sons, Ltd. Millimet, D., Nieswiadomy, M., Ryu, H., & Slottje, D. (2003). Estimating Worklife Expectancy: An Econometric Approach. Journal of Econometrics, 113(1), 83-113. Mincer, J. (1962). Labor Force Participation of Married Women: A Study of Labor Supply. In Universities-National Bureau Committee for Economic Research, Aspects of Labor Economics (pp. 63-105). Princeton University Press. OECD. (2015, 11 2). OECD.Stat. Retrieved from http://stats.oecd.org/ Özgören, A., & Koç, ø. (2012). An Application of Working Life Tables for Males in Turkey: 19802000. Turkish Journal of Population Studies, 30-31, 55-79. Palloni, A. (2001). Increment-Decrement Life Tables. In S. Preston, P. Heuveline, & M. Guillot, Demography: Measuring and Modeling Population Processes (pp. 256-272). Oxford: Blackwell Publishers. Rogers, A. (1975). Introduction to Multiregional Mathematical Demography. Rogers, A. (1995). Multiregional Demography: Principals, Methods and Extensions. Chichester: John Wiley&Sons. Rogers, A., & Ledent, J. (1976). Increment-Decrement Life Tables: A Comment. Demography, 13(2), 287-290. Schoen, R., & Woodrow, K. (1980). Labor Force Status Life Tables for the United States, 1972. Demography, 17(3), 297-322. Smith, S. (1982). Tables of Working Life: The Increment-Decrement Model. Washington, D.C.: U.S. Department of Labor, Bureau of Labor Statistics. Smith, S. (1986). Worklife Estimates: Effects of Race and Education. Washington, D.C.: U.S. Bureau of Labor Statistics. State Planning Organization; World Bank. (2009). Female Labor Force Participation in Turkey. State Planning Organization and World Bank. Tansel, A. (2002). Economic Development and Female Labor Force Participation in Turkey: TimeSeries Evidence and Cross-Province Estimates. METU/ERC Working Paper 02/3. Tansel, A. (2012). 2050'ye Do÷ru Nüfusbilim ve Yönetim: øúgücü PiyasasÕna BakÕú. østanbul: TÜSøAD. Taymaz, E. (2010). Growth, Employment, Skills and Female Labor Force. Ankara: State Planning Organization and World Bank. Toros, A. (2000). Life Tables for the Last Decade of XX. Century in Turkey. Turkish Journal of Population Studies, 22, 57-110. TURKSTAT. (2010). Income and Living Conditions Survey 2007-2010. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 65 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TURKSTAT. (2013). Labor Force Statistics. http://www.turkstat.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007 TURKSTAT. (2013). Vital Statistics. http://www.turkstat.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1060 Retrieved Retrieved 12 12 18, 18, 2013, 2013, from from Uraz, A., Aran, M., Hüsamo÷lu, M., OkkalÕ ùanalmÕú, D., & Çapar, S. (2010). Recent Trends in Female Labor Force Participation in Turkey. Ankara: State Planning Organization of the Republic of Turkey and World Bank. Vogler-Ludwig, K. (2009). Monitoring the Duration of Active Working Life in the European Union: Final Report. Economix Research&Consulting: Study for the European Commission Employment, Social Affairs and Equal Opportunities DG. Willekens, F. (1980). Multistate Analysis: Tables of Working Life. Environment and Planning A, 12(5), 563-588. Wolfbein, S. (1949). The Length of Working Life. Population Studies, 3(3), 286-294. YaúÕt, B. (2007). An Econometric Analysis of Fertility Transition in Turkey. Unpublished MSc Thesis, METU, Ankara. 66 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE YOKSULLUöUN AZALTILMASINDA DEMOGRAFøK KAZANCIN ÖNEMø Tolga Kabaú, Çukurova Üniversitesi, øøBF øktisat Bölümü Ediz Deniz KandÕr, Çukurova Üniversitesi, øøBF øktisat Bölümü Özet Türkiye demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda tamamlayacaktÕr. Bir baúka ifadeyle, fÕrsat penceresi Türkiye için uzun bir süre daha açÕk kalacaktÕr. Türkiye’nin bu fÕrsatÕ ekonomik büyümeye dönüútürebilmesi ve zenginleúebilmesi için, e÷itim ve sa÷lÕk koúullarÕnÕ iyileútirecek, istihdam koúullarÕnÕ yaratacak yatÕrÕm politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermelidir. Çünkü, 1980’lerden bu yana dÕúa açÕk bir ekonomiye sahip olan Türkiye’nin ihtiyaç duydu÷u, daha nitelikli bir iúgücünü yetiútirebilmesinin yolu, bugün oldu÷undan daha e÷itimli ve sa÷lÕklÕ bir nüfusa sahip olmaktan geçmektedir. Demografik geçiú sürecinde çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi e÷itilmesi ve istihdam edilmesi, ekonomik büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara yol açmaktadÕr. Böylece, Türkiye’nin ortalama geliri yükselirken yoksulluk daha hÕzlÕ azalmakta ve gelir da÷ÕlÕmÕ da düzelmektedir. Demografik geçiúin sa÷ladÕ÷Õ bu potansiyel demografik kazançtan daha çok yararlanÕlabilmesi için Türkiye’de insan kaynaklarÕnÕn çok iyi planlanmasÕ ve yönetilmesi gerekmektedir. THE IMPORTANCE OF DEMOGRAPHIC GAIN FOR POVERTY REDUCTION IN TURKEY Abstract Turkey will complete the demographic transition process in the following decades. In other words, the window of opportunity will be open for a long time for Turkey. Turkey can take advantage of this opportunity by improving the education and health infrastructure, and by increasing investment expenditures which produces more employment conditions. Turkey, as an open economy since 1980, needs to have better educated and more healthy labour force and population. With a rapid increase in working age population, better educated and employed labour force causes an incraese in growth rates and national income in Turkey. As a result of this process, average income in Turkey rises, which in turn causes a rapid decrease in poverty rates and income inequality. In order to utilize better from the demographic gains, Turkey needs to plan and manage human resources more efficiently. 1. Giriú Bir ülkenin nüfusun yaú yapÕsÕndaki de÷iúmeler, bir toplumda yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan, düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna geçiúi ifade eden demografik geçiú süreci esnasÕnda ortaya çÕkmaktadÕr. Demografik geçiú sÕrasÕnda, çocuk ve yaúlÕlardan oluúan ba÷ÕmlÕ nüfusun, toplam nüfus içindeki payÕnÕn azalmasÕ ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun payÕnÕn artmasÕ, ülkeler için, bu artÕúÕ karúÕlayacak e÷itim ve istihdam koúullarÕnÕn yaratÕlmasÕ úartÕyla, bir ekonomik büyüme ve yoksullukta azalma fÕrsatÕ yaratmaktadÕr. Dünya nüfus artÕúÕnÕn büyük kÕsmÕnÕn geliúmekte olan ülkelerde görüldü÷ü ve gelecekte de bu durumun de÷iúmeyece÷i göz önüne alÕndÕ÷Õnda, demografik geçiú sürecini henüz tamamlamÕú olan bu ülkeler için, söz konusu fÕrsatÕn de÷erlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanÕndan itibaren çarpÕcÕ bir demografik de÷iúim yaúamaktadÕr. Türkiye’de yaúanan demografik geçiú süreci, sadece nüfusun büyüklü÷ünü de÷il, nüfusun yaú yapÕsÕnÕ ve sosyoekonomik yapÕsÕnÕ önemli ölçüde de÷iútirmiútir. Ancak, Türkiye demografik geçiú sürecini henüz tamamlamamÕú bir ülke konumundadÕr. Demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda tamamlayacak olan Türkiye’nin, bu sürecin yarataca÷Õ fÕrsatlarÕ ekonomik büyümeye ve zenginli÷e Tebli÷ Metinleri KitabÕ 67 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 dönüútürebilmesi için e÷itim, sa÷lÕk ve istihdam politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermesi gerekmektedir. Bu bilgiler ÕúÕ÷Õnda bu çalÕúmada ilk önce demografik geçiú sürecinin ekonomik büyümeyle olan iliúkisi, demografik kazanç ve fÕrsat penceresinin ekonomik büyüme açÕsÕndan taúÕdÕ÷Õ önem anlatÕlmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn sonraki bölümlerinde Türkiye’de demografik geçiú süreci sonucunda demografik yapÕsÕnda ve sosyoekonomik yapÕsÕnda ortaya çÕkan de÷iúikliklere de÷inilmektedir. ÇalÕúmanÕn son bölümlerinde ise Türkiye’de demografik geçiú, büyüme ve yoksulluk iliúkisi güncel ulusal veriler eúli÷inde anlatÕlmaktadÕr. Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ Türkiye’nin demografik geçiú fÕrsatÕnÕ yüksek büyümeye ve yoksullukta daha hÕzlÕ bir azalmaya dönüútürebilmesi için önerilerde bulunmaktÕr. Bu amacÕ gerçekleútirebilmek için bu çalÕúmada TÜøK’in nüfus, iúgücü, yoksulluk ve gelir da÷ÕlÕmÕ verileri kullanÕlmaktadÕr. Bu çalÕúmada elde edilen sonuçlar, Türkiye’de e÷itim ve sa÷lÕk reformlarÕ gibi politikalarÕn nüfusun e÷itim/sa÷lÕk profilinin geliúmesine katkÕda bulundu÷unu, özellikle 2002 yÕlÕndan sonra gelir da÷ÕlÕmÕnda düzelmeye ve yoksullukta hÕzlÕ bir azalmaya yol açtÕ÷ÕnÕ, böylece demografik kazancÕn olumlu etkilerini arttÕrdÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Bu yüzden, Türkiye’de demografik geçiú sürecinin yarataca÷Õ fÕrsatlardan daha çok yararlanÕlabilmesi için e÷itim, sa÷lÕk, istihdam ve yatÕrÕm politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk verilmesi önerilmektedir. 2. Demografik Geçiú Sürecinin Ekonomik Büyümeyle Olan øliúkisinin De÷erlendirilmesi Nüfusta meydana gelen de÷iúmelerin ekonomik büyümeyi nasÕl etkileyece÷i önemli bir tartÕúma konusudur. Nüfusta görülen artÕúÕn ekonomik büyüme üzerinde ne gibi etkilere yol açaca÷Õna dair görüúler farklÕlÕk göstermektedir; bu görüúlerden bazÕlarÕ nüfus artÕúÕnÕn ekonomik büyümeyi yavaúlatÕcÕ bir etki yarataca÷ÕnÕ savunurken, bir bölümü ekonomik büyümeye katkÕda bulunaca÷ÕnÕ, bir di÷er bölümü ise ekonomik büyüme üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadÕ÷ÕnÕ öne sürmektedirler. Bu üç farklÕ görüúün temel ortak noktasÕ ise, sadece nüfusun büyüklü÷ü ya da boyutunda meydana gelen de÷iúmelere odaklanmalarÕ ve nüfusun yaú yapÕsÕnda ortaya çÕkan de÷iúmelere önem vermemeleridir. Bununla birlikte, nüfusun yaú yapÕsÕnda ya da bileúiminde görülen de÷iúikliklerin demografik ve sosyo-ekonomik açÕlardan önemli sonuçlarÕ bulunmaktadÕr. Buna ba÷lÕ olarak, son yÕllarda nüfusun yaú bileúimindeki de÷iúikliklere odaklanan çalÕúmalar, nüfus ve ekonomik büyüme iliúkisini ele alan çalÕúmalar içinde giderek daha fazla yer tutmaktadÕr (Kabaú ve KandÕr, 2013). Do÷um ve ölüm oranlarÕ, do÷al nüfus artÕúÕnÕn temel belirleyicileridir. Demografik de÷iúikliklerin bu iki faktörde neden oldu÷u de÷iúiklikler nüfusun yaú yapÕsÕnÕ de÷iútirmektedir. Nüfusun yaú yapÕsÕnda nasÕl bir de÷iúim gerçekleúti÷i incelenirken ele alÕnmasÕ gereken kavram ise, yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna do÷ru gidiúi gösteren “demografik geçiú” kavramÕdÕr. Bir ülkede, yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan daha düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna geçiúi ifade eden demografik geçiú süreci esnasÕnda o ülke nüfusunun yaú yapÕsÕnda bir takÕm de÷iúmeler ortaya çÕkmaktadÕr. Bu süreç esnasÕnda, çocuk ve yaúlÕlarÕn oluúturdu÷u ba÷ÕmlÕ nüfusun toplam nüfus içindeki payÕ azalmakta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun payÕ ise artmaktadÕr. ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfusta meydana gelen söz konuúu artÕú, geliúmekte olan ülkeler için, ekonomik büyüme artÕúÕ ve yoksullu÷un azaltÕlmasÕ için bir fÕrsat yaratmaktadÕr. Ancak, bu fÕrsatÕn de÷erlendirilebilmesi için, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus artÕúÕnÕ karúÕlayacak e÷itim ,sa÷lÕk ve istihdam koúullarÕnÕn yaratÕlmasÕ gereklidir. Geliúmekte olan ülkeler henüz demografik geçiú sürecini tamamlamamÕúlardÕr ve dünya nüfus artÕúÕnÕn büyük kÕsmÕ bu ülkelerde görülmektedir. Bu bakÕmdan, adÕ geçen bu fÕrsatÕn gerekti÷i gibi de÷erlendirilerek geliúmekte olan ülkelerde yüksek büyümeye yol açmasÕ, bunun sonucunda yoksullukta da hÕzlÕ bir azalmanÕn gerçekleúmesi bu ülkeler açÕsÕndan büyük önem arz etmektedir (Kabaú ve KandÕr, 2013). 68 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2.1. Demografik Kazanç ve FÕrsat Penceresinin Ekonomik Büyüme AçÕsÕndan TaúÕdÕ÷Õ Önem Demografik geçiú sürecinde ölüm oranlarÕnÕn azalmasÕndan, do÷um oranlarÕndaki azalÕúa kadar geçen sürede, do÷umdan sonra hayatta kalan çocuk sayÕsÕ artmakta ve bu çocuklarÕn yetiúkinli÷e eriúip iúgücüne katÕlmalarÕ neticesinde çocuk ba÷ÕmlÕlÕk oranÕ azalmakta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus artmakta ve bu úekilde ekonomik büyüme hÕzÕnda ilave bir artÕú görülebilmektedir. Bu süreçte elde edilen getiri demografik kazanç olarak adlandÕrÕlmaktadÕr. Demografik kazanç kavramÕnÕn iki önemli özelli÷i göze çarpmaktadÕr; ilk olarak, demografik kazanç otomatik olarak elde edilememektedir. Bu kazancÕn elde edilebilmesi için çalÕúma ça÷Õndaki nüfusa gerekli e÷itim ve becerileri kazandÕrabilecek, istihdam alanlarÕ açabilecek kurumsal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gereklidir. økinci olarak; demografik kazanç belirli bir süre içinde elde edilebilmektedir. Bir baúka ifadeyle, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus, çalÕúma yaúÕnÕ geride bÕrakÕp, emeklilik dönemine eriúmeden, söz konusu nüfusun ekonomiye maksimum katkÕ yapmasÕnÕ sa÷lamak gereklidir. Bu geçici zaman dönemi fÕrsat penceresi olarak adlandÕrÕlmaktadÕr. Demografik fÕrsat penceresi demografik geçiúin bir sonucudur. FÕrsat penceresi, çalÕúan nüfusun arttÕ÷Õ, çocuk nüfusun azaldÕ÷Õ, yaúlÕ nüfusun ise hala az oldu÷u bir dönemi ifade etmektedir. Genç ve yaúlÕ nüfus gruplarÕ sayÕca az olduklarÕndan, bu gruplarÕn topluma maliyetleri göreceli olarak düúüktür ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfus büyük oldu÷undan dolayÕ kiúi baúÕ üretimde bir artÕú fÕrsatÕ ortaya çÕkmaktadÕr (Bloom ve Williamson, 1998;Bloom vd. 2001, 2003; Mason 2001; Akt; Van Der Ven ve Smits, 2011). Son aúamada ise, nüfus yaúlanmaya ve çalÕúan nüfus azalmaya baúlayarak demografik kazancÕ geçici bir hale getirir (Van Der Ven ve Smits, 2011). Bu açÕklamalar ÕúÕ÷Õnda, demografik kazancÕn sonsuza dek devam etmeyece÷i görülmektedir. FÕrsat penceresi belirli bir süre için açÕk kalmaktadÕr. Zamanla, toplam nüfus içinde göreli olarak daha yüksek paya sahip olan çalÕúma ça÷Õndaki nüfus yaúlanma e÷ilimine girecek, do÷urganlÕk azalÕúÕ nedeniyle arkadan gelen genç nüfus azalacaktÕr. Bunun sonucunda, ba÷ÕmlÕ nüfus sayÕsÕ tekrar yükselecek ve çocuklardan ziyade yaúlÕlarÕn ihtiyaçlarÕnÕn karúÕlanmasÕ gerekecektir. AyrÕca, demografik kazanç otomatik olarak gerçekleúmemektedir. Do÷urganlÕk azalÕúÕyla birlikte nüfusun yarattÕ÷Õ baskÕ da azalÕrken, bazÕ ülkeler di÷erlerine kÕyasla daha fazla avantaj sa÷lamaktadÕrlar. Ülkelerin bazÕlarÕ, serbest kalan kaynaklarÕ etkin olarak kullanmak için giriúimde bulunurken, bazÕ ülkeler bunu gerçekleútirememektedir. Sonraki aúamada, demografik fÕrsat penceresi kapanacaktÕr ve demografik kazanç elde etme fÕrsatÕnÕ de÷erlendiremeyen ülkeler yeni sorunlarla karúÕ karúÕya kalacaklardÕr (Ross, 2004, s. 2). Bu ba÷lamda, Lee ve Mason (2006) ve Bloom vd. (2003), nitelikli kurumlarÕn olmadÕ÷Õ durumda ülkelerin demografik geçiúi kazanca dönüútürmede etkin olmadÕklarÕnÕ belirtmektedir (Lee ve Mason, 2006; Akt; Bloom vd., 2007). Kurumlar terimi, hukukun üstünlü÷ü, etkin bürokrasi, yolsuzluk düzeyi, politik özgürlük, siyasi, ticari ve ekonomik açÕlardan açÕklÕk ve ifade özgürlü÷ü gibi kavramlarÕ da kapsamaktadÕr. Kurumlar teriminin kapsamÕ geniúletildi÷inde, e÷itim, sa÷lÕk ve ulaútÕrma altyapÕsÕnÕ, sendikalar ve iúverenlerin kanunlarla korundu÷u düzgün çalÕúan bir emek piyasasÕnÕ da kapsamaktadÕr(Bloom vd.,2007). Uygun bir politik ortam sa÷lanmazsa, ülkeler de÷iúen yaú yapÕlarÕna ayak uydurmakta gecikecekler ve daha yüksek bir ekonomik büyüme fÕrsatÕnÕ kaçÕracaklardÕr. ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfus artÕúÕ, istihdam fÕrsatlarÕndaki artÕúla karúÕlanmazsa, yüksek oranlÕ iúsizlik, artan suç oranÕ ve siyasi istikrarsÕzlÕk gibi sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕ kaçÕnÕlmaz olacaktÕr. YaúlÕ insanlarÕn ihtiyaçlarÕnÕ karúÕlamaya yönelik politikalar geliútirilemezse bu insanlarÕn ço÷u mahrumiyetle karúÕlaúacaktÕr. Daha geniú, daha sa÷lÕklÕ ve e÷itimli bir iú gücüne sahip olundu÷unda ve bu ilave emek istihdam edilebildi÷inde ekonomik kazanç sa÷lanabilecektir. Bunun yanÕ sÕra, güçlü ve etkin kurumlarÕn bulundu÷u ülkeler ise demografik geçiúin potansiyel faydalarÕnÕ elde etmede daha úanslÕ olabilmektedir(Bloom vd. 2007, s. 3-4). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 69 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2.2. Geliúmekte Olan Ülkelerde Yaúanan Demografik Geçiú Sürecinin KÕsa Bir De÷erlendirilmesi Son yüzyÕlda, hemen hemen tüm ülkeler demografik geçiúte hÕzlÕ bir ilerleme göstermiúlerdir. Bunun sonucu ise ölüm ve do÷um oranlarÕnda görülen azalmadÕr. Ölüm oranlarÕndaki azalÕúÕn, do÷um oranlarÕndaki azalÕútan önce görülmesi neticesinde dünya nüfusu hÕzlÕ bir artÕú göstermiú ve 1950 yÕlÕnda 2,5 milyardan, 20.yüzyÕlÕn sonunda 6,1 milyara ulaúmÕútÕr. Kuzeyin sanayileúmiú ülkeleri demografik geçiúi tamamlamÕú durumdadÕrlar ve göçlerin de hesaplamalara dahil edilmesine ra÷men bu ülkelerde yÕllÕk ortalama nüfus artÕú hÕzÕ yüzde birin altÕnda gerçekleúmektedir. Buna karúÕlÕk olarak, güneyin geliúmekte olan ülkelerinin birço÷unda, do÷urganlÕkta son dönemlerde yaúanan önemli düúüúlere ra÷men nüfus artÕú hÕzÕ hala yüksektir. Dünya BankasÕ ve Birleúmiú Milletlerin tahminlerine göre, 21. yüzyÕlÕn sonunda neredeyse tüm ülkeler demografik geçiú sürecini tamamlayacaklardÕr. Birleúmiú Milletlerin hesaplamalarÕna göre dünya nüfusu 2050 yÕlÕnda yaklaúÕk olarak 9 milyara ulaúacak ve nüfus artÕúÕnÕn neredeyse tamamÕ az geliúmiú güney ülkelerinde gerçekleúirken, sanayileúmiú kuzey ülkelerinde nüfus artÕúÕnÕn bugünkü düzeye yakÕn olaca÷Õ tahmin edilmektedir (Bongarts ve Bulatao, 1999). Demografik geçiú sürecinin geliúmekte olan ülkelerdeki seyri ile ilgili bir baúka ilgi çekici husus, özellikle son 50 yÕlda, bazÕ geliúmekte olan ülkeler demografik geçiú sürecini yaúamaktayken, bazÕlarÕnÕn bu sürece henüz baúlamamÕú durumda ya da sürecin henüz baúlarÕnda olmalarÕdÕr. Bu bakÕmdan en göze çarpan farklÕlÕk Do÷u Asya ve Sahra-altÕ ülkeleri arasÕndadÕr. 1950’ler ve 1960’larda, birçok araútÕrmacÕya göre, bu ülkeler kalkÕnma düzeyi ve beklentileri açÕsÕndan benzer bir konumdaydÕlar. Ancak, kÕyaslama alanÕnÕn daraltÕlmasÕ konuya netlik kazandÕrmaktadÕr. Her iki bölgeden birer ülke seçilerek kÕyaslama yapÕldÕ÷Õnda, sürecin baúÕnda benzer koúullara sahip olan bu ülkelerde, süreç ilerledikçe farklÕlaúmalar görülmektedir. Bu amaçla Tayland ve Gana iki örnek ülke olarak alÕnabilmektedir. 1960’larda iki ülkenin reel gelir düzeyleri birbirine yakÕn durumdaydÕ. Ancak 2000 yÕlÕna gelindi÷inde, Tayland’Õn reel geliri neredeyse altÕ kat artarken, Gana bu konuda hiç geliúme gösterememiútir. Her iki ülke de ortalama yaúam sürelerinde önemli artÕú kaydederken, Tayland daha büyük bir avantaj elde etmiútir; 1960’larda kadÕn baúÕna do÷um sayÕsÕ her iki ülkede de yaklaúÕk 6 iken, 2000 yÕlÕ itibariyle bu sayÕ Tayland’da 1.8, Gana’da ise 4’tür(McNicoll, 2011). Demografik geçiúin sa÷layaca÷Õ potansiyel kazançtan en iyi úekilde yararlananlar Do÷u Asya ülkeleridir. Latin Amerika bu konuda Do÷u Asya’nÕn gerisinde kalmÕútÕr. Orta Do÷u ve Kuzey Afrika geçiú sürecinin henüz baúÕndadÕrlar. Sahra-altÕ Afrika’da ise demografik geçiú henüz baúlamamÕútÕr ve geleneksel olarak yüksek olan do÷um oranlarÕnda hemen hemen hiç azalma kaydedilememiútir (Bloom vd., 2001). 3. Türkiye’de Demografik Geçiú Sürecinin AúamalarÕ Dünya nüfusu demografik geçiú süreci yaúamaktayken, Türkiye de dikkate de÷er demografik de÷iúikliklere sahne olmaktadÕr. Türkiye’de ilk resmi nüfus sayÕmÕ 20.yüzyÕlÕn ilk çeyre÷inin sonlarÕna do÷ur yapÕlmÕú ve bu sayÕmda Türkiye nüfusu 13.6 milyon olarak hesaplanmÕútÕr (Yavuz, 2008). 2014 yÕlÕnda yapÕlan resmi nüfus sayÕmÕ sonuçlarÕna göre Türkiye nüfusu 77 milyonun üzerindedir ve Türkiye dünyada en kalabalÕk nüfusa sahip ülkelerden biridir. Türkiye nüfusunun geçirdi÷i demografik de÷iúimi daha iyi anlamak için Türkiye’nin geçirmiú demografik geçiú aúamalarÕna göz atmak faydalÕ olacaktÕr. Demografik geçiú süreci açÕklanÕrken üç ya da dört aúamalÕ modellerden yararlanÕlmaktadÕr. Ülkeden ülkeye farklÕlÕk gösterebilen süreç 100-200 yÕl arasÕ bir zaman dilimini kapsamaktadÕr (E÷itimde Reform Giriúimi, 2007). Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik geçiú süreci üç aúamalÕ bir model vasÕtasÕyla incelenebilmektedir: 1.Aúama: 1923-1955 arasÕ bu dönemde do÷urganlÕ÷Õ teúvik edici politikalar uygulanmÕútÕr. Nüfus artÕúÕnÕn teúvik edilmesindeki amaç, cumhuriyetin kurulmasÕyla birlikte, sosyo-ekonomik yaúamÕn yeniden kurulabilmesi gerekli nüfus artÕúÕnÕn sa÷lanmasÕdÕr. 2.Aúama: 1955-1985 arasÕnÕ kapsayan 70 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 dönemdir. Bu dönemde, hÕzlÕ nüfus artÕúÕ sonucunda ortaya çÕkan çarpÕk kentleúme, iúsizlik ve ekonomik durgunluk gibi sorunlar do÷urganlÕ÷Õ teúvik eden politikalarÕn sorgulanmasÕna neden olmuú ve do÷urganlÕ÷Õ azaltÕcÕ politikalara bir yönelme olmuútur. økinci evrede, do÷urganlÕk hÕzÕndaki azalma, ölüm oranlarÕndaki azalmanÕn altÕnda seyretmiú ve netice olarak nüfustaki artÕú devam etmiú ve 1958-1985 yÕllarÕ arasÕnda ikiye katlanarak 24 milyondan 51 milyona yükselmiútir. 3.Aúama: 1985 yÕlÕ ve sonrasÕnÕ kapsayan dönemdir. 1983 yÕlÕnda kabul edilen Nüfus YasasÕna uygun olarak talep odaklÕ bir aile planlamasÕ programÕna geçilmiútir. Bu yeni politika do÷rultusunda modern aile planlamasÕ yöntemlerine olan talep artmÕútÕr. Do÷um ve ölüm oranlarÕnda azalÕú bu dönemde de devam etmiú ve böylece nüfus artÕú hÕzÕ düúmeye baúlamÕútÕr (HÜNEE; 2008). 3.1. Demografik Geçiú Süreci Sonucunda Türkiye’nin Demografik ve Sosyo-Ekonomik YapÕsÕnda Ortaya ÇÕkan De÷iúiklikler Türkiye’nin cumhuriyetin ilanÕndan itibaren yaúamakta oldu÷u demografik geçiú sürecinin en önemli etkisi nüfusun yaú yapÕsÕ üzerinde olmuútur. Do÷urganlÕ÷Õn azalmasÕyla birlikte genç ba÷ÕmlÕ nüfus (014 yaú arasÕ) azalmaktayken, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus (15-64 yaú arasÕ) artmaktadÕr ve bu artÕú devam etmektedir. YaúlÕ ba÷ÕmlÕ nüfus (65 yaú ve üzeri) ise demografik geçiú aúamalarÕ ilerledikçe artmaktadÕr. Demografik de÷iúim, bir takÕm fÕrsatlarÕ oldu÷u kadar riskleri de ortaya çÕkarmaktadÕr (TÜSøAD, 2010, s. 14). Ba÷ÕmlÕ nüfusun toplam nüfus içindeki payÕnÕn azalmasÕ ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun payÕnÕn artmasÕnÕn Türkiye’ye fÕrsat mÕ yarataca÷Õ ya da risklere mi yol açaca÷Õ sorusunun yanÕtÕ ise Türkiye’nin gerekli politikalarÕ hayata geçirip geçiremeyece÷inde bulunmaktadÕr. Demografik fÕrsat penceresi sonsuza dek açÕk kalmayacak, süreç ilerledikçe çalÕúma ça÷Õndaki nüfus yaúlanmaya baúlayacak do÷urganlÕk azalÕúÕndan dolayÕ yaúlÕ ba÷ÕmlÕ nüfus artmaya baúlayacaktÕr. Bu bakÕmdan, fÕrsat penceresi açÕk iken, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun niteliklerini arttÕrÕcÕ e÷itim ve sa÷lÕk politikalarÕ ile iú olanaklarÕ sa÷layacak istihdam politikalarÕnÕn hayata geçirilmesi ve zamanÕnda uygulamaya konulmasÕ gerekmektedir. 3.1.1. Türkiye’nin Demografik YapÕsÕndaki De÷iúiklikler Türkiye’de görülen demografik de÷iúiklikler Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafÕndan gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕnda (TNSA; 2008) kapsamlÕ bir úekilde incelenmiútir. AraútÕrmada belirtildi÷i gibi, Türkiye’de ilk resmi nüfus sayÕmÕ 1927 yÕlÕnda yapÕlmÕú ve ülke nüfusu 13.6 milyon olarak hesaplanmÕútÕr. Uzun süren savaú döneminin ardÕndan nüfus hÕzlÕ bir úekilde artmaya baúlamÕútÕr. Türkiye’de nüfus artÕú hÕzÕ 1950’lerin ortalarÕnda binde 28 ile en yüksek seviyeye ulaúmÕú, 1960’lardan itibaren azalma e÷ilimine girmiútir. Azalma e÷ilimi devam ederken, nüfus artÕú hÕzÕ 1970’lerde binde 25’e, 1980’lerde binde 20’ye, 2000’li yÕllarda ise binde 15’lere kadar düúmüútür. 1960’lardan itibaren nüfus artÕú hÕzÕnda görülen azalmaya ra÷men, Türkiye nüfusu her yÕl artmaya devam etmektedir(HÜNEE; 2008). TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine göre nüfus artÕú hÕzÕ 2013 yÕlÕnda binde 13,7 2014 yÕlÕnda ise binde 13,3 olarak gerçekleúmiútir. TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine göre Türkiye nüfusu 77 milyon 695 binken, çocuk nüfusu ise 22 milyon 838 bindir. BM tanÕmÕna göre 0-17 yaú grubunu içeren çocuk nüfus, 1935 yÕlÕnda toplam nüfusun % 45’iken, 2014 yÕlÕnda toplam nüfusun % 29,4’ü olarak gerçekleúmiútir. Tablo-1’de görüldü÷ü gibi, bebek ve anne ölümleri yÕllar itibariyle azalma göstermiútir ve bunun nedeni nüfusun daha kaliteli bir yaúam tarzÕna kavuúmasÕ ve sa÷lÕk hizmetlerinin iyileúmesidir. Do÷urganlÕktaki azalÕúÕn nedenleri ço÷unlukla evrensel nitelikte olan bir takÕm faktörleri içermektedir; kadÕnlarÕn e÷itim düzeyinin yükselmesi ve iúgücüne katÕlÕmlarÕnÕn artmasÕ, kentleúme, ailelerin gelir düzeylerinin yükselmesi ve sa÷lÕk hizmetlerine eriúimin kolaylaúmasÕ gibi faktörler bu azalÕúta etkili olmuútur.. AyrÕca bebek ölüm hÕzÕndaki düúüú ve do÷umda yaúam beklentisinin artmasÕ da do÷urganlÕk azalÕúÕnda etkili faktörler arasÕnda sayÕlmaktadÕr. TÜøK verilerine göre toplam do÷urganlÕk hÕzÕ 2013 yÕlÕnda 2,10 çocuk iken, 2014 yÕlÕnda 2,17 çocuk olarak gerçekleúmiútir. Buna Tebli÷ Metinleri KitabÕ 71 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 göre bir kadÕnÕn do÷urgan oldu÷u dönem boyunca do÷urabilece÷i ortalama çocuk sayÕsÕ 2,17 olarak gerçekleúmiútir. AyrÕca bu durum, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1 do÷urganlÕk düzeyinin üzerinde oldu÷unu göstermektedir. Tablo 1.Türkiye’de Toplam Do÷urganlÕk OranlarÕ, Ortalama Yaúam Beklentisi ve Bebek Ölüm OranlarÕ (1935-2005) YÕllar Toplam Do÷urganlÕk OranÕ Bebek Ölüm Ortalama Yaúam Beklentisi OranÕ (1000 CanlÕ Do÷umda) Erkek KadÕn Toplam 1935-1940 6,66 34,7 36,2 35,4 273 1940-1945 6,55 30,1 32,6 31,4 306 1945-1950 6,85 36,7 39,6 38,1 260 1950-1955 6,9 42 45,2 43,6 233 1955-1960 6,6 46,5 49,7 48,1 203 1960-1965 6,19 50,3 54 52,1 176 1965-1970 5,7 52,4 56,4 54,3 153 1970-1975 5,3 55 59,2 57 138 1975-1980 4,72 57,5 61,7 59,5 115 1980-1985 4,15 59 63,2 61 93 1985-1990 3,28 61 65,3 63,1 70 1990-1995 2,9 64 68,5 66,1 54 1995-2000 2,57 66,6 71,2 68,8 40 2000-2005 2,23 68,5 73,3 70,8 31 (Kaynak: Yavuz, 2008, s. 138) Türkiye’de nüfusun yaú yapÕsÕnda meydana gelen de÷iúimlere daha yakÕndan bakÕldÕ÷Õnda üç önemli sonuç göze çarpmaktadÕr. ølki, Türkiye nüfusu zamanla, genç bir nüfus olmaktan çÕkÕp yaúlanmaya baúlamasÕdÕr. økicisi, özellikle do÷urganlÕk azalÕúÕndan dolayÕ 15 yaúÕndan küçük nüfusun toplam nüfus içindeki payÕnÕn giderek azalmasÕdÕr. Üçüncü önemli de÷iúiklik ise, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun (15-64 yaú arasÕ) giderek artmasÕdÕr (HÜNEE, 2008). ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfusta görülen bu artÕú Türkiye için hem bir fÕrsat, hem de bir istihdam baskÕsÕ teúkil etmektedir. Tablo-2’de yer alan veriler incelendi÷inde, yÕllar itibariyle genç ba÷ÕmlÕlÕk oranÕ azalÕrken, yaúlÕ ba÷ÕmlÕlÕk oranÕnÕn yükseliú e÷ilimine girmeye baúladÕ÷Õ gözlemlenmektedir. Demografik geçiú süreci dikkate alÕndÕ÷Õnda, yaúlÕ ba÷ÕmlÕlÕk oranÕndaki bu yükseliúin devam edece÷i açÕktÕr ve bu yükseliúin de bir takÕm riskler yaratmamasÕ için, gerekli önlemlerin úimdiden alÕnmasÕ, demografik risklerin azalmasÕ açÕsÕndan son derece önemlidir. Demografik geçiú süreci, Türkiye nüfusunun cinsiyet yapÕsÕnÕ da de÷iútirmiútir. Cumhuriyetin ilk yÕllarÕnda, uzun süren savaúlar nedeniyle kadÕn nüfusu erkek nüfusu aúmÕútÕr. 1940 yÕlÕnda, kadÕn ve erkek nüfus neredeyse eúitlenirken, 2000 yÕlÕ itibariyle her 100 kadÕna düúen erkek sayÕsÕ 103 olarak hesaplanmÕútÕr (TÜSøAD, 2010. 72 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo-2: Türkiye’de Yaú Ba÷ÕmlÕlÕk OranlarÕ (1965-2012) SayÕm YÕlÕ Toplam Yaú Ba÷ÕmlÕlÕk OranÕ YaúlÕ Ba÷ÕmlÕlÕk OranÕ (65+yaú) Genç Ba÷ÕmlÕlÕk OranÕ (0-14 yaú) 1965 84,89 7,33 77,56 1970 85,85 8,17 77,68 1975 82,33 8,39 73,94 1980 78,12 8,45 69,67 1985 71,81 7,22 64,59 1990 64,68 7,06 57,62 2000 55,1 8,83 46,27 2007 50,36 10,65 39,71 2008 49,51 10,23 39,28 2009 49,25 10,46 38,79 2010 48,89 10,76 38,13 2011 48,82 10,91 37,51 2012 48,03 11,12 36,91 (Kaynak: TÜøK; 2013, Genel Nüfus SayÕmlarÕ ve ADNKS SonuçlarÕ) 3.1.2. Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik YapÕsÕndaki De÷iúiklikler Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik de÷iúimin arka planÕnÕ sosyo-ekonomik yapÕda görülen de÷iúiklikler oluúturmaktadÕr. E÷itim, kentleúme, gelir da÷ÕlÕmÕ ve yoksulluk ile ilgili de÷iúiklikler ile demografik de÷iúiklikler arasÕnda karúÕlÕklÕ bir etkileúim mevcuttur (HÜNEE, 2008) Türkiye’de okuryazarlÕk düzeyi, cumhuriyetin ilk yÕllarÕnda yapÕlan çalÕúmalar sonucunda önemli derecede artmÕútÕr. 1935 yÕlÕnda kadÕnlar için yüzde 10; erkekler için yüzde 29 olan okuryazarlÕk oranlarÕ, 1980’lerde sÕrasÕyla yüzde 55 ve 80’e, günümüzde ise yüzde 87 ve 97’ye yükselmiútir. Okullaúma oranlarÕ incelendi÷inde, ilkö÷retim seviyesinde cinsiyet eúitsizli÷inin önemli ölçüde ortadan kalktÕ÷Õ, orta ö÷retim düzeyinde ise azaldÕ÷Õ görülmektedir. Bununla birlikte, erkeklerin e÷itim seviyesi hala kadÕnlardan yüksektir ve kadÕnlar bu konuda dezavantajlÕ durumdadÕrlar (HÜNEE, 2008). Cumhuriyetin ilanÕndan sonra, Türkiye nüfusu, kÕrsal bir nüfus olmaktan çÕkÕp, giderek kentsel bir nüfusa dönüúmüútür (HÜNEE; 2008, s. 19). 1920’ler ve 1930’larda her 10 kiúiden 8’i kÕrsal yerleúim alanlarÕnda yaúarken, 2000’lerde 10 kiúiden yaklaúÕk 6’sÕ, günümüzde ise 10 kiúinin yaklaúÕk 8’i kentsel alanlarda yaúar hale gelmiútir (HÜNEE, 2008;Yavuz, 2008). Demografik dönüúümle birlikte, Türkiye’de, ekonomik kriz dönemleri dÕúÕnda kiúi baúÕna gelirde sürekli bir artÕú gözlemlenmektedir. SatÕn alma gücü paritesine göre kiúi baúÕ milli gelir 1960’larda 1000 ABD dolarÕnÕn altÕndayken, 1980’lerin baúlarÕnda 2300 dolara, 1990’larÕn baúlarÕnda 4600 dolara, 2000’lerin baúlarÕnda 6800 dolara ve günümüzde 13500 dolara yükselmiútir. Bununla birlikte, kiúi baúÕ milli gelirin artmasÕ refahÕn toplumsal tabana yayÕlmasÕ anlamÕna gelmemektedir. RefahÕn nasÕl da÷ÕtÕldÕ÷ÕnÕn anlaúÕlmasÕ, yoksulluk ve gelir da÷ÕlÕmÕ göstergelerinin incelenmesini gerektirmektedir (HÜNEE, 2008). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 73 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. Türkiye’de Demografik Geçiú ve Ekonomik Büyüme øliúkisinin De÷erlendirilmesi Özellikle son yÕllarda, büyüme-nüfus literatürüne iliúkin yeni bir tartÕúma ortaya konmuútur. Buna göre; nüfus artÕúÕ de÷il, demografik e÷ilimlerdeki de÷iúiklik, yani çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfus içindeki payÕnÕn artmasÕ ekonomik büyümeye katkÕda bulunmaktadÕr. Bu görüú, demografik geçiú ile ekonomik büyüme arasÕnda iki yönlü bir iliúki oldu÷unu belirtmektedir. ølk olarak, demografik geçiú, büyüme üzerinde, “muhasebe etkisi” olarak adlandÕrÕlan pozitif bir etkiye sahiptir. Buna göre, düúük do÷um oranlarÕ ve uzun yaúam süreleri ba÷ÕmlÕlÕk oranÕnÕ belli bir süre için düúürmekte ve kiúi baúÕ GSYøH’nÕn artmasÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Buna ilaveten, geliúen sa÷lÕk ve beslenme olanaklarÕ ve daha uzun yaúam süreleri bireylerin verimini ve üretimi arttÕrmaktadÕr. Demografik geçiúin ekonomik büyüme üzerindeki pozitif katkÕsÕnÕn yanÕ sÕra, ekonomik büyümenin de demografik geçiúi hÕzlandÕran bir etkisi bulunmaktadÕr. ønsanlarÕn gelirleri arttÕkça çalÕúa e÷ilimi artmakta, çocuk yapma e÷ilimi azalmakta ve bu da demografik geçiúi hÕzlandÕrmaktadÕr. AyrÕca, sa÷lÕk ve beslenme alanlarÕndaki geliúmeler ölüm oranlarÕnÕ düúürmekte, yaúam süresini uzatmakta ve üretim artmaktadÕr (Mumcu ve Ça÷lar, 2005). Demografik de÷iúkenler ve ekonomik büyüme iliúkisini inceleyen çalÕúmalarÕn büyük ço÷unlu÷u göstermektedir ki, 1965-1990 yÕllarÕ arasÕnÕ kapsayan dönemde Türkiye’nin gerçekleútirmiú oldu÷u ekonomik büyümenin beúte biri, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfustan daha hÕzlÕ artmasÕ sonucunda ortaya çÕkmÕútÕr. Söz konusu dönemde, ekonomik büyüme yüzde 2,54 olarak gerçekleúmiú ve demografik de÷iúkenler bu büyümeye yüzde 0,54 oranÕnda katkÕ yapmÕútÕr. Bu araútÕrmalarÕn sonuçlarÕ Tablo-3’de özetlenmiútir. Tablo’daki verilere göre Türkiye için, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕndaki kiúi baúÕ GSYøH büyüme oranÕnÕ yüzde 2,44 olarak tahmin etmektedir (Mumcu ve Ça÷lar, 2006). Tablo-3: Türkiye’de Demografik De÷iúmeler ve GSYøH GSYøH Büyüme OranÕ (%) (1965-1990) Ortalama Ö÷retim Seviyesi 2000 yÕlÕ Kamu KurumlarÕ Kalitesi 1982 yÕlÕ GSYøH Büyüme OranÕ (%) (2000-2025) Demografinin büyümeye katkÕsÕ (2000-2025) Arjantin -0,51 2 4,28 1,38 0,6 Brezilya 3,17 0,94 6,35 1,02 0,39 Hindistan 2,39 1 5,76 3,81 1,22 Çin 3,39 1,65 5,68 2,69 0,001 Endonezya 4,7 1,3 3,66 1,8 0,92 Malezya 3,86 2,85 6,9 2,87 2,34 Tayland 5,17 1,07 6,25 0,44 -0,17 Fransa 2,89 3,44 9,26 0,53 -0,78 ørlanda 3,47 3,08 8,32 0,79 0,01 øspanya 2,97 2,61 7,63 0,46 -0,63 Portekiz 4,06 1,71 7,73 0,54 -0,64 Türkiye 2,57 1,1 5,26 2,44 0,82 (Kaynak: Mumcu ve Ça÷lar, 2006, s. 18) Tablo-3 incelendi÷inde göze çarpan bir di÷er husus, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye için yüzde 2,44 olarak tahmin edilen kiúi baúÕ GSYøH artÕúÕna demografik de÷iúkenlerin katkÕsÕnÕn yüzde 0,82 olaca÷ÕdÕr. Bir baúka ifadeyle, demografik de÷iúkenler ekonomik büyümeyi yüzde 0,82 oranÕnda arttÕracaktÕr. Bu ba÷lamda, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’nin gerçekleútirece÷i potansiyel ekonomik büyümenin üçte biri demografik geçiú kaynaklÕ olacaktÕr. Konuyla ilgili dikkate de÷er bir baúka nokta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun 1965-1990 dönemine göre azalÕú göstermesine ra÷men demografik geçiúin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin, bu döneme göre daha fazla olaca÷ÕdÕr. Bu 74 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 durumun temel nedeni ise, Türkiye ekonomisinin 1990 sonrasÕnda daha dÕúa açÕk bir hale gelmesidir (Mumcu ve Ça÷lar, 2006). Konu ile ilgili analizler açÕkça göstermektedir ki, Türkiye’ de görülen demografik de÷iúimler büyük fÕrsatlar sunmaktadÕr. Demografik geçiú ekonomik büyüme oranÕnÕ kayda de÷er bir oranda arttÕrmaktadÕr. E÷itim seviyesi, küresel ekonomiye entegrasyon gibi faktörler demografik geçiú süreci ile birleúti÷inde ekonomik büyüme rakamlarÕna ciddi oranda katkÕ yapmaktadÕr. øúgücü piyasalarÕndan e÷itim/sa÷lÕk sistemine; kamu yönetimi ve kurumlarÕndan sosyal güvenlik sistemine kadar birçok alanda yapÕlacak reformlar bu süreçte büyük önem taúÕmaktadÕr (Mumcu ve Ça÷lar, 2006). Demografik geçiúin ekonomiyi etkileme kanallarÕ çok iyi analiz edilmeli, bu do÷rultuda politikalar hayata geçirilmelidir. Aksi halde, demografik geçiúin sundu÷u fÕrsatlar kaçÕrÕlmÕú olacak ve demografik geçiúin ardÕndan ortaya çÕkacak yaúlÕ nüfusu desteklemeye yarayacak ekonomik birimlerden yoksun kalÕnacaktÕr. Türkiye, önündeki bu dönemde, riskleri iyi yönetmeli ve fÕrsatlarÕ da kaçÕrmamalÕdÕr. Bu fÕrsatÕn de÷erlendirilebilmesi ise “bekle-gör politikalarÕ” ile de÷il, “proaktif” politikalar uygulanmasÕ ile mümkündür(Mumcu ve Ça÷lar, 2006). 5. Türkiye’de Demografik Geçiú ve Yoksulluk øliúkisinin De÷erlendirilmesi Türkiye’de demografik geçiú ekonomik büyüme oranÕnÕ kayda de÷er bir oranda arttÕrmaktadÕr. YukarÕdaki bölümde anlatÕlan Mumcu ve Ça÷lar’Õn (2006) araútÕrmasÕna göre 2000-2025 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’nin gerçekleútirece÷i potansiyel ekonomik büyümenin üçte biri demografik geçiú kaynaklÕ olacaktÕr. Bu konuda yapÕlan çalÕúmalarÕn büyük ço÷unlu÷u göstermektedir ki, 1965-1990 yÕllarÕ arasÕnÕ kapsayan dönemde de Türkiye’nin gerçekleútirmiú oldu÷u ekonomik büyümenin beúte biri, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfustan daha hÕzlÕ artmasÕ sonucunda ortaya çÕkmÕútÕr. 2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de ekonomik büyüme, iúgücü-istihdam ve e÷itim iliúkisi aúa÷Õda Tablo-4’de görülmektedir. Tablo-4 incelendi÷inde Türkiye’de 2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda kiúi baúÕna GSYøH’da önemli artÕúlar oldu÷u görülmektedir. Tablodan anlaúÕlaca÷Õ gibi iúgücü, istihdam ve istihdam oranlarÕnda da önemli artÕúlar gerçekleúmiútir. AyrÕca, tablo incelendi÷inde lise ve üniversite okullaúma oranlarÕnda da büyük artÕúlarÕn oldu÷u görülmektedir. Örne÷in 2002 yÕlÕnda lise okullaúma oranÕ % 48 iken, 2014 yÕlÕnda % 77’ye ulaúmÕútÕr. Bu yÕllar arasÕnda üniversite okullaúma oranÕ ise % 13’den % 40’a yükselmiútir. AynÕ dönemde ortalama e÷itim süresinde ise 2 yÕldan fazla artÕú oldu÷u görülmektedir. Bu tablodan ekonomik büyümenin iúgücü ve istihdam artÕúÕnÕn yanÕ sÕra e÷itim düzeyindeki iyileúmeden kaynaklandÕ÷Õ anlaúÕlmaktadÕr. Yani, demografik geçiú sürecinde çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi e÷itilmesi ve istihdam edilmesi, ekonomik büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara yol açmÕútÕr. 2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de gerçekleúen hÕzlÕ ekonomik büyüme sonucunda eúitsizlikle birlikte yoksulluk oranlarÕnÕn da önemli miktarda azaldÕ÷Õ görülmektedir. Tablo-5 incelendi÷inde fert yoksulluk oranÕnÕn % 30,3’den % 2,06’ya geriledi÷i görülmektedir. AynÕ dönemde eúitsizli÷in ölçümünde kullanÕlan gini katsayÕsÕnÕn da 0,44’den 0,38’e geriledi÷i görülmektedir. Özetlemek gerekirse, 2002 yÕlÕndan sonra Türkiye’de ekonomik büyümeyle birlikte gelir da÷ÕlÕmÕnda düzelme ve yoksullukta hÕzlÕ bir azalma gerçekleúmiútir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 75 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo-4: Ekonomik Büyüme, øúgücü-østihdam ve E÷itim øliúkisi (2002-2014) Kiúi BaúÕna GSYøH (ABD $) øúgücü (Bin) østihdam (Bin) østihdam OranÕ (%) Lise Okullaúma OranÕ (%) Üniversite Okullaúma OranÕ (%) Ortalama E÷itim Süresi (YÕl) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 3492 4565 5775 7036 7597 9247 10444 8561 10003 10428 10459 10822 10390 - - - - 21691 19633 21913 19933 22253 20209 22899 20604 23710 20615 24594 21858 25594 23266 26141 23937 27046 24601 28786 25933 - - - 40,6 40,5 40,3 40,4 39,8 41,3 43,1 43,6 43,9 45,5 48 51 53 55 57 57 59 59 65 66 67 70 77 13 15 15 17 19 20 21 28 30 33 36 39 40 5,5* - - 6 - - - - 7,2 7,4 7,6 7,6 - (Kaynak: TÜøK,2015)*2000 yÕlÕna ait de÷erdir. Tablo-5: Ekonomik Büyüme, Yoksulluk ve Eúitsizlik øliúkisi (2002-2014) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Kiúi BaúÕna 3492 4565 5775 7036 7597 9247 10444 8561 10003 10428 10459 10822 GSYøH ($) Fert Yoksulluk 30,3 23,75 20,89 16,36 13,33 8,41 6,83 4,35 3,66 2,79 2,27 2,06 OranÕ (%)* Gini 0,44 0,42 0,40 0,38 0,40 0,39 0,39 0,39 0,38 0,38 0,38 0,38 KatsayÕsÕ (Kaynak: TÜøK,2015) * Fert yoksulluk oranÕ günlük kiúi baúÕ 4,3 ABD $ yoksulluk sÕnÕrÕna göre hesaplanmÕútÕr. Bu oran kiúi baúÕ günlük harcamasÕ 4,3 ABD $ altÕnda kalan fertlerin oranÕnÕ göstermektedir. 2014 10390 - 0,38 Bu baúarÕnÕn arkasÕnda makroekonomik istikrarda elde edilen baúarÕ, e÷itim/sa÷lÕk reformlarÕ, altyapÕ yatÕrÕmlarÕndaki artÕú, istihdam ve yatÕrÕm politikalarÕ, sosyal güvenlik ve yardÕm sistemi reformu gibi çok baúarÕlÕ uygulamalar bulunmaktadÕr. Gelir da÷ÕlÕmÕn düzelmesine katkÕda bulunan bu tür politikalarÕn son yÕllarda baúarÕlÕ bir úekilde uygulandÕ÷Õ görülmektedir. Bu politikalarÕn devam ettirilmesi ve çeúitlendirilmesi Türkiye’de demografik kazancÕn ekonomik büyümeye olan olumlu etkilerinin artmasÕna yol açacaktÕr. Demografik geçiú sürecinde 15-64 yaú arasÕ çalÕúma ça÷Õndaki nüfusa yönelik bu tür politikalar daha nitelikli bir iúgücünün yetiúmesine katkÕda bulundu÷u gibi istihdam oranÕnÕn yükselmesine de yol açmaktadÕr. Böylece istihdam oranÕ yükselirken ekonomik büyümede oranÕnda da ilave artÕúlar gerçekleúmektedir. Daha nitelikli iúgücünün istihdam edilmesi sonucunda elde edilen yüksek ekonomik büyümenin yanÕ sÕra gelir eúitsizli÷inde/yoksullukta büyük bir azalma da gerçekleúmektedir. 6. Sonuç ve Öneriler Türkiye demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda tamamlayacaktÕr. Bir baúka ifadeyle, fÕrsat penceresi Türkiye için uzun bir süre daha açÕk kalacaktÕr. Türkiye’nin bu fÕrsatÕ ekonomik büyümeye dönüútürebilmesi ve zenginleúebilmesi için, e÷itim ve sa÷lÕk koúullarÕnÕ iyileútirecek, istihdam koúullarÕnÕ yaratacak yatÕrÕm politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermelidir. Çünkü, 1980’lerden bu yana dÕúa açÕk bir ekonomiye sahip olan Türkiye’nin ihtiyaç duydu÷u, daha nitelikli bir iúgücünü yetiútirebilmesinin yolu, bugün oldu÷undan daha e÷itimli ve sa÷lÕklÕ bir nüfusa sahip olmaktan geçmektedir. Örne÷in, Türkiye’de e÷itim ve sa÷lÕk reformlarÕnÕn yapÕlmasÕ nüfusun e÷itim/sa÷lÕk profilinin geliúmesine ve daha nitelikli bir iúgücünün yetiúmesine katkÕda bulunmaktadÕr. Demografik geçiú sürecinde çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi e÷itilmesi ve istihdam edilmesi, ekonomik büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara yol açmaktadÕr. Böylece, Türkiye’nin ortalama geliri yükselirken yoksulluk daha hÕzlÕ azalmakta ve gelir da÷ÕlÕmÕ da 76 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 düzelmektedir. Demografik geçiúin sa÷ladÕ÷Õ bu potansiyel demografik kazançtan daha çok yararlanÕlabilmesi için Türkiye’de insan kaynaklarÕnÕn çok iyi planlanmasÕ ve yönetilmesi gerekmektedir. Son yÕllarda genel bütçeden en büyük pay e÷itime ayrÕlmÕútÕr. Bundan sonraki yÕllarda da Türkiye’de genel bütçeden en yüksek paylarÕn e÷itime ve sa÷lÕ÷a ayrÕlmasÕna devam edilmesi önerilmektedir. HanehalkÕ büyüklü÷ü ve yoksulluk arasÕnda pozitif bir iliúki bulunur. Daha kalabalÕk hanehalklarÕ göreli olarak daha yoksul olmaktadÕrlar. AyrÕca, kalabalÕk hanelerde çocuk sayÕsÕ çok fazladÕr. Bundan dolayÕ, yoksul olma riski fazla olan kalabalÕk hanelerde çocuk yoksullu÷unun daha yüksek oldu÷u da görülmektedir. TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine göre ortalama hanehalkÕ büyüklü÷ünün en yüksek oldu÷u il ùÕrnaktÕr. 2014 yÕlÕnda ortalama hane halkÕ büyüklü÷ü 3,6 iken, ùÕrnak’ta bu rakam 7,3 olarak gerçekleúmiútir. ùÕrnak’Õ 6,6 kiúi ile Hakkari, 6,1 kiúi ile ùanlÕurfa, 6 kiúi ile Siirt izlemiútir. Ortalama hanehalkÕ büyüklü÷ünün en düúük oldu÷u il ise 2,7 kiúiyle Çanakkale olmuútur. Çanakkale ilini 2,8 kiúiyle BalÕkesir ve Eskiúehir, 2,9 kiúiyle Burdur ve Edirne izlemektedir. Yine TÜøK’in verilerine göre Türkiye’de yoksul çocuklarÕn oranÕ % 44,3’tür. Bu verilere göre çocuk yoksullu÷unun en yüksek oldu÷u bölgeler arasÕnda Güneydo÷u Anadolu, Kuzeydo÷u Anadolu ve Ortado÷u Anadolu bulunmaktadÕr. Çocuk yoksullu÷unun en düúük oldu÷u bölgeler arasÕnda ise BatÕ Marmara, Ege ve Do÷u Karadeniz bulunmaktadÕr. Türkiye’de çocuk yoksullu÷u önlenemez ise yoksulluk probleminin gelecek nesillere transfer edilece÷i tahmin edilmektedir. DolayÕsÕyla bu çalÕúmada son olarak Türkiye’de çocuk yoksullu÷unun önlenmesi için ulusal hedeflerin belirlenmesi önerilmektedir. Kaynaklar Bloom, D. E., Canning, D., Fink, G., & Finlay, J. (2007). Realizing the demographic dividend. Program on the Global Demography of Aging, Harvard University. Bloom, D. E., Canning, D., & Sevilla, J. (2001). Economic growth and demographic transition. NBER WorkingPaper Series, Working paper 8685 Bloom, D. E., & Canning, D. (2001). Economic development and the demographic transition: the role of cumulative causality. In Population Matters, (pp.165-185). Bongaarts, J., & Bulatao, R. A. (1999). Completing the demographic transition. Population and Development Review, 25(3), 515-529. E÷itimde Reform Giriúimi (2007). The window of opportunity awaiting Turkey: Demographics, education and new perspectives towards 2025. østanbul Policy Center, SabancÕ University. HÜNEE (2008). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü: Do÷urganlÕk, Aile PlanlamasÕ, Anne-Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve Beú Yaú AltÕ Ölümlerdeki De÷iúmeler 1968-2008.. Kabaú, T., & KandÕr, E. D. (2013). Türkiye’de Demografik Geçiú ve Yoksulluk øliúkisinin De÷erlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, SayÕ 2, 411-426. Lee, R., & Mason, A. (2006). What is the demographic dividend?. http://www.imf.org/, Eriúim Tarihi: KasÕm, 2012. McNicoll, G. (2011). Achievers and laggards in demographic transition: A Comparison of indonesia and Nigeria. Population and Development Review (Supplement), 191-214. Mumcu, O., & Ça÷lar, E. (2006). Türkiye’nin nüfusu zenginlik kayna÷Õ olabilir mi?. Ekonomi PolitikalarÕ AraútÕrma Enstitüsü Politika NotlarÕ. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 77 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Ross, J. (2004). Understanding the demographic dividend. http://www.policyproject.com/, Eriúim Tarihi: Eylül, 2015. Türkiye østatistik Kurumu, (2013). 1960-2000 Genel nüfus sayÕmÕ sonuçlarÕ, 2007 yÕlÕndan itibaren adrese dayalÕ nüfus kayÕt sistemi (adnks) sonuçlarÕ. http://www.tuik.gov.tr, Eriúim Tarihi: Eylül, 2015. Türkiye østatistik Kurumu, (2015). Elektronik Veri Da÷ÕtÕm Sistemi, østatistik Göstergeler, http://www.tuik.gov.tr, Eriúim Tarihi: Eylül, 2015. TÜSøAD (2010). 2050’ye Do÷ru nüfusbilim ve yönetim: e÷itim, iúgücü, sa÷lÕk ve sosyal güvenlik sistemlerine yansÕmalar. YayÕn no.TÜSøAD/T/2010/11/505. Van Der Ven, R., Smits, J. (2011). The demographic window of opportunity: Age structure and subnational economic growth in developing countries. Nijmegen Center for Economics (NøCE), ønstitute for Management Research, Working paper, 11-102. Yavuz, S. (2008). Fertility Decline in Turkey from the 1980s onwards: Patterns by Main Language Groups (Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2008). Dissertation in Partial Fullfilment of the Requirements for the Degree of Doctor of Philosophy. 78 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE øùGÜCÜNE KATILIMA ETKøSø AÇISINDAN “AùIRI EöøTøMLø” GENÇ øùSøZLøK Rifat YILDIZ, Türkiye øú Kurumu Prof.Dr.Kamil Ufuk BøLGøN, TODAøE Özet Bir ülkede, üretim kayna÷Õ olan eme÷in yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler, o ülkenin “Demografik FÕrsat Penceresi” dönemleri olarak de÷erlendirilmektedir. Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ yaúanÕrken, en son yayÕnlanan “TÜøK-Hane HalkÕ øúgücü østatistikleri ”ne göre, genç iúsizlik oranÕ (% 19,2) çok yüksek olup, iúgücü piyasasÕna giriúte do÷ru yönlendirilmesi gerekmektedir. AB ülkelerinde gençlerin e÷itim düzeyindeki artÕú, istihdamÕ artÕrÕrken; ülkemizde tersi bir durum söz konusudur. Çünkü, genç iúsizlik nedenleri arasÕnda yer alan ve öncelikle ara eleman ihtiyaçlarÕna uygun olmayan meslek lisesi sonrasÕ ileri e÷itim ya da meslek kazandÕrma hedefi olmayan üniversiter e÷itimi sonucunda elde edilen üstün nitelikler, iúveren talep ve beklentilerine cevap vermekten çok uzak olup,, “aúÕrÕ e÷itimlilik”den kaynaklanmaktadÕr.Amaç: Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ, iúveren talep ve beklentilerinin, iú arayan genç iúsizlerin nitelik ve becerileri ile eúleúememe nedenlerine çözüm önerileri sunmaktÕr. Veri kayna÷Õ ve Yöntem: ÇalÕúmada veri kayna÷Õ olarak øùKUR østihdam Bültenleri ve AB iú istatistikleri ile TÜøK HanehalkÕ øúgücü østatistikleri kullanÕlmÕútÕr. Yöntem olarak ise, söz konusu istatistiki verilerin karúÕlaútÕrmalÕ analiz yöntemi tercih edilmiútir.Bulgular: Ekonomik göstergeler, Türkiye’de büyümenin devam etti÷ini gösterse de, bu geliúme, açÕlan yeni iú alanlarÕnda yeterli istihdam sa÷layamayan bir büyüme olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr.Sonuç: ÇalÕúma sonucunda, Avrupa’da %60 dolaylarÕnda seyreden, aúÕrÕ e÷itimli genç iúsizlerin iúgücüne katÕlÕm oranÕnÕn, beklentinin tersine Türkiye’de düúük (% 40,8) oldu÷u belirlenmiútir. Elde edilen sonuçlarÕn genel olarak istihdam konusunda, özel olarak ise genç iúsizlik baúlÕ÷Õ altÕnda politika geliútiren ve planlama yapan kiúi ve kurumlar için yol gösterici olmasÕ beklenmektedir. EFFECTS OF LABOUR FORCE PARTICIPATION IN TURKEY FOR THE PURPOSE OF “OVER- EDUCATED " YOUTH UNEMPLOYMENT Abstract In a country, the accumulation of the labor which is production resources intensively and increased periods of weight in the total population of working age ,These periods are considered as "demographic window of opportunity" for that countries. In Turkey While in the spring of this period , according to recently published “TurkStat-Household Labor Force Statistics”,because youth unemployment rate is very high (% 19,2) , It must be directed towards entering the labor market . while the increase of the education level of young people in the EU, increasing employment; the opposite is the case in our country. Because, among the reasons for youth unemployment and first need not comply with the interposer further educated after vocational school or provide professional non-target superior quality of results obtained in university education , which is far from responding to employer demands and expectations , is due to “over-educated”.Purpose: The main objective of this study, demands and expectations of employers’ with young unemployed job seekers’ qualifications and skills is to provide solutions to the causes mismatch .Data source and Methods: As a data source in the study Turkish Employment Agency employment releases , EU business statistics and TurkStat Household Labour Force Statistics are used . In the method, comparative analysis of statistical data in question is preferred. Findings: Although many economic indicators continued to grow in Turkey, these developments, do not provide sufficient employment growth in the newly opened business as we come across. Results: According to study results, navigating around 60% in Europe, of over-educated young unemployed in the labor force participation rate (40.8%) were found to be extremely low contrast to the expectations . The overall results obtained in employment, particularly it is expected that the demonstrators way who develop policy and planning under the heading of unemployment and agencies for young people. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 79 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1.Giriú Aktif bir iúgücü piyasasÕnÕn oluúabilmesi, iúgücü arz ve talebinin temel niteliklerinin incelenip bunlara uygun önlemlerin zamanÕnda alÕnmasÕna ba÷lÕdÕr. Geliúmekte olan ülkelerde yüksek iúsizlik oranlarÕna ra÷men, özellikle kÕsa dönemli iúgücü talebinin hep yüksek oldu÷u da sÕk sÕk ifade edilmektedir. Birçok ülkede iúgücü fazlalÕ÷Õ olmasÕna ra÷men, talep edilen iúgücünün nitelikleri ile iúgücü arzÕnÕn nitelikleri (meslek, e÷itim, beceri vb.) arasÕnda uyumsuzluk bulunmasÕ ve etkin eúleútirme eksikli÷i gibi nedenlerle iúgücü açÕ÷Õ karúÕlanamamaktadÕr (SETA, 2012). Tablo-1. øúgücü Durumu øùGÜCÜ DURUMU (MEVSøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù) YÕllar 2014 Nisan MayÕs Haziran Temmuz A÷ustos Eylül Ekim KasÕm AralÕk 2015 Ocak ùubat Mart Nisan MayÕs Haziran Temmuz FARK øúgücü (Bin) 28 627 28 717 28 719 28 753 28 805 29 005 29 148 29 194 29 228 29 345 29 267 29 365 29 438 29 637 29 740 29 798 1.171 østihdam (Bin) 25 964 25 962 25 861 25 762 25 824 25 927 26 067 26 097 26 193 26 338 26 286 26 413 26 515 26 623 26 642 26 702 738 øúsiz (Bin) 2 663 2 755 2 858 2 991 2 982 3 078 3 080 3 097 3 034 3 007 2 980 2 952 2 922 3 014 3 098 3 096 433 øúgücüne katÕlma oranÕ (%) 50,4 50,5 50,4 50,4 50,4 50,7 50,9 50,9 50,9 51,1 50,9 51,0 51,0 51,3 51,4 51,5 1,1 østihdam oranÕ (%) 45,7 45,7 45,4 45,2 45,2 45,3 45,5 45,5 45,6 45,8 45,7 45,8 46,0 46,1 46,1 46,1 0,4 øúsizlik oranÕ (%) 9,3 9,6 10,0 10,4 10,4 10,6 10,6 10,6 10,4 10,2 10,2 10,1 9,9 10,2 10,4 10,4 1,1 TarÕm dÕúÕ iúsizlik oranÕ (%) 11,3 11,6 12,0 12,5 12,4 12,7 12,6 12,7 12,5 12,4 12,2 12,1 12,0 12,3 12,6 12,4 1,1 Genç nüfusta iúsizlik oranÕ (%) 16,4 17,4 18,1 19,1 19,1 19,1 19,4 19,3 19,0 18,5 18,5 18,2 18,0 18,8 19,2 19,2 2,8 Kaynak: TUøK, KasÕm 2015 Geliúmekte olan ekonomilerin iúsizlik düzlemindeki önemli sorunlarÕnÕn baúÕnda, iúgücü talebi ile iúgücü arzÕnÕn ortak paydada buluúturulamamasÕ gelmektedir (TøPA, 2014). Örne÷in, Türkiye’de son dönemlerin moda söylemiyle “iúsizlik yok, iú be÷enmeme var” söyleminin altÕnda yatan gizli nedene farklÕ bir pencereden bakÕldÕ÷Õnda en dikkat çekici veri, düúük iúgücüne katÕlÕm oranÕ oldu÷u görülmektedir. Tablo 1’den anlaúÕlaca÷Õ üzere, son bir buçuk yÕldÕr genç nüfustaki iúsizlik oranÕ sürekli artmaktadÕr. øúgücüne katÕlÕm oranÕndaki %1,1 lük küçük iyileúmeye ra÷men, iúsiz sayÕsÕ yarÕm milyona yakÕn artmÕútÕr. Mevsim etkilerinden arÕndÕrÕlmÕú iúsizlik oranÕnda ise, %1,1’lik artÕú göz ardÕ edilemeyecek büyüklüktedir. Oysa üretimin temel unsuru eme÷in, yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler o ülkenin, “Demografik FÕrsat Penceresi” dönemi olarak de÷erlendirilmektedir (Can ve Özer, 2013). Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ yaúanÕrken, Tablo-1’de görülen, iúgücü istatistikleri incelendi÷inde, genç nüfusta iúsizlik oranÕnÕn %19,2 olmasÕ dikkat çekici bir tezat oluúturmaktadÕr. Bu duruma baúlÕca sebep olarak, “aúÕrÕ e÷itimlilik” sorununu görmek gerekir. 80 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1.1 E÷itim Durumunun østihdama Etkisi Geliúmiú ülkelerde iúsizlerin e÷itim durumlarÕ yükseldikçe iúsizlik oranlarÕ düúerken, Tablo-2’de görüldü÷ü üzere, Türkiye’de bu durum tersine iúlemektedir. Okur-yazar olmayanlarda iúsizlik oranÕ %4,5 iken, bu oran yüksekö÷renim mezunlarÕnda %11,4 olarak tespit edilmiútir. AyrÕca, genç nüfustaki %19,2’lik iúsizlik oranÕ da dikkat çeken veriler arasÕnda yer almaktadÕr. Gençlere, etkili bir kariyer haritasÕ çizilmeden ve piyasa ihtiyaçlarÕ tam olarak belirlenmeden iúaret edilen e÷itim alanlarÕ, onlarÕ istihdam sahasÕnÕn uza÷Õna itmektedir. Buna bir de e÷itim kurumlarÕnÕn piyasa gerçeklerinden uzak olmasÕ da eklendi÷inde, mezun olan gençlerdeki vasÕflarla iúverenlerin talep ve beklentileri arasÕndaki büyük bir uçurum bulunmaktadÕr. ÇalÕúma hayatÕnda iúveren daima daha fazla iúi yaptÕraca÷Õ en düúük ücretli kiúiyi ararken, iú arayanlar ise daha az çalÕúacaklarÕ ve daha fazla gelir elde edecekleri boú pozisyonlarÕ takip etmektedir. Bir ülkede, üretim temel unsuru olan eme÷in yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler, “Demografik FÕrsat Penceresi” dönemleri olarak de÷erlendirilmektedir. Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ yaúanÕrken, genç iúsizlik nedenleri arasÕnda yer alan ve öncelikle ara eleman ihtiyaçlarÕna uygun olmayan meslek lisesi sonrasÕ ileri e÷itim ya da meslek kazandÕrma hedefi olmayan üniversiter e÷itimi sonucunda elde edilen üstün niteliklerin, iúveren talep ve beklentilerine cevap vermekten çok uzak olmasÕ durumu yaygÕn bir biçimde gözlenmektedir. Tablo-2: TUøK E÷itim Durumuna Göre øúgücü Durumu øúsizlik oranÕ (%) YÕllar 2014 Ocak ùubat Mart Nisan MayÕs Haziran Temmuz A÷ustos Eylül Ekim KasÕm AralÕk Ocak 2015 ùubat Mart Nisan MayÕs Haziran Temmuz A÷ustos Okuryazar olmayanlar 7,5 7,2 7,0 6,2 5,4 4,6 4,9 5,2 6,3 7,0 7,4 7,1 6,3 6,7 6,2 5,4 3,9 4,1 3,9 4,5 Lise altÕ e÷itimliler 10,5 10,3 9,7 8,8 8,4 8,4 8,8 9,0 9,5 9,7 10,1 10,7 9,4 11,4 11,4 10,4 9,4 9,0 9,1 9,2 Lise 11,5 11,5 11,7 11,1 11,9 12,3 13,1 12,2 11,9 11,7 12,1 12,2 11,9 13,3 13,3 12,7 11,4 11,1 12,1 12,0 Mesleki veya teknik lise 10,9 11,1 10,4 9,5 9,2 9,7 10,5 10,7 11,0 11,3 11,4 11,4 10,6 11,1 10,9 10,9 10,2 9,9 10,0 9,5 Yüksekö÷retim 9,2 9,0 8,7 8,7 8,8 10,0 11,5 12,8 12,9 12,0 11,7 11,3 10,6 11,2 10,6 10,7 9,9 10,1 10,5 11,4 Kaynak: TUøK, KasÕm 2015 Teoride daha fazla süre e÷itimli kiúilerin iúgücü piyasasÕnda istihdam edilebilirlikleri kolaylaúmasÕ beklenirken, ülkemizde bunun tersi bir durum gözlemlenmektedir. øú arayanlarÕn e÷itim seviyesi arttÕkça, iú bulma olanaklarÕ ve çevreleri geniúleyece÷ine giderek daralmaktadÕr. Tablo-2’den anlaúÕlaca÷Õ üzere, lise altÕ e÷itimlilerde iúsizlik oranÕ %9,2 iken yüksekö÷retim grubunda bu oran Tebli÷ Metinleri KitabÕ 81 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 %11,4 olarak gözlemlenmektedir. Bu iki e÷itim kitlesine ait iúsizlik oranÕ de÷erlerinin birbirine yakÕnsamalarÕ, bahar ve yaz aylarÕndaki mevsimsel etkilerden kaynaklanmaktadÕr. 1.2 AúÕrÕ E÷itimlilik Olgusu “AúÕrÕ e÷itimlilik” teorisini ilk defa dünya literatüründe 1976’da ortaya atan isim, AmerikalÕ Richard Freeman’dÕr. Freeman’a göre, ABD’li mezun ö÷renciler kiúisel yetenek ve becerilerine uygun olmayan iúlerde istihdam edilmektedir. Bu, hem düúük nitelikteki çalÕúanlara zarar vermekte, hem de üst nitelikteki kiúilerde nitelik aúÕnmasÕ yaratmaktadÕr. Freeman’a göre, geçici olmayarak iúgücü piyasasÕ hayatÕna sürekli eklemlenen bu durumun dÕúÕnda baúka etkileri de mevcuttur (Kurnaz, 2013). ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ødeal olmayan iúgücü piyasasÕ HatalÕ eúleútirme Verimlilik kaybÕ øúgücünün mobilitesinin artmasÕ øú barÕúÕnÕn bozulmasÕ Nitelik aúÕnmasÕ E÷itim yatÕrÕmlarÕnÕn azalmasÕ Vergi gelirlerinin azalmasÕ Ücret farklÕlÕklarÕ AúÕrÕ E÷itimli genç iúsizin, meslek ve niteliklerinin daha alt düzeylerinde iúlerde yer almasÕ kendisine ve çevresine olumsuz etkilere yol açmaktadÕr. Öncelikle, verimli bir iúgücü iken daha düúük düzeyde performans verimleri elde edilecektir. Kiúinin üstün nitelikleri giderek aúÕnmaya ve kaybolmaya yüz tutmaktadÕr. Kendisini o iúyerinde fazla ve etkisiz hissetmeye baúladÕ÷Õ anda gereksiz oldu÷u düúüncesiyle, kalan e÷itim yatÕrÕmlarÕnÕ da azaltmaya baúlayacaktÕr. øúyerinde mevcut iú barÕúÕnÕ da olumsuz etkileyecek olan bu durum karúÕsÕnda ücret farklÕlÕklarÕ, iúgücünün haraketlili÷ini artÕrarak sürekli iú de÷iútirme olgusunu gözler önüne serecektir. 1.3 øúgücü PiyasasÕ Foto÷rafÕ: AçÕk øú østatistikleri E÷itim düzeyi arttÕkça, gençlerin beklenti düzeyleri de do÷ru orantÕlÕ olarak artmaktadÕr. øùKUR’un iúveren talep ve beklentilerinin de derinlemesine irdelendi÷i Türkiye Geneli AçÕk øú østatistikleri’ne göre, 2015 yÕlÕnda 132 binden fazla boú pozisyon iú arayanlarÕ beklemektedir. En fazla aranan 20 mesle÷e ayrÕntÕlÕ bakÕldÕ÷Õnda (Tablo-3) ise, yalnÕzca 2 veya 3 tanesinin üniversiter bir e÷itim ardÕndan icra edilebilece÷i açÕk bir úekilde görülmektedir. Ancak, ne yazÕk ki, mesleki e÷itimlerinin ardÕndan iúgücü piyasasÕnda daha kolay bir biçimde iú bulabilecek lise mezunu gençler, ilgi ve becerileri dÕúÕnda, hatta alanlarÕ dÕúÕnda yüksekö÷retime zorlanmakta ve daha zor iú bulabilecekleri bir alanda iúsizlik çÕkmazÕna itilmektedirler. 82 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo-3: øùKUR AçÕk øú østatistikleri, En Fazla Aranan Meslekler øùKUR tarafÕndan 2015 yÕlÕnda yürütülen, Türkiye genelinde 10 bine yakÕn iúverenden yüz yüze görüúme yöntemiyle ortaya çÕkan çalÕúmadan alÕnan bilgiler do÷rultusunda, iúgücü piyasasÕnÕn ihtiyacÕ olan meslekler belirlenmiútir (Bkz.2015 øùKUR AçÕk øú østatistikleri). Buna göre, bu düzlemde iú arayanlarÕn, iú arama süreçlerine Tablo-3’ü inceleyerek yön vermeleri gerekmektedir. Örnegin, boú pozisyondaki açÕk iúlerde en fazla tekstil sektöründen “Dikiú Makineci” mesle÷i ön plana çÕkmaktadÕr. Zira Türkiye genelindeki 11 bin dolayÕnda boú pozisyonda, “Dikiú Makinesi Operatörü”ne ihtiyaç bulunmaktadÕr. Takip eden mesleklerden “SatÕú DanÕúmanÕ”, “Ça÷rÕ Merkezi Görevlisi” ve “Gaz AltÕ KaynakçÕsÕ” mesleklerinde ise, toplamda 15 binden fazla eleman ihtiyacÕ mevcuttur. Sonuç olarak, Tablo’daki 20 meslek genelinde bir inceleme yapÕlacak olursa, mesleklerin üniversiter e÷itimlerin ardÕndan elde edilmedi÷i ve özellikle Endüstri Meslek Liselerinden mezun gençlerin kolaylÕkla elde edebilece÷i pozisyonlar oldu÷u anlaúÕlmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 83 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo-4: øùKUR AçÕk øú østatistikleri, Meslek-Beceri Düzeyleri øùKUR’ca yapÕlan çalÕúmada, ayrÕca iúverenlere çalÕútÕrmak istedikleri iúgücünde talep ettikleri beceri düzeyleri de sorulmuútur. Buna göre, Türkiye iúgücü piyasasÕnÕn en fazla aranan 20 mesle÷ine ait beceri düzeyleri, Tablo-4’deki gibi oluúturulmuútur. Tablo’ya göre, øletiúim Becerisi en fazla istenen beceri iken, onu Teknik, Bireysel, Problem Çözme ve Sosyal Beceriler izlemektedir. 2.Sonuç ve Bulgular E÷itim-Ö÷retim hayatlarÕnÕn sona ermesinin ardÕndan iúgücü piyasasÕnÕn zorlu úartlarÕna ayak uydurma kÕskacÕndaki gençlerin en temel sorunu, yeni atÕlacaklarÕ bu serüvende kural ve kaidelerin kendilerine yeterince iyi aktarÕlmamasÕdÕr. Birçok genç, e÷itiminin sonunda kendisini ne tür koúullarÕn bekledi÷inden habersiz bir úekilde, mesle÷in teorik düzeyde gereklerini ö÷renmeye devam etmektedir. Oysa, iúgücü piyasasÕna hazÕrlanan gençlerin, teorik e÷itimlerini pratik e÷itimler ile desteklemeleri gerekmektedir. Üstelik, mesleki e÷itimlerinin ardÕndan iúgücü piyasasÕnda daha kolay bir biçimde iú bulabilecek lise mezunu gençler alanlarÕ, ilgileri ve becerileri dÕúÕnda yüksekö÷retime zorlanmakta ve daha zor iú bulabilecekleri bir alanda iúsizlik çÕkmazÕna itilmektedir. 84 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2.1 Ara Eleman øhtiyacÕna DanÕúmanlarca Yönlendirme Özellikle genç iúsizlerin iúgücü piyasasÕna giriúte do÷ru yönlendirilmesi, büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birli÷i (AB) ülkelerinde gençlerin e÷itim düzeylerindeki artÕú iúsizli÷in düúmesine neden olurken, (Akses, 2014) ülkemizde tam tersi bir durum gözlemlenmekte, hatta bazÕ kaynaklarda genç iúsizli÷inin nedenleri arasÕnda “aúÕrÕ e÷itimlilik” gösterilmektedir. Bu durumun nedenleri arasÕnda, gençlerin e÷itim kurumu ve meslek seçimi yaparken piyasa ihtiyaçlarÕnÕ ve kiúisel özelliklerini göz önüne almamalarÕ; e÷itim kurumlarÕnÕn piyasa gerçeklerinden uzak olmasÕ ve e÷itim kalitesinin düúüklü÷ü nedeniyle ö÷renimini tamamlayan gençlerdeki vasÕflar ile iúveren talep ve beklentileri arasÕndaki büyük bir uçurum bulunmasÕ gelmektedir. øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ, iúgücü piyasasÕ ile e÷itim kurumlarÕndan mezun olan iúgücü arzÕ arasÕndaki bu uyumsuzlu÷u giderme yönünde çalÕúmaktadÕrlar. Bu ba÷lamda, øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ’nca, etkin bir iúçi-iúveren eúleúmesinin sa÷lanmasÕ, iúgücü piyasasÕnÕn verimli bir yapÕya sahip olmasÕ ve dolaylÕ olarak ülkemizde katma de÷erli üretim sürecine geçilebilmesi, insan kayna÷Õ altyapÕsÕ oluúturulmasÕnda büyük önem arz etmektedir. AçÕk iúlerin zamanÕnda doldurulamamasÕnÕn baúlÕca nedenleri iúgücünün mobilitesinin yetersizli÷i, iúverenin talep etti÷i niteliklere sahip elemanlarÕn olmayÕúÕ, bazÕ mesleklerde çalÕúma ortamÕ ve ücretin adaylarca be÷enilmemesi, iúverenlerin talep ettikleri iúgücüne iúin gereklerine uygun ekonomik ve sosyal koúullarÕ sunmamasÕ olarak sÕralanabilir (TøPA, 2014). øúgücünün mesleki bilgi ve beceri açÕsÕndan kalifiye olmamasÕ, bu sorunu daha da derinleútirmektedir. Bu büyük yapÕsal iúsizlik sorunun çözümü için kamu istihdam kurumu olan Türkiye øú Kurumu’nda (øùKUR) görevli øú ve Meslek DanÕúmanlarÕna büyük iú düúmektedir. øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ, gerek iúveren ziyaretleri ile gerekse iú arayan yüz yüze görüúmeleri ile kurumun dÕúa açÕlan penceresi konumundadÕr. Bu do÷rultuda, gerek okul rehberlik danÕúmanlÕ÷Õ sürecinde, gerekse iú danÕúmanlÕ÷Õ sürecinde genç iúsizlere mentorluk edecek kiúilerin iúgücü piyasasÕnÕn foto÷rafÕnÕ ayrÕntÕlÕ bir biçimde çekip danÕúanlarÕna net bir biçimde aktarabilmesi gerekmektedir. Özellikle, iúgücü piyasasÕnda fazla bir biçimde aranan ara eleman niteli÷indeki mesleklere yönlendirme ve özendirme gençlerin geleceklerinde önemli bir rol oynamaktadÕr. 2.2 Teorik ve Prati÷in BuluúmasÕ Gençlerin e÷itimleri boyunca a÷ÕrlÕklÕ üzerine durduklarÕ temel konu, teorik dersleri ve çeúitli sÕnavlar olarak göze çarpmaktadÕr. Fakat iúgücü piyasasÕnda do÷ru enjektenin ana úartÕ piyasayÕ yakÕndan tanÕmakta yatmaktadÕr. Oysa henüz “CNC TezgahÕ” ile tanÕúmamÕú, endüstri meslek lisesi “TornaTesviye” mezunu gençlerin bir hayli fazla oluúu, çalÕúma hayatÕnÕn dinamiklerini sorgulayÕcÕ düzeydedir. DolayÕsÕyla, bu süreçte teorik e÷itimleri devam eden gençlerin mezun olduklarÕnda istihdam edilebilirlikleri, sanayi stajlarÕna ne derecede zaman ayÕrdÕklarÕ ile orantÕlÕdÕr. Di÷er bir deyiúle, sadece teorik e÷itim yeterli olmamakta, ayrÕca pekiútirme ve çalÕúma ortamÕnÕ tanÕma ihtiyacÕ için gençlere zorunlu stajÕn getirilmesi ve yaygÕnlaútÕrÕlmasÕ gerekmektedir. 2.3 Aranan Mesleklerin Popülaritesinin ArtÕrÕlmasÕ øùKUR’un her yÕl düzenli olarak hazÕrlayÕp yayÕnladÕ÷Õ AçÕk øú østatistiklerinden ortaya çÕkan “En fazla aranan 20 meslek” incelenip bu mesleklerin tanÕtÕmÕna a÷ÕrlÕk verilmesi gerekmektedir. ÇalÕúma Sosyal Güvenlik BakanlÕ÷Õ, Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ, Gençlik ve Spor BakanlÕ÷Õ, Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕklarÕnÕn kamu spotlarÕnda, bu ve benzeri mesleklerin tanÕnÕrlÕ÷ÕnÕ artÕracak temalara yer vermeleri gerekmektedir. Bu sayede, her ne kadar toplumda fazlaca hak etti÷i de÷eri bulamayan bu “Sanayi øúleri” albenisi yüksek, kolay bulunabilen ve de÷erli meslekler haline getirilebilir. Kiúi, öncelikle nerede ve hangi úartlarda çalÕútÕ÷Õ ile de÷il, toplum önünde de÷er bulaca÷Õ bir iúe sahip olmasÕ ile anÕlmalÕdÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 85 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2.4 Üniversite KontenjanlarÕ Son yÕllarda, üniversite aday kontenjanlarÕ daha yüksek bir ivme ile artÕrÕlmaktadÕr. 2000 yÕlÕnda 400 bin dolayÕnda Üniversite kontenjanÕ mevcut iken bu sayÕ 15 senede 2,5 kat artarak yaklaúÕk 1 milyona ulaúmÕútÕr. øú bulma kapasitesi bu denli sÕnÕrlÕ ve dar bir zemine oturtulmuúken, kontenjanlarÕn bu denli artmasÕ toplumda beklenti düzeylerinin de artmasÕna neden olmaktadÕr. Endüstri meslek liselerinden veya meslek yüksekokullarÕnÕn ilgili bölümlerinden mezun gençler kendi branúlarÕnda iú aramak yerine taban tabana zÕt mesleklere ve sektörlere yönlendirilebilmektedir. DolayÕsÕyla sÕrf üniversite mezunu yaftasÕ ile toplumda dÕúlanmÕúlÕk sendromundan kÕsa süreli kurtulan gençler bu yeni durumda da iúsiz yaftasÕ ile karúÕ karúÕya kalmaktadÕrlar. Kontenjan sayÕlarÕndan ziyade araútÕrma sayÕlarÕnda artÕú beklenen Üniversitelerin, gençlerin iúgücü piyasasÕ gerçekleriyle bir müddet daha geç tanÕúmalarÕna sebebiyet veren bir “bekleme salonu” olmaktan çÕkarÕlmasÕ gerekmektedir. Kaynaklar AKSES, Selen. “Avrupa 2020 Stratejisi” øktisadi KalkÕnma VakfÕ YayÕnlarÕ, 2014 østihdamda 3i Dergisi, SayÕ:3, Kurnaz, I. ”øúgücü PiyasasÕnda AúÕrÕ E÷itimlilik Olgusu”, 2013 Türkiye øúgücü PiyasasÕ Analizi,(TøPA) Türkiye øú Kurumu Genel Müdürlü÷ü, 2014 Türkiye’nin ønsan Kayna÷ÕnÕn Belirlenmesi, Siyaset, Ekonomi ve Toplum AraútÕrmalarÕ VakfÕ (SETA), 2012 Türkiye’nin Demografik Dönüúümü Ve Ekonomik YansÕmalarÕ 2, Neslihan Can ve Merve Özer, AtÕlÕm Üniversitesi, Siyasi ve Ekonomik AraútÕrmalar LaboratuvarÕ, 2013 Türkiye øú Kurumu Genel Müdürlü÷ü, 2015 ùubat AyÕ AçÕk øú østatistikleri, www.iskur.gov.tr 86 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 GENERATIONS, THE ELDERLY AND SOCIAL POLICY: THEORETICAL AND COMPARATIVE ISSUES, TURKISH REALITIES29 Alan Duben, østanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Abstract This paper raises a number of theoretical issues concerning the elderly and the relationship between generations, provides a comparative perspective largely within a European context, examines the issues in Turkish society, and concludes by discussing some policy implications of the local situation. The perspective taken is multidisciplinary, combining in particular the disciplines of anthropology, demography, economics and social policy studies. The major focus is on the complex relationship between the family, the state, and the market in providing elder care, on informal versus formal aspects of such care, and on the central role of women in the process. KUùAKLAR, YAùLILAR VE SOSYAL POLøTøKA: TEORøK VE KARùILAùTIRMALI KONULAR, TÜRøYE GERÇEöø Özet Bu çalÕúma, yaúlÕlÕk ve kuúaklararasÕ iliúkiler alanÕndaki bazÕ teorik konularÕ, Avrupa ba÷lamÕnda karúÕlaútÕrmalÕ bir perspeltif ile tartÕúmakta ve bunlarÕ Türkiye ba÷lamÕna oturtarak bunlarÕn politika etkilerini ortaya koymaya çalÕúmaktadÕr. ÇalÕúmada incelenen olaya antropoliji, nüfusbilim, iktisat ve sosyal politika alanlarÕ birleútirilerek çok-disiplinli bir perspektiften bakÕlmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn temel oda÷ÕnÕ yaúlÕ bakÕmÕnda aile, devlet ve piyasa mekanizmalarÕ arasÕndaki karmaúÕk iliúkilerin formal ve informal yönleri ile bu süreçte merkezi rolde bulunan kadÕnlarÕn süreçteki rolü oluúturmaktadÕr. 1. Introduction In this paper we raise a number of theoretical issues concerning the elderly30 and the relationship between generations, provide a comparative perspective largely within a European context, and briefly examine the issues as they are currently unfolding in Turkish society. The perspective is multidisciplinary, combining in particular the disciplines of anthropology, demography, economics and social policy studies. With anthropology we focus on the meaning of aging and the elderly, on kinship as a system, and on reciprocity as a social mechanism central to society. With demography we focus on the changing balance of generations as societies age, and on the demographic implications of the gender factor in aging. With economics the focus is on an economy of intergenerational transfers, both at the informal family and the macro-sociological or societal levels, linking generations in complex systems of exchange and redistribution. From social policy studies we gain insights into the ways in which all of these issues are transformed into politically salient decisions. The focus on generations is an especially useful tool for bringing these diverse disciplines together on a dynamic common ground. As the population of the world ages, the balance between generations is irrevocably changing. Proportionally larger numbers of the no-longer economically active elderly will need to be supported by a shrinking working age population. Women have increasingly come to outnumber men at advanced ages, presenting elderly women (and their families) with a novel and challenging old-age experience. Indeed, gender is central to understanding the relationship between generations and the glaring imbalance in intergenerational support, material and immaterial. While the family took responsibility for 29 This paper is a revised and abridged version of a longer piece titled “Generations of Istanbul families, the elderly, and the social economy of welfare” that appeared in New Perspectives on Turkey, no. 48 (2013), 5-54. I thank the editors of NPT for their permission to make use of the article in this way. See footnote 1 in the NPT article for further acknowledgements. 30 Defined as those sixty-five years of age or older. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 87 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 the care of the aged in most societies in the past, in the second half of the twentieth century the state began to assume a more significant role in the most economically advanced nations, providing public sector transfers in the form of pensions, health and old age care to varying degrees, with significant regional differences world-wide. Despite the major role of the public sector, adult children continue to provide significant but largely non-quantifiable personal care for the elderly even in economically advanced countries. The less economically developed nations continue to rely heavily upon families to shoulder the burden of elder care, though there too the role of the public sector has been increasing. Despite the augmented role of the public sector, in both the economically advanced and the less developed countries serious reconsideration is being given to the role of the family and kin versus the public or private sectors in care of the elderly. For the advanced nations the motivation is both the increasing burden shouldered by a proportionally smaller active population supporting a large senior population, the contingency of the recent economic downturn, and current political ideologies in many countries that favor restricting public sector contributions to welfare, as well a resuscitated medical-ethical paradigm that valorizes family-based care. For the less advanced nations, the issue continues to be the high costs of public sector care, as well as concerns expressed about the proper roles and the balance of the family and the state in this matter. In all cases, the various policy choices selected present significant implications for intergenerational relations, for gender equality, social class equality and equity, and quality of life. 2. Generations and the care of the elderly: Europe and Turkey European states suffer from increasingly untenable responsibilities for social welfare, particularly with regard to a growing elderly population at a time when a diminishing proportion of adults is in the actively employed age groups. This phenomenon is part and parcel of the so-called “second demographic transition,” a secular shift in aging that has in recent years been compounded by high unemployment and decreasing rates and instability of marriage. Many of the economically advanced countries faced with an aging population now seek to rely more upon the family and informal relationships for “welfare” services under the rubric of “subsidiarity.” By contrast, the Turkish state and the private sector have begun to assume a larger, though by European standards still quite small, share of responsibility for a number of important formal aspects of social welfare, such as old-age pensions, housing, and health care in particular, reversing decades of an implicit laissez faire policy that rested on the age-old family and informal provision of those services and a more narrow corporatist type of welfare provision. Though there has been some very important work done in Turkey on the welfare regime and social policy, the role of the family and generations in this nexus has not received the attention it deserves, and remains poorly understood in comparison with the state and the market.31 Today Turkey is experiencing an increasing formalization of procedures and a commoditization of transactions in many sectors of the social economy. The population of Turkey is aging, and the secular shift has begun, portending a not-too-distant future replete with many of the same concerns faced by Europe today (Koç et al., 2010: 245-48). No doubt Turkish intergenerational and gender relationships and the Turkish experience with the elderly have their own social, political, and cultural dynamics and these will very likely come into play as the society ages. As is true in all cases, the “generational contract” in Turkey can, as Kertzer (1989) suggests, be viewed through the interplay of structural and cultural aspects of aging, that is, via the dynamic of a changing structure of age cohorts as well as from the perspective of the values and meanings attributed to aging, the relationships between age cohorts and genders, and currently accepted notions of “good care.” In light of this, it remains to be seen what sort of policies present and future governments in Turkey will promote and the extent to which the society will continue to rely so heavily upon direct family assistance for old-age care.32 31 For a discussion of social policy in Turkey in the context of the state and the market see Bu÷ra and Keyder, 2006; Bu÷ra, 2007; Bu÷ra 2008; Bu÷ra and Candaú, 2011. 32 The conservative/neoliberal, Islamist AKP party program with regard to the elderly states in summary form states: “The young generation shall be encouraged to care for their parents under the same roof.” (my translation); see Akparti, 2012. 88 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Various efforts are currently being made to better understand and cope with levels of longevity and old-age dependence never before experienced in history. In the European context, major studies have been undertaken in recent years on the subject of family, welfare, and the elderly.33 The fact that the “care of the elderly today constitutes the largest segment in the market for personal services” in Europe is noted with concern (Chevalier, 2010: 317). It is significant that strong filial traditions of care heretofore largely viewed as private undertakings are now referred to in the literature as a “public good,” (Silverstein and Conroy, 2009) as they offset or complement state provision and expenditures for the elderly. Rather than being viewed as potentially “crowding out” or replacing public expenditures, informal family care at home has come to be viewed, perhaps too expediently, as a particularly humane part of a larger, “package of services,” as the state often contributes to various forms of home care, blurring the conventional distinction between public and private. As Turkey begins to confront an irreversible secular shift in aging, it will as a society be faced with a shifting balance of responsibilities to the elderly, met by various combinations of the family, the state, and the market. Turkey too will confront the unavoidable constraints which a diminishing proportion of active young people will face in attempting to fulfil their filial obligations both in the traditional ways via their roles in the family, or as is increasingly becoming the case, in the aggregate as actively working, and thus, tax-paying contributors to state welfare expenditures. One of the most striking points of differentiation of Turkey and Europe when one looks at the total family picture with regard to the elderly concerns marriage and the extremely low employment levels of women, even in cities in Turkey. Though marriage age has risen, especially in big cities like Istanbul, marriage is still virtually universal and divorce rates are quite low, though on the rise. Low rates of female labor participation have a direct impact on the traditional female role in home care. Indeed, declining fertility combined with a potentially larger share of women in the workforce could have a negative impact on extended kinship systems and the feasibility of home care for the elderly, as it does in parts of Europe, but given persistently negative attitudes and practices on the part of significant segments of the population and the current governing classes with regard to women’s participation in the labor force, that does not seem to be a “problem” — yet. Government policy is an important factor here as in other areas related to the care of the elderly even at home. The conservative Islamist government in power since 2002 has consistently emphasized the role of the family and women’s domestic caring role, a position in conformity with the dominant patriarchal culture, which, particularly in lower income urban families, discourages women’s work outside of the home. This policy has significant parallels with familistic Catholic and ideologically based neoliberal proclivities toward subsidiarity in service provision, which, despite more tolerant attitudes and practices with regard to women’s work outside of the home in most parts of the world, generally still means a primary — and subordinate — role for women as the “natural” caregivers. Parents in Turkey have played a major role in devolving material resources, often housing and durable goods as well as money, to their offspring in what can be viewed as an informal system of inter vivos wealth redistribution. Strong extended kinship relations and intergenerational dependence is the norm in the society. Interestingly, parents in Europe who benefitted from the increasing affluence of the post-war decades and have generous pensions as well as savings, have been well positioned to continue to support their adult children in a material sense. They are what has been referred to as a “lucky” generation (Judt, 2005). A recent study demonstrates that obligations to reciprocate on the part of adult children by caring for parents varies considerably from society to society, stronger in familistic south33 A large-scale interdisciplinary, intra-European study on kinship and social security (the acronym of which is KASS) resulted in a recent three volume publication entitled Family, Kinship and the State in Contemporary Europe; Volume 1: The Century of Welfare: Eight Countries, ed. Hannes Grandits (Frankfurt: Campus Verlag, 2010); Volume 2: The View from Below: Nineteen Localities, eds. Patrick Heady and Peter Schweitzer; Volume 3: Perspectives on Theory and Policy, eds. Patrick Heady and Martin Kohli. The study devotes significant attention to the elderly within the context of the state and the market, as does a four-country study titled Family and the Welfare State in Europe: Intergenerational Relations in Ageing Societies, by Agnes Blome, Wolfgang Keck, and Jens Alber (Cheltenham, UK: Edward Elgar, 2009). Tebli÷ Metinleri KitabÕ 89 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ern and south-eastern than north-western Europe (Reher, 1998; Daatland, 2011: 1168-70). While the European welfare state has shouldered a significant proportion of the burden of care of the elderly since the 1940s, the state never fully replaced the family and kin in this respect. The KASS study refers to a “symbiosis” of state and family in Europe (Grandits, 2010: 32) with the understanding that the balance varies considerably from country to country. Responsibility for the aged and infirm in Turkey has largely rested with the family, though not necessarily solely with those living in a single household under one roof.34 Turkey has been a society where care of the elderly in many senses by default largely has been an extended family rather than a state or public responsibility, and where the demographic balance between generations has made it possible for the young to support the old. As fertility continues to decline and the population ages in Turkey, the structure and balance of age cohorts irreversibly changes, and the role of the state in providing various forms of welfare expands significantly. As a result, a revision of the local intergenerational contract of long duration may be in the offing despite a popular discourse favoring family care.35 Turkey is not alone in what are now global phenomena of demographic, economic, and other important structural changes. It is clear from the perspective offered above that the family and kin in Turkey, as in Europe and elsewhere, are not merely the locus of private life and intimacy, but are, and doubtless will continue to be, key players in the larger social economy of welfare. 3. Theoretical issues, comparative dimensions The secular shift in aging that has had an impact on the advanced industrialized or post-industrial societies, and will in the coming decades also have a major impact on less developed, globalizing societies, has had, and will continue to have, a very significant impact on the lives of individuals and societies in three major ways relevant to our concerns. The impact will be felt on: 1) the nature of the life course and the provision of elderly care, 2) the balance between the sexes and on 3) intergenerational wealth transfers and care (Laslett, 1995:42; Mason and Tapinos, 2000; R. Lee, 2000). These changes will confront societies with a host of social, cultural and economic issues never before experienced in the past. The editors of a recent volume on the subject, state that “transfers from the working population to dependent populations [children and the elderly] …. dominate all other transfers in any economy.” (Mason and Tapinos, 2000:1). Lee notes that the demographic transition and changes in age structure havehad a major impact on these intergenerational transfers and have reversed the direction of total resource flows which had throughout history largely moved “down” from the parental generation to the offspring. Now the flow is “up,” from the generation of adult children to their aging parents with the public sector taking a major responsibility for welfare since World War II (R. Lee, 2000: 30ff.). In modern societies material transfers up now take place largely indirectly via the public sector in the form of pension income, health care, and/or the provision of elderly residential care funded by the young economically active population, while there are at the same time strong and direct familial transfers of wealth and time down from parents to adult children and to grandchildren and of personal care up from adult children to their parents (Albertini et al, 2007).36 Blome et al. de34 I make a distinction between households and families here. Household refers to a group of people sharing a common residence recognized as a separate unit by the census authorities. It may contain family and non-family members. Family refers to those linked by what they hold to be relations of common ancestry and marriage, and does not imply living together. We note that most households everywhere are composed solely of family members. 35 Another way to envision the relationship between generations is by examining dependency ratios. The overall elderly dependency ratio for Turkey in 2000 was 8.3 percent. The elderly dependency ratio in Turkey is expected to rise to 11.2 percent in 2020 and to 27.2 in 2050, while the child dependency ratio falls dramatically with declining fertility. See Canpolat, 2008: 155–56. 36 It is important to note here that such accounts of transfers and allocations do not, and usually cannot, easily take into account the extent or monetary value of the often substantial and time-consuming personal care provided by adult children for 90 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 scribe care in the four European countries they examined as a “package of services” provided by a variety of persons and institutions, informal and formal (Blome, 2009: 145). With the exception of a number of Far Eastern countries little actual wealth flows up directly from adult children to parents (Yean-Ju Lee, 2000). In his path-breaking work Esping-Andersen (1999: 35) emphasized the centrality of analyzing welfare as a regime which combines, in an interdependent way, the state, the market and the family or household in the provision of welfare. He notes with concern the “lack of systematic attention to households” (Ibid: 47) and the family, “the ultimate destination of welfare consumption and allocation” (Ibid.) in the analysis of this welfare trio. This has been remedied to some extent by the “rediscovery of the family” (Naldini, 2003) and subsequent research in the area, recently most comprehensively by the European KASS project. Let us examine this impact in theoretical and comparative perspective in somewhat more detail. 3.1 Changes in the life course and the provision of elder care Myles observes that “Demography is producing a qualitative as well as quantitative change among the elderly” (Myles , 2002). The most striking change in this respect is the growing proportion of time spent as an elderly person in the so-called “Third Age,” an increasingly extended period roughly falling between retirement and the more extreme frailty and consequent dependency of very old age, referred to in this context as the “Fourth Age” (Laslett, op. cit., 51). Such hitherto unknown longevity has been accompanied by an increasing dependency on a proportionally smaller active and supporting population usually defined as falling roughly between the ages of 15 to 64, and, as such, has in a very fundamental sense, “upset the relationship between age groups” (Ibid: 43). It is here that economically advanced nations have begun to feel the pinch. This now widespread dilemma is compounded, as Laslett (24) indicates, by an altered age-based experience of sickness and death, which in the past used to be distributed over the whole life course, but which has become increasingly concentrated in the later years, especially as infant and child mortality have significantly declined. This condition not only places a large burden of care-giving on society but presents individuals and societies with a relatively new balance of wellness and morbidity throughout the elongated life course. Combined with lower fertility, a long third age also makes possible a hitherto rare prolongation and intensity of relationship between grandparents and a smaller number of grandchildren (Igel and Sydlick, 2011; Blome et al., 2009: 61-61). In discussing kinship ties in European families M. Segalen has recently highlighted the expanded care-giving role of grandparents, subtitling one of the sections of her paper “Europe in the Age of Grandparents” (Segalen, 2010: 364). Increased longevity combined with never-before experienced affluence has also allowed the senior generation to play a role in equalizing the disparities between generations by providing financial as well as social support to their adult children and their grandchildren. The support they have received in welfare and retirement benefits from the state have enabled them to redistribute some of this public support to junior generations not as lucky during times of economic crisis and retrenchment of the welfare state experienced today, thus, in another way, blurring the analytic distinction between public and private, and formal and informal care and welfare. As the state reconsiders its role in alleviating the risk associated with aging we will confront increasing issues of generational equity (Kohli, 2010; Segalen, 2003). In addition, both western and East Asian societies have experienced increasingly late marriage ages. Similar nuptial and residential patterns characterize societies in the Mediterranean region. In Italy, for example, families discourage offspring from living outside the family and it is common to find late marriage and concomitant very late departure of men and women from their parental homes (Viazzo and Zaratelli, 2010). Many southern European societies have invested less in pensions and other forms their parents, and thus cannot adequately evaluate the extent to which such transactions are altruistic or reciprocal in motive or result. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 91 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 of social protection in comparison with northern European countries, and continue to rely on traditional family care. Rates of extra-familial or solitary living for the elderly have increased throughout Europe, though given preferences for proximate living (Blome et al, 2009.: 246) common in the Mediterranean region and south-eastern Europe in particular, solitary residence does not necessarily imply significantly diminished familial care and responsibility. Also, there are, in Kertzer’s terms, significant patterns of “reincorporation” as widowed (or divorced) mothers or mothers-in-law join their children’s households in their old age (Kertzer, 1989). These dramatic changes on a global scale with regard to the meaning and place of old-age and the elderly in society will also inevitably have an impact on the culture of elderly care in societies, redefining roles and responsibilities of individuals, families, the state and the market in relation to the elderly, as well as the values and meanings underlying the life course and aging. While the numbers of the elderly are increasing across all age categories, this is especially so after the age of 80. As survival to advanced ages increases so do levels of disability, ill health, and the need for support. The elderly will also be faced with the uncertain impact of a shift in the balance of public and family provision of elder care in some less developed societies in the direction of greater public provision, and, in many advanced industrial societies, an increased reliance on the family (Grandits, 2010). The increasing role of the state, where it is occurring, may be seen by some as a “moral hazard” in the sense that it could “crowd out” traditions of potentially beneficial and less costly family care. On the other hand, it has been argued that “the provision of state benefits can actually increase the level of informal assistance,” (Heady and Kohli, 2010) facilitating a redistribution of parental income to needier offspring. In a Turkish context state support of home care may encourage women to remain at home in a caregiving role rather than join the work force. A continued or increased reliance on family care may, thus, lead to increased inequities in care by generation, economic class and in particular, by gender. It remains to be seen how the emerging balance between family and state provision in many countries will have a significant impact on issues of generational and gender equality and equity. 3.2 Imbalance between the sexes The secular shift in aging has been accompanied by a widening gap between the life courses and, in some important respects, the meaning of the lives of males and females. This has direct implications for what Myles refers to as “the gendered character of the intergenerational contract” (Myles, 2002). These changes are to some extent based on increasing female as compared to male longevity, diverging from as far back as the late nineteenth century,37 and in the persistence of traditional roles, responsibilities, and expectations of women. What is particularly striking is the increasing proportion of females surviving at older ages as the population ages. This imbalance is expected to continue in the future (Wall, 1996:45; Myers, 1990:36-37). One of the results of the widening survival gap between the sexes is the increasing likelihood of old women living their late years as widows. This is compounded by virtually universal cultural traditions that work against remarriage for elderly females. This imbalance in survival and remarriage in late years has direct implications for residential patterns and for care-giving roles of women and men in the Third and particularly Fourth Ages. Elderly women have a greater propensity to either live the last years of their lives alone or as widowed dependents in the household of an offspring. Men in the Fourth Age are less likely to be alone and more likely to be married or living with family members. Even though old, men are much more likely to remain as head (if only nominally) of their households than are women (Wall, 1996: 45). Since they live longer than men on the average, women will benefit in sum more than men from state old-age benefits (Blome, 2009:18-19). 37 For England see Laslett, 1995:16. 92 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Women are not only more likely to live alone in their late years or be dependents of their children, but they are also more likely to be caregivers both during their middle and late years: during their middle years, responsible for their parents, and in their later years as grandmothers and caregivers for their grandchildren and their aging husbands, creating a situation of “multiple dependency.” In this light, it is revealing that Ataca and Sunar observe a preference for daughters among urban middle class Turkish mothers. These mothers viewed their daughters as more likely to provide them with care and support than their sons, not only when they aged, but throughout the course of their lives (Ataca and Sunar, 1999).38 Family care, both parental and filial, reinforces the exploitation of “well-intentioned but self-sacrificing daughters and daughters-in-law,” (Silverstein and Conroy, 2009; Ghezzi, 2010) and wives. It is ironic, Ghezzi (2010) notes, that the participation of young mothers in the workforce is now often possible only with the active participation of grandmothers as child-carers. The economic impact of grandmother care is enormous, even in the distinctly neolocal United States. In Europe, “On the whole, help with grandchild care is provided in over 50 percent of all grandparent-child dyads, ranging from 37 to 59 percent for various countries” (Igel and Sydlick, 2011: 216). In addition, it has become common for middle class women in Europe to make use of immigrant domestic workers both to care for their parents and for their children, thus allowing them to maintain a “modern” life style, including working outside the home. (Ghezzi, 2010; Chevalier, 2010). Interestingly, many of the immigrants are able to provide such services because their own mothers are looking after their children in the home country (Silverstein and Conroy, 2009: 170). Unsurprisingly, the use of domestic workers as caregivers, correlates closely with education (and income) levels (Chevalier, 2010: 322-323). Such globalization of child and elder care is also an increasingly common pattern in middle and upper class Turkey (Özbay, 2012; Akalin, 2007). It should be noted that it is universally the responsibility of women in the household to supervise the domestic help. The result, depending upon policy preferences, is an incentive or disincentive to encourage women’s participation in the labor force (Esping-Andersen, 1999). 39 3.3 Intergenerational transfers of wealth and care There is a very extensive literature, especially in economics, on demographic change and intergenerational transfers.40 Transfers of wealth and the provision of services may go “up” and/or “down” the generations, and may be provided by the family, the state, the market or combinations of these, as we indicated. Both historically and in the present, significantly more family transfers have flowed down (Lee, 2000). Such transfers may be in the form of money, bequests of real property and durable and other goods, in the form of labor or various services rendered or as “investments” in what Silverstein and Conroy (2009) refer to as “moral capital.” Transfers may take place during the life time of the provider or following his or her death. The transfers may range in motivation from a more purely altruistic giving to giving involving an expected return. Such “intentions” may be quite explicit, but most often are implicit in the relationship and governed by unspoken norms, whether that be at the level of the family or the state. Throughout history parents have devolved their material possessions and resources to some or all of their offspring, depending upon the nature of local inheritance systems, as well as providing social and cultural capital to their children, hence reproducing the economic and social system. In economically advanced societies an increasing portion of upward transfers takes place via the public sector in the 38 Similarly, a comparison Ka÷ÕçÕbaúÕ undertook of the results of her 1975 and 2003 Value of Children studies in Turkey reveals a decreasing preference for sons in urban areas, expect among lower socio-economic groups (Ka÷ÕçÕbaúÕ and Ataca, 2005). 39 There is a trade-off here. Gaining local female caregivers at home means losing potential members of the formal workforce in the public sphere whose tax contributions could support the public provision of welfare. Women’s employment outside the home would, however, mean an increased need for replacement care services for children, the infirm and the elderly, which would lead to a demand for (largely female) care workers at home or in the public sector. 40 I have relied heavily on the work of R. Lee, Mason and Tapinos, Silverstein, and Conroy in this respect. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 93 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 form of pensions and the provision of health care and elderly residential care, as well as via private savings. The role of the family should not, however, be minimized in this respect, even where the state plays a prominent role in elder care. While adult children in most economically advanced societies provide a small share of material resources for elderly parents today as compared with the contribution of the public sector or private savings, they continue to provide extensive amounts of personal care for them, with variations from society to society (R. Lee, 2000; R. Lee, 2007). There may or not be a balance between generations in this respect, and there may or may not be overt calculation of what is given and what is received, ranging from purely altruistic or selfless giving to self-interested transfer. Motivations are very often “mixed and not easily distinguished” (Silverstein and Conroy, 2009: 169). In family transactions, where the giving is reciprocal between the generations, the time between transactions and the nature of what is transferred may vary considerably, a greater lag in the return usually indicative of a closer relationship. There is most often an imbalance between the significant material resources which flow down from parents to adult children and what children provide “up” in the form of material resources and care for elderly parents, whether or not they are conscious of this as a form of reciprocity. From another perspective, such transfers up may be conceived of as a system of devolution of filial obligations, balanced in sequence down the generations, with the flow of responsibilities up from adult children to elderly parents.41 Lee notes a central – though from the perspective of formal economics, virtually unaccountable – aspect of the transaction: “this net downward direction of transfers from the elderly might look different if the value of the time spent by adult children in caring for their elderly parents […] were taken into consideration.” (R. Lee, 2000:53) With respect to family-based care, is there a link of reciprocity between significant devolution to offspring while parents are alive and the expectation of inheritance when they die, and the presumption of care when parents age? Over 100 years ago Marcel Mauss ([1925] 1967: 3, 10-11) argued that obligations of reciprocity that may not be based on direct calculation or appear to be motivated by selfinterest, are nevertheless prescriptive in the context of a system of social obligations and a culture of family morality. Maurice Bloch (1973: 76), connecting kinship morality and the economy, argued that “the crucial effect of morality is long term reciprocity and … the long term effect is achieved because it is not reciprocity which is the motive but morality.” In this light, Heady and Ou (2010) more recently note that “kinship altruism and reciprocity would not be alternatives… [H]elp motivated by kinship altruism would provide the stimulus for reciprocal help.” This argument is the focal point of Silverstein and Conroy’s (2009; Silverstein, 2006) thesis regarding the significance of “moral capital” in reinforcing the delayed commitment of children toward their elderly parents and the avoidance of what economists refer to as a “moral hazard.” In other words, what solidifies children’s future filial duties is the moral education they receive as children from their parents, a kind of uncalculated “investment” of parents in their own elder care. The “imbalance” created by the major material allocations of parents to adult children thus may be rectified by time spent in the very distant future caring for parents when they are senescent. In a study of Ankara migrant families KalaycÕo÷lu and Rittersberg-TÕlÕç (2000) refer to a “common fund” for the allocation of family resources, material, social, and moral, up and down the generations according to need. They refer to this family pool as the basis of “a major cultural and moral transfer between grandparents, parents, and children,” (KalaycÕo÷lu and Rittersberg-TÕlÕç (2000:536) noting that the absence of family ties as a result of incompatibilities or disputes and support is a significant risk factor in a society where state sponsored social security is inadequate to meet many needs and may lead to downward social mobility. Like the practice of granting amnesties to illegal residents in shantytowns, family provision of elderly support depending upon one’s perspective “crowds out” or, in a more positive sense, relieves the state of some of the costs of welfare, and strengthens and reproduces family ties. This family fund is accumulated through various combinations of wages, savings, other earned income, inherited wealth, remittances from family working in Europe and the apprecia41 This idea was put forward by David Reher at the Social Science History Association conference, Boston, November 2011. 94 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 tion in value of land acquired through squatting or various semi-legal means later legalized via government amnesty, itself a form of undeclared, though doubtless politically-motivated state-initiated redistribution. (Bu÷ra, 1998, Keyder, 1999). In her nation-wide “Value of Children” study of 1975 Ka÷ÕtçÕbaúÕ (1982) linked the value of children with regard to old age care in Turkey to deep-seated cultural values regarding filial devotion. She noted that, in 1975 expectations of significant levels of financial or material assistance from sons were especially high, though expectations of similar support from daughters did not lag far behind. By 2003, while the expectations for material support from both sons and daughters in old age had declined among urban families of higher socio-economic status, expectations of proximate residence, psychological support and care from daughters prevailed. A preference for girls had consequently surpassed that for boys (Ka÷ÕtçÕbaúÕ and Ataca, 2005). In this light, we note the increasing prominence of the mother-daughter link in family-based elder care in Turkey. Segalen (2003: 376) refers to “a rebirth of expanded families, not on a residential basis but on a relational basis” in Europe today in a discussion of the proximate residence of family and kin. In a recent study of family support in Milan the authors assert that “… kinship emerges from the sphere of intimacy and primary socialization as the potential to create material resources to the advantage of its members, especially the younger ones, independent of the market” (Ghezzi, 2010: 285). Further, Ghezzi (Ibid) observes that though the amount of support is immense it is often not calculated and is overlooked by both parties. Practices similar to this extend across all social classes in urban Turkey.42 A preferential system of proximate residence not only facilitates redistribution down the generations, but makes it physically more possible for offspring to care for their elderly parents on a regular basis while allowing both generations to maintain a degree of independence. Is reciprocity in the forefront of intentions here or is it “merely” a benefit of family morality? In the European context Heady and Ou, not surprisingly, note that “the propensity to help” kin declines with geographic distance, and that when help is indeed provided over a distance the expectation of a “tit for tat” was much greater (Heady and Ou, 2010: 166, 168). 