yönetim bilimleri dergisi
Transkript
yönetim bilimleri dergisi
T.C. ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ BİGA İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ JOURNAL OF ADMINISTRATIVE SCIENCES Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1 Bu Dergi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tarafından Yayımlanmaktadır. Pozitif Matbaacılık Çamlıca Mh. Anadolu Bulvarı 12.Sk. Gimat / ANKARA Tel: 0 312 397 00 31 YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ Journal of Administrative Sciences Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1 SAHİBİ / Owner Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Adına Rektör Prof. Dr. Ali AKDEMİR EDİTÖRLER / Editors Ali AKDEMİR (Prof.Dr., ÇOMÜ, Koordinatör Editör, Editor in Chief) Sedat LAÇİNER (Doç.Dr., ÇOMÜ, Danışman Editör, Advisory Editor) Mahir GÜMÜŞ (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Danışman Editör, Advisory Editor) Suat UĞUR (Yrd.Doç.Dr., ÇOMÜ, Yönetici Editör, Co-Editor) YAZI KURULU / Editorial Board Alfabetik Sıra İle / In Alphepetical Order ACER Yücel (Doç. Dr., ÇOMÜ., Çanakkale) AKTAN Coşkun Can (Prof.Dr., DEÜ., İzmir) AŞIKOĞLU Rıza (Prof.Dr., Afyon Kocatepe Ü.,Afyon) ATAÖV Türkkaya (Prof.Dr.) AYDINLI Ersel (Yrd.Doç.Dr., Bilkent Ü., Ankara) BAĞCI Hüseyin (Prof.Dr., ODTÜ / METU, Ankara) BAL İhsan (Doç.Dr. Polis Akademisi, Ankara) BENLİ Abdurrahman (Yrd.Doç.Dr., Sakarya Ü.) EFEGİL Ertan (Yrd.Doç.Dr., Beyket Ü.) ERHAN Çağrı (Doç.Dr., Ankara Ü., Ankara) ERGİN Hüseyin (Prof.Dr., Dumlupınar Ü., Kütahya) GÖKAY Bülent (Dr., Keele University., İngiltere) GÖRMEZ Kemal, (Prof.Dr., Gazi Ü., Ankara) GÖZEN Ramazan (Prof. Dr., Çankaya Ü.) GÜMÜŞ Mahir (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) KAPUCU Naim (Yrd.Doç.Dr., Central Ü., Florida) KARAMAN Zerrin Toprak (Prof.Dr., DEÜ., İzmir) KARLUK Rıdvan (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir) KASIM Kamer (Doç.Dr., AİBÜ., Bolu) KAYA İbrahim (Doç.Dr. ÇOMÜ, Çanakkale) KELEŞ Ruşen (Prof.Dr., Ankara Ü. SBF) KİRTİŞ A. Kazım (Prof. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) KÖKER Levent (Prof.Dr., AİBÜ., Bolu) LAÇİNER Sedat (Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) McKINNEY Joseph A. (Prof.Dr., Baylor Ü., Texas, USA) MEZULANIK Jiri (Dr., Silesian U., Çek Cum.) MORTAN Kenan (Prof.Dr., MSÜ., İstanbul) NARLI Nilüfer (Prof.Dr., Kadir Has Ü.,İstanbul) ÖKE Mim Kemal (Prof.Dr., Beykent Ü., İstanbul) ÖZCAN Mehmet (Yrd. Doç.Dr., Güv.Bil.Ens.) ÖZNAL Erdoğan, ( E.Tüm Gnr., YÖK Üyesi) POLOUCEK Stanislav (Prof.Dr., Silesian U.) SEVİM Şerafettin (Prof.Dr., Dumlupınar Ü., Kütahya) TUNÇOKU Mete (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) TATOĞLU Ekrem (Prof.Dr., Bahçeşehir Ü.) TAN Sabri Sami (Yrd. Doç. Dr ., ÇOMÜ, Çanakkale) UĞUR Suat (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) ULUYOL Osman (Yrd.Doç.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) UĞUZMAN Tülay (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) YELKİKALAN Nazan (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) YILDIRIM Engin (Prof.Dr., Sakarya Ü., Sakarya) YILMAZ İhsan, (Dr., SOAS, Londra Ü., İngiltere) Bölüm Editörleri / Section Editors Alfabetik Sıra İle / In Alphabetical Order Yönetim Gündemi / Management Agenda AKATAY Ayten AKDEMİR Ali KASIMOĞLU Murat MARANGOZMehmet Ali Şahin ÖRNEK YELKİKALAN Nazan Ekonomi Gündemi / Economy Agenda DEMİRCAN Esra DOLGUN Uğur ENER Meliha KALMIŞ Halis ŞAHİN Mehmet ŞENER Sefer TORUN Mustafa UĞUR Suat Yazı İşleri Sinem ERBAŞ Teknik Sorumlu Tanju ÇOLAKOĞLU Canan Öykü DÖNMEZ KARA Sekreterya Melda TEKİN Uluslararası İlişkiler Gündemi / International Relations Agenda ACER Yücel BATIR Kerem KARAGÜL Soner LAÇİNER Sedat ULUDAĞ Bülent YOLDAŞ Yunus Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi / Public Administration and Local Government Agenda ALTUNBAŞ Derya BACAK Bünyamin GÖRÜN Mustafa GÜMÜŞ Mahir KAYA İbrahim PALABIYIK Hamit VARLIK Ülkü YAVAŞ Hikmet Dizgi Gülden KARAASLAN Tasarım ve IT Erdal AYDIN Tanju ÇOLAKOĞLU Kitap Tahlilleri Sorumlusu Ebru KANYILMAZ POLAT HAKEM VE DANIŞMA KURULU / Referee Advisory Board Alfabetik Sıra İle/ In Alphepetical Order AKAY Ali (Prof.Dr., MSÜ., İstanbul) AKATAY Ayten (Yrd.Doç.Dr. ÇOMÜ, Çanakkale) AKDOĞAN Asuman (Prof.Dr., Erciyes Ü., Kayseri) Cenk AKKAYA Göktuğ (Doç. Dr. DEÜ, İzmir) ALPER Yusuf (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa) ALTAN Ömer Zühtü (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir) ASLAN Rıza(Doç.Dr. Balıkesir Ü.) AŞKUN İnal Cem (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir) ATAMAN Muhittin (Yrd.Doç.Dr., AİBÜ., Bolu) AYDEMİR Muzaffer (Doç.Dr, D. Ü. Kütahya) AYTAÇ Önder (Yrd.Doç.Dr., Polis A., Ankara) BAŞTAYMAZ Tahir (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa) BAYRAKTAROĞLU Serkan (Doç.Dr., Sakarya Ü.,) BENLİ Abdurrahman (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) BOZATAY ANBARLI Şeniz(Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) BERKSOY Turgay (Prof.Dr., Marmara Ü., İstanbul) BOZKURT Veysel (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa) CANGIZBAY Kadir (Prof.Dr., Gazi Ü., Ankara) CHIKOVANI Guram (Prof.Dr., Tiflis Asya-Afrika Enstitüsü) CRISTEA Simona Mirela (Doç.Dr. Craiova Ü. Romanya) ÇAKICI Celil (Prof.Dr. Mersin Ü.) ÇATALCA Hasan (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) ÇATALCA Huriye (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) ÇİL Burhan (Prof.Dr. Gazi Ü. Ankara) DEMİR Hulusi (Prof.Dr., Doğu Akdeniz Ü., KKTC) DEMİRCAN Esra (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) DOĞAN Özlem İpekgil (Yrd.Doç.Dr. DEÜ, İzmir) DYKE John Van (Prof.Dr., Hawaii Ü., ABD) ER Fikret (Yrd.Doç.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir) ERDOĞAN Engin (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale) ERDUMLU Güngör (Prof.Dr., Kocaeli Ü., Kocaeli) EREN Erol (Prof.Dr., Doğuş Ü., İstanbul) ERKAN Hüsnü (Prof.Dr., DEÜ., İzmir) EROĞLU Umut (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) FALAY Nihat (Prof.Dr., İstanbul Ü., İstanbul) GEYLAN Ramazan (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir) GÖKTEPE Cihat (Yrd.Doç.Dr., Kafkas Ü., Kars) GÜMÜŞ Mahir (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) GÖRÜN Mustafa (Yrd.DoçDr. ÇOMÜ, Çanakkale) GÖYMEN Koral (Prof.Dr., Sabancı Ü., İstanbul) GÜRKAYNAK Mehmet Rüştü (Prof.Dr.) İNAN Yüksel (Bilkent Ü., Ankara) KARAGÜL Soner (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) KAVİ Ersin (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) KAYA İbrahim (Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) KAYRİ Murat (Yrd.Doç.Dr., Yüzüncü Yıl Ü. Van) Laura Vıctorıa GIURCA VASILESCU (Doç. Dr. Romanya) ÖRNEK Ali Şahin (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) PAZARLIOĞLU Vedat (Prof.Dr., Dokuz Eylül Ü., İzmir) SAPANCALI Faruk (Doç.Dr., Dokuz Eylül Ü., İzmir) SARIYER Nilsun (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) ŞAHİN Mehmet (Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) TATOĞLU Ekrem (Prof.Dr. Bahçeşehir Ü. İstanbul) TORAMAN Cengiz (Doç.Dr. Balıkesir Ü.) TORUN Mustafa (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) TUFAN Ekrem (Doç.Dr. Anadolu Ü., Eskişehir) ULUYOL Osman (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) YAVAŞ Hikmet (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale) Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) Worldwide Political Science Abstracts Database tarafından indekslenmektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) Cilt: 5, Sayı: 2 (2007)’den itibaren TÜBİTAK ULAKBİM tarafından indekslenmektedir Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Gönderilen yazılar ilk olarak editörler ve yazı kurulunca bilimsel anlatım ve yazım kuralları yönünden incelenir. Daha sonra uygun bulunan yazılar alanında bilimsel çalışmaları ile tanınmış üç ayrı hakeme gönderilir. Hakemlerin kararları doğrultusunda yazı yayınlanır veya yayınlanmaz. Hakemlerin gizli tutulan raporları dergi arşivlerinde beş yıl süre ile tutulur. Dergi politikaları ve yazım kuralları ile ilgili detaylar dergi sonunda bulunabilir. Belirtilmemiş hususlar için dergi sekreteryası aranabilir. Journal of Administrative Sciences (JAS) is abstracted and/or indexed in Worldwide Political Science Abstracts Database. Journal of Administrative Sciences (JAS) is abstracted and/or indexed in TUBITAK ULAKBIM since Volume: 5, No: 2 (2007). Journal of Administrative Sciences (JAS) is a biannual referee journal. Articles submitted for consideration of publication are subject to peer review. The editorial board and editors takes consideration whether submitted manuscript follows the rules of scientific writing. The appropriate articles are then sent to three referees known for their academic reputation in their respective areas. Upon their decision, the articles will be published in the journal, or rejected for publication. The refree reports are kept confidential and stored in the archives for five years. For the full details about the journal see Notes for Contributers section or feel free to contact with the editors. Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) / Journal of Administrative Sciences (JAS) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 17200 Biga / Çanakkale - TURKEY Tel: (+90) (286) 335 87 38-40 Faks: (+90) (286) 335 87 36 Erişim: http://biibf.comu.edu.tr/ybd.html / e-posta: ybd@comu.edu.tr YBD’de yayınlanan yazılarda fikirler yalnızca yazar(lar)ına aittir. Dergi sahibini veya editörleri bağlamaz. Tüm hakları saklıdır. Önceden yazılı izin alınmaksızın hiçbir iletişim, kopyalama sistemi kullanılarak yeniden basılamaz. Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır All Rights Reserved. No part of this publication may be reproduced, stored or introduced into a retrieval system, or transmitted in any form, or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording, or otherwise, without prior written permission of the JAS editors. ISSN: 1304-5318 YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ Journal of Administrative Sciences Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1 İÇİNDEKİLER / Contents Dergi Hakkında .................................................................................................... 7 GÜNDEMLER / Agendas YÖNETİM GÜNDEMİ / Management Agenda .................................................. 13 Muzaffer AYDEMİR Bir Rekabet Stratejisi Enstrümanı Olarak “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” EKONOMİ GÜNDEMİ / Economy Agenda ....................................................... 27 Sefer ŞENER Küresel Krizden Çıkış Olacak Mı? KAMU YÖNETİMİ VE YEREL YÖNETİMLER GÜNDEMİ / Public Administration and Local Government Agenda ......................................... 33 Derya ALTUNBAŞ 2863 Sayılı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına Dair Kanun’da 11.02.2009 Tarih ve 27138 Sayılı Resmi Gazete İle Yürürlüğe Giren Değişiklikler ULUSLARARASI İLİŞKİLER GÜNDEMİ / International Relations Agenda ..... 43 Soner KARAGÜL Krizlerin Gölgesinde Zirveler ve Liderler Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences MAKALELER / Articles Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ….……………………………………………... 51 Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT...................................................................... 73 Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım Nuray ERGÜL………………………………….…................................................... 101 Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM…………….………….………………………. 119 Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK………………………… 143 İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK…………………………… 159 Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme (Costa Del Sol, Tuscany, Algarve ve Malta Örneği) Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR……………………………………………... 189 Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (Bit) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI……………………………………………… 209 Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi Kitap Tahlilleri / Book Reviews ................................................................................. 235 En Son Kitaplar / Recent Boks .................................................................................. 255 Yazarlar İçin Bilgi Notu ............................................................................................ 263 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ AMAÇ, KAPSAM VE YÖNTEM Yönetim bilimi, yönetim, yöneticilik ve liderlik kavramları, olguları hem bireysel, hem örgütsel, hem kentsel, hem ülkesel ve hem de uluslararası yönleri ile ele almakta ve belirleyiciliğini gittikçe artırmaktadır. Bireylerin, örgütlerin, işletmelerin, kentlerin, ülkelerin ve uluslararası ilişkilerin başarısında; finansman, teknoloji, insan kaynakları performansı kadar- belki de onlardan daha fazla- yönetim de belirleyici bir unsurdur. Hatta, insan kaynaklarının, teknolojinin, finansmanın verimliliği ve performansı, yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin başarısına bağlıdır denebilir. Özellikle vurgulanmalıdır ki ‘yönetim’ kavramı yalnızca işletme konseptiyle anılmayacak kadar genişlemiştir. İşletmelerin verimli, etkili, etkin ve kârlı yönetilmesinde yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri büyük öneme sahiptir. Ancak, yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin etkinliği; işletmecilik yetkinliklerinin dışında becerileri ve yetkinlikleri de gerektirmektedir. Sözgelimi, yönetim süreçlerinde başarılı olmak işletmeciliğin rasyonellik ilkelerini olduğu kadar, kamusallığın, kamu yönetiminin, siyaset biliminin, uluslararası ilişkilerin ilkelerini de dikkate almayı gerektirecektir. Bu genel eklektik çerçeve içerisinde Dergi, işletme, ekonomi, stratejik yönetim, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi, maliye, kamu yönetimi gibi temel alanlara ilişkin araştırmacı ve analitik yazıları yayımlamayı temel amaç edinmektedir. Belirtilen bu genel çerçevenin bir sonucu olarak, yazılarda yönetsel vurgunun ön plana çıkması doğal ve amaçlanan bir durumdur. Akademisyen, araştırmacı ve uygulamacıları yukarıdaki içerikte ulusal ve uluslararası düzeyde araştırma yapmaya ve makale yazmaya özendirmenin yansıra, kamu ve özel sektör yönetimi, bireysel yönetim ve uluslararası yönetim düzeylerinde yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin eklektik, sentezci, analitik açıdan algılanmasını sağlamak da Dergi’nin belirgin amaçları arasındadır. Somut başlıklarla YBD’nin ilgili olduğu konular; yönetim kültürü; yöneticilik ve liderlik; ekonomi; davranış bilimleri; insan kaynakları yetkinlikleri yönetimi; siyaset bilimi; kamu yönetimi; makro yönetim; maliye; çalışma ekonomisi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji ve yönetim bilimi olup; söz konusu konular, kurumsallaşma, entelektüel sermaye ve entelektüel liderlik, yönetsel ve sosyal mühendislik ve davranış bilimlerine yönelik ilkeler, yöntemler, felsefe akımları temelinde ele alınmayı gerektirmektedir. Bu yargılar, yönetim kavramının, biliminin gittikçe eklektik, sentetik bir ruha büründüğünü göstermektedir. Bu eklektik ve sentetik vurguyu yayınlara taşımak, tüm düzeylerdeki yöneticilerin çok boyutlu yetkinliklere sahip olmaları gerektiğini vurgulamak YBD’nin temel amaçları olacaktır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 8 Öte yandan; hem özel ve kamu sektörünü hem de merkezi ve yerel yönetimleri, katılımcı demokrasi vizyonunda yönlendiren; yönetim modeli belirleme, istihdam sağlama, süreklilik temelinde çalışma, bireysel, örgütsel, toplumsal dönüşümü yönlendirme gibi işlevleri olan sivil toplum kuruluşları konusunda ulusal ve uluslararası yenilikleri yansıtmak Dergi’nin öncelikli hedefleri arasındadır. Bu maksat ve ilkeler çerçevesinde YBD, ‘Yazılarda Yönetsel Gündem’, ‘Ekonomi Yönetimi Gündemi’, ‘Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi’, ‘Uluslararası İlişkiler Gündemi’ ve ‘Makaleler’ bölümlerinden oluşmaktadır. Yukarıda belirtilen konular, hem bu bölümlerin ilgili olduğu bakış açısı ile hem de yönetim bilimi ilke, paradigma ve felsefesi bağlamında ele alınacaktır. Bu bakış açısı, günümüzde yönetim biliminin hem diğer konulardan etkilenen hem de o konuları etkileyen bir bilim dalı olmasının bir gereğidir ve bu özelliği ile de Yönetim Bilimleri Dergisi’nin bakış açısını oluşturmaktadır. YÖNELİMİ Ampirik (Görgül), kavramsal, analitik, sentezci, çıkarımsal, karşılaştırmalı çalışmalar ve yazılar. HEDEF KİTLESİ Akademisyenler, araştırmacılar ve özel sektör, kamu sektörü, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları uygulamacıları, yöneticileri. YAYIN İLKELERİ Yönetim Bilimleri Dergisi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi girişimi ve yürütücülüğünde yılda iki kez yayınlanmaktadır. Dergi; sosyal bilimlerin tüm alanlarındaki yöntemsel ve kuramsal bakış açılarına eşit uzaklıkta durur. Özgünlük ve yeni bilgi üretimi YBD’nin temel ilkesidir. Dergi’nin yayım dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazılar İngilizce özet, İngilizce yazılar Türkçe özet ile başlayacaktır. Dergi’ye önerilen çalışmalara ilişkin yayım kararları, yazar ve hakem kimliğinin karşılıklı gizli tutulduğu bir süreçte hakem değerlendirmelerine dayandırılacaktır. Çalışması yayımlanmak üzere kabul edilen yazara, telif ücreti ödenmeyecek, çalışmanın yayımlandığı dergi sayısı bir adet ücretsiz olarak gönderilecektir. Dergi’de davet üzerine yazılacak kitap incelemelerine de yer verilecektir. Dergi’ye gönderilen yazıların daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayın için gönderilmemiş olmaları gerekir. Daha önce kongrelerde tebliğ olarak sunulmuş ve özeti yayınlanmış çalışmalar, bu özelliği belirtilmek üzere kabul edilebilir. Yayın için gönderilen yazıların geri alınması istenirse yazarın bir dilekçe ile başvurması gerekir. Araştırma herhangi bir kuruluş tarafından maddi destek görmüşse makalenin başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak aynı sayfada dipnot olarak belirtilir. Çalışma, Dergi tarafından kabul edildikten sonra, yazar ‘Makale Kabul Formu’ (MKF) doldurarak yayın hakkını Dergi’ye devretmiş olur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administration Sciences 9 BÖLÜMLERİ VE BÖLÜM İÇERİKLERİ azılarda Yönetsel Gündem: Tüm akademik ve popüler dergilerdeki yönetim merkezli yazıların ağırlıklı olarak üzerinde durduğu, tartıştığı analiz ettiği konuları saptayarak bunları araştırıcılara ve uygulayıcılara aktarmak temel işlev olacaktır. Y E konomi Yönetimi Gündemi: Türkiye’de, Dergi’nin yayınlandığı döneme ilişkin olarak, ekonomi yönetimine ilişkin kurumlardaki (DPT, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası vb.) gelişmeleri ve ilgili bakanlık ve kurumların yöneticilerinin yaklaşımlarını ve aldıkları kararları, temel tercihlerini, yönetim nosyonu ve değerleri (yönetim yaklaşımları, yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri, karar alma yaklaşımları, koordinasyon yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli bakış, süreç ve ani müdahale yetkinliği) temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz eden, çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan ana yazıdan oluşur. K amu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi: Çeşitli bakanlıklara ilişkin gelişmeleri, ortaya çıkan yeni yaklaşımları, projeleri ve benzeri gelişmeleri, belediyeler, il özel idareleri, yerel dinamikler olarak sivil toplum kuruluşlarını ve yerel konulara katkılarını, yerel yönetimler ve ilgili bakanlıklardaki idarecilerin ve uygulayıcılarının tutum ve tercihlerini, sosyal politikaya ilişkin güncel konu ve sorunları yönetim bilimi nosyonu ve prensipleri (yönetici yaklaşımları, yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri, karar alma yaklaşımları, koordinasyon yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli bakış, süreç ve ani müdahale yetkinliği) temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz eden, çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan ana yazıdan oluşur. U luslararası İlişkiler Gündemi: Uluslararası konjonktür, statüko ve dengeleri meşgul eden konuları; uluslararası örgütler, uluslar-üstü örgütler, uluslararası sivil toplum kuruluşları, ülkeler ve onların karar vericilerinin tavır tutum ve uygulamamalarını yönetim bilimi nosyonu (yönetici yaklaşımları, yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri, karar alma yaklaşımları, koordinasyon yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli bakış, süreçsel ve ani müdahale yetkinliği) temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz eden, çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan ana yazıdan oluşur. B ilimsel Makaleler: Bilimsel Makaleler bölümü, araştırmacı, analitik ve sentezci niteliğe sahip bilimsel makalelerden oluşur ve YBD’nin Editörler Kurulu ve Yardımcı Editörlerince yönlendirilir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences GÜNDEMLER / Agendas YÖNETİM GÜNDEMİ Management Agenda BİR REKABET STRATEJİSİ ENSTRÜMANI OLARAK “KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK” Muzaffer AYDEMİR∗ GİRİŞ Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), güncel ve önemli bir tartışma konusudur. Son yıllarda birbiri ardına yaşanan işletme yolsuzlukları, tüm işletmelerin KSS ile ilgilenmeleri gerektiği gerçeğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. KSS, “sürdürülebilirlik” bağlamında, özellikle de “ekolojik çevrenin sürdürülebilirliği” açısından da tartışmaların odağında yer almaya devam edecek gibi görünmektedir. KSS temelde, işletmelerin çeşitli toplumsal grupların ihtiyaçlarını yapıcı bir şekilde karşılayabilmesi ve onları tatmin edebilmesi için, aldıkları kararların ve gerçekleştirdikleri faaliyetlerin sosyal ve ekolojik çevre üzerindeki etkileri konusunda daha duyarlı davranmaları gerektiğini ileri süren bir anlayıştır.1 Toplumun üretebildiğinden daha fazlasını tüketmemesi gerektiği2 düşüncesinden yaklaşıldığında, KSS sadece işletmelerin ve işgörenler, müşteriler, ortaklar, tedarikçiler ve rakipler gibi öncelikli paydaşlarının değil, hükümetlerin ve uluslararası toplumun da öncelikli bir gündem maddesidir. KSS ve kurumsal sosyal performansın (KSP) denetimi ile ilgili çalışmalar henüz işletmeler arası karşılaştırmalar yapmaya yetecek kadar standartlaştırılabilmiş değildir. Ayrıca, yasal düzenlemelerdeki olumlu gelişmelere, bazı sivil toplum ∗ Doç.Dr., Bilecik Üniversitesi, İİBF 1 Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), “Strategic and Moral Motivation for Corporate Social Responsibility”, The Journal of Corporate Citizenship, 22, 111-123. 2 Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), “Current Debates in Corporate Social Responsibility: An Agenda for Research”, Issues in Social and Environmental Accounting, Vol. 1, No. 1, pp.26-39. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 14 Muzaffer AYDEMİR örgütlerinin özverili girişimlerine ve akademik dünyadaki aydınlatıcı çalışmalara karşın, işletmelerin KSS konusunda attıkları adımların beklentilerin epey gerisinde kaldığı görülmektedir. İşletmelerin temelde moral (ahlaki) ve finansal (stratejik) gerekçelerle KSS konusuna ilgi duydukları söylenebilir.3 İşletmelerin KSS konusunda neden daha proaktif olmaları gerektiği sorusuna ağırlıklı olarak moral gerekçelerle cevaplar verilmeye çalışılmasına karşın, KSS konusundaki çalışmaları stratejik bağlamda değerlendirenler de söz konusudur. İşletmelerin temel amaçlarının “kâr maksimizasyonu” olduğu hatırlandığında, stratejik gerekçenin de önemli bir motivasyon kaynağı olduğu söylenebilir. Bu çalışmada konuya daha çok stratejik açıdan yaklaşılacak ve KSS’nin bir stratejik rekabet enstrümanı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılacaktır. Diğer bir deyişle, kurumsal sosyal performans (KSP) ile finansal performans arasındaki ilişki literatür taraması aracılığıyla incelenecektir. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME BAŞARISI İLİŞKİSİ Sosyal sorumluluklarını doğru bir şekilde yöneten işletmelerin bunun karşılığını alacağı yönünde güçlü bir beklenti söz konusudur. Bazı araştırma bulguları da, bu beklentiyi doğrular niteliktedir. KSS konusundaki başarılı çabaların işletmelere yansımalarını; 1) insan kaynakları yönetimi, 2) pazarlama yönetimi, 3) halka ilişkiler yönetimi ve 4) finansal yönetim açısından ele alıp incelemek olanaklıdır. İlk üç yansımayı bu kısımda değerlendirdikten sonra, dördüncü yansımayı “KSP ve Finansal Performans” ilişkisi bağlamında ayrı bir başlık altında incelemekte yarar bulunmaktadır. 1) KSS ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi İşletmelerin sürdürülebilir rekabet üstünlüğü elde etmelerinde nitelikli, öğrenmeye ve değişime açık ve takım oyuncusu olabilen insan kaynaklarının önemi göz önünde tutulduğunda, KSS faaliyetleri aracılığıyla işletmelerin kaliteli işgörenleri kendilerine çekmeye, alıkoymaya ve onlardan üst düzey verim almaya çalışmalarının gereği daha iyi anlaşılacaktır. Kaliteli ürün ve hizmetlere sahip olan, kadınlara ve çevreye duyarlı davranan ve farklılıklara saygılı olan işletmeler, nitelikli işgören adayları için çekici bir ortam yaratmaktadırlar.4 Bazı işletmeler KSS alanındaki bu ve benzeri başarılı uygulamalarını işgücü pazarındaki yetenekli insanları kendilerine çekmede, mevcut 3 Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), pp.111-123. 4 Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), “Corporate Social Performance as a Competitive Advantage in Attracting a Quality Workforce”, Business & Society, Vol. 39, No. 3, 254-280. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 15 işgörenlerinin verimliliklerini,5 motivasyonlarını ve tatminlerini arttırmada kullanmaktadırlar.6 İşletmeler KSP’leri ile potansiyel işgörenlere sinyaller göndererek onları etkilemektedirler. Ayrıca, insanlar sosyal sorumluluklar konusunda iyi üne sahip bir işletmede çalışmaktan gurur duymakta ve böylece daha iyi bir kişisel imaj elde edeceklerine inanmaktadırlar. Greening ve Turban, “sinyal kuramının” ve “sosyal kimlik kuramının” görüşlerini test etmek için gerçekleştirdikleri araştırmalarında, potansiyel işgörenlerin sosyal sorumlulukları konusunda duyarlı işletmelerde çalışma olasılıklarının daha fazla olduğunu belirlemişlerdir.7 Sonuçta, işletmelerin insan kaynaklarına yönelik olarak gerçekleştirdikleri KSS uygulamaları ile daha yaşanabilir ve güvenli bir çalışma ortamı hazırlayıp sunmaları, insan kaynaklarının moralini, motivasyonunu8 ve verimliliğini arttırmakta, işgören devir hızını düşürmekte, yeni işgören bulma ve eğitme gibi maliyetleri aşağı çekmektedir.9 2) KSS ve Pazarlama Yönetimi İlişkisi Günümüzde müşteriler bir işletme ile ilgili tutum oluştururlarken o işletmenin ürün ve hizmetlerinin kalitesinin ve fiyatının yanı sıra, işgörenlerine nasıl davrandığına, içinde bulunduğu toplumla kurduğu ilişkilere, etik ve ekolojik çevre konularındaki yaklaşımlarına da bakmaktadırlar. Örneğin, İngilizlerin yaklaşık %29’u satın alma kararı verirken etik ve sosyal sorumluluk değişkenlerini göz önünde bulundurmaktadırlar.10 Bazı isletmeler KSS boyutlu yeni ürünler geliştirerek11 kendilerini ve ürünlerini farklılaştırma yoluna gitmektedirler. Örneğin, ar-ge çalışmalarıyla organik böcek kontrolü yöntemi geliştirmek ya da geri dönüşümlü ürünler üretip satarak işletmeler farklılaştırma gerçekleştirebilmektedirler.12 KSS boyutlu pazarlama çabaları, yenilik yaratmaya13, işletme ve ürünleri ile ilgili iyi bir imaj oluşturmaya yardımcı olduğu gibi,14 satışların15 ve müşteri sadakatinin arttırılmasına da yol 5 Fox, Andrienne (2007), “Corporate Social Responsibility Pays Off”, HR Magazine, Vol. 52, Issue 8, pp.43-48. 6 Dentchev, Nikolay A., (2004), “Corporate Social Performance as a Business Strategy”, Journal of Business Ethics, 55: 397-412. 7 Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), pp.254-280. 8 Utting, Peter, (2005), “Corporate Responsibility and the Movement of Business”, Development in Practice, Volume 15, Numbers 3 & 4, 375-388. 9 Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. 10 Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), “CSR in Stakeholder Expectectation: And Their Implication for Company Strategy”, Journal of Business Ethics, 44: pp.185-193. 