PDF`ini burdan görebilirsiniz.
Transkript
PDF`ini burdan görebilirsiniz.
Sir WINSTON TEAHouse • •The Winston Brasserie’nin ikinci şubesi çok yakında Bursa Divan Otel’de açılıyor. Hem iç hem de dış mekânda bulunan barların zengin kokteyl ve şarap menüsüne bir göz atmanızı öneririz! •Meraklılarına duyurulur, Akaretler The Winston Brasserie menümüzde prosciuttolu pizza, ızgara jumbo sosis ve bacon burgerle menümüze domuz ürünlerini de dâhil ettik. •Bu yaz Çeşme şubelerimizde en çok tercih edilen yemeklerimiz tavuk şinitzel, Cafe de Paris bonfile, Sir Winston Special pizza ve The Winston Burger oldu. • •Akaretler menüsünde birkaç yenilik: ev yapımı lazanya, tavuk külbastı ve sipariş üzerine “a la minute” hazırlanan ev kreması ve çilekli taze milföy tatlısı! •Sir Winston Tea House ve The Winstan Brasserie şubelerinde yediğiniz ekmeğin, parmesanlı galetanın, aperatif peynir toplarının ve tüm pastaların kendi üretimimiz olduğunu biliyor muydunuz? •içerik ekibi: Aylin Güngör - J. Hakan Dedeoğlu Yetkin Nural - Doruk Yurdesin - Ekin Sanaç •tasarım ekibi: Sadi Güran - Ethem Onur Bilgiç •katkıda bulunanlar: Zafer Bilge - J. Batu Dedeoğlu Siğnem Sangüder - Ozan Şentürk bant@bantmag.com kırıntılar Hazırlayan: Siğnem Sangüder - Yetkin Nural “Sim”ler sosyalleşiyor Popüler bilgisayar oyunu The Sims’i yakında Facebook üzerinden oynayabileceksiniz. The Sims Social ile Facebook arkadaşlarınızı oyunun içine katıp, sanal dünyanızın keyfini çıkartacaksınız. Oyunun çıkış tarihi tam olarak açıklanmadı, fakat Facebook’ta The Sims Social adıyla açılan sayfa daha şimdiden 1 milyon kişi tarafından beğenilmiş durumda. facebook.com/ TheSimsSocial Çevreci telefon Samsung’un yeni cep telefonu Samsung Replenish, geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilmiş. Haziran ayından itibaren satışa sunulan bu çevre dostu telefon teknik özellikleriyle de göz dolduruyor. 2.8 inç dokunmatik ekrana ve android işletim sistemine sahip telefonun pembe ve mavi olmak üzere iki renk seçeneği mevcut. samsung.com Olympus PEN E-P3 Olympus PEN serisinin en yeni üyesi E-P3, serinin klasik tasarım özelliklerini sürdürmekle birlikte beraberinde birçok yeni özellik getiriyor. PEN E-P3 12.3 megapiksel lens ile daha iyi ışık ve renk sunarken; gelişmiş işlemcisi çok daha hızlı görüntü izleme olanağı tanıyor. Bir diğer özellikse iPhone kameralarında bulunan ekranda dokunduğunuz noktaya odaklanarak fotoğraf çekme imkânı… olympus.com.tr Stilboard Adidas Originals ve Burton markaları 2011 sonbahar koleksiyonu için ikinci kez ortak bir çalışma yapıyor. 90’ların snowboard ekipmanlarını kendi markalarının estetiğiyle birleştirerek, dikkat çekici bir koleksiyon yaratmışlar. Sekiz ayakkabı ve 25 giysiden oluşan koleksiyon, tişörtlerden kışlık montlara kadar birçok ürün içeriyor. adidas.com Gucci’den Altın Tarlaları Gucci’nin Fields of Gold adını verdiği zarif mücevher koleksiyonu göz kamaştırıyor. Fields of Gold, elmaslarla süslü, pembe, sarı ve beyaz altından yüzükler ve bileziklerden oluşuyor. Bu enfes takılarla gündoğumundan günbatımına ışıldayacaksınız. gucci.com olmaya aday. Ekranına bir dokunuş ile tüm performansınızı takip edebildiğiniz Nike+ Sport Watch ile kat ettiğiniz mesafeden hızınıza kadar tüm bilgiler gözünüzün önünde olacak. USB bağlantısı sayesinde de bilgilerinizi bilgisayarınıza yükleyip, saati şarj edebiliyorsunuz. Nike+ Sport Watch GPS Nike+ Sport Watch GPS, spor yaparken kullanacağınız en önemli aksesuarınız •MÖ 4000 Mısır ve Mezopotamya’da zamanı ölçmek için bugün hâlâ geçerli olan altmışarlık sistem kullanılmaya başladı. •MÖ 3500 Bilinen ilk güneş saati, günün bölümlerini hesaplamak için Mısır’da kil taşından yapıldı. Bu saatler günü 10 parçaya bölüyordu. •MÖ 1500 Bulutlu havalarda ve geceleri işe yaramayan güneş saatlerine alternatif olarak Mısır’da su saatleri geliştirildi. Ayarlanmış su akışının bir kaba doldurduğu ya da boşalttığı süreye göre zaman hesaplanıyordu. Mısırlıların kum saatini de bu dönemlerde geliştirdiğine inanılır. •MÖ 400 Filozof Plato, geceleri kullandığı, muhtemelen gündoğumunda derslerinin başlangıç saatlerine ayarladığı su saati alarmlarını icat etti. •Mekanik saatler icat edildiğinde sadece saat kolları vardı, dakikalar gösterilmezdi. Dakikaların gösterilmesi ilk mekanik saatlerin kullanılmasından yaklaşık yedi yüzyıl sonra, 1690’da sarkaçlı saatlerin icadıyla mümkün oldu. •Mekanik saatlerde İngilizcede saatleri gösteren kolan “hourhand”, dakikaları gösterene de “minutehand” denir. Bizdeki isimler, yani “akrep” saati gösteren kolun akrebe benzetilmesinden, “yelkovan” ise Türkçede •520 Çin’de geceleri zamanı ölçmek için mum saatleri kullanıldığı ilk kez yazılı olarak kayda geçti. •700 Su saatinin düzenekli bir saat hâline getirilmesi Çin’de gerçekleşti. Ancak bu saatlerin kusuru, su sıcaklığı değiştikçe şaşırmalarıydı. •976 Zhang Sixun su yerine cıva kullanarak düzenekli su saatlerinin zamanı şaşırma problemini hâlletti. Bu değişikliği 10 metre yüksekliğindeki ilk saat kulesinde kullandı. 1386 1000 520 MÖ 1500 saatin zaman yolculuğu •1000 Çin’de geliştirilen tütsü saatler, dakika, saat ve günlerin hesabında kullanılmaya başladı. Hesaplar, aşırı hassas bir tütsü kabına konulan tütsü çubuklarıyla yapılıyordu. •1100 Çin’de ve Şam’da ve Bağdat’ta saat başı çalan saatler yapıldı. Bu arada, İber yarımadasındaki İslam mucidi İbni Halef El Muradi, birden fazla dişlinin kullanıldığı ilk saati yaptı ve bunun ilerisine geçilmesi 14. yüzyılı buldu. biliyor muydunuz? • •Geliştirilen onlarca zaman ölçme âletine rağmen, kum saatleri uzun süre bunların en güveniliri oldu. 15. yüzyıldan itibaren kilisede, endüstride, aşçılıkta ve denizcilikte kum saatleri kullanıldı. 18. yüzyıla kadar kullanılan “yelkelemek”, yani “yel yepelek eteklerini hızlı uçurarak gitmek” fiilinden kaynaklanır. •Saat teknolojisindeki tarihî gelişmeler hayatın her alanına aynı anda yansımadı. Örneğin Japonya’da bir geyşanın ücretinin müşteriyle geçirdiği süre içinde tüketilen tütsülerin sayısına göre ödenmesi geleneği 1924’e kadardı. •Bugün dünyadaki en yaygın saat teknolojisi kuvars saatlerdir. Kol saatlerinden duvar saatlerine, hattâ bilgisayarlara kadar, zaman ölçümüne ihtiyaç duyulan çoğu yerde bu saatler kullanılır. •1382 İngiltere’de, bugün çoğu parçası orijinal olan ve hâlen çalışan en eski saat olan Salisbury Katedrali’nin saati yapıldı. Tek işlevi belli zamanlarda çan çalmak olan saatin kadranı yoktu. •1466 O zamana kadar dinî amaçlarla kullanılan saatlerin seküler amaçla ilk kullanıldığı yer Dublin oldu. Şehrin merkezine bir saat yerleştirildi ve zaman ölçümü resmîleştirildi. •17-18. yüzyıllarda sarkaçlı saatlerin gelişimine en büyük katkılardan biri, “alışılmadık bir kesinlik algısı” olan ve birçok saat