4. The Elderly, Demographic and Economic Realities, and Social Policy in Turkey Where does Turkey stand in relation to the concerns just raised? In this section of the paper we present an overview of the issues as they appear in the Turkish context as a guide to further inquiry. The elderly are on the agenda in Turkey. Aging has begun to move into the realm of popular discourse as well as public and academic concern in the country. The Turkish version of National Geographic (‘Büyük YaúlÕlÕk AraútÕrmasÕ,’ 2012) recently featured aging as its cover story, and included an atlas of aging. The popular press has also begun to cover the issue. Central and local government policymakers are developing policies and programs to deal with aging and the care of the elderly. In a society where basic political and cultural rights have still not been satisfactorily resolved it is interesting to note a nascent discussion of issues of age-based rights and discrimination (ÇayÕr, 2012). A recently founded NGO, 65+ YaúlÕ HaklarÕ Derne÷i (65+ Elder Rights Association), is devoted to elder rights issues construed in the broadest sense. A number of recent book-length studies in sociology and gerontology have focused on the elderly in considerable detail (see, for example, Tufan, 2014; ùentürk and Ceylan, 2015). Current government policy with respect to the care of the elderly is quite explicit in support of familybased care, as are popular preferences which extend across social class lines and encompass both those with religious and those with secular life-style preferences. However, demographic and economic realities, in particular the social and economic consequences of declining fertility and future high elderly dependency ratios, may play against the realization of popular preferences. Very low rates of 42 See for example Duben, 1982; Ayata, 2002; Erder , 1996; Erder, 2002; White,1994. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 95 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 female employment mean a limited number of contributors to the welfare system. Current government policy reverberates with a deeply-rooted indigenous form of patriarchalism and discourages women from entering the non-domestic wage labor force. Bu÷ra and Yakut-Çakar (2010: 532), in a review of the gender issues in this respect, note parallels between the “exclusionary characteristics of labour markets as gendered institutions” and the regime of social assistance. Formal social security benefits are provided to non-wage earning women only as a passive recipients dependent on their wage-earning husbands (KÕlÕç, 490 ff.). Both policy and common attitudes in Turkey thus essentialize and promote women’s non-remunerated domestic care work, reinforcing and reproducing gender inequality. Women in Turkey are the primary caregivers both within family and in institutional contexts. It is important also to remember that given their increasing longevity and the probability of their living their last years without their spouses, they will also be the primary recipients of such care. When we refer to the elderly and their needs at an advanced stage of the life course we are in fact largely using a euphemism for elderly women and their needs. Current Turkish government policy prioritizes the family and women as “natural” caregivers. Indeed, a recent AKP policy statement “assign[s] priority to family centered policies” and seeks, accordingly, to provide “incentives ... for the care of the needy elderly, after reaching a certain age” (Akparti, 2012). As an antidote to what is believed to be increasingly nuclearization of the family due to urbanization, the AKP promotes the three-generational family household and “encourage{s] young generations to house their elderly parents with them (Ibid.).” While urban households as residential units (but not families, as networks of kinship ties) are overwhelmingly nuclear in Istanbul and most other major cities in Turkey and unlikely to change in that sense, family ties which run across residential lines are, as we have noted, very strong. Proximate living is a common urban alternative to shared residence. At a recent symposium on aging, the then minister of Family and Social Policy called for familycentered policies with regard to the elderly, and the deputy chair of AKP articulated party preferences which called for the elderly to remain in the family, supplemented with state and local government financial and other support for home care. But there was also reference to the need to provide institutional support for those bereft of family help or who choose institutional care. Indigenizing and naturalizing family care, other speakers made repeated reference to the “important place of family care in our culture”, to “solutions sited in the natural environment of the home,” to “family care as the most humane form of care.” Such policy themes and discourse favoring the family and by default women as care-givers are prominent in many parts of the world today. It should be noted, as we have indicated, that increasing reliance on family care has not meant the “retreat of the state” and the replacement of family care by publically provided care in any simplistic sense (Blome et al., 2009: 155). In Turkey since 2002 the state has, indeed, increased its expenditures for means-tested social assistance in general, though such assistance is still low by comparative standards and the state has played an increasing role in the formal provision of housing and health care as well as stipends for home care of needy seniors. Local governments are also playing an increasing role in support of elder care. Preference for home care for the elderly is virtually universal in Turkey, with some differention by economic class. A recent survey conducted by the Prime Ministry indicated that only four percent of the lower, five percent of the middle and eight percent of the upper classes expressed a wish to live in a non-domestic institution for elder care (YazÕcÕ, 2012:109-110). A recent Turkish Academy of Science report on aging emphasizes the importance of and clear preferences for elder care within a family context and of shared residence or proximate living (KalaycÕo÷lu et al., 2003: 25-28). Interviews conducted by this investigator with individuals across class and lifestyle lines indicate a very strong desire to remain with the family in old age. While current government discourse is strongly in favor of famly care of the elderly for both ethicalreligious and more practical ideological and cost-based reasons, there is a serious gap between what is said and what in the near future can be done in this regard. Despite the confluence of a neoliberal 96 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 climate and current government policy in support of, and overwhelming strong popular preferences for, domestic care for the elderly, there are a number of impending constraints mitigating against such practice in the future in Turkey (and elsewhere), especially for low income families. Turkey faces a serious elder “welfare challenge” as fertility continues to decline and a shrinking web of lateral kinship ties diminishes the pool of potential caregivers in coming decades. During the past decade indirect and informal modes of welfare have increasingly been giving way to more formal systems. The groundwork for a diminution of tried and tested social capital is being set in new low to lower-middleincome formal high-rise housing projects where family, kinship and community based social resources will in all likelihood not be as bound to primordial ties, migration and consequent residential location as they have hitherto been. Though adult children may still wish to care for their elderly parents in the future, the diminishing proportion of the young active population in Turkish society in the coming decades, increasing social differentiation and mobility, and the increasing dispersion and fragmentation of extended families, will make family care more difficult to realize, especially for the lower income segments of society. The wealthier segments of the population will be able to hire female caregivers as many are doing today (Özbay, 2012). The pool of such caregivers will to some extent be provided internationally, but as population aging impacts on the caregiving supplier nations on the northern and northeastern peripheries of Turkey in the future, it may be necessary to depend more heavily on local caregivers or caregiving institutions. More local caregivers entering the labor force will mean fewer available women of lower economic status available to care for their own or spouse’s parents on a full-time basis. On the other hand, the supply of paid caregivers may become limited, especially if, as likely, the state provides some financial support for home care and women “choose” not to work externally. This situation will be compounded by a further reduction in the young population as a result of declining fertility. This may be mitigated to some as yet unknown extent by the (seasonal or permanent) exurban migration of the elderly. An increasing role for the larger number of surviving grandmothers may allow some women to work outside the home, but as the grandmothers enter advanced old age, their daughters or daughters-in-law will have to face the responsibility of providing care for them. Modes of care may thus have to be adjusted to the various stages of the life course of the elderly, particularly women, as they shift from being care-givers to receivers. The home care system for the elderly is dependent either on women, usually daughters or daughters-in-law, mothers or mothers-in-law, not entering the extra-domestic wage-earning labor force, which limits the potential contribution of women to the formal economy and hence to the welfare pool, or on their earning or having the resources to pay for care at home. Increasingly prominent home-based commercial or parttime work for women may facilitate care of the elderly in the “bosom of the family.” Commercial or state-supported home care will be affordable to the extent that there is increasing private and public wealth generated in order to pay for such services. Women’s participation in the formal work force is an important component of the production of such wealth. There was roughly one dependent, young or old, for every two active social security contributors in Turkey in 2011. A tax base largely limited to male contributors will constitute a serious constraint on expanding government spending on welfare, especially as often high-cost health services are increasingly in demand by an expanding and predominantly female elderly population and become more universally available to all. Efforts are currently being made by local governments to establish local elder day care centers to meet the growing need for care, in many ways a half-way measure between state institutional and family-based care, and one that may, perhaps unintentionally, take some of the burden off women in the family and make it possible for more of them to work outside the home than would be the case with pure home care. It is more realistic to expect that families, NGOs, and the private sector in cooperation with the state in what Eder refers to as a new Turkish “welfare mix” play an increasing role in such welfare services for the elderly, as is true elsewhere, but such provision may open the door to political bargaining and clientalism, as well as to potential arbitrariness in provision (Eder, 2010). In light of the constraints discussed above, serious consideration needs to be given to an equitable and cost-effective balance of Tebli÷ Metinleri KitabÕ 97 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 care for the elderly. It is very likely that a time-worn generational contract supported by state input will have a negative impact on women’s employment status. Though family home care of the elderly will place an inequitable burden on women and may be a factor in limiting their wage-earning opportunities, in Turkey home care of the elderly is, as we have seen, not only the preferance of the conservative religious segments of society, or of the lower classes. Depending upon family and public resources, on both economic and social capital, such care may either tie women to the home or make it feasible for them to participate in the formal workforce. There are many important ethical, cultural, personal, as well as economic justifications for continuing to care for the elderly within the fold of the family now and in the future, and at the same time for developing a mixed and balanced regime of welfare for the elderly provided over the life course in various and changing proportions by the state, the market and the family. The challenge is to do so in terms of a generational and gender balance that is cost-effective, locally meaningful, and equitable for all. References AkalÕn, Ayúe. (2007). “Hired as a Caregiver, Demanded as a Housewife: Becoming a Domestic Worker in Turkey.” European Journal of Women’s Studies 14/3:209-225. Akparti (2012). Available at www.akparti.org.tr/site/akparti/parti-programi. Albertini et al., (2007). “Intergenerational Transfers of Time and Money in European Families: Common Patterns – Different Regimes?” Journal of European Social Policy, 17/4: 319-334. Ataca, Bilge and Diane Sunar, (1999) “Continuity and Change in Turkish Urban Family Life,” Psychology and Developing Societies 11/1: 87. Ayata, Sencer. (2002).“The New Middle Class and the Joys of Suburbia.” In Fragments of Culture: The Everyday of Modern Turkey, ed. Deniz Kandiyoti and Ayúe Saktanber. London: I. B. Taurus. Bloch, Maurice. (1973). “The Long and Short Term: The Economic and Political Significance of the Morality of Kinship.” In The Character of Kinship, edited by Jack Goody. London: Cambridge University Press. Blome, Agnes et al., (2009). Family and the Welfare State in Europe: Intergenerational Relations in Ageing Societies. Cheltenham, UK: Edward Elgar. Bu÷ra, Ayúe. (1998) “The Immoral Economy of Housing in Turkey.” International Journal of Urban and Regional Research, 22: 303-317. ___________ (2007 ) “Poverty and Citizenship: An Overview of the Social Policy Environment in Republican Turkey.” International Journal of Middle East Studies, 36: 33-52. ___________, (2008). Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika. Istanbul: øletiúim YayÕnlarÕ. Bu÷ra, Ayúe and Aysen Candas (2011). “Change and Continuity under an Eclectic Social Security Regime: The Case of Turkey.” Middle Eastern Studies, 47/3:515-528. Bu÷ra, Ayúe and Ça÷lar Keyder, (2006). “The Turkish Welfare Regime in Transformation,” Journal of European Social Policy, 16/3: 211-228. Bu÷ra, Ayúe and Burcu Yakut-Cakar, (2010). “Structural Change, the Social Policy Environment and Female Employment in Turkey.” Development and Change, 41, no. 3: 517-538. 98 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 “Büyük YaúlÕlÕk AraútÕrmasÕ:Türkiye’de Ömür 20 YÕlda 10 YÕl UzadÕ” (May 2012). National Geograhic Türkiye, 133. Canpolat, ùebnem. (2008). Population Ageing in Turkey: Current and Prospective Co-residence Pattern of Elderly Population. PhD dissertation, Hacettepe University Institute of Population Studies. ÇayÕr, Kenan. (2012). “YaúçÕlÕk:Yaúa DayalÕ AyrÕmcÕlÕk.” In AyrÕmcÕlÕk: Çok Boyutlu YaklaúÕmlar, ed. Kenan ÇayÕr and Müge Ayan Ceyhan. Istanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi YayÕnlarÕ. Chevalier, Sophie. (2010). “Gender, Kinship and the Market for Social Care.” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag. Daatland, Svein Olaf and Katharina Herlofson. (2003). “’Lost Solidarity’ or ‘Changed Solidarity’: A Comparative European View of Normative Family Solidarity” Ageing and Society, 23: 537-560. Daatland, Svein Olav et al. (2011) .“Balancing Generations: On the Strength and Character of Family Norms in the West and East of Europe” Ageing and Society, 31: 1159-1179. Duben, Alan. (1982). “The Significance of Family and Kinship in Urban Turkey” In Sex Roles, Family and Community in Turkey ed. Çi÷dem Ka÷ÕtçÕbaúÕ. Indiana University Turkish Studies. ___________, (2009). “20. YüzyÕlda østanbul: Haneler, Aileler ve Demografik Gerçekler” In Eski østanbullular, Yeni østanbullular. Ed. Murat Güvenç. Istanbul: OsmanlÕ BankasÕ Arúiv ve AraútÕrma Merkezi. Duben, Alan and Cem Behar. (1991). Istanbul Households: Marriage, Family and Fertility 18801940. Cambridge: Cambridge University Press. Eder, Mine (2010). “Retreating State? Political Economy of Welfare Regime Change in Turkey” Middle East Law and Governance, 2:152-184. Erder, Sema. (1996). østanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye. Istanbul: øletiúim YayÕnlarÕ. ___________, (2002) “Urban Migration and the Reconstruction of Kinship Networks: The Case of Istanbul.” In Autonomy and Dependence in the Family, ed. Rita Liljeström and Elizabeth Özdalga. Istanbul: SwedÕsh Research InstÕtute. Esping-Andersen, Gösta. (1999). Social Foundations of Postindustrial Economies. Oxford: Oxford University Press,. Gall, John (2010). “Is There an Extended Family of Mediterranean Welfare States?” Journal of European Social Policy, 20/4: 283-300. Ghezzi, Simone. (2010). “The Familistic Arrangements of Urban Households: The Case of Milan” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 2, The View from Below, Nineteen Localities. Frankfurt: Campus Verlag. Grandits, Hannes, ed., (2010). Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 1: The Century of Welfare, Eight Countries. Frankfurt: Campus Verlag. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 99 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Heady, Patrick and Martin Kohli. eds. Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 2, The View from Below, Nineteen Localities. Frankfurt: Campus Verlag, 2010. Heady, Patrick and Peter Schweitzer, eds., (2010) Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 3, Perspectives on Theory and Policy. Frankfurt: Campus Verlag. Heady, Patrick nd Zhonghui Ou, , (2010). “Reciprocity and Altruism in Practical Assistance” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe: vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag. Igel, Corine and Marc Sydlick, (2011). “Grandchild Care and Welfare State Arrangements in Europe.” Journal of European Social Policy, 21/3: 210-224. Judt, Tony. (2005) .Postwar: A History of Europe since 1945. London: Penguin. Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Çi÷dem and Bilge Ataca (2005), “Value of Children and Family Change: A Three Decade Portrait from Turkey” Applied Psychology 54/3:317-337. KalaycÕ, Ahmet Rasim, ed. (2011). Türkiye’de YaúlÕlÕk Dönemine øliúkin Beklentileri.Ankara: Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ. KalaycÕo÷lu, Sibel et al. (2003). YaúlÕlar ve YaúlÕ YakÕnlarÕ AçÕsÕndan Yaúam Biçimi Tercihleri. Ankara: Türkiye Bilim Akademisi RaporlarÕ. KalaycÕo÷lu, Sibel and Helga Rittersberger-TÕlÕç . (2000). “Intergenerational Solidarity Networks of Instrumental and Cultural Transfers within Migrant Families in Turkey” Ageing and Society, 20: 523542. Kertzer, David I. and Marzio Barbagli, eds. (2003). Family Life in the Twentieth Century. New Haven: Yale University Press. Kertzer, David I. (1989 ). “Age Structuring in Comparative and Historical Perspective” in Age Structuring in Comparative Perspective, ed. David I. Kertzer and K. Warner Schaie. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Keyder, Ça÷lar. (1999) ”The Housing Market from Informal to Global,” in Istanbul: Between the Global and the Local, ed. C. Keyder. Boulder, Co.: Rowman and Littlefield. KÕlÕç, Azer. (2008). “The Gender Dimension of Social Policy Reform in Turkey: Towards Equal Citizenship” Social Policy and Administration, 42/5: 487-503. Kohli, Martin et al., (2010). “Linkages Among Adult Family Generations: Evidence from Comparative Survey Research.” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag. Kohli, Martin and Patrick Heady. (2010). “Conclusion: Implications for Policy.” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe: vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag. Koç, øsmet et al. (2010).“Türkiye’de YaúlÕlarÕn Yaúam Kalitesi ve Aile YapÕsÕnÕn YaúlÕlarÕn Yaúam Kalitesine Etkisi,” In Türkiye’de Do÷urgalÕk, Üreme Sa÷lÕ÷Õ ve YaúlÕlÕk. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü. 100 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Laslett, Peter. (1995). “Necessary Knowledge: Age and Aging in the Societies of the Past,” in Aging in the Past: Demography, Society, and Old Age, ed. D. I. Kertzer and P. Laslett (Berkeley: University of California Press). Lee, Ronald D. (2000). “Intergenerational Transfers and the Economic Life Cycle: A Cross-Cultural Perspective.” In Sharing the Wealth: Demographic Change and Economic Transfers between Generations. ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford University Press). ________________ (2007). “Demographic Change, Welfare, and Intergenerational Transfers: A Global Overview,” in Ages, Generations and the Social Contract: The Demographic Changes Facing the Welfare State, ed. J. Véron, S. Pennec and J. Légaré. Springer. Lee, Yean-Ju. (2000). “Support between Rural Parents and Migrant Children in a Rapidly Industrializing Society: South Korea” In Sharing the Wealth: Demographic Change and Economic Transfers between Generations. ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford University Press). Mason, Andrew and Georges Tapinos. (2000). “Introduction” in Sharing the Wealth: Demographic Change and Economic Transfers between Generations, ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford University Press. Martin, C. (1997). “Social Welfare and the Family in Sothern Europe,” In Southern European Welfare States: Between Crisis and Reform, ed. Martin Rhodes. London: Frank Cass. Mauss, Marcel. ([1925] 1967). The Gift. New York: Norton. Myers, George C. (1990). “Demography of Aging.” In Handbook of Aging and the Social Sciences, 3rd Edition, edited by. R.H. Binstock and L.K. George. New York: Academic Press. Myles, John. (2002). “A New Social Contract for the Elderly?” In Why We Need a New Welfare State, ed. by G. Esping-Andersen. Oxford: Oxford University Press. Naldini, Manuela. (2003). The Family in the Mediterranean Welfare States. London: Frank Cass. Reher, David. (1998). “Family Ties in Western Europe: Persistent Contrasts, Population and Development Review, 24/2. Özbay, Ferhunde, (1998). “Nüfus Hareketleri ve Göç Sorunu: østanbul Örne÷i” Türkiye Mühendislik Haberleri, 395. ______________, (2012). “Türkiye’de Ev Eme÷inin Dönüúümü: Ondokuzuncu YüzyÕldaki Ev Kölelerinden Günümüzdeki Kaçak Göçmen øúçilere.” In Geçmiúten Günümüze Türkiye’de KadÕn Eme÷i, ed. A. Makal and A. Töksöz. Ankara: Ankara University Press,, Sahlins, Marshall. (1982). “On the Sociology of Primitive Exchange” In Marshall Sahlins, Stone Age Economics. London: Tavistock Publications. Segalen, Martine. (2003). “Kinship Ties in European Families” In Family Life in the Twentieth Century. New Haven: Yale University Press. _____________, (2010). “The Modern Reality of Kinship: Sources and Significance of New Kinship Forms in Contemporary Europe.” In Perspectives on Theory and Policy, vol. 3, ed. Patrick Heady and Martin Kohli, Frankfurt: Campus Verlag. Silverstein, Merrill. (2006). “Intergenerational Family Transfers in Social Context in Handbook of Aging and the Social Sciences, 6th ed., ed. R. H. Binstock and L.K. George. Burlington MA: Elsevier. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 101 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Silverstein, Merril and Stephen J. Conroy. (2009). “Intergenerational Transmission of Moral Capital across the Family Life Course. In Cultural Transmission: Psychological, Developmental, Social, and Methodological Aspects, ed. Ute Schönpflug. Cambridge: Cambridge University Press,. ùentürk, Murat ans Harun Ceylan. (2014). østanbul’da Yaúlanmak: østanbul’da YaúlÕlarÕn Mevcut Durumu AraútÕrmasÕ. østanbul: AçÕlÕm Kitap. TUøK: 2000 Genel Nüfus SayÕmÕ. Available at http://www.tuik.gov.tr. Tufan, øsmail. (2015). Türkiye’de YaúlÕlÕ÷Õn YapÕsal De÷iúimi. østanbul: Koç Üniversitesi YayÕnlarÕ. Viazzo, Pier Paolo and Francesco Zaratelli. (2010). “Welfare as a Moral Obligation: Changing Patterns of Family Support in Italy and the Mediterranean. In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 1: The Century of Welfare, Eight Countries, ed. Hannes Grandits, Frankfurt: Campus Verlag. Wall, Richard . (1996). “Intergenerational Relationships Past and Present.” In The New Generational Contract: Intergenerational Relations, Old Age and Welfare, ed. Alan Walker. London: UCL Press. White, Jenny. (1994). Money Makes us Relatives: Women’s Labor in Urban Turkey. Austin: University of Texas Press. YazÕcÕ, Berna. (2012). “The Return to the Family: Welfare, State, and Politics of the Family in Turkey” Anthropological Quarterly, 85, no. 1: 103-140. 102 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 CHANGES IN THE DIRECTION OF INTERGENERATIONAL SUPPORT FLOWS IN TURKEY: EVIDENCE FROM TURKEY FAMILY STRUCTURE SURVEY, 2006 AND 2011 IúÕl Bayraktar, Graduate School of Letters, Kyoto University øsmet Koç, Hacettepe University, Institute of Population Studies Abstract In aging societies, parent-child and child-parent relations are complicated and both parents and children need intergenerational support. However, the question of who is supporting whom remains an unanswered. This paper investigates the direction of intergenerational support flows in Turkey, a country at the onset of aging. The data comes from Turkey Family Structure Survey conducted in 2006 and 2011. The reason behind using two different data sets is to examine changes in the direction of intergenerational support flows in Turkey. Both of the data sets include detailed information on upward support type (young to old) and downward support type (old to young). Rather than single dimension of the support, this study will examine social, emotional, practical and financial dimensions of the flows. This study will analyze the direction of intergenerational support flows on the basis of two concepts of ‘functional solidarity' and ‘associational solidarity' borrowed from Bengston and Roberts in 1991. The preliminary results of the study show that there exist reciprocal flows of intergenerational support rather than unilateral flows in Turkey. YAùLANAN TÜRKøYE’DE KUùAKLARARASI DESTEK MEKANøZMALARININ DEöøùøMø: 2006-2011 AøLE YAPISI ARAùTIRMASI ÖRNEöø Özet Yaúlanmakta olan ülkelerde, ebeveyn-çocuk ve çocuk-ebeveyn iliúkileri karÕúÕktÕr ve hem çocuklar hem de ebeveynler kuúaklararasÕ deste÷e ihtiyaç duyarlar. Ancak, deste÷in kimden kime yönelik oldu÷u sorusu cevaplanmamaktadÕr. Bu çalÕúma, yaúlanan Türkiye’de kuúaklararasÕ destek mekanizmalarÕnÕn yönünü incelemektedir. Veri kayna÷Õ 2006 ve 2011 yÕllarÕ Türkiye Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’na dayanmaktadÕr. ÇalÕúmada iki farklÕ veri seti kullanÕlmasÕnÕn sebebi Türkiye’de kuúaklararasÕ destek mekanizmalarÕnÕn yönündeki de÷iúiklikleri saptamak amacÕndan kaynaklanmaktadÕr. Her iki veri seti, yukarÕya do÷ru (gençten yaúlÕya) ve aúa÷Õya do÷ru (yaúlÕdan gence) destek çeúitlerine göre detaylÕ bilgiler içermektedir. Deste÷in tek boyutu yerine, bu çalÕúma destek mekanizmalarÕnÕn sosyal, duygusal, pratik ve finansal boyutlarÕnÕ da incelemektedir. Bu çalÕúma kuúaklararasÕ destek mekanizmalarÕnÕn yönünü Bergston ve Roberts’in 1991’de kullandÕ÷Õ iki kavram olan ‘iúlevsel dayanÕúma’ ve ‘iliúkisel dayanÕúma’ kavramlarÕna dayanarak analiz etmektedir. ÇalÕúmanÕn sonuçlarÕ Türkiye’de kuúaklararasÕ deste÷in tek yönlü de÷il karúÕlÕklÕ oldu÷unu göstermektedir. 1. Introduction In Turkey, the results of the demographic research carried out in last 40 years have shown that family structure is on the way of transformation from extended to nuclear families. Although family roles are changing and families are losing the feature of being a buffer institution in elderly care and protection in Turkey, both parents and children still prefer to live in the same neighbourhood with their families to provide support to each other. Based on the changes in family roles in Turkey, parent-child and child-parent relations are complicated as both parents and children need intergenerational support. However, the question of who is supportTebli÷ Metinleri KitabÕ 103 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ing whom remains an unanswered question. This paper investigates the direction of intergenerational support flows in Turkey that defined as a country at the onset of aging. This study analyses the direction of intergenerational support flows on the basis of two concepts; ‘functional solidarity’ and ‘associational solidarity’ borrowed from Bengston and Roberts based on their study published in 1991. In the first part of the paper, demographic changes in Turkey will be covered in order to shed light upon how the dynamics of intergenerational support may change in a country at the onset of aging based on the changes in demographic and familial structure. In the second part of the paper, data and methods used for this paper will be analysed and in the last part of the paper, the results will be discussed in the light of the demographic changes in Turkey and how the direction of intergenerational support changed in five years period will be understood based on the data comes from two different Turkey Family Structure Surveys conducted in 2006 and in 2011. 2. Changes in Demographic and Family Structure in Turkey Demographic researches carried out last 40 years in Turkey indicate that since 1970s total fertility rate in Turkey has been declining continuously. While total fertility rate was 5 births per woman in 1970, it declined to 2.16 births in 2008. As a result of decline in fertility, young population consisting of people below 15, is decreasing. While this group was consisting of the 41% of whole population in 1935, it declined to 26% in 2008. In parallel to fertility decline in Turkey, the elderly population has a tendency to increase. While the proportion of elderly population (65+) was only 3-4% in 1975, currently, population aged 65 and over constitutes 7.5 in Turkey (approximately 6 millions) and it is expected to rise to 9% in 2023, 21% in 2050 and 28% in 2075 according to the population projections conducted by Turkish Statistical Institute (TURKSTAT, 2013). When the proportion of elderly population was compared to other age groups, it was seen that elderly population had higher growth rate. In 2013, while the growth rate of total population in Turkey was 13.7‰, growth rate of elderly population was almost triple with 36.2‰. Any other indicator, old age dependency ratio is number of elderly persons per 100 people at working age groups. While the number of elderly persons that were needed to be taken care of per 100 working people was 11 in 2013, this number is expected to be 19 in 2030. Both demographic data and elderly indicators show that Turkey is losing its young population structure and is turning to an old population structure. Demographic researches carried out in Turkey also indicate that average household size has declined from 7 to 4 people in last 40 years. Decline in household size as a consequence of both fertility decline and change in the family structure in Turkey show that family structure in Turkey has been changing from extended families to nuclear families. According to results of Turkey Demographic nd Health Survey 2008 (TDHS 2008) the rate of nuclear families in Turkey has reached to 70 percent (Koç et.al 2010). Among these families, classical nuclear family consisted of spouses and children has the highest proportion (56%) while the proportion of nuclear families consisted of spouses is %14 and the proportion of extended families is %16 (Koç et. al 2010). Families have been changing since several decades due to several reasons in Turkey. Structural changes such as urbanization, changing mix of agricultural and industrial employment and changes in individual characteristics such as increased levels of education particularly for women underlie the modernization process while economic development accompanies this process and these are accepted as affective in changing value systems in Turkey (Aykan and Woolf, 2000). Thornton and Kavas (2013) consider ideology of developmental idealism in the scope of family change. They added modernization programs of Turkey and their adoption to value and belief systems of developmental idealism as other causal factors on family change in Turkey. 104 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Family has been a central element of modernization projects in Turkey since the late Ottoman Period. Legal family norms were also implemented during the early Republican period such as Civil Code which banned polygyny, increased the minimum age for marriage, enacted gender equality in inheritance and granted equal child custody rights for both parents (Thornton and Kavas 2013). Increase in women’s autonomy was also one of the main concerns of the Republic of Turkey. Based on the increase in women’s autonomy since early Republican period, it can be assumed that when the women’s position increases in the society, it affects their relations with their elderly parents. With the increase in women’s visibility in public domain, elderly care may lose its primary role even if traditional familial roles enforce caring for the elderly. It is of importance that policy changes prepare the background for macro family changes but changes in the norms regarding the women’s roles as a primary care giver also affect the parent- adult child relations. Aytaç (1995) questioned whether modernization process of Turkey also changed the familial relations. He claims that modernization has a different face in Turkey and even if nuclear families are increasing, strong familial relations still continues in Turkey. To what extent co-residence patterns are influenced from the modernization process is controversial. Intergenerational co-residence is a vehicle for the exchange of social, emotional, practical and financial support (de Yong Gierveld et.al, 2012) and there are studies pointing out the co-residence patterns in Turkey. The common point of these studies is that they claim that not only elderlies but also adult children prefer intergenerational co-residence or at least they prefer to live in the same neighbourhood which shows that traditional ties with children and families still continues in Turkey (Aytaç, 1995; Aykan and Wolf, 2000). Aykan and Wolf (2000) in their study, indicate that different factors affect the coresidence patterns of elderlies and children. They claim that when adult children have children and constitute their own nuclear family, it affects their co-residence possibility with their parents in a negative way. They also indicate that when education level of adult children increases, co-residence possibility of adult children and families also decreases. They also found that geographical residence – whether living in an urban setting or a rural setting – also has an impact on co-residence patterns as living in rural areas increases co-residence with elderly parents. 3. Types of Intergenerational Solidarity and Intergenerational Relations in Turkey This study uses the concepts developed by Berngston and Roberts (1991). They explain six elements of intergenerational solidarity with nominal definitions and examples of empirical indicators. These are associational solidarity, effectual solidarity, consensual solidarity, functional solidarity, normative solidarity and structural solidarity. As this paper uses the two concepts among six which are consistent with the target of the paper and the available data, they will be explained here. The first concept that the paper utilizes from is the associational solidarity. According to Berngston and Roberts (1991), it is defined as “frequency and patterns of interaction in various types of activities in which family members engage” and empirical indicators of associational solidarity are listed as “frequency of intergenerational interaction” such as face-to-face, telephone or mail interaction. Types of common activities shared such as recreation and special occasions are also among empirical indicators of associational solidarity. The second concept that this paper utilizes is the functional solidarity; which is defined as “degree of helping and exchanging of resources.” Empirical indicators of the concept mentioned by Berngston and Roberts (1991) again are “frequency of intergenerational exchanges of financial, emotional, physical or other kinds of assistance” and “ratings of reciprocity in the intergenerational exchange of resources.” These concepts do not point out to the direction of intergenerational solidarity, but shed light upon the discussions related to direction of intergenerational solidarity. The concept of intergenerational support flow is based on the Caldwell’s (1976) wealth flow concept which mainly points out that intergeneraTebli÷ Metinleri KitabÕ 105 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 tional relation determine the way of resources. In this concept, wealth is used to refer income, money, goods, service and assurance. Even if familial relations can also be conceptualized under wealth flow theory, as KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000) use, we prefer to use “support flow” while pointing out the intergenerational support between families and children. The work of KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000) shows that the expectation for support is not only related with the expectations of elderlies but also necessities of children. They claim that there are support flows both from children to parents and from parents to children of which have some similarities. KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000) have explained the intergenerational support between children and parents as “the model of collecting resources in a common pool”. It indicates that each person within the family either a child or an elderly and a parent is putting her/his resource to the common pool and the resource is being used within the family which may sometimes turns a three-generation support mechanism (elderly- adult children and grandchildren) in Turkey. Even if most of the studies in the literature in Turkey point out the preference for intergenerational support especially from the young generation’s point of view, some other studies claim that it is getting more difficult to provide upward support, in other words, support for elderlies. For instance, while Tufan (2007) claims that elderly care creates a “burden” on the neck of all family members, KalÕnkara (2005) also claimed that elderly care creates “emotional burden” especially for the married children and lead them not to spend time with their nuclear family. In order to come to a conclusion for elderly and adult children’s preferences, there is a need to examine the related data on their preferences. 4. Data and Methods In order to reach the main objective of the study, this paper uses the data from “Turkey Family Structure Survey” conducted in 2006 and 2011 (TAYA- 2006 and TAYA-2011) by Ministry of Family and Social Policies in Turkey. In the selection of TAYA-2006 and TAYA 2011 sample, a weighted, multistage, stratified cluster approach was used. In the interviewed 12,056 households, 23,379 individuals over age 17 were identified and interviewed individually with the Individual Questionnaire. Some of the questions were directed to elderlies above 60 with the individual questionnaire. Both of the data sets include detailed information on upward support type (young to old) and downward support type (old to young). This paper is based on these data sets derived from the questions focusing on intergenerational relations. The direction of intergenerational support was obtained from several questions. “Who is responsible for the care of children within the household” and “who is responsible for elderly care within the household” were selected to analyse the direction of intergenerational support flows as the answers of these questions can be categorized under the functional solidarity concept that is used for this study. Among Bengston and Robert’s conceptualizations, it should be said that the analysis on “functional solidarity” is limited with the “help across generations” and “exchanging resources” was not involved to the analysis due to the limitations of the data. In order to analyse the level of associational solidarity between generations, co-residence pattern and the question of “how often do your children visit you?” is also analysed. “Frequency of intergenerational interaction” as a definition of associational solidarity is measured through face-to-face visits in non-resident families. Under the light of these questions, intergenerational support flows are determined and changes between 2006 and 2011 are analysed both observing co-resident and non-resident family patterns. While the first two questions give insights on type of intergenerational support among especially co-resident families; the analysis on co-residence pattern of the elderly provides valuable information on the type of intergenerational support for elderly living with resident and non-resident family. Also, third question focus on only elderly living without family members. Following section will provide the findings of this paper. 106 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 5. Findings Table 1 and Table 2 presents the results regarding with the analysis of “functional solidarity” in Turkish households. Table 1 provides the percentage distribution of persons who responsible for the care of children within the household as one of the indicators of downward support. We see that while about 4 percent of care of children within the household is done by elderlies in the family in 2006, it increased to about 8.5 percent in 2011. The major change between 2006 and 2011 is the contribution of grandmothers in the care of children. While the percentage of care of children done by grandfathers remains the same in 2011 with only 0.1, the percentage of care of children done my grandmothers increased from 3.7 to 8.2 in five years time which also provides an explanation how gender is one of the determinant factors in care of children. Table 1. Percentage distribution of persons who responsible for the care of children within the household, 2006 and 2011 TAYA-2006 Responsible person TAYA-2011 91.8 Mother 86.6 0.5 Father 0.6 0.2 Sister/Brother 0.8 0.1 Grandfather 0.1 3.7 Grandmother 8.2 2.1 Caretaker/Day-care centre 3.1 1.7 Other 0.6 100.0 Total 100.0 Table 2 provides the percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the household and provides clues on the other direction of functional solidarity (upward support). We see that even if daughter’s responsibility for the elderly care within the household has increased from 12.2 to 15.0 percent in five years time and son’s responsibility has a tendency to decline, sons still have more responsibility for elderly care within the household in comparison to daughters. However, the higher percentage of daughter-in laws in elderly care within the household is the highest among the others, with 36.0 percent in 2006 and 33.5 percent in 2011. The fact that higher percentage of daughter-in laws in elderly care compared with the percentage of sons in both 2006 and 2011 reveals how gender roles are determinant in elderly care within the household as the daughter-in laws have the responsibility of parents-in laws on behalf of their husbands. The share of grandchildren, other women relatives and caretakers in elderly care has an increasing tendency during 2006 and 2011. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 107 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 2. Percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the household, 2006 and 2011 TAYA-2006 Responsible person TAYA-2011 Spouse 25.1 20.8 Daughter 12.2 15.0 Son 22.5 20.1 Brother/Sister 1.2 1.0 Daughter-in-law 36.0 33.5 0.5 0.4 Son-in-Law 2.5 0.7 Grandchildren 3.3 1.2 Other women relatives 1.2 0.2 Other men relatives 1.1 0.3 Care-taker 0.8 0.2 Neighbour Total 100.0 100.0 Table 2A and 2B show percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the household by type of settlements in 2006 and 2011. Both tables indicate that daughter’s roles in rural areas have increased in five years time in contrast to son’s and daughter’s in law’s roles. Even if roles of daughters also have increased in urban areas, there is still huge difference between urban and rural in terms of responsibility of care of elderly by daughters. Besides, responsibility of sons and daughter-in-laws has decreased in both rural and urban areas in five years time. The decreasing tendency appears to be related with the substantial increase (3-fold increase) in the share of the “other” persons such as grandchildren, other women relatives and caretakers in the care of the elderly in Turkey. Table 2A. Percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the household by type of settlements, 2006 Urban Responsible person Rural Spouse 25.0 25.2 Daughter 5.5 17.5 Son 23.4 21.7 Brother/Sister 1.8 0.7 Daughter-in-law 41.9 31.4 Son-in-Law 0.6 0.3 Grandchild 0.5 0.9 Other women relatives 0.9 1.4 Other men relatives 0.2 0.2 Care-taker 0.1 0.4 Neighbour 0.1 0.2 Total 100.0 100.0 108 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 2B. Percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the household by type of settlements, 2011 Urban Responsible person Rural 21.6 20.2 Spouse 7.1 20.8 Daughter 21.8 18.8 Son 1.6 0.6 Brother/Sister 40.7 28.3 Daughter-in-law 0.8 0.4 Son-in-Law 1.9 3.0 Grandchild 2.7 3.8 Other women relatives 1.0 1.4 Other men relatives 0.2 1.8 Care-taker 0.5 0.9 Neighbour 100.0 100.0 Total Table 3 shows the percentage distribution of elderly by family type. It shows that elderlies still live in nuclear families especially consisted of only wives and husbands. However, we see that while the percentage distribution of elderlies living in nuclear families has a declining trend, the percentage distribution of elderlies in extended, especially in the patriarchal families, and dissolved families has an increasing trend in five years period. Table 3. Percentage distribution of elderly by family type, 2006 and 2011 Family types Nuclear Wife+Husband Wife+Husband+Unmarried Children Extended Transient Patriarchal Dissolved One Person One Parent Other Total TAYA-2006 54.7 39.4 15.3 19.3 17.2 2.1 26.0 20.8 4.0 1.2 100.0 TAYA-2011 52.1 43.5 8.6 19.6 12.1 7.5 28.4 20.0 3.0 5.4 100.0 Percentage distribution of elderly by co-residence patterns indicates that percentage distribution of elderlies (both women and men) living with their children has decreased between the years 2006 and 2011. In parallel to this finding, elderlies living without children have increased between the same periods. It indicates that female elderlies have a higher tendency to live with their children as opposed to male elderlies. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 109 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 3A. Percentage distribution of elderly by co-residence pattern, 2006 and 2011 Living with Living without children children Sex of the elderly Total TAYA-2006 Male 32.9 67.1 100.0 Female 40.3 59.7 100.0 Total 36.9 63.1 100.0 TAYA-2011 Male 30.5 69.5 100.0 Female 35.6 64.4 100.0 Total 33.3 66.7 100.0 Table 3B and Table 3C provide information on percentage distribution of reasons for living and not living with children. Table 3B shows that the percentage of the reason “we want to support each other” has increased from 17.2 to 19.9 in five years time which is somehow a proof for willingness to involve into the intergenerational support process. While it was the third important reason in 2006, it became a second important reason in 2011, and this again shows that importance given to the intergenerational support has increased over time in Turkey. Among reasons for not living with children being self-sufficient enough in nuclear families without children seems as being most important reason, the percentage of which also increased from 24 to 37 in five years time. Besides, even if the proportion of elderlies who do not want to live with their children has decreased between 2006 and 2011, they constitute the second largest group in 2011. Table 3B. Percentage distribution of reasons for living with children, 2006 and 2011 TAYA-2006 TAYA-2011 Reason Male Female Total Male Female Total My children do not want me to be alone Due to our traditions I am happy to live with my children I need their care I have no other possibilities I do not want to stay in the nursing home We want to support each other Other Total 110 Tebli÷ Metinleri KitabÕ 11.7 19.6 19.2 9.2 10.8 0.8 21.3 7.5 100.0 23.7 12.2 21.1 15.1 8.6 0.0 14.2 5.0 100.0 18.7 15.3 20.3 12.7 9.5 0.3 17.2 6.1 100.0 5.5 13.1 27.7 10.0 9.0 0.3 20.1 14.2 100.0 9.0 7.6 10.7 11.7 28.1 27.9 14.6 12.8 7.0 7.8 0.2 0.3 19.7 19.9 10.7 12.1 100.0 100.0 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 3C. Percentage distribution of reasons for not living with children, 2006 and 2011 TAYA-2006 TAYA-2011 Reason Male Female Total Male Female Total My children do not want to live with me 3.7 2.6 3.1 3.8 4.1 4.0 Their house is small and no place for me in their house 9.2 11.4 10.3 5.1 6.0 5.6 No one for my care in their household 2.7 2.2 2.4 0.8 2.2 1.5 Their financial possibility is not enough to take of me 7.8 7.2 7.5 3.5 3.9 3.7 I do not want to change my social environment 29.5 30.5 30.0 16.1 17.5 16.9 My daughter in low and grandsons/granddaughter do not want me 2.3 3.6 2.9 2.1 3.6 2.9 I do not want to live with them 14.1 20.8 17.5 13.6 19.8 16.9 We are self-sufficient with my wife/husband 29.3 18.8 24.0 43.0 32.0 37.1 Other 1.4 3.0 2.2 12.1 10.9 11.5 Total 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 In order to analyse the associational solidarity between generations, Table 4A and 4B shows percentage of distribution of visits done by children of the elderly in non-resident families. We see that the frequency of visits done by sons and daughters have increased in five years time. However, frequency of visits done by sons has increased more than visits of daughters in five years time. While monthly based visits have decreased, frequency of visits in a year have increased both for daughters and sons in five years time. Increase in face-to face visits especially done in once a week or more frequent confirms that associational solidarity between children and parents as a type of intergenerational support also has an increasing trend in Turkey. Table 4A. Percentage of distribution of visits done by children of the elderly, 200643 Frequency Once a week or more frequent Once a month Several times in a year If needed No visit more than a year Never Only in the weekend Only in holidays Total Daughter 46.9 14.7 17.9 0.7 2.5 1.1 10.6 5.6 100 Son 43.8 16.3 18.9 0.3 2.7 1.0 11.0 6.2 100 43 Table 4A and Table 4B can not be totally comparable as the categories provided for the question “how frequent your children (daughter and son) visit you?” have some differences as shown above. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 111 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Table 4B. Percentage of distribution of visits done by children of the elderly, 2011 Frequency Once a week or more frequent Once a month Several times in a year If needed No visit more than a year Never Several times in a month Total Daughter Son 49.8 5.9 22.0 1.2 1.2 1.5 18.5 100 51.2 6.1 24.1 1.8 1.6 1.4 13.8 100 6. Discussion and Conclusion This paper targets to find an answer to the question of “how do the direction of intergenerational support flows have changed in Turkey” as well as “across generations who is supporting whom?” The reason why the answers of these questions is important based on the fact that population is getting older and older in Turkey and even if the elderly population have been increasing since years, families’ role are also changing. Therefore, “to what extent do the change in the families affect the direction of intergenerational support” is a question that should be answered in order to understand the effect of aging and family change in Turkey. The analyses in the paper were based on the concepts of Bengston and Roberts (1991) namely, functional solidarity and associational solidarity. While the concept of functional solidarity is used to understand the “help across generations” living together (in co-resident families), the concept of associational solidarity is used to understand the “frequency of intergenerational interaction” The data from TAYA (Turkey Family and Structure Survey) 2006 and 2011 provides information on functional and associational solidarity, therefore questions regarding the elderly and child care in coresident households, co-residence patterns, and visits in non co-resident families were analyzed. The results of the study reveal that in terms of type of the intergenerational supports, both of the supports, namely ‘functional solidarity’ and ‘associational solidarity’ are observed in the families of Turkey both in 2006 and 2011. When the findings are examined in detail, we see that downward support (from elderlies to children) in terms of providing care to younger generation within the household has increased in five years time. We also examine that the role of grandmothers within the family is much more important than the role of grandfathers in terms of providing care to younger generation which is one of the indicators of care work is gendered. In terms of upward care support we see that the role of sons is higher than the daughters. However, the highest care work is done by daughters-in laws which is also other indicator of how elderly care is gendered. Even if the primary care role is given to the sons according to the patriarchal norms, gendered care ideology leads the increasing role of daughters-in laws as they are doing care work on behalf of their husbands. These findings indicate that functional solidarity in terms of providing care across generations is somehow gendered but reciprocal. Co-residence patterns indicate that the percentage of elderlies living with their adult children has a declining trend. In parallel to this finding, as a reason of not living with their children, the percentage of elderlies who do not want to live with their children constitute the second largest group despite the decline in five years time. Considering the other reasons, it may be concluded that elderlies also prefer not to change their own lives for the sake of living with their children; however living with their children is something that makes them happy. 112 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 When the data related to the associational solidarity is examined, we see that adult children have tendency to visit their parents in different times and especially yearly based visits has increased in period examined here. All findings indicate that regarding with direction of the support, there exist reciprocal flows of intergenerational support rather than unilateral flows in Turkey and the small changes between 2006 and 2011, also indicate that reciprocal nature of intergenerational support did not change during this process. It may be concluded that in an aging society Turkey, with the increase of an elderly population, the need for intergenerational support will increase in the following years. In that sense, there may be an increase in the searching of upward support (from children to parents) rather than downward support (from parents to children). Decline in co-residence and increase in the adult children’s preferences on living in the same neighbourhood with their parents indicates that although the role of family decreases in elderly care, intergenerational support is still strong between family members in Turkey. This study also shows that elderlies have a function in Turkish households and it is difficult to change the roles of families. However, considering the population structure of Turkey which becomes aging, it should be considered that intergenerational support mechanisms are not enough and the need for state, market and other mechanisms would increase in the following years. This study argues that even though elderly care gets an institutional structure, family will play an important role in care provision and thats’ why it emphasizes the importance of other mechanisms to address the needs of aging Turkey. References Aykan H. and Wolf D. (2000). Traditionality, Modernity and Household Composition, Research on Aging, Vol. 22(4), pp.359-421. Isik A. Aytac (1998). Intergenerational Living Arrangements in Turkey, Journal of Cross- Cultural Gerontology, Vol. 13, pp. 241-264. Bengtson, V.L. and Roberts, R.E.L. (1991). Intergenerational solidarity in aging families: An example of formal theory construction, Journal of Marriage and Family, Vol.53(4), pp. 856-870. Caldwell J. C. (1976). Toward a Restatement of Demographic Transition Theory, Population and Development Review, Vol.2(3/4), pp. 321-366 Dykstra, P.A. (1993). The differential availability of relationships and the provision and effectiveness of support to older adults, Journal of Social and Personal Relationships, Vol.10 (3), pp. 355-370. de Jong J., Gierveld Pearl A., Dykstra N.S (2012). Living arrangements, intergenerational support types and older adult loneliness in Eastern and Western Europe, Demographic Research, Vol. 27 (7), pp. 167-200. Hacettepe University Institute of Population Studies (2009). Turkey Demographic and Health Survey, 2008, Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies, Ministry of Health General Directorate of Mother and Child Health and Family Planning, T.R Prime Ministry Undersecretary of State Planning Organization and TÜBøTAK. Hagestad, G.O. (2000). Adults’ intergenerational relationships. In: Generations and Gender Programme: Exploring future research and data collection options. New York/Geneva: United Nations. pp. 125-143. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 113 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 KalaycÕo÷lu, S ve Rittersberger TÕlÕç, H. (2001). The impact of social, cultural and economic linkages between young and old generation on the family welfare, Journal of Research on Problems of Aging Population, Vol.1(2), pp. 65-75. (in Turkish) KalÕnkara, V. (Ed.) (2005). Ageing: Interdisciplinary Appraoch, Problems and Solutions. Denizli: Odak Publications. (in Turkish) Kavas S., Thornton A. (2013) Adjustment and Hybridity in Turkish Family Change: Perspectives from Developmental Idealism, Journal of Family History, Vol.38(2), pp. 223-241 Koç¸ ø., Eryurt, M.A., AdalÕ, T., Ça÷atay, P. (2010). Demographic Transition in Turkey: Fertility, Family Planning, Mother-Child Health and Changes in Under Five Mortality. Ankara. ISBN 978-975491-285-2. (In Turkish) 114 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 MODERNLEùMENøN ùEKøLLENDøRDøöø YENø YAùILIK PROFøLø VE TÜRKøYE’DEKø YAùLILIK OLGUSU Ünal ùENTÜRK, ønönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Özet Modernleúme, bilimsel bilgi ve teknoloji yanÕnda toplumsal yaúantÕ ve iliúkilerde birçok de÷iúim ve dönüúümleri yapÕlandÕrmaktadÕr. Sanayileúme ve kentleúmeyle birlikte iúleyen modernleúme süreci sa÷lÕk, e÷itim, ulaúÕm, iletiúim, bilimsel bilgi ve teknoloji alanlarÕnda çok önemli geliúme ve fÕrsatlarÕ ortaya çÕkarmaktadÕr. Bu de÷iúimlere ba÷lÕ olarak hemen her ülkede, insan ömrü uzayÕp nüfus içinde yaúlÕlÕk oranÕ sürekli artmaktadÕr. Artan yaúlÕ nüfus oranÕyla birlikte “yeni yaúlÕlÕk” olarak tanÕmlanan geçmiú benzerlerinden çok farklÕ bir “yaúlÕlÕk profili” oluúmaktadÕr. Gezmeyi, e÷lenmeyi, para harcamayÕ, spor yapmayÕ, kendine bakÕp özen göstermeyi önceleyen e÷itimli ve genç bir yaúlÕlÕk hemen her toplumda dikkat çekmektedir. Bu durumu açÕklamak için yeni bir “yaúlÕlÕk kültürü”, “yaúlÕlÕ÷Õn sosyalleúmesi” ve “gençleúen yaúlÕlÕk gibi yeni kavramlar kullanÕlmaktadÕr. Ancak, bahsi geçen süreçler toplamÕ, her ülkede aynÕ hÕzda ve oranda etkili olmadÕ÷Õ ve toplumsal yapÕ özelliklerinin birbirinden farklÕ olmasÕna ba÷lÕ olarak “eski” ile “yeni” yaúlÕlÕk olgusu Türkiye gibi ülkelerde senkronize olarak yaúayabilmektedir. Bu çalÕúmada modernleúmeyle yaúlÕlÕk olgusu arasÕndaki iliúkinin açÕklanmasÕ, ortaya çÕkan “yeni yaúlÕlÕk profili”nin sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla çözümlenmesi ve Türkiye’deki yaúlÕlÕ÷Õn de÷erlendirilmesi amaçlanmaktadÕr.Bu amacÕ gerçekleútirmek için dünyada ve Türkiye’deki yaúlÕlÕk verileri yaúlÕlÕkla ilgili literatürün taranmasÕyla elde edilen teorik bilgilerle iúlenip sosyolojik perspektifte de÷erlendirilecektir. THE NEW OLD AGE PROFILE, WHICH IS SHAPED BY MODERNIZATION AND THE OLD AGE FACT IN TURKEY Abstract In addition to modernization, scientific knowledge and technology many social changes and transformations are configured in social life and relationships. The modernization process, which operates together with industrialization and urbanization, reveals very important developments and opportunities in the field of health, education, Transport, communications, scientific knowledge and technology. Depending on these changes, the life span of humans and the rate of old age in the population increases in almost every country. With increasing of elderly population ratio a very different "old age profile" is formed, which is called "new old age" and is different from the similar ones in the past. An educated young old age is remarkable in almost every society, which prioritizes to travel, entertain, spend money, do sports and take care of themselves. To explain this situation, new concepts are used such as "old age culture", "socialization of old age" and the "rejuvenating old age". However, the total of the aforementioned processes, are not effective in the same and same speed in every country, since the social structure characteristics are different from each other, the "old" and "new" old age fact can exist synchronized in countries such as Turkey. The aim of this study is to explain the relationship between modernization and the old age fact, to analyze the out coming "new old age profile” with a sociological perspective and to evaluate the old age in Turkey. To perform this purpose, the literature related to old age and the old age data in the world and Turkey will be analyzed, processed with the acquired theoretical knowledge and considered in sociological perspective. 1. Giriú Dünyada ve Türkiye’de gözlemlenen demografik dönüúüm sürecinde en dikkat çekeni yaúlÕ oranÕnÕn toplam nüfus içinde hissedilir bir úekilde artÕyor olmasÕdÕr. Do÷urganlÕk oranÕnÕn azalmasÕ ve yaúama koúullarÕnÕn iyileútirilmesine ba÷lÕ olarak ölümlülük ihtimalinin düúmesinin sonucunda beliren bu Tebli÷ Metinleri KitabÕ 115 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 olgu, hemen her konudaki uzmanÕn ilgisini çekmektedir. Zira, konu sosyal hizmetlerden sa÷lÕk alanÕna; siyasetten ekonomi kurumuna kadar bir çok alanÕ yakÕndan ilgilendirmektedir. Baúta bilimsel bilgi ve teknolojik ilerleme olmak üzere ekonomik, sosyal ve siyasal alandaki de÷iúim ve dönüúümleri ortaya çÕkaran modernleúme, birey ve toplum hayatÕnda daha önce eúine az rastlanÕr yenilikleri zorlamaktadÕr. Bugün dünya nüfusun çok önemli miktarÕnÕn kentlerde yaúamasÕnda, kadÕnÕn e÷itim imkânlarÕndan faydalanÕp çalÕúma hayatÕnda daha çok katÕlmasÕnda, çekirdek ailenin yaygÕnlaúmasÕnda, kurumsallaúmanÕn artmasÕnda, sosyal hareketlili÷in hÕzlanmasÕnda ve konforlu yaúam koúullarÕnÕn belirmesinde kuúkusuz modernleúmenin etkisi büyüktür. Toplumsal yapÕyÕ dönüútüren süreç, demografik olarak do÷um oranÕnÕ düúürürken, yaúlÕ oranÕnÕn artmasÕnÕ sa÷lamaktadÕr. YaúlÕ oranÕn hemen her ülke nüfus içinde artma e÷ilimine girmesi yanÕnda, daha önceki dönemlerde yaúayan yaúlÕlardan çok farklÕ bir yaúlÕ profili úekillenmektedir. Kendi istek ve ihtiyaçlarÕnÕ önceleyen, kendine daha çok zaman ayÕrÕp gezen, spor yapan ve hayattan zevk alan, zinde ve dinamik, kentli, e÷itimli ve yüksek gelirli bir yaúlÕ profili yükselmektedir. Ancak, toplumsal yapÕ özelliklerinin her ülkede farklÕ olmasÕ, toplumsal davranÕúlarÕ belirleyen de÷iúkenlerin farklÕlÕ÷Õ gibi faktörler, bahsi geçen “yeni yaúlÕlÕk” profilinin görülme oranÕnÕ etkilemektedir. Türkiye, hÕzlÕ modernleúme ve kentleúme süreçlerini yaúan bir toplum olarak, eski ve yeni koúullarÕ bir arada bulundurmaktadÕr. Genel nüfus içerisinde % 10’lara yaklaúan yaúlÕ nüfusa sahip Türkiye’de bir yanda geleneksel de÷erlere ba÷lÕ yaúayan bir yaúlÕ ile birlikte kentte do÷up büyüyen, üniversite mezunu, orta ve üstü gelirli, modern yaúam koúullarÕnÕ benimseyen bir “yeni yaúlÕ” profili úekillenmektedir. 2. Evrensel Bir Olgu: YaúlÕlÕk CanlÕ bir varlÕk olan insanÕn yaúamÕnÕn ileri dönemindeki biyolojik, psikolojik ve sosyal durumunu nitelendirmek için kullanÕlan “yaúlÕlÕk” kavramÕ birbirine benzer bazÕ kavramlarla ifade edilir. “Yaúlanma”, “yaúlÕlÕk” ve “ihtiyarlÕk” gerontoloji ve geriatri alanlarÕnda oldukça sÕk kullanÕlan ve birbirinin yerine kullanÕlan kavramlardÕr. Bu kavramlar irdelendi÷inde birbirleri arasÕndaki farkÕn net olmadÕ÷Õ ve ço÷u zaman yanlÕúlÕkla birbirine kullanÕldÕ÷Õ görülmektedir. CansÕz varlÕklarÕn zaman içinde aldÕklarÕ mesafeyi belirlemek için “eskime” veya “yÕpranma” kavramlarÕ kullanÕlÕrken canlÕ varlÕklar için “yaúlanma” kavramÕ tercih edilir. Çünkü, canlÕ organizmalarÕn zaman içerisindeki yaúlanma süreci her ne kadar yÕpranma ve bozulmayÕ içeren bir süreç olsa da onarÕm ve yeniden yapÕm mekanizmalarÕ devrededir. Bu gerçe÷in sonucu olarak “yaúlanma”, dünyaya gelen her canlÕnÕn yaúamÕ boyunca aldÕ÷Õ mesafe olup ölümle sonlanmaktadÕr. “yaúlÕlÕk” ise sözlük anlamÕ olarak yaúlÕ olma, ilerlemiú yaúÕn etkilerini gösterme hali olarak tanÕmlanÕr. CanlÕlar için biyolojik iúlevler yönünden eriúkin konuma ulaútÕktan sonra, yani üreme döneminin bitiminden ölümüne kadar geçen zaman dilimindeki de÷iúim ve dönüúüm sürecidir. Bu de÷iúmelerin ise en önemlisi do÷urganlÕ÷Õn azalmasÕ ve mortalitenin artmasÕdÕr. YaúÕn artmasÕ anlamÕna gelen “yaúlanma” ile yaúamÕn spesifik bir bölümünü tanÕmlamak için kullanÕlan “yaúlÕlÕk” kavramÕ arasÕnda da küçük bir farklÕlÕk vardÕr. Örne÷in dört yaúÕnÕ bitirip beú yaúÕna gelen bir çocuk bir miktar “yaúlanmÕú “olmakla beraber “yaúlÕlÕk” evresine girmemiútir. ønsan dÕúÕndaki çalÕlarda “yaúlÕlÕk” büyük ölçüde biyolojik ve fizyolojik de÷iúimlerle iliúkiliyken; insanÕn yaúlÕlÕ÷Õnda bu sürece ek olarak toplumsal ve kültürel anlamlar da yüklenir. “Daha çok yaúlÕlÕk kavramÕyla eú de÷er anlamda kullanÕlan “ihtiyarlÕk”, ileri yaúÕn getirdi÷i psikolojik, toplumsal ve kültürel iliúki ve sürece (Be÷er ve Yavuzer, 2012: 3) karúÕlÕk gelir. Yaúlanma, zaman aktörüne ba÷lÕ olarak bireyin de÷iúen çevreye uyum sa÷lam gücü ile organizmanÕn iç ve dÕú faktörler arasÕnda denge sa÷lama güç ve kapasitesinin azalmasÕ ve buna ba÷lÕ olarak biyolojik, psikolojik ve fizyolojik bir gerileme dönemiyle ölüm arasÕndaki süreci ifade eder (Çekal, 2006: 44). Önüne geçilmesi imkânsÕz olan biyolojik, kronolojik ve sosyal yönleri ve sorunlarÕ bulunan bir olgu olan yaúlanma, geçmiúten günümüze hemen her dönem ve toplumda demografik olarak gözlemlenmiútir. 116 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Harris (2000), geçmiúten günümüze yaúlÕlarÕn toplumsal koúullarÕnÕn yaúadÕ÷Õ dönüúüme bakÕldÕ÷Õnda hem sürekliliklerin hem de önemli kesitlerin oldu÷unu belirtir. Tarihsel süreklili÷e bakÕldÕ÷Õnda (1) Öncelikle yaúlÕlÕ÷Õn eriúilmek istenen bir statü olmasÕna ra÷men, kimsenin yaúlÕ olmak istememesi geçmiúten günümüze de÷iúmeyen geçerli bir durumdur. (2) Antik ça÷lardan günümüze yaklaúÕk olarak 60 yaú üstünün yaúlÕ olarak kabul edilmektedir. (3). YaúlÕlarÕn bakÕm iúleri/ihtiyacÕ farklÕ dönemlerde de÷iúiklikler göstermiú olsa da genellikle yaúlÕnÕn içinde oldu÷u cemaat ve ailesi tarafÕndan giderilmektedir. Tarihteki kesitlere odaklandÕ÷Õnda ise (1) Kapitalizmin yaygÕnlaúmasÕndan itibaren en önemli de÷iúim, yaúlÕlarÕn gene nüfusa oranÕ geçmiúte hiç olmadÕ÷Õ kadar artmaktadÕr. (2) yaúlÕlarÕn sa÷lÕk durumlarÕnÕn ve yaúam koúullarÕnÕn özellikle geliúmiú ülkeler göz önüne tutuldu÷unda tarihte olmadÕ÷Õ kadar iyi duruma ulaúmÕú durumdadÕr. (3) YaúlÕlar için kamusal sa÷lÕk ve sosyal harcamalarÕn tarihteki en üst düzeye ulaúmÕútÕr. 3. YaúlÕlÕ÷a Yönelik FarklÕ YaklaúÕmlar Do÷umdan ölüme kadar olan uzun bir sürece karúÕlÕk gelen yaúlÕlÕk ve yaúlanma ile ilgili bir takÕm bakÕú açÕlarÕ bulunmaktadÕr. Bunlar, yaúlÕlÕ÷Õn farklÕ yönlerini dikkate alarak, yaúlÕlÕkla ilgili de÷erlendirmelerde bulunmaktadÕrlar. 3.1. Biyolojik Perspektiften Yaúlanma Görgün Baran, biyolojik yaúlanmanÕn ana rahminde döllenmeyle baúlayÕp ve organizmanÕn ölüme kadar süren fizyolojik de÷iúimleri olarak tanÕmlar. OrganizmanÕn patoloji ve hastalÕk olmaksÕzÕn do÷al süreçlerin sonucu olarak etkili iúlevselli÷inde meydana gelen düúüúü ifade eden biyolojik yaúlanma, kiúi için kaçÕnÕlmasÕ zor bir süreçtir. Belirli yaúa gelen kiúi, saçÕnÕn a÷armasÕ, yüzünün kÕrÕúmasÕ, bel kemi÷i omurlarÕnÕn sÕkÕúmasÕ gibi görüntü anlamÕnda bir gerilemeyle yüzleúti÷i gibi, eski enerji ve hareketlili÷ini yakalamayaca÷ÕnÕ deneyimler (2011:138). ønsan yaúlandÕkça kan damarlarÕ, tendonlar, cilt ve ba÷ dokularÕ esnekli÷ini kaybeder. Damarlar ve eklemelerde sertleúmeler baúlar. Bunu kan dolaúÕmÕnda ve sindirim sisteminde yavaúlamalar izler. Kemiklerin kÕrÕlganlaúmasÕ ve incelmesi, yaralarÕn a÷Õr iyileúmesi ya da kapanmasÕ, dolaúÕm sistemlerinin zayÕflamasÕ, vücutta üretilen kanÕn azalmasÕna ba÷lÕ olarak zihinsel keskinli÷in azalmasÕ, felç ve kalp krizi risklerinin artmasÕ, hormonal etkinlikler ve reflekslerin yavaúlamasÕ (Zastrow, 2013: 641) gibi fiziksel ve biyolojik de÷iúimlerin sÕk yaúandÕ÷Õ bir dönem bu perspektifin oda÷ÕndadÕr. YaúÕn ilerlemesiyle birçok organ ve sistemde iúlevsel rezerv azalmasÕ ve yaúlÕlÕ÷a özel olmamakla birlikte yaúlanma için tipik olan ve “geriatrik sendromlar” olarak adlandÕrÕlan kronik hastalÕk sÕklÕ÷Õndaki artÕúla iliúkili oldu÷una dair genel bir kabul mevcuttur. SÕk karúÕlaúÕlan geriatrik sendromlara demans, depresyon, osteoporoza ba÷lÕ kendili÷inden oluúan kemik kÕrÕklarÕ, vertigo, ihmal ve istismar örnek verilebilir (Be÷er ve Yavuzer, 2022: 2). 3.2.Psikolojik Persperktiften Yaúlanma Psikolojik yaklaúÕm yaúlanmayÕ kiúilik, akÕlsal iúlev, benlik ve kimlik kavramlarÕnÕ merkeze alarak tanÕmlar. Bu yaklaúma göre, yaúÕn ilerlemesine ba÷lÕ olarak birey algÕlama, ö÷renme, problem çözme gibi bellek kapasitesi ile kiúilik kazanma özellikleri arasÕnda uyum sa÷lama konusunda de÷iúimler yaúar (Baran, 1996: 40) Zihni durgunluklar, úaúkÕnlÕklar, yaúanÕlanlarÕ kavramada yetersizlikler olarak kendini gösteren psikolojik yaúlanma sÕklaúan a÷rÕlar, belli belirsiz halsizliklerle eú zamanlÕ olarak görülür. BunlarÕ toplumdan uzaklaúma ve hatta kopma, içe kapanma izler (Çekal, 2006: 44). Ortaya çÕkan bu durumlara alÕúamama, kabulleneme ve razÕ olmayÕp intiharÕ düúünmeler bile bu dönemin psikolojik tepkileri olarak belirmektedir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 117 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 YaúadÕklarÕnÕ algÕlama ve kavramada zorlanma, kendi kabu÷una çekilip hayata mesafe koyma gibi psikolojik yaúlanmanÕn di÷er ucunda ise kiúi “hissetti÷i yaútadÕr” durumu bulunur. Belli bir yaúÕ geçirmiú olmasÕna ra÷men, ruhen kendini dinç ve zinde hisseden kimse, yaúlandÕ÷ÕnÕ kabul etmeyebilir. Biyolojik açÕdan zinde olan, herhangi bir sa÷lÕk problemi olmayan, kaliteli bir yaúlÕlÕk yaúantÕsÕna sahip olmasÕna ba÷lÕ olarak kendisi ve hayat açÕsÕndan pozitif düúünceleri öne çÕkan bir yaúlÕ, kendini psikolojik olarak oldu÷undan veya çevresindeki akranlarÕndan daha genç görebilir/hissedebilir. 3.3.Ekonomik Perspektiften Yaúlanma YaúlÕlÕk dönemi baúta ekonomistler olmak üzere birçok uzman tarafÕndan ço÷unlukla barÕnma, gÕda ve tÕbbi bakÕm için yeterli para ayrÕlamamasÕ nedeniyle düúük gelirli bireyler için sorunlu bir döne için görülmektedir. Nitekim yaúlÕlÕk, ekonomik açÕdan gelir kaybÕnÕn azalmasÕ karúÕnda sa÷lÕk masraflarÕnÕn yükselmesiyle ekonomik açÕdan güçlüklerin kendini çok hissettirdi÷i bir dönemi ifade eder (Özmete, 2008: 10). Ekonomik yaklaúÕm bireyin, yaúÕnÕn ilerlemesine ba÷lÕ olarak gelirinde meydana gelen kayÕplara vurgu yapar. Özellikle emeklilik döneminin baúlamasÕyla birlikte bireyin maaúÕ veya geliri azalmakta bu ba÷lamda toplumsal statüsü düúmektedir. Gelir düúüklü÷ü, geçim sÕkÕntÕsÕna sa÷lÕklÕ beslenmemeye, sosyal etkinliklerden uzaklaúmaya ve prestijin düúmesine neden olmaktadÕr. 3.4.Sosyolojik Ve Sosyal Gerontolojik Perspektiften Yaúlanma YakÕn bir tarihten bu yana her geçen süre dünyada hem toplam nüfus içerisindeki yaúlÕ oranÕ artmakta hem de yaúanan sosyo-ekonomik geliúmelerle birlikte yaúlÕ nüfusun sorunlarÕnda bir artÕú kaydedilmektedir. Bu durum, birçok disiplinin yaúlÕlÕk konusuna olan ilgisini artÕrmaktadÕr. Son yÕllarda yaúlÕ sa÷lÕ÷Õ ve kaliteli yaúlanma gibi konularda yapÕlan çalÕúmalarda yaúlÕlÕ÷Õn fiziksel, psikolojik ve sosyolojik boyutuyla de÷erlendirilmesi gereken bir süreç oldu÷u vurgusu yapÕlmÕú ve de yaúlÕlÕkta görülen belirtilerin her toplum ve bireyde farklÕ olabilece÷i konusunda bir görüú birli÷ine varÕlmÕútÕr. Bunun yanÕ sÕra sosyal açÕdan yaúlÕlÕk, bireylerin yaúadÕklarÕ toplumdaki sosyal yapÕya ve bu yapÕ içerisindeki yaúlÕlÕ÷Õn konumlandÕrÕlÕú biçimine göre de÷erlendirilmesi gerekmektedir (Be÷er ve Yavuzer, 2012: 3). Bu alanla ya da yaúlÕlÕ÷Õn bu yönüyle do÷rudan ilgilenen sosyolojinin bir alt dalÕ olan “yaúlÕlÕk sosyolojisi” giderek etkili olmaktadÕr Yaúlanma/yaúlÕlÕk sosyolojisi, yaúlanmayÕ sosyolojik açÕdan inceler. Sosyal gerontoloji ise yaúlanmaya sosyal bilimler ba÷lamÕnda bakarak yaúlanmayÕ ve yaúlÕlÕk dönemini açÕklamaya çalÕúÕr. Her iki yaklaúÕm da yaúlanma olgusunu kiúinin kendisi, sosyal çevresi ve toplum açÕsÕndan çözümler (Baran, 2011: 139). Evrensel bir olgu olan yaúlÕlÕk, her dönem, toplum ve kültürde aynÕ özelliklere sahip de÷ildir. YaklaúÕm, cinsiyet, sÕnÕf, gelir, toplumsal yapÕ, kültür gibi de÷iúkenlerle yaúlÕlÕ÷Õn de÷iúen durumu, yaúlÕlÕk olgusu ve algÕsÕ üzerinde durur. Nitekim, yaúlÕlÕk genel geçer ve tek bir yaúlÕlÕktan ziyade kendi içinde farklÕ nitelikleri bulunan “çok katmanlÕ bir yaúlÕlÕk” söz konusudur. Tabloda da görüldü÷ü üzere, bazÕ olanaklara veya özelliklere sahip olan bir yaúlÕ grubuyla bunlardan uzak olan yaúlÕ grubu arasÕnda yaúama úekilleri arasÕnda bazÕ farklÕlÕklar mevcuttur. De÷iúmez mutlak bir durum olmasa da erkek, beyaz, e÷itimli, sürekli bir iúe sahip, yüksek gelirli, kent do÷umlu, evli, çocuklu, geniú sosyal çevresi bulunan ve sosyal aktivitelere sahip olan yaúlÕ, “avantajlÕ” grup kategorisine girerken; siyah, kadÕn, e÷itimsiz, kÕrda yaúayan, sürekli bir iúi ve yüksel geliri olmayan, bekâr olmasÕndan dolayÕ çocu÷u olmayan, dar bir sosyal çevresi bulunup herhangi bir sosyal etkinli÷e katÕlmayan yaúlÕ grubu “dezavantajlÕ” kategorisindedir. YaklaúÕm bunlarÕ derinlemesine incelemektedir. 118 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. Demografik Dönüúüm: Artan YaúlÕlÕk YakÕn geçmiúten bu yana demografik göstergelere bakÕldÕ÷Õnda, çok farklÕ co÷rafyadaki toplumlarda yaúlÕ nüfus oranÕnÕn, genel nüfus içinde artma e÷ilimine girdi÷i gözlenmektedir. Tablo 2’de bazÕ ülkelerdeki verilerden de görüldü÷ü gibi kÕsa bir süre içerisinde yaúlÕ nüfus oranÕnda bir artÕú yaúanmaktadÕr. 2000 yÕlÕndan 2013 yÕlÕna yaúlÕ oranlarÕ Almanya’da % 16.3’dan, 2013’te % 21.1’e; øngiltere’de % 15.8’den % 17.5’e; ABD’de % 12.4’den % 14’e; øtalyan’da % 18.3’den % 21.1’e; Fransa’da % 16’dan % 17.9’a; Avusturya’da % 15.5’den % 18.4’e; Finlandiya’da % 14.9’dan % 19’a; Türkiye’de % 6.7’den % 7.6’ya; Hindistan’da % 4.4’den % 5.3’e; øran’da % 4.2’den % 5.3’e yükselmiútir. Demografik bu dönüúüm arkasÕnda birbirinden farklÕ faktörler etkilidir. Genel nüfus içerisinde 60 yaú ve üstündeki kiúilerin ilerlemesini, baúta tanÕ ve tedavi yöntemleri olmak üzere sa÷lÕk alanlarÕndaki ola÷anüstü ilerlemeler ve hizmetlerin verilmesi, enfeksiyon ve hastalÕklara ba÷lÕ ölümlerin azalmasÕ, sa÷lÕklÕ yaúamla ilgili bilinç seviyesinin yükselmesi, bebek ve anne ölüm hÕzÕnÕn düúmesi, yeterli beslenme olanaklarÕnÕn geliúmesi ve sa÷lÕklÕ beslenme kültürünün biçimlenmesi, e÷itim olanaklarÕ ve düzeyinin artmasÕ ve bireylerin kendi haklarÕna sahip çÕkmalarÕ gibi nedenlerle (Koçer ve Uysal, 2008: 122) açÕklamak mümkündür. Tablo: 1 Ülke NüfuslarÕ içindeki YaúlÕ Nüfus OranÕ ÜLKE 2000 (%) 2013 (%) Almanya 16.3 21.1 øngiltere 15.8 17.5 A.B.D. 12.4 14 øtalya 18.3 21.1 Fransa 16 17.9 Avusturya 15.5 18.4 øsviçre 15.3 17.7 Danimarka 14.9 14.9 øspanya 16.9 17.8 øsrail 10 10.7 Finlandiya 14.9 19 Estonya 15.2 18 ùili 7.2 10 Türkiye 6.7 7.6 Bangladeú 4.1 4.8 Hindistan 4.4 5.3 øran 4.2 5.3 Libya 3.9 4.8 Fas 4.7 5 Umman 2.3 2.8 Cezayir 3.9 4.6 Kaynak: www.tuik.gov.tr Anne adaylarÕna ve yeni do÷an bebeklere yönelik bakÕmÕn geliútirilmesi, bebek ölüm oranlarÕnÕ düúürmüú ve aúÕlar birçok hayati tehlike yaratan çocukluk hastalÕklarÕnÕn önüne geçmiútir. Yeni ilaçlarÕn da oldu÷u sa÷lÕk hizmetlerindeki niceliksel ve niteliksel hÕzlÕ geliúmeler beklenen yaúam süresini uzatmÕútÕr. TÕp bilimi kalp hastalÕ÷Õ, kanser, inme ve di÷er öldürücü hastalÕklarÕ tedavi etmede ve önlemede baúarÕlÕ oldukça yaúama süresi 80’lere ve 90’lara rahatça çÕkabilmektedir (Zastrow, 2013: 643). YaúlÕ oranÕnÕn artmasÕnÕn di÷er bir nedeni ise, kentleúme, sanayileúme ve modernleúme süreçlerinin ortak bir sonucu olarak do÷um oranlarÕnÕn hÕzla düúüúüdür (Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ, 2010: 3-4). Modernleúmenin somutlaútÕ÷Õ mekânlar olarak kentleúme, kadÕnlara e÷itim ve çalÕúma hayatÕna katÕlma olana÷Õ yanÕnda yeni bir yaúam tarzÕ sunmaktadÕr. E÷itim, çalÕúma hayatÕna katÕlÕm ve yeni yaúama alÕúkanlÕklarÕyla tanÕúan kadÕn, üzerindeki aile, akraba, gelenek, görenek ve Tebli÷ Metinleri KitabÕ 119 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 adetlerin baskÕsÕnÕ azalmakta ve geleneksel kadÕn rol ve beklentilerinden uzaklaúmaktadÕr. østedi÷i, hazÕr oldu÷unu düúündü÷ü zaman ve sayÕda çocuk dünyaya getirmek demografik dönüúüm için çok önemli bir kÕrÕlmadÕr. E÷itim düzeyi özellikle ilk evlilik yaúÕnÕ artÕrarak, kiúinin yeni fikirlerle tanÕúmasÕ, daha iyi iú bulma olana÷ÕnÕ sa÷layarak do÷urganlÕk düúüúüne neden olmaktadÕr. E÷itimli kadÕnlar do÷urganlÕklarÕnÕ daha bilinçli bir úekilde kontrol edebilmekte ve konu üzerinde kendi inisiyatifini kullanabilmektedir. YaúlÕ nüfustaki artÕú nedeniyle her geçen süre yaúlÕlÕkla ilgili sorunlara daha sÕk karúÕlaúÕlmaktadÕr. ÇalÕúamama, iú bulamama, erken emeklilik gibi faktöreler dayalÕ olarak ekonomik kayÕp veya yetersizlikler; ekonomik ve sosyal güvensizlik; akÕl ve ruh hastalÕklar; yalnÕzlÕk, toplumsal izolasyon, kendini ifade etmede güçlükler en sÕk karúÕlaúÕlan yaúlÕ problemlerinin baúÕnda gelmektedir. Eski dönemlerde, geleneksel geniú aile sistemi sürdürülürken ailenin yaúlÕlarÕ genç kuúaklarÕn bakÕmÕ ve beraberli÷i içinde ekonomik, sosyal ve psikolojik güven içinde yaúarlardÕ. De÷iúen toplumsal yapÕyla birlikte kentleúme süreci, ailenin küçülmesi, kadÕnÕn çalÕúma hayatÕna daha çok atÕlmasÕ, kurumsallaúmasÕn artmasÕ gibi oluúumlarla yaúlÕlÕk hem onu yaúayan hem de onunla yaúamak durumunda olan aile ve toplam olarak toplumda bir sorun olmaya baúladÕ. De÷iúim ve dönüúümlerin bir bileúkesi olan modernleúme, bu anlamda yaúlÕlÕ÷Õ da bir problem olarak ortaya çÕkardÕ. Nitekim, en genel anlamda yaúlÕ bireylerin sa÷lÕk ve iyilik halini tehdit eden veya zarar veren herhangi bir davranÕú olarak tanÕmlanan “yaúlÕ istismarÕ” ve onlarÕn ihtiyaçlarÕnÕn karúÕlanmasÕ veya onlarla ilgilenilmeyip görmezden gelinmesi olarak görülen “yaúlÕ ihmali” sorunlarÕ yakÕn tarihli sorunlar olarak ilgililerin dikkatini çekmektedir. Konuyla ilgili çalÕúmalarÕn geçmiúi en fazla ABD’de yapÕlan 1978 ve 1979 yÕlÕna götürülebilmektedir (Uysal, 2002:44) Ancak, aynÕ modernleúme süreci, yaúlÕlÕkla ilgili geçmiúten çok daha farklÕ bir durum yaratan koúullara sahip oldu÷unun da altÕ çizilmelidir. Ailelerin yaúlÕ ebeveynlerini huzurevine attÕ÷Õ, ihmal ve istismar etti÷i yönündeki yaygÕn imaja ra÷men; bugün dünyanÕn farklÕ toplum ve kültürlerinde güçten düúmüú yaúlÕ bakÕcÕ olarak eú, çocuk ya da akrabalarÕyla birlikte kurumsal duvarlarÕn dÕúÕnda özel konutlarda yaúamaktadÕr. BazÕ orta yaúlÕ insan günümüzde çocuklarÕnÕ üniversiteye hazÕrlama ve yollama pratiklerini evdeki yaúlÕsÕna bakmak onlarÕn ihtiyaçlarÕnÕ gidermelerini eú zamanlÕ gerçekleútirmektedir. DolayÕsÕyla, son zamanlarda hem yaúlanan anne babalarÕnÕn, hem çocuklarÕnÕn ihtiyaçlarÕnÕ karúÕlama arasÕnda kalan orta yaúlÕ ebeveynlerden oluúan bir “sandviç kuúak”Õn (Zastrow, 2013, 644) varlÕ÷Õ söz konusudur. Modern yaúam koúullarÕ “sandviç kuúak”tan ayrÕ olarak “yeni yaúlÕ” olarak tanÕmlanan geçmiúteki benzerlerinden farklÕ bir yaúlÕ profili yaratmaktadÕr. 5. “Yeni YaúlÕlÕk” Yeni yaúlÕlÕkla ilgili bir de÷erlendirme yapmadan önce yaúlÕlÕkla ilgili bazÕ gerçekleri belirtmekte fayda var. Yaúlanmayla ilgili temel bir olgu, ne 65 yaúta ne de herhangi bir yaúta, hÕzlÕ bir gerilemenin ortaya çÕkma zorunlulu÷unun olmasÕdÕr. Hepimiz birer canlÕ olarak do÷du÷umuz andan itibaren yaúamÕmÕz boyunca yavaúça yaúlanÕyoruz. Ne oranda yaúlanaca÷ÕmÕz birçok nedene/etkene ba÷lÕ olarak ortaya çÕkÕyor. Birçok yaúlÕ insan fiziksel olarak zinde oldu÷u gibi bazÕ genç yaútaki insan ise hem fiziksel hem de zihinsel kendini çökkün hissedebilmektedir. Buradan yaúlÕlÕkla ilgili di÷er bir gerçek daha çÕkÕyor ki o da, her insanÕn yaúlanma süreci ve hÕzÕ farklÕ olabiliyor (Zastrow, 2013: 641642). Kronolojik yaúlanma, farklÕ insanlar da farklÕ etkiler ve sonuçlar yaratabiliyor. ønsan, tutum ve davranÕúlarÕnÕ geliúi güzel gerçekleútiren bir varlÕk de÷ildir. øçinde yaúanÕlan zaman ve mekân ile insanÕn düúünce ve davranÕúlarÕ arasÕnda karúÕlÕklÕ bir iletiúim ve etkileúim bulunur. Toplum içinde yaúayan birey, kendini ve yaúantÕsÕnÕ çevresindekilere göre göre ayarlar, geliútirir ve de÷iútirir. Bu ba÷lamda içinde yaúanÕlan toplumsal süreç ve bu sürecin koúullarÕ, davranÕúlar üzerinde belirleyici konumdadÕr. Günümüz insanÕnÕn büyük bir bölümü modern ketlerde yaúamakta ve gelirlerini tarÕm dÕúÕ sanayi ve hizmetler sektöründeki iúlerden elde etmektedir. Kent yaúantÕsÕ ve de÷eri, okuma yazma zorunlulu÷unu; bilgi toplumu aúamasÕ ise yüksek ö÷renimi zorunlu kÕlmaktadÕr. ønsan yaúamÕ için çok fonksiyonel olan geleneksel geniú aile yerini çekirdek aileye bÕrakmÕú; geniú ailenin yerine getirdi÷i fonksiyonlarÕ üstlenen yeni kurumlar ortaya çÕkmaktadÕr. KadÕn aldÕ÷Õ e÷itimle birlikte, hem kamusal 120 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 hem de çalÕúma alanda kendini daha rahat ifade edebilmektedir. Samimi, sÕcak, duygusal iliúkiler yerini rasyonel ve resmi iliúkilere devretmiú; verilmiú statülerin yerini kazanÕlmÕú statüler almaya baúlamÕú; sosyal hareketlilik hÕzÕ artmÕú; kÕsaca kapalÕ cemaatvari yaúam tarzÕ geçerlili÷ini yetirmiú bunun karúÕsÕnda modern de÷erlerle biçimlenmiú bir kent yaúam tarzÕ yaygÕnlaúmÕútÕr. Daha önce amaç, hedef, istek ve beklentilerinde toplumu, çevreyi ve “bizi” önceleyen insan, bugün daha çok kendini merkeze koyan bir tavÕr içerisinde girmiútir. Bahsi geçen de÷iúim ve dönüúümlerden genel nüfus içerisinde sürekli oranÕ artan yaúlÕlÕk da kendi payÕna düúeni almaktadÕr. Teknolojik ilerlemeler, sa÷lÕk alanÕndaki geliúmeler ve konforlu kent yaúantÕsÕ geçmiúten daha farklÕ özellikleri bulunan bir yaúlÕ profili oluúturmaktadÕr. Kiúinin zinde kalmasÕ ve kaliteli bir yaúlÕlÕk yaúayabilmesinde yaúama tarzÕ ve alÕúkanlÕklarÕ oldukça belirleyicidir. Gençlik yÕllarÕndan itibaren yeme, içme gibi sa÷lÕklÕ beslenmeyi ve spora yapmayÕ alÕúkanlÕk haline getirmiú; a÷Õr çalÕúma hayatÕndan uzak kalmÕú ya da stresli çalÕúma düzeninden sÕyrÕlÕp kendine bir takÕm rahatlama seçenekleri ayarlayabilmiú insanlar, di÷er yaúÕtlarÕndan daha kaliteli bir yaúlÕlÕ÷Õ yakalayabilmektedir. Modernleúme süreci içerisinde bu sosyalleúme ve yaúama fÕrsatlarÕnÕ yakalayan bir yaúlÕ kitlesi kendini hissettirmektedir. Geçmiú benzerlerinden farklÕ yaúam beklentileri ve öncelikleri olan; kendisini zinde ve dinamik hissettirecek araçlara sahip olan bu yaúlÕ kitle, geleneksel de÷erlerle yaúamÕnÕ sürdüren yaúlÕlarÕn yanÕnda ülkelerin yapÕsal özelliklerine göre hÕzlÕca yükselmektedir. Tews’in “yaúlÕlÕ÷Õn gençleúmesi” konsepti olarak özetledi÷i yeni yaúlÕlÕkta, geleneksel olarak yaúlÕ kabul edilen kiúilerin kendilerini genç hissetme e÷iliminde olma durumlarÕ söz konusudur. Bilindi÷i gibi yaúlanmanÕn insanÕ en çok tedirgin eden boyutu, yaúlanma süreci içerisinde meydana gelen biyolojik de÷iúimlerdir. Ancak modernleúmenin etkisiyle meydana gelen hemen her alandaki geliúme ve ilerlemeler seti, yaúlanmanÕn psikolojik ve sosyolojik yönünün belirleyicili÷ini artÕrmaktadÕr. ønsanÕn hissetti÷i yaúta oldu÷u sözü günümüzde oldukça anlam kazanmaktadÕr. E÷er bu söz do÷ruysa, bugünün yaúlÕsÕ kendisini daha genç ve zinde hissediyor. Yirmi otuz yÕl önceki 70 yaúÕndaki insanlarÕn ço÷u kendisini yaúlÕ olarak görüyorken yeni yapÕlan kamuoyu araútÕrmalarÕnda 60-75 yaú aralÕ÷Õndaki insanlarÕn sadece üçte biri kendisini yaúlÕ olarak kabul ettikleri sonucu çÕkmaktadÕr. Günümüz yeni yaúlÕsÕnÕn kendini genç ve zinde hissetmesinde tÕp, sa÷lÕk ve teknoloji alanlarÕndaki büyük ilerlemeler, modernleúmenin sa÷ladÕ÷Õ konforlu yaúam koúullarÕ oldukça önemlidir. Günümüz yaúlÕsÕ kendini genç hissettikçe onlarÕn giyim, yeme, içme ve kendini ifade etme úekilleri de geçmiú benzerlerinden farklÕlaúmaktadÕr. Yeni yaúlÕ geçmiútekilerinden çok farklÕ olarak kendi kararlarda toplumu ve yerleúik yargÕlarÕ fazla dikkate almamaktadÕr. Toplumun kendisi adÕna aldÕ÷Õ kararlarÕ harfi harfine uygulamak zorunda hissetmemektedir. Günümüz kentli, e÷itimli, orta ve üst sÕnÕf yaúlÕsÕ kendine daha çok zaman ayÕrmakta, daha çok gezip para harcamakta, çok farklÕ ortamlarda bulunmaktadÕr. Konuya bu açÕdan yaklaúÕnca sadece kadÕnlar de÷il, erkekler de artÕk eskisinden daha fazla dÕú görünüúlerine gençlik kazandÕrmaya çaba göstermektedirler. YaúlÕ modasÕnda gözden kaçmayan de÷iúimler meydana gelince, yaúlÕlarÕn giyimleri günümüz gençlerininkini aratmayacak renklerde, desenlerde ve tarzlarda biçim almaktadÕr. Saç kesimleri, pantolon ve tiúörtleriyle, gözlük, kravat, küpe, dövme gibi aksesuarlarÕyla (Tufan, 2003:46-47) günümüz yeni yaúlÕsÕ, yaúlÕ algÕsÕna yeni bir form kazandÕrmaktadÕr. Beklentisi düúük, ba÷ÕmlÕlÕ÷Õ az, iúi, maddi kaynaklarÕ iyi ve e÷itimli bir yaúlÕlÕk artÕk hemen her toplumda artmaya baúlamaktadÕr. Bu kitle içindeki yaúlÕ açÕsÕndan çalÕúmak için yaúamak yerini yaúamak için çalÕúmaya bÕrakmÕútÕr. Spor yapmak, beslenmesine dikkat edip sa÷lÕk kontrollerini aksatmadan yaptÕrmak yerine getirilmesi gereken yeni davranÕúlar olmaktadÕr. Biriktirmek, tasarruf etmek eski önemini kaybetmiú onun yerine içinde yaúanÕlan sürecin bir çÕktÕsÕ olan “harcama kültürü” ne ba÷lÕ kalÕnarak akla gelen her konuda ihtiyaçtan fazla tüketim yapmaya yönelim artmÕútÕr. Daha önce lüks görülen hatta anormal de÷erlendirilen do÷um günü kutlamalarÕndan yurt dÕúÕ gezi ve e÷lenme programlarÕna katÕlma artÕk yeni yaúlÕnÕn rutinine dönüúmektedir. Bu noktada kitle iletiúim araçlarÕnÕ etkisi büyüktür. Nitekim medya, bazÕ emekli olmuú insanlarÕ sürekli seyahat eden, kÕúÕn Tebli÷ Metinleri KitabÕ 121 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ÕlÕman iklimlerde úezlonglarda güneúlenen, sa÷lÕk durumlarÕ iyi ve para sÕkÕntÕsÕ olmayan bir yaúlÕ profilini vermektedir. Türkiye’de yapÕlan bir çalÕúmanÕn bazÕ sonuçlarÕ, yaúlÕlarÕn yaúantÕlarÕnda meydana gelen de÷iúimleri belirlemek açÕsÕndan önemlidir. Temel ve arkadaúlarÕnÕn 167 yaúlÕyla yaptÕklarÕ araútÕrma sonuçlarÕna göre, “sa÷lÕklÕ kalmak için anne babalarÕnÕzdan daha farklÕ neler yapÕyorsunuz?” sorusuna yaúlÕlarÕn % 20.4’nün sa÷lÕklarÕnÕ geliútirmek için farklÕ bir úey yapmadÕklarÕnÕ ifade ederken di÷er kalan büyük bir bölümünün farklÕ úeyler yaptÕklarÕ gözlemlenmiútir. Uygulamada farklÕ davrananlarÕn % 17.4’ü doktora gittiklerini, % 13.8’i beslenmelerine dikkat ettiklerini, % 5.4’ü daha sa÷lÕklÕ bir ev ortamÕnda yaúadÕklarÕnÕ, % 4.8’i düzenli yürüyüú ve spor yaptÕklarÕnÕ ve % 3’ü daha sosyal bir yaúam sürdürdüklerini ifade etmiúlerdir (2009: 99-100). Daha önceki kuúaklardaki yaúlÕlar hastalÕk, a÷rÕ ve halsizlikleri yaúlÕlÕ÷Õn kaderi olarak görüp onu de÷iútirme gereksinimi duymazken, bugün bu tersine çevrilmiú; günümüz yaúlÕsÕ sürecin vermiú oldu÷u imkândan faydalanarak bunlarÕ de÷iútirip kendi sa÷lÕ÷Õ için gerekli tüm önlemleri almaktadÕr. Sanayileúmiú yaúlÕ toplumlarda, yaúlÕlar iú “veren” olarak toplumun gözünde de÷erleri artan kiúiler olmaktadÕr. Tüketici, hizmet talep eden, hasta, bakÕm hizmetlerinin müúterisi olarak de÷erleri giderek artmaktadÕr. YaúlÕlarÕn belirledi÷i bir piyasanÕn kapsamÕ ve gücü giderek yükselmektedir. DolayÕsÕyla, sayÕ oldu÷u kadar ekonomik güçleriyle de kendini hissettiren bir “yeni yaúlÕ” profili dikkat çekmektedir. YaúlÕlÕ÷Õn katmanlarÕ Teorisinde Tews, geliúmiú ülkeler baúta olmak üzere dünyada hÕzla yaygÕnlaúmaya baúladÕ÷Õ “yeni yaúlÕlÕk”la birlikte artÕk geçmiú benzerlerinde oldu÷u gibi tek bir yaúlÕ özelli÷inden öte günümüzde e÷itim, gelir ve beklentileri birbirinden çok farklÕ bir katmanlÕ yaúlÕlÕ÷Õn úekillendi÷inden bahsetmektedir. Bunu yaratan ve yapÕlandÕran toplumsal yapÕda meydana gelen ve devam eden de÷iúimdir. Toplumsal yapÕdaki de÷iúim yaúlÕlar da úu üç farklÕ durumu ortaya çÕkarmaktadÕr. Birincisi; normal yaúlanma safhasÕnda meydana gelen uzamadÕr. økincisi kritik yaúam olaylarÕnÕn yön de÷iútirmesidir. Toplum ve birey açÕsÕndan anlamlarÕ de÷iúime u÷rayan ve farklÕ özellikler kazanan bir takÕm geliúmeler yaúanmaktadÕr. Örne÷in meslek hayatÕndan ayrÕlma olayÕ. Hem erkek hem de kadÕnlarÕn meslek yaúamÕnda çok sÕk de÷iúimler gözlenmektedir. Eskiden ömür boyu çalÕúÕlÕrdÕ; ama bugün belli bir yaútan sonra (emeklilik) yaúamÕn içinden “iú” çÕkarÕlmÕú oluyor. Bu da bize gelecekte daha çok kadÕnÕn eslek sonrasÕ bir yaúama sahip olaca÷ÕnÕ gösteriyor. Bugün artÕk eskisinden daha fazla kadÕnÕn kendisine ait br sosyal güvencesi vardÕr. Di÷er taraftan yaúam tarzlarÕnÕn de÷iúmesinden dolayÕ birlikte yaúam, birlikte ikamet ve çocuklarla ilgili tipik olaylarda de÷iúimler meydana gelmektedir. Evlenme oranÕ ve evli kalma süresi düúmekte; boúanma artmakta, bekarlarÕn ve tek baúÕna yaúayanlarÕn sayÕsÕ artmaktadÕr. (Tufan, 2003: 85,93-94). Günümüzdeki bu yaúlÕ kitle için geçmiúten çok farklÕ hizmet sunulmaktadÕr. DünyanÕn farklÕ co÷rafya, ekonomik ve sosyal geliúme düzeyindeki ülkelerindeki yaúlÕlara çok farklÕ hizmetler sunulmaktadÕr. Hospiz hizmetler, sub-akut bakÕm hizmetleri, gündüz bakÕm evleri, yaúlÕ konuk evleri, dinlenme evleri, gündüz sosyal bakÕm merkezleri, evde bakÕm hizmetleri, eve yardÕmcÕ sa÷lama hizmetleri ve yaúlÕ bakÕmÕnÕ üstelenen kiúilere yönelik dinlendirme merkezleri bunlarÕn baúÕnda gelmektedir (Koçer ve Uysal, 2008: 123). Burada yaúlÕnÕn hemen her gereksinimiyle birlikte yaúlÕ yakÕnÕ ya da yaúlÕ bakÕmÕnÕ üstelenen kiúilerin de psikososyal gereksinimleri düúünülmektedir. Böylece çok boyutlu bir bakÕm ve hizmet söz konusu olmaktadÕr. 6. Türkiye’deki Durum 2014 yÕlÕnda Türkiye’de 0- 14 yaú aralÕ÷Õndaki nüfusun oranÕ % 24.3, 15-64 yaú aralÕ÷Õndaki nüfusun oranÕ % 67.9 ve 65 yaú ve üzerinin oranÕ % 7.6’tÕr. Okur yazar olmayanlarÕn oranÕ 1975 yÕlÕnda % 47.2 iken bu oran 2000 yÕlÕnda % 17.2, 2013 yÕlÕnda ise % 5.7’ye gerilemiútir. 1975 yÕlÕnda Yüksekokul ve fakülte mezunu oranÕ % 1.8 iken bu oran 2000 yÕlÕnda % 7.8’ e 2013 yÕlÕnda % 12.9’ya yükselmiútir (www.tuik.gov.tr). Dünyadaki di÷er toplumlarda oldu÷u gibi Türkiye’de de nüfusun çok önemli bir kÕsmÕ kentlerde do÷makta ve yaúlanmaktadÕr. Kentte do÷up yaúan birey geçmiú benzerlerinden farklÕ koúullarda 122 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 yaúamÕnÕ sürdürmekte ve kodlamaktadÕr. E÷itim seviyesi yükselmekte kente ait meslekler olarak nitelendirilen sanayi ve hizmetler sektöründe istihdam ediyor. E÷itim ve iú nedeniyle do÷du÷u kentlerden baúka kentlere yönelmekte ve yaúamÕnÕn geri kalanÕnÕ sosyoekonomik geliúmiúlik düzeyi farklÕ kentlerde sürdürmektedir. FarklÕ kültür, e÷itim, gelir, inanç ve de÷erlerdeki insanlarla karúÕlaúmakta ve onlarla etkileúmektedir. Bu gerçeklere dayalÕ olarak kent yaúamÕ, içinde yaúayan insan farklÕ yaúama alÕúkanlÕ÷Õ, biçimi ve beklentileri kazandÕrmaktadÕr. Türkiye’deki yaúlÕlÕk olgusu de÷erlendirilirken göz önüne alÕnmasÕ gereken bir nokta da ülkenin hÕzlÕ kentleúmesini sa÷layan iç göçün demografik niteli÷idir. 1950’lerden baúlayÕp 80’ler ve 90’larda büyük ivme kazanan kÕrdan kente; küçük kentlerden büyük kentlere do÷ru yapÕlan iç göçü en çok gerçekleútirenler ülkenin gençleridir. DolayÕsÕyla, kÕrsalda daha çok ailenin yaúlÕsÕ kalmakta ve yaúamaktadÕr. Bu, ülke içindeki yaúlÕ da÷ÕlÕmÕnÕ yanÕnda yaúlÕ olgusu hakkÕnda bir bilgi vermektedir. KÕrsalda yaúamak zorunda kalan yaúlÕ, kentteki benzerlerinden daha sÕnÕrlÕ imkânlara sahiptir. KÕrsal hayattaki sosyal kontrol mekanizmasÕnÕn güçlülü÷ü; sosyal hareketlilik, çalÕúma alanlarÕnÕn ve örgün e÷itim fÕrsatlarÕnÕn sÕnÕrlÕlÕ÷Õ gibi durumlar, yaúlÕ nüfusun yaúantÕsÕnda yansÕmasÕnÕ bulmaktadÕr. Gelir, e÷itim, düúünce, inanç ve yaúama alanlarÕndaki benzerlikler gibi cemaatçi yapÕ özellikleri, etkisini yaúlÕlÕk olgusunda göstermektedir. Bu gerçeklere dayalÕ olarak bazÕ saptamalar yapÕldÕ÷Õnda Türkiye’de dayanÕúmacÕ, toplulukçu ve geleneksel toplum özelli÷i yaúanmaktadÕr; sosyal çevre ve grubun bireyin tutum ve davranÕúlarÕ üzerinde etkisi büyüktür; ataerkillik sosyal yaúam içerisinde kendini hissettirmektedir; hÕzlÕ kentleúme ve sanayileúme süreçleri BatÕ’dan farklÕ olarak paralel gerçekleúmektedir; modernleúme, kentleúme ve sanayileúme süreçlerin toplam sonucu olarak “fonksiyonlarÕ artÕrÕlmÕú çekirdek aile” özelli÷i dikkat çekmektedir; bu toplumsal yapÕ ve aile özelli÷inin sonuçlarÕ olarak evin çocuklarÕ anne babanÕn gözünde hiçbir zaman büyümemektedir; çocuklarÕna karúÕ kendisini her anlamda sorumlu hisseden ebeveyn, ihtiyaç belirdi÷i zaman da aklÕna ilk çocuklarÕ gelmektedir. Ülkedeki yaúlÕ, ihtiyaçlarÕnÕ öteleyebilmekte, yaúadÕ÷Õ sa÷lÕk problemlerini yaúlÕlÕ÷Õn bir gere÷i olarak görmektedir. Tevekkül sahibi olma özelli÷i baskÕn olan yaúlÕ için mütevazi ve sade yaúama; tasarruf etme, israftan kaçÕnma ve ahiret için hazÕrlÕk yapma önemli bir de÷erdir. Bu ve benzer özelliklerin sonucu olarak Türkiye’deki yaúlÕlar resmi kurumlardan ziyade kendi imkânlarÕna müracaat etmektedir. TNSA-2008 kapsamÕnda 10.525 hanede 60 yaú üstü yaúlardaki 4001 yaúlÕyÕ kapsayan Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk araútÕrmasÕ sonucuna göre yaúlÕlarÕn % 56 gibi önemli bir bölümü, aile içindeki konumunu hane halkÕ reisi olarak ifade etmiú; % 22’si hane halkÕ reisinin eúi olan yaúlÕlarÕn % 17’si ise hane halkÕ reisinin anne–babasÕdÕr. DolayÕsÕyla ülkemizde yaúlÕlarÕn çok önemli bir bölümü ya kendi evinde ve ailesiyle ya da çocuklarÕnÕn yanÕnda yaúamlarÕnÕ sürdürmektedirler. YaúlÕlarÕn bakÕmlarÕndan sorumlu olan kiúiye bakÕldÕ÷Õnda yine paralel bir durum ortaya çÕkmaktadÕr. Örneklem içindeki yaúlÕlarÕn % 61’inin bakÕmÕndan “kendisi”, % 19.7’si “o÷lu”, % 9.7’si “eúi”, % 5.2’si “kÕzÕ”, % 2.7’si “gelini/damadÕ”sorumludur (2010: 256-257). DolayÕsÕyla, huzur evlerini tercih etme oranÕ düúük kalmaktadÕr. 8 milyonu aúan bir sayÕdaki yaúlÕnÕn çok az bir kÕsmÕ resmi ve özel huzur evlerinde yaúamlarÕnÕ sürdürmektedir. KayÕtlara bakÕldÕ÷Õnda bu de÷erlendirme daha anlam kazanmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 123 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Ülke øsviçre Norveç øsveç Almanya Kanada Türkiye Zambiya Tanzanya Pakistan Filistin Mozambik Malavi Afganistan Genel (SÕra/Derece) 1 / 90.6 2 / 89.3 3 / 84.4 4 / 84.3 5 / 84 75 / 36.3 90 / 22.3 91 / 15.9 92 / 12.7 93 / 12.3 94 / 4.5 95 / 4.1 96 / 3.6 Tablo 2. Küresel Yaú øzleme Endeksi Gelir E÷itim ve Güvencesi Sa÷lÕk Durumu østihdam (SÕra/Derece) (SÕra/Derece) (SÕra/Derece) 27 / 77.3 2 / 81.3 2 / 75 2 / 89.4 16 / 73.5 1 / 76.3 7 / 83.5 12 / 75.2 5 / 65.6 15 / 80.9 11 / 75.6 3 / 68.4 10 / 82.9 4 / 80.3 10 / 61.2 35 / 73.6 52 / 52.5 93 / 7.0 89 / 18.8 91 / 24.7 67 / 26.2 94 / 9.3 69 / 39.8 89 / 13.8 95 / 6.4 78 / 31.8 70 / 25.8 81 / 24.7 73 / 36.6 96 / 1.8 84 / 22.8 94 / 18.9 94 / 4.5 96 / 5.6 95 / 18.8 84 / 19 83 / 23.3 96 / 7.1 91 / 12.1 Uygun çevre koúullarÕ (SÕra/Derece) 1 / 83.7 4 / 80.1 6 / 79.4 11 / 78.6 9 / 78.9 40 / 67.6 84 / 54.8 88 / 54.5 81 / 56 63 / 62.3 96 / 45.1 94 / 48.4 95 / 47 Kaynak: www.tuik.gov.tr Türkiye’deki huzurevlerinde kalanlarÕn sayÕsÕ: “Özürlü ve YaúlÕ Hizmetleri Genel Müdürlü÷ü” ne ba÷lÕ 125, Di÷er bakanlÕklara ba÷lÕ 2, Belediyeler ait 21, Dernek ve VakÕflara ait 27, AzÕnlÕklara ait 7 ve 151 adet de Özel olmak üzere toplam 333 Huzurevinde 21.205 (Tuik-østatistiklerle YaúlÕlar, 2015: 77) yaúlÕ hizmet almakta veya yaúamaktadÕr. Özmete’nin 19 yaúlÕ üzerinde yaptÕ÷Õ araútÕrma bulgularÕna göre, eúleri vefat etmemiú olan, çocuklarÕndan ilgi, sevgi ve destek gören yaúlÕlarÕn yaúamdan daha çok tatmin olduklarÕ ve mutlu olduklarÕ görülmektedir. ÇocuklarÕnÕn varlÕ÷Õ, sa÷lÕklarÕ ve mutluluklarÕyla daha çok yaúama sevinci sa÷ladÕklarÕnÕ ifade etmiúlerdir (2008: 18). DolayÕsÕyla, ülkemizdeki yaúlÕ, ailesi ve çocuklarÕyla yaúlanmayÕ tüm iyi koúullara karúÕ tercih etmektedir. Küresel Yaú øzleme Endeksi, hangi ülkelerde yaúlÕ nüfus için iyi uygulamalar oldu÷unu ve emeklilik, sa÷lÕk, e÷itim, istihdam ve yaúlÕ insanlarÕn yaúadÕ÷Õ sosyal çevreye yönelik politikalarla bu uygulamalarÕn nasÕl iliúkilendirildi÷ini ülkemizdeki yaúlÕlarÕn koúullarÕ hakkÕnda detaylÕ bilgileri belirtmektedir. 96 ülkenin yer aldÕ÷Õ endekste, 2015 yÕlÕnda ilk sÕrada 90,1 ile øsviçre yer almaktadÕr. Afganistan ise, 3,6 ile en düúük endeks de÷erine sahip ülkedir. Türkiye 36,3 endeks de÷eri ile 96 ülke arasÕnda 75. sÕrada yer almaktadÕr. Gerontolojik araútÕrmalardan elde edilen bu÷ular, e÷itim düzeyi yükseldikçe yaúlanma sürecinin daha olumlu bir gidiúat gösterdi÷i úeklindedir (Tufan, 2001:33). Kiúinin e÷itimin yükselmesi var olan koúullardan yararlanma olasÕlÕ÷ÕnÕ artÕrmakta; artan bilgisine ba÷lÕ olarak kendini birtakÕm istenmeyen durumlar karúÕsÕnda savunma veya korumasÕnÕ sa÷layabilmekte; kendini sürecin önceliklerine uyarlamasÕnÕ kolaylaútÕrmakta hatta daha fazla gelir elde etmesini kolaylaútÕrabilmektedir. DolayÕsÕyla, ülkemizde yaúayan nüfusun okuma yazma oranÕnÕn artmasÕ di÷er konularda geliúmelere kaynaklÕk edebildi÷i gibi, nitelikli bir yaúlanmanÕn da gerçekleúmesine katkÕ sa÷layabilmektedir. E÷itimli, donanÕmlÕ bir nüfus, kendi savunma mekanizmalarÕnÕ kendisi üretip, problem çözme yetene÷ini geliútirip kendini gerçekleútirme olana÷ÕnÕ elde edebilmektedir. 7. Sonuç ve Öneriler Her yaútaki yaúam beklentisinin artmasÕnÕn bir sonucu olarak yakÕn gelecekte Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü oluúturan yaúlÕlarÕn bugünkü yaúlÕlardan daha yaúlÕ olmasÕ beklenmektedir. Bu kapsamda, bugüne kadar yaúlÕ nüfusun bakÕm konusunu ailenin sorumlulu÷una bÕrakan geleneksel anlayÕúÕn yerine kurumsal bakÕm hizmetlerinin geliútirilmesini ön plana çÕkaran yeni bir anlayÕú ve politikanÕn almasÕ gerekmektedir. Bu de÷iúikli÷in en önemli gerekçesi, Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik dönüúüm sürecinde do÷urganlÕk ve ölümlülük seviyelerinin de÷iúimi yanÕnda aile yapÕsÕ 124 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ve yaúlÕlarÕn aile içindeki konumlarÕnÕn hÕzla de÷iúti÷inin görünmesidir. Do÷urganlÕk seviyesinin azalmasÕ, ölümlülük koúullarÕnÕn iyileútirilmesinin ve bunlara ba÷lÕ olarak her yaútaki yaúam beklentisinin yükselmesinin sonucunda Türkiye’de aile yapÕsÕnÕn karmaúÕk yapÕlardan (geçici geniú ve ataerkil geniú) basit yapÕlara (çocuklu çekirdek, çocuksuz çekirdek, tek ebeveynli ve tek kiúilik) do÷ru bir dönüúüm içinde bulundu÷u görülmektedir (Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008, 2010: 232). Bilim, teknoloji ve sa÷lÕk alanlarÕndaki ilerlemelerle hem hemen her ülke nüfusu içindeki yaúlÕ oranÕ artmakta hem de geçmiúteki benzerlerinden farklÕ özellikleri ve beklentileri olan bir yaúlÕlÕk úekillenmektedir. Kentte yaúama süresinin artmasÕ, e÷itim düzeyinin yükselmesi, sa÷lÕklÕ yaúama bilincinin yükselmesi ve di÷er ülkelerle olan etkileúimin artmasÕna ba÷lÕ olarak yaúlÕlarÕn hayattan beklentileri sürekli artmaktadÕr. Bu gerçeklere ba÷lÕ olarak aúa÷Õda verilen önerilerin dikkate alÕnmasÕyla, hem yaúlÕlarÕn hem de genel olarak toplumun geneli açÕsÕndan olumlu sonuçlar do÷uraca÷Õ düúünülmektedir: -Yeni yaúlÕlÕk ekseninde yaúlÕ ve ailesinin istek ve gereksinimlerini dikkate alan organizasyonlar yapÕlmalÕ; politikalar üretilmelidir. -YaygÕn ve örgün e÷itim programlarÕnda yaúlÕlÕk sürekli aciz, muhtaç, sorunlu, ba÷ÕmlÕ, aileleri ve toplum üzerinde yük gibi negatif algÕdan uzaklaútÕrÕlmalÕ; yeni yaúlÕlÕk hakkÕnda bilgi verilerek bu algÕdan kurtarÕlmalÕdÕr. -Hala çalÕúmak isteyen ve performansÕ iyi olan yaúlÕlar, yalnÕzca yarÕ-zamanlÕ bile olsa 65-70 yaúÕndan sonra da çalÕúmaya teúvik edilmelidir. Tam zamanlÕ bir pozisyonu doldurmak için iki yaúlÕya izin verilerek onlarÕn kendileri hakkÕndaki negatif algÕyÕ gidermelerine olanak tanÕnmalÕdÕr. -øçinde destek ve terapi gruplarÕnÕn da oldu÷u yaúlÕ koruyucu hizmetleri a÷Õ, geliútirilip içinde yaúanÕlan toplumun olanaklarÕ ba÷lamÕnda güçlendirilmelidir. -YaúlÕlarÕn çok sÕk karúÕlaútÕklarÕ eú, çocuk ve kardeú kaybÕ gibi psikolojik travmalardan; emeklilik gibi ekonomik ve sosyal statü kaybediúlerin getirdi÷i çöküntülerden az etkilenmesi için “Yaú danÕúmanlÕ÷Õ” hizmeti üzerinde durulmalÕdÕr. -Formel e÷itim sürecinin farklÕ aúamalarÕnda “yaúlÕ”, “yaúlÕlÕk”, “yaúlÕ bakÕmÕ” gibi konularÕ içeren derslere yer verilmelidir. -øllerde øl özel idareleri ve/veya yerel yönetimler tarafÕndan yaúlÕlarla ilgili kent konseyi kurulmasÕ sa÷lanmalÕdÕr. -ArtÕk hemen her ilde bulunan üniversitelerde Gerontoloji çalÕúmalarÕ yapabilmek için araútÕrma merkezleri kurulmalÕ; içinde psikoloji, sosyal hizmetler, sosyoloji, psikolojik danÕúmanlÕk ve rehberlik, sa÷lÕk bilimleri ve halk sa÷lÕ÷Õ gibi farklÕ disiplinlerden uzmanlarÕn oluúturdu÷u bir komisyon iúbirli÷i sa÷lanmalÕdÕr. -YayÕncÕlar bugünün toplumunu, yaúlÕlÕ÷a hazÕrlamak ve e÷itmek için kitaplar, dergiler ve broúürler çÕkarmalÕdÕr. -Kitle iletiúim araçlarÕ yaptÕklarÕ programlarÕnda “yaúlÕ” gerçe÷ini de dikkate almalÕ; gerekirse yaúlÕlara yönelik özgün yayÕnlar yapmalÕdÕr. -øçinde yüzbinlerce yaúlÕ bulunduran kentlerin fiziki ve sosyal çevresi onlarÕn ihtiyaçlarÕna göre dizayn edilmelidir. -Toplum yaúlÕ, yaúlÕlÕk dönemi özellikleri konusunda bilinçlendirilmelidir. BunlarÕn sonucunda da yaúlÕlar üzerindeki “bunak”, “aciz”, “düúkün” gibi negatif ön yargÕlar ortadan kaldÕrÕlmalÕdÕr. Kaynaklar Baran, G. A. (1996) . “De÷iúen Toplumda YaúlÕnÕn Yeri ve Aileiçi øliúkileri”, Sosyal Devlet YaklaúÕmÕnda 2000’li YÕllara Do÷ru Olgun Gençlik Sempozyumu (øç.), Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu ve YaúlÕlarÕ Koruma Derne÷i Ortak YayÕnÕ: Ankara Baran, G. A. (2011) . “Aile ve Yaúlanma”, Aile Sosyolojisi (iç.), Edit.: A. Kasapo÷lu, N. KarkÕner, Anadolu Üniversitesi YayÕnÕ: Eskiúehir Tebli÷ Metinleri KitabÕ 125 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Be÷er, T; Yavuzer, H. (2012) . “YaúlÕlÕk ve yaúlÕlÕk Epidemiyolojisi”, Klinik Geliúim Dergisi, østanbul Üniversitesi Cerrahpaúa TÕp Fakültesi YayÕnÕ: østanbul Çekal, N. (2006) . “Huzurevlerinde Kalan YaúlÕlarÕn Beslenme Servisi Örgütünden Memnuniyet DurumlarÕ”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:3, SayÕ:10, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara Koçer, A.; Uysal, A. (2008) . “YaúlÕlara Yönelik Sa÷lÕk Hizmetleri ve Evde BakÕm”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:4, SayÕ:13, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara Özmete E. (2008) . “YaúlÕlÕkta YaúamÕn AnlamÕnÕn Refah Göstergeleri øle YordanmasÕ”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:4, SayÕ:15, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara Temel, A.B.; Özsoy, S.A.; Uysal A.; Ergül, ù.; Vural, B.; YÕldÕrÕm, B. (2009) . “YaúlÕlarda Sa÷lÕk AnlayÕúÕ”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:4, SayÕ:16, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara Tuik. (2015) . østatistiklerle YaúlÕlar, Türkiye østatistik Kurumu YayÕnÕ: Ankara Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ, 2008 (2010) . Türkiye’de Do÷urganlÕk, Üreme Sa÷lÕ÷Õ ve YaúlÕlÕk, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü YayÕnÕ: Ankara Tufan, øsmail (2001) “Yaúlanan Dünyada Bir DelikanlÕ: Türkiye”, Toplum ve Sosyal Hizmet, Cilt: 12, SayÕ: 3, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu YayÕnÕ: Ankara Tufan, ø. (2003) . Modernleúen Türkiye’de YaúlÕlÕk ve Yaúlanma YaúlanmanÕn Sosyolojisi, Anahtar Kitaplar: østanbul Uysal, A. (2002) . “YaúlÕ østismarÕ ve øhmali”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:2, SayÕ:5, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara Zastrow, C. (2013) . Sosyal Hizmete Giriú, Çev.: Ç. Karaca, Nika YayÕnlarÕ: Ankara 126 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 AøLENøN KORUNMASINI SAöLAYAN DAYANIùMA ÖRÜNTÜLERø øLE TOPLUMSAL CøNSøYET EùøTSøZLøöø TEMELLø KADINA YÖNELøK AøLE øÇø ùøDDET ARASINDAKø øLøùKøNøN ÇOCUK GELøNLER SORUNU AÇISINDAN ANALøZø: BøR ÖN ÇALIùMA Ayúe Çetinkaya AydÕn, Gazi Üniversitesi YabancÕ Diller Yüksekokulu Özet KÕzlarÕn çocuk yaúta evlendirilme gelene÷i, temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan, bir insan hakkÕ sorunudur. Zira kÕz çocuklarÕnÕn zorla ya da bir úekilde ikna edilerek evlendirilmesi, yasal olmamasÕ bir tarafa, örtülü ve/veya görünür bir úiddet içerdi÷i kadar, ö÷renim görmek, meslek sahibi olmak, ekonomik özgürlü÷e sahip olmak, kamusal hayata, siyasi hayata katÕlamamak vb. haklardan mahrum kalmalarÕna neden oldu÷u noktada da kadÕna yönelik úiddete dönüúebilmektedir. AyrÕca çocuk yaúta evlendirilmeleri nedeniyle özgür bir birey olabilmenin temel kaynaklarÕndan yoksun kalan kadÕnlar, bu kaynaklara sahip kadÕnlara göre, olasÕ bir dizi kadÕna yönelik aile içi úiddet karúÕsÕnda daha savunmasÕz kalabilmektedirler. Böyle bir gerçeklik söz konusuyken, kÕzlarÕn çocuk yaúta, ailelerin anlaúmasÕyla evlendirilmesi gelene÷inin, kabul gören sosyal, kültürel ve ekonomik gerekçelere dayandÕrÕlarak sürdürülmesi; mevcut durumun, kadÕna yönelik aile içi úiddetten daha çok aile birli÷inin kurulmasÕ úeklinde algÕlanmasÕna neden olabilmektedir. ÇalÕúma, bu çerçevede, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri ile kadÕna yönelik aile içi úiddet arasÕndaki iliúkinin, çocuk gelinler üzerinden analiz edilebilmesinin teorik temelini oluúturmayÕ amaçlamaktadÕr. ÇalÕúmada, bir kadÕn sÕ÷Õnmaevinde nitel araútÕrma yöntemleri kullanÕlarak gerçekleútirilen görüúmelerin verilerinden yararlanÕlmÕútÕr. ÇalÕúmadan elde edilen veriler do÷rultusunda, çocuk yaúta evlendirilen kÕzlarÕn her zaman aileleri tarafÕndan evlili÷e zorlanmadÕklarÕna, bazÕ durumlarda herhangi bir baskÕ, zorlama olmadan da kÕz çocuklarÕnÕn kendi istekleriyle evlili÷i tercih ettiklerine dair bulgulara ulaúÕlmÕútÕr. KÕzlarÕn çocuk yaúta evlili÷e istekli olmalarÕnÕn temelinde, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin rolü oldu÷u düúünülmekte ve çocuk gelinler sorununa yönelik kalÕcÕ çözümler üretilebilmesi için, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin çocuk gelinler sorununu hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷inin anlaúÕlmasÕnÕn gerekli oldu÷una inanÕlmaktadÕr. ANALYZING THE RELATIONSHIP BETWEEN SOLIDARITY PATTERNS WHICH ENABLE THE PROTECTION OF FAMILY AND GENDER-BASED DOMESTIC VIOLENCE AGAINST WOMEN IN TERMS OF CHILD BRIDE ISSUE: A PRE-STUDY Abstract The tradition of early marriage of girls is a human rights issue for those who believe that the basic human rights and freedoms are inalienable. Because forcing or convincing girls to marry first of all involves a kind of violence visible or not visible and it also leads to violence in the case that the girls are deprived of their basic educational, social, economic and political rights. And moreover, the girls who are deprived of the basic resources needed for being an independent individual they may be more helpless against a range of possible domestic violence which they may face in their marriage than that of those who are not deprived of the basic resources needed for being an independent individual. However, although such a reality exists, the continuation of the tradition of early marriage of girls based on some accepted social and cultural values and economic reasons can be perceived as establishment of family unity rather than a kind of domestic violence against women. This study aims to establish a theoretical background for analyzing the relationship between solidarity patterns which Tebli÷ Metinleri KitabÕ 127 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 enable the protection of family and gender-based domestic violence against women in terms of child brides. The data were collected through qualitative field research, in-depth semi structured interviews with 32 women staying in a women’s shelter. From the findings of the field research an impression has been gained that early marriage of the girls is not always realized by forcing the girls to marry. In some cases the girls marry of their own free will without any pressure. The findings also indicate that the solidarity patterns which enable the protection of family may be one of the motives behind the willingness of the girls to marry at an early age. 1. Giriú Toplumsal cinsiyet, belirli bir zamanda ve toplumda, toplumsal olarak belirlenmiú çeúitli rollerin ve davranÕú kalÕplarÕnÕn yine toplumsal olarak uygun görüldü÷ü úekilde, kadÕnlar ve erkekler tarafÕndan yerine getirilmesi veya yerine getirilme beklentisi (Berktay, 2003; Ecevit, 2003) úeklinde tanÕmlandÕ÷Õnda do÷rudan bir soruna iúaret etmemektedir. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet kavramÕ, genellikle, kadÕnÕn aleyhine, erke÷in lehine iúleyen bir eúitsizlik durumunu ça÷rÕútÕrmaktadÕr (Connell, 1998; Ecevit, 2003). Bir ucu toplumsal cinsiyet temelli kadÕn cinayetlerine kadar ulaúan bu eúitsizlik durumunun temelinde ise kadÕna hem özel hem de kamusal hayatta sÕnÕrlÕ bir hareket alanÕ tanÕyan, “ataerkil güç yapÕsÕ” (Ertürk, 2015) bulunmaktadÕr. KadÕna yönelik úiddet, hiç kuúkusuz, ataerkil anlayÕú temelli toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin en önemli sorunudur. Nitekim Türkiye’de, hemen her gün iúlenen kadÕn cinayetleri, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin ulaútÕ÷Õ boyutlara baúka somut kanÕtlar aranmasÕna yer bÕrakmamaktadÕr. KadÕnÕn yaúam hakkÕnÕn elinden alÕnmasÕ noktasÕnda, baúlÕ baúÕna bir kadÕnÕn insan haklarÕ sorunu olan toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕn cinayetleri bir tarafa bÕrakÕlacak olursa, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕna yönelik úiddete iliúkin bir önem sÕralamasÕ yapÕlmasÕnÕn anlamlÕ olmadÕ÷Õ düúünülmektedir. Bununla birlikte, çocuk gelinler olarak kavramsallaútÕrÕlan kÕz çocuklarÕnÕn erken yaúta evlendirilmesi gelene÷i, kadÕn haklarÕnÕ görmezden gelme yaklaúÕmÕnÕ benimseyenlerin dahi zaman zaman duyarsÕz kalamadÕklarÕ bir sorun olarak kabul edilip, sorunun çözümüne yönelik çalÕúmalar desteklendi÷i için, kamuoyunda kadÕna yönelik úiddet odaklÕ di÷er sorunlara göre daha fazla yer bulabilmektedir. Türkiye’nin de imzalamÕú oldu÷u Çocuk HaklarÕna Dair Sözleúme’nin, 1. Maddesi, “Çocu÷a uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaúta reúit olma durumu hariç, onsekiz yaúÕna kadar her insan çocuk sayÕlÕr” úeklindedir (UNICEF, 2004). Çocuk Koruma Kanunu ise çocu÷u, “Daha erken yaúta ergin olsa bile, onsekiz yaúÕnÕ doldurmamÕú kiúi” olarak tanÕmlamaktadÕr (Çocuk Koruma Kanunu, 2005). Söz konusu uluslararasÕ sözleúme ve ulusal yasa esas alÕndÕ÷Õnda, onsekiz yaúÕndan önce evlendirilen/evlenen kÕz çocuklarÕ “çocuk gelin” kabul edilmektedir. “Çocuk gelin” ifadesi kategorik bir tanÕmlamanÕn ötesinde, daha çok “çocuk” ve “gelin” kavramlarÕnÕn bir arada kullanÕlmasÕndaki çeliúkiye ve buradan da sosyal bir probleme iúaret etmek için kullanÕlmaktadÕr. Zira kÕzlarÕn çocuk yaúta zorla ya da çeúitli ikna mekanizmalarÕ kullanÕlarak evlenmeleri, temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde, bir insan hakkÕ ihlali ve dolayÕsÕyla baúlÕ baúÕna bir úiddet türü olarak kabul edilmektedir. AyrÕca kÕzlarÕn erken yaúta evlilik yapmalarÕnÕn; ö÷renim görmek, meslek sahibi olmak, ekonomik özgürlü÷e sahip olmak, kamusal hayata, siyasi hayata dâhil olmak vb. temel bireysel haklardan mahrum kalmalarÕna yol açmasÕ durumunda da bu hak ma÷duriyetlerinin her biri toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕna yönelik úiddet kapsamÕna girmektedir. DahasÕ çocuk yaúta evlendirilmelerinin bir sonucu olarak ba÷ÕmsÕz bir birey olmanÕn temel kaynaklarÕndan yoksun kalan kadÕnlarÕn, karúÕlaúabilecekleri kadÕna yönelik aile içi úiddet karúÕsÕnda, bu kaynaklara sahip kadÕnlara oranla, daha savunmasÕz kalmalarÕ da mümkün olabilmektedir. 128 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Nitekim kadÕna yönelik úiddetle ilgili çalÕúmalar erken yaúta evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn, kadÕna yönelik úiddet açÕsÕndan a÷Õr ma÷duriyetler yaúadÕklarÕnÕ ortaya koymaktadÕr. Örne÷in Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (NEE) tarafÕndan 2015 yÕlÕnda gerçekleútirilen “Türkiye’de KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet” araútÕrmasÕna göre erken yaúta yapÕlan evliliklerin kadÕnlarÕn e÷itimlerine devam etmelerine engel oldu÷una iliúkin sonuçlara ulaúÕlmÕútÕr. AyrÕca 17 yaú ve altÕnda evlenen kadÕnlarÕn, 18 yaú ve üstünde evlenen kadÕnlara oranla daha fazla fiziksel, cinsel ve duygusal úiddete ve istismara maruz kaldÕklarÕ da söz konusu araútÕrmayla ortaya koyulmuútur (NEE 2015). Erken yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕna yönelik úiddet açÕsÕndan daha ileri yaúlarda evlenen kadÕnlara oranla daha a÷Õr ma÷duriyetler yaúadÕklarÕ gerçe÷i, bir anlamda çocuk ve kadÕn haklarÕ ihlallerinin kesiúme noktasÕ olan çocuk gelinler sorununu, zaman zaman kamuoyunun gündemine taúÕmaktadÕr. Genellikle araútÕrma sonuçlarÕnÕn haberleútirilmesi úeklinde kamuoyunda yer bulan çocuk gelinler sorunu çeúitli görsellerle de desteklenerek dikkat çekici hale getirilmektedir. KullanÕlan görseller incelendi÷inde ço÷unlukla benzer bir temanÕn iúlendi÷i; gelinlik giymiú bir kÕz çocu÷unun ya tek baúÕna ya da yanÕnda yaúça ve yapÕca kendisinden oldukça büyük bir erkekle birlikte resmedildi÷i görülmektedir. KÕz çocu÷unun yüz ifadesi ise mutsuz, üzgün ve çaresiz oldu÷unu anlatmaktadÕr. Buna göre, çocuk gelinler sorununa daha fazla dikkat çekmek amacÕyla kullanÕldÕ÷Õ düúünülen söz konusu birbirinin benzeri görsellerin, kÕz çocuklarÕnÕn, her zaman, kendi rÕzalarÕ dÕúÕnda, zorla evlendirildikleri gibi bir algÕ yarattÕ÷Õ söylenebilir. Bu algÕ, çocuk gelinler gerçe÷ini ne ölçüde yansÕtmaktadÕr? KÕz çocuklarÕnÕn herhangi bir zorlama ya da ikna mekanizmasÕ iúletilmeden evlenmeyi istemeleri gibi bir gerçeklikten söz edilemez mi? KadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkiyi anlamaya ve açÕklamaya yönelik olarak bir sÕ÷Õnmaevinde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕndan elde edilen bazÕ bulgular yukarÕdaki sorularÕ ve beraberinde, kÕzlarÕn çocuk yaúta evlenmeyi istemelerine ve/veya evlendirilmelerine rÕza göstermelerine yol açan dinamiklerin neler oldu÷u sorusunu akla getirmiútir. Söz konusu araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn yarÕsÕ çocuk yaúta evlilik yaptÕklarÕnÕ, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn yaklaúÕk yarÕsÕ da herhangi bir zorlama olmadan evlenmeyi bizzat kendilerinin istediklerini ifade etmiúlerdir. AraútÕrmanÕn yöntemi, araútÕrmanÕn tek bir sÕ÷Õnmaevinde ve sÕnÕrlÕ sayÕda kadÕnÕn katÕlÕmÕyla yapÕlmÕú olmasÕ, ayrÕca sÕ÷Õnmaevinde kalan kadÕnlarÕn ö÷renim durumu ve sosyo-ekonomik statü açÕsÕndan benzerlik göstermeleri nedeniyle elde edilen bulgular, genelleyici bir de÷erlendirme yapmaya olanak tanÕmamaktadÕr. Bununla birlikte araútÕrma bulgularÕ, 14-16 yaúlarÕndaki kÕz çocuklarÕnÕn evlenmeye istekli olmalarÕnÕ sa÷layan dinamiklerin neler olabilece÷i sorusunu akla getirmiútir. AyrÕca, Türkiye ölçe÷inde gerçekleútirilen ve çocuk yaúta evliliklere iliúkin verileri de içeren daha kapsamlÕ araútÕrmalar, erken yaúta evlenen/evlendirilen kÕz çocuklarÕnÕn dikkate de÷er bir kÕsmÕnÕn kendi iste÷i ile evlendi÷ini ya da onayÕ alÕndÕktan sonra aile kararÕ ile evlendirildi÷ini göstermektedir. Örne÷in “2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ” verisi kullanÕlarak, kÕz çocuklarÕnÕn erken yaúta evlilik yapmalarÕna iliúkin risk faktörlerinin incelendi÷i bir çalÕúmada, 18 yaúÕndan önce kendi iste÷i ile evlenen kadÕnlarÕn oranÕnÕn %20,6, onayÕ alÕndÕktan sonra aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn oranÕnÕn, %31,4, onayÕ alÕnmadan aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn oranÕnÕn ise %54,6 oldu÷u belirtilmektedir (Kaptano÷lu ve Ergöçmen, 2012). “Türkiye’de KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet AraútÕrmasÕ 2015” verilerine göre de 18 yaúÕndan önce, kaçma hariç, kendi iste÷i ile evlenen kadÕnlarÕn oranÕ %24,3, onayÕ alÕndÕktan sonra aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn oranÕ %46,8, onayÕ alÕnmadan evlendirilen kadÕnlarÕnÕn oranÕ ise %19,9’dur (NEE, 2015). Bu veriler, 18 yaúÕndan önce evlenen kadÕnlarÕn onaylarÕ alÕnmadan aile kararÕ ile evlendirildikleri üzerinden de÷erlendirildi÷inde, kadÕnlarÕn çocuk yaúta evlili÷e zorlandÕklarÕ gerçe÷ini ortaya koymaktadÕr. Bu açÕdan bakÕldÕ÷Õnda çocuk gelinler sorununa dikkat çekmeye yönelik olarak, yukarÕda tasvir edildi÷i úekilde kullanÕlan görsellerin de kÕsmen gerçe÷i yansÕttÕ÷Õ söylenebilir. Ancak bu veriler, aynÕ zamanda, kendi rÕzalarÕ ile evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn göz ardÕ edilemeyecek bir oranda oldu÷unu da göstermektedir. DolayÕsÕyla çocuk gelinler olgusunun bu realite çerçevesinde de ele alÕnmasÕ ve kÕzlarÕn çocuk yaúta kendi istekleri ile evlenmeyi istemelerinin ya da ailelerinin kararÕna onay vermek Tebli÷ Metinleri KitabÕ 129 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 suretiyle evlili÷e rÕza göstermelerinin nedenlerinin araútÕrÕlmasÕ, çocuk gelinler sorununa yönelik bütüncül bir bakÕú açÕsÕ kazandÕraca÷Õ düúüncesiyle gerekli bulunmaktadÕr. 2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem Bir ön çalÕúma niteli÷indeki bu çalÕúma, kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkiyi anlamaya ve açÕklamaya yönelik olarak Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕndan elde edilen bulgulara dayanmaktadÕr. DayanÕúma olgusunun genellikle, herhangi bir hedefe ulaúmaya yönelik iúbirli÷inde bulunmak ve ortak hareket etmek úeklinde tanÕmlandÕ÷Õ ve dolayÕsÕyla olumluluk bildirdi÷i ön kabulünden hareketle, kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkinin, görünebilir gerçeklikler üzerinden anlaúÕlamayaca÷Õ öngörülmüútür. Bu ba÷lamda, “dÕúa dönük gözlem tarafÕndan yanlÕú” yönlendirilmemek ve “yüzeyin altÕnda görünmeden kalabilen daha derin yapÕlarÕ ve güçleri” (Neuman, 2007) ortaya çÕkarabilmek için nitel araútÕrma veri toplama tekniklerinden yararlanÕlmasÕ gerekti÷i görüúü benimsenmiútir. DolayÕsÕyla araútÕrmada, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna yönelik aile içi úiddeti hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷i sorularÕna aranÕlan yanÕtlara görünebilir gerçekliklerden hareketle ulaúÕlamayaca÷Õ düúüncesi do÷rultusunda ve kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkinin, derinlerde kalan gerçekliklerine ulaúabilmek amacÕyla nitel veri toplama teknikleri kullanÕlmÕútÕr. 2012-2013 yÕllarÕ arasÕnda, 13 aylÕk bir süre içerisinde, sorun-merkezli görüúme tekni÷iyle gerçekleútirilen araútÕrmaya aile içi úiddet ma÷duru olduklarÕ gerekçesiyle sÕ÷Õnmaevinde bulunan 32 kadÕn katÕlmÕútÕr. Bu çerçevede araútÕrmanÕn özneleri, araútÕrmanÕn gerçekleútirildi÷i tarihler arasÕnda Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde kalan kadÕnlardÕr. Bu araútÕrmada, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn, bir veri toplama aracÕ ya da gözlemlenebilen bir nesne olmayÕp, toplumsal dünyalarÕnÕ etkileúim yoluyla yaratÕp tanÕmladÕklarÕ (Neuman, 2007) görüúü benimsenmiútir. AyrÕca, araútÕrmacÕnÕn da tarafsÕz olarak veri toplamadÕ÷Õ, araútÕrma sürecinin bir parçasÕ oldu÷u (Neuman 2007) dikkate alÕnmÕútÕr. Bu çerçevede araútÕrmacÕnÕn, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn deneyim ve de÷erlendirmelerini, kadÕnÕn insan haklarÕnÕ gözeten bir bakÕú açÕsÕndan ele aldÕ÷Õ, araútÕrmanÕn tüm aúamalarÕnda göz önünde bulundurulmuútur. Görüúmelerde yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú görüúme formu kullanÕlmÕútÕr. Görüúme formu üzerinde, araútÕrma sürecinde, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn araútÕrma problemiyle ilgili deneyimleri çerçevesinde yaptÕklarÕ özgün yorum ve de÷erlendirmeler dikkate alÕnarak bazÕ de÷iúikler yapÕlmÕútÕr. Buna göre araútÕrmaya katÕlan ve ilk evliliklerini 18 yaúÕndan önce yapan kadÕnlara, çocuk yaúta evlenmeleri/evlendirilmeleri nedenlerine dair bilgilere ulaúmak için ayrÕca farklÕ sorular yöneltilmiútir. Bu çerçevede görüúülen kadÕnlara, konuyla ilgili daha fazla bilgi edinebilmek amacÕyla, ayrÕntÕlara girebilmeleri ve aydÕnlatÕcÕ açÕklamalar yapabilmelerine olanak tanÕyacak sondaj sorular yöneltilmiútir. KÕzlarÕn çocuk yaúta kendi istekleri ile evlenmelerine ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna gönüllü olarak onay vermelerine neden olan dinamiklerin ortaya çÕkarÕlabilmesi için de nitel veri toplama tekniklerinin kullanÕlmasÕ gerekti÷i düúünülmektedir. Bu çerçevede nicel veri toplama teknikleri kullanÕlarak gerçekleútirilen büyük ölçekli araútÕrmalardan elde edilen veriler do÷rultusunda, ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay verdiklerini ya da aileleri tarafÕndan herhangi bir zorlama olmaksÕzÕn çocuk yaúta evlenmeyi kendilerinin istedi÷ini belirten kadÕnlar tespit edilerek, erken yaúta evlenmeyi istemelerinin nedenlerini belirlemeye yönelik hazÕrlanan görüúme formlarÕyla söz konusu kadÕnlarla yüz yüze görüúmeler yapÕlmasÕ öngörülmektedir. 130 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 3. Bulgular Ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna yönelik aile içi úiddeti hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷i sorusuna yanÕt aramak üzere gerçekleútirilen çalÕúmaya, alan araútÕrmasÕnÕn yapÕldÕ÷Õ süre içerisinde, eú úiddeti nedeniyle Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde kalan 32 kadÕn katÕlmÕútÕr. 16 kadÕn, 17 yaú ve altÕnda evlilik yaptÕ÷ÕnÕ ifade etmiútir. 17 yaú ve altÕnda evlilik yapan kadÕnlarÕn 11’i ise 16 yaú ve altÕnda evlendi÷ini belirtmiútir. Çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn 2’si kaçÕrÕldÕklarÕnÕ ve sonrasÕnda ailelerinin yanÕna dönemedikleri için, evlili÷i kabul etmek durumunda kaldÕklarÕnÕ, 7 kadÕn evlenmeyi kendilerinin istemedi÷ini; ailelerinin zorlamasÕ ya da ikna etmesi sonucunda evlili÷i kabul ettiklerini, di÷er 7 kadÕn ise ailelerinin herhangi bir zorlamasÕ olmadan kendi istekleri ile evlendiklerini belirtmiúlerdir (AydÕn, 2014). Söz konusu alan araútÕrmasÕ, bir sÕ÷Õnmaevinde ve eú úiddetine maruz kalan kadÕnlarÕn katÕlÕmÕyla gerçekleúti÷i için, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlar, bazen birbirinden çok farklÕ bazen de birbiriyle tümüyle örtüúen çeúitli úiddet öyküleri anlatmÕúlardÕr. Ancak, bir kadÕn dÕúÕnda, çocuk yaúta ailelerinin zoruyla evlendirilen kadÕnlar, evlendirilme sürecinde maruz kaldÕklarÕ herhangi bir úiddet öyküsü anlatmamÕúlardÕr. Bu noktada, aile zoruyla evlendirilen kadÕnlarÕn, fiziksel úiddetten daha çok, psikolojik úiddet gibi örtülü bir úiddet olarak tanÕmlanabilecek nitelikte çeúitli ikna mekanizmalarÕ iúletilerek evlili÷i kabul etmelerinin sa÷landÕ÷Õ anlaúÕlmaktadÕr. 16 yaúÕndayken istemedi÷i halde teyzesinin o÷luyla evlendirilen Sinem44, annesi ve akrabalarÕ tarafÕndan evlenmeye nasÕl ikna edildi÷ini úöyle anlatmÕútÕr: Evlili÷i ben istemedim úahsen, ben istemedim, annemlere dedim, anne olmaz, akraba evlili÷i iyi bir úey de÷il; annemler dediler, dedemler de söylediler, sadece annem de÷il, annem, dedemler, ablam; akraba evlili÷i, birbirimiziz, içimize atarÕz, yaúadÕklarÕmÕz içimizde kalÕr diye… 14 yaúÕnda onayÕ alÕnmadan, aile zoruyla evlendirilen Rana da evlendirilme sürecinde yaúadÕklarÕnÕ úöyle dile getirmiútir: Evlili÷im aile zoruyla oldu, kendi iste÷imle de÷il, ben istemedim… Daha do÷rusu beni vermiúler, benim haberim yok, ailem vermiú. Dediler ki niúan hazÕrlÕ÷Õ, dü÷ün alÕú veriú hazÕrlÕklarÕ, ben úok oldum. østemedim çocuktum, evlili÷i nasÕl düúünebilirsin ki… 15 yaúÕndayken görücü usulüyle evlendirilen Mine ise evlili÷i isteyip istemedi÷ini bilmedi÷ini úu sözlerle ifade etmiútir: ølk evlili÷imi 15 yaúÕnda yaptÕm, görücü usulüyle [kendi iste÷inizle mi?] 15 yaúÕndaki insan nereden bilsin ki evlilik nedir, hayat nedir… AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta aile zoruyla evlendirilen kadÕnlarÕn yukarÕda bazÕlarÕna da yer verilen açÕklamalarÕndan, evlendirilmeleri sürecinde fiziksel úiddet gibi görünür bir úiddetten daha çok psikolojik úiddet gibi örtülü bir úiddete maruz kaldÕklarÕ anlaúÕlmaktadÕr. Bu durum, Do÷u ve Güneydo÷u Anadolu Bölgelerinin bazÕ úehirlerinde yapÕlan bir çalÕúma sonucunda elde edilen bulgularla benzerlik göstermektedir. Söz konusu çalÕúmayla ilgili hazÕrlanan raporda úöyle denilmektedir: Görücü usulü evlilikler ile zorla yaptÕrÕlan evlilikler arasÕndaki sÕnÕr son derece de÷iúken ve do÷rudan úiddet içeren vakalar nadir oldu÷undan, zorla evlendirme olaylarÕnÕ tespit etmek oldukça zordur. KayÕtlara göre, ailesi tarafÕndan seçilen damatlarla evlenmeyi reddeden kadÕna boyun e÷dirmek için daha çok, yo÷un psikolojik baskÕ, örtülü tehditler ve gerekti÷inde büsbütün sosyal tecrit uygulanmaktadÕr (Ertürk, 2010, s. 206). AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn evlendirilme sürecine iliúkin anlattÕklarÕ ile yukarÕdaki de÷erlendirme dikkate alÕndÕ÷Õnda, kadÕnlarÕn zorla evlendirilmeleri, bireysel hak ve özgürlükleri esas alan bir bakÕú çerçevesinde úiddet olarak kabul edilse de kadÕnlarÕn bu süreci úiddet 44 KullanÕlan isimler araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn gerçek isimleri de÷ildir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 131 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 olarak algÕlamayÕp; fazla direnç göstermeden evlili÷i kabullenme olasÕlÕ÷ÕnÕn da yüksek olabilece÷i düúünülmektedir. Zira daha önce de vurgulandÕ÷Õ üzere, kadÕnlarÕn úiddet öyküleri arasÕnda; evlendirilme aúamasÕnda ailelerinin uygun gördükleri kiúilerle evlenmemek için çeúitli kiúi ve/veya kurumlardan yardÕm istediklerine, kendilerini evlendirmek isteyen kiúiler hakkÕnda úikayette bulunduklarÕna, bu ve benzeri giriúimlerinden herhangi bir sonuç alamadÕklarÕna, evlenmek istemedikleri halde kime danÕúacaklarÕna ya da nereye baúvuracaklarÕnÕ bilemediklerine ya da bir kadÕn dÕúÕnda, fiziksel úiddet görerek evlenmeye zorlandÕklarÕna dair öyküler bulunmamaktadÕr. Bu göstergelerden bakÕldÕ÷Õnda erken yaúta aile zoruyla evlendirilen kÕz çocuklarÕnÕn direnç göstermek yerine, ikna yoluyla evlili÷i kolaylÕkla kabullenmelerinin daha akla yakÕn oldu÷u söylenebilir. Bu noktada çocuk yaúta zorla evlendirilmek istenen kÕzlarÕn, evlili÷i kabul etmelerini kolaylaútÕran dinamiklerin neler oldu÷u sorusuna yanÕt aranmasÕnÕn bütüncül bakÕú açÕsÕnÕn bir gere÷i oldu÷u düúünülmektedir. AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn 7’si ise herhangi bir zorlama olmadan kendi istekleri ile evlendiklerini ifade etmiútir. 16 yaúÕnda isteyerek evlendi÷ini söyleyen Esra, aile içi huzursuzluk olsa da bunun erken yaúta evlenmesinin nedeni olmadÕ÷ÕnÕ belirterek neden erken yaúta evlenmek iste÷ini úöyle açÕklamÕútÕr: Yani tabii ki [evde] biraz sÕkÕntÕlar vardÕ ama o çok etkili olmadÕ. Yani ben eúimi istedim, çocukça duygularla sevdim diyelim. 17 yaúÕnda evlenen Deniz ve Derya da aileleri ile herhangi bir sorunlarÕ olmadÕ÷ÕnÕ belirterek, evlilik kararÕ alma nedenlerini, sÕrasÕyla “… Görücü usulüyle anlaúarak, konuúarak…”, “… Anlaúarak, sadece sevmek, aúÕrÕ úeklinde” sözleriyle dile getirmiúlerdir. 15 yaúÕndayken görücü usulüyle ve isteyerek evlendi÷ini söyleyen Meltem ise, üvey babasÕyla birlikte yaúamak istememesinin evlenmeyi tercih etmesinde etken oldu÷unu úöyle anlatmÕútÕr: Görücü usulüyle, biraz da üvey baba elinde büyüdü÷üm için, dedim yuvam olsun gideyim… Yani zorla olmadÕ ama hani cahilsin nereden bileceksin ki… ÇÕkar yol gibisinden görüyor insan, bir de cahillik yani… 17 yaúÕnda görücü usulüyle ve isteyerek evlenen Gülçin, evlenmeyi bir kurtuluú olarak görmesinin nedenini úöyle ifade etmiútir. [Evlilik] kendi iste÷imle oldu… BabamÕn evinden kurtulmak istedim. Çünkü babamÕn evinde de huzur yoktu, ba÷ÕrmasÕ, küfür etmesi… Her küfrün ucu anneme dokunuyordu... øzin vermiyordu çalÕúmaya, beni hiç kapÕya çÕkarmazdÕ, hiçbir yere götürmezdi, göndermezdi, ben gizlice gidip gelirdim, kÕskanÕyordu... Ben arkadaúlÕk etmedim, tanÕúmadÕk, eve geldiler, istediler. Görücü usulüydü, ama ben bir foto÷rafÕna aúÕk oldum onun, çok saçma ama… Onlar da bir gün beni görünce öyle geldiler istemeye, konuútuk, anlaútÕk… Aile içi úiddet ve aile baskÕsÕ, kÕzlarÕn maruz kaldÕklarÕ úiddet ve baskÕ ortamÕndan kurtulmak için evlili÷i tercih etmelerinin bir nedeni olabilir. Ancak bu tür nedenler, kÕz çocuklarÕnÕn, baúka bir seçenek yerine neden evlili÷i tercih ettiklerini açÕklamaya yeterli de÷ildir. AraútÕrma kapsamÕnda görüúülen ve çocuk yaúta evlenen 16 kadÕn, araútÕrmanÕn gerçekleútirildi÷i tarihlerde 24-57 yaúlarÕ arasÕndadÕr. Bu kadÕnlarÕn 14’ü 20-30 yaú grubundadÕr. Buna göre söz konusu kadÕnlarÕn ço÷unlu÷unun 1980’li yÕllarÕn baúÕnda do÷muú olduklarÕ ve 1980’li yÕllarÕn ikinci yarÕsÕnda da ilkö÷retim yaúÕnda bulunduklarÕ anlaúÕlmaktadÕr. 1980’li yÕllarda okuma-yazma seferberli÷inin baúlatÕldÕ÷Õ, 1990’lÕ yÕllarÕn baúlarÕndan itibaren ise kitle iletiúim araçlarÕnÕn çeúitlenmesinin de etkisiyle kapalÕ toplumdan açÕk topluma geçiúin hÕzlandÕ÷Õ dikkate alÕndÕ÷Õnda o dönemde çocuklu÷unu yaúayan kadÕnlarÕn, kendi istekleriyle evlenmeyi tercih etmelerinin dÕúÕnda farklÕ seçeneklere de sahip olmalarÕ gerekti÷i düúünülmektedir. Bu noktada kÕz çocuklarÕnÕn ö÷renimlerine devam etmek, meslek ö÷renmek gibi baúka seçeneklere öncelik vermek yerine neden evlili÷i tercih 132 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ettikleri sorusu akla gelmekte ve kÕzlarÕn aile zoru olmaksÕzÕn kendi istekleri ile evlenmeyi kabul etmelerine neden olan dinamiklerin araútÕrÕlmasÕnÕn çocuk gelinler sorununa yönelik çözüm arayÕúlarÕna katkÕ sa÷layaca÷Õ düúünülmektedir. 4. Sonuç Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) “østatistiklerle Çocuk” verilerine göre 2014 yÕlÕnda 16-17 yaú grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 34629’dur (TÜøK, 2014). TÜøK verileri ayrÕca, 2007 yÕlÕndan itibaren 16-17 yaú grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn giderek azaldÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Buna göre 2007 yÕlÕnda aynÕ yaú grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 50723 iken bu sayÕ her yÕl azalarak 2014 yÕlÕnda 34629’a inmiútir (TÜøK, 2014). Bu verilere bakarak, çok da uzak olmayan bir gelecekte, kÕz çocuk evliliklerinin tümüyle ortadan kalkaca÷Õ öngörülebilir. Ancak TÜøK’in verileri 16 yaú altÕnda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕ kapsamamaktadÕr. Reel durumda ise 16 yaúÕn altÕnda da kÕz çocuklarÕnÕn evlilik yaptÕ÷Õ bilinmektedir. AyrÕca, ailelerin kÕz çocuklarÕnÕ yaúlarÕnÕ büyütmek suretiyle evlendirdikleri de bilinen bir gerçekliktir. DolayÕsÕyla TÜøK’in verileri reel durumu tümüyle yansÕtmamaktadÕr. BunlarÕn yanÕ sÕra, TÜøK verileri 2007 yÕlÕndan daha önceki yÕllar açÕsÕndan incelendi÷inde 16-17 yaú grubunda evlenen kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn artan azalan bir seyir izledi÷i de görülmektedir. Örne÷in 2002 yÕlÕnda söz konusu yaú grubunda evlenen kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 37263 iken bu sayÕ 2005 yÕlÕna kadar her yÕl artmÕú, 2006 yÕlÕnda azalmÕú, 2007 yÕlÕnda ise tekrar artmÕútÕr. Evlenen kÕz çocuklarÕnÕn toplam evlilik içindeki oranlarÕnda da 2002 yÕlÕndan 2009 yÕlÕna kadar artan azalan bir durumun söz konusu oldu÷u görülmektedir. 2009 yÕlÕndan son veri yÕlÕ olan 2014 yÕlÕna kadar ise bu oran her yÕl giderek azalmÕútÕr (TÜøK, 2014). KÕsaca, TÜøK’in verileri do÷rultusunda, çocuk yaúta evlenen kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn, sonraki yÕllarda artan azalan bir seyir izlemeyip sürekli olarak azalaca÷Õna dair bir çÕkarÕmda bulunmanÕn çok gerçekçi olmadÕ÷Õ düúünülmektedir. AyrÕca TÜøK’in özellikle son yÕllardaki verilerine bakarak kÕz çocuk evliliklerinin giderek azalaca÷Õ yönünde bir öngörüde bulunulsa bile, mevcut durumda, çocuk gelinler olarak tanÕmlanan olgunun temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan bir sosyal problem olarak devam etti÷i görülmektedir. ÇalÕúmanÕn baúlarÕnda da de÷inildi÷i gibi; araútÕrmalar, aile içi úiddete maruz kalan kadÕnlar arasÕnda, çocuk yaúta evlendirilen kadÕnlarÕn, daha ileri yaúlarda evlenen kadÕnlara göre, aile içi úiddetten daha fazla etkilendiklerini göstermektedir. Ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna yönelik aile içi úiddeti hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷i sorusuna yanÕt aramak üzere Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕ da, çocuk gelinlerle ilgili elde edilen bulgular açÕsÕndan, bir anlamda söz konusu geniú ölçekli araútÕrmalarÕn yakÕn plan çekimi niteli÷indendir. Buna göre araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn 18’inin ö÷renim düzeyi ilkokul ve altÕdÕr. Bu kadÕnlarÕn 11’ini çocuk yaúta evlenen kadÕnlar oluúturmaktadÕr. Görüúülen kadÕnlarÕn 7’si ise 1’den fazla evlilik yapmÕútÕr ve bu kadÕnlarÕn 6’sÕ çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlardÕr. AyrÕca, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn biri hariç hepsi çocuk sahibidir, çocuk sayÕlarÕ ise 1-5 arasÕnda de÷iúmektedir (AydÕn, 2015). Bu bulgular, ister aile zoruyla ya da ikna edilerek ister kendi istekleri ile evlilik yapmÕú olsun, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn, eú úiddeti açÕsÕndan, úiddet sarmalÕna, ileri yaúta evlilik yapan kadÕnlara göre daha erken girdiklerine dair bir de÷erlendirme yapmayÕ mümkün kÕlmaktadÕr. AyrÕca, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn úiddetle baú edebilecek kaynaklardan yoksun olmalarÕnÕn yanÕ sÕra do÷rudan anne bakÕmÕna ihtiyacÕ olan bebek ya da küçük çocuklarÕnÕn olmasÕnÕn da maruz kaldÕklarÕ úiddet ortamÕndan uzaklaúma olasÕlÕ÷ÕnÕ zayÕflatÕcÕ yönde etkide bulundu÷u düúünülmektedir. Çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn maruz kaldÕklarÕ aile içi úiddetin boyutlarÕna iliúkin yukarÕda da bir kÕsmÕna yer verilen açÕklamalar, çocuk gelinler olarak adlandÕrÕlan olgunun hem baúlÕ baúÕna bir kadÕnÕn insan haklarÕ sorunu hem de bir sosyal problem oldu÷unu bir anlamda yeniden vurgulamaktadÕr. Ancak bu sorun ele alÕnÕrken genellikle kÕz çocuklarÕnÕn aile zoruyla evlendirildi÷i üzerine odaklanÕldÕ÷Õ düúünülmektedir. Zira daha önce de belirtildi÷i üzere, araútÕrma sonuçlarÕ kÕz çocuk evliliklerinin ço÷unlu÷unun ailelerin kararÕ ile gerçekleúti÷ini göstermektedir. Bu verilerden Tebli÷ Metinleri KitabÕ 133 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 hareket edilerek kÕz çocuklarÕnÕn kendi rÕzalarÕ olmadan aile zoruyla evlendirildi÷i noktasÕna odaklanÕlmasÕ anlam kazanmaktadÕr. Bununla birlikte aynÕ araútÕrma sonuçlarÕ çocuk yaúta evlenen yaklaúÕk her dört ya da beú kÕz çocu÷undan birinin kendi iste÷i ile evlendi÷ini göstermektedir. Bu veriler, kÕz çocuklarÕnÕn aile zoru olmadan kendi istekleri ile evlenmelerine ya da ailelerinin evlilik kararÕna rÕza göstermelerine neden olan dinamiklerin neler olabilece÷i sorusunu akla getirmekte ve bu sorulara yanÕt verebilecek araútÕrmalarÕn yapÕlmasÕ ise soruna yönelik bütüncül bir yaklaúÕm açÕsÕndan gerekli bulunmaktadÕr. Kendi istekleri ile evlenmeyi tercih eden ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay veren kÕz çocuklarÕnÕn bu kararÕ vermelerinde iki dinami÷in etkili oldu÷u düúünülmektedir. Bu dinamiklerden biri evlili÷i destekleyen devlet politikalarÕdÕr. Birçok toplumda oldu÷u gibi Türkiye toplumunda da aile kurumuna büyük bir önem ve de÷er verilmekte, bu çerçevede aile birli÷inin kurulmasÕ ve dolayÕsÕyla evlilik, devlet politikasÕ olarak teúvik edilmektedir. Nitekim yakÕn zamanda kurulan 64. Hükümet’in Hükümet ProgramÕ’nda da evlili÷in çeúitli yardÕmlarla teúvik edildi÷ine iliúkin maddeler yer almaktadÕr. Buna göre gençlerin evlili÷e teúviki “Gençlerde evlili÷in teúvik edilmesi amacÕyla tasarladÕ÷ÕmÕz çeyiz hesabÕnÕ uygulamaya geçirece÷iz” úeklinde ifade edilirken, aile birli÷i kurulduktan sonra çocuk sahibi olmak kaydÕyla yapÕlacak maddi yardÕmlar da úöyle ifade edilmektedir: Bütün annelerimize ‘Do÷um Hediyesi’ programÕ kapsamÕnda, ilk çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400 TL, üç ve üzerinde çocuklar için 600 TL ödemenin yapÕlmasÕna imkân verecek hukuki ve kurumsal düzenlemeleri yerine getirdik, yeni dönemde de uygulamayÕ etkinleútirece÷iz” (BaúbakanlÕk, 2015). Söz konusu hükümet programÕnda, “Erken evliliklerin önlenmesi için aileye yönelik e÷itim hizmetlerinin yaygÕnlÕ÷ÕnÕ ve etkinli÷ini artÕraca÷Õz” úeklinde bir ifade de bulunmaktadÕr. DolayÕsÕyla özellikle gençlerin evlili÷e teúvik edilmesinin bir devlet politikasÕ olarak kabul edilmesi ile çocuk gelinler sorunu arasÕnda bir iliúki kurmak ve evlili÷in devlet eliyle teúvik edilmesinin çocuk gelinler sorununu besledi÷i úeklinde bir çÕkarÕmda bulunmak anlamlÕ de÷ildir. Bununla birlikte Türk Medeni Kanunu’nda “… hâkim ola÷anüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltÕ yaúÕnÕ doldurmuú olan erkek veya kadÕnÕn evlenmesine izin verebilir…” úeklinde bir hüküm bulunmaktadÕr (Türk Medeni Kanunu, 2001). Buna göre 16 yaúÕnda evlilik yapmak, “ola÷anüstü” ve “pek önemli bir sebep” gibi çok net olmayan ifadelerle belirtildi÷i durumlarda kanuna göre yasal kabul edilebilmektedir. Bu kanun maddesi çerçevesinde, ailelerin kÕz çocuklarÕnÕ evlendirebilmek için mahkeme kararÕyla yaúlarÕnÕ büyütme yoluna baúvurduklarÕ bilinmektedir. Nitekim 2014 yÕlÕnda konuyla ilgili verilen bir soru önergesine, Adalet BakanlÕ÷Õ tarafÕndan “2003-2013 yÕllarÕ arasÕnda mahkeme kararÕ ile 9-15 yaú arasÕndaki 7 bin 618 çocu÷un yaúÕ büyütülmüútür" úeklinde yanÕt verilmiútir (http://www.baroturk.com/son-10-yilda-7618-cocugun-mahkeme-karariyla-yasi-buyutuldu2418h.htm). Bu veriler, yaúlarÕ büyütülen çocuklarÕn kaçÕnÕn kÕz çocu÷u oldu÷unu ayrÕca kaç kÕz çocu÷unun evlendirilmek üzere yaúÕnÕn büyütüldü÷ünü açÕklamamaktadÕr. Ancak yine de bu veriler do÷rultusunda, kÕz çocuklarÕnÕn yaúlarÕnÕn büyütülmesi ile çocuk yaúta evlendirilmeleri arasÕnda bir iliúki oldu÷u ileri sürülebilir. Özetle, her ne kadar erken yaúta evliliklerin önlenmesi bir devlet politikasÕ olarak kabul edilmiú olsa da yasal boúluklarÕn özellikle kÕz çocuk evliliklerini kolaylaútÕrdÕ÷Õ görülmektedir. Yasal boúluklara, gençlerin maddi yardÕmlar sunularak evlili÷e özendirilmesinin devlet politikasÕ olarak benimsenmesi de eklenince çocuk gelinler sorununun yeniden üretilmesine devlet tarafÕndan dolaylÕ da olsa zemin hazÕrlandÕ÷Õ söylenebilir. Zira özellikle yoksul ailelerde hem ebeveynlerin hem de bizatihi kÕz çocuklarÕnÕn, yoksullu÷un giderilmesinin bir yolu olarak evlenmeyi/evlendirilmeyi tercih etmeleri ya da en azÕndan ailelerin kÕzlarÕnÕ evlili÷e kolaylÕkla ikna etmelerinin mümkün olabilece÷i düúünülmektedir. Bu noktada, Türk Medeni Kanunu’nun erken yaúta evlili÷e onay veren hükümlerin varlÕ÷Õ ve gençlerin evlili÷e çeúitli maddi yardÕmlarla teúvik edilmesinin bir devlet politikasÕ olarak benimsenmesi; aile odaklÕ yaklaúÕm temelinde úekillenen ve kÕz çocuklarÕnÕn erken yaúta evlenmelerine/evlendirilmelerine yol açabilecek sonuçlarÕ da olan, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri olarak de÷erlendirilmektedir. 134 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Kendi istekleri ile evlenmeyi tercih eden ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay veren kÕz çocuklarÕnÕn bu kararÕ vermelerinde etkili oldu÷u düúünülen ikinci dinamik ise ailenin kurulmasÕ sürecinde yaúatÕlan geleneklerdir. Ailelerin çocuklarÕnÕ evlendirmeleri, aileler için gerçekleútirmeleri gereken bir idealdir. “Ben kÕzÕmÕ telli duvaklÕ gelin edece÷im”, “Ben o÷luma davullu zurnalÕ dü÷ün yapaca÷Õm” gibi ifadeler bu idealin gerçekleútirilmesi amacÕnÕn birer göstergesi niteli÷indedir. Bu ideal ekseninde aile birli÷i, genellikle; kÕz isteme, söz kesme, niúan, kÕna gecesi, nikâh, dü÷ün gibi ritüellerin yerine getirilmesi sonucunda gerçekleúmekte, çocuklarÕnÕ evlendiren ailelerin akrabalarÕ, yakÕnlarÕ, komúularÕ da bu sürecin istenilen úekilde gerçekleúmesi için ailelerle dayanÕúma içine girmektedir. Evlilik ritüeli olarak tanÕmlanabilecek bu sürecin her bir aúamasÕ úenlik havasÕ içinde yaúanmaktadÕr. KÕz çocuklarÕnÕn gelin gibi giydirilip süslenmesi, “sen de büyüyünce bu abla gibi gelin olacaksÕn” úeklinde ifadelerle, bir anlamda, evlili÷e hazÕrlanmasÕ da yine bu sürecin bir parçasÕnÕ oluúturmaktadÕr. DolayÕsÕyla úenlik havasÕ içinde yaúanan atmosferden kÕz çocuklarÕnÕn evlili÷e özenme yönünde etkilenmesinin güçlü bir olasÕlÕk oldu÷u söylenebilir. Böyle bir ortamdan etkilenen bir kÕz çocu÷unun bir süre sonra ailesi tarafÕndan baúlÕk parasÕ, berdel gibi gerekçelerle bile olsa evlendirilmesi söz konusu oldu÷unda, kÕz çocu÷unun evlendirilme kararÕna karúÕ koymak yerine bu karara kolaylÕkla onay vermesi ya da evlenmeyi bizatihi kendisinin istemesi beklenen bir davranÕú biçimi olarak de÷erlendirilmektedir. Bu noktada, çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn; ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay verdiklerini ya da isteyerek evlendiklerini söylemelerinin arka planÕnda, ailenin kurulmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri yoluyla gerçekleútirilen ve bir úenlik havasÕ içinde yaúanan geleneklerin etkili olabilece÷inin, çocuk gelinler sorununa yönelik çözüm arayÕúlarÕnda dikkate alÕnmasÕ gereken bir etmen oldu÷u düúünülmektedir. Kaynaklar AydÕn, A.(2014). Ailenin KorunmasÕnÕ Sa÷layan DayanÕúma Örüntüleri øle KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet ArasÕndaki øliúki: Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde Kalan KadÕnlar Örne÷i. YayÕmlanmamÕú doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Berktay, F. (2003). Tarihin Cinsiyeti. østanbul: Metis YayÕnlarÕ. Connell, R. W. (1998). Toplumsal Cinsiyet ve øktidar. Toplum, Kiúi ve Cinsel Politika. (C. Soydemir, Çev.). østanbul: AyrÕntÕ YayÕnlarÕ. Çocuk HaklarÕna Dair Sözleúme. (2004). UNICEF. file:///C:/Users/user/Documents/HÜ%20Nüfus%20Etüdleri/TKAA2008-AnaRapor.pdf http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23c.html Eriúim Ecevit, Y. (2003). Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk øliúkisi NasÕl Kurulabilir? Bu øliúki NasÕl ÇalÕúÕlabilir? C. Ü. TÕp Fakültesi Dergisi, 25 (4) Özel Eki, 83-88. Eriúim file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/8D6KDJ68/495.pdf Ertürk, Y. (2010). 15 Mart 2006 Tarihli ve 60/251 SayÕlÕ “ønsan HaklarÕ Konseyi” BaúlÕklÕ Genel Kurul KararÕnÕn UygulanmasÕ. (D. Orhun, Çev.). (G. Ayata, S. E. Dilek ve B. E. Oder, Der.). KadÕn HaklarÕ UluslararasÕ Hukuk ve Uygulama. (s. 198-221). østanbul: østanbul Bilgi Üniversitesi YayÕnlarÕ. Ertürk, Y. (2015). SÕnÕr TanÕmayan ùiddet. østanbul: Metis YayÕnlarÕ. Hacettepe Üniversitesi, NEE. (2008). Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Eriúim file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/JRQ6K2J1/TNSA2008AnaRapor.pdf Tebli÷ Metinleri KitabÕ 135 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Hacettepe Üniversitesi, NEE. (2015). Türkiye’de KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet AraútÕrmasÕ. Eriúim file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/7LV9NFKQ/KKSATRAnaRaporKitap26Mart.pdf Kaptano÷lu, Y.ø., Ergöçmen, B. (2012). Çocuk Gelin Olmaya Giden Yol. Sosyoloji AraútÕrmalarÕ Dergisi: 15/2, 129-161 Neuman, W. L. (2007). Toplumsal AraútÕrma Yöntemleri. Nitel ve Nicel YaklaúÕmlar 2. (4. bs). (S. Özge, Çev.). østanbul: YayÕnodasÕ. Türkiye Cumhuriyeti BaúbakanlÕk. (2015). 64. Hükümet ProgramÕ. Eriúimfile:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/7LV9NFKQ/64.hukume t_programi.pdf Türkiye østatistik Kurumu. (2014). østatistiklerle Çocuk 2014. file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/8D6KDJ68/87019996426377243..pdf Eriúim 4721 SayÕlÕ Türk Medeni Kanunu. (2001). T.C. Resmi Gazete, 8049, 8 AralÕk 2001. Eriúim file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/OMC4XMDO/1.5.4721.pdf 5395 SayÕlÕ Çocuk Koruma Kanunu. (2005). T.C. Resmi Gazete, 25876, 3 Temmuz 2005. Eriúim file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/JRQ6K2J1/1.5.5395.pdf http://www.baroturk.com/son-10-yilda-7618-cocugun-mahkeme-karariyla-yasi-buyutuldu-2418h.htm 136 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 AYNI KAN FARKLI DÜNYALAR: MUHAFAZAKAR AøLE VE GENÇLERø Feyza KARA, BalÕkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Özet Tüm øslam ülkeleri arasÕnda, bir yaratÕcÕya inanma oranÕ kÕyaslandÕ÷Õnda en düúük oranÕn % 97.4 ile Türkiye'ye ait oldu÷u görülmektedir. Fakat Türk toplumu muhafazakarlÕ÷Õyla da tanÕnmaktadÕr. Ancak aileler kendilerini muhafazakarlÕk halkasÕna dahil etseler bile bu ailelerin çocuklarÕnÕn bu halkanÕn ne kadar içinde kaldÕ÷Õ araútÕrÕlmayÕ gerektirmektedir. ÇocuklarÕn muhafazakar aileleri ile ne kadar ortak yaúam tarzÕna, de÷erlere ve sosyal sermayeye sahip olduklarÕ ya da olmadÕklarÕ Türk ailesini daha iyi anlamak açÕsÕndan sorgulanmayÕ beklemektedir. Mevcut literatür konuya bu açÕdan bakmayÕ hiç denememiútir. Bu araútÕrma bu denemeyi yapma iddiasÕndadÕr. Modernleúen dünya ile birlikte pek çok dini ve kültürel de÷erin sekülerleúmesi söz konusudur. ÇalÕúmanÕn temel amacÕ, bu sekülerleúme koúullarÕ altÕnda muhafazakar ailelerin kendilerini yeniden üretme becerilerini incelemek ve muhafazakar ailenin nasÕl bir dönüúüm yaúamakta oldu÷unu keúfetmektir. AraútÕrma, ailelerin muhafazakarlÕ÷Õ yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermayeleri ba÷lamÕnda incelenmektedir.Bu amaç do÷rultusunda østanbul ilinin Baúakúehir ilçesindeki otuz aileye yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú mülakat tekni÷i uygulanmÕútÕr. Elde edilen veriler Maxqda Nitel Veri Analiz ProgramÕ kullanÕlarak analiz edilmiútir. Görüúülen ailelerin kendilerini "muhafazakar" olarak tanÕmlamasÕna karúÕn muhafazakarlÕk anlayÕú ve pratiklerinde bir çeúitlilik oldu÷u, muhafazakar ailenin çocuklarÕ ve gençleri üzerindeki muhafazakarlÕk etkisinin zayÕf kaldÕ÷Õ ya da hiç mevcut olmadÕ÷Õ, muhafazakar ailelerin çocuklarÕnÕn, aileleri gibi muhafazakar olmadÕ÷ÕnÕ, modern dünyaya ayak uyduran gençlerin ailelerinden daha ziyade dÕú dünyanÕn etkisi altÕnda kalarak kendilerine ailelerinin dünya görüúünden farklÕ bir yaúam tarzÕ belirledikleri ortaya çÕkmÕútÕr.Türkiye’de siyasal atmosfer lehinde olmasÕna ra÷men muhafazakar aile bir kriz içindedir ve kendini yeniden üretememektedir. SAME BLOOD, DIFFERENT WORLDS : CONSERVATIVE FAMILY AND YOUTH Abstract When the rate of believing in a creator is compared in all Islamic countries, it seems that Turkey has the lowest rate with 97.4%. However, Turkish society is known for its conservatism. Even though Turkish families include themselves in the circle of conservatism, children of this families are required to be investigated about how much they remain in this circle. Whether the Turkish youth have common lifestyle, values and social capital with their families or not is still waiting to be questioned in order to be more familiar with the Turkish family. Current literature has never tried to look at the issue from this perspective. This research claims to conduct this experiment. Along with the modernization of the world, many religious and cultural values are also secularized. The aim of this study is to examine the ability of conservative families to reproduce themselves and find out the alternation of those families under the conditions of secularization. This study is examined in the context of families’ conservatism, lifestyles, values and social capital. For this purpose, semi-structed interview technique was administered to thirty families who lived in Baúakúehir/østanbul. The data obtained were analyzed by using Qualitative Data Analysis in Maxqda. The results of analysis are as follows: Although these families define themselves as "conservative", there are differences between their perception and practice about conservatism. The effects of conservative parents on their children and young people are weak or not present at all. Children of conservative families are not as conservative as their families. Young people who keep up with the modern times are affected by external world rather than their families. Young people choose different lifestyles from their families. Although the political atmosphere in Turkey is in favor of conservative families, these families are in a crisis and unable to reproduce themselves. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 137 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1. Giriú MuhafazakarlÕk kavramÕ siyaset, ekonomi ve din gibi pek çok alanda kullanÕlmaktadÕr. Kimileri için muhafazakarlÕk yenilik karúÕtlÕ÷Õ olarak algÕlanÕyor olsa da aslÕnda muhafazakarlar, mevcut durumu azami düzeyde de÷iúikli÷e u÷ratmadan yenilikleri bünyesine dahil etmeye çalÕúmaktadÕrlar. Fahri ÇakÕ bir çalÕúmasÕnda (2011) muhafazakarlÕk kavramÕnÕ úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "MuhafazakarlÕk toplum yaúamÕnda ortaya çÕkan ciddi bir de÷iúimin (örne÷in FransÕz Devrimi) yarattÕ÷Õ yÕkÕmlar ve çözülmeler sonucu ortaya çÕkan modern bir akÕmdÕr. Bu akÕm genel olarak sosyal sorunlara reformist bir yaklaúÕm sergiler. Bu yaklaúÕmda toplumun geleneksel kurum ve de÷erlerinin korunmasÕ veya yeni koúullara uyarlanarak devamÕ temel endiúelerden birini oluúturur. DolayÕsÕyla muhafazakarlÕk her úeyden önce düúünsel, sÕnÕfsal ve siyasal bir karakter taúÕr." ÇakÕ'nÕn tanÕmÕndan da anlaúÕlaca÷Õ üzere muhafazakarlÕk, korumacÕlÕ÷Õn yanÕnda yenilikleri de bünyesinde barÕndÕrmaktadÕr. Bu çalÕúmada muhafazakarlÕk kavramÕ dini açÕdan ele alÕnmaktadÕr. Türk toplumunun özellikleri sÕralandÕ÷Õnda, dindarlÕ÷Õ da ilk sÕralarda yerini almaktadÕr. Ancak tüm dindarlar kendilerini muhafazakar olarak nitelendirmemektedirler. Bunun yanÕ sÕra, tüm muhafazakar ebeveynlerin çocuklarÕ, ebeveynleri gibi muhafazakar ol(a)mamaktadÕrlar. Bu durum karúÕsÕnda, "muhafazakar ebeveynler neden muhafazakar bireyler yetiútirememektedir?" sorusu akla gelmektedir. Müslüman bir ülkede yaúÕyor olmak, muhafazakar olarak nitelendirilen bir semtte ikamet etmek muhafazakar aile gençlerinin de muhafazakar bir yaúam tarzÕnÕ benimsemesine yetmemektedir. Mevcut úartlar, modern dünyanÕn atmosferi bireyleri olduklarÕ ya da olmalarÕ gerekti÷inden çok baúka formlara mecbur bÕrakabilmektedir. Muhafazakar aile gençleriyle yapÕlan görüúmelerde de söz konusu durumun izleri fark edilmektedir. Genç bireyler içinde bulunduklarÕ ortamÕn de÷il daha çok dahil olmaya çalÕútÕklarÕ ortamlarÕn izlerini taúÕmayÕ ye÷lemektedirler. Bu da aslÕnda sorumuzun cevabÕna ulaúmamÕza katkÕ sa÷lamaktadÕr. 2000'li yÕllarÕn baúÕna kadar pek çok kÕsÕtlama ve yasa÷a maruz kalan dindar kesim, muhafazakar demokrat bir partinin hükümet kurmasÕyla birlikte sosyal ve siyasal anlamda haklar elde etmiúlerdir. 1980'lerden 2000'lere kadar olan dönemde, siyasal ve sosyal anlamda bir çok sÕkÕntÕyla mücadele eden muhafazakar ebeveynlerin hassasiyetinin günümüzde gençleri üzerinde pek tesirli olmadÕ÷ÕnÕ görmekteyiz. Örne÷in; kendi gençlik yÕllarÕnda, baúörtüsü yasa÷Õ yüzünden üniversite e÷itimini yarÕda kesen muhafazakar bir annenin üniversite ça÷Õndaki genç kÕzÕ, baúörtüsü yasa÷ÕnÕn olmadÕ÷Õ bir dönem içerisinde olunmasÕna ra÷men baúörtüsü kullanmamaktadÕr. Yani zamanÕnda dini de÷erleri için e÷itimini yarÕda kesen bir ebeveynin çocu÷u hem ebeveyninin yaúadÕ÷Õ sÕkÕntÕlara maruz kalmamakta hem de ebeveyniyle aynÕ dini hassasiyeti paylaúmamaktadÕr. Bu çalÕúmayla birlikte 1980'lerden günümüze geçen süre içerisinde muhafazakar ailelerin ve gençlerinin geçirdi÷i dönüúümler yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermaye ba÷lamÕnda ele alÕnarak söz konusu de÷iúimin altÕnda yatan nedenler ortaya konulmaya çalÕúÕlacaktÕr. 2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem ÇalÕúma do÷rultusunda østanbul ilinin Baúakúehir ilçesinde kartopu örneklemesiyle belirlenen 30 muhafazakar aileyle, 32 ebeveyn ve 21 genç olmak üzere toplamda 53 kiúiye yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú mülakat tekni÷i uygulanmÕútÕr. Mülakat sorularÕ açÕk uçlu olup; yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermaye olmak üzere üç ana baúlÕk altÕnda úekillenmiútir. Ailelerin kendilerini "muhafazakar" olarak tanÕmlÕyor olmasÕ koúuluyla mülakat yapÕlaca÷Õ görüúmenin baúÕnda belirtilmiútir. AyrÕca mülakat yapÕlacak olan ebeveynlerin çocuklarÕnÕn en az 12 yaúÕnda olmalarÕ gerekmektedir. AynÕ úekilde görüúme yapÕlacak olan muhafazakar aile çocuklarÕnÕn da 12 yaúÕndan büyük olanlarÕyla görüúme yapÕlmÕútÕr. Tüm bu úartlarÕ sa÷layan muhafazakar ailelerle görüúmeler gerçekleútirilmiútir. 138 TebliŒMetinleriKitabŦ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 YapÕlan çalÕúma nitel bir içeri÷e sahip oldu÷u için, görüúmelerin sonucunda elde edilen veriler Maxqda 11 Nitel Veri Analizi programÕnda de÷erlendirilmeye tabi tutulmuútur. Üç temel baúlÕk altÕnda hazÕrlanan mülakat sorularÕ yine aynÕ úekilde üç temel baúlÕk altÕnda analiz programÕnda gruplandÕrÕlmÕú ve analiz edilmiútir. Muhafazakar ebeveynler ile gençlerine yöneltilen her soruya karúÕlÕk alÕnan cevaplar kendi cevap grubu içerisine eklenmiú ve analiz sonucunda ayrÕ ayrÕ de÷erlendirmeye tabi tutulmuúlardÕr. 3. Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve MuhafazakarlÕk kelimesi dilimize, Latince conservatism kelimesinden geçmiútir. Yine Latince olan conservare kelimesi de muhafazakar anlamÕna gelmektedir (Denli, 2010). Kavram FransÕz Devrimi'nden önce, AydÕnlanma döneminde kullanÕlmaya baúlanmÕútÕr (ÇakÕ, 2011). Ancak Nisbet muhafazakarlÕk kavramÕnÕn øngiltere'de 1930'lu yÕllara kadar siyasal bir de÷er taúÕmadÕ÷ÕnÕ da belirtmiútir (2014). Avrupa'da 19. yüzyÕlda kullanÕlmaya baúlanan muhafazakarlÕk kelimesi ülkemizde de OsmanlÕ Devleti'nin son dönemlerinden itibaren Cumhuriyet'in kuruluú yÕllarÕyla birlikte kullanÕlmaya baúlanmÕútÕr. 21. yüzyÕlÕn ise muhafazakar bir yüzyÕl olarak baúladÕ÷ÕnÕ söylemenin yanlÕú olmayaca÷ÕnÕ ifade eden çalÕúmalar mevcuttur (YÕlmaz ve arkadaúlarÕ, 2006). MuhafazakarlÕk geleneksel ve kutsal olanÕ ça÷daúlÕkla bir arada tutmaya çalÕúmaktadÕr (Bora, 1998). Böylece, eskiden kopmadan modern bir çizgi izlenebilece÷i de görülmektedir. Tecrübeye dayandÕ÷Õ için tarihsel ve toplumsal olan muhafazakarlÕk habitusu da önemsedi÷i için ayrÕca sosyolojik bir gelenektir (Duman, 2012). MuhafazakarlÕk denildi÷i zaman ilk akla gelen dini bir anlam içermesidir. Fakat muhafazakarlÕk kavramÕ, ilk kullanÕlmaya baúlandÕ÷Õ Avrupa'da dini bir muhtevadan ziyade siyasi bir anlam taúÕmaktaydÕ. Böylelikle anlÕyoruz ki muhafazakarlÕk hem sosyal hem ekonomik hem siyasi pek çok sahada kendine yer bulmaktadÕr. AynÕ úekilde Türkiye'de de muhafazakarlÕk dini anlamÕnÕn dÕúÕnda di÷er alanlarda da kullanÕlmaktadÕr. Örne÷in; kendini muhafazakar demokrat olarak tanÕmlayan AKP siyasi arenada bir örnek temsil etmektedir. øslami bankacÕlÕk adÕ altÕnda çalÕúan bankalar da ekonomik muhafazakarlÕ÷a örnek olarak gösterilebilmektedir. Bunlar gibi pek çok örnek sosyal hayatÕn pek çok alanÕnda muhafazakarlÕkla karúÕlaúabildi÷imizi ispatlamaktadÕr. ÇalÕúmanÕn temelini oluúturan muhafazakar aile ve gençleri ise muhafazakarlÕ÷Õn sosyal ve toplumsal boyutuna dahil olmaktadÕr. Toplumun yapÕ taúÕ olan aile, sahip oldu÷u gelenek, kültür ve de÷erleri bir sonraki nesle aktarmakla aslÕnda kendi içerisinde bir takÕm de÷erlerin muhafazasÕ için çaba göstermektedir. Ancak, çalÕúma ÕúÕ÷Õnda ele aldÕ÷ÕmÕz muhafazakarlÕk kavramÕ dini bir anlam taúÕdÕ÷Õndan dolayÕ daha derinlemesine bir araútÕrmayÕ gerektirmektedir. Müslüman ülkeler içerisinde bir yaratÕcÕya inanan gençlerin oranÕnÕn en düúük oldu÷u ülke Türkiye olmakla birlikte bu oran %97,4'tür (ÇakÕ, 2011). ÇakÕ'nÕn bu tezine destek olacak úekilde Push, muhafazakar Türk gençli÷inin "geleneksel øslam'Õ" olmasÕ gerekti÷i gibi yaúamadÕ÷ÕnÕ belirtmiútir. Ancak buna ra÷men geleneksel øslam, Türkiye'nin hem gelenekleriyle hem de muhafazakar yapÕsÕyla ba÷lantÕ içerisindedir (2000). Yani muhafazakarlÕk Türk toplumunun geleneksel anlamda üzerine yapÕúmÕú bir kavram olarak ifade edilebilir. Bir bireyi ya da grubu ele almak için belirli ba÷lamlar çerçevesinde inceleme yapmak gerekmektedir. Bu sÕnÕrlandÕrma oldukça zor olmakla birlikte çalÕúmanÕn sÕnÕrlÕlÕ÷Õ açÕsÕndan gereklilik arz etmektedir. Görüúme yapÕlacak olan bireylere ilk olarak yaúam tarzlarÕna iliúkin sorular yöneltilmiútir. Çünkü yaúam tarzÕ bireyin hayatÕndan pek çok anlamda ipucu vermektedir. økinci olarak bireylere de÷erleriyle ilgili sorular yöneltilmiútir. Çünkü sahip olunan de÷erler ait olunan, önem verilen kültürün anlaúÕlabilmesi açÕsÕndan önem arz etmektedir (Turan&Durceylan&ùiúman, 2005). Böylece bireyi hem sosyal hem kültürel anlamda daha yakÕndan tanÕma imkanÕna sahip olunur. Son olarak ise bireylerin sosyal sermayeleri hakkÕnda bilgi edinilmeye çalÕúÕlmÕútÕr. ølk defa Hanifan tarafÕndan 1916 Tebli÷ Metinleri KitabÕ 139 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 yÕlÕnda kullanÕlan (Aydemir ve Özúahin, 2011; Erdo÷an, 2005) sosyal sermaye kavramÕ, kiúinin sahip oldu÷u kültür, gelenek, arkadaú çevresi, alÕúkanlÕklar gibi do÷du÷u andan itibaren biriktirip de÷iútirebildikleridir. 4. Bulgular AraútÕrmanÕn genel hatlarÕnÕ belirlemek amacÕyla, önceden belirlenmiú olan; yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermaye baúlÕklarÕ çerçevesinde úekillenen mülakattan elde edilen bulgular yine aynÕ úekilde üç temel baúlÕk altÕnda de÷erlendirilmiúlerdir. 4.1. Yaúam TarzÕ Muhafazakar ailelerin nasÕl bir yaúam tarzÕna sahip olduklarÕnÕ ö÷renmek amacÕyla hem muhafazakar ebeveynlere hem de çocuklarÕna yaúam tarzlarÕna iliúkin bir takÕm sorular yöneltilmiútir. Bu sorulara genel hatlarÕyla de÷inilecek olunursa; 9 arkadaúlÕk iliúkileri, 9 ibadetler, 9 baúörtüsü kullanma durumu, 9 markalÕ ürün kullanma temayülü, 9 teknolojik araçlarla iliúki vb. günlük yaúamda her bireyin hemhal oldu÷u durum ve davranÕúlar hakkÕnda bilgi edinmek amaçlanmÕútÕr. Pek çok ebeveyn ve genci arasÕnda anlaúmazlÕk konusu olan temel meselelerden biri arkadaúlÕk iliúkileridir. Kimi ebeveynler çocuklarÕnÕn kendi uygun gördü÷ü kiúilerle arkadaúlÕk yapmalarÕnÕ isterlerken kimi ebeveynler ise bu konuda çocuklarÕnÕ özgür bÕrakmayÕ tercih etmiúlerdir. MülakatÕn gerçekleútirildi÷i 32 muhafazakar ebeveynden 17 si çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale etmedi÷ini belirtirken di÷er 15 ebeveyn ise çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale ettiklerini açÕklamÕúlardÕr. ÇocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale etmedi÷ini dile getiren ebeveynler çocuklarÕnÕn arkadaú konusunda seçici olduklarÕnÕ, çocuklarÕna karúÕ gerekli uyarÕ ve kontrolleri yaptÕklarÕnÕ ve çocuklarÕnÕn arkadaúlarÕnÕn ailelerini tanÕdÕklarÕnÕ açÕklamÕúlardÕr. Sorunun yöneltildi÷i bir anne çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerini nasÕl takip etti÷ini úöyle açÕklamÕútÕr: "Benim yöntemim hep aynÕ, sohbet ediyorum. Günlük iúler arasÕnda konuúuyorum. ArkadaúlÕk iliúkilerini de bu úekilde dengede tutuyorum." ÇocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale etti÷ini belirten ebeveynlerden biri ise müdahalelerinden bir tanesini úu úekilde aktarmÕútÕr: "...Benim tasvip etti÷im, belli kriterlere sahip ailelerin çocuklarÕyla görüúmelerini tercih ediyorum. Büyük kÕzÕmÕn okulda tasvip etmedi÷im bir arkadaúÕ vardÕ. KÕzÕma hissettirmeden okul idaresiyle görüúerek bir úekilde di÷er arkadaúlarÕyla daha çabuk kaynaúarak o arkadaúÕyla görüúmesini engelledik." Özellikle orta ö÷retim ça÷Õnda çocu÷u olan muhafazakar ebeveynlerin çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkileri için ö÷retmenleriyle irtibat halinde oldu÷u da görülmektedir. Muhafazakar bir ailede büyüyen gençten beklenen sorumluluklardan biri ibadetlerdir. Namaz kÕlmak, oruç tutmak gibi temel ibadetlerin yerine getirilmesi beklenmektedir. Ancak muhafazakar ebeveynlerin geneli bu konuda çocuklarÕna baskÕ yapmanÕn do÷ru olmadÕ÷ÕnÕ, ancak hatÕrlatma yapÕlabilece÷i fikrine sahiptirler. Çünkü e÷er baskÕ yapÕlÕrsa her úeyin daha kötü olabilece÷i inanmaktadÕrlar. øbadetler konusunda baskÕ yapmanÕn do÷ru olmadÕ÷ÕnÕ düúünen bir ebeveyn açÕklamalarÕna úu sözlerle devam ettirmiútir: "Soyut düúünce oturmadan, kafada sorular sorulmaya baúlamadan bu tür úeylere karúÕyÕm. Beú yaúÕnda namaz kÕldÕrmak ya da yedi yaúÕnda hafÕz yapmak gibi... Papa÷an gibi oluyor o zaman. Çünkü bunun ileriki yaúlarda patlamasÕ daha acÕ oluyor. Daha çok tavsiye, ö÷üt úeklinde. Çünkü din de bir ö÷üttür. Sindire sindire olmasÕ lazÕm." Muhafazakar aile gençlerinden beklenen bir di÷er dini sorumluluk baúörtüsü takmalarÕdÕr. Ergenlik ça÷Õna gelmiú kÕz çocuklarÕnÕn dinen baúörtüsü takma yükümlülükleri bulunmaktadÕr. Mülakat yapÕlan 140 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 aileler içerisinde ergenlik ça÷Õna gelmiú kÕz çocu÷u olan ebeveynlerden 18 inin kÕzÕ baúörtüsü takÕyorken 13 ebeveynin kÕzÕ baúörtüsü takmamaktadÕr. Baúörtüsü takmayan gençlerden bir tanesinin annesi kendi gençlik yÕllarÕnda baúörtüsü probleminden dolayÕ üniversite e÷itimini yarÕda bÕrakmak zorunda kaldÕ÷ÕnÕ belirtmiútir. AyrÕca, çocu÷u baúörtüsü takan ebeveynlerden bazÕlarÕnÕn tüm kÕz çocuklarÕ baúörtüsü takarken; bazÕ ebeveynlerden kiminin küçük kÕzlarÕ, kiminin ise büyük kÕzlarÕ baúörtüsü takmaktadÕr. Bu durum da muhafazakar ebeveynlerin çocuklarÕ üzerinde baskÕ yapmadÕ÷Õ ve gençlerinin kendi istekleri do÷rultusunda baúörtüsünü tercih etti÷i kanaatini oluúturmaktadÕr. Muhafazakar yaúam süren ailelerin ekonomik anlamda daha tutumlu, gereksiz harcamalara karúÕ daha dikkatli olmasÕ beklenmektedir. Çünkü dini anlamda gereksiz harcama ve tüketim yani israf haramdÕr. Muhafazakar aile ve gençlerinin markalÕ ürünlere olan tutumlarÕ soruldu÷unda hem ebeveynlerin hem de gençlerinin genel tavrÕ kaliteyi sevdikleri yönündedir. Fakat kalitenin illa marka demek olmadÕ÷ÕnÕ, hesap olanÕ tercih ettiklerini de ayrÕca belirtmiúlerdir. MarkalÕ ürünü tercih etme nedeni açÕklayan bir ebeveyn úunlarÕ söylemiútir: "KullanÕyoruz ama her úeyde de÷il. GÕda da dikkat ediyoruz. Bu insanÕn do÷asÕnda var. Paran ço÷aldÕkça harcarken de, çevrendekileri seçerken de ona göre hareket ediyorsun. MarkayÕ kalite açÕsÕndan tercih ediyoruz." Yine görüúme yapÕlan muhafazakar aile gençlerinden birinin markalÕ ürün kullanma tercihine olan açÕklamasÕ úöyle olmuútur: " Genelde markalÕ kullanÕyorum, kaliteli oldu÷u için. Olmasa da olur." YapÕlan görüúmelerin genelinden, muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin markalÕ ürün kullanmasÕnÕ, daha dayanÕklÕ ve güvenilir olmasÕna dayandÕrÕldÕ÷Õ sonucu çÕkarÕlabilmektedir. Yaúam tarzÕ ba÷lamÕnda ele alaca÷ÕmÕz son madde olan teknolojik araçlarla iliúki konusunda da yine muhafazakar ebeveynler ve gençlerinden birbirine yakÕn cevaplar alÕnmÕútÕr. Hem muhafazakar ebeveynler hem de gençleri; cep telefonu, internet ve bilgisayar gibi teknolojik araçlarla iç içe olduklarÕnÕ, bu durumdan hoúnut olmasalar bile hayatlarÕnÕn pek çok alanÕnda onlarla vakit geçirdiklerini ifade etmiúlerdir. Teknolojik cihazlarla yo÷un bir etkileúim içinde olan muhafazakar aile gençlerinden birinin yaptÕ÷Õ açÕklama dikkat çekidir: "Teknolojik cihazlarla evlenebilirim." Gençler kadar ebeveynlerin de teknolojik cihazlarla arasÕnÕn iyi oldu÷una bir örnek ise; “Telefon hayatÕmÕn bir parçasÕ. AltÕncÕ duyum gibi oldu. Çok istememe ra÷men” ifadelerini kullanan muhafazakar ebeveyndir. Elbette ki her ebeveyn gençler kadar teknolojiyi etkin olarak kullanmamakla birlikte hayatlarÕnda büyük yer iúgal etti÷ini de belirtmiúlerdir. 4.2. De÷erler ÇalÕúmanÕn belki de en ilgi çeken noktalarÕndan bir tanesi de÷erler baúlÕ÷Õ oluúturmaktadÕr. Sosyal hayatta da sürekli gündemde olan 9 flört, 9 kürtaj, 9 kadÕnlarÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕ, 9 ideal çocuk sayÕsÕ, 9 etnik köken konularÕ hakkÕnda muhafazakar ebeveynlere ve gençlerine sorular yöneltilmiútir. Böylelikle muhafazakar aileleri de ilgilendiren bu toplumsal de÷erlere, onlarÕn nasÕl baktÕklarÕ ö÷renilmeye çalÕúÕlmÕútÕr. Geleneksel bir toplum yapÕsÕna sahip olmamÕz dini anlamda bir muhafazakarlÕ÷a sahip olunmasa bile pek çok konuda belirli toplumsal kurallarÕmÕz oldu÷u gerçe÷ini açÕ÷a çÕkartmaktadÕr. Bunlardan biri de flörttür. Görücü usulü evliliklerin yerini severek evlenmelere bÕraktÕ÷Õ 2000'li yÕllarda muhafazakar ebeveynlere sa÷lÕklÕ evlilik açÕsÕndan flörte nasÕl baktÕklarÕ sorusu yöneltilmiútir. Görüúmenin yapÕldÕ÷Õ ebeveynlerin neredeyse tamamÕ flörtün gerçeklikten uzak, çiftlerin birbirlerini kandÕrmalarÕ üzerine kurulmuú bir iliúki oldu÷u kanaatini taúÕmaktadÕrlar. Muhafazakar ebeveynlere göre flört sonucu yapÕlan evlilikler uzun soluklu olmamakta ve hayal kÕrÕklÕklarÕyla sonuçlanmaktadÕr. Bu düúünceyi savunan ebeveynlerden bir tanesi düúüncesini úu cümlelerle desteklemiútir: "Gerekli de÷il. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 141 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Biz 30 senelik evliyiz. Flört etmedik, görücü usulü evlendik. 6-7 sene flört edip 3 ay sonra ayrÕlan bir çok insan var." Ebeveynleri gibi muhafazakar aile gençleri de genel olarak uzun yÕllar süren flörtlerin evlilikler üzerinde sa÷lÕklÕ bir etkisi olmadÕ÷ÕnÕ düúünmektedirler. "Gerekli de÷il. Flört yaúayanlarÕn evlilikleri kÕsa süreli oluyor" ifadelerini kullanan genç aynÕ düúünceyi paylaútÕ÷Õ muhafazakar ebeveynlerle de fikrini temellendirmiú bulunuyor. Fakat genele kÕyasla çok az sayÕda da olsa flörtün sa÷lÕklÕ bir evlili÷e faydasÕ olaca÷ÕnÕ düúünen muhafazakar ebeveynler ve gençleri bulunmaktadÕr. Mülakat yapÕlan 6 ebeveyn flörtün gerekli oldu÷unu, çiftlerin evlenmeden önce hatta niúanlÕlÕk sürecinden önce de birbirlerini tanÕmlarÕ gerekti÷ini, e÷er karúÕlÕklÕ anlaúma sa÷lanamÕyorsa aileler devreye girmeden bu iliúkinin sonlanmasÕ gerekti÷ini düúünmektedirler. Kendisi de aynÕ süreçlerden geçmiú olan muhafazakar bir ebeveyn düúüncelerini úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "Gerekli bence. Biz 4 ay niúanlÕ kaldÕk. Acele etmemek gerek, tanÕmak gerekli. Niúandan öncesi olmalÕ." AynÕ úekilde flörtün gerekli oldu÷unu savunan muhafazakar aile gençleri de sa÷lÕklÕ bir evlili÷in ancak birbirini tanÕyarak evlenilirse gerçekleúece÷ini düúünmektedirler. Bu duruma örnek olarak; "Gerekli. Önceden tanÕyabiliyorsun. Görücü usulüne biraz karúÕyÕm. Onlarda sorun oluyor. Flörtte karúÕndakini tanÕyÕp, problemleri çözüyorsun" açÕklamalarÕnda bulunan genç gösterilebilir. Ülkemizde zaman zaman tartÕúma konusu olarak gündeme taúÕnan meselelerden biri kürtajdÕr. Çünkü kürtajla birlikte, isteyerek veya istemeyerek potansiyel bir cana son verilme durumu söz konusudur. Bu durum da pek çok konudan daha fazla hassas olmayÕ gerektirmektedir. MülakatÕn gerçekleútirildi÷i muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin tamamÕ kürtajÕn dinen yanlÕú bir davranÕú oldu÷unu belirtmiúlerdir. Ancak bu konuda görüúler ince bir çizgiyle ikiye ayrÕlmaktadÕr. Kimi muhafazakar ebeveyn ve gençlerine göre kürtaj hiç bir neden gösterilmeksizin haram olarak algÕlanÕrken kimilerine göre ise sadece annenin sa÷lÕ÷Õ tehlikedeyse meúru bir davranÕú olabilmektedir. Bu görüúe sahip bir ebeveyn úu açÕklamalarÕ yapmÕútÕr: "Mecburi oldu÷u zamanlar var. Anne sa÷lÕ÷ÕnÕ etkiliyorsa öncelikli olan anne sa÷lÕ÷Õ. Ama do÷um kontrol yöntemi olarak kullanÕlmasÕna kesinlikle karúÕyÕm." Bir de bunun yanÕnda kadÕnÕn tecavüze u÷ramÕú olma ihtimali de eklenmektedir. Bu düúünceyi savunan muhafazakar aile gençlerinden biri görüúünü úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "Çok zorlama durumlarda ancak, tecavüz mesela. O da úahsa ba÷lÕ." Görüúme yapÕlan bir ebeveyn, e÷er kadÕn tecavüze u÷ramÕú ise, dinen yasaklanan süre geçirilmemek koúuluyla kürtaj yapÕlmasÕ gerekti÷ini, ancak dinen belirtilen süre geçtiyse de kesinlikle annenin kürtaj olmamasÕ gerekti÷ini belirtmiútir. Ülkemizde e÷itim imkanlarÕnÕn artmasÕ, üniversite mezunlarÕnÕn sayÕsÕnÕn her geçen gün artÕyor olmasÕ, buna ba÷lÕ olarak çalÕúma iste÷inin ve iú ihtiyacÕnÕn da arttÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Hem maddi geçim kaygÕsÕ hem de ekonomik özgürlük gibi etkenler kadÕnlarÕn da iú hayatÕnda yer edinmesinin yolunu açmÕútÕr. Söz konusu duruma muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin bakÕú açÕlarÕ çeúitlilik göstermektedir. Hem ebeveynlerin hem de gençlerinin hem fikir oldu÷u temel konu çalÕúan kadÕnlarÕnÕn yükünün artÕyor olmasÕdÕr. Mülakat yapÕlan ebeveynlerin yarÕsÕndan fazlasÕ ve gençlerinin tamamÕ kadÕnÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕnÕ desteklediklerini ifade etmiúlerdir. "KadÕnlar iú hayatÕnda da evde oldu÷u kadar aktif olmalÕ" açÕklamasÕnda bulunan genç bu duruma örnek teúkil etmektedir. Yine aynÕ görüúe sahip muhafazakar bir ebeveyn úu dikkat çekici açÕklamayÕ yapmÕútÕr: "KadÕn hak etti÷i saygÕyÕ görmeli. KadÕnÕn kendi duruúuyla ilgili bir úey. En kötü úey kadÕnÕn cahil olmasÕ. Evde her úeyi anneye bÕrakÕyoruz, anneyi de cahil bÕrakÕyoruz." Sadece 4 muhafazakar ebeveyn kadÕnlarÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕna olumlu bakmamaktadÕrlar. Bunun nedenlerinden birini ise muhafazakar bir ebeveyn úöyle açÕklamaktadÕr: "ÇalÕútÕ÷Õm ortamda takdir etti÷im hanÕm arkadaúlar vardÕ. Karar vericilik noktasÕnda duygusal davrandÕklarÕ için yanlÕú kararlar alabildiklerini gördüm. Bu konuda ben bayanlarÕn iú hayatÕnda çok ön plana çÕkmasÕ taraftarÕ de÷ilim. YapmasÕ gerekenler anne, eú, yol arkadaúÕ olmak. ÇalÕúmalarÕ onlara daha fazla yük yüklenmesine yol açÕyor. Hem kendi özel hayatlarÕnda hem de aile hayatlarÕnda bir takÕm sÕkÕntÕlara yol açÕyor. KadÕn özgürlü÷üne karúÕ çÕkmak de÷il tam tersi özgürlüklerini tam yaúamalarÕ adÕna toplum içerisinde çok yÕpranmalarÕ taraftarÕ de÷ilim. Bir mücevher gibi korunmasÕ taraftarÕyÕm. KadÕn özgürlü÷ünü kullananlar tam tersi kadÕnÕ sömürüyor." 142 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Son yÕllarda, devlet politikasÕyla da birlikte, en az üç çocuk sahibi olma konusu gündemde yerini almÕú durumda. Ülke politikasÕnÕn yanÕ sÕra, Müslüman'larÕn kalabalÕk ümmet olma inancÕ da çok sayÕda çocuk sahibi olma üzerinde etkili olmaktadÕr. Tüm bu etkenler göz önüne alÕnarak ideal çocuk sayÕsÕnÕn muhafazakar ebeveynler ve gençleri için ne anlam ifade etti÷i ö÷renilmeye çalÕúmÕútÕr. Bu konuda sayÕsal bir çeúitlilik dikkat çekmektedir. Muhafazakar aile gençleri ebeveynlerine kÕyasla daha az sayÕda çocuktan yana olduklarÕnÕ ifade etmiúlerdir. Muhafazakar aile gençleri için ideal çocuk sayÕsÕ genellikle 1 veya 2 olmaktadÕr. Bir aile için ideal çocuk sayÕsÕnÕn iki oldu÷unu düúünen muhafazakar aile gençlerinden biri úunlarÕ söylemiútir: "Tek çocuk olmamalÕ. Ailesine bakmak zor olabilir. Çok çocuk da kalabalÕktan dolayÕ iyi de÷il." Ancak muhafazakar ebeveynlerden 7 si 2, 18 i 3 ve 8i 4 çocu÷un ideal oldu÷unu belirtmiúlerdir. ødeal çocuk sayÕsÕnÕn üç oldu÷unu belirten bir ebeveyn gerekçelerini úöyle açÕklamaktadÕr: " Kiúiye göre de÷iúir. Bana göre üçtü, üç çocu÷um var. Hem maddi hem manevi imkanlara göre de÷iúir. Tek çocuk yalnÕz büyüyor ve bencil oluyor, iki çocuk hiçbir zaman grup oluúturamÕyor, grup ve toplum bilinci oluúmuyor. Üç çocuk bu noktada toplum ve grup bilinci oluúturan bir sayÕ. KalabalÕk bir aileden geldim, kalabalÕk aileyi de seviyorum. " Metropol bir il olmasÕ itibariyle østanbul'da etnik bir çeúitlilik söz konusudur. Bunun yanÕ sÕra, araútÕrmanÕn yapÕldÕ÷Õ Baúakúehir ilçesi de etnik anlamda büyük çeúitlili÷e sahiptir. Söz konusu bu etnik çeúitlili÷e hem muhafazakar ebeveynlerin hem de gençlerinin nasÕl baktÕ÷Õ sorulmuútur. Muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin tümü bu konuda aynÕ cevabÕ vermiúlerdir. Söz konusu durumla ilgili muhafazakar aile genci; "ønsanlarÕn farklÕ etnik gruplardan olmasÕ beni rahatsÕz etmez. Onlarla birlikte yaúamamamÕzÕ úÕmarÕkça buluyorum" ifadelerini kullanÕrken muhafazakar bir ebeveyn; "Her yörenin her inancÕnÕn iyi insanÕ da kötü insanÕ da var" úeklinde açÕklamada bulunmuútur. Etnik grubun komúuluk iliúkileri üzerinde bir önemi olmadÕ÷ÕnÕ, önemli olanÕn insanlÕk oldu÷unu ifade etmiúlerdir. 4.3. Sosyal Sermaye AraútÕrmanÕn son baúlÕ÷Õyla birlikte muhafazakar ebeveyn ve gençlerinin; 9 arkadaú çevresi, 9 akrabalÕk iliúkileri, 9 cemaat ba÷larÕ, 9 sivil toplum kuruluúlarÕnda gönüllü hizmette bulunmalarÕ hakkÕnda sorular yöneltilerek bilgi edinilmeye çalÕúÕlmÕútÕr. Bireyin sahip oldu÷u arkadaú çevresi, o kiúi hakkÕnda kÕsmen de olsa bir görüú sahibi olmamÕzda yardÕmcÕ olmaktadÕr. NasÕl bir arkadaú çevresinin oldu÷u sorusu yöneltilen muhafazakar ebeveynler ve gençleri genel olarak kendi de÷erlerine ve yaúam tarzlarÕna yakÕn kiúilerle arkadaúlÕk yaptÕklarÕnÕ belirtmiúlerdir. Bunun yanÕ sÕra gençlerin arkadaú çevresi okullarÕndaki arkadaúlarÕndan oluúmaktadÕr. "Okul ve dershaneden arkadaúlarÕm. AynÕ úeyleri paylaúÕyoruz" açÕklamasÕnda bulunan bir genç, en çok vakit geçirdi÷i kiúilerle daha çok arkadaúlÕk yapmayÕ tercih etti÷ini belirtmiútir. Muhafazakar ebeveynlerin arkadaúlarÕ ise genellikle okul arkadaúlarÕ ve komúularÕndan oluúmaktadÕr. ArkadaúlarÕnÕ aynÕ de÷erlere sahip oldu÷u kiúilerden seçen bir ebeveyn úu açÕklamayÕ yapmÕútÕr: “Benimle inanç ve ahlak noktasÕnda aynÕ fikirleri paylaúan arkadaúlarÕm var.” Muhafazakar ebeveynler ve gençleri genel olarak, hangi çevreden olursa olsun ortak paydada buluútuklarÕ bireylerle arkadaúlÕk yapmayÕ tercih etmektedirler. Büyük úehirde yaúamanÕn dezavantajlarÕndan biri akrabalarla olan iliúkilerin sekteye u÷ramasÕdÕr. Mesafelerin uzaklÕ÷Õ, iú yo÷unlu÷u, trafik gibi pek çok etken ailelerin birbirleriyle görüúmesini zorlaútÕrmaktadÕr. Bu durumun muhafazakar ebeveynler ve gençleri için nasÕl seyretti÷i sorusu yöneltildi÷inde ebeveynlerin yarÕsÕ normal düzeyde bir iliúkileri oldu÷unu belirtmiúlerdir. 11 kiúi akrabalarÕyla samimi olduklarÕnÕ ifade ederken geri kalan 7 kiúi sÕnÕrlÕ bir iliúki içerisinde olduklarÕnÕ belirtmiúlerdir. Memleketlerin uzaklÕ÷Õ, iú yo÷unlu÷u, farklÕ hayat tarzlarÕ sÕnÕrlÕ iliúkilerin temelini oluúturmaktadÕr. Görüúme yapÕlan ebeveynlerden birinin yaptÕ÷Õ açÕklamada tüm bu nedenlerin Tebli÷ Metinleri KitabÕ 143 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 bulundu÷u görülmektedir: "YaklaúÕk 30-35 senedir ailemizden ayrÕ yaúadÕ÷ÕmÕz için ister istemez iliúki biraz misafir gibi oluyor. De÷erler, düúünceler de÷iúiyor. AynÕ anne babanÕn çocuklarÕ da olsanÕz farklÕ düúünceleriniz oluyor."AynÕ úekilde muhafazakar aile gençleri de ebeveynleriyle aynÕ cevaplarÕ vermiúlerdir. "ArayanÕ ararÕm, soranÕ sorarÕm, görüúürüz" ifadesini kullanan bir genç, ebeveynlerin akrabalarÕna olan tutumlarÕnÕn gençlerini de etkiledi÷ini resmetmiú olmaktadÕr. Dini bir muhafazakar yaúam tarzÕna sahip olan ebeveynlerin herhangi bir dini cemaatle ba÷larÕnÕn varlÕ÷Õ soruldu÷unda ebeveynlerin yarÕsÕ herhangi bir dini cemaatle ba÷larÕnÕn var oldu÷unu belirtirken di÷er yarÕsÕ hiçbir cemaat ba÷larÕnÕn olmadÕ÷ÕnÕ açÕklamÕútÕr. Dini bir cemaate ba÷lÕ olmamakla birlikte, dini sohbetleri takip etti÷ini belirten muhafazakar bir ebeveynin açÕklamasÕ úöyledir: “Herhangi bir cemaate ba÷lÕlÕ÷Õm yok. Benim için ocu bucu yok. Hepsinin de sohbetine gidiyorum.” Dini bir cemaate ba÷lÕ oldu÷unu belirten ebeveynlerden biri ise cemaati ile arasÕndaki ba÷Õ úöyle tanÕmlamaktadÕr: “Kendimi o davanÕn kendime ait oldu÷unu bilecek kadar sahiplenmeye çalÕúÕyorum.” Ebeveynleriyle kÕyaslandÕ÷Õnda dini bir cemaatle ba÷Õ olan muhafazakar aile gençleri yok denecek kadar azdÕr. Kimi genç yaúÕnÕn küçük olmasÕndan dolayÕ kimi de kiúisel tercihleri nedeniyle herhangi bir dini cemaate ba÷lÕlÕk göstermemektedir . Sadece 6 muhafazakar aile genci dini bir cemaate ba÷lÕ olduklarÕnÕ ifade etmiúlerdir. O gençlerden biri neden bir cemaatle ba÷Õ oldu÷unu úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "...ö÷retilenler, kendi baúÕma ö÷renmeye çalÕútÕklarÕm yeterli olmuyor. Cemaatin bana çok úey kattÕ÷ÕnÕ düúünüyorum." Sosyal sermaye baúlÕ÷Õ altÕnda ele alÕnan son konu bireylerin herhangi bir sivil toplum kuruluúunda gönüllü olarak çalÕúmalarÕ durumudur. Muhafazakar ebeveynler ve gençlerinin herhangi bir sivil toplum kuruluúunda gönüllü olarak çalÕúÕp çalÕúmadÕklarÕ sorulmuútur. Yöneltilen soruya sadece 2 ebeveyn hayÕr cevabÕnÕ vermiútir. Di÷er tüm ebeveynler böyle bir fÕrsat oldu÷unda çalÕútÕklarÕnÕ, imkanlar dahilinde olursa çalÕúabileceklerini belirtmiúlerdir. Bu konuda aktif olan ebeveynlerden bir tanesi yaptÕ÷Õ çalÕúmalar hakkÕnda úunlarÕ söylemiútir: “Bir kaç derne÷in kurucu üyesiyim. BazÕ sosyal yardÕmlaúma kurumlarÕna da elimden geldi÷ince yardÕm etmeye çalÕúÕyorum.” AynÕ úekilde muhafazakar ailelerin gençleri de hem okullarÕnda hem de okul dÕúÕndaki hayatlarÕnda gönüllülük faaliyetleri içinde olduklarÕnÕ ve imkan oldu÷unda bu tür faaliyetlere dahil olabileceklerini ifade etmiúlerdir. "OlmasÕ gerekirse projelerde çalÕúmak isterim. Mesela úuan bir projemiz var geri dönüúümle ilgili. Onun için bir elbise tasarlÕyorum" açÕklamalarÕnda bulunan bir muhafazakar aile genci söz konusu duruma örnek teúkil etmektedir. Görüúme yapÕlan gençler içerisinde ileriye dönük yardÕm planlarÕ olan gençler de bulunmaktadÕr. 5. Sonuç ÇalÕúmanÕn bulgularÕ, görüúme yapÕlan ebeveynlerin muhafazakarlÕk anlayÕúlarÕnÕn çeúitlilik gösterdi÷ini ortaya koymuútur. Elde edilen sonuçlar tek tip bir muhafazakarlÕ÷Õn olmadÕ÷ÕnÕ, her bireyin kendine has bir muhafazakarlÕ÷a sahip oldu÷unu göstermiútir. Bunun yanÕ sÕra muhafazakar ebeveynlerin, gençleri üzerinde pek etkili olamadÕklarÕ görülmektedir. Muhafazakar aile gençlerinin, ebeveynlerine kÕyasla modern dünyaya daha fazla adapte olduklarÕ görülmekte ve gençlerin dini sorumluklarÕn yerine getirilmesi konusunda büyük eksikliklerinin oldu÷u fark edilmektedir. Gençlerin asi ve aykÕrÕ davranma e÷ilimi, buna ba÷lÕ olarak da ebeveynlerin çocuklarÕna karúÕ hassas davranma tutumu söz konusu esnekli÷in gerçekleúmesinde büyük rol oynamaktadÕr. Muhafazakar aile gençlerinden beklenen dini hassasiyetin görülememesinin baúÕnda ebeveynlerinin maruz kaldÕ÷Õ sÕkÕntÕlara gençlerin maruz kalmamÕú olmalarÕ gelmektedir. ølerleyen yÕllar içinde de÷iúen düzenle birlikte gelen refah ortamÕ ebeveynler için çok úey ifade ederken günümüz gençleri için aynÕ úeyi söylemek pek mümkün olamamaktadÕr. 144 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Muhafazakar aile gençlerinin, ebeveynlerinin gençliklerine kÕyasla daha küresel bir dünyada ve daha metropol bir úehirde yaúÕyor olmasÕ hem yaúam tarzÕ hem de÷erler hem de sosyal sermaye anlamÕnda bir çok hususun geçmiúten günümüze de÷iúim göstermesinde baúat faktör olmuútur. Söz konusu faktör ebeveynler ve gençleri arasÕndaki pek çok konuda algÕlar ve bu algÕlara ba÷lÕ olarak da fikirlerin farklÕlÕk göstermesinde etkilidir. Bu da muhafazakar ailelerin gençlerinin neden beklenenin aksine muhafazakar ol(a)madÕklarÕnÕn göstergesidir. Genel hatlarÕyla muhafazakar ebeveynler ve gençlerine bakÕlacak olundu÷unda, ebeveynlerin muhafazakarlÕk pratiklerinin gençleri üstünde pek fazla öneminin olmadÕ÷Õ ve bu pratiklerin çok fazla gerçekleútirilemedi÷i görülmektedir. Muhafazakar aile gençleri ebeveynlerinden farklÕ yaúam tarzÕna, de÷erlere ve sosyal sermayeye sahip olduklarÕnÕ yöneltilen sorulara verdikleri cevaplarla resmetmiúlerdir. Bu durum, siyasal alanda gündemde olan 'muhafazakar nesil' yetiútirme idealinin gerçekleúmesi konusunda sÕkÕntÕlarÕn meydana çÕkaca÷ÕnÕ göstermektedir. Kaynaklar Aydemir, M.A. & Özúahin, M.C. (2011). Türk Demokrasisinde KayÕp HalkayÕ Keúfetmek: Türkiye Örne÷i Üzerinden Sosyal Sermaye - Demokrasi Ba÷lantÕsÕnÕ Yeniden Düúünmek. Akademik øncelemeler Dergisi: 6(1), 41-87. Bora, T. (1998). Türk Sa÷ÕnÕn Üç Hali. østanbul: Birikim. ÇakÕ, F. (2011). Korku Mühendisli÷inin Gölgesinde Muhafazakar Gençlik. Demokrasi Platformu:25, 47-63. Denli, N. (2010). Türkiye'de MuhafazakarlÕk TartÕúmalarÕnÕn Geliúimi. YayÕmlanmamÕú yüksek lisans tezi. østanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul. Duman, M. Zeki (2011). Aile Kurumu Üzerine Tarihsel Bir Okuma Giriúimi ve Muhafazakâr ødeolojinin Aileye BakÕúÕ. ønsan ve Toplum Bilimleri AraútÕrmalarÕ Dergisi: 4, 19-51. Erdo÷an, E. (2006). Sosyal Sermaye, Güven ve Türk Gençli÷i. Eriúim: http://www. urbanhobbit. net/PDF/Sosyal% 20Sermaye_emre% 20erdogan. pdf. Nisbet, R. (2014). MuhafazakarlÕk: Düú ve Gerçek (3.BaskÕ). Kudret Bülbül & M.Fatih Serenli (Çev.). Ankara: Kadim. Turan, S., Durceylan, B. & ùiúman M. (2005). Üniversite Yöneticilerinin Benimsedikleri ødari ve Kültürel De÷erler. Manas Sosyal AraútÕrmalar Dergisi:13, 181-202. YÕlmaz, H. (2006), Türkiye'de MuhafazakarlÕk Aile, Din, BatÕ: ølk Sonuçlar Üzerine Genel De÷erlendirme, YayÕmlanmamÕú araútÕrma raporu. Bo÷aziçi Üniversitesi, østanbul. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 145 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 146 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE TÜRK-KÜRT KÜLTÜRLERARASI EVLøLøK EöøLøMLERø: 1993-200845 Ayúe Gündüz Hoúgör, Prof.Dr. Orta Do÷u Teknik Üniversitesi JeroenSmits, Prof.Dr. Radboud University Özet Sosyolojik açÕdan, farklÕ etnik gruplarÕn birbirlerine olan sosyal sÕnÕrlarÕnÕ kültürlerarasÕ evlilik göstergeleri yansÕtmaktadÕr. Bu eksende daha önce gerçekleútirdi÷imiz araútÕrmamÕzda (Gündüz Hoúgör &Smits, 2002), Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimleri 1993 ve 1998 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verilerini analiz ederek incelemiútik. Analiz Türkler ve Kürtlerin kendi etnik gruplarÕ içerisinde evlendi÷ini, ancak bu e÷ilimin giderek azaldÕ÷ÕnÕ, Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerin ise arttÕ÷ÕnÕ yansÕtmÕútÕ. Etnik gruplarÕn büyüklüklerini ve e÷itime dayalÕ benzer evlilikleri kontrol etti÷imizde de durum geçerlili÷ini koruyordu. Birey düzeyindeki analiz ise en fazla Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin, etnik gruplarÕn küçük oldu÷u kentsel alanlarda, Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda oldu÷unu gösteriyordu. E÷itim dikkate alÕndÕ÷Õnda ise, en yüksek kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimleri e÷itim düzeyi düúük Türkler ile e÷itim düzeyi yüksek Kürtler arasÕndaydÕ. Bulgu sosyal mübadele teorisini destekliyordu. YukarÕdaki sunulan bulgularÕ göz önünde bulundurarak, mevcut çalÕúma tarihsel süreci 2008 ‘e uzatarak Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimin nasÕl de÷iúti÷ini irdelemeyi hedeflemektedir. 2003 ve 2008 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verileri kullanÕlarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin nasÕl de÷iúti÷i, karma evliliklerin yüzdeleri ve göreceli olasÕlÕk oranlarÕ hesaplanarak incelenmiútir. Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerini etkileyen faktörler ise lojistik regresyon yöntemiyle analiz edilmiútir. Daha önceki çalÕúmada gözlemlenen Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimi 2000’li yÕllarda da artmaya devam etmiútir. 1990’ larda en yüksek kültürlerarasÕ evlilik Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕndayken zamanla cinsiyet farkÕ azalmÕútÕr. 2000’ lerde Kürt kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr. Bu durum Kürt kadÕnlarÕnÕn daha fazla e÷itime eriúimleriyle ilgili olabilir. KültürlerarasÕ evlilik kentsel alanlarda görülmektedir. Bulgular Türk ve Kürt etnik gruplarÕn1993 ile 2008 yÕllarÕ arasÕnda birbirlerine daha fazla yakÕnlaútÕklarÕnÕ yansÕtmaktadÕr. INTERMARRIAGE BETWEEN TURKS AND KURDS IN TURKEY: 1993-2008 Abstract The degree of intermarriage between the members of different ethnic groups in a society is an important sociological indicator that shows the strength of the social boundaries between those groups. To this end, in our previous research we explored the Turkish - Kurdish intermarriage in Turkey based on the data derived from the Turkish Demographic and Health Surveys 1993 and 1998 (Gündüz Hoúgör & Smits, 2002). In this research, we found a strong tendency to marry within the own ethnic group which, however, has decreased significantly. This result remained intact if we controlled for the difference in group size between the groups and for the presence of educational homogamy. An individual-level analysis showed that most Turkish- Kurdish intermarriage took place between Kurdish males and Turkish females and that both Turks and Kurds inter married more in the large cities and in regions where their own group was small. With regard to education, the highest intermarriage tendencies were found among Turks with a low educational level and among Kurds with a high educational level. This finding was in line with social exchange theory. Depending on the previously mentioned research, this study aims to extend the time period until 2008 and explore how the intermarriage between Turkish-Kurdish has been changed. Data from the Turkish Demographic and Health 45 Bu araútÕrmanÕn kÕsmi bulgularÕ 2013 yÕlÕnda ECSRDevelopments in Social Inequality and Social Cohesion KonferansÕnda (Tilburg) sunulmuútur. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 147 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Surveys 2003 and 2008 are used to present descriptive information about the distribution of Turks and Kurds and the odds ratios for ethnic intermarriages. Also, the explanatory variables which affect the ethnic intermarriages are analyzed by logistic regression models. The research indicates that the Turkish-Kurdish intermarriage continues to be increasing. In 1990s, the most Turkish- Kurdish intermarriage took place between Kurdish males and Turkish females, over time the gender difference is decreased. By 2000s, the intermarriage between Kurdish women and Turkish men is also increased. This might be related with the higher access of Kurdish women to education. Overall, ethnic intermarriage is still an urban issue. Findings indicate that Turkish and Kurdish ethnic groups seem to have grown together somewhat between 1993 and 2008. 1. Giriú Evlilik farklÕ topluluklarÕn kesiúimin de önemli rol oynayan sosyal bir kurumdur.FarklÕ gruplar arasÕnda gerçekleúen kültürlerarasÕ evlilikler bu gruplar arasÕndaki sosyal mesafe ya da sosyal sÕnÕrlar hakkÕnda bilgi verir. Karma evlilikler sadece bireyleri ilintilemez, aynÕ zamanda bu bireylerin ait olduklarÕ gruplar arasÕ ba÷lantÕlarÕ kurar ve farklÕ gruplarÕ birbirlerine yaklaútÕrÕr. Eúlerin ailelerinin, akrabalarÕnÕn, arkadaúlarÕnÕn, dostlarÕnÕn birbirini tanÕmasÕna ve duygudaúlÕk geliútirmesine ortam yaratÕr.Karma evliliklerin yaygÕn pratik edilmesi gruplarÕn birbirlerini sosyal açÕdan eúit kurguladÕklarÕ biçiminde yorumlanÕr (Kalmijn, 1998).Sosyolojik açÕdan bir toplumda kültürlerarasÕ evliliklerin artmasÕ birbirine ba÷lÕ bir toplum inúa edildi÷i anlamÕna gelir. Eúitli÷in ön planda tutularak inúa edilen toplumlarda ise farklÕ gruplar arasÕnda çatÕúmanÕn az olaca÷Õ, toplumsal bütünlü÷ün artaca÷Õ varsayÕlÕr. Bu nedenle evlilikle bir araya gelen farklÕ etnik, dini, göçmen gibi topluluklarÕn kültürlerarasÕ evlilik özellikleri sosyologlar tarafÕndan irdelenir; karma evlilik verileri derlenir ve analiz edilir. KültürlerarasÕ evlili÷i etkileyen faktörlerin baúÕnda bireysel tercihler gelir. Ailelerin görüú ve önerileri eú seçiminde bireylerin tercihlerinde etkilidir. Bireysel ve ailenin tercihlerin etkisinin dÕúÕnda, karma evliliklerde bir di÷er önemli unsur ise yapÕsal özelliklerdir.YapÕsal özelliklerin baúÕnda etnik gruplarÕn büyüklükleri yer alÕr. SayÕca büyük olan grup üyesinin sayÕca küçük olan bir grup üyesiyle rastlantÕsal karúÕlaúma olasÕlÕ÷Õ düúüktür. AyrÕca, karma evliliklerin sayÕsÕ küçük grubun sayÕsÕndan büyük olamaz. Bir di÷er önemli faktör ise mekânsal ayrÕúmadÕr. E÷er gruplar farklÕ bölgelerde yaúÕyorlar ise karúÕlaúma olasÕlÕklarÕ düúüktür. Karma evliklerde kültürel ayrÕúma da önemli di÷er bir faktördür.Bazen gruplar aynÕ co÷rafya ya da mekânda yaúasalar bile, kendi kültürel döngülerini yaratabilirler. Kendi dillerini konuúmalarÕ, ayrÕ okullara gitmeleri gibi sosyalizasyon unsurlarÕndan ötürü farklÕ etnik grup üyeleriyle iliúkileri sÕnÕrlÕ olabilir. 2. YayÕn TaramasÕ Ve Teorik Çerçeve Yirminci yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndan günümüze, kültürlerarasÕ evlilik göstergeleri farklÕ etnik gruplarÕn toplumla nasÕl yapÕsal ba÷ÕntÕ kurduklarÕnÕ anlamak üzere derlenmektedir (Alba ve Golden, 1986). Bu yazÕn içerisinde Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki evlilikler hakkÕnda da çalÕúmalar bulunmaktadÕr (Dundar, 1998; Koç ve HancÕo÷lu, 1999; Gündüz Hoúgör ve Smits, 2002; Koç, HancÕo÷luveCavlin, 2008; Yavuz 2006). Bu eksende bizde daha önce gerçekleútirdi÷imiz araútÕrmamÕzda (Gündüz Hoúgör &Smits, 2002), Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimleri 1993 ve 1998 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verilerini analiz ederek incelemiútik. Bu çalÕúmamÕz Türkler ve Kürtlerin kendi etnik gruplarÕ içerisinde evlendi÷ini (etnik türdeúlik), ancak bu e÷ilimin zaman içerisinde azaldÕ÷ÕnÕ, Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerin ise arttÕ÷ÕnÕ (% 1.8’ den % 2.4 ‘e ya da her 40 evlilikten 1’i) yansÕtmÕútÕ. Etnik gruplarÕn büyüklüklerini ve e÷itime dayalÕ benzer evlilikleri kontrol etti÷imizde de durum geçerlili÷ini koruyordu. Birey düzeyindeki analiz ise en fazla Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin, etnik gruplarÕn küçük oldu÷u kentsel alanlarda, Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda oldu÷unu 148 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 gösteriyordu. E÷itim dikkate alÕndÕ÷Õnda ise, en yüksek kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimleri e÷itim düzeyi düúük Türkler ile e÷itim düzeyi yüksek olan Kürtler arasÕndaydÕ. Bulgu sosyal de÷iúim teorisini destekliyordu. YukarÕdaki sunulan bulgularÕ göz önünde bulundurarak, mevcut çalÕúmada tarihsel süreci 2008 ‘e uzatarak Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimin nasÕl de÷iúti÷ini irdelemeyi hedefledik. Bu araútÕrmanÕn bulgularÕnÕ tartÕúmaya geçmeden önce, Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008)’nin, Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2003 verilerine dayalÕ çalÕúmasÕndan bahsetmek istiyoruz. Koç ve di÷erleri (2008),2003 yÕlÕna uzanan analizlerine dayanarak, Türkiye’de Türk-Kürt kültürlerasÕ karma evliliklerin yaygÕn olmadÕ÷ÕnÕn altÕnÕ çizmiúti. AraútÕrmalarÕ özellikle kadÕnlarÕn ait olduklarÕ anadil/ etnik gruplarÕn içerisinden eú tercih ettiklerini yansÕtmaktaydÕ. Türk kadÕnlarÕn % 98si’, Kürt kadÕnlarÕn ise %92’si kendi etnik grup içlerinden eú tercih etmiúlerdi. Yüzde 1,6 Türk kadÕnlarÕ Kürt erkeklerle evliyken, % 6.6 Kürt kadÕnlarÕ ise Türk erkekleri ile evliydi. AraútÕrmacÕlar, bulgularÕnÕ Türk kadÕnlarÕnÕn grup dÕúÕ evliklere mesafeli olduklarÕ biçiminde yorumlamÕúlardÕ (Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin 2008: 455). Makalenin bir di÷er altÕnÕ çizdi÷i önemli husus ise karma evlilik deneyiminde nesiller arasÕ de÷iúikliklerin olmadÕ÷ÕydÕ (Koç, HancÕo÷luveCavlin, 2008: 455, Tablo 8). Yine de araútÕrmacÕlar bu bulgunun sorgulanmasÕnÕn önemli oldu÷unu belirtmiúlerdi. Bu açÕdan, mevcut araútÕrma Koç ve di÷erlerinin (2008) bulgularÕnÕ ve yorumlarÕnÕ teyit imkânÕda sunmaktadÕr. 3. Veri Kayna÷Õ Ve Yöntem YukarÕda belirtildi÷i gibi, bu çalÕúmada 2003 ve 2008 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verileri kullanÕlarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin arasÕnda nasÕl de÷iúti÷i incelenmiútir. 2003 ve 2008 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕnÕn temel özelli÷i Türkiye’yi temsil ediyor olmasÕdÕr. TNSA anketleri hane halkÕ anketi ve kadÕn anket olmak üzere iki setten oluúmaktadÕr. Özellikle kadÕn anketi, kadÕnÕn ve eúinin demografik özelliklerini içermektedir. Analize dâhil edilen toplam kiúi sayÕsÕ (N) 29,364. Türkiye’de Türk-Kürt karma evliliklerle ilgili yapÕlmÕú araútÕrmalarda, “etnisite” anadil üzerinden kavramsallaútÕrÕlmaktadÕr. Bu konuda zamana dayalÕ karúÕlaútÕrmalarÕn yapÕlabilece÷i tek veri kayna÷Õ ise Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕdÕr (TNSA). 1993 yÕlÕndan beri TNSA anketlerinde anadil sorularÕ yer almaktadÕr. Dundar (1998) karma evlilik analizlerinde ebeveynlerin anadillerinin analize katÕlmasÕna ihtiyaç olmadÕ÷ÕnÕ belirtmektedir. Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008), bu varsayÕmdan hareketle araútÕrmalarÕnda etnisiteyi eúlerin (karÕ/koca) anadillerine göre tanÕmlamÕúlardÕr. Ancak, nitel araútÕrmalar Türkçe e÷itim alan Kürt gençlerin anadillerini (yani Kürtçeyi) ev ortamlarÕnda daha az konuútuklarÕnÕ, ev dÕúÕ kamusal alanlarda ise daha fazla Türkçe kullandÕklarÕnÕ yansÕtmaktadÕr (Gündüz Hoúgör, 2013). Bu bulgudan hareketle, araútÕrmamÕzda etnisiteyi sadece eúlerin de÷il, aynÕ zamanda onlarÕn ebeveynlerinin anadillerini de dikkate alarak kavramsallaútÕrdÕk. Di÷er bir ifadeyle, bir kiúinin kendisi ve eúi Kürtçeyi anadil olarak belirtmese bile, e÷er o kiúinin anne/babasÕnÕn anadili Kürtçe ise, kiúiyi Kürt olarak tanÕmladÕk. Zira evde Türkçe’nin anadil olarak konuúulmasÕ aslÕnda Kürt-Türk kültürlerarasÕ evlili÷in bir di÷er göstergesi de olabilir. Sadece eúlerin anadiline bakarak (ebeveynlerin anadillerini analize katmayarak) kültürlerarasÕ evlili÷in azaldÕ÷Õ sonucuna varÕlabilir. Oysa tam tersi bu bulgu kültürlerarasÕ evlili÷in arttÕ÷ÕnÕn bir göstergeside olabilir. Bu nedenle sadece eúlerin de÷il, onlarÕn ebeveynlerinin anadillerinin de analize katÕlmasÕ gerekti÷i varsayÕmÕ üzerinden etnisiteyi kadÕn/erkek katÕlÕmcÕlarÕn ve ebeveynlerinin anadili üzerinden kavramsallaútÕrdÕk. Örne÷in, katÕlÕmcÕnÕn kendisi Kürtçe konuúuyorsa ya da ebeveynleri Kürtçe konuúuyorsa kiúinin etnik kimli÷ini Kürt olarak tanÕmladÕk. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 149 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008) araútÕrmalarÕnda 1993 ile 2003 verileri karúÕlaútÕrmÕúlardÕ. Bizim analizimizdeise evlilik gruplarÕ oluúturuldu. Evli kadÕnlar iki veri setinden çekildi (TNSA 2003 ve TNSA 2008) ve bunlarÕ bir araya getirerek kadÕnlarÕ evlendikleri yÕllara göre kohortlar oluúturuldu. Buna göre: (i) 1980 den önce evlenenler (ii) 1981 ile 1990 arasÕnda evlenenler (iii) 1991 ile 2000 arasÕnda evlenenler (iv) 2001- 2008 arasÕnda evlenenler olmak üzere dört yaú grubu yaratÕldÕ. Yöntem olarak ise sosyal de÷iúim teorisine dayanarak karma evliliklerin yüzdeleri ve göreceli olasÕlÕk oranlarÕnÕ hesaplandÕ. Son olarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerini etkileyen faktörler lojistik regresyon yöntemiyle analiz edildi. E÷itim (‘ilkokuldan az’, ‘ilkokul mezunu’, ‘ortaokul’, ve ‘ortaokul ve üstü’), Bölge (‘BatÕ’, ‘Güney’, ‘Orta’, ‘Do÷u’), Kentleúme (‘kent’, ‘kÕr’) ve Gelir (‘düúük’, ‘orta’ ‘yüksek’) modelde ki ba÷ÕmsÕz de÷iúkenleri oluúturdu. 4. Bulgular Türk-Kürt karma evlilikleri yaú gruplarÕna göre incelendi÷inde, tüm gruplar için bir artÕú söz konusudur (Tablo 1). Türk-erkeklerinin karma evlilik oranÕ 1980 ve öncesi için % 0,8 iken bu oran 2001-2008 yaú grubunda % 2,6’dÕr. Benzer biçimde Türk-kadÕnlarÕ içinde karma evlilik oranÕ 1980 ve öncesi için %1,4 ve 2001-2008 için % 2,7’dir (Tablo 1). Bu bulgular Türklerin arasÕnda karma evlilik yapanlarÕn oranÕnÕn arttÕ÷Õ anlamÕna gelmektedir. Kürt-erkeklerinde ise karma evlilik oranÕ 1980 ve öncesi için % 7,4’dir; 2001-2008 yaú grubunda ise oran % 11,5’e yükselmiútir. Kürt-kadÕnlarÕn oranÕnda da benzer bir artÕú vardÕr. Türklerdeki karma evlilik yüzde da÷ÕlÕmÕn, Kürtlerden daha yüksek olmasÕ Türklerin nüfusunun Kürtlerden daha büyük olmasÕyla ilgilidir. Karma evliliklerin nüfusu küçük olan etnik gruba yüzde olarak yansÕmasÕ daha fazladÕr. Özetle, Tablo 1 önceki çalÕúmamÕzda (Gündüz & Smits, 2002) gözlemlenen Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimi 2000’li yÕllarda da artmaya devam etti÷ini yansÕtmaktadÕr. Nitekim 1980’lerde 1522 olan göreceli olasÕlÕk oranÕ 2008 de 293’e düúmüútür (Tablo1). østatistiksel açÕdan görecelik oranÕnda ki bu azalma karma evliliklerin arttÕ÷Õ anlamÕna gelmektedir. Tablo 1. KadÕn/Erkek Türk ve Kürt Karma Evlilikler (%) ve OlasÕlÕklar (Odds Ratio) 1980 Öncesi 1981-1990 1991-2000 2001-2008 Toplam Türk Erkek Türk KadÕn Tüm Türkler 0.8 1.4 1.1 1.1 1.9 1.5 2.0 2.1 2.1 2.6 2.7 2.6 1.7 2.1 1.9 Kürt Erkek Kürt KadÕn Tüm Kürtler Odds Ratio N 7.4 4.3 5.9 1522 3800 10.0 5.8 7.9 849 8344 10.2 9.4 9.8 441 10478 11.5 10.9 11.2 293 6742 10.1 8.3 9.2 510 29364 ùekil 1 olasÕlÕk oranlarÕndaki de÷iúimi yansÕtmaktadÕr. Bu tabloya göre 1990’larda en yüksek kültürlerarasÕ evlilik Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda yaúanÕrken, zamanla cinsiyet farkÕ azalmÕútÕr. 2000’lerde Kürt kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr. Bu durum mekânsal ayrÕúmanÕn azalmasÕyla ilgili olabilir. Özellikle Türklerin yaúadÕ÷Õ büyük kentlere göç etmiú olan Kürt ailelerindeki kÕz çocuklarÕ e÷itime daha fazla eriúmiú olabilirler. YukarÕdaki teorik çerçeve mekânsal ayrÕúmalar azaldÕkça farklÕ etnik gruplardaki bireylerin karúÕlaúma olasÕlÕklarÕnÕn artabilece÷inin altÕnÕ çizmektedir. Ancak aynÕ yazÕn kültürel ayrÕúmalarÕn da altÕnÕ çizmektedir. Kültürel açÕdan karma evlilikler nasÕl ve kimler arasÕnda pratik edilmektedir? Bu sorunun yanÕtÕ Tablo 3’de yer almaktadÕr. 150 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 1. KadÕn& Erkek Kürtler & Türkler arasÕndaki Karma Evliliklerin OlasÕlÕk Oran (OddRatio) Yüzde Da÷ÕlÕmÕ (1980 öncesi -2008) Percentages of mixed marriages of male and female Turks and Kurds and Odds Ratio of Turkish-Kurdish intermarriage 1970-2008 14.0 3200 Percentage mixed marriages 12.0 1600 800 8.0 400 6.0 4.0 200 2.0 100 Odds Ratio 10.0 Turkish males Turkish Females Kurdish males Kurdish females 0.0 50 Until 1980 1981-1990 1991-2000 Odds ratio 2001-2008 Year Tablo 3: Kürtler & Türklerde Karma Evliliklerin Da÷ÕlÕmÕ (%) (N= 23341) Türk Kürt Kürt De÷iúkenler Toplam Toplam Türk Erkek Türk KadÕn Kürt Erkek KadÕn E÷itim ølkokuldan az 3.0 4.6 4.8 2.4 5.2 4.4 ølokul mezunu 1.7 9.9 1.3 2.1 9.1 11.3 Ortaokul 2.1 14.1 2.0 2.2 11.7 22.6 Ortaokul + 1.6 23.8 1.6 1.8 21.8 29.8 Bölge (a) BatÕ 1.6 15.3 1.2 2.0 18.3 12.1 Güney 1.9 12.0 1.9 1.8 11.8 12.1 Orta 1.2 25.8 1.3 1.1 24.0 27.5 Do÷u 9.0 4.6 8.1 9.9 5.0 4.1 Kentleúme Kent 2.2 11.6 1.8 2.5 13.1 10.0 KÕr 1.0 4.0 1.2 0.9 3.4 4.6 Gelir Düúük 1.8 4.5 2.0 1.6 4.0 4.9 Orta 2.2 11.0 1.9 2.5 12.3 9.6 Yüksek 1.4 15.1 1.1 1.7 17.5 12.5 (a) Kuzey Bölgesi, Kürt nüfusun azlÕ÷Õndan ötürü analize dahil edilmemiútir. Tablo 3 Kürtler & Türklerdeki karma evlilik da÷ÕlÕmÕnÕ e÷itim, yaúanÕlan bölge, kentleúme ve gelir ekseninde bulgular içermektedir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 151 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 E÷itim Türk-Kürt evliliklerinde önemli bir etken olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Özellikle e÷itimi ‘ortaokul ve üstü’ Kürt-erkekleri (% 21,8) ve Kürt-kadÕnlarÕ (%29,8) karma evlilik yaparken, e÷itimi ‘ilkokuldan az’ Türk-erkekleri (% 4,8) ve Türk-kadÕnlarÕ (%2,4) karma evlilik yapmaktadÕr. Gelir de de e÷itim gibi benzer bir e÷ilim söz konusudur. Karma evlilikler bölgesel farklÕlÕklar içermektedir. Türk-kadÕn ve Türk-erkeklerin karma evlilikleri en fazla Do÷u bölgesinde bulunmaktadÕr. Do÷u’da yaúayan Türk-erkeklerin % 8,1’i ve Türk-kadÕnlarÕn % 9,9 karma evlidir. Kürtlerin en fazla kültürlerarasÕ evlilik yaptÕ÷Õ bölge ise Orta Anadolu’dur. KültürlerarasÕ evlilik hem Kürtler hem de Türkler için kÕrsal alana kÕyasla daha fazla kentsel alanlarda görülmektedir. Karma evlilikler kentleúme ile yakÕndan ilgili bir sosyal olgudur. Tablo 4’de yer alan lojistik regresyon modeli de yukarÕdaki yorumlarÕn istatistiksel açÕdan geçerlili÷ini yansÕtmaktadÕr. Tablo 4: Lojistik Regresyon Modeli Türkler De÷iúkenler Cinsiyet kadÕn E÷itim ølkokuldan az ølkokul mezunu Ortaokul Ortaokul + Gelir Bölge (a) BatÕ Güney Orta Do÷u Kentsel alan Evlilik gruplarÕ 1980 1981 - 1990 1991 - 2000 2001 - 2008 Sabit (constant) B 0.198* se(B) 0.100 B 0.092 Kürtler se(B) 0.113 Referans kategorisi -0.448* 0.166 -0.341 0.186 -0.579** 0.205 -0.023** 0.005 Referans kategorisi 0.605** 0.143 0.951** 0.179 1.474** 0.194 0.009* 0.005 -0.362* -0.325** -0.674** 1.037** 1.037** 0.071 -0.008 0.852** -0.915** 0.352 0.076 0.112 0.098 0.084 0.166 Referans kategorisi 0.320 0.200 0.591** 0.192 0.872** 0.199 -3.124** 0.382 0.087 0.119 0.114 0.089 0.184 Referans kategorisi 0.347 0.208 0.498** 0.199 0.531** 0.206 -4.194** 0.414 (a) Kuzey Bölgesi, Kürt nüfusun azlÕ÷Õndan ötürü analize dâhil edilmemiútir. 5. Sonuç Daha önceki çalÕúmada gözlemlenen Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimi 2000’li yÕllarda da artmaya devam etmiútir. 1980’lerde 1522 olan göreceli olasÕlÕk oranÕ 2008 de 293’e düúmüútür. Karma evlilik daha fazla geliri yüksek Kürtler ve geliri düúük Türkler arasÕnda karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. E÷itim ve gelir bulgularÕ sosyal mübadele teorisini destekler niteliktedir. Evlilikte eúlerin statü de÷iúiminin önemini vurgulayan bu teoriye göre, evlilik aracÕlÕ÷Õyla Türkler etnik statülerini, Kürt eúlerinin yüksek e÷itim ve gelir statüleri ile mübadele etmektedir. 1990’lar da en yüksek kültürlerarasÕ evlilik Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕndayken zamanla cinsiyet farkÕ azalmÕútÕr. 2000’ler de Kürt kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr. 152 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bu durum Kürt kadÕnlarÕnÕn daha fazla e÷itime eriúimleriyle ilgili olabilir. KültürlerarasÕ evlilik kentsel alanlarda görülmektedir. Bulgular sÕnÕrlÕlÕklar barÕndÕrmakla birlikte, tüm siyasi huzursuzluklara ra÷men Türk ve Kürt etnik gruplarÕn 1993 ile 2008 yÕllarÕ arasÕnda birbirlerine yaklaútÕklarÕnÕ yansÕtmaktadÕr. Kaynaklar Alba, R. and Golden, R.M. (1986) “Patterns of ethnicmarriage in the United States”.Social Forces, 65: 202- 223. Dundar, S. E. T. (1998). Social and demographic characteristics and fertility behavior of main language groups in Turkey. M.A. Thesis, Hacettepe University Institute of Population Studies, Ankara, Turkey. Gündüz-Hoúgör A. andSmits J. (2002). “IntermarriageBetweenTurksandKurds in ContemporaryTurkey: InterethnicRelations in an Urbanizing Environment” EuropeanSociologicalReview, December 2002, Vol 8.no.4. Gündüz Hoúgör A. & J. Smits. October 14th-16th(2013). “Recenttrends in TurkishKurdishintermarriage in Turkey: 1998-2008”Paper presented at the ECSR Conference 2013 Developments in Social Inequality and Social Cohesion Tilburg Gündüz Hoúgör A. (2013). “KÕz ÇocuklarÕnÕn OkullulaúmasÕna Yönelik Aile øçi øletiúim Örüntüleri ve Karar Verme Süreçleri: Edirne, østanbul ve ùanlÕurfa Vaka Analizleri” Sosyoloji’nin Yaúamla DansÕ: Prof. Dr. Birsen Gökçe’ye Arma÷an. Ankara Koc, I., &Hancioglu, A. (1999).“Demographic differentials and demographic integration of Turkish andKurdish populations in Turkey”. In European population conference: Unity in diversity (pp. 197– 198). The Hague, 30 August–3 September. DHS + 2003 + 2008. Demographic&HealthSurveys (online) Available: http://www.measuredhs.com Kalmijn.(1998). Intermarriageandhomogamy: causes, patterns, trends. AnnualReviewof Sociology. 25: 395-421 Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin. (2008). “Demographic Differentials and Demographic Integration of Turkish and Kurdish Populations in Turkey “. PopulationResearch Policy Review. 27(4): 447-457 (DOI 10.1007/s11113-008-9072-y) TNSA (2003) (2008). Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü YayÕnÕ. Ankara Yavuz, S. (2006).“Completing the fertility transition: Third birth developments by language groups inTurkey”. Demographic Research, 15, 435–460. Tebli÷ Metinleri KitabÕ 153 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 154 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE AøLE YAPISINDAKø DEöøùøM VE DOöURGANLIöIN DÜùÜùÜ46 Mehmet Fatih Aysan, østanbul ùehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Özet 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda birçok sanayileúmiú ülkede oldu÷u gibi, Türkiye’de de do÷urganlÕk hÕzÕ hÕzla düútü. 2010’lara geldi÷imizde Türkiye’de do÷urganlÕk oranÕ iki çocuk seviyelerine ve hatta baúta BatÕ Anadolu olmak üzere bazÕ bölgelerde çok daha düúük seviyelere geriledi. Bu durum benzer sorunlarÕ yaúayan ülkelerde oldu÷u gibi Türkiye’de de hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünün ve dolayÕsÕyla yaúlanmanÕn ekonomideki olumsuz etkilerine karúÕ politika üretme çabalarÕnÕ arttÕrdÕ. Ancak karúÕlaútÕrmalÕ demografik çalÕúmalar gösteriyor ki, do÷urganlÕ÷Õn düúüúü oldukça karmaúÕk sebeplerden kaynaklanmakta ve sadece ekonomik sebeplerle bu süreci anlamak mümkün de÷il. Bu çalÕúmada 2011’de yapÕlan Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’nÕn ikincil mikro verilerinden yola çÕkarak niceliksel analizler çerçevesinde do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörler sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla Türkiye’de ailenin dönüúümü irdelenerek açÕklanmaya çalÕúÕlacaktÕr. Bu makalenin temel iddiasÕ, do÷urganlÕk düúüúünün Türkiye’deki toplumsal ve kültürel de÷iúimlerin ve bununla ba÷lantÕlÕ olarak özellikle aile yapÕsÕndaki dönüúümün incelenmesiyle anlaúÕlabilece÷idir. CHANGE IN FAMILY STRUCTURE AND FERTILITY DECLINE IN TURKEY Abstract In the second half of the 20th century, total fertility rates (the average number of children per woman) in Turkey declined gradually as it had in many industrialized countries. In 2010s, total fertility rates in Turkey were down to two children and even lower in certain regions, especially in Western Anatolia. This situation has mobilized an effort to formulate policies that counter the adverse economic effects of the rapid decline in fertility rates and, indirectly, of the aging population. However, comparative demographic studies show that the decline in fertility has a complex causal structure and that it is impossible to understand this process through economic causes alone. This study makes use of the most recent data on Turkish families (Turkish Family Structure Survey) conducted by the Ministry of Family and Social Policies (MFSP) in 2011 to explain the factors that influence fertility from a sociological perspective with special emphasis on the transformation of families in Turkey. The main argument of this paper is that low fertility rates can be understood through social and cultural changes in Turkey, and particularly through the analysis of the transformation of the Turkish family structure. 1. Giriú Birleúmiú Milletler (BM) Nüfus Birimi’ne göre 1950-1955 yÕllarÕnda toplam do÷urganlÕk hÕzÕ dünya genelinde yaklaúÕk 5 iken, 2005-2010 yÕllarÕ arasÕnda 2,5’e, geliúmiú ülkeler de ise 1,7 seviyelerine kadar düúmüútür (BM, 2012). Türkiye’de ise toplam do÷urganlÕk hÕzÕ 1950’lerde 6 civarÕnda iken, 2010’lu yÕllara geldi÷imizde yenilenme düzeyi olan 2.1’lere kadar düúmüútür. Bu noktada, son yÕllarda Türkiye’nin de gündemini meúgul etmeye baúlayan do÷urganlÕ÷Õn düúüúü daha çok günlük siyasi tartÕúmalara malzeme olmuútur. Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla Türkiye’deki hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünü analiz etmektir. Türkiye’de do÷urganlÕk üzerine yapÕlan çalÕúmalar üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) verileri ÕúÕ÷Õnda genel demografik süreci tasvir eden çalÕúmalardÕr (Fiúek, 1986; Shorter ve Macura, 1982; HÜNEE, 1994; 1999; 2010). økinci 46 KatkÕlarÕndan ötürü Yrd. Doç. Dr. Zübeyir NiúancÕ’ya teúekkür ederim. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 155 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 grup çalÕúmalar daha çok istatistiksel analizlere dayanan ve do÷urganlÕktaki de÷iúimin sebeplerini açÕklayan demografik çalÕúmalardÕr (Eryurt, 2005; AdalÕ, 2008; Erfani ve Yüksel-Kaptano÷lu, 2012). Üçüncü grup çalÕúmalar ise do÷urganlÕ÷Õn; e÷itim durumu, kadÕnlarÕn istihdama katÕlÕmÕ ve göç gibi sosyal ve ekonomik dinamiklerle iliúkisini incelemektedir (Hoúgör ve Smits, 2008; Eryurt ve Ergöçmen, 2008; Eryurt ve Koç, 2012; Koç, 2014). Bu makalede di÷er çalÕúmalardan farklÕ olarak 1980 sonrasÕ hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúüne neden olan sosyal ve kültürel dinamikler üzerine durulacaktÕr. Bu çerçevede makalenin temel iddiasÕ, do÷urganlÕk düúüúünün Türkiye’deki toplumsal ve kültürel de÷iúimlerin ve bununla ba÷lantÕlÕ olarak özellikle aile yapÕsÕndaki dönüúümün incelenmesiyle anlaúÕlabilece÷idir. Türkiye’de do÷urkanlÕ÷ün düúüúünün anlaúÕlmasÕ için, farklÕ kültür ve e÷itim altyapÕsÕna sahip kadÕnlarÕn do÷urganlÕk oranlarÕ, ikinci demografik geçiú dikkate alÕnarak analiz edilecektir. Makale beú temel bölümden oluúmaktadÕr. Giriú bölümünden sonra ikinci bölümde dünyada do÷urganlÕk de÷iúimini açÕklayan temel teoriler incelenecektir. Üçüncü bölümde Türkiye’nin son dönemde yaúamÕú oldu÷u demografik de÷iúim analiz edilecektir. Dördüncü bölümde Türkiye’nin toplumsal de÷iúimi ailedeki dönüúüm merkeze alÕnarak açÕklanacaktÕr. Beúinci bölümde çalÕúmada kullanÕlan yöntem ve verilere de÷inilecektir. Yine bu bölümde istatistiksel analizler ÕúÕ÷Õnda çÕkan sonuçlar de÷erlendirilecektir. Son bölümde ise do÷urganlÕktaki düúüúün nedenleri kÕsaca tartÕúÕlarak sosyal politika önerileri sunulacaktÕr. 