11 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 12 McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), “Corporate Social Responsibility: A Theory of the Firm Perspective”, Academy of Management Review, Vol. 26, No. 1, pp.117-127. 13 Utting, Peter, (2005), pp.375-388. 14 Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. 15 Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Muzaffer AYDEMİR 16 açmaktadır.16 Artık birçok yönetici, KSS çabaları ile pazar payının arttırabileceğine inanmakta17 ve bu yönde çaba harcamaktadır. 3) KSS ve Halkla İlişkiler Yönetimi İlişkisi İşletmelerin KSS faaliyetleri aracılığıyla kamuoyunda iyi bir imaj oluşturmaları,18 kendilerini sosyal sorumluluklara duyarlı bir işletme olarak farklılaştırmaları19 hem rakiplerine karşı bir üstünlük elde etmelerine, hem de kriz dönemlerini daha az zararla atlatmalarına yardımcı olacaktır.20 Ayrıca, KSS’ye duyarlı işletme imajı ile işletmelerin “Sosyal Sorumluluk Yatırım Fonları” gibi kaynaklara ulaşmaları da kolaylaşacaktır.21 İşletmeler KSS faaliyetleri ile olumlu bir imaj elde edebilecekleri gibi,22 etik ve sosyal sorumluluklar konusundaki ihmalleri nedeniyle de mevcut imajlarına zarar verebilirler.23 Bugün işletmeler “kârlı” olma kadar “sorumlu” bir şekilde yönetilme konusunda da ciddi bir baskı altındadırlar. Bu baskılar temelde ortaklar, işgörenler, müşteriler ve tedarikçiler gibi öncelikli paydaş guruplarından gelebildiği gibi, sivil toplum örgütleri, hükümetler ve genel olarak tüm toplumdan da gelmektedir. İşletmeleri KSP’leri açısından sıralayan rating kuruluşlarının sayısındaki artış, küresel etik ve sosyal sorumluluk standartları konusundaki gelişmeler ve müşterilerin giderek daha bilinçli hale gelmeleri gibi gelişmeler de göz önüne alındığında, artık işletmelerin sadece ekonomik performanslarını değil, sosyal ve ekolojik performanslarını da önemsemeleri24 ve bu doğrultuda bazı adımlar atmaları gerekmektedir. KSS çabaları aracılığıyla işletmeler çevreleriyle ve paydaşlarıyla kurdukları yakın ve güçlü ilişkiler sayesinde olası problemleri, yıkıcı değişimleri25 ve riskleri öngörüp önlemler alabilir; öğrenme ve bilgiyi kullanma fırsatları yakalayabilir;26 öz 16 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 17 Owen, Crystal L. & Scherer, Robert F. (1993), “Social Responsibility and Market Share”, Review of Business, Vol. 15, No. 1, pp.11-16. 18 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 19 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 20 Schnietz, Karen E. ve Epstein, Marc J. (2005), “Exploring the Financial Value of a Reputation for Corporate Social Responsibility During a Crisis”, Corporate Reputation Review, Vol. 7, No. 4, pp.327345. 21 Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193.; Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. 22 Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), “Strategic Corporate Social Responsibility and Value Creation among Large Firms”, Long Range Planning, 40, pp.594-610. 23 24 Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193. Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), “Responsibility: The New Business Imperative”, Academy of Management Executive, Vol. 16, No. 2, 132-148. 25 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 26 Utting, Peter, (2005), pp.375-388. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 17 yeteneklerinin farkına daha iyi varabilir ve değer zincirini gözden geçirerek gelişme ve yenilik fırsatları yakalayabilirler.27 Örneğin, işletmeler hem daha az kaynak kullanıp, daha az atık ve kirliliğe yol açmalarına ve hem de daha çok üretim gerçekleştirmelerine yardımcı olan (eco-efficiency ve recycling gibi) yeni yaklaşımları uygulayarak maliyet ve rekabet avantajları elde edebilirler.28 Bu ve benzeri uygulamalar sonuçta işletmelerin finansal performansına olumlu katkılar yapacaktır.29 KURUMSAL SOSYAL PERFORMANS VE FİNANSAL PERFORMANS İLİŞKİSİ Kuskusuz, insan kaynakları, pazarlama ve halkla ilişkiler alanındaki gelişmeler de bir şekilde işletmenin finansal performansına yansıyacaktır. Bununla birlikte, bazı araştırmacılar doğrudan KSP ile finansal performans arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmalar gerçekleştirmişler ve konuda bazı sonuçlara ulaşmışlardır. Burada söz konusu ilişki üzerinde durulacaktır. Kurumsal Sosyal Performansın ve Finansal Performansın Ölçümü İşletmelerin KSP’lerinin ölçümüne ilişkin genel kabul gören, işletmeler arası karşılaştırmalara olanak tanıyan standartlar henüz mevcut değildir. Bununla birlikte, sosyal raporlama standartları oluşturma ve sürdürülebilir uygulamalar gerçekleştirme konusundaki çabalar hızla devam etmektedir.30 Araştırmacılar işletmelerin finansal performanslarını ölçmek amacıyla sıklıkla (hisse başına ve/veya satışlardan) kârlılık, aktif yönetimi, büyüme ve risk yönetimi gibi kriterlerden yararlanmaktadırlar.31 Finansal performansın ölçümüyle kıyaslandığında, KSP’nin ölçümü daha da zordur. Konunun sübjektifliği, soyutluğu ve KSS/KSP kavramlarının içerdiği konu çeşitliliği bu zorluğu beraberinde getirmektedir.32 Bununla birlikte işletmelerin KSP’lerini ölçmek amacıyla yaygın olarak kullanılan bazı kriterlerden söz edilebilir. Bu kriterleri, işletme içiyle ilgili kriterler, işletme dışıyla ilgili kriterler, hesap verebilirlik ve vatandaşlık boyutları altında sınıflandırmak olanaklıdır:33 27 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 28 Utting, Peter, (2005), pp.375-388. 29 Fox, Andrienne (2007), pp.43-48. 30 Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. 31 Chand, Masud (2006), “The Relationship Between Corporate Social Performance and Corporate Financial Performance: Industry Type as a Boundary Condition”, The Business Review, Vol. 5, No. 1, pp.240-245. 32 Chand, Masud (2006), pp.240-245. 33 Welford, Richard, (2004), “Corporate Social Responsibility in Europe and Asia: Critical Elements and Best Practice”, The Journal of Corporate Citizenship, 13, 31-47. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Muzaffer AYDEMİR 18 İşletme içiyle ilgili kriterler arasında, ayrımcılık karşıtı politikalar, fırsat eşitliği, normal çalışma saatleri, maksimum fazla mesai, adil ücret, insan kaynaklarının eğitimi ve geliştirilmesi ve sendikal haklar sayılabilir. İşletme dışıyla ilgili kriterler arasında, gelişmekte olan ülkelerdeki tedarikçilerin işgörenlerle ilgili standartları, tedarikçilerin çocuk işgören istihdamına ilişkin uygulamalarının kontrolü, işletmenin etki ve nüfuz alanı içindeki diğer işletme ve ortamlarda insan haklarının korunması, tedarikçilerin tesislerinin, sağlık, güvenlik ve çevreye etkileri açısından denetimi, yerel toplumun ve tedarikçilerin talep ve şikayetlerine duyarlılık ve adil ticaret sayılabilir. Hesap verebilirlik boyutu altında, KSP ve/veya sürdürülebilirlik raporları yayımlama ve paydaşlarla diyalog gibi politikalar sayılabilir. Vatandaşlık boyutu ile ilgili olarak ise, üçüncü tarafların başlattığı sosyal ve sürdürülebilirlik girişimlerini destekleme sayılabilir. KSP denetimleri ile ilgili çalışmalar hızlı bir şekilde devam etmesine karşın34, kurumsal yatırımcılar, finansal analistler ve işletme-ekonomi gazetecileri işletmelerin kamuoyuna sundukları sosyal denetim raporlarının kalitesizliğinden şikayet etmektedirler. Sosyal denetim raporlarındaki temel sorunların başında, sayısal bilgi ve yerleşmiş sosyal performans göstergelerinin eksikliği gelmektedir.35 Kurumsal Sosyal Performans ve Finansal Performans Arasındaki İlişkiler Yaklaşık yirmi yılı aşkındır gerçekleştirilen araştırmalarda “KSP” ve “finansal performans” arasındaki ilişkilere ait bulgular net değildir. Bazı araştırmalar iki kavram arasında pozitif bir ilişki ortaya koyarken, bazıları bu yönde bulgular sunmamaktadır.36 Yapılan araştırmalar KSP’nin niçin ve hangi koşullar altında finansal performansı arttırdığı konusunu tam olarak açıklayabilmiş değildirler.37 KSP ve finansal performans arasındaki ilişki üç farklı şekilde ele alınıp incelenebilir: 1) KSP ile finansal performans arasındaki ilişki, pozitif olabilir. Diğer bir deyişle, işletmelerin müşteriler, çalışanlar, ortaklar, tedarikçiler vb. paydaşlarına yönelik olarak gerçekleştirdikleri KSS çabaları finansal performanslarını arttırmaya yardımcı olabilir. 2) Finansal performans KSS çabalarını pozitif yönde etkileyebilir. Diğer bir deyişle, finansal olarak başarılı olan işletmeler, elde ettikleri finansal kaynakların bir kısmını paydaşlarına KSS kapsamında harcayabilirler. 3) KSP ve finansal performans karşılıklı olarak birbirlerini etkiyebilirler. 34 Aydemir, M. (2007), “Social Auditing: Indispensable Part of Corporate Success”, The Balkan Countries 1st International Conference on Accounting and Auditing (BCAA), 8-9 March, Edirne, pp.312-326. 35 Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193. 36 Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), pp.594-610. 37 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 19 Şimdi söz konusu ilişki biçimlerini kısaca açıklamaya çalışalım. 1) Kurumsal Sosyal Performans Finansal Performansı Arttırabilir Bazı araştırmalarda KSP’nin finansal performansı arttırdığına ilişkin bulgular elde edilmiştir. Örneğin, Griffin ve Mahon, kimya sektöründe gerçekleştirdikleri araştırmada KSS ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki bulmuşlardır.38 Simpson ve Kohers, bankacılık sektöründe gerçekleştirdikleri araştırmada KSP ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır.39 Waddock ve Graves40 ile Pava ve Krausz,41 da gerçekleştirdikleri araştırmalarda KSP ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu görmüşlerdir. Ruf ve arkadaşları, KSP artışının hem kısa dönemli, hem de uzun dönemli finansal performans artışlarını da beraberinde getirdiği sonucuna ulaşmışlardır.42 Chand, 19701995 yılları arasında gerçekleştirilen 51 araştırma üzerinde yaptığı incelemelerde, 51 araştırmanın 33’ünde KSP ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.43 2) Finansal Performans Kurumsal Sosyal Performansı Arttırıcı Bir Rol Oynayabilir Moore44, McGuire ve arkadaşları45 ile Waddock ve Graves, gerçekleştirdikleri araştırmalarda KSP’nin işletmenin geçmiş finansal performansıyla pozitif bir ilişki içinde olduğunu, diğer bir deyişle, finansal olarak başarılı işletmelerin KSP’lerinin de buna bağlı olarak arttığını ortaya koymuşlardır.46 38 Griffin, Jennifer J. & Mahon, John F. (1997), “The Corporate Social Performance and Corporate Financial Performance Debate”, Business and Society, Vol. 36, No. 1, pp.5-31. 39 Simpson, W. Gary & Kohers, Theodor (2002), “The Link Between Corporate Social and Financial Performance: Evidence from the Banking Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 35, No. 2, pp.97109. 40 Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), “The Corporate Social Performance-Financial Performance Link”, Strategic Management Journal, Vol. 18, No. 4, pp.303-319. 41 Pava, Moses & Krausz, Joshua (1996), “The Association Between Corporate Social-Responsibility and Financial Performance: The Paradox of Social Cost”, Journal of Business Ethics, Vol. 15, No. 3, pp.321357. 42 Ruf, Bernadette M.; Muralidhar, Krishnamurty; Brown, Robert M.; Janney, Jay J. ve Paul, Karen (2001), “An Empirical Investigation of the Relationship Between Change in Corporate Social Performance and Financial Performance: A Stakeholder Theory Perspective”, Journal of Business Ethics, Vol. 32, No. 2, pp.143-156. 43 Chand, Masud (2006), pp.240-245. 44 Moore, Geoff (2001), “Corporate Social and Financial Performance: An Investigation in the U.K. Supermarket Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 34, No. ¾, pp.299-315. 45 McGuire, Jean B.; Sundgren, Alison and Schneeweis, Thomas (1988), “Corporate Social Responsbility and Firm Financial Performance”, Academy of Management Journal, Vol. 31, No. 4, pp.854-872. 46 Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), pp.303-319. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 20 Muzaffer AYDEMİR İşletmelerin KSP’lerinin artışı, finansal performans kadar işletmelerin yaşı, büyüklüğü,47 kârlılık düzeyi ve çevreye yaydıkları kirlilik oranı ile de48 yakından ilişkilidir. 3) KSP ile Finansal Performans Arasındaki İlişki Karşılıklıdır Bazı araştırmalar KSP ile finansal performans arasındaki ilişki konusunda karışık sonuçlar vermektedir.49 Bazıları ise, negatif bir ilişki ortaya koymaktadır.50 Bu durum, KSP ve finansal performansın ölçümüne ilişkin kriterlerin standart olmaması; endüstriden endüstriye işletmelerin öncelikli paydaşlarının farklılaşıyor olması; sosyal performans konusunda çoklu kriterlerin kullanılıyor olması ve verilerin dolaylı yollardan (işletme dışı kaynaklarda) elde ediliyor olması gibi nedenlerle açıklanabilir.51 KSS uygulamalarının başarılı bir şekilde yönetilmemesi ya da finansal yönetim konusundaki sorunlar da ilişkiyi tam olarak ortaya koyamamada etkili olmuş olabilirler. Buraya kadar yapılan tartışmalardan hareketle “KSP ve finansal performans” ilişkisi bağlamında aşağıdaki noktanın altının çizilmesinde yarar bulunmaktadır: KSS kapsamındaki çabalara tamamıyla “pozitif” uygulamalar olarak yaklaşmak sakıncalıdır. Bunun yerine, “dikkatli” şekilde uygulanması gereken bir strateji olarak yaklaşmak daha sağlıklı bir yol olacaktır.52 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK STRATEJİLERİ KSS, günümüz işletmelerinin stratejik yönetim süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olmak zorundadır. Bununla birlikte, işletmeler KSS stratejisine karar verirken temel stratejik amaçların ve hedeflerin yanı sıra, KSS stratejisinin uygulanacağı (kültür, yasal düzenlemeler, sivil toplum örgütleri, küresel standartlar gibi) koşulları da göz önünde bulundurmalıdırlar.53 Araştırmacıların ve uygulamacıların KSS ile ilgili olarak çok çeşitli stratejilerden söz ettikleri görülmektedir. Bu stratejileri araçsal kuramlar, politik 47 Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), “The Relationship Between Corporate Social Performance, and Organizational Size, Financial Performance, and Environmental Performance: An Empirical Examination”, Journal of Business Ethics, Vol. 17, No. 2, pp.195-204.; Moore, Geoff (2001), pp.299-315. 48 Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), pp.195-204. 49 Chand, Masud (2006), pp.240-245.; Margolis, Joshua Daniel and Walsh, James Patrick (2001), People and Profits? The Search for a Link Between a Company’s Social and Financial Performance, NJ: Erlbaum.; McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), pp.117-127. 50 Moore, Geoff (2001), pp.299-315.; Chand, Masud (2006), pp.240-245. 51 Chand, Masud (2006), pp.240-245.; Wu, Meng-Ling (2006), “Corporate Social Performance, Corporate Financial Performance, and Firm Size: A Meta-Analysis”, Journal of American Academy of Business, Vol. 8, No. 1, pp.163-171. 52 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 53 Galbreath, Jeremy, (2006), “Corporate Social Responsibility Strategy: Strategic Options, Global Considerations”, Corporate Governance, Vol. 6, No. 2, pp.175-187. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 21 kuramlar, entegre kuramlar ve etik kuramlar şeklinde sınıflandırılarak incelemek olanaklıdır. 1) Araçsal kuramlar. Kâr güdüsüne odaklı olan bu kuramlarda, ortakların koydukları sermayenin maksimize edilmesi hedeflenmektedir. Ekonomist Milton Friedman’ın öncülüğünü yaptığı yaklaşımın özünde, ortakların koydukları sermayenin kârı maksimize edecek alanlarda kullanılması düşüncesi vardır. Servetini riske atan yatırımcıların, yatırımlarının getirisini arttırmaya çalışmaları ve işletme yönetiminin de bu doğrultuda sorumluluk üstlenmesi doğaldır.54 Dolayısıyla, KSS çalışmaları kârın maksimize edilmesi amacına dönük bir strateji ya da enstrüman olarak değerlendirilebilir.55 Bu bağlamda, bazı işletmeler kısa dönemde kâr maksimizasyonuna yardımcı olmayan KSS çabalarından kaçınmayı tercih ederlerken, bazıları rekabet üstünlüğü elde etme gibi stratejik bir amaca, diğer bir deyişle, uzun dönemli kâr maksimizasyonuna odaklanarak KSS çabaları gerçekleştirebilmektedirler. Diğer bazı işletmeler ise, etik ve sosyal sorumluluk çabaları aracılığıyla iyi müşteri ilişkileri geliştirmeyi ve satışları arttırarak kar maksimizasyonuna ulaşmayı hedefleyebilmektedirler.56 2) Politik kuramlar. Politik kuramlar, gücün politik arenada başarılı ve sorumlu bir şekilde kullanılmasına odaklanmışlardır. Bu kuramı benimseyen işletme yönetimleri “şirket anayasası” oluşturarak sahip oldukları gücü sorumlu bir şekilde kullanmaya çalışmaktadırlar. Politik bir kavram olan “vatandaşlık” terimini işletmelere uyarlayıp “şirket vatandaşlığı” kavramını türetenler ise, işletmeleri birer vatandaş olarak değerlendirip, toplumla işletmeler arasında var olan “sosyal anlaşmaya” göre, işletmelerin topluma karşı olan bazı yükümlülüklerinin altını çizmektedirler.57 Vatandaşlık stratejisi izleyen işletmeler geniş bir paydaş grubunun beklentilerini, çıkarlarını dengeli bir şekilde karşılamaya odaklanmaktadırlar. Müşteriler, işgörenler, tedarikçiler, içinde bulunulan yerel toplum, ortaklar ve ekolojik çevre zaman zaman işletmenin çıkarlarıyla çelişen beklentilerle işletme yöneticilerinin karşısına çıkabilmektedirler. Bu anlayışta olan işletmeler, gerçek kişilerde olduğu gibi, sorumlu bir vatandaş olarak hareket etmeye çalışımaktadırlar. Bu stratejiyi izleyecek olan işletmelerin öncelikli (başarısını etkileyebilecek olan) paydaşlarını belirlemeleri gerekmektedir.58 54 Galbreath, Jeremy, (2006), pp.175-187. 55 Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), “Corporate Social Responsibility Theories: Mapping the Territory”, Journal of Business Ethics, 53: 51-71. 56 Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71. 57 Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71. 58 Galbreath, Jeremy, (2006), pp.175-187. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Muzaffer AYDEMİR 22 3) Entegre kuramlar. Bu kuramlar işletmeleri sosyal talepleri tatmine odaklanan kurumlar olarak değerlendirmektedirler. İşletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri, toplumla iyi ilişkiler kurup sürdürmelerini gerektirmektedir. İşletmeler toplumca “meşru” olarak algılanmalı ve toplumun gözünde bir saygınlığa sahip olmalıdırlar. Dolayısıyla da, işletmeler faaliyetlerinde sosyal talepleri de göz önünde bulundurmalıdırlar. Paydaşlarla ilişkilerin yönetimi ve KSP gibi kavramlar bu kuramların özünü oluşturmaktadır.59 4) Etik kuramlar. Bu kuramlar etik değerleri ve etik değerlere uygun şekilde topluma katkı yapmayı öne çıkarmaktadır. İşletmeler sosyal sorumlulukları, etik bir sorumluluk olarak görüp gereğini yapmalıdırlar. Bu kuramların özünde, işletmeler ile toplum arasındaki ilişkiyi sağlamlaştıran, çimento işlevi gören etik değerler yer almaktadır. Burada da paydaş yönetimi, evrensel insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma kavramları öne çıkmaktadır.60 Özetle, işletme yönetimleri yaşamlarını tehdit edebilecek önemdeki paydaşlarıyla yakın ilişkiler kurmak ve onlara yönelik KSS çabalarını stratejik yönetim bağlamında yönetmek zorundadırlar. Bu konuda elde edilecek KSP’nin en azından orta ve uzun vadede işletme başarısına olumlu yansımalarının olması kaçınılmazdır. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında, “KSP” ile “finansal performans” arasındaki ilişkinin, KSS çabalarının stratejik yönetim bağlamında iyi yönetilmesi şartına bağlı olarak pozitif olacağı sonucuna varılabilir. Bu durumda, KSS çabalarının iyi yönetilmesinden ne anlaşılması gerektiği konusu üzerinde durulmasında yarar vardır. İşletmeler içinde bulundukları pazarı ve rakiplerinin uygulamalarını göz önünde tutarak KSS stratejilerini dikkatli bir şekilde belirlemelidirler. Örneğin, KSS konusunda oldukça ileride olan Batılı işletmelerle61 rekabet etmek isteyen Doğulu bir işletmenin KSP’sine özen göstermesinde yarar bulunmaktadır. KSS çabalarının her şeyden önce kaynak harcamayı gerektirdiği ve yanlış bir kaynak dağılımının işletmeyi asıl faaliyet konusundan uzaklaştıracağı unutulmamalıdır. Ayrıca, işletmelerin KSS kapsamındaki açılımlarının kamuoyunda “vitrin süsü” olarak algılanmamasına da dikkat etmelerinde yarar bulunmaktadır.62 KSS çabaları tek başına değil, işletme sistemi ve stratejisi içinde “bütüncül” bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Waddock ve arkadaşlarının da önerdikleri gibi,63 KSS konusuna “Toplam Sorumluluk Yönetimi” gibi kuşatıcı bir yönetim modeliyle yaklaşılması, bu yöndeki planlama ve uygulama çabalarının işletme sistemine ve 59 Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71. 60 Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71. 61 Welford, Richard, (2004), pp.31-47. 62 Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412. 63 Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), pp.132-148. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 23 stratejisine entegre edilmesi, paydaşlarla sürekli ve düzenli bir şekilde bilgi paylaşılması ve değişen koşullara uygun ayarlamaların yapılması64 işletmelerin KSS çabalarından bekledikleri sonucu elde etme olasılıklarını arttıracaktır. KSS’nin yönetimiyle ilgili bir diğer önemli noktada, işletmelerin hangi paydaşlarına öncelik verecekleri ve KSS kapsamında hangi faaliyetleri gerçekleştirecekleri konusudur. Kuşkusuz bu soruların cevapları da yine işletmelerin içinde bulundukları sektöre ve pazar koşullarına göre farklılık gösterecektir.65 Son olarak, işletmelerin KSS projelerine ne kadar harcama yapacakları ya da finansal performansı arttırmaya yardımcı olacak KSS harcamalarının ne kadar olması gerektiği sorusuna da cevap vermeleri gerekmektedir. McWilliams ve Siegel, paydaşların beklentilerini karşılayarak işletmenin kâr maksimizasyonuna katkı yapacak bir KSS düzeyi olduğunu ve ideal KSS düzeyinin fayda-maliyet analizleri aracılığıyla belirlenebileceğini ileri sürmektedirler. Diğer bir deyişle, işletmeler neden olabileceği kâr artışının üzerinde KSS harcaması yapmamalıdırlar.66 Son yıllarda SA 8000 türü KSS standartlarının ülkemizde de yaygınlaşmaya başlaması,67 Sermaye Piyasası Kurulu (SPK),68 Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD)69 ve İMKB70 gibi kurumların kurumsal denetim indeksleri yayınlamaları ve rating çalışmaları yürütmeleri, TEDMER71, HÜEM72, İGİAD73 gibi kuruluşların etik ve sosyal sorumluluk konularına yönelik çalışmalar gerçekleştirmeleri, iş ve akademik çevreler için sevindirici gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, KSS, KSP ve sosyal denetim gibi konularda Türkiye’nin Batılı ülkelerle arasında hem kuramsal, hem de uygulama boyutunda kapatılması gereken büyük bir boşluk olduğu unutulmamalıdır. Söz konusu boşluğun sağlıklı ve hızlı bir şekilde kapatılabilmesi için iş dünyası ve akademik dünya arasındaki işbirliği olanaklarının arttırılmasında ve bu yöndeki araştırma ve uygulamaların desteklenmesinde büyük yararlar bulunmaktadır. 64 Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), pp.132-148.; Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39. 65 Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193. 66 McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), pp.117-127. 67 Aydemir, M. (2007), “İşletmelerin İşgörenlere Karşı Sosyal Sorumlulukları ve SA 8000 Standardı”, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Ed. Coşkun Can Aktan, İGİAD Yayınları, İstanbul, ss.99-121. 68 SPK, http://www.spk.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. 69 TKYD, http://www.tkyd.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009. 70 İMKB, http://www.imkb.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. 71 TEDMER, http://www.tedmer.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009. 72 HÜEM, http://www.huem.hacettepe.edu.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. 73 İGİAD, http://www.igiad.com, erişim tarihi, 12.04.2009. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 24 Muzaffer AYDEMİR KAYNAKÇA Aydemir, M. (2007), “İşletmelerin İşgörenlere Karşı Sosyal Sorumlulukları ve SA 8000 Standardı”, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Ed. Coşkun Can Aktan, İGİAD Yayınları, İstanbul, ss.99-121. Aydemir, M. (2007), “Social Auditing: Indispensable Part of Corporate Success”, The Balkan Countries 1st International Conference on Accounting and Auditing (BCAA), 8-9 March, Edirne, pp.312-326. Chand, Masud (2006), “The Relationship Between Corporate Social Performance and Corporate Financial Performance: Industry Type as a Boundary Condition”, The Business Review, Vol. 5, No. 1, pp.240-245. Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), “Current Debates in Corporate Social Responsibility: An Agenda for Research”, Issues in Social and Environmental Accounting, Vol. 1, No. 1, pp.26-39. Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), “CSR in Stakeholder Expectectation: And Their Implication for Company Strategy”, Journal of Business Ethics, 44: pp.185-193. Dentchev, Nikolay A., (2004), “Corporate Social Performance as a Business Strategy”, Journal of Business Ethics, 55: 397-412. Galbreath, Jeremy, (2006), “Corporate Social Responsibility Strategy: Strategic Options, Global Considerations”, Corporate Governance, Vol. 6, No. 2, pp.175-187. Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), “Corporate Social Responsibility Theories: Mapping the Territory”, Journal of Business Ethics, 53: 51-71. Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), “Strategic and Moral Motivation for Corporate Social Responsibility”, The Journal of Corporate Citizenship, 22, 111-123. Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), “Corporate Social Performance as a Competitive Advantage in Attracting a Quality Workforce”, Business & Society, Vol. 39, No. 3, 254-280. Griffin, Jennifer J. & Mahon, John F. (1997), “The Corporate Social Performance and Corporate Financial Performance Debate”, Business and Society, Vol. 36, No. 1, pp.5-31. Fox, Andrienne (2007), “Corporate Social Responsibility Pays Off”, HR Magazine, Vol. 52, Issue 8, pp.43-48. HÜEM, http://www.huem.hacettepe.edu.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), “Strategic Corporate Social Responsibility and Value Creation among Large Firms”, Long Range Planning, 40, pp.594-610. İGİAD, http://www.igiad.com, erişim tarihi, 12.04.2009. İMKB, http://www.imkb.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Gündemi 25 Margolis, Joshua Daniel and Walsh, James Patrick (2001), People and Profits? The Search for a Link Between a Company’s Social and Financial Performance, NJ: Erlbaum. McGuire, Jean B.; Sundgren, Alison and Schneeweis, Thomas (1988), “Corporate Social Responsbility and Firm Financial Performance”, Academy of Management Journal, Vol. 31, No. 4, pp.854-872. McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), “Corporate Social Responsibility: A Theory of the Firm Perspective”, Academy of Management Review, Vol. 26, No. 1, pp.117-127. Moore, Geoff (2001), “Corporate Social and Financial Performance: An Investigation in the U.K. Supermarket Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 34, No. ¾, pp.299-315. Owen, Crystal L. & Scherer, Robert F. (1993), “Social Responsibility and Market Share”, Review of Business, Vol. 15, No. 1, pp.11-16. Pava, Moses & Krausz, Joshua (1996), “The Association Between Corporate SocialResponsibility and Financial Performance: The Paradox of Social Cost”, Journal of Business Ethics, Vol. 15, No. 3, pp.321-357. Ruf, Bernadette M.; Muralidhar, Krishnamurty; Brown, Robert M.; Janney, Jay J. ve Paul, Karen (2001), “An Empirical Investigation of the Relationship Between Change in Corporate Social Performance and Financial Performance: A Stakeholder Theory Perspective”, Journal of Business Ethics, Vol. 32, No. 2, pp.143-156. Schnietz, Karen E. Ve Epstein, Marc J. (2005), “Exploring the Financial Value of a Reputation for Corporate Social Responsibility During a Crisis”, Corporate Reputation Review, Vol. 7, No. 4, pp.327-345. Simpson, W. Gary & Kohers, Theodor (2002), “The Link Between Corporate Social and Financial Performance: Evidence from the Banking Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 35, No. 2, pp.97-109. SPK, http://www.spk.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009. Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), “The Relationship Between Corporate Social Performance, and Organizational Size, Financial Performance, and Environmental Performance: An Empirical Examination”, Journal of Business Ethics, Vol. 17, No. 2, pp.195-204. TEDMER, http://www.tedmer.