yapımcısına yardım eden Cizvitlerden geldi. Örneğin astronom Giovanni Batista Riccioli, •1500 Almanya’da dakika ve saniyeleri gösteren ilk kadranlar yapıldı. •1556 Osmanlı bilgini Takiyüddin, İstanbul Rasathanesi için astronomik amaçlarla kullanılabilecek kadar dakik bir saat tasarladı. bir saniyede bir salınım yapan sarkacı doğru kurabilmek için dokuz Cizvit’e bir günde 87 bin salınım saydırtmıştı. Eylül seyahati: Bira Festivali Geleneksel Münih Oktoberfest bira festivali bu yıl 17 Eylül’de Mutfağın Simyası Baharat Baharatlı yemeklere gönül verenlerdenseniz, Hindistan’ın veya •1656 Hollandalı bilim insanı Christiaan Huygens, Galileo Galilei’nin yaklaşık yüz yıl önceki çalışmalarını kullanarak ilk sarkaçlı saati yaptı. Bu saatler günde sadece bir dakika şaşıyorlardı. •1800-1900 Saat yapımı seri kitlesel üretim hâlini aldı. Önce Fransa, ardından Almanya ve İngiltere, ve en nihayetinde İsviçre, saat yapımında öne geçtiler. •Fransa’da devrimden bir süre sonra hükümet zaman ölçmek için onluk sistemin kullanılmasına karar verdi. Bu sistemde günler 10 saat ve 100’er dakikaya bölünüyordu. Birkaç bilim insanı bunu hemen benimsedi ama ülkenin bütün saatlerini •1868 İsviçreli saat firması Patek Philippe, kadınlar için mücevherli bir aksesuar olması öngörülen ilk kol saatlerini üretti. •1904 Louis Cartier, bir pilotun siparişi üzerine erkekler için tasarlanmış ve kullanıma yönelik ilk kol saati Santos’u üretti. I. Dünya Savaşı’yla beraber kol saatlerinin kullanımı yaygınlaştı. değiştirmenin masrafı çok geçmeden hükümeti caydırdı ve metrik sistemle ilgili en başarısız değişiklik girişimi olarak tarihteki yerini aldı. kuzey Afirka ülkelerinin mutfağından çıkan formüllerde özel baharat karışımlarının ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Dünyanın önemli şefleri tarafından “baharat ustası” olarak tanımlanan Jing Tio, önemli restoranların mutfağındaki tatların arkasında yatan baharat karışımlarını, See Smell Taste isimli ufak dükkânında oldukça şık sunumlarla ev mutfakları için piyasaya sürmüş. Tio’nun özel karışımlarını online sipariş etmek de mümkün. seesmelltaste.com •1957 Bir yayın hareket ettirdiği kasnakla zaman ölçen ve pille çalışan ilk elektrikli saatler üretildi. •1969 İlk kuvars kol saatleri Seiko tarafından üretildi. Bu saatlerde elektronik mekanizmayı kuvars kristali düzenliyor, böyle saatler daha önceki hiçbir düzeneğin beceremediği bir kesinlik kazanıyordu. •Osmanlı Devleti’nde saatler Ayasofya’nın kubbesinden geçtiği varsayılan ve Arz-ı Halife ya da Arz-ı İstanbul olarak anılan meridyene göre hesaplanırdı. Uluslararası alanda geçerli olan ve Greenwich’in üzerinden geçen meridyeni “0” 2011 1969 MoMA Store’dan İstanbul MoMA Store’un özel ‘‘Destination ISTANBUL’’ koleksiyonu Kokteyl nasıl yapılır? İlk kez 1862’de yazılan, Jerry Thomas’ın Bartender’s Guide: How to Mix Drinks isimli kitabı yeni basımıyla tekrar karşımızda. Kitap barmenler ve karışım içkiler için yazılmış ilk kılavuz olma niteliğini taşıyor. Yazımından 100 yıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen bu kitap kokteyl yapımıyla ilgilenen amatör/ profesyonel herkesin mutlaka sahip olması gereken bir bilgi kaynağı olmayı kaynağı olmayı sürdürüyor. Amazon.com başlıyor. Açılış günü öğlen 12’de Münih valisi ilk bira fıçısını bizzat açacak. Ardından tüm ziyaretçiler susuzluğunu giderecekler. Eğer siz de orada bu keyfi tatmak istiyorsanız erkenden yerinizi almanızda fayda var. 3 Ekim’de sona erecek olan festival için şimdiden şerefe! oktoberfest.de/en/ 1914 1600 Bir “tık”la dünya turu Fathomaway.com, orijinal seyahat kültürleri birleştiren, Doğu’nun Batı’yla, eskinin yeniyle, klasiğin modernle buluştuğu bir estetik sergiliyor. Bizans ve Osmanlı etkisi gösteren tasarımlar, ritmik çizgilerin, geometrik şekillerin ve canlı renklerin oluşturduğu bir karışım sunuyor. İstanbul’un yeni nesil tasarımcıları tarafından tasarlanan bu farklı ürünler oldukça sınırlı sayıda üretilmiş. momastore.org 1800 Uzayı keşfet! Nasa Visualization Explorer isimli iPhone uygulamasıyla dünyayı daha önce hiç görmediğiniz bir şekilde göreceksiniz. NASA’nın uzay araştırma filosuna doğrudan bağlanan uygulama, sizlere NASA uydularının bakış açısıyla eşsiz görüntüler sunuyor. hikâyelerinin yanısıra alışılmadık yerlere yapılabilecek gezilerle ilgili tavsiyeler bulabileceğiniz bir çevrimiçi sosyal seyahat sitesi. Görsel tasarımıyla ön plana çıkan sitedeki fotoğraf linkleri ile uluslararası seyahat keyfi sadece bir tık uzağınızda. Fathom ayrıca dünyanın her köşesinden birçok şehirle ilgili çok faydalı bilgiler içeriyor. fathomaway.com •1970 İlk dijital elektonik saat üretildi. •2008 Bir milyar yılda ancak bir saniye kadar şaşıran kuantum saat icat edildi. olarak alan GMT sistemi Türkiye’de 1923’te kabul edildi. Bugün genel olarak GMT kullanılsa da, saniyeden küçük sürelerin önem taşıdığı durumlarda dünyanın deviriyle daha uyumlu olan UTC, yani Eşgüdümlü Evrensel Zaman kullanılır. soru & cevap Röp: Yetkin Nural - Melikşah Altuntaş İllüstrasyon: Sadi Güran caner özyurtlu İşlerini ve üretimlerini yakından takip ettiğimiz dört kişiye, alışılmış röportaj soruları yerine içimizden geldiğince sorular yönelttik. nebil evren oyuncu spor spikeri En son hatırladığın rüyanda neler gördün? Saçlarımı Conan O’Brien’ınki gibi kestirip boyatıyordum. En sevdiğin üç kelimeyi bizimle paylaşır mısın? Au, ueeee, prrrrr... Oğlum birşeyler anlatmaya çalışıyor ama anlamıyorum. Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün? Maymuna dönüşürdüm kesinlikle. Seni en son ne çok heyecanlandırdı? Oğlumun dünyaya gelişi... Herhalde hiçbir anla kıyaslanamaz. Hangi filmin yeniden çekiminde oynamak isterdin? Monty Python filmi Life Of Brian… Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün? Yunus olmayı tercih ederdim. Yüzmeyi severim, kavgayı sevmem. Son altı ay içinde okuduğun en iyi kitap neydi? Hakan Bıçakçı, Karanlık Oda. Yemek yapmayı mı, yemeyi mi seversin? Yemeyi seviyorsan en sevdiğin yemek, yapmayı seviyorsan spesiyaliten nedir? Yemek yapmak konusunda yumurta kıramayacak kadar beceriksizim… Ama yeme konusunda fazlasıyla becerikliyim. En sevdiğim yemek bir Ortadoğu klasiği, falafel... Bir süper gücün olsaydı ne olmasını isterdin? Uçmak… Son yemeğin için isteyeceğin menü ne olurdu? Mantı-kola En sevdiğin keyif kombinasyonu? Bezelye ve pilav… Hele bir de yanında yoğurt, turşu ve yeşil soğan varsa her öğün yenir. Tabiî kahvaltı hariç. Bir takıntın/takıntıların var mı? Her türlü havada yorganla uyuyorum. Tarihten en çok hangi olaya karşı bir merakın var? İstanbul’un fethi. En son neyden korktun? Uçağıma havada şimşek çarptığında korkmuştum. Dağda, şömine başında kış tatili mi, kumsalda “flip flop” tatili mi? Kesinlikle kumsal, deniz ve güneş. Hiç tartışmam.. Tuvalette ne okuyorsun? NTV yayınlarından çıkan çıtır çerez kitaplar. Hayatında en çok görmek istediğin yer neresi ve neden? Güney Amerika... İşim gereği Avustralya da dâhil birçok ülkeyi görme fırsatım oldu ama Güney Amerika eksik. Brezilya, Arjantin, Şili... Bu tercihimde futbolun da etkisi var tabii. Bir film veya kitap karakteriyle akşam yemeği yeme şansın olsaydı kimi seçerdin? The Dude! (The Big Lebowski) En çok tanışmak istediğin insan? Johan Cruyff, çünkü o futbolun filozofu... Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin? Çok geriye değil, lise yıllarıma. Yani 90’ların başına. •1986 doğumlu Caner Özyurtlu, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünü, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünü bitirdi. •Sinema oyunculuğu kariyerine 2003’deki Okul filmiyle başlayan Özyurtlu’yu Türkiye seyircisi özellikle 2006 senesinde vizyona giren Sınav filmindeki Kaan rolüyle hatırlıyor. •Sınav sonrasında Kızlar Yurdu, Ters Yüz, Doktorlar, Elveda Rumeli gibi televizyon dizilerinde rol alan Caner Özyurtlu en son 2009 senesinde kardeşi Alper Özyurtlu ile beraber Ev filminin senaryo, yapım ve yönetmenliğini üstlendi. •İstanbul Üniversitesi İşletme bölümünden mezun olan Nebil Evren yayın hayatına 1995’de kısa bir süre çalıştığı radyoyla başladı. 1997 yılında Kanal D Spor Servisi’nde aldığı görevle televizyona adım attı. •Kanal D Spor Servisi’nde çalıştığı altı sene içinde 3. Devre, Futbol Mahkemesi, Avrupa’dan Futbol ve Televole programlarının hazırlanışında farklı görevler aldı. •Televizyon kariyerine 2004 yılı itibariyle CNN Türk spor servisinde yönetici, spiker ve sunucu olarak devam eden Nebil Evren, 2011 yılı itibariyle Al Jazeera Türk Spor Servisi’nde spiker olarak görev yapıyor. pınar öğün mehmet tez oyuncu En son hangi filmi izledin? 5 üzerinden kaç yıldız verirsin? Exit Through The Gift Shop: a Banksy Film. 5 üstünden 5 veririm... Tam not! Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin? Çatalhöyük’te yaşamak isterdim. M.Ö. 9 bin, sanırsam... Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün? Kesinlikle insan olmak istemezdim... Cansız olmak da istemem. Belki de açık okyanusta yaşayan bir balık olabilir... Suda yaşamak isterdim, o kesin... Kara ve hava asla... Hangi filmin tekrar çekiminde oynamak isterdin? Kesinlikle 2003 yapımı olan Monster filmi. Daha da sayarım... Kubrick’le çalışmak çok isterdim, onun herhangi bir filminin yeniden çekimi olabilir. Yemek yapmayı mı yemeyi mi seversin? En sevdiğin yemek ve spesiyaliten nedir? Yemek yapmayı da yemeyi de çok seviyorum. Kendi yaptığım yemeklerle misafir ağırlamak çok hoşuma gidiyor. Hamur işlerine elim çok yatkın. En sevdiğim yemekse o anki ruh hâlime göre değişiyor. Ama tam bir etobur olduğum hâlde iyi et pişirmeyi beceremiyorum. Ya yanıyor ya da çiğ kalıyor. Yemekte en sevdiğin keyif kombinasyonu? Bir su bardağı yoğurt, üç dört muz, bir tatlı kaşığı tarçın, bir çorba kaşığı bal ve bir miktar buzu mikserde karıştırıp içmek... Nefis oluyor! Tarihten en çok hangi olaya karşı bir merakın var? Cadı avları... 1400’lü yıllar Avrupa’da kadın korkusunun ayyuka çıktığı dönem. Gerçi hiçbir şey değişmedi... köşe yazarı Bu soruları yanıtlarken nerdesin, saat kaç, ve dinliyorsan eğer ne dinliyorsun? Evdeyim. Sabah 08:30. Şu ara sabahları dinlemeyi en çok sevdiğim albümü dinliyorum. Raphael Saadiq’in Stone Rollin’ albümü. “Day Dreams” çalıyor. Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin? 60’larda Amerika’nın Batı sahillerinde olmak fena olmazdı. Hem sonraki 40 yılı etkileyen müzik ve gençlik akımlarına yakından bakmak, hem de Blake Edwards filmi tadında ortamlara takılmak için. Mesela The Party. Mp3 çalarında sürekli çalan üç parça nedir? “It Is Not Meant To Be” – Tame Impala, “I Learned the Hard Way” – Sharon Jones and the Dap Kings, “Empire Ants” - Gorillaz feat. Little Dragon. Hangi filmin yeniden canlandırmasında oynamak isterdin? La Notte. Marcello Mastroianni’nin rolünü isterdim. En son hangi filmi izledin? 5 üzerinden kaç yıldız verirsin? Shaun of the Dead’i izledim. 10 üzerinden 8 veriyorum. Plak atarak zombi öldürdükleri sahneye de 10 üzerinden 10. Yemek yapmayı mı yemeyi mi seversin? Yemeyi seviyorsun en sevdiğin yemek, yapmayı seviyorsan spesyaliten nedir? Bir ara pizza yapabiliyordum. Ben beğeniyordum ama etraftan “senin pizzan olmazsa perişan oluruz” şeklinde bir tepki gelmedi. Ben size sevdiğim şeyi söyleyeyim. Her tür ıvır zıvırın bulunduğu bol kahveli çaylı uzun süren kahvaltı. Bir takıntın/takıntıların var mı? Kıyafetlerimi ters bırakamam. Anneannemden kalan bir batıl inanç… İşler ters gider. Çocukluğundan beri yanında taşıdığın, sakladığın bir eşyan var mı? Yok. Ama bir iki plak var. Çocukken ilk dinlediğim şeyler. Anneme ait olan ama gasp ettiğim Beatles’ın ilk albümü ve bana ait olan Michael Jackson’ın Thriller’ı. Bir tane de Breakdance compilation’ı var. Hepsini çok seviyorum. En son neyden korktun? Uykumda boğulmaktan. Bazen uykumda nefes almayı bırakıyorum. Bu aralar seni en çok ne uyuz ediyor? Her zaman olduğu gibi hoşgörüsüzlük, dayatmalar, karşıdakini dinlememek. •Pınar Öğün, meslekî eğitimine Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde başladı. Bilkent Üniversitesi’nde öğrenciyken Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde Eğreti Gelin isimli sinema filminde oynadı. •Türkiye’deki en sözü geçen müzik yazarlarından olan Mehmet Tez bugüne kadar Radikal, Milliyet ve Aktüel gibi yayınlarda köşe yazarlığı ve editörlük yaptı. Artık yayım hayatına devam etmeyen Rolling Stone dergisinin ise yayın yönetmenliğini üstlendi. •İngiltere’nin en prestijli akademilerinden biri olan LAMDA’da oyunculuk bölümünde iki sene eğitim gördü. İngiltere’de kaldığı süre boyunca Vajina Monologları, Sözü Kim Taşıyacak?, Her Şey Namus İçin gibi pek çok tiyatro oyununda rol aldı. •İlk rolü henüz Bilkent Üniversitesinde öğrenciyken rol aldığı Atıl Yılmaz filmi, Eğreti Gelin’deydi. En son Kanal D’de yayınlanan Türkan adlı dizide Türkan Saylan’ı canlandırdı. •Müzik dışında zaman zaman politika ve sosyal konular üzerine de yazan Mehmet Tez’in televizyon macerası da bulunuyor. •Moda’da oturan Mehmet Tez’in kendi blogu hafifmuzik.org ise bugün Türkiye’de en çok takip edilen müzik sitelerinden. art on galeri Röp: Ekin Sanaç Plastik sanatlarla ilgili kapsamlı içeriğiyle dünyaca ünlü isimleri Akaretler’deki mekânında ağırlayan Art ON Galeri, aynı zamanda Türkiye’de yetenek avcılığı rolünü de üstlenerek genç sanatçıları desteklemeyi kendine misyon ediniyor. Art ON Galeri, önceliklerini ve ilerleyen günlerdeki gündemini bize anlatıyor. Art ON olarak İstanbul’daki sanat paylaşımına ne katkılar sağlamayı amaçladığınızı anlatabilir misiniz? Art ON olarak