2. Do÷urganlÕ÷Õn Düúüúü Do÷urganlÕ÷Õn baúta geliúmiú ülkeler olmak üzere tüm dünyada düúüúü do÷urganlÕk geçiúi (fertility transition) olarak adlandÕrÕlmaktadÕr (Bongaarts ve Watkins, 1996; Caldwell, 1997). Do÷urganlÕk geçiúi do÷um kontrol yöntemlerinin kÕsÕtlÕ oldu÷u yüksek do÷urganlÕktan, modern do÷um kontrol yöntemleri yolu ile düúük do÷urganlÕ÷a ulaúÕlmasÕ olarak adlandÕrÕlÕr. Uzun yÕllardan beri sosyal bilimciler do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörleri ve hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünü açÕklamaya çalÕúmaktadÕrlar. Sosyo-ekonomik nedenlerin do÷urganlÕk düúüúünü açÕklamaktaki etkisi dünya genelinde hala tartÕúmalÕ olsa da (Bongaarts, 2006: 8), Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúünü anlamak için literatürde sÕklÕkla de÷inilen üç temel yaklaúÕma göz atmakta fayda var. Bunlardan birincisi do÷urganlÕktaki de÷iúimi ekonomik etkenlerle açÕklayan çalÕúmalardÕr. Easterlin (1978), Easterlin ve Crimmins (1985), Bongaarts (1993), McDonald (2000) gibi araútÕrmacÕlar neoklasik ekonomi teorilerinden etkilenerek ekonomik etkenlerle ve özellikle “arz-talep” iliúkisi çerçevesinde do÷urganlÕk düúüúünü açÕklarlar. Bu yaklaúÕmlara göre insanlar rasyonel sebeplerle aile büyüklüklerine karar verirler. Eúler bu rasyonel karar do÷rultusunda çocuk arzÕnÕ çocuk talebi ile dengede tutmaya çalÕúÕrlar. Ölüm oranlarÕnÕn yüksek oldu÷u durumlarda do÷urganlÕ÷Õn kontrol altÕna alÕnmasÕna gerek yoktur ve çocuk talebini karúÕlamak için daha çok çocuk yapma e÷ilimi ortaya çÕkar. Ancak ölüm oranlarÕnÕn düútü÷ü veya gerek maddi gerekse zaman açÕsÕndan çocuk için ödenen bedelin yüksek oldu÷u durumlarda do÷um kontrol yöntemleriyle do÷urganlÕk sÕnÕrlandÕrÕlmaya çalÕúÕlÕr. Bu yaklaúÕm “yeni hane halkÕ ekonomisi” olarak da tanÕmlanmaktadÕr. Burada önemli olan husus, toplam çocuk sayÕsÕnÕ etkileyen unsurlarÕn bireyden ziyade hane halkÕnÕn refahÕndan kaynaklanmasÕdÕr. Benzer bir yaklaúÕm do÷urganlÕ÷Õ ekonomik modellemelerle açÕklamaya çalÕúan Becker’dan gelmiútir. Becker (1993), e÷itim seviyesinin yükselmesiyle iliúkili olarak kadÕnÕn beúeri sermayesinin (human capital) artmasÕnÕn ve istihdama katÕlÕmasÕnÕn çocuk yetiútirmede ailenin fÕrsat maliyetini (opportunity cost) arttÕrdÕ÷ÕnÕ ve bunun da do÷urganlÕ÷Õ düúürdü÷ünü iddia etmiútir. Di÷er taraftan yine bu süreçte e÷itimli aileler için nicelikten ziyade niteli÷in önemli oldu÷unu, daha az ancak daha nitelikli çocuk sahibi olmanÕn tercih edilmeye baúlandÕ÷ÕnÕ iddia etmiútir (Becker, 1993). Kültürel etkenlere odaklanan ikinci yaklaúÕma göre ise do÷urganlÕk düúüúünde ailenin dönüúümü ve evlilikle ilgili geleneksel fikirlerin de÷iúimi, bireyselleúme gibi faktörler önemli rol oynarlar. Bu yaklaúÕmlar içinde özellikle “ikinci demografik geçiú” (second demographic transition) yaklaúÕmÕ önemlidir (van de Kaa, 1987; Lesthaeghe ve Skuryn, 1988; Lesthaeghe, 1995; Lesthaeghe ve Neels, 156 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2002). Bu yaklaúÕmÕ savunan araútÕrmacÕlar Avrupa’daki do÷urganlÕ÷Õn de÷iúimini birbirinden çok farklÕ dinamiklerden kaynaklanan iki ayrÕ demografik geçiú ile açÕklarlar. Buna göre ilk demografik geçiú 1870 ile 1950’li yÕllarÕ arasÕnda ekonomik yapÕnÕn de÷iúimi, úehirleúme ve sosyal güvenlik kurumlarÕnÕn geliúimi gibi daha çok ekonomik de÷iúimlerin do÷urganlÕk üzerinde uzun süreli sonuçlarÕyla gerçekleúmiútir. økinci demografik geçiúte ise 1960 sonrasÕ dönemde çekirdek aile ve evlilik kurumlarÕndaki de÷iúim, artan kadÕn-erkek eúitli÷i, bireyin özerkli÷i (individual autonomy) ve geleneksel yaúam döngüsündeki de÷iúimler gibi daha çok sosyal ve kültürel faktörler do÷urganlÕk düúüúünde etkili dinamikler olmuúlardÕr (Lesthaeghe, 1995; Lesthaeghe ve Neels, 2002). Her ne kadar ekonomik etkenler Türkiye’deki do÷urganlÕk geçiúinde de etkili olsa da, son dönemdeki hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúü sosyal ve kültürel de÷iúimler incelenmeden analiz edilemez. Bu çerçevede Türkiye’nin ikinci demografik geçiú dönemi olarak da adlandÕrÕlabilecek bu dönem, bir sonraki bölümde daha ayrÕntÕlÕ incelenecektir. 3. Türkiye’nin Demografik Dönüúümü Birçok akademisyen ve politikacÕ Türkiye’nin sahip oldu÷u en önemli zenginlik kayna÷ÕnÕn sahip oldu÷u genç nüfus oldu÷unu söyleyegelmiútir (TÜSøAD, 1999). Ancak bu genç nüfus, aynÕ zamanda do÷urganlÕk oranlarÕnÕn çok yüksek oldu÷u bölgelerde e÷itim ve iú imkânÕ sa÷lanamadÕ÷Õnda toplumsal düzen ve güvenlik açÕsÕndan önemli bir tehdit oluúturabilmektedir. 2000’li yÕllara geldi÷imizde bu “genç nüfus” söylemi yerini “nüfus yaúlanmasÕ tehdidiyle karúÕ karúÕya kalmÕú Türkiye” söylemine bÕraktÕ (TÜSøAD, 2010). 2008 küresel ekonomik krizi ve ardÕndan yaúlÕ Avrupa nüfuslarÕnÕn karúÕlaútÕ÷Õ ekonomik sorunlar, yaúlanan toplumlarÕn baúta emeklilik olmak üzere sosyal güvenlik ne gibi ekonomik ve sosyal meydan okumalarla baúa çÕkmak zorunda kaldÕklarÕnÕ göstermektedir. Tablo 1. Türkiye'nin Demografik Dönüúümü, 1940-2010 1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010 YÕllÕk Nüfus ArtÕú HÕzÕ 17,0 21,7 28,5 25,2 20,7 21,7 14,1 11,1 Toplam Do÷urganlÕk HÕzÕ 6,50 6,72 6,18 5,64 4,56 3,12 2,53 2,06 0-14 Yaú Grubunun Toplam Nüfusa OranÕ (%) 42,1 38,3 41,2 41,8 39,0 35,0 29,8 25,6 65+ Yaú Grubunun Toplam Nüfusa OranÕ (%) 3,6 3,3 3,5 4,5 4,7 4,3 6,8 7,2 Do÷umdaki Yaúam Beklentisi 34 41 46 55 61 66 70 72 Kaynak: Shorter, 2003; DPT, 2013; TÜøK, 2013 Kabaca belirtmek gerekirse demografik geçiú kuramÕna göre toplumlar zaman içinde do÷um ve ölüm oranlarÕnÕn yüksek oldu÷u bir aúamadan her ikisinin de düúük oldu÷u bir aúamaya geçiú yaparlar. Demografik geçiú kuramÕ üç aúamadan oluúur (Notenstein, 1953). Sanayi toplumu öncesi dönemi açÕklayan ilk aúamada hem do÷um hem de ölüm oranlarÕ oldukça yüksektir. Yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan ötürü nüfus artÕú hÕzÕ oldukça yavaútÕr. Geçiúin ikinci aúamasÕnda, Sanayi Devrimi sonrasÕnda yükselen hayat standartlarÕ, sa÷lÕk alanÕndaki önemli atÕlÕmlar (bebekler için vücudun tekrar normal su miktarÕnÕ kazanmasÕnÕ sa÷layan rehidrasyon tedavisi, antibiyotik ve aspirin gibi temel ilaçlar) ile ölüm oranlarÕ düúmeye baúlamÕú; ancak do÷um oranlarÕndaki düúüú ölüm oranlarÕndaki düúüúü gecikmeli olarak takip etmiútir. Bu aúamadaki toplumlarda hÕzlÕ bir nüfus artÕúÕ gerçekleúmiútir. Bu aúamanÕn yaúandÕ÷Õ 1960’lÕ yÕllarda Türkiye nüfusu 30 milyonu bulmuútur (TÜøK, 2012). Tablo 1’de de görüldü÷ü üzere yüksek do÷urganlÕk oranlarÕ bu hÕzlÕ nüfus artÕúÕnÕ beraberinde getirmiútir. 1960 sonrasÕ dönemde her ne kadar nüfus artmaya devam etse de, nüfus artÕú hÕzÕ yavaúlamÕú 1960’da binde 28’den 2010’da binde 11,1 kadar düúmüútür. Geçiúin son aúamasÕnda ise do÷um ve ölüm oranlarÕ çok düúük seviyelere inmiútir. 2010’lara gelindi÷inde toplam do÷urganlÕk oranÕ (total fertility rate) 1960’taki 6 seviyelerinden nüfusun kendi kendini devam ettirebilmesi için gerekli olan 2,1 seviyesine kadar düúmüútür. øúte tam da bu dönemde, 2000’li yÕllarÕn baúÕnda Türkiye’nin yeni bir demografik aúamaya (üçüncü ve son aúama) geçti÷i söylenebilir (Aysan, 2014). Demografik dönüúümün bu aúamasÕnda Türkiye nüfusu artÕk yüksek do÷urganlÕk ve ölümlülük oranlarÕna sahip genç bir nüfus olmaktan çÕkÕp, düúük do÷urganlÕk ve ölümlülük oranlarÕna sahip yaúlanan bir nüfusa Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 157 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 evrilmektedir. Tablo 1’de görüldü÷ü üzere 0-14 yaú grubunun toplam nüfus içindeki payÕ 1940’ta yüzde 42 iken, bu oran 2000’de yüzde 29,8’e 2014’de ise yüzde 24,3’e kadar düúmüútür. YaúlanmanÕn belirtilerini gösteren 65 yaú ve üstü yaú grubun toplam nüfusa oranÕ 1940’ta sadece 3,6 iken 2014 yÕlÕnda yüzde 8’e kadar yükselmiútir. ùekil 1. Türkiye’de Do÷um ve Ölüm OranlarÕ, 1950-2010 Kaynak: DPT, 2013 Türkiye’nin demografik yapÕsÕndaki de÷iúimin iki temel sebebi vardÕr. Bunlardan birincisi do÷urganlÕk oranlarÕndaki hÕzlÕ düúüú iken, di÷eri de ölüm oranlarÕndaki hÕzlÕ düúüútür. Ölüm oranlarÕndaki olumlu geliúmelerin ardÕnda yatan temel etken özellikle aúÕ ve ilaçlarÕn yaygÕn olarak kullanÕlmasÕ ile sa÷lÕk hizmetlerindeki geliúmelerdir. AyrÕca hayat standartlarÕnÕn yükselmesi de özellikle ileri yaúlardaki ömür kazanÕmlarÕnÕ beraberinde getirmiútir. ùekil 1’de de görülebilece÷i gibi kaba do÷um oranÕ (crude birth rate) 1950- 2010 arasÕ dönemde binde 51’den binde 19’a düúerken, kaba ölüm (crude death rate) oranlarÕ aynÕ dönemde binde 24’ten binde 6’ya düúmüútür. Ancak en önemli düúüú bebek ölüm oranlarÕnda (infant mortality) yaúanmÕútÕr. Bebek ölüm oranÕ aynÕ dönemde binde 218’den binde 16’ya kadar düúmüútür. Özellikle bu yaú grubundaki ölümlerin hÕzlÕca düúmesi yaúam beklentisinin (life expectancy) artmasÕnÕ sa÷lamÕútÕr. Tablo 1’de görüldü÷ü üzere 1940’ta kadÕn ve erkek do÷umdaki yaúam beklentisi sadece 34 iken, yÕllar içinde sürekli yükselmiú ve 2010 yÕlÕnda 72’ye çÕkmÕútÕr. Bir sonraki bölümde bu demografik dönüúüme neden olan ailedeki de÷iúim incelenecektir. 4. Türkiye’deki Sosyal De÷iúimler ve Ailenin Dönüúümü Toplumsal de÷iúimleri açÕklamaya çalÕúan teoriler ailenin de÷iúimi üzerine de odaklanmÕúlardÕr (bu tartÕúmalar için bkz. Smith vd., 2009). YapÕsal iúlevselcilik, çatÕúma teorisi ve feminizm gibi yaklaúÕmlar aile yapÕsÕndaki de÷iúimi makro dinamiklerle açÕklamaya çalÕúÕrken; aile sistemleri, aile geliúimi ve aile gerilimi gibi yaklaúÕmlar ise mikro dinamiklere odaklanÕrlar. Di÷er taraftan ailenin de÷iúimini anlamak için ailenin tanÕmÕnÕ da yapmak elzemdir. Murdock’a (1949) göre aile; ortak ikamet, ekonomik iúbirli÷i ve üremenin gerçekleútirildi÷i bir sosyal gruptur. Her ne kadar bu ve benzeri aile tanÕmlarÕ uzun yÕllar sosyal bilimler literatüründe kabul görse de, aile kurumunun zaman içinde de÷iúmesiyle birlikte klasik çekirdek aile tanÕmlarÕ eleútirilmiú ve dolayÕsÕyla tanÕmlar da oldukça farklÕlaúmÕútÕr (Fox ve Luxton, 2009). Beaujot (2000) ise daha kapsayÕcÕ ve nötr bir tanÕm geliútirerek aileyi kaynaklarÕ paylaúan ve birbiri için kaygÕlanan insanlar olarak ifade eder. Bu 158 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 çerçevede çocuklu yalnÕz anneler, aynÕ evi paylaúmayan ancak kan ba÷Õ olan bireyler, kan ba÷Õ ve evlilik gibi kurumsal ba÷larÕ olmayan ancak birlikte yaúayan insanlar da aile olarak sayÕlabilirler. Ancak bu çalÕúmada Türkiye’deki aile daha çok yapÕsal iúlevselcilerin kullandÕklarÕ anlamda geleneksel çekirdek aile (bir evlilik ba÷Õyla kurulmuú ekonomik ve duygusal deste÷e dayanan cinsel üremenin gerçekleúti÷i sosyal grup) olarak tanÕmlanmaktadÕr. Günümüz Türk aile yapÕsÕndaki de÷iúimi anlayabilmek için, geçmiúteki aile yapÕsÕnÕn temel özelliklerine de÷inmek gerekir. Tahrir defterleri üzerine yapÕlan çalÕúmalar gösteriyor ki, düúünülenin aksine OsmanlÕ’da hane halkÕ büyüklü÷ü yalnÕzca 5 civarÕndadÕr (Duben, 2002: 130; OrtaylÕ, 2009: 90). Evlilik yapÕsÕ incelendi÷inde 1885 nüfus sayÕmÕna göre østanbul’daki evli erkeklerin sadece yüzde 2,5’i çok eúli idi (Duben ve Behar, 1991: 148-149). Erken 19. yüzyÕl dönemi Anadolu úehirlerini inceleyen baúka bir çalÕúmada ise evli erkeklerin ancak yüzde 9,5’inin çok eúli oldu÷u gösteriliyor (Demirel, Gürbüz ve Tuú, 1992). Ailelerin yapÕsÕna baktÕ÷ÕmÕzda 1907 østanbul’unda ailelerin yüzde 40’Õ çekirdek aile iken, yüzde 16’sÕ geniú aile ve yüzde 12’si birden çok ailenin aynÕ evi paylaútÕ÷Õ (çoklu) ailelerden oluúmakta idi (Duben ve Behar, 1991: 49). Geniú ailelerin oluúturdu÷u yüzde 16’lÕk grup ise daha çok kocasÕnÕ kaybetmiú kadÕnÕn zorunlu olarak çocu÷unun yanÕna sÕ÷ÕnmasÕyla üç kuúa÷Õn birlikte yaúadÕ÷Õ ailelerdir. Baúka bir önemli nokta ise evlenme yaúÕnÕn tahmin edilenin üzerinde oluúudur. 1885 nüfus sayÕmÕna göre, østanbul’da kadÕnlarÕn ilk evlenme yaúÕ ortalama 19 iken, bu rakam erkekler için 22 civarÕnda idi (Duben ve Behar, 1991: 126). 19. ve 20. yüzyÕldaki hÕzlÕ toplumsal dönüúümlerin etkisi en çok ailede görülmüútür. Türkiye’nin toplumsal de÷iúimini analiz etmeyi amaçlayan birçok bilim insanÕ do÷al olarak bu makro dönüúümleri açÕklarken ailenin dönüúümüne de de÷inmiúlerdir (Gökalp, 1926 [1995]; FÕndÕko÷lu, 1936; Ça÷atay, 1971; Vergin, 1987; Tolan, 1990). Bu çerçevede modernleúme, tarÕm toplumundan sanayi toplumuna geçiú ve göç gibi geliúmelerin geleneksel ataerkil aile üzerine etkileri incelenmiútir (Tolan, 1990). Görüldü÷ü gibi ailenin dönüúümü yeni bir geliúme olmayÕp, OsmanlÕ son döneminden beri aile üzerine çalÕúmalar yapÕlmaktadÕr. Türkiye’deki aile ve evlilik üzerine yapÕlan çalÕúmalar beú ana baúlÕkta toplanabilir. Bunlardan birincisi ailenin tanÕmÕ üzerine odaklanan ve farklÕ aile türlerini inceleyen daha çok tarihsel ve betimsel çalÕúmalardÕr (Duben ve Behar, 1991; FÕndÕko÷lu, 1936; Ülken, 1943; Eröz, 1977; Donuk, 1980). økinci tür çalÕúmalar, sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla toplumsal, kültürel ve ekonomik dönüúümler çerçevesinde aileyi inceleyen ve daha çok makro ölçekli de÷iúimler üzerine odaklanan çalÕúmalardÕr (Ça÷atay, 1971; Vergin, 1987; Tolan, 1990). Bu grubun bir devamÕ olarak özellikle son dönemde kadÕn bedeni, do÷urganlÕk ve toplumsal eúitsizlikler ba÷lamÕnda aile ve kadÕn çalÕúmalarÕ artmaktadÕr (bkz. Akúit, 2010; Korkut ve Eslen-Ziya, 2011). Üçüncü grupta ise evlilik ve boúanma olgularÕnÕn nedenleri ve sonuçlarÕ üzerine yapÕlan sosyolojik çalÕúmalar vardÕr (Battal, 2008; Aytaç ve Rankin, 2009; Kavas ve Gündüz-Hoúgör, 2011; Copur ve Koropeckyj-Cox, 2010; YükselKaptano÷lu ve Ergöçmen, 2014). Dördüncü tür çalÕúmalar birey ve kimli÷inin inúasÕ, aile içi sorunlar ve boúanma gibi ailevi iliúkilerin birey üzerindeki etkileri üzerine yapÕlan psikolojik çalÕúmalardÕr (Bilir ve DabanlÕ, 1981; Ka÷ÕtçÕbaúÕ, 1998; 2012). Beúinci tür çalÕúmalar ise aileye nüfus meseleleri açÕsÕndan yaklaúan ve sÕklÕkla nüfus planlamasÕ ve do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörler üzerine yapÕlmÕú demografik çalÕúmalardÕr (Eryurt, 2005; Eryurt ve Koç, 2012). Burada en önemli husus úudur ki, modernleúmeyi monolitik bir kalÕba indirgeyen demografik geçiú süreci gibi, kültürel de÷iúimler modernleúme süreciyle paralel sayÕlamazlar. ùüphesiz ki modernleúme sürecinin özelliklerini belirlemek kolay de÷ildir. Fakat asÕl teorik ve pratik zorluk da bahsetti÷i gibi modernleúmenin hangi özelli÷inin do÷urganlÕk düúüúüyle iliúkili oldu÷unu saptamaktÕr. Bu çalÕúmada ikinci demografik geçiú teorisinden de faydalanÕlarak 21. yüzyÕlÕn baúÕnda Türkiye’de yaúanan demografik de÷iúimin ekonomik sebeplerden ziyade aile yapÕsÕndaki de÷iúimden kaynaklandÕ÷Õ iddia edilmektedir. Bu çerçevede 20. yüzyÕlÕn büyük bölümünde göç, sanayileúme ve úehirleúme gibi ekonomik faktörler daha çok aile yapÕsÕnÕ ve do÷urganlÕ÷Õ etkilerken; 20. yüzyÕlÕn sonunda ve 21. yüzyÕlda ise kadÕn ve erke÷in rollerindeki de÷iúim, toplumsal cinsiyet eúitli÷i, aile Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 159 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 hakkÕndaki tutumlarda farklÕlaúma gibi daha çok kültürel nedenler aile yapÕsÕnÕ etkilemiú ve dolayÕsÕyla do÷urganlÕk oranlarÕnda hÕzlÕ düúüúler gerçekleúmiútir. Ancak bu demek de÷ildir ki, sadece kültürel faktörler do÷urganlÕk düúüúünde etkindir. Tabii ki, hem aile yapÕsÕnÕn de÷iúimi hem de ekonomik sebepler de÷iúen ölçüde do÷urganlÕ÷Õ etkilemektedir. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse özellikle son dönemdeki do÷urganlÕk düúüúünün temel sebebi aile yapÕsÕndaki de÷iúimdir. Bu de÷iúimin parametreleri ve do÷urganlÕ÷a etkisi Tablo 2’de görülebilir. 15 yaú ve daha yukarÕ yaútaki nüfusun büyük bir kÕsmÕ 1950-2014 döneminde evli iken, 1960’ta yüzde 73 ile bu oran en yüksek de÷erine ulaúmÕú daha sonra zamanla düúerek 2014 yÕlÕnda yüzde 63,8’e kadar inmiútir. Bu düúüúle ters orantÕlÕ olarak hiç evlenmeyen kiúilerin sayÕsÕ da 1960 sonrasÕnda artmÕú ve 2014’e gelindi÷inde yüzde 27 olmuútur. Aile yapÕsÕ açÕsÕndan önemli olan baúka bir husus ise 1980 sonrasÕ dönemde boúanma oranlarÕnÕn artmasÕdÕr. Özellikle 2000-2014 yÕllarÕ arasÕnda bu oran yaklaúÕk 3 kat artarak 1,2’den 3,4’e çÕkmÕútÕr. Gerek evlenme oranlarÕndaki yavaúlama, gerek ise boúanma oranlarÕndaki hÕzlÕ yükselme son dönemde aile yapÕsÕndaki de÷iúim açÕsÕndan önemlidir. Baúka bir önemli nokta ise ilk evlenme yaúÕndaki yükselmedir. 1970’te kadÕnlarda 22 erkeklerde 26,2 olan ilk evlenme yaúÕ, 2014’de sÕrasÕyla 23,7 ve 26,9’a yükselmiútir. YapÕlan çalÕúmalara göre evlenme yaúÕnÕ yukarÕ çeken ve do÷urganlÕ÷Õn düúmesine neden olan en temel etkenlerden birisi kadÕnlarÕn e÷itim seviyesinin yükselmesidir (van de Kaa, 1987; McDonald, 2000). Tablo 2. Türkiye'nin Sosyal De÷iúimi, 1950-2011 1950 Medeni duruma göre nüfus oranÕ (%) Hiç evlenmedi 22,4 Evli 67,9 BoúandÕ 0,8 Dul veya bilinmeyen 8,9 ølk evlenme yaúÕ KadÕn 23,3 Erkek 27,7 Okur-yazar oranÕ (%) KadÕn 19,5 Erkek 45,5 Lise ve üstü e÷itim almÕú kadÕnlarÕn istihdamÕ (%) Evli kadÕnlar arasÕnda halen do÷um kontrol yöntemleri (%) Modern Geleneksel KullanmÕyor 1960 1970 1980 1990 2000 2011 18,3 73,3 0,8 7,3 22,8 70,4 0,7 6,2 25,8 68,1 0,7 5,5 27,4 67,1 0,8 4,8 28,4 65,7 1,2 4,8 27,4 64,1 3,0 5,0 22,9 26,1 22,0 26,6 22,1 26,2 22,0 26,1 23,2 26,9 24,7 28,6 25,6 53,6 41,8 70,3 54,7 80,0 72,0 88,8 11,9 80,6 93,9 24,0 91,9 98,3 36,8 18,0 32,0 50,0 31,0 32,3 36,6 37,7 25,5 36,1 46,0 27,0 27,0 Kaynak: HÜNEE, 1980; 1989; 1999; 2009; TÜøK, 2012 Tablo 2’de görüldü÷ü üzere 1950-2014 yÕllarÕ arasÕnda hem erkek hem de kadÕnlarda okur-yazarlÕk oranÕ hÕzla artmÕútÕr. Erkeklerde 1950 yÕlÕnda bu oran yüzde 45,5 iken 2014 yÕlÕnda yüzde 98,7’e çÕkmÕútÕr. Ancak asÕl büyük artÕú kadÕnlarda olmuútur. AynÕ dönem içinde okuma yazma bilen kadÕnlarÕn oranÕ yüzde 19,5’ten yüzde 93,4’e yükselerek erkeklerin okuma yazma oranlarÕnÕ yakalamÕútÕr. Yine e÷itim seviyesinin geliúmesiyle ba÷lantÕlÕ olarak lisans ve üstü e÷itim almÕú kadÕnlarÕn istihdama katÕlÕmÕ hÕzla artmÕútÕr. 1990’da lisans ve daha yüksek e÷itime sahip kadÕnlarÕn istihdama katÕlÕmÕ sadece yüzde 11,9 iken 2014 yÕlÕnda bu oran yüzde 41,5’e ulaúmÕútÕr (TÜøK, 2012). Bu dönemde modern do÷um kontrol yöntemleri üzerine bilginin artmasÕ, ulusal aile sa÷lÕ÷Õ ve planlamasÕ politikalarÕyla modern do÷um kontrol tekniklerinin ülke genelinde yaygÕnlaúmasÕ ve kadÕnÕn statüsünün yükselmesi Türkiye’deki do÷um kontrolünü de derinden etkilemiútir. 1978-2014 arasÕnda yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmalarÕ’na göre evli ve do÷urgan kadÕnlar arasÕnda modern do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕmÕ yüzde 18’den yüzde 47’ye kadar çÕkmÕútÕr. Yine aynÕ dönemde hiçbir do÷um kontrol yöntemi kullanmayanlarÕn oranÕ yüzde 50’den yüzde 27’ye düúmüútür (Tablo 2). 2013 yÕlÕnda Türkiye’de, 15 ile 49 yaú arasÕndaki evli kadÕnlarÕn %74’ü herhangi bir do÷um 160 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 kontrol tekni÷ini kullanmÕútÕr, bu oran Pakistan’da %35, MÕsÕr’da %60 ve Yunanistan’da %76‘dÕr (PRB, 2014). 5. Türk Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’nÕn Analizi 5.1. Yöntem ve Veri Bu çalÕúmanÕn verisi Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlü÷ü tarafÕndan 2011 yÕlÕnda yaptÕrÕlan “Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ”na (TAYA) dayanmaktadÕr. Bu araútÕrma daha önce TÜøK ile Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü tarafÕndan 2006’da gerçekleútirilmiú olan “Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ”nÕn devamÕ niteli÷indedir. AraútÕrmanÕn örneklem büyüklü÷ünü baúta østanbul, Ankara ve øzmir olmak üzere Türkiye’nin tüm úehirlerini kapsayan 12.056 hane oluúturmaktadÕr. Bu çerçevede Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ 2011, Türkiye’de yapÕlan en kapsamlÕ ve en yeni veri setini oluúturmaktadÕr. Bu veri seti betimsel tablolara ve regresyon analizine dayanmaktadÕr. Her ne kadar mevcut araútÕrma Türkiye’deki aile yapÕsÕ üzerine en kapsamlÕ ve en yeni veri setini sunsa da, araútÕrmanÕn temel amacÕ do÷urganlÕk de÷iúimini incelemek olmadÕ÷Õ için ikinci demografik geçiú ile ilgili analiz yapmak için uygun de÷iúkenler pek yoktur. Ancak yine de ailenin dönüúümünün do÷urganlÕ÷a etkisini anlamayÕ sa÷layacak bazÕ de÷iúkenleri kullanmak mümkündür. Bunlar arasÕnda bireyin kendini dinî açÕdan nasÕl tanÕmladÕ÷Õ, farklÕ din ve milliyetten biri ile evlenmeye nasÕl baktÕ÷Õ, neslin devamÕnda ve ailenin itibarÕnda erkek çocu÷unun önemi, kadÕnÕn çalÕúmasÕyla ilgili düúüncesi gibi de÷iúkenler seçilmiútir. Di÷er taraftan do÷urganlÕ÷Õ etkileyen gelir, e÷itim seviyesi, ilk evlenme yaúÕ ve sosyal statü gibi temel de÷iúkenler de analize dâhil edilmiútir. Di÷er taraftan analiz 18 yaú ve üstü kadÕnlar için yapÕlmÕútÕr. Regresyon analizinden önce korelasyon katsayÕlarÕ tablosu oluúturulmuú.0.7 ve daha büyük herhangi bir korelasyon katsayÕsÕ olmadÕ÷Õndan çoklu eúdo÷rusallÕk sorunu yoktur de÷iúkenler arasÕnda. 5.2 Analiz SonuçlarÕ Literatürde pek çok zaman vurgu yapÕlan do÷urganlÕk üzerindeki temel etkenler bu analiz sonuçlarÕ tarafÕndan da desteklenmektedir. Tablo 3 çocuk sayÕsÕnÕn tahmin etmek için oluúturulan poisson regresyon modelini gösterir. Tahmin edilebilece÷i gibi yaú, do÷urganlÕ÷Õ etkileyen en önemli de÷iúkendir. Yaú arttÕkça, çocuk sayÕsÕ da artmaktadÕr. Yaútaki bir yÕllÕk artÕú, çocuklarÕn öngörülen sayÕsÕnda % 0.015 artÕúa neden olur. Do÷urganlÕ÷Õ etkileyen bir di÷er önemli etken kontrol de÷iúkeni olan evlilik yaúÕdÕr. Coale (1992) hem modern hem de geleneksel toplumlarda evlili÷in geciktirilmesinin do÷urganlÕk düúüúüne neden oldu÷unu göstermektedir. ølk evlenme yaúÕndaki artÕú özellikle birçok Avrupa dÕúÕ ülkelerde (Lesthaeghe, 2010: 211), genel do÷urganlÕk düúüúünde önemli bir faktördür. KadÕnÕn ilk evlenme yaúÕ düútükçe, çocuk sayÕsÕ da artmaktadÕr. ølk evlenme yaúÕndaki bir yÕllÕk artÕú çocuklarÕn öngörülen sayÕsÕnda %0.044’lük düúüúe neden olur. Baúka bir deyiúle, bir kadÕn yaklaúÕk 22 yÕl evlili÷ini ertelerse her úeyi sabit tutuldu÷unda di÷er kadÕnlara kÕyasla 1 (0.044 * 22) çocuk daha az çocu÷u olacaktÕr. Daha erken evlenen kadÕnlar daha uzun bir süre hamile kalma riski maruz kalÕrlar (Bongaarts 1978). Yerleúim açÕsÕndan incelendi÷inde kent ile kÕr arasÕndan istatistiksel bir anlamlÕ farklÕlÕk yoktur. Sosyo-ekonomik statüde baúka bir önemli kontrol de÷iúkendir. Çok yüksek sosyo-ekonomik grup dÕúÕnda farklÕ sosyo-ekonomik gruplar arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕ bir fark vardÕr. Sosyo-ekonomik statü yükseldikçe, çocuk sayÕsÕ düúmektedir (Caldwell, 1999; Coale ve Watkins, 1986). Baúka bir ifade ile sosyal statü ile do÷urganlÕk arasÕnda negatif bir iliúki vardÕr. Referans grubu olan düúük sosyo-ekonomik statü kadÕnlarÕ ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda orta sosyoekonomik statü kadÕnlarÕ %10, üst-orta sosyo-ekonomik statü kadÕnlarÕ %12 ve yüksek sosyoekonomik statü kadÕnlar %9 daha az çocuk sahibidirler. Regresyon analizinde kullanÕlan di÷er de÷iúkenler aile yapÕsÕnÕn dönüúümü do÷urganlÕ÷Õ etkiler göstermektedir. YukarÕdaki tartÕúmalar ÕúÕ÷Õnda ele alÕndÕ÷Õnda kadÕnlar iúgücüne katÕlÕmÕ, daha Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 161 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 eúitlikçi bir aile yapÕsÕnÕ benimsemeleri, birey için dinin öneminin azalmasÕ gibi etkenler ikinci demografik geçiú teorisinde de açÕklanmÕú ve do÷urganlÕk düúüúündeki etkileri vurgulanan etkenlerdir (Lesthaeghe, 1995; 2001; van de Kaa, 1987). Regresyon sonuçlarÕ da e÷itim, kadÕnlarÕn do÷urganlÕ÷Õnda önemli bir rol oynadÕ÷ÕnÕ göstermektedir. 2011 Türkiye’sinde e÷itimsiz kadÕnlarÕn ortalama çocuk sayÕsÕ 4.27 iken, bu sayÕ yüksekokul ya da üniversite mezunu kadÕnlariçin 1.24’dür. van de Kaa (1987) ve McDonald (2000) gibi araútÕrmacÕlarÕn vurguladÕklarÕ gibi, do÷urganlÕk e÷itim düzeyi yükseldikçe düúmektedir. E÷itimsiz kadÕnlar, di÷er etkenler kontrol edildi÷inde, lise ya da yüksek ö÷renim düzeyine sahip referans grubu kadÕnlara göre %46 daha fazla çocuk sahibidirler. ølk ve orta derece e÷itim seviyesine sahip kadÕnlar referans grubuna göre %22 daha fazla çocuk sahibidirler. østihdam durumu da çocuk sayÕsÕna etkilemektedir. Di÷er özelliklerin tümü kontrol edildi÷inde çalÕúan kadÕnlar, referans grup olan ev hanÕmlarÕna oranla %13 daha az çocuk sahibidirler. Emekli kadÕnlar %15, ö÷renci, engelliler gibi di÷er kadÕnlar ev hanÕmlarÕna oranla %22 daha az çocuk sahibidirler. Aúa÷Õdaki üç de÷iúken muhafazakarlÕk ya da geleneksel de÷erlerin do÷urganlÕk e÷ilimleri üzerindeki etkisini göstermektedir. Regresyon sonuçlarÕ, daha az muhafazakâr olan insanlar daha çok muhafazakâr insanlara göre daha az çocuk sahibi oldu÷unu göstermektedir. Her úey sabit tutuldu÷unda, kadÕn farklÕ bir dini inanç veya milletten biriyle evlenemez diyen kadÕnlar, evlenebilir diyenler ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda %4,emin olmayanlara göre ise %6 daha fazla çocuk sahibi oldu÷unu göstermektedir. Erkek çocuk annesinin prestijini artÕrmaz diyenler %10, emin olmayanlar %9 daha az çoçuklarÕ vardÕr bu görüúe katÕlanlara göre. KadÕnlarÕn çalÕúmasÕ gerekti÷ini düúünenler, kadÕnlarÕn çalÕúmasÕna karúÕ olan kadÕnlara kÕyasla %16 daha az çocuk sahibidirler. DindarlÕk (tutum de÷iúkeni), dindarlÕk ölçe÷i (davranÕú de÷iúken) evlilik olmadan birlikte yaúam hakkÕndaki görüú gibi bu üç de÷iúken bireylerin dindarlÕ÷Õyla ilgili önemli ipuçlarÕ vermektedir. Dinî inancÕ daha güçlü olan kadÕnlar daha çok çocuk sahibi olurken, kadÕnÕn farklÕ din ve milliyetten biri ile evlenmesi hakkÕnda olumsuz fikir beyan edenlerin çocuk sayÕsÕ yine daha fazladÕr. Kendilerini dindar ya da çok dindar olarak tanÕmlayan kadÕnlar kendilerini dindar olarak tanÕmlamayan kadÕnlara göre %12 daha fazla çocuk sahibidirler. DindarlÕk sÕkalasÕ de÷iúkeni dikkate alÕndÕ÷Õnda, dindarlÕk ölçe÷inde bir birim artÕú çocuk tahmini sayÕsÕnÕn %0.3 artÕúÕna neden olur. Örne÷in, kadÕnlarÕn dindarlÕk sÕklasÕ 0 olan bir kadÕn, sÕkalada 20 üzerinden 20 alan en dindar kadÕna göre %6 daha fazla çocuk sahibi oldu÷u tahmin edilir. Son olarak, evlilik dÕúÕ birlikte yaúamÕ destekleyen kadÕnlar desteklmeyen kadÕnlara göre %8 daha az çocuk sahibidirler. Daha önce iúaret etti÷i gibi, ikinci demografik geçiú evlilik ve çocuk yetiútirmeyle, ücretsiz ortak seçimi, kadÕn özerklik, birlikte yaúama büyüyen bir önem (Lesthaeghe, 2010) gecikme gerektirir. Bu özellikler tamamen Türkiye'de mevcut olmamakla birlikte, ikinci demografik geçiú izleri aileleri ve günlük hayatlarÕnda laik ve liberal de÷erleri kucaklayan bu kadÕnlarda görülebilir. Ekonomik ve e÷itim faktörlere ek olarak, geleneksel ve dini de÷erler de÷iúiklikler do÷urganlÕk üzerinde önemli bir etkiye sahip oldu÷unu Sonuçta, geleneksellik ve Din hakkÕnda Seçilen de÷iúkenler regresyon analizi gösterisinde kullanÕlan inanÕyor. Bir sonraki bölümde, Türk aile yapÕsÕnÕn dönüúümü dayalÕ Türk nüfusu yaúlanan için sosyal politika önerileri üzerinde duruluyor. 162 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 3. Poisson Regresyonda Çoçuk SayÕsÕ B 0.89 (Kesiúim) E÷itim Yok 0.455 ølk-orta 0.222 Lise 0.088 Yüksek okul ve üstü (referans) 1 ÇalÕúma Durumu ÇalÕúÕyor -0.126 øúsiz -0.113 Emekli -0.149 Di÷er -0.221 Ev hanÕmÕ (r) 1 KadÕn farklÕ din ve milliyetten biri ile evlenebilir KatÕlmÕyorum 0.037 Emin de÷ilim 0.062 KatÕlÕyorum (r) 1 Erkek çocuk annenin itibarÕnÕ artÕrÕr KatÕlmÕyorum -0.1 Emin de÷ilim -0.088 KatÕlÕyorum (r) 1 KadÕnÕn çalÕúmasÕnÕ uygun görüyor musunuz? Evet -0.155 HayÕr (r) 1 DindarlÕk Çok dindar 0.121 Dindar 0.122 Dindar de÷il (r) 1 Eúler evlilik dÕúÕ birlikte yaúayabilir KatÕlmÕyorum 0.083 Emin de÷ilim 0.055 KatÕlÕyorum (r) 1 Sosyo-ekonomik statü A Çok yüksek -0.083 B Yüksek -0.089 C1 Orta üst -0.123 C2 Orta -0.104 D Düúük (r) 1 Yerleúim KÕr 0.019 Kent (r) 1 0.015 Yaú -0.044 ølk evlenme yaúÕ 0.003 DindarlÕk sÕkalasÕ S.E. 0.093 95% Wald CI Lower Upper 0.708 1.072 X2 91.800 Sig. 0 Exp(B) 2.436 0.049 0.045 0.046 0.359 0.133 -0.002 0.552 0.311 0.178 85.250 24.050 3.700 0 0 0.055 1.577 1.249 1.092 1 0.025 0.084 0.059 0.028 -0.175 -0.276 -0.264 -0.276 -0.077 0.051 -0.034 -0.166 25.230 1.810 6.470 62.260 0 0.178 0.011 0 0.881 0.894 0.862 0.802 1 0.018 0.027 0.002 0.01 0.072 0.114 4.330 5.430 0.037 0.02 1.038 1.064 1 0.017 0.022 -0.134 -0.132 -0.066 -0.045 34.080 15.990 0 0 0.905 0.915 1 0.021 -0.195 -0.115 56.810 0 0.857 1 0.044 0.044 0.035 0.037 0.208 0.208 7.590 7.810 0.006 0.005 1.129 1.130 1 0.039 0.061 0.007 -0.065 0.159 0.174 4.630 0.800 0.031 0.369 1.087 1.056 1 0.06 0.037 0.026 0.022 -0.2 -0.161 -0.174 -0.146 0.035 -0.017 -0.072 -0.061 1.890 5.910 22.250 22.930 0.170 0.015 0 0 0.921 0.915 0.885 0.902 1 0.016 -0.012 0.05 1.490 0.223 0.001 0.002 0.002 0.014 -0.048 0 0.016 -0.04 0.007 876.03 440.39 3.900 0 0 0.048 1.019 1 1.015 0.957 1.003 Analizde kullanÕlan di÷er de÷iúkenler ise ailenin dönüúümünün do÷urganlÕ÷a etkisini göstermesi açÕsÕndan önemlidir. YukarÕda tartÕúÕldÕ÷Õ üzere, kadÕnÕn istihdama katÕlmasÕnÕn sorun olmamasÕ, erke÷in baskÕn oldu÷u erkek egemen aileden daha eúitlikçi bir aileye geçiú, kadÕnÕn baúka din ve Õrktan insanlarla evlenebilmesinin normalleúmesi ve dinî de÷erlerin bireyin hayatÕnda eskisi kadar önemli olmamasÕ gibi de÷iúimler do÷urganlÕk düúüúünde ailenin dönüúümünü ve kültürel de÷iúimlere vurgu yapan ikinci demografik geçiúin anlaúÕlmasÕ açÕsÕndan açÕklayÕcÕ olabilir (van de Kaa, 1987; Lesthaeghe, 1995; 2001). 6. Sonuç Yerine: Politika Önerileri Birçok akademisyen ve siyasetçi Türkiye’nin en büyük varlÕ÷ÕnÕn genç nüfus oldu÷una vurgu yapÕyor (TÜSøAD, 1999). Ancak bu genç nüfus, istihdamÕn düúük ve do÷urganlÕ÷Õn yüksek oldu÷u yerlerde toplumsal düzene ve güvenli÷e tehdit oluúturabilir. 2000‘li yÕllarda bu “genç nüfus” söylem baúka bir Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 163 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 söyleme de yol açtÕ: “Türkiye yaúlanan nüfus tehlikesiyle karúÕ karúÕya” (TÜSøAD, 2012). Sadece yaúlanma ve bunun ekonomik sonuçlarÕnÕ engellemek için do÷urganlÕ÷a odaklanmak, önemli bir mesele haline gelen ve son dönemdeki demografik de÷iúimin tetikleyicisi olan ailenin dönüúümüne odaklanÕlmasÕnÕ engelleyebilmektedir. Yaúlanma sorununu en aza indirmek ve de÷iúen demografik yapÕya uygun bir refah da÷ÕtÕmÕnÕ yeniden kurabilmek, ailenin de÷iúimini anlayarak buna göre politikalar uygulamak ile mümkündür. Ancak burada en önemli nokta, amacÕn sadece do÷urganlÕ÷Õ arttÕrmaktan ziyade; evliliklerin geciktirildi÷i, boúanma oranlarÕnÕn arttÕ÷Õ ve insanlarÕn aile ile ilgili beklentilerinin de÷iúti÷i bir dönemde güçlü birliktelikler kurulmasÕnÕ desteklemek oldu÷u unutulmamalÕdÕr. Bu da kadÕn-erkek iú bölümününe dayanan geleneksel aile yapÕsÕna geri dönmekten ziyade, günün úartlarÕna uygun, kadÕnÕn statüsünün güçlendirildi÷i ço÷ulcu aile yapÕlarÕnÕn devlet tarafÕndan sosyal politikalar yoluyla desteklenmesidir. Do÷urganlÕk düúüúünü açÕklayan önceki araútÕrmalarla tutarlÕ olarak, bu çalÕúmanÕn analiz sonuçlarÕ gösteriyor ki; e÷itim, ilk evlenme yaúÕ ve sosyal statü do÷urganlÕ÷Õ etkileyen en temel dinamiklerdir. Ancak bu etkenlere ek olarak aile yapÕsÕnÕn de÷iúimini gösteren etkenler de önemlidir. TAYA 2011 veri setinden hareketle do÷umlarÕn hemen hemen hepsinin evli çiftler arasÕnda gerçekleúti÷i düúünülürse evlenme yaúÕnÕn daha da yukarÕlara çÕkmasÕ do÷um oranlarÕnÕn daha da düúmesine neden olabilir. Evlenebilmek için, özellikle erkeklerde, düzenli bir iúe ve aileyi geçindirebilecek bir gelire sahip olmak en temel ön koúullardan biridir. Ancak zorlaúan ekonomik úartlar, rekabetçi bir iú piyasasÕ ve güvenceli iúlerin azalmasÕ genç nesillerin iú bulmasÕnÕ zorlaútÕrmakta ve dolaylÕ olarak gençlerin evlenmelerini geciktirmektedir. Türkiye’de 2013 Temmuz’unda toplam iúsizlik oranÕ 9,3 iken, bu rakam 15-24 yaú grubu için yüzde 18 olmuútur (OECD, 2013). Bu da ekonomi politikalarÕnÕn ve dolayÕsÕyla emek piyasasÕ politikalarÕnÕn aile oluúturmada ve dolayÕsÕyla do÷urganlÕkta ne kadar önemli oldu÷unu göstermektedir. Bu çerçevede, genç nesillerin güvenceli iú bulmalarÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ düzenlemeler yapÕlmasÕ úarttÕr. øú ve iúçi bulma kurumlarÕnÕn düzenlenmesi, genç nesillerin kendilerini geliútirmeleri için e÷itim programlarÕ verilmesi ve gençlere karúÕ iú ortamÕnda çokça karúÕlaúÕlan ön yargÕlarÕ engellemek öne çÕkan temel düzenleme baúlÕklarÕdÕr. E÷itim seviyesi do÷urganlÕ÷Õ iki yönde etkiler. Birincisi e÷itimli insanlarÕn daha uzun süre e÷itime devam edip daha geç yaúlarda iú bulduklarÕ için evliliklerini geciktirmeleridir. Bunun çözümü gençlerin okulu bitirir bitirmez iú bulmalarÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ düzenlemelere gitmek ki bu da yukarÕda bahsedilen sorunla alakalÕdÕr. økinci olarak özellikle e÷itimli çalÕúan kadÕnlarÕn iú ve aile dengesini ço÷u zaman dengeleyememelerinden ötürü daha az çocuk sahibi olmalarÕdÕr. Bu durum ikinci demografik geçiú teorisi ile ba÷lantÕlÕ olarak kadÕnlarÕn istihdama katÕlmasÕ ve ailede cinsiyete dayanan iú bölümünün de÷iúmesiyle iliúkilidir. øú ve aile dengesinin kurulabilmesi için iki önemli de÷iúiklik gereklidir. Bunlardan birincisi erke÷in geleneksel ataerkil bakÕú açÕsÕndan sÕyrÕlÕp kadÕna çocuk bakÕmÕ ve ev iúlerinde destek vermesidir. Mukayeseli çalÕúmalar Türk erkeklerinin di÷er erkeklere göre ev iúlerinde eúlerine çok daha az destek olduklarÕnÕ göstermektedir (Miranda, 2011). Türk erkekleri günde sadece 116 dakika evle ilgili iúlere vakit ayÕrÕrken; Danimarka gibi øskandinav ülkelerinde bu rakam 186 dakikaya kadar çÕkabilmektedir (Miranda, 2011). AyrÕca iú ve aile dengesinin kurulmasÕnÕ sa÷layacak en temel unsurlardan biri de çalÕúan kadÕnlar için sosyal politikalarÕn kapsamÕnÕn geniúletilmesidir. Uzun ücretli do÷um izni, kaliteli ve ucuz kreú hizmetleri, yarÕ-zamanlÕ iú imkânlarÕ ve çocuk bakÕm süresinin emeklili÷e sayÕlmasÕ gibi düzenlemeler çalÕúan kadÕnlarÕn iú ve aile arasÕnda seçim yapmak zorunda kalmalarÕnÕ engelleyecektir. Avrupa üzerine yapÕlan birçok çalÕúma bu ufak düzenlemelerin do÷urganlÕk artÕúÕna ve aileye olumlu katkÕlarÕnÕ göstermektedir (Gauthier, 1996; del Boca ve Wetzels, 2008). Türkiye’nin aile yapÕsÕndaki de÷iúimi ve sonuçlarÕnÕn anlaúÕlabilmesini sa÷layacak veriler kÕsÕtlÕ olsa da, bu çalÕúmada aile yapÕsÕndaki de÷iúimin do÷urganlÕ÷a etkisi TAYA 2011 araútÕrmasÕ ÕúÕ÷Õnda incelendi. Lesthaeghe’nin (1995) vurguladÕ÷Õ gibi, kadÕnÕn e÷itim seviyesi ve istihdama katÕlÕmÕnÕn artmasÕ, etik otonominin (ethical autonomy) artmasÕ, kendi kendini gerçekleútirme iste÷i (self actualization), boúanma ve birlikte yaúama imkânlarÕnÕn artmasÕ gibi nedenler do÷urganlÕ÷Õn düúüúüne neden olan son döneme özgü geliúmelerdir. Gerek TAYA 2011 araútÕrmasÕ gerek ise Türkiye’nin toplumsal 164 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 de÷iúimi üzerine yapÕlan di÷er araútÕrmalar, ikinci demografik geçiúi do÷uran bu etkenlerin artarak devam edece÷ini gösteriyor. Bundan ötürü Türkiye’deki do÷urganlÕk oranlarÕnÕ 1980’lerdeki gibi 3-4 civarÕna yükseltmek pek olasÕ gözükmüyor. Ancak do÷urganlÕk oranlarÕnÕn daha da düúmesini engellemek mümkündür. TAYA 2011 araútÕrmasÕna göre ortalama çocuk sayÕsÕ 2,2 iken úartlar uygun oldu÷unda istenen çocuk sayÕsÕ 3,1’e çÕkmakta. Bu noktada do÷urganlÕk düúüúü ve yaúlanma tehdidini en az indirmek toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini azaltacak düzenlemeleri ve özellikle e÷itimli kadÕnlarÕn daha rahat kariyer ve çocuk yapmalarÕnÕ sa÷layacak sosyal politikalar geliútirilmesini kaçÕnÕlmaz kÕlÕyor. Do÷urganlÕk ve refah devleti üzerine yapÕlan çalÕúmalar bu sürece daha önce girmiú ülkelerde sosyal politikalarÕn ve toplumsal cinsiyet eúitlili÷inin genel olarak do÷urganlÕk artÕúÕnda baúarÕlÕ oldu÷unu göstermektedir (McDonald, 2000; 2006). Ancak her úeyden önemlisi vatandaúlarÕn hayat standartlarÕnÕn yükseltilmesi ve güçlü aileler kurulabilmesi için devletin sosyal politika araçlarÕna önem vermesi gerekmektedir. Kaynaklar AdalÕ, T. (2008). Tempo Effects On Period Fertility In Turkey: A Study From Turkey Demographic and Health Surveys. Turkish Journal Of Population Studies, 2008-2009, 30-31, 43-54. Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ (2011). Türk Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ. Ankara. Akúit, E. E. (2010) . Geç OsmanlÕ ve Cumhuriyet Dönemlerinde Nüfus Kontrolü YaklaúÕmlarÕ. Toplum ve Bilim, 117, 179-197. Aysan, M. F. (2014). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü: FÕrsatlar ve Yeni Meydan Okumalar. Türkiye’de Toplumsal De÷iúim. Editör L. Sunar. østanbul: Nobel Yay. Aytaç, I. A. ve Rankin B. H. (2009). Economic crisis and marital problems in Turkey: Testing the family stress model. Journal of Marriage and Family, 71, 756—767. Battal, A. (2008). Boúanma Sebepleri. østanbul: BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü. Beaujot, R. (2000). Earning and Caring in Canadian Families. Peterborough: Broadview. Becker,G. S. (1993). A Treatise on the Family: Enlarged Edition. Harvard University Press; Second edition. Bilir, ù. ve DabanlÕ, D. (1981). Ailelerde Boúanma VakalarÕ Sonucu ÇocuklarÕn Geliútirdikleri Tepkiler ve Bu Tepkileri Do÷uran Faktörler. Sa÷lÕk Dergisi, 55 (4-12), 193-206. Birleúmiú Milletler (2012). Department of Economic and Social Affairs, Population Division (DVD). World Population Prospects: The 2012 Revision. Bongaarts, J. (1978). A framework for Analyzing the Proximate Determinants of Fertility. Population and Development Review, 4( 1): 105–132. Bongaarts, J. (1993). The Supply-Demand Framework for the Determinants of Fertility. An Alternative Implementation Population studies, 47 (3), 437-456. Bongaarts, J. ve Watkins, S. C. ( 1996). Social interactions and contemporary fertility transitions. Population and Development Review, 22 (4), 639-682. Caldwell, J. C. (1997). The Global Fertility Transition: The Need for a Unifying Theory. Population and Development Review, 23 ( 4 ), 803-812. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 165 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Caldwell, J. C. ( 1999). The Delayed Western Fertility Decline. Population and Development Review, 25(3): 479-513. Coale, A. J. (1992). Age of Entry into Marriage and the Date of the Initiation of Voluntary Birth Control. Demography, 29 (1): 333-341. Coale, A. J. ve Watkins, S. C. (ed. ). (1986). The Decline of Fertility in Europe: the Revised Proceedings of a Conference on the Princeton European Fertility Project. Princeton University Press. Ça÷atay, T. ( 1971). Modern Aile ve Sosyal Problemleri. AraútÕrma Dergisi, 9, 73-126. del Boca, D. ve Wetzels, C. (2008). Social Policies, Labour Markets and Motherhood: A Comparative Analysis of European Countries. Cambridge: Cambridge University Press. Demirel, Ö., Gürbüz, A., ve Tuú, M. (1992). OsmanlÕlarda Ailenin Demografik YapÕsÕ. Sosyo Kültürel De÷iúme Sürecinde Türk Ailesi. Ankara: TC. BaúbakanlÕk Aile AraútÕrma Kurumu. Devlet Planlama TeúkilatÕ (2013). Ekonomik ve Sosyal østatistikler. 1950-2010. 25 Ekim 2013, http://www.dpt.gov.tr/ Donuk, A. (1980). Çeúitli Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile. østanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 33, 147-168. Duben, A. (2002). Kent Aile Tarih. østanbul: øletiúim. Duben, A. ve Behar, C. (1991). Istanbul Households: Marriage Family and Fertility 1880-1940. Cambridge University Press. Easterlin, R. (1978). The Economics and Sociology of Fertility: A Synthesis. In C. Tilly (Ed.), Historical Studies of Changing Fertility (pp. 57-133). Princeton: Princeton University Press. Easterlin, R. ve Crimmins, E. (1985). The Fertility Revolution: A Supply-Demand Analysis. Chicago: University of Chicago Press. Erfani, A. ve Yuksel-Kaptano÷lu, ø. (2012). The Use Of Withdrawal Among Birth Limiters in Iran And Turkey. Studies in Family Planning, 43 (1), 21-32. Eröz, M. (1977). Türk Ailesi. østanbul: Milli E÷itim BasÕmevi. Eryurt, M. A. (2005). Türkiye’de Do÷urganlÕ÷Õ Belirleyen Ara De÷iúkenler: YakÕn Döneme Bakarken. Turkish Journal Of Population Studies, 27, 67-84. Eryurt, M.A. ve Koç, ø. (2012). Internal Migration and Fertility in Turkey: Kaplan-Meier Survival Analysis. International Journal of Population Research, 1-11. Eryurt, M. A. ve Ergöçmen, B. A. (2008). Ebeveyn E÷itiminin Do÷urganlÕk Üzerindeki Etkisi. Turkish Journal of Population Studies, 30-31, 13-28. FÕndÕko÷lu, Z. F. (1936). Aile øçtimaiyatÕ. Hukuk Fakültesi MecmuasÕ, 4 (14), 292-315. Fiúek, H. N. (1986). Türkiye’de Aile PlanlamasÕ Program Stratejisi. Toplum ve Hekim, 41, 37-40. Luxton, M., & Fox, B. (2009). Conceptualizing family. Family Patterns and Gender Bonds, 3-20. 166 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Gauthier, A. H. (1996). The state and the family: A comparative analysis of family policies in industrialized countries. Oxford: Clarendon Press. Gökalp, Z. (1995). Türk Medeniyeti Tarihi. Toker YayÕnlarÕ. Gündüz-Hoúgör, A. ve Smits, J. (2008). Variation in labor market participation of married women in Turkey. Women’s Studies International Forum, 31, 104–117. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2010). Do÷urganlÕk, Aile PlanlamasÕ, Anne ve Çocuk Sa÷lÕ÷Õ Beú Yaú AltÕ Ölümlerdeki De÷iúimler: 1968-2008 (ISBN 978-975-491-285 2). Ankara. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2009). Turkey: Demographic and Health Survey 2008 (ISBN 978-975-491-275-3). Ankara. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1999). Turkey: Demographic and Health Survey 1998. Ankara. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1994). Turkey: Demographic and Health Survey 1993. Ankara. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1980). Turkish Fertility Survey 1978. Ankara. Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Ç. (2012). Benlik, Aile ve ønsan Geliúimi: Kültürel Psikoloji. østanbul: Koç Üniversitesi YayÕnevi. Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Ç. (1998). Kültürel Psikoloji: Kültür Ba÷lamÕnda Aile ve ønsan Geliúimi. Istanbul: YapÕ Kredi YayÕnlarÕ. Kavas, S. ve Gündüz-Hoúgör, A. (2011). “It Is Not a Big Deal, I Can Do It, Too”: Influence of Parental Divorce on Professional Women’s Marital Experience in Turkey. Journal of Divorce & Remarriage, 52, 565–585. Korkut, U. ve Eslen-Ziya, H. (2011). The Impact of Conservative Discourses in Family Policies, Population Politics, and Gender Rights in Poland and Turkey. Social Politics: International Studies in Gender, State a Society, 18 (3), 387-418. Lesthaeghe, R. (1995). The second demographic transition in Western countries: An interpretation. In Mason, K.O. & Jensen, A.M. (Eds.), Gender and family change in industrialized countries ( pp. 1762). Oxford: Clarendon Press. Lesthaeghe, R. ve Neels, K. (2002). From the first to the second demographic transition: An interpretation of the spatial continuity of demographic innovation in France, Belgium and Switzerland. European Journal of Population, 18 (4), 325-360. Lesthaeghe, R. ve Skuryn, J. (1988). Cultural Dynamics and Economic Theories of Fertility Change. Population and Development Review, 14, 1-45. McDonald, P. (2006). Low fertility and the state: The efficacy of policy. Population and Development Review, 32 (3), 485-510. McDonald, P. (2000). Gender Equity in Theories of Fertility. Population and Development Review, 26, 427-439. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 167 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 McQuillan, K. (2004). When does religion influence fertility? Population and Development Review, 30 (1): 25–56. Miranda, V. (2011). “Cooking, caring and volunteering: Unpaid work around the world,” OECD Social, Employment and Migration Working Papers, No. 116. Murdock, G. (1949). Social Structure. NewYork: Macmillan Notenstein, F. W. (1953). Economic Problems of Population Change. Proceedings of the Eight International Conference of Agricultural Economists, 13-31. New York. OECD. (2013). OECD Statistics. 1 A÷utos 2013, http://www.stats.oecd.org OECD. (2011). Pensions at a Glance: Retirement-income Systems in OECD Countries. Paris: OECD. OrtaylÕ, ø. (2009). OsmanlÕ Toplumunda Aile. østanbul: Timaú YayÕnlarÕ. Shorter, F. C. ( 2003). Estimating Fertility, Mortality, and Net Reproduction in Turkey from the 2000 Census. 1 Ekim 2013, http://www.hpntech.com/popart/fs4.aspx Shorter, F. C. ve Macura, M. (1982). Trends in Fertility and Mortality in Turkey 1935Ǧ 1975. Washington: Committee on Population and Demography, U.S. National Academy of Sciences, National Academy Press. Smith, S. D. (2009). Exploring Family Theories (2nd ed.). Oxford University Press. Tolan, B. (1990). Geleneksel Aileden Ça÷daú Aile YapÕsÕna Do÷ru Dünyada ve Türkiye’de Aile YapÕsÕnÕn Evrimi. M.Ü.ø.ø.B.F. Dergisi, 7(1-2), 237-250. østanbul. Türkiye østatistik Kurumu (2013). Nüfus ProjeksiyonlarÕ, 2013-2075. Haber Bülteni SayÕ, 15844. 5 KasÕm 2013, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15844 Türkiye østatistik Kurumu (2012). østatistik Göstergeler 1923-2011 (ISBN 978-975-19-5571-5). Ankara: Türkiye østatistik Kurumu MatbaasÕ. TÜSøAD (2010). 2050'ye Do÷ru Nüfusbilim ve Yönetim: øúgücü PiyasasÕna BakÕú. østanbul: TÜSøAD. TÜSøAD (1999). Türkiye’nin FÕrsat Penceresi Demografik Dönüúüm ve øzdüúümleri (ISBN: 9757249-78-5). østanbul. Ülken, H. Z. (1943). Sosyoloji (sayfa. 268-278). østanbul: Remzi Kitabevi. Van de Kaa, D. J. (1987). Europe’s second demographic transition. Population Bulletin, 42(1). Vergin, N. (1987). Toplumsal De÷iúme ve Türkiye’de Aile. ølim ve Sanat, 14, 17-25 168 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 KENTSEL DÖNÜùÜM SÜRECøNDE YOK OLAN MAHALLE KÜLTÜRÜ: SARIGÖL MAHALLESø (ùEN MAHALLE) ÖRNEöø Taner KÕlÕç, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi Co÷rafya Bölümü Seçkin Hardal, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi Co÷rafya Bölümü Özet 1950 yÕlÕndan itibaren østanbul’un hÕzlÕ göç almasÕyla oluúan Gaziosmanpaúa ilçesinin SarÕgöl Mahallesi, Türkiye’nin her bölgesinden göç alarak kozmopolit bir yapÕya bürünmüútür. ÇalÕúma sahamÕz olan ùen Mahalle ise SarÕgöl Mahallesi içerisinde baskÕn Roman nüfusu ile ayrÕ bir mekân özelli÷i göstermektedir. ønsanlar, yaúadÕklarÕ mekânlarÕ sadece fiziksel olarak de÷il, ayrÕca kültürel olarak da de÷iútirmekte ve úekillendirmektedir. ùen Mahallede de yÕllar içerisinde Roman kültürü mekânÕ ve çevresini úekillendirmiú kültürel etkileúim ortaya çÕkmÕútÕr. Günümüze gelindi÷inde ise Kentsel Dönüúüm çalÕúmalarÕndan etkilenen bir mahalle’de ùen Mahalle olmuútur. ùen Mahalle’de bu süreçte kültürel ve mekânsal birçok de÷iúiklik meydana gelecek, mahalle kültürü yerini yüksek katlÕ apartmanlardan meydana gelen site kültürüne bÕrakacaktÕr. DISSEPPEARING OF NEIGHBORHOOD CULTURE DURING URBAN RENEWAL: A CASE STUDY IN SARIGÖL Abstract Since 1950, consisting of Sarigol neighborhood of Istanbul's Gaziosmanpasa district with taking rapid migration, immigration from taking every region of Turkey has taken a cosmopolitan structure. The study area is the Sen neighborhood shows a distinct space in the property with dominant Roman population from Sarigol neighborhood. People, not only physical places where they live, and also as a cultural change and shape. Within the years, Roman culture has formed the locality and environment and acculturation has accured, in ùen Neigborhood, too. When today's bride Sen Neighborhood has been working in a neighborhood affected by Urban Renewal Sen neighborhood cultural and spatial many changes will occur in this process It will leave the place to the cultural sites of local cultures occurring from high-rise apartment building. 1. Giriú ønsanlarÕn en temel ihtiyaçlarÕndan biri ev ihtiyacÕdÕr. Ev: barÕnma, mahremiyet, iúyerine, hizmetlere, aile ve arkadaúlara ulaúma, tehlike kaynaklarÕna karúÕ korunma, fiziksel, toplumsal ve simgesel (statü) özelliklere sahip semt konumu, servetin biriktirilip geliútirilebilece÷i bir araç olarak pek çok farklÕ ihtiyaca cevap vermektedir (Harvey, 2003). Kentlerde ev ve insanlarÕn bir araya gelmesiyle ortaya çÕkan en küçük idari birimler ise mahallelerdir. Ancak mahalleleri sadece idari birimlerden ibaret yerleúmeler gibi ele almak yanlÕú olur. Mahalleler aynÕ zamanda fiziki ve sosyal bir ünite olarak da ele alÕnabilir. østanbul gibi hÕzlÕ göç alan büyük úehirlerimizde zincirleme göçlerin etkisiyle belli etnik, dini, bölgesel ve kültürel gruplar aynÕ mahallenin de÷iúik bölgelerine kümelenerek co÷rafi olarak bir bölgede toplanmaktadÕr. Böylece aynÕ mahalle içerisinde “kültür adalarÕ” ortaya çÕkmaktadÕr. Mahalle içerisinde yaúayanlar birbirleriyle kültürel olarak uyumlu ve sorumluluk içerisinde hareket eden kapalÕ toplumlar haline gelebilmektedir. Zincirleme göçler ile çok hÕzlÕ nüfus artÕúÕ meydana gelen østanbul’da, konut ihtiyacÕnÕ karúÕlamak için denetimden uzak birçok kaçak yapÕ inúa edilmiútir. 1999 yÕlÕnda büyük can ve mal kayÕplarÕna yol açan Marmara Depremi, østanbul'daki konutlarÕn önemli bir kÕsmÕnÕn depreme karúÕ ne kadar dayanÕksÕz oldu÷unu acÕ bir úekilde bize göstermiútir. øleride olabilecek depremlerde can ve mal Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 169 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 kaybÕnÕ en aza indirebilmek için riskli yapÕlar yÕkÕlarak, sa÷lÕklÕ ve güvenli konutlar inúa etmek amacÕyla 2012 yÕlÕnda 6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki AlanlarÕn Dönüútürülmesi hakkÕndaki kanun, halk arasÕndaki söyleniúiyle Kentsel Dönüúüm YasasÕ çÕkarÕlmÕútÕr. Kentsel Dönüúüm YasasÕ ile birlikte baúta østanbul olmak üzere büyük kentlerimizde önemli projeler baúlatÕlmÕútÕr. Konut mülkiyetinin büyük ölçüde el de÷iútirmesine ve kiracÕ sayÕsÕnda önemli artÕúlara sebep olan bu projeler, aynÕ zamanda mahalle kültürünün de yok olmasÕna neden olmaktadÕr. Bu projelerden bir tanesi olan SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi, 2013 Nisan ayÕnda, dönemin BaúbakanÕ Recep Tayyip Erdo÷an'Õn katÕlÕmÕyla baúlamÕútÕr. AynÕ zamanda østanbul'un en büyük kentsel dönüúüm projelerinden birisidir. Halen yapÕmÕ devam eden bu projeden 58232,14 m2 alanda 2.115 konut etkilenmektedir. Bu konutlarÕn 600 tanesi yÕkÕlmÕú 1515 tanesi de yÕkÕlmayÕ beklemektedir (Gaziosmanpaúa Belediyesi, 2014). 2. Amaç ÇalÕúmanÕn temel amacÕ; SarÕgöl Mahallesi içinde ayrÕ bir mahalle özelli÷i gösteren ùen Mahalle’nin, mekânsal farklÕlÕklarÕnÕ ortaya koyabilmek, mekânsal farklÕlÕklara neden olan faktörleri açÕklayabilmektir. Bu faktörler ele alÕnÕrken Urry'nin belirtti÷i gibi mekân tek baúÕna genel etkiler taúÕyan bir unsur olarak ele alÕnmamÕú, toplumsal iliúkilere de de÷inilmiútir (Urry, 1999). 3. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem SarÕgöl Mahalle’sinde kentsel dönüúüm ilk önce "ùen Mahalle"den baúlamÕútÕr. Kentsel dönüúümün ùen Mahalle’den baúlamasÕ çeúitli tartÕúmalarÕ da gündeme getirmiútir. Bu tartÕúmalarÕn baúÕnda kimlik tartÕúmalarÕ gelmektedir. østanbul'un suçla anÕlan mahallelerinden biri olan ùen Mahalle'de oturan insanlar, Roman kimli÷i ve kültürel özelliklerine göre ortak bir mekânda, grup dayanÕúmasÕ içinde bir arada yaúamaktadÕr. Bir arada yaúayan insanlarÕn kültürel ve ekonomik özellikleri zaman içerisinde mekânÕ úekillendirmektedir. ùen Mahalle’de yaúayan Romanlar birlikte yaúamanÕn avantajlarÕnÕ ve dezavantajlarÕnÕ yaúamaktadÕr. AyrÕca Roman kültürü ve özellikleri, çevresindeki yerleúmelerde önemli de÷iúikliklere yol açmaktadÕr. Ancak kentsel dönüúümün tamamlanmasÕyla birlikte, ùen Mahalle’de yaúayanlar, kimlik ve kültürel özelliklerinin yok olaca÷Õ, toplumsal iliúkiler ve dayanÕúma a÷larÕnÕn ortadan kalkaca÷Õ kaygÕsÕnÕ taúÕmaktadÕr. Bundan dolayÕ ùen Mahalle’de yaúayan halkÕn bir kÕsmÕ, Roman kimli÷inin korunmasÕ için adeta savunmaya geçmiú durumdadÕr. Mekan, farklÕlÕ÷Õn oluúumuna, farklÕlÕ÷Õn görülebilir hale gelmesine ya da gizlenmesine do÷rudan do÷ruya katkÕda bulunur. FarklÕlÕk sistemleri mekan üzerinde oluúur ve varlÕ÷ÕnÕ sürdürür. Mekan kimlikler arasÕndaki farklÕlÕklarÕ gizleyebilece÷i gibi açÕ÷a çÕkarÕcÕ bir rol de oynayabilir. Bundan dolayÕ, farklÕlÕ÷Õn oluúumu ve kalÕcÕ hale gelmesi toplumsal de÷il aynÕ zamanda mekansal bir süreçtir (IúÕk, 1994). Bu durum, karúÕmÕza farklÕ mekanlarda farklÕlaúan genel toplumsal (nedensel) süreçleri çÕkarmaktadÕr (PÕnarcÕo÷lu, 1994). Kimlik olumsal (alansal) varlÕk koúullarÕna ba÷lÕdÕr ve bu koúullarla iliúkisini kurmadan kimli÷in oluúumunu anlamanÕn olana÷Õ yoktur. Böylesi bir kimlik anlayÕúÕ ister istemez olumsallÕ÷a ve mekâna özel bir önem vermek, mekânÕ ön plana çÕkaran bir bakÕú açÕsÕna öncelik tanÕmak durumundadÕr. Çünkü mekânsal pratikler farklÕlÕ÷Õn oluúumunda temel bir rol oynar. Kimlik ile bu kimli÷in oluútu÷u ve ifade edildi÷i mekânlar arasÕnda çok sÕkÕ bir ba÷ vardÕr (IúÕk, 1994). Kimlikler, toplumsal aktörler onlarÕ içselleútirdi÷inde, kendi anlamlarÕnÕ bu içselleútirme etrafÕnda örgütledi÷inde, kimlik haline gelirler (Castells, 2008). Konuya kültürel co÷rafya açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda ise etnik yapÕ; dil ya da din gibi ortak olarak algÕlanan belirli gruplara ait bir kurallar sistemidir. Etnik yapÕ araútÕrmalarÕnda co÷rafyacÕlarÕn odak noktalarÕ, etnik gruplarÕn mekânÕ nasÕl úekillendirdikleri ve ana akÕm kültüre göre mekânÕ nasÕl kullandÕklarÕnÕn anlaúÕlmasÕdÕr. Kültürel co÷rafyacÕlar için bölge etnik gruplarÕn bir araya geldikleri ayrÕ bir temeldir. Örne÷in; kültürel gruplar, etnik olarak tanÕmlananlar ve di÷erleri toplumun geniú bir 170 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 kÕsmÕndan getto ya da anklav yerleúim bölgeleri ile mekânsal olarak ayrÕlmaktadÕr (Knox ve Marston, 2001). Konut etnik kapanmaya iliúkin e÷ilimlerde her zaman ön planda olmuútur. Bunun nedenlerinden biri ikamet yerinin büyük ölçüde simgesel bir yanÕnÕn olmasÕdÕr. økamet yeri statüyü gösterir, güvenlik sa÷lar, geçinmeyle büsbütün iç içe geçer (Giddens, 2008). ùen Mahalledeki bu farklÕlÕk sadece bir mekânsal farklÕlÕ÷Õ de÷il aynÕ zamanda kültürel bir farklÕlÕ÷Õ da içinde barÕndÕrmaktadÕr. Kültür, yaúamÕmÕzdaki de÷erleri fiziksel çevredeki biçimlere dönüútürerek yaúam biçimini etkiler ve davranÕúlarÕmÕzÕ belirler. Her kültür, yaúam biçimini yansÕtÕrken saklÕ sembolleri, anlamlarÕ içinde barÕndÕrÕr. MekânÕn kullanÕmÕ bu anlamlarÕn yansÕmasÕ olarak görülmektedir. Her kültürel uzantÕ, mekânÕ kavramamÕzÕ, anlayÕúÕmÕzÕ ve mekân kullanÕmÕmÕzÕ yakÕndan etkilemektedir (Erdönmez, 2014). ùen Mahalle’de yapÕlan saha çalÕúmalarÕ, gözlemler ve mülakatlar da bu durumu destekler niteliktedir. ÇalÕúmalar sonucunda ùen Mahallede yaúayan insanlarÕn mahalleye olan aidiyet hislerinin yüksek oldu÷u görülmektedir. Aidiyet hislerinin yüksek olmasÕnda mahallede kendi dillerini rahatça konuúabilmeleri ve kendilerini ifade edebilmeleri etkili olmaktadÕr. AyrÕca RomanlarÕn kendine özgü yaúam úekilleri ve bu yaúam úekillerini ùen Mahalle’de rahatça sürdürebilmelerinden dolayÕ mahalleye olan aidiyet hissi artmaktadÕr. Kent insan grubunu bir araya toplamakta birbirleriyle iletiúimi sa÷layan ortak hatÕralarÕ ve sembolleri yaratmaktadÕr. Bu semboller insanlarÕn kafalarÕnda oluúturdu÷u úemalardÕr ve anlamlar içermektedir. Bu durum insanla çevre arasÕnda güvenli, duygusal bir iliúki yaratÕr. ønsan çevresinde tanÕdÕk, anlam ve hatÕralarla yüklü de÷erler buldu÷unda kendini yalnÕz hissetmez, çevresine güven duyar. Çevrenin ayrÕútÕrÕlÕp isimlendirilmesi ona insan deneyiminin derinli÷ini katar (Erdönmez, 2014). ùen Mahalle’deki çalÕúmamÕzÕ gerçekleútirebilmek için; insan, mekân, kültür ve kentlerle ilgili yapÕlan çalÕúmalar incelenerek, ùen Mahallede saha çalÕúmasÕ ve gözlemler yapÕlmÕútÕr. Saha çalÕúmalarÕ sÕrasÕnda mahalle sakinleri, SarÕgöl Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i ve belediye yetkilileri ile görüúmeler yapÕlmÕútÕr. 4. Bulgular 2013 TÜøK verilerine göre 25 063 kiúi nüfusu olan SarÕgöl Mahallesi, østanbul'un yo÷un göç almaya baúladÕ÷Õ dönemler olan 1950 ile 1960 yÕllarÕ arasÕnda kurulmuútur. Mahallenin ilk sakinlerini Do÷u Karadeniz Bölgesi'nden, özellikle Rize ilinden gelen vatandaúlar oluúturmuúlardÕr. ølerleyen süreçte Balkanlardan gelen Türk ve Roman kökenli vatandaúlarÕn mahalleye yerleúmesi ve 1990'lÕ yÕllarda Do÷u, Güneydo÷u Bölgelerinden yo÷un göç alan mahalle kozmopolit bir yapÕ halini almÕú ve neredeyse tüm Türkiye co÷rafyasÕnÕ temsil eder duruma gelmiútir (Hardal, 2014). Gaziosmanpaúa ølçesi sÕnÕrlarÕ içerisinde yer alan SarÕgöl Mahallesi, østanbul'un merkezi kÕsmÕ sayÕlabilecek tarihi yarÕmadaya yakÕnlÕ÷Õ dolayÕsÕyla da avantajlÕ bir konumda yer almaktadÕr. Özellikle büyük úehirlerde konut yapÕmÕ için arsa alanlarÕnÕn az, talebin ise yüksek olmasÕ, arsalarÕn rant de÷erinin yüksek olmasÕna sebep olmaktadÕr. Rant de÷eri yüksek olan arsalarda ise çok katlÕ binalarÕn yapÕmÕ tercih edilerek kar maksimumu sa÷lanmaya çalÕúÕlmaktadÕr. SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda on altÕ katlÕ binalar yapÕlmÕútÕr (Foto 1). Bu kadar yüksek katlÕ binalarÕn yapÕlmasÕna gelen temel eleútiri ise, mahalle ve komúuluk iliúkilerinin de÷iúecek olmasÕdÕr. Apartman aidatÕ da büyük bir kÕsmÕ enformel sektörde çalÕúan mahalle halkÕnÕn baúlÕca eleútirileri arasÕndadÕr (Hardal, 2014). Saha çalÕúmasÕ sÕrasÕnda mülakat yaptÕ÷ÕmÕz Yasin (26); mahalle ve komúuluk iliúkilerinin önemli oldu÷unu özellikle vurgulamÕú, ancak mahalle her ne kadar sahiplenilen yer olsa da, ekonomik imkânlar düzeldi÷i takdirde daha iyi bir semte taúÕnmak ve çocuklarÕmÕ orda yetiútirmek isterim diye belirtmiútir. SarÕgöl Mahallesi’ne yerleúenler etnik ve kültürel dayanÕúma içinde bir araya gelerek, mahallenin çeúitli kÕsÕmlarÕnda hâkimiyet bölgeleri oluúturmuúlardÕr. SarÕgöl Mahallesi içerisindeki bu hâkimiyet bölgelerinin en homojen ve karakteristik olanÕ ise mahallede ikamet eden insanlarÕn verdi÷i bir isim Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 171 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 olan "ùen Mahalle"dir. Buraya ùen Mahalle denmesinde dü÷ün ve e÷lencelere buradan müzisyen götürülmesi ve RomanlarÕn yaúam biçimleri etkili olmuútur (Foto 2). Foto 1. SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda yapÕmÕ devam eden çok katlÕ konutlar Foto 2. ùen Mahalle’nin giriúinde yer alan, çalgÕ ve e÷lence iúleri için her türlü müzik aleti, müzisyen bulunabilen Köúem KÕraathanesi ùen Mahalle; Do÷uda Cami Sokak ve 1. BayÕr Sokak, Güneyde Ordu Caddesi, BatÕda Hamam Caddesi ve Kuzeyde Akça Sokak ile sÕnÕrlandÕrÕlabilir (Plan 1). 172 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Plan 1. SarÕgöl Mahallesi PlanÕ ve ùen Mahalle SÕnÕrlarÕ ùen Mahalle sakinlerinin büyük ço÷unlu÷u 1950'li yÕllarda devlet tarafÕndan buraya yerleútirilen RomanlardÕr. ùen Mahallenin ileri gelenlerinden ùadi ÇatÕ (64) ile yaptÕ÷ÕmÕz mülakatta bu konu hakkÕnda ayrÕntÕlÕ bilgiler elde ettik. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 173 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1923 yÕlÕnda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu÷unda, Bulgaristan ülkesinde yaúayan ve rençperlikten anlamayan Türk, Roman ve PomaklarÕ sÕnÕr dÕúÕ ederek Türkiye'ye gönderdi. østanbul'da BeyazÕt'a gelen Romanlar, 1950'li yÕllarda Gaziosmanpaúa'ya yerleútirildi. ølk mahalleye geldiklerinde askerlerin talim yaptÕ÷Õ bir alandÕ. Devlet tarafÕndan Romanlara KÕzÕlay çadÕrlarÕ verilerek bu alana yerleútirildi. Buraya yerleúen romanlar østanbul'da yÕkÕlan eski yapÕlarÕn tu÷la, kiremit, kapÕ, pencere vs gibi artÕk malzemelerini ucuza satÕn alarak ve kendi iú gücünü katarak evlerini yaptÕlar. Daha sonra eú, dost ve akrabalar zincirleme bir göç úeklinde gelerek mahalleye yerleútiler. Evlerinin etrafÕna eklemeler yaparak hane sayÕsÕnÕ artÕrdÕlar. ùadi ÇatÕ'ya, mahalledeki kentsel dönüúüm çalÕúmalarÕ ile ilgili düúüncelerini sordu÷umuzda tepkili ifadeler kullandÕ÷ÕnÕ görmekteyiz. SarÕgöl mahallesinde yürütülen kentsel dönüúüm çalÕúmalarÕ "sarayÕmÕz" diye adlandÕrdÕ÷Õ ve bir arada yaúamalarÕnda ötürü Roman dilini özgürce konuúabildikleri, ùen Mahalledeki Roman kültürünü yok ediyor. Bizler ùen Mahallede "sahabeler" gibi yaúÕyoruz. Gün bulup gün yiyoruz. Toplumsal bir dayanÕúma var. Burada yaúayan Romanlar kendilerini ùen Mahalleye ait hissediyor. Kentsel dönüúüm ile birlikte borçlanmaya ve aidat ödeme sistemine ayak uyduramayÕz. Çünkü Romanlar çiçekçilik, ayakkabÕ boyacÕlÕ÷Õ, dökümcülük, eskiden nalcÕlÕk gibi enformel iúlerde çalÕúmaktadÕr. ølk kentsel dönüúüm baúladÕ÷Õnda bizlere ev verilece÷i söylendi. Ancak bazÕ kimselere 15-20 bin lira para verildi ve bu para birkaç yÕl içerisinde bitti. Evlerini boúaltanlar periúan ve piúman oldular. ùadi ÇatÕ'ya göre bu iúin çözümü özgür bir kentsel dönüúüm ve sa÷lamlaútÕrma çalÕúmasÕ yapÕlmasÕdÕr. SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda az katlÕ ve bahçeli evler yÕkÕlarak yerine 16 katlÕ dev bloklar yapÕlmÕútÕr (Foto 2). Bu bloklara çok sayÕda yabancÕnÕn taúÕnmasÕnÕn mahalledeki komúuluk iliúkilerini kökten de÷iútirece÷i açÕktÕr. ùen Mahalle’nin kendine özgü Roman kimli÷inin yerini kozmopolit kent kimli÷i alacaktÕr. Sonuçta mahalledeki konut sorununu çözebilece÷i úüpheli olan bu proje yeni sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕna sebep olacaktÕr. Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi, yerinden edilme sürecine dönüúecek en yakÕn mahallelerde eski sorunlar yeniden canlanacaktÕr. Mahallenin kendine özgü koúullarÕnÕn iyi de÷erlendirilmesi gerekmektedir. SarÕgöl Mahallesi Koruma ve YardÕmlaúma Derne÷i baúkanÕ ile yaptÕ÷ÕmÕz görüúmede; mahallede oturan birçok kimsenin derne÷e destek vermedi÷ini, hatta bazÕ hanelerin gönüllü olarak gidip evini kentsel dönüúüm için belediyeye vermek istedi÷ini ifade etmiútir. Bu durum mahallede birli÷in sa÷lanamamasÕna ve bölünmelere yol açmakta, samimi komúuluk iliúkisi olan insanlarÕ birbirlerine kÕrgÕn hale getirmektedir. Görüúme yaptÕ÷ÕmÕz SarÕgöl Mahallesi Kentsel Dönüúüm Ofisi yetkilileri ise özellikle ùen Mahalle hakkÕnda yeterince bilgiye sahip de÷ildir. ÇalÕúanlar için girilemez ve tehlikeli olarak isimlendirilen mahalleye yÕkÕm tebligatlarÕ zabÕta eúli÷inde bÕrakÕlmÕútÕr. Yine belediye ile yaptÕ÷ÕmÕz görüúme sonucunda belediye yetkilileri, özellikle riskli alan kararÕna karúÕ açÕlan davada, DanÕútay’Õn verdi÷i yürütmeyi durdurma kararÕnÕn, projeleri zora soktu÷unu, bu süreçte müteahhitlerin kiralarÕ ödemekte zorlanmaya baúladÕ÷ÕnÕ ve hatta sözleúmeleri iptal etmeye baúladÕklarÕnÕ ifade etmiúlerdir. 5. Sonuç Kendi içerisinde ayrÕ bir mekân özelli÷i gösteren ùen Mahalle, ço÷unlukla Roman vatandaúlarÕn yaúadÕ÷Õ bir alandÕr. SarÕgöl Mahallesi sÕnÕrlarÕ içerisinde ayrÕ bir idari birimmiú gibi ùen Mahalle olarak adlandÕrÕlmasÕ da bu mekânsal farklÕlÕ÷Õ ortaya koymaktadÕr. ùen Mahalle’nin bölgesel sÕnÕrÕnÕ belirlemeye çalÕútÕ÷ÕmÕzda özellikle Roman nüfusu sÕnÕrÕ çizen baskÕn faktördür. ùen Mahalle’de yaúayan RomanlarÕn kendilerine has yaúam úekilleri, kültürel özellikleri, bu mahalleyi özgün bir alan olarak çevresinden, hatta içerisinde bulundu÷u SarÕgöl Mahallesinden bile ayÕrmaktadÕr. Elbette ki ùen Mahalle içerisinde sadece Romanlar yoktur. Mahalle’de 1990’lÕ yÕllar itibariyle yerleúmiú olan Kürt 174 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 nüfusta yo÷un olarak yaúamaktadÕr. ùen Mahalle’nin çevresi ise Balkan göçmenleri ve Karadeniz Bölgesinden gelen göçmenler ile çevrilmiútir. Ancak ùen Mahalle içerisinde baskÕn kültür olan Roman nüfusu, kendi kültürel özelliklerini de çevresine hÕzla yaymaktadÕr. Bu etkileúim özellikle genç nüfusta daha fazladÕr. Örne÷in RomanlarÕn konuúma tarzÕ, müzik tarzÕ Roman olmayan kiúiler tarafÕndan da kabul görmektedir. MekânÕn insan üzerindeki etkisi özellikle baskÕn kültürün, mekânÕ ve çevresini úekillendirici etkisi ortaya çÕkmaktadÕr. øúte bu süreçte kentsel dönüúüm özgün bir alan olan ùen Mahalle’yi da÷Õtmakta ve sÕradan bir yaúam alanÕna dönüútürmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Massey; internet, telefon, televizyon gibi araçlarla küreselleúen ve tek tip haline gelen mekânlarÕn, özerk olarak yaúayan kültür gruplarÕnÕ bozabilece÷ini ve bu gruplarÕn kültürel özelliklerini kaybedebilece÷ini söylemektedir (Massey, 1994). Kentsel dönüúüm uygulamalarÕ sonucunda ortaya çÕkan bu durumun hasarlarÕnÕ en aza indirebilmek için sivil toplum kuruluúlarÕna (STK) büyük görev düúmektedir. 6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki AlanlarÕn Dönüútürülmesi HakkÕndaki Kanun'un çÕkmasÕ ile birlikte harekete geçen resmi kurumlarÕn iúleyiúini denetlemek ve etkilemek burada yaúayanlarÕn için olumlu sonuçlar alÕnmasÕna sebep olabilir. STK kentsel dönüúüm uygulamalarÕndan mahalle halkÕnÕn hak kaybÕna u÷ramamasÕ için baskÕ yaparak etkileyebilir ve yönlendirici olabilir. Kentsel dönüúüm uygulamalarÕnda söz sahibi olabilmek ancak örgütlü bir toplum ile gerçekleúebilir. Bu de÷iúime direnmek amacÕyla Gaziosmanpaúa SarÕgöl Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i kurulmuútur (Foto 3). Kentsel Dönüúüm Derne÷i ile AralÕk 2014’te çÕkarÕlan riskli alan kararÕna karúÕ dava açÕlmÕú ve bu dava neticesinde, DanÕútay riskli alan kararÕnÕn saha çalÕúmasÕ yapÕlmadan alÕndÕ÷ÕnÕ söyleyerek yürütmeyi durdurma kararÕ almÕútÕr. Foto 3. SarÕgöl Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i Kentsel dönüúüm adÕ altÕnda binalarÕ yÕkmak ve fiziksel düzenlemeler yapmak gerçek bir kentsel dönüúüm anlamÕna gelmemektedir. Böyle bir durum yeni rant alanlarÕ yaratmanÕn ötesine geçmemektedir. YapÕlmakta olan kentsel dönüúüm projelerinde ev sahipleri baúta olmak üzere, kiracÕ, emlakçÕ, müteahhit gibi konut piyasasÕnda faaliyet gösteren tüm paydaúlarÕn görüúleri de÷erlendirilmelidir. Kentsel dönüúüm projeleri uygulandÕklarÕ alanlardaki halkÕn sosyal, kültürel ve ekonomik beklentilerine azami cevap verebilecek úekilde planlanmalÕdÕr. Aksi taktirde kentsel dönüúüm projesi sonucunda bulunduklarÕ yerleri terk eden insanlar yeni sosyal problemlerin ortaya çÕkmasÕna sebep olacaktÕr. Bundan dolayÕ kentsel dönüúüm projesinin karar ve uygulama aúamalarÕnda halkÕn katÕlÕmÕ sa÷lanmalÕ görüú ve beklentileri projeye yansÕtÕlmalÕdÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 175 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Emlak de÷erlerinin yüksek olmasÕ ve burada yaúayan halkÕn daha çok enformel kesimde yer almasÕ konut sahibi olma ihtimalini giderek düúürmektedir. Böylece kentsel dönüúüm yeni ma÷duriyetler ortaya çÕkarmaktadÕr. Kaynaklar Castells, M. (2008). Enformasyon Ça÷Õ: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Kimli÷in Gücü (økinci cilt). østanbul: Bilgi Üniversitesi Erdönmez, E. (2014). Kamusal Alan ve Toplum. østanbul: Esenler Belediyesi ùehir Düúünce Merkezi. Gaziosmanpaúa Belediye. (2014). Faaliyet Raporu. http://www.gaziosmanpasa.bel.tr (16 A÷ustos 2015). Giddens, A. (2008). Sosyoloji. østanbul: KÕrmÕzÕ. Hardal, S. (2014). Kentsel Dönüúüm AlanlarÕna Bir Örnek: SarÕgöl Mahallesi (Gaziosmanpaúa). YayÕmlanmamÕú Yüksek Lisans Tezi (DanÕúman: Yrd. Doç. Dr. Taner KÕlÕç), ùeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bilecik. Harvey, D. (2003). Sosyal Adalet ve ùehir (ølk basÕm). østanbul: Metis IúÕk, O. (1994). De÷iúen toplum/mekân kavrayÕúlarÕ: MekânÕn politikleúmesi, politikanÕn mekânsallaúmasÕ. Toplum ve Bilim 64-65 Güz/KÕú, s. 7-36. Knox, P. L., Marston, S., A. (2001). Places and Regions øn Global Context: Human Geography (2nd ed.). New Jersey. Prentice Hall. USA. Massey, D. (1994). A Global Sense of Place, From Space, Place and Gende. University of Minnesota Press. Minneapolis. PÕnarcÕo÷lu, M. (1994). Yeni Co÷rafya ve Yerellikler, Toplum ve Bilim. 64-65 Güz/KÕú, s. 90-110. Urry, J. (1999). MekânlarÕ Tüketmek. østanbul: AyrÕntÕ. 6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki AlanlarÕn Dönüútürülmesi HakkÕnda Kanun (16/5/2012 Tarih ve 28309 SayÕlÕ Resmi Gazete). 176 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 COöRAFø BÖLGELERøN SUÇLAR AÇISINDAN KOøNTEGRASYON ANALøZø: TÜRKøYE ÖRNEöø Yunus Emre KARAMANOöLU, Bitlis øl Jandarma KomutanlÕ÷Õ Özet ÇalÕúmada 2001-2011 yÕllarÕnda kÕrsal alanlarda meydana gelen bazÕ asayiú olay sayÕlarÕ (Öldürme, Kasten yaralama, Tehdit, Kötü muamele, HÕrsÕzlÕk, Mala zarar verme, Trafik kazasÕ sonucu yaralama/öldürme) temel alÕnarak bölgesel kointegre iliúkiler incelenmektedir. Türkiye’nin kÕrsal bölgelerinde meydana gelen suç sayÕlarÕ göz önüne alÕnarak co÷rafi bölgelerin birbirleri üzerindeki etkileúimleri ortaya konulmaktadÕr. Yedi co÷rafi bölgenin birbirleri arasÕndaki iliúkileri tek tek analiz edilmekte, yapÕlan yirmi bir eúleúme sonucunda kointegre iliúkiler ortaya konulmaktadÕr. øliúkilerin belirlenmesinde Engle-Granger (1987) metodu kullanÕlmaktadÕr. Suçlar açÕsÕndan en fazla etkileúimin Marmara Bölgesiyle di÷er bölgeler arasÕnda oldu÷u belirlenmiútir. COINTEGRATION ANALYSIS OF GEOGRAPHICAL REGIONS IN TERMS OF CRIMES: THE CASE OF TURKEY Abstract In this study most frequently occurring crimes against public order (Murder, Intentional injury, Coercion and blackmail, Maltreatment, Theft/Burglary, Offence against property, Injury/kill with traffic accident) according to official records in rural areas of Turkey between the years 2001-2011 were used. By examining the crimes occurred in rural areas of Turkey's seven geographical regions; cointegrations between the rural regions of seven geographical regions were examined. Which regions interact with other regions in terms of public order offenses has been emphasized. EngleGranger (1987) method has been used for examining the cointegration relationship. With a total of 21 cointegration determined, the interaction of public order events in Turkey's seven geographical regions were examined in terms of rural areas. The maximum interaction in terms of crime was determined to be among the regions with the Marmara Region. 1. Giriú SuçlarÕn önlenerek daha huzurlu bir toplum yapÕsÕnÕn oluúturulmasÕ ve insanlarÕn güven içinde yaúamasÕnÕn sa÷lanmasÕ devletin vazgeçilmez görevleri arasÕndadÕr. Devlet, öncelikle vatandaúÕnÕn güvenli÷ine karúÕ gelecek tehditleri bertaraf etmeli ve sonrasÕnda toplumun geliúmesini sa÷layacak uygulamalarÕ hayata geçirmelidir. Ülkeler, toplum yapÕsÕna zarar veren suç ve suçun önlenmesi kavramlarÕna önem vermektedir (Dönmezer, 1994). Güvenlik birimlerinin suç önlemede kullandÕ÷Õ ça÷daú yöntemlerden olan ve hemen hemen bütün suç türlerinde uygulama alanÕ bulunan suç analizi, ça÷daú bir güvenlik teúkilatÕnÕn vazgeçilmez silahÕdÕr. KÕrsal bölgeler üzerinde analizlere yönelik çalÕúmalar icra etmek veri yetersizli÷i ve kentlere yönelik çalÕúmalarÕn daha çok ilgi çekmesi gibi nedenlerle göz ardÕ edilmektedir. Ancak kent nüfusunun ana kaynaklarÕndan en önemlisinin kÕrsal alanlar olmasÕ sebebiyle bu alanlara yönelik suç analizleri ve zaman serileri analizleri çalÕúmalarÕnÕn ileriki yÕllarda artan úekilde devam etmesi gereklidir. Kentsel alanlara yönelik yapÕlan incelemelerden farklÕ olarak kÕrsal alanlar incelemeye konu edilmiútir. ÇalÕúmayla, bu yöndeki eksikli÷in giderilmesi ve kÕrsal kesim için konuya yönelik yeni çalÕúma alanlarÕna ÕúÕk tutmak amaçlanmÕútÕr. Emniyetin ve asayiúin sa÷lanmadÕ÷Õ ortamda toplumun temel güvenlik ihtiyacÕ sa÷lanmadÕ÷Õndan ilerleme ve geliúmeyi sa÷lamak ya da sürekli kÕlmak zorlaúacaktÕr. OlaylarÕn oluúmadan önlenmesi ya da olay miktarlarÕnÕn önceden kestirilebilmesi kolluk açÕsÕndan hazÕrlÕklÕ olmayÕ sa÷lamak, vatandaú Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 177 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 açÕsÕndan daha huzurlu bir toplumda yaúamak anlamÕna gelmektedir. ÇalÕúmanÕn motivasyon kayna÷Õ da bu fikirdir. Kolluk birimlerince bilimsel metotlarÕn kullanÕlarak suçun önlenmesine yönelik tedbirlerin alÕnmasÕ toplumdaki güvenlik algÕsÕnÕ da geliútirecektir. Geliúen güvenlik algÕsÕ neticesinde suçun önlenmesi adÕna atÕlacak tüm adÕmlara toplumdan da destek verilecektir. KÕrsal kesimlerde meydana gelen asayiú olaylarÕnÕn bölgeler arasÕndaki asayiú suç sayÕlarÕ açÕsÕndan kointegre iliúkilerin belirlenmesi bu alanda yapÕlan ilk çalÕúma olmasÕ açÕsÕndan önemlidir. Birçok batÕ ülkesinde çok uzun yÕllardÕr tutulan verilerden biri de suçlara ait kayÕtlardÕr. Ülkemizde bu olgu daha yeni yeni ortaya çÕktÕ÷Õ ve suça yönelik verilerin son yÕllarda istenilen seviyelere ulaútÕ÷Õ görülmektedir (SargÕn ve Temurçin, 2011). ÇalÕúmada Türkiye’nin yedi co÷rafi bölgesinin kÕrsal alanÕnda sÕklÕkla meydana gelen asayiú olaylarÕ (Öldürme, Kasten yaralama, Tehdit, Kötü muamele, HÕrsÕzlÕk, Mala zarar verme, Trafik kazasÕ sonucu yaralama/öldürme) verisi kullanÕlmaktadÕr. Yedi co÷rafi bölgenin kÕrsal alanlarÕ arasÕndaki kointegre iliúkiler incelenmektedir. Hangi bölgenin di÷er bölgelerle asayiú suçlarÕ açÕsÕndan etkileúim içinde oldu÷u üzerinde durulmuútur. Kointegre iliúkiler incelenirken Engle-Granger (1987) yöntemi kullanÕlmÕútÕr. Toplam 21 kointegre iliúkinin belirlenmesiyle, Türkiye’nin tüm bölgelerinin kÕrsal kesimler yönünden asayiú olaylarÕ etkileúimleri incelenmiútir. Söz konusu dönem içerisinde en sÕk rastlanan asayiú olaylarÕnÕn seçiminde Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ tarafÕndan yayÕnlanan yÕllÕk faaliyet raporlarÕ göz önüne alÕnmÕútÕr. 2. Literatür Özeti Suçu önlemeye yönelik alÕnan tedbirler maliyet açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde oldukça önemli mebla÷lara ulaúmaktadÕr. øçli vd. (2011)’ne göre suçun önlenmesi maksadÕyla oluúan bunca maliyete ra÷men dünyanÕn her kesiminde suç miktarlarÕ gün geçtikçe daha da artmaktadÕr. Suç araútÕrmalarÕ ile istatistik ve ekonometri bilimlerinin beraber kullanÕlmasÕ konuya yönelik problemlerin çözümüne müspet katkÕlar sa÷lamaktadÕr. Var olan soruna farklÕ pencerelerden bakabilme becerisinin devreye girdi÷i bu gibi durumlarda süre gelen rutinler yÕkÕlarak ortaya yaratÕcÕ çözümler konmaktadÕr. Yeni bir u÷raúÕ alanÕ olan suçlara yönelik model oluúturma, suçlarÕ ekonomik olarak modelleme ve modeller yardÕmÕyla öngörü yapma çalÕúmalarÕ ekonometri biliminin popülerlik kazanmasÕna paralel olarak geliúmektedir. østatistik, ekonometri ve suç araútÕrmalarÕ bilimleri aynÕ potada eritilerek sorunlara iliúkin çözüm metotlarÕ ortaya konmaktadÕr. Türkiye’de suçla ilgili çalÕúmalar Cumhuriyetin ilk yÕllarÕnda görülmeye baúlamÕútÕr. Çeúitli dönemlerde istatistikçiler ve ceza hukukçularÕ tarafÕndan, üniversitelerin ve resmi kurumlarÕn deste÷iyle suçlar üzerine ciddi araútÕrmalar yapÕlmÕútÕr (øçli vd., 2011). Gerek Türkçe gerek yabancÕ yazÕnda suç verilerine; zaman serileri, panel veri ve panel kointegrasyon analizlerinin uygulandÕ÷Õ çalÕúmalar bulunmaktadÕr. Genel bir de÷erlendirme yapÕldÕ÷Õnda eserlerin büyük oranda ekonometri literatürüne katkÕ sa÷ladÕ÷Õ görülmektedir. Büyük ço÷unlu÷u; ülkenin veya incelenen toplumun ekonomik, sosyal, demografik, adalet ve güvenlik özelliklerinin çeúitli suçlarla iliúkilerini tespite yöneliktir. Türkiye’de suçlu profilini ortaya koymaya yönelik ilk sosyolojik araútÕrma ise 1992 yÕlÕnda “Türkiye’de Suçlular: Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Özellikleri” adÕyla kitaplaúan çalÕúmadÕr (øçli vd., 2011). Literatürde cevabÕ araútÕrÕlan bazÕ sorular; “Sosyal yapÕyla suç arasÕnda iliúki nasÕldÕr?” “Ekonomik geliúimin belli bir suça yönelik etkileri nasÕl modellenir?” “Demografik yapÕnÕn suç çeúitlerine etkileri 178 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 nelerdir?” “øúsizlik suçu nasÕl etkiler?” “Gelir adaletsizli÷inin suça etkileri nedir?” úeklindedir. Suç ve suçlu hakkÕnda elde edilecek her yeni verinin suçla mücadelede ilgili birimlerin etkinliklerini artÕraca÷Õ düúünülmektedir. SuçlarÕn; sosyal yapÕ, ekonomik geliúim, demografik yapÕ, gelir da÷ÕlÕmÕ ve iúsizlik ile iliúkilerinden istifade edilerek oluúturulan modellerle, suç e÷ilimlerinin hangi faktörlerle hangi yönde ve ne kadar iliúkili oldu÷u tespit edilerek tahminlerde bulunulmaktadÕr. Örne÷in Türkiye’ye yönelik yapÕlan bir çalÕúmada Kurum (2003), suçlarÕn önlenmesine yönelik politikalarÕn nasÕl olmasÕ gerekti÷ini ve gelecekte adli ve güvenlik birimlerinin hangi tedbirleri dikkate alarak hareket etmelerinin önemli oldu÷unu belirtmektedir. Amerika Birleúik Devletleri’nde son yÕllarda ekonomistler suçu açÕklamak için modellerden yararlanma yoluna gitmektedir. Kriminoloji, psikoloji, sosyoloji ve di÷er bilimlerden farklÕ olarak bu konudaki ekonomik yaklaúÕmlar genel olarak, suçu herhangi bir ekonomik faaliyetten farklÕ olarak algÕlamamakta ve suçun “kâr amacÕyla iúlendi÷ini” kabul etmektedir. Dursun (1997)’a göre yine bu yaklaúÕmlar, suç miktarÕnÕ düúürebilmek için suçtan elde edilecek faydalara oranla suçun maliyetinin artÕrÕlmasÕ gerekti÷ini savunmaktadÕr. Ekonomik yaklaúÕmda suç fiili di÷er ekonomik faaliyetler gibi de÷erlendirilmektedir. Kiúi davranÕúlarÕnÕn ekonomik unsurlarla gerçek hayat arasÕndaki iliúkilere ba÷lÕ oldu÷u kabul edilir ve bu iliúkiler kullanÕlarak model oluúturulur. Daha sonra ekonomik teorinin kullanÕlmasÕyla modelin ekonomik mantÕ÷Õ araútÕrÕlÕr. Model hakkÕnda yapÕlan de÷erlendirmeler, ekonomik modelin do÷rulu÷una ve hayatÕ gerçek bir úekilde yansÕtÕp yansÕtmadÕ÷Õna ba÷lÕdÕr. Temel olarak, ekonomik modelin parametrelerinin de÷erini belirlemek için istatistiksel analize (ekonometri) baúvurulur. Türkiye’de suçluluk ve özellikleri konusunda birçok çalÕúma yapÕlmÕútÕr. øçli (1992) tarafÕndan yapÕlan araútÕrmada; suçlulu÷un sosyal, kültürel ve ekonomik yapÕnÕn bir ürünü oldu÷u varsayÕmÕndan hareketle, suç olgusunun sosyolojik özelliklerini ve Türkiye’de suçlulu÷un nedenleri belirlenmeye çalÕúÕlmÕútÕr. Dört bin hükümlü üzerinde yapÕlan anket sonuçlarÕ de÷erlendirilmiú; suçlularÕn sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri ortaya konulmuútur. Gölpunar (1996), sosyo-ekonomik faktörlerin suçlulu÷a etkisi üzerine yaptÕ÷Õ sosyolojik çalÕúmada; iktisadi yoksunlu÷un suçu arttÕrÕcÕ bir faktör oldu÷u fakat tek baúÕna esas faktör olmaktan uzak olmasÕna ra÷men, suçu oluúturan unsurlar içinde önemsenmeyecek bir yer teúkil etti÷ine iúaret etmiútir. Di÷er taraftan hükümlülerin ve ailelerinin ö÷retim düzeylerinin düúük oldu÷u ve hükümlülerin ço÷unlukla suçlarÕ genç yaúta iúledikleri belirtilmiútir. Masih ve Masih (1996), Avusturalya için 1963-1990 yÕllarÕ arasÕndaki verileri kullanarak; çeúitli suçlarÕn e÷ilimlerinin farklÕ ekonomik, sosyo-ekonomik, demografik ve caydÕrÕcÕ de÷iúkenlerle iliúkili oldu÷unu eúbütünleúim analizi kullanÕlarak göstermiútir. Sonuç olarak de÷iúik suçlarÕn de÷iúik faktörlerle iliúkili oldu÷u ortaya konulmuútur. Triggs (1997), Yeni Zelanda için 1962-1995 yÕllarÕ arasÕnda kayÕt altÕna alÕnan suçlarÕn oranlarÕnÕn yÕllÕk de÷iúimleriyle hangi sosyal, demografik, ekonomik ve güvenlik faktörlerinin istatistiksel olarak iliúkili oldu÷unu belirlemiútir. Hangi faktörlerin, hangi suçlarla iliúkili oldu÷u göz önüne alÕnarak, her suç için tek denklemli regresyon modelleri oluúturularak gelecek için tahminlerde bulunulmuútur. Modeller oluúturulduktan sonra, tek denklemli regresyon için En Küçük Kareler Metodu ve zaman serisi metotlarÕ (Box-Jenkins yöntemi (ARIMA)) kullanÕlarak tahminler yapÕlmÕútÕr. En iyi tahmini hangi metodun yaptÕ÷Õ kontrol edilmiú ve gerçek verilerle karúÕlaútÕrÕlmÕútÕr. SanlÕ (1998), Türkiye’de suçluluk yapÕsÕnÕ sosyo-ekonomik etmenlere göre incelemiú ve illeri suç bölgelerine göre gruplandÕrmÕútÕr. AraútÕrmada, illerin sosyo-ekolojik yapÕsÕnÕ gösteren sosyoekonomik göstergeler ile cezaevindeki hükümlülerin suç göstergeleri esas alÕnarak, çok de÷iúkenli Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 179 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 istatiksel analizlerle iki de÷iúken veri seti arasÕndaki iliúki yapÕsÕ belirlenmiútir. Mutluer (1999), suç davranÕúÕnÕn çevreyle ilgili nedenlere ba÷lanÕp ba÷lanamayaca÷ÕnÕ araútÕrmÕú ve Konya ilinde bir uygulama yapmÕútÕr. Türkiye’de yapÕlan çalÕúmalar suçun nedenlerini araútÕrmaya yönelik sosyolojik çalÕúmalardÕr. UygulamalÕ yapÕlan çalÕúmalarda, cezaevindeki hükümlülerin özelliklerinden yola çÕkarak suçluluk yapÕsÕ ortaya konulmaya çalÕúÕlmÕútÕr. Beki, Zeelenberg ve Montfort (1999) Hollanda için yaptÕklarÕ çalÕúmada,1950-93 yÕllarÕna ait veri setini kullanarak çeúitli suçlarÕn e÷ilimlerinin analizini yapmÕútÕr. Hangi suçlarla, hangi ekonomik, demografik, adli ve di÷er faktörlerin iliúkili oldu÷unu daha önce yapÕlmÕú araútÕrmalara dayandÕrarak incelemiú ve modeller oluúturmuútur. SuçlarÕn ekonomik, sosyal, demografik, adli ve di÷er faktörlerle uzun dönemde iliúkili olmadÕklarÕ bulunmuútur. De÷iúkenlerin do÷al logaritmalarÕ alÕnarak çok de÷iúkenli regresyon modelleri oluúturulmuú ve En Küçük Kareler Yöntemi ile tahminler elde edilmiútir. Deadman’in (2000) øngiltere için yaptÕ÷Õ çalÕúmasÕnda, sadece evden hÕrsÕzlÕk e÷ilimini tahmin etmek için ekonometri ve zaman serisi analizi kullanÕlmÕútÕr. Ekonometrik analizde En Küçük Kareler Yöntemi kullanÕlmÕútÕr. Ekonomik de÷iúkenler olarak tüketim ve iúsizlik; adli de÷iúkenler olarak hüküm giyme oranÕ, cezaevine girme oranÕ, hapis cezasÕnÕn uzunlu÷u ve polis sayÕsÕ; demografik de÷iúken olarak 15-24 yaú grubundaki erkek oranlarÕ dikkate alÕnmÕútÕr. 1950-1997 yÕllarÕ arasÕndaki verilerin do÷al logaritmasÕ alÕnarak modele dâhil edilmiútir. Zaman serisi metodunda ise, Box-Jenkins (ARIMA) yöntemi kullanÕlmÕútÕr. Hata düzeltme mekanizmasÕnÕn önemini ortaya koymak için karúÕlaútÕrmalar yapÕlmÕútÕr. øki metotla yapÕlan tahminler arasÕnda önemli farklar oldu÷u görülmüútür. Luiz (2001), Güney Afrika için 1960-93 yÕllarÕ arasÕndaki veri setlerini kullanarak, çeúitli suçlar ve bunlarÕn e÷ilimiyle iliúkili ekonomik faktörleri incelemiútir. Suç oranlarÕ üzerinde ekonomik fÕrsatlar olarak, gelir seviyesinin, polis gücünün, hüküm giyme oranÕnÕn ve politik istikrarsÕzlÕ÷Õn önemini ortaya koymak amacÕyla Johansen eúbütünleúim tekni÷i kullanÕlmÕútÕr. Ekonomik durum ile kayÕtlÕ suç miktarÕ arasÕndaki iliúkiler dikkate alÕnarak, araútÕrma yapÕlmÕútÕr. Andrienko (2001), Rusya’da 70 yerleúim yerine ait 1990-1998 yÕllarÕ arasÕndaki verileri kullanarak suçlarÕn e÷ilimlerine iliúkin faktörleri ortaya çÕkarmayÕ amaçlamÕútÕr. Bu çalÕúmada, úiddet suçlarÕ için adam öldürme, mala karúÕ iúlenen suçlar için hÕrsÕzlÕk suçlarÕ incelenmiútir. AçÕklayÕcÕ de÷iúken olarak, sosyo-ekonomik, demografik, polis gücü ve di÷er göstergeler (di÷er araútÕrmalardan farklÕ olarak alkol ve uyuúturucu kullanÕmÕ) ele alÕnmÕútÕr. Tek denklemli modeller oluúturularak En Küçük Kareler Yöntemiyle tahminler elde edilmiútir. Deadman (2001), øngiltere ve Galler için yaptÕ÷Õ çalÕúmada mala karúÕ iúlenen suçlardan hÕrsÕzlÕ÷Õ alt gruplara ayÕrarak incelemiútir. Bu araútÕrmada,1950-1998 yÕllarÕ arasÕndaki veriler kullanÕlmÕútÕr. HÕrsÕzlÕk, çeúitlerine göre farklÕ faktörler ile iliúkilendirilmiútir. ÇalÕúmanÕn amacÕ, 1999-2000 yÕllarÕna yönelik daha iyi tahminlerde bulunmaktÕr. Ekonometrik modeller kurarak yaptÕ÷Õ tahminleri, daha önce aynÕ konuda yapÕlmÕú çalÕúmalarla karúÕlaútÕrmÕútÕr. AynÕ úekilde alternatif modeller oluúturularak uzun ve kÕsa dönem analizler yapÕlmÕútÕr. Hata düzeltme mekanizmasÕnÕn ön tahminlerdeki önemi ortaya konulmuútur. MacKenzie’nin (2001) Kanada’nÕn Ontrario eyaleti için yaptÕ÷Õ çalÕúmada, 1951-1999 yÕllarÕ arasÕndaki veriler kullanÕlarak; ekonomik koúullarla suç e÷ilimi arasÕnda güçlü bir iliúkinin oldu÷u gösterilmiútir. Bu araútÕrmada yaú etkisi kontrol altÕna alÕnarak modeller oluúturulmuútur. Roberts’in (2001) Japonya’ya yönelik çalÕúmasÕnda, 1951-1997 yÕllarÕ arasÕnda adam öldürme ve hÕrsÕzlÕk suç oranlarÕ üzerinde fakirlik, gelir eúitsizli÷i ve iúsizlik gibi faktörlerin, sosyal kontrol tedbirlerinden daha fazla iliúkili oldu÷u gösterilmiútir. Analizler, 1951-1997 yÕllarÕ arasÕndaki zaman 180 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 serileri ve 1955-1985 yÕllarÕ içinde 47 Japon yerleúim birimine ait veriler kullanÕlarak iki ayrÕ veri seti için yapÕlmÕútÕr. Cömertler ve Kar (2007), suç oranÕnÕn ekonomik ve sosyal belirleyenlerini 81 ili kapsayacak úekilde 2000 yÕlÕ için yatay kesit analizi ile de÷erlendirmiútir. Gelir düzeyinin, iúsizlik oranÕnÕn, göç oranÕnÕn, e÷itim seviyesinin, nüfus yo÷unlu÷u ve do÷um hÕzÕ gibi demografik unsurlarÕn ve úehirleúmenin suç iúlenmesini etkileyen temel ve önemli faktörler oldu÷u görülmüútür. PazarlÕo÷lu ve Turgutlu (2007), 1968–2004 döneminde çeúitli suç sÕnÕflarÕna ait seriler ile kiúi baúÕna düúen gayri safi yurt içi hâsÕla ve iúsizlik serilerini analiz etmiútir. Türkiye’de devlete, kamu güvenli÷ine ve genel ahlaka karúÕ iúlenen suçlarla kiúi baúÕna gayri safi yurtiçi hâsÕla ve toplam iúsiz sayÕsÕ arasÕndaki uzun dönemli denge iliúkisini tespit etmiútir. Sookram vd. (2010), Trinidad ve Tobago’dan elde edilen zaman serileri verisini kullanarak önemli suçlar, suçlarÕn aydÕnlatÕlma oranlarÕ ve de÷iúik sosyo-ekonomik göstergeler arasÕnda uzun dönem kointegrasyon iliúkisini incelemiútir. UlaúÕlan sonuçlara göre devleti yönetenlerce suçla mücadelede emniyet birimlerinin kapasitesinin artÕrÕlmasÕ gereklili÷i ortaya konulmuútur. Cook ve Cook (2011), Amerika’daki suç oranlarÕnÕn birim kök içerip içermedi÷ini araútÕrmÕútÕr. ÇalÕúmalarÕnda 1960-2007 yÕllarÕ arasÕnda meydana gelen çeúitli suç miktarlarÕnÕn birim kök içermedi÷ini göstermiútir. Aslan ve Öcal (2012), Türkiye’de suç oranlarÕnÕn süreklili÷ine iliúkin gerçekleútirdikleri çalÕúmada heterojen paneller için birim kök testi kullanmÕú, iller itibariyle suç oranlarÕnÕn süreklili÷i analiz edilmiú ve suç yakÕnsamasÕ incelenmiútir. 81 ilde gerçekleúen suç oranlarÕ (1998–2006) yakÕnsamasÕnÕ birim kök süreklilik metodolojisi uygulayarak incelemiútir. IPS (Im-Peseran-Shin) testlerinde yaralama, dolandÕrÕcÕlÕk, kaçakçÕlÕk, icra iflas kanununa karúÕ gelme, uyuúturucu madde kullanÕmÕ ve imali ile rüúvet suçlarÕ için birim kökün yoklu÷u hipotezi reddedilememiútir. Türkiye’de 81 il için 16 ayrÕ baúlÕk olarak ele alÕnarak yapÕlan analizde, 6 suç sÕnÕfÕnÕn güçlü bir úekilde süreklilik sergiledi÷i tespit edilmiútir. IPS birim kök test sonuçlarÕna göre; cinayet, hakaret, hÕrsÕzlÕk, zimmet, orman, ateúli silahlar, kabahatler ile di÷er suçlar iller itibariyle birbirine yakÕnsarken; yaralama, dolandÕrÕcÕlÕk, kaçakçÕlÕk, icra-iflas, uyuúturucu madde suçlarÕ ile rüúvet iller itibariyle kalÕcÕlÕk göstermektedir. Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ tarafÕndan 2013 yÕlÕnda hazÕrlanan “HÕrsÕzlÕk Suçu ve Gelece÷e Yönelik YaklaúÕmlar” adlÕ çalÕúmada; Türkiye’de ilçe düzeyinde jandarma sorumluluk bölgesindeki hÕrsÕzlÕk olaylarÕ analiz edilerek, hÕrsÕzlÕk olaylarÕnÕn mevcut durumu ve gelece÷e ait hÕrsÕzlÕk olay sayÕlarÕna iliúkin öngörüler sunulmuútur. ÇalÕúmada ilçe seviyesinde hÕrsÕzlÕk suç yo÷unlu÷u ortaya konularak 2015 yÕlÕna yönelik ilçe bazÕnda hÕrsÕzlÕk olay sayÕlarÕna yönelik öngörüler elde edilmiútir. 3. Metodoloji Engle ve Granger (1987) Yöntemi regresyondan elde edilen artÕklar serisinin birim köklü olup olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕdÕr. Kointegrasyonun tanÕmÕ gere÷i de÷iúkenlerin aynÕ mertebeden entegre olmalarÕ gerekmektedir. Bu yöntem pratikli÷i açÕsÕndan en çok uygulanan yöntemlerden biridir (Akdi, 2010). Yöntem, kointegre de÷iúkenleri içeren tek denklemli modeller için iki aúamalÕ bir tahmin yöntemidir (Bozkurt, 2007). Modelde yer alan de÷iúkenlerin aynÕ mertebeden entegre ve dengesizlik hatasÕ (ut ) yani kalÕntÕlarÕn dura÷anlÕk özelli÷ini göstermesi varsayÕmÕ altÕnda ilk aúamada uzun dönem denge de÷erleri en küçük kareler yöntemi kullanÕlarak tahmin edilmektedir. økinci aúamada ise bu tahminlerden faydalanÕlarak kÕsa dönem denge de÷erlerine ulaúÕlmaktadÕr (Thomas, 1997). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 181 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Yöntemde ilk olarak birim kök testleri kullanÕlarak de÷iúkenlerin entegrasyon mertebeleri belirlenmektedir. Engle-Granger yönteminde artÕklar serisinin dura÷anlÕ÷ÕnÕ sÕnamak maksadÕyla Dickey-Fuller da÷ÕlÕm tablolarÕnÕ kullanmak yerine, buradaki test istatisti÷inin da÷ÕlÕmlarÕnÕ kullanmak gerekir. Kritik de÷erler farklÕdÕr, çünkü her ikisi de regresyon parametrelerinin da÷ÕlÕmÕna ba÷lÕ olmasÕna ra÷men bu iki regresyondaki ba÷ÕmlÕ ve açÕklayÕcÕ de÷iúkenler farklÕdÕr. Engle-Granger yönteminin Dickey-Fuller birim kök sÕnamasÕndan farkÕ; Dickey-Fuller birim kök sÕnamasÕnda X t ’nin X t 1 üzerine regresyonu yapÕlÕrken, Engle-Granger yönteminde X 2,t ’nin X 1,t üzerine regresyonunun yapÕlmasÕnda yatmaktadÕr (Akdi, 2010). Bu yaklaúÕm, iki de÷iúkenli bir model üzerinde aúa÷Õdaki úekilde gösterilebilir; Yt et ªY º >1 E@ « Zt » ¬ t¼ E÷er X t vektörünün bütün bileúenleri I (d ) EZt et Yt EZt et DcX t ve ut Xt ut I( d b )),b ! 0 olan bir Dc vektörü (Dc z 0) var ise X t vektörünün bileúenleri (d b) ’inci mertebeden kointegredir. D vektörü, kointegre eden vektörü göstermekte ve X t CI( d ,b ) ile ifade edilmektedir (Göktaú, 2005). AynÕ mertebeden entegre olan de÷iúkenlerin daha düúük mertebeden entegre olan (d b d ) úeklinde do÷rusal kombinasyonu var ise D vektörüne kointegrasyonu gerçekleútiren vektör denilmektedir (Göktaú, 2005). FarklÕ mertebeden entegre olan iki de÷iúken arasÕnda hiçbir zaman kointegrasyon iliúkisi olmaz. X t serisi I (0) iken Yt serisi I (1) ise bu iki de÷iúken arasÕnda bir iliúki bulunmamaktadÕr. Dura÷an olan seri I (0) sabit bir ortalamaya sahip iken birinci mertebeden entegre olan seri de ortalama zaman içinde sabite yönelmektedir. Yani aralarÕndaki hatanÕn zaman içinde son derece büyük olmasÕ beklenmektedir. De÷iúkenler aynÕ mertebeden kointegre ise dura÷an do÷rusal bir kombinasyonlarÕnÕn bulunmasÕ gerekmektedir. Yt ve X t de÷iúkenler olmak üzere; Yt E0 E1 X t et (1) êt ˆ E ˆ X Yt E 0 1 t (2) eúitliklerinde (1) numaralÕ model ele alÕndÕ÷Õnda Yt ve X t de÷iúkenleri yapÕlan birim kök testleri sonucunda aynÕ mertebeden entegre iseler bu de÷iúkenlerin kointegre olabilmesi için artÕklardan oluúturulan ( êt ) serisinin dura÷an I (0) olmasÕ gerekmektedir (Göktaú, 2005). Her bir bileúeni I (1) olan çok de÷iúkenli bir zaman serisinin kointegrasyonlu olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için Engle-Granger (1987) tarafÕndan geliútirilen test dört aúamalÕdÕr. Bileúenleri X t ve Yt olan birinci 182 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 dereceden bütünleúik iki serinin CI (1,1) olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için aúa÷Õdaki adÕmlar sÕrasÕyla uygulanmalÕdÕr (Akdi; 2010); AdÕm-1: Önce her iki serinin de aynÕ dereceden bütünleúik olup olmadÕ÷Õ sÕnanmalÕdÕr. Seriler farklÕ dereceden bütünleúikse bu durumda verilen çok de÷iúkenli zaman serisinin kointegrasyonlu olmadÕ÷Õ söylenir. AdÕm-2: Serilerin aynÕ dereceden bütünleúik oldu÷u sonucu elde edildikten sonra Yt E0 E1 X t et , t 1,2,3,....,n regresyon modeli göz önüne alÕnÕr. Regresyon parametreleri tahmin edilir ve artÕklar serisi ( eˆ t ) oluúturulur. ArtÕklar serisi üzerinden eˆ t D1eˆ t 1 t 1,2,3,...,n regresyon denklemi göz önüne alÕnÕr. Bu son seri, regresyondan elde edilen artÕklar serisi oldu÷u için kesim noktasÕnÕn modele eklenmesi gerekli de÷ildir. ArtÕklar AR(p) olarak modellenmiú ise; p 1 ˆt e ˆ t 1 ¦ Di e ˆ t 1 t D1e 1,2,3,...,n i 1 regresyon denklemi göz önüne alÕnarak H 0 : D 0 yokluk hipotezi test edilir. Bu hipotezin reddedilmesiyle artÕklar serisinin dura÷an yani iki de÷iúkenli vektör zaman serisinin kointegrasyonlu oldu÷u söylenebilir. AdÕm-3: Hata düzeltme modelinin parametreleri tahmin edilir. Sistem kointegrasyonlu ise artÕklardan kurulan regresyon denklemi ile hata düzeltme modelinin parametreleri tahmin edilir. Bileúenleri X t ve Yt olan iki de÷iúkenli zaman serisi CI (1,1) úeklinde kointegrasyonlu ise de÷iúkenler, p Yt X t p D1 D y ( Yt 1 E1 X t 1 ) ¦ D11 ( i )Yt i ¦ D12 ( i )X t i H yt i 1 i 1 p p D 2 D x (Yt 1 E1 X t 1 ) ¦ D 21( i )Yt i ¦ D 22 ( i )X t i H xt i 1 i 1 úeklinde hata düzeltme formuna sahiptir. Burada E1 parametresi birinci adÕmda sözü edilen regresyondaki parametre ile aynÕdÕr. H yt ve Hxt hata terimleri olup kendi aralarÕnda iliúkili olabilir. Di÷er Dlk ( i ) ’lerin hepsi parametredir. AdÕm-4: En son elde edilen hata düzeltme modelinin uygunlu÷unun kontrol edilmesi gerekir. Bunun için ilk olarak hata düzeltme modelindeki artÕklarÕn beyaz gürültü serisi olup olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕ gerekir. D 2 0 ve bütün i’ler için D 21 ( i ) 0 ise Yt ve X t ’nin nedenseli olamaz. X t ve Yt serileri kointegrasyonlu ise D y ve/veya D x sÕfÕrdan farklÕ olmalÕdÕr. Her ikisi birden sÕfÕr ise, bu iki seri kointegrasyonlu de÷ildir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 183 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. Veri Seti ve Bulgular ÇalÕúmada Türkiye’nin 7 co÷rafi bölgesinin kÕrsal alanlarÕnda 2001-2011 yÕllarÕ arasÕnda meydana gelen; Adam Öldürme, Kasten Yaralama, Tehdit, Kötü Muamele, HÕrsÕzlÕk (Evden ve øú Yerinden), Mala Zarar Verme, Trafik KazasÕ Sonucu Taksirle Yaralama\Öldürme türündeki asayiú olaylarÕna iliúkin veriler Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ’nÕn resmi kayÕtlarÕndan47 elde edilmiútir. Dura÷an olmayan vektör zaman serilerinde, serinin bileúenleri arasÕnda dura÷an bir lineer iliúki bulunabiliyorsa, böyle seriler kointegrasyonlu (eúbütünleúik) serilerdir (Akdi, 2010). Herhangi bir X t zaman serisi d adet birim köke sahip olabilir. Bu tür bir serinin gösterimi X t I (d ) úeklindedir. úe ÇalÕúmaya konu olan bölgesel asayiú olayÕ sayÕlarÕnÕn her biri farklÕ zaman serilerini oluúturmaktadÕr. Buna göre t , yÕlÕn aylarÕnÕ göstermek üzere her bir bölge; ( Bö lg e AdÕ)t t 1, 2,...,12 úeklinde gösterilebilir. AynÕ dereceden bütünleúik iki farklÕ bölgeye ait ( Bölg e A )t ( Bölg e B )t I( d ) ve I( d ) serileri göz önüne alÕnsÕn. Genel olarak dura÷an olmayan bu serilerin herhangi bir birleúiminin de I (d ) olmasÕ beklenir. Ancak ( Bölg e A )t ’nin ( Bölg e B )t üzerine regresyonundan elde edilen artÕklar serisi daha düúük dereceden bütünleúik oluyorsa (b ! 0 için I (d b) Engle-Granger (1987) bu serileri (d , b) dereceli eúbütünleúik seriler olarak tanÕmlamaktadÕr. Yani; ( Bö lg e At , Bö lg e Bt ) CI (d , b) olarak gösterilebilmektedir. Böylece incelenen iki co÷rafi bölge arasÕnda asayiú olay sayÕlarÕ açÕsÕndan kointegre bir iliúkinin oldu÷u söylenebilir. Türkiye’nin co÷rafi bölgeleri dikkate alÕndÕ÷Õnda komúu bölgeler arasÕnda genel olarak bir kointegre iliúkinin olmasÕ beklenir. Örne÷in; Do÷u Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen asayiú olaylarÕnÕn; øç Anadolu, Karadeniz ve Güneydo÷u Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen asayiú olaylarÕyla kointegre bir iliúkisi var mÕdÕr? FarklÕ bir açÕdan bakÕldÕ÷Õnda; “Kointegre iliúkiler her zaman iki komúu bölge arasÕnda mÕ gerçekleúmektedir?” yoksa “Güneydo÷u Anadolu ve Marmara Bölgeleri gibi iki uzak bölge arasÕnda da asayiú olay sayÕlarÕ göz önüne alÕndÕ÷Õnda kointegre iliúkiden bahsedilebilir mi?” sorularÕ da sorulabilir. AsÕl cevaplanmasÕ gereken bir di÷er soru ise “KÕrsal bölgeler arasÕnda meydana gelen asayiú olayÕ sayÕlarÕ açÕsÕndan etkileúimden söz etmek mümkün müdür?” sorusudur. Bölgelerin birbirleri üzerine regresyonlarÕ yapÕlarak modeller elde edilmiútir. Buna göre ba÷ÕmlÕ de÷iúken olarak Akdeniz Bölgesi; ba÷ÕmsÕz de÷iúkenler olarak sÕrasÕyla Do÷u Anadolu ve Ege Bölgeleri olmak üzere bulunan (1) ve (2) numaralÕ regresyon modelleri aúa÷ÕdadÕr. 47 KayÕtlar J.Gn.K.lÕ÷ÕnÕn 10 A÷ustos 2012 tarihli HRK.:0410-356118-12/Asyú.D.Asyú.ù. Asyú.Suç.KÕs. sayÕlÕ bilgi talebi kapsamÕnda yazar tarafÕndan sadece çalÕúma kapsamÕnda yapÕlan analizde kullanÕlmak üzere temin edilmiútir. 184 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ˆ Akdeniz t 15,952 0,58Do÷u Anadolut Standart Hata (1) t De÷eri Pr > |t| 35.46855 0.45 0.6536 0.05843 9.93 <.0001 ˆ Akdeniz t R-Kare UyarlanmÕú R-Kare 0.4311 0.4268 162,72 1,21Eget Standart Hata (2) t De÷eri Pr > |t| 35.48208 4.59 <.0001 0.05846 20.70 <.0001 R-Kare UyarlanmÕú R-Kare 0.7673 0.7655 Gujarati (2005); (1) ve (2) numaralÕ regresyon modellerinin zaman serisi kullanmalarÕ nedeniyle bulgularÕnÕn yüzeysel olarak gayet iyi görünebileceklerini, ama biraz deúilince kuúku uyandÕracak úekilde “düzmece” ya da kuúkulu bulgular elde etme olasÕlÕ÷ÕnÕ da içerebileceklerini belirtmektedir. Granger (1986) ise; eúbütünleúim sÕnamasÕnÕn “düzmece regresyondan” sakÕnmak için bir ön sÕnama olarak düúünülebilece÷ini belirtmiútir.48 Buna göre örne÷in “Ege” ve “Akdeniz” zaman serileri dura÷an olmamalarÕna ra÷men iki de÷iúkenin do÷rusal bileúimleri dura÷an olabilir. (Ek-A’da incelenen tüm bölgeler arasÕndaki dura÷anlÕk test sonuçlarÕ verilmektedir.) (2) numaralÕ regresyon modeli Akdenizt D E Eget et úeklinde yazÕlÕp et ’nin I (0) ya da dura÷an oldu÷u bulunursa “Ege” ve “Akdeniz” de÷iúkenlerinin kointegre olduklarÕ söylenebilir. Gujarati (2005) bu tip de÷iúkenleri aynÕ dalga boyunda olarak nitelendirmektedir. Zaman serisi kullanan bu tip regresyonlarda kalÕntÕlarÕn (artÕk-residual) I (0) dura÷an olup olmadÕklarÕna bakmak úartÕyla geleneksel regresyon yöntemleri zaman serisi verilerine uygulanabilmektedir. Birim kök, eúbütünleúim vb. kavramlarÕn yardÕmÕyla regresyon kalÕntÕlarÕnÕn dura÷an olup olmadÕklarÕ belirlenebilmektedir. Enders (1995) kointegre iliúkinin belirlenmesinde Engle-Granger (1987) yönteminin adÕmlarÕndan birinin ^ yt ` ve ^ xt ` aynÕ dereceden bütünleúik zaman serileri ve et beyaz gürültü serisi olmak üzere; yt E0 E1 xt et 48 Gujarati, 2005:726’dan alÕnmÕútÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 185 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 uzun dönem dengesini gösteren eúitli÷in tahmin edilmesi oldu÷unu belirtmektedir. De÷iúkenlerin kointegre olup olmadÕklarÕ belirlenmek istenirse bu eúitlikten ( et ) ile artÕklar serisi belirlenir. Böylece, ( et ) uzun dönem iliúkinin öngörülen artÕklarÕnÕn serisidir (Enders, 1995:374). ArtÕklar serisinin birim köklü olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için parametrelerin en küçük kareler tahmin edicisinin da÷ÕlÕmÕna dayanan Dickey-Fuller test yönteminin uygulanmasÕ do÷ru de÷ildir (Akdi, 2010). Bu nedenle asayiú olay sayÕlarÕnÕn bölgesel olarak kointegre olup olmadÕklarÕnÕ ortaya koymak amacÕyla Engle-Granger (1987) tarafÕndan önerilen yöntem kullanÕlmaktadÕr. Her bir bileúeni I (1) olan çok de÷iúkenli bir zaman serisinin kointegrasyonlu olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için Engle-Granger (1987) dört aúamalÕ bir test yöntemi önermektedir. ÇalÕúmada yedi co÷rafi bölge arasÕndaki kointegre iliúki alfabetik sÕrayla incelenmiútir. Modellerin sabit terimsiz, sabit terimli, sabit terimli ve trend içeren olmak üzere üç úekli de ortaya konmakta ve test aúamasÕnda sabit terimli modellerin %5 anlam seviyesindeki kritik de÷erleri kointegre iliúkilerin belirlenmesinde göz önüne alÕnmaktadÕr. Tüm bölgelerde aynÕ yöntem kullanÕldÕ÷Õndan Akdeniz Bölgesi’nin örnek olarak seçilen bir bölgeyle etkileúim sonuçlarÕna yer verilmekte, di÷er bölgeler için elde edilen sonuçlar tablolar halinde sunulmaktadÕr. Akdeniz Bölgesi-Do÷u Anadolu Bölgesi Kointegre øliúkisi: øki de÷iúken arasÕndaki uzun dönemli bir iliúki araútÕrÕlÕrken modelde kullanÕlan tüm de÷iúkenlerin aynÕ mertebeden dura÷an oldu÷u varsayÕlmaktadÕr. Öncelikli olarak de÷iúkenlerimiz Akdeniz ve Do÷u Anadolu bölgelerinin aynÕ dereceden dura÷an olmalarÕ sa÷lanmalÕdÕr. Daha sonra bu dura÷an de÷iúkenlerle yeni bir regresyon modeli kurulup bu regresyonun kalÕntÕlarÕnÕn yani hata terimlerinin düzey de÷erlerinde dura÷an olup olmadÕklarÕ incelenir. E÷er düzey de÷erlerinde dura÷an iseler de÷iúkenler arasÕnda kointegrasyon vardÕr sonucuna ulaúÕlÕr (Akdi, 2010). Regresyon denkleminden elde edilen kalÕntÕlarÕn dura÷an olmalarÕ durumunda Akdeniz ve Do÷u Anadolu bölgelerinin kÕrsal bölgelerde meydana gelen asayiú olay sayÕlarÕ açÕsÕndan uzun dönemde dengeye gelecekleri söylenir. Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgelerinde 2001-2011 yÕllarÕ arasÕndaki dönemde meydana gelen asayiú olay miktarlarÕna ait bilgiler ùekil 1’dedir.49 Asayiú olaylarÕna ait zaman serisi ve artÕklar serisileri ile artÕklar serisine ait otokorelasyon ve kÕsmi otokorelasyon fonksiyonlarÕna ait grafikler ùekil 2’dedir. ùekil 1: Akdeniz ve Do÷u 2001-2011 YÕlÕ Olayy MiktarÕ ÷ Anadolu Bölgeleri g Bölgelerde meydana gelen olay miktarlarÕ incelendi÷inde Akdeniz Bölgesi’nde son üç yÕlda belirgin bir artÕú gözlenmektedir. Do÷u Anadolu Bölgesi’nde son 10 yÕl dikkate alÕndÕ÷Õnda kÕrsal alanda 49 Tüm bölgelerin incelen dönemlerdeki olay sayÕ grafikleri Ek-B’dedir. 186 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 meydana gelen olaylarÕn aynÕ düzeyde seyretti÷i görülmektedir. Sezgisel olarak her iki bölgenin asayiú olaylarÕna ait zaman serisi grafiklerinde mevsimsellik gözlemlenmektedir. Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri’ne ait zaman serileri verisi dura÷andÕr.50 AynÕ dereceden dura÷an olan Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgesi asayiú olaylarÕ zaman serilerinin kointegre olup olmadÕklarÕ Engle-Granger (1987) yöntemiyle incelenmekte, her iki bölgenin birbiri üzerine regresyon modelinden artÕklar serisi elde edilmektedir. Buna göre; Akdenizt D E Do÷u Anadolut et t 1,2,3,...,12 regresyon denklemine göre bulunan D̂ ve Ê de÷erleri aúa÷ÕdadÕr. ˆ Akdeniz t 15,952 s.e. (35,4486) (0,05843) t ist. (0,45) (9,93) + 0,58Do÷u Anadolut ùekil 2: Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri Zaman Serisi, ArtÕklar ve ACF-PACF Grafikleri Elde edilen artÕklar serisi kullanÕlarak Engle-Granger (1987) yönteminde belirtilen adÕmlar takip edilmekte ve her iki bölge arasÕnda kointegre iliúki olup olmadÕ÷Õ belirlenmektedir. Regresyondan elde edilen artÕklar serisinin birim köklü olup olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕna dayanan Engle-Granger (1987) yöntemi pratikli÷i açÕsÕndan en çok kullanÕlan yöntemlerden biridir. Bu yöntemde artÕklar serisinin dura÷anlÕ÷ÕnÕ sÕnamak için Dickey-Fuller da÷ÕlÕm tablolarÕnÕ kullanmak yerine, Engle-Granger (1987) test istatistik da÷ÕlÕmlarÕnÕ kullanmak gerekir. Kritik de÷erleri farklÕdÕr çünkü her ikisi de regresyon 50 Dura÷anlÕk test sonuçlarÕ Ek-A’dadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 187 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 parametrelerinin da÷ÕlÕmÕna ba÷lÕ olmasÕna ra÷men, iki regresyondaki ba÷ÕmlÕ ve açÕklayÕcÕ de÷iúkenler farklÕdÕr (Akdi; 2010). ArtÕklar serisinin grafiklerinden otokorelasyonlarÕn üstel olarak azaldÕ÷Õ, kÕsmi otokorelasyonlarÕn da birinci gecikmeden sonra belirlenen aralÕkta seyretti÷i gözlenmektedir. Böyle bir görünüm, artÕklar serisinin AR(1) olarak modellenebilece÷ini göstermektedir. ArtÕklar serisine ait bu yargÕ AIC veya SBC istatistiklerinin de÷erleri ile kontrol edilebilir. êt artÕklar serisini göstermek üzere, eˆ t D1eˆ t 1 t 1,2,3,...,n regresyon modeli göz önüne alÕndÕ÷Õnda H 0 : D1 0 yokluk hipotezi reddedilirse artÕklar serisinin dura÷an oldu÷u, dolayÕsÕyla Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri asayiú olaylarÕ zaman serisinin kointegrasyonlu oldu÷u söylenir. ArtÕklar serisine ait test sonuçlarÕ sÕrasÕyla sabit terimsiz, sabit terimli, sabit terimli ve trend içeren modeller olmak üzere Tablo 1’dedir. Tabloda bulunan t-istatisti÷i de÷erleri sÕrasÕyla sabit terimsiz, sabit terimli, sabit terimli ve trendli modellerin t-istatisti÷i de÷erleridir. Kritik de÷erler ise genel inceleme kriteri olan sabit terimli modelin kritik de÷erleridir. Tablo 1: Akdeniz-Do÷u Anadolu ArtÕklar Test SonuçlarÕ Model Kritik De÷erler t-østatisti÷i Sabit Terimsiz 1% -4.07 -2.828415 Sabit Terimli 5% -3.37 -2.814028 10% -3.03 -5.765387 Sabit Terimli ve Trendli Kointegrasyon Kointegre De÷il Test Sonucu: Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri Asayiú OlaylarÕ BakÕmÕndan Kointegre De÷ildir. Tablo 1’de verilen sabit terimli modelin %1, %5 ve %10 anlam seviyelerindeki kritik de÷erleri ile sabit terimli modelin t-istatisti÷i de÷eri karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda elde edilen artÕklar serisinin sabit terimli model için dura÷an olmadÕ÷Õ belirlenmiútir. Bu sonuçlara göre Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri arasÕnda hiçbir anlam seviyesinde kÕrsal alanlarda meydana gelen asayiú olaylarÕ açÕsÕndan kointegre bir iliúkinin bulunmadÕ÷Õ söylenebilir. Genel inceleme kriteri olan sabit terimli modelin %5 anlam seviyesindeki kritik de÷eri (-3.37) ve t-istatisti÷i de÷eri (-2.814028) karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda bölgeler arasÕnda kÕrsal alanlar asayiú olaylarÕ açÕsÕndan kointegre bir iliúki bulunmadÕ÷Õ ortaya konulmaktadÕr. EK-C’de bölgeler arasÕndaki artÕklar test sonuçlarÕ; EK-D’de tüm bölgeler arasÕndaki asayiú suçlarÕ açÕsÕndan kointegre iliúkiler verilmektedir. 5. Sonuç ve De÷erlendirme Kointegrasyon sonuçlarÕ incelendi÷inde belirli bölgeler arasÕnda ele alÕnan suç türleri açÕsÕndan etkileúimin oldu÷u gözlenmektedir. Bu sonucun açÕklanmasÕnda yÕllardÕr ülkemizde sözü edilen bir olgu olan göç olgusu dikkate alÕnabilir. Bölgeler arasÕndaki gerek mevsimsel gerek ekonomik nedenlerle meydana gelen göç bölgelerin suç yönünden de birbirlerini etkilediklerin ortaya koymaktadÕr. Özellikle Güney Do÷u Anadolu bölgemizin baúta Marmara, Ege ve Akdeniz olmak üzere di÷er bölgelerle olan kointegre iliúkisi bilinen bir olgunun sonuçlarla desteklenmesi olarak yorumlanabilir. Söz konusu bölgeden di÷er bölgelere oluúan göç nedeniyle bu tip bir sonucun elde edilmesi, suçlar açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde göç alan bölgelerin etkileúime girdi÷ini göstermektedir. 