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009. TKYD, http://www.tkyd.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009. Utting, Peter, (2005), “Corporate Responsibility and the Movement of Business”, Development in Practice, Volume 15, Numbers 3 & 4, 375-388. Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), “The Corporate Social Performance-Financial Performance Link”, Strategic Management Journal, Vol. 18, No. 4, pp.303-319. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 26 Muzaffer AYDEMİR Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), “Responsibility: The New Business Imperative”, Academy of Management Executive, Vol. 16, No. 2, 132-148. Welford, Richard, (2004), “Corporate Social Responsibility in Europe and Asia: Critical Elements and Best Practice”, The Journal of Corporate Citizenship, 13, 31-47. Wu, Meng-Ling (2006), “Corporate Social Performance, Corporate Financial Performance, and Firm Size: A Meta-Analysis”, Journal of American Academy of Business, Vol. 8, No. 1, pp.163-171. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences EKONOMİ GÜNDEMİ Economy Agenda KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞ OLACAK MI? Sefer ŞENER∗ Günümüzde küreselleşme ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojik alanlar başta olmak üzere etkin bir varlık göstermektedir. Bu bağlamda yeryüzünde hareketliliği en çok artan para, emek ve malların dolaşımı olmuştur. Ulşaım iletişim ve üretimdeki gelişmelere siyasi gelişmeler de eklenince son 20 yıldır küreselleşme hız kazanmıştır. Gelişen teknolojiye paralel olarak üretimin hızla artması yeni pazarlara açılımı gerkli kılmıştır. İletişim teknolojisindeki büyüme ise ulaşım ile birleşince küreselleşmenin önlenemez yükselişi hız kazanmıştır. Öte yandan küreselleşme emek sermaye ve malların büyük oranda serbest dolaşımını da beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz bu durum ekonomik anlamda küreselleşmenin bir sonucudur. Liberalleşme yanında bölgesel işbirliği örgütleri, çokuluslu şirketler ve uluslararası kuruluşların katkısıyla ekonomik manada küreselleşme hızla devam etmektedir. Küreselleşme bölgeselleşmeyi de arttırmıştır. Avrupa Birliği, Nafta (The North American Free Trade Agreement), Apec (Asya – Pasifik Ekonomik İşbirliği), ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel işbirliği nitelikli birleşmeler de küreselleşmenin etkisiyle genişlemiştir. Küreselleşmenin bu denli etkin hale gelişi sadece olumlu getirilere değil bazı olumsuzluklara da yol açmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan herhangi bir ekonomik, siyasi ve kültürel bozulma çok kısa süre içinde önce bölge ülkelere daha sonra da tüm dünyaya yayılmaktadır. Bir de olumsuzluk çıkan ülke ∗ Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 28 Sefer ŞENER dünyada ekonomik ve siyasi alanda etkili bir güce sahip ise tüm dünya kısa süre içinde derinden etkilenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ nde ortaya çıkan finansal kriz önce bu ülkeyi ardından Avrupa ülkelerini ve sonrasında tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Amerikan dolarının uluslararası değişim aracı niteliğinde olması krizin dünyaya yayılmasını hızlandırmıştır. Aslında doların uluslararası arenada büyük bir değişim aracı olma özelliği çok eski dönemlere dayanmamaktadır. İkinci Dünya Savaşından sonra Amerika’nın Brettonwoods kasabasında yapılan ve dünya ekonomisinin geleceğini belirleyen toplantıyla birlikte dolar, altına endekslenmiş ve uluslararası geçerlilik kazanmıştır. Brettonwoods’ a İngiltere adına katılan John M. Keynes’in görüşleri Amerikan heyetince reddedilerek doların hakimiyeti başlatılmıştır. Doların dünya piyasasına hakimiyeti, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının geldiği boyut ve çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini bir arada düşündüğümüzde Amerika’ da 2007 yılıyla birlikte belirginleşen finansal kriz çok kısa bir süre içinde tüm dünyayı sarmıştır. ABD’de Mortgage kredileri ile başgösteren kriz aslında son 3-4 yıldır bazı sinyaller vermeye başlamıştı. Son yıllarda her Amerikan vatandaşı ortalama 48.000$ a yakın kredi kartı, mortgage veya değişik sebeplerle borçlu durumda bulunmaktaydı. Öte yandan son dönemde ABD ulusal borcu, 12 trilyon $ ı aşmıştır. Bu denli yüksek borca, dış ticaret açıkları, Çin ekonomisindeki büyümeye paralel olarak kaybedilen dünya pazarları ve 2000 yılından bu yana enerji maliyetlerindeki artış da (özellikle petrol 40$ dan 140$ a çıkmıştır. Bu durum dünyada en büyük petrol tüketicisi olan ABD’ yi olumsuz etkilemiştir) eklenince Amerikan ekonomisi için kriz adeta kaçınılmaz olmuştur. 2000’li yıllardan beri kalıcı birtakım problemler yaşayan ABD ekonomisinde küresel krizi başlatan önemli gelişme ise mortgage kredileri olmuştur. Aslında mortgage kredileri yasal zemine oturtulmuş oldukça düzenli işleyen bir konut kredisi sistemidir. Amerika’ da konut kredisi veren kuruluşlar, bankalar teminat olarak aldıkları “konut ipoteği”ni menkul kıymete dönüştürerek tahvil ihraç edebilmektedirler yani ev almak isteyen bir müşteriden alınan ipotek belgeleri daha değişir faiz oranlarıyla tahvile dönüştürülebilmektedir. Aracı kurumlar piyasadan fon toplamakta ve topladıkları fonlarla yeni krediler açabilmektedirler, yani banka yeterli gelire sahip ev almak isteyen bir tüketiciye evi ipotek altına alarak kredi vermektedir. Fon ihtiyaçlarını rahatlatmak amacıyla bankalar verdikleri kredi alacaklarını karşılık göstererek varlığa bağlı menkul kıymet ihraç etmektedirler. Mortgage kredisi veren kuruluşlar tarafından ihraç edilen bu tür menkul kıymetleri ellerinde bulunduran aracı kurumlar (Fannie Mae, Freddie Mac, Lehman Brothers gibi) bu menkul kıymetleri yatırım araçlarına dönüştürerek piyasaya sürmektedirler. Mortgage bankaları tarafından tüketicilere verilen krediler bu yolla aracı kurumlara veya yatırımcılara uzun vadeli olarak satılmaktadır. Eğer satış aracı kuruma olmuş ise aracı kurum doğrudan yatırımcılara satışı gerçekleştirmektedir. Banka aracı kuruma satmış ise aracı kurumdan, yatırımcıya satmış ise de yatırımcıdan bu yolla nakit sağlamakta ve sağlanan nakitler tekrar tüketicilere kredi olarak kullandırılmaktadır. Sistemin sürekli olarak ve türev ürünler şeklinde büyümesi ise bu ürünlerin Amerikan piyasası ile sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılmasına neden olmuştur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ekonomi Gündemi 29 Mortgage sistemi yukarıda değindiğimiz şekliyle işlerken 1990’lardan itibaren oldukça hızlı büyüyen teknoloji firmaları sıkıntıya girmeye başlamışlardır. Yaşanan sıkıntılardan kurtulmak ve durgunluktan çıkmak amacıyla Amerika’ da 2000 yılından itibaren faizler ve vergiler düşük seviyelere çekilmeye başlanmıştır. Kolaylaşan kredi olanakları, başka alanlar yanında konutlara olan talebi de hızla arttırmıştır. Konutlara olan talepteki hızlı artış ise, 2000 yılından itibaren konut fiyatlarının yükselmesine yol açmıştır. 1999 yılında Amerika’da yaklaşık 5 trilyon dolar olan birikimli konut kredisi borçları 2008 yılı sonu itibariyle 12 trilyon doları aşmıştır. Şekil 1: ABD’ de Birikimli Konut Kredisi Borçları (Trilyon $) Kaynak:www.techcrunch.com/2008/09/26/the-us-government-engineeredthe-current-economic-crisis/ ABD’de konut fiyatları ve konut kredisi kullananların sayısı sürekli artarken mortgage aracılar daha fazla kredi kullandırıp daha fazla para kazanmak maksadıyla eşik-altı (subprime mortgage kredileri) piyasasına yönelmişlerdir. Eşik-altı krediler ödeme kabiliyeti düşük, riskli tüketicilere yüksek faiz oranlarıyla verilen konut kredileridir. Bu krediler yüksek risk taşımaktadırlar. Özellikle 2003 sonundan itibaren yüksek risk taşıyan bu tür kredilerdeki artış birikimli şekilde sıkıntılar doğurmaya başlamıştır. Bu sıkıntılara 2003 yılından itibaren Amerikan Merkez Bankasının (FED) 2006 yılına kadar kademeli olarak faiz arttırım kararları da eklenince konut satışlarında azalmalar başlamıştır. 2006 ya kadar faizlerin yükselmesi konut kredisi taleplerini de düşürmüştür. Kredi imkanlarının pahalılaşması beraberinde 2000 yılından itibaren hep artış gösteren konut fiyatlarının 2006’dan itibaren düşüşe geçmesine sebep olmuştur. Kredi faizlerindeki artış ve de konut fiyatlarındaki düşüş başta eşik-altı krediler olmak üzere kredi geri dönüşlerinde sıkıntılar doğurmaya başlamıştır. Ellerindeki ipotek senetleriyle kredi verdikleri tüketicilerin evlerine el koymaya başlayan kredi kuruluşları konut fiyatlarındaki düşüşü hızlandırmıştır. 2008 yılı itibariyle ABD’ de kredi borcu ödenmeyen konut sayısı 740 binlere ulaşmıştır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 30 Sefer ŞENER Şekil 2: ABD’ de Kredi Borcu Ödenmeyen Konut Sayısı (Adet) Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Foreclosure_Trend_-_2007.png Ödenmeyen Mortgage borçlarına sahtekarlıklar da eklenince kriz kaçınılmaz olmuştur. 2007 yılı sonu itibariyle ABD’ de yaklaşık 41 bin mortgage kredi sahtekarlığı rapor edilmiştir. Şekil 3: ABD’ de Mortgage Kredilerinde Rapor Edilen Sahtekarlık Sayısı (Adet) Kaynak: http://www.fincen.gov/MortgageLoanFraud.pdf Faiz oranlarındaki artış ve konut fiyatlarındaki hızlı düşüş birçok konut kredisinin geri dönüşünü durdurmuş ve ödenmemesine neden olmuştur. Konut kredileri geri dönmemeye başlayınca doğal olarak kredileri menkul kıymetleştirenler Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ekonomi Gündemi 31 mudilerinden topladıkları paraları geri ödeyemez duruma düşmüşlerdir. ABD’ nin en büyük mortgage kreditörlerinden Merit Financial, New Century Financial ve Lehman Brothers gibi kurumlar ardı arkasına iflas etmişlerdir. Yine mortgage piyasasının yarısını elinde tutan Fannie Mae ve Freddie Mac devletleştirilmiştir. Başlangıçta basit gibi gözüken bu kriz kısa süre içinde önce Avrupa daha sonra ise tüm dünyayı derinden etkilemiştir. Yatırımcılar ellerinde bulunan mortgage (zehirli kağıt diye nitelendirilmektedir) kağıtları nedeniyle tüm dünyada büyük boyutlu zararlara uğramışlardır. Çünkü bu kağıtlar sadece ABD’ de değil tüm dünya ülkelerinde yatırımcıların ellerinde bulunmaktadır. Bu açından kriz kısa sürede dünyaya yayılmıştır. Öte yandan özellikle gelişmiş ülkelerde finansal kurumlar arasında yaşanan güven bunalımı nedeniyle kriz hızla diğer ülkelere de yayılmıştır. Tüm dünyada yatırım araçlarına ve finansal kuruluşlara karşı oluşan güven bunalımı ülkeleri kendi içerisine kapanmaya zorlamış ve adeta küreselleşme, kapitalizm sorgulanır hale gelmiştir. Finansal kuruluşların birbirlerine karşı çekingen davranıp alacak verecek ilişkisi içine girmemesi dünya finansal sisteminin daralmasına neden olmuştur. Ülkelerde kredi hacimleri genel olarak daralmaya başlamış ve çoğu kredi kuruluşları krizi fırsat bilerek verdikleri kredileri geri çağırmaya başlamışlardır. Genel olarak ortaya çıkan güven bunalımı ekonomilerde talep daralmasına yol açmış, bu durum ise finans krizinin reel sektöre sıçramasına neden olmuştur. Amerika’ da ortaya çıkıp hızla dünyaya yayılan finans krizi 2008 yılı ortalarından itibaren Türkiye’yi de etkilemeye başlamıştır. Küresel kriz Türkiye için dört ana kanalda risk oluşturmuştur. İlk olarak Türkiye’ de yerleşik banka ve şirketlerin sorunlu menkul kıymetlere yaptıkları yatırımlardan kaynaklanan risk vardır ancak bu tür sorunlu menkul kıymetlere Türkiye’deki bankalar 2000 ve 2001 krizlerinden çıkardıkları dersler doğrultusunda fazla itibar göstermediklerinden dolayı önemli risklerle karşı karşıya kalmamışlardır. Yani Türkiye’ deki bankalarda bu tür risk taşıyan sorunlu menkul kıymetler yok denecek kadar azdır. ikinci olarak dünya genelinde yaşanan kredi darlığından dolayı dış borcu olan Türk kuruluşlarının borçlarını yenileme sürecinde karşılaşabilecekleri problemler bir risk unsuru oluşturmaktadır. Yüksek oranlı döviz borcu olan şirket ve kuruluşların döviz kurlarındaki artış ve bu artışla birlikte zorlaşan kredi maliyetleri dolayısıyla olumsuz etkilenecekleri açık olarak gözükmektedir. İşsizlik ve ekonomik durgunluk bu nedenle artış gösterebilecektir. Üçüncü olarak cari açığın finansmanı ve döviz kurları ile ilgili risk bulunmaktadır. 2008 yılı itibariyle 41,4 milyar dolara ulaşan cari açık daralan ithalat dolayısıyla 2009 yılı içerisinde yarı yarıya düşecektir. Dolayısıyla cari açığın finansmanı Türkiye açısından önemli bir risk taşımamaktadır. Ancak döviz kurlarında yukarı doğru hareket aşırı düzeylere gelir ise, kur, reel sektör borçları dolayısıyla önemli bir risk unsuru olabilecektir. Son olarak ihracatımızın önemli bir kısmını yapmakta olduğumuz Avrupa Birliği başta olmak üzere dış pazarlardaki daralmalar nedeniyle ekonomik büyümede Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 32 Sefer ŞENER durma riski bulunmaktadır. Türkiye için en büyük riskin bu olduğu gözükmektedir. Çünkü özellikle dış pazarlardaki daralmanın da etkisiyle 2009 yılı içinde muhtemelen büyüme rakamlarımız %-5 lere kadar inecektir. Bu ise işsizlikte yüksek oranlı artış demektir. ABD ve AB gibi gelişmiş ülkelerde bankacılık krizi temelli bir duraklama ve daralma söz konusu iken Türkiye’ de “reel daralma” gerçekleşmektedir. Türkiye geçmiş dönem krizlerinin etkileri ile alınan tedbirler sayesinde finansal anlamda daha sağlam bir yapı arz etmektedir. Tüm dünya krizde olduğu için geleneksel kriz politikaları bu krizde etkisiz kalmaktadır. Özellikle ihracatı arttırmaya dönük önlemler ( devalüasyon gibi ) bu kez etkili bir seçenek olarak gözükmemektedir. Kriz finansal piyasalarda çıktığı için alışılagelmiş finansal önlemlerin etkileri sınırlı kalmaktadır. Zaten büyük ekonomilerde faizler yeterince düşürüldü, bu konuda yapacak fazla birşey kalmadığı görülmektedir. Alışılageldik finansal önlemlerden başka alışılageldik mali önlemlerin de bu krizden çıkışta fazla etkili olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’ de krizle ilgili olarak hükümet tarafından altı adet “ekonomik kriz paketi” yürürlüğe konmuştur. Yeni önlemler içeren paketlerin devamına da ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak özel sektör de kendi üzerine düşeni yapmalı kendine ait paketler hazırlamalı, önlemler almalıdır. İşler yolunda giderken devletten serbestlik bekleyen özel sektörün, ancak kriz gelince herşeyi de devletten beklememesi gerekmektedir. Görünen o ki, özel sektör sadece devletin, hükümetin çıkardığı paketlere odaklanmış bulunmakta oysa bir kısmı uluslararası dahi diyebileceğimiz hiç bir özel sektör kendi çözüm metotlarını ortaya koymamaktadır. Dünya daha önceki krizleri atlattığı gibi bu krizi de atlatacaktır. Küreselleşme ve kapitalizm bu krizden de güçlenerek çıkacaktır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences KAMU YÖNETİMİ VE YEREL YÖNETİMLER GÜNDEMİ Public Administration and Local Government Agenda 2863 SAYILI TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARININ KORUNMASINA DAİR KANUN’DA 11.02.2009 TARİH VE 27138 SAYILI RESMİ GAZETE İLE YÜRÜRLÜĞE GİREN DEĞİŞİKLİKLER Derya ALTUNBAŞ∗ 1. GİRİŞ Kültür varlıklarının korunmasına ilişkin Kanunda 1980’li yıllardan itibaren çeşitli değişiklikler olduğu görülmektedir. 3386 sayılı Kanunla değişik 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 14.7.2004 tarihinde 5226 sayılı Kanunla birlikle önemli bir değişikliğe uğramaktadır. Kanunda, bazı tanım değişiklikleri olmaktadır. 17/6/ 1987 tarih ve 3386 sayılı Kanunun 16ncı maddesiyle bu Kanuna eklenen Ek Madde 1 gereğince Yüksek Kurul tanımlaması Koruma Yüksek Kurulu, Koruma Kurulu tanımlaması ise Koruma Bölge Kurulu olarak değiştirilmektedir. Düzenlemede; Koruma Amaçlı İmar Planlarında tanımlamaya ait, Koruma Bölge Kurullarında yapılanmaya ait değişiklikler ve kamulaştırma, zilyetlik gibi mülkiyet konuları hakkında içerikte değişiklikler yer almaktadır. En önemlisi 5226 sayılı Kanun, yürürlüğe girdiği dönemde merkezi ve yerel yönetim birimlerinin ∗ Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 34 Derya ALTUNBAŞ görevlerini yeniden düzenleyen bir değişiklikler paketi özelliğinde bulunmaktadır. Kanunda örgütsel içerikte önemli değişimlere yer verildiği görülmektedir. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında yerel etkenlerin görevleri üzerinde durulmakta yeni yapısal oluşumlar hususunda belirlemelerde bulunulmaktadır. İl Özel İdareleri bünyesinde kurulması istenen Proje büroları, Eğitim birimleri ile Koruma Uygulama ve Denetim Bürolarının (KUDEB) belediyeler bünyesinde yapılandırılması ve sorumlu oldukları alanda onarımların koruma bölge kurulunda görüşülmeden kendi bünyelerinde çözümlemeleri konuları da bu dönemde kanun maddeleriyle getirilmiş yenilikler arasında yer almaktaydı. Ayrıca; alan yönetimi, ortak uygulama ve yenileme alanları gibi 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı kanunla getirilen yapısal değişime ait kavramlarla korumacılığın yerelde desteklenmesi gerektiği yine bu dönemde belirlenmektedir. Bu düzenlemede, yerel yönetimlere önemli yetki ve sorumlulukların verilmiş olduğu, mali katkıların da yine önemli ölçüde sağlanmakta olduğu görülmektedir. Katkı payı düzenlemesi ise, belediyelere verilen mali desteğin ötesinde bir kaynak olup, koruma kültürünü uygulamalarına dahil etmek üzere yalnızca belediyelerin kullanımlarına ayrılmış bir önemli olanaktır. Bununla birlikte, belediyelerin teknik kadrolarının yetersiz olması, tarihi ve kültür varlıklarını koruma sorununun çözümlenmesinde yalnızca parasal desteklerle kendi uygulamalarını yerine getiremeyeceklerini ortaya çıkarmaktadır. Katkı payları, tahsisler ve kullanımlarıyla ilgili yapılan yasal değişikliklere karşın, belediyelerin yönetsel işleyiş anlamında, uygulamaları bakımından yine de yeterince etkin olamadıkları görülmüştür. Bu nedenle 2009 yılında yapılan yeni düzenlemelerle kültür ve tabiat varlıklarının korumasına ilişkin 5226 sayılı Kanunla değişik 2863 sayılı kanun tekrar değişikliğe uğramaktadır. 2. KÜLTÜREL VE TARİHİ VARLIKLARIN KORUNMASINDA YAPILAN PARASAL YARDIMLAR Toplu Konut İdaresince; Taşınmaz Kültür Varlıklarının Bakım Onarımı ve Restorasyonu için Kullandırılacak Kredilerin Tahsisi ile Kullanımı ve Geri Ödemelerine Dair Yönetmelikle usul ve esaslar belirlenmiştir. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanması ve Katkı Payı” başlıklı; 21/2/2001 gün ve 4629 sayılı kanun, 14/7/ 2004 tarih ve 5226 sayılı Kanunla değişik 12. maddesine yapılan eklemede “2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu uyarınca verilecek kredilerin en az %10’u tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu işlemlerine ilişkin başvurularda kullandırılır hükmü bulunmaktadır. Bu kapsamdaki öncelikli projeler Bakanlık ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca müştereken belirlenir” fıkrası gereğince özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerekli tescilli taşınmaz kültür varlıklarının; bakımı, onarımı ve restorasyonu için Toplu Konut İdaresi tarafından belirlenmiş şartlarla kredi verilmektedir. Tarihi kent dokularının sağlıklaştırılmasına yönelik olan ve yerel yönetimler gibi kurumların öncülüğü ve koordinasyonu ile gerçekleştirilecek projelere öncelik verilmektedir. Belediyelerin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8. ve 18. maddeleri uyarınca mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi 35 %10’u nispetinde ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı’ tahakkuk ettirilerek ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilmektedir. Tahsil edilen bu miktar, il özel idaresi tarafından açılmış olan özel hesapta toplanmaktadır. Belediyeler tarafından kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında bu miktar; kamulaştırma, projelendirme ve uygulama konularında kullanılmak üzere il sınırları içindeki Belediyelere Vali tarafından aktarılmaktadır. Biriken bu pay 5226 ile değişik 2863 Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Md. 12, Fıkra 3 gereğince Vali tarafından dağıtılmaktadır. 13/4/2005 tarihinde 25785 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik” 7. Maddesi ile katkı payının kullanımı konusunda bilgi verilmektedir. Katkı payı bina, arsa ve araziler için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca emlak vergisinin %10’u oranında, emlak vergisiyle birlikte tarh, tahakkuk ve tahsil edilir ifadesi yer almaktadır. Katkı payı hesabında toplanan miktar, belediyelerce taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projelerin maliyetinin veya kamulaştırma bedelinin % 49’unu aşmamak üzere belediyelerin sınırları içindeki mevcut taşınmaz kültür varlığı oranı, mevcut durumu, ilin kültürel değerlerine katkısı dikkate alınarak valilik tarafından hakkaniyet ölçüsünde kullandırılır ifadesi bulunmaktadır. Ancak; planlama, projelendirme ve bunların uygulamalarına münhasır olmak üzere, gerekli görülen hallerde bu oranı Büyükşehir belediyeleri için %60, Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyeleri ile ilk kademe belediyeleri için %80, Büyükşehir belediyeleri dışındaki il belediyeleri için %85 ve diğer belediyeler için %95 kadar artırmaya Vali yetkilidir. Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmeliğin 8.maddesinde başvurular, değerlendirme ve ödemeye ilişkin esaslar belirlenmektedir. Taşınmaz Kültür ve Tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin belediyeler tarafından yapılacak olan başvurular iki dönem halinde Ocak ve Haziran ayının sonuna kadar İl Özel İdaresi müdürlüğüne yapılmalıdır. Özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için Bakanlıkça yapılacak ayni ve nakdi ve teknik yardımlar da Taşınmaz Kültür varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair Yönetmelikte tanımlanarak 15.07.2005 tarih ve 25876 sayılı Resmi Gazetede yürürlüğe girmiştir. Koruma konusundaki parasal yardımların kamu kurumlarının yanı sıra 2005 tarihinden başlayarak özel mülkiyette bulunan tarihi ve kültürel taşınmazlara da yönlendirilmiş olduğu görülmektedir. Tarihi ve kültür varlığı özelliğine sahip taşınmazlara parasal yardımlar ile kredi sağlanması ve pay aktarılması hususunda; Toplu Konut Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve de yönetmelikler uyarınca yerleşmelerde tarihi ve kültürel dokunun korunmasında yasal tedbirlerin bulduğu görülmektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 36 Derya ALTUNBAŞ 3. 2863 SAYILI KANUNDA SON DEĞİŞİKLİKLER 12.06.2008 tarihinde T.B.M.M. başkanlığına sunulan kanun değişikliği tasarısı 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda tekrar değişiklikler önermekte idi. Yasanın bu değişikliğinde genel gerekçe olarak; büyük meblağlar toplanmasına karşın, toplanan paralar pek çok yerde gereği gibi harcanamamakta ve paralar atıl olarak banka hesabında tutulmaktadır görüşünden hareket edilmektedir. Bu şekilde, belediyelerin yeterli oranda yardım istemek için başvuruda bulunmadığı, belediyelerin proje geliştiremedikleri, ya da İl Özel İdarelerine istenen biçimde proje sunulmaması ve benzeri durumlar sebebiyle tasarı gündeme getirilmektedir denilmektedir. Katkı payının kullanımının belediyelerin yanı sıra, İl Özel İdarelerinin görev alanlarında yer alan kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi, toplanan katkı payından en fazla %30’unu kullanma hakkı tanınması önerilmektedir. Tasarıda ikinci değişiklik önerisi, çalışmalarda verimliliğin arttırılması amacıyla Koruma Bölge Kurullarının Bakanlık ve Yükseköğretim Kurulu tarafından seçilen üyelerinin görev sürelerinin beş yıldan üç yıla indirilmesidir. Tasarının üçüncü maddesinde önerilen değişiklik ise; yenileme bölgeleri ile yetkili kılınan koruma bölge kurullarının sayıca artırılmasının gerekliliğidir. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanunun üçüncü maddesinde yenileme projelerini onaylamak üzere 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunun 51.maddesine göre gerektiği kadar kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarının oluşturulacağı belirtilmektedir. Böylece, yenileme bölgeleri ifadesi ile yetkili kılınan yeni koruma kurulları oluşturulacaktır. Tasarıda yer alan dördüncü değişiklikte; üçten fazla Koruma Bölge Kurulu olan yerlerde kurullar arasında koordinasyonu sağlamak, idari ve teknik işbirliği ile gündemleri tespit etmek ve onaylamak üzere yeni bir yapı olarak, Koruma Bölge Kurulları Koordinasyon Müdürlüğü oluşturulması öngörülmektedir. 3.1. İl Özel İdareleri ve Belediyelere Katkılar İl Özel İdarelerinin görev alanlarında proje teklifinde bulunması ile toplanan emlak katkı payının gereği gibi harcanması ve banka hesabında atıl olarak tutulan miktarların projeye dönüştürülerek, kamulaştırma, sokak sağlıklaştırma ve eski eserlerin restorasyonu ve benzeri faaliyetlerde kullanılması sağlanarak kentlerimizin yeni bir görünüm kazanabileceği Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünce genel gerekçe olarak 12.06 2008 tarih ve 2609 sayılı dört maddeyi içeren tasarıda sunulmaktadır. Tasarı 11.02.2009 tarihinde aynı biçimiyle onaylanarak 27138 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve Kanun değişikliği meydana getirilmiştir. Böylece; 2863 sayılı Kanunun -21.02.2001 gün ve 4629 sayılı Kanun, 14.07.2004 tarih ve 5226 sayılı kanun ile değişik- 12. maddenin ek 6. fıkrası 11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yürürlüğe girerek değişikliğe uğramaktadır. 2863 sayılı Kanunun 12.maddesi belediyelere Emlak Vergilerinden Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı olarak tahakkuk ettirilen ve İl Özel İdarelerinde toplanan katkı payından belli bir miktarda İl Özel İdarelerinin de yararlanması yönünde düzenlemede bulunulmaktadır. Ek fıkrada, tahsil edilen miktar Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi 37 İl Özel İdaresi tarafından açılan özel hesapta toplanır kararına İl Özel İdaresince ve Belediyelerce bu miktar kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, planlama ve uygulanma konularında kullanılmak üzere il özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır ifadesi bulunmaktadır. İl Özel İdarelerince yapılan projeler için kullanılan miktar özel hesabın %30’unu geçemez hükmü ile ayrılan payın düzenlemesi de getirilmektedir. 11.02.2009 tarihinde getirilen değişiklik ile; belediye sınırları içinde taşınmaz kültür varlıklarının korunması için sağlanan kaynak, 2863 sayılı Kanunda söz konusu kaynakla amaçlanana aykırı olarak İl Özel İdarelerinin de kısmen kullanımına sunulmaktadır. Bu yöndeki düzenleme ile belediyeler tarafından kullanılmadığı saptanan parasal kaynağın aktif kullanımını sağlamak yerine sınırlı olan bu kaynağın bölüşümü söz konusu olmakta ve İl Özel İdarelerinin de kaynağın kullanımına katılmakta olduğu görülmektedir. Düzenlemenin getirebileceği olumsuz sonuçların değerlendirilmesi gerekmektedir. Katkı payının belediyeler tarafından kullanılmaması sorunu gündemde iken, söz konusu payın İl Özel İdarelerinin kullanımına açılması koruma konusunda yeni sorun alanları oluşturabilecektir. Bu süreçte, yeterli teknik kadrolara ve uzman elemanlara sahip olmayan, deneyim konusunda eksiklikleri olan küçük belediyeler biriken parasal kaynaklardan yararlanamamışlardır. 13/4/2005 tarihinde 25785 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmeliğin 7. Maddesi ile belirlenmiş olan katkı payını, yönetmelik yürürlüğe girdikten sonraki süreç içinde teknik yapısal eksikleri sebebiyle küçük belediyelerin kullanmaları mümkün olmamıştır. 11.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren; biriken parasal kaynakların bir kısmının ilgili İl Özel İdaresi tarafından kullanılabilmesine olanak tanıyan Kanun maddesindeki değişiklik de yine parasal kaynakların etkin kullanım sorununu çözmüş olmayacaktır. Buradaki en önemli sorun, koruma konusunda teknik bakımdan yönlendirebilecek birikimli uzman kadroların bu tür küçük belediyelerde bulunmamasıdır. Ancak tıpkı proje geliştirmekte sıkıntısı olan belediyeler gibi yeterli teknik kadro, örgütlenme ve deneyime sahip olmayan İl Özel idareleri de aynı sıkıntıları gelecekteki süreçte yaşayacaklardır. Yeni düzenlemeyle proje geliştiremediği için fondan faydalanamayan belediyelerde kültürel miras ve koruma konusunda uzmanlaşmış şehir plancıları ve ilgili uzmanlarla teknik kadronun oluşturulması öncelikli hedef olmalıdır. Böyle olması gerekirken, biriken bu fonu teknik kapasite ve ekip oluşturma sorununa sahip İl Özel İdarelerinin de kullanımına açarak, korumacılığın sağlanması konusuna ancak bürokratik bir çözümleme getirildiği görülmektedir. Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı mali destek olmanın ötesinde, özünde belediyeleri koruma kültürü ve uygulamalarına dahil etmek amacında sadece belediyelere ayrılmış olan planlama, projelendirme, kamulaştırma ve uygulama konularına destek olan bir kaynaktır. Kaynağın kullanım alanı genişletildiğinde yine istenen verimin alınamayacağı açıktır. Belediyelerin, İl Özel İdareleriyle biriken bu kaynağın bölüşümünde ve uygulamalarda haksızlıklar ortaya çıkabilecektir. Bilindiği gibi, 1319 sayılı yasaya göre belediyeler gerek belediye mücavir alan sınırları içinde Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 38 Derya ALTUNBAŞ gerekse dışında kalan taşınmazlara ait emlak vergilerinin %10’u oranında bir kısmını da toplamakta ve içinde bulundukları ilin özel idaresine aktarmaktadırlar. Dolayısıyla korumaya konu olan katkı payı, hem Belediyelerin hem de İl Özel İdarelerinin yetki alanlarından toplanan vergilerden oluşmaktadır. Ancak, her ilde belediye sınırlarından ve dışından toplanan emlak vergilerinin birbirlerine oranı değişiklikler göstermektedir. Bu nedenle %30 oranında İl Özel İdaresine verilen payın kullanımında da haksızlıklar olacaktır. Bu durum aynı zamanda bölgelerin gelişmişlik durumuna göre yine benzer haksız sonuçları meydana getirmektedir. Kaynak toplamada iller bazında yapılan haksızlıklar, kaynağın harcanmasında da söz konusu olmaktadır. Özellikle bazı bölgelerde emlak vergisine dayanak olan emlak değerleri düşüktür ve de emlak vergisi ödeyen mükelleflerin sayısı azdır. Bu nedenle de İl Özel İdarelerinin katkı payı hesaplarında biriken kaynakları da diğer belediyelerin birikimlerine oranla daha az miktarda olmaktadır. Bu temelde, kaynak toplamanın iller ölçeğinde olması sebebiyle doğan eşitsizlikler, gelişmiş kentlerin belediyelerinde bulunan teknik kadronun varlığı ile katkı payından kaynak kullanımında çok sayıda projeler hazırlanabilmesi sebebiyle çok yönlü haksızlıkların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecektir. Kanunun 12. maddesinde yapılan yeni değişikliğin de koruma adına çözüm getirdiğini belirtmek bu bakımdan çok mümkün görünmemektedir. Bu kapsamda, atıl durumda olan parasal kaynakların nasıl kullandırılacağına, proje üretiminin ve uygulanmaların nasıl arttırılacağına ilişkin tedbirlerin alınması gerekmektedir. 3.2. Koruma Bölge Kurulları ve Koordinasyon Müdürlüğü 2863 sayılı Kanunun 57. maddesinde yapılan değişiklikle yeni yapılanmada kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma bölge kurullarının bağlı olarak çalıştığı koordinasyon müdürlüğü kurulmaktadır. 11.02.2009 tarih ve 27138 sayı ile Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikte ‘koruma bölge kurullarının sayılarının üçten fazla olması durumunda koordinasyon müdürlüğü kurulur’ ifadesi bulunmaktadır. Bu düzenleme 2863 sayılı 4848 sayılı kanuna aykırı görünmektedir. Bu Kanunla koruma bölge kurulları arasındaki teknik ve idari işlerdeki koordinasyonu sağlamak 4848 sayılı Kanunla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne verilmektedir. Yapılan değişiklikle, Bakanlığın Genel Müdürlük yetkisindeki görevin belirli illerde mahallinde müdürlük düzeyine devredildiği görülmektedir. Koordinasyon Müdürlüğü düzenlemesi, bu müdürlüklerin kendisine bağlı olacak koruma bölge kurulları üzerine özerkliğine etki yapmak ve uygulamalarda ülke genelinde farklılıklara neden olmak gibi sorunlar taşımaktadır. Bunun dışında, Koordinasyon Müdürlüğü İstanbul, İzmir gibi üç kuruldan fazla kurula sahip olan kentlerde yapılandırılabilmektir. Koruma Bölge Kurulları, görevlerini coğrafi ve tarihi birlikteliğin bulunmasına göre tanımlanan bölgelerde yapmaktadırlar. Taşınmaz tarihi ve kültür varlıklarını bilimsel ölçütlere göre korumak amacında kararlar almaktadır. Koruma bölge kurullarında kurul üyeleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bölge müdürlüklerinde görevli olan uzmanlar birlikte çalışmaktadırlar. Müdürlük uzmanları kurulun çalışma düzeni içerisinde; belediyelerden, vatandaşlardan gelen talepleri Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi 39 değerlendirmekte; hazırladıkları raporlarını kurul toplantı gününde kurul üyelerine sunmaktadırlar. Bakanlık tarafından atanan ve Yüksek Öğretim Kurumu tarafından atanan kurul üyeleri beş yıllık dönem içinde görev yapmaktadırlar. 11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikle Koruma Bölge Kurulları üyelerinin gerek Yüksek Öğretim Kurulu tarafından gerekse Bakanlık tarafından seçilen üyelerinin görev süreleri üç yıl olarak tekrar belirlenmektedir. Sürekliliğin ve birikimin belirleyici olduğu koruma bölge kurullarında, sürenin kısaltılması tarihi ve kültürel koruma adına sorunlara ve hataların oluşumuna önemli bir etken durumundadır. Koruma Bölge Kurulu kararları; yasalara dayanarak, ilgili belediye temsilcisi ve gerekirse konu hakkında ilgili olan kurumlardan çağrılılar ile ortak görüşmeler sonucunda Koruma Bölge Kurul üyeleri tarafından koruma yüksek kurulunun ilke kararları çerçevesinde alınmaktadır. Gerektiğinde, kurul üyeleri ve rapor hazırlayan uzmanlar gündem konusunda olan bölgede yerinde inceleme yapmaktadırlar. Koruma Bölge Kurulu Müdürlüklerinin daimi kadrosunda bulunan uzmanlar gelişmelerden haberdar edilmeleri ve koruma bölge kurullarının ortak çalışma düzeninin sağlanması bakımından Bakanlık tarafından düzenlenen seminerlerde belli aralıklarda eğitim almakta, uygulamada ortaya çıkan sorunları tartışarak diğer Koruma Bölge Kurullarının kararları çerçevesinde bütünlüğü sağlamak ve görüş alışverişinde bulunmak için toplanmaktadırlar. 3.3. Yenileme Kurullarına İlişkin Değişiklikler Yenileme Kurulları da 2863 sayılı Kanunun 57. maddesinde yapılan değişiklikle dar bir alanda yenileme projelerini onamak üzere 16.06.2005 tarih ve 5366 sayılı Kanuna istinaden yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur. Bu Kanun belirli bir amaca yönelik olan özel bir kanundur. 5336 sayılı Kanunla sadece Bakanlar Kurulu ile sınırları belirlenen alanlarda yenileme projelerini onamak üzere kurulan kurullar olarak tanımlanmaktadır. Yenileme kurulları, 11.02.2009 tarihi ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yapılan değişiklikle; bölgeleri içinde sit alanları ve kültür ve tabiat varlıkları hakkında bütüncül değerlendirme yapabilme, sorun ve olanakları değerlendirme yetkilerine sahip koruma bölge kurulları ile aynı yetkilerle donatılmıştır. Ancak ölçek olarak dar bir kapsamda bulunan yenileme kurullarının, mevcut kurullarla aynı yetkilere sahip olması kentin bütününden ve dolayısı ile üst ölçekli planlardan bağımsız kararlar üretmesinin koruma konusunda sağlıksız sonuçları olacaktır. Kamu kaynaklarının verimli kullanılması adına aynı bir alanda iki ayrı kurulun bulunması da yine karmaşaya yol açacağından sağlıksız olmakta ve bu nedenle de sınırlanan alandaki görevlerinin bitiminde yenileme kurullarının lağvedilmeleri gerekmektedir. Oysa, son yapılan değişiklikte yenileme bölgeleri ile yetkili kılınan koruma kurullarının 2863 sayılı Kanunda belirtilen işleri yapmakla da görevli ve yetkili olduğuna işaret edilmektedir. Bu durum koruma bölge kurulları ve yenileme kurulları arasında yetkilerde ve yapılan diğer tüm işlemlerde karışıklığa sebep olabilecektir. Yerleşmelerde aynı alanda, farklı mercilerin denetiminde birbirinden farklı kararların alındığı plan bütünlüğünden uzak olan durumlar meydana gelebilecektir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 40 Derya ALTUNBAŞ 3.4. Koruma Bölge Kurulları ve Koruma Yüksek Kurulu Koruma Bölge Kurulları, Kanun ve ilgili mevzuat ile Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müdürlükler tarafından görevlerini yürütmektedirler. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ise; Bakanlık Müsteşarı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Bakanlığın ilgili Müsteşar Yardımcısı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ilgili Genel Müdürü veya Yardımcısı, Orman Genel Müdürü veya Yardımcısı, Vakıflar Genel Müdürü veya Yardımcısı, Koruma Bölge Kurulları Başkanlarından Bakanlıkça seçilecek altı üye, Maden İşleri Genel Müdürü veya Yardımcısı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü veya Yardımcısından oluşmaktadır. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını koruma ve restorasyonu ile ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, koruma bölge kurulları ile ilgili koordinasyonu sağlamak, uygulamada doğan sorunları değerlendirerek görüş vermek suretiyle Bakanlığa yardımcı olmaktır. Yılda en az iki defa toplanır bakanlık gerektiğinde olağanüstü toplantıya çağırır. Salt çoğunlukla toplanarak toplantıya katılan üyelerin en az dörtte üçünün oyları ile karar verir. Madde 58 ile değişik 17/6/1987- 3386/15 Koruma Bölge Kurulları üyeleri ve görevleri tanımlanmıştır. Bakanlık tarafından tesbit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak, korunması gerekli kültür varlıklarının gruplamasını yapmak, sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliğini inceleyerek karar almak, koruması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarını tesbit etmek, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkarından özelliklerini kaybetmiş olanların tescil kaydını kaldırmak, sit alanları ve koruma alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almaktır. Arkeoloji, sanat tarihi, hukuk, mimari ve şehir plancılığı konularında uzman beş bakanlık temsilcisi, yükseköğretim kurulunca seçilen iki öğretim üyesi temsilcisi ile toplam yedi üye koruma bölge kurulunu oluşturmakta, bu kurul her ay en az dört defa toplanmakta, bir yıl süresinde yıllık izin haricinde iki defa gelmeyen üyenin görevi son bulmaktadır. Görüşülen konu belediye sınırları içinde ise ilgili belediye başkanı veya teknik temsilcisi, dışında ise ilgili Valilik tarafından seçilen teknik temsilci toplantılara katılmaktadır. Türkiye genelinde toplam 28 adet koruma bölge kurulu bulunmaktadır. İstanbul için toplam altı adet bölge kurulu görev yapmaktadır. IV, V,VI Numaralı İstanbul Koruma Bölge Kurulları 3 Şubat 2006 tarihinde ilk toplantılarını yaparak faaliyete geçmişlerdir. İzmir’de üç ve diğer illerde tek sayıdadır. Bu iller; Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Eskişehir, Kayseri, Karabük, Konya, Muğla, Nevşehir, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Trabzon, Van’dır. Kocaeli Koruma Bölge Kurulunun da 2007 yılında eklenmesi ile beraber sayı 28’e ulaşmaktadır. Her Koruma Bölge Kurulunun kendi alanında sorumlu olduğu bölgeye ait illeri bulunmaktadır. Koruma Bölge Kurulları; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tespit edilen veya ettirilen ya da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tespit edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilinin yapılması, Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak, sit Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi 41 alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, Koruma Amaçlı İmar Planları ile bunların her türlü değişikliklerini altı ay içerisinde inceleyip görüş vermek, uygulamaya yönelik projeler ile değişiklikleri hakkında en geç üç ay içinde karar almak görevlerini yerine getirmektedirler. 4. SONUÇ 5226 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunda değişiklik getiren ve Belediyelere kültürel varlıkların korunması için mali olanak yaratmayı amaçlayan düzenlemede biriken parasal kaynağın Belediyeler tarafından istendiği gibi etkin kullanılmadığı gerekçesi ile; 11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak Kanunun 12. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında önemli değişiklikler yapılmıştır. Biriktirilen parasal kaynak bu değişikliğe göre, İl Özel İdareleri tarafından da kullanılacaktır. Sınırlı olan bu ödeneğin etkin kullanılmak istendiği anlaşılmaktadır. Katkı payının sekreterya hizmetlerini yürüten il özel idarelerine, kendi görev alanlarında proje teklifinde bulunma hakkını veren değişiklik, İl Özel İdarelerinin yetkileri genişletmektedir. Ancak yapılan değişiklik, gerekçede belirtilen amacı sağlamaya uygun değildir. Belediyelerin topladığı parasal kaynağın İl Özel İdarelerinin hesabına yatırılarak, Belediyelere Valilik tarafından dağıtılmasına dayanan sistem yerine, Belediyelerin etkin iç ve dış denetiminin sağlandığı nitelikli koruma projelerini geliştirmelerini destekleyen başka bir yaklaşımın benimsenmesi gereklidir. Ayrıca, bu ödeneğin yeterli olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle İl Özel İdarelerine farklı bir kaynaktan bütçe oluşturulmasının daha doğru olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, parasal kaynağın kullanımındaki sorunların; Belediyelerin yönlendirici, birikimli teknik personel yetersizliğinden ortaya çıktığı gerçeğinin üzerinde durulması gerekmektedir. Etkinlik bakımından aranan çözümlerde, Belediyelerde teknik kadrolarla oluşturulması beklenen koruma birimlerinde eğitimlerin sürekliliğinin sağlanması desteklenmelidir. 11.02.2009 tarihli diğer değişiklik konusu ise; koruma bölge kurullarında görevlendirilen üyelerin görev sürelerinin azaltılmasıdır. Koruma Bölge Kurulunda görevli üyelerin çalışma süreleri beş yıldan üç yıla indirilmektedir. Yaklaşık elli yılı aşkın bir süredir bu konuya ilişkin devamlı değişiklikler yapılmaktadır. 1951 yılında 5808 sayılı Kanun ile kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun üyeleri daimi statüde çalışmaktaydılar. 1983 yılında yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ise süreyi beş yıl ile sınırlamaktaydı. Bu süre, son değişiklikle üç yıl olarak belirlenmektedir. Koruma kurulu üyeliği ayrı bir eğitim süreci olarak bilinmelidir. Bu süreç görev yapılan coğrafyanın ve tarihi, arkeolojik özelliklerin detayda bilinmesinin yanı sıra özellikle imar hukuku bilgisinin de görev sürecinde diğer tüm bilgilerle bütünleştirildiği ayrı bir eğitim dönemi olarak kabul edilmelidir. Belirlenen üç yıllık süre ile üyelerin bilgi birikiminin sağlanması oldukça güçtür. Koruma kurulu üyeliği görevinde süreklilik ve konunun takibi büyük önem taşımaktadır. Yetkilendirilme konusunda yenileme kurullarının koruma bölge kurulları ile eşitlenmeleri, kurul sayılarının artırılması anlamına gelmektedir. Bu konuda az sayıda bulunan uygulamada deneyimli, nitelikli kurul üyeleri deneyimlerini daha sonra göreve gelen yeni üyelerle paylaşmak için yeterli zamana ve zemine sahip Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 42 Derya ALTUNBAŞ olamayacaklardır. Koruma konusundaki en önemli unsurlardan birisi olan süreklilik bu anlamda mümkün görünmemektedir. Yetki ve hizmet karmaşası sonucunda, aynı alanda hizmet veren birden fazla kurulun varlığında sorunlar ortaya çıkabilecektir. Koruma Bölge Kurullarının büro hizmetini yapmakla yükümlü olan koruma bölge müdürlükleri ise, yaptıkları işlemlerde koordinasyon müdürlüklerine bağlı olduklarından özerk niteliklerini kaybetmektedirler. Koordinasyon müdürlüğü düzenlemesi kendisine bağlı olan koruma bölge kurulları üzerindeki baskı yaratma tehlikesini taşımakta olup, aynı zamanda yapılan uygulamalarda gelecekte ülke genelinde farklı sonuçların ortaya çıkmasına da sebep olabilecektir. Bu koşullarda korumaya ilişkin yapılmakta olan değişikliklerde, ülke genelinde tarihi ve kültürel mirasın korunmasında alınması gereken önlemlerin yasal, yapısal olmasının yanı sıra içerik bakımından uygulamada tekrar değerlendirilmesinin gereği ve önemi ortaya çıkmaktadır. Tarihi ve kültürel mirasın korunması amacıyla yapılan birbirini izleyen yasal değişikliklerde bürokratik tedbir olmanın dışında, uygulamada yer alan eğitim eksiklikleri, rant elde etmek, belediyelerin teknik kapasite eksiklikleri, yetki kamaşası gibi gerçek sorunların bilimsel ve tarafsız bir yaklaşımla tanısının yapılması gerekmektedir. Bundan sonra, ancak koruma konusunda gerçek çözümler sağlanmış olacaktır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences ULUSLARARASI İLİŞKİLER GÜNDEMİ International Relations Agenda KRİZLERİN GÖLGESİNDE ZİRVELER VE LİDERLER Soner KARAGÜL∗ 2009 yılının ilk aylarından beri dünyamız sanki her zamankinden daha fazla hızlı dönüyor. Bu hız aynı zamanda uluslararası ilişkilerin çok daha yoğun bir gündeme sahip olmasının da göstergesi durumundadır. Kuşkusuz dünya gündemini meşgul eden birçok gelişme yaşanıyorsa da bunların başında yer alan küresel ekonomik kriz ciddiyetini korumaktadır. 2007 yazından itibaren sinyallerini veren ekonomik krizin 2008 sonbaharında yıkıcı etkileri tüm dünyayı sarmaya başlamıştır. 2009 yılı için de beklentiler çok fazla umut verici görünmemektedir. Dünyayı saran kriz, sadece bireyleri ve işletmeleri değil ülkeleri de iflasa sürüklemekte; küresel krizle yerel ve bölgesel ölçekte mücadelenin yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Krizin ülkeleri etkilemesinin ilk örneği olan İzlanda ile başlayan iflasın çeşitli kıtalardaki başka ülkeleri de kapsaması olası görünmektedir. Özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinden Baltık devletleri (Litvanya-Letonya-Estonya) ve Ukrayna, krizi çok sıcak biçimde hissetmektedirler. Batı ile çok sıkı bağlar kurmada hayli istekli davranmalarına ve bu ülkelere Batı tüm kurumlarıyla yıllardır her açıdan yardım etmesine rağmen, ekonomik kriz karşısında yetersiz kalmaktadırlar. Bu ülkeler kadar olmasa da Bulgaristan, Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti kriz riskini taşımaktadır. ∗ Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 44 Soner KARAGÜL Bu koşullarda çözüm arayışları bireylerden başlayıp işletmelere, devletlerden uluslararası kuruluşlara uzanmaktadır. Dünyaya yön veren devletlerin liderlerinin ekonomik kriz başta olmak üzere tüm gerilim noktalarına ilişkin önemli inisiyatif arayışları dikkatlerden kaçmamaktadır. Her liderin gemisini kurtarma güdüsüyle hareket etmesi doğal olmakla birlikte dünyayı saran küresel tehditlerle boğuşmada ortak hareket lider sorumluluğunu gerektirmektedir. Ekonomik, askeri, kültürel ve bölgesel içerikli çeşitli zirve toplantıları liderlerin bu sorumluluklarını yerine getirmesi için fırsatlar yaratıyor. 2009 yılının başından itibaren bu maksada yönelik zirvelerden özellikle Nisan ayında oldukça fazla sayıda gerçekleşti. Küresel kriz hem bu zirvelere katılım ve ilgiyi arttırdı hem de bu zirvelerden beklentilerin de daha fazla olmasına yol açtı. Liderler ise bu zirve toplantılarında farklı tutum ve davranışlarıyla ön plana çıktılar. Hatta bazı zirveler içeriğinden ya da toplanma amacından çok liderlerin çıkışıyla hatırlanacak. Son süreçte bu yönde dikkat çeken zirvelere ve liderlerin çıkışlarına kısaca göz atıldığında sadece ekonomik kriz değil diğer temalarla gerçekleşenlerin de belirli yönleriyle ön plana çıktıkları dikkatlerden kaçmamaktadır. Duruma Türkiye açısından bakıldığında olumlu ve olumsuz taraflarla karşılaşılmaktadır. Zirvelerde gözlenen en önemli olgulardan birisi Türkiye'nin sessiz sedasızlığı ve etkisizliği zorlamaya başlamasıdır. Artık Türkiye çeşitli vesilelerle zirvelerde gündemin belirlenmesinde daha etkili olmaya başlamıştır. Ancak bu her zaman istediğini elde edebilme başarısını getirmemektedir. Hatta Türkiye’nin çıkışlarının diğerlerinde direnç yaratması ve ortak hareket etme duygusuna yol açmasını da beraberinde getirmektedir. Dünya Ekonomik Forumu ve ‘One Minute’ Krizi 2009 Ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında küresel kriz ana temasıyla gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantıları her zamankinden daha fazla ilgi görmüştü. Zirveye ekonomik krizden çok Başbakan Erdoğan’ın forumda katıldığı ''Gazze Orta Doğu İçin Model'' oturumunda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile arasında yaşanan gerginlik ve sonrasında salonu terk etmesi damgasını vurdu. Oturumdaki gerilimin ana nedeni 28 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında 22 gün süren İsrail’in Gazze saldırısıydı ve bu saldırı dünyada çeşitli düzeylerde yankı yapmıştı. Başbakanın tavrı ve tepkisi diplomatik teamüller açısından “usul dışı” görülse de İsrail’in Gazze saldırısı ile ilgili duyarlı ve kitlelerin tercümanı olması bakımından olumlu karşılandı. Davos krizi iç politikada AKP’nin oy hanesine olumlu yansımalar beklentisini yaratırken, Ortadoğu’da Türkiye’nin ve Erdoğan’ın sempatiyle karşılanmasının ve işbirliği fırsatlarının da önünü açmıştı. Ancak bu çıkış Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinde inisiyatif almasının önünün kesilmesi için de birileri için fırsat yaratmıştır. Her şeye rağmen Ortadoğu’daki denklemede Türkiye’siz bir dengenin oluşmayacağının farkında olanların sayısı da oldukça fazladır. Türkiye'nin İsrail’in Gazze saldırıları sırasında yürüttüğü diplomatik çabalar ve Davos Zirvesi’ndeki çıkışla daha da yükselen itibarı ‘sorun yaratma’ değil ‘sorun Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Uluslararası İlişkiler Gündemi 45 çözme’ odaklı inisiyatif almaya yöneliktir. Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’da çözümsüz gibi görülen birçok sorunda arabuluculuk, liderli ve etkin katılım çabasındadır. Örneğin İsrail-Filistin sorunu, İsrail-Suriye sorunu, Irak, Afganistan, Kıbrıs, İran’ın nükleer faaliyetleri, Kafkasya’daki sorunlarda Türkiye’nin katılımın çözüme yaklaşmada önemli katkılar sağlayacaktır. Türkiye’nin bu potansiyeli kuşkusuz bir zirvedeki çıkışa bağlanamaz. 21. Arap Birliği Zirvesi ve Liderlik Krizi 30 Mart 2009’da Katar'ın başkenti Doha'da Arap Birliği ülkeleri bir araya geldiler. Somut adımlardan çok ateşli açıklamaların ön plana çıktığı Arap zirvelerinden birisi daha gerçekleşmiş oldu. Bazı devletlerin (Cezayir, Irak, Umman, Mısır ve Fas) katılmadığı zirvede Libya lideri Kaddafi’nin Suudi Kralı Abdullah’a yönelik eleştirel çıkışı ve zirveyi terk etmesi diğer konuların arka planda kalmasına yol açtı. Bu olay bir yönüyle son dönemde zirve toplantılarında yaşanması moda haline gelen bu tür çıkışlardan birisi görünümündeydi. Öte yandan Arap Birliği’nden etkili sonuçların çıkmamasının arka planında devletler hatta liderler arasındaki rekabetin yattığına da bu krizle bir kez daha tanık olundu. Arap Birliği zirvelerini sürükleyecek bir devlet ya da liderin olmaması, bunun yerine aralarında rekabet yaşayan devletler ve liderlerin ön plana çıkması, ortak politikalar yürütülmesini güçleştirmektedir. G-20 Zirvesi ve Beklentiler Dünyayı saran krizden çıkışın umudu olarak görülen G-20 Zirvesi kuruluşundan bu yana en fazla ilgiye mazhar toplantısını Nisan 2009 başında gerçekleştirdi. G-20, dünyanın her bölgesinden önemli sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bir araya getirmektedir. Zirveye ilginin temelinde doğal olarak krize yönelik olarak alınacak ortak beklentiler ve kararlar yatmaktaydı. Zirvenin sonuç bildirgesine bu beklentilerin yansıması sonucu, 1.1 trilyon dolarlık miktarla IMF'nin kaynaklarının 3 kat artırılması ve bu kaynağın öncelik esasına göre dağıtılması kriz tehdidindeki ülkeler için hayati bir kaynak oldu. Geleceğe dönük umutların artmasına daha çok G-20 ülkelerinin zirve sonrasındaki taahhütleri katkıda bulundu. Bu taahhütlerin ortak hareket ederek gerçekleştirilmesi küresel ekonomiyi canlandırmak için gerekliydi. G-20 ülkelerinin taahhütleri arasında istihdamın, büyümenin ve piyasalardaki güvenin yeniden inşası; finansal sistemin onarılarak güçlendirilmesi; finansal kurumların yeniden şekillendirilerek olası krizlere engel olunması; küresel ticaret ve yatırımların teşvik edilmesi ve korumacılığın reddedilmesi gibi başlıklar yer almaktaydı. NATO’nun 60. Yıldönümü Zirvesi Nisan 2009’da kuruluşunun 60. yıldönümüne (4 Nisan) denk gelen NATO zirvesinde, gündemdeki uluslararası sorunlar arasında şunlar yer almaktaydı: Fransa'nın askeri kanada dönüşü, NATO-AB ilişkileri, ittifakın yeni üyesi ülkelerin (Arnavutluk ve Hırvatistan gibi) durumu, NATO'nun Afganistan politikası, terörizmle mücadele ve NATO-Rusya ilişkileri. Zirvedeki konular iç içe olmakla birlikte özellikle NATO ittifakının gelecekteki güvenlik ve işbirliği anlayışının geliştirilmesi, Afganistan konusunda atılacak adımlar ve NATO'nun genişleme süreci konuları daha Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 46 Soner KARAGÜL fazla ön plana çıkmaktaydı. Rusya’nın genişlemeyle ilgili tutumu nedeniyle Ukrayna ve Gürcistan'ın üyelikleri ise belirsizliğini korumaktadır. Zirvede, yeni NATO genel sekreterliği konusunda Danimarka başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in adının telaffuz edilmesi, Türkiye’nin olumsuz tavır sergilemesine yol açtı. Türkiye ilk olarak karikatür krizinden dolayı tepki göstermiştir. Krizin patladığı yer olan Danimarka'nın başbakanı olan Rasmussen’in bu krizdeki tutumu Türkiye ve Müslüman dünya açısından hiç hoş karşılanmamıştı. Rasmussen’in terör örgütünün yayın organına kol kanat germesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini ilişkin olumsuz tutum ve görüşleri de Türkiye’nin tepki nedenleri arasındaydı. Özellikle Afganistan konusunda Müslüman dünya ile yakınlaşmak gibi birtakım beklentilerin olduğu düşünülürse, NATO açısından Rasmussen gibi bir genel sekreterin beklenen katkıyı sağlayacağını düşünmek oldukça zordur. Yine de Rasmussen, NATO ittifakının önemli üyelerinin desteğini alarak ve Başkan Obama’nın da katkılarıyla Türkiye’den bir veto ile karşılaşmadan ipi göğüsledi. Veto krizinden Türkiye’nin NATO genel sekreter yardımcılıklarından birinin kendisi için ihdas edilmesi, Rasmussen'in karikatür krizi için özür dilemesi ve Roj TV'nin kapanması yönünde sözler aldığı açıklanmıştı. Bu sözlerin gerçekleşme olasılığı ise geçen günlere bakılırsa şimdilik mümkün gözükmemektedir. NATO zirvesinin önemli gündem maddelerinden birisi de Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşüydü. Fransa’nın NATO'nun askeri kanadına geri dönüş kararını açıklaması ‘malumun ilamı’ndan başka bir şey değildi. Çünkü 1966’da De Gaulle’ün zamanında askeri kanattan çekilen Fransa, uzunca bir süredir NATO'nun askeri misyonlarında (Bosna Hersek, Kosova ve Afganistan) fiilen görev yapmaktaydı. Medeniyetler İttifakı Forumu ve Obama Diplomasisi Zirveler ayı haline gelen Nisan ayının 6. ve 7. gününde İstanbul'da Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu gerçekleştirildi. Birincisi Ocak 2008’de Madrit’te gerçekleşen dünyanın her yerinden üst düzey 2000 katılımcı ile gerçekleşen ikinci forumun çok geniş yelpazede konuyu kapsadığını görmek mümkündür. Ele alınan belli başlı konular arasında kültürel çeşitlilik, diyalogun güçlendirilmesi, çeşitlilik ve kalkınma, çağdaş toplum ve din, devlet dışı aktörlerle işbirliği, göçmenlerin entegrasyonu, gençlik, kadının barış kültüründeki rolünün güçlendirilmesi, farklılıkları öğrenmek, kültürlerarası diyalog ve medya, uluslararası öğrenci değişimi, çok kültürlü ortamda iş yapma, medya eğitimi, kent diplomasisi, kültürlerarası anlayışın geliştirilmesinde eğlence gibi başlıklar vardı. Türkiye ve İspanya’nın öncülüğünde 2005 yılında başlayan Birleşmiş Milletler Girişimi, medeniyetler arasında anlaşmazlıkların ve çatışmaların önlenmesi, uzlaşma çabalarının desteklenmesi, barış, hoşgörü ve işbirliğinin geliştirilmesini amaçlayan bir projedir. Dünyanın en gelişmiş iki medeniyeti olarak İslam medeniyetinden Türkiye, Hıristiyan medeniyetinden İspanya, karşılıklı işbirliği ve diyalogun arttırılmasına yönelik olarak ortak bir eylem planı çerçevesinde bir araya gelmişlerdir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Uluslararası İlişkiler Gündemi 47 İstanbul Forumu’na ABD Başkanı Obama'nın katılması hem foruma ilgiyi arttırmış hem de zirve ve Türkiye ziyareti üzerinden yürütülecek ince diplomasiye dikkatleri çekmiştir. ABD Başkanı Obama'nın zirve toplantıları dışında 'ilk ülke ziyareti' olarak Türkiye'yi tercih ederken çok fazla amaçladığı husus vardı. Bunlar arasında Türkiye’ye ve İslam dünyasına yönelik mesajlarla birlikte talep ve beklentiler de yer almaktaydı. ABD’nin İslam’a karşı savaş içinde olmadığı/olmayacağı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklediği, Türkiye’nin model ve köprü ülke olduğu gibi ‘diyalog’ mesajlar bu niteliktedir. Türkiye açısından Obama diplomasisinin anlamı küresel güç denklemindeki konumunun belirlenmesinde yatıyor. Yeni göreve başlamış bir ABD liderinin ilk gittiği ülke ziyaretindeki temas ve konuşmaları Türkiye ve çevresine ilginin boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu ziyaretle Türkiye’nin ‘bölgesel kilit oyuncu’ olarak ilk elden hassasiyetlerini dile getirmiş olması, ona geleceğe dönük avantajlı bir konum yakalama şansı veriyor. Son olarak Türk Amerikan ilişkilerinde vurgulanan klişeleşmiş “bölgesel ve küresel politikalarda söz sahibi, politik, ekonomik, askeri ve kültürel potansiyeli” ile Türkiye’nin ABD için her zaman önemli olduğu, Obama’nın diplomatik girişiminin ilişkilerdeki aksaklıkları düzeltmeye ve talepkar işbirliğine matuf olduğunu söylemek mümkündür. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences MAKALELER / Articles SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZMDE BİLGİNİN ÖNEMİ Ferah ÖZKÖK∗ Fadime GÜMÜŞ∗∗ ÖZET Bu çalışmanın amacı, son yıllarda kitle turizminin yarattığı olumsuz çevresel, sosyal ve kültürel etkilerinin giderilmesi ve turizmde sürdürülebilirliğin sağlanabilmesinde, bilginin üretilmesi, kullanılması ve becerilerinin geliştirilmesinde izlenen yolu araştırmaktır. Çalışmada öncelikle sürdürülebilir kalkınma ve turizm kavramları açıklanmakta, günümüzde turizmde bilginin yeri irdelenmekte, bilginin herkese ve hızlı ulaşmasının yararları üzerinde durulmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasında önemli yeri olan turizm sektöründe sürdürebilirlik açısından bilginin önemi tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler : Sürdürülebilir Turizm, Sürdürülebilir Kalkınma, Bilgi IMPORTANCE OF KNOWLEDGE IN SUSTAINABLE TOURISM ABSTRACT The aim of this study is to research what way must be followed for the production and use of knowledge, while providing sustainability in tourism and eliminating the negative impacts of environmental, social, cultural and other negative effects of mass tourism. The concept of sustainable development and sustainable tourism is therefore primarly defined related to this. Lastly the importance of knowledge for tourism is dicussed, as well as the importance of quick dissemination of this knowledge to all people. Particularly the importance of knowledge in sustainable tourism is analyzed. Keywords : Sustainable Tourism, Sustainable Development, Knowledge ∗ Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ∗∗ Öğr. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Gelibolu Piri Reis Meslek Yüksekokulu Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 52 GİRİŞ Tarihsel sürece baktığımızda toplum yapısının değişime uğraması ile birlikte çevrenin de değişikliğe uğradığı bir gerçektir. Bu süreç ilkel toplumlardan, tarım ve sanayi toplumuna kadar uzanmaktadır. İçinde bulunduğumuz bilgi toplumunun temelini, bilgi ve iletişim teknolojileri oluşturmaktadır. Günümüzde yaşanan toplumsal ve ekonomik değişmeler sanayi toplumundan sonra çevreye verilen zararların büyüklüğü karşısında sürdürülebilir kalkınmayı zorunluluk haline getirmiştir. Günümüzde insanlar teknolojik gelişmelerin sağladıkları olanaklarla, daha etkin bir yaşam sürdürme olanağına sahip olmaktadırlar. Teknolojik gelişmelerin, ekonomik yapıda, üretim biçiminde ve yaşam biçiminde önemli sonuçları olmakta ve bununla bağlantılı olarak, bilginin anlamı, işlevi ve yorumlanışı değişmektedir. Çevrenin korunması geniş anlamda sürdürülebilir kalkınma açısından önemli olmakla beraber, dar anlamda turizm sektöründe sürdürülebilir turizm açısından bilginin kullanılmasının önemi daha da artmaktadır. Sürdürülebilir turizm için bilgi toplumunda bilgiyi daha etkin, daha hızlı, daha duyarlı hale getirmek bir zorunluluktur. Bugün ve geleceğe yönelik olarak bilginin çevresel, sosyal ve kültürel etkilerinin geliştirilip paylaşılmasıyla turizmde hızlı ve geniş bir kitleye ulaşması ülkelerin kalkınması açısından da son derece önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışma turizmin sürdürülebilirliğinin sağlanması için, bilginin nasıl, nerde ve hangi zamanda kullanılması gerektiğine ilişkin inceleme yapmayı amaçlamaktadır. 1.SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM 1970’li yıllara kadar kalkınma kavramı sadece ekonomik yönüyle değerlendirilmekte, sosyal, çevresel ve kültürel boyutu dikkate alınmamakta, gelir dağılımı, eşitsizlik, yoksulluk, çevre tahribatının ekonomik büyümenin gerçekleşmesine bağlı olarak ortadan kalkacağı düşünülmekteydi. Ekonomik büyümenin tek başına yeterli bir gelişme olmadığının farkına varılmaya başlandığı dönemlerde, 1987’de Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (Brundtland Komisyonu), gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasını sürdürülebilir kalkınma olarak tanımlamıştır. Sürdürülebilir kalkınma, koruma ve değişimin ekonomik, sosyal ve ekolojik perspektifini içine almaktadır. Brundtland raporundaki tanım, bugünkü ve gelecek nesiller arasında eşitliğin etik uygulamasına dayalıdır. Rapor, sürdürülebilirliğin beş temel ilkesini sunmaktadır1. 1 • Bütünsel planlama düşüncesi ve strateji uygulamak • Gerekli ekolojik süreci korumanın önemi Nazmiye Erdoğan, Çevre ve (Eko) Turizm, Erk Yayınevi, Mart 2003, Ankara, s. 99-100; Bülent Mimmetoğlu, “ Sürdürülebilir Turizmi Gerçekleştirme Yolları, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19. Dünya Şehircilik Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s. 64. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 53 • Hem insan kültürünü hem de biyolojik çeşitliliği korumanın gerekliliği • Gelecek nesiller için uzun dönemli verimli sürdürülebilir alanlar düşüncesinin geliştirilmesi • Uluslar arası eşitliğin daha iyi dengelenmesini başarma amacıdır. Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Kaynakların sürekli olarak, korunarak değerlendirilmeleri, özellikle yenilenebilen kaynakların kendilerini yenileme sınırları aşılmadan kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma felsefesinin temelini oluşturur. Sağlıklı ve uzun bir ömür, bilgi edinmek ve makul bir yaşam standardı için gerekli kaynaklara ulaşabilmek gibi üç temel esasa oturtulan “sürdürülebilir insani gelişme”, sürdürülebilir kalkınmanın bir uzantısı olarak geliştirilmiş ölçütleri içermektedir. Ekonomik büyüme sağlamanın yanı sıra gelirin eşitçe dağıtılması, çevreyi tahrip etmek yerine onu yenilemesi, insanları sıra dışı kılmak yerine onları güçlendirmesi gibi ölçütler yer almaktadır. Ayrıca bu paradigma çerçevesinde insan güvenliği, açlık, hastalık, zulüm gibi ölümcül tehditlere karşı güvenlik ve yaşam biçiminin evde, işte ve toplum içinde ani ve ıstıraplı kesintiye uğramasına karşı güvenlik olmak üzere iki boyutlu ele alınmaktadır2. Sürdürülebilirlik kavramı nesiller arası eşitliğe dayalı olmasının yanında doğal hayatın sürdürülebilirliğinin ve daha iyi yaşam seviyesine ulaşmanın fırsatlarını yaratmaktadır. Ekolojik ve ekonomik sermaye kadar sosyal sermaye ve sosyal sürdürülebilirlik de önemlidir. Genel anlamda sosyal sermaye; sosyal, ekonomik ve çevresel problemler ile ilgili toplumun çözüm yeteneğidir.3 Sürdürülebilir kalkınma kavramına paralel olarak sürdürülebilir turizm yaklaşımının gelişimi, 20. yüzyılın ikinci yarısında kitle turizminin ilerlemesiyle paralel bir şekilde tüm dünyada çevre hareketlerinin artması ve kitlesel turistlerin ziyaret ettikleri yerlerde yarattıkları tahribat ile başlamıştır. Gerek ekonomik büyüme, gerekse teknolojik ve endüstriyel ilerleme 1960’ların ortalarında duyarlı birey ve gruplar, özellikle de çevrecilerin öncü hareketleri, toplum bilimi ve tarih zenginliklerini inceleyen bilim dallarından gelen eleştirilerin kamuoyuna ve turizme yayılması sonucu “saldırgan turizm “ yerine yeni “alternatif turizm” arayışlarının başlamasına öncülük etmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan “Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu”, sürdürülebilir turizm kavramı üzerinde durarak, sürdürülebilir turizmin önceliklerini belirlemeye çalışmıştır. 1997’den önce komisyon sürdürülebilir turizmi sadece küçük adaların geliştirilmesi bağlamında değerlendirirken, 1999’da ise sürdürülebilir turizmi uluslar arası bir çalışma programına almıştır4 2 DPT, Gelir dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyon Raporu, Yayın No: DPT: 2599-ÖİK610. 3 Werner Hediger, s.484.. 4 “Sustainable development and social welfare”, Ecological Economics, 32, 2000, N. Kahraman, O. Türkay, Turizm ve Çevre, ( Ankara: Detay Yayıncılık, 2006), s. 93-94. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 54 Turizm ile ilgili en geniş faaliyet ağına sahip ve en büyük uluslar arası örgüt konumundaki Dünya Turizm Örgütü, 1988’lerin başında sürdürülebilir turizmi “kültürel bütünlüğü, gerekli ekolojik süreçleri, biyolojik çeşitliliği ve yaşam destek sistemlerini oluştururken tüm kaynakların ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçların karşılanacağı bir şekilde yönetilmesi” şeklinde tanımlamıştır. Bu dönemlerde, daha çok çevresel sürdürülebilirlik ya da toplumun turizme katılımını arttırmak olgusuna odaklanılmıştır. Kaynaklarını etkin kullanamayan ve toplumun önemli bir kesiminin yoksul olduğu azgelişmiş ülkelerin kalkınmasında sürdürülebilir kalkınma yaklaşımıyla sürdürülebilir turizm anlayışının benimsenmesi ve uygulanması önemli görülmektedir. Ekonomik kalkınmaya koşut olarak gelişen “turizmin sürdürülebilirliğinin” sağlanması turizme kaynak oluşturan bölgesel veya yerel kültürel ve doğal değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliğinin devamının sağlanması anlamına gelmektedir.5 Dinçer6 sürdürülebilir turizmi, “insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir” biçiminde tanımlamaktadır. Kahraman ve Oğuz ise, 7sürdürülebilir turizm tanımlarında ekonomi, çevre ve sosyo-kültürel etkiye vurgu yaparak sürdürülebilir turizmi; “ çevre değerleri, toplum ve kültürün, gelişen turizmin kurbanı değil, bu gelişmelerden faydalananlar olarak yürütüldüğü bir üretim biçimi” olarak tanımlamaktadırlar. Yukarıdaki tanımlardan sonra, sürdürülebilir turizmin amaçlarının neler olduğunu belirlemek, daha sonraki aşamada sürdürülebilir turizmin amaçlarının yerine getirilmesinde bilgi ve teknolojinin ne tür etkilerinin olacağını belirlemek açısından önem taşımaktadır. Sürdürülebilir turizmin amaçlarını aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz;8 • Turizmin çevreye ve ekonomiye yapabilecekleriyle ilgili bilinci artırmak, • Kalkınmada eşitliği desteklemek, • Ev sahibi toplumun yaşam kalitesini desteklemek, • Ziyaretçilere yüksek kalite sağlamak, 5 Mehmet Çubuk,“Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s.20. 6 İlksen Dinçer, “Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996 7 8 N. Kahraman, O. Türkay, ‘Turizm…’, s.96 R.K Dowling., D.A. Fennell, Ecotourism Policy and Planning, CABI, 2003, s. 5 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 55 • Bu amaçlarla birlikte çevrenin kalitesini sürdürmek ve arttırmaktır. Sürdürülebilir turizmde sadece ekonomik büyüme değil kalkınma hedefinin söz konusu olduğu görülmektedir. Bugüne dek süregelen turizm gelişimlerinde kısa vadeli ekonomik başarılar dikkate alınmaktadır. Kısa dönemde çevre kaygılarını geri plana bırakan ülkelerin, çevre konusunda kaygılı olan ülkelere göre daha hızlı büyüme gösterdikleri kabul edilmektedir. Ancak orta ve uzun dönemde, bu olası görülmemektedir. Gelişmiş ülkelerde bile kirlenmiş, bozulmaya uğramış çevre, ekonomik büyümeyi yavaşlatmaktadır.9 Çakılcıoğlu sürdürülebilir turizm yöntemi şeması oluşturarak, sürdürülebilir turizmin amacına ulaşabilmesi için ilkeler doğrultusunda, uzun dönemli değişimleri öngörerek, eldeki kaynak ve olanakların en etkin ve verimli biçimde kullanılmasına yönelik bir yöntem geliştirilmiştir. Şemada görülen sürdürülebilir turizm hazırlık ve uygulama aşamalarında bilgi sağlamak ve yaymak büyük önem taşımaktadır. Sürdürülebilir turizm genel sürecinin açıklandığı şekilde, öncelikle turistik bölge tanımlanmakta, ekolojik kriterlere göre sahip olduğu kaynaklar belirlenmektedir. Sahip olunan kaynaklara göre bir kademelenme yapılması önerilmektedir. Ardından yapılacak tanıtım çalışmalarıyla, sürdürülebilir turizm için hazırlık süreci tamamlanmış olmaktadır. Turistik tanıtımdan sonra, turistin sadece ekonomik değil, toplumsal, fiziksel ve psikolojik etkilenme süreci, doyum sağlayıp sağlayamayacağını belirleyecektir. Eğer turist olumlu etkilenirse doyum sağlayacağı ve bölgeye tekrar gelmek isteyeceği belirtilmektedir. Eğer turist memnun ayrılmazsa yeni yatırım olanaklarının harekete geçirilmesi önerilmekte, böylece turistin tekrar bölgeye gelmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Yeni yatırım olanakları mevcut değilse bölgenin turistik gelişimi devam edemeyecektir. Şekil, sürdürülebilir turizmin hazırlık aşamasından ürünün tüketilmesi aşamasına kadar her aşamasında bilginin taşıdığı önemi görmemiz açısından genel bir çerçeve sunmaktadır. Bilgi ve bilgi teknolojilerine önem veren, bilgi ve yetenekleri gelişmiş bir bölgede, turizm kaynaklarının doğru kullanması ve tahrip edilmemesi, turistin doyum sağlaması ve turistik kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak olanaklı hale gelebilecektir. Bu açıdan sürdürülebilir turizmde, destinasyonun oluşum ve gelişimiyle, turizm ürününün üretilmesi, pazarlanması ve geliştirilmesinde bilginin üretilmesi, kullanılması, dağıtılması ve değişiminin önemini incelenmeden önce bilgi kavramının tanımlanması ve açıklanması yerinde olacaktır. 9 M. Çakılcıoğlu, “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Turizm”, http://www.kentli.org/makale/ kalkinma.htm Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 56 Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM YÖNETİMİ Kaynak: Çakılcıoğlu, M. “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Turizm”, http://www.kentli.org/makale/kalkinma.htm Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 57 2. BİLGİ KAVRAMI VE ÖNEMİ Bilgi kavramı genelde enformasyon kavramı ile eş anlamda kullanılmaktadır. Aralarındaki temel fark enformasyon bir olguya ait şeyleri bilmek, bilgi ise o olgunun değişime nasıl tepki göstereceğini bilmeyi ifade etmesidir. Bilgi, bir olgu hakkında bir şeyler bilmenin, yani enformasyonun ötesinde, bilişsel bir süreçten geçirilerek enformasyonun yargıya dönüştürülmesini de içermektedir. Bilişsel süreç öznel bir süreci ifade eder. Ortam, hafıza ve bilişsel sürecin birleşimini gerektiren bilgiyi, enformasyondan ayıran temel özellik budur.10 Bilgi bir şeyi ya da bir kişiyi değiştiren enformasyon anlamına gelmektedir. Bunu ya eylem için etkili bir neden oluşturarak ya da bir kişiyi (veya kuruluşu) farklı veya daha etkili bir eylemi gerçekleştirebilecek bir konuma getirerek yapmaktadır.11 Toffler ise “Siz eğer bir miktar enformasyon kullanırsanız, onu ben de kullanabilirim. Aslında, o enformasyonu ikimiz de kullansak, daha fazla enformasyon üretmemize izin veriyor. Enformasyonu diğer kaynakları tükettiğimiz gibi tüketmiyoruz. Enformasyon üretkendir”12 diyerek enformasyonun kullanımıyla tükenmeyeceğinden, gelişeceğinden söz etmektedir. Bilginin öznesi insandır ve insanın kapasiteleri tarafından üretilmektedir. Oysa insan bu bilgisini tek başına değil bir toplum içinde yaşayarak edinmektedir. O zaman bilginin toplumsal olarak oluşması ve yayılması söz konusu olmaktadır. Bu durumda bilgi karşımıza kültür olarak çıkmaktadır. Bu durum bilginin öznesinin birey olmaktan çıkarak toplum haline geldiğini göstermektedir.13 Bilgi, olguları ve olayları tanıma, anlama ve özellikle açıklamaya yönelik, eğitim, gözlem, araştırma veya deneyim yoluyla elde edilen ve bütün bunların insanın zihinsel değerlendirilmesi neticesinde ortaya çıkan olgular veya fikirlerdir. Bir anlamda enformasyondan yararlanma bilgiyi oluşturur. Bir başka ifadeyle, enformasyonun yorumlanmış haline bilgi denilmektedir. Gürak çalışmasında,14 bilişim teknolojileri sayesinde bilginin daha hızlı ve daha çok üretilebileceğini ve üretimde kullanılması sonucu kişi başı verimliliğin daha hızlı artacağını ve daha az girdi kullanarak daha zengin ve daha kaliteli ürün yelpazesi ortaya konabileceğini ileri sürmektedir. Başka bir ifadeyle, üretilen bilgi sayesinde refahın artacağı, uzun dönemde verimlilik artışlarının yegane kaynağının yeni teknolojiler olduğunu vurgulamaktadır. Yeni teknolojileri zihinsel emek üretmektedir ve insanın zihinsel emeğinin veya yaratıcı zekasının ürünü olan teknolojik deneyim, insanın yaşam standardınıı yükseltmektedir. 10 Mehmet Barca, ‘Yeni Ekonomide Bilgi http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145 11 Peter F Drucker, Yeni Gerçekler, Türkiye İş Bankası Yayınları , 1992, s.256 Yönetiminin Stratejik Önemi’ 12 A. Toffler, Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, s.34 13 İ. Tekeli , ‘Bilgi Toplumuna Geçerken Farklılaşan Bilgiye İlişkin Kavram Alanı Üzerinde Bazı Saptamalar’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları, 2002: 20 14 Hasan Gürak, ‘Önce Bilgili İnsan-Ekonomik Büyüme ve refahın Gerçek Kaynakları olan: Üretken bilgi (Teknoloji) ve Bilgili İnsan Üzerine’, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 58 Bilgi tanımlarına bakıldığında bilgi ile ilgili şu genellemeler ortaya çıkmaktadır15. • Bilginin temelini veri ve enformasyon oluşturur. • Bilgi, enformasyonun rasyonel bir biçimde akıl süzgecinden geçmesi ve yorumlanması ile ortaya çıkar. Karar verme, planlama, karşılaştırma, değerlendirme, analiz, tahmin, tanı vb. yaşamın her alanına dayanak oluşturacak eylemlerin temelini teşkil eder. Bilgi tanımlarındaki odaklanılan noktalar, veri ve enformasyonun analizi ve değerlendirilmesidir. Daha iyi ve daha hızlı bilgiye ulaşmanın önemi yanında yeni bir değer yaratmak üzerinde durulan noktalardandır. Bir işletme açısından, bilgiye hızlı ulaşılmasınıı sağlamak, müşteri memnuniyetini arttırıcı bir etki yaratabilir, sorunların hızlı çözülmesini sağlayabilir. Bilgiye ulaşmak, onu kullanmak ve yeni bir değer yaratmak sadece işletmeleri değil aynı zamanda toplumları da ilgilendirmektedir. Bilgi, toplumların daha doğru kararlar almasına ve bu kararları hayata geçirmesine yardımcı olabilir. Toplumların yaşam standardını yükseltecek bilginin ve bilgi teknolojilerinin, toplumda yaygın kullanılması ve geliştirilmesi için toplumların yeniliklere açık ve istekli olması gerekmektedir. Finlandiya “Teknolojik Araştırma Merkezi” tarafından teknolojik yeniliğe açık ülkelerin değerlendirilmesinde kullanılan on iki “teknolojik barometre” göstergeleri belirlenmiştir.16 Bunlar; • • Temel eğitim ve okullaşma (örneğin okuma, matematik ve bilimde okuryazarlık), • Genel beceriler ve bilgi (yetişkin okur yazar oranı, yaşam boyu öğrenmeye katılım), • Araştırma-geliştirme yatırımları (devlet ve özel kesim harcamaları), • Bilim ve teknoloji kapasitesi (araştırmacı sayısı, orta ve ileri teknoloji girişimlerinde istihdam, bilim ve teknoloji girişimlerinde kadınların katılımı), • Enformasyon ve iletişim teknolojileri uygulamaları (ICT), • E-ticaret, • Girişimcilik, 15 Bengü Çapar, ‘Bilgi Yönetimi: /cm/pages/mkl_gos.php?nt=257 16 Technical Research Center of Finland (VTT), “How Do Knowledge Societies Measure Up?”, The Futurist, May-June 2004, s. 9-10. Nasıl Bir İnsangücü’ http://www.bilgiyonetimi.org Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 59 • Yenilik bağlantıları (uluslar arası ticarette açıklık, uluslar arası AR-GE aktivitelerinde işbirliği), • Yenilik yöntemleri (küçük ve orta ölçekli girişimlere verilen AR-GE fonlarında devlet payı), • Toplumsal değerler (ortalama yaşam süresi, cinsel eşitlik, sosyal güvenlik harcamaları), • Çevresel sorumluluk (iklim değişikliği, çevresel faktörler için özel sektör sorumlulukları), • Çevresel sistemler (su ve havanın kalitesi, bio-çeşitlilik) dir. Bu kriterler bilgi ve bilgi teknolojisinin insan yaşamında yaratacağı etkinin çeşitliliği ve niteliğini göstermesi açısından dolayısıyla yeniliğin getireceği farklılık beklentilerini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Bilgi toplumu herkesin doğru ve nitelikli enformasyona özgürce ve ucuza erişebildiği ve bu enformasyonu bilgiye dönüştürebildiği en azından bu fırsatın varolduğu bir toplumu çağrıştırmaktadır.17 Bilgi toplumu olma yolunda değişimleri gerçekleştirmek isteyen gelişmekte olan ülkeler açısından yenilikler, teknolojik gelişim ve bunlara ulaşabilmek önem kazanmaktadır. Peter Drucker’a göre bilginin gittikçe daha fazla önem kazanmasının nedenleri şöyle sıralanabilir;18 17 18 • Pazarlarda rekabetin artması ve yenilikçi olma oranın yükselmesi, • Günümüzde refah yaratan endüstrilerin büyük bir kısmının bilgi yoğun olması, • Rekabet baskısıyla maliyetlerini düşürmesi gereken işletmelerin öncelikli olarak personel indirimine gitmesi nedeniyle informel bilgi ile biçimsel metotların ikame gereksiniminin ortaya çıkması, • Erken işten ayrılmalar ve artan işgücü mobilitesinin bilgi kaybına yol açması, • Küçük ve orta boy işletmelerin ulus aşırı kaynak bulma imkanlarına kavuşmasıyla artan karmaşıklığın yönetilmesine gereksinim duyulması, • Stratejik yönlendirmedeki değişimlerin, spesifik bir alanda bilgi kaybıyla sonuçlanması, • Bilgi varlıkları ticaretinin yapıldığı pazarlarda yeni gelişmelerin yaşanması, (Internetin ortaya çıkışıyla elektronik ticaretin gelişmesi ve çeşitlenmesi) • İşletmelerin bilgi ekseninde rekabet etmesi ve işin büyük bir kısmının (yaklaşık % 70) bilgiye dayalı olması, G. Irzık,, ‘Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu?’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları , 2002, s.61 Şevki Özgener, ‘Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri’ http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 60 Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ • Ömür boyu öğrenme gereksiniminin kaçınılmaz olması Bir teknolojik yenilik yada buluş, araştırma geliştirme süreçlerinden sonra, eski teknoloji ve yöntemlere göre daha etkin ve üstün olacağı düşüncesiyle, üretim sürecinde yani ekonomik alanda kullanılmaktadır. Başka bir deyimle, teknolojik yeniliğin ilk yansıdığı ve kullanıldığı alan ekonomik süreçtir.19 Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre bilginin üretimi ve kullanılmasında gerilerde yer almaktadır. Bu anlamda bilgiyi üretme ve kullanım konusunda sorunları bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki teknolojileri üreten şirketler, küreselleşme bağlamında, üretim aşamalarını dünyaya yayarken asıl katma değeri yaratan AR-GE faaliyetlerini küçük istisnalar dışında kendi metropollerinde tutmaktadırlar. OECD’nin gelişmiş üye ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerin kendi durumlarının iyileştirilmesinin kendi arzu ettikleri durumla ilgili olduğunun altını çizmektedirler. Bunun da bilgiye erişmek, bilgiyi sağlayıp özümsemek, bilinç ve teknolojiye egemen olmakla, bir üst düzeyde üretir hale getirmekle mümkün olabilir. Bilgi yaratmanın, varolan bilgiyi yorumlamaktan daha zor bir süreç olduğu bilinmektedir. Bilginin yaratılmasında da, uygulanmasında da bilginin kaynağı olan insan ön plandadır. Bilgi son derece hızlı, ucuz ve güvenilir bir şekilde alıcılara dijital bir ortamda ulaşmaktadır. Dünya ekonomisinin yeni düzenlemelerinde gücün, bilgiye sahip olan diğer bir deyişle, bilgiyi elinde tutan ve kullanabilen bireyler ile etkin grupların olacağı ileri sürülmektedir.20 Batı ülkelerinin ve onların uluslar arası organizasyonlarının politik gündemlerinde Küresel Enformasyon Toplumu (GIS) ve Küresel Enformasyon Altyapısı (GII) yer almaktadır. En üst düzeyde politika belirleyenler enformasyon toplumuna ulaşmak için ulusal ve küresel stratejiler geliştirmeyle ilgilenmişlerdir. Enformasyon altyapılarının geliştirilmesiyle, ekonomik büyüme ve verimliliği uyarma, yeni ekonomik faaliyetleri ve işleri yaratma, yaşam kalitesini iyileştirmeyi etkileyeceğinden toplum üzerinde önemli olumlu etkiler yaratacağı beklenmektedir.21 Bilgi ve bilgi teknolojileri toplumların gelişmişliğinin temel göstergesi olarak kullanılmaya başlanmış, bilgiye ulaşıp topluma yayan ülkeler yeni bilgi ve teknolojiler için zemin hazırlamış olmaktadır. Bilgi toplumu kavramlarının ilk kullananlardan Fritz Machlup ve Daniel Bell gibi düşünürler, bilginin ekonomik süreçler içinde edindiği belirleyici konumdan söz ederken genellikle iki gözlemden yola çıkmaktadırlar. Bunlardan birincisi bilgi üretimine ayrılan kaynakların GSMH içindeki payı ve bu payın zaman içindeki artışı, ikincisi ise istihdamın yapısı içinde bilgi üreticilerinin kol işçilerine göre giderek artan ağırlığıdır.22 19 H. Erkan, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1994, s.93. 20 http://www.unesco.org/most/bphome.htm,2002 21 L.V.Audenhove, vd. (1999), ‘Information Socitey Policy in the Developing World: A Critical Assessment’, Third World Quarterly, April, 1999: 434-441. 22 A.Buğra, ‘Uluslar arası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği’, Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları, 85-98. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 61 Gelişmemiş bölgeler bilgi teknolojileri aracılığıyla, dünya çapındaki kaynaklara ve uzmanlara ulaşabilirler. Bu kaynaklara ve uzmanlara ulaşmak ekonomik gelişmelerin başarılmasında yardımcı olabilir. İnternet gibi güçlü bir araç yaratıcı bir şekilde kullanılırsa çok önemli gelişmelere yol açabilir.23 Bu olumlu bakış açılarının yanı sıra, Audenhove24 çalışmasında, bazı yazarların bilgi teknolojilerinin özellikle kullanımından beklenen faydaların belirlenmesi noktasında endişelerini dile getirmektedir. Bir yandan günümüz toplumunun giderek küreselleştiği ve ekonomik olarak entegre olduğu, sermaye hareketliliğinin arttığı, dünya çapında rekabetin başladığı, endüstriyel strateji yapılarının değiştiği şüphe götürmese de, bazı yazarlar konuya şüpheci yaklaşmaktadırlar. Onlara göre, büyük çok uluslu şirketler artan şekilde küresel pazarlara hükmetmektedirler. Enformasyon ve iletişim teknolojileri yoluyla bu ulus ötesi şirketler kaynak temini veya üretim noktası üzerindeki bağımlılıklarını azaltarak erişim ve esnekliklerini geliştirmektedirler. Böylece tekil devletlere, sendikalara ve diğer gruplara karşı pazarlık güçlerini artırmaktadırlar. Kısacası bilgi ve iletişim teknolojileri, bu anlamda ulus devletlerle pazarlıkta ulus ötesi şirketlerin pazar gücü ve otonomilerini artırmada temel bir araçtır. Dolayısıyla bu yazarlar uluslar arası liberal pazar ekonomileri düzenlemelerinin gelişmekte olan ülkelerde, yeni teknoloji ve hizmetleri geliştirmeye yön verecek kamu politikaları ve kullanma kabiliyetlerini kısıtladığını ileri sürmektedirler. Tüm bu eleştirilere rağmen, gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınma politikaları oluşturulurken, birçok kaynaktan bilgi edinilmesi, bilgilerin değerlendirilmesi süreciyle karar aşamasına ulaşılması, bunun sonucunda planlar yapılması ve topluma yayılmasında yarar sağlayacağı muhakkaktır. Bu noktada özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kaynakların devamlılığı ve etkinliği sağlanarak ve toplumsal katılım ile sağlanacak sürdürülebilir kalkınmada bilginin ön plana çıkarılması ve AR-GE harcamalarına ayrılan payın arttırılması önemlidir. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının bir uzantısı olarak sürdürülebilir turizmde de bilgi ve bilgi teknolojilerinin önemi artmaktadır. Emeğin yoğun olarak kullanıldığı turizmde, teknolojinin gelişmesinin özellikle istihdam açısından nasıl etki yaratacağı tartışmaları sürmektedir. Çalışmanın bu bölümünde, bilginin ve bilgi teknolojilerinin sadece istihdam açısından değil, ekonomik, çevresel, sosyal açıdan ve yerel halkın yaşam kalitesi açısından ayrıca turistin memnuniyeti açısından sürdürülebilir turizmdeki önemi tartışılacaktır. 3.SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZMDE BİLGİNİN ETKİNLİĞİ Dünya Turizm Örgütünün Sürdürülebilir turizm tanımına göre, Sürdürülebilir turizm,25 23 24 25 J.M Burn,. ve Karen D. Loch , ‘The Societal İmpact of the World Wide Web- Key Challenges for the 21 st. Century’, Information Resources Management Journal, Hershey, Oct.