yetenekli genç Türk sanatçılara yol açmayı ve destek olmayı, Türk sanatçılarının isimlerinin dünyaca tanınmış sanatçılarla bir arada anılmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Türk sanatının hak ettiği yere kavuşmasına ve sanat işletmeciliğinin dünya standartlarına ayak uydurmasına elimizden geldiğince katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Art ON’u Akaretler’de konumlandırmanızda etkili olan sebepler neler? Sanat ile tasarımın birbirinin alanlarına taştığı günümüzde Akaretler gibi İstanbul’un yeni sanat ve tasarım aksı hâline gelen bir destinasyonda yer almayı uygun bulduk. Sanatçılarınızı belirlerken ne gibi kriterlere önem veriyorsunuz? Bizim için genç sanatçıların işlerinde çağdaş sanat lisanını konuşup konuşmadıkları son derece önem taşıyor. Bunun dışında sanatçıların işleriyle ilgili bir söylemleri olmasına ve bu söylemi kendilerine has bir estetikle dile getirmelerine dikkat ediyoruz. İzleyici profiliniz nasıl bir karaktere sahip? Çağdaş sanatı takip eden ve yaşamının bir parçası hâline getirmek isteyen genç, kültürlü ve dinamik bir izleyici profiline sahibiz. Bunun yanında yabancı sanatseverlerin ilgisi de oldukça yoğun. Art ON olarak sonbahar takviminizde neler yer alıyor? Sonbaharda Art ON’da kendi çatımız altındaki sanatçıların sergilerini ve genç yeteneklerden oluşturacağımız karmaları göreceğiz. Türk sanatseverler ve kurumlar, ihtiyaçlarına göre sanat danışmanlığı, sanat seminerleri, kurumlara sanatsal çözümler gibi hizmetlerimizden de yararlanabilecekler. geri dönüşüm dedikleri Hazırlayanlar: Ekin Sanaç, Doruk Yurdesin İllüstrasyon: Sadi Güran Geri dönüşümün kısa tarihi Geri dönüşümün eski ismi “tutumluluk”tu aslında. İnsanlar binlerce yıldır, malların yetersizliğinden dolayı onları tekrar tekrar kullanmak zorundaydılar. Arkeologlar bunu eski çöplüklerde ev malzemelerinin azlığına dayanarak bulmuşlar. Kırık âlet ve tabak çanak azlığı, bunların yeniden üretimde kullanıldığına delalet zira. Endüstri öncesi dönemde bronz gibi metaller habire eritilip yeniden kullanıldı. Örneğin Britanya’da kömür ateşinden kalan küller tuğla yapmak üzere toplanırdı. Tekstil endüstrisinin geliştiği dönemde eski halıların düşük kalitede yün üretiminde kullanılması da yaygındı. 19. yüzyılda çöpleri karıştıran, kapı kapı dolaşıp eski metalleri alan seyyar satıcılar endüstrinin ucuz hammadde ihtiyacını değerlendiren ilk toplayıcılar oldular. Bunların sayısı I. Dünya Savaşı sırasında ABD’de binlere çıktı. II. Dünya Savaşı’na muhatap olan bütün ülkeler vatandaşlarına bir şekilde eski metal ve konserveleri yetkililere teslim etme görevi verdi. Tüketim patlaması sonucu 1970’ten sonra çevre bilincinin gelişmesi ve hammaddenin pahalanmasının aynı anda meydana gelmesi, bugün hâlâ yaygınlaştırılmaya çalışılan geri dönüşüm yöntemlerinin başlamasını sağladı. 1960’lardan itibaren sadece ABD’de atıkların üçe katlandığı düşünülürse, zaten bu kaçınılmazdı. Geri dönüşüm logosunun ortaya çıkışı Geri dönüşüm deyince akla gelen ilk şey olan uluslararası geri dönüşüm logosunun ortaya çıkışı 1970 senesinin nisan ayında düzenlenen 1. Dünya Günü’ne dayanmakta. Bugün 175 ülkede kutlanan Dünya Günü, ilk kez Amerika’da, çevreye karşı duyarlılığın yayılmakta olduğu o günlerde hayata geçirilmişti. Karton şirketi Container Corporation Of America, kâğıdın geri dönüşümünün büyümekte olan çevresel harekete büyük katkı sağlayacağının farkına vardığında bunu teşvik etmeye karar verdi ve şirketin ürünleriyle ilişkilendirilmesi için ülke genelinde bir logo tasarım yarışması düzenledi. Kazanan logonun geri kazanılabilen malzemelerden üretilen ürünleri, kâğıdın geri dönüşümünü simgelemesi bekleniyordu. Colorado’da düzenlenen yarışmaya 500’ün üzerinde öğrenci ve aktivist katıldı. Bugün dünyanın dört bir yanında tek bir dil oluşturan bu tasarım, Los Angeles’ta yaşayan 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Gary Dean Anderson’a aitti. Geri dönüşüme dair kısa bilgiler •ABD kişi başına 720 kilogramla dünyada en çok atık üreten ülke. Türkiye’de bu rakam, kişi başına 310 kilogram. ABD atıklarının yüzde 32’sini geri dönüşüme yöneltiyor. Bu konuda en başarılı ülke, yüzde 60’la Hollanda. •Kâğıt, Türkiye’de geri dönüşümde en çok verim alınan materyal. En son verilere göre piyasadaki kâğıtların yüzde 47’si geri kazanılıyor. •Yale Üniversitesi Çevre Hukuku ve Politikası Merkezi ve Columbia Üniversitesi Yerbilimi Bilgi Merkezi’nin hazırladığı Çevresel Performans Endeksi’nde, Türkiye 2010 yılında çevre liginde 163 ülke arasında 77. sırada yer alıyor. •Türkiye’de hâlen yaklaşık 200 milyon adet ikinci el cep telefonu var (!). Teleses’in hazırladığı “Cep’teki Fırsatlar Raporu”, dünyada birçok ülkede uygulanan cep telefonlarını geri dönüştürme projelerinin Türkiye’de de ekonomik ve ekolojik bir zorunluluk olduğuna dikkat çekiyor. •Geri dönüşüme katılan alüminyumun yeniden üretilmesi, hammaddeden üretilmesine oranla yüzde 95 enerji tasarrufu sağlıyor. Geri dönüşüm sayesinde plastiklerin üretilmesinde yüzde 70, çelikte yüzde 60, kâğıtta yüzde 40 ve camda yüzde 30 enerji tasarrufu oluyor. •Avrupa ve Japonya’da kanunlar gereği elektronik üreticileri kendi ürettikleri malları kendileri geri dönüştürmekle yükümlü. Bunun ilk adımı 1991’de Almanya’da materyallerin bütün yaşam süreçlerini üreticilerin sorumluluğuna veren bir kanunla atıldı. •Geri dönüşüm konusunda üşengeç olanlara basit bir çağrı: banyo yapmak yerine duş almak, yüzde 30 daha az su tüketimi sağlıyor. Böylece hiç değilse geri dönüştürmediğiniz malzemelerin sıfırdan üretiminde kullanılan suyu karşılayabilirsiniz! Geri dönüşüm gerçekten faydalı mı? 1990’larda ABD’de birtakım şüpheciler geri dönüşümün gerçekten işe yarayan bir faaliyet olup olmadığı konusunda sorular sormaya başladılar. Onlara göre bu hem insanların zamanını çalıyor, hem de ekonomiye yük oluyordu. Tabiî çok geçmeden bu mesele akademik araştırma konusu oldu. Sonunda Danimarka Teknik Üniversitesi’nde yapılan kapsamlı bir araştırma, 55 farklı maddenin dönüştürülmesi, yakılması ya da gömülmesi üzerine yaptığı çalışmada yüzde 83’ünün geri dönüşümünün faydalı olduğu sonucuna vardı. Geri dönüşümün fayda sağlamadığı durumlar da mevcut elbet. Bunun bir örneği, bol miktarda şarap ithal eden ama şarap üretmeyen İngiltere’ye gelen yeşil şişeler. Bunların bir gemiyle geri döndürülmesi çok masraflı, o yüzden zaten çakıl ve kuma dönüştükleri için çöp olarak kalmaları daha iyi. Çeşitli ülkeler bu tür hesaplarla geri dönüşümü ekonomilerine faydalı hâle getirmenin yollarını arıyorlar. Batı ülkelerinde bulunan bir başka hesaplı yöntem, atıkları üretim gücünü günbegün arttıran Çin’e göndermek. Böylece Çin’den Batı’ya mal gönderen koca gemiler elleri boş dönmemiş oluyor. Bunların Çin’de