188 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bölgeler arasÕndaki kointegre iliúkilerden elde edilen sonuçlardan biri de en fazla etkileúimin Marmara bölgesinde olmasÕdÕr. Marmara bölgesi Ege ve Akdeniz bölgeleri hariç tüm bölgelerle etkileúim içindedir. Türkiye’ye ait göç istatistikleri incelendi÷inde en fazla göçün Marmara bölgesine oldu÷u da bir gerçektir. Nüfus artÕúÕnÕn kÕrsal kesimde daha hÕzlÕ olmasÕ, böylece köylerdeki birçok ailenin giderek köyde geçimini sa÷layamaz duruma gelmesi neticesinde kentlere do÷ru nüfus hareketleri meydana gelmekte, bu durum kentlerin yaúam úekline etki etmektedir. KÕrsaldan kente do÷ru hareketin bir di÷er nedeni olarak miras yoluyla parçalanan tarÕm topraklarÕnÕn giderek küçülmesi ve ailelere artÕk yetmemesi, ayrÕca köylerdeki e÷itim ve sa÷lÕk hizmetlerinin de artan nüfusa yeterli olamamasÕ gösterilmektedir. (ùahin vd., 2005). Kentleúmenin demografik niteli÷inin a÷Õr bastÕ÷Õ Türkiye’de, köyden kente gelen, köye oranla daha iyi bir yaúantÕyÕ elde etse bile yine de kent, köyden gelen iúgücünü emecek kapasitede de÷ildir. Bu durumda, köylerdeki “gizli iúsizlik” ve “mevsimlik iúsizlik” kentlerde açÕk iúsizli÷e dönüúmektedir. (YÕldÕrÕm, 2004). ÇalÕúmanÕn amacÕ göç ve nüfus hareketleriyle oluúan sorunlardan ziyade, kÕrsal kesimler arasÕndaki suçlar açÕsÕndan kointegre iliúkileri ortaya koymak ve bölgesel etkileúimleri incelemektir. Bölgesel etkileúimlerin açÕklanmasÕnda göç, iúsizlik, mevsimsel nüfus hareketleri, bir bölgenin di÷er bölgeye olan fiziki yakÕnlÕ÷Õ vb. faktörler kullanÕlmaktadÕr. KÕrsal kesimdeki bazÕ ailelerin büyük úehirlere, tarÕm faaliyetlerinin yo÷un oldu÷u alanlara, yaz turizminin geliúti÷i yerlere bir müddet çalÕúmak üzere göç etmeleri sonucunda asayiú suçlarÕ açÕsÕndan kointegre iliúkiler ortaya çÕkmaktadÕr. SayÕlan bu faktörler içinde ana etkenin göç oldu÷u düúünülürse de÷erlendirmelerde nüfus hareketi olgusuna a÷ÕrlÕk verilmesinin gerekli oldu÷u de÷erlendirilmektedir. Göç; toplumun sosyal, kültürel, politik vb. tüm alanlarÕyla yakÕndan iliúkili ve bu alanlarÕ derinden etkileyen bir olaydÕr. Suç ve suça yönelik çalÕúmalar genel olarak kent merkezlerini ön plana almaktadÕr. Bunun nedenlerinden biri kentlere ait suç verilerinin kapsamlÕ olarak elde edilebilmesidir. Bir di÷er neden olarak kent nüfusunun her geçen yÕl artÕú göstermesi ve bundan dolayÕ akademik çalÕúmalara konu edilmesidir. KÕrsal alanlar ise gerekli verilerin elde edilememesinden ötürü çalÕúmalara yeterli düzeyde konu edilememektedir. Ancak kÕrsal bölgelerin suç karakterlerinin nüfus hareketleri neticesinde kentsel bölgelerin suç karakterini etkiledi÷i dikkate alÕnmalÕdÕr (Karamano÷lu, 2014). Suç sosyal problemlerden biridir. Sosyal sistem içinde var olan de÷erlere aykÕrÕ davranÕúlarda bulunmak, sosyal problemlerin ortaya çÕkmasÕna neden olur. Gerçekte suç olgusunu izah edebilmek için toplum içindeki mevcut sosyal problemleri bilmek gerekir. Suç ile di÷er sosyal problemler arasÕnda yakÕn bir iliúki vardÕr. Özellikle bazÕ sosyal problemler sonucunda suç iúleme oranlarÕ artmaktadÕr. (YÕldÕrÕm, 2004). Türkiye’de suç oranlarÕnÕn artmasÕnda 1990’lardan itibaren göç olaylarÕnÕn artÕúÕ etkilidir. Ancak her ne kadar suçu iúleyen insanlar olsa da onlarÕ suça iten nedenlerin anlaúÕlmasÕ ve giderilmesi daha önemlidir (Ceylan, 2012). Neticede bir nüfus hareketi olarak de÷erlendirilen göçün toplumda ve insanda göç edilen yerde ve göç alÕnan yerde meydana getirdi÷i de÷iúikli÷in boyutunun yüksek olmasÕ onu önemli kÕlmaktadÕr. Bir toplumda suçlulu÷u azaltmak için suçlularÕn yakalanmasÕ ve cezalandÕrÕlmasÕ metoduna öncelik vermekten öte suçun oluúmamasÕ için gereken önlemlerin alÕnmasÕ gerekmektedir. Suçun oluúumunu önlemek amacÕyla; bilimsel geliúmeleri takip etmek, bu konuda gerekli bilgileri toplamak ve de÷erlendirmek, bilimsel araútÕrmalar ve danÕúmanlÕk yapmak, suçun iúleniú nedenlerini bilimsel açÕdan ele alarak, sebep sonuç iliúkilerini incelemek kolluk açÕsÕndan önemlidir. (YÕldÕrÕm, 2004). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 189 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Ortaya konulan analiz ve sonuçlarÕn kullanÕmÕ; suçlarÕn önlenmesine, kontrol edilmesine ve emniyet birimlerinin teúkilatlanmasÕna yönelik stratejilerin belirlenmesine katkÕ sa÷layabilecektir. Bilimsel analizlerin kullanÕlmasÕ her kurumun oldu÷u gibi emniyet sa÷layÕcÕ birimler için de etkinli÷in ve verimlili÷in artmasÕ anlamÕna gelmektedir. Netice olarak suçun toplumda yarattÕ÷Õ maddi ve manevi zararlar en aza indirilecek ve halkÕn güvenlik beklentileri etkin úekilde karúÕlanacaktÕr. Yurdun dört bir yanÕnda görev yapmakta olan tüm güvenlik birimleri için öncelikli amaç; vatandaúÕ emniyetli ve asayiúi sa÷lanmÕú bir ortamda yaúatmaktan geçmektedir. Bilimsel metotlarÕ kullanarak suç ve suçlu ile mücadele eden güvenlik birimleri bu amaçlarÕna hem daha çabuk hem de daha az maliyetlerle ulaúabilecektir (Karamano÷lu, 2014). Kaynaklar Akdi, Y. (2010). Zaman Serileri Analizi (Birim Kökler ve Kointegrasyon), Ankara: Gazi Kitapevi. Andrienko, Y. (2001). “Explaining Crime Growth in Russia During Transition: Economic and Criminometric Approach”, Centre for Economic and Financial Research, Moscow, February. Aslan, A., Öcal, O. (2012). “Türkiye’de Suç OranlarÕnÕn Süreklili÷i”, Ni÷de Üniversitesi, øøBF Dergisi, Cilt:5, SayÕ:1, 85-92. Beki, C., Zeelenberg, K., Monfort, K.V. (1999). “An Analysis of the Crime Rate in the Netherlands, 1950-1993”, British Journal of Criminology, Oxford, 39, 3, 401-415. Bozkurt, H. (2007). Zaman Serileri Analizi, Bursa: Ekin Kitapevi. Ceylan, Y. (2012). “Zorunlu Göç ve Suç øliúkisi (Muú øli Örne÷i)”, Akademik BakÕú Dergisi, SayÕ: 32, Eylül – Ekim. Cook, J., Cook, S. (2011). “Are US Crime Rates Really Unit Root Processes?”, Journal of Quantitative Criminology, Vol.:27, 299-314. Cömertler, N., Kar, M. (2007). "Türkiye'de Suç OranÕnÕn Sosyo-Ekonomik Belirleyicileri: Yatay Kesit Analizi", Siyasal Bilgiler Fakülte Dergisi, Ankara Üniversitesi, 62-2, 37-57. Deadman, D. (2000). “Forecasting Residential Burglary”, Public Sector Economics Research Centre, Department of Economics, University of Leicester, February. Deadman, D. (2001). “Forecasting Trends in Recorded Crime”, Public Sector Economics Research Centre, University of Leicester, January. Dönmezer, S. (1994). Kriminoloji, østanbul: Beta YayÕnlarÕ. Dursun, H. (1997). Suçun Ekonomik Modelleri, øktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlü÷ü, Haziran. Enders, W. (1995). Applied Econometric Time Series, Canada: John Wiley and Sons. Göktaú, Ö. (2005). Teorik ve UygulamalÕ Zaman Serileri Analizi, østanbul: Beúir Kitapevi. Gölpunar, Z. (1996). Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Faktörlerin Suçlulu÷a Etkisi Üzerine Sosyolojik Bir ÇalÕúma, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Granger, W.C.J., Newbold, P. (1974). Spurious Regressions in Econometrics, Journal Of Econometrics 2, 111-120. 190 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Gujarati, D. (2005). Temel Ekonometri, (Çev. Ümit ùENESEN ve Gülay Günlük ùENESEN), østanbul: Literatür YayÕncÕlÕk. øçli, T. (1992). Türkiye’de Suçlular, Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Özellikleri (2.BaskÕ), Ankara: Bizim Büro BasÕmevi. øçli, T., Altay, A., BaúpÕnar, T., Bahtiyar, M. (2011). Türkiye’de Hükümlü Profili, Polis Akademisi YayÕnlarÕ, 1’inci BaskÕ, Ankara. Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ Faaliyet Raporu, 2012. Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ, (2013). HÕrsÕzlÕk Suçu ve Gelece÷e Yönelik YaklaúÕmlar, Ankara, J.Gn.K.lÕ÷Õ BasÕmevi Müdürlü÷ü. Karamano÷lu, Y.E. (2014). Türkiye KÕrsalÕ Bölgesel Suç Verilerinin Analizi: Zaman Serileri YaklaúÕmÕ, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Kurum, M. (2003). Türkiye’de Meydana Gelen Asayiú SuçlarÕnÕn E÷ilimini Etkileyen Faktörlerin øncelenmesi ve Tahmin Modellerinin OluúturulmasÕ, YayÕmlanmamÕú yüksek lisans tezi, Kara Harp Okulu, Ankara. Luiz, J. (2001). Temporal Association, the Dynamics of Crime, and Their Economic Determinants: A Time Series Econometric Model of South Africa, Social Indicators Research, Vol.:53, Issue:1, January, 33-61. Mackenzie, A. (2001). Exploring the Association Between Economic Conditions and Crime Trends in Ontario, 1951-1999, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Ottawa, Carleton University Department of Sociology and Anthropology. Masih, A.M.M., Masih, R. (1996). Temporal Causality and the Dynamics of Different Categories of Crime and Their Socio Economic Determinants: Evidence From Australia, Applied Economics, Vol.:28, 1093-1104. Mutluer, F. (1999). Ekoloji- Suç øliúkisi -Konya Örne÷i, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. PazarlÕo÷lu, V., Turgutlu, T. (2007). Gelir, øúsizlik ve Suç: Türkiye Üzerine Bir ønceleme, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Cilt:44, SayÕ:513, 63–70. Roberts, A. (2001). Declining Crime in the Postwar Japan, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, The University of New Mexico, Department of Sociology, New Mexico. SargÕn, S., Temurçin, K. (2011). Türkiye’nin Suç Co÷rafyasÕ, Polis Akademisi YayÕnlarÕ, Ankara. SanlÕ, S.F. (1998). Türkiye’de Suçluluk YapÕsÕnÕ Etkileyen Sosyo-Ekonomik Etmenler, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Devlet østatistik Enstitüsü, Ankara. Sookram, S., Basdeo, M., Sumesar-Rai, K., Saridakis, G. (2010). Serious Crime in Trinidad and Tobago: An Empirical Analysis Using Time-Series Data between 1970-2007, Journal of Eastern Caribbean Studies, Vol.: 35, No:1. ùahin, C., Do÷anay, H., Özcan, A. (2005). Türkiye Co÷rafyasÕ (Fiziki, Beúeri, Ekonomik, Jeopolitik), Ankara: Gündüz E÷itim ve YayÕncÕlÕk. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 191 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Thomas, L. (1997). Modern Econometrics, Addison Wesley Longman Limited, Essex-England. Triggs, S. (1997). Interpreting Trends in Recorded Crime in New Zealand, Ministry of Justice, (http://www.justice.govt.nz/pubs/reports/1997/crime/ default.htm). YÕldÕrÕm, A. (2004). Kentleúme ve Kentleúme Sürecinde Göçün Suç Olgusu Üzerinde Etkileri, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 192 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 EK A: Dura÷anlÕk Test SonuçlarÕ Bölge AdÕ ADF (Sabit Terimsiz) Kritik De÷erler (%1,%5,%10) ADF (Sabit Terimli) Kritik De÷erler (%1,%5,%10) -2.586753 -3.492523 -3.6744 -1.943853 -2.888669 -1.614749 -2.581313 -2.586350 -3.491345 -9.5271 -9.5304 Do÷u Anadolu -1.943796 -2.888157 -1.614784 -2.581041 -2.586753 -3.492523 -4.2960 -4.6888 Ege -1.943853 -2.888669 -1.614749 -2.581313 -2.586753 -3.492523 -4.5711 -4.5998 Güneydo÷u Anadolu -1.943853 -2.888669 -1.614749 -2.581313 -2.586753 -3.492523 -4.6377 -4.6456 øç Anadolu -1.943853 -2.888669 -1.614749 -2.581313 -2.586960 -3.493129 -3.3375 -3.3262 Karadeniz -1.943882 -2.888932 -1.614731 -2.581453 -2.585773 -3.489659 -9.0450 -9.0181 Marmara -1.943714 -2.887425 -1.614834 -2.580651 Dura÷anlÕk testlerinde modellerin %5 anlam seviyeleri dikkate alÕnmÕútÕr. Akdeniz -3.4918 ADF (Sabit Terimli ve Trendli) -3.7009 -9.4799 -4.7422 -4.6654 -4.6807 -3.2926 -9.1692 Kritik De÷erler (%1,%5,%10) -4.046072 -3.452358 -3.151673 -4.044415 -3.451568 -3.151211 -4.046072 -3.452358 -3.151673 -4.046072 -3.452358 -3.151673 -4.046072 -3.452358 -3.151673 -4.046925 -3.452764 -3.151911 -4.042042 -3.450436 -3.150549 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 193 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 EK B ùekiller: Bölgelere Ait 2001-2011 Dönemi Asayiú Olay SayÕlarÕ Asayiú Olay MiktarÕ Akdeniz Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 YÕllar Asayiú Olay MiktarÕ Do÷u Anadolu Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2008 2009 2010 2011 YÕllar Asayiú Olay MiktarÕ Ege Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 YÕllar 194 Tebli÷ Metinleri KitabÕ 2007 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Asayiú Olay MiktarÕ Güneydo÷u Anadolu Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 YÕllar Asayiú Olay MiktarÕ øç Anadolu Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2008 2009 2010 2011 2008 2009 2010 2011 YÕllar Asayiú Olay MiktarÕ Karadeniz Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 YÕllar Asayiú Olay MiktarÕ Marmara Bölgesi 2001-2011 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 YÕllar Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 195 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 EK C: Bölgeler ArasÕndaki ArtÕklar Test SonuçlarÕ Bölge AdÕ Akdeniz-Ege Akdeniz-Güneydo÷u Anadolu Akdeniz-øç Anadolu Akdeniz-Karadeniz Akdeniz-Marmara Do÷u Anadolu-Ege Do÷u Anadolu-Güneydo÷u Anadolu Do÷u Anadolu-øç Anadolu Do÷u Anadolu-Karadeniz Do÷u Anadolu-Marmara Ege ve Güneydo÷u Anadolu Ege ve øç Anadolu Ege ve Karadeniz Ege ve Marmara Güneydo÷u Anadolu ve øç Anadolu Güneydo÷u Anadolu ve Karadeniz Güneydo÷u Anadolu ve Marmara øç Anadolu ve Karadeniz øç Anadolu ve Marmara Karadeniz ve Marmara Model Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Sabit Terimsiz Sabit Terimli Sabit Terimli ve Trendli Test kriteri: Sabit terimli model %5 anlam seviyesidir. 196 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Kritik De÷erler 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% 1% 5% 10% -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 -4.07 -3.37 -3.03 t-istatisti÷i -4.520540 -4.503042 -4.538874 -3.344092 -3.930837 -5.648699 -2.887685 -2.873975 -4.791308 -2.638297 -2.626290 -3.837789 -2.504487 -2.492232 -3.331501 -0.624469 -0.604843 -4.829030 -6.159365 -6.133926 -6.186936 -3.182389 -3.163974 -3.582793 -5.338070 -5.314639 -6.579166 -3.734730 -3.720194 -3.824655 -2.996465 -3.674726 -5.491338 -2.838261 -2.826037 -8.104006 -2.699783 -2.690000 -3.016574 -2.968340 -2.954253 -4.217745 -3.032088 -3.018032 -3.022606 -1.150016 -1.174410 -1.172529 -3.649056 -4.001037 -4.832945 -4.150016 -3.494410 -3.562529 -4.478874 -4.461572 -4.455141 -3.830231 -3.814574 -3.847064 Kointegrasyon Kointegre Kointegre Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre Kointegre De÷il Kointegre Kointegre Kointegre Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre Kointegre Kointegre Kointegre Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 EK D: Bölgelerin Kointegre øliúkiler Tablosu SÕra Nu.: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 Bölge AdÕ Bölge AdÕ Akdeniz Akdeniz Akdeniz Akdeniz Akdeniz Akdeniz Do÷u Anadolu Do÷u Anadolu Do÷u Anadolu Do÷u Anadolu Do÷u Anadolu Ege Ege Ege Ege Güneydo÷u Anadolu Güneydo÷u Anadolu Güneydo÷u Anadolu øç Anadolu øç Anadolu Karadeniz Do÷u Anadolu Ege Bölgesi Güneydo÷u Anadolu øç Anadolu Karadeniz Marmara Ege Güneydo÷u Anadolu øç Anadolu Karadeniz Marmara Güneydo÷u Anadolu øç Anadolu Karadeniz Marmara øç Anadolu Karadeniz Marmara Karadeniz Marmara Marmara Kointegre YapÕsÕ Kointegre De÷il Kointegre Kointegre Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre Kointegre De÷il Kointegre Kointegre Kointegre Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre De÷il Kointegre Kointegre Kointegre Kointegre Model ve Anlam Seviyesi Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Sabit Terimli, %5 Bölgeler arasÕnda toplam 10 kointegre iliúki elde edilmiútir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 197 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 198 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 KIRSAL ALANLARDA ULAùIM YOKSUNLUöU VE GÖÇ øLøùKøSøNøN BøLECøK øLø ÖRNEöøNDE ANALøZø Prof. Dr. Erdal Karakaú, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Co÷rafya Bölümü Öznur Akgiú, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Co÷rafya Bölümü Özet UlaúÕm teknolojilerindeki geliúmelerle birlikte artÕk mesafe olgusu giderek etkisini kaybetmekte olsa da kÕrsal alanlar için hala önemini korumaktadÕr. Bu çalÕúmada Bilecik ilinde kÕrsal alanlarda eriúilebilirli÷in ne úekilde oldu÷unun belirlenmesi ve elde edilen verilerin göç oranlarÕ üzerinde ne úekilde bir etki yarattÕ÷ÕnÕn tespit edilmesi amaçlanmÕútÕr. TÜøK tarafÕndan yayÕnlanan 1990-2014 yÕllarÕ arasÕ nüfus verileri kullanÕlarak kÕrsal yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ hesaplanmÕútÕr. Eriúilebilirli÷in belirlenmesinde yakÕn il ve ilçe merkezi, hastane, anayol, e÷itim kurumu ile bankaya olan uzaklÕk verileri dikkate alÕnmÕútÕr. Bu de÷iúkenler ile yerleúmeler arasÕndaki uzaklÕ÷Õn belirlenmesine bir Co÷rafi Bilgi Sistemleri yazÕlÕmÕ olan ArcGIS 10 programÕ kullanÕlmÕútÕr. Elde edilen veriler ile hesaplanan net göç hÕzlarÕ arasÕndaki iliúki de÷erlendirilmiútir. ÇalÕúmanÕn bulgularÕna göre Bilecik ilinde bulunan kÕrsal yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ ve mesafe iliúkisi de÷erlendirilen de÷iúkenler arasÕnda pozitif iliúki bulunmaktadÕr. Tüm dünyada kÕrsal alanlarda yaúayan ve çalÕúan insanlarÕn sa÷lÕk, e÷itim, iú ve di÷er hizmetlere eriúimi dünyadaki en önemli konulardandÕr. Bu konunun ele alÕndÕ÷Õ çalÕúmanÕn sonuçlarÕna göre temel hizmetlere eriúimin sÕnÕrlÕ oldu÷u alanlarda göç sürecine katÕlÕm daha yüksektir. Buna göre ulaúÕm co÷rafyasÕ kapsamÕnda dikkate alÕnan de÷iúkenlerin de, kÕrsal yerleúmelerin net göç hÕzlarÕnÕ denetledi÷ini söylemek mümkündür. Elde edilen bu sonuçlar uygulanacak kalkÕnma politika ve uygulamalarÕnda dikkate alÕnmasÕ gereken bir konu olarak görülmektedir. ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN TRANSPORT DEPRIVATION AND MIGRATION IN RURAL AREAS IN THE CASE OF BILECIK PROVINCE Abstract Even if the concept of distance losing its effect due to advances in transportation technology distance still remains its importance for rural areas. The aim of this study is to determine the characteristic of accesibility of rural areas and its affects on migration rates in the province of Bilecik. Net migration rates of the rural settlements are calculated using data of population from the years 1990-2014 published by TÜøK. The nearest city center, town cenre, hospital, highway, bank and educational institution data considered for determination of accessibility. ArcGIS 10, a geographical information system software was used to determine distance between variables and settlements. The relationship between net migration rates and data that obtained were analyzed. According to the results of the study positive relationship observed between net migration rates of rural settlements and variables located in Bilecik. The accessibility of health, education, employment and other services of people living in rural areas is one of the most important issues in the world. The results of the studies addressing this issue in areas where limited access to basic services is greater participation in the migration process. According to this it is possible to say that varibles related to transport geography control net migration rates of rural settlements The obtained results should be taken into account in development policies and practices to be implemented. 1. Giriú Co÷rafyacÕlarÕn nüfus araútÕrmalarÕndaki amaç insanlarÕn yaúam standart ve desenlerinde var olan bölgesel farklÕlÕklardÕr (Trewartha, 1969). Co÷rafyada nüfus incelemeleri, nüfusun geliúimi ve çeúitli özelliklerinin da÷ÕlÕúÕ, nüfus miktarÕ ve özelliklerinin mekansal deseninin açÕklanmasÕ, göçler ve nüfusun yarattÕ÷Õ çeúitli sorunlar ve bunlarÕn çözümüne iliúkin önerilere yer verir. Göçleri inceleyen co÷rafyacÕlar yerlerini terk eden bireylerin bu kararÕ almalarÕnda etkili olan itici faktörler ve algÕlar ile onlarÕ di÷er yerlerden çok belirli yerlere çeken faktörlerin neler oldu÷unu bulmaya çalÕúÕrlar. øtici Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 199 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 güçler arasÕnda çevresel, demografik, ekonomik ve siyasal baskÕlar sayÕlabilir. Göçmenleri belirli bir varÕú yerine çeken unsurlar ise genellikle itici güçlerin tersi olan güçlerin sonucudur (Tümertekin ve Özgüç, 2002). Göç nedenleri göz önüne alÕnarak çok sayÕda itici ve çekici faktör belirlemek mümkündür. Ancak insanlarÕ göçe iten sebepler genellikle hanelerin ekonomik durumu ile ilgilidir ve bu itici güçlerin baúÕnda hem gelir azlÕ÷Õ hem de hizmetlere eriúimde yetersizli÷in bir görünümü olan yoksulluk sorunu gelmektedir. Bunun nedeni ise dünya genelinde artan úehirleúmeye ra÷men azgeliúmiúli÷in kÕrsal bir olgu olarak varlÕ÷ÕnÕ devam ettirmesidir. Tüm dünyada yoksullarÕn büyük bölümü kÕrsal alanlarda yaúamakta ve geçimlerini tarÕm, hayvancÕlÕk, ormancÕlÕk ve ilgili sektörlerde çalÕúarak sa÷lamaktadÕrlar. KÕrsal hanelerin tarÕmsal gelire olan bu ba÷ÕmlÕlÕ÷Õ ise ekonomik anlamda savunmasÕzlÕ÷a maruz kalmalarÕna ve devamlÕ yoksulluk riski taúÕmalarÕna neden olmaktadÕr. Türkiye'de de 21 milyon kiúi kÕrsal alanlarda yaúamaktadÕr. KÕrsal nüfusun %38.7'si kÕrsal yoksulluk sÕnÕrÕnÕn altÕnda, %18.1'i ise yoksulluk sÕnÕrÕnÕn altÕnda bulunmaktadÕr. 2010 yÕlÕnda Türkiye genelinde iúsizlik oranÕ 11.9 olarak belirlenmiútir ve aynÕ úekilde iúsiz nüfusun büyük bölümünün kÕrsal alanlarda yaúadÕ÷Õ görülmektedir (TÜøK 2010). Tüm dünyada gerek kÕrsal gerekse kentsel alanlarda önemli mekânsal de÷iúimlere sebep olan neoliberal politikalar ve tarÕmda makineleúme süreci ile birlikte kÕrsal nüfusun zaten yetersiz olan iú imkânlarÕ daha da kÕsÕtlanmÕú, yoksulluk oranlarÕ artÕú göstermiú bu durum tüm dünyada kÕrdan kente göç olgusunun oluúmasÕna neden olmuútur. Göçe katÕlan kÕrsal nüfus bu kez kentte sosyolojik, sosyoekonomik ve çevresel olumsuzluklara neden olmuútur.Yaúanan olumsuzluklar ve bunun yarattÕ÷Õ öngörüler gerek geliúmiú gerekse geliúmekte olan ülkelerde kÕrsal nüfusun yaúam standartlarÕnÕ iyileútirilerek kente göçün azaltÕlmasÕ, kent ve kÕr arasÕndaki eúitsizli÷in azaltÕlmasÕ konularÕna odaklanÕlmasÕna neden olmuútur. Yoksulluk çok boyutlu bir kavramdÕr. ArtÕk “gelirin” refahÕ yeterince ifade etmedi÷i görüúü kabul edilmiú durumdadÕr. Yoksunluklar gelir ile ilgili olabilece÷i gibi e÷itim, sa÷lÕk veya sosyal imkanlardan faydalanamama ile ilgili de olabilir. Bu perspektiften de÷erlendirilecek olursa kÕrsal alanlarda “ulaúÕm” konusu da bir refah eksikli÷i/yoksunluk olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Genel anlamÕ ile insan ya da eúyanÕn bir yerden di÷er bir yere hareket etmesini ifade eden ulaúÕm faaliyeti, yeryüzünde çeúitli yerler ve bölgeler arasÕndaki iliúkilerin meydana gelmesinde, ölçülebilmesinde ve co÷rafi görünümün úekillenmesinde önemli rol oynamakta olmasÕ nedeniyle co÷rafyanÕn baúlÕca konularÕ arasÕndadÕr. Co÷rafi görünümün önemli bir elemanÕ olan bir ulaúÕm yolu aynÕ zamanda co÷rafi görünümü de÷iútiren etkenlerden biridir (Tümertekin, 1976). Tekeli ve ølkin (2004)'in de ifade etti÷i gibi bir karayolunun yapÕlmasÕyla, daha önce geçimlik tarÕm yapan bir tarÕm yöresi, ulusal veya uluslararasÕ bir pazara ba÷lanarak ticari amaçlÕ tarÕmsal üretime geçebilir. KÕrsal alanlardaki yerel ulaúÕm sistemleri tüm dünyadaki en önemli konulardandÕr (Wang vd. 2015) ve kÕrsal alanlarda ulaúÕm genellikle eriúilebilirlik problemi olarak algÕlanmaktadÕr (Št’astna, 2015). Eriúebilirlik teriminin ise pek çok anlamÕ bulunmaktadÕr ancak en genel anlamÕyla ekonomik ve sosyal fÕrsatlar açÕsÕndan eriúebilirlik mekânsal etkileúimlere yakÕnlÕktÕr (Velaga vd., 2012). Bu ba÷lamda ulaúÕm konusu genellikle temel hizmetlere eriúim perspektifinden ele alÕnmaktadÕr. Çünkü genel ihtiyaçlara yönelik hizmetlerin varlÕ÷Õ kÕrsal alanlarda nüfusu tutmasÕ açÕsÕndan oldukça önemlidir. Bununla birlikte AvcÕ (2005)'in de ifade etti÷i gibi ulaúÕm aynÕ zamanda modern toplumlar için geliúmiúli÷inde önemli bir göstergesidir. Az geliúmiúlik ve ulaúÕm perspektifinden ise eriúebilirlik, mevcut ulaúÕm sistemi kullanÕlarak hangi temel hizmetlere eriúim imkanÕnÕn bulundu÷udur. Bu noktada úu soru akla gelmektedir kÕrsal alanlarda yaúayanlarÕn bu hizmetlerden faydalanmasÕnÕ sa÷layabilecek yeterli bir ulaúÕm sistemi var mÕ? Bu durum bölgedeki demografik geliúimi etkiliyor mu? (Št’astna, 2015) 200 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2. Veri ve Yöntem 2.1. ÇalÕúma AlanÕ Bilecik ili, Marmara Bölgesinin Güney Marmara Bölümünde yer alÕr. Karadeniz, øç Anadolu, Ege ile Marmara Bölgelerinin kesiúim alanÕndadÕr. Do÷usunda Bolu ve Eskiúehir, güneyinde Kütahya, batÕsÕnda Bursa, kuzeyinde ise Sakarya illeri ile komúu durumundadÕr. ÇalÕúma alanÕnda 8 ølçe ile 291 belde ve köy bulunmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn konusu kÕrsal alanlarÕ kapsÕyor olmasÕ nedeniyle il ve ilçe merkezlerine ait veriler yapÕlan analizlerde dikkate alÕnmamÕútÕr. ùekil 1. ÇalÕúma AlanÕnÕn Lokasyon HaritasÕ 2014 yÕlÕ ADNKS sonuçlarÕna göre Bilecik ili toplam nüfusu 209.925'dir. Bunun 43.850'sini kÕrsal, 166.075'ini ise kentsel nüfus oluúturmaktadÕr. 1970 - 2014 yÕllarÕ arasÕ nüfusun geliúimine bakÕlacak olursa Bilecik ili toplam nüfusunda devamlÕ bir artÕú gözlenir. Bununla birlikte kent nüfusu giderek artarken kÕrsal nüfusun azalmasÕ dikkat çekicidir (ùekil 2). Bilecik ili ilçelerinde nüfusun 1980 - 2014 yÕllarÕ arasÕ de÷iúime göre en fazla nüfus artÕúÕnÕn yaúandÕ÷Õ ilçeler Merkez ve Bozüyük'tür. 2000 yÕlÕna kadar Bozüyük ilçesinin nüfusu il merkezinden fazla iken bu durum 2010'da de÷iúmiútir. ølçeler úehir nüfusu açÕsÕndan da de÷erlendirildi÷inde yine Merkez ve Bozüyük ilçeleri úehir nüfusunun son 34 yÕlda en fazla arttÕ÷Õ iki alandÕr. Buna karúÕn 2010 yÕlÕndan itibaren Bozüyük ilçesinde úehir nüfusu il merkezindeki úehir nüfusunu aúmÕú durumdadÕr. 1965, 1970, 1975 ve 2011 dönemleri dÕúÕnda Bilecik ilinin nüfusu sürekli artmÕútÕr. Bu artÕúta en önemli rolü, Bilecik ilinin 1973 yÕlÕnda “KalkÕnma Öncelikli øller” kapsamÕna alÕnmasÕ ve buna paralel olarak da Bilecik úehrine birtakÕm yatÕrÕmlarÕn yapÕlmÕú olmasÕ oynamÕútÕr. Nüfus artÕúÕnda ikinci bir etken de úehirde askeri e÷itim birli÷inin bulunmasÕdÕr (Özgür, 1994). Bilecik ili nüfusunun son yÕllardaki artÕúÕnda ise 2007 yÕlÕnda kurulmuú olan Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi etkili olmaktadÕr (Menteúe ve Okuyucu, 2013). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 201 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 2. Bilecik ilinde 1970 - 2014 yÕllarÕ arasÕnda kÕr, kent ve toplam nüfusun de÷iúimi 250,000 Nüfus 200,000 150,000 KÕr 100,000 Kent 50,000 Toplam 0 1970 1980 1990 2000 2010 2014 YÕl 2014 yÕlÕ ADNKS'ne göre øBBS Düzey 1'e göre Bilecik ilinin yer aldÕ÷Õ TR4 Do÷u Marmara Bölgesinde düzeyinde net göç hÕzÕ ‰ 6.22'dir. øBBS Düzey 2'ye göre Bilecik ilinin yer aldÕ÷Õ TR41 Bursa Alt Bölgesi düzeyinde net göç hÕzÕ ‰ 7.69'dur. Bilecik ilinin net göç hÕzÕ ise ‰ -0,11'dir. ÇalÕúma alanÕ içinde bulundu÷u bölge ve alt bölgeden göç hÕzÕ negatif olmasÕ itibariyle ayrÕlmaktadÕr. 2014 yÕlÕ nüfus verilerine göre Bilecik nüfusunun % 21'si kÕrsal alanlarda yaúamaktadÕr ve bu kÕrsal alanlarda yoksulluk oldukça belirgindir. Özellikle topografyanÕn engebeli oldu÷u temel hizmetlere eriúimin sÕnÕrlÕ oldu÷u alanlarda kÕrsal hanelerin yaúam standardÕnÕ yükseltecek olan finansal faaliyetlere katÕlÕm engellenmektedir. 2.2. Veri ve Yöntem ÇalÕúmada TÜøK tarafÕndan yayÕnlanan 1990-2014 yÕllarÕ arasÕ nüfus verileri kullanÕlarak kÕrsal yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ hesaplanmÕútÕr. Net göç hÕzlarÕna göre yerleúmeler yüksek (> ‰ -0,04), orta (‰ -0,04 - -0,01) ve düúük (< ‰ -0,01) olmak üzere üç sÕnÕfa ayrÕlmÕútÕr. Eriúilebilirli÷in belirlenmesinde ise en yakÕn il ve ilçe merkezi, en yakÕn hastane, en yakÕn anayol, en yakÕn e÷itim kurumu ile en yakÕn bankaya olan uzaklÕk verileri dikkate alÕnmÕútÕr. Bu de÷iúkenler ile yerleúmeler arasÕndaki uzaklÕ÷Õn belirlenmesine bir Co÷rafi Bilgi Sistemleri yazÕlÕmÕ olan ArcGIS 10 programÕ kullanÕlmÕútÕr. Elde edilen veriler ile hesaplanan net göç hÕzlarÕ arasÕndaki iliúki Minitab 16 programÕ kullanÕlarak de÷erlendirilmiútir. 3. Bulgular ÇalÕúmada yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ ile iliúkisi araútÕrÕlan de÷iúkenlere ait korelasyon analizi sonuçlarÕ Tablo 1 'de yer almaktadÕr. Buna göre kullanÕlan de÷iúkenlerin tamamÕ ile yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon oldu÷u belirlenmiútir. P de÷erleri 0.05'den küçük olmasÕ nedeniyle belirlenen bu iliúkinin istatistiksel olarak anlamlÕ oldu÷u söylenebilir. Tablo 1. Korelasyon analizi kapsamÕnda de÷erlendirmeye alÕnan de÷iúkenler De÷iúken AdÕ En yakÕn ana yola olan uzaklÕk (km) En yakÕn ilçe merkezine olan uzaklÕk (km) En yakÕn il merkezine olan uzaklÕk (km) En yakÕn sa÷lÕk kurumuna olan uzaklÕk (km) En yakÕn e÷itim kurumuna olan uzaklÕk (km) En yakÕn bankaya olan uzaklÕk (km) Korelasyon KatsayÕsÕ P-De÷eri 0,186 0,102 0,206 0,220 0,102 0,102 0,004 0,011 0,001 0,001 0,011 0,011 Analiz sonuçlarÕna göre yerleúmelerin en yakÕn il merkezine olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,206) bulunmaktadÕr (Tablo 1). Buna göre il merkezinden uzaklaútÕkça 202 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ artmaktadÕr. Bilecik il merkezinden uzaklaútÕkça kÕrsal yerleúmelerin daha fazla göç verdi÷i ùekil 3.'de görülmektedir. ùekil 3. En yakÕn il ve ilçe merkezine olan uzaklÕk Mesafe konusunda en fazla dikkate alÕnan de÷iúkenlerden bir di÷eri en yakÕn ilçe merkezine olan uzaklÕktÕr. Elde edilen sonuçlara göre en yakÕn ilçe merkezine olan uzaklÕk ve net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif (0,102) korelasyon bulunur. Buna göre çalÕúma alanÕnda ilçe merkezine olan uzaklÕk arttÕkça net göç hÕzlarÕnÕn da arttÕ÷Õ görülmektedir (Tablo 1) Bilecik ilinde il ve ilçe merkezinden uzak alanlarda bulunan kÕrsal yerleúmelerin daha fazla göç verdi÷i görülmektedir (ùekil 3). Geliúmekte olan ülkeler için karayollarÕ ulaúÕmÕn en önemli biçimidir. Bu ülkelerde genellikle demiryolu, havayolu ve su yolu gibi di÷er ulaúÕm türleri karayollarÕna göre oldukça az tercih edilmekte ve kalkÕnma planlarÕnda daha az de÷erlendirilmektedir. Karayolu sistemlerine olan bu yüksek ba÷ÕmlÕlÕk ise yatÕrÕmlarÕn bu yol sistemlerine yapÕlmasÕna neden olmaktadÕr. Bunun baúlÕca nedenlerinden biri karayollarÕnÕn farklÕ standartlarda yapÕlabilme imkanÕ olmasÕ nedeniyle inúa maliyetinin di÷er ulaúÕm türlerine göre düúük oluúudur.Bir di÷er nedeni ise karayollarÕnda iúletmenin devlet de÷il özel sektör tarafÕndan yapÕlabilmesidir. Bu durum aynÕ zamanda pek çok ülkede ekonomik ve sosyal peyzajÕn de÷iúmesine neden olmaktadÕr (Boateng vd. 2015) KÕrsal alanlarda yollara eriúimde yetersizliklerin bulunmasÕ kÕrsal nüfus arasÕndaki yoksulluk ve göç nedenlerinden biri olarak tanÕmlanmaktadÕr (Fukubayashi ve Kimura, 2014). Geliúmekte olan ülkelerin kÕrsal alanlarÕnda yollar ve bu yollara eriúimde genellikle asfalt olmayan, yetersiz yollarla karúÕlaúÕlmaktadÕr. Özellikle kÕú sezonunda bu yollarÕn daha da elveriúsiz hale gelmesiyle birlikte çiftçilerin pazara ulaúÕmÕ zorlaúmakta bu durum kÕrsal nüfusu ekonomik açÕdan olumsuz etkilemektedir (Fukubayashi ve Kimura, 2014). UlaúÕm faaliyetleri kapsamÕnda yollar ekonomik kalkÕnma açÕsÕndan en önemi unsurlardandÕr. Türkiye'de de bu anlayÕúÕn geliúmesiyle birlikte temel yatÕrÕmlarÕn büyük bölümü yol yapÕm faaliyetlerine ayrÕlmaktadÕr. Benzer uygulamalar geliúmekte olan ülkelerin büyük bölümünde uygulanmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 203 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Korelasyon analizi sonuçlarÕna göre Bilecik ilinde yer alan kÕrsal yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ ile en yakÕn ana yola olan uzaklÕk arasÕnda pozitif korelasyon (0,186) bulunmaktadÕr (Tablo 1). Buna göre en yakÕn ana yola daha uzak alanlarda yer alan kÕrsal yerleúmeler daha fazla göç vermektedir (ùekil 4). ùekil 4. En yakÕn ana yol ve sa÷lÕk kurumuna olan uzaklÕk Sa÷lÕk hizmetlerine eriúim günümüzde en fazla tartÕúÕlan konulardandÕr. Kentsel alanlarla kÕyaslandÕ÷Õnda kÕrsal alanlarda sa÷lÕk hizmetlerinin varlÕ÷Õ ve bu hizmetlere eriúimdeki eúitsizlik ortadadÕr (Douthit vd., 2015). KÕrsal haneler kentte yaúayan bireylerle aynÕ kalitede sa÷lÕk hizmetlerinden yararlanma hakkÕna sahiptir. Dünya Sa÷lÕk Örgütü'ne göre vasÕflÕ sa÷lÕk görevlilerinin özellikle izole ve kÕrsal topluluklarda sa÷lÕk açÕsÕndan insan haklarÕ ve sosyal adalet açÕsÕndan önem taúÕr (Douthit vd., 2015). Bu kapsamda temel hizmetlere eriúimde dikkate alÕnan de÷iúkenler içinde bir di÷er önemli de÷iúken en yakÕn hastaneye olan uzaklÕktÕr. Analiz sonuçlarÕna göre en yakÕn hastaneye olan uzaklÕk ve net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,220) oldu÷u belirlenmiútir (Tablo 1) Buna göre hastaneye uzak olan alanlarda yer alan yerleúmeler daha fazla göç vermektedir (ùekil 4 ). Hem temel hizmetler hem de sosyal adalet perspektifinden bakÕldÕ÷Õnda karúÕlaúÕlan bir di÷er önemli gösterge e÷itim hizmetlerinden faydalanma durumudur. Analiz sonuçlarÕna göre yerleúmelerin en yakÕn e÷itim kurumuna olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,102) oldu÷u belirlenmiútir (Tablo 1). Buna göre çalÕúma alanÕnda e÷itim hizmetlerine eriúimde yaúanan olumsuzlu÷un göçü etkileyen bir unsur oldu÷unu söylemek mümkündür (ùekil 5). Banka hizmetlerine eriúim pek çok çalÕúmada temel hizmetler içerisinde de÷erlendirilmemektedir. Bununla birlikte içinde bulundu÷umuz dönemde gerek kÕrsal gerekse kentsel alanlar için banka hizmetlerinin varlÕ÷Õ önemli bir gösterge haline gelmiútir. YapÕlan analiz sonucu yerleúmelerin en yakÕn bankaya olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,102) oldu÷u belirlenmiútir (Tablo 1). Buna göre en yakÕn bankaya olan uzaklÕ÷Õ fazla olan yerleúmelerin göç oranlarÕ daha fazladÕr (ùekil 5). 204 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 5. En YakÕn E÷itim Kurumu ve Bankaya Olan UzaklÕk 4. Sonuç Bu çalÕúmada kÕrsal alanlarda önemli bir sorun olan göç olayÕ Bilecik ili örne÷inde, temel hizmetlere eriúim perspektifinden de÷erlendirilmiútir. ÇalÕúmada dikkate alÕnan de÷iúkenler ile göç arasÕnda bir iliúkinin oldu÷u istatistiksel olarak belirlenmiútir. ÇalÕúmada kullanÕlan de÷iúkenler ve yapÕlan analizlere göre kÕrsal alanlarda temelde il ve ilçe merkezine uzak yerleúmelerin daha fazla göç verdi÷i görülür. KÕrsal hanelerin geçim kaynaklarÕ tarÕm ve ilgili sektörlerdir. Bu ba÷lamda il ve ilçe merkezleri temel ekonomik faaliyeti tarÕm olan haneler için birer pazar durumundadÕr. Bu pazar alanlara olan mesafenin fazla oluúu ve geliúmiú yol sistemlerinin bulunmayÕúÕ temel hizmetlere eriúimde mesafe unsurunun da göç ile ilgili bir süreç oldu÷u sonucunu ortaya çÕkarÕr. ÇalÕúma alanÕnda yerleúmelerin net göç hÕzlarÕnÕ görece fazla etkileyen unsurlar sÕrasÕyla en yakÕn il merkezi, sa÷lÕk merkezi, ana yola ol, ilçe merkezi, e÷itim kurumu ve bankaya olan uzaklÕktÕr. Sonuç olarak Bilecik ilinde kÕrdan kente göçü azaltmaya yönelik planlarda mutlaka temel hizmetlere eriúimin sa÷lanmasÕnda verimlili÷in arttÕrÕlmasÕnÕ amaçlanmalÕdÕr. Buna göre temel hizmetlere eriúimde yaúanan yetersizlikler de ekonomik yetersizliklerle birlikte göç çalÕúmalarÕna dahil edilmelidir. Kaynaklar AvcÕ, S. (2005). UlaúÕm Co÷rafyasÕ AçÕsÕndan Türkiye'nin UlaúÕm PolitikalarÕ ve Co÷rafi SonuçlarÕ, Ulusal Co÷rafya Kongresi 2005, s.87-96, østanbul. Boateng, R. A., Friano, R. J., Adarkwa, F. (2015). Assessing the Socio-Economic Impact of Rural Road Improvements in Gana: A Case Study of Transport Sector Program Support (II), Case Studies on Transport Policy, 3, 355-366. Douthit, N., Kiv, S., Dwolatzky, T., Biswas, S. (2015). Exposing Some Important Barriers to Health Care Access in The Rural USA, Public Health, 123, 611- 620. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 205 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Fukubayashi, Y., Kimura, M. (2014). Improvement of Rural Access Roads in Developing Countries With Initiative for Self-Reliance of Communities, Soils and Foundations, 54, 23-35. Menteúe, S., Okuyucu, A., (2013). Bilecik ølinde Nüfusun Mekânsal Da÷ÕlÕúÕnÕn Jeoistatistiksel Yöntemlerle øncelenmesi, UluslararasÕ Sosyal AraútÕrmalar Dergisi, Cilt: 6, SayÕ: 24, 258-267. Özgür, E. Murat (1994). “Bilecik ølinde FarklÕ Karakterde øki ùehir: Bilecik ve Bozhüyük”, Ankara Üniversitesi Türkiye ve Uygulama Merkezi Dergisi, S. 3, s. 179-191. Št’astna, M., Vaishar, A., Stonawska, K. (2015). Integrated Transport System of the South-Moravian Region and Its Impact on Rural Development, Transportation Research Part D: Transport and Environment, 36, 53-64. Tekeli, ø., ølkin, S. (2004). Cumhuriyetin HarcÕ: Modernitenin AltyapÕsÕ Oluúurken, østanbul Bilgi Üniversitesi YayÕnlarÕ, østanbul. Trewartha, G. (1969). A Geography of Population: World Pattern, New York. TÜøK, Yoksulluk ÇalÕúmasÕ, 2010, Türkiye østatistik Kurumu, Haber Bülteni, SayÕ:8642, 2012. Tümertekin, E., Özgüç, N. (2002). Beúeri Co÷rafya: ønsan, Kültür, Mekan, østanbul: Çantay Kitabevi. Tümertekin, E. (1976). UlaúÕm Co÷rafyasÕ, østanbul Üniversitesi YayÕnlarÕ No: 2053, østanbul: Co÷rafya Enstitüsü YayÕnlarÕ No: 85. Velaga, N. R., Beecroft, M., Nelson, J. D., Corsar, D., Edwards, P. (2012). Transport Poverty Meets the Digital Divide: Accessibility and Connectivity in Rural Communities, Journal of Transport Geography, 21, 102-112. Wang, C., Quddus, M., Enoch, M., Ryley, T., Davison, L. (2015). Exploring the Propensity to Travel by Demand Responsive Transport in the Rural Area of Lincolnshire in England, Case Studies on Transport Policy, 3, 129-136. 206 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ZORUNLU EV SAHøPLøöø SÜRECøNDEN KOMùULUK øLøùKøSøNE: YEREL HALKIN SURøYELø SIöINMACILARA KARùI YAùANTI, ALGI, TUTUM VE BEKLENTøLERøNøN TESPøTøADANA ÖRNEöø51 Cahit Aslan, Çukurova Üniversitesi E÷itim Fakültesi Ortaö÷retim Sosyal Alanlar E÷itimi Bölümü Özet “Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar”Õn geçici misafirler olmaktan ziyade kalÕcÕ bir nüfus olduklarÕ anlaúÕldÕ. Bu sÕ÷ÕnmacÕlarÕn sanki steril, boúlukta kendi halleriyle sorunlar yaúayan insanlarmÕú gibi ele alan akademik çalÕúmalar yapÕldÕ. Oysa bu sÕ÷ÕnmacÕlar yerel halkla iletiúim ve etkileúim halindedirler. Bu etkileúimler yardÕm úeklini aldÕ÷Õ gibi rekabete, çatÕúmalara neden olabilmektedir. Madalyonun bir yüzü Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn nitelikleri ise di÷er yüzü yerel halkÕn bu durumdan nasÕl etkilendi÷idir. Mademki sÕ÷ÕnmacÕlar artÕk geçici de÷il kalÕcÕ; yerel halk da gönüllülükten zorunlulu÷a geçen bir ev sahibidir. Bu olgu kendini “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ”nÕn iúaret etti÷i komúuluk iliúkisi olarak hissettirmiútir. øúte bu çalÕúmanÕn amacÕ yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕ, algÕ, tutum ve beklentilerinin neler oldu÷unu tespit etmektir. ÇalÕúmanÕn hedef kitlesi Adana merkez belediyelerinde yaúayan yerel halktÕr. Veriler örneklem esasÕna dayalÕ olarak yapÕlandÕrÕlmÕú görüúme formu yardÕmÕyla 1004 kiúiden toplanmÕútÕr. Toplanan veriler “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ” çerçevesinde yorumlanmÕútÕr. ÇalÕúmanÕn çok de÷iúkenli analiz sonuçlarÕ, yerel halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar konusundaki tutumlarÕnÕ onlarÕn sosyoekonomik seviyesi, mezhepleri, siyasal e÷ilimleri gibi faktörlere göre de÷iúti÷ini göstermiútir. AynÕ zamanda genel bir olgu olarak onlarÕn sÕ÷ÕnmacÕlar konusunda olumsuz tutum ve algÕlara sahip olduklarÕ söylenebilir. Elde edilen bu yorumlardan yerel halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕna yönelik olasÕ iúbirli÷i, rekabet, çatÕúma gibi problem alanlarÕ tespit edilip önerilerde bulunulmuútur. FROM OBLIGATORY HOSTING PROCESS TO NEIGHBORHOOD RELATIONS: DETECTION OF EXPERIENCES, PERCEPTIONS, ATTITUDES AND EXPECTATIONS OF LOCAL PEOPLE WITH SYRIAN REFUGEES- ADANA CASE Abstract "Syrian refugees (asylum seekers) were understood to be a permanent population rather than being temporary guests. The academic studies were conducted about them as if these refugees were sterile people having problems in space on their own. However, these refugees are in communication and interaction with local people. These interactions can also lead to conflicts and competition as well as support. If one side of the coin is the qualities of Syrian refugees, the other side of the coin is how local people have been affected by the situation. Now that these refugees are dwellers, not temporary ones; local people are also the host shifting from the volunteerism to the obligation. This fact has implicated itself as neighborly relations, which "theories of socio-cultural contacts" points as well. The collected data have been interpreted considering "theories of socio-cultural contacts". The goal of this study is to determine what the experiences, perception, attitudes and expectations of local people about Syrian refugees are. The target group of this study is local people living in the central districts of Adana. The data was collected from the sample 1004 people by the aid of structured questionaries. The collected data were interpreted within the frame of “theories of socio-cultural contacts". In general, the results of the multivariate analysis of the study showed that the attitudes of local people about Syrian refugees change according to the refugees’ socio economic level, creed, and politic trends. At the same time, it can be said that local people have negative attitudes and percep51 Bu çalÕúma, Çukurova Üniversitesi, BAP birimi tarafÕndan desteklenen SBA-2015-3712 ID kodlu projeden üretilmiútir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 207 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 tions towards Srian refugees. Possible problem areas such as cooperation, competition and conflict that the local people may experience with Syrian refugees have been identified from the findings and some suggestions were presented. 1. Giriú Nisan 2011 yÕlÕndan beri Suriye’deki iç savaú sonucu kendini hissettiren ve her geçen gün sayÕlarÕ ve getirdi÷i sorunlarÕ artarak ço÷alan “Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar52”Õn geçici misafirler olmaktan ziyade kalÕcÕ bir nüfus olduklarÕ anlaúÕlmaya baúladÕ. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn bu kalÕcÕ durumunun dikkate alÕnarak tedbirler alÕnmasÕ gerekti÷i de hükümet tarafÕndan dillendirildi53. Bu ara Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar konusunda, onlarÕn her geçen gün ne kadar olduklarÕ, ne kadarÕnÕn kamplarda ne kadarÕnÕn kendi olanaklarÕyla úehirlerde yaúadÕklarÕ, sa÷lÕk, e÷itim, istihdam, dil ö÷renimi ve kayÕt dÕúÕlÕk vs. gibi sorunlarÕnÕn neler oldu÷u ve bu sorunlarÕnÕn nasÕl giderilece÷i gibi konularda da birçok çalÕúma yapÕldÕ ve yapÕlmaktadÕr (Bkz. Kaynakça). Bütün bu çalÕúmalarÕnÕn hepsinde, bu sÕ÷ÕnmacÕlar sanki steril, boúlukta bir yerde kendi halleriyle sorunlar yaúayan insan gruplarmÕú gibi ele alÕnÕp incelenmektedir. Oysa bu insanlar ilk göç ettikleri günden itibaren yalnÕzca hükümet-devlet yetkilileriyle de÷il bir bütün olarak geldikleri úehirlerde yerel halkla da bir iletiúim ve etkileúim halindedirler. Bu iletiúim ve etkileúimler zaman zaman iúbirli÷i ve yardÕm úeklini aldÕ÷Õ gibi bazen de rekabet ve hatta çatÕúmalara neden olabilmektedir. Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halk arasÕnda emek-iúgücü piyasasÕndan sermayeye kadar her türlü rekabet kendini hissettirmektedir. Hatay, Gaziantep, ùanlÕurfa kadar olmasa da Adana, ilk göç dalgasÕnÕn baúladÕ÷Õ günden beri Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn etkisi ve baskÕsÕ altÕndadÕr. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn kendi olanaklarÕyla úehre gelip yerleúmeleri artarak devam etmektedir. 2013 ùubat itibarÕyla SarÕçam Buruk Beldesi yakÕnlarÕnda kurulan 13 bin kiúilik çadÕr kentte Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar yerleútirilmiú olmasÕ durumu kurtarmamaktadÕr. 2 Ekim 2014 tarihindeki Adana Valili÷inin resmi açÕklamasÕna göre Adana’da 51 Bin 873 kayÕtlÕ Suriyeli bulunmaktadÕr54. Bugün itibarÕyla bu sayÕnÕn oldukça üstünde Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ nüfusun Adana merkezde ikamet etti÷i düúünülmektedir. SayÕlarÕnÕn bu úekilde artÕyor olmasÕna paralel olarak sorunlarÕ da artmaktadÕr. E÷er madalyonun bir yüzü Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕn bahsi geçen sorunlarÕ nasÕl yaúadÕklarÕ ise madalyonun di÷er yüzü yerel halkÕn bu durumdan nasÕl etkilendi÷i ve bu duruma nasÕl tepki verdi÷idir. AFAD’Õn 20 Ekim 2014 tarihindeki bildirisine göre Türkiye'deki toplam Suriyeli sayÕsÕ 1 milyon 600 bin kiúi kadardÕr55. Fakat 30 AralÕk 2014 tarihli habere göre “Suriye ønsan HaklarÕ Örgütü”nün 2014 yÕlÕ raporunda Türkiye'nin 1,9 milyon kiúiyle en çok Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕnÕn bulundu÷u ülke olarak zikredilmektedir56. AynÕ tarihlerde Adana’da ise 90 civarÕnda Suriyelinin oldu÷u düúünülüyordu57. Bugün ise Türkiye genelinde 2 milyonun üzerinde Suriyelinin oldu÷u bunun 120 bin dolayÕndaki kÕsmÕ da kaydi olarak Adana’da oldu÷u bilinmektedir. Mademki Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar artÕk geçici de÷il kalÕcÕ bir nüfus; o halde artÕk yerel halk da gönüllülükten zorunlulu÷a geçen bir ev sahipli÷i halindedir. Bu olgu kendini, iletiúim, rekabet, çatÕúma, barÕnma ve entegrasyon süreçlerini içeren “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ”nÕn iúaret etti÷i komúuluk iliúkisi olarak hissettirmektedir. Bu komúuluk sürecinin seyrini ise sÕ÷ÕnmacÕlarÕn sosyolojik nitelikleri kadar yerel halkÕn sosyolojik nitelikleri, sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕ, algÕ ve beklentileri de 52 SÕ÷ÕnmacÕlarÕn Statüsüne øliúkin 1951 Sözleúmesi’ ne göre sÕ÷ÕnmacÕ; “ÕrkÕ, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düúüncesi nedeniyle zulüm görece÷i konusunda haklÕ bir korku taúÕyan ve bu yüzden ülkesinden ayrÕlan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kiúi"dir (United Nations General Assembly & UNHCR 1996: 16). 53 http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1218232-turkiyedeki-suriyeliler-kalici-olacak 54 www.milliyet.com.tr (2 Ekim 2014) 55 http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/407125--suriyelilere-turkiye-kadar-yardim-yapan-ulke-olmamistir 56 http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/turkiyede-suriyeli-multeci-sayisi-1-9-milyon 57 Valilikten yapÕlan yazÕlÕ açÕklamada, kayÕtlÕ 89 bin Suriyeliden 10 bininin SarÕçam ilçesindeki çadÕr kentte, di÷erlerinin kent genelinde mahallelerde yaúadÕ÷Õ aktarÕldÕ: http://www.haber7.com/guncel/haber/1267392-adanadaki-suriyelilere-yardimsuruyor (08 Ocak 2015) 208 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 belirleyecektir. øúte bu çalÕúmanÕn amacÕ Adana merkezde yaúayan nüfusunun, Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili ne tür yaúantÕlar geçirdiklerini, onlara yönelik algÕ, tutum ve beklentilerinin neler oldu÷unu tespit etmektir. Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ probleminin yerli halk açÕsÕndan (yani madalyonun ikinci yüzüyle) ele alan çalÕúmalar da yapÕlmaktadÕr. BunlarÕn baúÕnda Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset AraútÕrmalarÕ Merkezi (HOGO) tarafÕndan 3-12 Ekim 2014 tarihleri arasÕnda 18 ilde 18 yaú ve üstü 1501 kiúi ile yapÕlan görümlerin KasÕm 2014 tarihinde yayÕmlanan raporu gelmektedir58. Oldukça verimli gerçekleúen bu çalÕúmada Adana 71 örneklem (%4,7) ile temsil edilmiútir. Bu durum Adana açÕsÕnda problemin daha yaygÕn olarak görülmesi için bir zafiyet oluúturmaktadÕr. Oysa aynÕ çalÕúmada Adana Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar probleminden do÷rudan etkilenen iller arasÕnda gösterilmektedir (yapÕlan 18 ildeki çalÕúmadan yalnÕzca 5 ilin do÷rudan etkilendi÷i belirtilmektedir). Bu konuda daha önce yapÕlmÕú olan bir di÷er çalÕúma ise Mersin Üniversitesinin Bölgesel øzleme Uygulama AraútÕrma Merkezi’nin düzenlemiú oldu÷u “Suriyeli Göçmenlerin SorunlarÕ ÇalÕútayÕ”dÕr. ÇalÕútay raporu 27 Ekim 2014 tarihinde raporlaútÕrÕlÕp kamuoyuna sunulmuútur59. Yine, Mavi Kalem Sosyal YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i’nin 28.05.2014 tarihinde düzenlemiú oldu÷u “Suriyeli Mülteciler AlanÕnda Sivil Toplum” baúlÕklÕ çalÕútay raporu problemin yerel halk açÕsÕndan de÷erlendirilebilecek kÕsmi bilgiler ve öneriler içermektedir60. ÇalÕúmanÕn hedef kitlesi Adana merkez belediyelerinde (Yüre÷ir, Çukurova, Seyhan ve SarÕçam belediyeleri) yaúayan yerel halktÕr. AraútÕrma alan araútÕrmasÕ úeklinde gerçekleúmiútir. Adana merkezde yaúayan yerel halk, araútÕrmanÕn evreni olup tesadüfi ve kÕsmi tabakalÕ örneklem esasÕna dayalÕ olarak (1004 örneklem) önceden hazÕrlanÕp yapÕlandÕrÕlmÕú veri toplama aracÕ (görüúme-anket formu) yardÕmÕyla veriler toplanmÕútÕr. Toplanan veriler bilgisayar ortamÕnda kodlanÕp SPSS programÕ yardÕmÕyla bahsi geçen “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ” çerçevesinde yorumlanmÕútÕr. Elde edilen bu yorumlardan Adana merkezdeki yerel halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olasÕ iúbirli÷i, rekabet, çatÕúma potansiyellerinin profilleri çÕkarÕldÕ÷Õ gibi gelece÷e yönelik projeksiyonlar da yapÕldÕ. En önemlisi bu araútÕrmadan elde edilen veriler Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yapÕlacak rehabilitasyon, e÷itim, istihdam alanlarÕ gibi konularda uygulamalar için gerekli verilerin toplanmasÕdÕr. AraútÕrma, araútÕrma projesi yöneticisinin denetiminde sahadan verileri toplayan 10 kiúilik anketör grubu, sahadan elde edilen anket verilerinin kodlanarak SPSS ortamÕna aktarÕldÕ÷Õ 2 kiúiden oluúan kodlayÕcÕlar ekibi ile birlikte yürütülmüútür. AraútÕrma 6 aylÕk zaman dilinde (15 Mart - 15 A÷ustos 2015) gerçekleútirilmiútir. Üç evre halinde gerçekleútirilen araútÕrmanÕn ilk evresinde geçerli ve güvenilir veri toplama araçlarÕnÕn pilot uygulamasÕ yapÕlmÕútÕr. Bu evre aynÕ zamanda literatür tarama evresidir. økinci evre, verilerin sa÷lÕklÕ ve güvenilir bir úekilde sahadan toplandÕ÷Õ evredir. Üçüncü evre ise sahadan toplanan verilerin kodlandÕ÷Õ ve bu kodlanan verilerin analizinin yapÕldÕ÷Õ evredir. En son araútÕrma raporunu yazÕlmasÕyla araútÕrma bitirilmiútir. 2. Sosyokültürel Temaslar FarklÕ sosyokültürel yapÕdan gelmiú olan sosyal gruplarÕn aynÕ sosyal yaúam alanlarÕnÕ uzun süreli paylaúmalarÕ neticesinde bir olgu olarak karúÕmÕza sosyokültürel temaslar konusunu çÕkarmaktadÕr. Bu temaslarÕn nasÕl meydana geldi÷i ve nasÕl bir süreci kapsadÕ÷Õ ve ne tür sonuçlar do÷urdu÷u hakkÕnda ayrÕntÕlÕ kuramsal çalÕúmalar mevcuttur. Bunlar asimlasyondan çokkültürlülü÷e do÷ru giden bir arz ihtiva ederler. 58 www.hugo.hacettepe.edu.tr/HUGO-RAPOR-TurkiyedekiSuriyeliler.pdf (5 KasÕm 2014) http://biamer.mersin.edu.tr/projeler/2.pdf http://www.mavikalem.org/wp-content/uploads/2014/05/Suriyeli-M%C3%BClteciler-Alan%C4%B1nda-ST%C3%96ler%C3%87al%C4%B1%C5%9Ftay%C4%B1-Raporu_28.05.2014.pdf 59 60 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 209 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bu konuda birçok kuramsal çalÕúma söz konusudur (Bkz. YalçÕn, 2004: 56-75): ilk ciddi çalÕúmalar asimilasyon kuramlarÕdÕr. Burada asimilasyondan kasÕt bir kültürel sistemin baúka bir kültürel sistemi giderek kendine benzetmesi, kültürel egemenli÷i altÕna almasÕdÕr (Güvenç 1999:122). Bunlar da baúlangÕçta iki türlüdür: øngilizli÷e Uygunluk ve Erime PotasÕ. øngilizli÷e uygunluk kuramÕnÕn temel ilgisi Amerika’ya gelen yabancÕ gruplarÕn øngiliz dili, politik sistemi ve toplumsal de÷erlerinin ö÷retilip bu konuda e÷itilmesidir. Amaç, ülkeye gelen yabancÕlarÕn mutlaka kendi ülkelerinin kültürel mirasÕnÕ bir kenara koymalarÕnÕ ve içine girdikleri topluma tamamen kendilerini uyarlanmalarÕnÕ sa÷lamaktÕr (Crispino1980:4). Eritme potasÕ kuramÕ ise gelen göçmenlerin, sÕ÷ÕnmacÕlarÕn kültürel farklÕlÕklarÕnÕ kendi içinde eriterek tamamen yok etmeyi amaçlar (Gordon, 1964:104). E÷er büyük çaplÕ farklÕ kültürlerden insanlarÕn yerli toplum bireyleriyle evlilikleri gerçekleúirse gelenler girdikleri toplumun kültürel yapÕ ve kurumlarÕna gireceklerdir. Bu, önyargÕlarÕn hedefi olabilecek gruplarÕn olmayaca÷Õ anlamÕna gelecektir ki; yurttaúlÕk boyutunda asimilasyon gerçekleúecek ve çatÕúmalara hiçbir zemin bÕrakmayacaktÕr (Gordon, 1964:125-126). Bu kuramla beklenen úey, Crispino’nun (1980: 5) belirtti÷i üzere, øtalyan’larÕna, Yahudi’lerine, ÇekoslovakyalÕlarÕn ve PolonyalÕlarÕn Amerikan potasÕnda erimesi ve AmerikalaúmasÕdÕr. Fakat sonuç umulan gibi olmamÕú ve bir tek Amerikan potasÕ yerine Protestan, Katolik ve Yahudi potalarÕnÕn ortaya çÕktÕ÷Õ görülmüútür (Gordon, 1964:130). Bu iki yaklaúÕmdan sonra “Irk iliúkileri döngüsü kuramÕ” gibi daha yeni kuramlar da söz konusudur. Bu kuramÕn kurucularÕ Park ve Burgess’e göre beú aúamalÕdÕr (akt: Price, 1969; Bremton, 1978: 149153): a.Kontakt: Genellikle barÕúçÕl ve araútÕrmacÕ iliúkiler; b.Rekabet: Az bulunan iúler ve kaynaklar için rekabet; c.ÇatÕúma: Rekabetin bir sonucudur ve ayaklanma ve ayrÕmcÕlÕ÷Õ içermektedir; d.BarÕnma: Gruplardan birinin vazgeçmesi ve daha az statülü iúlere ve statüye çekilmesi ve baúka bir yere yerleúme; e.Asimilasyon: øki grubun birleúerek tek olmasÕna kadar ilerleyici boyutta karÕúma ve karúÕlÕklÕ evlenmeler. Görüldü÷ü üzere, Õrk iliúkisi döngüsü öncül teorilerin aksine iúin içine rekabet ve çatÕúma gibi yadsÕnamayacak oranda önemli ö÷eleri katmÕú ve asimilasyon konusundaki görüúlere katkÕda bulunmuútur. Asimilasyon Süreci KuramÕ Milton M Gordon tarafÕndan geliútirilmiútir. Gordon’a (1964: 71) göre asimilasyon, aúa÷Õdaki tabloda görüldü÷ü úekilde oluúmaktadÕr: Tablo 1. Gordon’un asimilasyon süreçleri Süreç ya da úart Asimilasyon süreci Asimilasyon tipi veya aúamasÕ Yerli toplumun kültürel ö÷elerine do÷ru de÷iúim Birinci grup bazÕnda, geniú çaplÕ yerli toplumun kliklerine, kulüplerine ve kurumlarÕna giriú Geniú çaplÕ karÕúÕk evlenmeler Yerli topluma dayalÕ birliktelik anlayÕúÕnÕn geliútirilmesi ÖnyargÕlarÕn kaybolmasÕ AyrÕmcÕlÕ÷Õn yok olmasÕ Güç ve de÷er çatÕúmalarÕnÕn yok olmasÕ Özel kavram Kültürel veya davranÕúsal asimilasyon YapÕsal asimilasyon Kültürleúme (Acculturation) ---- Evlilikle asimilasyon TanÕmlamaya dayalÕ asimilasyon Kabullenilmiú hal asimilasyonu Kabullenilmiú davranÕú asimilasyonu YurttaúlÕk asimilasyonu KarÕúÕm (Amalgamation) ------------- Asimilasyonla ilgili kuramlardan bir de Ron Taft’Õn ‘Asimilasyonun Yüzleri’ kuramÕdÕr. Taft’a (1966:5) göre, asimilasyon kÕsaca yeniden sosyalleúmedir ve davranÕúlardaki de÷iúmelerden, içinde yaúanÕlan toplumun normlarÕyla üyeli÷ini kazanmaya kadar bir dizi psikolojik faktörleri içerir. 210 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Taft (1966:6), göçmenlerle yerli toplum arasÕndaki iliúkilerin beú faktör göz önünde bulundurularak incelenmesi gerekti÷ini savunur. Bunlar: 1. Kültür ve dil konusundaki bilgi ve hünerler; 2. KarúÕlÕklÕ sosyal etkileúim; 3. Grup üyeli÷i; 4. Gruba entegrasyon; 5. Grup normlarÕna uygunluk. Taft (1966:6), bu beú maddenin her birisi incelenirken ayrÕca dört unsura daha dikkat edilmesi gerekti÷ini belirtmektedir: Motivasyon, çaba, algÕlanan baúarÕ ve gerçek baúarÕ. Bütün bu açÕklamalardan sonra Taft (1966:9-10), asimilasyonla ilgili görüúlerini 4 madde halinde genellemiútir. Bunlar: 1. Birincil entegrasyon: Kalmaya istekli olma, eúle birlikte yaúadÕklarÕ yerden memnuniyet, yurdunu özlememe, kendini oralÕ gibi tanÕtma, vatandaúlÕ÷a geçme iste÷i ve kendi evinde oldu÷unu hissetme; 2. økincil entegrasyon: NormlarÕ kazanma, dili konuúabilme, sosyal kaynaúma; 3. Kendi etnik grubuna karúÕ tavÕr: Kendi ülkesi ve kültürü aleyhine olabilme; 4. Sosyal sÕnÕf: E÷itim seviyesi, dil bilgisi ve mesleksel konumu. Gelinen noktada bu kuramlarÕn iúe yaramadÕklarÕ ve tam asimilasyonun imkânsÕzlÕ÷Õ artÕk sosyal bilimciler arasÕnda genel kabul gören bir úeydir. Gordon’un (1964: 84-135) kabul etti÷i gibi bunun tek nedeni, farklÕ kültürleri temsil eden gruplarÕn, asimilasyon kuramlarÕnÕn öngördü÷ü úekilde kültürel farklÕlÕklarÕndan vazgeçmeyecek olmalarÕdÕr. Bunun yerine kültürel ço÷uculuk fikri tartÕúÕlmaktadÕr. Kültürel ço÷ulculuk söylemi aslÕnda bir yerde çokkültürcülük kuramlarÕna geçiúi sa÷layan bir çeúit köprü görevi görmüútür. Kültürel ço÷ulculuk fikrinin ana fikri farklÕlÕklarÕn ülkeyi bir kaosa götürmeyece÷i, farklÕ gruplarÕn uyum içerisinde di÷erleriyle çatÕúmadan yaúayaca÷Õ bir ülke yaratmaktÕr. Bu süreçte önemle yer verilmesi gereken bir yaklaúÕm da, yabancÕ gruplarÕn asimilasyonu yerine onlarÕn entegrasyonu için kuramsal bir çÕkÕú yapan Andrew M. Greeley’in “Kültürel Entegrasyon Modeli”dir. Greeley’e göre etnik farklÕlÕklarÕn yok edilmesi imkânsÕz oldu÷undan, ancak entegrasyondan bahsedilebilir. YabancÕ gruplarÕn entegrasyon sürecini açÕklamaya çalÕúan Greeley, bu sürecin altÕ aúamalÕ oldu÷unu belirtir. Bu aúamalar kÕsaca úöyledir (Greeley, 1971 :53-58): 1-Kültürel úok: Bir göçmen grubun yabancÕ bir ülkeye ulaúmasÕ ile bu grup üyeleri kendi kültürlerinin çok büyük ölçüde tehlikede oldu÷unu hissederler. Bu grup üyeleri korkmuúlardÕr ve organize olmaktan uzaktÕrlar. BunlarÕn neredeyse tamamÕ fakirdirler ve ço÷unlukla emek yo÷un iúlerde çok az ücret karúÕlÕ÷Õ çalÕúÕrlar. Onlar için temel sorun bu yabancÕ ülkede yaúamlarÕnÕ sürdürebilmektir. 2-Organize olma ve kimlik bilincinin geliúmesi: Göçmen grup bu aúamada organize olmaya baúlar. Bu iúte grup içindeki memurlar, yazarlar ve liderler önemli rol oynar. ÇalÕúan iúçiler yarÕ vasÕflÕ hatta vasÕflÕ iúçiler durumuna gelirler. BulunduklarÕ ülkenin dilini ö÷renirler ve çocuklarÕ okullarda iki dili konuúmalarÕndan dolayÕ melezleúme e÷ilimine girerler. Bu aúamanÕn baúlamasÕ ile grup içindeki elitler asimilasyon korkusuna kapÕlÕp kendi dillerini, dinlerini ve kültürel miraslarÕnÕ korumak için büyük bir çaba sarf ederler. Bu nedenle bu aúamada kimlik bilinci ve etnik gurur ortaya çÕkmaya baúlar. 3-Elitlerin asimilasyonu: Bu safhada çeliúkiler baúlar. Grup içindeki elitler ve yetenekli bireyler, üyesi olduklarÕ etnik grup piramidi içinde oynamaktansa, içinde yaúadÕklarÕ topluma katÕlmayÕ tercih etmeye baúlarlar. Bu aúamanÕn önemli bir özelli÷i, grup üyelerinin artÕk orta sÕnÕf haline gelmeleri ve çalÕútÕklarÕ iúlerin nitelik olarak yükselmesi nedeniyle çocuklarÕnÕn daha iyi okullarda okumasÕna olanak sa÷lanmasÕdÕr. 4-MilitanlÕk: Bu safhada grup üyeleri tamamen orta sÕnÕf olmuú ve hatta bazÕlarÕ üst sÕnÕfa geçmeye baúlamÕútÕr. ArtÕk grubun elinde eskiden olmayan güç de vardÕr. Grup üyeleri yaúadÕklarÕ úehrin kendilerine de ait oldu÷unu ve gerekirse yabancÕ toplum hoúlansÕn hoúlanmasÕn istedikleri gibi yönetebileceklerini iddia etmektedir. øúte bu militan ruhu nedeniyle bu safhada etnik çatÕúmalarÕn ortaya çÕkma olasÕlÕ÷Õ bulunmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 211 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 5-Kendinden nefret ve anti-militanlÕk: Bu aúamada grup üyeleri orta sÕnÕfÕn üst kesimlerine gelmiú ve birço÷u da giderek profesyonelleúmiútir. Çok sayÕda insan yüksek ö÷renim görmüú ve bu nedenle de yabancÕ toplumla entegrasyon baúlamÕútÕr. Önceki aúamalarÕn tersine artÕk grup içerisindeki elit sayÕsÕ çok daha fazla oldu÷undan bunlarÕn gruba yabancÕlaúmasÕ artmÕútÕr. Bu yabancÕlaúma nedeniyle bir önceki safhada görülen militan ruhundan utanç duyma hisleri ortaya çÕkmÕú ve yapÕlan úeylerin daha çok dar görüúlülükten kaynaklandÕ÷Õ úeklinde yargÕlamalar yapÕlmaktadÕr. Bir an önce modernleúmek gerekti÷i düúüncesi hâkimdir. 6-Uyumun baúlamasÕ: Bu aúamada etnik grup içerisinde yeni bir kuúak daha ortaya çÕkmakta ve kendi etnik kimliklerinden geçmiúteki olaylardan utanç duymadan haberdar olma e÷ilimi taúÕmaktadÕr. Bu yeni kuúak atalarÕnÕn geldi÷i ülkeyi, akrabalarÕnÕ veya arkadaúlarÕnÕ ziyaret etmek için de÷il fakat büyükbaba ve büyükannelerinin bir zamanlar nasÕl yaúadÕ÷ÕnÕ anlamak için gidip görmektedirler. Küçük çocuklar, bu gezilerde sÕnÕf arkadaúlarÕna anlatacak bir sürü yeni úey ö÷renmenin zevkini de tatmaktadÕrlar ve dolayÕsÕyla etnik kimlik bilincinin kaybolmamasÕna ra÷men içinde yaúadÕklarÕ topluma iyi bir entegrasyonun sa÷landÕ÷Õndan artÕk úüphe edilemez. Görüldü÷ü üzere, Greeley’in altÕ aúamada oluútu÷unu ileri sürdü÷ü úey, sadece yabancÕ gruplarÕn birkaç kuúak sonrasÕ bir ülke toplumu ile olan uyum sürecidir. Greeley, hiçbir zaman tam asimilasyon olasÕlÕ÷Õndan bahsetmemekte ve farklÕlÕklarÕn sürekli olaca÷ÕnÕ da düúünmektedir. Di÷er bir unsur, bu kuramlar madalyonun bir yüzünü ele almaktadÕr. O da gelenlerin, göçmenlerin gerek asimilasyon sürecinde gerekse entegrasyon sürecinde nasÕl davrandÕklarÕdÕr. Oysa madalyonun di÷er yüzü de vardÕr. O da gelinen ülkenin yerel insanlarÕn nasÕl davrandÕklarÕdÕr. Kültürel temaslarÕn di÷er boyutu da “çokkültürlülük”tür. Çokkültürcü kuramlarÕn ise temelinde yatan ortak özellik, Goldberg’in (1994:12) belirtmiú oldu÷u gibi “kimlik” ve “farklÕlÕk” kavramlarÕdÕr. Kimlik kavramÕ hem baúkalarÕnÕ dÕúarÕda tutmaya yarar ve hem de bir kimli÷i paylaúan grup üyelerine “biz” duygusunu ve bilincini verir. Kimlik kavramÕnÕn pek üzerinde durulmayan bir baúka yönü ise gene Goldberg’in (1994: 12) iúaret etti÷i gibi, bazÕ durumlarda, bir kimli÷e ait birisinin istemese bile o kimlikten kurtulamamasÕdÕr. Bu anlamda, bazÕ kimliklerin yapÕúkanlÕk özellikleri önem kazanmaktadÕr. Örne÷in siyah Õrka mensup birisi hiç istemese bile bu kimli÷i ömrünün sonuna kadar taúÕmak zorundadÕr. Çünkü bu kimlik dÕúÕndaki gruplar ya da kÕsaca baúkalarÕ onu zenci olarak tanÕmlamaya devam edeceklerdir. Bu durum aynÕ úekilde din, dil ve kültürel yönlerden farklÕ kimliklere üye insanlar için de ço÷u kez geçerlidir. Bireyler mensup olduklarÕ kimlikleri úu ya da bu úekilde unutma e÷ilimine girip kendi çocuklarÕna ö÷retmeseler bile baúkalarÕ faktörü iúin içine girdi÷inde bu bireyler unutmak istedikleri kimliklerin yapÕúkanlÕ÷Õndan kolayca kurtulamayacaklardÕr. Bu nedenle çokkültürlülük, aynÕ ortamÕ paylaúan birden fazla farklÕ kültürün varlÕ÷Õndan kaynaklanan bir gerçekliktir. YurtdÕúÕ göçlerle iliúkisi içerisinde incelendi÷inde, daha çok yabancÕ bir ülkeye giderek orada azÕnlÕk haline gelmiú farklÕ gruplarÕ içermekte ve bu farklÕ gruplarÕn yerli toplumla iliúkileri konu edilmektedir. Çokkültürcülük konusunda yazan önemli isimlerden biri Christina Joppke’dir. Joppke (1996:453-454), asimilasyonun artÕk bir kaç nedenden dolayÕ istenen bir úey olmadÕ÷Õna iúaret etmektedir. Joppke’ye (1996:449) göre çokkültürcülük, etnik, Õrksal, dinsel ve cinsiyet farklÕlÕklarÕna dayalÕ gruplarÕn tanÕnmasÕ ve eúit haklara sahip olmasÕdÕr. Çokkültürcülük alanÕnda di÷er bir önemli isim Peter McLaren’dir. McLaren, tutucu, liberal ve sol liberal çokkültürcü görüúlerin varlÕ÷Õna dikkat çeker. Ona göre tutucu çokkültürcülük, aúa÷Õlanan Õrk ve kültürlerin Afrika kökenli AmerikalÕlar örne÷inde oldu÷u gibi dÕúarÕda tutulmasÕnÕ amaçlamaktadÕr. Liberal çokkültürcülük, bütün ÕrklarÕ kapitalist bir toplumda entelektüel olarak eúit görmesinden dolayÕ McLaren tarafÕndan bunun imkânsÕzlÕ÷Õ nedeniyle eleútirilmektedir. Solcu liberal çokkültürcülü÷ü farklÕ kültürlerin ortaya çÕkÕúÕnÕ tarihsel ve güç çatÕúmalarÕndan soyutlayarak ele almasÕ nedeniyle reddeden McLaren, eleútirel ve direngen çokkültürcülük yaklaúÕmÕnÕ ortaya koymuútur. 212 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 McLaren, bu yaklaúÕmÕ post-yapÕsalcÕ bir yaklaúÕm içerisinden, dilin ve temsilin kimlik yaratmaktaki rolüne iúaret etmek için geliútirdi÷ini belirtir. Onun yaklaúÕmÕyla eleútirel çokkültürcülük, yani Õrk, sÕnÕf ve cinsiyet daha çok iúaretler ve anlamlar üzerine yapÕlan sosyal çatÕúmalarÕn bir sonucudur. Kültürün çatÕúmasÕz, anlaúmaya dayalÕ ve bir çeúit harmoni oldu÷u yönündeki görüúlerin yanlÕúlÕ÷ÕnÕ savunan McLaren, çokkültürlülü÷ün bir amaç olarak görülmekten çok yargÕ ve politik sistem tarafÕndan tanÕnmasÕ gereken bir olgu oldu÷unun kavranmasÕ gerekti÷ine dikkat çekmektedir. (McLaren, 1994: 47-62) Fakat çokkültürcülük uygulandÕ÷Õ ülkelerde sanÕldÕ÷Õ kadar baúarÕlÕ olmamÕú aksine farklÕlÕklarÕ daha da derinleútirerek ABD, Kanada ve øngiltere’de sosyal uyumu bozmuútur. Bu yazarlar daha da ileriye giderek Kanada’nÕn ülke olarak ömrünün pek uzun olmadÕ÷Õna, ABD’deki dil birli÷inin yavaú yavaú yok oldu÷una de÷inmektedirler. 3. AraútÕrma Süreci ve Örneklem YapÕsÕ AraútÕrma süreci aúa÷Õdaki tabloda belirti÷i gibi, 2015 yÕlÕnda beú eylem aúamasÕndan meydana gelip yine belirtilen tarihler arasÕnda 6 ayda gerçekleúmiútir. A÷ustos Temmuz Haziran MayÕs Mart Eylem AúamalarÕ Nisan Tablo 2. AraútÕrma eylem-zaman süreci. 1. Veri toplama aracÕnÕn (görüúme-anket formu) oluúturulmasÕ 2. Anketin pilot uygulamasÕnÕn yapÕlmasÕ; geçerlili÷i ve güvenirli÷i yüksek veri toplama aracÕnÕ yapÕlandÕrma 3. Sahadan verilerin toplanmasÕ 4. Sahadan elde edilen verilerin Kodlanarak SPSS ortamÕna aktarÕlmasÕ 5. Elde edilen verilere dayalÕ analizlerin yapÕlÕp nihai proje raporunun yazÕlmasÕ 3.1. Örneklem ve evren: ùekil 1. Örneklemin merkez ilçelere göre da÷ÕlÕmÕ Örneklem ùekil 2. AraútÕrma evreninin nüfusu Evren Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 213 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Örneklem de÷iúik yaú, cinsiyet, gelir ve meslek gruplarÕndan 1004 kiúiden meydana geldi. Bu örneklemin %45,41’i (456 kiúi) merkez Seyhan, % 21,91’i (220 kiúi) merkez Yüre÷ir, % 17,82’si (179 kiúi) merkez Çukurova ve % 14,74’ü (148 kiúi) merkez SarÕçam ilçelerinden oluúmuútur. AraútÕrma evreni ise, merkez ilçeler itibarÕyla 1.705.699 kiúiden meydana gelmektedir. BunlarÕn % 45,68’i (779.232 kiúi) Seyhan’da, % 24,57’si (419.240 kiúi) Yüre÷ir’de, % 21,32’si (363.680 kiúi) Çukurova’da ve % 8,41’i (143.547 kiúi) SarÕçam ilçelerinde yaúamaktadÕr. 3.2. Örneklemin cinsiyet da÷ÕlÕmÕ Örneklemin cinsiyet da÷ÕlÕmÕ hem evren hem de örneklem esasÕna göre ele alÕnmÕú olup örneklemin cinsiyet de÷iúkeni bakÕmÕndan genel olarak evreni yansÕttÕ÷Õ görülmüútür. Tablo 3. Evren ve örneklemin cinsiyete göre da÷ÕlÕmÕ. Evren Erkek KadÕn Toplam Örneklem Erkek KadÕn Toplam N % N % N % n % n % n % Seyhan 388.088 %49,80 391.144 %50,20 779.232 45.95 258 56,45 199 43,54 457 45,5 Yüre÷ir 211.161 %50,37 208.079 %49,63 419.240 24.23 134 60,90 86 30,09 220 21,9 Çukurova 172.594 %48,80 181.086 %51,20 353.680 20.85 101 56,42 78 43,57 179 17,8 SarÕçam 73.166 %50,97 70.381 %49,03 143.547 8.46 85 57,43 63 42,56 148 14,7 Toplam 845.009 49,84 850.690 50,16 1.695.699 100,00 578 57.6 426 42.4 1004 100,0 31.12.2014 tarihi itibarÕyla TUøK verilerine göre Adana’da toplam 2.165.595 kiúi yaúamakta olup bunun %49,98’i (1.082.497 kiúi) erkek ve %50,01’i (1.083.098 kiúi) kadÕndÕr. Örneklemin % 57,6 erkeklerden % 42,4’ü kadÕnlardan oluúmaktadÕr. Bu oran merkez ilçeler düzeyinde yalnÕzca Yüre÷ir’de erkekler lehine yüksek görülmektedir. Bu ilçede kadÕnlarÕn ankete katÕlÕm oranÕ erkeklere oranla göreli düúük olmuútur. 3.3. Örneklemin yaú da÷ÕlÕmÕ. Tablo 4. Yaú da÷ÕlÕmÕ. Seyhan 18-24 25-34 35-44 45-54 55+ Toplam 61 n % n % n % n % n % n % 66 14,47 130 28,50 98 21,49 85 18,64 77 16,88 456 100,00 Yüre÷ir Çukurova 35 15,90 53 24,09 47 21,36 48 21,81 37 16,81 220 100,00 31.12.2014 tarihi itibarÕyla Adana nüfusunun yaú da÷ÕlÕmÕ 214 Tebli÷ Metinleri KitabÕ 37 20,67 39 21,78 47 26,25 25 13,96 31 17,31 179 100,00 SarÕçam 29 19,59 38 25,67 38 25,67 26 17,56 18 12,16 148 100,00 Toplam (Örneklem) 167 16,63 261 25,99 229 22,80 184 18,32 163 16,23 1004 100,00 61 Adana (evren) 351670 16,23 347778 16,05 320935 14,81 255038 11,77 326777 15,08 2.165.595 100,00 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Örneklemin yaú da÷ÕlÕmÕnÕn evreni yansÕtÕcÕlÕ÷Õ oldukça yüksek düzeyde gerçekleúmiútir. Özellikle 1824 yaú kategorisi tamamen uyum içerisindedir. ølçeler bazÕnda da örneklemin da÷ÕlÕmÕ oldukça yansÕtÕcÕdÕr. 18 yaú ve üstü medyan yaú 37’dir. Kaydi verilerde ise tüm yaú gruplarÕnda medyan yaú 29,6’dÕr. 3.4. Örneklemin medeni durumu. Tablo 5. Medeni durum Gelir GruplarÕ Medeni durum Hiç evlenmedi Evli BoúanmÕú Eúi Ölmüú AyrÕ yaúÕyor Toplam Çukurova n % ølçeler Seyhan Yüre÷ir n % n % Toplam SarÕçam n % n % 62 35,02 117 25,82 46 21,19 40 27,21 265 26,65 103 8 3 1 177 73,44 4,5 1,6 0,05 100,00 301 15 18 2 453 66,44 3,31 3,97 0,04 100,00 157 5 6 3 217 72,35 2,30 2,76 1,38 100,00 99 6 1 1 147 67,34 4,08 0,06 0,06 100,00 660 34 28 7 994 66,39 3,42 2,81 0,07 100,00 TÜøK 2015 verilerine göre Adana’da evli olanlarÕn oranÕ % 62, bekâr oranlarÕ % 29, boúanma oranlarÕ ise % 4’tür. Örneklem da÷ÕlÕmÕnda da medeni durum benzer nitelikler göstermektedir. Örneklemde evliler yaklaúÕk % 66, bekârlar % 26 ve boúanmÕú olanlar ise % 3,42 düzeyinde temsil edilmektedir. 3.5. E÷itim Düzeyi (18 yaú ve üstü) Örneklemin 18 yaú ve üstü gruplardan oluútu÷u e÷itim durumlarÕ aúa÷Õdaki gibidir: Tablo 6. Örneklemin e÷itim düzeyi. E÷itim düzeyi Çukurova Seyhan Yüre÷ir SarÕçam 0. Okuma yazma bilmiyor 1,67 3,28 5,00 1,35 1. Okuma yazma biliyor fakat 0,05 3,06 3,63 2,02 bir okul bitirmemiú 2. ølkokul mezunu 14,52 34,13 29,54 35,81 3. Ortaokul veya dengi okul 10,61 16,63 19,09 13,51 mezunu 4. Lise veya dengi okul mezunu 44,69 28,44 31,81 29,72 5. Yüksekokul veya fakülte 24,58 12,47 10,00 16,21 mezunu 6. Yüksek lisans mezunu 1,67 1,75 0,09 0,06 7. Doktora mezunu 0,05 0,02 0 0,06 Kaynak: Adana Vizyon’2023 ÇalÕúma Grubu E÷itim Durumu Raporu, A÷ustos 2013 Toplam (Örneklem) 3,1 2,6 Adana62 (Evren) 5,80 21.22 29,9 15,6 20,79 22,5 32,3 14,8 18,86 7,67 1,4 0,3 0,46 0,15 E÷itim ortalamasÕ en yüksek ilçe Çukurova ilçesi olup e÷itim ortalamasÕnÕn de÷eri 3,82’dir. Bu da ortaokul ve dengi okul düzeyine denk gelmektedir. Daha sonra sÕrasÕyla SarÕçam (3,22), Seyhan (3,09) ve Yüre÷ir (3,02) ilçeleri gelmektedir. Adana merkezin genel ortalamasÕ ise 3,28’dir. Süre açÕsÕndan ise örneklem ortalama 8,42 yÕl e÷itim görmüútür. Örneklemin en e÷itimlileri 10.19 yÕl ile Çukurova ilçesinde bulunmaktadÕr. Daha sonra sÕrasÕyla 8.48 yÕl SarÕçam, 8.09 yÕl Seyhan ve 7.94 yÕl ile Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. KÕsaca Adana úehrinin en e÷itimlileri Çukurova’da bulunurken en e÷itimsizleri Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. Paralel olarak en çok okuma yazma bilmeyenler Yüre÷ir’de (% 5) bulunmaktadÕr. Bu durumu sÕrasÕyla Seyhan (% 3,28), Çukurova (% 1,67) ve SarÕçam (% 1,35) ilçeleri takip etmektedir. Üniversite mezunu olma ise bu sÕralamanÕn tam tersidir. En çok üniversite 62 Not: Bu raporda 6 yaú ve üstü referans alÕnmÕútÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 215 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 mezunu Çukurova ilçesinde (% 24,58) tespit edilmiútir. Sonra sÕrasÕyla SarÕçam (% 16,21), Seyhan (12,47) ve on sonunda Yüre÷ir (% 10) ilçelerinde bulunmaktadÕr. 3.6. Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ. Seçilen örneklemin evreni yansÕtÕp yansÕtmadÕ÷Õ konusunda bir di÷er parametre de gelir da÷ÕlÕmÕdÕr. Adana’daki gelir da÷ÕlÕmÕ merkez ilçeler bazÕnda farklÕlÕk göstermektedir. Bir bütün olarak ele alÕnÕrsa Adana úehrinin milli gelirden aldÕ÷Õ pay her geçen gün biraz daha düúmektedir.63 Tablo 7. Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ Gelir GruplarÕ AylÕk TL Geliri Yok 1-999 1000-1999 2000-2999 3000-3999 4000-4999 5000+ Toplam Çukurova n % 26 14,94 36 20,68 55 56,93 29 16,66 15 8,62 8 4,59 5 2,87 174 100,0 ølçeler Seyhan Yüre÷ir n % n % 97 22,19 44 20,56 79 18,07 46 21,49 146 33,40 85 39,71 67 15,33 18 8,41 21 4,80 11 5,14 11 2,51 3 1,40 16 3,66 7 3,27 437 100,0 214 100,0 Toplam SarÕçam n % 38 26,95 26 18,43 38 26,95 20 14,18 7 4,96 5 3,54 7 4,96 141 100,0 n % 205 21,22 187 19,35 324 33,54 134 13,87 54 5,59 27 2,79 35 3,62 966 100,00 Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ, ortalama 1.778 TL’dir. YÕllÕk baz alÕnÕr ise, örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ 8.269 $’a denk düúmektedir ki TÜøK’in verilerinde de Adana’nÕn GSMH’dan aldÕ÷Õ pay 8.164 $ olarak gösterilmektedir. Bu veriler aynÕ zamanda örneklemin evreni yansÕtma gücü oldu÷unu da göstermektedir. 2.7. Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ. Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ mesleklerinden ayrÕ olarak de÷erlendirilmiútir. Örnekleme en son gelir getirici hangi iúi yaptÕ÷Õ sorularak veriler elde edilmiútir. Tablo 8. Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ. YapÕlan iúler Ev hanÕmÕ Ö÷renci øúsiz Esnaf / Serbest Ticaret Beyaz yakalÕ (Ö÷retmen vs.) Emekli øúçi / Ücretli Profesyonel (Avukat. Dok. Müh. vs.) Çiftci Memur Toplam Çukurova n % 25 14,28 21 12,0 8 4,57 30 17,14 ølçeler Seyhan Yüre÷ir n % n % 95 21,25 43 19,81 29 6,48 13 5,99 26 5,81 12 5,52 103 23,04 58 26,72 Toplam SarÕçam n % 31 21,37 8 5,51 11 7,58 32 22,06 n 194 71 57 223 % 19,71 7,21 5,79 22,66 14 8,0 13 2,90 3 1,38 8 5,51 38 3,86 23 36 13,14 20,57 49 106 10,96 23,71 30 55 13,82 25,34 10 35 6,89 16,12 112 232 11,38 23,57 8 4,57 13 2,90 0 0 2 1,37 23 2,33 2 1,14 8 4,57 175 100,00 3 0,06 10 2,23 447 100,00 0 0 3 1,38 217 100,00 3 2,06 5 3,44 145 100,00 8 0,08 26 2,64 984 100,00 Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK), Ocak 2015 ‘øúgücü østatistikleri’ne göre; Türkiye genelinde 15 ve daha yukarÕ yaútakilerde iúsiz sayÕsÕ 2015 yÕlÕ Ocak döneminde geçen yÕlÕn aynÕ dönemine göre 454 63 http://www.kalkinma.com.tr/ 216 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 bin kiúi artarak 3 milyon 259 bin kiúi oldu. øúsizlik oranÕ ise 1 puanlÕk artÕú ile yüzde 11,3 seviyesinde gerçekleúti. Adana’da ise 2013 verilerine göre iúsizlik oranÕ % 13,7’dir. øú gücüne katÕlÕm oranÕ ise % 49,9’dur. Örneklem yapÕsÕnda ise iúgücüne katÕlÕm oranÕ % 55,8 ve iúsiz oranÕ % 5,79’dur. En yüksek temsil edilen grup % 23,57 oranla ücretli çalÕúanlardÕr. 4. Yerel Halka Göre Suriyeliler Örneklemin Suriyelilere iliúkin yaúantÕ, tutum ve beklentileri hakkÕndaki verileri alandan anket yardÕmÕyla elde edilmiú olup bir taraftan elde dilen verilerin frekans analizleri yapÕlÕrken di÷er yandan de÷iúkenler arasÕ korelasyon katsayÕlar vs. yardÕmÕyla da varyant çözümlemeleri gerçekleútirilmiútir. Zaman zaman ihtiyaç halinde aynÕ olguya yönelik anket maddelerinin faktör analizleri geçekleútirilerek genel yo÷unluklara yönelik analizler de yapÕldÕ. Bu úekilde yerel halkÕn yaúantÕ, tutum ve beklentileri tespit edildi. 4.1. Yerel HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarla Olan YaúantÕlarÕ Örneklemin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yaúantÕlarÕ, araútÕrÕcÕnÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik gözlemlerine dayalÕ olarak üretti÷i maddelerin yanÕ sÕra ucu açÕk soru sorularak da tespit edilmeye çalÕúÕldÕ. YaúantÕ çeúitlili÷i ve düzeyleri oldukça düúük seviyede gerçekleúti÷i gözlendi. Sahadan elde edilen sonuçlar úu úekildedir: Tablo 9. Örneklemin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕ. YaúantÕlar Nakdi/parasal yardÕmda bulundum. Onlara iú verdim. Beyaz eúya verdim, satÕn aldÕm. Oyuncak verdim-satÕn aldÕm Sa÷lÕk malzemesi temin ettim Yol kenarÕnda su satan Suriyelilerden sÕrf onlara yardÕm olsun diye su aldÕm. Münakaúa ettim. Dilenen Suriyelilere para verdim. Yakacak yardÕmÕnda bulundum. Yiyecek yardÕmÕnda bulundum. Giysi yardÕmÕnda bulundum. HalÕ-yatak vs. gibi ev eúyasÕ temin ettim. Cenaze iúlerine yardÕmcÕ oldum. Evimi kiraya verdim. Pazarda-markette karúÕlaútÕm. øú bulmalarÕna yardÕmcÕ oldum. Ev bulmalarÕna yardÕmcÕ oldum. KomúularÕm arasÕnda Suriyeliler var. ÇocuklarÕnÕn okula gitmelerine, yazÕlmalarÕna yardÕmcÕ oldum. Devlet daireleriyle iliúkilerine yardÕmcÕ oldum. Dereceler 0. % 67,3 88,3 88,9 81,4 89,6 1. % 14,4 7,0 8,6 12,4 6,2 18,2 2. % 13,8 2,5 1,8 5,3 3,4 16,2 3. % 3,6 1,2 0,4 0,7 0,6 5,5 4. % 0,8 1,0 0,3 0,3 0,2 2,2 Ort. 83,8 53,0 86,9 63,1 54,2 69,7 94,9 92,5 11,9 81,7 79,3 43,9 10,5 18,7 9,7 16,4 20,5 15,1 2,9 5,0 7,0 12,9 14,3 16,4 3,0 21,2 2,4 14,3 17,8 11,0 1,1 1,0 19,3 2,6 4,1 14,3 1,7 5,6 ,9 4,8 5,5 3,2 ,4 1,0 23,5 1,6 1,4 10,6 1,1 1,5 ,2 1,3 2,0 1,0 ,7 ,5 38,3 1,2 ,9 14,7 94,6 3,4 1,1 ,2 88,3 5,3 4,4 1,0 57,9 0. Hiçbir zaman Her zaman 1. Bir iki sefer 0,56 0,20 0,15 0,26 0,16 S. S. ı 0,914 0,631 0,469 0,614 0,509 0,76 1,049 0,26 0,84 0,18 0,65 0,81 0,51 0,09 0,12 2,70 0,28 0,30 1,36 0,697 1,037 0,522 0,979 1,040 0,884 0,461 0,495 1,353 0,701 0,696 1,485 ,7 0,09 0,446 1,0 0,21 0,656 X 2. Ara sÕra 3. SÕk SÕk 4. Veri toplama aracÕ olan ankette örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕnÕn tespit edildi÷i soruda yanÕtlar “hiçbir zaman, bir-iki sefer, ara sÕra, sÕk sÕk ve her zaman” úeklinde tercihli olarak sunulmuú ve bu tercihler de “0, 1, 2, 3, 4” olarak kodlanmÕútÕr. “0” hiçbir yaúantÕ geçirilmemiú anlamÕna gelirken “4” her zaman yaúantÕsÕna denk gelmiú olup en sÕk gerçekleúen yaúantÕ puanÕ da 4 ile kodlanmÕútÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 217 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Elde edilen bulgulara göre örneklemin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar ile ilgili en sÕk gerçekleúen yaúantÕsÕ, ortalama 2,70 ile “pazarda-markette karúÕlaúma” úeklinde olmuútur. Daha sonra sÕklÕk derecesi en fazla olan yaúantÕ, ortalama 1,36 ile “komúularÕm arasÕnda Suriyeliler var” seçene÷idir. Verilerden anlaúÕldÕ÷Õ üzere Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar örneklemin %56,1’i ile komúudur. Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halkÕn iliúkisine topluca bakÕlacak olursa, yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕnda sÕ÷ÕnmacÕlara pek de yardÕmcÕ olduklarÕ söylenemez. Hatta onlarla çatÕúmalarÕ bile söz konusudur ( X = 0,26). Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yaúantÕlarÕ, ancak çarúÕda pazarda karúÕlaúma ( X = 2,70), komúuluk ( X = 1,36), yol kenarÕnda úiúe suyu satan Suriyelilerden arasÕ sÕra bu sularÕ satÕn alma ( X = 0,76) ya da dilenen sÕ÷ÕnmacÕlara ara sÕra para verme ( X = 0,84) düzeyinde kalmÕútÕr. Ara sÕra da giysi yardÕmlarÕ olmuútur ( X = 0,81). Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara fazla yardÕmlarÕ olmadÕ÷Õ gibi devletin dahi onlara yardÕm etmesine bile pek olumlu baktÕklarÕ da söylenemez. Örneklemin Suriyelilerle ilgili bu yaúantÕlarÕ ortalama bir de÷ere dönüútürmek amacÕyla toplam yaúantÕlarÕnÕn aritmetik ortalamasÕnÕn alÕnmasÕ, olguya top yekûn bakma fÕrsatÕ verecektir. Bu úekilde elde edilen de÷iúkenlere göre yaúantÕlar ilçeler bazÕnda de÷erlendirildi÷inde úu sonuçlar elde edildi: Çukurova ilçesinde yaúantÕ ortalamasÕ 1.05, Seyhan’da 1.09, Yüre÷ir’de 1.15 ve SarÕçam’da 0.99’dur. Bu durumda Adana’da yaúayan yere halkÕn ilçeler bazÕnda en alt düzeyde de olsa Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar ile ilgili yaúantÕlarÕ en çok Yüre÷ir’de gerçekleúmiú olup bu durum sÕrasÕyla Seyhan, Çukurova ve SarÕçam takip etmektedir. Genel ortalama ise 1.07’dir ki yaúantÕ bir iki sefer düzeyinde kalmÕútÕr. Bütün bunlardan yerel halkla Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕnda bir ‘sosyal mesafe’nin oldu÷u çÕkarÕlabilir. ùimdi sosyal mesafe düzeylerine bakalÕm. 4.2. Yerel HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara Yönelik “Sosyal Mesafe”leri. Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik sosyal mesafelerini test etmek için Bogardus’un “Sosyal UzaklÕk Ölçe÷i”nden yararlanÕlarak veri toplama aracÕnda 8 adet madde oluúturulmuú ve Likert tipi derecelendirme ile örneklemin bu maddeleri de÷erlendirmesi istenmiútir. Elde edilen sonuçlar úu úekildedir: Tablo 10. Örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik mesafeleri. 64 1. 2. 3. 4. 5. Ort. % % % % % X YakÕn akrabamdan biriyle evlenebilir. 47,4 22,0 5,8 20,8 4,0 2,12 Kiúisel dost olarak arkadaúlÕk iliúkisi kurulabilir. 19,0 22,1 6,1 44,7 8,1 3,01 Komúu olarak mahallemde bulunabilirler. 19,5 20,7 5,6 45,2 9,0 3,03 øçimize daha fazla karÕúmamalÕlar. 8,7 17,3 6,0 34,3 33,8 3,67 øú arkadaúÕ olarak Türkiye’de var olabilirler 18,9 25,4 8,3 42,0 5,4 2,90 Yurttaú olarak Türkiye’ye dâhil olabilirler. 47,6 28,3 6,7 14,8 2,6 1,97 Konuk olarak Türkiye’de kalabilirler. 13,0 14,0 4,7 54,9 13,3 3,41 Koúullar oluútu÷unda Türkiye’den çÕkarÕlmalÕlar. 6,0 9,3 5,3 35,4 44,1 4,02 1. Hiç katÕlmÕyorum 2. KatÕlmÕyorum 3. KararsÕzÕm/fikrim yok Dereceler 4. KatÕlÕyorum 5. Tamamen katÕlÕyorum Mesafeler S. S. ı 1,308 1,324 1,341 1,328 1,279 1,170 1,255 1,185 Tablodan yerel halkÕn, Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla aralarÕna bariz bir úekilde sosyal mesafe kurduklarÕ anlaúÕlmaktadÕr. Yerel halk Suriyelilerin asla bir yurttaú olarak Türkiye’de kalmalarÕnÕ istememektedirler ( X = 1,97). YurttaúlÕk verilmesini olumlu karúÕlayanlarÕn oranÕ sadece % 17,4’tür. Tam tersine koúullar oluútu÷unda derhal Türkiye’den çÕkarÕlmalarÕnÕ istemektedirler ( X = 4,02). 64 Ölçek maddeleri Bogardus’un (1933) “Sosyal Mesafe Ölçe÷i”nden yararlanÕlarak oluúturulmuútur. 218 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Misafir kaldÕklarÕ bu süre içinde dahi yerel halkÕn arasÕna daha fazla karÕúmalarÕna karúÕdÕrlar ( X = 3,67). Bir iú arkadaúÕ olarak dahi onlarÕ görmek istemiyorlar ( X = 2,90). Kiúisel dost olarak arkadaú iliúkisi kurmalarÕna ( X = 3,01) ya da komúu olarak mahallerinde bulunmalarÕna ( X = 3,03) tarafsÕz durmakta ve bu duruma fazla ses çÕkarmamaktadÕrlar. Fakat yakÕn akrabalarÕndan biriyle evlenmelerini ise asla kabul etmemektedirler ( X = 2,12). Yerel halkÕn Suriyelilere yönelik bütün bu de÷erlendirmeleri aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla “Suriyelilere yönelik sosyal mesafe” adÕ altÕnda bir tek madde birleútirilirse bu süreç úu úekilde gözlenebilir: Tablo 11. Örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik sosyal mesafe faktör analizi. Mesafe düzeyleri Çok mesafeli Mesafeli KararsÕz YakÕn Çok yakÕn Toplam n 108 343 363 167 23 1004 % 10,8 34,2 36,2 16,6 2,3 100,00 Tabloda yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷unun Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla aralarÕndaki sosyal mesafelerinde oldukça ihtiyatlÕ davrandÕklarÕ görülmektedir. Fazlaca iç içe olmak istemedikleri gibi bir úekilde dÕúlayÕcÕ olduklarÕ da söylenebilir. Öyle ki onlarla yakÕnlÕk kuranlarÕn oranÕ % 18,9’dur. Yerel halkÕn % 81’i bariz bir úekilde Suriyelilerle aralarÕnda sosyal mesafe kurmaktadÕrlar. AyrÕca Sosyal mesafe faktörü ile örneklemin kimliklerinin çaprazlanmasÕ da söz konusudur. Bu çaprazlamanÕn yapÕlabilmesi için örnekleme tercihli ve ucu açÕk olarak kimlik algÕlarÕ/tercihleri de soruldu. Örneklemin kimlik tercihleri úu úekildedir: Alan araútÕrmasÕnda “Kimlik olarak kendinizi daha ziyade nasÕl tanÕmlarsÕnÕz?” diye sorulmuú ve yanÕtlar da “Türk, Alevi, Kürt, Arap, AdanalÕ ve Baúka:..” úeklinde alÕnmÕútÕ. Elde edilen sonuçlar úu úekildedir: Tablo 12. Örneklemin kimlik tercihleri. Kimlik Tercihleri Baúka (belirtiniz) Türk Alevi Kürt Sünni Arap AdanalÕ Di÷er etnik gruplar Türkiyeli vs. Atatürkçü Kendi memleketi Müslüman OsmanlÕ ønsan vs… Toplam Çukurova n % 118 65,92 12 6,70 19 10,61 2 1,11 4 2,23 5 2,79 1 0,5 3 1,67 3 1,67 1 0,5 7 3,91 1 0,5 3 1,67 179 100.00 ølçeler Seyhan Yüre÷ir n % n % 236 52,21 111 52,85 28 6,19 4 1,90 101 22,34 58 27,61 4 0,8 2 0,9 15 3,31 4 1,9 30 6,63 7 1,54 3 0,6 3 1,42 9 1,99 8 3,8 5 1,10 2 0,9 2 0,4 1 0,4 12 2,6 5 2,3 0 0 1 0,4 7 1,54 4 1,9 452 100,00 210 100,00 Toplam SarÕçam n % 104 70,74 4 2,72 4 2,72 2 1,36 2 1,36 6 4,08 2 1,36 3 2,04 2 1,36 3 2,04 14 9,52 0 0 1 0,6 147 100,00 n 569 48 182 10 25 48 9 23 12 7 38 2 15 988 % 57,59 4,85 18,42 1,01 2,53 4,85 0,9 2,32 1,21 0,7 3,84 2,02 1,51 100,00 Örneklemin % 57,59’u kendini Türk kimli÷inde görürken % 18,42’si Kürt kimli÷inde gördü÷ünü ifade etmiútir. AdanalÕlÕk kimli÷i ve Alevi kimli÷i % 4,85 düzeyinde 3. ve 4. sÕrada gelmektedir. Türk kimli÷i tercihi en yüksek % 70,74 ile SarÕçam’da yer alÕrken en düúük % 52,21 ile Seyhan’da yer almaktadÕr. Bu olguya paralel olarak Seyhan’da Alevi kimli÷i % 6,19 ile en yükse÷e çÕkmaktadÕr. Kürt Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 219 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 kimli÷ine sahip bireyler en çok % 27,61 ile Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. Kendini OsmanlÕ kimli÷i ile ifade edenler Adana genelinde ve her ilçede oldukça düúük çÕkmÕútÕr. Tablo 13. Sosyal mesafe faktörü ile kimlikler çaprazÕ. Mesafe Düzeyleri Çok mesafeli Mesafeli KararsÕz YakÕn Çok yakÕn Toplam Türk % 1,2 22,49 46,57 29,34 0,3 100,0 Alevi % 4,16 20,83 54,16 20,83 0 100,0 Kürt % 1,64 18,68 48,35 32,41 0,5 100,0 Arap % 0 20,00 52,00 28,00 0 100,0 AdanalÕ % 0 14,58 60,41 25,00 0 100,0 Di÷er % 0,8 13,04 46,08 40,00 0 100,0 Burada, örneklemde baskÕn olarak gözlenen 5 kimlik göz önünde bulundurularak de÷erlendirildi. Tablodan da anlaúÕlaca÷Õ üzere örneklemin aidiyet duygularÕ ile Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕndaki mesafelerde çok anlamlÕ farklar yoktur. Küçük farklÕlÕklar açÕsÕndan de÷erlendirilirse kendilerini Kürt kimli÷inde görenlerin gelen sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ daha yakÕn, sÕcak olduklarÕ söylenebilir. Kendilerini Türk kimli÷inde görenler sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ daha mesafeli durmaktadÕrlar. Alevilik, AraplÕk ve AdanalÕlÕk kimli÷i gibi öteki kimlikleri benimseyenler daha ortada bir yeri tercih ederek temkinli durmaktadÕrlar. Burada, gelen Suriyelilerin kim olduklarÕ önemlidir. Örne÷in sÕ÷ÕnmacÕlar Kürt kökenli, Arap Kökenli, Türkmen kökenli veya Alevi-Sünni olmalarÕ bakÕmÕndan farklÕlaúmaktadÕrlar. Bir baúka çalÕúmada bu heterojenlilik ve sonuçlarÕ açÕkça ortaya konmuútur.65 AyrÕca Sosyal Mesafe ölçe÷i ile örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ arasÕnda da bir iliúki söz konusu olabilir. YapÕlan istatistiksel hesaplar göre örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ ile Suriyelilere yönelik sosyal mesafeleri arasÕnda çok az düzeyde olsa da anlamlÕ bir iliúki tespit edilmiútir. Örneklemin üst gelir gruplarÕ alt gelir gruplarÕna göre Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik daha mesafeli olduklarÕ tespit edilmiútir. Bu durum Park ve Burgess’in etnik iliúkiler çevrimi kuramÕnÕn sÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halkÕn henüz temas aúamasÕnda oldu÷unu, rekabet aúamasÕnda tam geçmedi÷ini göstermektedir. 4.3. Yerel HalkÕn “Suriyeli” Tutumu Aúa÷Õdaki maddeler ile yerel halkÕn Suriyelilere yönelik tutumlarÕ tespit edilmeye çalÕúÕldÕ. Bu maddeler aynÕ zamanda kendi içerisinde faktör analizine tabi tutuldu böylece 4 faktör elde edildi. Bu faktörlerden ‘Suriyeli algÕsÕ’ faktörü tekrar faktör analizine tabi tutuldu, buradan da iki madde eksilerek 9 maddelik standart elde edilmiú oldu. 65 Adana Seyhan’daki SÕ÷ÕnmacÕlar Durum Tespiti ve Acil Çözüm Önerileri Raporu ( 2015), “Seyhan’daki SÕ÷ÕnmacÕlarÕn Durum Tespiti ve ølçe Veri Sistemi OluúturulmasÕ Projesi”, ref. no: TR62/15/DFD/006 2015, Çukurova KalkÕnma AjansÕ. 220 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4.3.1. Suriyeliler AlgÕsÕ Yerel halkÕn Suriyeli algÕsÕ úu maddeler yardÕmÕyla toplandÕ: Tablo 14. Suriyelilere yönelik algÕlar. AlgÕlar OnlarÕn yüzünden yerel halk iúini kaybediyor. Suriyelilerin döküntüleri burada kalÕyor, paralÕ, e÷itimli olanlarÕ baúka yerlere gidiyor. Üzerimizde çok büyük ekonomik yükler. Böyle giderse yaúam standardÕmÕzda bir azalma, kötülenme gerçekleúece÷inden korkuyorum. Bizlerden alÕp onlara veriyorlar. OnlarÕn yüzünden yerel halk sa÷lÕk hizmetlerinden daha az yaralanÕr oldular. Yeri geldi÷inde Suriyelilere hadlerini bilmeleri gerekti÷i hatÕrlatÕlmalÕdÕr. Onlarla beraber fuhuú, hÕrsÕzlÕk, gasp ve kamu malÕna zarar gibi olaylar daha çok arttÕ. Hastanelerde, devlet dairelerinde bizlerden çok onlara özen gösteriyorlar Faktör yükleri ,753 Ort. 3,88 S. S. ı 1,237 ,690 3,97 1,154 ,648 3,97 1,169 ,646 3,82 1,241 ,593 ,568 ,564 3,81 3,42 3,62 1,294 1,400 1,328 ,518 3,74 1,236 ,509 3,70 1,349 X Maddelerin içeriklerinden de anlaúÕlÕyor ki yerel halk Suriyelilere yönelik negatif tutumlar oluúturmaktadÕr. Yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷u Suriyeliler hakkÕnda, Suriye’den gelenlerin paralÕ, e÷itimli olanlarÕnÕn baúka yerleúim yerlerine gitti÷ini fakir ve e÷itimsiz olanlarÕnÕn Adana’da kaldÕ÷ÕnÕ ( X = 3,97), bu yüzden de ülkemize çok büyük ekonomik yük oldu÷unu ( X = 3,97), hükümetin yerel halktan alÕp Suriyelilere verdi÷ini ( X = 3,81), hatta onlarÕn yüzünden yerel halkÕn iúlerini kaybettiklerini ( X = 3,88), böyle giderse yaúam standartlarÕnda bir azalma, kötülenme gerçekleúece÷ini ( X = 3,82), ayrÕca onlarla beraber fuhuú, hÕrsÕzlÕk, gasp ve kamu malÕna zarar gibi olaylarÕn daha çok arttÕ÷ÕnÕ ( X = 3,74), hastanelerde, devlet dairelerinde kendilerinden çok Suriyelilere özen gösterildi÷ini ( X = 3,70), bu yüzden yerel halkÕn sa÷lÕk hizmetlerinden daha az yaralanÕr oldu÷unu ( X = 3,42) düúünerek Suriyeliler hakkÕnda genelde olumsuz denilebilecek algÕ oluúturmaktadÕrlar. Hatta “yeri geldi÷inde Suriyelilere hadlerini bilmeleri gerekti÷i hatÕrlatÕlmalÕdÕr” ( X = 3,62) diyecek kadar ayrÕmcÕ, xenofobik66 tutumlara sahip olduklarÕ söylenebilir. Örneklemin Suriyelilere yönelik bütün bu de÷erlendirmeleri aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla “Suriyelilere yönelik algÕlar” adÕ altÕnda bir tek madde altÕnda toplanÕrsa bu süreç úu úekilde gözlenebilir: Tablo 15. Örneklemin: “Suriyelilere yönelik algÕ-faktör” analizi. AlgÕlar Çok olumsuz Olumsuz KararsÕz Olumlu Çok olumlu Toplam n 281 376 208 123 15 1003 % 28,0 37,5 20,7 12,3 1,5 100,0 66 Zenofobi (Xenophobia)’nin sözlük anlamÕ, yabancÕlardan ya da farklÕ olan úeyden korkmak, nefret etmek. Sosyal anlamÕ ise bir anlamda korkutucu. Gerçekçi olmayan bir korku ile bir baúka dine, kültüre, etnik kökene sahip olanlara karúÕ oluúan düúünce ve davranÕúlarÕ anlatÕr. Ya da Kiúinin yabancÕlardan ya da bir úekilde kendisinden farklÕ olan insanlardan korkmasÕna ve nefret etmesine verilen addÕr. De÷iúik olanÕn tehlikeli oldu÷u düúüncesiyle oluúan bir korkudur (O. Ural, http://akademikperspektif.com/2015/03/31/yeni-cagin-hastaligi-yabanci-korkusu-zenofobi; B. Semerci, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/cumartesi/bsemerci/2011/11/05/ farklilik-ve-kultur-zenofobi) Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 221 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik algÕlarÕnda bariz bir olumsuzluk görülmektedir. Yerel halkÕn Suriyelilere yönelik algÕlarÕnda ancak %13,8’inde olumluluk söz konusu iken % 65,5’i olumsuz bir algÕya sahiptir. Yerel halkÕn gelir düzeyleri, cinsiyeti, yaúÕ, medeni durumu, Adana do÷umlu olup olmadÕ÷Õ ile ‘Suriyeli algÕsÕ’ arasÕnda anlamlÕ farklar bulunamamÕútÕr. Fakat yerel halkÕn Adana’nÕn gelece÷i hakkÕndaki görüúleri ile Suriyelilere yönelik tutumlar arasÕnda anlamlÕ iliúki tespit edilmiútir. Tablo 16. Adana’nÕn gelece÷i ve ‘Suriyeli algÕsÕ’. AlgÕlar Çok olumsuz Olumsuz KararsÕz Olumlu Çok olumlu Toplam Gelecekten KararsÕz ümitli de÷il n % n % 107 13,82 1 0,7 318 41,08 17 13,38 271 35,01 58 45,66 74 9,54 46 36,22 4 0,5 5 3,93 774 100,0 127 100,0 Pearson r= .45; Sig.: .000 Gelecekten ümitli n % 0 0 8 7,76 34 33,0 47 45,63 14 13,59 103 100,0 Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik algÕlarÕ ile Adana’nÕn gelece÷ine iliúkin düúünceleri arasÕnda karúÕlÕklÕ belirleyicilik oldu÷u söylenebilir. Yerel halk Adana’nÕn gelece÷inden ümitlerini kestikçe sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ algÕlarÕ da olumsuz olmaktadÕr. Belki de tersidir! Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla beraber onlara karúÕ negatif tutumlarÕn oluúmasÕ peúi sÕra Adana’ya karúÕ ümitlerin de azalmasÕna neden olmaktadÕr. Bu durum yerel halkta xenofobinin oluútu÷una dair sinyaller verdi÷i söylenebilir. AynÕ úekilde mezhep kökeni ile sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ algÕlar arasÕnda da bir iliúki tespit edilmiútir. Tablo 17. Örneklemin mezhebi ve Suriyeli algÕsÕ. AlgÕlar Çok olumsuz Olumsuz KararsÕz Olumlu Çok olumlu Toplam Sünni-Hanefi- ùafi Alevi-Nusayri n % n % 78 9,27 26 20,0 279 33,17 54 41,53 310 36,86 40 30,76 155 18,43 7 5,38 19 2,25 3 2,30 841 100,0 130 100,0 Pearson r= -.09; Sig.: .002 YanÕt vermeyen n % 4 13,79 10 34,48 11 37,93 3 10,34 1 3,44 29 100,0 Alevi-Nusayrilerin,67 Suriyeli algÕsÕ Sünni-Hanefi-ùafilere göre daha olumsuzdur. Belki burada, mevcut Suriye iktidarÕnÕn Nusayrilerin denetiminde olmasÕ ve gelen Suriyelilerin de daha ziyade muhalif Sünnilerden oluúmasÕ etkili olmuú olabilir. Ankette yer alan mezhebiniz nedir sorusuna yanÕt vermek istemeyenlerin daha ziyade Alevi-Nusayrilerden oluútu÷una iliúkin bir yorum yapÕlÕrsa (ki mevcut doneler o yöndedir) biraz önceki yorum daha da güçlenmiú olacaktÕr. Bu analizlere ilaveten “Suriyeli algÕsÕ” ile örneklemin gelirleri arasÕnda da anlamlÕ iliúkiler tespit edilmiútir. Ki kare test sonuçlarÕna göre Suriyeli algÕsÕ ile örneklemin gelir seviyesi arasÕnda ters orantÕlÕ bir iliúki söz konusudur (Pearson’ value= 63,039, df= 24, Sig.=.000). Gelir arttÕkça Suriyeli algÕsÕ olumludan olumsuza dönüúmektedir. “Suriyeli algÕsÕ” faktörünün oluúum sürecinde maddelerin ikinci kez faktör analizine tabi tutulduktan sonra elenen iki madde kendi baúlarÕna de÷erlendirilmiútir. ArtÕk maddelerden olan “Suriyeliler kiralarÕn artÕúÕna neden oluyorlar” ( X = 4,07; ı= 1,134) maddesi ile “Suriyeliler iúçiler ucuz iúgücüler 67 Nusayriler, daha ziyade Türkiye’nin Güneyinde yaúayan Arapça konuúan Aleviler olarak da tanÕmlanabilir (Bkz.: Aslan, 2014). 222 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ve kaprisli de÷iller” ( X = 3,91; ı= 1,103) maddeleri de örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olumsuz tutum geliútirdiklerini göstermektedir. 4.3.2. Yerel halk Suriyeliler için ne hissediyor? Tablo 18. Örneklemin Suriyelilere yönelik duygularÕ. Duygular 1.Bir Suriyeli borç istese imkânÕm dâhilinde veririm. 2.Suriyelilerin dramÕ insanlÕ÷ÕmÕzÕ bize hatÕrlatÕyor. 3.Adana’da Suriyelilerin olmasÕ Adana’mÕza zenginlik katÕyor. 4.Suriyeliler Adana’ya fayda sa÷lÕyor. 5.Caddede, parkta, çarúÕda, pazarda, markette bazen Suriyeli görmekten rahatsÕz oluyorum. 6.Suriyelilerden nefret ediyorum. 7.Bir yakÕnÕmÕn bir Suriyeli ile evlenmesinden rahatsÕz olurum. 8.Sokaklarda dilenen Suriyelileri görmek beni rahatsÕz etmiyor. Faktör yükleri -,708 -,686 -,612 -,594 Ort. 2,40 3,61 1,68 1,74 St. S. ı 1,306 1,219 0,947 0,963 ,583 3,25 1,449 ,542 ,479 -,462 2,35 3,30 2,24 1,308 1,440 1,262 X Yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷u Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olarak mümkün oldu÷unca olumlu duygular beslemeye çalÕúsa da belli bir olumsuzlu÷un varlÕ÷Õ da hissedilmektedir. Yerel halk onlara borç vermek istemiyor (%31’i verebilece÷ini söylüyor), onlardan belli düzeyde nefret ediyorlar (% 21,4’ü) ve sokakta onlarÕ dilenirken görmekten de rahatsÕz oluyorlar (% 24,1’i). Yerel halk, yakÕn bir akrabasÕnÕn Suriyeli biriyle evlenmesinden hoúlanmamaktadÕr (% 54,9’u). OnlarÕn bulunduklarÕ úehirlere bir zenginlik katmadÕ÷ÕnÕ (% 85,3’ü), fayda sa÷lamadÕ÷ÕnÕ (% 84,2’si) düúünüyorlar ve üstelik onlarÕ bazen caddede, parkta, çarúÕda, pazarda, markette görmekten de rahatsÕz oluyorlar (%54,3’ü). Bütün bu olumsuz duygularÕn yanÕ sÕra yerel halkÕn onlarÕn bu dramÕna úahit olmalarÕ kendilerine insanlÕ÷Õ hatÕrlattÕ÷ÕnÕ da kabul ediyorlar (%71,1’i). Bütün bu veriler de yerel halkÕn Suriyeliler konusunda bir xenofobi yaúadÕklarÕ düúüncesini güçlendirmektedir. Örneklemin Suriyeliler hakkÕndaki bütün de÷erlendirmeleri 5., 6. ve 7. maddeler ters çevrilerek aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla “Suriyelilere yönelik duygular” (SYÖD) úeklinde bir tek madde altÕnda toplanabilir. Bu úekilde yerel halkÕn Suriyeliler hakkÕndaki duygularÕnÕ genel olarak görmek mümkündür. Tablo 19. Suriyelilere yönelik duygular-faktör analizi. Duygular Çok olumsuz Olumsuz KararsÕz Olumlu Çok olumlu Toplam n % 8 326 655 15 0 1004 ,8 32,5 65,2 1,5 0 100,0 Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik asla olumlu duygulara sahip olduklarÕ söylenemez. Ço÷unlu÷unda onlar hakkÕndaki duygularÕnda bir kararsÕzlÕk görülse de önemli bir kÕsmÕ olumsuz duygular beslemektedir. KÕsaca yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik genel e÷ilimi olumsuz duygular içermektedir. Bu süreçte yerel halk dini inanç bakÕmÕndan kendileriyle onlar arasÕnda çok mesafe ( X =2,86; SS=1,238) görmese de kültürel olarak onlardan oldukça farklÕ olduklarÕnÕ düúünmektedirler ( X =3,93; SS=1,073) ki bu durum olumsuzlu÷u úiddetlendiren faktörlerden oldu÷u söylenebilir. Bu da yerel halkÕn Suriyeleriler hakkÕnda belli bir yargÕnÕn oluúmasÕna neden olmaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 223 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4.3.3. Yerel halkÕn “Suriyeli” yargÕsÕ Tablo 20. Suriyeli yargÕsÕ. YargÕlar 1. 2. 3. 4. 5. Ort. St. S. % % % % % ı X Onlar din kardeúlerimizdir. 9,5 12,4 10,8 42,4 25,0 3,61 1,247 Zulümden kaçan insanlardÕr. 5,3 10,4 4,7 50,8 28,9 3,88 1,100 YüzyÕllardÕr komúularÕmÕzdÕr. 4,7 8,3 4,8 52,1 30,2 3,95 1,049 Dil birli÷imiz vardÕr. 36,3 33,5 6,8 20,8 2,7 2,20 1,211 Suriyeliler cahil insanlardÕr. 13,0 29,1 20,4 24,4 13,0 2,95 1,256 Yeme içme alÕúkanlÕklarÕmÕz oldukça benzerdir. 20,1 29,3 21,1 26,4 3,1 2,63 1,162 Suriyeliler çok pislerdir. 9,9 23,5 21,5 25,2 19,8 3,22 1,277 Giyim, kuúama alÕúkanlÕklarÕ oldukça benzerdir. 31,9 38,4 6,8 20,0 2,9 2,24 1,180 1. Hiç katÕlmÕyorum 2. KatÕlmÕyorum 3. KararsÕzÕm/fikrim yok Dereceler 4. KatÕlÕyorum 5. Tamamen katÕlÕyorum Yerel halkÕn “Suriyeli” yargÕsÕnda en güçlü e÷ilim “yüzyÕllardÕr komúularÕmÕzdÕr” ( X = 3,95) yargÕsÕ ile “zulümden kaçan insanlardÕr” ( X =3,88) yargÕsÕdÕr. Örneklem “onlarÕn din kardeúlerimizdir” ( X = 3,61) oldu÷u görüúüne de katÕlmaktadÕr. Yerel halk kendileri ile Suriyeliler arasÕnda “giyim, kuúama alÕúkanlÕklarÕ bakÕmÕnda bir benzerlik” ( X = 2,24) kurmamaktadÕr. AyrÕca onlarla “dil birli÷i oldu÷unu” ( X =2,20) da kabul etmemektedirler. “Yeme içme alÕúkanlÕklarÕ bakÕmdan benzer” ( X = 2,63) oldu÷unu da düúünmemektedirler. Burada bir ayrÕntÕ söz konusudur: Örne÷in, “Suriyeliler cahil insanlardÕr” görüúüne örneklem genel olarak kararsÕz davranmÕútÕr. Oysa bu madde ile örneklemin kendi e÷itim seviyeleri çaprazlandÕ÷Õnda úu sonuçlar elde edilmiútir: Tablo 21. Örneklemin e÷itim seviyeleri itibarÕyla “Suriyeliler cahildir” yargÕsÕ. E÷itim Seviyeleri KatÕlmayanlarKararsÕzlarKatÕlanlarSatÕr Toplam n % n % n % n % Okuma yazma bilmiyor 9 29,03 8 25,80 14 45,16 31 3,08 Okuma yazma biliyor fakat bir okul bitirmemiú 13 50 3 11,53 10 38,6 26 2,58 ølkokul mezunu 110 36,66 54 18 136 45,33 300 29,88 Ortaokul veya dengi okul mezunu 70 44,58 33 21,01 54 46,15 157 15,63 Lise veya dengi okul mezunu 144 44,44 58 17,90 122 37,65 324 32,27 Yüksekokul veya fakülte mezunu 68 45,63 44 29,53 37 24,83 149 14,84 Yüksek lisans mezunu 8 57,14 4 28,57 2 14,28 14 1,39 Doktora mezunu 1 33,33 1 33,33 1 33,33 3 0,29 Toplam 423 33,46 205 20,41 376 37,45 1004 100,0 Tablodan da anlaúÕldÕ÷Õ üzere yalnÕzca bu maddeden bile yola çÕkarak yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik önyargÕlara sahip oldu÷u söylenebilir. Çünkü yerel halkÕn bir kÕsmÕ onlarÕ cahil insanlar olarak görmekte (% 37,45) ve hatta % 20,41’i de böyle bir yargÕya kararsÕzlÕk göstermektedir. Oysa Adana’ya gelmiú Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar üzerine yapÕlan bir çalÕúmada gelen sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 42,3’ü øngilizce, FransÕzca veya Almanca dillerine vakÕf olduklarÕ tespit edilmiútir (Gümüú ve Durgun, 2015: 15). Örneklemin ise % 31,3’ü øngilizce, FransÕzca, Almanca veya Rusça dillerinden herhangi birine en azÕndan anlama düzeyinde vakÕftÕr. Yine aynÕ çalÕúmada sÕ÷ÕnmacÕlarÕn e÷itim durumu ise úu úekilde tespit edilmiútir: 224 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 22. E÷itim seviyeleri itibarÕyla örneklem ve Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar. Adana68 (Evren) % n % % Okuma yazma bilmiyor 16,3 31 3,1 5,80 Okuma yazma biliyor fakat bir okul bitirmemiú 26 2,6 21.22 ølkokul mezunu 20,2 300 29,9 20,79 Ortaokul veya dengi okul mezunu 29,8 157 15,6 22,5 Lise veya dengi okul mezunu 18,7 324 32,3 18,86 Yüksekokul veya fakülte mezunu 149 14,8 7,67 Yüksek lisans mezunu 15,1 14 1,4 0,46 Doktora mezunu 3 0,3 0,15 100,00 1004 100.00 100 Toplam “Bir ön yargÕyÕ ortadan kaldÕrmak atomu parçalamaktan daha zordur” (A. Einstein). E÷itim Düzeyleri Suriyeliler Örneklem SÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 15,1’i yüksekokul mezunu iken sÕ÷ÕnmacÕlarÕn cahil oldu÷unu düúünenlerin de oldu÷u örneklemin % 16,5’i bir yüksekokul mezunudur. AynÕ oran Adana (evren) için % 8,28’dir. Yine sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 16,3’ü okul bitirmemiúken örneklemin % 5,7’si, evrenin de % 27,02’si herhangi bir okul bitirmemiútir. Evrende bu oranlar 6 yaú ve üzeri yaú grubu de÷erlendirmeye alÕndÕ÷Õ için henüz okul bitirmemiúler kategorisi bu oranÕ yükseltiyordur. Fakat sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 20,2’si ilkokul mezunuyken örneklemin % 29,9’u, evrenin de % 20,79’u ilkokul mezunu. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 18,7’si lise mezunuyken örneklemin % 32,3’si, evrenin ise % 18,86’sÕ lise mezunudur. Üstelik örneklemin bir kÕsmÕ Türkçe dahi bilmiyor (% 0,79’u (8 kiúi)). Bu e÷itim verilerinden yola çÕkarak yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik oldukça ‘ön yargÕlÕ’ olduklarÕ söylenebilir. Üstelik Gümüú ve Durgun’un çalÕúmalarÕnda Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 78,8’i sÕ÷Õnmadan önce Suriye’de bir úehir merkezinde, % 6,5’u kasabalarda, % 14,6’sÕ köylerde yaúadÕklarÕ tespit edilmiútir. Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik bir di÷er ön yargÕ göstergesi ise “Suriyeliler çok pisler” maddesi ile “Giyim, kuúam alÕúkanlÕklarÕ oldukça benzer” maddesidir. Örneklemin % 45’i sÕ÷ÕnmacÕlarÕ çok pis olarak nitelerken % 33,4’ü böyle bir görüúe katÕlmadÕklarÕnÕ belirtmiútir. AyrÕca giyim-kuúam alÕúkanlÕklarÕ bakÕmÕndan örneklemin % 70,3’ü kendilerine benzemedi÷ini düúünüyor. Yani giyim kuúamlarÕndan yola çÕkarak kimin Suriyeli kimi Suriyeli olmadÕ÷ÕnÕ çÕkarabilmektedir! Oysa McLaren’in (1994: 47-62), kültürel temaslar açÕsÕnda çokkültürlülü÷ün bir amaç olarak görülmekten çok yargÕ ve politik sistem tarafÕndan tanÕnmasÕ gereken bir olgu oldu÷u görüúü dikkate alÕnÕrsa, Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn entegrasyonunda bu ön yargÕlarÕn önce yÕkÕlmasÕyla baúlanaca÷Õ anlaúÕlacaktÕr. 4.4. Yerel HalkÕn SÕ÷ÕnmacÕlara Yönelik Beklentileri Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik beklentileri, hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik uygulamalarÕ ve politikalarÕnÕn de÷erlendirilmesiyle birlikte ele alÕndÕ. Tablo 23. Hükümetin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara için yaptÕ÷Õ uygulamalarÕn de÷erlendirmesi. Hükümet UygulamalarÕ 1. % 35,3 20,2 43,3 24,3 26,2 32,1 60,0 2. % 22,1 15,9 27,3 20,7 22,4 29,0 21,4 3. % 8,1 4,9 7,9 6,9 8,6 8,5 6,8 4. % 26,0 40,0 16,7 40,6 33,5 24,4 8,6 5. % 8,5 18,8 4,7 7,4 9,3 5,9 3,2 Ort. X Nakit/parasal yardÕmda bulunmasÕ 2,50 ÇadÕr kent kurmasÕ 3,21 AçÕk kapÕ politikasÕ izlemesi (isteyenin gelmesi) 2,12 Bir iúte çalÕúmasÕna müsaade etmesi 2,86 ÇocuklarÕn bizim okullara kayÕt yaptÕrÕlmasÕ 2,77 Daha iyi ücret ve çalÕúma úartlarÕ sa÷lamasÕ 2,43 Onlara vatandaúlÕk vermek istemesi 1,73 1. Kesinlikle do÷ru bulmuyorum 2. Do÷ru bulmuyorum 3. KararsÕzÕm/Fikrim yok Dereceler S.S. ı 1,410 1,442 1,261 1,366 1,389 1,316 1,109 4. Do÷ru buluyorum 5. Tamamen do÷ru buluyorum 68 Not: Bu raporda 6 yaú ve üstü referans alÕnmÕútÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 225 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Yerel halk, hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara “çadÕr kent” kurmasÕnÕn ( X = 3,21) dÕúÕnda hiçbir uygulamasÕna iliúkin olumlu düúünceye sahip de÷ildir. SÕ÷ÕnmacÕlara hükümetin yurttaúlÕk verme e÷ilimini ( X = 1,73) asla kabul etmemektedirler. Yerel halkÕn en çok tepki gösterdi÷i bir di÷er husus ise hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar için “açÕk politika izlemesi –isteyenin ülkeye girmesi-” ( X = 2,12 ) olmuútur. Yerel halk, hükümetin onlarÕn “bir iúte çalÕúmasÕna müsaade etmesine” ( X = 2,86) ve “sÕ÷ÕnmacÕ çocuklarÕnÕn yerel halkÕn gitti÷i okullara kayÕt yaptÕrÕlmasÕna” ( X = 2,77) nispeten daha toleranslÕymÕú gibi görünse de hükümetin di÷er uygulamalarÕnÕ daha olumsuz de÷erlendirmektedir. Yine yerel halk hükümetin onlara “daha iyi ücret ve çalÕúma úartlarÕ sa÷lamasÕ”nÕ ( X = 2,43) da uygun bulmamaktadÕr. Hatta yerel halk hükümetin Suriyelilere yönelik mevcut yardÕm ve uygulamalarÕnÕ da fazlasÕyla yaptÕ÷ÕnÕ düúünmektedir. Aúa÷Õdaki tablo bu durumu berrak bir úekilde ortaya koymaktadÕr. Tablo 24. Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕmÕnÕ yeterli görme. Kriterler 1.Hiç yeterli görmüyorum 2.Ço÷unlukla yeterli görmüyorum. 3.ødare eder 4.Eleútirilebilir ama yeterlidir. 5.Oldukça yeterli Toplam n 116 86 146 94 562 1004 % 11,6 8,6 14,5 9,4 56,0 100,0 Örneklemin % 65,4’üne göre hükümet sÕ÷ÕnmacÕlara yeteri düzeyde yardÕmcÕ olmaktadÕr. Hatta ‘idare eder’ diyenler de dikkate alÕnÕrsa bu oran % 79,9’a çÕkmaktadÕr. Buradan ‘artÕk onlara daha fazla yardÕm yapmamalÕdÕr’ anlayÕúÕ çÕkmaktadÕr. Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕ olgusu bir hükümet politikasÕ oldu÷u için tekrar örneklemin siyasal e÷ilimleri açÕsÕndan olgunun de÷erlendirilmesi yararlÕ olacaktÕr: Tablo 25. Siyasal e÷ilimler bakÕmdan hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕmÕnÕ yeterli görme. CHP Kriterler 1.Hiç yeterli görmüyorum 2.Ço÷unlukla yeterli görmüyorum. 3.ødare eder 4.Eleútirilebilir ama yeterlidir. 5.Oldukça yeterli Toplam n 21 12 28 20 116 197 % 10,65 6,09 14,21 10,15 58,88 100,0 MHP n 12 7 20 12 124 175 AKP % 6,85 4,00 11,42 6,85 70,85 100,0 n 16 23 29 27 108 203 % 7,88 11,33 14,28 13,30 53,20 100,0 HDP n 40 19 24 9 88 180 % 22,22 10,55 13,33 5,00 48,88 100,0 Örneklemin siyasal tercihleri ile hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕm edip ihtiyaçlarÕnÕ karúÕlamasÕ için yürüttü÷ü faaliyetleriyle çaprazlanmasÕndan elde edilen bu sonuçlara göre hükümetin yaptÕ÷Õ faaliyetleri, muhalif partileri tercih edenler tarafÕndan da takdir edilme oranlarÕ bakÕmÕndan anlamlÕ farklar vardÕr. Örne÷in CHP seçmeleri bu politikayÕ takdir etme oranÕ X = 4,13, MHP seçmenleri X =3,67, AKP seçmeni X =3,57, HDP seçmeni 3,47’dir. Örneklemin genel ortalanmasÕ ise X =3,90’dÕr. Buradan yerel halkÕn meseleyi devlet de÷il bir hükümet politikasÕ olarak algÕladÕ÷Õ anlaúÕlmaktadÕr. Tablo 26. Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikasÕnÕ de÷erlendirme. Kriterler 1.Hiçbir politikasÕna katÕlmÕyorum. 2.BazÕ politikalarÕna katÕlmÕyorum 3.KararsÕzÕm/ Fikrim yok. 4.BazÕ politikalarÕna katÕlÕyorum 5.Bütün politikalarÕna katÕlÕyorum Toplam 226 Tebli÷ Metinleri KitabÕ n 505 134 99 184 81 1003 % 50,3 13,4 9,9 18,3 8,1 100,0 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlar için yürütmüú oldu÷u politikalar de÷erlendirildi÷inde ise örneklemin önemli bir kÕsmÕ (% 63,7) bu politikalarÕ benimsemedi÷i görülmektedir. Hükümetin politikalarÕnÕ destekleyenler ise ancak % 26,4’tür. Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikalarÕ ile siyasi tercihler çaprazlandÕ÷Õnda ise úu sonuçlar elde edilmiútir: Tablo 27. Siyasi tercihlere göre hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕ politikasÕnÕn de÷erlendirilmesi. Kriterler 1.Hiçbir politikasÕna katÕlmÕyorum. 