-Dec. 2001, 103. Audenhove, vd.’Information...’, http://www.world-tourism.org/sustainable/top/concepts.html. erişim 12.07.2005 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 62 • Doğal miras ve biyolojik çeşitliliği korumaya yardım eden ve ekolojik süreci koruyarak turizmin gelişiminde anahtar bir unsur oluşturan çevresel kaynakları optimal kullanımını sağlamalı, • Ev sahibi toplumların otantik sosyo-kültürlerine, yapılarına, yaşayan kültürel miraslarına ve geleneksel değerlerine saygı göstermeli ve kültürlerarası anlayış ve hoşgörüye katkıda bulunmalı, Uzun dönem ekonomik operasyonların yaşanabilirliğini sağlamalı, bütün paylaşımcılara dağıtılan sosyo-ekonomik yararlar, kararlı istihdam ve gelir yaratıcı fırsatlar sağlamalı, ev sahibi topluma sosyal hizmetleri kapsamalı ve yoksulluğu azaltmaya katkıda bulunmalıdır. Sürdürülebilirlik ilkeleri, turizmin çevresel, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişimine gönderme yapar ve uzun dönemli sürdürülebilir turizm bu üç boyut arasında uygun bir düzenleme yapmak zorundadır. Bu ilkelerin gerçekleştirilmesinde, turizmdeki yeniliklerin ve bilginin gelişiminin önemli etkisi olacaktır. Sürdürülebilir turizm yaklaşımının geliştirilmesi için dört temel kuraldan söz edilebilir. Bunlar: Eğitimin önemi, yerel turizm işletme stratejileri, kırsal turizm ve bilgi değişimidir. Bilgi değişimi, ülkeler ve bölgeler arası bilgi birikiminin aktarılmasının sağlanmasına dayanmaktadır. Bilgi üretimi ve değişiminin, özellikle kaynak oluşturma ve kaynakların sürdürülebilir turizm, koruma ve yerel potansiyeli doğru kullanma konularında yoğunlaştırılması uygun görülmektedir.26 Son insani gelişme raporundaki27 “teknolojik başarı endeksi”nin içeriği anlamlı görünmektedir. Bu üç alandaki değişkenleri dikkate alan bir bileşik endekstir. Bu alanlardan ilki, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle yeni ürünler ve üretim yöntemleri geliştirmektir. İkincisi, yeni teknolojilerin hem üretim hem de tüketimde kullanılmasıdır. Üçüncüsü, teknolojiyle ilgili öğrenme ve geliştirme faaliyetleri için gerekli becerilerdir. Teknolojik bilginin büyüme ve gelişmeye katkısı, bu üç alanda gelinen noktayla yakından ilgilidir. Dolayısıyla teknolojinin bir tüketim malı olarak taşıdığı amaç niteliği bir üretim faktörü olarak taşıdığı araç niteliğinden bağımsız olmamaktadır. Buradan çıkarılabilecek önemli bir iktisat politikası içinde; teknoloji politikası, hem bir araştırma geliştirme politikası, hem bir eğitim politikası, hem de bir sanayi politikası olacaktır. Ayrıca bunların ötesinde, aynı zamanda bir tüketim politikası olarak, bireylerin bilgi toplumunun sağladığı olanaklara ulaşmalarının koşullarını gerçekleştirmeye çalışmak durumundadır. Bu koşullar ise eğitimle olduğu kadar gelirler genel düzeyiyle ve gelir bölüşümü ile de ilgilidir. Turizmde kullanılan bilgi teknolojileri, yeni bir ürünün ve üretim tekniğinin geliştirilmesini, hem üretim hem de tüketim de kullanılmasını ve teknolojiyi öğrenme ve geliştirme faaliyetleri için gerekli becerileri sağlayabildiğinde, sürdürülebilir turizm açısından olumlu etkiler yaratacaktır. Bilginin, yeniliğin ve teknolojinin • 26 Orhan Hacıhasanoğlu, ‘Sürdürülebilir Turizm ve Çevre’, Tatil Turizm Dergisi, Ocak 2005, S.24, s.43. 27 Buğra, ‘Uluslar arası…’, s.93. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 63 turizmin sürdürülebilirliği açısından yaratacağı etkileri ve önemini, sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde üç ana başlık altında inceleyebiliriz: 3.a. Turizmin Çevresel, Ekonomik ve Sosyal Boyutunda Bilginin Etkinliği Sürdürülebilir turizmin temel hedeflerinden biri olan turizmin çevreye ve ekonomiye yapabilecekleriyle ilgili bilinci artırmak, gelişen bilgi ve bilgi teknolojilerinin kullanımıyla daha etkin gerçekleştirilebilir. Geliştirilen bilgi teknolojileriyle turizmin ekonomik etkileri arttırılabilir fakat bununla birlikte, çevresel olumsuz etkiler de artabilir. Sürdürülebilirliğin sağlanmasında, çevresel olumsuz etkilerinin önemini kavramak ve kavratmak, büyük önem taşımaktadır. Hizmet sektörünün bir parçası olarak turizm kaçınılmaz olarak, örgütsel ve yapısal yenilikler aracılığıyla tazelenen ve yeni teknolojilerdeki gelişmelerden etkilenmektedir. Hala kitle turizmini destekleyen tur operatörlerinin baskısına rağmen, tüketiciye yönelik turistik ürün eğilimi artmaktadır. Alternatif turizmin ortaya çıkışı turistik ürünün devamlı gelişimini zorunlu kılmakta ve önemli bir amaç olan kültür unsuruna angaje olmayı gerektirmektedir.28 İletişim teknolojileri, sürdürülebilir turizme kaynak, enerjinin verimli kullanımı ve çevrenin korunması açısından önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Kaynak, enerji ve çevre yönetimi yeterli ve kesin bir bilgi akışını gerektirir. Bilginin toplanması, işlenmesi ve yaygınlaştırılması, iklim değişikliği ve bio-çeşitlilik gibi konuların geniş platformlarda anlaşılması açısından da önemlidir. Bu çerçevede geliştirilmiş veritabanlarına ve simülasyon modellerine erişim, geniş anlamda uygulamayı olanaklı hale getirmektedir. Örneğin bir bölgenin turizm planlamasının yapılmasında coğrafi bilgi sistemlerinin kullanımı hem bölge hakkında ayrıntılı hem de hızlı bilgi toplama ve karar verme aşamasına geçişi sağlayacaktır. Sanayi toplumunun bio-küreye verdiği zararlarla birlikte düşünüldüğünde bilgi toplumu ciddi olanakları birlikte getirmektedir. Sürdürülebilir gelişme modellerinin yaşam bulabilmesinde bilgi teknolojilerinin ve enformatik sistemlerin önemli katkıları olabileceği açıktır. Çevre, enerji, ulaşım/taşıma konularında bilgi toplumu öncüllerinden daha başarılı olmak için gereken kaynaklara sahiptir, artık temel gereksinim bu yönde hareket etme niyetidir.29 Hjlager30 çalışmasında, bilginin işlenmesinin, çevresel sorunların ortaya çıkarılmasında büyük önemi olduğunu belirtmektedir. Özellikle yerel yetkililer için bir yönetim aracı olarak “taşıma kapasitesi” kavramında çevresel etki, maksimum baskı düzeyinin en iyi nasıl tanımlanacağına ilişkin öneminden söz etmektedir. 28 Y. Stamboulis,., P. Skayannis, ‘Innovation strategies and technology for experince-based tourism’, Tourism Management, 24, 2003, 35-43. 29 E. Tekman, ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’, Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları s.265-280. 30 Anne M. Hjalager, ‘Innovation patterns in sustainable tourism’, Tourism Management, 18, 1997, No:1, s.35-41. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 64 Sürdürülebilir turizmde temiz teknolojinin kullanılmasının gerekliliğine inanan ve bu konuyu yaptıkları araştırmalarla destekleyen araştırmacılar31, temiz teknolojinin yaratacağı sonuçlar üzerinde durmuşlardır. Temiz teknoloji, tehlikeli gazların, sıvıların hacminin ve toprağın israfının minimizasyonuna, kimyasal içerikli kaza riskinin ve sürecinin minimizasyonuna ve kimyasalların yerine insana ve sağlığa daha az zararlı ürünlerin kullanımı sonucuna yol açacaktır. Lee; temiz ürün ve sürdürülebilir turizm ilişkisini incelemiş ve yararları üzerinde durmuş, sürdürülebilir turizmin başarılması için temiz ürün oluşturmanın yararlarını aşağıdaki şekilde sıralamıştır:32 • Önlem ilkeleriyle, farkındalığı oluşturmak ve sürdürülebilir turizm destinasyonlarının gelişimi için yararlı, koruyucu yaklaşımı desteklemek, • Uygulama için bir strateji sağlayarak, geleneksel yönetim sistemlerinin tamamlamak, Temiz ürünle ilgili kriterlere geçişte, destinasyon için kabul edilen şemalarda eko etiketleri yaklaşımının güçlendirilmesi Gelişen bilgi ve teknolojik gelişmelerle, temiz enerjinin kaynaklarının turizm bölgelerinde kullanımının sağlanması ve bu teknolojik gelişmelerle daha az enerji ile daha etkin enerji kullanımı sürdürülebilir turizmin çevresel etkilerinin iyileştirilmesi ilkesine katkı sağlayacaktır. Taşımacılık ve ulaştırmadaki teknolojideki gelişmelerden turizm sektöründe yararlanmak, turizmin kaynaklarının sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Kozak vd. belirttiği gibi,33 turizmin gelişmesi ulaşım olanaklarının gelişmesiyle çok yakından ilişkilidir.. Ulaşım teknolojilerinin gelişmesi turizmin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Diğer bir ifadeyle, ulaşım teknolojisi seyahatlerde hız, ucuzluk, toplu ulaşım, güvenlik ve rahatlık sağlayacak, böylece turistin seyahat kalitesini arttıracaktır. Turizm gibi hizmet sektöründe geliştirilen teknolojik yenilikler, ürünlerin de yenilenmesini sağlayabilir. Ürünün katma değer yaratması, yenilik sürecinin çekirdeğidir ve çok önemlidir. Ekonomik fırsatların yaratılmasına dayalı girişimci faaliyet olmaksızın yeni ürün olmayacaktır. Kitle turizminin çevresel tahribatına alternatif olarak geliştirilen, soft turizm, eko-turizm anlayışı kapsamında, kırsal turizm, çiftlik turizmi, vb. gibi turizm çeşitlerinin oluşturulmasında yeni bilgi ve bilgi teknolojilerinin kullanılması önemlidir. Böylece hem yeni bir ürün geliştirilerek turizmin olumlu ekonomik etkisi sürdürülebilecek, hem de çevresel olumsuz etkiler ortadan kaldırılarak, kaynakların yok edilmeden kullanılması sağlanabilecektir. Hjalager,34 doğa turizmine bağlı olarak sektör ekipmanlarındaki yenilikleri ürün • 31 F.Yaw, ‘Cleaner Tchnologies for Sustainable Tourism: Carribean Case Studies’, Journal of Cleaner Production, 13, 2005, s.117-134 32 Kian Foh Lee, ‘Sustainable tourism destinations: the importance of cleaner production’, ”, Journal of Cleaner Production, 9,2001, s. 313-323 33 Metin Kozak vd., Genel Turizm, Turhan Kitabevi, Ağustos 2000, Ankar, s. 37. 34 Hjalager, ‘ Innovation…,’ s.35-41. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 65 yeniliklerinden birisi olarak açıklamaktadır. “Avusturya’daki kayak yenilikleri çevresel olumsuz etkileri azaltmaktadır. Ancak hala doğal kaynakların kış sporlarından olumsuz etkilemesine tam anlamıyla engel olamamaktadır”. Turizm sektöründe bilgi ve teknolojideki yenilikler, ürün yenilikleri, süreç yenilikleri, yönetim yenilikleri, kurumsal yenilikler ve lojistik yenilikler olarak kategorize edilebilir. Ürün yenilikleri, çevreye duyarlı turizm çeşitlerinin ortaya çıkması olarak özetlenebilir. Süreç yenilikleri, geliştirilen ya da yeni teknoloji aracılığıyla varolan operasyonların performansı artabilir ya da bütün üretim çizgisi yeniden dizayn edilebilir. Turizmdeki büyük süreç yeniliklerine son örnekler; bilgisayarla donatılan yönetim ve kontrol sistemleri, temizleme ve bakımda robotlar ve self-servis araçları verilebilir.35 Bu değişiklikler sektörde istihdam edilenlerin rollerini ve görev tanımlarını da değiştirmektedir. Yeni teknoloji, yeni ürün ve süreç ile birlikte yeni iş olanakları yaratırken, daha yüksek gelirler sağlanmasına da neden olabilir. Bunun tersi de gerçekleşebilir, teknolojinin gelişmesi, emek yoğun bir sektör olan turizm sektöründe işsizliğin artmasına neden olabilir. Tabb36 çalışmasında, bu sorunu ele alarak “Teknoloji ve bilgi yoğunluk elbet çalışanların gelirlerinde bir artışa yol açmıştır, fakat birçok çalışanın yarı işsiz daha doğrusu part-time çalışan olarak yaşamlarını sürdürmelerine ya da işsiz kalmalarına da yol açmaktadır. Dünya Bankasına göre az gelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerdeki işçilerin durumu daha da kötüye gitmektedir” vurgusunu yapmıştır. 3.b. Turistik Tüketiciye Daha Kaliteli Hizmet Sağlamada Bilginin Etkinliği Bilgi, turistik ürünün ortaya çıkarılmasında olduğu kadar, turizm pazarlamasında da ülke tanıtımı açısından temel oluşturmaktadır. Turistler turistik ürünlerin yerleri, varlığı, kalitesi ve bazı özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak istemektedirler. Asıl amaç, insanların zihninde turistik ürün hakkında belirli fikirler oluşturarak daha büyük insan kitleleri üzerinde etkili olmak ve turist trafiğini belli bir ülkeye çekmektir.37 Turizmde sürdürülebilirliğin sağlanması için, turistik kaynakların arz edildiği bölgenin turist gelmeden önce, turiste anlatılması gerekmektedir. Doğal, tarihi ve kültürel özellikleri hakkında bilgi sahibi olan turistin gideceği bölgeye yakınlık duyması sağlanabilir. Böylece bölgeye gelen turistin, kullandığı kaynaklara karşı daha dikkatli olması ve yerel halkın kültürüne saygı duyması sağlanabilir. Turizm bilgi dağıtımında geleneksel araçlarla ancak çok sınırlı bir kitleye erişim sağlanabilmektedir. Bir yer hakkındaki turistik bilgilerin tüketicileri, büyük 35 Anne M. Hjalager, ‘Repairing innovation defectiveness in tourism’, Tourism Management, 23, 2002, 465-474. 36 W illam K Tabb, ‘New economy…same irrational economy’, Monthly Review, April 2001, 148-151. ,Hjlager, ‘Repearing…’, s.465-474. 37 Cevdet Avcıkurt, Barış Erdem, ‘Turizmde Bölgesel Tanıtma Anlamı ve Önemi Üzerine Kavramsal Bir İnceleme’, Standard Dergisi, Haziran, s.48-59. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ 66 ölçüde o yere gelen ve gelmeyi düşünen turistlerdir. Geleneksel bilgi dağıtım araçlarının diğer bir zayıflığı, bilgi kapsamının sınırlı oluşudur. Kağıt üzerindeki bir haritaya ya da broşüre sığdırılacak bilgiler sınırlıdır. Dolayısıyla aranan bilgilere erişim farklı kaynaklara başvurmayı gerektirir. Bu da zamanı sınırlı olan turistler için bıktırıcı olabilir. Böylece turizm sektörü olumsuz etkilenecektir. Geleneksel araçlarla sorgulama ve analiz olanaklarının çok kısıtlı olması da diğer bir zayıflığıdır.38 Turizmde bilgi sistemleri, geleneksel bilgi dağıtımında haritalar, broşürler, kataloglar, kitaplar ve daha önce aynı yeri ziyaret etmiş olanların verdiği bilgilerdir. Turizm sektöründe, hem turist sayısında hem de turist harcamalarında devamlı artış gözlenmektedir. Dünya Turizm Örgütü’nün verilerine göre39 2007 yılında yüzde 6,6’lık bir büyüme ile dünyada turist sayısı 903 milyona ulaşırken, turizm gelirleri 856 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Fakat bu artışın dünyada yaşanan ekonomik krizden etkilenerek devam edemeyeceği tahmin edilmektedir. Dünya ekonomisinin en önemli sektörlerinden biri konumunda olan turizm içinde bilgi ağı/bilgi sistemleri önemlidir. Geleneksel bilgi dağıtım araçları bu kadar önemli sektör için; bilgiye erişimin sınırlı olması, bilgi kapsamının sınırlı olması, sorgulama ve analiz olanaklarının çok kısıtlı olması nedeniyle yetersiz kalmaktadır. Turizm hizmetlerinin, bilgi çağının gerektirdiği biçimde, bilgi teknolojisi araçları ile yapılması amacıyla son yıllarda çeşitli türde bilgisayar destekli sistemler geliştirilmiştir. Bilgisayar destekli rezervasyon sistemleri, “Bilgisayar-Tabanlı Turizm Bilgi Sistemleri” adı altında toplanmıştır. Turizm sektöründe bilgi teknolojilerinin sunduğu yeni olanakların kullanılması amacıyla çeşitli sistemler geliştirilmiştir. Bunlara en çarpıcı örnek son yıllarda yaygınlaşan “Turist Bilgi Makineleri” (Tourist Information Kiosks) dir. Turist Bilgi Makineleri (TBM)”, ATM benzeri dokunmatik ekranlar yardımıyla bilgi arama/tarama, kredi kartı ile çevrim-içi (on-line) satın alma, video ve reklam filmleri oynatma işlemlerinin yapılabildiği, bilet satın alma, rezervasyon ve daha fazla bilgi için doğrudan telefon erişiminin sağlandığı sistemlerdir.40 Bilgi ve teknolojideki bu gelişmelerin turizm sektöründe kullanılmasıyla sadece çevresel etkilerin minimize edilmesi ve turistin memnuniyetinin arttırılması etkileri değil aynı zamanda turizmin geliştiği bölgedeki yerel halkın yaşam kalitesini iyileştirmesi açısından önemi bulunmaktadır. Turizm bölgelerinde bilgi ve teknolojinin kullanılmasıyla yerel halkın yaşam kalitesinin artması beklenmektedir. 3.c. Yerel Halkın Yaşam Kalitesinin Artırılmasında Bilginin Etkinliği Küreselleşmenin derin ve sarsıcı izler bırakmaya devam ettiği günümüzde bilgi teknolojilerinin gelişmesi ve insan hayatının neredeyse her aşamasında etkili olmasıyla birlikte sanayi toplumu yerini aşamalı olarak yeni bir toplum biçimine bırakmaktadır. Sanayi toplumu ile yaşanan değişim ve dönüşüm, bilgi teknolojisinde 38 Ç.Cömert ve H.Tahsin Bostancı, ‘Turist Bilgi Sistemleri ve Trabzon Örneği’, Yerel Yönetimlerde Kent Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozumu, Trabzon 1991. 39 http://unwto.org/facts/eng/pdf/barometer/UNWTO_Barom08_2_en_Excerpt.pdf 40 Cömert ve Bostancı, ‘Turist…’. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 67 meydana gelen gelişmelerle, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel alanlarda yeni etkiler yaratacağı görülmektedir. Buradaki önemli nokta bu değişim ve dönüşümlerin bütün dünyada insanlığın yaşadığı yaşamsal sorunları gidermede ne kadar etkin olabileceği ya da ne kadar etkin kullanılabileceğidir. Bilgi toplumu teknolojik değişimi hızlandırarak ekonomik faaliyetin mekansal yığınlaşmasını kolaylaştırırken, yeni ekonominin başarı koşulu olan öğrenme sürecine de yerel içerik kazandırmaktadır. Bireysel öğrenme, bilgi ve becerinin bireylerce kazanılıp anlaşılması, özümsenmesidir. Bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin yerel halk tarafından öğrenilmesi, bilgi ve becerilerinin artmasını sağlayacaktır. İletişim ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sürdürülebilir turizm yaklaşımına uygun kullanıldığında turizm bölgelerinde altyapının gelişimine katkı sağlayacak, hem yerel halkın yaşam kalitesindeki hem de turiste sunulacak hizmet kalitesi artacaktır. İletişim teknolojileri, sürdürülebilir turizm açısından toplumun bilinçlenmesini sağlayacak yönde kullanıldığında, yatırım aracı olarak kullanılabilecektir. Bilgi toplumunun gelişmesi ile bir bölgede;41 • Kuruluşların daha rekabetçi, • Artan yaşam kalitesi ve çevre koruması sonucu yaşamanın daha iyi, • Demokratik sürecin sürdürülebilir, • Teknoloji yardımıyla hizmetlerin daha gelişmiş, olması beklenmektedir. Yeni teknolojik olanaklar ekonomik yenilenmeyi, toplumun ihtiyaçlarını ve yaşam kalitesini, yerel halkın sağlık, bilgi, çevre, ulaşım, eğitim ve yetiştirme hizmetleri gibi ihtiyaçlarına çözüm üretilecektir. Sürdürülebilir turizmin geliştirildiği bölgede yerel halkın, her kesiminin gelişen teknoloji ve yenilikler ile ilişkisinin kurulması gerekmektedir. 1992 yılında Birleşmiş Milletlerin düzenlemiş olduğu Rio Konferansında alınan kararların en üst düzeyde uygulanabilmesi için Gündem 21 adı altında eylem planı oluşturulmuştur. Gündem 21 sürdürülebilir kalkınmayla uyumlu teknolojiler hakkındaki bilimsel ve teknik bilgilere ulaşmanın, teknoloji transferi ve ülkelerin teknolojik kabiliyetlerinin artmasında önemli bir rolü olduğunu belirtmektedir42. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında olduğu gibi bağlantılı olarak sürdürülebilir turizm yaklaşımında da, halkın katılımı önemli bir kriter olarak değerlendirildiğinde bilginin kolay yayılabildiği ve kolayca ulaşılabilen bir turizm yaklaşımında halkın katılım olanağı artacaktır. Turizm bölgesindeki halkın, turizm faaliyetlerinde katılımının sağlanması, söz sahibi olması ve gelir elde etmesi, turizm kaynaklarına daha fazla sahip çakmasını ve onları korumasına yol açacaktır. Bu nedenle yerel halkın turizm ile ilgili bilgileri edinmesi, paylaşması ve bilgi 41 Tüsiad, Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye, Yayın No. TÜSİAD-T/2001-06/301, s.118. 42 Ayhan Uysal, Sürdürülebilir Kalkınma: Genel Bakış, Bilim ve Teknoloji Stratejileri Vizyon 2023 http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/csk/EK-3.pdf Erişim: 13 Temmuz 2005 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 68 Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ teknolojilerinden yararlanabilmesi turizmin sürdürülebilirliğinde bir ölçüt olarak değerlendirilebilir. SONUÇ Sürdürülebilir turizm anlayışı, doğal miras ve biyolojik çeşitliliğin korunması, kültürel mirasların korunması ve yaşayan kültürlere saygı gösterilmesi, kültürlerarası hoşgörünün sağlanması, uzun dönemli ekonomik fayda yaratılması, faydanın topluma eşit dağıtılması ve yoksulluğu azaltmaya yardımcı olması ilkelerini içermektedir. Bilgi teknolojilerinin hızla geliştiği dünyada, sürdürülebilir turizmin ilkelerinin gerçekleştirilmesinde, yeniliklerin, bilginin ve bilgi teknolojilerinin kullanılması ve dağıtılması önemli görünmektedir. Turizm sektöründe gelişen yenilikler genellikle, ürün yenilikleri, üretim süreci yenilikleri, kurumsal yenilikler ve lojistik yenilikler olarak sınıflandırılmaktadır. Her aşamanın, turizmin sürdürülebilirlik ilkelerinin yerine getirilmesinde önemli katkıları olacaktır. Bu katkının gerçekleşebilmesi için bilginin nasıl kullanıldığı, kimler için kullanıldığı ve hangi amaçla kullanıldığı da çok önemlidir. Turizmde sağlanan yenilikler, turistin satın aldığı mal veya hizmetten yüksek doyum sağlamasında etkili olacaktır. Doğru bilgi ve bilgi teknolojisi kullanımı sayesinde, daha kaliteli ve gelişmiş ürün tüketen turistin, bölgeye seyahatlerinin de devamlılığı sağlanmış olacaktır. Böylece sürdürülebilirliğin unsurlarından biri olan turistin memnuniyetinin arttırılması ilkesinin yerine getirilmesi, bilginin ve bilgi teknolojilerinin kullanımıyla kolaylaşacaktır. Özellikle ulaşım sektöründeki yenilikler gibi yenilikler, seyahatlerin daha hızlı, daha kolay ve kaliteli olmasını sağlamaktadır. Sürdürülebilirliğin önemli bir boyutu da kültürün yaşatılması ve tahrip edilmemesidir. Turizm sektöründe kullanılan bilgi ve teknolojinin, turist kabul eden bölgelerdeki miras ve yaşayan kültürü yok etmeyen bir turizm çeşidinin geliştirilmesine katkı sağlaması gerekmektedir. Bölge halkının ve bölgeyi ziyaret eden turistlerin, bölgedeki turizm kaynakları hakkında bilgi sahibi olması ve kültürel unsurların gelecek nesillere taşınmasında bilgi teknolojilerinin kolaylık sağlaması, kültürün sürdürülebilirliğine yardımcı olacaktır. Turizm sektöründe bilginin ve bilgi teknolojilerinin hızlı gelişimi üretim ve verimliliğin hızlı bir şekilde artmasına yol açacaktır. Bilginin gelişimiyle verimlilikte meydana gelen artış dolayısıyla, yaratılan ekonomik etkiyle birlikte sosyal, kültürel, siyasal anlamda da hızlı değişimlerin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Daha çok gelişmiş ülkelerin ulaşmış olduğu bu sonuçlar, gelişmekte olan ülkelerin de kalkınma sağlamada ulaşmak istediği sonuçlardır. Dünyada yaygın şekilde devam eden kitle turizminin yarattığı çevresel tahribatı ortadan kaldırıcı ya da azaltıcı etki yaratacak şekilde turizm bölgelerinde bilgi ve bilgi teknolojilerinin kullanılması, çevresel tahribatı azaltıcı etki yaratması beklenmektedir. Dünyanın birçok yerinde turizm işletmelerinde ve ürünlerinde ekoetiket uygulamaları, daha az enerji kullanımını sağlayan yeni teknolojilerin kullanılması, çevresel tahribatı azaltmaya yönelik önlemlerdendir. Ayrıca yeni bilgi ve teknolojilerle, yeni bir ürün geliştirilmesi ve bu ürünün üretiminde kullanılan tekniklerin, kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamada olumsuz etki yaratmayacak Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 69 teknikler olması sürdürülebilirlik açısından olumludur. Geliştirilen yeni turistik ürünlerin turistik destinasyon da halkın katılımını sağlaması, yerel halkın kültürünü tahrip etmeyen, yeni istihdam olanakları yaratan ve turizmden elde edilen gelirlerin adil paylaşımını sağlayan etkiler yaratması bilginin yaratacağı katkılar olarak değerlendirilebilir. KAYNAKÇA Audenhove L.V., vd. (1999), ‘Information Socitey Policy in the Developing World: A Critical Assessment’, Third World Quarterly, April, 1999. Avcıkurt Cevdet, Erdem Barış, ‘Turizmde Bölgesel Tanıtma Anlamı ve Önemi Üzerine Kavramsal Bir İnceleme’, Standard Dergisi, Haziran. Barca Mehmet, ‘Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi’ http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145 Buğra Ayşe, ‘Uluslar arası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği’, Derleyenler: Tekeli İlhan, vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara: TÜBA Yayınları,2002). Burn J.M,. ve Loch Karen D. , ‘The Societal İmpact of the World Wide Web- Key Challenges for the 21 st. Century’, Information Resources Management Journal, Hershey, Oct.-Dec. 2001. Cömert Ç. ve Bostancı H.Tahsin, ‘Turist Bilgi Sistemleri ve Trabzon Örneği’, Yerel Yönetimlerde Kent Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozumu, Trabzon 1991. Çakılcıoğlu Mehmet, ‘Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Turizm’, http://www.kentli.org/makale/kalkinma.htm Çapar Bengü, ‘Bilgi Yönetimi: Nasıl Bir İnsangücü’ http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257 Çubuk Mehmet,’Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım’, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996. Dinçer İlksen, ‘Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım’, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996. Dowling R.K., Fennell D.A., Ecotourism Policy and Planning, (CABI, 2003). Drucker Peter F, Yeni Gerçekler, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1992). Erdoğan Nazmiye, Çevre ve (Eko) Turizm, (Ankara, Erk Yayınevi, Mart 2003). Erkan Hüsnü, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1994). Gürak Hasan, ‘Önce Bilgili İnsan-Ekonomik Büyüme ve Refahın Gerçek Kaynakları olan: Üretken bilgi (Teknoloji) ve Bilgili İnsan Üzerine’, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 70 Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ Hacıhasanoğlu Orhan, ‘Sürdürülebilir Turizm ve Çevre’, Tatil Turizm Dergisi, Ocak 2005. Hediger Werner, “Sustainable development and social welfare”, Ecological Economics, 32, 2000. Hjalager Anne M. , ‘Innovation patterns in sustainable tourism’, Tourism Management, 18, 1997. Hjalager Anne M. , ‘Repairing innovation defectiveness in tourism’, Tourism Management, 23, 2002. Himmetoğlu Bülent, “ Sürdürülebilir Turizmi Gerçekleştirme Yolları, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19. Dünya Şehircilik Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996. Irzık Gürol, ‘Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu?’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara: TÜBA Yayınları, 2002). Kahraman Nüzhet , Türkay Orhan, Turizm ve Çevre, ( Ankara: Detay Yayıncılık, 2006). Lee Kian Foh, ‘Sustainable tourism destinations: the importance of cleaner production’, ”, Journal of Cleaner Production, 9, 2001. Kozak Nazmi, Kozak Meryem Akdoğan ve Kozak Metin, Genel Turizm, (Turhan Kitabevi Ankara, Ağustos 2000). Özgener Şevki, ‘Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri’ http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146 Stamboulis Y. , Skayannis P., ‘Innovation strategies and technology for experiencebased tourism’, Tourism Management, 24, 2003. Tabb Willam K, ‘New economy same irrational economy’, Monthly Review, April 2001. Technical Research Center Of Finland(VTT) , ‘How Do Knowledge Societes Measure up?’, The Futurist, May-June, 2004, 9-10. www.wfs.org Tekeli İlhan, ‘Bilgi Toplumuna Geçerken Farklılaşan Bilgiye İlişkin Kavram Alanı Üzerinde Bazı Saptamalar’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara:TÜBA Yayınları, 2002). Tekman E. , ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’, Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara:TÜBA Yayınları, 2002). Toffler A., Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?, (İstanbul: İz Yayıncılık, 1997). Tüsiad, Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye, Yayın No. TÜSİADT/2001-06/301. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi 71 Yaw F. , ‘Cleaner Tchnologies for Sustainable Tourism: Carribean Case Studies’, Journal of Cleaner Production, 13, 2005. http://www.unesco.org/most/bphome.html, 2002 WTO (2004), “New WTO definition on Sustainable Tourism”, e-bulletein, issue no: 7,November 2004, http://www.world-tourism.org/sustainable/top/ebulletein. 28.04.2007 www.undp.org.tr/gozlem3.aspx?Web sayfa no=603-52k erişim 13.02.2007 http://www.tobb.org.tr/organizasyon/kaliteçevre/12,pdf erişim16.05.2007 http://unwto.org/facts/eng/pdf/barometer/UNWTO_Barom08_2_en_Excerpt.pdf Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences TÜRKİYE’DE YABANCI MEZARLIKLARI VE KÜRESEL İLİŞKİLER AĞINDA STRATEJİK GELİŞMELER; İZMİR İÇİN BİR YAKLAŞIM Zerrin TOPRAK∗ Ahu KARAKURT∗∗ ÖZET Türkiye'ye son yıllarda giderek artan oranda iş, eğitim, siyasi amaçlı veya iklim değişikliklerinin zorlayıcı etkisi de olmak üzere çeşitli nedenlerle göç hareketleri görülmektedir. Belirtilen yurt dışından gelen nüfus hareketliliğinin bir boyutu kıyı yerleşim birimlerine dikkati çekecek kadar ve giderek artan oranlardaki emekli yabancı göçüdür. Uygun iklime dayalı turistik amaçlı başlayan ve giderek kabul edilebilir yaşam standartlarının cazibesiyle yerleşikliğe dönen yabancı emekli nüfus hareketleri farklı konular ile ilişkilendirilebilir. Emekli nüfusun "son durak turizmi" de denilebilecek bir yapı göstermesi ve yabancı yerleşiklerin ülkemizde mezarlık yeri tahsis etmeleri ve hatta gömülme arzularını vasiyet olarak belediye idarelerine bildirmeleri, konuyu incelemeye değer hale getirmiştir. Bu çalışmada artan yabancı nüfus sayısına paralel artan yabancı mezarlıkları ile bu konudaki hukuki düzenlemelerin bütünleşik uyumunun stratejik sorgulaması yapılmıştır. Bu araştırma literatürde ilklerdendir. Anahtar Kelimeler: Yabancı Mezarlıkları, Yerleşik Yabancı, Mezarlıklar, Mülkiyet, Kentsel Yenileme STRATEGIC DEVELOPMENTS REGARDING FOREIGN CEMETERIES IN TURKEY IN THE CONTEXT OF GLOBALISED RELATIONSHIP NETWORKS: AN APPROACH FOR İZMİR ABSTRACT Migration movements to Turkey are recently observed increasingly for various reasons such as with business, education and political ∗ Prof..Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF ∗ Arş.Gör. Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 74 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT purposes or under the compulsory influence of climatic changes. One dimension of the mentioned population activity from abroad is the migration of retired foreigners to the coastal settlement units at a striking and gradually increasing rate. The movements of foreign retired populations, which begin with touristic purposes depending on the convenient climate and which gradually turn into settlement under the attractiveness of acceptable living standards, can be related to different matters. The fact that the retired population displays a structure likely to be called “final destination tourism” and that foreign settlers appropriate grave places in our country and even that they inform the municipal administrations about their desires to be buried as a will have made the matter worth examining. This study makes the strategic interrogation of the integrated harmony of the graveyards of foreigners, which increase in parallel to the increasing number of foreign population, and the legal regulations on this matter. This research is among the firsts in the literature. Key Words: Foreign Cemeteries, Settled Foreign Retirees, Cemeteries, Ownership, Urban Regeneration, GİRİŞ Emekli yaşının düşürülmesi, yabancı demokratik ülkelerde ulaşım, yerleşim kolaylığı ve daha iyi hayat standardına erişim gibi nedenlerle özellikle 1990’lı yıllardan itibaren, Avrupa’nın kıyı bölgelerine doğru yönelen göç hareketleri ortaya çıkmıştır. Taşıdığı özellikleri itibarıyla göç tipleri radikal bir değişikliğe uğramıştır. Küreselleşmenin etkileri altında gerçekleşen nüfus hareketleri, göç alan ve veren her iki ülke için de iki yanlı değişime yol açmaktadır. Değişimin en önemli özelliği geleneksel olarak dışa göç veren ülkelerin göç alır duruma gelmesidir. Türkiye özellikle son yıllarda giderek artan oranda kıyı yerleşimlerinde yabancı emekli göçleri ile karşılaşmaktadır. Göç nedenleri turizmin çeşitli tipleri olabildiği gibi iş, eğitim amaçlı veya iklim değişiklikleri ile politik baskıların zorlayıcı gücüyle (ilticalar) de oluşabilmektedir. Hatta gelişmiş bazı batı devletleri, ülkelerindeki sosyal maliyetlerin giderek yükselmesi nedeniyle, kendi vatandaşlarını başka ülkelerde yerleşme yönünde teşvik etmektedir. İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 202.085 yabancı ülke doğumlu kişi ikamet etmektedir. Bunlardan 26.575’i öğrenim amaçlı gelmiştir ve 22.720’si halen çalışmaktadır1. 152.789 kişi de değişik sebeplerle Türkiye’de ikamet etmektedir. 2005 yılı verilerine göre Türkiye’de en fazla 1 İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, B.05.1.EGM.0.13.31-İst. 17187–110913 sayılı ve 22.06.2005 tarihli yazıları Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 75 yabancı2 İstanbul’da (79.689 kişi) yaşamaktadır. İkinci sırada Ankara (12.981 kişi) ve üçüncü sırada Bursa (10.722 kişi) yer almaktadır. İzmir Emniyet Müdürlüğü’nden elde edilen bilgilere göre, İzmir’de 2005 yılında 10.459 ve 2007 yılında 6.140 yabancı bulunmaktadır. 2007 yılında İzmir’de ikamet izni alan yabancıların ülkelere göre dağılımında Avrupa Birliğinden gelen yabancılar %65.8 ile ilk sıradadır. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)3 ülkeleri %15.3 oranında ikinci sıradadır. Ortadoğu ve Dünyanın diğer ülkelerinden de4 gelişler olmaktadır. Yabancı emekli, çalışan vb grupları farklı ekonomik, sosyo-kültürel özellikler taşımakla birlikte, mevzuat yönüyle ortak hükümlere tabidir. Bu hükümler çoğu kere yerleşik yabancıların5, bulunduğu toplumun ancak kenarında ve kısıtlı koşullarda yaşamasına izin verir niteliktedir. Bu durum insan haklarına yönelik gelişmelerle de bağlantılı olarak “demokratik sıkıntı” yaratmaktadır. Belirtilen nedenle de, yerelde (yerel otoriteler ve örgüt çevresiyle/hemşehri-citizen) bütünleşme veya “kamusal hayata katılım” Avrupa’da özellikle Avrupa Konseyi yapılanması kapsamında üzerinde çalışılan konular arasında yer almaktadır. Avrupa ülkelerinin tarihi süreçleri içinde sınır ötesi ve deniz aşırı irtibat kurduğu ülkelerden Avrupa’ya çalışma/iş bulma amaçlı yapılan uluslararası göçlerle ilgili derinlemesine araştırmalar 1970’li yılların sonlarında başlamıştır6. Ancak son 2 Devletler Hukuku Enstitüsünün 1892 yılında Cenevre’de yapılan toplantısında; “yabancı”, bir devlet ülkesinde bulunan ve o devlet vatandaşlığını halen iddia etmeye hakkı olmayan kimse olarak tanımlamıştır; Tanımın Türkçe çevirisi için Bkz. ALTUĞ Yılmaz: Yabancıların Hukuki Durumu, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1963, s.8.; 2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanun, “yabancıyı; “ 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununa göre Türk vatandaşı sayılmayan kişi” (4817, md.3) olarak tanımlamıştır. Türkiye’nin üyesi olduğu (1950), Avrupa Konseyi’nin yerel yönetimlerin demokratik gelişimleri ile ilgili Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata Katılımına İlişkin Sözleşme hükümlerine göre; “yabancı uyruklu”, devletin vatandaşı olmayan ve devletin sınırları içinde hukuksal açıdan bulunan kişileri ifade etmektedir (Yabancılar Sözleşme, md.2): http://conventions.coe.int/Treaty/Commun/ (erişim: 04.06.2007). 3 Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Kazakistan, Moldova, Türkmenistan, Belarus, Özbekistan, Gürcistan, Tacikistan, Ermenistan. 4 Kaynak; TC. İzmir Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü, B.05.1.EGM.4.35.00.49.01.4702/2007 sayılı ve 30.10.2007 tarihli yazıları 5 Yerleşik Yabancı Kavramına ilişkin yürürlükteki mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. “Yerleşik Yabancı” kavramının Yabancılar Dairesi uygulamalarında ikamet izni verilip verilmemesi, verilecekse sürelerinin ne kadar olacağı hususunda ancak bir önemi bulunmaktadır. Yerleşik Yabancı tespiti, şahıs hakkında yapılan araştırma sonucunda ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Türkiye’ye gelerek genelde tatil bölgelerine yerleşen ve buralarda gayrimenkul satın almış olanlar, Türkiye’de kalmak ve fiilen yerleşmek niyetiyle gelmiş olanlar, Türkiye’yi kendi iradesi veya ailesine tabi olarak, şahsi hayatı için yakın ilişkiler kurduğu yer sayanlar, yine Türkiye’yi, ekonomik faaliyetleri, sosyal irtibatları ve yaşamak için hayatlarının merkezi haline getiren yabancılara “yerleşmiş sayılan yabancı” olarak işlem yapılmak suretiyle daha uzun süreli ikamet izni verilmektedir. 6 WİLLİAMS Allan M., KİNG Russel, WARNES Anthony ve PATTERSON Guy: ‘Tourism and International Retirement Migration: New Forms of an Old Relationship in Southern Europe’, Tourism Geographies, Vol.2, No.1, 2000, ss.28-30. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 76 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT yıllarda Avrupa’nın İspanya7, Tuscany, Malta, Costa del Sol ve Algarve8, Malta vb kıyı alanlarına yönelik artan emekli göçleri inceleme konusu olmaya başlamıştır. Türkiye’de de benzer çalışmalar yeni ilgi odağı olarak, özellikle Antalya ve İzmir için yapılmaktadır. Bu çalışmalarda daha çok emeklilerin geldikleri ülkeler ve göç nedenleri ile profilleri incelenmektedir. Göçlerle gelenlerin yol açtığı uluslararası ilişkiler ve anlaşmaların “ortaklıklara” getirdiği karşılıklı bağımlılık, ülkelerin yapılanmalarında da benzerliklerin sağlanması için idari kapasitelerin geliştirilmesini zorlamaktadır. Nitekim yeni gelişler nedeniyle, kamusal hayata katılım ile ilgili insan hakları yelpazesinin içeriği yabancılar için de genişletilmektedir9. Giderek kamusal alana daha fazla giren yabancı yerleşikler yaşam kalitesi göstergelerini geliştirmekte10 ve çok yönlü etkilemektedir11. Başka bir ifadeyle, kök nedenleri kendi içinde farklılaşarak değişen ve yeni yeni anlam kazanan göçler, sadece kendi karakteristik özelliklerini değil, göç edenlerin alıştıkları yaşam kalitesi göstergelerini de sınırlar ötesine taşımaktadır. Aşağıda bu değişimi ortaya koyan araştırmalardan örneklere yer verilmiştir. Kamusal hayata katılım stratejilerinin açılımı12, bulunduğu yerleşimde uzun süreli kalan yerleşik yabancılar için de yönetsel/politik yeni kazanımlar sağlamaya başlamıştır. Bu olgu yabancı topraklarda uygun siyasi koşullar da yaratarak, yaşam geçirmeyi kolaylaştırmış yerleşimi uzun süreli hatta “kalıcı hale” getirmiştir. Bu değişmenin toplumda yaratabileceği beklenmedik sonuçlarını gelecekte daha net görebileceğiz. Uluslararası literatürde dikkat çekilen ve konumuz açısından önemli bir konu da emeklilerin ülkelerarası yer değiştirme hareketlerini başlattığıdır. Daha çok kıyı yerleşimlerine yönelme nedeniyle, kendi halindeki kırsal yerleşimlerden yeni yeni cazibe merkezleri doğmaktadır. Yeni göç dalgalarının şimdilik görünen nedeni (gelecek yıllarda küresel iklim koşulları ve Avrupa’nın etkilenmesi daha sıklıkla gündeme gelebilecektir) daha önceleri cazip olabilen bir yerleşimin konut fiyatlarının artması ve pahallılaşması gibi nedenlerle terk edilmesidir. Nitekim Malta ve Gozo’da 7 RODRİGUEZ Vicente: “Tourism as Recruiting Post for Retirement Migration”, Tourism Geographies, , Vol.3, No.1, 2001, ss. 52-63. 8 WİLLİAMS Allan M. ve PATTERSON Guy: “An Empire Lost But Province Gained: A Short Analysis of British International Retirement in the Algarve” International Journal of Population Geography, , Vol.4, s.150, 1998, ss.135-155. 9 Avrupa Konseyi ülkelerinde göçle gelenlerin kamusal haklarına ilişkin olarak bkz: http://assembly.coe.int/Documents/WorkingDocs/doc00/EDOC8916.htm, (erişim: 16.02.2005 ve 23.09.2008). 10 The Quality of Life Model; http://www.utoronto.ca/qol/gocepts.htm, s. 1., (erişim.21.11.2007). 11 LEİTMANN Jozef: “Can City QOL Indicators be Objective and Relevant? Towards a Participatory Tool For Sustaining Urban Development” Local Environment, Vol. 4, No:2, 1999, s.171. 12 Gayriresmi Türkçe metin ve açıklamalar için bkz. GÜL Hüseyin: “Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata Katılımına İlişkin Sözleşme” , Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Antlaşmalarında Avrupa Konseyi, Ed., Zerrin Toprak, Hikmet Yavaş ve Mustafa Görün, İzmir:Birleşik Yayınları, 2004, ss.107123. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 77 en az elli yaşından başlayarak Britanyalı emekliler üzerinde yapılan çalışmada13, çalışma amacıyla Malta’ya olan yeni göçlerin, önceden gelenlerin alıştıkları yaşam kalitesinde gerileme yarattığı ve bu gerileme nedeniyle, ilk göç edenlerin adadan ayrılarak yeni arayışlara yönelişleri özellikle vurgulanmaktadır. Başka bir ifadeyle özellikle emekli yabancıların “iklim koşulları uygun, hayat standartları itibariyle kaliteli ve ucuz” yer arayışları ülkeden ülkeye devam etmektedir. Türkiye bu anlamda yeni bir hedef ülke durumundadır ve yerleşim kolaylıklarının sağlanmasına yönelik özellikle 2004 yılından bu yana bir dizi yasal düzenlemelerin de teşviki bağlamında14, yerleşik yabancı sayısı ülkemizde giderek artmaktadır. Öte yandan vatandaş olmayanların milli sınırlar içindeki alanda kanuna uygun şekilde ikamet etmesi artık Avrupa toplumlarının daimi bir özelliği haline gelmektedir. On milyonlarca göçmen ve yabancı Avrupa Konseyi’nin üye devletlerinde yaşamaktadır. Avrupa’da insan haklarına saygının vatandaşlık ve ülke menşeinden bağımsız olduğu görüşünü Konsey öne çıkarmaktadır. Avrupa Konseyi’nin üye devletleri için bağlayıcılığı olan çok sayıda uluslararası belgede ayrımcılık yapılmamasına ilişkin ilkeler yer almaktadır15. Avrupa Konseyi açısından farklı kültür ve etnik grupların bir mekânda huzurlu yaşamaları ve kamusal hayata katımları çok önemsenmektedir. Yerelde bütünleşme (local integration); “nitelikli eğitim, sosyal alanda örgütlenme ve kuruluşların karşılıklı kültürel açılımları” temelinde ve karşılıklı etkileşim ağında “katılım” bağlantılarını kuran bir dizi siyasa (policy) ile birlikte değerlendirilmektedir16. Yeni çalışmalarda giderek Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerindeki kentlerin nüfusunun çok hızlı karakter değiştirdiğinden bahsedilmektedir. Nitekim Hollanda’da 2020 yılında 4 büyük kentin yerleşiklerinin yarısının, 2050 yıllarında ise bütün ülkenin üçte birinin Dutch olmayacağı beklentisi bulunmaktadır. Bütün ilgi gruplarının (politikacı, gazeteci, kanaat önderleri gibi) son 30 yılda yerelde bütünleşme politikalarının başarısız olduğu noktasında görüş birliği mevcuttur. Son çalışmalarda Dutch nüfusunun %50’sinden fazlasının Hollanda’daki Müslüman topluluklarının büyümesinden endişe duydukları ifade edilmektedir17. Benzer değerlendirmeler diğer Avrupa ülkelerinden de birer ikişer gelmektedir. Giderek daha hoşgörülü ve geniş açılımlı fikirleri taşıyan anlaşmaların hazırlandığı Avrupa Konseyi’ndeki gelişmelere karşılık Avrupa Birliği’ne üye devletlerin seçmenlerine göz kırpan ve farklılığa tahammülsüz görüntü veren 13 WARNES Anthony ve PATTERSON Guy: “British Retirees in Malta: Components of the Cross-National Relationship”, International Journal of Population, Geography, Vol.4, 1998, ss.113-115. 14 Zerrin Toprak, Yerel Yönetimler, İzmir: Birleşik Matbaa, 2008, ss. 126-127. 15 Council of Europe, Recommendation 1500(2001) Participation of İmmigrants and Foreign Residents in Political Life in Council of Europe Member States http://assembly.coe.int/ Main.asp?link=/Documents/AdoptedText/ta01/EREC1500.htm, (erişim: 23/09/2008). 16 Council of Europe, Foreigners’ Integration and Participation in European Cities,15-16 September 2003, Studies and Texts no: 90, Strasbourg:Council of Europe Publishing, 2004, s. 26. 17 a.g.e, s.29. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 78 siyasetçilerin etkilenebilir muhafazakârlığı, tutuculuğa dönüştürmelerine karşı oluşan entelektüel merkezli tereddütler de vardır. Belki de bu etkilenmelerin de katkısıyla, son yıllarda öne çıkan çeşitli raporlarda, özellikle kendi ülkesi dışında bir Avrupa ülkesinde çalışan Avrupa kökenli yerleşiklerin yerel siyasetten uzak durdukları ve ülkelerine geri dönmeyi planladıkları görülmektedir18. Ancak aynı geri dönüş isteği, ülkemizde emekli yabancı yerleşikler için kuvvetli değildir. Nitekim mülk edinme kadar mezar yeri tahsisi talepleri19 yıllar itibariyle giderek artmaktadır. Yukarıda bahsedilen araştırmaların ortak özelliği emekli yabancıların ülkesiyle olan ilişkilerini sürdürdüğü, çocukları tarafından düzenli ziyaret edildiği ve bulunduğu ülkeyi “kendi ülkesi” gibi değerlendirdiğine ilişkin konuların öne çıkmasıdır. Avrupa ülkelerinin yerelden başlamak üzere Avrupa Konseyi’nin yerleşik yabancılara ilişkin temel felsefesi ve tüm üye devletlerinden talebi20; İnsan hakları ile çoğulcu demokrasiyi korumak ve bir Avrupa kültürel kimliğini tanıtmak görevi olan Avrupa Konseyi’nin göçmen politikalarının, küresel bir anlayışın geliştirilmesi için uygun bir tartışma ve eylem yeri olduğunun kabulü, Avrupa ülkelerinin, göçmenleri toplumun ayrılmaz bir parçası olarak kabul etme ve onların kamu yaşamına tam olarak katılmalarını sağlama ile ilgili siyasi taahhütlerini göstermesi gerektiği, Avrupa Konseyi’nin tüm üye devletlerinin, Yabancıların Yerel Düzeyde Kamu Yaşamına Katılımına dair Sözleşme’yi imzalayıp onaylaması konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Küreselleşmenin hızlandırdığı bu değişmeyle gelen gelişmeler, kısa süreli ve “misafir” statüsünde gelen turistleri özellikle de emekli yabancıları bulunduğu ülkeyi “son durak” olarak seçmesine yol açmaktadır. İklim değişiklikleri nedeniyle de artacağını düşündüğümüz bu tip göçlerin çeşitli olası etkilerinin araştırılması ve strateji geliştirilmesi ve bu araştırmanın özelindeki “mezarlıklar” konusu ülkemiz için çok daha önemli hale getirmektedir. Bu nedenle araştırmada turizm kavramı içinde değerlendirilen, ülke vatandaşı olmayan ve yabancı kavramı içinde yer alan kişilerin, özellikle de Avrupa ülkelerinden gelen emekli yerleşik yabancıların, ülkemizde mezar yeri alması ve gömülmesine yönelik sosyolojik tercihler ve ilgili mevzuat, küreselleşen dünyanın değişen politik ikliminde tekrar gözden geçirilmektedir. 18 FAVELL Adrian:“European Citizenship in Three Eurocities”, Paper For Presentation at European Union Studies Association Confeerence, March 30th- April 2nd 2005, Austin, IX 19 http://www.bizimantalya.com/icimizdeki_yabanci_hemserilerimiz-3838.html (erişim 26.09.2008). 20 Bu konudaki ayrıntılı bilgi ve yorumlar için bkz. Toprak, Yerel Yönetimler, ss. 24-28. ve ss.403-428. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 79 Yabancıların özellikle giderek tatil beldelerinde yoğunlaşmasının “yabancı toplumsal sermaye”21 olarak bulundukları beldeden başlayarak bölge hatta ülke düzeyine sıçrayabilen sosyo-kültürel ve dini, ekonomik yönde etkileri bulunmaktadır. Ancak bu konular kadar yabancıların gömülme tercihlerinin de ülkemizde giderek artması, mülk yanında mezar yeri alımlarının da kamuoyunun gündemine girmesi, “mezarlıklar” ve bağlantılı olarak “yabancı mezarlıkları” konusunu incelemeye değer hale getirmektedir. Avrupa Birliği’ndeki göçler konusu literatürdeki çalışmalar daha çok profil odaklıdır. Avrupa’da mezarlık alanı kullanımı, gerek krematoryum gerekse üst üste gömü uygulaması nedeniyle büyük bir sorun oluşturmamaktadır. Ayrıca bu çalışmaya konu olan Avrupa’dan diğer ülkelere gerçekleşen göçlerle başka ülkelerde de gömü yapılabilmektedir. Hatta Avrupa’da gömünün çok pahalı olması Türkiye’ye yönelmenin de bir nedenidir. Bu çalışmanın değeri de Türkiye için sorun olan bu konunun farkındalığının yaratılmasıdır. Çünkü mezarlıkların kullanımı konusu tamamen çözümlenmiş bir konu değildir. Ayrıca yasal düzenlemelerimizdeki boşluklar konuyu her an uluslararası düzeye taşıyabilir bir nitelik göstermektedir. Bu disiplinlerarası araştırma literatürde ilklerdendir22. Yukarıda da belirtildiği üzere göç ile ilgili uluslararası çalışmalar henüz cılız da olsa, yabancı sayısının artmasının yerel halka etkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Ayrıca Avrupa ülkelerinden gelen emekli yabancıların ülkemizi seçmesi ve yereldeki yaşam kalitesi ile ilgilenmesi, daha çok Türkiye’yi ilgilendiren ve uluslararası politik arena ile de kolaylıkla ilişkilendirilebilecek bir yapısal özellik taşımaktadır. Bu çalışmada İzmir Büyükşehir Belediyesi idari sınırları içinde yer alan Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı, Gürçeşme Musevi Mezarlığı, Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı, Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı, Bornova Yahudi Mezarlığı, Bornova İngiliz Mezarlığı, Kokluca Rum Mezarlığı, Buca Anglikan Mezarlığı yasal düzenlemeler ve mülkiyet hakkı açısından incelenmiştir. Belirtilen yabancı mezarlıklarını kullanan gruplar Museviler, Ortodoks Rumlar ve diğer Hristiyan gruplardır. Bu mezarlıkların aktif ve metruk olmasına bağlı olarak hukuki yapıları, metruk mezarların zamanaşımı yoluyla iktisap edilip edilmeyeceği yargı kararları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cenazelerin defin ve nakil esaslarına ilişkin yasal düzenlemeler ile Devlet Mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi mezarlıklar ve şehitlikler incelenmemiştir. Mezarlıkların kullanımı konusu, ülkemizde bir dizi düzenlemeyle özellikle mülkiyet yönüyle çözülmüş gibi görünüyorsa da bize göre mevzuatın dağınıklığı, 21 Yazarlar “yabancı toplumsal sermayeyi” yabancıların göç ettikleri ülkenin yerleştikleri bölgedeki birlikte yaşadıkları yerel halka sahip oldukları entelektüel birikimlerinden doğan sosyo-kültürel katkıları olarak değerlendirmektedir. Sermaye sözcüğünün çağrıştırdığı ekonomik güç öncelikli bir konumda değildir ancak etkisi dikkate alınmaktadır: Zerrin Toprak; Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir:Birleşik Matbaacılık, 2008, s.99, 103 ve 116.; toplumsal sermaye ile ilgili bkz. Robert Putnam, “Bowling Alone”, Journal of Democracy, Vol.6, No.1, 1995. 22 Hazırlık çalışması için bkz. TOPRAK Zerrin ve KARAKURT Ahu: “Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Stratejik Yaklaşımlar”, Dergiden, Y.2, S.19, Ocak- Şubat 2008, ss..39–40. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 80 birbiriyle uyumsuzluğu ve kentsel amaçlı diğer kullanımlara döndürülebilme kolaylıklarının varlığı nedeniyle sorunsallığını ulusal ve uluslararası düzeyde sürdürmektedir. Çalışmanın bu nedenle kamu yönetiminin gelecek senaryosunun oluşmasına ciddi katkılar getireceğini düşünmekteyiz. İzmir’in yerleşim olarak kıyıda kurulması ve bulunduğu jeopolitik konumunun önemi nedeniyle, küresel ilişkiler yabancı göçlerinin ağında giderek artan oranda odak noktası haline gelmektedir. Geliş nedeni ne olursa olsun, iç veya dış göçler ülkelerin yönetim tarihinde her zaman sorun ve kriz bağlantılı değerlendirilmiştir. Yabancıların kıyı kentlerinde yerleşime yönelme tercihlerinin içinde İzmir giderek ağırlık kazanmaktadır. Göçle gelen nüfus hareketliliğini İzmir için sağlıklı kent olma açısından değerlendirmek gerekmektedir. Yerleşik yabancılara ait rakamlar büyüdükçe, bu grubu kentin stratejik planı içinde birkaç ay veya daha az süreli ziyaretleri içeren turistik seyahatlerden daha farklı bir konuma yerleştirmek gerekmektedir. Yabancıların mülk edinmelerinin kolaylaştırılması yerleşik yabancı sayısının artmasına da yol açmaktadır. Avrupa kökenli yabancıların, alanda mülakat ve gözlemlere dayanarak, eğitimli ve ekonomik bakımdan güçsüz bir konumda olmadığını söylemek mümkündür. Yabancı göçlerinin incelenmesi ve sayısal gelişmelerin ortaya çıkardığı mezarlıkların sayısının ve kullanımının artması gibi çeşitli etkiler stratejik öneme sahiptir. Bu hususun, sadece İzmir için değil, tüm göç alan yerleşimlerde incelenmesi gerekmektedir. 1. İZMİR’DE YABANCI MEZARLIKLARI İzmir’in metropoliten alanı içinde yer alan bölgelerin kültür tarihi İÖ 4000’e kadar uzanmaktadır. Bayraklı’da yapılan kazılarda İÖ 3000’in ilk yarısına denk gelen buluntular ortaya çıkarılmıştır. Kazıldıkça kentin tarihi gerilere gitmektedir. Aşağıda yabancı mezarlıklarına ilişkin değerlendirme yer almaktadır. 1.1. Kısa Tarihsel Süreç İzmir çevresindeki Buca, Bornova, Işıklar (eski adı Rampidon), Çiğli, Pınarbaşı, Narlıköy, Naldöken gibi köylerin İÖ 7. yüzyılın sonlarına giden yerleşmeler olduğu23 savunulmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre 17. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’de Kadifekale’nin kuzeye bakan yamaçlarında 2000’e yakın konut bulunmaktadır. Kentte toplam konut sayısı 10.300 olarak gösterilmiştir. 10 Müslüman, 10 Rum,10 Frenk ve Yahudi, 2 Ermeni ve Kipti (Roman) mahallesi bulunmaktadır24. Buna göre askerlerle birlikte kent nüfusu 60.000 -70.000 olarak tahminlenmektedir. İzmir’in kıyı kenti olması itibariyle Hristiyanlar çarşı bölgesinde Alsancak’a kadar uzanan kıyı bandında ve onun daha üzerinde Basmahane’ye kadar çıkan kuzey sınırında yerleşmiş bulunuyorlardı. Daha yüksek alanlarda Ermeniler yerleşmişti. 23 KUBAN Doğan: Türkiye’de Kentsel Koruma Kent Tarihleri ve Koruma Yöntemleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yurdu Yayınları, 2001, s.54, 57. 24 a.g.m. s. 67. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 81 Böylece çarşı Kuzey ve Batıdan Hristiyan, Güney ve Doğudan Yahudi ve Türk mahalleleriyle çevrilmiştir. Bu mahalle sınırları bazı değişiklikler gösterse de 20. yüzyılda çeşitli etnik grupların yerleşme bölgeleri aşağı yukarı ayni mekânlarda kalmıştır25. İzmir yerleşim tarihini anlatan makalelere genelde mezarlıklar konusu bir yönüyle girmektedir. Çünkü kentin içinde yer almış ve geniş alanlar kaplayan mezarlıklar, kentin görüntüsünü etkilemekteydi. Kentin yerleşim profilinde birbirinden kültür ve din temelinde ayrılmış mahalleler hemen yanı başındaki kendi mezarlıkları ile ayırıcı bir özellik taşımaktaydı. Bu nedenle de, kentsel dönüşüm gereği yeniden planlama çalışmalarındaki ilk hamle, “mezarlıkların taşınması” ile başlatılmaktaydı. Günümüzde Bahri Baba Parkı olarak adlandırılan yerdeki şimdiki Diş Hastanesinden(Memleket hastanesi)26 başlayarak Eşrefpaşa Bayramyeri noktasına kadar giden ve Varyantın bulunduğu alana inen Yahudi Mezarlığı XIX. Yüzyıl sonlarında gömüye kapatılmış ve I. Dünya Savaşı yıllarında Vali Rahmi Beyin çabalarıyla kent dışına taşınmış, 1921’de ancak taşıma işi tamamlanabilmiştir27. Uluyol Mezarlığı da İkiçeşmelik’ten Bayramyeri’ne kadar uzanan yolun iki yakasındaki Müslüman mezarlığıydı28. Bu mekânda geçmişte birçok özel tekke mezarlığı ve genel mezarlıklar olduğu belirtilmektedir29. Ülker, birer tarih yaprağı olan mezar ve kitabelerin kentsel hareketlilikte giderek kaybolduğunu, yerlerine park, sinema, bina ve pazaryerleri kurulduğunu ve bu sırada mezar kitabelerinin büyük bir kısmının harap edilmesinin İzmir için tarihi ve kültürel değerleri açısından yerine getirilmesi imkânsız bir kayıp yarattığını esefle belirtmektedir30. Diğer yönüyle bu tercihlerin düzenli bir kent olgusunun sağlanmasına hizmet etmediği sorgulanmaktadır. Hatta İzmir yakınında bulunan bazı mezarlıkların günümüze kadar varlıklarını koruyabilmelerini “kent planı” dışında kalmış olmalarına bağlanmaktadır. Kent içinde rekreasyon alanları elde edilmekle birlikte mezarlıkların kaldırılmasının kent belleğinde büyük bir boşluk yarattığı da üzerinde durulan konulardandır. Bu araştırmanın içinde yer alan ve günümüze kadar gelebilmiş yabancı mezarlıklarının çevresinde Müslüman mezarlıkları bulunduğu görülmüştür. Örneğin Bornova İngiliz Mezarlıklarının (Resim 10) hemen yanındaki Müslüman mezarlıkları 25 a.g.m. s. 69. 26 1913'de İdare-i Vilayet-i Umumiye Kanunu ile "İzmir Memleket Hastanesi" adını alan kurum, 1950'de "İzmir Devlet Hastanesi" oldu. Bir süre Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni barındıran bina, Devlet Hastanesi'nin 1982'de yeni yerine taşınmasından sonra, 1985'de İzmir Doğumevi olarak kullanıma açılmıştır, 2008 yılı itibariyle Diş Hastanesi olarak bilinmektedir: http://www.eguideizmir.com/tarihi_yapilar.php, (erişim: 03.06.2008) 27 EGE A. Şahabettin: Eski İzmir’den Anılar, İzmir :İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayını, Kent Kitapları Dizisi:32, 2002, s. 49. 28 a.g.m, s. 50. 29 ÜLKER Nemci: Mezar Kitabelerinin İzmir Tarihi İçin Önemi ve Şehit Fethi Bey, Son Yüzyıllarda İzmir ve Batı Anadolu Uluslararası Sempozyumu Tebliğleri, İzmir: Akademi Kitapevi, 1994, s. 95. 30 a.g.m, s. 95. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 82 taşınmıştır. Yeri daraltılan İngiliz mezarlığının yerine günümüzde Özel Üntaş Çamlık Anaokulu yerleşirken, diğer yanındaki Müslüman mezarlığının yer aldığı alan çok katlı yerleşime açılmıştır. Aslında ülkemizde bulunan eski ve yeni İslam mezarlıkları kadar, yabancı mezarlıklarının korunması, Türk ve dışında kalan toplumları tek tek veya toplamda evrensel düzeyde tüm toplumları ilgilendiren dini, sosyal ve kültürel bir konu olarak önemini sürdürmektedir. Buna rağmen günümüzde neredeyse mezarlıklar ve mezar taşlarının bir kişinin nereye gömüldüğünden çok daha fazla bir anlam ifade etmediği gibi bir değişmenin varlığından söz edilebilir. Bu çalışmanın kapsamındaki Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı (Resim1, 2), Paşaköprü/Konak Hristiyan Mezarlığı (Resim 5, 6), Bornova Yahudi Mezarlığı (Resim 9), Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı’nın (Resim 13) eski eser kaydı bulunmaktadır. Görüldüğü gibi tarihi önemi olan bazı mezarlıklar kültür varlıklarına yönelik mevzuatın sağladığı koruma altındadır. Mezar taşları veya yapıların yazı, süsleme şekli, estetik yönüyle ilgi çekici olduğu kadar, geçmişle bağlantı kurulmasını sağlayan ilişkilendirmelere de açıktır. Bu çalışmada karşılaştığımız gibi, Gürçeşme Musevi Mezarlığı (Resim 3, 4) içinde bazı kişilere ait korunabilmiş mezar örneklerini, çeşitli meslek grupları önderleri veya düşünürlerin hatırlandığı, incelendiği ve ilginin ayakta kalmasına hizmet eden geçmişle irtibat noktaları olarak görmek gerekir. Nitekim Ülker31, İzmir mezar kitabeleri üzerinde yapılan titiz çalışmaların ortaya çıkardığı tarihi bilgilerin küçümsenmeyecek ölçüde önemli bir değeri olduğunu belirtmektedir. İzmir’in tarihi ve medeni bir kent olması bağlamında, yukarıda da bahsettiğimiz idareci veya alim /bilge tanısı içinde yer alan bazı önemli kişilerin mezar kitabeleri ile arşiv belgelerindeki tutarlılığı ve tarihi ilişkiler ağındaki yerlerini görmek mümkün olabilmektedir. 