ziyan olduğuna, boş arazileri boyladığına dair şüphe duyanlar da var elbette, ama uzmanlar parası ödenmiş hiçbir şeyin boşa harcanmayacağı gibi bir kabulle hareket ediyorlar. Çöpler nasıl ayrılıyor? Şehirlerde oturanların kendi çöplerini ayrıştırması işlemi de çeşitli merhalelerden geçti. Tek tek ayırmak yerine geri dönüştürülebilecek maddelerin hepsini tek bir kutuda toplama işlemi devreye girdi. Birçok insanın kafasında “hepsi bir araya toplanıp bir yere mi gömülüyor” şeklinde, geri dönüşüm için çabalamanın beyhude bir faaliyet olduğu şüphesine yol açan bu gelişme, aslında çok basit ve çoğu beklentinin aksine, insan gücüne çok az dayanan bir işlem. Evlerden toplanan atıkları taşıyan çöp kamyonu tesise geliyor ve bütün çöpleri bir taşıma bandının üzerine boşaltıyor. Sonra burada insanlar devreye girip plastik torba ve karton kutular gibi, daha sonra otomatik Türkiye ve çöp toplayıcıları olarak gerçekleştirilecek süreçlerde âletlerde arızaya yol açabilecek büyük malzemeleri ayıklıyorlar. Kalan malzemeler bir döner diskin içinden geçerken, bu disk daha ağır malzemeleri bir yana, kâğıtları başka bir yöne gönderiyor. Buruşmuş kartonlar ve kâğıtlar bir araya toplanıp satılıyor. Ardından pet şişeler elle toplanıp plastik kutusuna atılıyor. Bunun sonrasında bir mıknatıs, taşıma bandının üzerindeki demirli metalleri ayıklıyor. Alüminyum bazlı hafif metallerse daha karmaşık, elektromanyetik girdap yaratan bir sistem içerisinde diğerlerinden ayrılıyor. En sonunda geri kalan camlar el yordamıyla renklerine göre ayrılıyor ve işlem bir saatte tamamlanıyor. Yakın zamanda İTÜ’de yapılan bir araştırmaya göre İstanbul’da 100 bin, Türkiye genelindeyse 200 bin çöp toplayıcı var. Bu toplayıcılar giderek sektörel bir ihtiyaç hâline de geliyorlar. Zira kanunen şirketler ürettikleri malların ambalajlarının yüzde 35’ini geri toplamak zorunda ama hanelerde çöp ayrıştırma bilinci gelişmediği için bu toplayıcılar sistemin önemli bir dişlisi. Bugün artık dernekler altında bir araya gelen toplayıcıların bazıları maaşlı ve sigortalı çalışma koşulları da elde ediyorlar ama bu oran toplamın çok altında ve koşullar zayıf. Çoğu şirket bu insanları “maliyetten tasarruf” olarak algılıyor. kullanılan sert ve yalıtkan, vinil tipi plastik. Geri kazanımı: plastik döşeme. 4. Sıkılabilir kutular, elbiseler, halılar ve mobilyalarda kullanılan esnek tipli plastik. Geri kazanımı: plastik alışveriş çantaları, yer döşemeleri, plastik çöp kutuları. 5. Ketçap kutuları, ilaç kutuları ve şişe kapaklarında kullanılan, sıcak ürünlerde kullanım alanı bulunduğundan ötürü geri dönüşüm şirketlerinin en çok ilgisini çeken plastik türü. Geri kazanımı: sinyal lambaları, palet, kutu, fırça. 6. Strafor olarak da bilinen köpük malzemenin yapımında kullanılan, atılabilir bardak, tabak, yumurta kutuları ve CD kaplarında karşımıza çıkan, geri kazanımı zor, çevreye zararı da fazla olan plastik türü. Geri kazanımı: yalıtım malzemesi, cetvel, köpük dolgu. 7. Güneş gözlüğü, bilgisayar kasası, damacana ve naylon poşetlerde kullanılan sert plastik türü. Geri kazanımı: plastik döşeme. Farklı plastik türleri hayatımıza nasıl geri dönüyor? Günlük hayatta kullandığımız birçok ürün, bünyesinde farklı plastik türlerine yer veriyor. Hayatımızın bu kadar içinde olan bu madde, aynı zamanda çevre için bir baş belası. Ancak son yıllardaki gelişmeler bu maddenin sıfırdan üretimini azaltırken, farklı kılıklarda geri dönmelerini de sağlıyor. İşte plastiğin günlük yaşantımızda kullandığımız başlıca yedi türü ve bunların geri kazanımlarına kısa bir yolculuk… 1. Kırılma riski düşük olduğu için su ve sıvı yağ •Türkiye’deki ev atıkları içinde mutfak ve bahçeden kaynaklanan organik maddelerin oranı en az yüzde 60’lar civarında. Gelişmiş ülkelerde daha düşük olan bu oranın bizde yüksek olmasının sebebi büyükşehirlerde bile yaygın olan semt pazarı kültürüne bağlanabilir. Bu durum organik çöplerin oluşmasına neden oluyorsa da, aynı zamanda ambalaj atıklarının oranını düşürdüğü için de olumlu. •Eskiden, ambalajların fazla olmadığı, atıkların at arabalarıyla toplandığı günlerde atıkların içindeki organik madde oranı çok daha yüksekti ve tabiata zararlı olabilecek maddeler yok denecek kadar azdı. Şimdi “katı atık” olarak adlandırdığımız çöplere o zamanlar “zibil” denilirdi. Zibil toplandıktan sonra şehrin çevresindeki bostan ve bahçelere yığılır, kendi içinde ısınmaya bırakılarak dönüşmüş madde yığını üreticileri tarafından tercih edilen, tek kullanımlık, ucuz ve hafif pet şişe ambalajları. Geri kazanımı: polar ceketler, fiber, taşıma çantaları, mobilya, halı, yeni su ve sıvı yağ şişeleri… 2. Çöp ve alışveriş poşetleri, şampuan kutuları, motor yağı kutuları, margarin ve yoğurt kutularında kullanılan plastik türü. Geri kazanımı: drenaj borusu, piknik masaları, döşeme, yağ kutuları, deterjan kutuları. 3. Plastik borular, elektrik kabloları ve pencerelerde hâline getirilirdi. Bu, bugün “kompost” dediğimiz işleme tekabül ediyor. •Moritanya, plastik atık sorununa çokyönlü bir çözüm buldu. Plastik atıklar geri dönüştürülmek üzere toplanmalarının ardından kadınların işlettiği merkezlere götürülüyor. Bir taşla iki kuş! •Türkiye’de birçok süpermarkette kullanılmaya başlayan “çevre dostu” naylon poşetler 24 ay içinde yüzde 100 çözünerek doğaya dönebiliyor. Ancak birçok çevreci bu uygulamanın doğaya daha da zarar verdiği kanısında. Yani yüzde 100 çözünebilir olsa da hiçbir poşet uygulaması, çevrenin korunmasında file ya da bez çantalar kadar etkili olamıyor. •Paris’te naylon torba kullanımı iki sene önce yasaklandı, bu sene sonundan itibaren ise tüm ülkede yasaklanması planlanıyor. Hindistan’da Yeni Delhi ve Bombay dâhil dört bölgede naylon torba, Tayvan’da ise yalnızca torba değil plastik çatal bıçak da yasaklandı. İrlanda’da plastik torba kullanmak isteyen, 20 cent vergi ödüyor. Güney Afrika’da ince torba yasak, geri dönüşümlü olanlar serbest. Çin, plastik poşetleri ücretli yapmasının ardından yılda 37 milyon fıçı petrol tasarrufu sağladı. Uganda’da ince naylon poşetler yasak, kalın poşetler ise vergi ödenerek kullanılabiliyor. Kenya ve Ruanda’da ise 2008’de naylon poşet yasaklanmıştı. mutfak sanatı the winston brasserie mutfağı Hazırlayan: Zafer Bilge zaferbilge@magigrp.com Bir menüde çeşitli mutfaklardan birçok farklı tadı aynı anda sunmanız çoğu zaman risklidir, hüsranla sonuçlanır ve akıllara “nitelik mi nicelik mi?” sorusunu getirir. Menüde yediğiniz her şeyden aynı tatmini duymayabilirsiniz, zira hem çeşitliliği hem de kalite standardını bir arada başarıyla yürütebilen çok az mekân vardır. Hangi mutfaktan gelirse gelsin, bir yemeği hakkıyla yapmak zor zanaattır. Peki, MAGİ ailesi olarak biz menümüzün yapısına nasıl karar veriyoruz? Hangi mutfaklardan yemekler