2.BazÕ politikalarÕna katÕlmÕyorum 3.KararsÕzÕm/ Fikrim yok. 4.BazÕ politikalarÕna katÕlÕyorum 5.Bütün politikalarÕna katÕlÕyorum Toplam CHP n % 134 68,36 22 11,22 13 6,63 24 12,24 3 1,5 196 100,0 n 104 22 18 26 5 175 MHP % 59,42 12,57 10,28 14,85 2,85 100,0 AKP n 36 30 24 58 55 203 HDP % 17,73 14,77 11,82 28,57 27,09 100,0 n 116 23 14 22 5 180 % 64,44 12,77 7,77 12,22 2,77 100,0 Hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar politikasÕnÕn de÷erlendirilmesinde örneklemin hangi siyasi e÷ilimde oldu÷u belirleyicidir. øktidar partisini tercih edenler politikayÕ daha olumlu bulurken muhalif partileri tercih edenler olumsuz bulmaktadÕr. Örne÷in hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikasÕnÕ CHP seçmeni X =1,67, MHP seçmeni X =2,43, AKP seçmeni X =2,93, HDP seçmeni X =3,91 düzeyinde de÷erlendirmektedir. Örneklemin genel ortalamasÕ ise X =2,20’dir. Bu veriler problemin olgusal de÷il partizanca de÷erlendirildi÷i kanÕsÕnÕ güçlendirmektedir. Peki, sÕ÷ÕnmacÕlar için neler yapÕlmalÕ? Tablo 28. Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik neler yapÕlmalÕ. YapÕlmasÕ Gerekenler 1. % 2. % 3. % 4. % 5. % Ort. X St. S. ı 1,308 Suriyelilerin toplumumuzla daha fazla kaynaúmasÕ için 2,24 40,5 26,1 7,5 20,9 5,0 programlar uygulamalÕ. Türkçe gibi milli de÷erleri kazanmalarÕ için çabalamalÕ. 27,1 26,5 6,1 33,0 7,4 2,67 1,366 Türk kimli÷ini kazanmalarÕnÕ sa÷lamak için özel 1,95 1,159 47,2 30,3 6,4 12,8 3,3 politikalar geliútirmeli. OnlarÕ tamamen kamplarda veya tampon bölgelerde 3,70 1,329 8,9 15,9 6,5 33,5 35,3 tutacak tedbirler almalÕ. Sadece Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕnÕn de÷il, toplumun genel 4,48 0,899 3,2 2,3 1,9 29,0 63,6 refahÕnÕ yükseltmek için çaba sarf etmeli. Hükümet gerekli hizmetleri Suriyelilere yardÕm eden 2,86 1,298 18,7 25,9 16,0 29,3 10,1 vakÕf, dernek gibi kuruluúlara devretmeli. Suriyelileri kendi hallerine bÕrakÕp sadece onlarÕ 2,41 1,294 29,7 35,2 6,5 22,1 6,6 denetlemeli. En baúÕndan beri sÕnÕrlarÕmÕz hiç açmamalÕydÕ. 21,2 22,1 7,1 17,8 31,8 3,17 1,579 1. Kesinlikle do÷ru bulmuyorum 2. Do÷ru bulmuyorum 3. KararsÕzÕm/fikrim yok 4. Do÷ru Dereceler buluyorum 5. Tamamen do÷ru buluyorum 5. Sonuç ve Öneriler Bu çalÕúmada Adana'da yaúayan yerel halkÕn "Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ"larla zorunlu ev sahipli÷inden komúuluk iliúkisine evrilen etkileúiminin nasÕl oldu÷u sorusu çerçevesinde yerel halkÕn bu sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ yaúantÕ, algÕ, tutum ve beklentileri çalÕúÕldÕ. Bu kapsamda hem yerel halkÕn Suriyelilerle olasÕ iúbirli÷i, rekabet ve çatÕúma potansiyelleri hem de gelece÷e yönelik projeksiyonlar yapÕldÕ. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 227 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 06 A÷ustos 2015 tarihinde UluslararasÕ Af Örgütü’nün Türkiye araútÕrmacÕsÕ Andrew Gardner, “Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar dört yÕldan fazla bir süredir Türkiye’ye yerleúmiú durumdalar. Kendileriyle ilgili yasal statü de var. Öyle görünüyor ki bu yasal olarak bulunanlardan ço÷u asla geri dönemeyecektir, aúikâr. Türk Hükümeti’nin politikasÕ artÕk bu durumu göze almalÕ. Bu popülasyonun bir kÕsmÕ Türkiye’de kalacak. Bu kiúilere de÷er verilmeli ve gelecek için mutlaka topluma adaptasyonlarÕ sa÷lanmalÕ”69 dedi. NüfuslarÕnÕn çoklu÷unun yanÕ sÕra Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar için artÕk uzun vadeli ve geçici barÕnma yerleri dÕúÕnda çözümler üretilmesi gerekti÷i de anlaúÕlmaktadÕr ki bu durum sÕ÷ÕnmacÕlarÕn yerel hakla iç içe olmalarÕ gerekti÷i anlamÕna gelmektedir. Bu çalÕúmanÕn bulgularÕna göre yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla geçirmiú oldu÷u yaúantÕlarÕ úimdilik oldukça düúük seviyededir. Buna karúÕ aynÕ yerel halkÕn aynÕ sÕ÷ÕnmacÕlar hakkÕndaki algÕlarÕ oldukça negatif düzeydedir. Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕ oldukça düúük seviyede gerçekleúmesine ra÷men bu kadar keskin algÕlar, duygular ve yargÕlar nasÕl oluúmuútur? Gerçek yaúantÕlar ile bu algÕ düzeyindeki muazzam farklÕlÕk nacak “xenofobi” ile açÕklanabilir. Bu fobinin oluúmasÕnda gerek ulusal gerekse yerel medyanÕn oldukça fazla payÕ vardÕr. ÇalÕúmanÕn kuramsal çerçevesinde kültürel temaslarÕ asimilasyonist açÕdan ele alan kuramlarÕn iúe yaramadÕklarÕ ve tam asimilasyonun imkânsÕzlÕ÷Õ artÕk sosyal bilimciler arasÕnda genel kabul gören bir úey oldu÷u söylenmiúti. Bunun yerine kültürel ço÷ulculuk fikri tartÕúÕlmaktadÕr. Bu tartÕúmalar da eni sonunda çokkültürlülü÷e do÷u gidecektir. Peter McLaren’in dedi÷i gibi çokültürlülükte de amaç aúa÷Õlanan Õrk ve kültürlerin Afrika kökenli AmerikalÕlar örne÷inde oldu÷u gibi dÕúarÕda tutulmasÕdÕr. Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarÕn asimilasyonuna ve içlerine daha fazla karÕúmalarÕna itirazlarÕ, sÕ÷ÕnmacÕ olgusunu çokkültürlülü÷e taúÕyacak gibi görünmektedir. Böylece etnisite açÕsÕndan oldukça zengin olan Türkiye’ye yeni azÕnlÕk-etnise gruplarÕ daha eklenmiú olacaktÕr ki bunun adÕ “Suriyeliler”dir. Oysa günümüzdeki kullanÕlÕú biçimiyle çokkültürcülük bir ülkede yaúayan farklÕ kültürlerden gruplarÕn farklÕlÕklarÕnÕ eúit úartlar altÕnda korumasÕ ve di÷er gruplarla eúit úartlarda yaúamasÕ úeklinde anlaúÕlmaktadÕr. ùu anda Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar bu duruma oldukça uzak görünmektedir. ÇalÕúmada, alÕnan cevaplar do÷rultusunda yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili bir asimilasyon sürecinden yana olmaktan ziyade hala onlarÕn misafir ve uygun úartlar oldu÷unda ülkelerine geri dönecek kiúiler olarak gördü÷ü tespit edilmiútir. AlÕnan cevaplarda dikkati çeken bir di÷er husus yerel halkla sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕnda bir sosyal mesafe oldu÷u, bazÕ olumsuz algÕlar ve ön yargÕlar ile birlikte bir yabancÕ düúmanlÕ÷Õ oluúmaya baúladÕ÷Õ ve zaman zaman bunun dÕúlanmÕúlÕ÷a uzandÕ÷Õ görülmüútür. Amerikan “erime potasÕ” kuramÕnÕ düúünür isek, gelen sÕ÷ÕnmacÕlarÕn Türkiyelileútirme potasÕna benzer potada eritmesi mümkün de÷ildir. Yerel halk böyle bir erimenin karúÕsÕndadÕr. KÕsmi baúarÕlar elde edilse dahi tÕpkÕ Amerika’da oldu÷u gibi Protestan, Katolik vs seçeneklere benzer Türkiye’de de Kürt potasÕ, Sünni ve Alevi potasÕ gibi olasÕlÕklar söz konusudur. ødeolojik yaklaúÕm, kültürel tanÕmlamalar, ekonomik beklentiler veya çÕkarlar, kiúisel deneyimler ve medyadaki yansÕmalar bir ülkede halkÕn göçmen ve sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ olan davranÕú ve tutumlarÕnÕ etkilemektedir. Sosyo kültürel temaslar kuramÕyla teorik yapÕsÕ; anket ve mülakatlar yoluyla alan araútÕrmasÕ yapÕlarak ikili bir yapÕ üzerine kurulan bu çalÕúmadan elde edilen sonuçlarda ise Yerel halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ davranÕú ve duygularÕnÕ belirleyen 4 sorun alanÕ tespit edilmiútir: 1-Ekonomik sorunlar ve iúsizlik kaygÕsÕ; yerel halk sÕ÷ÕnmacÕlarÕn ülkeye ekonomik bir yük getirdi÷ini düúünmekte, yapÕlan harcamalarda kendi yoksullarÕmÕza adaletsiz davranÕldÕ÷Õ kanÕsÕnÕ taúÕmaktadÕrlar. AyrÕca sÕ÷ÕnmacÕlarÕn ucuz iúgücü olmasÕ sebebiyle iúlerini tehdit altÕnda hissetmektedirler. Kaçak iúçi ve iúyeri problemi de esnaflar tarafÕndan haksÕz rekabet nedeniyle úikâyet edilen konulardandÕr. Yerel halk sÕ÷ÕnmacÕlarÕn gelmesiyle birlikte enflasyonun yükseldi÷ini ve kiralarÕn arttÕ÷ÕnÕ dile getirmektedirler. 69 http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29744017.asp 228 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2- Siyasi sorunlar ve güvenlik kaygÕsÕ; sÕ÷ÕnmacÕlarÕn Türkiye'ye girmeye baúladÕ÷Õ ilk günden itibaren izlenen AçÕk KapÕ PolitikasÕ nedeniyle ülkeye giren sÕ÷ÕnmacÕlarÕn tam kaydÕnÕn yapÕlamÕyor olmasÕ terör endiúesini ve savaútan dolayÕ yoksullaúan halkÕn hÕrsÕzlÕk, gasp ve fuhuú gibi yasadÕúÕ iúlere bulaúmasÕ ihtimalleri yerel halkta sÕ÷ÕnmacÕlarÕn suç iúleyebilece÷i endiúesini do÷urmuútur. AyrÕca gelen farklÕ kimliklere sahip gruplarla olasÕ mezhep çatÕúmalarÕ ileriki dönemler için yerel halkÕn endiúe duydu÷u konulardandÕr. 3- Toplumsal sorunlar ve sosyal uyum kaygÕsÕ; farklÕ yaúam tarzlarÕ, dil ve kültür arasÕndaki farklÕlaúmalar yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ önyargÕ geliútirmelerine sebep olmuútur. Çok eúlilik, erken yaúta evlenme gibi konularda özellikle toplumun kadÕn kesimi tarafÕndan olumsuz duygular oluúturmalarÕna ve evliliklerini tehlikede görmelerine sebep olmuútur. 4-Kentsel sorunlar ve temel hizmetler kaygÕsÕ; kamplardan çÕkarak kentin içine yayÕlan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn artan konut ihtiyacÕnÕn, maddi olanaklarÕn yetersizli÷i sebebiyle gecekondulaúma ve çarpÕk kentleúmeye sebebiyet vermesi ve kiralarÕn artmasÕna sebep olarak yerel halkta bir barÕnma probleminin ortaya çÕkÕyor olmasÕ bir di÷er sorun alanÕdÕr. Belediyelerin artan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn temel hizmet ihtiyacÕnÕ karúÕlama kapasitesi yeterli olmadÕ÷Õ için atÕk toplama, kanalizasyon, çevre temizli÷i gibi konularda yerel halka verilecek hizmetlerin bölünmesi ve belediyelere ek gelir verilmemesi, sÕ÷ÕnmacÕlara sa÷lÕk hizmetlerinin ücretsiz olmasÕ gibi sebeplerle alÕnan kamu hizmetlerinde de bir kapasite yetersizli÷inin do÷masÕ yerel halkÕ rahatsÕz etmektedir. Bu ve benzeri kaygÕlar dikkate alÕnmak üzere yerel halkÕn de÷erler sistemini de göz önüne alarak, Suriye toplumunun sosyo-kültürel de÷erleri ve ihtiyaçlarÕnÕ da ötelemeden kapsamlÕ bir uyum planÕna ihtiyaç oldu÷u gerçe÷ine alÕúmak gerekmektedir. Bunu yaparken de halkÕn yukarÕda sayÕlan tepki, endiúe ve beklentileri dikkate alÕnmalÕdÕr; bu kapsamda çalÕúma úu önerilerde bulunabilir: • Öncelikle farklÕ ülkelerin deneyimlerinden faydalanarak bilimsel bir perspektifle, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, araútÕrma kuruluúlarÕnÕn ve sÕ÷ÕnmacÕlardan kanaat önderlerinin de düúüncelerinin dikkate alÕndÕ÷Õ yÕllÕk uygulama planlarÕna bölünerek kapsamlÕ bir entegrasyon politikasÕ hazÕrlanmalÕdÕr. • Toplumun genel refahÕ düúünülerek hareket edilmeli ve bu kapsamda merkezi yönetim sorunlarla daha yakÕndan muhatap olan yerel yönetimlere daha geniú yetki verilmeli ve sivil toplum kuruluúlarÕnÕn deste÷i özellikle toplumsal uyum konularÕnda iúbirli÷i yapÕlmasÕ için kullanÕlmalÕdÕr. • Ekonomik ve siyasÕ kaygÕlarÕn temelinde yatan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn kayÕt problemi ve çalÕúma izni sÕkÕntÕlarÕ giderilmelidir. Suriyeli mültecilerin yasal çalÕúmasÕ ile ilgili düzenlemelerin bir an önce çÕkarÕlmasÕ, istihdamÕn önünün açÕlmasÕ gerekmektedir. Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar kaçak olarak çalÕúÕyor olmalarÕ nedeniyle elde edemedikleri yasal haklarÕna da (sigortalÕ çalÕúma, tazminat gibi) eriúebilmelidirler. Böylece yerel halktan esnafÕn da sÕ÷ÕnmacÕlara ait sigortasÕz iúyerinden kaynaklÕ haksÕz rekabet durumu giderilmelidir. • Yerel halkÕn farklÕ kesimlerine yönelik olarak sÕ÷ÕnmacÕlar hakkÕnda bilgilendirme, bilinçlendirme, farkÕndalÕk ve duyarlÕlÕk geliútirme gibi çalÕúmalar yapÕlmalÕdÕr. Bu amaçla iki toplumu yakÕnlaútÕracak etkinliklere a÷ÕrlÕk verilmeli, böylece algÕ yönetimi sa÷lanmalÕdÕr. Bilgi kirlili÷ini azaltmak için ise güvenilir bilgi üretimi baúta üniversite olmak üzere çeúitli güvenilir kurumlarca yapÕlmalÕ ve da÷ÕtÕlmalÕdÕr. • Kentsel sorunlar ve hizmetlerle ilgili sorunlar için kapasite arttÕrÕlmasÕ yoluna gidilmelidir. Öncelikle sa÷lÕklÕ toplu konut inúasÕ çarpÕk kentleúme ve gecekondu problemini çözerek kiralarÕ da rahatlatacaktÕr. Hizmet alanÕndaki bina ve personel artÕúÕ da yerel halkÕn hizmetlerden faydalanmakta kendilerine eúitsiz davranÕldÕ÷Õ algÕsÕnÕn aúÕlmasÕna yardÕmcÕ olacaktÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 229 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 • Toplumsal sorunlarÕn çözümünde temel nokta e÷itim konusunda çalÕúmalar yapÕlmasÕnÕ gerektirmektedir. Aksi halde e÷itim alamayan nesil, düúük gelir ve dÕúlanmÕúlÕk hissiyle güvenlik kaygÕsÕnÕn artmasÕna sebep olacak suçlara yönelmeye e÷ilimli hale gelecektir. • Suriyeli algÕsÕnÕn düzeltilmesi için çalÕúmalar yapÕlmalÕdÕr. Suriyelilerle ilgili düúüncelerden biri e÷itimli ve zenginlerin Avrupa'ya gitti÷i ülkemizde yoksullarÕn ve kÕrsal kesimden gelenlerin kaldÕ÷ÕdÕr. Bu da Suriyelilere yönelik bakÕúÕ olumsuz etkilemektedir. Sokakta dilenen Suriyeliler görüntüsü insanlarda rahatsÕzlÕ÷Õn ötesinde güvenlik endiúesi yaratmaktadÕr. Trafikte, sokaklarda, parklarda Suriyeli dilencilerin yo÷un bir úekilde öne çÕkmasÕ gasp, kapkaç, hÕrsÕzlÕk olabilece÷i yönünde endiúeye neden olmaktadÕr. AyrÕca dilencilik meselesi Suriyelilere yönelik algÕyÕ da olumsuz etkilemektedir. Bu konuda yerel otoritelerin önlem almasÕ etkili olacaktÕr. • Suriyelilere yönelik algÕyÕ de÷iútirmek için Suriyelilerin içindeki farklÕlÕklarÕ, onlarÕn yaúamlarÕnÕn de÷iúik kesitlerini gösteren sanatsal-sosyal faaliyetler düzenlenebilir veya ekonomik, sosyal ve kültürel katkÕlarÕnÕ da öne çÕkaracak çalÕúmalar ve veriler toplumla paylaúÕlabilir. Entegrasyon süreci baúarÕlÕ yönetilmesi durumunda uzun vadede yerel halkÕn olumsuz düúüncelerini de÷iútirecek, yabancÕ düúmanlÕ÷Õ ve güvenlik kaygÕlarÕ yerini toplumsal zenginli÷e, çok kültürlü yapÕnÕn geliúmesine bÕrakacaktÕr. AyrÕca komúu ülke halklarÕ arasÕnda toplumsal ba÷ güçlenerek uzun vadede rekabet ve çatÕúma problemleri ortadan kalkarak yerini iúbirli÷i ve dayanÕúmaya bÕrakabilecektir. Kaynaklar AFAD (2013). Türkiye’deki Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar, 2013 Saha AraútÕrmasÕ SonuçlarÕ, Türkiye Cumhuriyeti BaúbakanlÕk, Afet ve Acil Durum Yönetimi BaúkanlÕ÷Õ. Ario÷lu, A. E., Soycan, E., Bensusan, K., Kavak, M. (2014). Suriyeli Mülteciler AlanÕnda Sivil Toplum: ÇalÕútayÕ Raporu, Mavi Kalem: Sosyal YardÕmlaúma Ve DayanÕúma Derne÷i. Aslan, C. (2014). FellahlarÕn Sosyolojisi, Adana: Karahan Kitapevi. Bogardus, E.S. (1933). "A Social Distance Scale", Sociology and Social Research:17, 265-271. Bridges, T. (1997). Multiculturalism as a Postmodernist http://jefferson.village.virginia.edu/pmc/pmc-alk/essays/bridges.essay1. Project. (online) Bremton B. & H. L. Tischler, (1978). Race and Ethnic Relations, Boston: Houghton Mifflin Company. Crispino, J. A. (1980). The Assimilation of Ethnic Groups:The Italian Case. New York: Center for Migration Studies. Erdo÷an, M. M., (2014). Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum. HUGO- KasÕm-2014 FUKARA ønsani YardÕm Derne÷i, (2014). Suriyeli Mazlumlara YardÕm-ADANA. “Fukara Derne÷i ÇalÕúmalarÕ Özet Raporu”. Goldberg, D. T. (1994). Introduction: Multicultural Conditions”, Multiculturalism: A Critical Reader. [iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 1-45. Gordon, M.(1964). Assimilation in American Life. USA: Oxford University Press. Gutierrez, R. A. (1994). Ethnic Studies: Its Evolution in American Colleges and Univeristies. Multiculturalism: A Critical Reader.[iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 157-168. 230 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Greeley, A. M. (1971). Why Can’t They be Like Us?: America’s White Ethnic Groups. USA: Clarke, Irwin & Company,. Güçer, M., Karaca S., Dinçer, O. B. (2013). SÕnÕrlar ArasÕnda Yaúam SavaúÕ, Suriyeli Mülteciler Alan AraútÕrmasÕ. USAK Rapor No: 13-04. Inglehart, R. (2000). Globalization And Postmodern Values. Washington Quarterly, [iç.], Winter2000, Vol. 23 Issue: 1, 215-228. Joppke, C. (1996). Multiculturalism and Immigration; A Comparison of the United States, Germany, and Great Britain. Theory and Society. [iç.], Vol. 25 No:4, 449-500. Kap, D. (2014). Suriyeli Mülteciler: Türkiye’nin Müstakbel VatandaúlarÕ. Akademik Perspektif – AralÕk. Karaca S., Do÷an U. (2014). Suriyeli Göçmenlerin SorunlarÕ ÇalÕútayÕ Sonuç Raporu. Mersin Üniversitesi Bölgesel øzleme Uygulama AraútÕrma Merkezi (27 Ekim 2014). Kiriúci, K. (2014). Misafirli÷in Ötesine Geçerken Türkiye’nin Suriyeli Mülteciler SÕnavÕ. USAK (UluslararasÕ Stratejik AraútÕrmalar Kurumu) & Brookings Enstitüsü, AralÕk Raporu. McLaren, P. (1994). White Terror and Oppositional Agency: Towards a Critical Multiculturalism Multiculturalism: A Critical Reader. [iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 4574. Öztürkler, H., Göksel, T. (2015). Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Ekonomik Etkileri: Sentetik Bir Modelleme, Orsam Rapor No: 196, Ocak-2015. Price, C. (1969). The Study of Assimilation. Migration. [iç.], J.A. Jackson (ed.), Cambridge University Press, Cambridge, 181-237. Scott , M. D. (1998). Postmodern Daze. Nation, 12/14/98, Vol. 267 Issue: 20, 26-29. Seydi, A. R., (2014). Türkiye’nin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕn E÷itim Sorununun Çözümüne Yönelik øzledi÷i Politikalar. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi Nisan 2014, SayÕ: 31, 267305. Sönmez, Z., (2014). “Komúuda Kriz: Suriyeli Mülteciler”, østanbul: øHH- AralÕk Raporu. Taft, R. (1966). From Stranger to Citizen. London: Tavistock Publications. YalçÕn, C. (2002). Çokkültürcülük Ba÷lamÕnda Türkiye’den BatÕ Avrupa Ülkelerine Göç. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi MayÕs 2002, Cilt: 26 No: 1 45-60. YÕlmaz, H. (2014). Türkiye’de Suriyeli Mülteciler - østanbul Örne÷i: Tespitler, øhtiyaçlar ve Öneriler. MAZLUMDER østanbul ùubesi. Yüksel, U., Bulut M. N., Mor Z. (2014). Türkiye’de Bulunan Suriyeli Mülteciler: ønfografik Rapor. IMPR (Uluslar arasÕ Ortado÷u BarÕú AraútÕrmalarÕ Merkezi) raporu. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 231 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 232 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ETNøSøTE ÇALIùMALARI: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE70 Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Özet Bu çalÕúmada etnisite araútÕrmalarÕnÕ çerçevelendirmeye yönelik kavramsal ve kuramsal bir tartÕúma yürütülmektedir. ÇalÕúma etnisite kavramÕnÕ dinamik ve tarihsel bir kategori olarak ele almaktadÕr. Bu açÕdan baktÕ÷ÕmÕzda etnisite ve etnik köken, bütün insanlÕk tarihini kat eden, tarih-dÕúÕ ve de÷iúmez bir úekilde beúeri ve toplumsal varoluúu belirleyen birer olgu de÷ildir. Bilimsel ve politik bir konu ve mesele haline gelmeleri, belirli tarihsel koúullarla mümkün olmuútur. Bu nedenle, “etnisite” kategorisini biyolojik ve kültürel addedilen ö÷elerin karmaúÕk bir bütünü, de÷iúime açÕk toplumsal ve tarihsel bir inúa olarak almak gerekir. Bununla birlikte, etnisite bir inúa olsa dahi etkileri itibariyle gerçektir ve bu topraklarda birçok insanÕn farklÕ muamele görmesine neden olmuútur/olmaktadÕr. STUDIES ON ETHNICITY: THEORETICAL AND CONCEPTUAL FRAMEWORKS Abstract In an attempt to present a framework for ethnicity studies, this paper summarizes related conceptual and theoretical debates, where the concept of “ethnicity” itself is taken as a dynamic and historical category. From this perspective, neither ethnicity nor ethnic origin points to an ahistorical, constant fact that covers the totality of human history and determines individual and social existence in an unchanging way. On the contrary, ethnicity, in the sense assumed during modernity, was only problematized as a result of specific historical conditions, whereby so-called biological and cultural elements were merged to create scientific and/or political categories. Ethnicity is thus a socio-historical construct, whose functioning has nevertheless real, and most of the times painful, impacts. 1. Giriú KÕsa bir etimolojik çalÕúma bile etnisite sözcü÷ünün ortaya çÕkÕú koúullarÕ ve anlam seyri hakkÕnda yol gösterici olacaktÕr. Sözcük øngilizce 14. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda “pagan” anlamÕnda kullanÕlmaya baúlamÕútÕr. Köken olarak Latince “ethnicus”, Eski Yunanca “ethnikos” ve “ethnos” sözcüklerinden gelir. “Ethnos” ise “birlikte yaúayan insanlar grubu” anlamÕna gelmektedir, fakat bu aúamada belirli bir kan veya kültür ba÷Õna atÕf yoktur. Demek ki sözcük, oldukça uzun bir zaman boyunca úimdiki anlamÕnÕ bulmamÕútÕr ve aslÕnda bulmasÕ belki de úaúÕrtÕcÕ derecede geçtir. Etimoloji Sözlü÷üne göre, Eski Yunancadaki anlamÕna tekrar yaklaúarak “bir ulus veya Õrka özgü” anlamÕ kazanmasÕ 1851 gibi geç bir tarihtedir. “FarklÕ kültürel gruplar” anlamÕnÕ kazanmasÕ 1935’i, Amerikan øngilizcesinde “Õrksal, kültürel ve ulusal bir azÕnlÕk grubunu” tanÕmlamak üzere kullanÕlmasÕ 1945’i bulur. “Etnik temizlik” ifadesi ise ancak 1991’de ortaya çÕkmÕútÕr.71 Bu kÕsa tarihçenin ortaya koydu÷u gibi etnisite tarih-dÕúÕ ve kendinden menkul, insan ve düúünce tarihini baúÕndan itibaren kat etmiú bir kavram de÷ildir. Belirli tarihsel ve toplumsal koúullar tarafÕndan úekillenmiútir ve bu kapsamda de÷erlendirilmesi gerekir. 70 Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015) baúlÕklÕ araútÕrmadan türetilmiútir. Online Etymology Dictionary, “ethnic” maddesi, bkz. http://www.etymonline.com/index.php?term=ethnic 71 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 233 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2. Sosyal Bilimlerde Ulus ve Ulusçuluk/Milliyetçilik TartÕúmalarÕnÕn Evrimi Etnisite ile ilgili tartÕúmalar ço÷unlukla ulus, ulus-devlet ve ulusçuluk/milliyetçilik tartÕúmalarÕyla iliúki içinde geliúmiútir. Bu nedenle öncelikle bu kavramlar üzerinde durmak uygun olacaktÕr. Ulusçuluk düúüncesinin kökenleri genelde Alman Romantizminde aranmÕútÕr (geç 18 ve 19. yüzyÕllar). Bu ba÷lamda “Alman” olmak, di÷er bir deyiúle bir “etnik” kökene gönderme yapmak ve kültürü buradan hareketle inúa etmek ulus olabilmenin düúünsel zemini olarak tahayyül edilmiútir. Bu tartÕúmada dil olgusu, birincil öneme sahip olmuútur. Çünkü dilin milli ruhu yansÕttÕ÷Õna inanÕlmÕú, dili yabancÕ kelimelerden temizlemenin, milli ruhu da yabancÕ etkilerden korumak anlamÕna geldi÷i düúünülmüútür. Bu ba÷lamda AlmancanÕn ölü bir dil olan Latincenin etkisinden kurtarÕlmasÕ önemli bir mesele sayÕlmÕú; Johann Gottfried Herder’in yaptÕ÷Õ gibi Alman milliyetçili÷i ile dil arasÕnda do÷rudan bir iliúki kurulmuútur. Herder’e göre insanÕ insan yapan dildir. Dilden önce insandan söz etmek anlamsÕzdÕr, çünkü dil aynÕ zamanda düúüncedir. DolayÕsÕyla ortak bir dil konuúan insanlar, ulusun ilk aúamasÕnÕ oluútururlar. Alman Romantik düúüncesinde dile yapÕlan bu vurguya devlet olgusu da eúlik etmiú, böylece dil-devlet ba÷lamÕna dayandÕrÕlan bir millet anlayÕúÕ inúa edilmiútir (ÖzkÕrÕmlÕ, 2008). Buna paralel baúka bir tartÕúmaya 19. yüzyÕl baúlarÕnda Fransa ve øngiltere’de de rastlanÕr. Bu örneklerde vurgu etnik kökenden çok cumhuriyet ve yurttaúlÕk kavramlarÕnadÕr. KÕsaca ifade etmek gerekirse, 1789’da gerçekleúen FransÕz Devrimi temel ilkelerinin (eúitlik, özgürlük, kardeúlik) etkisi önemlidir. Örne÷in FransÕz tarihçi Jules Michelet (1798-1874) milleti, bireysel özgürlü÷ün teminatÕ olarak görmüútür. AynÕ zamanda bu kardeúlik ça÷Õnda fakir-zengin, soylu-köylü ayrÕmÕnÕn da kalktÕ÷Õ düúünülmüútür. øngiltere’de ise John Stuart Mill (1806-1873) cumhuriyetçi vatandaúlÕk kavramÕyla milliyet düúüncesini birleútirmiútir. Mill’e göre özgür siyasi rejimler kurmanÕn yolu türdeú bir milli kimlik, “birlik için bir kamuoyu” oluúturmaktan geçer. FarklÕ milliyetlerden oluúan bir ülkede özgür kurumlar oluúturmak neredeyse olanaksÕzdÕr. Ortak bir yakÕnlÕk hissinin olmadÕ÷Õ toplumlarda, hele toplumu oluúturan gruplar farklÕ diller konuúuyorlarsa, ortak bir kamuoyu da yaratÕlamaz. Bu koúullar altÕnda herhangi bir grup di÷er bir grubun düúündüklerinden, hissettiklerinden haberdar olamaz. Bu nedenle millet, özgür yönetimin önkoúuludur (ÖzkÕrÕmlÕ, 2008). Bu kÕsa tarihçeden anlaúÕlaca÷Õ gibi, milliyetçilik, 18. yüzyÕl sonundan baúlayarak Avrupa’da kuramsal tartÕúmalara konu olmaya baúlamÕútÕr. øzleyen süreçte de BatÕda, özellikle Amerika ve øngiltere’de milliyetçilik yazÕnÕnÕn ortaya çÕktÕ÷ÕnÕ ve bununla iliúkili olarak national [ulusal/milli], nationalism [ulusçuluk/milliyetçilik], nationality [yurttaúlÕk/ vatandaúlÕk], ethnicity [etnisite], ethnnic community [etnik topluluk/cemaat], ethno-nationalism [etnik ulusçuluk/milliyetçilik] sözcüklerinin literatüre girdi÷ini görmekteyiz.72 UluslarÕn nasÕl ortaya çÕktÕ÷Õna iliúkin iki temel yaklaúÕm vardÕr: BunlarÕn ilki, uluslarÕn kökeninde geçmiúten gelen, süreklili÷e sahip, kolektif kimli÷e dayalÕ topluluklar oldu÷unu varsayar. Buna göre bugünkü uluslarÕn kökeninde, modernizmin ihtiyacÕna da cevap vermiú olan etnik topluluklar bulunur ve kiúilerin ait olduklarÕ etnik topluluklar önceden belirlenmiútir. DolayÕsÕyla insanlÕ÷Õn farklÕ etnik topluluklara bölünmesi do÷al bir durumdur. økinci yaklaúÕm, uluslarÕn modern zamanlarÕn bir olgusu ve endüstriyel toplumlarÕn örgütlenme sürecinde kapitalizmin gereksinmelerini karúÕlayan bir araç oldu÷u úeklindedir. Buna göre uluslar, ezeli ve ebedi de÷ildir. Tarihin bir döneminin olgularÕdÕr. Bu çerçevede milliyetçilik, insanlarÕ do÷uútan gelen, kendi özgür iradeleriyle belirlemedikleri bir takÕm kimlik özelliklerine göre tanÕmlar. Fakat bunlar “do÷al” özellikler de÷ildir ve bizzat milliyetçilik etrafÕnda geliúen söylem ve pratikler, 72 øngilizce kelimeler ve Türkçe karúÕlÕklar kÕyaslandÕ÷Õnda açÕkça görülmektedir ki, her kavramÕn bir tarihi ve içinde dönüútü÷ü co÷rafyaya göre kazandÕ÷Õ anlamlar vardÕr. Örne÷in Türkçede milliyetçilik, ulusçuluktan daha sÕk kullanÕlan bir kelime oldu÷u halde, OsmanlÕ’daki din temelli millet sisteminin özgün yapÕsÕ, nationalism karúÕtÕ olarak milliyetçili÷in kullanÕlmasÕnÕ sorunlu hale getirebilmektedir. Keza nationality kelimesi açÕkça nation’dan[ulus] gelse de, Türkçedeki karúÕlÕ÷Õ (yurttaú/vatandaú) yurt ve vatan kelimelerinden türemekte, bir soy ba÷Õna de÷il, bir toprak ortaklÕ÷Õna atÕf yapmaktadÕr. Son olarak nation ve ondan türemiú bütün kelimeler Latince “do÷um” anlamÕna gelen natio sözcü÷ünden gelmektedir ki, bu do÷um vurgusu, ne millet de ne ulus kelimelerinde mevcuttur. 234 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 bunlarÕ kurgulayarak ulusun ifadeleri haline getirir. Çeúitli propagandalar aracÕlÕ÷Õyla insanlarÕ, topluluklarÕ, halklarÕ bu özellikler temelinde ayrÕútÕrÕr, onlarÕ birbirlerine yaradÕlÕútan yabancÕ varlÕklar gibi sunar. Milletlerin ve milliyetçiliklerin kapitalizm, sanayileúme, merkezi devletlerin kurulmasÕ, kentleúme, laikleúme gibi modern süreçlerle birlikte ya da onlarÕn ürünü olarak ortaya çÕktÕ÷Õ yönündeki bu yaklaúÕm üç temel faktör ba÷lamÕnda irdelenebilir: Ekonomik, kültürel ve siyasal. Bu faktörleri irdeleyen ve uluslarÕn ve milliyetçili÷in belirli bir tarihsel durumun sonucu oldu÷unu iddia eden literatürü oluúturan birkaç temel isimden de söz etmek mümkündür. Örne÷in tarihçi Eric Hobsbawm, milletleri ve milliyetçili÷i bir toplumsal mühendislik [social engineering] sürecinin ürünü olarak görmüútür. Bu süreçte araútÕrÕlmasÕ ve aydÕnlatÕlmasÕ gereken en önemli olgu icat edilmiú geleneklerdir. Bu kavramla kastedilen törensel ya da sembolik bir nitelik taúÕyan ve açÕkça ya da örtülü bir úekilde kabul edilmiú kurallarÕ olan bir dizi alÕúkanlÕk ve uygulamadÕr. Bunlar tekrarlandÕklarÕnda belirli de÷erlerin ve davranÕú normlarÕnÕn içselleútirilmesini sa÷lar, böylelikle kaçÕnÕlmaz olarak geçmiúle bugün arasÕnda süreklilik hissi yaratÕrlar. Hobsbawm, bu temel tez çerçevesinde tarihsel, dönemsel, siyasal ya da dinsel örnekler üzerinden kapsamlÕ bir tartÕúma yapar (Hobsbawm, 1983). Ernest Gellner’in Thought and Change adlÕ çalÕúmasÕnda sundu÷u modelin çÕkÕú noktasÕ da geleneksel toplumla modern, endüstriyel toplum arasÕndaki ayÕrÕmdÕr. Ona göre milliyetçilik, geleneksel topluma de÷il, sanayileúme süreci ve sonrasÕna ait bir olgu ve bu yeni toplumun ekonomik/kültürel bir ürünü olarak úekillenmiútir. Gellner, kitabÕnÕn “Nationalism” baúlÕklÕ yedinci bölümünde bu temel tezi tartÕúÕr (Gellner, 1964). Bu literatürün en bilinen isimlerinden Benedict Anderson ise milliyetçili÷in 18. yüzyÕlÕn sonlarÕna do÷ru, birbiriyle iliúkisi olmayan tarihsel süreçlerin kesiúti÷i noktada ve farklÕ mekanlarda ortaya çÕktÕ÷ÕnÕ ve bir kez yaratÕldÕktan sonra kopya edilebilir bir nitelik kazandÕ÷ÕnÕ vurgular. Ulus, hayal edilmiú bir topluluktur çünkü en küçük ulusun üyeleri bile di÷er üyeleri tanÕmayacak, onlarla karúÕlaúmayacak hatta onlardan söz edildi÷ini duymayacaktÕr ama yine de her birinin kafasÕnda birlikteliklerinin hayalini yaúamaya devam edecektir. Anderson, bu hayal edilme biçimi ve halleri üzerine kapsamlÕ bir tartÕúma yapar (Anderson, 2004). 3. Sosyal Bilimlerde “Etnisite” TartÕúmalarÕnÕn Evrimi øúte “etnisite” kavramÕ ve onu çevreleyen (ve aslÕnda/dolayÕsÕyla var eden) literatür de bu toplumsaltarihsel arka plan ba÷lamÕnda anlaúÕlmalÕdÕr. Bu arka planÕn yukarÕda özetlenmeye çalÕúÕlan siyasi bir niteli÷i oldu÷u gibi, bilimsel bir yönü de vardÕr. 19. yüzyÕl AvrupasÕ, “etnisite” denilen bir olguyla ilgilenen bilimsel disiplinlerin sahneye çÕkmasÕna tanÕklÕk etmiútir. Bunlar özellikle Antropoloji ve Etnolojidir. Bu bilimler özellikle sömürgecilik tarihinden beslenmiú ve konu olarak da esasen Avrupa dÕúÕndaki etnik gruplarÕ incelemiúlerdir. Bu kapsamda etnisiteyi özellikle bir kan-soyba÷Õ meselesi olarak tanÕmlamÕú, böylece de aynÕ zamanda eúitsizlik anlamÕna gelen bir farkÕ do÷allaútÕrmÕú, normalleútirmiúlerdir. Kana dayalÕ bu fark, ilerlemeci düúünce anlayÕúÕyla birleúerek “do÷al” olarak farklÕ halklarÕn bir ilerleme skalasÕ boyunca dizilmesine, daha geride kalanlarÕnsa ileridekiler tarafÕndan sömürgeleútirilmesine olanak tanÕmÕútÕr. Yine “nüfus” kategorisi de bu dönemin ve özellikle østatistik biliminin ürünüdür. Bir ülkenin nüfusunun tespit edilmesi, bu nüfus içerisindeki etnik gruplarÕn tespit ve tasnif edilmesi hem bu bilimin hem de bu kategorilerin icadÕyla mümkün hale gelmiútir73.Bu ba÷lamda söz konusu tartÕúma esas olarak etnik grubun tanÕmlayÕcÕ nitelikleri, özellikleri ve sÕnÕrlarÕ üzerine yo÷unlaúmÕútÕr. Bu tartÕúmanÕn temel sorularÕ úunlardÕr: Bir etnik grubu tanÕmlamak için hangi kriterlere baúvurulacaktÕr? Biyolojik ve/ya kültürel oldu÷u iddia edilen kriterlerin do÷asÕ nasÕl bilinecek, bunlar birbirinden nasÕl 73 Bu ba÷lamda özellikle Michel Foucault’nun bilimin iktidardan ba÷ÕmsÕz olmadÕ÷Õ, bu iki olgunun birbiri üzerinden iúledi÷i yönündeki argümanÕ ve özellikle 18. yüzyÕl sonundan itibaren úekillenen beúeri ve sosyal bilimleri bu kapsamda sorunsallaútÕran çalÕúmalarÕ hatÕrlanabilir. Bu noktada özellikle bir kitaba referans vermek zordur, zira klini÷in, hapishanenin, cinselli÷in tarihlerinden, biyopolitika üzerine derslerine, Nietzsche ve soykütü÷ü üzerine yazdÕ÷Õ metinlere bu eleútirinin çeúitli biçimlerine rastlamak mümkündür. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 235 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ayÕrt edilebilecektir? Etnik grubu tanÕmlayan nitelikler verili ana iliúkin olduklarÕna göre zaman ve mekana ba÷lÕ de÷iúimler nasÕl açÕklanabilir? Bu literatür de çok zengindir ve yine birkaç kilit isim üzerinden konu açÕmlanacaktÕr. Bu isimler sÕrasÕyla Max Weber, Anthony Smith, Steve Fenton ve Fredrik Barth’dÕr. Somersan’Õn da vurguladÕ÷Õ gibi Klasik Sosyoloji genel olarak “cemiyet” ve “cemaat” iliúkisi üzerinden ilerlemiú, büyük, karmaúÕk ve kiúisel ba÷larÕn zayÕflamakta oldu÷u toplumlarÕ anlatma yolunu tercih etmiútir. Bu kapsamda etnisite geçmiúe ait bir úey gibi de÷erlendirilmiú ve kabile ba÷larÕ olarak tasavvur edilen úeyin, ulusun inúasÕ içerisinde eriyece÷i, bu nedenle ulus-devletin inúasÕna eúlik eden Sosyoloji için artÕk dikkate de÷er bir mesele olamayaca÷Õ varsayÕlmÕútÕr. St. Simon, Auguste Comte, Herbert Spencer ve Emile Durkheim gibi Sosyoloji’nin öne çÕkan ilk kuúak düúünürleri hep bu çizginin içinde kalmÕú; örne÷in Ferdinand Tönnies ve Emile Durkheim etnisiteden ziyade geleneksel ve modern toplum karúÕlaútÕrmalarÕ üzerinde durmuútur. Marx da, etnisiteyi, dine benzer úekilde, bir tür yanlÕú bilinç olarak de÷erlendirmiú, zaman içinde yerini baúka unsurlara bÕrakaca÷ÕnÕ düúünmüútür. DolayÕsÕyla Klasik Sosyolojide etnisite kavramÕnÕ ve olgusunu açÕklamaya gayret eden bir çalÕúma olmamÕútÕr (Somersan, 2004). Bu genel e÷ilimden sapan ilk örne÷in Max Weber oldu÷u söylenebilir. 1922 yÕlÕnda yayÕnlanan, ancak kaleme alÕnÕúÕ 1914 öncesine dayanan çalÕúmasÕnda Weber statü gruplarÕ çerçevesinde Õrk, etnik grup ve ulus konularÕna de÷inmiútir. Weber’e göre; “etnik gruplar, fiziki görünüú ve/veya adet ya da sömürgeleútirilme ve göç nedeniyle ortak kökenleri oldu÷una sübjektif olarak inanan insan topluluklarÕdÕr”. Etnik grubun bir üyesi olmak için “nesnel bir kan ba÷Õ olup olmamasÕ” önemli de÷ildir. Etnik grup üyeli÷i kendili÷inden bir grup oluúturmamakta, sadece herhangi bir grup oluúumunu, özellikle de siyasal alanda kolaylaútÕrmaktadÕr. Ortak etnisiteye olan inancÕ uyandÕran ise siyasal toplulu÷un kendisidir (Somersan, 2004). 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕna geldi÷imizde etnisite üzerine daha kapsamlÕ tartÕúmalar yapÕldÕ÷ÕnÕ görmekteyiz. Anthony Smith, Fredrik Barth ve Steve Fenton bu ba÷lamda akla gelen ilk isimlerdir. Anthony Smith’e göre øngilizcede etnik grup ya da etnik topluluk kavramÕnÕ karúÕlayan bir terim yoktur. Müphem ve belirsiz bir terim olarak bazen “halk” önerilir. Sözcük Eldeki metnin baúÕnda da ifade edildi÷i gibi, Yeni Ahit yazarlarÕ ve Kilise BabalarÕ tarafÕndan, Hristiyanlar ve Yahudiler hariç bütün gruplar anlamÕnda, yani pagan karúÕlÕ÷Õ olarak kullanÕlmÕútÕr. Eski Yunancada ise soya dayalÕ gruplar için “genos” terimi kullanÕlmÕú, “ethnos” daha çok kültürel farklÕlÕklarÕ ifade edecek biçimde kullanÕlmÕútÕr. Modern BatÕ dillerinde buna en yakÕn kullanÕmÕ FransÕzca “ethnie” (etni) teriminde buluruz (ortaya çÕkÕúÕ 1896 tarihine denk gelmektedir). Bu terim tarihsel topluluk ba÷lamÕnda kültürel farklÕlÕklara yapÕlan vurguyu birleútirir. Bu tarihsel ba÷lam ve kültürel özgüllü÷ün algÕlanmasÕ bir halkÕ di÷erinden ayÕrÕr ve belli bir halka hem kendilerinin hem de dÕúarÕdakilerin gözünde tanÕmlanmÕú bir kimlik kazandÕrÕr. Elbette bu özgüllü÷ün nereye kadar arÕ bir “öznel” olgu oldu÷u, yani nereye kadar herhangi bir “nesnel” etnik gerçeklikten çok ortak etnisite kavrayÕúÕyla ilgilenece÷imiz tartÕúmalÕ bir noktadÕr. Bunu takip eden analizin amaçlarÕ için ethnie’ye74 yükleyebildi÷imiz “gerçeklik” esasen tarihsel ve kültüreldir (Smith, 2002). Bu noktada etnisitenin tanÕmlanmasÕ için iúleme konan çeúitli unsurlar karúÕmÕza çÕkar. Smith’e göre birçok açÕdan etnisitenin sine qua non’u, yani üyeleri için etnik ba÷ ve duygudaúlÕ÷Õn temelini oluúturan anlamlar bileúiminin anahtar unsurlarÕ yaradÕlÕúa ve soya iliúkin mitlerdir. Bunlar da gerçek soyla de÷il, ortak atalara ve kökenlere yüklenmiú anlamlarla ilgilidir (Smith, 2002). Soy mitleri genellikle çeúitli söylence tabakalarÕnÕ ve bileúenlerini açÕ÷a vurur. Mekânsal ve geçici kökenlere, göçe, atalara, aynÕ kök ve soydan olmaya, úanlÕ geçmiúe, düúüú, sürgün ve yeniden do÷uúa ait mitler vardÕr. Ancak çok daha sonra bu da÷ÕnÕk mit motifleri kökenlere ve soya iliúkin incelikle iúlenmiú bir mitoloji oluúturmak için bir araya getirilir. Bu ço÷unlukla modern ça÷da milliyetçi entelektüeller tarafÕndan yapÕlan bir iútir (Smith, 2002). Bu noktada kökene dair mitler kadar önem kazanan bir baúka unsur da bellektir. Tarihsel topluluklar paylaúÕlan bir bellek üzerine kurulmamÕúsa ethnie hiçbir úeydir. Ortak bir tarihsel anlayÕú birbirini 74 Smith’in metninde FransÕzca yazÕm korundu÷u için, biz de ona atÕf yaptÕ÷ÕmÕz yerlerde bu úekilde yazmayÕ tercih ettik. 236 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 izleyen kuúaklarÕ, ortak deneyimlerle birleútirir. AyrÕca birbirini izleyen gündelik yaúantÕlar aracÕlÕ÷Õyla sonraki kuúaklara kendi deneyimlerinin tarihselli÷ini aktaracaklarÕ bir nüfusu tanÕmlar (Smith, 2002). Soy mitleri ve ortak belle÷in ötesinde bir ethnie, hem üyelerinin birbirine ba÷lanmasÕna hem de onlarÕ dÕúarÕdakilerden ayÕrmaya yarayan bir veya daha fazla “kültür” unsuruyla di÷er ethnie’lerden ayrÕlÕr. Bir ethnie’nin üyeleri, üye olmayanlarda bulunmayan, kültürel ayÕrt edici nitelikler üzerinden benzer ve aynÕ sayÕlÕrlar. En fazla paylaúÕlan ve aynÕ zamanda ayÕrt edici olan nitelikler dil ve dindir, fakat görenekler, kurumlar, yasalar, folklor, mimari, giyim, beslenme, müzik ve sanat, hatta renk ve fiziksel görünüú farklÕlÕklarÕ bu nitelikler arasÕnda sayÕlabilir (Smith, 2002). Bu unsurlardan hareket eden, ancak bunlarÕ bir kimlik ve dayanÕúma duygusuyla harmanlayan Smith’e göre etnisite, ortak soy miti, tarih ve kültürleri ile birlikte bir teritorya ile özdeúleúen ve dayanÕúma duygusuna sahip olan insan nüfusu olarak tanÕmlanabilir (Smith, 2002). Smith’in kavramsallaútÕrmasÕnda üzerinde durulmasÕ gereken iki ana unsur dil ve co÷rafyadÕr. Smith’e göre dilin tek baúÕna olmasa bile, etnisitenin ana ayÕrt edici iúareti oldu÷u ilgili yazÕna konu olmuútur. Fakat bu ço÷unlukla etnik topluluk anlayÕúÕnÕ bölen ve ilgisiz bir nitelik taúÕr75. Etnik toplulu÷un hem eski hem modern ça÷larÕnda büyük ölçüde basitleútirilmesine ve yanlÕú anlaúÕlmasÕna yol açar. Kuúkusuz Bask’lÕlarda ve Macarlarda oldu÷u gibi özel ve farklÕ bir dil, ço÷unlukla radikal bir biçimde ayrÕ bir ethnie’yi belirtir, fakat di÷er kültürel unsurlar da dil kadar önemlidir ve bazen AmerikalÕ Siyahlarda oldu÷u gibi toptan onun yerini alÕr. Buna karúÕlÕk co÷rafya ethnie için önemli bir tanÕmlayÕcÕ unsurdur. Ethnie’nin “mülkiyetinde” gördü÷ü belli bir yer ya da teritorya ile ba÷larÕ vardÕr. Bu teritoryada ikamet edebilir ya da bu ba÷ sadece güçlü bir bellek üzerinden iúleyebilir. Mesele, sembolik olarak bir co÷rafi merkeze, bir kutsal yerleúime ya da bir “anavatan” a sahip olmasÕdÕr. Toplulu÷un bütün üyeleri yeryüzüne da÷ÕlmÕú ve yüzyÕllar önce yurtlarÕnÕ kaybetmiú olsa bile sembolik olarak geri dönebilecekleri yerdir burasÕ. DÕúarÕdakiler topluluk üyelerini tanÕmladÕklarÕ zaman bunu ço÷unlukla teritoryal “kökenlere” atÕfla yaparlar. Çünkü “etnik” terimi “aynÕ anavatandan olmakla” ifade kazanÕr (Smith, 2002). Etnisite ile ilgili kapsamlÕ tartÕúmalar yapanlardan birisi de yukarÕda adÕ geçen ikinci önemli isim Steve Fenton’dÕr. Fenton’a göre Sosyoloji, öncelikle analitik açÕdan etnik terimini kullanmaya yatkÕndÕr çünkü “Õrk” teriminde oldu÷u gibi itibarÕnÕ kaybetmiú bir bilimin ve kötü niyetli uygulamalarÕn ça÷rÕúÕmlarÕyla yüklü bir geçmiúi yoktur. ønsano÷lunun temelden farklÕ türlere ayrÕldÕ÷ÕnÕ savunan ÕrkçÕlÕk mirasÕ, Õrk kavramÕnÕ biyolojik ve/ya fiziksel, görünür farklÕlÕklarla iliúkilendirmektedir. Bunun aksine “etnik grup” terimi özellikle kültürel farklÕlÕk ba÷lamÕnda kullanÕlÕr; kültürel farklÕlÕk, her úeyden önce, gerçek veya yaygÕn bir biçimde algÕlanan ortak bir soy, ayÕrÕcÕ dil özellikleri ve ulusal ya da bölgesel köken ile ba÷lantÕlÕdÕr (Fenton, 2001). Bu kavramdan hareketle soy ve soya dair inanÕúlarÕn gerçek bir sosyolojik de÷er taúÕdÕ÷ÕnÕ, yerel ve küresel ölçekte yaúanan úekliyle kültürel farklÕlÕ÷Õn hayatÕn gerçek yüzü oldu÷unu, bu alan üzerinden hem dil kullanÕmÕna ait gerçek bir da÷ÕlÕmÕn varlÕ÷ÕnÕ hem de dil farklÕlÕ÷Õna atfedilen sosyal anlamlarÕ aynÕ anda gözlemleyebilece÷imiz açÕktÕr (Fenton, 2001). Demek ki etnisite, soya, kültüre ve dile dayalÕ, bazen uysal ve bazen de zorlayÕcÕ bir grup kimli÷idir. Etnisite, hem bir dizi de÷iúen etiketler ve taleplerle sosyal açÕdan inúa edilmiútir, hem de sosyal örgütlenme úekilleri ve akrabalÕ÷Õn uzantÕlarÕ içinde yükümlülükler ve sosyal ba÷larla dolu bir düzende sosyal olarak temellenmiútir (Fenton, 2001). Bu konuda yazan hemen bütün yorumcular, kavramÕn sosyal kolektif kimli÷e karúÕlÕk gelindi÷inde hemfikirdir. DolayÕsÕyla etnisite, iliúkiler içinde ortaya çÕkan sosyal tabakalarla alakalÕdÕr. Burada söz konusu olan grup, statik bir kategori de÷ildir. Daha ziyade, insanlarÕn kendilerini ötekilerinden ayÕrdÕ÷Õ sosyal iliúkilerden söz edilebilir ve bu kolektif 75 Smith’e göre örne÷in, Gael dili konuúan Highlands ile Lallans konuúan Lowlands arasÕndaki konuúma farklÕlÕ÷Õ øskoç kimli÷ine zarar vermemiútir. Güney Galler’deki øngilizce konuúan Galliler, kendilerini Kuzey Galler’deki Galce konuúan vatandaúlarÕ kadar etnik olarak Galli hissederler. Jura da÷larÕnda FransÕzca konuúmak JuralÕ kimli÷ini hissetmenin önemli bir iúaretidir, fakat Jura’nÕn güneyinde FransÕzca konuúan JuralÕlar Bern kantonunda hakim topluluk olan Almanca konuúan toplulukla aynÕ mezhebi, yani ProtestanlÕ÷Õ paylaúÕr. JuralÕlar 1815’ten beri bu kantonla birliktedirler. Bu birleúmeye karúÕ yükselen protestonun sesi kesilmiú ve Güney JuralÕlar ilk kez oy birli÷iyle Bern kantonunda kalmayÕ kabul etmiúlerdir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 237 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 kimlikler (etnik de÷erlerle birlikte), koúullar de÷iútikçe úekil ve içerik bakÕmÕndan de÷iúebilirler. Etnisiteyi, daha çok, sosyal bir süreç olarak, insanlarÕn etraflarÕna bireysel ve/ya kolektif olarak76 çektikleri hareketli sÕnÕrlar ve bu koúullarda edindikleri kimlikler olarak algÕlamamÕz gerekir (Fenton, 2001). Etnik grup ile dil arasÕndaki iliúki Fenton’da da tartÕúma konusu edilmiútir. Fenton’a göre etnik grup ve dil arasÕnda birebir bir iliúki yoktur. Diller kendilerini etnik açÕdan ayrÕ gören birçok grup arasÕnda yayÕlabilir. Örne÷in, øngilizce konuúan AmerikalÕlar arasÕnda, farklÕ etnik kimliklere olan ba÷lÕlÕklar varlÕklarÕnÕ sürdürürler. Yine de, dilin etnik ya da etno-ulusal bir iddianÕn parçasÕ oldu÷u durumlarda Galliler, Katalanlar, Basklar, Quebekliler ve Kürtler gibi - dil sÕk sÕk sÕnÕrlarÕn belirlenmesi sürecinin merkezinde yer alÕr, çünkü özellikle grup dÕúÕndakiler tarafÕndan bilinmiyorsa sosyal bir dÕúlama aracÕ görevi görür (Fenton, 2001). Fenton’a göre etnisitenin çeúitlilik gösterdi÷i üç önemli karúÕlaútÕrma ölçütü alan, ölçek ve resmiliktir. Etnik kimliklerin alanlarÕ en yerelden en küresele kadar de÷iúebilir. Ölçek makrodan mikroya, sosyal yaúamÕn bireylerarasÕ münasebetlerine kadar farklÕlÕk gösterebilir. Son olarak etnisite, düzenli ama gayri resmi bir uygulama meselesi olabilece÷i gibi, yasal ve anayasal ilkelerle resmiyet de kazanabilir (Fenton, 2001). Özetle etnik kategoriler önemli ve merkezi olduklarÕ durumlarda bile daha geniú bir politik/ekonomik iliúkiler kompleksinin parçasÕdÕr; etnik iliúkileri sui generis bir úekilde bu ba÷lamdan koparmak “etnik iliúkiler kuramÕ” yaratma giriúimlerinde düúülen en temel hatadÕr. Baúka bir deyiúle etnisite yalnÕzca tarihsel ve toplumsal de÷il, aynÕ zamanda iliúkisel bir olgudur ve farklÕ ba÷lamlarda çeúitlilik gösterir. Bu alanda çalÕúmalarÕnÕ oda÷a alaca÷ÕmÕz üçüncü bir isim de Fredrik Barth’tÕr. Barth’a göre etnik grup, úu dört özelli÷i içinde barÕndÕran toplumsal bir kategori olarak tanÕmlanÕr: 1. Biyolojik olarak kendi varlÕ÷ÕnÕ sürdürebilen, 2. AçÕk bir úekilde ortak bazÕ temel kültürel de÷erlere sahip olan, 3. KarúÕlÕklÕ etkileúim ve iletiúimin oldu÷u bir alan yaratan, 4. Kendisi ve di÷er etnik gruplara ait bireyler tarafÕndan bir etnik gruba aidiyetle tanÕmlanan insanlardan oluúan toplumsal kategorilere etnik grup adÕ verilir (Barth, 2001). Barth’a göre etnik grubun kendini tanÕmlamasÕ genellikle kimlik düzeyinde olur; bu kimlik tasarÕmÕnÕn temel bileúenleri kökler ve geçmiútir. E÷er bir grubun üyeleri baúka gruplarÕn üyeleriyle etkileúim halindeyken söz konusu grup kimli÷ini koruyabiliyorsa bu durumda aidiyet ve dÕúlama dinamikleri devreye girmiú demektir (Barth, 2001). Bu durumda etnik kimlik, cinsiyet ve mevki gibi önemli bir statü kayna÷Õ ve kimli÷in vazgeçilemeyen bir bileúenidir (Barth, 2001). Ancak etnik kimlikler ve kimlik bileúenleri arasÕnda geçiúkenlikler yaúanabilir. Bu noktada söylenebilecek úey, etnik kimliklerin ideal bir úekilde úemalaútÕrÕlamayaca÷Õ, aksine bireylerin içinde bulunduklarÕ sosyal úartlara göre de÷iúkenlik gösterebildikleridir. Burada üzerinde durulmasÕ gereken önemli bir nokta, kültürel farklÕlÕklarla etnik sÕnÕrlar arasÕndaki iliúkidir. Çünkü kültürel farklÕlÕklarÕn devamÕ etnik sÕnÕrlarÕn devamÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Ancak, kültür hiçbir zaman etnik gruplar arasÕndaki sÕnÕrlara endeksli de÷ildir; her zaman de÷iúebilir ve ö÷renilebilir. Bu nedenle, bir etnik grubun tarihi o grubun kültürel tarihiyle özdeú de÷ildir. Bir etnik grubun bugünkü kültürel kimli÷ini oluúturan ö÷elerin, söz konusu grubun geçmiúteki kültürünün do÷al uzantÕsÕ olma gereklili÷i de yoktur. Etnik gruplar, sÕnÕrlarÕn belirledi÷i daimi bir örgütsel yapÕya sahip tasarÕmlardÕr. Kültür ise, etnik gruplarÕn örgütsel yapÕsÕna karúÕn çok daha fazla de÷iúime u÷rar (Barth, 2001). Etnik kimlikler ile kültürel çeúitlili÷in korunmasÕ arasÕndaki ba÷lantÕyÕ anlamaya çalÕúÕrken, öncelikli kaygÕ neden bir kÕsÕm de÷erlerin bazÕ sosyal ortamlarda kök saldÕ÷Õ ve di÷er bazÕ de÷erlerin ise zaman içinde aúÕnÕp yok oldu÷udur. Söz konusu toplumsal de÷erlerin korundu÷u durumlarda etnik sÕnÕrlarÕn ortaya çÕkmasÕ mümkünken, de÷erlerin aúÕndÕ÷Õ durumlarda ise bu sÕnÕrlarÕn çözüldü÷üne tanÕk olabilmekteyiz (Barth, 2001). 76 Fenton etnisite için açÕkça ikili bir ba÷lamsallaútÕrma düúünür. Sosyal bir olgu olarak etnisite, hem etnisitenin ifade ediliú úekliyle, hem de taúÕdÕ÷Õ sosyal önemin mühim bir unsurunu teúkil eden sosyal, siyasal ve ekonomik yapÕlarla içi içedir. AynÕ zamanda bireysel bilinç ve eylemin bir ögesi olarak etnisite, eylemin ba÷lamÕna ba÷lÕ yo÷unluk ve önem açÕsÕndan farklÕlÕklar gösterebilir. 238 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. Etnisite ve Ulus ArasÕnda Geçiúkenlikler ve SÕnÕrlar Bu ana kadar birçok úekilde ifade edilmeye çalÕúÕldÕ÷Õ gibi, etnisite ve ulus (-devlet) kavramlarÕ ancak belli tarihsel ba÷lamlarda anlam ve önem kazanmaktadÕr. Smith’in ifade etti÷i gibi, ethnie üyeli÷inin modern dönem öncesinde nadiren açÕk bir siyasal anlamÕ olmuútur. Antik Yunan dönemi haricinde ethnie’nin yasal yurttaúlÕk açÕsÕndan iç iliúkileri düzenleyici bir rol oynamasÕ ve ulus olmanÕn temeli gibi düúünülmesi modern ça÷a özgüdür (Smith, 2002). Etnik grup ve ulus kavramlarÕ arasÕndaki iliúkiler ve sÕnÕrlar da bu ba÷lamda sosyal bilimlerin ilgisini çekmeye baúlamÕútÕr. Eldeki çalÕúma açÕsÕndan da, iki olgu arasÕndaki sÕnÕrlarÕn nerede baúladÕ÷Õ ve bitti÷i, ulusun temelinde gerçekte bir etnik grubun bulunup bulunmadÕ÷Õ sorularÕ etrafÕnda yürütülen bu tartÕúmayÕ da kÕsaca özetlemek gerekmektedir. Bu noktada ilk tartÕúmalarÕn Max Weber tarafÕndan yapÕldÕ÷ÕnÕ belirtmiútik. Weber’e göre, “ulus” fikri ortak soy ve ço÷u zaman belirsiz de olsa temel bir homojenlik varsayÕmÕnÕ içerme e÷ilimindedir ve etnik topluluklarÕn, çeúitli kaynaklardan beslenen dayanÕúma duygusuyla iliúkilidir. Fakat etnik dayanÕúma duygusu kendi baúÕna bir “ulus” yaratmaz. Hiç úüphesiz, Büyük Ruslar karúÕsÕnda Beyaz RuslarÕn da her zaman bir etnik dayanÕúma duygusu vardÕ; ancak günümüzde bile ayrÕ bir ulus olarak nitelendirilme talebinde pek bulunmazlardÕ. YukarÕ Silezya’daki PolonyalÕlar yakÕn zamanlara kadar “Polonya Ulusu” ile herhangi bir dayanÕúma hissine pek sahip de÷ildi, Almanlar karúÕsÕnda kendilerini ayrÕ bir etnik grup gibi hissediyorlardÕ, fakat bunun dÕúÕnda Prusya tebaasÕ olmaktan öte de÷illerdi (Weber, 2012). ølerleyen dönemlerde bir ulusun siyasi ifadesi oldu÷u düúünülen devlet yönetimi sistemlerinde bu ba÷ gittikçe daha sÕkÕ kurulur olmuú, söz konusu ulusun hem kültürel hem politik bir tanÕmÕ yapÕlmÕútÕr. Bu açÕdan, toplumlarÕn hemen hemen tümünde politikalarÕn “etnikleúti÷i” söylenebilir. Ulusun açÕk ya da üstü kapalÕ simgeleri genellikle etnik ço÷unlu÷un -veya baskÕn etnik grubun- karakteristik diye bilinen özelliklerini yansÕtÕr (Fenton, 2001). Özdo÷an bunu, ulus-devlet modeli yurttaúlÕkla etno-kültürel kimli÷in iç içe geçmesi úeklinde ifade eder. Çekirdek bir etno-kültürel kimlik temel alÕnÕr, bunun dÕúÕnda kalanlar eúit yurttaúlÕk haklarÕ vaadine ra÷men ayÕrÕmcÕlÕ÷a maruz kalabilir veya asimile edilir, dÕúlanÕr. Devleti kuran çekirdek etno-kültürel grup, kendinden olmayanlarÕ göçe zorlayabilir veya etnik temizli÷e yönelebilir. Di÷er bir deyiúle ulusun varsayÕlan homojenli÷i aslÕnda etno-kültürel farklÕlÕklar pahasÕna ve ço÷unlukla baskÕ ve zorla veya toplumsal mühendislik teknikleriyle gerçekleúir (Özdo÷an, 2007). Siyasetin bu úekilde etnikleúmesi süreci yukarÕda açÕklanmaya çalÕúÕlan ba÷lamÕn bir parçasÕdÕr. Özellikle 20. yüzyÕlda gözlendi÷i gibi, daha fazla entelijensiya, kendi ethnie’lerini muhtemel ulus olarak görmeye baúlamÕútÕr. Bu kiúiler kendi topluluklarÕnda önemli roller üstlenmiú, ilgili ethnie’nin kendini korumasÕ ve üretmesi için kültürel alandan siyasi alana açÕlmasÕnÕ, teritoryal unsurlarÕ da dikkate almayÕ öngörmüútür. Çünkü ulus olmayÕ talep eden bir ethnie siyasallaúmalÕ ve devlet alanÕnda iktidar ve nüfuz için mücadele etmelidir. Tabii bu durum sadece kendi ulus-devletine sahip olmak isteyen ethnie’ler için de÷il, bir devlet içinde kalan ve hatta yasal bir statü aramayan ethnie’ler için de geçerlidir (Smith, 2002). Çünkü ulus-devletin homojenleútirici gücü karúÕsÕnda kültürel farklÕlÕk tehlike altÕna girmektedir. Yine de etnisitenin siyasallaúmasÕnÕn, ilkçilerin iddia etti÷i gibi zorunlu/kaçÕnÕlamaz bir durum olup olmadÕ÷Õ konusu tartÕúÕlmaya devam edilmiútir. Bireylerin etnik kimlikleri nedeniyle baskÕ ve ayrÕmcÕlÕ÷a maruz kaldÕklarÕ veya etnik kimliklerin resmen tanÕndÕ÷Õ durumlarda etnik kimlik siyasallaúmÕú sayÕlÕr ve bu da ulusçuluk teorilerinin etnik kimlikle iliúki kurmaya baúladÕ÷Õ noktadÕr. Gellner, Smith, Hobsbawn, Anderson ulus devletin herhangi bir etnik grubu merkeze çekerek, ulusu kurdu÷unu savunmuúlardÕr. Gerçekte çeúitli ethnie’lerden oluúan mozaik model yüzyÕllar boyu varlÕ÷ÕnÕ sürdürmüútür ve bugün de bir ölçüde geçerlili÷ini korumaktadÕr. Smith, bu grup içinde yer alan çeúitli ethnie’lerin “vekaleten milliyetçilik” yaptÕklarÕnÕ söyler. Bu durum, taleplerini devlet katÕnda daha fazla kabul ettirmeye çalÕúmalarÕ ile paraleldir ve aslÕnda siyasi bir meúruiyet arayÕúÕnÕn bir ürünüdür. Dini örgütlenmeler genellikle bu süreçte önemli bir rol oynar. Özellikle toplulukçu belle÷in oluúturulmasÕ ve nakledilmesi sürecinde; kolektif mit, sembol ve hatÕralarÕn oluúturulmasÕ, yorumlanmasÕ ve etnik ritüellerin devam ettirilmesinde etkindirler ve resmi bir e÷itim sisteminin olmadÕ÷Õ toplumlarda bu rol daha belirgindir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 239 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Dini kiúi ve kurumlar, etnik korunak ve aktarÕcÕlar olarak üstlendikleri geleneksel iúleve ek olarak, siyasal ve ulusal iúlevler de üstlenmiú, etnisitenin siyasallaúmasÕnda ve ulusallaúmasÕnda baúat rol oynamÕúlardÕr. Smith buna “dinin ulusallaútÕrÕlmasÕ” der (Smith, 2002). Bununla birlikte, Smith’e göre asÕl uluslaútÕrÕcÕ aktörler bilimlerdir. YukarÕda adÕ geçen Antropoloji ve Etnolojiye ek olarak, Arkeoloji, Tarih, Linguistik ve Sosyoloji de ulusun inúa sürecinin temel aktörleridir (Smith, 2002). Çünkü bir ulusun inúasÕ aynÕ zamanda belirli bir geçmiú, bellek, dil ve bütünlüklü bir kültürel hazinenin inúasÕ anlamÕna gelir ki, bu bilimlerin süreçteki önemli rolü de buradan kaynaklanmaktadÕr. Smith’e göre temelde “ulus(al)laúmanÕn” birisi etnik, di÷eri teritoryal-siyasal olmak üzere iki düzlemi vardÕr. Fakat bu düzlemler kesin çizgilerle ayrÕlamadÕklarÕ gibi, çeúitli durumlarda da iç içe geçerler. Bu iki düzlem arasÕndaki bir ara yüz olarak ise karúÕmÕza yurttaúlÕk/vatandaúlÕk kavramÕ çÕkar. Örne÷in birisi etnik düzlemde Katalan sayÕlÕrken øspanya ulus-devletinin (siyasal-teritoryal) bir vatandaúÕ olabilir. Fakat bu, her ethnie’nin kendine ait devletinin olmasÕnÕ gerektirmez (Smith, 2002). Bu noktada herhangi bir etnik kategoriye atÕf yapmayan bir ulus kimli÷inin mümkün olup olamayaca÷Õ sorulabilir. Bu gerilime iliúkin bir tartÕúma yapan ùener Aktürk’e göre etnisite meselesi de, tÕpkÕ ulus ve milliyetçilik meselelerinde oldu÷u gibi, primordiyalizm (ilkçilik), enstrümentalizm (araçsalcÕlÕk) ve konstrüktivizm (inúacÕlÕk) arasÕnda yapÕlan yaklaúÕm tercihine ba÷lÕdÕr (Aktürk, 2006). Primordiyalizmin temel argümanÕ etnisitenin inúa edilmiú araçlardan ba÷ÕmsÕz var oldu÷u ve kan/soy ba÷Õna dayanmasÕdÕr. Bu noktada, kanba÷Õna dair inancÕn kendisi yeterlidir. Bazen de etnik ba÷Õn bugünün ihtiyaçlarÕna cevap veren bir araç oldu÷u tezi kabul edilir (enstrümantalizm). Bu durumda iki görüú (kanba÷ÕnÕn gerçekli÷ine veya iúlevine duyulan inanç) birbirine yaklaúabilir. Aktürk, primordiyalist yaklaúÕmÕ yanlÕú bulur, çünkü etnik gruplar eriyebilir, da÷Õlabilir, kaybolabilir. Bu durumda sonsuz süreklilik teorisi de çöker. Fakat bu durum tam olarak Anderson’un ulus için tarif etti÷i bir “hayali cemaat” de de÷ildir. Tümüyle kan-soy gibi ba÷lardan soyutlanmÕú bir etnik grup yoktur. Aktürk, bu durumda, etnik grubu belki de yarÕ-nesnel bir yapÕ olarak kabul etmenin daha uygun olaca÷ÕnÕ iddia eder. Çünkü bireylerin yeni bir etnik kimli÷i benimsemeleri oldukça zor, neredeyse imkansÕzdÕr. Fakat etnik grup tanÕmÕnÕn yalnÕzca kanba÷Õndan hareketle kuruldu÷unu da söylemek mümkün de÷ildir. Örne÷in Balkanlardaki etnik çatÕúmalarda esas olarak din ve inanç ayÕrÕmÕ öne çÕkmÕú, yine de bütün çatÕúmalar “etnik çatÕúma” kavramÕ içinde tarif edilmiútir (Aktürk, 2006). Bu kÕsa tartÕúmadan da görülebilece÷i gibi ne etnisitenin ne de ulusun sÕnÕrlarÕ kolayca tarif edilebilir. Örne÷in dil, - Anderson’un dedi÷i gibi - ulus-devletin pazarÕn inúasÕ ve kontrolü iúlevini gerçekleútirebilmesi için gereken olmazsa olmaz koúuldur. Öte yandan, o etnisitenin dilini artÕk kullanmaz olmuú kuúaklarÕn da etnik kökene atÕf yapabildi÷i bilinmektedir. Veya birçok kiúi dilini konuúmadÕ÷Õ bir ülkenin yurttaúÕ olabilmektedir. FransÕzlar, içlerindeki etnik gruplara FransÕzca ö÷reterek onlarÕ FransÕzlaútÕrmayÕ mümkün görürken, øngilizce konuúan Amerikan ulus-devleti, Britanya’ya karúÕ örgütlenmiútir. Din için de aynÕ úey söylenebilir. Kimi durumlarda kilise, uluslaúmanÕn önünde bir engel iken (Ermeniler örne÷inde oldu÷u gibi) kimilerinde (SÕrp, Bulgar, Yunan vb.) kilise ulusal bir sembol olarak iúlev görmüútür ve korunmuútur. 5. Ulus Devlet ønúasÕ Sürecinde Tek ya da Çok Etnili Siyasal Rejimler Ulusun inúasÕ, kaçÕnÕlmaz olarak ulus temelli devletin inúasÕ ile içiçe geçmiútir. Hobsbawm’Õn vurguladÕ÷Õ gibi milliyetçili÷in, devlet inúasÕyla tamamlanmasÕ ulus olabilmeyi de mümkün kÕlmaktadÕr (Bir ulus-devleti olmayan gruplar ise daha çok “etnik grup” olarak tanÕmlanmaya devam eder). Baúka bir deyiúle ulus olabilmek herhangi bir milliyetçi hareketin siyasal olarak kendi devletini kurabilmesiyle gerçekleúebilmektedir (Hobsbawm, 2000). Erözden’e göre ulus-devletin oluúumunda farklÕ süreçlerin etkili oldu÷u görülür. Buna göre üç ayrÕ ulus-devletleúme sürecinden söz edilebilir. Birinci grupta Avrupa merkezli ulus-devletler bulunmaktadÕr. Bunlar elbette birden çok halktan/kavimden/etnik gruptan müteúekkildir fakat bu gruplarÕn biri veya birkaçÕ daha baskÕn hale gelmiútir. økinci grupta Amerika kÕtasÕnda gözlenen yerli halkÕn soykÕrÕmla ortadan kaldÕrÕlmasÕ ve yerine tümüyle göçmen bir nüfusun getirilmesiyle oluúturulan ulus-devletler bulunmaktadÕr. 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda ortaya çÕkan sömürgecilikten sÕyrÕlma hareketleri sonucu oluúan ulus-devletler ise üçüncü grubu oluúturur (Erözden, 1997). 240 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bu devletleúme türlerinden her birinin kendine özgü bir “etnisite rejimi”nden söz etmek mümkündür. Etnisite rejimi, bir devletin etnik gruplara iliúkin üretti÷i -nüfus sayÕmÕ, göçmenlik kabulleri, kimlik kayÕtlarÕ gibi- politika ve pratiklerin tamamÕnÕ kapsar ve niteler. Bu yönden bakÕldÕ÷Õnda tek-etnili, çok-etnili ve gayri-etnik olmak üzere üç etnisite rejiminden söz etmek mümkündür. Bu rejimler, buna uygun prati÷in temel yasal çerçevesini de oluúturmuúlardÕr (Aktürk, 2006). Tek-etnili rejimler soy-kan ba÷Õna dayalÕ etnik yapÕyÕ merkeze alan, di÷er etnik gruplarÕ temel vatandaúlÕk haklarÕnÕn hepsinden veya birço÷undan mahrum eden, onlarÕ topraklarÕndan sürmeyi, ayrÕ bir yerde yaúamak zorunda bÕrakan ve hatta fiziksel tasfiyeyi uygulamalarÕna giriúen siyasi rejimlerdir. Tek-etnili rejimin bir yansÕmasÕ ya da sonucu da apartheid olarak bilinen mekânsal ayÕrÕm durumdur. Nazi AlmanyasÕ’nÕn Yahudiler kadar zaman içinde Çingeneler ve komünistler gibi tasnifi kolay olmayan gruplarÕ yok etmeye yönelmesi ÕrkçÕlÕkla karÕúmÕú bir ayrÕútÕrma ve tasfiye politikasÕna örnek olarak verilebilir. Öte yandan Güney Afrika, apartheid rejimlerine bir örnektir, fakat burada da etnik bir ayrÕmcÕlÕktan ziyade ÕrkçÕlÕk önem kazanÕr. Benzer baúka bir örnek de øsrail’dir. DünyanÕn neresinde olursa olsun Yahudi nüfusunu vatandaúlÕ÷a kabule hazÕr bir yasal düzenleme yapmÕú olmasÕna ra÷men, buradaki Araplar ve Filistinliler birer etnik grup olarak vatandaúlÕk haklarÕndan mahrum biçimde yaúamaya devam etmektedirler. Bu rejimler yurttaúlÕk hakkÕnÕ da genellikle kan temelinde (jus sanguinis) tanÕrlar (Aktürk, 2006). Tek-etnili rejimlerde oldu÷u gibi çok-etnili rejimlerde de etnisite do÷al bir varlÕk alanÕ olarak kabul edilir. Fakat farklÕ etnileri dÕúlamak yerine bütün etnik gruplarÕn meúruiyetini kabule dayanÕr. DolayÕsÕyla bunlar ço÷ulcu toplumlardÕr. Genellikle çok-etnili bir toplum, devlet tarafÕndan kontrol edilen ve belirgin bir grubun egemenli÷i altÕnda bulunan piyasa úartlarÕnda farklÕ gruplarÕn bir araya gelmesiyle oluúmuútur; böyle bir toplumda din ve di÷er özel alanlarda kültürel çeúitlilik ve hoúgörü hâkim gibi görünür (Barth, 2001).Yine de de÷er, statü ve toplumsal katÕlÕm gibi konular arasÕnda önemli farklÕlÕklar bulunabilir. Genel olarak çok-etnili sistemlerde farklÕ üretim araçlarÕnÕn farklÕ toplumsal gruplarca kontrol edilmesi durumunda bir katmanlaúmanÕn ortaya çÕkmasÕ olasÕdÕr. Yine de bu kültürel açÕdan farklÕlaúmÕú etnik gruplar entegre olmuú durumdadÕr, çünkü bu gruplarÕ hiyerarúik bir tür katmanlaúmaya götüren úey, katmanlaúmayÕ onlarÕn gözünde meúru kÕlan ortak de÷er yargÕlarÕnÕn varlÕ÷ÕdÕr (Barth, 2001). Bu toplumlarda yurttaúlÕk rejimi de ço÷ulculuk esasÕna uygun olarak kuruluk. Bu, genellikle toprak temelli (jus soli) bir yurttaúlÕktÕr. Yine toprak temelli bir yurttaúlÕk düzenlemesi kapsamÕnda sayÕlabilecek gayrÕ-etnik rejimler, etnik köken farkÕna bakmaksÕzÕn ortak dil ya da din unsuru üzerinden bir yurttaúlÕk tanÕmÕ yapan ve hukukunu buna göre kuran devletleri kapsar. Bu anlamda en bilinen örnek Fransa’dÕr. AyrÕca kuruldu÷u dönemde (1951) MüslümanlÕ÷Õ temel alan Pakistan ve/ya Fransa modelini benimsemiú Türkiye de gayri-etnik rejimlere örnek olarak verilebilir. Yine de kan ve toprak temelli yurttaúlÕk rejimlerinin birbirlerinden keskin çizgilerle ayrÕlamayaca÷ÕnÕn ve kan ve soy ba÷ÕnÕn gölgesinin her zaman uluslarÕn inúa süreçlerine düúece÷inin altÕnÕ çizmek gerekir. AslÕnda gayrÕ-etnik rejimlere verilen bir örnek olarak Türkiye’nin uluslaúma süreci bunun iyi bir örne÷ini teúkil eder. Daha önce 1934 øskan YasasÕ ve uygulamalarÕ üzerine yazdÕ÷ÕmÕz bir yazÕda da ifade etti÷imiz gibi, dil (ve kültür) birli÷ini sa÷lama çabasÕ ile ÕrkÕ koruma ülküsü arasÕndaki çizgi çok incedir: “Ulusun farklÕ unsurlarÕnÕ ortaklaútÕran ve politik katÕlÕma temel teúkil eden resmi bir dilin, toprak temelli yurttaúlÕk ilkesine (jus soli) benzer úekilde, soydan ba÷ÕmsÕz birleútirici bir üstkimlik gibi iúleyebilece÷i düúünülebilir. Ama gerçekte bu resmi dil, baskÕn etno-kültürel grubun dili olur ve dil birli÷i, di÷er (ana)dillerin bu dil içinde, di÷er etno-kültürel gruplarÕn da bu grup içinde eritilmesini öngörür” (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008). Yine aynÕ yazÕda vurguladÕ÷ÕmÕz gibi, kendisini toprak temelli bir yurttaúlÕk ilkesinden hareketle kurma iddiasÕnda olan devletler bile, yurttaúlÕk hak ve özgürlüklerini pratikte, toprak ve kan temelli iki farklÕ yurttaúlÕk yaklaúÕmÕnÕn birbirinin içine geçti÷i, baskÕn etnik kimli÷e yapÕlan vurgunun öne çÕktÕ÷Õ mu÷lâk alanlarda örgütlerler. Bu alanlarda, etnik köken, konuúulan dil(ler), ait olunan kültürel sistem ve uyulan de÷erler dizgesinden oluúan karmaúÕk yapÕlar ortaya çÕkar. Bugün sosyal bilimlerde veya yurttaúlÕk tartÕúmalarÕnda kan ve soy ba÷Õndan ba÷ÕmsÕz bir etnisite tartÕúmasÕ yürütülüyor gibi görünse de, dil, kültürel kimlik, ortak de÷erler gibi de÷iúkenlerle Õrk, soy, kan gibi biyolojik olarak Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 241 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 tanÕmlandÕ÷ÕnÕ sandÕ÷ÕmÕz ama hiçbir zaman yalnÕzca biyolojik olarak tanÕmlanmayan parametreler arasÕndaki çizgi çok incedir. Milliyetçilik(ler) de bu çizgiyi ihlal etmeye, silikleútirmeye meyillidir. Bu bulanÕk mecrada, etnik kökeni veya konuútu÷u dil farklÕ oldu÷u için ötekileútirilenler, geçerli de÷er dizgesine de uymaz göründüklerinden, bu ötekileútirme ters bir yönden (yani kültürelleúerek) do÷allaúÕr. Tümüyle homojen bir ulus yaratma çabasÕ, her zaman kendinden menkul olmayan, zorlu bir gayrettir ve belirli uygulamalarÕ gerektirir (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008). 6. Etnisite ve/veya Ulusun Nüfus Üzerinden ønúasÕ ya da Tasfiyesi Etnik ya da ulusal kimliklerin inúasÕ, bu inúaya konu olacak bir kitleyi gerektirdi÷i için bu inúanÕn úekillendi÷i modern dönemde “nüfus”, belirleyici bir kategori haline gelmiútir. Foucault’nun göstermiú oldu÷u gibi “nüfus” østatistik biliminin ortaya çÕkmasÕyla mümkün olmuú, modern bir kategoridir ve devletin yönetimselleúmesi ve biyopolitik stratejilerin úekillenmesiyle el ele gider. Foucault’ya göre, kapitalizmin geliúmesiyle birlikte, insan da siyasal iktidar için göz ardÕ edilemeyecek kadar de÷erli bir kaynak haline gelmiútir. “Bedenlerin denetimli bir biçimde üretim aygÕtÕna sokulmasÕ ve nüfus olaylarÕnÕn ekonomik süreçlere göre ayarlanmasÕ” kapitalizm için vazgeçilmez ö÷elerdir. Bu da 17. yüzyÕldan itibaren, “yaúamÕ yönetmeyi” seçen yeni bir iktidar biçiminin, “biyoiktidar”Õn úekillenmesine neden olmuútur. Foucault, biyoiktidarÕ iki düzlemde tarif eder: bedenin anatomopolitikasÕ ve nüfusun biyopolitikasÕ. Bir yandan, bir makine olarak ele alÕnan bireysel bedenin “terbiyesi, yeteneklerinin artÕrÕlmasÕ, güçlerinin ortaya çÕkarÕlmasÕ, yararlÕlÕ÷Õyla itaatkârlÕ÷ÕnÕn koúut geliúmesi, etkili ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleúmesi” amaçlanÕr. Öte yandan, bir canlÕ türü olarak insanÕn, yönetimi altÕnda olan tüm insanlarÕn bedeni siyasal stratejilere dâhil edilir ve bu çerçevede do÷um ve ölüm oranlarÕ, sa÷lÕk düzeyi, yaúam süresi gibi koúullar düzenlenir. Nüfusun sayÕlmasÕ, farklÕ gruplarÕn özelliklerinin saptanmasÕ ve denetlenmesi de bu düzlemde ele alÕnabilir (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008). Böylece daha önce zümreler ve/ya halklar söz konusuyken, bir ulus-devletin nüfusundan söz edilmesi mümkün hale gelir. Bu öncelikle niceliksel bir veridir ve belirli bir mekanda, belirli bir günde, belirli zaman aralÕklarÕnda aile bültenleri (Quetelet) kullanÕlarak yapÕlan ve asÕl amacÕ nüfusun miktarÕnÕ saptamak olan sayÕmlar sonucunda ortaya konur. Bilimsel addedilen yöntem ve teknikler, böylece bir devletin ulusu fikrini, kanlÕ canlÕ bedenler üzerinden somutlar ve sabitler. Nitekim ulus-devlet üzerine çalÕúan sosyal bilimcilerin de önem verdi÷i kavramlardan biri nüfustur. Örne÷in Anderson da ulusdevletin kendini üretme sürecinde baúvurdu÷u çok sayÕda araçtan biri olarak, nüfus sayÕmlarÕna iúaret etmiútir. Nüfus sayÕmlarÕ kimlik kategorilerini karúÕlÕklÕ olarak kurar ve tespit eder. Bu nedenle ulusdevletin úekillenmesi sürecinde AvrupalÕ ulus-devletlerde ve Uzak Asya’daki sömürge devletlerinde nüfus sayÕmlarÕnda dini gruplarÕn yerini Õrksal özellikler almaya baúlamÕútÕr. Kimlik kategorisi amaçlÕ nüfus sayÕmlarÕ, düzenli olarak ulus-devletteki etnik kimli÷i güçlendirecek tarzda iúlemiútir. Bunun kanÕtlarÕndan birisi de önceki sayÕmlarda fazla hesaba katÕlmayan kadÕnlarÕn ve çocuklarÕn da bu sayÕmlarda bütünüyle sayÕlmÕú olmalarÕ ve etnik kimlikleriyle kaydedilmiú olmalarÕdÕr (Anderson, 2004). Modern anlamda nüfus sayÕmÕnÕn kÕsa bir tarihçesi úöyle özetlenebilir: Resmi neticeleri elimizde bulunan ilk nüfus sayÕmÕ Fransa’nÕn, sömürgesi Quebeck’te (Kanada) 17. yüzyÕl ortalarÕnda yaptÕrdÕ÷Õ sayÕmdÕr. SÕrasÕyla 1742 yÕlÕnda Almanya’da, 1749 yÕlÕnda øsveç’te, 1769’da Dominik’te, 1787’de øspanya’da, 1790’da ABD’de, 1781’de øngiltere’de sayÕm yapÕlmÕútÕr. Aile bültenleri kullanÕlmak suretiyle yapÕlan ilk bilimsel nüfus sayÕmÕ 1847’de Belçika’da gerçekleútirilmiútir. ABD’de ilk nüfus sayÕmÕ 1787 tarihli bir kanuna istinaden 1790’da yapÕlmÕútÕr. Bu sayÕm, birli÷i oluúturan eyaletlerin Temsilciler Meclisi’ne verece÷i milletvekili sayÕsÕnÕ tespit etmek amacÕyla gerçekleútirilmiútir (Dündar, 1999). Avrupa’da yaygÕnlaúan sayÕmlarÕn ardÕndan, denizaúÕrÕ sömürgelerde de nüfus sayÕmlarÕ yapÕlmaya baúlanmÕútÕr. Bunlar sömürgelere sahip Hollanda, øngiltere, Portekiz gibi ülkelerin, anavatanlarÕnda yaptÕklarÕ sayÕmlarÕn bir uzantÕsÕ gibidir. Burada AvrupalÕ’nÕn kendisinden farklÕ olanlarÕ nasÕl kaydetti÷i ve sayÕm sonuçlarÕnÕ nasÕl tasnif etti÷i sorusuna da cevap aramak mümkündür. ùüphesiz Oryantalist bir bakÕúÕn hakim oldu÷u bu sayÕmlarda yerel halkÕn konuútu÷u dil(ler)in ve ba÷lÕ 242 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 bulundu÷u din(ler)in ö÷renilmek istenmesi ve sonuçlarÕn tasnif yöntemi, BatÕ uygarlÕ÷ÕnÕn Do÷u’daki bir izdüúümü gibi okunabilir. Örne÷in, Hindistan’da 1881’den itibaren her 10 senede bir düzenli nüfus sayÕmÕ yapÕlmÕútÕr. Bu sayÕmlarda her bireyin cinsiyeti, yaúÕ, medeni hali gibi niteliklerinin yanÕ sÕra, konuútu÷u yerel dil de sorulmuú, lehçelerine kadar ayrÕútÕrÕlan HinducanÕn yanÕ sÕra nüfusun øngilizce bilme düzeyi de kaydedilmiútir. HollandalÕlar da kendi sömürgelerinde yaptÕklarÕ sayÕmlarda her etnik grup için farklÕ renkte ka÷Õt kullanmÕútÕr. SayÕm bültenleri yerliler için beyaz, Çinliler için mavi, di÷er Asya halkÕ (Arap, Hint vs.) için sarÕ ve AvrupalÕlar için gülpembe olarak düzenlenmiúti. Yine yerel dil, Hollanda diline aúinalÕk ve din ö÷renilmek istenmiúti (Dündar, 1999). Britanya MalezyasÕ ve Hindistan’Õ, FransÕz Hindiçini ve Hollanda HindistanÕ hep bu zorlu sayÕmlara sahne olmuútur. En olaylÕ nüfus sayÕmÕ, 1926 yÕlÕnda Kenya’da yapÕlandÕr. Bu sayÕmda KenyalÕlar, eúlerinin, çocuklarÕnÕn ve hayvanlarÕnÕn sayÕlmasÕnÕn kendilerine bir u÷ursuzluk getirece÷ine inandÕklarÕ için kanlÕ direniúler sergilemiúlerdir. SayÕmlarda, farklÕ kimliklerin nasÕl kategorilendiklerine di÷er bir örnek ABD’dir. ABD’deki ilk sayÕmda nüfus, “serbest olanlar” ve “olmayanlar”, müteakip sayÕmda, “beyazlar” ve “beyaz olmayanlar” diye tasnif edilmiútir. Daha sonraki sayÕmlarda, beyazlar cinsiyetlerine göre ayrÕca belirtilmiútir (Dündar, 1999). Avrupa’da imparatorluklar ça÷ÕnÕn kapanÕp yerini ulus-devlet ça÷Õna bÕrakmasÕyla, sayÕmlarÕn “öteki” ile ilgili kÕsmÕnda önemli de÷iúiklikler olmaya baúlar. Avrupa’da sayÕca artan ulus-devletler, nüfus sayÕmlarÕna daha büyük bir önemle e÷ilmeye baúlarlar. 1853’ten itibaren Avrupa’nÕn muhtelif ülkelerinde sayÕm kongreleri kurulmaya baúlanÕr. Bu kongrelere her ülkeden gelen katÕlÕmcÕlar, istatisti÷in genel konularÕnÕn yanÕ sÕra, nüfus sayÕmlarÕ meselesine de önemle e÷ilirler. Nüfus sayÕmlarÕ ekseninde yürütülen tartÕúmalarda ortak bir zemin yaratÕlmaya çalÕúÕlÕr (Dündar, 1999). En sorunlu kÕsÕm da, sayÕmlarda milliyeti belirleyen sorularÕn nasÕl sorulaca÷ÕdÕr. Bu noktada öne “ana dil” çÕkar. 1. UluslararasÕ østatistik Kongresi (1853), nüfus sayÕmlarÕnda “konuúma dili” üzerine bir soruya yer verilip verilemeyece÷ini tartÕúÕr. 1860 yÕlÕndaki 2. kongrede, bu sorunun konulmasÕnÕn, her devletin kendi tercihine bÕrakÕlmasÕ yönünde bir karar alÕnÕr. 1873 yÕlÕnda Petersburg’da toplanan kongre, bundan böyle dil üzerine bir sorunun sayÕmlarda yer almasÕ gerekti÷ini vurgulayarak, dilin “milliyetin hiç de÷ilse nesnel anlamda sayÕya vurulup grafi÷e dönüútürülecek biricik boyutu” olmasÕnÕ gerekçe gösterir (Dündar, 1999). Bu kÕsa tarihçenin gösterdi÷i gibi, nüfus sayÕmlarÕnÕn iúlevi gittikçe keskinleúmiútir. ArtÕk sayÕmlar, uluslarÕn ço÷unluk olduklarÕnÕ kanÕtlamalarÕnÕn bir aracÕ haline dönüúürken; komúu devletlerdeki sayÕm sonuçlarÕ da (soydaúlarÕn sayÕsÕ ileri sürülerek) yayÕlma ve fetih gerekçesi olarak gösterilmeye baúlanÕr. Zaten 19. yüzyÕl ve sonrasÕ, devletlerin ve devletsiz uluslarÕn dilsel gerekçelerle toprak iddialarÕnda bulundu÷u dönem olmuútur (Dündar, 1999). Yine de ana dil, etnisite ve ulus kavramlarÕ arasÕnda tüm bir örtüúmeden söz etmek mümkün de÷ildir. Türkiye’den farklÕ olarak, ana dilin ve milliyetin ayrÕ ayrÕ soruldu÷u sayÕmlarda bir kÕyaslama yapmak mümkün olmuútur. Örne÷in 1971’de Kanada’da yapÕlan bir nüfus sayÕmÕnda, Polonya kökenli oldu÷unu söyleyen 315 bin kiúiden yalnÕzca 135 bin kiúi ana dilinin Lehçe oldu÷unu belirtirken, bunlardan yalnÕzca 70 bininin evinde fiilen Lehçe konuúuldu÷u gözlenmiútir (Dündar, 1999). Ana dil ve milliyet arasÕndaki iliúkiye tersten bir di÷er örnek de Sovyetler Birli÷i nüfus sayÕmlarÕdÕr. Sovyetler Birli÷i’nin Kuzey Kafkasya’da yaptÕ÷Õ nüfus sayÕmlarÕnda, kendilerini Megrel olarak tanÕmlamayÕp, ana dilinin Megrelce oldu÷unu ifade eden 40 bin kiúi bulunurken, milliyetlerini Tat ve Da÷ Yahudisi olarak belirtmeyen ancak ana dilini Tatça olarak bildiren 31 bin 400 kiúi oldu÷u tespit edilmiútir (Dündar, 1999). Bu örtüúmezlik bize tekrar etnisite, ulus ve ana dil gibi kavramlarÕn hiçbirinin do÷al olmadÕ÷ÕnÕ hatÕrlatÕr. Bunlar tarihsel, toplumsal ve siyasal inúalarÕn, tasnife yönelik söylem ve pratiklerin sonucu olarak ortaya çÕkarlar. Öyleyse biraz basitleútirilmiú tersten bir okuma yapmak mümkündür: sayÕmÕ gerektiren nüfusun varlÕ÷Õ de÷il, nüfusu ortaya çÕkaran sayÕm prati÷inin kendisidir. Keza sorulan soruya ba÷lÕ olarak farklÕ kategoriler belirmeye baúlar. Ana dil ölçüt olarak alÕndÕ÷Õnda belirli bir etnisiteye mensup sayÕlan insanlarÕn sayÕsÕ, aidiyet soruldu÷unda olumlu cevap verenlerin sayÕsÕndan farklÕ olabilir. Bu noktada, bir toprak parçasÕ üzerinde do÷an/yaúayan veya belirli bir devletle Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 243 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 iliúkilendirilen kiúilerin hangi kÕstaslar uyarÕnca sayÕlaca÷Õ sorusu önem kazanÕr: Nüfus sayÕmÕ kimleri saymaya de÷er bulacaktÕr? Hangi nitelikleri sormayÕ tercih edecek, sorular açÕk uçlu de÷il de úÕklÕ soruldu÷unda, cevap veren kendisini hangi úÕkka ait görecektir? Bu anlamda yapÕlacak tercihlere göre, nüfus olarak addedilen büyük ve karmaúÕk kitleyi farklÕ farklÕ tasvir etmek, ülke ve nüfus politikalarÕnÕ da bu farklÕ tasvirlerden hareketle hazÕrlamak mümkündür. Ne ki her zaman, sayÕlanlarla sayÕlmaya de÷er bulunmayanlar, sayÕlanlar içindeyse “makbul” ve “sözde” vatandaú olanlar arasÕnda bir yarÕk kalacak; yaúamÕn heterojenli÷i ulusun varsayÕlmÕú homojenli÷inden taúacaktÕr. Bu da bizi tartÕúmak istedi÷imiz son noktaya getirmektedir. Ulusal inúa politikalarÕnÕn tabii sonuçlarÕndan birisi de iskan, sürgün ya da zorunlu göç olmuútur. Irk (genellikle do÷al addedilir), etnisite (do÷al ve/ya kültürel addedilir) ve ulus (genellikle do÷al ve kültürel addedilir) arasÕndaki mu÷lak alanda ve kimileri biyolojik/fiziksel/do÷al, kimileri tarihsel /toplumsal/kültürel sayÕlan de÷iúkenlerin farklÕ düzenlemeleri uyarÕnca inúa edilen kimlik kategorileri, her zaman belirli kesimlerin tasfiyesini gerektirmiútir. Bu tasfiye giriúimi genellikle asimilasyondan zorunlu göç ve iskana, soykÕrÕma geniú bir yelpazeden araçlarla yürütülebilmiútir. BunlarÕn her birine ilgili yasal düzenlemeler ve araçlar da eúlik eder (vatandaúlÕk yasalarÕ, iskan yasalarÕ, e÷itim mevzuatÕ veya ola÷anüstü hal yetkileri gibi). Örnekleri iyi bilinen soykÕrÕmlar milyonlarla insanÕn ölümüne yol açmÕúken, dünyanÕn de÷iúik co÷rafyalarÕnda milyonlarca insanÕn yaúam mekanlarÕ zorla de÷iútirilmiútir. Örne÷in sadece 1783-1922 yÕllarÕ arasÕnda OsmanlÕ topraklarÕna (Eskiúehir, øzmir, Ankara vb. úehirlere) göç eden TatarlarÕn toplam sayÕsÕ 1.800.000 civarÕndadÕr (Karpat, 2013). (OsmanlÕ’nÕn son dönemindeki nüfus hareketleri bir sonraki bölümde daha detaylÕ olarak ele alÕnmaktadÕr). 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕ daha eleútirel okumalarÕ mümkün kÕlmÕútÕr. 2. Dünya SavaúÕ, 68 ruhu ve eúzamanlÕ toplumsal hareketler, sömürgelerden gelen insan akÕúÕyla post-kolonyal bir dönemin açÕlmasÕ ve ekonomik-finansal-kültürel küreselleúme dalgalarÕ bu dönemde kademeli olarak homojenlik iddiasÕndaki ulus-devlet fikrinin sorgulanmasÕna yol açmÕútÕr. Özellikle Avrupa devletleri, artan göçmen sayÕsÕ ve ikinci, üçüncü kuúak göçmen ailelerin ortaya çÕkmasÕ karúÕsÕnda yeni politikalar geliútirmeye çalÕúmÕú, çok-kültürlülük, ço÷ulculuk ve entegrasyon gibi kavramlar gündeme gelmiútir. Milliyetçili÷in ilk dönemlerinde farklÕ kimliklerin bastÕrÕlmasÕ ve asimilasyonu yoluyla homojenli÷i sa÷lamaya yönelik çalÕúma kuralÕ egemenken, çokkültürlülük talebi son yÕllarda vatandaúlÕ÷Õn baskÕn tanÕmlarÕna karúÕ verilen mücadelelerde merkezi bir kavram haline gelmiútir (Gülalp, 2007).Kiúinin ancak tek bir milliyete sahip olabilece÷ini söyleyen Lahey Sözleúmesi (1930) bugün artÕk yerini daha liberal nitelikteki “Avrupa VatandaúlÕk Sözleúmesi”ne (1997) bÕrakmÕútÕr (Gülalp, 2007). Ne var ki bütün bu politikalar do÷al olarak merkezin çözülmesi anlamÕna gelmemiú, siyaseten güçlü kesimler büyük oranda güçlü olmaya devam etmiútir. Bugün hala ulus-devlet toplumsal ve siyasal yaúamÕn örgütlenmesindeki temel çerçevelerden birini oluúturmaya devam etmekte ve ço÷u ulusdevlet sÕnÕrlarÕ içinde Õrka ve/ya etnisite dayalÕ siyasal pratikler sürmektedir. Kaynaklar Aktürk, ù. (2006). Etnik Kategori ve Milliyetçilik. Tek Etnili, Çok Etnili ve GayrÕ Etnik Rejimler, Do÷u BatÕ: 38. Anderson, B. (2004). Hayali Cemaatler, østanbul: Metis. Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Barth, F. (2001). Etnik Gruplar ve SÕnÕrlarÕ, østanbul: Ba÷lam. Dündar, F. (1999). Türkiye Nüfus SayÕmÕnda AzÕnlÕklar, østanbul: Doz. Erözden, O. (1997). Ulus-Devlet, Ankara: Dost. 244 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Fenton, S. (2001). Etnisite, Ankara: Phoneix. Foucault, M. (2003). Cinselli÷in Tarihi, çev. Hülya U÷ur TanrÕöver, østanbul: AyrÕntÕ. Gellner, E. (1964). Thought and Change, Londra: Chicago University. Hobsbawm, E. J. (1983). Inventing Traditions, The Invention of Tradition içinde, Eric Hobsbawm ve Terence Ranger (Ed.), Cambridge: Cambridge University. Hobsbawm, E. J. (2000). Milletler ve Milliyetçilik, østanbul: AyrÕntÕ. Karpat, K. (2013). OsmanlÕdan Günümüze Etnik YapÕlanma ve Göçler, østanbul: Timaú. Kastoryano, R. (2007). Alman Birli÷ini Yeniden TanÕmlamak: Milliyetten VatandaúlÕ÷a, VatandaúlÕk ve Etnik ÇatÕúma: Ulus-Devletin SorgulanmasÕ içinde, Haldun Gülalp (Ed), østanbul: Metis. Online Etymology Dictionary, eriúim: http://www.etymonline.com/index.php?term=ethnic Özdo÷an, G.G. (2007). Bu YapÕ Aúa÷Õdan NasÕl Gözükür?, Radikal Kitap. ÖzkÕrÕmlÕ, U. (2008). Milliyetçilik KuramlarÕ, Ankara: Do÷u BatÕ. Smith, A. (2002). UluslarÕn Etnik Kökeni, Ankara: Dost. Somersan, S. (2004). Sosyal Bilimlerde Etnisite ve Irk, østanbul: Bilgi Üniversitesi. Weber, M. (2006). Sosyoloji YazÕlarÕ, østanbul: øletiúim YayÕnlarÕ. Weber, M. (2012). Ekonomi ve Toplum, østanbul: YarÕn YayÕnlarÕ. YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 245 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 246 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 OSMANLI'DAN CUMHURøYET’E NÜFUS POLøTøKALARI77 Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Özet Bu çalÕúmada, OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemde nüfus politikalarÕ, istatistik disiplininin geliúimi ve etnik gruplara yönelik uygulamalar ele alÕnmaktadÕr. De÷iúen etnik nüfus dinamikleri, OsmanlÕ Devleti’nde yapÕlan ilk nüfus sayÕmÕndan Cumhuriyet’e kadar sürdürülen nüfus politikalarÕ ba÷lamÕnda tartÕúÕlmaktadÕr. Nüfus politikalarÕna etno-kültürel temelli olarak baktÕ÷ÕmÕzda, OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemde, etnik temelli homojenleútirme politikasÕnÕn süreklili÷i takip edilebilmektedir. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun nüfus ve etnisite verilerine sahip, milliyetçi politikalarla siyasal co÷rafyayÕ yeniden úekillendirmeye çalÕúan ileri gelenleri, geniú çaplÕ iskân ve tehcir uygulamalarÕ gerçekleútirmiútir. Özellikle øttihat ve Terakki ile Erken Cumhuriyet dönemi arasÕnda etnik temelli dil, ekonomi, iskan ve nüfus politikalarÕ arasÕnda süreklilik göze çarpmaktadÕr. POPULATION POLICIES FROM OTTOMAN TO THE REPUBLIC Abstract This paper presents the population politics, the development of Statistics as a discipline, and the practices targeting ethnic groups during the last period of the Ottoman period, and the early period of the Turkish Republic. Changes in ethnic populations are discussed in relation to population politics, starting from the first census conducted by the Ottoman State. These politics point to an ethno-cultural homogenization of the population, which can be followed through to the Republican Turkey. The highranking Ottoman administrators, equipped with population and ethnicity data, started large-scale deportations, whereby populations were resettled and the political geography of the country was reshaped through nationalist politics. The continuity between the Union and Progress period and the early Republican era remains a striking aspect of the language, ethnicity, economy, settlement and population politics of this period. 1. GøRøù OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun idari ve hukuki yapÕlanmasÕnda fetih, göç, nüfus politikalarÕ ve bu politikalarÕn ortaya çÕkardÕ÷Õ sosyal (dini, etnik, kültürel vs.) olaylar merkezi bir yer tutmaktadÕr. Göçler, iskan ve nüfus hareketleri ømparatorlu÷un tüm dönemlerinde etkilidir ve hatta “OsmanlÕ÷Õ ømparatorlu÷u göçle baúladÕ, göçle son buldu” demek abartÕlÕ bir de÷erlendirme sayÕlmaz (Kasaba, 2012).78 ømparatorluk nüfusunun çok-uluslu karakteri ola÷an olmakla birlikte, klasik dönemdeki (1300–1600) co÷rafi geniúleme etnik çeúitlili÷i alabildi÷ine artÕrmÕútÕ. Fetihlerin ve sÕnÕr savaúlarÕnÕn sonucu olan göç hareketlerinin ve demografik dönüúümün nasÕl bir idari anlayÕú içerisinde yönetildi÷i, devletin geç dönemine damga vuran modernleúme ve milliyetçilik hareketlerinin yönetimsel zihniyet biçimini nasÕl etkiledi÷i önemli bir tartÕúma konusudur.79 OsmanlÕ ømparatorlu÷u büyüdükçe bünyesine farklÕ etnik gruplarÕ katan, co÷rafi büyümeyi devletin varlÕk nedenine ve kurucu bir politikaya dönüútüren yapÕda bir idari oluúumdu. Devletin fethetti÷i bölgelerdeki nüfus gruplarÕndan temel beklentisi nizama uymalarÕ ve vergi vermeleriydi. Bu anlamda 77 Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015) baúlÕklÕ araútÕrmadan yararlanÕlarak hazÕrlanmÕútÕr. Kemal Karpat’a göre de “inkar edilmez bir gerçek varsa, o da, OsmanlÕ Devleti’nin göçlerle baúlamÕú ve sonunda 18781918 ve 1912-1914 tarihinde Rumeli’den Anadolu’ya olan göçlerle de son bulmuú olmasÕdÕr” (Karpat, 2010). 79 Rudi Paul Lindner’e göre “HÕristiyan komúularÕnÕn güvenini kazanma” stratejisinden olsa gerek “ilk OsmanlÕ fetihleri zorlamadan çok birleútirmeye yönelik” (Lindner, 2000). 78 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 247 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 bir asimilasyon politikasÕndan ya da bugün bildi÷imiz anlamda etnik bir tanÕmlamadan de÷il, dini parametrelerle tanÕmladÕ÷Õ gruplarÕ denetim altÕnda tutan bir yönetim anlayÕúÕndan bahsetmek daha do÷ru olur. Bu anlayÕúa literatürde “millet sistemi” denilmektedir (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Buradaki “millet” kavramÕ bugün siyasal teoride kullanÕlan anlamda “nation” kavramÕna karúÕlÕk gelmemekte ve daha çok dinsel ve mezhepsel aidiyete gönderme yapmaktadÕr (Güler, 2007; Kenano÷lu, 2004; Karpat, 2004; AdanÕr, 1996). Bu anlamda devlet kiúileri hukuksal olarak Rum, Bulgar, Arap vs. olarak de÷il Müslüman, HÕristiyan, Yahudi vs. olarak dikkate almÕú ve tanÕmlanmÕútÕr (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Sosyolojik yönüyle millet kavramÕ bireyin ait oldu÷u dini grupla arasÕndaki aidiyet iliúkisini ve cemaate olan geleneksel ba÷lÕlÕ÷ÕnÕ karúÕlÕyordu ancak bu durum etnik kavramlarÕn hiç kullanÕlmadÕ÷Õ anlamÕna gelmiyordu. Gündelik yaúamda kullanÕldÕklarÕ gibi devletin resmi evraklarÕnda da (örne÷in adli) bu kavramlar (Rum, Bulgar, Ermeni vs.) kiúileri tanÕmlarken kullanÕlÕyorlardÕ ancak genel olarak tabi olduklarÕ hukukun düzenin parametresi ve tasnif etme aracÕ dini kriterlerdi. ømparatorluk ile gayrimüslim tebaa arasÕndaki iliúkinin çerçevesini øslam hukuku çiziyordu. Bu hukuksal teamül gayrimüslim vatandaúlarÕ “zÕmmi” kavramÕ ile tanÕmlÕyordu. ZÕmmi kavramÕ, güvenlik ve söz verme anlamlarÕna gelen zimmet sözcü÷ünden gelmekteydi. Genel itibariyle zimmet “øslam’Õn hakimiyetini tanÕmak úartÕ ile Müslüman toplumun di÷er semavi din mensuplarÕna koruma sa÷ladÕ÷Õ ve süresiz olarak yürürlükte kalan bir tür sözleúme”yi ifade ediyordu (Kenano÷lu, 2004). Bu karúÕlÕklÕ konum mevcut siyasi ve ekonomik düzeni korumak açÕsÕndan kritikti ve bu anlamda da siyasal olarak pragmatikti. Gayrimüslim vatandaúlarÕn bu durumu elbette otonom bir pozisyona karúÕlÕk gelmiyordu (Kenano÷lu, 2004). Otonom bir düzen olmasa da farklÕ dinlere mensup cemaatlerin hastaneler, okullarÕ, yetimhaneleri vb. kurumlarÕ bulunuyordu. Cizye dÕúÕnda hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler mesleki durumlarÕ ve varlÕk miktarlarÕna göre aynÕ vergi düzenine dahildiler. Devletin genel olarak kanunlarÕ tüm tebaa içinde geçerli olmakla birlikte her milletin (örne÷in Yahudi cemaati) baúÕnda “o cemaatin seçti÷i ve OsmanlÕ Devleti’nin bir beratla onayladÕ÷Õ bir dini úef bulunmuútur” (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Dini úef ya da lider cemaatin kendi içinde kimi ekonomik ve cezai yaptÕrÕmlarÕ uygulayabilme imkanÕna sahipti. Bu kimi zaman suiistimale açÕk bir alan yaratÕyordu. Örne÷in Stanford Shaw’un aktardÕ÷Õna göre Rum Patri÷i yönetimindeki “Rum Ortodoks Kilisesi kendine ba÷lÕ Ortodoks SlavlarÕ RumcayÕ ana dil olarak ö÷renmeye ve Rumlardan açÕkça daha fazla millet vergisi ödemeye zorlamÕútÕr” (Shaw, 1985). Bununda dÕúÕnda dini úefin cemaatin mallarÕnÕ idare etme ve kendi cemaatinden belirli miktarlarda vergi toplama yetkisi bulunuyordu. Yine cezalandÕrma yetkisi genel olarak devlete ait olmakla birlikte cemaat kurallara aykÕrÕ davranan, kültürel teamülleri ihlal eden ve suç iúleyen cemaat üyelerini yargÕlayÕp cezalandÕrabiliyordu (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Tüm bu özellikleri göz önünde bulunduruldu÷unda millet sisteminin iki yönüne dikkat çekmek mümkün görünüyor. Sistem bir yandan gayrimüslimlerin kültürel yaúamlarÕnÕ korumaya imkan tanÕrken di÷er yandan devlet otoritesi dÕúÕnda ikincil bir denetim ve güvenlik mekanizmasÕnÕ yaratÕyordu. Gayrimüslim tebaanÕn üyeleri hem devletin siyasi, hukuki ve ekonomik denetimi hem de mensubu olduklarÕ cemaatin iç yaptÕrÕmlarÕ ile karúÕ karúÕya kalÕyorlardÕ. ømparatorluk açÕsÕndan bu oldukça iúlevseldi. Geniú bir co÷rafyada hüküm süren sistem hukuki ve ekonomik güvenlik siyasetini çifte bir mekanizma içerisinde çözmüú oluyordu. Genel itibariyle BatÕ’ya dönüú geniúleme siyaseti güden OsmanlÕlar bu co÷rafyada klasik dönemde ømparatorlu÷u sarsacak ciddi bir askeri ve siyasi tehditle karúÕlaúmadÕlar. Avrupa ve Rusya ekonomik, siyasi, askeri ve teknolojik olarak modernleútikçe, hem bu co÷rafyalardaki hem de OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndaki etnik gruplar milliyetçilik üzerinden siyasallaútÕkça ve ba÷ÕmsÕz bir kamuoyu kültürü oluútukça ola÷an siyasetin genel düzeni ciddi bir farklÕlaúma yaúadÕ. Özellikle 19. yüzyÕl OsmanlÕ’sÕ her bakÕmdan oldu÷u gibi nüfus politikalarÕ ve etnik yapÕ açÕsÕndan da derin bir dönüúüm geçirdi. Devletin merkezileúme politikalarÕ ve bürokrasinin güçlenmesi, milliyetçili÷in yayÕlmasÕ, modern anlamda bir nüfus siyasetinin oluúmasÕ ile dini aidiyetin giderek “etnik” bir içerik kazanmaya baúlamasÕ yüzyÕla çehresini vermiúti. Balkanlarda yo÷un bir biçimde yaúanan milliyetçilik hareketlerinde 1830’da ba÷ÕmsÕz bir Yunanistan ortaya çÕkmÕútÕ. Bu siyasi yapÕlanmalarÕn Yunanistan ile sÕnÕrlÕ kalmayaca÷Õ aúikardÕ. 1839 yÕlÕnda deklare edilen Tanzimat FermanÕ sonraki süreç içinde gerçekleúecek reformlarÕn ilk ciddi sinyalini veriyordu. Bu süreçte rol oynayan bürokratlar bir yandan modernleútirme hamleleri yapmak ve bir yandan da devletin siyasi bütünlü÷ünü koruma kaygÕsÕ içinde 248 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 hareket ediyorlardÕ (Ülken, 2001).80 Özellikle askere alma, vergi toplama ve yargÕlama konusunda yöneticilerin gösterdi÷i keyfi uygulamalar ile uluslararasÕ baskÕ Tanzimat FermanÕ’nÕn ortaya çÕkmasÕnda etkili olmuútur (Tanör, 1995). Ferman din, etnik mensubiyet ve mezhep farkÕ gözetmeksizin her vatandaúa yasal güvence getirmekteydi (Toros, 1985; Osmano÷lu, 2009). Can ve mal güvenli÷i ile adil yargÕlanma konusunda devlet vatandaúlarÕma eúitlik temelli vaatlerde bulunuyor ve yasal güvence Padiúah’Õn yemiyle garanti ediliyordu. Halil ønalcÕk’Õn aktardÕ÷Õna göre “hükümdarÕn yeminle ba÷landÕ÷Õ ana haklar kavramÕ, úüphesiz 1830–1840 Avrupa’sÕnda yaygÕn meúrutiyetçi fikirlerin tesiri altÕnda benimsenmiú bir esastÕr” (ønalcÕk, 1996). Bu meúrutiyetçi fikirler 19. yüzyÕl OsmanlÕ aydÕnÕ üzerinde de etkisini göstermiútir. Bunun yanÕnda özellikle 19. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda geliúen yazÕlÕ basÕn ve yayÕncÕlÕ÷Õn geliúmesi azÕnlÕklarÕn güçlü bir talep siyaseti geliútirmelerine zemin sa÷lÕyordu. Öte yandan OsmanlÕ Devleti’nin BatÕlÕ devletler ve Rusya karúÕsÕnda ekonomik ve askeri olarak giderek güçsüzleúmesi OsmanlÕ idaresi üzerindeki uluslararasÕ baskÕyÕ arttÕrÕyordu. Bu baskÕnÕn ilk ciddi karúÕlÕ÷Õ 1856 yÕlÕnda ilan edilen, Tanzimat’Õn vaatlerini “tekrarlayan, açÕklayan ve geniúleten” Islahat FermanÕ’ydÕ (Berkes, 2003). Ferman ømparatorluk bünyesindeki azÕnlÕklarÕn talep siyaseti açÕsÕndan kritik bir dönemeçti; gayrimüslimlere can ve mal hürriyeti konusunda güvence veriyor, dinsel topluluklarÕn kendilerini yönetebilme konusunda imkanlar tanÕyor, din, vicdan ve ibadet özgürlü÷ünün korunmasÕnÕ öngörüyordu. Bunun dÕúÕnda gayrimüslimlere her türlü devlet memuriyetlerine atanma, eyalet meclisine girebilme gibi önemli siyasal haklar tanÕnÕyordu (Kili ve Gözübüyük, 2000; Tanör, 1995). Niyazi Berkes’e göre Islahat FermanÕ “genel olarak HÕristiyan “millet”lerin anayasal geliúmesinin baúlangÕcÕ olmuú, onlarÕn ulusal ba÷ÕmsÕzlÕk isteklerinin bir manifestosu olmuútu” (Berkes, 2003). ùerif Mardin de Ferman’Õn anayasal niteli÷ini vurgular ve “Islahat FermanÕ, o zamana kadar “milleti hakime” olan Müslümanlardan bu imtiyazlÕ durumu alÕyor, din farkÕ gözetmeksizin bir “OsmanlÕ” vatandaúlÕ÷Õ kurmaya çalÕúÕyordu” (Mardin, 2004) tespitinde bulunur. 1877’de II. Abdülhamit ilk Meclis-i Mebusan’Õ açtÕ÷Õnda 69’u Müslüman ve 46’sÕ gayri Müslim olan 115 mebus bulunuyordu (Güler, 2007). Bu tablonun oluúmasÕnda úüphesiz Tanzimat sürecinin önemli bir etkisi vardÕ. II. Abdülhamit’in söz konusu meclisi feshetmesine gerekçe olarak gösterdi÷i 18771878 OsmanlÕ-Rus SavaúÕ (93 Harbi) sadece Meclis’in süresiz tatil edilmesine de÷il OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun etnik yapÕsÕnda ciddi sonuçlara yol açtÕ. Ruslar karúÕsÕnda alÕnan yenilgi ile Romanya, SÕrbistan ve Karada÷’a ba÷ÕmsÕzlÕk veriliyor, Bulgaristan Prensli÷i kuruluyor ve BosnaHersek’e iç iúlerinde ba÷ÕmsÕzlÕk tanÕnÕyordu. SavaúÕn getirdi÷i demografik dönüúüm hem BalkanlarÕn hem de Anadolu’nun çehresini de÷iútirdi. Erik Jan Zürcher’in aktardÕ÷Õna göre bu savaúla 1,2 milyon kadar Müslüman Kafkasya’dan göç etmiú ya da kaçmÕútÕ ve “1877-1878’de ilk kez, nüfusun önemli bir kÕsmÕ Müslümanlardan ve Türklerden oluútu÷u bölgeler yabancÕ iúgal altÕna” girmiúti (Zürcher, 2010). Bu durum úüphesiz Anadolu’ya yo÷un bir Türk ve Müslüman göçü anlamÕna geliyordu. Muhacirler ve iskan sorunu devletin baúa çÕkmasÕ gereken baúlÕca meselelerden biri haline geldi. 1877–1878 SavaúÕ’nÕn yarattÕ÷Õ göç hareketleri modern devlete özgü iki kurumun oluúmasÕnda ve aktif olarak çalÕúmasÕnda etkili olmuútur. Birincisi, savaúla baúlayan büyük göç nedeniyle gelmekte olan muhacirlerin idaresinden sorumlu ødâre-i Umumiyye-i Muhâcirîn Komisyonuve bu komisyona ba÷lÕ olmak üzere ødâre-i Umûr-Õ Hesâbiyye ve ødâre-i Umûr-Õ øskâniyyeúubeleri kurulmuútur (Paúao÷lu, 2013). Komisyonun amacÕ Ruslarla yapÕlan savaú atmosferinde MüslümanlarÕn hala egemenlik altÕnda bulunan OsmanlÕ topraklarÕna göçlerini teúvik ve idare etmekti (Erkan, 1999). økincisi iç güvenlikle ilgiliydi. OsmanlÕ-Rus savaúÕnÕn sonucunda “ømparatorluk Balkanlar’daki topraklarÕnÕn ço÷unu kaybetmiúti ve kendi iç idaresinde reform yapmazsa kalan topraklarÕ da kaybetme tehlikesiyle karúÕ karúÕya kalmÕútÕ. Balkanlar’Õn özellikle de Makedonya’nÕn hassas durumunu göz önüne alan Abdülhamit ordu içinde tamamen iç güvenlikle ilgilenecek ayrÕ bir birim oluúturmaya karar verdi. øúte jandarmanÕn kurularak polisten ayrÕútÕ÷Õ an buydu” (Ergut, 2004). Bu anlamda II. Abdülhamit’in øttihat ve Terakki devrine sadece iskan ve nüfus siyaseti açÕsÕndan de÷il iç güvenlik politikasÕyla ilgili 80 ùerif Mardin’e göre Tanzimat FermanÕ’nÕn ortaya çÕkmasÕnda “Kameralizm”in etkisi vardÕ ve Kameralizm’in FermanÕ hazÕrlayan devlet adamlarÕna cazip gelen tarafÕ, OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nu birleútirici bir görüntü içinde sunmasÕydÕ (Mardin, 2004). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 249 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 de ciddi bir deneyim bÕraktÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür. Nitekim øttihat ve Terakki hükümeti tarafÕndan uzun süre kullanÕlan Polis Nizamnamesi de 1907 yÕlÕnda II. Abdülhamit tarafÕndan çÕkarÕlmÕútÕ (Ergut, 2004). OsmanlÕ-Rus savaúlarÕnÕn, RuslarÕn Balkanlarda nüfuz kazanmasÕnÕn ve bu co÷rafyada izledi÷i panislavist politikalarÕn etkisiyle oluúan karúÕlÕklÕ göçler siyasal kimli÷e de yeni bir çehre kazandÕrÕyordu. 19. yüzyÕlÕn sonuna do÷ru “gayrimüslim tebaasÕnÕn ço÷unlu÷unu yitiren OsmanlÕ Devleti, Tanzimat devrine oranla daha açÕkça ifade edilen bir øslami kimlik kazanmÕú” oluyordu (Deringil, 2007). François Georgeon’un da belirtti÷i üzere RuslaútÕrma politikasÕ, panislavizme karúÕ ulusal direniú ve II. Abdülhamit’in despotizmine karúÕ mücadele Türk milliyetçili÷ine damgasÕnÕ vuracaktÕ (Georgeon, 1999). Siyasal kimlikteki bu dönüúüm 1880’lerden 1920’lere dek süren etnik politikalara rengini verecektir. SavaúÕn getirdi÷i baúarÕsÕzlÕk “millet sistemi”nden vazgeçilmeye çalÕúÕlmasÕnda da etkili oldu. “Millet sistemi” homojen bir topluluk yaratma açÕsÕndan iúlevsel de÷ildi ve gayrimüslimlerin farklÕlÕklarÕnÕ korumasÕ øttihat ve Terakki yönetimi baúta olmak üzere hakim siyasetçiler tarafÕndan çözülmenin sebebi olarak görülecekti (YÕldÕz, 2001). Etnik farklÕlÕklar güvenlik açÕsÕndan risk olarak okunacak ve bu algÕ Cumhuriyet döneminde kristalize olan resmi ideolojinin temellerini atacaktÕ. Geleneksel sadakat beklentisinin yerini yavaú yavaú ulus devletin laik, merkeziyetçi ve teritoryal kavramÕnÕn almasÕnda da bu temeller etkili olmuútur (Gencer, 2010). 2. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun Etnik YapÕsÕ (1831–1922) 2.1. OsmanlÕ’da Modern Nüfus SayÕmlari, østatistik Ve Etnik Co÷rafya Modern devletin temel özelliklerinden biri, geniúleyen ve güçlenen merkezi bürokrasinin düzensiz topluluklarÕ belirli bir matemati÷i olan nüfus olarak kavramasÕ, bu nüfusun siyaseten úekillendirilebilir niteli÷inin farkÕna varÕlmasÕ ve bu yönde bilgi üreten araçlarÕ geliútirmesidir. Nüfusun sistematik bir biçimde nicelleútirilerek bilimsel bilginin nesnesi haline getirilmesinde nüfus sayÕmlarÕ ve istatistik önemli bir yer tutar.81 Nüfus sayÕm sistemi ve kayÕt altÕna alma bireyleri egemenlik mekanizmalarÕyla do÷rudan iliúkiye geçirir (Hobsbawm, 2000; Anderson, 2004; Dündar, 2010). Egemenlik mekanizmalarÕnÕn siyasal tercihleri bilimsel bilginin nasÕl kullanÕlaca÷ÕnÕn zeminini belirler. Nitekim uluslaúma ile nüfus sayÕmlarÕ arasÕndaki iliúkiye baktÕ÷ÕmÕzda, modern nüfus sayÕmlarÕnÕn etnik ya da dinsel olarak bir milliyet veya cemaat seçmeye zorlamasÕ Hobsbawm’Õn da belirtti÷i üzere modern idari devletin teknik gerekliliklerinin milliyetçili÷in ortaya çÕkÕúÕnÕ besleyen yönünü gösterir (Hobsbawm, 2000). 19. yüzyÕla kadarki OsmanlÕ nüfusunu araútÕrmak için temel demografik malzemeyi arazi mülkiyeti ve vergi mükelleflerini kaydetmeye yönelik olarak tutulan “Tahrir Defterleri” oluúturmaktadÕr.82 Modern anlamda bir demografik kaygÕ taúÕmayan bu defterler co÷rafi olarak hazÕrlanÕyordu. Gayrimüslimlerin yaúadÕ÷Õ yerleúim birimlerinde bu kiúiler MüslümanlarÕn ardÕndan ayrÕ bir listeye yazÕlÕyordu (Faroqhi, 1999; ønalcÕk, 2000). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda modern anlamda ilk nüfus sayÕmÕ ise asker ve vergi potansiyelini görme gere÷ini karúÕlamaya yönelik olarak 1831’de gerçekleútirildi.83 Bu sayÕmda yalnÕzca erkek nüfusu sayÕlmÕú ve din esasÕna dayalÕ olarak etnik özellikler belirlenmiútir (Koç, 2007; Akbayar; 1985). SayÕmÕn hedefi gayrimüslimlere úahsi vergi uygulamasÕ getirmek ve Müslüman erkekleri orduya almak üzere nicel bir temel oluúturmaktÕ (Karpat, 2010).Yeni kaldÕrÕlan Yeniçeri Oca÷Õ köklü ømparatorluk ordusunda ciddi bir tasfiye getirmiúti ve bunun yerine kurulan “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” isimli ordu için askeri potansiyelini gözden geçirmek elzem görülmüútü. Ordu yeniden toparlanmak için buna ihtiyaç duyuyordu ve bu anlamda Karpat’Õn da belirtti÷i üzere, “OsmanlÕ askeriyesi, nüfus kayÕtlarÕyla yakÕndan ilgilenen, nüfus sayÕmÕ yapÕlmasÕ ve nüfusun düzenli olarak kaydedildi÷i bir sistemin uygulanmasÕ için sultana ve hükümete baskÕ yapan ilk kurum oldu” (Karpat, 2010). Her ne kadar OsmanlÕ nüfus tarihi açÕsÕndan kritik bir yere sahipse de bu sayÕmÕn 81 østatistik kelimesi “statistik”ten türetilmiútir ve “devlete ait bilgi” anlamÕna gelmektedir (Hacking, 2005). OsmanlÕ nüfus, sosyal ve ekonomi tarihine dair önemli bilgiler içeren “Tahrir Defterleri” konusunda ilk çalÕúmalarÕ Ömer Lütfi Barkan yapmÕútÕr. Barkan’Õn bazÕ çalÕúmalarÕ için bkz. (Barkan, 1980; 2000; 1988). 83 1829 yÕlÕnda østanbul’da modern yöntemlerle bir nüfus sayÕmÕ yapÕlmÕútÕ ancak bu sayÕm co÷rafi olarak sÕnÕrlÕ oldu÷u için imparatorlu÷un nüfus analizini yapmak açÕsÕndan kÕsÕtlÕ verile sunmaktadÕr (Bingöl, 2004). 82 250 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 sonuçlarÕ kÕsmen ve belirli yöreler için mevcuttur (Behar, 1996). SayÕm din esasÕna dayalÕ olarak yapÕldÕ÷Õndan, bu sayÕmdan hareketler nüfusun tam bir etnik haritasÕnÕ çÕkarmak olanaksÕzdÕr. SayÕmda HÕristiyan tebaa “Reaya” diye gösterilmiútir. Yo÷unluk durumlarÕna göre bazÕ bölgelerde Rumlar, Bulgarlar, Ermeniler, Yahudiler ayrÕca gösterilmiú, Reaya olarak görülen HÕristiyan KÕptiler “KÕpti ReayasÕ” olarak kaydedilmiútir (Karal, 1997). Tablo 1. 1831 SayÕmÕna Göre OsmanlÕ Nüfusunun Dinsel-Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Shaw, 1978) Bölge Rumeli Müslüman Rum Çingene Yahudi Ermeni Toplam 513,448 811,546 29,532 11,674 3,566 1,369,766 Anadolu 1,988,027 366,625 7,143 5,338 16,743 2,383,876 Toplam 2,501,475 1,178,171 36,675 17,012 20,309 3,753,642 Bu sayÕmdan 13 yÕl sonra yapÕlan 1844 nüfus sayÕmÕ da 1831 sayÕmÕ gibi ekonomik, idari ve askeri amaçlarla yapÕlmÕútÕ. Bu sayÕmÕn resmi sonuçlarÕ ise açÕklanmamÕútÕr ancak sayÕmla ilgili sayÕsal veriler A. Ubicini ve E. Bore tarafÕndan yayÕmlanmÕútÕr (Ubicini, 1973; Bore, 1849-1850). Tarihçiler büyük oranda Ubicini ve Bore’un verilerinden hareketle bu sayÕmÕ de÷erlendirmiúlerdir (AkarlÕ, 1972). Tablo 2. 1844 SayÕmÕna Göre OsmanlÕ Nüfusunun Dinsel-Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Behar, 1996) Dinsel/Etnik Cemaat Avrupa Asya Afrika Toplam OsmanlÕlar 2.100.000 10.700.000 --- 12.800.000 Rumlar 1.000.000 1.000.000 --- 2.000.000 Ermeniler 400.000 2.400.000 --- 2.400.000 Yahudiler 70.000 80.000 --- 150.000 Slavlar 6.200.000 --- --- 6.200.000 Romenler 4.000.000 --- --- 4.000.000 Arnavutlar 1.500.000 --- --- 1.500.000 Tatarlar 16.000 20.000 --- 36.000 Araplar --- 900.000 3.800.000 4.700.000 Süryaniler ve Keldaniler --- 235.000 --- 235.000 Dürziler --- 30.000 --- 30.000 Kürtler --- 1.000.000 --- 1.000.000 Türkmenler --- 85.000 --- 85.000 Çingeneler Toplam 214.000 --- --- 214.000 15.500.000 16.050.000 3.800.000 35.350.000 1866 yÕlÕnda Tuna vilayetinde (kÕsmen Irak’ta da) kapsamlÕ bir sayÕm yapÕlmaya baúlanmÕú ve bu sayÕm 1873 yÕlÕna dek sürmüútür. Bölgedeki etnik, dini, ekonomik ve sosyal kompozisyondaki köklü de÷iúimler bu sayÕmÕn yapÕlmasÕna ihtiyaç duyuldu÷unu göstermektedir (Karpat, 2010). Önceki sayÕmlara göre çok daha detaylÕ olarak yapÕlan bu sayÕmÕn amaçlarÕndan biri de OsmanlÕ vatandaúÕ olanlara “Tezkere-i Osmaniye” (OsmanlÕ nüfus cüzdanÕ) vermek olmuútur (Çimen, 2012). Dönemin Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 251 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 valisi Mithat Paúa verileri sosyal ve ekonomik politikalarÕnda kullandÕ÷Õ bilinmektedir. Bölgesel bir sayÕm olmasÕna ra÷men bu özelli÷iyle ve nüfus tezkeresi da÷ÕtÕlmasÕ sebebiyle OsmanlÕ bürokrasisinde nüfus konusunda modern siyasal bir bakÕúÕn geliúti÷inin önemli bir göstergesidir. Bu tarihten sonra genel bir nüfus sayÕmÕ 1881/1882 yÕllarÕnda baúlayarak 1893 yÕlÕnda tamamlanan sayÕmdÕr. SayÕmÕn sonuçlarÕ II. Abdülhamit’e bir raporla da sunulmuútur. Kendinden önceki nüfus sayÕmlarÕyla kÕyaslandÕ÷Õnda teknik olarak daha modern bir sayÕm söz konusudur. Bu sayÕmla kadÕnlar ilk kez nüfus sayÕmÕna dahil edilmiútir (Çimen, 2012). SayÕm yaú, cinsiyet, medeni durum, etnik ve dinsel aidiyet, meslek vs. gibi da÷ÕlÕmlarÕ veren ilk ayrÕntÕlÕ nüfus sayÕmÕdÕr. SayÕm sÕrasÕnda sicile kayÕt sistemi uygulanmÕútÕr. SayÕmla birlikte tüm nüfusun sicile kaydedilmesi için her kiúiye bir nüfus tezkeresi verilmiú ve bundan sonra kiúinin devletle olan her türlü iliúkisinde bu tezkereyi göstermek zorunlu hale getirilmiútir. Kaydolmayanlar için ise para ve hapis cezasÕ uygulanmÕútÕr (Akbayar, 1985). Tablo 3. 1897 Nüfusunun Dinsel/Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Güran, 1997) Dinsel/Etnik Cemaat Müslüman Rum Ermeni Bulgar Katolik Yahudi Protestan Latin Maruni Keldani Süryani KÕpti-i Gayrimüslim Toplam Nüfus 14.111.945 2.569.912 1.042.374 830.189 120.479 215.425 44.360 22.335 32.416 5.768 35.554 19.550 19.050.307 Toplam Nüfusa OranÕ % 74.08 13.49 5.47 4.36 0.63 1.13 0.23 0.12 0.17 0.03 0.19 0.10 100.00 Bu sayÕmdan kÕsa bir süre sonra 1903 yÕlÕnda aynÕ niteliklere sahip yeni bir sayÕma baúlanmÕú ve bu sayÕm 1906’da sonra ermiútir. AyrÕntÕlÕ biyolojik göstergeler (do÷um, ölüm vs.) sunmasÕ sebebiyle bu iki sayÕmÕn sa÷ladÕ÷Õ verilerden hareketle modern nüfusbilim yöntemlerini kullanarak do÷urganlÕk, evlilik, ölümlülük vs. göstergeleri hesaplamak mümkündür (Behar, 1996). ømparatorlu÷un etnik co÷rafyasÕnÕ de÷erlendirmek açÕsÕndan da yine bu iki sayÕm (1893 ve 1906) baúlÕca verileri sunabilmektedir. Bu tarihten sonra 1914 yÕlÕnda genel nüfus verileri yayÕnlanmÕútÕr ancak bu veriler yeni bir sayÕmÕn sonucuna de÷il 1906 sayÕmÕnÕn sonuçlarÕna yaslanmaktadÕr (Shaw, 1978; Karpat, 2010). Bu anlamda 1906 sayÕmÕ son OsmanlÕ nüfus sayÕmÕdÕr. Cem Behar’Õn belirtti÷i üzere “demografik araútÕrmalar açÕsÕndan OsmanlÕ ile Türkiye Cumhuriyeti arasÕndaki ba÷lantÕyÕ bu iki nüfus sayÕmÕ sa÷lar” (Behar, 2000). OsmanlÕ Devleti’nde modern nüfus sayÕmlarÕnÕn gerçekleútirilmesine paralel olarak belirli bir nüfus kayÕt sistemi ve istatistik kültürü geliúmeye baúlamÕútÕr. 1831 sayÕm sonuçlarÕnÕ de÷erlendirmek ve nüfus iúlerini yürütmek amacÕyla bu tarihte Ceride-i Nüfus Nezareti kurulmuútur (Shaw, 1978). 1881 yÕlÕnda Sicil-i Nüfus Nizamnamesi kabul edilerek nüfus iúlere daha rasyonel hale getirilmiú ve 1914 yÕlÕnda çÕkarÕlan Sicil-i Nüfus Kanunu ile kayÕt sistemi en geliúkin haline ulaúmÕútÕr. Sicil-i Nüfus Kanunu küçük de÷iúikliklere ra÷men 60 yÕl boyunca yürürlükte kalmÕútÕr. Bunun sebebi Kanun’un birçok açÕdan yeni getirmesidir. Kanun’da nüfusa kayÕt olma zorunlu hale getiriliyor ve kayÕt altÕna alÕnacak hususlar úu úekilde sÕralanÕyordu: “Kiúinin isim ve úöhreti; MüslümanlarÕn dini; Gayrimüslimlerin dini, mezhebi ve hangi cemaate mensup olduklarÕ; baba adÕ ve do÷um yeri; ana adÕ; kiúinin do÷du÷u vilayet ve kazasÕ; do÷um tarihi; ikametgahÕ; sanat ve sÕfatÕ; okuryazar olup olmadÕ÷Õ; seçim ehliyeti; askerlik dairesi; erkek nüfusun boy, göz, çehre, bÕyÕk, sakal ve saç rengi; sabit belirtileri; evli ise karÕsÕnÕn birden fazla olup olmadÕ÷Õ; anne ve babasÕnÕn hayatta olup olmadÕ÷Õ; askerlik yaú ve derecesi; güneú ve ay takvimine göre deftere kayÕt tarihinin kütüklere yazÕlmasÕ” (Çimen, 2012). 252 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 19. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndan itibaren OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun idari bürokrasisinde modern anlamda bir istatistik kültürünün geliúmeye baúladÕ÷ÕnÕ söyleyebiliriz.84 østatistikle tanÕúma 1850’lere dek uzanÕr. 1857 yÕlÕnda Sardunya’dan iki adet istatistik kitabÕ OsmanlÕ yönetimine hediye olarak gönderilmiú ve devlet erkanÕ da bundan duydu÷u memnuniyeti iletmiútir.85 ølk telif istatistik kitabÕnÕ 1876 yÕlÕnda Mekteb-i Sultani muallimlerinden Recai Efendi østatistik-i Umumi adÕyla çÕkarmÕútÕr (Toprak, 2000). Modern istatistik tanÕmÕnÕn karúÕlÕ÷Õna en yakÕn çalÕúma olarak ise 1898 yÕlÕnda yayÕmlanan Abdurrahman ùeref’in østatistik ve Co÷rafya-i Umrani (ùeref, 1314) baúlÕklÕ eseridir. Kitap hem dönemin istatistik anlayÕúÕnÕ hem de bu anlayÕúÕn etnik co÷rafyayÕ tasnif etme biçimini gösteriyordu. Zafer Toprak’Õn aktardÕ÷Õna göre kitapta yer alan ilk tablo "1301 MartÕnda Dersaadet Nüfusu" baúlÕ÷ÕnÕ taúÕyordu. "Esami-i cemaat" sütunu "øslam,", "Rum," "Ermeni," "Bulgar," "Katolik,", "Yahudi," "Protestan," "Latin," ve "Tebaa-i Ecnebiyye ile Tabiiyeti Meúkuk Bulunanlar"Õ içeriyordu (Toprak, 2000). 1880’lerden itibaren istatistik bilgileri derlenmeye baúlandÕ ve istatisti÷in kurumsallaúmasÕ açÕsÕndan önemli bir dönemeç olan BabÕali østatistik Kurulu 1891 yÕlÕnda kuruldu. 1897 yÕlÕnda ise ilk istatistik yÕllÕ÷Õ yayÕmlandÕ. Bu yÕllÕkta 19. yüzyÕl sonlarÕnda devletin idari yapÕ, nüfus, sa÷lÕk, e÷itim, ticaret, adliye, maliye, tarÕm, ulaútÕrma ve haberleúme gibi birçok alanda ayrÕntÕlÕ istatistiksel bilgiler yer almÕútÕr (Güran, 1997). YÕllÕkta gayrimüslimler Rum, Ermeni, Bulgar, Katolik, Yahudi, Protestan, Latin, Maruni, Keldani, Süryani, KÕpti-i Gayrimüslim, Teba-i Ecnebiye olarak sÕnÕflandÕrÕlmÕútÕr (Güran, 1997). øttihat ve Terakki döneminde istatistik çalÕúmalarÕ ivme kazandÕ ve her resmi daire kendi istatistik kayÕtlarÕnÕ tutma ve onlarÕ yayÕnlama giriúimi içerisine girdi (Toprak, 2000). Bu dönemde istatistik bilgileri sadece sosyal ve ekonomi politikalarÕnda de÷il Anadolu’nun etnik ve siyasal co÷rafyasÕnÕn úekillenmesinde de yo÷un bir biçimde kullanÕldÕ. Örne÷in 1919 Sevr görüúmelerinde hem OsmanlÕ Devleti hem de azÕnlÕk temsilcileri kendi düzenledikleri etnik istatistikleri politik taleplerini temellendirmek amacÕyla kullandÕlar (Dündar, 2007). Tablo 4. Nüfusun Dinsel/Etnik Da÷ÕlÕmÕ 1897–1914 (Shaw, 1978; Behar, 1996) Dinsel/Etnik Cemaat Müslüman Rum Ortodoks Ermeni Gregoryan Bulgar Rum Katolik Rum-Ermeni Katolik Ermeni Katolik Protestan Latin Yahudi Maruni Frenk Toplam 84 85 1897 YÕlÕ 14.111.943 2.569.912 1.042.374 830.189 -120.479 -44.360 22.335 215.425 32.426 -19.050.307 1906 YÕlÕ 15.518.478 2.822.773 1.050.513 762.754 60.597 -90.050 53.880 20.447 256.003 28.726 197.700 20.897.617 1914 YÕlÕ 15.044.846 1.729.738 1.162.169 -62.468 -67.838 65.844 24.845 187.073 47.406 -18.520.016 Okullarda istatistik dersinin ö÷retilmesine ise ilk kez 1878’de Mülkiye Mektebinde baúlanmÕútÕr. (Yüceulu÷, 1949). BOA, Hariciye Nezareti Tercüme OdasÕ, 99/ 27. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 253 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2.2. øttihat Ve Terakki’den TBMM’ye Nüfusun Yeniden øskanÕ øttihat ve Terakki’nin nüfus, iskan ve etnisite politikalarÕnÕn ortaya çÕktÕ÷Õ demografik zeminin çerçevesi büyük ölçüde Balkan SavaúlarÕ (1912-1913) tarafÕndan çizilmiúti. Bu savaúlarÕn sonucunda OsmanlÕ ømparatorlu÷u uzunca bir süredir hükmetti÷i Ege AdalarÕ, Makedonya, Arnavutluk ve Makedonya’yÕ tamamen kaybetmiúti (Karal, 1996). ømparatorluk Midye-Enez çizgisinin batÕsÕnda kalan ve 4 milyon insanÕn yaúadÕ÷Õ Avrupa’daki tüm topraklarÕnÕ yitirmiúti. Bu úüphesiz genel olarak Balkan co÷rafyasÕndan ve özellikle de Trakya, Makedonya, Kosova ve Dobruca’dan Anadolu’ya yo÷un bir Müslüman-Türk göçü anlamÕna geliyordu (Karpat, 2013). Zürcher’in de belirtti÷i üzere bu toprak kayÕplarÕnÕn bir sonucu da “OsmanlÕ tarihinde Türklerin ilk kez etnik bakÕmdan nüfusun ço÷unlu÷unu oluúturmalarÕ olmuútu” (Zürcher, 2010). 19. yüzyÕlÕn baúÕndan beri aúamalÕ olarak yükselen Balkan milliyetçili÷inin OsmanlÕlar karúÕsÕndaki bu baúarÕsÕ, siyasal co÷rafya olarak giderek Anadolu’ya çekilen øttihat ve Terakki milliyetçili÷inin daha da radikalleúmesine etki edecekti (Bora, 1997). II. Meúrutiyet yazÕmÕnda Anadolu’nun Türklü÷ünün Õsrarla vurgulanmasÕnÕn yeúerdi÷i zihniyet iklimini bu zeminde tartÕúmak mümkündür (Alkan, 2001). øttihat ve Terakki hükümetinin etnisite politikalarÕnda Anadolu’nun Balkan SavaúlarÕ sonucunda Türkleútirilmeye demografik olarak müsait hale gelmesinin etkisi önemlidir ancak Türklük eksenli “milleti hakime” düúüncesi daha öncesine uzanÕr. Örne÷in øttihat ve Terakki’nin yayÕn organÕ Tanin gazetesinin baúyazarÕ Hüseyin Cahit YalçÕn 1908 yÕlÕnda yayÕmladÕ÷Õ bir makalede úunlarÕ söylemiúti: “Bu memleketi Türkler zapt etti… Bu memleketi, anâsÕr-Õ gayr-i müslimenin hiçbirinin menâfî-i mahsusasÕna bâziçe yapamazlar. OsmanlÕ namÕ altÕnda yaúayan Musevilere, Ermenilere, Rumlara, Bulgarlara, hasÕlÕ bütün anâsÕr-Õ gayr-i müslimeye dahi müsavât, adalet, hürriyet kaideleri dairesinde muamele-i uhuvvetkârâne gösterirler, fakat hiçbir zaman kendilerini unutmazlar… YalnÕz onlar bizi muhâleset-i kalbiyelerine inandÕrmalÕdÕrlar. Çünkü ne denirse densin, memlekette “millet-i hâkime” Türklerdir ve Türkler olacaklardÕr” (Yetim, 2008). 1912 yÕlÕnda yayÕnlanmÕú bir vatandaúlÕk kitabÕnda da “kurucu unsur Türklük” vurgusunun sözleúmeci bir OsmanlÕlÕk kimlik ve ülküsünün ardÕnda kendini hissettirdi÷i” (Üstel, 2009) bir söylemi çerçevelendirmeye baúladÕ÷ÕnÕ görürüz. Dr. HazÕk’Õn 1912 tarihli Malumat-Õ Medeniye ve Ahlakiye’sinde söz konusu söylem úu úekilde ifade edilir: “Türkler altÕ yüz sene evvel bir hükümet tesis ettikleri zaman ilk müessisinin (kurucularÕn) namÕna ona OsmanlÕ demiúlerdir. ùu halde Türklükle OsmanlÕlÕk birdir” (Üstel, 2009). EsasÕnda burada söz konusu olan ømparatorlu÷un kurtuluúu olarak tartÕúÕlan “üç tarz-Õ siyaset”ten(OsmanlÕcÕlÕk, øslamcÕlÕk ve Türkçülük) (Akçura, 1911) Türk milliyetçili÷inin baskÕn bir renk kazanarak OsmanlÕcÕlÕ÷Õ içerip, etnik bir temelde dönüútürüp ve aúmasÕdÕr. Nitekim bu metinden hemen bir yÕl sonra yayÕmlanan Yeni Malumat-Õ Medeniye isimli vatandaúlÕk kitabÕnda Türkler, karakter özellikleri itibariyle üstün bir topluluk olarak tanÕmlanÕr: “Türkler, bütün milletler içinde en cesur, en hamiyetli ve en temiz yürekli kavimdir” (Üstel, 2009). øttihat ve Terakki Cemiyeti 1913 Bab-Õ Ali baskÕnÕ ile iktidarÕ ele geçirip siyasal ve bürokratik yapÕ üzerinde hakimiyetini kurdu÷unda, bugünkü Türkiye’nin yer aldÕ÷Õ co÷rafi sÕnÕrlar içerisinde nüfusun etnik kompozisyonu yaklaúÕk olarak aúa÷Õdaki úekildeydi ve bu etnik yapÕdan Türkleútirilmiú bir Anadolu inúa u÷raúÕnÕ øttihat ve Terakki’nin hükümet etti÷i dönem boyunca görmek mümkündür. Tablo 5. 1914 YÕlÕ RakamlarÕna Göre Bugünkü Türkiye SÕnÕrlarÕ øçerisindeki Nüfusun Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Mutlu, 2003) Nüfus Müslüman Rum Ermeni Di÷erleri Toplam 12, 966, 843 1, 529, 170 1, 266, 458 242,632 16, 005, 103 Anadolu’nun göçlerle dönüúen etnik kompozisyonunda øttihat ve Terakki yönetiminin temel meselelerinden biri Müslüman-Türk nüfusun nasÕl iskan edilece÷iydi. Edirne ile ilgili 1913 tarihli bir yazÕúma bu konudaki siyasal tercihleri göstermesi açÕsÕndan önemlidir: “Bu havalide Müslüman Türkler her ne kadar ço÷unlu÷u oluúturmaktaysa da, bunlar her muharebede göç ederek gittikçe azalmaktadÕr. Buna karúÕlÕk ikinci derecede ço÷unlu÷u teúkil eden RumlarÕn nüfusu gittikçe 254 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 artmaktadÕr. Bu duruma mahal bÕrakmamak için Makedonya ve Trakya'nÕn di÷er kÕsÕmlarÕndan hicret etmekte olan ahalinin keúif suretiyle buralarda iskânÕ için her sancak dahilinde mülkiye ve askeriyeden bir komisyon teúkil edilerek vilayet dahilinde nerelere ne kadar muhacir iskânÕnÕn araútÕrÕlmasÕna çalÕúÕlmasÕ…" tasarlanmaktadÕr (Halaço÷lu, 1995). Pasajdan da anlaúÕlaca÷Õ üzere yönetimin genel Rum politikasÕ “Anadolu sahillerinde Rum nüfusunun artmasÕnÕ önlemek” (Kerimo÷lu, 2008) iken Müslüman Türkleri iskanÕndaki siyasal tercih ise bölgedeki etnik yapÕyÕ sayÕsal olarak Türkler lehine dönüútürmekti. Hakim etnisite temelli bir “demografik mühendislik” hükümetin iç-siyasetinin temel bileúeniydi (ùeker, 2007). Türklerin azaldÕ÷Õ yerlere göçmen Türkleri iskan etme politikalarÕyla birlikte Türk olmayan Müslümanlara yönelik Türkleútirme politikasÕ, zorunlu Türkçe ö÷retimi, zorunlu iskan, mahalli isimlerin Türkçeleútirilmesi gibi uygulamalar genel siyasetin sürekli bir parçasÕna dönüútürüldü (YÕldÕz, 2001). Gizli nüfus sayÕmlarÕ ve demografik istatistik ile etnografik araútÕrmalarÕn86 eúlik etti÷i zorunlu iskan ve asimilasyon, øttihat ve Terakki’nin siyasal co÷rafyayÕ yeniden inúa etmelerinde kullandÕklarÕ temel araçlar oldular. AzÕnlÕklarÕn talep siyasetinin siyasi güvenlik açÕsÕndan tehlike olarak görülmesi tam da bu döneme rastlar. Nitekim Ermenilerin reform istekleri karúÕsÕnda øttihatçÕ hükümetin lider isimlerinden Talat Paúa meseleyi úu sözlerle okumuútu: “OsmanlÕ ømparatorlu÷u Türkler, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, SÕrplar vb. çeúitli kavimlerden oluútu÷undan, Ermeni programÕna göre siyasi bir özerkli÷in kabulü öteki milliyetlere de aynÕ úekilde bir örgüt kurma hakkÕnÕ verecektir. Bu ise yalnÕz ülkedeki birli÷i bozmakla kalmaz, belki altÕ yüzyÕldan beri imparatorlu÷un üzerine kurulmuú oldu÷u temelleri yÕkarak imparatorlu÷u çöküúe do÷ru götürebilir” (YÕldÕz, 2001). “Güvenlikleútirilen” bir vatan algÕsÕ, ülkenin haritalandÕrÕlmasÕ, stratejik noktalarÕn ve iç-dÕú tehditlerin belirlenmesi gibi bir siyasal tahayyülü besliyordu (Durgun, 2011). Ermenilerin 1915 yÕlÕnda tehcir edilmesindeki politik motivasyonlardan biri di÷er milletlerin de benzer taleplerde bulunma kaygÕsÕ sa÷larken yine Talat Paúa, (Fuat Dündar’Õn aktardÕ÷Õna göre) Vramian adlÕ bir Ermeni aydÕnÕna Kürtleri asimile etme projesinden bahsetmiúti (Dündar, 2007). Zorunlu iskan ve asimilasyon 1913-1918 yÕllarÕ arasÕnda øttihat ve Terakki yönetiminin iç-siyasetinin kurucu ö÷esi haline gelmiúti. 1913–1914 yÕllarÕnda Rumlar ve Bulgarlar, 1915’te ise Ermeniler, øttihatçÕ hükümet tarafÕndan kitlesel olarak zorunlu iskana tabi tutuldular. Ermeni tehcirinden sonra uluslararasÕ baskÕnÕn da etkisiyle øttihatçÕlar yeraltÕ örgütü úeklinde çalÕúmaya devam ettiler ancak siyasal zihniyet olarak 1920’lerden sonra da etkilerini gösterdiler. Nitekim liderlerinin da÷ÕldÕ÷Õ 1915 sonrasÕ øttihat ve Terakki Cemiyeti’nin durumu hakkÕnda Erik Jan Zürcher’in úu tespiti yapmaktadÕr: “Liderleri gitmiú oldu÷u halde, øttihatçÕlar yine de meclise, orduya, polise, posta ve telgraf servislerine ve di÷er birçok kuruluúa hakimdiler. 1919’da yeni yönetim tarafÕndan temizlik hareketlerine baúlanmÕútÕ, ancak ne yeni yönetim ne de øtilaf Devletleri øttihatçÕ memur ço÷unlu÷unun yerine koyacak yeterli insan gücüne sahip de÷ildi” (Zürcher, 2010). øttihat ve Terakki’nin zorunlu iskan politikalarÕna ra÷men 1919 yÕlÕ resmi verilerine göre 10.941.894 olan toplam nüfusun 1.014.612’si Rum, 542.572’si Ermeni, 93.364 Musevi ve di÷er topluluklardan oluúmaktaydÕ (Selek, 1981). 1920’de ilk TBMM ülkeyi idare etmeye baúladÕ÷Õnda idarenin önündeki gayrimüslim etnik yapÕ bu úekildeydi. Bunun dÕúÕnda Müslüman etnik grup olarak ciddi bir Kürt nüfusu bulunmaktaydÕ. Birinci Meclis’in gündemindeki en önemli sorunlardan biri muhaceretin (yani göçün), nüfus hareketlerinin ve buna paralel olarak iskanÕn nasÕl yönetilece÷iydi. Menteúe (Manisa) vekili Dr. Tevfik Rüútü Bey bu konuda AlmanlarÕ model olarak öneren bir konuúmasÕnda øttihatçÕ izleri görmek mümkündür. Tevfik Rüútü konuúmasÕna önce muhaceret meselesinin ne kadar önemli oldu÷unu belirterek baúlar: “Mevzubahs olan muhaceret meselesi mazlum milletimizin hayatÕ küzeútesinde çok eski zamanlardan 'beri mevzubahs olagelmiú, fakat buna ra÷men hiç bir vakit esaslÕ tedabire tevessül edilmeyerek hep muvakkat çarelerle geçiútirilmiú, hep sÕkÕútÕkça acil ve muvakkat 86 Etnisite politikalarÕnÕn bir aya÷Õ olarak gerçekleútirilen etnografik araútÕrmalardan biri de øttihatçÕ hükümetin emriyle Baha Sait tarafÕndan Aleviler üzerine gerçekleútirilmiúti. YayÕmlanmÕú bu çalÕúma için Bkz. (Baha Sait Bey, 1995). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 255 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 tedbirlere müracaat edilmiú ve nihayet bugüne kadar bu halde devam etmiú en feci ve en elim bir cerihamÕzdÕr” (T.B.M.M.Z.C, 1920a). Rüútü, meselenin bugüne dek yeterince önemsenmedi÷ini belirttikten sonra çözüm açÕsÕndan AlmanlarÕn uyguladÕ÷Õ politikalarÕ örnek olarak gösterir: “(Pozen) e gitti÷im zaman orada Almanlar Alman olmayan bu yerleri Almanlarla teksif etmek için (Kolonizasyon) yaptÕklarÕnÕ gördüm. AlmanlarÕ baúka yerlerden oraya hicret ettiriyorlar, oraya gönderiyorlar ve yerleútiriyorlardÕ” T.B.M.M.Z.C, 1920a). ùüphesiz hem Birinci Meclis dönemi (1920-1923) hem de erken Cumhuriyet dönemi Türkleútirme politikalarÕ, “Alman olmayan yerleri AlmanlaútÕran” bu uygulamanÕn “Türk olmayan yerlerin Türkleútirilmesi” açÕsÕndan dikkate alÕndÕ÷ÕnÕ gösteren örneklerle doludur. Meclisin vekilleri iskan politikalarÕnÕn uygulanmasÕndaki önerilerinde öncelikli olarak sayÕ bakÕmÕndan küçük ama “denetlenmesi” zor olarak görülen topluluklara yönelmiútir. Asayiú kaygÕsÕ ön plandadÕr ve söz konusu topluluklarÕn silahaltÕna alÕnamamalarÕ önemli bir sorun olarak tarif edilmektedir. Örne÷in Kütahya mebusu Cemil Bey göçebe KÕptilerin güvenlik nedeniyle iskan edilmesine dair bir teklif sunar ve teklifi tartÕúmasÕz kabul edilir. Benzer bir teklifi A÷ustos 1920’de Trabzon mebusu Hüsrev Bey, Bolu çevresinde yaúayan Abazalar için yapmÕú ve onun teklifi de kabul edilmiútir. Hüsrev Bey konuúmasÕnda önce Bolu çevresinde yaúayan Abazalar ve Çerkesleri karúÕlaútÕrÕr ve sonrasÕnda da AbazalarÕn Türk köyleri arasÕna da÷ÕtÕlmalarÕnÕ teklif eder: “AbazalarÕ, meúrutiyet düúmanÕ, asayiú düúmanÕ muzÕr bir halk olarak telâkki ediniz. Çerkesler hakikaten yola gelir ve lâf anlar takÕmÕdÕr. (...) Abazalar orada toplu kalmasÕnlar, onlarÕ Türk köyleri arasÕna koymalÕ” T.B.M.M.Z.C, 1920b). Söz konusu siyasi ve idari bakÕúa göre asayiú açÕsÕndan sorunlu görülen belli bir toplulu÷u terbiye etmenin en etkin yöntemi onu yeniden iskan ile ço÷unluk içinde pasifize etmekten geçmektedir. Bu bakÕú 1920’ler ve 1930’lar boyunca da etnik gruplar konusunda alÕnan siyasal, hukuki ve idari kararlara hareket imkanÕ sa÷layan resmi ideolojinin baúlÕca parçasÕ olmuútur. 3. Cumhuriyet Döneminde Etnik Politikalar ve Etnik Co÷rafya (1923-1960) 3.1. Tek Parti Döneminde Etnik Politikalar: Dil, Tarih Ve Co÷rafya OsmanlÕ’dan Cumhuriyete uzanan süreçte, yönetici kadrolarÕn devamlÕlÕ÷Õ ve etnik gruplara yönelik politikalarÕn paralelli÷i, OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e devreden bir bakiyenin varlÕ÷Õna iúaret eder. øki dönem açÕsÕndan süreklilik arz eden en önemli konu, nüfusun hakim bir etnisite çerçevesinde homojenleútirilmesine yönelik politikalardÕr. Hem øttihat ve Terakki yönetimi, hem de Cumhuriyetin kurucu kadrolarÕ, mübadele, tehcir, iskân ve zorunlu göç uygulamalarÕ aracÕlÕ÷Õyla ülke içindeki nüfusu milliyetçi politikalarla düzenlemeye yönelik bir çaba sergilemiúler ve uyguladÕklarÕ politikalarÕ çeúitli açÕlardan (asayiú, ulusal bütünlük vs.) gerekçelendirmiúlerdir. Ulus-devletlerin inúasÕna tanÕklÕk eden 20. yüzyÕlÕn baúlarÕnda ortaya çÕkan büyük nüfus hareketlerine ve etnisite mühendisli÷i uygulamalarÕna paralel olan bu uygulamalar, her iki dönemin etnik politikalarÕnÕ belirleyen bir zihniyet süreklili÷ine iúaret eder. Hakim ulusal kategori olarak Türklü÷ün giderek etnik bir anlam kazanmasÕ ve uygulanan nüfus politikalarÕnÕn a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkleútirme giriúimini açÕ÷a çÕkarmasÕ, hem øttihat ve Terakki hem de Cumhuriyet döneminin, Türk ve Müslüman kitleden oluúan bir ulus yaratma çabalarÕnÕn çÕkÕú noktasÕnÕ oluúturur. Erik Jan Zürcher, Tek Parti döneminin Jön Türk hareketinin bir uzantÕsÕ oldu÷unu, kurucu kadrolarÕn benzer algÕ ve yaklaúÕmlar üzerinden hareket ettiklerini belirtir.87 Cumhuriyet’in kurucu kadrolarÕ siyasal örgütlenme açÕsÕndan bir adÕm öteye geçerek modern ulus-devlet yapÕsÕnÕ inúa etme çabasÕna giriúmiúlerdir. Ulus inúa sürecinin zihniyet dünyasÕnÕ anlamamÕzda üç düzlem öne çÕkmaktadÕr. Bunlar dil, tarih ve co÷rafyadÕr. Ulusun belirli bir dil ve tarihsel süreklilik içinde hayal edilmesi, ulusa ait belirli bir toprak parçasÕnÕn hayal edilmesiyle iç içe geçmiú ve bu zemin ulus devletin egemenli÷ini kurarken sÕkça kullandÕ÷Õ kavramsal repertuarÕ oluúturmuútur. Bu toprak parçasÕ ‘vatan’ olarak tanÕmlanÕr ve 87 Öyle ki, Türkiye’nin modernleúmesini konu alan kitabÕnda benimsedi÷i dönemselleútirmede, 1908 devrimiyle baúlayan ve 1950’lere kadar devam eden sürece “Jön Türk dönemi” adÕnÕ verir (Zürcher, 1999). 256 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ømparatorluktan ulus devlete geçiú sürecinde yurttaúlarÕn devletle olan aidiyetleri pekiútirmede vatan fikri oldukça etkin ve esnek bir mecra olarak siyasal söylemin merkezinde yer almÕútÕr. Vatan hem siyasetçilerin hem de halkÕn devletle ve ulusal toplulukla olan sadakat ba÷ÕnÕ ölçen bir kriter, jeopolitik olarak içerisi ile dÕúarÕsÕnÕ keskin bir biçimde ayÕran sÕnÕrdÕr. 1924 AnayasasÕ’nda milletvekillerinin and içmesiyle ilgili olan maddesinde söz konusu andÕn “vatanÕn ve milletin mutlulu÷una, esenli÷ine, milletin kayÕtsÕz úartsÕz egemenli÷ine aykÕrÕ bir amaç gütmeyece÷im” (Kili ve Gözübüyük, 2000) úeklinde tanÕmlanmasÕ, siyasal bir kriter olarak vatana sadakat, anayasal güvence altÕna alÕr. VatanÕn siyasal anlam olarak birli÷e ve bütünlü÷e vurgu yapmasÕ gibi vatanÕ dolduran topluluklar içinde birlik, bütünlük ve benzerlik öngörülür. Söz konusu bu birlik ve benzerlik hakim etnisite olan ‘Türklük’ ekseninde örülen bir ulusal birlik formülasyonuna dayanÕr. 1924 AnayasasÕ tüm yurttaúlarÕn Türk oldu÷u kabulünden hareket eder: “Türkiye’de din ve Õrk ayÕrt edilmeksizin vatandaúlÕk bakÕmÕndan herkese Türk denir. Türkiye’de veya Türkiye dÕúÕnda bir Türk babadan gelen yahut Türkiye’de yerleúmiú bir yabancÕ babadan Türkiye’de dünyaya gelipte memleket içinde oturan ve erginlik yaúÕna vardÕ÷Õnda resmi olarak Türk vatandaúlÕ÷ÕnÕ isteyen yahut VatandaúlÕk Kanunu gere÷ince Türklü÷e kabul olunan herkes Türktür. Türklük sÕfatÕnÕn kaybÕ kanunda yazÕlÕ hallerde olur” (Kili ve Gözübüyük, 2000). Cumhuriyet’in ilan edildi÷i co÷rafyanÕn barÕndÕrdÕ÷Õ etnik çeúitlilik göz önüne alÕndÕ÷Õnda bu topraklar üzerindeki herkesin Türk olarak düúünülmesinin altÕnda belirli ölçüde bir vatandaúlÕk aidiyeti kadar söz konusu etnik gruplarÕn Türkleútirilebilece÷i varsayÕmÕ da yer almaktadÕr Nitekim 1924 sonrasÕ siyasal yaklaúÕm ve uygulamalara baktÕ÷ÕmÕzda da bunu açÕkça görmek mümkündür. Örne÷in dönemin baúbakanÕ øsmet ønönü 1925 yÕlÕnda Türk OcaklarÕ’nda yaptÕ÷Õ bir konuúmasÕnda “vazifemiz Türk vatanÕ içinde Türk olmayanlarÕ behemehal Türk yapmaktÕr” (YÕldÕz, 2001) sözlerini sarf ederken, Anayasa’da yer alan Türklük maddesinin vatandaúlÕk hukukuna oldu÷u kadar etnik bir kategoriye de gönderme yaptÕ÷ÕnÕ açÕ÷a vurur. Siyasal prati÷i çerçevelendiren ulusal birlik düúüncesi birçok alt baúlÕ÷a sahiptir. Dönemin etkin akademisyenlerin ve Atatürk’ün manevi kÕzÕ Afet ønan’Õn 1930’da yazdÕ÷Õ Vatandaú øçin Medeni Bilgiler kitabÕnda bu baúlÕklar úöyle sÕralanmÕútÕr: i) siyasi varlÕkta birlik, ii) dilde birlik, iii) yurtta birlik, iv) Õrk ve kökende birlik, v) tarihi ve ahlaki akrabalÕk (Durgun, 2011). Dönemin bütününe baktÕ÷ÕmÕzda birlik düúüncesinin siyasi, co÷rafi ve kültürel unsurlarÕn hakim ulus úemsiyesinde kompoze edilmesine yaslandÕ÷ÕnÕ söyleyebiliriz. Sezgi Durgun’un da belirtti÷i üzere “siyasi varlÕkta birlik” ba÷ÕmsÕz bir devletin sÕnÕrlarÕ içinde birlikte yaúama anlamÕna gelmektedir; “dil birli÷i” Türkçenin ulusun taúÕyÕcÕ unsuru oldu÷unu vurgulamaktadÕr; Õrk ve köken birli÷i ile de “Türk soyu” kastedilmektedir (Durgun, 2011). Bu yaklaúÕm dönemin yönetici partisi olan C.H.P’nin siyasal programÕnda da görülebilir. Parti programÕnda vatan ve ulusun tanÕmÕ úu úekilde yapÕlmÕútÕr: “Vatan; Türk ulusunun eski ve yüksek tarihi ve topraklarÕnÕn derinliklerindeki eserleri ile, bugün üstünde yaúadÕ÷Õ, siyasal sÕnÕrlarla çevrilmiú, kutsal yurddur. Vatan hiç bir ba÷ ve úart altÕnda ayrÕlÕk kabul etmez bir küldür” (C.H.P. ProgramÕ, 1935). VatanÕn tanÕmÕnda tarih ve bütünlük vurgusu hakimken, ulusun tanÕmÕnda kültürel unsurlarla siyasal hedeflerin birbirine ba÷ladÕ÷Õ vatandaúlara gönderme yapÕlÕr. Buna göre “ulus; dil, kültür ve ülkü birli÷i ile birbirine ba÷lÕ yurddaúlardan meydana gelen siyasal ve sosyal bir bütün” (C.H.P. ProgramÕ, 1935) olarak tanÕmlanmaktadÕr. Programda tarih ve dil meselesine ayrÕca maddeler ayrÕlmÕútÕr. Türk dili ile ilgili maddede Türk dilinin ulusa bütünlü÷ünü geliútirme yönünde çalÕúmalar yapÕlaca÷Õ söylenirken88 tarihle ilgili maddede Türk tarihi bilgisinin ulusun duygusal motivasyonunu besleyen öz olarak düúünüldü÷ünü görürüz: “Partimiz vatandaúlarÕn, Türkün derin tarihini bilmesine üsnomal bir önem verir. Bu bilgi Türkün kapasite ve enerjisini, nefsine güven duygularÕnÕ ve ulusal varlÕ÷a zarar verecek bütün akÕmlara karúÕ sarsÕlmaz dayanÕmÕnÕ besleyen kutsal bir evindir” (C.H.P. ProgramÕ, 1935). Dil ve tarih, ulusal kimli÷in inúasÕna, Türklü÷ün etnik göstergelerle donatÕlmasÕna meúruiyet ve bilim iddialÕ kavramsal çerçeve sa÷lÕyordu. 1932’de yapÕlan Birinci Türk Tarih Kongresi bu açÕdan önemlidir. Kongrede Türk medeniyetinin tarihi, Türk ÕrkÕnÕn antropolojik özellikleri, Türk dili tartÕúÕlmÕú ve sunumlardaki genel e÷ilim Türk ÕrkÕnÕn varlÕ÷ÕnÕ ve etkisini kanÕtlamak amacÕyla tarih öncesi dönemlere a÷ÕrlÕk vermek olmuútur (ErsanlÕ, 2003). Kongre’de úekillenen tarih tezi Türklerin 88 ølgili madde úöyledir: :“Türk dilinin ulusal, tükel bir dil haline gelmesi hakkÕndaki ciddi çalÕúmalara devam olunacaktÕr” (C.H.P. ProgramÕ, 1935). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 257 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 köklerinin Orta Asya uzandÕ÷ÕnÕ ve antropolojik açÕdan brakisefalik (yani BatÕlÕlar gibi beyaz Õrktan) bir halk oldu÷unu öne sürüyordu. Bu tezlere göre Orta Asya’da medeniyet kuran Türkler iklimsel de÷iúiklikle sebebiyle göç ederek dünyanÕn geri kalanÕna medeniyet taúÕmÕúlardÕ (Ça÷aptay, 2010). Ulusal tarih kadar ulusal dilde hem bir kültürel asimilasyon aracÕ hem de ulus inúasÕnÕn ve Türklük eksenli vatandaúlÕk kurgusunun kesiúim noktasÕnda yer alÕyordu. Fichte’nin “yeni bir Õrk yaratma araçlarÕnÕn baúÕnda dil ve e÷itim gelir” düsturu Cumhuriyet’in kurucu kadrolarÕnca da benimsendi÷ini söylemek mümkündür (Aslan, 2010). Cumhuriyet döneminin dil politikalarÕ, bir yandan BatÕlÕlaúmayla temellendirilen köklü bir zihniyet de÷iúimi ile ulusal birlik ve bütünlük kaygÕlarÕnÕn etkisi altÕnda úekillendirilmiútir (Sado÷lu, 2010). Bu süreç daha çok BatÕlÕ de÷erlerin dil politikalarÕ ile içselleútirilmesi ve dilin yabancÕ olarak görülen unsurlardan arÕndÕrÕlmasÕ (özellikle Arapça ve Farsça unsurlardan) yönünde olmuútur. Bu ba÷lamda 1928 tarihinde Latin harflerinin kabulünü Atatürk, “mazinin hatalarÕnÕ kökünden temizleme”nin ve “alem-i medeniyetin yanÕnda olma”nÕn koúulu olarak meúrulaútÕrÕyordu (Sado÷lu, 2010). Harflerin de÷iútirilmesiyle hem toplumsal bellekte OsmanlÕ izleri silinecek hem de geri kalmÕúlÕkla özdeúleúen úarklÕ unsurlar dilden çÕkarÕlacaktÕ. 1932’de toplanan Birinci Türk Dili KurultayÕ bu kaygÕlarla toplanmÕú, Üçüncü Dil KurultayÕ’nda ise bütün dillerin Türkçeden türedi÷ine iliúkin Güneú-Dil Teorisi resmileúmiútir. Dilin etnik politikalardaki prati÷i öncelikle her kesimin Türkçe konuúmaya mecbur hale getirilmesinde ve bu yönde politik bir baskÕ atmosferi oluúmasÕnda kendini gösterir. ùark Islahat PlanÕ (1925) ile “aslen Türk olup Kürtlü÷e ma÷lup olmaya baúlayan” bölgelerdeki kamusal alanlarda Türkçe dÕúÕnda dil konuúmak kelime baúÕna 5 kuruúla cezalandÕrÕlma sebebi haline gelmesi buna erken bir örnektir (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008). 1928’de baúlatÕlan Vatandaú Türkçe Konuú! kampanyasÕ, Türkçe konuúmayan etnik gruplar üzerinde yasal yaptÕrÕmlar kadar etkili bir baskÕ oluúturur. 1935 tarihli Haber Akúam PostasÕ gazetesinde yer alan úu ifadeler bu kampanyanÕn yarattÕ÷Õ atmosferin yo÷unlu÷unu gösterir: “Gözümüzün önünde, ciyak ciyak, bangÕr bangÕr, øspanyolca, Ermenice, Rumca, FransÕzca konuúanlar, milliyetçilik terbiyesiyle yo÷rulmuú gençlerin fena halde sinirine dokundu÷u için, bunlar üzerinde ‘vatandaú Türkçe konuú’ telkini yapÕlmÕútÕr. (…) Pek çok kimseler züppeli÷inden vazgeçti÷i gibi, pek çok tatlÕ su Frenklerinde de Türkçeyi –nihayet- ö÷renmek hevesi uyanmÕútÕr” (Okutan, 2009). Bu kampanyayÕ protesto eden azÕnlÕklar Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesi gere÷i “Türklü÷ü tahkir” suçundan yargÕlanacaktÕr (Okutan, 2009).89 Dil birli÷i, sadece gündelik hayatla sÕnÕrlÕ de÷ildir ve idari haritanÕn úekillenmesinde de baúlÕca araçtÕr. YabancÕ köy isimlerinin de÷iútirilmesi, yabancÕ dil konuúanlarÕn birlikte köy veya ilçe oluúturmasÕnÕn önlenmesi, Türkçenin ekonomik alanda avantajlarÕnÕn anlatÕlmasÕ, Türk kÕzlarÕ ile Türkçe konuúmayan erkeklerin evlendirilmesine teúvik edilmesi, Türkçe dÕúÕnda diller konuúanlarÕn gelenek ve göreneklerinin kÕnanmasÕ, Türkçe konuúmayanlarÕn kendi aralarÕnda ve evde Türkçe konuúmaya zorlanmasÕ ve toplumsal denetim mekanizmasÕnÕ harekete geçirebilecek úekilde belirtilen amaçlarÕn uygulanmasÕ her “Türk”ün vazifesi olarak sunulmuútur. AynÕ zamanda, Boúnak, Tatar, Çerkez, Laz, Pomak, Gürcü, Abaza, Türkmen gruplarÕn hiçbir úekilde telaffuz edilmemesi ve yabancÕ dilleri konuúan bu insanlarÕn hepsine Türk denilmesi gerekti÷i bildirilmiútir (Ulugöl, 2009). Bütün bu uygulamalar øçiúleri BakanÕ ùükrü Kaya’ya göre “ulusun birli÷i için vazgeçilmez”dir (TBMM.Z.C., 1934). Söz konusu yaklaúÕma göre Türk ulusunun mensubu olmayÕ hak etmek isteyen herkes, bin yÕllara dayanan bu kültürel mirasÕ sahiplenmek ve Türkçe konuúmak zorundadÕr (Ça÷aptay, 2007). Türkçe konuúma yönünde yapÕlan baskÕ, ekonomik hayatÕn hukuksal iúleyiúinde de yer alÕr. Resmi yazÕúmalarÕn Türkçe yapÕlmasÕ zorunlulu÷u Türkçe yazÕ diline hakim olmayan gayrimüslimlerin iúsiz kalmasÕnÕn önünü açar (Güven, 2012). Dilin azÕnlÕklar üzerinde nasÕl bir asimilasyon ve baskÕ aracÕna dönüúmesi bununla sÕnÕrlÕ de÷ildir. 1935 yÕlÕnda CHP tarafÕndan hazÕrlanan On Beúinci YÕl KitabÕ’nda yer alan úu ifadelerde meselenin hangi kapsamda düúünüldü÷ünü açÕk bir biçimde göstermektedir: “Cumhuriyet idaresi Türkiye’deki azlÕk okullarÕnÕ sÕkÕ bir murakabe ve teftiú altÕnda bulundurmuútur. AzlÕk okullarÕnda Türkçe, Tarih, Co÷rafya, Yurt Bilgisi ve Sosyoloji derslerinin Türkçe okutulmasÕ mecburi tutulmuútur. AzlÕk okullarÕ direktörlerinin resmi ilkokul 89 BaskÕnÕn en görünür biçimi, lokanta, tiyatro, otel gibi alanlarda Türkçe konuúulmasÕnÕ “tavsiye” eden tabelalarÕn asÕlmasÕdÕr (Güven, 2012) 258 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 mezunlarÕ derecesinde Türkçeye vakÕf olmalarÕ mecburi tutulmuútur. AzlÕk okullarÕnÕn bütün kayÕtlarÕnÕn Türkçe tutulmasÕ ve diploma ve tasdikname gibi vesikalarÕn Türkçe yazÕlmasÕ temin olunmuútur” (Okutan, 2009). 3.2. Etnik GruplarÕn Hukuki DurumlarÕ ve Uygulamalar Peter Alford Andrews ilk kez 1989 yÕlÕnda yayÕmlanan Türkiye’de Etnik Gruplar isimli kitabÕnda, Türkiye’de yaúayan etnik grup sayÕsÕnÕ 42 olarak tespit eder (Andrews, 1992). Buna karúÕn Türkiye’deki resmi azÕnlÕk tanÕmlamasÕ tüm bu gruplarÕ içine almamaktadÕr. BaskÕn Oran’Õn belirtti÷i üzere resmi ideolojide “azÕnlÕk” denildi÷i zaman yalnÕzca gayrimüslim yurttaúlar ve hatta üç tarihsel gayrimüslim grup (Ermeniler, Museviler, Rumlar) kastedilir. Müslüman etnik gruplar etnik ve dilsel olarak farklÕ olsalar bile azÕnlÕk sayÕlmazlar (Oran, 2004). Bu yaklaúÕm OsmanlÕ’nÕn millet sistemi ile son derece paraleldir. Bu sÕnÕrlamaya karúÕn geniú anlamda sosyolojik açÕdan “bir toplulukta sayÕsal bakÕmdan azÕnlÕk oluúturan, baúat olmayan ve ço÷unluktan farklÕ niteliklere sahip olan gruba azÕnlÕk denir” (Oran, 2004). UluslararasÕ alanda ise azÕnlÕklardan söz edildi÷inde “etnik, dinsel, dilsel” olarak farklÕ olanlar kastedilir (Oran, 2004). Bu açÕdan baktÕ÷ÕmÕzda Türkiye’nin 1927 tarihli ilk nüfus sayÕmÕna ana dil farklÕlÕ÷Õ bakÕmÕnda giren gruplar (Araplar, Arnavutlar, Acemler, Çerkezler, Kürtler, Tatarlar) ile Aleviler de azÕnlÕk tanÕmlamasÕ içerisinde de÷erlendirilebilir. Türkiye’de azÕnlÕklarÕn hukuksal statüsü 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan AntlaúmasÕ ile belirlenmiútir. Lozan’a göre Türkiye’deki azÕnlÕklar tÕpkÕ OsmanlÕ millet sistemindeki gibi gayrimüslimlerle sÕnÕrlandÕrÕlmÕútÕr. Bu sÕnÕrlama pratikte baúka bir sÕnÕrlamayÕ do÷urmuútur. Lozan’Õn gayrimüslimlere tanÕdÕ÷Õ haklar uygulamada sadece ømparatorlu÷un en kalabalÕk azÕnlÕk gruplarÕ olan Ermeniler, Rumlar ve Musevilere yönelik kÕsÕtlÕ politikalarla kalmÕú ve di÷er gayrimüslim gruplara (örne÷in Süryaniler, Nasturiler) yönelik eúitlikçi politikalar olmamÕútÕr (Oran, 2004). Lozan AntlaúmasÕ gayrimüslimler dÕúÕndaki di÷er etnik gruplara da kimi özgürlükler getirmesine ra÷men pratikte karúÕlÕ÷ÕnÕ bulamamÕútÕr. Örne÷in Antlaúma’nÕn 39. maddesinde “resmi dilin varlÕ÷Õ kuúkusuz olmakla birlikte, Türkçeden baúka bir dil ile konuúan Türk yurttaúlarÕna, yargÕçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylÕklar gösterilecektir” ifadelerine yer verilmiú ve yine aynÕ maddede “herhangi bir Türk yurttaúÕnÕn, gerek özel ya da ticaret iliúkilerinde, gerek din, basÕn ya da her türlü yayÕn konusunda ve gerek toplantÕlarda, herhangi bir dili serbestçe kullanmasÕna karúÕ hiçbir sÕnÕr konulmayacaktÕr” denilmektedir (ùimúek, 2006). Türkçeden baúka dil konuúanlara getirilmesi beklenen bu haklar herhangi bir hukuksal geliúmeyle sonuçlanmamÕútÕr. Etnik gruplarÕn eúit haklardan faydalandÕrÕlmamasÕna paralel olarak Türklük tanÕmÕndaki etnik vurgular giderek güçlenmiú, baúta vatandaúlÕk politikasÕ olmak üzere di÷er hukuksal düzenlemelerin belirleyicisi olmuútur. Etnik çeúitlilik Türklükte temsil edilmeye çalÕúÕlmÕú ve Türklü÷ün tek yasal kategori olarak kullanÕlmasÕ her alanda karúÕlÕk bulmuútur. FarklÕ etnik gruplarÕn Türklükte temsil ediliúinin açÕk örneklerinden birini Afet ønan’Õn Atatürk’ün iste÷iyle 1931’de yazdÕ÷Õ ve okullarda okutulan Vatandaú øçin Medeni Bilgiler kitabÕnda görüyoruz. Bu kitabÕnda Afet ønan etnisite tartÕúmalarÕna úöyle açÕklÕk getirmeye çalÕúÕr: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiasÕ içinde kendilerine kürtlük fikri, çerkeslik fikri ve hatta lazlÕk fikri veya boúnaklÕk fikri propaganda edilmek istenmiú vatandaú ve milletdaúlarÕmÕz vardÕr. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlÕú tevsinler, birkaç düúman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden baúka bir tesir hasÕl etmemiútir. Çünkü bu millet efradÕ da umum Türk camiasÕ gibi aynÕ müúterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar” (Üstel, 2009). ønan’Õn yaklaúÕmÕnda Türklük dÕúÕndaki etnik fikirler politik olarak kriminalize edilmekte ve tüm etnik gruplarÕ temsil eden kategori olarak Türklü÷ün içine “dahil” olmak aynÕ zamanda tüm haklardan “eúit” ölçüde faydalanmak anlamÕna gelmektedir. Yine 1936 tarihli ølkokul ProgramÕ’nda Yurt Bilgisi dersinin hedeflerinin ilki úöyle tarif edilir: “Millet mefhumunu ve Türk milletinin karakterini, ululu÷unu, kudretini çocuklara kavratmak, Türk milletini sevdirmek, saydÕrmak, Türk askerini ve ordusunu sevdirmek, saydÕrmak…” (Üstel, 2009). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 259 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 VatandaúlÕk hukuku kadar etnik politikalarÕn ve Türkleútirmenin önemli bir boyutunu da ekonomi oluúturuyordu. Türk milliyetçili÷inin önde gelen düúünürlerinden Yusuf Akçura 1924 tarihinde Zonguldak Türk Oca÷Õ’nda yaptÕ÷Õ bir konuúmasÕnda söyledi÷i úu sözler bu meseleye nasÕl yaklaúÕldÕ÷Õ konusunda ipucu vermektedir: “Öteden beri taúÕdÕ÷Õm bir fikr-i sabit vardÕr: Türkiye’nin istiklali, ancak Türkiye’yi istismar eden sermayenin Türk olmasÕyla kaimdir. Di÷er istiklal, ancak istiklal-i siyasi olabilir; ancak ve ancak istiklal, istiklal-i iktisadidir” (Üstel, 2010). Ekonominin Türkleútirilmesi ideali elbette milliyetçi düúünürlerle sÕnÕrlÕ de÷ildir. Dönemin øktisat Vekili olan Mahmut Esat Bozkurt, “Türk hakimiyet-i milliyesi ancak ve ancak Türkiye hakimiyet-i ve iktisadiyesine isnadla payidar olabilir” diyerek Cumhuriyet’in ekonomi politikasÕnÕn etnik bir zeminden hareket etti÷ini gösterir (Ulugöl, 2009). Ekonominin Türkleútirilmesi uygulamalarÕna birçok veçheden rastlamak mümkündür (Koraltürk, 2011). 1926’da çÕkarÕlan Memurin Kanunu’nda memur ve müstahdem olabilmek için aranan úartlara “Türk olmak” kriterini getirilir. Devletin herkesi “Türk” kabul edip ötesiyle ilgilenmedi÷ini de söyleyemeyiz. Memurin Kanunu’nun 10. maddesinde “her memurun bir sicili bulunur” hükmü getirilmekte ve bu maddenin A bendinde “mezhep ve milliyet” kaydÕ tutulmasÕ gereken özellikler arasÕnda yer almaktadÕr.90 Etnik ve dinsel köken bilgisi devletin kaydÕnÕ tutmak istedi÷i özelliklerdendir ve bu bilgilerin gerek görüldü÷ünde kullanÕldÕ÷ÕnÕ da (örne÷in VarlÕk Vergisi uygulamasÕ) rahatlÕkla söyleyebiliriz. Memurin Kanunu’nun kabulü sÕrasÕnda mecliste yapÕlan tartÕúmalarda kanun tasla÷ÕnÕ hazÕrlayan kurul adÕna söz alan milletvekili Mustafa Faik úu sözleri söyler: “Efendim, memur olabilmek için Türk olmayÕ úart koyduk. Memur olacak insan Türk olacak… Zaten Türklerin gayrÕsÕ da memur olamaz” (Ça÷aptay, 2010). 1926’da Ticaret BakanlÕ÷Õ østatistik ùubesi tarafÕndan tüm sigorta úirketlerine yollanan anket formunda Türkleútirme politikalarÕ açÕsÕndan kullanÕlabilecek bilgilerin toplandÕ÷Õ görülmektedir. Söz konusu ankette úirketlerden “çalÕúan memur ve iúçilerin önce aldÕklarÕ maaú kategorilerine göre ayrÕntÕlÕ dökümleri istenmekte, sonra her ücret dilimi içinde çalÕúanlarÕn ‘Müslüman Türkler’, ‘Gayri Müslim Türkler’ ve ‘YabancÕlar’ olarak kendi içinde da÷ÕlÕmÕnÕn belirtilmesi istenmektedir” (Aktar, 2000). Bu yöntemle toplanan bilgilerin VarlÕk Vergisi (1942) uygulamalarÕnda da kullanÕldÕ÷Õ bilinmektedir. Dönemin østanbul DefterdarÕ Faik Ökte “savaú koúullarÕnda aúÕrÕ zenginleúen kimselerin isim listelerini, Ankara’dan aldÕ÷Õ yazÕlÕ gizli emir do÷rultusunda, benzer kategorilerin yardÕmÕyla hazÕrlamÕútÕr” (Aktar, 2000) ve bu bilgiler sermayenin Türkleútirilmesine rehberlik etmiútir.91 1932 tarihli Türkiye’de Türk VatandaúlarÕna Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler HakkÕnda Kanun baúlÕ÷Õnda çÕkarÕlan düzenlemeler eme÷in Türkleútirilmesi açÕsÕndan kritiktir. YasanÕn 1. maddesi úu úekildedir: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde aúa÷Õda gösterilen sanat ve hizmetler münhasÕran Türk vatandaúlarÕ tarafÕndan yapÕlÕr. Bu sanat ve hizmetlerin Türk vatandaúÕ olmayanlar tarafÕndan yapÕlmasÕ memnudur: A) Ayak satÕcÕlÕ÷Õ; çalgÕcÕlÕk; foto÷rafçÕlÕk; berberlik; mürettiplik; simsarlÕk; elbise, kasket ve kundura imalcili÷i; borsalarda mubayaacÕlÕk; Devlet inhisarÕna tabi maddelerin satÕcÕlÕ÷Õ; seyyahlara tercümanlÕk ve rehberlik; inúaat, demir ve ahúap sanayi iúçilikleri, umumi nakliye vesaiti ile su ve tenvir ve teshin ve muhabere iúlerinde daimi ve muvakkat iúçilik; karada tahmil ve tahliye iúleri; úoförlük ve muavinli÷i; alelümum amelelik; her türlü müesseselerle ticarethane, apartman; han, otel ve úirketlerde bekçilik, kapÕcÕlÕk, odabaúÕlÕk; otel, han, hamam, kahvehane, gazino, dans ve erkek hizmetçilik (garson ve servant); bar oyunculu÷u ve úarkÕcÕlÕ÷Õ. B) BaytarlÕk ve kimyagerlik.”92 Bu sektörlerde çalÕúanlarÕn büyük bir ço÷unlu÷unun azÕnlÕk nüfusun bireylerinden oluútu÷u düúünüldü÷ünde yasanÕn kimleri iúaret etti÷i açÕktÕr. YasanÕn hazÕrlanma sürecinde mecliste yürütülen tartÕúmalarda “memleketin emniyeti” (TBMM.Z.C., 1932) gerekçesi ön planda olmuútur. 90 “Memurin Kanunu”, Resmi Gazete,, sayÕ:336, Kanun no: 788, 31.03.1926. Bu dönemde çÕkarÕlan SoyadÕ Kanunu’nda benzer düúüncelerle hazÕrlanmÕú maddelerden oluúmuútur. Kanun’un 1.maddesi “her Türk öz adÕndan baúka soy adÕnÕ da taúÕmaya mecburdur” deniliyor 3. maddesinde ise “rütbe ve memuriyet, aúiret ve yabancÕ Õrk ve millet isimler”in soyadÕ olarak kullanÕlmasÕ yasaklanÕyordu. Bkz. “SoyadÕ Kanunu”, Resmi Gazete, sayÕ: 2741, Kanun no:2525, 02.07.1934. Devlet bir yandan Türkleútirme stratejileri uygularken bir yandan da köken kayÕtlarÕyla etnik ve dinsel bilgiler toplamaktadÕr. 92 “Türkiye’de Türk VatandaúlarÕna Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler HakkÕnda Kanun”, Resmi Gazete, 16.06.1932, sayÕ:2126. 91 260 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tüm bu sektörlerde yabancÕlarÕn çalÕúmasÕnÕ yasaklayan kanun bu dönemde azÕnlÕklarÕn yo÷un bir biçimde vatandaúlÕktan çÕkarÕlmasÕ uygulamalarÕyla birlikte düúünülmelidir (Ça÷aptay, 2010). 3.3. Nüfus PolitikalarÕ: Mübadele, Göç ve øskan ømparatorlu÷un yüksek nüfusa sahip gayrimüslim etnik gruplarÕndan biri olan Ermeniler 1915 tehciriyle büyük oranda azalmÕútÕ. 1914 yÕlÕnda 1 milyon 162 bin 169 (Shaw, 1978; Behar, 1996) olan Ermeni nüfusu 1927 nüfus sayÕmlarÕna göre 64 bin 745 olarak kalmÕútÕ (Tunçay, 1983). Ermenilerle birlikte ciddi bir nüfusa sahip di÷er gayrimüslim etnik grup RumlardÕ. 1914 sayÕmlarÕnda ømparatorluk bünyesinde Rum nüfus miktarÕ 1 milyon 529 bin 170 idi (Mutlu, 2003). Rum nüfusun kitlesel olarak azalmasÕ 1920-23 arasÕnda yapÕlan savaúlar ve 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile imzalanan Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine øliúkin Sözleúme ve Protokol ile gerçekleúti. Sözleúme’nin 1.maddesi úu úekildeydi: “Türk topraklarÕnda yerleúmiú Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarÕ ile Yunan topraklarÕnda yerleúmiú Müslüman dininden Yunan uyruklarÕnÕn, 1 MayÕs 1923 tarihinden baúlayarak, zorunlu mübadelesine giriúilecektir. Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükümetinin izni olmadÕkça Türkiye’ye, ya da Yunan Hükümetinin izni olmadÕkça Yunanistan’a dönerek yerleúemeyecektir” (Demirözü, 2007). Sözleúmenin 2. maddesi gere÷ince østanbul’da oturan Rumlar ve BatÕ Trakya’da oturan Müslümanlar mübadeleye dahil edilmiyordu (Demirözü, 2007). 1920-1923 savaú döneminde yaúanan göçler ve 1923 sonrasÕ mübadeleyle gerçekleúen nüfus hareketlili÷i sonucunda 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine Türkiye’deki RumlarÕn sayÕsÕ 119,822’ye düúmüútü (Tunçay, 1983). Cumhuriyet’in 1920’lerdeki nüfus ve etnisite politikalarÕnÕn oda÷Õnda a÷ÕrlÕklÕ olarak Rumlar ve yurtdÕúÕndan gelen Türkler oluúturmuútu. Mübadeleden sonraki politikalarÕn oda÷Õna Kürtler yerleúecekti. Özellikle 1930’larda Kürtlerin yaúadÕ÷Õ bölgelere yapÕlan seyahatlerin sonucunda hazÕrlanan raporlar giriúilecek politikalarÕn habercisi niteli÷indedir. Bu raporlardan biri 1931 yÕlÕnda Türk OcaklarÕ müfettiúi ve Muú milletvekili Hasan Reúit ile Birinci Umum Müfettiúli÷i tarafÕndan hazÕrlanmÕútÕr. Söz konusu raporda úu ifadeler yer almaktadÕr: “Kürt lisanÕ da÷ lisanÕdÕr. Kürtlük küçük küçük köyler halinde ve hatta da÷lar içinde yaúadÕkça Türk olamayacaktÕr.”93 Kürtlerin çok yönlü politikalarla Türkleútirilmesi iste÷ine birçok raporda rastlamak mümkündür. Yine Birinci Umum Müfettiúli÷i tarafÕndan hazÕrlanan 1937 tarihli baúka bir raporda da konuyla ilgili úu ifadeler yer almaktadÕr: “Kürtlük meselesi: Bu meseleyi uzun boylu tasriha, yolculu÷um anÕnda acele surette hazÕrladÕ÷Õm bu notumun hacmi müsait de÷ildir. Bununla beraber, böyle bir mesele oldu÷unu büyüklerimizin de kabul edeceklerini umarÕm. Öyle ise, bir temsil iúi ile karúÕlaúÕyoruz. Daimi idare ve adliye makinasÕnÕn gösterece÷i intizam ve hakkaniyet, bir bölge halkÕnÕ munis bir hale getirebilir ve hiçbir propagandaya kapÕlmamÕú bir azlÕ÷Õ zamanla temsile yarayabilirse de, temsil iúinin daha çabuk yapÕlmasÕ, milli duygu propagandasÕnÕn önlenmesi kanaatindeyim. Bunun için: a) ùark halkÕndan ele baúÕ olanlarÕn, propagandacÕlarla münasebeti hissedilenlerin, köyleri tahrip edilip etrafa da÷ÕlanlarÕn, herhangi bir surette gayri memnun hale gelmiú bulunanlarÕn, silahla hükümete karúÕ gelmiú, adli cezasÕnÕ çekmiú ve kurtulmuú olanlarÕn, ceza mahiyetinde olmamak, Do÷u vilayetlerinde ilgisi kalmamak üzere, BatÕ vilayetlerimize nakli… b) Türk muhacir getirtilerek, muayyen sahalara yerleútirilmesi (...) c) Gerek vilayetlerimizin bazÕsÕnda, idari tedbirle köylerden çocuk toplamak, ana ve babasÕndan iaúesi temin ettirilmek suretiyle, kurula gelmekte olan pansiyonlu mektepleri, mefkureci ve kuvvetli muallimlerin idaresinde olmak üzere kanunileútirip, Türk kültürü ve temsil esasÕna müstenit okutma yapmak…” (Koçak, 2010). Bu yaklaúÕm ve öneriler 1920’lerin sonlarÕ ve 1930’lar boyunca uygulanan nüfus, iskan ve etnisite politikalarÕnÕn çerçevesini oluúturmaktadÕr. Bu politikalar úu baúlÕklar altÕnda özetlenebilir: Asayiú açÕsÕndan sorunlu görülenlere yönelik úiddetli adli ve cezai yaptÕrÕmlar uygulanmasÕ, Kürt nüfusun zorunlu olarak batÕdaki illere nakli, Kürtlerden boúalan yerlere Türk nüfusun yerleútirilerek burada Türk kültürünün hakim hale getirilmesi, Kürt çocuklarÕn yatÕlÕ okullara yerleútirilerek Türkleútirilmesi. 93 BCA (BaúbakanlÕk Cumhuriyet Arúivi) 30.10.0.0 / 96C / 27.12.1931. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 261 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bu kaygÕlarla ilk øskan Kanunu 31 MayÕs 1926 tarihinde çÕkarÕlmÕútÕr. Söz konusu kanunun ikinci maddesinde Türklük bir kriter olarak kullanÕlÕr: “Türk harsÕna dahil olmayanlarla…siyasiye ve askeriye müstesna olmak üzere cinayetle mahkum olanlar… anarúistler, casuslar, çingeneler ve memleket haricine çÕkarÕlmÕú olanlar kabul edilmezler.”94 Kanunun üçüncü maddesi ise Kürt nüfusunu iúaret etmektedir: “Dahili memleketteki seyyar aúiretlerle alelumum göçebelerin ve sÕhhi esbap dolayÕsÕyla nakli icap eden veya ormanlar dahilinde vasÕtai maiúetten mahrum bulunan köylerin münasip ve müsait mahallere nakil ve iskanlarÕ ve evleri çok da÷ÕnÕk olan bazÕ köylerin münasip merkezler etrafÕnda teksifi ve casusluklarÕndan úüphe edilen eúhasÕn hudutlardan uzaklaútÕrÕlmasÕ” kararlaútÕrÕlÕr. “Göçebe” terimi dönemin politik dilinde Kürtler ve zaman zamanda Çingeneleri ifade etmek için kullanÕlan bir örtmecedir” (Ça÷aptay, 2007). Maddenin belirsizli÷i mecliste tartÕúmalara neden olur. Trabzon vekili Rahmi Bey’in itirazÕ úu yöndedir: “Efendim, ‘Ormanlar dahilinde vasÕtai maiúetten mahrum bulunan köylerin münasip mahallere nakillerinden’ bahsediliyor. Nakil muamelesi bu gibi köy halkÕnÕn rÕza ve muvafakati ile mi olacak, yoksa resen hükümetçe mi yapÕlacak? Bunu anlamak istiyorum. Bir de «casusluklarÕndan úüphe edilen eúhasÕn hudutlardan uzaklaútÕrÕlmasÕ » deniliyor. Bunlar bir úüphe üzerine mi çÕkarÕlacaktÕr, yoksa mahakimi umumiyeden bir hüküm alarak mÕ çÕkarÕlacaktÕr? Bu hususta bizi tenvir buyursunlar” (TBMM.Z.C., 1926). Kanunun hazÕrlayÕcÕ Dahiliye vekili Cemil Bey (Cemil UybadÕn) bu soruyu úöyle yanÕtlar: “Bu kayÕt o kabil köylerin geçinebilecekleri yerlere naklini istihdaf ediyor. Halk aç kaldÕ÷Õ bir yerden iyi geçinece÷i yere nakledilmeyi bittabi tercih eder. Hudutlarda casusluklarÕndan úüphe hasÕl olan eúhas mahkemeye verilince, úüpheyi teyit edecek vesaik varsa zaten mahkûm olur. Hudutlardan uzaklaútÕrmaya hacet yoktur” (TBMM.Z.C., 1926). Kanun uzun vadeli bir iskan politikasÕna temel hazÕrlamak amacÕyla hazÕrlanmÕútÕr ve Cemil Bey “bu kanun devletin iskân hakkÕndaki umumî siyasetim tespit eden bir kanundur, bir seneye münhasÕr de÷ildir” (TBMM.Z.C., 1926) sözleriyle kanunun projeksiyonunu açÕklar. Beúinci madde sadece çingenelerle ilgilidir: “Türk tabiiyetinde bulunan çingeneler münasüp mahalde ikamet ettirilece÷i gibi, ecnebi tabiyetinde bulunanlar da hudut dÕúarÕsÕna çÕkarÕlÕrlar.” Burdur vekili Hüseyin Baki Bey Türk vatandaúlÕ÷Õna giren çingenelerin durumunu tartÕúmaya açar: “Efendim, daha altÕ ay evvel ecnebi tabiyetinde olan çingeneler biliyorum, Türk tabiyetine geçiyoruz diye nüfusa kaydoldular, úuraya buraya iskân olundular. Fakat bunlar yine eski melanetlerinde devam ediyorlar. Bunlara bir müddet verilsin. Yani bunlar ne vakitten itibaren Türk tabiyetine girmiú olarak kabul olunacaktÕr? Çünkü bunlar fenalÕk yapÕyorlar, asayiúi ihlâl ediyorlar. Sonra hasat zamanÕnda, zürram bulunmadÕ÷Õ zamanlarda evleri soyuyorlar” (TBMM.Z.C., 1926). Dahiliye Vekilinin cevabÕ úu úekildedir: “Ecnebi tabiyetinde olarak memleketin bazÕ taraflarÕnda gezenler varki, bunlarÕn iskânÕ arzu edilmiyor. Bunlar bittabi hudut haricine çÕkarÕlacaktÕr” (TBMM.Z.C., 1926). Çingenelerle ilgili tartÕúmanÕn esas hedefi tüm çingenelerin tehcir edilmesi yönündedir. AydÕn vekili Tahsin Bey ile Dahiliye Vekili arasÕnda úu tartÕúmada bu açÕkça dile getirilir: “Tahsin Bey: “Beyefendi! BunlarÕn bir kere tabiiyeti kabul edilmiútir. Bunlar hakkÕnda ne yapÕlacaktÕr.” Dahiliye vekili Cemil Bey: “Onlar iskân edilecek.” Tahsin Bey: “Bunlar øran çingeneleridir ki, en úenî eúkÕyalardÕr. Bunlar çocuk öldürürler, adam öldürürler, her úey yaparlar, kabili Õslah kimseler de÷ildir. BunlarÕ memleketten kovmak lâzÕmdÕr.” Dahiliye vekili Cemil Bey: “Efendim, o dedikleriniz ecnebi tabiiyetinde bulunanlardÕr ve derhal hudut haricine çÕkarÕlacaklardÕr.” Tahsin Bey: “Fakat bunlar maalesef Türk tabiiyetini ihraz etmiúler ve sicille kaydolunmuúlardÕr. Bunlar hakkÕnda ne muamele olacaktÕr. Bunlar def olup gitmelidir” (TBMM.Z.C., 1926). TartÕúma burada sonlanÕr ve kanun kabul edilir. Bu kanun hem dÕúarÕndan gelen muhacirlerin iskânÕnda hem de yurt içinde güvenlik açÕsÕndan sorunlu görülen nüfus gruplarÕnÕn yerlerinin 94 “øskan Kanunu”, Kanun no:885, 31 MayÕs 1926, Düstur, 3.BasÕm, C.7., s.1441. 262 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 de÷iútirilmesinde oldukça iúlevsel olarak kullanÕlmÕútÕr. Rumlardan boúalan köylere Türkler ve Türklerin yo÷unluklu olarak yaúadÕ÷Õ bölgelere de birçok Kürt aúireti iskan edilmiútir.95 AyrÕca kanundan hareketle casusluk úüphesiyle yaúadÕklarÕ yerleri de÷iútirilenler oldu÷u gibi96 yurtdÕúÕna çÕkarÕlanlar da olmuútur (øskan Tarihçesi, 1932).97 Çeúitli yer de÷iútirmelerine ra÷men 1926 øskan Kanunu’nun Kürtler konusunda kitlesel bir iskan prati÷ine dönüútü÷ünü söylenemez (Ça÷aptay, 2007). 1926-1932 arasÕnda mübadeleye göre iskan edilenlerin sayÕsÕ 499,239 iken büyük oranda Kürtlerden oluúan “úarktan garbe nakledilenler”in sayÕsÕ yalnÕzca 2,774 olmuútur (øskan Tarihçesi, 1932). Kanun büyük oranda Türk-Yunan mübadelesi ile gelenler, büyük oranda øran ve Rusya’dan olmak üzere yurtdÕúÕndan gelen göçmenler için kullanÕlmÕútÕr. Bu kanunla gerçekleútirilen iskanlardan bazÕlarÕ úunlardÕr: 1927’de Romanya’dan gelen göçmenler Ankara’nÕn PolatlÕ kazasÕna98; yine 1927’de Yugoslavya’dan gelen göçmenler BalÕkesir’e99; 1931’de AydÕn, Karakeçili, Korzun ve SarÕkeçili aúiretlerine mensup göçebeler Ni÷de'ye yerleútirilmiú100; yine 1931’de øran’dan gelerek iltica eden ve 405 aileden oluúan HalikanlÕ Aúireti batÕ illerine iskan edilmiú101; 1933 yÕlÕnda Tokat ilinde Rumlardan kalan Gerdikan ve SarÕtarla köylerine Gaygel Türk aúiretinin, boúalan Türk köylerine ise Bazikli Kürt aúiretinin iskanlarÕ gerçekleútirilmiútir.102 Bu dönemde asayiú gerekçeli kitlesel iskanlarÕn gerçekleúti÷ini söyleyebiliriz. Örne÷in 1932’de “Çorum ve Yozgat ili sÕnÕrÕndaki Aygar da÷ÕnÕn sarp ve yolsuz bölgesinde oturan Kürt ÕrkÕna mensup 440 kiúinin uygun bölgelerde yerleútirilmesi”103 kararÕ ve 1933’te “Sason ve Mutki (Batman-Bitlis, y.n.) mÕntÕkasÕnda oturan ve memleketin asayiúini bozma÷a yeltenen 350 ev halkÕnÕn Trakya'ya nakil ve yerleútirilmeleri” kararÕ alÕnmÕútÕr.104 1930’lar nüfus, iskan ve etnisite politikalarÕ açÕsÕndan son derece radikal politikalarÕn uygulandÕ÷Õ yÕllar olmuútur. Dönemin dÕúiúleri bakanÕ Tevfik Rüútü Aras 1930’da Cenevre’de Milletler Cemiyeti’nin BritanyalÕ temsilcisine söyledi÷i úu sözler söz konusu politikalarÕn hedeflerine iúaret etmesi bakÕmÕndan dikkate de÷erdir: “Türk hükümetinin Kürt politikasÕ úimdilik, düzeni korumaya yönelik bir askeri iúgalden ve nüfusun tamamen, kat’i suretle silahsÕzlandÕrÕlmasÕndan ibarettir. Gelecekte Kürtleri kitlesel bir Türk nüfusu içinde bo÷acak yo÷un bir sömürgeleútirme ihtimaliyle karúÕ karúÕya kalÕnabilir” (Ça÷aptay, 2007). Aras’Õn Kürtlerle ilgili sözünü etti÷i kitlesel iskan hareketi 1934 yÕlÕnda çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu ile gerçekleútirilecektir. 1934 yÕlÕnda çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu kapsamÕ ve hazÕrlanÕúÕyla Cumhuriyet tarihinin en kapsamlÕ iskan kanunudur. Kanun geniú çaplÕ bir Türkleútirmeye ve bu yönde uygulanabilecek bir iskan politikasÕna zemin hazÕrlamaktadÕr. Kanun’un bu ba÷lamda anlaúÕlabilecek 1. 2. ve 4. maddesi úu úekildedir: “Madde 1 — Türkiyede Türk kültürüne ba÷lÕlÕk dolayÕsile nüfus oturuú ve yayÕlÕúÕnÕn, bu kanuna uygun olarak, øcra Vekillerince yapÕlacak bir programa göre, düzeltilmesi Dahiliye Vekilli÷ine verilmiútir. Madde 2 — Dahiliye Vekilli÷ince yapÕlÕp øcra Vekilleri Heyetince tasdik olunacak haritaya göre Türkiye, iskân bakÕmÕndan üç nevi mÕntakaya ayrÕlÕr. 1 numaralÕ mÕntakalar: Türk kültürlü nüfusunun tekasüfü istenilen yerlerdir. 2 numaralÕ mÕntakalar: Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânÕna ayrÕlan yerlerdir. 3 numaralÕ mÕntakalar: Yer, sÕhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebeplerile boúaltÕlmasÕ istenilen ve iskân ve ikamet yasak edilen yerlerdir. 95 Örne÷in 1933 tarihli belgede “Tokat ilinde Rumlardan kalan Gerdikan ve SarÕtarla köylerine Gaygel Türk Aúireti'nin, Türk köylerine Bazikli Kürt Aúireti'nin yerleútirilmeleri” kararÕ yer almaktadÕr. BCA 30.18.1.2./41.81.11. / 04.05.1927. Örne÷in 1927’de AyvalÕk’ta yaúayan Hüseyin isimli bir kiúi “casus olmasÕndan úüphe edilerek Sinop” yerleútirilmiútir. BCA 30.18.1.1./24.28.8. / 04.05.1927. 97 Örne÷in 1928’de “Türkiye'de Bolúevik Rusya aleyhtarlÕ÷Õ yaparak øngiliz ve FransÕzlar hesabÕna casusluk yapan Beyaz Rus mültecilerin sÕnÕrdÕúÕ edilmesi” kararÕ alÕnmÕútÕr. BCA 30.18.1.1./ 27.72.16 / 04.01.1928. 98 BCA 30..10.0.0 / 81.530..7. / 8/2/1927 99 BCA 30..10.0.0/ 24.23..6./ 13/4/1927 100 BCA 30..18.1.2/ 22.57..2./ 2/8/1931 101 BCA 30..10.0.0 / 116.808..17./ 10/9/1931 102 BCA 30..18.1.2 / 41.81..11. / 5/11/1933 103 BCA 30..18.1.2 / 25.2..1./ 3/1/1932 104 BCA 30.18.1.2./ 39.62.13. / 12.09.1933. 96 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 263 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Madde 4 — A: Türk kültürüne ba÷lÕ olmÕyanlar, B: Anarúistler, C: Casuslar, Ç: Göçebe çingeneler, D: Memleket dÕúÕna çÕkarÕlmÕú olanlar Türkiyeye muhacir olarak alÕnmazlar.”105 øskan Kanunu’nun özellikle Türk olmayan MüslümanlarÕ, açÕkça ifade edilirse Kürtleri hedef aldÕ÷Õ genel olarak kabul görmüú bir tespittir.106 1935’te çÕkartÕlan Tunceli Vilayeti ødaresi Kanunu ve akabinde 1937-38’de gerçekleúen Dersim harekatlarÕ bu tespiti destekler niteliktedir.107 Müslüman bir halk olarak Türklü÷e asimile edilebilece÷i varsayÕlmÕú ancak Türkleútirme politikalarÕna direnmiú olan Kürtler, mecburi iskan uygulamalarÕyla bastÕrÕlamayÕnca 1937-38 tarihlerinde Dersim merkezli bir katliama maruz kalmÕúlardÕr.108 22 Temmuz 1937 yÕlÕnda øran Eski Rus Konsolosu B. Nikitine’nin The Times gazetesine gönderdi÷i mektup tam da bu duruma dikkat çeker. Mektupta konuyla ilgili úu ifadeler yer alÕr: “Mezkur havalide oturan Kürtler Õrk, dil, din, örf ve adet ve sosyal bünye bakÕmÕndan Türk komúularÕndan tamamen ayrÕdÕrlar. (…) Kürtlerin, terbiyeye muteriz olduklarÕnÕ iddia etmek hatadÕr. Filhakika Kürtlerin karúÕ durduklarÕ úey, sadece Türkleúme keyfiyetidir.”109 1934 øskan Kanunu Çingene ve Ermeni nüfusu da etkilenmiútir. Çingene ve Ermenilerin iskanlarÕnda daha çok asayiú kaygÕsÕ ve güvenlik gerekçeleri hakimdir. Bu ba÷lamda 1937’de “Denizli nüfusuna kayÕtlÕ 26 evde 159 nüfus çingenenin nakil ve iskanlarÕ”110 gerçekleútirilmiú; 1938’de “Akúehir'in Yeniköy nüfusunda kayÕtlÕ 8 evde 33 nüfustan ibaret gezginci çingenelerin aynÕ ilçe dahilindeki köylere yerleútirilmeleri”111 kararlaútÕrÕlmÕú; 1940 yÕlÕnda ise “Çanakkale Vilayetinin Eceabat kazasÕna ba÷lÕ BehramlÕ köyünde oturan ve bulunduklarÕ yerde bÕrakÕlmalarÕ askeri bakÕmdan caiz görülmeyen iliúik listede isimleri yazÕlÕ 25 hanede 125 nüfus çingenenin adÕ geçen vilayetin iç bölgelerinde serpiútirilmek suretiyle yerleútirilmeleri”112 kararÕ alÕnmÕútÕr. 1936’da “Ermeni emellerine hizmet etti÷i” gerekçesiyle DiyarbakÕrlÕ bir aile Çorum’a yerleútirilmiútir.113 1938’de ise “Kayseri'nin Efkere köyünde oturan Ermenilerin, askeri tesisat ve garnizonlarÕn kullandÕ÷Õ yerlerden uzak bir mahalle nakilleri”114 gerçekleútirilmiú; 1942’de “Mardin'in øbrahimiye köyünde oturup gezici tütün satÕcÕlÕ÷Õ yapan Ermeni Bedros o÷lu Agizar ile karÕsÕ ve kÕzÕnÕn úüpheli durumlarÕ sebebiyle hudut bölgesinden alÕnarak Çorum'a iskanlarÕ”115 kararlaútÕrÕlmÕútÕr. Yer de÷iúimleri açÕsÕndan iskan kanunlarÕnÕn uygulanmasÕnda belli bir baúarÕya eriúilmiú olmasÕna ra÷men, asimilasyon ve Türkleútirme açÕsÕndan zorunlu iskan uzun vadeli sonuçlar üretmemiútir. Etnik ve co÷rafi aidiyetlerin bu politikalarla ortadan kaldÕrÕlabildi÷ini söyleyemeyiz. 1947 yÕlÕnda zorunlu iskana tabi olan kiúilerin memleketlerine geri dönmesi önündeki engeller kaldÕrÕldÕ÷Õnda ezici bir ço÷unluk eski yerleúim yerlerine geri dönmüútür.116 105 “øskan Kanunu”, Kanun No: 2510, Resmi Gazete, sayÕ:2733, 21.06.1934. Bununla birlikte, Dilek Güven, kanunun sadece Türk olmayan Müslüman azÕnlÕ÷Õ de÷il, gayrimüslim azÕnlÕklara yönelik politikalarÕ da içerdi÷ini savunur. Ona göre 1934 Trakya OlaylarÕnÕ tetikleyen de yine øskan kanunudur. Kanunun 2. Maddesi uyarÕnca asimilasyona tabi olabilmeleri için devletin uygun gördü÷ü yerde iskan edilmeleri mümkündü ve bu madde Trakya’daki Yahudilerin sürülmesinin meúru zeminini de oluúturur. Fakat, hükümet yasal otoritesini kullanmak yerine Yahudi azÕnlÕ÷Õ korkutarak kendi inisiyatifleriyle yerleúim yerlerini terk etmelerini sa÷lamayÕ tercih eder (Güven, 2005). 107 øskan Kanunu ve Dersim harekatlarÕ arasÕndaki iliúkiyi anlamak açÕsÕndan ùükrü Kaya ve øsmet ønönü’nün raporlarÕ önemli veriler sunar. ùükrü Kaya, 1931’de Dersim ve çevresini dolaútÕktan sonra kaleme aldÕ÷Õ raporda Dersim’in ÕslahÕnÕn acil ve zaruri oldu÷unu, ertelemenin devlete zarar verece÷ini belirtir (Bulut, 1991. Bu raporu takiben dört ay sonra, 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu teklifi ilk kez meclise sunulur. Kanunun yürürlü÷e girdi÷i 1934’ten bir sene sonra, bu sefer øsmet ønönü’nün kaleme aldÕ÷Õ “Kürt Raporu”, 1935 Tunceli Vilayeti ødaresi Kanunu’na zemin hazÕrlar (Bilmez, Kayacan ve Aslan, 2011). 108 Bununla ilgili olarak Bkz. (Aslan, 2010; Aygün, 2009; Çem, 2010). 109 BCA 30.10.00 /19A / 02.08.1937. 110 BCA 30..18.1.2 / 74.32..14. / 20/4/1937 111 BCA 30..18.1.2 / 83.32..7. / 16/4/1938 112 BCA 30.18.1.2. / 11 / 03.02.1940. Kanun’da yer alan “kültür” kavramÕnÕn geniúli÷i de benzer uygulamalara zemin hazÕrlamÕútÕr. Örne÷in 1938 yÕlÕnda Kanun’dan hareketle “Türk kültürüne ba÷lÕ olmayan 75 kiúi vatandaúlÕktan çÕkarÕlmÕútÕr.” BCA 30.18.1.2. / 447 / 07.07.1938. 113 BCA 30..18.1.2 / 68.77..9. / 22/9/1936 114 BCA 30..18.1.2 / 84.79..8./ 6/9/1938 115 BCA 30..18.1.2 / 98.38..12. / 5/5/1942 116 ølhan Tekeli, buna olanak tanÕyan 5098 sayÕlÕ Kanunla birlikte 25.831 kiúiden 22.516’sÕnÕn Do÷u Anadolu’daki yerleúimlerine geri döndü÷ünü belirtir (Tekeli, 1990). 106 264 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 3.4. Çok Partili Dönemde Etnik Politikalar II. Dünya SavaúÕ sonrasÕnda dünya çapÕnda faúist rejimlerin çözülmesi ve anti-komünist atmosferin ortaya çÕkmasÕ önemli bir paradigma de÷iúimini göstermektedir. Bu dönemde, BatÕlÕ demokrasilerin yanÕnda yer alma çabasÕndaki CHP azÕnlÕk politikalarÕnda bir de÷iúime giderek Türk kimli÷ine yönelik yaklaúÕmlarÕ faúist ideolojilerden ayrÕ tutmaya gayret eder. .1946’da Tek Parti iktidarÕnÕn sona ermesiyle birlikte demokratikleúme sürecine girildi÷i yönündeki algÕ, etnik gruplara yönelik politikalarda bir liberalleúme beklentisi yaratÕr (Güven, 2005). Ancak söylem ve pratiklere baktÕ÷ÕmÕzda etnisite politikalarÕnda bir süreklili÷in oldu÷unu söyleyebiliriz (Bora, 1995). Demokrat Parti döneminin en önemli geliúmesi, popüler bir milliyetçilik oluúumunun baúlamasÕdÕr. So÷uk Savaú’Õn yarattÕ÷Õ anti-komünist dalga, popüler milliyetçi söylemi belirleyen önemli etkenlerden biri olarak karúÕmÕza çÕkar. Tek Parti dönemi muhalefetinin unsurlarÕndan milliyetçimuhafazakar reaksiyonerlik, söz konusu popüler milliyetçili÷in üreticisi konumuna yerleúir. Cumhuriyetin kuruluú döneminden kalma bir alÕúkanlÕk olarak düúman imgesinin azÕnlÕk kimliklerinden üretilmesi, “Rum, Ermeni, Dönme, Yahudi” gibi isimlerin sÕfatlaúarak solcularÕ damgalamakta kullanÕlmasÕna kaynaklÕk eder. Kentleúmenin getirdi÷i toplumsal sorunlar siyasal ve etnik açÕdan azÕnlÕ÷Õ oluúturan gruplara mal edilir. Türkçülük ve Türk-øslamcÕ popülizminden beslenen sa÷ popülist milliyetçilik, dönemin kÕrsal-taúra kökenli kuúa÷Õna hitap ederek BatÕlÕlaúmanÕn simgesi ve ajanlarÕ olarak yaftalanan azÕnlÕklarÕ hedef haline dönüútürür (Bora, 1995). Döneme egemen olan anti-komünist milliyetçi damarÕn milliyetçilikle iliúkisinin anlaúÕlmasÕnda, sendikal örgütlenmeler ve iúçi sÕnÕfÕnÕn “benimsedi÷i” milliyetçi söylem önemli bir yer tutar. Cumhuriyetin ilanÕnÕ takip eden dönemden baúlayarak 1940’larÕn ortasÕna kadar, iúçiler ve iúçi örgütlenmeleri milliyetçili÷in toplumsallaútÕrÕlmasÕnda sosyolojik bir aktör olarak görülür. Demokrat Parti döneminin popüler milliyetçi söyleminin yo÷unlaútÕ÷Õ döneminde ise sendikal örgütlenmeler, anti-komünist mücadelenin bir parçasÕ olarak yapÕlandÕrÕlÕr. Bu ba÷lamda sÕnÕf bilincine karúÕ bir içerikle úekillendirilen antikomünist milliyetçilik yaklaúÕmÕ, “milli menfaat” söylemi vasÕtasÕyla sendikalar üzerinde hegemonyasÕnÕ kurar. Ancak Türk-øú sendikasÕnÕn tek iúçi örgütlenmesi olmaktan çÕktÕ÷Õ 1967’de DøSK’in kuruluúuyla birlikte, iúçi sÕnÕfÕna hakim olan milliyetçi söylem yerini giderek sÕnÕfsal içerikli söylemlere bÕrakabilmiútir (Akkaya, 2008).117 Milliyetçi-muhafazakar görüúün 1940’lardan 1970’lere uzanan evresinde antisemitizm temel yapÕ taúlarÕndan birini oluúturur. Türkiye’de antisemitizm, Yahudilere yönelik bir seferberlikten çok sa÷ popülist ve anti-komünist bir ajitasyonun tezahürü olarak ortaya çÕkar. 1950’ler itibariyle popülerleúen antisemitizm, dönemin hÕzlÕ modernleúme ve kapitalistleúme sürecinin geleneksel kültür ve orta sÕnÕf üzerinde yarattÕ÷Õ tahribat üzerinden úekillenir. Geleneksel orta sÕnÕfÕn, hÕzlanan kapitalistleúmeyle birlikte toplumsal konumunu kaybetmeye ve mülksüzleúmeye yönelik tepkisi, kapitalizmin bir Yahudi icadÕ olarak sunulmasÕyla birlikte muhafazakar ve faúizan bir kanala aktarÕlmÕú olur (Bora, 1995). Demokrat Parti’nin Türk tanÕmÕ ve gayrimüslim azÕnlÕklara yaklaúÕmÕ, en azÕndan vaatler düzeyinde Tek Parti dönemiyle benzeúir. DP programÕnÕn genel ilkeler bölümünün 13. maddesi bu benzerli÷i ortaya koyar: “Vatandaúlar arasÕnda müúterek bir tarihin yarattÕ÷Õ kültür ve ülkü birli÷ine dayanan ve her türlü ayÕrÕcÕ temayülleri reddeden bir milliyetçilik telakkisine ba÷lÕyÕz. Partimiz, bütün vatandaúlarÕ, din ve Õrk farkÕ gözetmeksizin, Türk sayar ve Türk olmanÕn bütün haklarÕna sahip tanÕr. Kanuni vazifelerini yerine getiren her yerde iyi bir yurttaú gözü ile bakarÕz. Bu ana görüúlerin tatbikatta da yer bulmasÕna dikkatle çalÕúaca÷Õz” (Bali, 1997). Türklük eksenli bir vatandaúlÕk tanÕmlamasÕ hala geçerlidir. Yeni hükümetin liberal politikalarÕ da gayrimüslimler açÕsÕndan umutlu bir hava yaratmÕútÕr. Nitekim bu dönemde hükümetin uygulamalarÕ, devlet elitlerinin azÕnlÕklara karúÕ 117 Bu dönemden sonra da, elbette, DøSK’le rekabet halindeki Türk-øú sendikasÕ, devletin gözündeki meúruiyetini korumak açÕsÕndan, milliyetçi söylemin taúÕyÕcÕsÕ olmaya devam etmiútir. Türk-øú sendikasÕnÕn “rejimin teminatÕ” oldu÷u düúüncesi, içinde bulundu÷u dönemlerin egemen söylemlerine eklemlenmesiyle kendini gösterir. Her fÕrsatta sÕnÕf mücadelesinin karúÕsÕnda yer aldÕ÷ÕnÕ, milliyetçi oldu÷unu dile getiren sendika, 80 döneminde Atatürkçü bir milliyetçilik ideolojisi benimserken, doksanlarda uluslararasÕ sermaye ve Avrupa Birli÷i karúÕsÕnda ulusal çÕkarlarÕ savunan bir söyleme geçiú yapmÕútÕr. AB’ye yönelik itirazlarÕn temelinde de KÕbrÕs sorunu, Ermeni soykÕrÕmÕ iddialarÕ, Kürt sorunu gibi “hassas” mevzulardaki milliyetçi tavÕr bulunmaktadÕr (Akkaya, 2008). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 265 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 daha hoúgörülü bir politika izledi÷i görünümü verir. Bununla birlikte 1953 ortalarÕnda Demokrat Parti hükümeti azÕnlÕklara yönelik hoúgörülü tavrÕnÕ bir kenara bÕrakarak gayrimüslim cemaatlerin faaliyetlerini kÕsÕtlamaya baúlar. 1954’e gelindi÷inde ise KÕbrÕs meselesinin úiddetlenmesiyle Parti’nin gayrimüslimlere yönelik toleransÕ tamamen ortadan kalkar (Güven, 2005).118 DP döneminde azÕnlÕklarla ilgili en önemli adÕm, 27 MayÕs 1955 tarih ve 6581 sayÕlÕ AzÕnlÕk OkullarÕ Türkçe ve Kültür Dersleri Ö÷retmenleri HakkÕnda Kanun ile olmuútur. Kanun’da azÕnlÕk okullarÕnda Türkçe ve Kültür derslerinin maarif vekâleti tarafÕndan tayin edilmesi ve bu derslerin Türk ö÷retmenlerince okutulmasÕ kararlaútÕrÕlmÕútÕr. Kanun’un birinci maddesi úu úekildedir: “AzÕnlÕk okullarÕnÕn Türkçe ve Türkçe kültür dersleri Maarif Vekaleti teúkilat kanunlariyle muayyen kadrolara, memurin ve barem kanunlarÕna göre tayin edilen ö÷retmenler tarafÕndan tedris olunur.”119 Bu kanun ile ilgili çalÕúmalar içerisinde yer alan Edirne milletvekili Cemal Köprülü’nün kanunla ilgili sözleri Tek Parti dönemindeki söylemleri güçlü bir biçimde hatÕrlatÕr: “AzÕnlÕk okullarÕnda Türk kültürünü yaymak gibi çok mühim bir vazife ifa eden Türkçe ve Türkçe Kültür dersleri ö÷retmenleri kÕdem zammÕ, emeklilik gibi tabii ve zaruri haklardan mahrum bulunmakta, bu mesle÷e girdikleri andan ayrÕldÕklarÕ ana kadar aynÕ maaúÕ almakta ve herhangi bir barem derecesine tabi olmaksÕzÕn çalÕúmaktadÕrlar. Alelümum ö÷retmenlerimizin demokrasimizin geliúmesinde büyük hizmetler ifa etmeleri pek tabiidir; vazifeleri, resmi okullarda çalÕúan meslektaúlarÕnÕn görmekte olduklarÕ vazifelerden daha güç ve daha mesuliyetli olan azÕnlÕk okullarÕ ö÷retmenlerinin ise azÕnlÕk vatandaúlarÕmÕza Türkçemizi ve Türk kültürünü sevdirerek benimsetmek gibi ayrÕca mühim vazifeleri de vardÕr” (Akkaya, 2010). Her ne kadar Demokrat Parti dönemiyle birlikte Türkleútirilmesine yönelik politikalarÕn dozajÕ azalmÕú gibi görünse de, 6-7 Eylül olaylarÕna yönelik hükümet politikalarÕ aksine iúaret eder. Dilek Güven, 6-7 Eylül 1955’te, gayrimüslim azÕnlÕ÷a yönelik olarak tezahür eden saldÕrÕlarÕn, ya÷malarÕn ve tehditlerin, basitçe KÕbrÕs’ta yaúananlara yönelik tepkilerden do÷muú bir hareket olmadÕ÷ÕnÕ savunur. KÕbrÕs sorunu, gayrimüslimleri ülkeden çÕkarma çabasÕnÕn sürdürüldü÷ü bir dönemde ortaya çÕkan bir fÕrsat olarak görülmüútür. Keza 6-7 Eylül olaylarÕyla gayrimüslim azÕnlÕ÷Õn ekonomik gücü ve cemaat yaúantÕsÕnÕn zayÕflatÕlmasÕ hedeflenmiútir (Güven, 2005). 1950'lerden itibaren refah devleti anlayÕúÕnÕn devreye girmesiyle, iskan politikalarÕnda önemli bir de÷iúim görülür. UluslararasÕ geliúmelerin etkisinde olmayÕ güden bir devlet, artÕk nüfusun zorunlu yer de÷iútirmesini halkÕn refahÕyla temellendirmek zorundadÕr. ølhan Tekeli, bu dönemde ortaya çÕkan iskan uygulamalarÕnÕn bu sebeple üç baúlÕk altÕnda toplanabilece÷ini savunur: DÕúarÕdan gelen Türklerin yerleútirilmesi, ekonomik kalkÕnma planlarÕ sebebiyle yaúanan iç göçlerin düzenlenmesi ve do÷al afetlerden kaçÕnmak için yapÕlan yer de÷iútirmeleri (Tekeli, 1990). Nitekim bu do÷rultuda 1951’de “1950-1951 yÕllarÕnda Bulgaristan'dan gelen ve gelecek olan göçmenlerden 32 000 ailenin iskanÕna ait planÕn uygulanmasÕ”120; yine aynÕ yÕl “Bulgaristan'dan 1950 yÕlÕ baúÕndan itibaren serbest göçmen vizesiyle gelen Türklerin göçmen kabul edilmeleri, iskan muamelesine tabi tutulmalarÕ ve gelecek olanlara da göçmen vizesi verilmesi”121 kararlaútÕrÕlÕr. 1952’de “Do÷u Türkistan'dan Hindistan, Pakistan ve Suudi Arabistan'a sÕ÷ÕnmÕú olan 1850 Türk'ün iskanlÕ göçmen olarak yurdumuza kabulleri”122; 1954’te “aslen Türk olup halen Yemen'de bulunan 91 ailenin iskanlÕ göçmen olarak yurda kabulleri”123 bu dönemdeki iskan faaliyetlerindendir. 1960 darbesiyle demokratik rejimin askÕya alÕndÕ÷Õ dönemde, etnik ve siyasi çatÕúmalarla meúrulaútÕrÕlan ola÷anüstü hal dönemlerinin sa÷ladÕ÷Õ ortamdan faydalanan yöneticiler, mecburi iskan uygulamalarÕnÕn süreklili÷ine yeni içerikler verirler. Örne÷in, 1960'da Demokrat Parti iktidarÕnÕ devirerek yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi, 1934’te çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu’na ek 118 DP’nin azÕnlÕklara yönelik bu tutum de÷iúikli÷inde, genel bir otoriterleúme e÷iliminin payÕ büyüktür. 1950’lerin ikinci yarÕsÕ, DP’nin a÷Õrlaúan ekonomik zorluklarla yüzyüze kaldÕ÷Õ ve hem muhalefeti, hem de basÕnÕ susturdu÷u bir dönemdir. Özellikle 6-7 Eylül olaylarÕ, hükümetin muhalefeti bastÕrmak, basÕn özgürlü÷ünü ve ö÷renci hareketlerini engellemek amacÕyla kullandÕ÷Õ bir bahane haline gelmiútir (Güven, 2005). 119 “AzÕnlÕk OkullarÕ Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri Ö÷retmenlikleri HakkÕnda Kanun”, Resmi Gazete, No:9013, Kanun no: 6581, 25.05.1955. 120 BCA 30..18.1.2 / 126.55..15. / 21/7/1951 121 BCA 30..18.1.2 / 125.32..2. / 16/4/1951 122 BCA 30..18.1.2 / 128.19..6. / 13/3/1952 123 BCA 30..18.1.2 / 137.106..1. / 25/12/1954 266 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 yapar ve yabancÕ ideolojileri veya dini his ve gelenekleri alet etmek suretiyle çevresinde tesis etti÷i nüfuza dayanan kiúilerin ve akrabalarÕnÕn zorunlu iskanÕnÕ da mümkün kÕlar (Aslan, 2010). Sonuç olarak OsmanlÕdan Cumhuriyete evrilen bütün bu süreçte nüfus ve onu tamamlayÕcÕ bir biçimde etnisite ve iskan politikalarÕ konusunda bir süreklilik oldu÷u gözlenebilmektedir. Kaynaklar Abdurrahman ù. (1314). østatistik ve Co÷rafya-i Umrani, østanbul: Karabet. AdanÕr, F. (1996). Makedonya Sorunu, çev. øhsan Catay, østanbul: Tarih VakfÕ Yurt. AkarlÕ, E. D. (1972). Otoman Population in Europe in the 19th Century, Madison: University of Wisconsin. Akbayar, N. (1985). Tanzimat’tan Sonra OsmanlÕ Devleti Nüfusu, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi: 5, østanbul: øletiúim. Akçura, Y. (1911). Üç Tarz-Õ Siyaset, østanbul: Kade. Akkaya, A.Y. (2010). Demokrat Parti’nin AzÕnlÕk PolitikasÕ (1950-1960), YayÕmlanmamÕú Yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul. Akkaya, Y. (2008). Korporatizmden Sendikal ødeolojiye, Milliyetçilik ve øúçi SÕnÕfÕ, Modern Türkiye’de Siyasi Düúünce: 4, østanbul øletiúim. Aktar, A. (2000). VarlÕk Vergisi ve ‘Türkleútirme’ PolitikalarÕ, østanbul: øletiúim. Alkan, M. Ö. (2001). Resmi ødeolojinin Do÷uúu ve Evrimi Üzerine Bir Deneme, Tanzimat ve Meúrutiyet’in Birikimi, østanbul: øletiúim. Anderson, B. (2004). Hayali Cemaatler, østanbul: Metis. Andrews, P. A. (1992). Türkiye’de Etnik Gruplar, østanbul: Ant. Aslan, ù. (2010). Herkesin Bildi÷i SÕr: Dersim, østanbul: øletiúim. Aslan, ù. (2010). Millet ve øskan: Çokluktan Tekli÷e ve Hariciden Dahiliye Erken Dönem Cumhuriyet Dönemi Deneyimleri, Tarih, SÕnÕflar ve Kent, B. ùen - A. E. Do÷an (Ed.), Ankara: Dipnot. Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Aygün, H. (2009). Dersim 1938 ve Zorunlu øskan, Ankara: Dipnot. Baha Sait Bey. (1995). øttihat-Terakki’nin Alevilik Bektaúilik AraútÕrmasÕ, YayÕna Haz. Nejat Birdo÷an, østanbul: Berfin. Bali, R.N. (1997). Çok Partili Demokrasi Döneminde VarlÕk Vergisi Üzerine TartÕúmalar, Tarih ve Toplum: 165. Barkan, Ö. L. (1980). Türkiye’de Toprak Meselesi-1, østanbul: Gözlem. Barkan, Ö. L. (1988). Hüdevandigar LivasÕ Tahrir Defteri, Ankara: TTK. Barkan, Ö. L. (2000). OsmanlÕ Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, haz. Hüseyin Özde÷er, østanbul: østanbul Üniversitesi. Behar, C. (1996). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun ve Türkiye’nin Nüfusu, Ankara: DøE. Behar, C. (2000). OsmanlÕ Nüfus østatistikleri ve 1831 SonrasÕ Modernleúmesi, OsmanlÕ Devleti’nde Bilgi ve østatistik, Halil ønalcÕk ve ùevket Pamuk (Ed.), Ankara: DøE. Berkes, N. (2003). Türkiye’de Ça÷daúlaúma, østanbul: YKY. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 267 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Bilmez, B., Kayacan, G., Aslan, ù. (2011). Dersim 38'i HatÕrlamak: Toplumsal Bellek, KuúaklararasÕ AktarÕm ve AlgÕ, østanbul: Tarih VakfÕ. Bingöl, S. (2004). østanbul’da 1829 Nüfus SayÕmÕ ve BazÕ Mahallelerin Müslüman Nüfusu Üzerine Bir ønceleme, A.Ü. DTCF Tarih AraútÕrmalarÕ Dergisi: XXIII / 36. Bora, T. (1995) Türkiye’de Milliyetçilik ve AzÕnlÕklar, Birikim Dergisi: 71-72. Bora, T. (1997). Türk Milli Kimli÷i,Türk Milliyetçili÷i ve Balkan Sorunu, Yeni Balkanlar, Eski Sorunlar, østanbul: Ba÷lam. Bore, E. (1849-1850). Almanach de l’Empire Otoman Pourl’Annee 1849 et 1850, Constantinople. C.H.P. ProgramÕ. (1935). Ankara: Ulus. Cin, H., AkyÕlmaz, G. (2008). Türk Hukuk Tarihi, Konya: Sayram. Ça÷aptay, S. (2007). Türklü÷e Geçiú: Modern Türkiye’de Göç ve Din, VatandaúlÕk ve Etnik ÇatÕúma: Ulus-Devletin SorgulanmasÕ içinde, Haldun Gülalp (Ed.), østanbul: Metis. Ça÷aptay, S. (2010). Türk Kimdir?, østanbul: Bilgi Üniversitesi. Çem, M. (2010). TanÕklarÕn Diliyle Dersim 38, østanbul: Peri. Çimen, A. (2012). SayÕm, KayÕt DüzeniveTeúkilatlanma AçÕsÕndan OsmanlÕda Nüfus Hizmetleri, Gazi Üniversitesi øøBF Dergisi: 14/3. Demirözü, D. (2007). Savaútan BarÕúa Giden Yol, østanbul: øletiúim. Deringil, S. (2007). Simgeden Millete: II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet ve Millet, østanbul: øletiúim. Durgun, S. (2011). Memalik-i ùahane’den Vatan’a, østanbul: øletiúim. Dündar, F. (2001). øttihat ve Terakki’nin MüslümanlarÕ øskan PolitikasÕ 1913-1918, østanbul: øletiúim. Dündar, F. (2010). Modern Türkiye’nin ùifresi, østanbul: øletiúim. Ergut, F. (2004). Modern Devlet ve Polis: OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e Toplumsal Denetimin Diyalekti÷i, østanbul: øletiúim. Erkan, S. (1999). XIX. YüzyÕl SonlarÕnda OsmanlÕ Devleti’nin Göçmenleri øskan PolitikasÕna YabancÕ Ülkelerin Müdahaleleri, OsmanlÕ Ansiklopedisi:IV. ErsanlÕ, B. (2003). øktidar ve Tarih, østanbul: øletiúim. Faroqhi, S. (1999). OsmanlÕ Tarihi NasÕl øncelenir?, çev. Zeynep Altok, østanbul: Tarih VakfÕ. Gencer, M. (2010). JöntürkModernizmi ve “Alman Ruhu”, østanbul: øletiúim. Georgeon, F. (1999). Türk Milliyetçili÷inin Kökenleri: Yusuf Akçura (1876-1935), çev. Alev Er, østanbul: Tarih VakfÕ Yurt. Güler, A. (2007). OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e AzÕnlÕklar, Ankara: Türkar. Güran, T. (1997). OsmanlÕ Devleti’nin ølk østatistik YÕllÕ÷Õ 1897, Ankara: DøE. Güven, D. (2012). Cumhuriyet Dönemi AzÕnlÕk PolitikalarÕ ve Stratejileri Ba÷lamÕnda 6-7 Eylül OlaylarÕ, østanbul: øletiúim. Hacking, I. (2005). ùansÕn Terbiye Ediliúi, çev. Mehmet MoralÕ, østanbul: Metis. Halaço÷lu, A. (1995). Balkan Harbi SÕrasÕnda Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara: TTK. Hobsbawm, E. J. (2000). Milletler ve Milliyetçilik, çev. Osman AkÕnhay, østanbul: AyrÕntÕ. ønalcÕk, H. (1996). OsmanlÕ ømparatorlu÷u: Toplum ve Ekonomi, østanbul: Eren. 268 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ønalcÕk, H. (2000). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C.1., çev. Halil Berktay, østanbul: Eren. øskan Tarihçesi (1931). østanbul: Hamit MatbaasÕ. Karal, E. Z. (1997). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda ølk Nüfus SayÕmÕ 1831, Ankara: DøE. Karal, E.Z. (1996). OsmanlÕ Tarihi, IX, Ankara: TTK. Karpat, K. (2004). Balkanlar’da OsmanlÕ MirasÕ ve Ulusçuluk, çev. Recep Boztemur, Ankara: ømge. Karpat, K. (2010). OsmanlÕ Nüfusu 1830-1914, çev. Bahar TÕrnakçÕ, østanbul: Timaú. Karpat, K. (2010). OsmanlÕ’dan Günümüze Etnik YapÕlanma ve Göçler, çev. Bahar TÕrnakçÕ, østanbul: Timaú. Kasaba, R. (2012). Bir Konargöçer ømparatorluk, çev. Ayla Ortaç, østanbul: Kitap. Kaya, ù. (1991). Dersim Raporu, Belgelerle Dersim RaporlarÕ içinde, Faik Bulut, østanbul: Evrensel. Kenano÷lu, M. (2004). OsmanlÕ Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, østanbul: Klasik. Kerimo÷lu, H.T. (2008). øttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Rum PolitikasÕ 1908-1914, YayÕmlanmamÕú Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, øzmir. Kili, S., Gözübüyük, ù. (2000). Türk Anayasa Metinleri, østanbul: øú BankasÕ Kültür. Koç, Y. (2007). Nüfus, øslam Ansiklopedisi: 33, Ankara: TDV. Koçak, C (2010). Umumi Müfettiúlikler (1927-1952), østanbul: øletiúim. Koraltürk, M. (2011). Ekonominin Türkleútirilmesi, østanbul: øletiúim. Lindner, R. P. (2000). Ortaça÷ Anadolu’sunda Göçebeler ve OsmanlÕlar, çev. Müfit Günay, Ankara: ømge. Mardin, ù. (2004). Türk Modernleúmesi, øletiúim: østanbul. Mutlu, S. (2003). Late Otoman Population And Its EthnÕc Distribution, Nüfusbilim Dergisi: 25. Mutlu, S. (2003). Late OttomanPopulation And ItsEthnÕc Distribution, Nüfusbilim Dergisi:25. Okutan, M. Ç. (2009). Tek Parti Dönemi’nde AzÕnlÕk PolitikalarÕ, østanbul: Bilgi Üniversitesi. Oran, B. (2004). Türkiye’de AzÕnlÕklar, østanbul: øletiúim. Osmana÷ao÷lu, C. (2009). Tanzimat FermanÕ'ndan II. Meúrutiyet'e OsmanlÕ VatandaúlÕ÷Õ, Toplumsal Tarih:182. Paúao÷lu, D. D. (2013). Muhacir Komisyonu MaruzatÕ’na (1877-78) Göre 93 Harbi SonrasÕ Muhacir øskanÕ, History Studies: 5(2). Sado÷lu, H. (2010). Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil PolitikalarÕ, østanbul: Bilgi Üniversitesi. Selek, S. (1981). Anadolu øhtilali, østanbul: Örgün. Shaw, S. (1985). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda AzÕnlÕk Sorunu, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi: 4, østanbul: øletiúim. Shaw, S. J. (1978). The Otoman Census System and Population 1831-1914, International Journal of Middle East Studies: 9 (3). ùeker, N. (2007). Demographic Engineering in the Late Otoman Empire and the Armenians, Middle Eastern Studies: 43:3. ùimúek, H. (2006). Lozan’Õn Getirdi÷i Statü ve Türkiye’de AzÕnlÕklarÕn Durumu, YayÕmlanmamÕú Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi: Ankara. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 269 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tanör, B. (1995). OsmanlÕ-Türk Anayasal Geliúmeleri (1789-1980), østanbul: Der. TBMM ZabÕt Ceridesi. (1920a) D:1, C:3, 31.07.1336. TBMM ZabÕt Ceridesi. (1920b)D:1, C:3, 14.08.1336. Tekeli, ø. (1990). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer De÷iútirmesi ve øskan Sorunu, Toplum ve Bilim:50. Toprak, Z. (2000). OsmanlÕ Devleti’nde SayÕsallaúma yada Ça÷daú østatisti÷in Do÷uúu, OsmanlÕ Devleti’nde Bilgi ve østatistik, Halil ønalcÕk ve ùevket Pamuk (Ed.), Ankara: DøE. Toros, T. (1985). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda Gayrimüslim AzÕnlÕklar, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi: 4, østanbul: øletiúim. Tunçay, M. (1983). AzÕnlÕklar Nüfusu, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi:6., østanbul: øletiúim. Ubicini, A. J.H. (1973). Letters On Turkey, çev. L. Easthope, New York: Arno Pres. Ulugöl, M. C. (2009). OsmanlÕ ve Türkiye’de VatandaúlÕk KavramÕ, AzÕnlÕklar Üstünde Etkisi ve UygulamalarÕ, YayÕmlanmamÕú Yüksek Lisans Tezi, østanbul Bilgi Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul. Ülken, H.Z. (2001). Türkiye’de Ça÷daú Düúünce Tarihi, østanbul: Ülken. Üngör, U. Ü. (2011). The Making of Modern Turkey: Nationand State in Eastern Anatolia, 1913-1950, Oxford: Oxford University. Üstel, F. (2009). Makbul VatandaúÕn Peúinde, østanbul: øletiúim. Üstel, F. (2010). Türk OcaklarÕ (1912-10-931), østanbul: øletiúim. YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44. Yetim, F. (2008). II. Meúrutiyet Döneminde Türkçülü÷e Geçiúte KapsayÕcÕ Formül: “Millet-i Hakime” Düúüncesi ve Etkileri, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi:18. YÕldÕz, A. (2001). “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”: Türk Ulusal Kimli÷inin Etno-Seküler SÕnÕrlarÕ, østanbul: øletiúim. Yüceulu÷, R. (1949). Türkiyede østatistik Ö÷retimi ve østatistik ÇalÕúmalarÕ, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi:6. Zürcher, E. J. (2010). Modernleúen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, østanbul: øletiúim. 270 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1927-65 ANA DøL HARøTALARI124 Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. Özet Bu çalÕúmada 1927-1965 ana dil verileri temel alÕnarak nüfus ve iskan politikalarÕnÕn etnik gruplarda nüfus ve co÷rafi hareketlilikler üzerindeki etkisi ele alÕnmaktadÕr. 1927-65 nüfus sayÕmlarÕndaki ana dil verilerinden hareketle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kÕrk yÕlÕnda etnisitenin co÷rafi da÷ÕlÕmÕnÕn ve hareketlili÷inin tartÕúÕlmasÕ hedeflenmektedir. Sözkonusu 38 yÕllÕk dönemde göze çarpan en önemli bulgu, etnik çeúitlili÷in azaldÕ÷Õ, farklÕ diller konuúan nüfusun kademeli olarak ülkeyi terk etti÷i veya ana dil olarak Türkçe konuúmaya baúladÕ÷ÕdÕr. AynÕ dönemde, farklÕ ana dilleri konuúan nüfus gruplarÕ yo÷un bir co÷rafi hareketlilik içerisindedir ve bu hareketlilik, döneme hâkim olan iskân uygulamalarÕ ile beraber okunmaya muhtaçtÕr. MOTHER TONGUE MAPS: 1927-65 Abstract This paper examines the impact of population and settlement politics on the geographical distribution of different ethnic groups, during the early Republican Era. Within this scope, it draws upon the mother tongue and second language data, generated by the population censuses conducted during the 1927-1965 period. The main finding these data reveal is a constant decrease in ethnic plurality, as groups speaking languages other than Turkish as their mother tongue had to leave the country, or Turkish has eventually replaced their mother tongue, throughout this period of 38 years. Maps drawing upon the data stated above witness to high levels of geographical mobility for these ethnic groups, a fact that needs to be read together with the dominant settlement politics of the new Republic. 1. Giriú Nüfusun etnisite kategorisine göre co÷rafi da÷ÕlÕmÕnÕ tespit etmek için kullanÕlabilecek kaynaklar oldukça kÕsÕtlÕdÕr. Bu kaynaklar kabaca iki baúlÕk altÕnda toplanabilir. Bunlardan ilki, genel nüfus sayÕmlarÕdÕr. Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) tarafÕndan yayÕnlanan 1927-1965 arasÕ nüfus sayÕmlarÕnda kiúilerin konuútuklarÕ ana dil ve dini inançlarÕna yönelik veriler yer almaktadÕr. AslÕnda nüfus sayÕmlarÕnda 1985’e kadar ana dil sorusu yer almÕútÕr; fakat 1970 itibariyle bu veriler araútÕrmacÕlarÕn bilgisine sunulmamaktadÕr. økinci grup kaynaklar ise çeúitli araútÕrmalar çerçevesinde yapÕlan anketlerin ortaya koydu÷u, örnekleme dayalÕ tahminlerdir. Bu çalÕúma, birinci grup kaynaklara dayanmakta ve 1927-1965 yÕllarÕ arasÕndaki nüfus sayÕmÕ verilerinden hareketle oluúturulan üç tür harita sunmaktadÕr. BunlarÕn ilki tek de÷iúkenli ana dil haritalarÕdÕr. økinci grup, il nüfuslarÕ zeminine oturtulmuú pasta grafik úeklindeki ana dil haritalarÕnÕ içermektedir. Ancak daha önce ifade edildi÷i gibi, bu grafiklerde Türkçe açÕkça baskÕn dil olarak öne çÕktÕ÷Õndan ve di÷er dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ görmeyi güçleútirdi÷inden son bir grup harita daha hazÕrlanmÕútÕr. Bu grup ise yÕllara göre Türkçe konuúan nüfusu gösteren zemin üzerine oturtulmuú, Türkçe dÕúÕnda konuúulan ana dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ gösteren pasta grafiklerden oluúmaktadÕr. 124 Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015) baúlÕklÕ araútÕrmadan türetilmiútir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 271 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem 2.1. 1927-1965 Nüfus SayÕmlarÕ ve Haritalama ÇalÕúmasÕ 1927-1965 sayÕmlarÕnda ortaya konan veriler tarihsel olarak Türkiye’nin etnik co÷rafyasÕndaki de÷iúimi görselleútirmede kullanÕlabilecek neredeyse tek kaynak olarak ortaya çÕkmaktadÕr. Bu sebeple hazÕrlanan haritalarda bu sayÕmlardaki ana dil verilerinden faydalanÕlmÕútÕr. Etnik co÷rafya açÕsÕndan önemli bir di÷er veri olan din verileri, araútÕrmanÕn ana dil odaklÕ olmasÕ sebebiyle haritalama çalÕúmalarÕna dahil edilmemiú, fakat etnik kimlik açÕsÕndan belirleyici olan gruplar için ana dil verileriyle karúÕlaútÕrmalÕ olarak sunulmuútur. ÇalÕúma kapsamÕnda söz konusu dilleri ikinci dil olarak konuúan nüfus haritalama çalÕúmalarÕnÕn dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr; zira bu verilerin illere göre da÷ÕlÕmÕ nüfus sayÕm raporlarÕnda yer almamaktadÕr. Yine de haritalarÕn yorumlanmasÕnda Türkiye geneli için verilen ikinci dil verilerine baúvurulmuútur. AraútÕrma kapsamÕnda incelenen ana diller úunlardÕr: Abazca, Acemce, Arapça, Arnavutça, Boúnakça, Bulgarca, Çerkesce, Ermenice, Gürcüce, KÕptice, Kürtçe, Lazca, Lehçe, Macarca, Pomakça, Rumca, Rumence, SÕrpça, Tatarca, Türkçe, Yahudice. HÕrvatça konuúan nüfus çok az oldu÷u için haritalamasÕ yapÕlmamÕútÕr. Yine “Latin dilleri” baúlÕ÷Õ altÕnda tasnifi yapÕlan øngilizce, FransÕzca ve Almanca konuúan nüfus da çalÕúmanÕn dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr. Bunun nedeni, söz konusu kiúilerin, bir “etnik grup” olarak co÷rafi bir hareketlili÷e sahip olmamalarÕdÕr. Her ana dil grubu için 1927, 1935, 1945, 1955, 1960 ve 1965 yÕllarÕna ait olmak üzere, altÕ nüfus sayÕmÕndan hareketle haritalar hazÕrlanmÕútÕr.125 Haritalama sÕrasÕnda 0-10 (kiúi) aralÕ÷Õ en düúük aralÕk olarak alÕnmÕútÕr. Bu il bazÕnda 2-3 haneye tekabül etmektedir. Bu tercihin nedeni, daha küçük bir aralÕk kullanÕmÕnÕn, binler veya milyonlarla ifade edilen sayÕlarÕn bulundu÷u pek çok haritada, okumayÕ çok zorlaútÕrmasÕdÕr. Bu zorlukla karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, söz konusu yuvarlama tercih edilmiútir. Ana dillere göre da÷ÕlÕmlarÕ gösteren haritalarÕn yanÕ sÕra, aynÕ nüfus istatistikleri çapraz okumaya tabi tutularak katmanlÕ haritalar üretilmiútir. Bu katmanlÕ haritalar da iki grup halinde sunulmuútur. ølk grup haritalar iki katmandan oluúmaktadÕr: Arka planda nüfus da÷ÕlÕmÕnÕ il bazÕnda takip etmek mümkündür ve farklÕlaúmalar renk skalasÕyla verilmiútir. økinci katmanda ise, her il üzerine yerleútirilmiú bulunan pasta grafikler bulunmaktadÕr. Bu grafikler konuúulan dillerin yüzde olarak da÷ÕlÕmÕnÕ göstermektedir. Ne var ki bu çalÕúma, Türkçe’nin büyük a÷ÕrlÕ÷Õ nedeniyle di÷er dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ okumayÕ güçleútirmektedir. Bu nedenle ikinci bir grup harita daha hazÕrlanmÕútÕr. Bu sefer arka planda Türkçe da÷ÕlÕmÕnÕ verilirken, il bazÕnda verilen pasta grafikler di÷er dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ okuyucuya sunmaktadÕr. Sonuçta bu üç grup haritalama ile söz konusu dönemdeki nüfus hareketlerinin dil üzerinden çapraz okumasÕnÕ yapmak mümkün hale gelmektedir. 2.2. AraútÕrmanÕn SÕnÕrlÕlÕklarÕ: Yöntem ve Veri Kayna÷Õ AçÕsÕndan KarúÕlaúÕlan Zorluklar 1927-1965 nüfus sayÕmlarÕnda, özellikle 1935 sayÕmÕ itibariyle, geniú bir yelpazedeki konuúulan ana diller, kiúilerin beyanlarÕ do÷rultusunda kayÕt altÕna alÕnmÕútÕr. Bu kayÕtlar, ana dilin etnik kimli÷in belirleyicilerinden biri sayÕlmasÕ nedeniyle, etnik co÷rafya çalÕúmasÕ için kritik bir rol oynar. Bununla birlikte, çalÕúmanÕn güvenilirli÷ini etkileyen bazÕ hususlara da dikkat çekmek gerekir. Öncelikle, veriler beyana dayalÕ oldu÷undan dolayÕ kesinlikleri tartÕúmalÕdÕr. Cumhuriyet tarihine egemen olan Türkleútirme politikalarÕ, farklÕ etnik kimliklerin gizlenmesine, bastÕrÕlmasÕna ya da görünmez kÕlÕnmasÕna sebebiyet vermiútir. “Vatandaú, Türkçe Konuú” kampanyasÕ gibi çeúitli araçlarla sa÷lanmaya çalÕúÕlan dil birli÷i, örne÷in Yahudi cemaati ya da muhacirler gibi uyum sa÷lamaya çalÕúan 125 AslÕnda 1940 ve 1950 yÕllarÕnda da sayÕm yapÕlmÕútÕr. Ancak 1940 sayÕmÕna ait ana dil verileri dijital ortamda yoktur ve 1950 verileri taranÕrken sorun oluútu÷u için birçok sayÕ net olarak okunamamaktadÕr. TÜøK kütüphanesinin 2 yÕl boyunca araútÕrmacÕlara kapalÕ kalacak olmasÕ nedeniyle orijinal verilere ulaúmak da mümkün de÷ildir. Bu nedenle ilgili yÕllarÕn verileriyle haritalama yapÕlmamÕútÕr. 272 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 etnik gruplarca benimsenmiú ve böylece ana diller zamanla yitirilmiútir. Türkleútirme politikalarÕnÕn yarattÕ÷Õ baskÕ ortamÕnda kiúilerin etnik aidiyetlerini gizlemeyi tercih etmiú olmasÕ da göz önüne alÕnmasÕ gereken bir durumdur. AyrÕca, Cumhuriyetin kuruluúunu takip eden yÕllarda Türkiye’nin “Türklerin yurdu” oldu÷unu kanÕtlama çabasÕ, resmi nüfus sayÕmlarÕnda oynamalar yapÕlarak çeúitli etnik gruplarÕn sayÕsÕnÕn azaltÕlmÕú oldu÷u iddiasÕnÕ da karúÕmÕza çÕkarmaktadÕr. Nüfus sayÕmlarÕnÕ etnik co÷rafya çalÕúmasÕ açÕsÕndan tartÕúmalÕ bir kaynak haline getiren bir di÷er husus, verilerin idari olarak bölünmüú illere göre düzenlenmiú olmasÕdÕr. Bilindi÷i üzere hükumetlerin çeúitli politikalarÕ do÷rultusunda bu idari sÕnÕrlar sürekli de÷iúmektedir. Türkiye’de etnik gruplarÕn co÷rafi olarak da÷ÕlÕmÕnÕ irdelemek isteyen bir çalÕúma kuúkusuz köylerden baúlayarak konuúulan ana dilleri co÷rafi olarak yeniden gruplamalÕ ve idari il sÕnÕrlarÕndan ba÷ÕmsÕz, etnik bir co÷rafi da÷ÕlÕm ortaya koymalÕdÕr. Fakat kazalara göre konuúulan dillerin listelendi÷i 1927 sayÕmÕ hariç tüm nüfus sayÕmlarÕnda sadece il ve cinsiyet bazlÕ ana dil verileri bulundu÷undan bu detayda bir çalÕúma yapÕlmasÕ da mümkün görünmemektedir. Ek olarak, haritalama çalÕúmasÕnda, Co÷rafi Bilgi Sistemleri (GIS) veritabanÕnda bulunan Türkiye øller haritasÕ kullanÕlmÕútÕr. Türkiye’nin güncel il sÕnÕrlarÕ üzerinden yapÕlan bu sayÕsallaútÕrma iúlemi, tarihsel bir haritalama çalÕúmasÕ için genelde elveriúli olmakla birlikte, yÕllar içinde de÷iúen il sÕnÕrlarÕnÕ yansÕtamamaktadÕr. Bu sebeple, nüfus sayÕmÕnÕn yapÕldÕ÷Õ tarihte henüz il statüsünde olmayan yerleúmeler için, o dönemde ba÷lÕ olduklarÕ ilin verileri kullanÕlarak co÷rafi da÷ÕlÕmÕn bütünselli÷i korunmaya çalÕúÕlmÕútÕr (Bkz. Tablo 1). Tablo 1. øllerin YÕllara Göre Ba÷lÕ Oldu÷u øl øl AdÕ AdÕyaman Aksaray Ardahan BartÕn Batman Bayburt Bingöl Düzce Hakkari I÷dÕr Karabük Karaman KÕrÕkkale KÕrúehir Kilis Muú Nevúehir Osmaniye Rize Sakarya ùÕrnak Tunceli Uúak Yalova 1927 Malatya Kars Zonguldak Siirt Gümüúhane ElazÕ÷ Bolu Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ Gaziantep Bitlis Ni÷de Adana Kocaeli Siirt ElazÕ÷ Kütahya Kocaeli 1935 Malatya Ni÷de Kars Zonguldak Siirt Gümüúhane Muú Bolu Van Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ YÕllar 1945 1955 Malatya Ni÷de Ni÷de Kars Kars Zonguldak Zonguldak Siirt Siirt Gümüúhane Gümüúhane 1960 1965 Ni÷de Kars Zonguldak Siirt Gümüúhane Ni÷de Kars Zonguldak Siirt Gümüúhane Bolu Bolu Bolu Bolu Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ Gaziantep Gaziantep Gaziantep Gaziantep Kars Zonguldak Konya ÇankÕrÕ Nevúehir Gaziantep Ni÷de Adana Artvin Kocaeli Siirt ElazÕ÷ Kütahya Kocaeli Ni÷de Adana Adana Adana Adana Kocaeli Siirt Siirt Siirt Siirt Kütahya Kocaeli Kocaeli Kocaeli Kocaeli Özellikle üzerinde durulmasÕ gereken bir di÷er nokta da nüfusun kayÕt altÕna alÕnmasÕ esnasÕnda baúvurulan veri sÕnÕflandÕrma yöntemlerinin sürekli olarak de÷iúmesidir. Bu durum, belli bir etnik Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 273 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 grubun yÕllara göre nüfus de÷iúim ve hareketlili÷ini tespit etmeyi büyük ölçüde güçleútirmektedir. Örne÷in, yapÕlan araútÕrma açÕsÕndan gayrimüslim gruplarÕn co÷rafi da÷ÕlÕmÕna bakarken hem dil hem de din verilerine bakÕlmasÕ zorunludur. Ne var ki, bazÕ sayÕmlarda dil ve din karúÕlaútÕrmasÕ yapÕlÕrken, bazÕlarÕnda yalnÕzca ana dil-ikinci dil karúÕlaútÕrÕlmasÕ yapÕlmasÕ, takibi zorlaútÕrmaktadÕr. Belirli bir etnik gruba atÕf bazen dil, bazen din üzerinden yapÕlabilmekte, bu da niceliksel çalÕúmayÕ karmaúÕk hale getirirken, bizzat “etnisite” kategorisine dayalÕ bir tasnifin de sÕkÕntÕlarÕna iúaret etmektedir. Örne÷in, 1927 tarihli nüfus sayÕmÕnda “Ermeni” dinine ba÷lÕ nüfus ile “ana dili Ermenice” olan nüfus arasÕnda 10 bin kiúiyi aúkÕn bir fark vardÕr. Nüfus sayÕmlarÕnda etnisite tanÕmlamasÕndaki kafa karÕúÕklÕ÷ÕnÕ yansÕtan bir baúka örnek ise Kürtçe üzerinden ortaya çÕkmaktadÕr. 1965 yÕlÕna kadar, Kürtçe ile ilgili tek bir kategori mevcuttur ve bütün lehçelerin Kürtçe baúlÕ÷Õ altÕnda tasnif edilmiú olmasÕ muhtemeldir. 1965 sayÕmÕ ise Kürtçe, KÕrmanca, Zazaca ve KÕrdaúça konuúanlar olmak üzere dört nüfus grubu tanÕmlar. Bu tasnif her tür soru iúaretini beraber getirmektedir: Her úeyden önce ana dilini Kürtçe olarak beyan edenlerin, büyük oranda KÕrmanca (Kurmanci) konuúanlardan müteúekkil olmasÕ çok muhtemeldir. AyrÕca Kürtçe ile ilgili haritalarÕn yer aldÕ÷Õ bölümde detaylÕ bir úekilde açÕklandÕ÷Õ gibi, birçok kaynak KÕrdaúçayÕ (KÕrdki), ZazacanÕn muadili olarak vermektedir. Soru setini görmeden bu sorularÕ gidermek mümkün de÷ildir ama bizzat bu karÕúÕklÕk, TÜøK’in (ve genel olarak devlet kurumlarÕnÕn) Kürtçe ve lehçelerini tanÕmaktan (her iki anlamÕyla da) ne kadar uzak oldu÷unun bir iúareti olarak okunabilir. Eldeki çalÕúmada, bütün yÕllar için Kürtçe olarak tasnif edilen nüfus haritalanmÕú ve 1965 sayÕmÕnda ortaya çÕkan KÕrmanca, Zazaca, KÕrdaúça gruplarÕ sayÕca çok az olduklarÕndan ve bu karÕúÕklÕklar dikkate alÕnarak harita dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr. ÇalÕúmanÕn bahsedilmesi gereken son bir sÕnÕrlÕlÕ÷Õ ise nüfus sayÕmlarÕnÕn haritalanmasÕnda kullanÕlan yöntemin niceliksel araútÕrma odaklÕ olmasÕ sebebiyle etnik gruplarÕn hareketlili÷indeki sebepleri açÕklamakta yetersiz kalmasÕdÕr. Örne÷in 1960 nüfus sayÕmÕnda Mardin’de “beliren” ve bir sonraki sayÕmda (1965) “yok olan” Ermenice dili konuútu÷u kaydedilmiú bulunan yaklaúÕk 10 bin kiúinin tahmin edildi÷i gibi yurt dÕúÕna göç edip etmedi÷ini, ettilerse nerelere hangi koúullarda gidebildiklerini açÕklamak, ek bir çalÕúmayÕ gerektirmektedir. Niceliksel çalÕúmalar geniú ölçekte bilgi birikimini ve bu örnekte Türkiye genelinde nüfus hareketlerinin takibini mümkün kÕlmakla birlikte, önemli bir eksikle maluldür. DetaylÕ bir hikayelendirme imkanÕndan yoksundurlar ve dolayÕsÕyla genel bir iúleyiúin resmini çÕkarÕrken, farklÕlÕklarÕ göz ardÕ etme ihtimalleri yüksektir. Resmi tarihe alternatif (sözlü) tarih çalÕúmalarÕnÕn ve anlatÕlara dayalÕ niteliksel çalÕúmalarÕn artmasÕyla birlikte úimdiye kadar karanlÕkta kalan hikayelere ulaúÕlmasÕ mümkün olacaktÕr. 3. Bulgular: Ana Dil HaritalarÕnÕn Söyledikleri 3. 1. Ana Dil GruplarÕna Göre Nüfus SayÕmlarÕnÕn ve HaritalarÕn YorumlanmasÕ Bu bölümde, hazÕrlanan ana dil haritalarÕ co÷rafi da÷ÕlÕm ve nüfus da÷ÕlÕmÕndaki de÷iúimler olmak üzere iki alt baúlÕk atlÕnda incelenmektedir. Bu do÷rultuda ilk alt baúlÕk kapsamÕnda, ana dil gruplarÕnÕn yÕllar içerisinde nüfuslarÕnda yaúanan de÷iúimler din ve ikinci dil verileri ile karúÕlaútÕrmalÕ olarak yorumlanmaktadÕr. økinci alt baúlÕk kapsamÕnda ise ana dil gruplarÕnÕn co÷rafi olarak hangi il ya da bölgede yo÷unlaútÕklarÕ aktarÕlarak, yÕllar içerisinde söz konusu gruplarÕn nasÕl bir co÷rafi hareketlilik içerisinde bulundu÷u tespit edilmeye çalÕúÕlmaktadÕr.126 3. 1. 1. Nüfus Da÷ÕlÕmlarÕ ve De÷iúimler Abazca: Kafkas dil ailesine mensuptur. Abazalar, ço÷unlukla etnik olarak Çerkezlerle birlikte sÕnÕflandÕrÕlan, Kafkasya’dan 19. yüzyÕlda Anadolu topraklarÕna göç etmiú, Sünni Müslüman bir topluluktur (Andrews, 1992). Cumhuriyet tarihinin ilk nüfus sayÕmÕnda, 1927’de, ana dil kategorileri arasÕnda yer almayan Abazca, 1935 nüfus sayÕmÕ itibariyle geniúletilen sÕnÕflandÕrmayla tespit 126 Kongre bildirimlerinde kullanÕlacak görsel malzemenin siyah-beyaz olmasÕnÕn haritalarÕ okunmaz hale getirece÷i göz önünde bulundurularak haritalar bildiri kapsamÕ dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr. Bununla birlikte, söz konusu haritalara projenin yayÕnÕndan ya da web sitesinden eriúmek mümkündür. Bkz. www.etnikcografya.wordpress.com 274 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 edilebilmektedir. Bu sayÕmda, ana dil olarak Abazca konuútu÷unu belirten 10.099 kiúi bulunur. 1945’te Abazca konuúan nüfus azalmaktayken, 1955 sayÕmÕnda giderek artmÕú, 1927 sayÕmÕndaki rakamlarÕn da ötesine geçmiútir. Abazca konuúan nüfustaki bu artÕúta, Türkiye’ye göçü teúvik edilen muhacirlere yönelik politikalarÕn katkÕsÕ oldu÷u düúünülebilir. Bu dönemde ana dili Abazca olan 13.655, ikinci dil olarak Abazca konuúan 8.433 kiúi tespit edilmektedir. Acemce: Acem, OsmanlÕ’da øranlÕ olanlarÕ tanÕmlamak için kullanÕlan bir tabirdir; Acemce de øran’da konuúulan, Hint-Avrupa ailesine mensup bir dil olan FarsçadÕr. 1927 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de Acemce konuúan 1.687 kiúi bulunmaktadÕr. 1945 nüfus sayÕmÕnda ikinci dil olarak Acemce konuúan nüfus 1.771 olarak tespit edilmiútir. 1955’te 1.456 olan rakam, 1965’te 2.175’e yükselmiútir. Bu noktada ikinci dil olarak Acemce konuúan nüfusun büyük bir kÕsmÕnÕn ana dilini Türkçe olarak belirtmesinden yola çÕkarak, Acemlerin Türkleútirme politikalarÕna yo÷un bir úekilde uyum sa÷ladÕ÷Õ söylenebilir. Arapça: Araplar, Türkiye’de Kürtlerden sonra en büyük Müslüman azÕnlÕk grubu olarak tespit edilebilir. Nüfus sayÕmlarÕnda ortaya konan ana dil verileri de bu tespite iúaret etmektedir. AyrÕca nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Kürtçe ya da Arapça olan nüfus, di÷er ana dillerin aksine, lineer bir artÕú göstermektedir. 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Arapça konuúan nüfus 134.273 kiúidir. 1945’e gelindi÷indeyse Hatay’Õn ülke sÕnÕrlarÕna dahil olmasÕyla birlikte Arapça konuúan toplam nüfus yaklaúÕk 100 bin kiúi artar. Ana dili Arapça olan nüfus genel olarak artÕú halinde olsa da, ikinci dil olarak Arapça konuúan nüfus 1960 yÕlÕnda ani bir azalmayla 134.962’ye düúmüú, 1965’te ise iki katÕna çÕkarak 357.058’e yükselmiútir. Bu ani düúüúün sebebini tespit etmek güçtür; zira ikinci dillere dair veriler il bazÕnda de÷ildir. Arnavutça: Hint-Avrupa ailesine mensup bir dildir. ArnavutlarÕn etnik kimli÷ini tanÕmlayan en önemli unsur dil olarak ortaya çÕkar; fakat Türkiye’de yaúayan gruplar büyük ölçüde Türkleútirilmiútir (Andrews, 1992). Ana dil açÕsÕndan Arnavutça konuúan nüfus 1935-1955 arasÕndaki 20 yÕllÕk süreçte azalÕrken, 1955-1965 arasÕndaki 10 yÕllÕk süreçte ise artÕú göstermektedir. økinci dil olarak Arnavutça konuúan nüfusun ise düzenli bir artÕú gösterdi÷i söylenebilir. 1945’te 17.701 olarak tespit edilen ikinci dil olarak Arnavutça konuúan nüfus, 1965’e gelindi÷inde 40.688’e kadar yükselmiútir. Ana dili Arnavutça olanlarÕn 3.702 kiúi azaldÕ÷Õ 1945-1955 arasÕnda ise ikinci dil olarak Arnavutça konuúan nüfus 8.197 kiúi artmÕútÕr. Boúnakça: Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan Güney Slav dillerinden biri olan Boúnakça, günümüzde Bosna-Hersek’in resmi dillerinden biridir. Nüfus sayÕmlarÕnda ilk kez 1935’de ana dil sÕralamasÕna girmiútir. Bu yÕlda yapÕlan sayÕm sonuçlarÕna göre, Türkiye’de 24.613 kiúi ana dil olarak Boúnakça konuútu÷unu beyan etmiútir. 1960 ve 1965 yÕllarÕnda, ana dil olarak Boúnakça konuúan nüfusun artmakta oldu÷u gözlemlenebilir. økinci dil olarak Boúnakça konuúan nüfus da neredeyse iki katÕna çÕkarak, 1960’da 37.526 kiúiye ulaúmÕútÕr. Bu durum, Boúnakça konuúan nüfusun Türkiye’ye yo÷un bir göç halinde oldu÷una iúaret etmektedir. Nitekim ølhan Tekeli de, 1953 Balkan PaktÕ’nÕn ardÕndan, 1950-1970 arasÕnda Yugoslavya’dan 182.000 göçmenin ülkeye geldi÷ini belirtmektedir (Tekeli, 1990). økinci dil verilerinin açÕkça gösterdi÷i üzere, Boúnakça konuúan nüfus, zamanla ana dil olarak Türkçe konuúmaya baúlamÕútÕr. Bulgarca: Türkiye’de Bulgarca konuúan nüfus, büyük ölçüde Bulgaristan’da yaúayan ve Türkiye’ye göç eden “Türk kültürüne ba÷lÕ” muhacirler olarak algÕlanmaktadÕr. Bulgarca konuúan nüfusun, Türkiye’deki Müslüman gruplarÕn Türkleútirme politikalarÕndaki rolünü paylaútÕ÷Õ tespit edilebilir. YÕllar içinde ana dil olarak Bulgarca konuúan nüfus azalÕrken, ikinci dil olarak Bulgarca konuúan nüfusun artmasÕ bu yönde bir tespiti olanaklÕ kÕlar. 1945 itibariyle ana dil olarak Bulgarca konuúan nüfus azalÕrken, ikinci dil olarak Bulgarca konuúan nüfus artÕú gösterir. 1945’te 39.427 kiúi olarak tespit edilirken, 1960’da 58.409 kiúiye yükselmiú, 1965’te ise biraz gerileyerek 47.092 kiúiye düúmüútür. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 275 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Çerkesçe: Çerkesler, genelde Kuzey Kafkasya halklarÕnÕn tümünü tanÕmlamak için kullanÕlsa da nüfus sayÕmlarÕnda görülen Çerkesçe, Adige olarak bilinen toplulu÷un konuútu÷u dil olarak alÕnmÕútÕr. 1927 nüfus sayÕmÕnda 95.901 kiúilik bir nüfus ana dil olarak Çerkesçe konuúmaktadÕr ve bu sayÕ 1965 itibariyle 58.329’a gerilemiútir. 1955 yÕlÕna gelindi÷inde, ana dil olarak Çerkesçe konuúan toplam nüfus artÕú e÷ilimine girerken ikinci dil olarak Çerkesçe konuúan nüfus da paralel olarak yükselir. 1945’te 21.032 kiúi olan ikinci dil olarak Çerkesçe konuúan nüfus, 1955’te 30.718 kiúiye çÕkar. 1960’da ise ikiye katlanarak 65.061 kiúiyi bulur. Bu durum, Türkçeyi ana dil olarak benimseyen Çerkes nüfusundaki artÕúa iúaret eden bir veri olarak alÕnabilir. Ermenice: Ermeniler, Türkiye’de yaúayan en kalabalÕk HÕristiyan topluluklarÕndan biridir. Ermenilerin Türkiye’deki etnik kimli÷inde belirleyici unsurlar dil ve dindir. 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre, Türkiye’de ana dili Ermenice olan nüfus 64.715 kiúidir. Bu veri “Ermeni” dinine mensup nüfus ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda arada 10 bin kiúiyi aúkÕn bir fark ortaya çÕkmaktadÕr. 1927 nüfus sayÕmÕna göre, din olarak “Ermeni” kategorisinde yer alan 77.433 kiúi bulunmaktadÕr. 1935 nüfus sayÕmÕnda ana dili Türkçe olan ve Ermeni Gregoryan dinine mensup 4.179 kiúi tespit edilmiútir. AynÕ niteli÷e sahip nüfus miktarÕ 1945 nüfus sayÕmÕnda 17.581 kiúiye, 1960 sayÕmÕnda ise 32.951 kiúiye yükselmiútir. Ana dil, ikinci dil ve din bazlÕ veriler karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, 1935-1960 arasÕnda Ermeni nüfusun toplam açÕsÕndan bir istikrar gösterdi÷i söylenebilir. Gürcüce: Gürcüce, Güney Kafkasya dil ailesinin kök dilidir. 1935 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de Gürcüce konuúan toplam nüfus 57.325 kiúidir. 1945 nüfus sayÕmÕnda, ikinci dil olarak Gürcüce konuúan nüfus 15.711 kiúi olarak tespit edilmiútir. Bu rakam, 1955’te 28.786 kiúiye yükselmiú, 1960’da ise ikiye katlanarak 54.948 kiúiye ulaúmÕú, 1965’te de 48.967 kiúiye düúmüútür. 1960-1965 yÕllarÕ arasÕnda hem ana dil olarak (yaklaúÕk 25 bin kiúi) hem de ikinci dil olarak (yaklaúÕk 10 bin kiúi) Gürcüce konuúan nüfusun azalmÕú olmasÕ, Gürcülerin bu yÕllar arasÕnda Türkiye dÕúÕna yo÷un bir úekilde göç etmiú olmasÕ ihtimalini akla getirir. KÕptice: Halk dilinde “Çingene” olarak bilinen, resmi kayÕtlarda ise “KÕpti” olarak geçen bu toplulu÷un ana dili, Hami-Sami dil ailesinden KÕpticedir. 1935 sayÕmÕna göre Türkiye’de KÕptice konuúan 7.855 kiúilik toplam nüfus 1945 yÕlÕna gelindi÷inde yarÕ yarÕya azalmÕútÕr. Ana dil olarak KÕptice konuúan nüfusa ait verileri bulabildi÷imiz 1935-45 yÕllarÕ arasÕnda, KÕptice konuúan nüfusta %42,93 oranÕnda bir azalma meydana gelmiútir. 1945 verilerine göre ikinci dil olarak KÕptice konuúan nüfus ise 2.292 kiúidir. Kürtçe: Türkiye nüfus sayÕmlarÕnda Kürtçe olarak belirtilen dil, øran dillerinin Kuzey Kürtçe grubundan Arapça ve Türkçe izlerini taúÕyan bir lehçe olan KÕrmanca ile özdeútir (Andrews, 1992). Kürtçe, Türkiye’de en çok konuúulan diller arasÕnda, Türkçeden sonra gelen ikinci dildir. 1927-1965 nüfus sayÕmlarÕnda Kürtçe konuúan nüfusun toplam nüfus içindeki payÕ %9-7 arasÕnda de÷iúmektedir. økinci dil olarak Kürtçe konuúan nüfusun da yÕllar içerisinde artmakta oldu÷u gözlemlenebilmektedir. 1945 sayÕmÕnda 1.137.532 kiúi ikinci dil olarak Kürtçe konuúmaktadÕr; bu rakam 1965 sayÕmÕnda 1.752.858 kiúiye yükselmiútir. Lazca: Lazca, Güney Kafkasya dil ailesine mensup bir dil olarak Gürcüce ile akrabadÕr. 1935 yÕlÕnda Türkiye’de Lazca konuúan toplam nüfus 63.253 kiúidir. økinci dil olarak Lazca konuúan nüfusa bakÕldÕ÷Õnda, ana dil olarak Lazca konuúan nüfusun aksine düzenli bir artÕú göstermekte oldu÷u söylenebilir. 1945 yÕlÕnda 12.618 kiúi olarak tespit edilen ikinci dil olarak Lazca konuúan nüfus, 1955’te 21.054 kiúiye, 1960’da 38.275 ve nihayet 1965’te 59.101 kiúiye yükselir. Ana dil ve ikinci dil olarak Lazca konuúan nüfusun toplamÕ yÕllar içerisinde hemen hemen sabit kaldÕ÷Õndan, LazlarÕn giderek Türkçe konuúmaya baúladÕklarÕ ve dil unsurunu yÕllar içinde kaybettikleri açÕkça görülmektedir. Lehçe: Hint-Avrupa dil ailesinden Slav dillerine mensup olan Lehçe, Polonya’nÕn resmi dilidir. Türkiye’de Lehçe konuúan nüfusun büyük ço÷unlu÷u HÕristiyandÕr. 1935 sayÕmÕnda ana dil ve din verilerini karúÕlaútÕran tabloya göre Lehçe konuúan nüfusun sadece %17,61’i MüslümandÕr. Bu oran 276 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1945’te %15,11’e gerilerken, 1960’ta %25’e yükselmiútir. 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak Lehçe konuúan nüfus 494 kiúidir. 1935-1965 arasÕnda ana dil olarak Lehçe konuúan nüfus %77,71 oranÕnda azalmÕú, 1945-1965 arasÕnda ise ikinci dil olarak Lehçe konuúan nüfus yaklaúÕk iki katÕna çÕkmÕútÕr. Macarca: Ural dil ailesinden Macarca, Macaristan’Õn resmi dilidir. Ana dil olarak Macarca konuúan nüfus büyük oranda HÕristiyandÕr. Nitekim 1935 sayÕmÕ verilerine göre Türkiye’de ana dil olarak Macarca konuúan nüfusun yalnÕzca %5,2’si MüslümandÕr. Bu oran 1945 sayÕmÕnda %13,45’e yükselmiútir. 1945 sayÕmÕ sonrasÕnda ana dil ve ikinci dil olarak Macarca konuúan nüfusa yönelik herhangi bir veri mevcut de÷ildir. 1945 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ikinci dil olarak Macarca konuúan kiúi sayÕsÕ ise 461’dir. Pomakça: Pomakça, bir Bulgar lehçesi olarak kabul edilir. Pomaklar, Slav kökenli Müslüman bir gruptur (Andrews, 1992). 1935’te ana dil olarak Pomakça konuúan nüfus 32.661 kiúidir. Ana dil olarak Pomakça konuúan toplam nüfus 1945’te azalÕrken, 1955-1960 yÕllarÕnda düzenli bir artÕú göstermiú, 1965’te ise tekrar yarÕya düúmüútür. 1945 nüfus sayÕmÕnda ikinci dil olarak Pomakça konuúan nüfus 3.265 iken 1955’te bu sayÕ 24.270’a yükselmiú, 1965’te ise 37.010’u bulmuútur. Bu noktada 19551960 arasÕnda her iki kategoride de artÕúÕn devam etti÷i düúünülürse, Pomakça konuúan nüfusun içeriye göçünün yaúandÕ÷Õ düúünülebilir. Rumca: Rumca, Hint-Avrupa ailesinin Helen kolundan gelen, modern YunancanÕn bölgesel bir versiyonu olarak kabul edilir (Andrews, 1992). Rumca konuúan nüfusun ço÷unlu÷unun mensup oldu÷u Ortodoks HÕristiyan nüfus, ana dil nüfusuna oranla daha düúük bir azalma e÷ilimi göstermiútir. økinci dil olarak Rumca konuúan nüfus ise genel olarak artma e÷ilimindedir. 1945’te 72.110 kiúi olan ikinci dil olarak Rumca konuúan nüfus, 1965’te 82.144 kiúiye eriúir. Öte yandan 1955’te hem ikinci dil, hem de ana dil olarak Rumca konuúan nüfusun 10 biner kiúi civarÕnda ani bir düúüú gösterdi÷i gözlemlenebilir. Bu durum, 6-7 Eylül olaylarÕyla iliúkilendirilebilir; nitekim 1955 nüfus sayÕmÕ bu olaylarÕn hemen akabinde, 23 Ekim 1955’te gerçekleútirilmiútir. Rumence: Romanya’nÕn resmi dili olan Rumence, Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Türkiye’ye göç eden kesim, a÷ÕrlÕklÕ olarak bu Müslüman azÕnlÕklardan oluúmaktadÕr; nitekim 1935 yÕlÕ verilerine göre ana dil olarak Rumence konuúan nüfusun %75,68’i MüslümandÕr. økinci dil olarak Rumence konuúan nüfusa bakÕldÕ÷Õnda lineer bir azalmadan söz etmek mümkündür. 1945-1955 arasÕnda ikinci dil olarak Rumence konuúan nüfus 10.536 kiúiden 7.887 kiúiye, 1965’te ise 6.962 kiúiye gerilemiútir. SÕrpça: SÕrbistan’Õn resmi dili olan SÕrpça, Hint-Avrupa dil ailesinden Güney Slav dillerine mensuptur. Türkiye’de ana dil olarak SÕrpça konuúan nüfusun büyük ço÷unlu÷u MüslümandÕr. 1935 sayÕmÕ verilerine göre SÕrpça konuúan nüfusun %85,28’i MüslümandÕr ve bu oran 1960 sayÕmÕnda %95,05’e yükselmektedir. økinci dil olarak SÕrpça konuúan nüfusa baktÕ÷ÕmÕzda, 1945’de 20.118 kiúi iken, 1960’da neredeyse 3 katÕna çÕkarak 55.473 kiúiye ulaúmÕútÕr. Tatarca: Ural dil ailesine mensup olan Tatarca’yÕ ana dil olarak konuúan nüfus 1927-1935 arasÕnda önemli bir oranda artarken, 1935-1945 arasÕnda hemen hemen aynÕ aralÕkta azalmaktadÕr. økinci dil olarak Tatarca konuúan nüfus, ana dil olarak konuúan nüfusa göre oldukça azdÕr. 1945 verilerine göre ikinci dil olarak Tatarca konuúan nüfus 4.713 kiúidir. 1945 öncesi ve sonrasÕnda ikinci dil olarak Tatarca konuúan nüfusa yönelik bir veri bulunmadÕ÷Õndan, nüfusun ana dil de÷iúimine yönelik bir tespit yapÕlamamaktadÕr. Türkçe: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Türkçe olan nüfus 11.777.810 kiúidir. Bu rakam, Türkiye’deki toplam nüfusun %86,41’ine denk gelmektedir. 1939’da Türkiye sÕnÕrlarÕna katÕlan Hatay, 1945 nüfus sayÕmÕna göre %59,07 oranÕnda Türkçe konuúan nüfusa sahiptir. 1955 nüfus sayÕmÕnda Türkçe konuúan toplam nüfus yaklaúÕk 5 milyon artÕú göstermiú, nüfus içindeki payÕ %89,75 oranÕna çÕkmÕútÕr. 1965 sayÕmÕ itibariyle tüm Türkiye’de Türkçe konuúan toplam nüfus %90,11 oranÕyla 28 milyonu aúkÕndÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 277 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Yahudice: Yahudiler, din temelli bir etnik gruptur ve yaúadÕklarÕ øsrail devletinin resmi dili øbranicedir. Öte yandan, Türkiye nüfus sayÕmlarÕnda Yahudice olarak belirtilen dilin øbraniceden ziyade eski øspanyolca kökenli, Hint-Avrupa dil ailesinden gelen Yahudi øspanyolcasÕ oldu÷u tahmin edilmektedir (Andrews, 1992). 1927 nüfus sayÕmÕnda Yahudice konuúan nüfus 68.860 kiúi iken, 1965’te 9.981 kiúiye düúmüútür. Benzer úekilde 1927’de Musevi dinine mensup 81.872 kiúi tespit edilmiúken, bu sayÕ 1965 sayÕmÕnda 38.299 kiúiye gerilemiútir. Bu rakamlar, 1927-1965 arasÕnda Yahudice konuúan nüfusta %85,5 ve Musevi dinine mensup nüfusta %53,22 oranÕnda azalma oldu÷unu göstermektedir. Öte yandan, ana dil olarak Türkçe konuúan nüfus içerisinde Musevi dinine mensup olan nüfus 1935’te 8.683 kiúiyken, 1960’da 43.626 kiúiye yükselmektedir. 3. 1. 2. Co÷rafi Da÷ÕlÕmlar ve Hareketlilikler Abazca: Ana dil olarak Abazca dilini konuúan nüfusun her dönemde açÕk farkla yo÷unlaútÕ÷Õ iller Bolu ve Sakarya-Kocaeli’dir. Abazca konuúan nüfusun yÕllar içinde de÷iúen co÷rafi da÷ÕlÕmÕna bakÕldÕ÷Õnda, baúlangÕçta Marmara bölgesinde yo÷unlaúan nüfusun øskan Kanunuyla birlikte özellikle Do÷u Anadolu’ya do÷ru yayÕldÕ÷Õ ve sonraki yÕllarda da batÕya geri dönüú çabasÕnda oldu÷unu tespit edilebilir. Acemce: 1927 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de Acemce konuúan nüfusun %63,37’si østanbul’da ikamet eder. 1935 sayÕmÕnda Kars’tan Mu÷la’ya ba÷lanan lineer bir aks üzerinde Acemce konuúan nüfusun yo÷unlaútÕ÷Õ görülebilmektedir. Bu durum, söz konusu aksÕn bir göç yolu olarak de÷erlendirilmesi ihtimalini akla getirmektedir. østanbul Acemce konuúan nüfusun sürekli merkezi gibidir; bu merkeze 1935 yÕlÕnda Kars ve Mu÷la, 1945 yÕlÕnda ùanlÕurfa, 1955 yÕlÕnda Erzurum, 196065 yÕllarÕnda ise Ankara eúlik etmiútir. Eúlik eden merkezlerin sürekli de÷iúmesi, Acemce konuúan nüfusun sürekli hareketinden kaynaklanmaktadÕr. Acemce konuúan nüfus, Türkiye’de da÷ÕnÕk ve sürekli de÷iúen bir co÷rafi da÷ÕlÕm izlemektedir. Arapça: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Arapça konuúan nüfusun %38,52’si Mardin’de ikamet eder. Güneydo÷u Anadolu, oldukça yo÷un bir úekilde Arapça konuúan nüfusa ev sahipli÷i yapmaktadÕr ve bu yo÷unluk yÕllar geçtikçe artarak varlÕ÷ÕnÕ sürdürür. Hatay ülke sÕnÕrlarÕna dahil olduktan sonra gerçekleúen nüfus sayÕmlarÕ itibariyle Arapça konuúan nüfusun merkezi Hatay haline gelir. Mardin, sürekli artÕú halindeki Arapça konuúan nüfusuyla onu takip etmektedir. Arnavutça: Türkiye’de, a÷ÕrlÕklÕ olarak Orta ve BatÕ Anadolu’da yerleúmiú olduklarÕ gözlemlenebilir. østanbul, tüm yÕllar boyunca Arnavutça konuúan nüfusun en çok yo÷unlaútÕ÷Õ il olarak karúÕmÕza çÕkar. 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Arnavutça olan nüfusun %28,36’sÕ østanbul’da ikamet etmektedir. Onu %10,42 oranÕyla øzmir takip etmektedir. Orta Anadolu’da ise Ni÷de ilinin merkezi teúkil etti÷i bir eksende Arnavutça konuúan nüfusun yayÕlmÕú oldu÷u tespit edilebilir. 1965 sayÕmÕ itibariyle Arnavutça konuúan nüfusun da÷ÕlÕmÕna baktÕ÷ÕmÕzda, Arnavutça konuúan nüfus østanbul, Bursa, Amasya ve øzmir’de yo÷unlaúan bir tablo arz eder. Orta Anadolu’daki merkez Ni÷de’den Ankara’ya kaymÕútÕr ve Karadeniz kÕyÕsÕnda Amasya’nÕn merkezi teúkil etti÷i bir öbeklenme görülmektedir. Boúnakça: Kocaeli, KÕrklareli, øzmir, BalÕkesir, Bursa ve Çanakkale, Boúnakça konuúan nüfusun yo÷un olarak yerleúti÷i iller arasÕndadÕr. Balkanlardan gelen muhacirler arasÕnda yer alan Boúnaklar, 1935 yÕlÕ itibariyle Do÷uda Erzurum iline kadar yayÕlmÕú durumdadÕrlar. 1950-70 arasÕnda gerçekleúen göç dalgasÕ, özellikle KÕrklareli, øzmir ve østanbul’da ana dil olarak Boúnakça konuúan nüfusta önemli bir artÕúa sebep olmuútur. Bu dönemde, göçmenlerin Do÷u illerine de yayÕlmakta oldu÷u gözlemlenebilir. Fakat bu yayÕlma kÕsa sürmüú, 1965 itibariyle yeniden bir BatÕya yönelme hali ortaya çÕkmÕútÕr. Bulgarca: 1927 yÕlÕnda, Bulgarca konuúan nüfusun ço÷unlu÷u BatÕ Anadolu ve Trakya’da ikamet etmektedir. BatÕ Anadolu’da ana dili Bulgarca olan nüfus østanbul ve øzmir arasÕndaki aks boyunca yo÷unlaúmaktadÕr. Orta Anadolu’da Ni÷de ilinde bir yo÷unlaúma gözlemlenirken, Do÷u Anadolu’da 278 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ise Bulgarca konuúan nüfus yok denecek kadar azdÕr. Bulgarca konuúan nüfusun en yo÷un oldu÷u il her dönemde østanbul’dur. 1945 yÕlÕ sayÕmÕnda Bulgarca konuúan nüfusun Orta ve Do÷u Anadolu’ya yayÕlmakta oldu÷u açÕkça gözlemlenebilir. Bu durum, çok büyük bir ihtimalle Bulgaristan’dan gelen muhacirlerin, øskan Kanunu do÷rultusunda bu bölgelere yerleútirilmiú olmasÕndan kaynaklanmaktadÕr. 1960 itibariyle BatÕya do÷ru yönelmeye baúlayan Bulgarca konuúan nüfus, 1965 itibariyle Orta ve Do÷u Anadolu’daki varlÕ÷ÕnÕ büyük ölçüde kaybetmiútir. Çerkesçe: Türkiye’de a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ ve Orta Anadolu’da ikamet etmektedirler. øskan politikalarÕ çerçevesinde, Türk kültürünü benimseyen Sünni Müslüman topluluklarÕn Do÷u illerine yerleútirildi÷i bir dönemde, Çerkesçe konuúan nüfusun Orta Anadolu’da yo÷unlaúmasÕ ve giderek azalmakta oluúu dikkat çeken bir baúka nokta olarak karúÕmÕza çÕkar. BatÕ Anadolu’daki nüfusun, yÕllar içerisinde çeúitli göç dalgalarÕna u÷radÕ÷Õ görülse de, Orta Anadolu’daki nüfus büyük oranda korunmuútur. Kayseri, tüm sayÕmlarda bu nüfusun ana merkezi olarak ortaya çÕkar. Ermenice: 1927 sayÕmÕnda ana dil olarak Ermenice konuúan nüfusun yaklaúÕk %70’i østanbul’da ikamet etmektedir. Nüfusun geri kalanÕ ise a÷ÕrlÕklÕ olarak Do÷u Anadolu illerine yayÕlmÕú durumdadÕr. 1935-60 arasÕnda østanbul dÕúÕndaki illerde Ermenice konuúan nüfusun genel bir hareketlilik içinde oldu÷u görülmektedir. Örne÷in 1945 nüfus sayÕmÕ itibariyle Do÷u Anadolu’da ikamet eden Ermenice konuúan nüfusun BatÕ illerine do÷ru hareketlendi÷i, bu hareketlili÷in 1955 nüfus sayÕmÕnda tam tersine dönerek Do÷u illerinde bir yo÷unlaúma yaúandÕ÷Õ görülmektedir. 