menüye girsin, nasıl sunumlar yapalım sorularına cevap ararken hem tecrübelerimize güveniyoruz hem de iyice araştırmadan ve işi pratiğe dökmeden kesinlikle karar vermiyoruz. Dünyanın çeşitli mutfaklarından yemeklerin aynı menüde olduğunu düşünün ve hepsinin tadının istikrarlı bir şekilde her yediğinizde aynı olduğunu ve orijinaline sadık kalındığını hayal edin... “Aynı annemin köftesi gibi olmuş” veya “Sekiz sene önce Floransa’da yediğim risottodan bile daha güzel” lafını dedirtmek gerçekten kolay değil. Öncelikle doğru malzeme seçimi ve doğru üretim gerekiyor. duyduğu saygıyı, üretim aşamasında işimize verdiğimiz önemi fazlasıyla göstermelidir… Türk mutfağının kendisi başlı başına bir füzyon mutfağıdır bana göre. Coğrafî yapımız, bu topraklarda yaşayan farklı kültürler, gelenler gidenler, hep mutfağımıza etki yapmıştır. Füzyon mutfağı, birkaç yıldır sık karşımıza çıkan bir kavram olmaya başladı. Aynı zamanda az sayıdaki bazı aşçı kardeşlerimiz tarafından da yaygın uygulanan bir mutfak tarzı hâline geldi: karıştır normalde bir arada olamayacak birkaç malzemeyi, iki farklı tekniği de kombine et, olsun sana bir füzyon. Çoğu zaman lezzet mezzet hak getire. Yeter ki bilinmemiş bir yemek ortaya çıksın ve müşteriye Bir yemeği oluşturan (ya da senden daha az malzemeleri seçerken tabiî ki tazeliğine dikkat ediyoruz; bilgili meslektaşlara) anlatması seksî olsun… o günün koşullarında Rahmetli Arman Kırım’ın istediğimiz standartlarda bir yazısında söylediği gibi ürün gelmediği zaman o “Ağbi, trança karpaçiosuna yemeği yapmamayı tercih ediyoruz. Üretim aşamasına bizim tahin ile bir sos yaptım, onu da Arap işi gelindiğindeyse, doğru tabuleh karışımı üzerinde ürünü doğru işlemek çok bir sundum, millet bayıldı.” önemli... İster bakliyat Osmanlı kültürünün olsun, ister Norveç’ten mirasçısı olan Türk mutfağı, gelen birinci sınıf bir somon füme, mutfak şefleri Balkan ve Ortadoğu mutfaklarından etkilenmiştir. kullandıkları malzemeye Daha da eskiye gidersek Hitit ve Bizans kültürlerinin de etkisiyle mutfak araç ve gereçlerini geliştirmişler, besinlerini çeşitlendirmişlerdir Kendi içimizde de Karadeniz mutfağı, Ege mutfağı, Orta Anadolu mutfağı, Güneydoğu mutfağı gibi yöresel farklılıklar içeren birçok mutfağımız vardır. Avcılık, tarımsal yapı, göç kültürünün etkisi ve saray mutfakları gibi önemli faktörler Türk mutfağını şekillendirmiştir. Türklerin uzun yıllar baharat yolunu da denetim altında tutmalarıyla birlikte günümüze kadar uzanan bir nevi füzyon mutfağı ortaya çıkmıştır. Cacık, yaprak sarma, midye dolma, işkembe mezesi, pancar turşusu, kebap gibi günlük hayatta tükettiğimiz veya adını fazlasıyla duyduğumuz daha birçok yemek bu topraklarda yaşayan milletlerin etkileşimleriyle ortaya çıkmıştır. Uzun lafın kısası, yazımın başında bahsettiğim gibi, füzyon mutfağını nasıl algıladığınıza bağlı olarak yoruma çok açık yemekler üretebilirsiniz. Sonuç hüsran da olabilir, zaferle de bitebilir. Gelelim bizim menülerimize… Yakın zamanda değiştirmeye başladığımız yeni konseptimiz The Winston Brasserie markamızın mutfaklarında farklı mutfaklardan çok çeşitli tatlar bir arada pişiriliyor. Brasserie şubelerimizin ilki Akaretler’de açıldı. Yıllardır isminden başarıyla söz ettiren Sir Winston Tea House markamız özellikle menüsünde ve ambiyansında yaptığı değişikliklerle kendini geliştiren bir markanın doğmasına sebep oldu. Önce menümüzdeki yabancı tatlara bakalım. Japon mutfağından teriyaki soslu tavuğu yerken veya noodle çeşitlerimizi tadarken kendinizi gerçek bir Uzakdoğu restoranında gibi hissedebilirsiniz. Damak tadımıza en yakın yemekleri seçmeye dikkat ettik. Mutfaklarımıza giren malzeme çeşitliliği bir hayli zengin olsa da, bizler ürün ayırt etmeden, ısrarla her şeyin en iyisini kullanmaya ve en doğru şekilde işlemeye çalışıyoruz. Risottolarımızı birinci sınıf Arborio pirincinden yapıyoruz, ithal et kullanmıyoruz ve bonfilelerimizi dolaplarımıza girdikten sonra mutlaka dinlendiriyoruz, tavuk şinitzelin inceliğine ve o meşhur “The Winston Kebap”ımızı oluşturuyor. Herkesin ağzında farklı bir tat bırakan ve üzerinde fazlasıyla yorum yaptıran Beğendi’miz ise patlıcanların seçilmesinden, içerisinde kullanılan tereyağı, süt ve peynire kadar çok özenle hazırlanıyor. En güzelini en sona sakladım tabiî Artık erkekler de salata yesinler diye, salatalarımıza ki... Direkt yemeklerden gittik bu yazıda; en tavuk, et, deniz mahsulleri favori yemeklerimizden gibi protein açısından Beş Baharatlı Izgara zengin gıdalar ekledik. Doyuruculuğu ve sunumları, Tavuk tabağından bahsetmeden bu yazıyı tadıyla aynı oranda bitirmek The Winston geliştirdik. Özel olarak Brasserie mutfaklarına seçilen pizza ustalarımızın haksızlık olurdu… Taze elinden çıkan incecik baharatlarla Ege’nin nefis pizzalar, kendi yaptığımız zeytinyağında saatlerce cevizli, zeytinli mis kokulu bekleyen, Datça’nın ekmekler, misafirlerimiz oturur oturmaz servis edilen kekiğinde, mis kokulu fesleğen, adaçayı, defne ufak peynir toplarımız, ve biberiye ile özdeşleşen parmesanlı galetalarımız tavuğun göğüs eti, “göğüs ve her gün taze olarak eti kuru olur” algısını âdeta pastanemizde üretilen yıkıyor. Izgarada piştikten pastalarımız şimdiden sonra dilimlenip, yanında fazlasıyla ün yapmış Patlıcan Beğendi’yle durumda… tabağa uzandığı zaman bütün bildiklerinizi âdeta Füzyon topraklarında yaşıyoruz ve biz de bundan unutturuyor, doysanız da canınız bir tabak daha yararlandık derken, The Winston Kebap ve Beğendili yemek istiyor! Kebap’tan bahsetmeden geçemeyeceğim. Özel tırnak pidemiz, üzerinde ızgara köfteler ve ızgara bonfile dilimleri, nefis yoğurt ve tereyağlı domates sosu kurumamasına dikkat ediyoruz, katkı maddeleri kullanmıyoruz, margarin ve katı yağlar kullanmıyoruz, sızma zeytinyağı ve ayçiçeği yağı kullanıyoruz. Ve bizim için en önemlisi, yerli üreticilerden yöresel ürünler kullanmaya dikkat ediyoruz. Kısa kısa Yeme-içme sorumlumuz Zafer Bilge’den hem amatörler hem de daha profesyonel ilgilenenler için mutfak sanatının bazı püf noktaları: •Yemeklerinizde mantar kullanmak istediğiniz zaman, mantarları haşlamadan önce 10 dakika tuzlu ve limonlu suda bekletin. Mantarlarınızın renginin bozulmadığını ve daha lezzetli olduğunu göreceksiniz. •Hazırladığınız pizza hamurunun daha yumuşak olmasını istiyorsanız sade un ile patates nişastasını yarı yarıya kullanın. şef portre: osman barkın gökhan Röp: Yetkin Nural 1986 doğumlu genç bir şef olan Osman Barkın Gökhan, mutfağa çocuklukta gönül verenlerden… Aşçılık deyince disiplin, bağlılık ve yaratıcılıktan bahsediyor. Dedesinin kereviz çorbası onu bir arkadaşının babasının restoranında yoğun bir öğle yemeği servisine, 2003 Oscar’larında en iyi 10 şefin yer alacağı haberi ise Johnson & Wales Üniversitesi’nde mutfak sanatları okumaya yönlendirmiş. Bu sayımızın şef portresi için kendisiyle mutfak üzerine sohbet ettik. Biraz kendinden bahseder misin? Gastronomi eğitimini nerede aldın, hangi mutfaklarda çalıştın, şu an neredesin? 