1927 nüfus sayÕmÕnda østanbul ve Do÷u Anadolu’da yo÷unlaútÕ÷Õ gözlemlenebilen Ermenice konuúan nüfus, 1960 sayÕmÕ itibariyle tüm Türkiye’ye yayÕlmÕú görünmektedir. En radikal hareketlilik 1960 yÕlÕnda Mardin’de görülmektedir. Nüfus sayÕmlarÕndan elde edilen veriler ÕúÕ÷Õnda, 1960 yÕlÕnda Mardin’de ço÷unlu÷u Ermeni Apostolik Ortodoks Kilisesine mensup, Ermenice konuúan 10 bin kiúi civarÕnda bir nüfusun ortaya çÕktÕ÷Õ ve 1965 itibariyle bu grubun Türkiye dÕúÕna göç etti÷i öne sürülebilir. Gürcüce: Artvin ili, 1927-1955 nüfus sayÕmlarÕ ana dil verilerine göre açÕkça Gürcüce konuúan nüfusun merkezi olarak görünmektedir. Gürcüce konuúan nüfus, a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkiye’nin kuzey bölgelerinde ikamet etmekle birlikte, 1955-1960 yÕllarÕnda güneye do÷ru hareketlenmiútir. 1955 yÕlÕnda Antalya, Gaziantep, Muú ve ùanlÕurfa illerinde gözlemlenen artÕú, 1960 yÕlÕnda Konya ve Siirt illerine aktarÕlmÕú görünmektedir. 1945-1960 döneminde, tüm Türkiye’deki genel nüfus hareketlili÷inin Gürcüce konuúan nüfusta da gözlemlenebildi÷i, 1965 itibariyle baúlangÕçtaki da÷ÕlÕmÕna yakÕn bir tabloya kavuútu÷u söylenebilir. KÕptice: 1935 itibariyle KÕptice konuúan nüfusun yo÷unlukta oldu÷u il Edirne olarak göze çarpmaktadÕr. Edirne’yi takip eden iller arasÕnda østanbul, Kocaeli ve BalÕkesir bulunur. Bu dönemde KÕptice konuúan nüfusun a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ illerinde yo÷unlaútÕ÷Õ da görülebilmektedir. Güneydo÷u illerinde KÕptice konuúan nüfusun yalnÕzca %4,01’i ikamet etmektedir. Kürtçe: YÕllar içerisinde nüfusta bazÕ hareketlilikler görülmekle birlikte, Türkçe konuúan nüfusun di÷er illere göre azÕnlÕkta oldu÷u birkaç Güneydo÷u Anadolu ilinde, Kürtçe konuúan nüfus açÕkça baskÕndÕr. Örne÷in 1927 nüfus sayÕmÕnda Hakkari’de Kürtçe konuúan nüfusun tüm nüfusa oranÕ %88,93’tür ve bu oran 1965’te ancak %86,22’ye gerilemiútir. Genel olarak bakÕldÕ÷Õnda, Kürtçe konuúan nüfusun Do÷u ve özellikle Güneydo÷u Anadolu bölgesinde yo÷unlaútÕ÷Õ, bu bölgeleri kapsayan co÷rafya içinde sürekli bir hareketlilik içinde oldu÷u görülebilmektedir. Kürtçe konuúan nüfusun yÕllara göre ortalamasÕ alÕndÕ÷Õnda, en az nüfus BatÕda Bilecik, Uúak ve Mu÷la illerinde, Karadeniz’de ise Rize, Trabzon ve Zonguldak illerinde ortaya çÕkmaktadÕr. Orta Anadolu’da ise Konya ve Ankara, Kürtçe konuúan nüfusun yo÷unlaútÕ÷Õ iki il olarak gözükmektedir. Lazca: 1935 yÕlÕnda Türkiye’de Lazca konuúan nüfusun %84,81’i Artvin’de yaúamaktadÕr. Lazca konuúan nüfus, Artvin’in toplam nüfusu içinde %19,73 oranÕnda bir paya sahiptir. Lazca konuúan nüfusun merkezi olarak görülebilecek olan Artvin-Rize ve Kocaeli-Bolu illerinde 1955-1965 yÕllarÕnda ani bir kÕrÕlma ve azalÕú gözlemlenebilmektedir. 1965 yÕlÕnda Lazca konuúan nüfusun co÷rafi da÷ÕlÕmÕ, 1935 yÕlÕndaki ile benzeúmektedir. Bu durum, 1935-1960 yÕllarÕ arasÕnda tüm Türkiye’yi kapsayan Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 279 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 devlet eliyle iskan uygulamalarÕnÕn durulmasÕyla birlikte, yerleúim yerlerine dönenlerin oluúturdu÷u tabloya delalet etmektedir. Lehçe: 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak Lehçe konuúan nüfusun %74,08’i østanbul’da ikamet etmektedir. Co÷rafi da÷ÕlÕm açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda, Lehçe konuúan nüfusun 1935-1965 arasÕnda en yo÷un olarak østanbul’da yaúadÕ÷Õ, 1945 itibariyle Do÷uda ve BatÕda birkaç ile iskan edilmeye çalÕúÕldÕ÷Õ fakat ya bu iskan çabasÕnÕn baúarÕsÕz oldu÷u ya da burada iskan edilen kiúilerin ana dil olarak Türkçe konuúmaya baúladÕ÷Õ tespit edilebilir. Macarca: 1935 nüfus sayÕmÕ itibariyle ana dil olarak Macarca konuúan 885 kiúinin %75,92’si Ankara ve østanbul’da ikamet etmektedir. Bu illeri Zonguldak, Samsun, øzmir, Tokat ve Eskiúehir takip eder. Pomakça: Türkiye’de Pomakça konuúan nüfus, co÷rafi olarak Marmara bölgesinde, özellikle de Trakya’da yo÷unlaúmaktadÕr. 1935’te ana dil olarak Pomakça konuúan nüfusun büyük bir bölümü Edirne, KÕrklareli ve Tekirda÷’Õ kapsayan Trakya bölgesi ile Çanakkale ve BalÕkesir illerinde ikamet etmektedir. 1935 nüfus sayÕmÕnda a÷ÕrlÕklÕ olarak Trakya ve Marmara’da yo÷unlaúan Pomakça konuúan nüfus, devam eden yÕllarda do÷u illerine yayÕlmÕú; 1965 itibariyle de baúlangÕçtaki da÷ÕlÕmÕna geri dönmüútür. Rumca: 1927 nüfus sayÕmÕna göre østanbul’da Rumca konuúan nüfus, toplam nüfusun %11,57’sini teúkil eder. 1965’te bu oran %1,53’e gerilemiú olsa da, østanbul Rumca konuúan nüfusun merkezi olma niteli÷ini korur. Rumca konuúan nüfus, sürekli bir co÷rafi hareketlilik içerisinde olmasÕ ve düzenli bir azalma göstermesi ile dikkat çekmektedir. Bu durum, gayrimüslim gruplarÕn genel ortak özelliklerinden biri olarak karúÕmÕza çÕkar. Bir baúka ortak özellik olan nüfusun østanbul’da yo÷unlaúmasÕ Rumca konuúan nüfus için geçerlidir. BatÕda yayÕlmÕú görünen Rumca konuúan nüfus, yÕllar içerisinde do÷uya kaymÕú ve 1965 itibariyle yeniden BatÕda toplanmÕútÕr. Rumence: 1935 itibariyle ana dil olarak Rumence konuúan 699 kiúinden %59,51’i Tekirda÷’da ikamet etmektedir. Bu ili takip eden østanbul’da Rumence konuúan nüfusun %25,89’u bulunmaktadÕr. 1955 itibariyle østanbul Rumence konuúan nüfusun merkezi haline gelmiútir. 1965’te ana dil olarak Rumence konuúan nüfusun toplamda gösterdi÷i artÕú, Tekirda÷ ilindeki artÕúla aynÕ de÷erdedir. SÕrpça: 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak SÕrpça konuúan nüfus a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ illerinde ikamet etmektedir. Bu nüfusun %32,87’si BalÕkesir’de, %16,55’i ise østanbul’da bulunmaktadÕr. Orta Anadolu’da ise Sivas, Yozgat, Ni÷de illeri dikkat çekmektedir. 1955-1960 arasÕnda ana dil olarak SÕrpça konuúan nüfus 1,5 katÕna çÕkarken, øzmir ve østanbul’da da paralel bir artÕú gözlemlenebilmektedir. østanbul’da SÕrpça konuúan nüfus 2,7 katÕna, øzmir’de ise 3 katÕna çÕkmaktadÕr. 1935-1955 arasÕnda, SÕrpça konuúan nüfusun görece daha az oldu÷u bir dönemde, Orta Anadolu’da yayÕlmÕú görünen nüfus, 1960 itibariyle daha yo÷un olarak BatÕ illerinde toplanmÕútÕr. Tatarca: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Türkiye’de Tatarca konuúan nüfus büyük oranda Orta Anadolu’ya yayÕlmÕútÕr. Bu nüfusun %37,45’i Eskiúehir ve Ankara’da ikamet etmektedir. Ana dil olarak Tatarca konuúan nüfus 1927’de BalÕkesir’de dikkat çeken bir rakama sahip iken, 1935’te bu nüfusu büyük oranda kaybetmiútir. AynÕ dönemde Eskiúehir’de Tatarca konuúan nüfus ise radikal bir sÕçramayla neredeyse üç katÕna çÕkmaktadÕr. Öte yandan 1945 itibariyle Eskiúehir’deki nüfus yarÕ yarÕya azalmakta ve toplam nüfusta da aynÕ aralÕkta bir azalma görülebilmektedir. Türkçe: 1927 nüfus sayÕmÕnda ana dili Türkçe olan nüfus, Do÷udan BatÕya gidildikçe artÕú gösterir. BatÕda Türkçe konuúan nüfusun 100 binden az oldu÷u tek il Burdur’dur. Do÷uda ise Hakkari, 1044 Türkçe konuúan nüfusla taban de÷eri teúkil eder. Hakkari, aynÕ zamanda %5,46 oranÕyla iller arasÕnda en düúük Türkçe konuúan nüfus yüzdesine sahip il olarak dikkat çekmektedir. 1927’den 1965’e ülke nüfusundaki artÕúa paralel olarak, Türkçe konuúan nüfus da bütün illerde artmÕútÕr. Do÷uda Türkçe konuúan nüfus daha a÷Õr bir artÕú izlemektedir. 280 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Yahudice: Yahudice konuúan nüfus, gayrimüslim gruplarda yaygÕn oldu÷u üzere, büyük oranda østanbul’da ikamet etmektedir. 1927 nüfus sayÕmÕna göre Yahudice konuúan nüfusun %56,92’si østanbul’da, %24,39’u da øzmir’de ikamet eder. Bu oranlar 1965 itibariyle østanbul’da %86,24’e yükselmiú, øzmir’de ise %7,54’e gerilemiútir. AynÕ durum, din kategorisinde de gözlemlenebilmektedir. 1927’de Musevi dinine mensup nüfusun %57,45’i østanbul’da ikamet ederken, bu oran 1965’te %80,57’ye yükselmektedir. Trakya’da 1927-1935 arasÕnda Yahudice konuúan nüfus %51,22 oranÕnda azalmÕútÕr. Bu durum, muhtemelen 1934 Trakya OlaylarÕnÕn bir sonucudur. Öte yandan øzmir’de en radikal azalma e÷ilimi 1945-1955 yÕllarÕ arasÕnda gözlemlenmektedir. Bu dönemde øzmir’de Yahudice konuúan nüfus %70,39 oranÕnda azalmaktadÕr. 3. 2. KatmanlÕ HaritalarÕn YorumlanmasÕ 1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’nin etnik da÷ÕlÕmÕnÕ tespit edebilmek için, iki kademeli iki farklÕ grup harita hazÕrlanmÕútÕr. Her iki kategorideki haritalar da ikiúer katmandan oluúmaktadÕr. ølk kategori, nüfus miktarÕnÕ ve etnik da÷ÕlÕmÕ karúÕlaútÕrmayÕ hedeflemektedir. Buna göre ilk katman, il bazÕnda nüfus miktarÕnÕ ortaya koyan zemindir; ikinci katman ise bu zeminin üstüne yerleútirilen, il bazÕnda etnik gruplarÕn da÷ÕlÕmÕnÕ konuúulan ana dil üzerinden gösterir pasta grafiklerdir. ølk kategorideki haritalarda, baskÕn ana dil olarak Türkçe ön plana çÕktÕ÷Õndan, Türkçe dÕúÕnda konuúulan dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ tespit etmeyi güçleútirmektedir. Bu sebeple ikinci grup yorum haritalarÕ hazÕrlanmÕútÕr. Bu haritalarÕn birinci katmanÕ, baskÕn ana dil olan Türkçe’nin hangi ilde kaç kiúi tarafÕndan kullanÕldÕ÷ÕnÕ yansÕtan zemindir. Bu zeminin üstüne, ilin nüfusuna ba÷lÕ olarak de÷iúen büyüklüklerde pasta grafikler içinde Türkçe dÕúÕnda konuúulan ana dillerin da÷ÕlÕmÕ yerleútirilmiútir. ølk kategorideki haritalara bakÕldÕ÷Õnda, 1927 nüfus sayÕmÕ verileri açÕsÕndan, BatÕ co÷rafyasÕnÕn a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkçe konuúan nüfusa sahip oldu÷u, Do÷uda ise Kürtçe ve Arapça konuúan nüfusun a÷ÕrlÕkta oldu÷u görülmektedir. østanbul’da nüfusun en az dörtte biri Türkçe dÕúÕndaki dilleri konuúmaktadÕr ve burada baskÕn grup Rumca konuúanlardÕr. 1945’e gelindi÷inde ilk dikkat çeken il, Türkiye sÕnÕrlarÕna dahil olan Hatay’dÕr. Hatay’da nüfusun neredeyse yarÕsÕnÕn Arapça konuútu÷u görülebilmektedir. 1935’te Rize-Artvin ilinde Lazca ve Gürcüce konuúan nüfus toplamda il nüfusunun dörtte birine denk gelmekteyken, 1945’te üçte bir oranÕna gerilemiú görünmektedir. 1955 yÕlÕna gelindi÷inde, østanbul’un nüfusu 1,5 milyonu aúar; onu takip eden Ankara’da da nüfus 1 milyondan fazladÕr. Türkiye’nin toplam nüfusu da 20 milyonu geçmiútir. Bu dönem itibariyle özellikle batÕda Türkçe konuúan nüfusun egemenli÷i daha açÕk bir úekilde görülmektedir. 1965 itibariyle genel tabloya baktÕ÷ÕmÕzda BatÕda ana dil çeúitlili÷i ortadan kaybolmuútur; Do÷uda ise Kürtçe ve Arapça konuúan nüfusun belirgin bir yüzdelik dilime sahip oldu÷u birkaç il mevcuttur. Hatay, Mardin ve Siirt Arapça nüfusta dikkat çekerken, DiyarbakÕr, Van, A÷rÕ, Hakkari, Siirt, Mardin ve Bitlis illeri de Kürtçe konuúan nüfusun %50’den fazla oldu÷u iller olarak göze çarpmaktadÕr. økinci kategorideki katmanlÕ haritalara bakÕldÕ÷Õnda ise, Türkçenin ana dil da÷ÕlÕmÕndan çÕkarÕlmasÕyla birlikte 1927 sayÕmÕnda Do÷u Anadolu’daki Kürtçe konuúan nüfus egemenli÷i daha da belirgin hale gelmektedir. Ana dil açÕsÕndan en büyük çeúitlili÷i gösteren il, Manisa olarak görünmektedir. øzmir’de Yahudice, østanbul’da da Rumca konuúan nüfusun yo÷unlukta oldu÷u göze çarpar. Ankara’da ise Kürtçe konuúan nüfusun baskÕn oldu÷u görülmektedir. 1965’teki tabloya genel olarak bakÕldÕ÷Õnda, Orta ve Do÷u Anadolu’da Kürtçe konuúan nüfusun baskÕn ana dil olarak ortaya çÕktÕ÷Õ görülebilmektedir. Adana, øçel ve Hatay baskÕn bir Arapça konuúan nüfus ile bu bölgelerin tek istisnasÕdÕr. OnlarÕ Çerkesçe konuúan nüfusun baskÕn oldu÷u Kayseri izlemektedir. Do÷u Karadeniz’de her ilde farklÕ bir ana dilin baskÕn oldu÷u görülmektedir. Rize ve Artvin’de Lazca, Trabzon’da Rumca, Giresun ve Ordu’da Gürcüce öne çÕkan ana diller olarak tespit edilebilir. Türkiye’de konuúulan ana diller, yÕllar içinde nüfus olarak azalan ve artan olmak üzere iki grupta toplanabilir. Buna göre yÕllar içinde Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuúan nüfuslar lineer, SÕrpça konuúan nüfuslar ise lineer olmayan bir artÕú gösterirken, geri kalan ana diller genel bir azalma e÷iliminde olmuúlardÕr. ùekil 1’de görülebilece÷i üzere, en radikal azalma Rumca, Ermenice ve Yahudiceyi kapsayan gayrimüslim ana dillerde yaúanmÕútÕr. Çerkesçe, Müslüman gruplarÕn konuútu÷u ana diller Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 281 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 arasÕnda en büyük azalmaya u÷rayan dil olarak öne çÕkar. Lehçe ise ele alÕnan ana diller arasÕnda en düúük de÷ere ve azalmaya sahip dil olarak görünmektedir. ùekil 1. Azalmakta olan ana dillerin yÕllara göre de÷iúimi 4. Sonuç YüzyÕllardÕr birbirinden çok farklÕ halklara ev sahipli÷i yapmÕú bulunan Anadolu co÷rafyasÕ ve Balkanlar’a açÕlan kapÕsÕ Trakya, belki de bu anlamda en kurak dönemini 20. yüzyÕlda geçirdi. Önce yükselen milliyetçilikler ve farklÕ gruplarÕn OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan kop(arÕl)masÕ, ardÕndan yapÕsÕ itibariyle etno-kültürel bir homojenli÷i, din ve dil birli÷ini varsayan ve dayatan ulus-devlet siyaseti, yüzyÕl baúÕndaki bu çeúitlili÷i kademeli olarak kuruttu. Bu süreç birçok kiúi ve topluluk için büyük acÕlar ve kayÕplar, kimileri içinse yeni yurtlar ve diller, yeni komúuluklar anlamÕna gelse de, uzunca bir süre ne gündelik konuúmalarÕn, ne de akademik araútÕrmalarÕn konusu olabildi. Bugün artÕk, belki de bütün bu dönüúümü ve içerdi÷i úaúÕrtÕcÕ co÷rafi hareketlili÷i, içerimleriyle birlikte, konuúmaya, sorgulamaya hazÕrÕz. Bu çalÕúma, bu yönde atÕlmÕú küçük bir adÕm olarak de÷erlendirilebilir. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun son döneminden Cumhuriyet’in ilk dönemine, daha net bir tarihlendirmeyle, 1960 darbesine kadar süregelen yaklaúÕk yüzyÕllÕk döneme ÕúÕk tutmayÕ amaçlamÕú ve bu kapsamda nüfus politikalarÕ ve istatistikleri üzerinden yukarÕda tarif edilen dönüúümü gözler önüne sermeyi denemiútir. Türkiye’de ulus-devletin idari, hukuksal, politik ve kültürel olarak temellerinin atÕldÕ÷Õ Erken Cumhuriyet (1923-1946) dönemi iúte bu birikim üzerinde temellenir. 1920’li ve 1930’lu yÕllar, bilginin, vatandaúlÕ÷Õn ve kültürün egemen etnisite üzerinden kurgulandÕ÷Õ ve Cumhuriyet’in temellerinin bu do÷rultuda atÕldÕ÷Õ yÕllardÕr. Bu dönemde uygulanan dil politikalarÕ Türkçe dÕúÕndaki dillere geliúme olana÷Õ tanÕmamÕú, devletin resmi tarih tezleri e÷itime damgasÕnÕ vurmuú ve farklÕ etnik gruplarÕn yaúadÕ÷Õ topraklar tek bir ulusa gönderme yapan ideolojik bir anlamla çerçevelendirilmiútir. Benzer úekilde ekonomi politikalarÕ sermayenin ve iúgücünün Türkleútirilmesini hedeflemiú ve vatandaúlÕk politikalarÕ da aynÕ tek ulusa yaslanmÕútÕr. Bunlara paralel olarak, nüfus 282 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 sayÕmlarÕ ve istatisti÷in sa÷ladÕ÷Õ enstrümanlarla etnik çeúitlili÷in egemen ulus içerisinde eritilmesini hedefleyen iskan politikalarÕ uygulanmÕútÕr. FarklÕ etnik gruplar baúta “güvenlik” olmak üzere, çeúitli gerekçelerle zorunlu iskana tabi tutulmuútur. Türkiye’de ulus-devletin etnik gruplara yönelik bu yaklaúÕmlarÕnÕn araútÕrmamÕzÕn konu edindi÷i 1960’lÕ yÕllara kadar uzandÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür. Bu iddiayÕ, 1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda yapÕlan resmi nüfus sayÕmlarÕndan hareketle hazÕrlanan etnik co÷rafya haritalarÕnda izlemek mümkündür. Haritalar, ana dil verileri kullanÕlarak hazÕrlanmÕútÕr. Türkiye’de, Cumhuriyet döneminde yapÕlan nüfus sayÕmlarÕnda 1985 sayÕmÕna kadar anadil verileri tutulmuú; fakat bu verilerden sadece 1965 sayÕmÕna kadar olanlar araútÕrmacÕlarÕn bilgisine sunulmuútur. Bu da araútÕrmamÕzÕ (úimdilik) bu tarihle sonlandÕrmamÕzÕ zorunlu kÕlmÕútÕr. Bunun dÕúÕnda, bazÕ noktalar üzerinde dikkatle durmak gerekmektedir. Anadil, etnik gruplarÕn belirlenmesinde önemli bir kriter gibi görülmekle birlikte, belli sorunlarla maluldür. Öncelikle, Türkleútirme politikalarÕnÕn yo÷un olarak tezahür etti÷i bir dönemde, beyana dayalÕ olarak saptanan anadil verilerinin kesinli÷i tartÕúmalÕdÕr. Böyle bir dönemde, kiúilerin etnik kimliklerini gizlemeyi tercih etmesi ya da nüfus sayÕmlarÕnda oynamalar yapÕlmÕú olmasÕ mümkündür. AyrÕca farklÕ diller konuúan nüfus üzerinde Türkçe konuúmaya yönelik baskÕnÕn bir sonucu olarak anadillerin de÷iúmiú olmasÕ, Türkiye’nin etnik yapÕsÕnÕ analiz etmek açÕsÕndan anadil verilerinin sÕnÕrlÕ bir kaynak oldu÷una iúaret eder. Çünkü birçok topluluk ikinci dil olarak eski ana dillerini konuúmaya devam etmiú, kültürel bir mirasÕ kÕsmen de olsa gelecek kuúaklara aktarabilmiútir. TaúÕdÕ÷Õ tüm olumsuzluklara ra÷men, nüfus sayÕmlarÕnda yer alan il bazlÕ anadil verileri, Türkiye’nin etnik co÷rafyasÕnda yÕllar içinde yaúanan de÷iúimi analiz etmek açÕsÕndan baúvurulabilecek en önemli kaynak olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Proje kapsamÕnda, toplamda 119 harita, 3 grafik ve 28 tablo ile, 21 anadilin 1927-1965 nüfus sayÕmlarÕnda il bazlÕ da÷ÕlÕmlarÕ ele alÕnmÕútÕr. Takibi kolaylaútÕrmak ve belirsizlikleri kÕsmen de olsa gidererek yorumu güçlendirmek açÕsÕndan ikinci dil ya da din gibi ek veriler de karúÕlaútÕrmalÕ olarak kullanÕlmÕútÕr. Genel olarak bakÕldÕ÷Õnda haritalardan çÕkan ilk sonuç, 1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de etnik gruplarÕn yo÷un bir hareketlilik içinde oldu÷udur. Ele alÕnan anadillerin büyük bir kÕsmÕ, 1935-1960 yÕllarÕ arasÕnda ülkenin çeúitli illerine da÷Õlmaktayken, belki de úaúÕrtÕcÕ bir úekilde 1927 ve 1965 yÕllarÕna ait haritalarda co÷rafi da÷ÕlÕmlar büyük ölçüde benzeúmektedir. Bu durum, 1927 sayÕmÕndan sonra nüfuslarÕn zorunlu bir hareketlili÷e maruz kalmasÕ ve 1960 sonrasÕnda belki de bu zorunlulu÷un ortadan kalkmasÕyla tekrar eski co÷rafyalarÕna dönmeleri ile açÕklanabilir. Ancak bu açÕklama da bu aúamada do÷rulanmaya muhtaçtÕr. HaritalarÕn iúaret etti÷i ikinci bir sonuç ise, üç ana dil dÕúÕnda tüm anadilleri konuúan nüfuslarÕn azalmakta oldu÷udur. Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuúan nüfuslar lineer artÕú gösterirken (tahmin edilebilece÷i gibi Türkçe çok daha büyük bir ivmeyle artmaktadÕr), geri kalan anadillerde açÕk bir azalma tespit edilmiútir. BazÕ anadiller açÕsÕndan bu azalma bir dÕú göç dalgasÕ ile açÕklanabilirken, bazÕlarÕnda mevcut dilin yerini Türkçeye bÕrakmÕú olmasÕ ihtimali kuvvetlidir (ilgili dilin ana dil olarak oranÕ düúerken ikinci dil olarak artmasÕ veya sabit kalmasÕ, büyük oranda buna iúaret sayÕlmÕútÕr). Haritalarda gözlemlenen önemli bir baúka nokta ise, co÷rafi hareketlili÷in hacmine ve ivmesine ra÷men, di÷erlerinden ayrÕúan daha “radikal” bir durum göze çarpmamasÕdÕr. Bu tespitin belki de bir istisnasÕ, 1960 yÕlÕnda Mardin’de Ermenice konuúan nüfusta ortaya çÕkan yaklaúÕk 10 bin kiúilik artÕútÕr. 1965’e gelindi÷inde bu nüfus kaybolmuútur. Bu hareketlili÷in nedenleri, yalnÕzca nüfus verileriyle açÕklanamadÕ÷Õndan, baúka bir araútÕrmada cevaplanmak üzere soru olarak bÕrakÕlmÕútÕr. HaritalarÕn görünür kÕldÕ÷Õ önemli bir nokta, söz konusu nüfus hareketliliklerini anlamlandÕrabilmek için, onlarÕ dönemin iskan politikalarÕyla birlikte ele almamÕz gerekti÷idir. FarklÕ anadilleri konuúan nüfuslarÕn neredeyse tüm ülkeyi bir uçtan di÷erine dolaúmalarÕnÕn sebepleri iskan uygulamalarÕnda bulunabilir. Bununla birlikte proje sürecinde yapÕlan çalÕúmalarÕn kÕsÕtlÕ bir sürede ve kapsamda gerçekleútirildi÷i göz önüne alÕndÕ÷Õnda, bu gereklili÷in yerine getirilemedi÷i söylenebilir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 283 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùu ana kadar elde edilen bulgulardan çÕkan en net sonuç úudur: Tüm kurumlarÕyla birlikte devleti, tek bir ulus üzerine inúa etme giriúimleri, tarihsel olarak etnik çeúitlili÷e sahip bir co÷rafyanÕn Türkleútirilmesiyle sonuçlanmÕútÕr. Türkiye’de uygulanan etnik politikalara esas úeklini veren bu gayrettir. YalnÕzca devlet, hukuk ve siyaset alanlarÕna de÷il, toplumsal bünyeye ve gündelik yaúama da nüfuz etmiú bulunan, etkileri günümüze kadar gelen çeúit çeúit dÕúlama biçiminin ve bunlardan kaynaklanan toplumsal sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕnda, araútÕrmamÕzÕn ulaútÕ÷Õ tarihsel bulgularÕn temel etken oldu÷unu söylemek mümkündür. Kaynaklar Andrews, P. A. (1992). Türkiye’de Etnik Gruplar, østanbul: Ant. Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Tekeli, ø. (1990). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer De÷iútirmesi ve øskan Sorunu, Toplum ve Bilim:50. YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44. 284 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 NEOLøTøKTEN GÜNÜMÜZE ESKø ANADOLU TOPLUMLARINDA YAùAM UZUNLUöU Mehmet Sa÷Õr, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü Baúak Koca Özer, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü øsmail Özer, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü Erksin Güleç, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü Özet Bir populasyonun en iyi sa÷lÕk göstergelerinden biri olan yaúam uzunlu÷u, beslenme ve halk sa÷lÕ÷Õ gibi faktörlerin etkisiyle eski Anadolu toplumlarÕnda dönemlere göre farklÕlÕklar göstermektedir. Bu çalÕúmada Anadolu’da Neolitik dönemden günümüze kadar yaúamÕú olan populasyonlarÕn bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ ve ortalama yaúam uzunluklarÕnÕn de÷erlendirilmesi, elde edilen bulgularÕn sebeplerinin tartÕúÕlmasÕ amaçlanmÕútÕr. 1930’lu yÕllardan beri ülkemizde yapÕlan yüzlerce arkeolojik kazÕdan ele geçirilen ve önemli bir kÕsmÕ bölümümüz laboratuarÕnda bulunan insan iskeletlerine ait demografik veriler çalÕúmada de÷erlendirilmiú ve istatistiksel analizler gerçekleútirilmiútir. Bulgular göstermiútir ki, Neolitik dönemden Anadolu Ortaça÷’Õna kadar yaúam uzunluklarÕ ve çocuk ölümlülü÷ü düzensiz bir seyir izlemektedir. Neolitik dönemden 19. YüzyÕla kadar Anadolu toplumlarÕnda ortalama yaúam uzunluklarÕ düzensiz ancak yavaú bir artÕúla 32 yÕldan 40’lÕ yaúlara uzanÕrken, günümüz Türkiye’sinde büyük bir artÕúla neredeyse iki katÕna kadar yükselmiútir. Çocuk ölümlülü÷ü oranlarÕ ise Neolitik’ten 19. YüzyÕla kadar % 25-% 44 oranlarÕnda de÷iúkenlik gösterirken, 1955-2005 döneminde % 24’e, 2010 yÕlÕnda ise % 13’e kadar düúmesine ra÷men yine de geliúmiú Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmÕútÕr. Neolitikten günümüze kadar farklÕ biyolojik ve çevresel etkenlerle Anadolu’da yaúayan insan populasyonlarÕnda yaúam uzunluklarÕ açÕsÕndan dönemsel ve bölgesel farklÕlÕklar gözlenmektedir. ÇalÕúmadan elde edilen sonuçlarÕn ülkemizin paleodemografik geçmiúine ÕúÕk tutmasÕ açÕsÕndan yol gösterici oldu÷u açÕktÕr. LONGEVITY IN ANCIENT ANATOLIAN POPULATIONS FROM NEOLITHIC TO UP TO TODAY Abstract Long life, which is one of the best indications of health of a population, varies from one period to another in ancient Anatolian societies because of different factors such as diet and public health. In this study, the goal is to evaluate the life expectancy of populations in Anatolia from Neolithic age until today, infant and child mortality rate, and to discuss the reasons of obtained results. Demographic data of human skeletons found in the hundreds of archeological excavations in Turkey, which have been made since 1930s, are evaluated and statistical analyses are carried out. Findings showed that the length of life and child mortality has an irregular order from Neolithic age until medieval age in Anatolia. From Neolithic age until 19th century, life expectancy in Anatolian societies had been irregular; but it can be said that it had increased irregularly from 32 to 40s. Today, with a huge increase, it has been almost two times higher than this length. On the other hand, while child mortality had varied between 25% and 44% from Neolithic until 19th century, it had decreased to 24% between 1955 and 2005 and to 13% in 2010. But despite this positive process, this ratio is still higher than the ratio in developed European countries. From Neolithic age until today, there have been periodical and regional differences among Anatolian human populations in terms of life expectancy because of different biological and environmental effects. It is obvious that the results obtained from this study will shed light and direct the paleodemographic history of Turkey. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 285 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1.Giriú ønsan ömrü özellikle evrim sürecinde oldu÷undan ve yakÕn geçmiúimize göre çok daha uzundur. Bu artÕúa çevresel etkenlerin katkÕsÕ uzun vadede pozitif katkÕ sa÷layarak önemli bir rol oynamÕútÕr. Modern uygarlÕ÷Õn en büyük baúarÕlarÕndan bir tanesi insanlarÕn erken yaúta ölümlerinde büyük bir azalmanÕn sa÷lanmasÕ olmuútur. ølave yaúam süresi kamu sa÷lÕ÷Õ ve sosyal çevrenin önemli bir belirleyicisidir. Geçti÷imiz bin yÕlda insan yaúam beklentisi trendinde enfeksiyonel salgÕnlar, salgÕn bulaúÕcÕ hastalÕklar, açlÕk ve savaúlarla bazÕ kesintiler meydana gelse de, yavaú ve istikrarlÕ bir artÕú ile karakterize edilmektedir. Evrimsel süreçte do÷uúta beklenen yaúam beklentisi, erken insanlar arasÕnda, yaklaúÕk 20 ila 30 yÕlken günümüzde bu beklenti geliúmiú bazÕ ülkelerde 80 yÕlÕn üzerine çÕkmaktadÕr (Ulijaszek, 1998; Olshansky ve ark. 2005; Wilmoth, 1998). Avrupa’da en büyük demografik çÕkmaza yol açan yÕkÕmlardan bir tanesi 18 yüzyÕlda kitlesel ölümlere yol açan hastalÕklar olmuútur. Bu dönemde do÷um ve ölüm oranlarÕ arasÕndaki yakÕnlaúma sona ermiú ve do÷um ve ölüm oranlarÕ arasÕndaki yakÕn denge bozulmuútur. 19. yüzyÕldan sonra sanayileúme, kentleúme ve halk sa÷lÕ÷Õ geliúmelerinin sonucunda, sanitasyon ve yaúam koúullarÕ ölümlerde azalmaya yol açmÕú ve yaúam beklentisi artmaya baúlamÕútÕr. Sonraki dönemlerde sanayileúmiú ülkelerde yaúam beklentisi kadÕnlarda 45’ten 80’lere kadar yükselmiútir. Bu artÕú erkeklerde yavaú seyretmiú ve kadÕnlarla aralarÕndaki fark 2 ila 6 yÕl arasÕnda geride kalmÕútÕr. økinci Dünya SavaúÕ'ndan bu yana, Japonya da ölüm oranlarÕnÕn azalmasÕyla bugün dünyadaki en yüksek ömür uzunlu÷u olan ülke konumuna gelmiú ve sÕralamada 1. olmuútur. Bunun nedeni ise sanayileúme ve kentleúme geliúiminin yanÕ sÕra geliútirilmiú beslenme ve iyileútirilmiú yaúam koúullarÕna ba÷lanmaktadÕr. 1920 ve 1950 yÕllarÕ arasÕnda yaúam uzunlu÷u ortalama 40 yÕl iken II. Dünya SavaúÕ'ndan sonra, beklenen yaúam süresi yaklaúÕk 60 yÕla uzamÕútÕr. Bugün Japonya’da yaúam beklentisi kadÕnlarda 87,2 yÕl ve erkeklerde 80,2 yÕldÕr (NIPSSR, 2006). Neolitik dönemden beri, Anadolu birçok medeniyete ev sahipli÷i yapmÕútÕr. Ortado÷u’da ve Anadolu’da Üst Paleolitik ve Mezolitik dönemlerde geçim yiyecek arama-toplama ve avcÕlÕ÷a dayalÕ iken Neolitik dönemde bunun yerini tarÕma dayalÕ bir geçim almaya baúlamÕútÕr. Sonraki dönemlerde tarÕma dayalÕ yaúam tarzÕ geliúirken, çevre úartlarÕna göre yaúam koúullarÕ farklÕlÕklar gösterebilmektedir. Bu durum demografik olarak ele alÕndÕ÷Õnda yaúam beklentisi açÕsÕndan de÷iúim e÷iliminin ne gibi farklÕlÕklara yol açtÕ÷ÕnÕ akla getirmektedir. Bu ba÷lamda ilk olarak eski Anadolu sakinlerinin yaúam beklentilerindeki de÷iúimlerinin ortaya konulmasÕ ve ikinci olarak ça÷daú Türk nüfusu için bu e÷ilim yönünün belirlenmesi Anadolu’da tarihsel süreçte yaúam beklentisinin anlaúÕlmasÕ açÕsÕndan önemlidir. 2.AraútÕrma KaynaklarÕ ve Yöntem Bu çalÕúmada sunulan veriler Anadolu’nun Neolitikten günümüze farklÕ zaman ve dönemlerini kapsayan arkeolojik kazÕlardan çÕkarÕlan iskeletlerin analizleri ve yakÕn dönemlerin nüfus verilerine dayanmaktadÕr. Sunulmakta olan verilerle Anadolu’da Neolitik dönemden günümüze kadar geçen süreçte yaúayan insanlarÕn ömür uzunluklarÕndaki de÷iúimlerin bir çerçevesini çizmek amaçlanmÕútÕr. Anadolu’nun zengin tarihsel geçmiúi nedeniyle birçok medeniyet bu co÷rafyada hüküm sürmüú, arkeolojik ve antropolojik çalÕúmalar için zengin bir kronoloji ve kaynak sa÷lamÕútÕr (Tablo 1). 286 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 1. Anadolu Kronolojisi Dönem YÕl Erken Neolitik 9000-6000 M.Ö. Geç Neolitik 6000-5000 M.Ö. Erken Kalkolitik 5000-4500 M.Ö. Geç Kalkolitik 4500-3000 M.Ö. Erken Tunç 3000-2000 M.Ö. Orta Tunç 2000-1200 M.Ö. Geç Tunç 1200-1000 M.Ö. Erken Demir 1000-860 M.Ö. Demir 860-580 M.Ö. Helenistik 333-30 M.Ö. Roma 30-395 M.S. Bizans 395-1453 M.S. Selçuklu 1074-1308 M.S. OsmanlÕ 1299-1923 M.S. Türkiye Cumhuriyeti 1923- ÇalÕúmamÕzda kullanÕlan verilerde Neolitik dönem iskelet analizleri dört farklÕ alana, Kalkolitik dönem iskeletleri iki farklÕ alana, Bronz ça÷Õ iskeletleri 7 farklÕ alana, Demir ça÷Õ iskeletleri altÕ farklÕ alana, M.Ö. 7-2.yy. ait iskeletler dört faklÕ alana, Helenistik ve Roma dönemi iskeletleri 6 farklÕ alana, Bizans dönemi iskeletleri dokuz farklÕ alana, Anadolu ortaça÷Õna ait iskeletler altÕ farklÕ alana ve 19. yy. iskeletleri ise 2 farklÕ alana aittir (Tablo 2). Cumhuriyet sonrasÕ veriler ise beslenme, demografi alanÕnda yapÕlan çalÕúmalara ve nüfus sayÕmÕ sonuçlarÕna dayanmaktadÕr. 3.Eski Anadolu ToplumlarÕnda Yaúam Uzunlu÷u ve Bebek Ölüm OranlarÕ Genel olarak veriler de÷erlendirildi÷inde, Neolitikten 19. yy. kadar olan süreçte ölüm yaúÕnÕn arttÕ÷Õ gözlenmektedir. Ancak bu uzun zaman dilimi içerisindeki artÕú büyük bir sÕçrama úeklinde olmamÕú Neolitik dönemde 32 yÕlken 19.yy. da 40’a çÕkabilmiútir. KadÕn ve erkekler ayrÕ de÷erlendirildi÷inde, bu süreçte kadÕnlar % 27.1 (11.08 yÕl) oranÕnda artÕú gösterirken bu artÕú erkeklerde % 15.25 (6.17 yÕl) oranÕnda gerçekleúmiú ve kadÕnlarÕn gerisinde kalmÕútÕr (Grafik 1). ùekil 1’de de görüldü÷ü gibi ölüm yaúÕ kadÕnlar için en fazla Helenistik-Roma döneminde artmÕútÕr. Anadolu Ortaça÷Õnda ise ölüm yaúÕnda yeniden gerileme söz konusudur. 19. yy. ’da ise yeniden artÕú e÷ilimi gözlenmektedir. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 287 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 2. AraútÕrmaya Dahil Edilen Eski Anadolu øskelet Serileri KazÕ AlanÕ Dönem AraútÕrÕcÕ ve YÕlÕ Çatalhöyük Çayönü AúÕklÕ Höyük Körtik Tepe De÷irmentepe Aliúar Höyük økiztepe Neolithic Neolithic Neolithic Neolithic Chalcolithic Chalcolithic Early Bronze ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ Karataú Küçük Höyük Oylum Höyük Lidar Early Bronze Early Bronze Early Bronze Bronze Angel 1971 Özbek 1990 Özbek 1998 Özbek 2005 Özbek 1986 Krogman 1937 Wittwer-Backofen 1988 Angel 1985 AçÕkkol 2000 Uysal U÷ur 1995 Wittwer-Backofen 1987 YÕlmaz et al. 2004 Özbek 1984 Güleç, Duyar 1998 Sevim et al. 2002 Güleç 1987 Gözlük et al. 2003 Çiner 1965 Özbek 1986 Sevim et al. 2007 Sevim et al. 2007 Erdal 2001 Güleç 1989 Gözlük 1998 Güleç et al. 2006 Angel 1986 Güleç et al. 2006 ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ Erdal et al. 2003 Sa÷Õr et al. 2004 ˇ ˇ Wittwer-Backofen 1987 Sevim 1996 Güleç 1987 Wittwer-Backofen 1987 Gözlük et al. 2006 Sevim et al. 2005 Gözlük et al. 2006 Erdal 1996 ˇ Nalbanto÷lu et al. 2000 Erdal 2003 ˇ ˇ ˇ ˇ Duyar & Atamtürk 2007 Özbek 1986 Güleç 1989 Sevim 1993 Gözlük 2006 Özer 1999 Gözlük et al. 2004 ÇÕrak & Güleç XXX Arman 1998 ˇ Acemhöyük Hayaz Höyük Panaztepe Karagündüz Dilkaya Hakkari AltÕntepe De÷irmentepe Güllüdere Tetikom Antandros Klazomenai YD Klazomenai Akp Lagina Troy 9 Lagina Lidar Bronze Bronze Bronze Early Iron Early Iron Early Iron Iron Iron Iron Iron 7-2BC 7-5BC 7-4BC 4BC-Roman Hellenistic HellenisticRoman Hellenistic E.R. HellenisticRoman Roman Datça TopaklÕ Bo÷azköy Roman Early Byzantine Byzantine Symrna KÕz Kalesi Symrna øznik Byzantine Byzantine Byzantine Late Byzantine YortanlÕ Late Byzantine Cevizcio÷lu Börükçü Büyük Saray/Eski Cezaevi Örentepe De÷irmentepe Panaztepe Tepecik Karagündüz Dilkaya Van Kalesi-EVù Kelenderis Aúvankale 288 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Late Byzantine Late Byzantine Medieval Medieval Medieval Medieval Medieval Medieval 19th Century 19th Century Çocuk Yetiúkin ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ ˇ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 YŦl ùekil 1. Neolitik ’ten 19 yy.’a Kadar Eski Anadolu ToplumlarÕnda Ölüm YaúÕ 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 KadŦn Erkek Dönem Neolitik ‘ten 19. yy.’a kadar olan süreçte bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnÕn düzenli bir e÷ilim çizgisine sahip olmadÕ÷Õ görülmektedir (ùekil 2). Bronz Ça÷Õ ve Anadolu Ortaça÷Õnda bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ bir hayli yüksek iken, Kalkolitik ve Helenistik-Roma Dönemlerinde bu oran düúüktür. % ùekil 2. Eski Anadolu ToplumlarÕnda Bebek ve Çocuk Ölüm OranlarÕ 50 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 Dönem 4.Cumhuriyetten Günümüze Yaúam Beklentisi ve Bebek Ölüm OranlarÕ Cumhuriyet döneminde yaúam beklentisi 1935-2002 yÕllarÕ arasÕnda kadÕnlarda 21.3 ve erkeklerde ise 15.5 yÕllÕk anlamlÕ bir artÕú e÷ilimi göstermiútir. 1955 yÕlÕnda yaúam beklentisi kadÕnlarda 45.2, erkeklerde 42 yÕl iken, 2005 yÕlÕnda yaúam beklentisi kadÕnlarda 73.8, erkeklerde ise 68.9 yÕla yükselmiútir (ùekil 3). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 289 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 3. Cumhuriyet Dönemi KadÕn ve Erkeklerde Yaúam Uzunlu÷u 90 80 70 YaƔ 60 50 Erkek 40 KadŦn 30 Ortalama 20 10 0 1955 1960 1970 1980 1990 2000 2013 YŦl Yaúam uzunlu÷unun artÕúÕna ba÷lÕ olarak zamanla nüfustaki oranlarda de÷iúmektedir. 1940’lÕ ve 1960’lÕ yÕllarda nüfusun medyan yaúÕ 20 iken bu durum zamanla de÷iúmeye baúlamÕú ve 2000’li yÕllara gelindi÷inde medyan yaú 24’e yükselmiútir. Bu durum nüfus içerisindeki yaúlÕ nüfusun oranÕnÕn da yükselmesine yol açmaya baúlamÕútÕr. 2000 yÕlÕ nüfus sayÕmlarÕna göre 65 yaú ve üzeri nüfus oranÕ % 6 olarak belirlenmiútir. Günümüz Türkiye’sinde yakÕn geçmiúteki yüksek do÷urganlÕk oranÕ sonucunda genç nüfus oranÕna sahip bir nüfus yapÕsÕ ortaya çÕkmÕútÕr. 15 yaú ve altÕ nüfus oranÕ yaklaúÕk % 30’ken, 5 yaú ve altÕ çocuk ve bebek ölüm oranÕnda anlamlÕ derecede gerileme kaydedilmiútir. 1950’li yÕllarda do÷umdaki bebek ölüm oranÕ yaklaúÕk 200/1000’ken, bu oran 1970’li yÕllarda 120/1000, 2005’li yÕllarda ise oldukça düúüú göstererek 24/1000 oranÕna gerilemiútir (ùekil 4). Bu duruma benzer úekilde yeni do÷an ve 5 yaú altÕ çocuklardaki ölüm oranÕ da 1993’lü yÕllarda 29-61/1000’den 2003’lü yÕllarda 1737/1000’e gerilemiútir (Ulusal çapta yapÕlan araútÕrmalar bebek ve 5 yaú altÕ çocuklardaki ölüm oranlarÕnÕn alt sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde daha fazla görüldü÷ünü ortaya koymaktadÕr. 290 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùekil 4. Cumhuriyet Dönemi Bebek ve 5 Yaú AltÕ Çocuklarda Ölüm OranlarÕ 250 200 150 Ölüm OranŦ (binde) 100 50 0 1950 1960 1970 1980 1990 1995 2000 2005 YŦl 5. Sonuçlar Bebek-çocuk ve yetiúkin ölümleri ya da yaúam uzunluklarÕnÕ konu alan demografik çalÕúmalar (do÷urganlÕk, popülasyon büyüklü÷ü, sa÷lÕk, göçler vb.) insanÕn evrimsel adaptasyonundaki de÷iúimleri gösteren anlamlÕ göstergelerdendir. AyrÕca, yaúam uzunlu÷u genel sa÷lÕk göstergelerinden bir tanesi olarak de÷erlendirilmektedir (Angel, 1984). Do÷u Akdeniz’de paleolitik ve mezolitik dönemde yetiúkin ömrü kadÕnlar için yaklaúÕk 30 yÕl, erkekler için ise yine yaklaúÕk 35 yÕldÕr. Neolitik dönemde tarÕma geçiúle birlikte yaúam úeklinde dikkate de÷er de÷iúimler ortaya çÕkmaya baúladÕ. Bulgular Neolitik dönemde Anadolu’da yaúayan insanlarÕn ortalama yaúam uzunlu÷unun 32 oldu÷unu göstermektedir. Bu dönemdeki bitki ve hayvan evcilleútirme, yiyecek depolama gibi yaúam tarzÕnÕ etkileyen geliúmelerle birlikte nüfus yo÷unlu÷unda da artÕú meydana gelmiútir. Paleolitik döneme göre 10-50 kat daha fazla nüfus yo÷unlaúmÕútÕr. Öyle ki bu yo÷unlu÷un Do÷u Akdeniz’deki yerleúimlerde km2’de 2-5 kiúi arasÕnda iken, Çatal Höyükte bu yo÷unlu÷un km2’de 75 kiúi civarÕnda oldu÷u tahmin edilmektedir (Angel, 1984; Todd, 1976). Neolitik dönemden sonra yaúam uzunlu÷unun yavaú da olsa artÕú e÷ilimi içerisine girdi÷i ve Kalkolitik dönemde 32.5 yÕla çÕktÕ÷ÕnÕ görmekteyiz. Mevcut bulgular Tunç Ça÷Õnda yaúam uzunlu÷unun 36 yÕla çÕkmasÕna karúÕn bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnÕn da arttÕ÷Õ (% 44.08) úeklinde çeliúkili bir nüfus dinami÷inin oluútu÷unu ortaya koymaktadÕr. Bebek ve çocuklardaki ölüm oranÕnÕn yüksek olu÷u daha çok salgÕn hastalÕklara ba÷lanmaktadÕr (Angel, 1984). Sonraki dönemlerde sa÷lÕk koúullarÕndaki iyileúme ve salgÕn hastalÕklarÕn azalmasÕna ba÷lÕ olarak yaúam uzunlu÷u artarken, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnda da azalma kaydedilmiútir. Demir Ça÷Õnda ölüm yaúÕ 36 iken Helenistik-Roma döneminde bu 39 yÕla çÕkmÕú, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ da azalarak Demir Ça÷Õnda % 29.11’den Helenistik-Roma döneminde %25.75’lere gerilemiútir. Bulgular Anadolu Ortaça÷Õnda göstergelerin yeniden geriye döndü÷ü ve hem yaúam uzunlu÷unun azaldÕ÷ÕnÕ (37.19 yÕl), hem de bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnÕn arttÕ÷ÕnÕ (% 38.13) göstermektedir. AraútÕrÕcÕlar bu durumu bu dönemde görülen kÕtlÕ÷a ba÷lÕ yetersiz ve kötü beslenme, sa÷lÕk koúullarÕnÕn kötüleúmesi ve salgÕn hastalÕklarÕn etkilerine ba÷lamaktadÕr (Özer ve ark. 1999). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 291 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 YŦl ùekil 5. Eski Anadolu ToplumlarÕnda ve Cumhuriyet Döneminde Yaúam Uzunlu÷u 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Erkek KadŦn Dönem Mevcut bulgular 19. yüzyÕl boyunca yaúam uzunlu÷unda yeniden artÕú e÷iliminin arttÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Bu dönemde ölüm yaúÕ 39,38 yÕla yükselirken, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ % 31.4’e gerilemiútir. 19. yy. da baúlayan yaúam uzunlu÷undaki artÕú e÷ilimi Cumhuriyet döneminde de e÷ilimini devam ettirmiú, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnda da dikkate de÷er azalma kaydedilmiútir. 1955 yÕlÕnda kadÕnlarÕn yaúam uzunlu÷u 45.2 yÕl, erkeklerin yaúam uzunlu÷u 42 yÕl iken, 2005 yÕlÕnda kadÕnlarda 73.8 yÕla, erkeklerde ise 68.9 yÕla çÕkmÕútÕr (ùekil 5). Ancak yine de görülen bu sürekli artÕúa ra÷men geliúmiú ülkelerden yine de geride kalmaktadÕr. Bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnda da yaúam uzunlu÷unun artÕúÕ gibi düzenli bir iyileúmenin varlÕ÷Õndan söz etmek mümkündür. 1950’li yÕllarÕn sonlarÕnda 200/1000 olan bu oran 2005 yÕlÕnda 24/1000 oranÕna gerilemiútir. Kaynaklar AçÕkkol, A., (2000). “Küçükhöyük Eski Tunç Ça÷Õ ønsanlarÕnÕn Paleoantropolojik AçÕdan øncelenmesi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Yüksek Lisans Tezi). Angel, J.L., (1971). “Early Neolithic skeletons from Çatal Höyük: Demography and Pathology”, Anatolian Studies, 21:77-98. Angel, J.L., (1984). Health as a crucial factor in the change from hunting to developed farming in the Eastern Mediterranean. In: Paleopathology at the origins of agriculture Eds. Cohen, M.N., and Armelagos, G.J., Academic Press Inc. Çiner, R., (1965). “AltÕntepe (Urartu) øskeletlerine Ait KalÕntÕlarÕn Tetkiki”, Belleten, 29(114):225244. Duyar, ø., Atamtürk, D., (2007). “Adramytteion (Örentepe) øskeletleri”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 71-82. 292 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Erdal, Y.S., (1996). øznik Geç Bizans Dönemi ønsanlarÕnÕn Çene ve Diúlerinin Antropolojik AçÕdan øncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (BasÕlmamÕú Doktora Tezi). Erdal, Y.S., (2001). “Antandros ønsanlarÕnda A÷Õz Sa÷lÕ÷Õ”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, 1:45-55. Erdal, Y.S., (2003). “Büyük Saray/ Eski Cezaevi Çevresi KazÕlarÕnda Gün IúÕ÷Õna ÇÕkarÕlan ønsan øskelet KalÕntÕlarÕnÕn Antropolojik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 15-30. Erdal, Ö.D., Ero÷lu, S., Erdal, Y.S., Büyükkarakaya, A., (2003). “ùaúal/øzmir øskelet Toplulu÷unun Paleopatolojik ve Demografik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 1-14. Gözlük, P., (1998). Klazomenai øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan De÷erlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Yüksek Lisans Tezi). Gözlük, P., YÕlmaz, H., Yi÷it, A., AçÕkkol, A., Sevim, A., (2003). “Hakkari Erken Demir Ça÷Õ øskeletlerinin Paleoantropolojik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 31-40. Gözlük, P., (2004). “Karagündüz Toplumunun Paleodemografik AçÕdan øncelenmesi”, Antropoloji, 20:75-105. Gözlük, P., Yi÷it, A., Erkman, A.C., (2004). “Van Kalesi ve Eski Van ùehri ønsanlarÕndaki Sa÷lÕk SorunlarÕ”, 19. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 51- 62. Gözlük, P., Durgunlu, Ö., Özdemir, S., TaúlÕalan, M., Sevim, A., (2006). “Symrna AgorasÕ øskeletlerinin Paleoantropolojik Analizi”, 21. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 125-140. Güleç, E., (1986). “Van Dilkaya øskeletlerinin Paleoantropolojik øncelemesi”, IV. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 369-380. Güleç, E., (1987). “TopaklÕ Populasyonunun Demografik ve Paleoantropolojik Analizi”, V. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 347-357. Güleç, E., (1989). “Panaztepe øskeletlerinin Paleoantropolojik ve Paleopatolojik øncelenmesi”, Türk Arkeoloji Dergisi, 28:73-95. Güleç, E., Duyar, ø., (1998) “Panaztepe MÖ. økinci Bin ve Roma Dönemi øskeletlerinin Antropolojik Analizi (1985-1990)”, Antropoloji, 13:179-206. Güleç, E., Özer, ø., Sa÷Õr, M., Satar, Z., (2006). “Lagina KazÕsÕ øskeletlerinin Paleoantropolojik øncelenmesi”, 21. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 21-28. Krogman, W.M., (1937). “Cranial Types from Aliúar Höyük and their Relations to other Racial Types, Ancient and Modern of Europe and Asia”, Alishar Höyük, Seasons of 1930-1932 (Ed. H.H. von der Osten), Part III(30): 213-293. Nalbanto÷lu, E., Türk, H., Nalbanto÷lu, C., (2000). “1996 YÕlÕ YortanlÕ Nekropolis KazÕsÕ øskelet Populasyonu Üzerinde Paleoantropolojik ÇalÕúmalar”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, 1:27-36. Özbek, M., (1984). “Etude Anthropologique des restes humaines de Hayaz Höyük”, Anatolica, 11:4757. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 293 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 National Institute of Population and Social Security Research [NIPSSR] (2006) Population Statistics, 2006. Olshansky, S.J., Passaro, D.J., Hershow, R.C., Layden, J., Carnes, B.A., Brody, J., Hayflick, L., Butler, R.N., Allison, D.B., and Ludwig, D.S., 2005, A Potential Decline in Life Expectancy in the United States in the 21st Century. New England Journal of Medicine 352(11): 1138-1145. Özbek, M., (1985). “De÷irmentepe Eski ønsan ToplumlarÕnÕn Demografik ve Antropolojik Analizi”, I. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 107-130. Özbek, M., (1987). “Çayönü ønsanlarÕnda Diú ve Diúeti HastalÕklarÕ”, V. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 367-395. Özbek, M., (1989). “Çayönü ønsanlarÕ ve Sa÷lÕk SorunlarÕ”, IV. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 121152. Özbek, M., (1990). “Son Buluntular IúÕ÷Õnda Çayönü Neolitik ønsanlarÕ”, V. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 161-172. Özbek, M., (1998). “Human skeletal remains from AúÕklÕ, a Neolithic village near Aksaray, Turkey”, Light on top of the Black Hill- Studies presented to Halet Çambel (Karatepe’deki IúÕk- Halet Çambel’e Sunulan YazÕlar), (Eds. G. Arsebük, M.J. Mellink, W. Schirmer), Ege YayÕnlarÕ, 567-579. Özbek, M., (2005). “Körtik Tepe’de ønsan Sa÷lÕ÷Õ”, 20. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 41-52. Özer, ø., (1999). Dilkaya (Van) Populasyonunun Diskriminant Fonksiyon Analizi ve Anadolu TopluluklarÕ ArasÕndaki Yeri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Doktora Tezi). Özer, ø., A. Sevim, C. Pehlevan, O. Arman, P. Gözlük ve E. Güleç, (1999). “Karagündüz KazÕsÕ’ndan ÇÕkarÕlan øskeletlerin Paleoantropolojik Analizi”, T.C. Kültür BakanlÕ÷Õ XIV. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, Milli Kütüphane BasÕmevi, 75-96. Sa÷Õr, M., Özer, ø., Satar, Z., Güleç, E., (2004). “Börükçü øskeletlerinin Paleoantropolojik øncelenmesi”, 19. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 27-40. Sevim, A., (1993). ElazÕ÷/Tepecik Ortaça÷ øskeletlerinin Paleodemografik AçÕdan De÷erlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Doktora Tezi). Sevim, A., (1996). “Datça/Burgaz øskeletlerinin Paleoantropolojik De÷erlendirilmesi”, XI. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 1-17. Sevim, A., Pehlevan, C., AçÕkkol, A., YÕlmaz, H., Güleç, E., (2002). “Karagündüz Erken Demir Ça÷Õ øskeletleri”, 17. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 37-48. Sevim, A., Günay, I., Satar, Z., (2005). “Mersin KÕz Kalesi øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan øncelenmesi”, 20. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 67-78. Sevim, A., KÕrmÕzÕo÷lu, P.G., Yi÷it, A., Özdemir, S., Durgunlu, Ö., (2007). “Erzurum/Güllüdere øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan øncelenmesi”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 141-160. Sevim, A., Yi÷it, A., KÕrmÕzÕo÷lu, P.G., Durgunlu, Ö., Özdemir, S., (2007). “Erzurum/Tetikom Demir Ça÷Õ øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan De÷erlendirilmesi”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 177-192. 294 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùenyürek, M.S., (1951). “The longevity of the Chalcolithic and Copper Age inhabitants of Anatolia”, Belleten, 15(60): 447-468. ùenyürek, M.S., (1947). “Duration of life in ancient Anatolia”. American Journal of Physical Anthropology 5(1): 55-67. Todd, I.A., (1976). Catal Hoyuk in perspective. Cummings, Menlon Park, California. Ulijaszek SJ. (1998) The human lifespan. In: Ulijaszek SJ., Johnston FE & Preece MA. (eds.), Cambridge Encyclopedia of Human Growth and Development, Cambridge University Press, Cambridge, p. 412-434. Wilmoth, J. (1998) The future of human longevity: a demographer’s perspective. Science, 280:395– 397. Wittwer-Backofen, U., (1987). “Anthropological study of the skeleton material from Lidar”, IV. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 191-201. Wittwer-Backofen, U., (1987). “Anthropologische untersuchungen des Byzantinischen friedhofs Bo÷azköy-Hattuúa”, IV. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 381-399. YÕlmaz, H., AçÕkkol, A., Baykara, ø., Coúkun, V., (2004) “Acemhöyük Asur Ticaret Kolonileri Ça÷Õ ønsanlarÕna Ait Diúlerin Metrik Analizi”, Antropoloji, 19:25-51. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 295 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 296 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 PALEODEMOGRAFøK ÇALIùMALARDA DøùLERDEN YARARLANILARAK YAPILAN YAù BELøRLEME METOTLARI Seçil SAöIR, Ahi Evran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Özet Diúler; kimlik belirleme, demografi ve eski toplumlarÕn sa÷lÕk ve biyolojik iliúkilerini belirlemede kullanÕlan, iskeletlerin dÕú etkilere karúÕ en dayanÕklÕ yapÕlarÕndandÕr. Dental yaúlandÕrma metotlarÕ iki büyük baúlÕk altÕnda incelenebilir. Bu baúlÕklardan ilki a÷Õz içerisinde diúlerde zamanla meydana gelen geliúimsel de÷iúiklikleri ele alan metotlar, ikincisi ise diúlerde meydana gelen dejeneretif de÷iúiklikleri konu alan çalÕúmalardÕr. Bir insan iskeletindeki tüm kemiklerden yararlanarak yaú tahmini yapmak cinsiyet tayini yapmaktan daha karmaúÕktÕr. Özellikle ergenlik öncesi bireylerde bu çok özel metotlar gerektirmektedir. Bu nedenle çalÕúmamÕzda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin (fetus, bebek ve çocuk) iskeletlerinden yapÕlacak olan yaú determinasyonlarÕnda yararlanÕlan metotlarÕn önemini vurgulamak amaçlanmÕútÕr. Bu amaç için, paleodemografik çalÕúmalarda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaúlarÕnÕ belirlemede, Ubelaker’Õn 1978 yÕlÕnda yapmÕú oldu÷u metot ile yetiúkinlerin yaú tahmininde kullanÕlan ve Brothwell tarafÕndan 1981’de gerçekleútirilen, diú aúÕnmalarÕnÕn kullanÕldÕ÷Õ metottan yararlanÕlmÕútÕr. AyrÕca eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaú tahmininde kullanÕlan metot, ülkemiz için 2013 yÕlÕnda geliútirilen diú geliúim tablosuyla karúÕlaútÕrÕlmÕú ortaya çÕkan benzerlik ve farklÕlÕklar tartÕúÕlmÕútÕr. Sonuç olarak Paleodemografik çalÕúmalarda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin (fetus, bebek ve çocuk) iskeletlerinden yaú tayini yapabilmek için en güvenilir ve ayrÕntÕlÕ yöntem süt ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve sÕrasÕnÕ tespit eden dental yaúlandÕrma yöntemi olmuútur. Fakat erken yaúlardaki yaú belirleme metotlarÕnÕn temeli, toplumlar arasÕndaki büyüme ve geliúme farklÕlÕklarÕna dayanmaktadÕr. FarklÕ co÷rafyalarda yaúayan toplumlarÕn büyüme geliúme örüntüleri farklÕlÕklar gösterdi÷inden, yaú tahmin metotlarÕ geliútirilirken bunlarÕn göz önünde bulundurulmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr. Eriúkinlerde kullanÕlan diú aúÕnma yönteminde ise toplumun veya bireyin beslenme rejiminin de dikkate alÕnmasÕ gereklili÷i ortaya çÕkmaktadÕr. AGE PREDICTION METHODS FROM TEETH IN PALEODEMOGRAPHIC STUDIES Abstract Teeth; while defining historical societies’ health and biological relations, making identification and defining demography, teeth are used as they are one of the most durable constructions of skeletons against external effects. Dental ageing methods can be examined under two big titles. The first of these titles is the methods that focus on developmental changes in teeth in time while the second of these titles focuses on degenerative changes in teeth. Guessing the age by using all of the bones in a skeleton is more complicated than determining sex. Especially in preadolescents, this process necessitates very special methods. This is why, it is attempted to emphasize the importance of skeleton-based methods used in estimating the age of preadolescents (fetus, baby and child). For this purpose, in the paleodemographic studies, the method of Ubelaker, carried out in 1978, which aims at estimating the age of preadolescents is used besides Brothwell’s method, carried out in 1981, which aims at estimating the adolescents’ age determination by using the abrasion of tooth. On the other hand, method used in guessing the age of preadolescents is compared with the age development table developed in 2013 for Turkey and similarities and differences are discussed. As a result, in paleodemographic studies, it is determined that the most reliable and detailed method for estimating age through skeleton (fetus, baby and child) is dental ageing method that determines the time of eruption and order of deciduous teeth and permanent teeth. But the basis of age estimation methods for early ages depends on intersocietal growth and developmental differences. As developmental patterns of societies in different geographies vary, it is very significant to take these points into consideration while developing age estimation methods. It is found out that, in tooth abrasion method used in adolescents, it is necessary to pay attention to the diet of individuals or society. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 297 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 1. Giriú Demografinin geçmiúle u÷raúan kÕsmÕ bazÕ araútÕrÕcÕlar tarafÕndan iki bölümde ele alÕnmaktadÕr. ølki tarihi demografi, ikincisi ise paleodemografidir. Tarihi demografi; yazÕlÕ ve kalÕcÕ belgelerden yola çÕkarak eski toplumlarÕn nüfus yapÕlarÕnÕ ortaya koyar. Bu belgeler; belirli aralÕklarla düzenli olarak yapÕlan nüfus sayÕmlarÕ, nüfus kayÕtlarÕ, demografik araútÕrmalar, mezar taúlarÕ, vakÕf kayÕtlarÕ gibi verilerden oluúmaktadÕr.Kelime anlamÕyla “eski nüfus bilimi” olarak tanÕmlanan paleodemografi, geçmiúte yaúamÕú popülasyonlarÕn, (özellikle prehistorik ve protohistorik) topluluklarÕn do÷um ve ölüm istatistikleriyle ilgilenen bir bilim dalÕdÕr. Paleodemografi bilimi ço÷unlukla kayÕtlÕ herhangi bir belgesi bulunmayan toplumlarÕ incelemekle beraber bazen de yakÕn zamanda yaúamÕú topluluklarÕ araútÕrmaktadÕr. Bu çalÕúmalarda iskelet kalÕntÕlarÕndan, mezar buluntularÕndan yararlanÕlarak nüfusa iliúkin bilgi elde edilmektedir. Paleoantropolojik ve arkeolojik kazÕlar sonucunda gün ÕúÕ÷Õna çÕkarÕlan eski topluluklarÕn iskelet kalÕntÕlarÕndan yola çÕkÕlarak toplulu÷un yaúadÕ÷Õ dönemdeki nüfus yapÕsÕnÕ ve de÷iúimlerini araútÕrmak paleodemografinin temel amacÕdÕr. Paleodemografik çalÕúmalarÕn sonuçlarÕyla; - ønsan isklelet kalÕntÕlarÕndan yola çÕkÕlarak, yerleúim alanlarÕ, mezar yapÕlarÕ, ölü gömme adetleri, ölü hediyeleri gibi kültürel verilerin ÕúÕ÷Õnda topum yeniden oluúturulmaktadÕr. Toplumdaki aile geniúli÷i, genel nüfus yo÷unlu÷u, büyüklü÷ü ve da÷ÕlÕmlarÕ belirlenmektedir (Sevim, 1993). Toplumu oluúturan bireylerin yaú ve cinsiyet açÕsÕndan nasÕl bir yapÕ sergiledi÷i ortaya konulmaktadÕr. Belirli yaú aralÕklarÕna ayrÕlan gruplarÕn ölüm oranlarÕ belirlenerek karúÕlaútÕrÕlmaktadÕr. Bebek, çocuk, kadÕn ve erkek bireylerin yaúam uzunluklarÕ ve ortalama yaúlarÕyla, birbirlerine oranlarÕ hesaplanmaktadÕr. Toplumdaki bireylerin beslenme rejimleri, iskeletlerinde direkt ya da dolaylÕ olarak iz bÕrakan hastalÕklarÕ ve yaúam biçimleri belirlenmektedir (Sevim, 1993). YapÕlan çalÕúmalarÕn sonuçlarÕ farklÕ dönemlerde yaúamÕú, farklÕ toplumlarla karúÕlaútÕrÕlarak evrimsel geliúim konusunda bilgi edinilmektedir (Sevim, 1993). Bir paleodemografik çalÕúmada popülasyonun yaú ve cinsiyet da÷ÕlÕmÕnÕn belirlenmesi paleodemografik profilin kurulmasÕna do÷ru atÕlan ilk adÕmdÕr. øskeletlerden yararlanÕlarak bireyin cinsiyeti büyük oranda do÷ru olarak tespit edilebilirken yaú tahmini konusunda çok çeúitli tartÕúmalar vardÕr. øskeletlerden yaú tahmini yapÕlÕrken her yaú grubu için farklÕ yöntemler uygulandÕ÷Õndan iskeletin bebek, çocuk, genç eriúkin ya da eriúkin olup olmadÕ÷Õna dikkat edilerek tahminler yapÕlmalÕdÕr. - 298 Bebek ve Çocuklar Süt diúleri ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanlarÕ (Ubelaker, 1978). Kemikleúme ve merkezlerinin görülme yaúlarÕ (Bass, 1995). Epifizler hariç uzun kemiklerin maksimum uzunluklarÕ (Fazekas ve Kosa, 1978, Stloukal ve Hanakova, 1978). - Genç Eriúkinler Epifizlerin kaynaúma zamanÕ ile sÕrasÕ (Workshop of European Anthropologists 1980). - Eriúkinler Pubis yüzeyi Auricular yüzey Suturlar Spongiosa Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 - Diú aúÕnmasÕ Clavicula Histolojik yaúlandÕrma Kompleks metot 2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem AraútÕrmamÕzda paleodemografik çalÕúmalarda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaúlarÕnÕ belirlemede, Ubelaker’Õn 1978 yÕlÕnda yapmÕú oldu÷u metot ile yetiúkinlerin yaú tahmininde kullanÕlan ve Brothwell tarafÕndan 1981’de gerçekleútirilen, diú aúÕnmalarÕnÕn kullanÕldÕ÷Õ metottan yararlanÕlmÕútÕr. AyrÕca eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaú tahmininde kullanÕlan metot, ülkemiz için 2013 yÕlÕnda geliútirilen diú geliúim tablosuyla karúÕlaútÕrÕlmÕú, benzerlikler ve farklÕlÕklar ortaya koyulmaya çalÕúÕlmÕútÕr. ùema 1. Yaú Diú Geliúim úemalarÕ, Sa÷Õr (2013)’Õn 5-6 ve 11 Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 299 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùema 2. Ubelaker (1978)’Õn Diú Geliúim AúamlarÕ ùemasÕ. Dental AúÕnma Daimi molarÕn çi÷neme yüzeylerinde yaú ilerledikçe aúÕnmalar gözlenmektedir. Bu aúÕnmalarÕn derecelerine bakÕlarak bireyin yaú aralÕ÷Õ tespit edilebilir (Brothwell, 1981). ùema 3. Brothwell (1981) ‘in Daimi Molar Diúler Üzerindeki AúÕnma Dereceleri 300 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 3.Bulgular Eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin iskeletlerinden yaú tayini yapabilmek için en güvenilir yöntem süt diúlerinin tomurcuklanmasÕndan baúlayarak süt diúlerinin ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve sÕrasÕnÕ tespit eden dental yaúlandÕrma yöntemlerinden Ubelaker (1978) ‘Õn ve Sa÷Õr (2013)’Õn yapmÕú olduklarÕ úemalar karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda; ùema 4. Sa÷Õr (2013)’ Õn 5 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ M1 diúin taç kÕsmÕ Ubelaker’da 6 yaúÕnda a÷Õz içinde belirmeye baúlamÕúken bizim çalÕúmamÕzda 5 yaúÕnda “1” derece a÷Õz içine do÷ru yönelmiútir. ùema 5. Ubelaker (1978)’Õn 6 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 301 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ùema 6. Sa÷Õr (2013)’Õn 6 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ I1 diú bizim araútÕrmamÕzda 6 yaúÕnda, Ubelaker’da 7 yaúÕnda a÷Õz içinde belirmeye baúlamÕútÕr ùema 7. Ubelaker (1978)’Õn 7 Yaú Diú Geliúimi AúamasÕ ùema 8. Sa÷Õr (2013)’Õn 11 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ 302 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 M2-M2’ler bizim araútÕrmamÕzda 11 yaúta a÷Õz içindeki yerini alÕrken, Ubelaker’Õn çalÕúmalarÕnda ise bunun 12 yaúa kadar yükseldi÷ini görmekteyiz. ùema 9. Ubelaker (1978)’Õn 12 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ 4. Sonuç Diúler; kimlik belirleme, demografi ve eski toplumlarÕn sa÷lÕk ve biyolojik iliúkilerini belirlemede kullanÕlan, iskeletlerin dÕú etkilere karúÕ en dayanÕklÕ yapÕlarÕndandÕr. Diúlerden yaú tayini, bebeklik ve eriúkinlik dönemlerinde farklÕ yöntemlerle yapÕlmaktadÕr. Dental yaúlandÕrma metotlarÕ iki büyük baúlÕk altÕnda incelenebilir. Bu baúlÕklardan ilki a÷Õz içerisinde diúlerde zamanla meydana gelen geliúimsel de÷iúiklikleri ele alan metotlardÕr ve eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin iskeletlerinden yaú tahmini yapabilmek için en güvenilir ve ayrÕntÕlÕ yöntem olup süt ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve sÕrasÕnÕ tespit edilerek yapÕlÕr. Erken yaúlardaki yaú belirleme metotlarÕnÕn temeli, toplumlar arasÕndaki büyüme ve geliúme farklÕlÕklarÕna dayanmaktadÕr. FarklÕ co÷rafyalarda yaúayan toplumlarÕn büyüme geliúme örüntüleri farklÕlÕklar gösterdi÷inden, yaú tahmin metotlarÕ geliútirilirken bunlarÕn göz önünde bulundurulmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr. Bu nedenle araútÕrmacÕlar toplumlara özgü dental geliúim ve diú çÕkÕú zamanlarÕnÕ kullanarak birtakÕm yaú tahmini temalarÕ oluúturmuúlardÕr. Son yÕllarda da ülkemiz popülasyonuna yönelik çalÕúmalar yapÕlmaya baúlanmÕútÕr. Halen en güvenilir metotlar arasÕnda yer almaktadÕr. økinci metot ise diúlerde meydana gelen dejeneretif de÷iúiklikleri konu alan yetiúkinlerde yaú belirlemede kullanÕlan “Diú AúÕnmasÕ” metotlarÕdÕr. Tarihöncesi popülasyonlarda diúler modern popülasyonlardan daha fazla aúÕnmaya maruz kalsa da sadece gruplar arasÕnda de÷il aynÕ gruptaki bireyler, hatta bir bireyin her bir diúinde bile önemli çeúitlilik vardÕr. Diúler a÷Õz içerisinde farklÕ yaúlarda sürdü÷ü için yine farklÕ zaman aralÕklarÕnda aúÕnmalara maruz kalacaklardÕr. Örne÷in bir bireyin 1. Daimi molarÕ, aúÕnma yüzeyine yaklaúÕk 6 yaúÕnda ulaúÕr. 2. Daimi molar 12 yaúÕnda a÷Õz içindeki yerini alÕrken 3.molar 18 ile 21 yaú arasÕnda görülebilir. DolayÕsÕyla 1. Molar, 3. Molardan en az 12 yÕl daha fazla aúÕnmaya maruz kalacaktÕr. Bu do÷rultuda yapÕlacak bir yaú tahmini yanlÕú sonuçlar do÷uracaktÕr. PopülasyonlarÕn diyetlerindeki farklÕlÕklar, diúlerdeki morfolojik çeúitlilikler, kültürel de÷iúiklikler gibi nedenlerden dolayÕ, bireyler ve popülasyonlarÕn diúlerindeki aúÕnma derecelerinin de önemli farklÕlÕklar göstermesinden kaynaklanan sorunlar dolayÕsÕyla bu metot güvenilir metotlar arasÕnda de÷ildir. Kaynaklar Bass, W.M., (1995), Human Osteology A Laboratory and Field Manual, (4th Edition), Special Publication No : 2 of the Missouri Archaeological Society, Columbia. Brothwell, D., (1981), Digging Up Bones. Ithaca. Cornell University Press, p. 72. Fazekas I. and Kosa K., (1978), Forensic fetal osteology, 1st Budapest Hungary Akademiai Kiado Publishers. 232-277. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 303 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Sa÷Õr, S., (2013), Diúlerin ÇÕkÕú ve Geliúim AúamalarÕndan Yaú Tahmini Metodu OluúturulmasÕ. YayÕnlanmamÕú doktora tezi. Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Sevim A., Özer ø., Sa÷Õr M.,(2001), Paleodemografi: Tarihsel Geliúimi ve SorunlarÕ. Üçüncü Ulusal Nüfusbilim KonferansÕ, Cilt 2, 1341-1368, Ankara, 2001. Stloukal M., Hanakova H. (1978), Die Länge der Längsknochen Altslawischer Bevölkerungen Unterbesonderer Berückichtigung von Wachstumsfragen. Homo, 29: 53-69. Ubelaker, D.H., (1978), Human skeletal remains. Taraxacum, Washington. Workshop of European Antropologists (WEA), (1980), Recommendations for Age and Sex Diagnoses of Skeletons. Journal of Human Evolution, 9 (7): 517-549. 304 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 FøZøKø BÜYÜME VE ÇOCUK GELøùøM DEöøùKENLERøNøN SOSYOEKONOMøK DÜZEY AÇISINDAN OKULÖNCESø DÖNEM ÇOCUKLARINDA DEöERLENDøRøLMESø Baúak Koca Özer, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD, Müdriye YÕldÕz BÕçakçÕ, Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü Ece Ö. Özbal, Ankara Üniversitesi, E÷itim Ekonomisi ve PlanlamasÕ Bölümü Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü Ayúegül Özdemir, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD Cansev Meúe, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sibel Önal, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD Sebahat Aydos, Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü, Özet Giriú: Okul öncesi dönem çocuklarÕnÕn büyüme-geliúme durumlarÕnÕn belirlenmesi uzun yÕllardan beri farklÕ pek çok disiplinin temel konusunu oluúturmaktadÕr. Amaç: Erken çocukluk döneminde büyümegeliúme temposunun belirlenmesi ve motor geliúim, linguistik geliúim açÕsÕndan de÷erlendirilmesi ve farklÕ sosyal çevrenin büyüme üzerindeki etkisinin ülkemiz çocuklarÕ açÕsÕndan belirlenmesi amacÕyla çalÕúma gerçekleútirilmiútir. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem: ÇalÕúma kapsamÕnda 36-72 ay arasÕnda 232 erkek ve 214 kÕz, toplam 446 çocuk de÷erlendirilmiútir. Fiziki büyümenin de÷erlendirilmesi için UluslararasÕ protokollere uygun olarak (Lourie ve Weinberg, 1969) boy ve a÷ÕrlÕk ölçümleri alÕnmÕú, Beden Kitle Endisleri (BKE) hesaplanmÕú ve çocuk geliúim düzeyinin de÷erlendirilmesi için Mardell ve Goldenberg (1998) tarafÕndan geliútirilen ve Aral ve arkadaúlarÕ tarafÕndan Türk çocuklarÕna uyarlanan ÖŒrenmenin DeŒerlendirilmesi için GeliƔimsel Göstergeler 4 (ÖDGG-4) ile hesaplanmÕú ve sosyo-ekonomik düzeyleri (SED) ebeveyn e÷itim durumu ve mesleklerine göre belirlenmiútir. Bulgular: ÇalÕúma sonuçlarÕna göre daha erken yaúlarda daha yüksek düzeyde seksüel dimorfizm tespit edilmiú, kÕzlarda yaúa göre boy daha düúük bulunmuútur (p<0.001). Varyans analizi sonuçlarÕ daha yüksek sosyo-ekonomik düzey ailelerin çocuklarÕnÕn daha yüksek antropometrik de÷erlere sahip olduklarÕ tespit edilmiútir. Sonuç: Büyüme düzeyinin sosyo-ekonomik açÕdan daha avantajlÕ çocuklarda farklÕ oluúu, ülkemiz okulöncesi çocuklarÕnÕn de÷iúen çevre koúullarÕndan yüksek düzeyde etkilendi÷ini göstermekte ve özellikle bu yaú gruplarÕnÕn beslenme ve sosyal çevrelerinin dikkatle düzenlenmesi gereklili÷ini ortaya koymaktadÕr. EVALUATION OF PHYSICAL GROWTH AND CHILD DEVELOPMENT VARIABLES WITH SOCIOECONOMIC STATUS IN PRESCHOOL CHILDREN Abstract Background: Evaluation of preschool children’s growth and development has been main subject many different disciplines for many years. Objective: The aims of present study was to determine tempo of growth and development and to evaluate motor development and linguistic development and influence of different social environment on growth. Material and Methods: This cross-sectional study was conducted on 446 preschool children (232 boys and 214 girls) aged 3-5 years in a sample repre- senting in Ankara, the capital city of Turkey. For evaluating physical growth height, weight, were taken in according to International Biological Programme (Lourie ve Weinberg, 1969) standard protocols and Body Mass Index (BMI) was calculated. To evaluate the child development level developed by Mardell and Goldenberg (1998) and adapted to Turkish children by Aral et al. was calculated to Developmental Indicators for the Assessment of Learning 4 (DIAL-+) and socioeconomic status was determined using education level and occupation of parents. Results: The results showed that at earlier age were determined a higher levels of sexual dimorphism and height-for-age Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 305 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 was lower in girls (p<0.001). The results of variance analysis was determined that higher socioeconomic status of children have higher anhropometric values. Growth level was different in children who was more advantageous socioeconomically therefore our results showed that high levels of preschool children affected by changing environmental conditions in our country. This situation introduces to require carefully regulation to nutritional and social environment of this age group, 1. Giriú Büyüme ve geliúme dünya çapÕnda önem taúÕyan ve sÕklÕkla çalÕúÕlan interdisipliner konulardan biridir. Büyüme; bedenin boy ve a÷ÕrlÕk yönünden artÕúÕ, organlarÕn belli bir düzeye gelinceye kadar geçirdikleri biçim, hacim, a÷ÕrlÕkla ilgili de÷iúmeler olarak tanÕmlanmaktadÕr). Geliúim ise; olgunlaúma, yaúantÕ ve ö÷renme sonucunda bireyde görülen, döllenmeden ölüme kadar geliúim alanlarÕnda devam eden, düzenli ve sürekli de÷iúmeler olarak ifade edilmekte olup, fiziksel, motor, biliúsel, dil, sosyal duygusal, cinsel geliúim ile özbakÕm becerilerini alanlarÕnÕ kapsamaktadÕr. Okul öncesi dönem, çocu÷u fiziksel, motor, sosyal-duygusal ve dil geliúimde ve öz bakÕm becerilerinde önemli ve hÕzlÕ ilerlemeler kaydetmektedir (Aral ve ark., 2001). Büyüme; geliúimin bir parçasÕ olup, fiziksel ve motor geliúimi içermektedir. Motor geliúim, fiziksel büyüme ve merkezi sinir sisteminin geliúimine paralel olarak organizmanÕn isteme ba÷lÕ hareketlilik kazanmasÕdÕr (Tercan ve ark., 2015). Fiziksel geliúim; bedenin a÷ÕrlÕkça artmasÕ ve boyca uzamasÕ yanÕnda, bedeni oluúturan tüm alt sistemlerin de büyümesi ve olgunlaúmasÕnÕ içeren bir geliúim alanÕdÕr. Büyüme ve geliúme her bireyde ve her toplumda farklÕ bir tempoya sahiptir. Alt sistemler kapsamÕnda; kemiklerin büyümesi (iskelet oluúumu), kaslarÕn büyümesi (kemiklerin hareket kazanmasÕ), beynin büyümesi ve geliúimi, diúlerin, duyu organlarÕnÕn ve iç salgÕbezlerinin ve tüm iç organlarÕn a÷ÕrlÕk ve hacim yönünden geliúimi yer almaktadÕr (Erdo÷an, 2011). Özellikle yaúamÕn ilk yÕllarÕndan itibaren fiziksel büyümenin takibinde kullanÕlan temel ölçümler boy uzunlu÷u, a÷ÕrlÕk ve baú çevresi ölçümleridir (Nizamo÷lu, 2006). Okul öncesi dönemde (3-6 yaú) fiziksel geliúimde boy bu dönemde do÷umdakinin iki katÕna çÕkar, a÷ÕrlÕk yÕlda ortalama 2,5 kg kadar artar. Erkekler kÕzlardan daha ince, uzun ve güçlü bir büyüme formu gösterir. Fiziksel geliúim göreli olarak sakin ve tahmin edilebilir durumdadÕr (Berk, 2007). Yenido÷an bir çocukta baú çevresi boy uzunlu÷unun yaklaúÕk olarak 1/4’ü kadardÕr bu da yaklaúÕk 35 cm’dir. Sonraki dönemlerde vücut büyümesi hÕzlandÕ÷Õndan bu oran 1/8’e düúmektedir (Neyzi ve ark., 2002). Okul öncesi dönemdeki çocu÷un sa÷lÕklÕ beslenmesi, ihtiyacÕ olan temel besin ö÷elerini yeterli ve mümkün oldu÷u kadar çeúitli almasÕ ile gerçekleúebilir (Baysal, 2013). Çocu÷un büyüme ve geliúmesi devam etti÷inden bu dönemde protein gereksinimi yüksek olur. Di÷er taraftan bebeklik dönemine göre büyüme hÕzÕnda yavaúlama meydana gelse de günlük enerji ihtiyacÕ da yüksektir (Malina ve Bourchard, 1991). Kemik ve diú geliúimi açÕsÕndan vitamin ve mineraller, kas geliúimi, sa÷lÕklÕ bir büyüme geliúme ve enerji ihtiyacÕ için protein, karbonhidrat ve ya÷ okul öncesi çocu÷un almasÕ gereken temel besin ö÷eleridir. Günlük enerji gereksinimi yaú, cinsiyet, vücut kompozisyonu gibi etkenlere ba÷lÕ olarak de÷iúim gösterse de 1 yaúÕndaki bir çocu÷un günlük ortalama enerji gereksinimi 1100 k/cal’dir ve bundan sonraki her yaúÕn enerji ihtiyacÕ 100 k/cal daha eklenerek hesaplanabilir (Merdol, 2008). Hem geliúmiú hem de geliúmekte olan ülkelerde beslenme ile ilgili en temel sorunlar malnütrisyon ve obezitedir. Malnütrisyon, en basit tanÕmla beslenme yetersizli÷idir. Yetersiz beslenme veya úiddetli veya tekrarlayan enfeksiyonlarla iliúkili birçok faktör malnütrisyona sebep olabilir. Yetersiz beslenme ve hastalÕk durumu çevresel koúullar ve yaúam standartlarÕ ile sa÷lÕk hizmetleri, besin gibi temel ihtiyaçlarÕn karúÕlanmasÕ ile yakÕndan ba÷lantÕlÕdÕr. Beú yaú altÕ ölümlerin % 45’i malnütrisyonla iliúkilidir, özellikle geliúmekte olan ülkelerde geliúmiú ülkelere nazaran 15 kat daha fazla beú yaú altÕ çocuk ölümü gerçekleúmektedir (Blössner ve de Onis, 2005; WHO, 2015a). Çocukluk obezitesi diyabet ve kardiyovasküler hastalÕklar gibi fizyolojik etkileri artÕrmaktadÕr. Obez çocuklarÕn 306 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 eriúkinlikte de obez olma olasÕlÕ÷ÕnÕ artÕrmakta ve eriúkinlikte diyabet ve kardiyovasküler hastalÕklarda payÕ bulunmaktadÕr (WHO, 2015b). Obezite ve malnütrisyon gibi beslenme durumuyla ilgili sorunlar ve çocuklarÕn büyüme durumuna ulaúmak için kullanÕlan büyüme standartlarÕnda antropometrik ölçümlerin z skorlarÕ kullanÕlmaktadÕr. Z skoru kullanÕlarak yaúa göre boy, yaúa göre a÷ÕrlÕk ve boya göre a÷ÕrlÕk durumu yorumlanmaktadÕr. Boyun normalden sapma derecesini gösteren z skoru de÷erleri çocuklarÕn geliúme gerili÷i hakkÕnda fikir vermektedir (WHO, 1995; Wang ve Chen, 2012). Motor geliúimde iskelet formasyonu, kas geliúimi, beyin büyümesi ve geliúimi, el-göz koordinasyonuna ba÷lÕ olarak geliúmektedir. Okul öncesi dönemde, çocuk üç yaúÕnda küçük bloklarÕ kullanarak yapÕlar yapar, dört yaúÕnda makas kullanÕr ve resimlerinde sÕnÕrlarÕn içini boyar, beú yaúÕnda ise kimi harfleri yazar ve resimlerde insanlarÕ vücut parçalarÕyla çizer. Motor yeteneklerde cinsiyet farklÕlÕklarÕ da belirmeye baúlar (Bailey, 2006; Aral ve ark., 2001). Biliúsel geliúim okul öncesi dönemde göreli olarak yavaútÕr. Kavramsal açÕdan kendi düúünce ve hareketlerini nedenlendirmeye baúlasalar da bu gerçek anlamda bir neden sonuç iliúkisi de÷ildir. Duygusal geliúmede sabÕrsÕz ve bencillerdir, kardeú kÕskançlÕ÷Õ, fiziksel veya sözel davranÕúlarla saldÕrganlÕk gösterirler. Sosyal geliúme açÕsÕndan ise ebeveyne daha az ba÷ÕmlÕ olduklarÕ bu dönemde çocuklar kÕsa ayrÕlÕklarÕ tolere edebilir hale gelirler. ArtÕk oyunlarda daha kooperatif ve arkadaúlÕklarÕnda daha seçici ve cinsiyetçilerdir (Çetinkaya, 2012). Okul öncesi dönemde çocu÷un giriúkenlik duygusu geliúir, kendisi için ne yapmasÕ gerekti÷ini ö÷renir, dünya ve di÷er insanlar hakkÕnda ö÷renir (Erikson, 1987). Beyin geliúimi 2 - 6 yaú arasÕnda beyin artÕúÕ ile eriúkinliktekinin %70-90 kadarÕna ulaúÕr. 3 - 6 yaú arasÕ sol yarÕmküre büyümesi ile dil yetenekleri, sa÷ yarÕmküre büyümesi ile uzaysal yetenekler (çizim, úekilleri ayÕrt etme) çocukluk döneminde kademeli olarak artarak kazanÕlÕr (Berk, 2006). Allometrik büyümenin belirgin olarak sürdü÷ü, sosyal bilincin ve biliúsel yeteneklerin kazanÕldÕ÷Õ bu dönemde çocuk büyümesinin bütüncül bir yaklaúÕmla ele alÕnmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr. 2. Veri Kayna÷Õ Ve Yöntem ÇalÕúmanÕn amacÕnÕ Ankara ili okulöncesi dönem çocuklarda boy uzunlu÷u ve vücut a÷ÕrlÕ÷ÕnÕ de÷erlendirmek, geliúim indeksini belirlemek ve sosyoekonomik de÷iúkenlerle olan iliúkisini saptamak oluúturmaktadÕr. ÇalÕúma kapsamÕnda Ankara ilinde e÷itim gören 36-72 ay arasÕnda 232 erkek ve 214 kÕz, toplam 446 çocuk (Tablo 1) de÷erlendirilmiútir. Etik Kurul øzni ve Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ’na ba÷lÕ kamu ve özel okul öncesi dönem e÷itim kurumlarÕndan gerekli yasal izinlerin alÕnÕmÕnÕn ardÕndan, ailelerin yazÕlÕ izinleri onam formu ile alÕnmÕú ve ölçümlere onay veren ailelerin sa÷lÕklÕ çocuklarÕ araútÕrmaya dahil edilmiútir. Fiziki büyümenin de÷erlendirilmesi için UluslararasÕ protokollere uygun olarak (Lourie ve Weinberg, 1969) boy ve a÷ÕrlÕk ölçüleri alÕnmÕú, Beden Kitle Endisi (BKE, kg/m2) hesaplanmÕútÕr. Boy uzunlu÷unun kÕsa, normal veya uzun olma durumu, vücut a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn az (malnütrisyon), normal, fazla kilolu ve obez oluúunu belirlemek için Dünya Sa÷lÕk Örgütü (WHO) büyüme ve geliúmenin takibinde z skorlarÕnÕn kullanÕlmasÕnÕ önermektedir. Buna göre < -2 SD yaúa göre düúük boy ve a÷ÕrlÕ÷Õ <-3 SD ise ileri derecede geliúim gerili÷ini temsil etmektedir. >+2 SD ise yaúa göre boy uzunlu÷unun ve a÷ÕrlÕ÷Õn yüksek oldu÷unun ve dolayÕsÕ bunu obezitenin de bir göstergesi olarak kabul etmektedir (WHO, 2016). ÇalÕúmamÕz kapsamÕnda elde edilen boy uzunlu÷u ve a÷ÕrlÕk de÷erleri WHO kriterlerine göre WHZ<-3 SD, WHZ <-2 SD, WHZ >2 SD, WHZ >3 SD kesme noktalarÕna göre SPSS 20.0 programÕ ile de÷erlendirilmiútir. Çocuk geliúim düzeyinin de÷erlendirilmesi için ise Ö÷renmenin De÷erlendirilmesi için Geliúimsel Göstergeler 4 (ÖDGG-4) kullanÕlmÕútÕr. Mardell ve Goldenberg (1998) tarafÕndan geliútirilen ve Aral ve arkadaúlarÕ (2015) tarafÕndan Türk çocuklarÕna uyarlanan üç yaú ile altÕ yaú on bir ay arasÕndaki çocuklarÕn geliúimsel de÷erlendirmesini yapmak amacÕyla geliútirilmiú bir geliúimsel de÷erlendirme aracÕdÕr. Bu geliúimsel de÷erlendirme aracÕ araútÕrmacÕlar tarafÕndan uygulanan kayÕt formu, ö÷retmen Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 307 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 formu ve ebeveyn formu olmak üzere üç formdan oluúmakta olup, bu çalÕúmada sadece kayÕt formu sonuçlarÕ ele alÕnmÕútÕr. KayÕt formunda; çocuklarÕn motor geliúimini (kaba motor: yakalama, zÕplama, kayma, hoplama vb., ince motor: bloklar ile inúa etme, kesme, úekil kopyalama vb.) de÷erlendiren yedi madde, dil geliúimini (alÕcÕ ve ifade edici dil: kiúisel sorular, isimlendirme, olay ve nesneleri tanÕmlama vb.) de÷erlendiren altÕ maddeden ve kavram geliúimini (vücudun bölümlerini tanÕmlama, renkleri tanÕmlama, ezberden hesaplama, bloklarÕ hesaplama, küçük bir ev ile iliúkili blokla iliúkisini kurma, úekilleri sÕralama, renkleri adlandÕrma vb.) de÷erlendiren yedi madde olmak üzere toplam 20 madde bulunmaktadÕr. KayÕt formu aracÕlÕ÷Õyla çocuklarÕn motor, dil, kavram geliúimlerine yönelik performanslarÕ belirlenmekte, uygulama yaklaúÕk on beú dakika ile yarÕm saat sürmekte, her bir madde ile ilgili performans çocuklarla birebir uygulama yapÕlarak belirlenmektedir. Uygulama sÕrasÕnda puanlama da yapÕlmakta, elde edilen puanÕn yüksek olmasÕ performansÕn iyi oldu÷una iúaret etmektedir. Bu çalÕúmada Ö÷renmenin De÷erlendirilmesi için Geliúimsel Göstergeler 4 (ÖDGG-4) kayÕt formu sonuçlarÕ yaú ve cinsiyet de÷iúkenlerine göre incelenmiútir. AraútÕrma kapsamÕndaki çocuklarÕn sosyo-ekonomik düzeyleri (SED) ise ebeveyn e÷itim durumu ve mesleklerinin birlikte de÷erlendirilmesi ile belirlenmiútir. Yaú ve cinsiyete özgü de÷iúkenler ve di÷er parametreler t-testi ve ANOVA yardÕmÕyla analiz edilmiútir. Tablo 1. ÇocuklarÕn yaú ve cinsiyetlere göre da÷ÕlÕmÕ. Yaú 3 yaú (36-47 ay) 4 yaú (48-59 ay) 5 yaú (60-72 ay) Toplam Erkek KÕz Toplam n 61 89 82 232 n 57 92 65 214 n 118 181 147 446 3. Bulgular ÇalÕúmaya dâhil edilen çocuklarÕn anne ve babalarÕnÕn e÷itim düzeyleri ve meslek gruplarÕ yüzdeleri Tablo 2 ve Tablo 3’te verilmektedir. Ebeveynlerde devlet memuru, güvenlik güçleri meslek grubunun yüzdeleri di÷er gruplardan daha fazla bulunmuútur (baba % 30.3 ve anne % 47.7). ÇocuklarÕn anne ve babalarÕnÕn yüksek oranda üniversite e÷itim düzeyine dâhil olduklarÕ görülmektedir (Tablo 3). Genel anlamda orta sosyoekonomik düzeye dahil edilen çocuklarÕn örneklem içerisinde daha yo÷un oldu÷u görülmüútür. Tablo 2. ÇocuklarÕn anne ve baba e÷itim düzeyi ve meslek da÷ÕlÕmlarÕ. Baba Meslek Profesyonel, üst düz. serbest meslek Devlet memuru, güvenlik güçleri Emekli SatÕú, orta düz. serbest mes., tekniker øúçi, yardÕmcÕ iúler, çiftçi øúsiz Ev hanÕmÕ Vefat ya da bilinmiyor 308 Tebli÷ Metinleri KitabÕ n 104 135 3 102 65 2 35 Anne % 23.3 30.3 0.7 22.9 14.6 0.4 7.8 n 83 168 60 47 6 70 12 % 18.6 37.7 13.5 10.5 1.3 15.7 2.7 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 3. ÇocuklarÕn anne ve baba e÷itim düzeyi da÷ÕlÕmlarÕ Baba E÷itim ølkö÷retim Orta ve Lise Üniversite Lisansüstü Bilinmiyor n 14 70 124 32 30 Anne % 5.19 25.93 45.93 11.85 11.11 n 14 79 127 28 22 % 5.19 29.26 47.04 10.37 8.15 AraútÕrma kapsamÕnda alÕnan antropometrik ölçümlerin ortalamalarÕna bakÕldÕ÷Õnda 3 ve 4 yaúta çocuklarda seksüel dimorfizm görülmektedir (p<0.01). KÕzlarÕn yaúa göre a÷ÕrlÕ÷Õ ve yaúa göre boylarÕ istatistiksel açÕdan anlamlÕ olarak daha düúük bulunmuútur (p<0.01). Tüm de÷iúkenler açÕsÕndan örneklem de÷erlendirildi÷inde ise erkek çocuklarÕn antropometrik de÷erlerinin her yaú grubunda kÕz çocuklarÕndan daha yüksek oldu÷u görülmektedir (Tablo 4). Tablo 4. Yaú ve cinsiyete göre antropometrik de÷iúkenler Yaú A÷ÕrlÕk (kg) Boy (cm) BKE A÷ÕrlÕk (kg) Boy (cm) BKE A÷ÕrlÕk (kg) Boy (cm) BKE 3 4 5 Erkekler Ort. SD 17,40* 2.94 102,84* 4.65 16,38 1.91 19,51* 3.02 109,64* 4.89 16,19 1.83 21,46 3.90 113,75 6.52 16,59 2.48 KÕzlar Ort. SD 16.02 2.23 99.59 4.97 16.14 1.74 17.83 2.56 106.79 5.72 15.62 1.71 20.72 3.92 112.70 5.93 16.20 1.92 *p<0.01 WHO standartlarÕna göre çocuklarÕn yaú ve cinsiyet açÕsÕndan boy de÷iúkeninin z skorlarÕ Tablo 5’te verilmiútir. De÷erler açÕsÕndan örnekleme bakÕldÕ÷Õnda erkeklerde yaúa göre úiddetli kÕsalÕk oranÕ 5 yaúta % 1.2 (< -3SD) olarak bulunmuútur. KÕzlar açÕsÕndan oranlara bakÕldÕ÷Õnda ise 3 yaúta % 3.5 ve 5 yaúta % 4.6 oranÕnda kÕsa boylu olduklarÕ görülmektedir (<-2 SD). Yaúa göre uzun boylu olma durumu (>2 SD ve >3 SD) her iki cinsiyet açÕsÕndan da de÷erlendirildi÷inde ise erkek çocuklarda oranlarÕn kÕzlara göre daha yüksek oldu÷u dikkati çekmektedir. Tablo 5. Yaú ve cinsiyete göre boy z skoru yüzdeleri (%) Yaú 3 4 5 <-3 SD Erkek KÕz 1.2 - <-2 SD Erkek KÕz 3.5 1.2 4.6 Normal Erkek KÕz 86.9 91.2 89.9 94.6 92.7 87.7 >2 SD Erkek KÕz 11.5 3.5 9.0 4.3 3.7 6.2 >3 SD Erkek KÕz 1.6 1.8 1.1 1.1 1.2 1.5 Örnekleme dahil edilen çocuklarÕn BKE de÷erleri WHO z skoru kesme noktalarÕna göre de÷erlendirildi÷inde ise erkeklerde 4 yaúta düúük a÷ÕrlÕk oranÕ (<-2 SD) % 2.2 ileri derecede malnütrisyon oranÕ (<-3 SD) ise 5 yaúta % 1.2 olarak bulunmuútur. KÕzlarda ise düúük a÷ÕrlÕk ve ileri derece malnütrisyon oranÕ 4 yaúta sÕrasÕyla % 3,3 ve % 2.2 olarak bulunmuútur. Cinsiyetler ve yaúlar Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 309 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 açÕsÕndan fazla kiloluluk (>2SD) ve obezite (>3SD) oranlarÕna bakÕldÕ÷Õnda ise de÷erlerin her yaú grubunda erkek çocuklarda daha yüksek oldu÷u görülmektedir (Tablo 6). Tablo 6. Yaú ve cinsiyete göre BKE z skoru yüzdeleri (%) Yaú 3 4 5 <-3 SD Erkek KÕz 2.2 1.2 - <-2 SD Erkek KÕz 2.2 3.3 2.4 - Normal Erkek KÕz 83.6 89.4 83.2 91.2 76.9 90.8 >2 SD Erkek KÕz 8.2 8.8 11.2 2.2 12.2 7.7 >3 SD Erkek KÕz 8.2 1.8 3.4 1.1 7.3 1.5 DIAL-4 (Geliúim øndeksi) adÕ verilen ve çocuklarda kavramsal (renk bilgisi, hesaplama vb.), dil ( harf ve kelime bilgisi ve problem çözme yetene÷i vb.) ve motor (atlama, zÕplama, kesme, yazma becerileri vb.) becerilerin kullanÕlan test sonucunda ise, puan ortalamalarÕ cinsiyete göre de÷iúiklik açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde özellikle 3 yaú grubunda yer alan kÕz çocuklarÕnda ve 4 yaú grubunda yer alan kÕz çocuklarÕnda puan ortalamalarÕnÕn erkek çocuklarÕn puan ortalamalarÕndan daha yüksek oldu÷u dikkati çekerken, 5 yaú çocuklarÕnÕn cinsiyete göre puan ortalamalarÕ arasÕnda farklÕlÕklarÕnÕn kapandÕ÷Õ görülmüútür. Cinsiyetler arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕ bir fark bulunmasa da 3 yaú ve 4 yaúta kÕzlarÕn de÷erleri daha yüksektir, 5 yaúta erkekler geliúim indeksinde kÕzlarÕ yakalamÕútÕr. ùekil 1. Yaú ve cinsiyete göre Geliúim øndeksi Tablo 7. Yaú ve cinsiyete göre tüm alanlar toplam puan Yaú 3 4 5 Cinsiyet Erkek KÕz Erkek KÕz Erkek KÕz N 21 14 18 25 15 18 Min. 29.00 38.00 52.00 55.00 39.00 59.00 Maks. 77.00 83.00 90.00 94.00 97.00 96.00 Ort. 49.62 56.14 69.89 73.96 79.27 78.67 SS 13.03 11.90 9.30 10.87 14.96 10.44 Tablo 7 ve ùekil 1 incelendi÷inde çalÕúmaya dahil edilen çocuklarÕn geliúimsel düzeylerinin üç ve dört yaú grubu kÕz çocuklarÕn genel geliúim puan ortalamalarÕnÕn erken çocuklarÕn puan ortalamalarÕndan yüksek olu÷u görülmekte olup, beú yaú grubunda ise çok az farkla erken çocuklarÕn puan ortalamalarÕnÕn yüksek oldu÷u dikkati çekmektedir. 310 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 4. TartÕúma Ve Sonuç Büyüme ve geliúme insan hayatÕndaki en kritik ve önemli dönemlerden biridir. Büyüme ve geliúme; bireyin döllenmeden baúlayarak fiziksel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden büyüme, olgunlaúma ve ö÷renmenin etkileúimiyle son aúamasÕna ulaúÕncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden de÷iúimidir (Baran, 2011). Büyüme ve geliúme süreci her bireyde ve her toplumda aynÕ tempo ile seyretmez. Bireyler arasÕnda bile büyüme ve geliúmenin temposu farklÕlÕk göstermektedir. Ülkelerin geliúmiúlik düzeyleri açÕsÕndan da büyüme ve geliúmenin takibi oldukça önemlidir. Özellikle erken çocukluk dönemi, çocu÷un biliúsel, psiko-motor, sosyal-duygusal, dil geliúimi alanlarÕnda önemli ilerlemeler kaydetti÷i, özbakÕm becerilerinin kazanÕlmaya baúladÕ÷Õ bir dönemdir (McCollum, 1999; Plaisted, 2008). Bu dönemde çocuk kapasitesini en üst düzeyde ortaya çÕkarmakta ve böylece yaúam süreci içerisinde kendini gerçekleútirme úansÕnÕ bulabilmesi amacÕyla büyüme ve geliúimlerinin belirlenmesi ve bu do÷rultuda geliúimsel programlarÕn planlanmasÕ, uygulanmasÕ ve de÷erlendirilmesi önemli yer tutmaktadÕr. Bu nedenle çocuklarÕn geliúimlerinin ve büyümelerinin izlenmesi gerekmektedir (Plaisted, 2008). Yine bu dönemde fiziki büyüme ve geliúmenin takibinde boy uzunlu÷u a÷ÕrlÕk artÕúÕ ve baú çevresi gibi ölçümler sÕklÕkla kullanÕlmaktadÕr (Neyzi ve Ertu÷rul, 2002). Yaúa göre kÕsa boylu olma durumu, uzun vadeli tekrarlayan enfeksiyon ve yetersiz besin alÕmÕndan kaynaklandÕ÷Õ bilinmektedir. Motor geliúimin gecikmesi, bozulmuú biliúsel iúlev ve zayÕf okul performansÕna neden olmaktadÕr. Geliúmekte olan ülkelerde beú yaú altÕ çocuklarÕn neredeyse 1/3’ü kÕsa boyludur. 2014 yÕlÕnda Asya’da yaúayan 5 yaú altÕ çocuklarÕn yarÕsÕndan fazlasÕ ve Afrika’da yaúayan çocuklarÕn 1/3’ünden fazlasÕ kÕsa boyludur. Boya göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma durumu, beú yaú altÕ çocuklar arasÕnda mortalitenin güçlü bir göstergesidir. Bu durum hastalÕk veya akut gÕda azlÕ÷ÕnÕn sonucudur. Düúük a÷ÕrlÕklÕ olma oranÕ özellikle geliúmekte olan ülkelerde % 10’dan fazla olmasÕ nedeniyle acilen müdahale edilmesi gereken ciddi bir sorunu göstermektedir. 1990-2014 yÕllarÕ arasÕnda kÕsa boylu olma prevelansÕ % 39.6’dan % 23.8’e düúmüú ve fazla kilolu olma prevelansÕ % 4.8’den % 6.1’ yükselmiútir. Çocukluk dönemi için yetersiz beslenme ve fazla kilolu olma birçok ülkede aynÕ anda bulunmaktadÕr (UNICEF, 2007; WHO, 2016). Düúük gelirli ailelerin satÕn alma gücünün artmasÕ, annenin e÷itim düzeyinin yükselmesi, temel sa÷lÕk hizmetlerinin evrenselleútirilmesi, do÷um öncesi bakÕm ve sa÷lÕk merkezlerine eriúimin artmasÕ sayesinde kÕsa boylu olma oranÕ oldukça azalabilmektedir (de Onis vd., 2011; UNICEF, 2007). Boya göre a÷ÕrlÕ÷Õn fazla olmasÕ durumu obezitenin ortaya çÕkÕúÕnda rol oynamaktadÕr. Obezite dünyanÕn tüm bölgelerinde hÕzla ilerlerken, yetersiz beslenme tüm dünyada büyük bir sa÷lÕk sorunu olarak kalmaktadÕr. Fazla kilolu olma durumunun ise geliúmekte olan ülkelerde oranÕ % 5 üzerindedir ve tüm dünya için giderek artan oranda önemli bir sorundur. Asya’da yaúayan 5 yaú altÕ çocuklarÕn neredeyse yarÕsÕ ve Afrika’da yaúayan çocuklarÕn 1/4’ü fazla kiloludur. Erken çocuklukta fazla kilolu olmak çocukluk döneminde ve eriúkinlikte obeziteye neden olmaktadÕr. Bu durum eriúkinlikte mortalite ve mordibite riski olarak kendini göstermektedir (de Onis ve Blössner, 2000). ÇalÕúmamÕz sonucunda a÷ÕrlÕk ve boy de÷erlerinin yaúla beraber arttÕ÷ÕnÕ ve erkek çocuklarda de÷erlerin kÕz çocuklardan daha yüksek oldu÷u görülmüútür. Özellikle 3 ve 4 yaúta a÷ÕrlÕk ve boy ortalama de÷erlerinin cinsiyetler arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕlÕk gösterdi÷i görülmektedir. Ancak BKE de÷erleri arasÕnda istatistiksel açÕdan anlamlÕ bir farklÕlÕ÷a rastlanmamÕútÕr. ÇalÕúmamÕz sonuçlarÕ Neyzi ve arkadaúlarÕnÕn (2008) østanbul’da yaúayan üst sosyo-ekonomik düzey çocuklar üzerinde yaptÕklarÕ çalÕúmada boy de÷erlerini çalÕúmamÕzla benzer bulunmuú ve a÷ÕrlÕk de÷erlerinin ise çalÕúmamÕzda daha yüksek oldu÷u görülmüútür. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA) cinsiyet ayrÕmÕ gözetmeksizin 3 yaúta yaúa göre kÕsa olma ( <-3SD ve <-2SD) % 12.7’dir, boya göre zayÕf olma (<-3SD ve <-2SD) % 1.1 ve yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma (<-3SD ve <-2SD) % 1.9 olarak tespit edilmiútir. 4 yaúta yaúa göre kÕsa olma (<-3SD ve <-2SD) % 11.1’dir, boya göre zayÕf olma (<-3SD ve <-2SD) % 0.8 ve yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma (<-3SD ve <-2SD) % 1.0 olarak tespit edilmiútir. Annenin e÷itim düzeyi ve hanehalkÕnÕn refah düzeyinin artmasÕna paralel çocuklarÕn kÕsa boylu olma, düúük a÷ÕrlÕklÕ olma ve zayÕf olma oranÕ azalmaktadÕr. TNSA (2014) verilerine göre 19932010 yÕllarÕ arasÕnda ülkemizde yaúa göre kÕsa boylu olma, boya göre zayÕf ve yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma 0-5 yaú grubu çocuklarda azalmÕútÕr (ùekil 2). Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 311 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 BKE de÷erleri açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda ise çalÕúmamÕzda erkek çocuklarÕn fazla kilolu ve obez olma e÷iliminin kÕzlardan daha belirgin oldu÷u sonucuna ulaúÕlmÕútÕr. Bu durum erkek çocuklarÕn kÕzlara oranla çevresel úartlardan daha fazla etkilendi÷ini (ekosensitiv) düúündürmektedir. Sosyoekonomik açÕdan daha iyi durumda olan ailelerin çocuklarÕnÕn antropometrik de÷iúkenlerinin yaúÕtlarÕ görece daha düúük sosyoekonomik düzeye dahil edilen çocuklardan daha iyi oldu÷unu göstermiútir. ùekil 2. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ verilerine göre 5 yaú altÕ çocuklarÕn, kÕsa boylu, zayÕf ve düúük a÷ÕrlÕklÕ olma durumlarÕ (TNSA, 2014) 20.00 15.00 10.00 5.00 0.00 1993 1998 2003 2008 2010 Yaúa göre kÕsa boylu olma Boya göre zayÕf Yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ ÇalÕúma sonucunda geliúim indeksi de÷erlerinin (DIAL-4) çocuklarda kavramsal (renk bilgisi, hesaplama vb.), dil ( harf ve kelime bilgisi ve problem çözme yetene÷i vb.) ve motor (atlama, zÕplama, kesme, yazma becerileri vb.) becerilerin kullanÕlan test sonucunda özellikle üç yaúta cinsiyetler arasÕnda belirgin farklÕlÕk gösterdi÷i ancak bu farkÕn yaúla beraber kapandÕ÷Õ görülmüútür. ÇalÕúmamÕzda yer alan çocuklarÕn okulöncesi e÷itime 36 ay sonrasÕ dönemde baúladÕklarÕ ve okul-aile iletiúiminin de sayesinde yaúla beraber cinsiyetler arasÕndaki geliúimsel farklÕlÕklarÕn da kapandÕ÷Õ düúünülmüútür. Bu durum cinsiyetin süreç içinde farklÕlÕ÷ÕnÕn çevresel faktörlerin etkisiyle kapanmasÕyla açÕklanabilir. ÇalÕúmamÕza dâhil olan çocuklar okul öncesi e÷itime 36 aydan sonra baúlamÕú olup, okul öncesi e÷itimde aile katÕlÕmÕnÕn iyi yürütülmesi ile ailelere okul-aile bütünlü÷ünü sa÷lamak amacÕyla çocuklara yönelik geliúimsel destek programlarÕ önerilmiútir. Bu do÷rultuda okul ve aile deste÷inin bütünleúmesi ile bu fark azalmÕú olabilir. Geliúim indeksi, SED ile yüksek iliúkili bulunmuútur (p<0.01). SonuçlarÕmÕz daha iyi sosyo-ekonomik duruma mensup olan çocuklarÕn antropometrik de÷iúkenlerinin de daha yüksek de÷erlere sahip oldu÷unu göstermektedir. Tüm sosyoekonomik durumlarda kÕzlarÕn geliúim indeksi erkeklerden daha yüksek de÷erlere sahiptir. Cinsiyetler arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕ bir fark bulunmasa da üç yaú ve dört yaúta kÕzlarÕn de÷erleri daha yüksektir, beú yaúta erkekler geliúim indeksinde kÕzlarÕ yakalamÕútÕr. Annenin ö÷renim düzeyinin artmasÕna paralel olarak çocu÷un da biliúsel geliúim düzeyinin arttÕ÷Õ bulunmuútur (Ramazan ve Demir, 2011; Üstün ve ark., 2004). Geliúim indeksi de÷erleri ile antropometrik de÷iúkenlerin do÷rudan karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õ çalÕúmalar tartÕúmalarÕ da beraberinde getirmektedir. Ancak sosyo-ekonomik düzeyin hem geliúim indeksi hem de antropometrik de÷iúkenler ile yüksek iliúkisi, okul öncesi dönem çocuklarÕn büyüme ve geliúmesini belirleme ve de÷erlendirmede bir bütün olarak ele alÕnmasÕ gereklili÷ini ortaya koymaktadÕr. ÇocuklarÕn geliúimlerinde çevre içerisinde yer alan sosyo ekonomik düzey ve anne baba e÷itimi çocuklarÕn geliúimleri üzerinde etkili olan önemli faktörler arasÕndadÕr. Bunun yanÕnda cinsiyetin de çocu÷un geliúiminde zaman zaman önemli bir de÷iúken oldu÷u vurgulanmaktadÕr. YapÕlan çalÕúmalarÕn bazÕlarÕnda cinsiyetin çocu÷un geliúiminde etkili olmadÕ÷Õ bulunurken, bazÕ çalÕúmalar ise cinsiyetin geliúim üzerinde etkili oldu÷u belirlenmiútir. 312 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Kaynaklar Aral, N., Bulut, ù., Baran, G, ve Çimen, S. (2001). Çocuk geliúimi 2. østanbul: Ya-Pa YayÕnlarÕ. Aral, N., YÕldÕz BÕçakçÕ, M., Yurteri Tiryaki, A., Çetin Sultano÷lu, S. ve ùahin, S. (2015). Montessori E÷itiminin ÇocuklarÕn Geliúimine Etkisinin øncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi E÷itim Bilimleri Enstitüsü E÷itim AraútÕrmalarÕ Dergisi, 1(1); 32-52. Bailey, R. (2006). Physical Development and Growth. Neil J. Salkind (Ed.), Encyclopedia of Human Development içinde. (s. 1000-1007). USA: Sage. Baran, N. (2011). Çocuk Geliúimine Giriú. Neriman Aral ve Gülen Baran (Ed.), Çocuk Geliúimi içinde. (s. 17-52) østanbul: Ya-Pa YayÕnlarÕ. Baysal, A. (2013). Genel Beslenme (15. BaskÕ). Ankara: Hatipo÷lu YayÕnlarÕ. Berk, L. E. (2006). Child Development (7th edition). (s. 184). Boston: Allyn & Bacon. Berk, L. E. (2007). Development Through The Lifespan. (4th edition). (s. 216). Boston: Allyn & Bacon. Blössner M. & de Onis, M. (2005). Malnutrition: Quantifiying The Health Impact at National and Local Levels. Geneva: WHO Environmental Burden of Disease Series No: 12. Çetinkaya, ù. (2012). The Growth and Development in Healty Child. Öner Özdemir (Ed.), Contemporary Pediatrics içinde. (s:121-152). Zagreb: Books International. de Onis, M. & Blössner, M. (1997). WHO Global Database on Child Growth and Malnutrition. Geneva: WHO. de Onis, M. & Blössner, M. (2000). Prevalence and Trends of Overweight among Preschool Children in Developing Countries. Am J Clin Nutr: 72: 1032-1039. de Onis, M., Blössner, M. & Borghi, E. (2011). Prevalence and Trends of Stunting among Pre-school Children, 1990–2020. Public Health Nutrition: 15(1): 142–148. Ercan, O. (2003) Büyümenin øzlenmesi. ø. Ü. Cerrahpaúa TÕp Fakültesi Sürekli TÕp E÷itimi Etkinlikleri Sa÷lam Çocuk øzlemi Sempozyum Dizisi No: 35. s. 21-26 Erdo÷an, S. (2011). Fiziksel Geliúim. Neriman Aral ve Gülen Baran (Ed.), Çocuk Geliúimi içinde (s. 53-70) østanbul: Ya-Pa. Erikson, H. E. (1987). Childhood and Society. (s. 229-232). London: Paladin. Malina, R. M. & Bourchard, C. (1991). Growth, Maturation, and Physical Activity. Illinois: Human Kinetics. Mardell-Czudnowski, C. & Goldenberg, D. S. 1998. Developmental Indicators for the Assessment of Learning (3rd Edition). Monterey, CA: ASG Publishing. McCollum, J. A. (1999). Parent Education: What We Mean and What that Means. Topics in Early Childhood Special Education: 19(3): 147-149. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 313 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Merdol, T. K. (2008). Okul Öncesi Dönem ÇocuklarÕnÕn Beslenmesi. Ankara: T.C. Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Yay. No: 726. Neyzi, O., Günöz, H., Furman, A., Bundak, R., Gökçay, G., Darendeliler, F., & Baú, F. (2008). Türk çocuklarÕnda vücut a÷ÕrlÕ÷Õ, boy uzunlu÷u, baú çevresi ve vücut kitle indeksi referans de÷erleri. Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Dergisi: 51: 1-14. Bundak, R. & Neyzi, O. (2002). Büyüme-Geliúme ve BozukluklarÕ. Neyzi, O. ve Ertu÷rul, T. (Ed.), Pediatri (3. BaskÕ) Cilt 1 içinde. (s. 85-99). østanbul: Nobel TÕp. Neyzi, O., BinyÕldÕz, P. & Alp, H. (1978). Türk ÇocuklarÕnda Büyüme Geliúme NormlarÕ I. TartÕ Ve Boy De÷erleri. østanbul Üniversitesi østanbul TÕp Fakültesi MecmuasÕ: 41(Ek 74): 1-22. Nizamo÷lu, M. (2006). Sa÷lam ÇocuklarÕn Düzenli Takiplerini Etkileyen Faktörler. UzmanlÕk Tezi. østanbul. Plaisted, L. L. (2008). Early Education of Children. Los Angles: BiblioBazaar. Ramazan, O & Demir, S. (2011) Okul Öncesi E÷itim Kurumuna Devam Eden 36-48 AylÕk ÇocuklarÕn Biliúsel Geliúim Düzeyleri. E÷itim Bilimleri AraútÕrmalarÕ Dergisi: 1(2): 83-98. http//ebad-jesr.com. Eriúim Tarihi: 12.09.2015. Tercan, H., Dursun, ù.S. ve YÕldÕz BÕçakçÕ, M. (2015). Bebeklik ve ølk Çocukluk Dönemi Tipik (normal) Geliúim Gösteren ÇocuklarÕn geliúimsel Özellikleri, Bebeklik ve ølk Çocukluk Döneminde (0-36 Ay) Geliúim, DuyularÕn Geliúimi ve Desteklenmesi, ed. M. YÕldÕz BÕçakçÕ, 23-90, Ankara:E÷iten Kitap. TNSA (2014). Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2013, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, TC. KalkÕnma BakanlÕ÷Õ, TÜBøTAK. UNICEF. (2007). Progress for Children A World Fit for Children Statistical Review. Number 6. http://www.unicef.org/progressforchildren/2007n6/index_41505.htm. Eriúim Tarihi: 10.01.2016. Üstün, E., Akman, B. & Etikan, ø. (2004) FarklÕ Sosyo-ekonomik Düzeydeki ÇocuklarÕn Biliúsel Geliúimlerinin De÷erlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi E÷itim Fakültesi Dergisi: 26: 205-210. Wang, Y. & Chen, H. (2012). Use of Percentiles and Z-Scores in Anthropometry. Victor R. Preedy (Ed.), Handbook of Anthropometry Physical Measures of Human Form in Health and Disease içinde. (s. 29-50). New York: Springer. Weiner, J. & Louri, J.A. (1969). Human Biology: A Guide to Field Methods IBP Handbook. No:9. Oxford: Blackwell. WHO. (1995). Physical Status: The Use and Interpretation of Anthropometry. Report of WHO Expert Committee. Geneva: WHO Technical Report Series No: 854 WHO. (2015a). http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs178/en/. Eriúim Tarihi: 25.12.2015. WHO. (2015b). Interim Report of the Commission on Ending Childhood Obesity. www.who.int. Eriúim Tarihi: 02.08.2015. WHO. (2016). http://www.who.int/nutgrowthdb/estimates2014/en/. Eriúim Tarihi: 04.01.2016. 314 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TÜRKøYE’DE ANNE SÜTÜ øLE BESLENME SÜRELERø VE SÜREYø ETKøLEYEN FAKTÖRLER Emel Baúar, Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi østatistik Bölümü Özet Yenido÷an bebeklerin anne sütü ile beslenmesi sa÷lÕklÕ büyümelerinin temel unsurlarÕndan biri olmaktadÕr. UNICEF ve WHO bebeklerin do÷umdan itibaren ilk altÕ ay boyunca sadece anne sütü almasÕnÕ önermektedir. Anne sütü içerik bakÕmÕndan bebeklerin ilk aylardaki gÕda gereksinimlerinin tümünü karúÕlamakta, ayrÕca taúÕdÕ÷Õ baúka özellikler bakÕmÕndan bebek sa÷lÕ÷Õ için çok önemli olmaktadÕr. 2008 ve daha önceki yÕllarda gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ’nÕn sonuçlarÕna göre, genel olarak Türkiye’de anne sütü ile beslenme oranlarÕ yüksek olmakla birlikte emzirme süresi bakÕmÕndan bazÕ farklÕlÕklar gözlenmektedir. Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ, anne sütü ile beslenme sürelerini inceleyerek, süreler arasÕnda ortaya çÕkan farklÕlÕklarÕn nedenlerini araútÕrmaktÕr. Bu amacÕ gerçekleútirmek için, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri tarafÕndan gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008 verileri kullanÕlmÕú ve yaúam sürdürme analizinden yararlanÕlmÕútÕr. Anne sütü ile beslenme süreleri üzerinde etkili oldu÷u düúünülen yaúanÕlan bölge, yerleúim yeri, bebe÷in cinsiyeti, sahip olunan çocuk sayÕsÕ ve annenin e÷itim düzeyi, anadil, annenin yaúÕ de÷iúkenleri dikkate alÕnmÕú ve anne sütü ile beslenme sürelerini tahmin etmek üzere KaplanMeier yaúam sürdürme analizinden yararlanÕlmÕútÕr. AyrÕca tüm de÷iúkenlerin etkisini birlikte de÷erlendirmek üzere Cox orantÕlÕ hazard regresyon modeli kullanÕlarak anne sütü ile beslenme süreleri irdelenmeye çalÕúÕlmÕútÕr. BREASTFEEDING DURATIONS AND FACTORS ASSOCIATED WITH DURATION IN TURKEY Abstract The breastfeeding of newborn babies is one of the fundamental elements of healthy growth. UNICEF and WHO recommends exclusively breastfeeding from the birth of the baby during the first six months. Breast milk satisfies all of the requirements in the first months of baby in terms of food content, it is also very important for the baby's health in terms of the main features. Although overall rates of breast-feeding are high in Turkey according to the 2008 Turkey Demographic and Health Survey and previous surveys, some differences are observed in terms of the duration of breastfeeding. The main purpose of this study is examined the duration of breastfeeding to investigate the reasons of the differences arising between breastfeeding durations. To achieve this goal, data from Turkey Demographic and Health Survey 2008 carried out by Hacettepe University Institute of Population Studies are used and also used survival analysis techniques. Region that lived, type of place of residence, sex of child, total children ever born, education level of mother, mother tongue, mother age were considered as the variables that are effective over breastfeeding duration. Kaplan-Meier survival analysis was used for the estimation of breastfeeding duration for each covariate. And also breastfeeding durations were examined using Cox proportional hazard regression model to assess the effect of all covariates. 1. Giriú Yenido÷an bebeklerin anne sütü ile beslenmesi, en yeterli beslenme olmasÕ, ba÷ÕúÕklÕk sistemini güçlendirmesi yanÕnda sosyal ve ekonomik faydalar sa÷layan binlerce yÕllÕk bir uygulamadÕr. Anne sütü bebek için en sa÷lÕklÕ olan besindir. IsÕtma, so÷utma, depolama, mikroptan arÕndÕrma için özel aletlere, biberon, emzik vb. aracÕlara ve temiz su kayna÷Õna ba÷ÕmlÕ de÷ildir. Anne sütünde mikrop üremez, bozulmaz, hastalÕk kayna÷Õ olmaz. Anne sütü özel yapÕda, sindirimi kolay ve enfeksiyondan koruyucu nitelikleri zengin bir protein içeri÷ine sahiptir ayrÕca anne ile çocuk arasÕnda yakÕn bir ba÷ oluúmasÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Ancak emzirme en az iki yÕl süreyle devam etti÷inde ve yaúamlarÕnÕn ilk Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 315 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 altÕ ayÕnda bebeklerin tek beslenme aracÕ olmasÕ halinde bu faydalardan tam avantaj sa÷lanabilmektedir (WHO, 2003). Türkiye’de genel olarak anne sütü ile beslenme oranlarÕ yüksek olmakla birlikte emzirme süresi bakÕmÕndan yaúanÕlan bölgeye, yerleúim yerine, sahip olunan çocuk sayÕsÕna, annenin e÷itim durumuna, bebe÷in cinsiyetine, anadile ve annenin yaúÕna göre bazÕ farklÕlÕklar gözlenmektedir. Bu çalÕúmada, anne sütü ile beslenme süresinin, adÕ geçen faktörlere göre de÷iúip de÷iúmedi÷i yaúam sürdürme analizi (survival analysis) yöntemlerinden Kaplan-Meier yaúam sürdürme fonksiyonu tahmini ve Cox orantÕlÕ hazard regresyon modeli kullanÕlarak irdelenmeye çalÕúÕlacaktÕr. Bu amacÕ gerçekleútirmek için, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafÕndan gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008 (TNSA-2008) verileri kullanÕlmÕútÕr. AraútÕrmada 7405 kadÕnla yüz yüze görüúülmüútür. 15-49 yaú aralÕ÷Õnda bulunan kadÕnlarÕn yaúlarÕna göre da÷ÕlÕmlarÕ ùekil 1’de yer almaktadÕr. ùekil 1. TNSA-2008’de yer alan kadÕnlarÕn yaúlar bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ Ortalama=34 Ortanca=34 Mod=28 ÇalÕúmada yer alan kadÕnlarÕn dünyaya getirdikleri çocuk sayÕsÕ bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ ùekil 2’de yer almaktadÕr. KadÕnlarÕn % 9’unun hiç çocu÷u olmamÕú, % 19’unun tek, %29’unun iki, %18’inin üç çocu÷u olmuútur. 3’den fazla çocu÷u olanlarÕn oranÕ %24 olmaktadÕr. ùekil 2. KadÕnlarÕn sahip olduklarÕ çocuk sayÕsÕ bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ 316 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 TNSA-2008’de yüz yüze görüúülen 7405 kadÕndan %40’Õ son beú yÕl içinde do÷um yapmÕú, %28’i son üç yÕl içinde do÷um yapmÕútÕr. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda do÷um yapan kadÕnlarÕn yaúlarÕna göre da÷ÕlÕmÕ ùekil 3’te yer almaktadÕr. En çok çocuk sahibi olunan yaú 27 olmaktadÕr. ùekil 3. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn yaúlara göre da÷ÕlÕmÕ 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan 2905 kadÕn bebeklerini bir süre anne sütü ile beslemiútir. ùekil 4’de emzirme süreleri verilmektedir. 12, 18, 24 ve 30. aylarda yÕ÷Õlma oldu÷u görülmektedir. Anne sütü ile beslenme süresine iliúkin sorunun yanÕtlanmasÕnda özellikle 12, 18, 24. aylarda önemli bir yuvarlama hatasÕ yapÕldÕ÷Õ gözlenmektedir. ùekil 4. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn emzirme süreleri. Bu dönemde çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn üçte birinden fazlasÕ emzirmeyi sürdürmektedir (2905 kadÕndan 1024 tanesi hala emzirmeye devam etmektedir). 40 ve daha büyük yaúlarda olup anne sütü vermeye devam eden 39 kadÕn bulunmaktadÕr. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda anne sütü ile beslenme süreleri incelenirken hala emzirmeyi sürdüren annelerin de analize dâhil edilmesi önemli olmaktadÕr. Böyle gözlemler durdurulmuú (censored) gözlemler olarak isimlendirilmekte ve ancak yaúam sürdürme analizi (survival analysis) tekniklerinin uygulanmasÕ ile analizde yer almalarÕ mümkün Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 317 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 olmaktadÕr. Bu nedenle anne sütü ile beslenme süreleri ve süreyi etkileyen faktörler yaúam sürdürme analizinden yararlanÕlarak incelenmiútir. 2. Yöntem Yaúam sürdürme analizi, tanÕmlanan bir olayÕn gerçekleúmesine kadar geçen sürelerden oluúan verilerin analizinde kullanÕlmaktadÕr. Yaúam sürdürme verisinin en önemli özelli÷i bazÕ gözlemler için tanÕmlanan sürenin tamamlanmamÕú olmasÕdÕr. Yaúama süresi tamamlanmamÕú gözlemler durdurulmuú (censored) gözlem olarak tanÕmlanmakta ve analize dâhil edilmektedir. Yaúam sürdürme analizinde asÕl amaç tanÕmlanan de÷iúkene iliúkin baúarÕsÕzlÕk yapÕsÕnÕ çözümlemektir. Bunun için yaúam sürdürme fonksiyonu ve hazard fonksiyonundan yararlanÕlmaktadÕr. Yaúam sürdürme zamanÕ ܶ, yaúama sürelerinden oluúan ba÷ÕmsÕz, aynÕ da÷ÕlÕmlÕ, rastgele de÷iúken olsun. Herhangi bir ݐzamanÕna iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonu; ܵሺݐሻ ൌ ሺܶ ݐሻ olarak tanÕmlanmaktadÕr. Ani baúarÕsÕzlÕk riski olarak da isimlendirilen hazard fonksiyonu, ܶ rastgele de÷iúkeninin ’ݐden hemen sonra baúarÕsÕz olmasÕ olasÕlÕ÷Õ olarak tanÕmlanmaktadÕr. Herhangi bir ݐzamanÕna iliúkin hazard fonksiyonu; ߣሺݐሻ ൌ ο௧՜ ሺ ݐ ܶ ൏ ݐ οݐȁܶ ݐሻ οݐ úeklindedir (Klein ve Moeschberger, 2003). Yaúam sürdürme fonksiyonu farklÕ biçimlerde tahmin edilmektedir. Fonksiyonu tahmin etmek üzere, istatistik bakÕmÕndan pek çok istenen özelli÷e sahip olan, kolay hesaplanan ve yorumlanan KaplanMeier (K-M) tahmin edicisinden yararlanÕlmÕútÕr. K-M yaúam sürdürme fonksiyonlarÕnÕn parametrik olmayan tahminlerini elde etmek üzere çok yaygÕn olarak kullanÕlmaktadÕr. n sayÕda bireye iliúkin yaúam sürdürme zamanlarÕnÕn ݉ ݊ olmak üzere ݐଵ ൏ ݐଶ ൏ ڮ൏ ݐ úeklinde sÕralandÕ÷ÕnÕ varsayalÕm. ݐzamanÕna iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonunun K-M tahmin edicisi, ݅ ൌ ͳǡʹǡ ǥ ǡ ݊ için; ܵመሺݐሻ ൌ ෑ ௧ ஸ௧ ݊ െ ݀ ݊ biçimindedir. Burada ݊ , ݐ zamanÕnda yaúamÕnÕ sürdüren ya da riskte olan birey sayÕsÕnÕ, ݀ yine aynÕ zamanda gözlenen baúarÕsÕzlÕk sayÕsÕnÕ göstermektedir (Kaplan ve Meier, 1958). Yaúama sürelerinden oluúan de÷iúkene iliúkin baúarÕsÕzlÕk yapÕsÕnÕ çözümlemek üzere birde çok ba÷ÕmsÕz de÷iúkenin birlikte de÷erlendirildikleri regresyon modellerinden yararlanmak mümkündür. Ancak veride durdurulmuú gözlemlerin bulunmasÕ bilinen regresyon modellerinin kullanÕlmasÕnÕ engellemektedir. Yaúam sürdürme analizinde en çok kullanÕlan model 1972 yÕlÕnda Cox tarafÕndan önerilen Cox orantÕlÕ hazard modelidir (Cox, 1972). Model aúa÷Õdaki gibi tanÕmlanmaktadÕr, ߣሺݐȁܺሻ ൌ ߣ ሺݐሻ݁ݔሺܺ ் ߚሻ. Burada ߣ ሺݐሻ hiçbir eúde÷iúkenin etkisinin dikkate alÕnmadÕ÷Õ temel hazard fonksiyonu, ߚ regresyon katsayÕ vektörü, ܺ eúde÷iúken (covariate) vektörüdür. Cox modelinde her bir eúde÷iúkene iliúkin göreli risk ya da hazard oranlarÕ dikkate alÕnmakta ve yorumlanmaktadÕr. Hazard oranÕ (HO); 318 Tebli÷ Metinleri KitabÕ Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 ൌ ሺߚሻ biçiminde tanÕmlanmakta ve bir grubun baúka bir gruba göre riskini vermektedir. 3. Kaplan-Meier Tahminleri 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda do÷um yapan, bebeklerini bir süre anne sütü ile besleyen ve hala beslemeye devam eden kadÕnlara iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonunun K-M tahmini ùekil 5’te yer almaktadÕr. Anne sütü ile beslenme süresine iliúkin ortalama 16,5 ay, ortanca 18 aydÕr. Yani bebeklerin yarÕsÕ en az 18 ay anne sütü almaktadÕr. Bebeklerin % 75’i 8 aydan çok, % 25’i ise 24 aydan çok anne sütü almaktadÕr. ùekil 4’de gözlenen 12, 18. ve 24. aylardaki yÕ÷ÕlmayÕ yaúam sürdürme fonksiyonu tahmininde de gözlemek mümkündür. Bu aylarda yaúam sürdürme fonksiyonunda hÕzlÕ azalmalar görülmektedir. ùekil 5. Anne sütü ile beslenme sürelerine iliúkin K-M tahmini Anne sütü ile beslenme süreleri; yaúanan bölge (batÕ, güney, orta, kuzey, do÷u), konuúulan anadil (Türkçe, Kürtçe, Arapça), yerleúim yeri (úehir, kÕr), bebe÷in cinsiyeti (erkek, kÕz), sahip olunan çocuk sayÕsÕ (tek, iki, üç, dört ve daha fazla), annenin e÷itim düzeyi (e÷itimi yok, ilkokul, ilkokulu tamamlamÕú, ortaokulu tamamlamamÕú, ortaokuldan daha fazla e÷itimli), annenin yaúÕ (6 yaú grubu) de÷iúkenleri dikkate alÕnarak incelenmiútir. Dikkate alÕnan de÷iúkenler bakÕmÕndan anne sütü ile beslenme sürelerine iliúkin K-M yaúam sürdürme fonksiyonu tahminleri elde edilerek de÷iúkenlerin düzeyleri arasÕnda farklÕlÕk olup olmadÕ÷Õ hipotezi, üç ayrÕ test istatisti÷i kullanÕlarak test edilmiútir. 3.1. Bölgeler Yaúanan bölgeler TNSA-2008’de ayrÕntÕlÕ olarak anlatÕldÕ÷Õ gibi bölgeler bakÕmÕndan Türkiye batÕ, güney, orta, kuzey ve do÷u olmak üzere beú kÕsma ayrÕlmÕútÕr. Tablo.1’de 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuklarÕnÕ bir süre anne sütü ile besleyen ve hala beslemeyi sürdüren kadÕnlarÕn bölgelere göre da÷ÕlÕmÕ yer almaktadÕr. Tebli÷ Metinleri KitabÕ | 319 Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015 Tablo 1. Bölgelere göre anne sütü ile beslenme süreleri Bölgeler BatÕ Güney Orta Kuzey Do÷u Toplam Toplam 554 382 548 296 1125 2905 Emzirmeyi sonlandÕran 379 283 366 209 644 1881 Emzirmeyi sürdüren 175 (%31,6) 99 (%25,9) 182 (%33,2) 87 (%29,4) 481 (