5 yaşında iken Bodrum’da yedi odalı bir küçük bir pansiyonu aile olarak üç sene işlettiğimizde tanıştım mutfakla. Okul hayatım boyunca lise zamanlarına kadar tiyatro, müzik, resim ve edebiyat olmak üzere birçok sanat dalıyla amatör olarak ilgilendim. Fakat Bodrum’da o küçük pansiyonun mutfağında aldığım heyecan hep hayatımın bir parçası oldu. Ortaokul ve lise çağlarıma geldiğimde arkadaş çevreme ve aileme sürekli yemek yaparken buldum kendimi ve bunu mesleğim hâline getirme düşüncesi bana çok heyecan verdi. Lise birinci sınıfa geldiğimde artık bir şef olmaya karar verdim. Lise bittiğinde mutfak sanatları okumak için ABD’ye gittim. Johnson & Wales Üniversitesi’nde mutfak sanatları bölümünde üç yıl eğitim gördüm. ABD’de Boston ve Miami’de birçok restoranda ve dünyaca ünlü otellerde değişik pozisyonlarda çalıştım. Türkiye’ye dört sene önce, eğitimimin bitmesiyle geri döndüm. Bebek Roomy •Pasta ve kekleriniz için kullandığınız kremanın daha sert olmasını istiyorsanız hem Lounge, 1453 Club, Mest gibi davet, “catering” ve “a la carte” servis veren mekânlarda şeflik yaptım. İki sene sektörün işletme kısmında da müdürlükler ve danışmanlıklar yaptım. Şu anda DOT tiyatrosunun bir işletmesi olan Pop Up kafe ve restoranın şefliğini yapıyorum. İlk yemek anın nedir? Dedemin kereviz çorbası tarifiyle ilk yemeğimi 5 yaşında, dedemin denetimi altında yaptım. Mutfakla en ciddî tanışıklığım bu anıyla başladı diyebilirim. Annemin bana söylediğine göre ise oyuncaklarla değil tencere tavalarla mutfak dolaplarının içinde geçen bir çocukluğum olmuş. Aslında doğru çünkü kendimi bildim bileli bir evin en mutlu eden kısmı mutfağı benim için. Kariyerini bu yönde ilerletmeye ne zaman karar verdin? Senin bu yönde adım atmana yol açan özel bir anı mesela? Lise birinci sınıfta artık geleceğimle ilgili bazı kararlar almam gerektiğini hissettim. Bir ofis çalışanı olamayacağım kesindi. Masa başında saatlerce rakamlara ve bilgisayar ekranına bakmak mümkün olmayacak bir durumdu. çırpacağınız kâseyi, hem kremanızı hem de çırpıcınızı buzlukta birkaç dakika bekletin. Bütün çocukluğum ve ergenlik dönemim birşeyler üretmekle ve sosyal ortamlarda bulunmakla geçti. Bundan dolayı sanatla veya yaratıcılıkla ilgili birşeyler yapmam gerektiğini biliyordum. Bir gün gazetedeki bir haber beni bu mesleğe yönlendirdi. 2003 Oscar töreninin sonunda yapılacak kokteylde dünyanın en iyi 10 şefinin görev alacağı haber olmuştu. İşte o gün ben de o 10 şefin içinde olmak istediğime karar verdim. Profesyonel mutfakla ise ilk defa bir arkadaşımın babasının restoranında tanıştım. İlk günüm “eti senin kemiği benim” cümlesiyle başladı. Ancak ilk öğlen servisinin ardında o bağrışmalar, tavalardan çıkan alevler ve 45 derecelik mutfak sıcaklığı bana o cümleyi unutturdu. O günden beri mesleğime olan heyecanım ve yaşadığım adrenalin devam ediyor. Yemek meraklılarına ve amatör aşçılara verebileceğin, mutfakta hayat kolaylaştıracak bir kaç ipucu var mı? 25 yaşında, genç ve kariyerinin nerdeyse başında olan bir şef olarak verebileceğim ipuçları •Mayalanma işlemini ne kadar sıcak ortamda yaparsanız, mayalanma süresi o kadar kısalır. epeyce fazla, fakat en önemlisi etin pişme derecesi veya nişasta katıp çorbayı koyulaştırmak yerine, kullandıkları tarifleri kendilerine uyarlamaları ve kendi tariflerini çıkarmaları. Çünkü herkesin yemek yapabileceğine inananlardanım. Bunu biraz fazla sevenlerin ve hayat boyu yapmak isteyenlerinse şefler olduğunu düşünenlerdenim. Tariflerin ilerlemesi ve yeni yemeklerin ortaya çıkması da bu şekilde olmuştur. Takip ettiğin, ilham aldığın şefler var mı? Ferran Adria ve Jamie Oliver uzun süreden beri takip ettiğim iki şef. Ferran Adria mutfakta yeni teknikler geliştirerek, yemek yapmada sınırların ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu kanıtlayan ve kanıtlamaya devam eden, işin laboratuvar bölümünde olduğunu kanıtlayan bir şef. Onu takip etmemek veya ondan ilham almamak mümkün değil. Jamie Oliver ise aslında yemek yapmanın ne kadar basit olduğunu ve az sayıda malzemeyle ne kadar lezzetli yemeklerin çıkabileceğini dünyaya gösteren bir şef. •Ciğer sevenler! Kızartma işlemi sırasında ciğerlerinizi kızartacağınız una bir kaşık kabartma tozu koyarsanız ciğerleriniz daha yumuşak olacaktır. Dünya mutfaklarından hangileri ilgini çekiyor? Onları senin için farklı kılan ne? İspanyol, Meksika, İtalyan ve Fransız mutfakları en ilgimi çekenler… İspanyolların deniz ürünleri, Meksikalıların baharatlı karışımları, İtalyanların taze bitkilerle oynamaları, tencere yemekleri ve hamur işleri, Fransızlarınsa rafine damakları beni en etkileyen yönleri… Türk mutfağına ise çok ayrı bir ilgim var, üstünde çalışmak istediğim en önemli mutfak Anadolu mutfağı. Yeni tatlar, tarifler geliştiriyor musun? Üzerinde çalıştığın bir yemek örneğin? Tariflere hiçbir zaman bağlı kalmam. En klasik yemeklerde bile anarşist bir tavrım vardır. Biz şeflerin görevinin yaratıcılık olduğuna inanıyorum. Servis ettiğimiz her tarife kendimizden birşeyler katmamız gerektiğine, bir nevi imzamız olması gerektiğine inanıyorum. En son ne zaman seni şaşırtan bir şey yedin? Çiya’da işletme bölümünde çalışırken yediğim her yemek benim için şaşırtıcıydı. Dağ kekiğinden yapılan zahter •Tavuğun kalitesi göğüs etinin dolgun ve sıkı olmasından anlaşılır. Tavuk tazeyse göğüs kemiğinin ucu esnek olur. çayı mesela her gün tecrübe edeceğimiz bir tat değil. Veya kaymaklı domates tatlısı… Bir şef olarak ileriye dönük hayallerinden ve gerçekleştirmek istediğin projelerden bahseder misin? Sektörde sekiz yılı dolu dolu devirdikten sonra en büyük hayalim güneyde bir sahil kasabasında, kendi yetiştirdiğim taze sebze meyvelerle, taze deniz ürünleri ve etlerle, her gün, sadece meslek sevgim ve damak zevkim için yeni şeyler denemek ve bunları insanlara sunmak. Tabiî ki bu hayal belki de sadece bir şefe özgü değildir. En büyük projem Anadolu’yu köy köy kasaba kasaba gezerek Türkiye mutfağını çok daha yakından tecrübe etmek... Türkiye’deki malzeme sıkıntısının getirdiği kısırlıktan bir şekilde kurtulabilmek ve üretimden mutfağa bir yol çizebilmek. Bir şef olarak mutfağın içinde kalıp serzenişte bulunmaktansa bu sorunlarla ilgili birşeyler yapmayı daha akılcı buluyorum. Tavuğun derisinde oluşan mavi lekeler bozulma işaretidir. kulağımıza çalınanlar SWT müzik direktörü ve dergi ekibi tarafından seçilen toplamaları tüm Sir Winston Tea House’larda dinleyebilirsiniz. playlist: ekin sanaç playlist: aylin güngör - j. h. dedeoğlu playlist: ozan şentürk Little Dragon - Ritual Union Bo Carter - Baby, How Can It Be? David Axelrod - Holy Thursday London Elektricity - Elektricity Will Keep Me Warm Caetano Veloso - Jamaica Farewell Monk Higgins - Little Green Apples Soft Metals - Always The Tiger - Down the Road The Meters - Cissy Strut Ursula 1000 - Disko-Tech Rupa & The April Fishes - La Linea Kool Inc - Kool’s Back Again Paul Weller - Starlite (Drop out Orchestra Remix) Ranil y Su Conjunto Tropical - Cumbia Sin Nombre Cheryl Lynn - Got to Be Real Aphex Twin - Fingerbib The Very Best - Tengazako Aaron Neville - Hercules Work Drugs - Curious Serge Schneeweiss Und Ronrot - Cykle Johnny Hammond - Shifting Gears OMD - Messages Uknown - Standing in the Safety Zone Joe Simon - Drowning in the Sea Of Love Peaking Lights - All the Sun That Shines The Caresser - Edward the VIII Average White Band - Love Your Life Roof Light - Heart Like an Airport Runaway Juan Vicente Torrealba - Chipolenado James Brown - Funky President (People It’s Bad) Twin Shadow - Shooting Holes Wilmouth Houdini - Blow Wind Blow The J.B.S - The Grunt Air France - It Feels Good to Be Around You Orchestre Régional de Kayes - Sanjina The Commodores - The Assembly Line Broadcast - Valerie Ananda Shankar - Mamata Ralph McDonald - Jam on the Groove Danny Massure - Corkscrew Meklit Hadero - Leaving Soon All The People - Cramp Your Style Lenzman - Broken Dreams Tinariwen - Chegret Johnny Pate - Shaft in Africa Little Dragon Ananda Shankar Commodores İsveçli elektronik müzik ekibi Little Dragon, faaliyetlerini 1996 yılından beri Göteborg’da yürütmekte, ancak kendi isimlerini taşıyan ilk resmî albümleri, Nouvelle Vogue gibi son yılların gözde birçok ismine ev sahipliği yapan Peacefrog etiketiyle 2007 yılında dinleyiciyle buluştu. Bu yaz son albümü Ritual Union’u yayınlayan Little Dragon, gevrek elektronik ritimlerini pop melodileri ile kamçıladığı tınılarını geniş kitlelere sevdirmekte hiç de zorluk çekmiyor. Soyadından anlaşılacağı üzere, efsanevî sitar ustası Ravi Shankar’ın yeğeni olan Ananda Shankar aynı dayısı gibi bir sitar ustasıydı ancak müzik eğitimini ondan almadı. Ananda’nın ayrıca bir hayali vardı; Batı müziği ile klasik Hint müziğini harmanlamak. Bunun için 60’larda Los Angeles’e yerleşti, Jimi Hendrix gibi müzisyenlerle çalıştı ve bu hayalini iki emsalsiz albümle süsledi; 1970 tarihli kendin taşıyan debut albümü ve 1975 çıkışlı Ananda Shankar and His Music. 1999 yılında hayata veda eden Shankar’ın, 2000 yılında Londralı müzisyen State of Bengal ile ortak çalışması Walking On albümü raflarda yerini aldı. Commodores, Amerika’da 1970 ve 1980’lerde etkin olmuş bir funk/soul grubu. Grup üyeleri birbirleriyle Tuskegee University’deki ilk senelerinde tanışmışlar. Kasım 1972’de Motown ile sözleşen grup, The Jackson 5’ın konserlerinde açılış grubu olarak sahneye çıkarak seslerini duyurmuşlar. Commodores, günümüze dek dünya çapında 75 milyon albüm sattı. Ayrıca çok sayıda Grammy adaylığı bulunan grup, 1986’da “Nightshift” ile bir Grammy de kazandı. playlist: sadi güran playlist: yetkin nural playlist: doruk yurdesin Blood Orange - The Complete Knock Travis - Baby One More Time Love - Listen to My Song Duran Duran - Hold Back the Rain Chris Cornell - Billy Jean 14 - Please Girl Put Me on Your List Gang Gang Dance - House Jam David Bowie - China Girl Tim Hardin - Reason to Believe Jessica 6 - White Horse Animals - Don’t Let Me Be Misunderstood The Bells - Moody Manitoba Morning Kavinsky - 1986 Garou - Sorry Fargo - Sunny Day Blue Lady GaGa - Disco Heaven Helena - Can’t Get You out of My Head The Moody Blues - Everyday Niki & The Dove - DJ Ease My Mind Beyonce - Wishing on a Star Kaleidoscope - Please Blur - London Loves Ryan Adams - Wonderwall The Sandals - Theme from the “Endless Summer” Emilie Simon - Rainbow Amy Winehouse - To Know Him Is to Love Him The New Wave - Little Dreams INXS - Mediate 311 - Love Song Erasmo Carlos - A Semana Inteira Kasper Bjorke - Alcatraz Nina Simone - Here Comes the Sun The Association - Never My Love Kids of 88 - Just a Little Bit Madonna & Massive Attack - I Want You Them - Friday’s Child Ladyhawke - Another Runaway Kylie Minogue - Physical Bobbie Gentry - I’ll Never Fall in Love Again Tom Vek - Aroused Michael Jackson - Ain’t No Sunshine Chad & Jeremy - A Summer Song Yeasayer - ONE Ru Paul - Santa Baby Harry Nilsson - Everybody’s Talkin’ Blood Orange Helena Noguerra Harry Nilsson Florance and the Machine, Diana Vichers, The Chemical Brothers gibi müzisyenlere ödüllü albümler yapmış olan İngiliz söz yazarı, kompozitör, prodüktör Dev Hynes’in New York semalarındaki son projesi Blood Orange. 1985 Texas doğumlu İngiliz müzisyen daha çok Lightspeed Champion projesi ile tanınıyor. 1969 doğumlu Helena Noguerra, Portekiz asıllı bir Belçikalı şarkıcı, film oyuncusu ve televizyon sunucusu. 1980’lerde bir Fransız pop ikonu olan şarkıcı Lio’nun kızı olan Noguerra reklam filmlerinden bilgisayar oyunlarına kadar uzanana bir müzik yelpazesine sahip. 2010’da Fransız grup Nouvelle Vogue ile turneye çıkan yıldız, aynı zamanda aralarında geçen sene vizyona giren Heartbreaker filminin de bulunduğu pek çok Fransız filminde de rol alıyor. Bugün birçok film ve dizide karşımıza çıkan “Without You”, “Everybody’s Talkin’” ve “Coconut” gibi şarkılarıyla tanınan Harry Nilsson, ününün zirvesinde olduğu 1970’lerin başında John Lennon’la beraber Los Angeles barlarındaki aşırılıklarıyla da manşetteydi. Farklı vokaliyle iki kez Grammy ödülü de alan şarkıcı, The Who’nun davulcusu Keith Moon’un, onun Londra’daki evinde aşırı dozdan ölmesiyle de tarihte yerini aldı. Hızlı hayatı henüz 52 yaşındayken kalp yetmezliğiyle son bulan Nilsson’ın ilginç yaşamı 2006 yılında seyirciyle buluşan Who’s Harry Nilsson? (And Why Is Everybody Talkin’ About Him) adlı belgeselde işlendi. İzmir Mustafabey cad. No:20/a-b-c-d-e Alsancak t: 0232 421 88 61 - 0232 463 10 21 • İzmir Cemal Gürsel cad. No:474/a Bostanlı t: 0232 330 95 75 İzmir Forum Bornova AVM Kiosk 10 t: 0232 388 35 00 • İzmir - Swiss Otel Alsancak Şehit Nevres Bulvarı No:2 K 01-02 t: 0232 441 10 90 - 441 10 30 İzmir Ege Park Balçova A.V.M Mithatpaşa cad. No:1460 Kat:1 No:150 t: 0232 259 65 75 • Sports International Mavişehir 2040 sok. no:2 Mavişehir / İzmir t: 0232 324 03 65 Aydın Aydın Forum AVM t: 0256 232 02 57 • Bursa Kükürtlü Mah. Dr. Rüştü Burlu Cad. No:11 Dükkan 7 Osmangazi - Bursa • Çeşme Çeşme Altınyunus Boyalık Mevkii t: 0232 723 33 98 • Çeşme Çeşme Alaçatı Solto Beach Hotel t: 0232 716 03 41 • Çeşme Alaçatı Port Alaçatı Port Marina Denizli Denizli Çamlık Forum AVM S Blok No:19 t: 0258 215 11 13 Merkez Ofis Adres: 379 Sok No 14 Kat:5 D:14 Şenler İş Hani 2.Sanayi Bornova / İzmir t: 0232 462 04 70 no: G/6 Çeşme t: 0232 716 03 41