1.2. Mezarlıklardan Parka Dönüşüm… İzmir’de XIX. yüzyıl ortalarından başlayan 1908’li yıllardan sonra şiddetlenen en önemli şikâyet konusunun kentin içinde kalan mezarlıklar olduğu söylenmektedir. Nitekim Serçe’nin kaleme aldığı makalede, mezarlıkların kaldırılmasında yeşil alan yetersizliği vurgusu yapıldığı öne çıkmaktadır32. Kent adına ileri sürülen mezarlıkların yeşil alana dönüştürülmesi isteği bir bakıma, kentin rant gruplarının kenti biçimlendirmesinin ilk hamlesi olduğu da düşünülebilir. Mezarlık alanları yönetimini vakıflardan belediyelere devri ile ilgili ilk düzenleme yürürlükten kalkan 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununda yer almaktadır (1580, md.160). Bu düzenlemede yer alan, “Metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait olan genel mezarlıklar, tüm hak ve borçları ile belediyelere devrolunmuştur. Bu kanunun yayınlanmasından sonra belediyeler devren alıncaya kadar satılması yasaktır. Bu kanunun yayınlanmasından önce Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce taksitle satılan mezarlıkların henüz ödenmeyen taksit bedelleri de belediyelere aittir. Belediyeler bu kanuna dayanılarak çıkarılacak tüzüğe göre “en çok 31 a.g.m, s. 98. 32 SERÇE Erkan: Tanzimat’tan Cumhuriyete İzmir’de Belediye(1868–1945), İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, 1998, ss. 274–277. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 83 on seneye kadar mezarlıklara ait tesisatı kurar” hükmünün getirdiği kolaylık ile Eşrefpaşa, Uluyol, Salihdede, Faikpaşa ve Soğukkuyu mezarlıkları kaldırılarak park haline getirilmiştir. Eşrefpaşa ve Faikpaşa mezarlıklarının bir kısmı çocuk bahçesi ve İzmir Namazgâh Mezarlığı da üstü kapalı pazaryeri olarak düzenlenmiştir. Buca tarihine ışık tutabilecek nitelikteki eski mezarlara Protestan İngiliz Kilisesi bahçesindeki kabristanda (Resim 13) rastlanmaktadır33. 2008 yıl itibariyle Buca’da başka bir mezarlık alanı bulunmamaktadır. Buca’yı İzmir’e bağlayan Gürçeşme (eski Kançeşme) karayolunun onarılmasından önce Kemer tren istasyonu arkasında, karayolunun karşılıklı her iki tarafında selvi ağaçlarıyla kaplı iki Hristiyan mezarlığı olduğu ancak her iki mezarlığın günümüzde mevcut olmadığı belirtilmektedir34. 1 Ocak 1934 tarihinden itibaren kentteki genel Hristiyan ve Musevi mezarlıklarına ölü gömülmesi yasaklanmış ve bu mezarlıkların Kokluca’ya (Resim 12) taşınması kararlaştırılmıştır. Ortodoks Mezarlığı daha sonra Kemalpaşa Caddesinde Yenice (Çamdibi) mevkiinde (Resim 11) kurulmuştur. Mevcut mezarlıklar Asri, Paşabahçe ve Karşıyaka kabristanlarına (Resim 1, 2) nakledilirken mezar taşlarının tarihi kıymeti olanları müzeye devredilmiş ve bir kısmı da çeşitli yerlerde depolanmıştır. Makalede mezarlıkların bütünüyle parka dönüştürüldüğü gibi bir anlatım göze çarpmakla birlikte, Belediye Başkanı Behçet Uz (1931–1941) sonrası dönemlerindeki35 gelişmelere yer verilmemiştir. 1.3. Günümüzde İzmir’de Yabancı Mezarlıklarının Mekânsal Konumu Aşağıda, tarihi süreçte belirtilen yer değişikliği sonrasındaki günümüzdeki yabancı mezarlıkların yeni konumları belirtilmiştir. Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı36 tarihçede de belirttiğimiz kentsel yenileme projeleri kapsamında yabancılara gösterilen kentin şimdilik kenarında kalan gömüye ayrılmış alandır. Genel eğilime uygun olarak Müslüman mezarlılığıyla karşı karşıyadır. (Resim 1) Mezarlık görevlisi Ayfer Soytürk ile yapılan mülakattan elde edilen bilgilere göre mezarlıkta gömü için yeterli alan olduğu çünkü genelde ailelere ait mezar yerlerinin aynı aileden olan kimselerce tekrar tekrar kullanılabildiği anlaşılmaktadır. Çeşitli nedenlerle vefat etmiş kimsesiz yabancıların, ateist yabancıların da defin işlemlerinin yapıldığı genel bir mezarlık hüviyeti taşımaktadır. 33 Buca’daki yabancı mezarlıkları ve gömülü bulunan ailelere yönelik bir nevi geçmişe yolculuk anlamında tasvirler ve iç içe geçmiş bağlantılı metinler için bkz. BALTAZZİ Alex: The Old Boudja The Flower Village of Smyrna, http://www.levantine.plus.com, (erişim: 27.07.2008). 34 ERDİ, Feyyaz Buca’da Konut Mimarisi, 1838–1934, Ankara: ODTÜ Mimarlık Bölümü Basım İşliği, 1987, s. 189. 35 SERÇE, a.g.e, s. 746. 36 Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Karşıyaka 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Nezdinde Pafta no; 386 Ada Parsel No; 2411/11, Yevmiye no; 5395, Alan: 1926 m2 ; Malik; Karşıyaka Belediyesi, Mezarlık, 19.08.1993 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Karşıyaka Belediyesine devrolunmuştur.. Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı’nın tapu sicilinin beyanlar hanesine, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nun 28.11.1991 gün, 3326 sayılı ve 23.01.1992 gün 126 sayılı iki kararı işlenmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 84 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT Yeni bir mezarlık olmakla beraber eski mezarlıklardan taşınan bazı “mezar taşları” tarihi hüviyete sahip görüldüğü için kültür varlıkları kararı tapu sicilinde beyanlar hanesine işlenmiştir. 1.3.1. Karşıyaka İlçesi Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı Karşıyaka Müslüman Mezarlığı Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı Resim 1 (Karşıyaka) Resim 2(Karşıyaka) 1.3.2. Konak İlçesi Gürçeşme Musevi Mezarlığı37, Karataş’ta bulunan Bahri Baba Musevi Mezarlığı’nın taşınmasıyla ortaya çıkan ihtiyacı karşılamak üzere 1928 yılında açılmıştır. Bahri Baba Musevi Mezarlığı’nda bulunan mezarların bir kısmı Gürçeşme Musevi Mezarlığı’na nakledilmiştir. Altı yıl boyunca gömü yapılan Gürçeşme Musevi Mezarlığı, şehir içinde kalması sebebiyle 1934 yılında gömüye kapatılmıştır. Belediye Başkanı İhsan Alyanak döneminde (1973–1980) kaldırılmak istenen Gürçeşme Musevi Mezarlığı 2001 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina tarafından demir parmaklıklarla çevrilerek temizletilmiş, ışıklandırılmıştır. Dini törenler için kullanılacak bir alan oluşmuştur. Gürçeşme Musevi Mezarlığı, Museviler için kutsal bir mezarlık alanı durumundadır. Çünkü mezarlığın orta kısmında “tevila" ismiyle anılan havuza sürekli, güçlü ve kutsal olduğu düşünülen bir su akışı bulunmaktadır. Bu su, yazın soğuk kışın ılık olması ve şiddetli yağmurlarda bile berraklığının bozulmaması özelliğinden dolayı mucizevi olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Gürçeşme Musevi 37 Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Konak 5. Bölge Tapu –Sicil Müdürlüğü Nezdinde Güney Mahallesi, 2243 ada ve 1 parsel, 4 – 5 parsel, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kayıtlı, 1990 yılı, Alan; 3.280 m2 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 85 Mezarlığı’nda Josef Eskapa, Hayim Palaçi, Ribi Avram Pontromoli, Ribi Hayim Becerano gibi din büyükleri ve âlimlerinin mezarları bulunmaktadır. Bu sebeplerle mezarlık gerek yurt içinden gerekse yurt dışından gelen Museviler tarafından ziyaret edilmektedir. Gürçeşme Musevi Mezarlığı- Metruk Mezarlık Arsası Resim 3 (Gürçeşme) Resim 4(Gürçeşme) Gürçeşme Musevi Mezarlığı, gömü yapılmamasına karşın yukarıda belirtildiği gibi ünlü kişilerin mezarları bulunması ve mezarlık içinde akan ve kutsal kabul edilen su nedeniyle Bornova Yahudi Mezarlığı’na (Resim 9) göre daha bakımlıdır ve sürekli bekçisi bulunmaktadır. Öte yandan mezarlık hakkında tapu siciline metruk kaydının düşülmüş olması nedeniyle Konak Belediyesi sınırları içinde kalan bu yapılaşmamış alanın cazibe yaratarak kent rantına dönüşebileceği endişesi söz konusudur. Bu endişemizi Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nın yakınında bulunduğu ifade edilen Hristiyan Mezarlığı’nın kaldırılmış olması kuvvetlendirmektedir. Ayrıca mezarlık alanında yukarıda söz konusu ettiğimiz kutsal kabul edilen ve boşa akan suyun yönetiminin de acilen sorgulanması gerekmektedir. Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı38 kentin dışında ve genelde olduğu gibi Müslüman mezarlığının karşısında yer almaktadır. Mezarlıkta 18. yüzyıldan kalan 38 Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Konak 4. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü Nezdinde 49 Ada ve 699 – 701 parsel, İzmir Büyük Şehir Belediyesi’ne kayıtlı 1955 yılı, Alan; 65.843 m2, 13.1.1992 tarih yevmiye 242 ile tarihi eser şerhi bulunmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 86 mezarlar bulunmaktadır. Nitekim tapu kayıtlarında tarihi eser şerhi yer almaktadır. Mezarların Bulgar, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Danimarkalı, ABD’li ve Türk gibi farklı uluslardan kişilere ait olduğu görülmektedir. Yaklaşık 1600 mezar bulunmaktadır. Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı’nda mahzen biçiminde mezarlıkların genelde yer alması sebebiyle kapasite sıkıntısı yoktur. Ayrıca hiç gömü yapılamamış boş alanlar da vardır. Yapılan mülakatlardan dış politikadaki gerginliklerin sonucunda mezarlara yönelik saldırılar gerçekleştirildiği bilgisi edinilmiştir. Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı Karabağlar Müslüman Mezarlığı (Karabağlar) Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı Resim 5 (Paşaköprü) Resim 6 (Paşaköprü) 1.3.3. Bornova İlçesi Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı Altındağ Musevi Mezarlığı Resim 7 (Altındağ) Resim 8(Altındağ) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 87 1934 yılında Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nınkent içinde kalması sebebiyle kapatılması üzerine açılan Altındağ Musevi Mezarlığı’nın39 (Resim 7) kent yönetiminin planlamayı kontrol edememesine bağlı olarak “trajik bir biçimde” zamanla kentin içinde kalmıştır. Civarda bulunan evlerin bir kısmının duvarları mezarlığın duvarıyla bitişiktir, bazı evlerin balkonları ise mezarlığa bakmaktadır. Mülakatlarımız sırasında mezarlığa ateist olan Musevilerin de gömüldüğü öğrenilmiştir. Ayrıca intihar eden kişilerin ayrı bölümleri bulunmaktadır. Daha önceleri kadınların ve erkeklerin gömüldüğü bölümler ayrıyken yakın zamanda kadınların ve erkeklerin yan yana gömülebildiği bir bölüm açılmıştır. Aktif biçimde gömü yapılan Altındağ Musevi Mezarlığı’nda İzmir’de yaşayan Musevi nüfusun İsrail’in kurulması gibi çeşitli faktörlerle göç etmesi sebebiyle yer sıkıntısı yaşanmamaktadır. Bornova Yahudi Mezarlığı Resim 9 (Bornova Yahudi Mezarlığı) Bornova Yahudi Mezarlığı40, Bornova İngiliz Mezarlığı’nın karşında yer almaktadır. Eskiden civarında Müslüman mezarlığın da bulunduğu bilinmektedir. Altındağ Musevi Mezarlığı’nın açılmasıyla birlikte 1934 yılında gömüye kapatılan Bornova Yahudi Mezarlığı Ege Üniversitesi Hastanesi Kavşağı’na çok yakın bir mesafede ve kentin oldukça işlek bir kısmında kalmıştır. Mezarlığa gömü yapılmadığı için sürekli bir bekçisi bulunmamakta ve Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı bekçisi bu mezarlıkla da ilgilenmektedir. Bu nedenle de özellikle geceleri Bornova Yahudi Mezarlığı’na hukuka aykırı olarak girildiği söylenmektedir. 39 Altındağ Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 2. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü Nezdinde 4 Pafta, 397 parsel, Musevi Kabristan Cemiyetine kayıtlı, Alan; 34.720 m2 40 Bornova Yahudi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü Nezdinde , 9 Pafta, 302 Ada - 11 parsel, Isak Dano, Yasova Agdatay Tescilli, Alan; 6.182 m2 , 3. derecede sit alanı Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 88 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT Bornova İngiliz Mezarlığı41, Ege Üniversitesi Hastanesi Kavşağı’na çok yakın bir mesafede ve Bornova Yahudi Mezarlığı’nın karşısında yer almaktadır. Gelişen kentin işlek kısmında kalması nedeniyle mezarlığın bir bölümü yol olarak planlanmıştır. Aktif mezarlık sürekli bekçisi kontrolünde olup mezarlığın duvarının hemen dış tarafında kendisine tahsis edilmiş tek katlı bir ev yer almaktadır. Bornova İngiliz Mezarlığı bakımlı ve düzenlidir. Yaptığımız mülakatlara göre yeni gömüler için yer sıkıntısı bulunmayan mezarlığa sadece İngilizler değil, mezhep ayrımı yapılmaksızın diğer Hristiyanlar da gömülmektedir. Bornova İngiliz Mezarlığı Resim 10 (Bornova İngiliz Mezarlığı) Altındağ Kokluca Rum Mezarlığı42 Altındağ Kokluca Müslüman Mezarlığı’nın tam karşında yer almaktadır. 1925 yılında açılan mezarlığın ismi her ne kadar “Rum Mezarlığı” olsa da Rum olma orijinine bakılmaksızın Hristiyanlar gömülmektedir. Mülakatlardan edindiğimiz bilgiye göre halen gömü yapılmaktadır. Mezarlığın sağ yan duvarıyla konut olarak kullanılan binaların duvarları bitişik durumdadır. Benzer şekilde mezarlığın son yan duvarının hemen yakınında oto- yıkama hizmeti verilen bir işletme bulunmaktadır. Mezarlık alanı kent içinde kalmış olup, kıymetli bir arsa durumundadır. Tapu bilgilerinden 15.000 m2’lik ve tescil harici bırakılmış bu alanın tapuya kaydedilmemiş olduğu görülmüştür. Aslında kamu mallarının tapuya kaydı mülkiyet hakkı açısından bir şart değildir. Ancak kamu yönetimi kontrolünü sağlamak ve amacı dışında kullanımın engellenmesi yönüyle tescilinin hızla yapılması gerekmektedir. 41 Bornova İngiliz Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 1. Bölge Tapu –Sicil Müdürlüğü Nezdinde, 9 Pafta, 302 Ada - 313 parsel,Con Paterson Vitel, Alan; 5.650 m2 42 Altındağ Kokluca Rum Mezarlığı ‘na ilişkin bilgiler şöyledir:Bornova 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü Nezdinde 1420 parsel, 8 Pafta, Tescil harici, “tapuya kaydedilmemiş”, Alan;15000m2 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım Kokluca Rum Mezarlığı Altındağ Kokluca Müslüman Mezarlığı Altındağ Kokluca Rum Mezarlığı Resim 11(Kokluca Rum) Resim 12(Kokluca Rum) 1.3.4. Buca İlçesi Tınaztepe Mahallesi Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı Resim 13(Buca) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 89 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 90 Buca Anglikan Kilisesi bahçesinde yer alan mezarlıkta bugün gömü yapılmamaktadır43. Mezarlıkta yer alan bazı mezar taşları heykeltıraş yapıtı niteliğindedir. Oldukça korunaklı ve bakımlıdır. Bu özelliği nedeniyle sit alanı kapsamına alınmıştır ve mezarlığın tapu sicil kayıtlarında eski eser şerhleri bulunmaktadır. Mezarlıkta dünyanın çeşitli yerlerinden (Kahire ve Paris gibi) getirilerek defnedilmiş farklı uluslardan kişilere ait mezarlar vardır44. Genel olarak değerlendirildiğinde Hristiyan mezarlıklarında gömü için mezhep ayrımı yapılmamaktadır. Ancak yabancı mezarlıklarına gömü yapılması için defnedilecek kişinin mutlaka “yabancı” olması gerekmemektedir. Bu mezarlıklara Levanten, Musevi, dine bağlı olmaksızın Türk vatandaşı, yerleşik olmayan yabancı, yerleşik yabancı gömülebilmektedir. Bu anlatımdan her hangi bir müslüman Türk vatandaşı için ailesinin yabancı mezarlığına gömü talebinde bulunabileceği kanaati oluşmamalıdır. Bağlantılı olarak mutlaka gömü için din, aile bağları, sahipsizlik gibi koşullar aranmaktadır. Bu araştırmada incelediğimiz mezarlıklar tapu kayıtlarına göre aşağıda yorumlanan özel statülü mezarlıklar kapsamında değildir. Araştırmamızın kapsamındaki yabancı mezarlıkları günümüzde kent içinde kalmıştır. Kentleşmenin getirdiği baskılar nedeniyle “mezarlık kullanımı dışındaki bir kentsel fonksiyona” dönüştürme eğilimi incelendiğinde, yabancı mezarlıkları uygulamada Müslüman mezarlıklarından daha iyi korunmaktadır. Başka bir ifadeyle Müslüman mezarlıkları daha kolay kentsel kullanma ayrılabilmektedir. Belki bu nedenle de yabancı mezarlıklarının “korunma amacıyla” kültür varlıkları kapsamı içine alınma eğiliminden bahsedebiliriz Mezarlıklar fiili saldırılara da açıktır. 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’nin “güneş battıktan sonra mezarlıklara hariçten kimsenin giremeyeceği, görevlilerin bile misafir kabul edemeyeceği” (md. 19), “sarhoşların, dilencilerin…,köpek ve sair hayvanat getirenlerin mezarlıklara giremeyeceği” (md.17) vb mezarlıklarda yapılması yasaklanan diğer hususlar kapsamlı düzenlemiştir. Ancak psikolojik ve benzeri nedenlerle mezarlıklara ve içinde bulunan eski eserlere zarar verilebilmektedir. Bu nedenle sürekli bekçisinin olması mezarlığın korunması açısından caydırıcı bir etki yaratmaktadır. 43 Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı’na ilişkin tapu kaydı şöyledir: Buca, 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü Nezdinde ,2 Ada 23 Parsel (eski), 282 Ada, 23 parsel, 17 Pafta 1968 yılından beri tescil işlemleri sonuçlanmamış -Davalı , Alan; 3.770 m2. 1944 yılında kadastro geçmiş, maliki Protestan milleti diye not düşülmüş ancak Malik yangın nedeniyle evrak yandığı için ibraz edememiştir. Tapu kaydı üzerinde aşağıdaki şerhler mevcuttur: Kültür Bakanlığı İzmir Müzesi Müdürlüğü’nün 3.3.1978 tarih 476 (35/321) sayılı yazısı ile eski eser olarak şerh verildi. (17.03.1978) 1710 sayılı kanuna tabi eski eser, (08.03.1979 tarih ve yevmiye no: 931) 1710 sayılı kanuna tabi eski eser, (27.09.1979 tarih ve yevmiye no: 3973) 1710 sayılı eski eserler yasası uyarınca eski eser, (01.6.1983 tarih ve yevmiye no: 1606) Sit alanıdır. (18.03.1987 tarih ve yevmiye no: 1769) Sit alanıdır. (22. 08. 1997 tarih ve yevmiye no:4637) 44 Erdi, a.g.e., s.191. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 91 2. MEZARLIKLARLA İLGİLİ YASAL DURUM Mezarlıklarla ilgili kurumsal yapı ve yukarıda incelediğimiz yabancı mezarlıkların statüsü aşağıda yorumlanmıştır. 2.1. Dayandığı Mevzuat 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu, 1926 tarihli 818 sayılı Borçlar Kanunu, 1930 tarihli 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 1934 tarihli 2644 sayılı Tapu Kanunu, 1970 tarihli 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu, 1972 tarihli 1512 sayılı Noterlik Kanunu, 1983 tarihli 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 1994 tarihli 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun, 2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 2004 tarihli 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu, 1930 tarih ve1580 sayılı Belediye Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname. 2.2. Mezarlıklara İlişkin Yasal Düzenlemelerin Yarattığı Hukuki Sonuçlar Mezarlıklar, ölülerin gömülmesine ayrılmış yerlerdir. Bu niteliği itibariyle mezarlıklar kamu malı sayılmaktadır45. Belediyeler idari sınırları içinde, def’in ve mezarlıklara yönelik hizmetleri yapar veya yaptırır (5393, md.14/a, 1593,md.20). Mezarlıkların tesisi, korunması ve bakımına ilişkin giderler belediyenin giderleri arasında bir kalem olarak yer almaktadır. (5393, md.60/g). Büyükşehir Belediye Kanunu hükümlerine göre de, “Mezarlık alanlarını tespit etmek, mezarlıklar tesis etmek, işletmek, işlettirmek, defin ile ilgili hizmetleri yürütmek”(5216, md.7/1-s), Büyükşehir belediyelerine aittir. İlçe belediyelerine ait görevlerde ise, “Defin ile ilgili hizmetleri yürütmek” (5216, 7/2-e) hükmü ile ilgili görev dağılımı gösterilmiştir. Hizmete ilişkin harcamaların bütçede gösterilebilmesi amacıyla giderler başlığı altında, “mezarlıkların tesisi, korunması ve bakımı”(5216, md.24/h) konusunda düzenleme bulunmaktadır. Ayrıca 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nda da, köylünün mecburi işleri arasında köy mezarlıklarına, mezarlık ile köy arasına ağaç dikmek (442, md.13/16), köylünün isteğine bağlı köy işleri arasında da, mezarlığın yer seçimi, korunması ve bakımına ilişkin (422, md.14/4) hükümler yer almaktadır. 45 Hukukumuzda özel mal niteliğinde mezarlık oluşturulması mümkün değildir. Bu sonuç Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından 12.5.1994 tarihli E. 1993/4823, K. 1994/6756 nolu kararında şu ifadelerle ortaya konmuştur. “Mezarlıklar, ölülerin gömülmesine terk ve tahsis edilen yerlerdendir. Bu niteliği itibariyle mezarlıklar kamu malı sayılırlar. Kamunun sağlığı ve güvenliği ile ilgili bulunan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nun 211. maddesinde, ölülerin gömülmesi için belirlenen yerler dışında başka yerlerin mezarlık olarak kullanılması yasaklanmış, 212. maddesinde şehir ve kasaba belediyelerin, aynı Kanun’un 213. maddesinde de köyler içinde tesis edilecek mezarlıkların nasıl belirleneceği, gözetimi ve denetimi ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kamu malları başlığını taşıyan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesinde de mezarlıkları hizmet malları arasında saydıktan sonra, ilgisi yönünden il, belediye, köy ve mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunacağı vurgulanmıştır. Tüm bu açıklamalara göre Belediye, Köy veya Yerel İdare Birlikleri Tüzel Kişiliğine ait metruk veya faal mezarlıklar dışında özel mezarlıklara yer verilmemiştir. Daha açık bir deyimle, yasalarımızda bir şahsın, derneğin veya Camiinin mezarlığı olamaz.” Karar için bkz. Y. 8H.D, T.12.5.1994, E. 1993/4823, K. 1994/6756, www.kazanci.com.tr (erişim:03.07.2008) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 92 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT Aslında isteğe bağlı olarak belirlenmiş ve köylüye verilmiş görevlerin, köy idaresinin ve köylünün zorunlu görevi olması gerekir. Mezarlıklara ilişkin mevzuatın genel değerlendirmesine göre ölülerin gömülmesine yönelik işlemler kamu hizmeti kapsamındadır. Her ne kadar Belediye Kanunu hükümlerinde “mezarlıklar tesis etmek, işletmek, işlettirmek” ifadelerine yer verilmiş ise de kamusal egemenliğin belediyeye ait olmasından dolayı defin hizmetleri “tam kamusal” hizmetlerdendir. Ölülerin gömülmesi hizmeti eşitlik ilkesiyle de ilişkilidir. Hukukumuzda def’in ve mezarlıklara yönelik hizmetler açısından Müslüman ve Müslüman olmayan kişilere ait mezarlıklar arasında, belediyelerin yükümlülükleri açısından, bir fark bulunmamaktadır. Uygulamada yabancılar belediyenin mezarlıklarına gömüldüğü gibi tamamen kendi kullanımlarında mezarlık alanları bulunmaktadır. Ayrıca trafik kazası vb nedenlerle ülkemizde vefat eden turistler de yabancı mezarlıklarında gömülmektedir. Yabancıların ve azınlıkların kendilerine tahsis edilmiş hatta özel şahıslara ait tapuları olan mezar yerlerini gerekçe göstererek bu alanlarda gerek mülkiyet hakkının doğması ve gerekse egemenlik unsuru yaratmasının önüne geçmek amacıyla yargı kararlarında mevcut yasal düzenlemeler yorumlanmıştır. Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 16.11.1968 tarihli, E.1968/6, K.1968/14 nolu kararında “Belediyelerin mezarlık hizmetinin yalnız Müslüman olan vatandaşlara hasredilmesine imkân yoktur. Belediyeler, Müslüman olmayan Türk tabiiyetinde bulunan kimseler için de mezarlık mahallesi tesis ve bunu idame ile mükelleftirler. Bu nedenle Ortodoks Mezarlıklarının Kontrolü Rum Ortodoks Cemaatine değil, Belediyeye aittir”46 denilmektedir. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi’nin 27.12.2002 tarihli, E.2002/146, K.2002/201 nolu kararında “Lozan Barış Antlaşmasına göre “Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir”47 denilmektedir. Çeşitli faktörlerin etkisiyle giderek artan yabancı nüfus hareketliliği, yabancı mezarlıklarının kullanımı konusunu sadece yönetimin değil kamuoyunun da gündemine taşımıştır. Nedeni de ülkemizde defin ve mezarlıklara yönelik hizmetlerin belediyelerin yetki ve görevleri kapsamında yer aldığı kuşkusu bulunmamasına karşılık mülkiyet yönüyle mezarlıkların hukuki statüsünün aynı netlikte olmamasıdır. Bağlantılı olarak mezarlıklar üzerindeki mülkiyet ilişkilerini konu alan yasal düzenlemeler yeniden gözden geçirilmeye muhtaçtır. Bu ihtiyacın varlığına ilişkin iddiamızın temelinde iki sorun bulunmaktadır. Şöyle ki; İlk sorun; 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname (tüzük) ile 1994 tarihli ve 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun arasındaki uyumsuzluktur. 46 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, T.16.11.1968, E.1968/6 K.1968/14, www.kazanci.com.tr (Erişim:31.10.2007) 47 Anayasa Mahkemesi, T.27.12.2007, E.2002/146, K.2002/201, www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 93 Yürürlükten kalkan 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanunun 160. maddesinde metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait olan umumi mezarlıkların belediyelere ait olduğu, bu mezarlıkların kanunun yayımlanmasından sonra belediyeler devren alıncaya kadar satılmasının yasak olduğu düzenlenmişti. 1580 sayılı Belediye Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamnamesinin (tüzük) 1. maddesinde sadece vakfa ait tapulu-tapusuz umumi mezarlıkların mülkiyetinin belediyelere intikal ettiği öngörülüyordu. Nizamnamenin 2. maddesinde de belediyeye devrolunmayan fakat kontrolü ve ölü defnedilmesi için ruhsat verme yetkisi belediyeye ait olan mezarlıklar; i)tapu ile tasarruf olunan mezarlıklar, ii)şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıklar iii) cami harimlerindeki mezarlıklar olarak sıralanmıştır. Bu düzenlemelerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 1931 tarihli tüzüğün hükümleri birbiriyle uyumluydu. Buna karşılık 09.06.1994 tarihinde kabul edilen 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun bu uyumu bozmuştur. Şöyle ki; 3998 sayılı kanunun 1. maddesinde; Devlet mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi mezarlıklar ile şehitlikler ve cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar belediye yönetimiyle ilişkilendirilmemiş yasadaki ifadesiyle diğer umumi mezarlıklardan “hariç” tutulmuştur. Bu mezarlıklar dışındaki umumi mezarlıkların mülkiyetinin belediye statüsünde olan yerlerde “belediyelere”, köy idarelerinde ise “köy tüzel kişiliklerine” ait olduğu açıkça düzenlenmiştir. 2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun yürürlükten kaldırması, 1580 sayılı kanuna dayanarak çıkarılan 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’yi kendiliğinden yürürlükten kaldırmamaktadır48. Ancak 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’nin 2. maddesi 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun’a aykırıdır. Çünkü bir daha hatırlatmak gerekirse, Nizamname’nin 2. maddesinde tapu ile tasarruf olunan mezarlıklar, şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıkları ve cami harimlerindeki mezarlıkların mülkiyetinin belediyeye ait olmadığı ifade edilmiştir. Mevcut durum karşısında Nizamnamenin 3998 sayılı kanunun 1. maddesiyle çelişen 2. maddesinin uygulanmayacağı, 3998 sayılı kanunun doğrudan doğruya uygulanacağı açıktır. Bu 48 Çünkü idare hukukunun temel ilkelerinden birisi olan idarenin kanuniliği ilkesi iki temel alt ilkeye ayrılmaktadır: Bunlardan birisi “kanuna dayanma ilkesi” diğeri “kanuna uygun olma ilkesidir”. Bkz. Şeref Gözübüyük ve Turgut Tan, İdare Hukuku, Turhan Kitapevi, Ankara 2006, s.41-42.; Halil Kalabalık, İdare Hukuk Dersleri, Değişim Yayınları, İstanbul 2004, s.41-42., Kemal Gözler, İdare Hukuku Dersleri, Ekin Kitapevi, Bursa 2007, s.402-403., Kanuna dayanma ilkesi idari işlemin sebep unsurunu oluşturur. Ancak bir düzenleyici işlemin dayanağı olan yasanın yürürlükten kalkması düzenleyici işlemin sebep unsurunu otomatik olarak ortadan kaldırmaz. Bir diğer ifadeyle düzenleyici işlem yeni kanun döneminde de yürürlüktedir. Bu sonuç bakımından düzenleyici işlemin yeni kanuna aykırı olup olmamasının da önemi yoktur. Ancak kanuna aykırı olan düzenleyici işlemlerin yerine doğrudan doğruya kanun uygulanır. Çünkü bu durumda düzenleyici işlem sebep unsuru açısından hukuka aykırı hale gelmiştir. Buna rağmen kanuna aykırı olan düzenleyici işlemin somut olaya uygulanması halinde idarenin düzenleyici işlemlerinin kanuna uygun olması ilkesi gereği idari işlemin ve dayanağı olan kanuna aykırı düzenleyici işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi imkânı mevcuttur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 94 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT sebeple hukukumuzda Nizamname’nin 2. maddesine dayanılarak özel şahıslara ait tapuları bulunan yeni mezarlıklar oluşturulması mümkün değildir. Öte yandan 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce oluşturulmuş ve Nizamname’nin 2. maddesine göre özel şahıslara ait tapu kayıtları bulunan mezarlıkların hukuki durumunun ne olacağı ise kanunda açıkça düzenlenmemiş olduğundan tartışmaya değerdir. Bu bağlamda 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce oluşturulmuş olan tapu ile tasarruf olunan mezarlıkların, şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıkların ve cami harimlerindeki mezarlıkların mülkiyetinin köy ve belediyeye ait olduğu görüşü ileri sürülebilir. Bu görüş 3998 sayılı Kanun’un 1. maddesinde köy ve belediyelere ait olmayan mezarlıkların tek tek sayıldığı, bu sınırlayıcı sayım kapsamına ifade edilen mezarlıkların girmediği tespit ile gerekçelendirilebilir. Ancak kanunun lafzi yorumundan ulaşılabilecek bu sonuç, “kamulaştırmasız el atma” niteliği taşıdığından Anayasa’nın mülkiyet hakkına ilişkin 35. ve kamulaştırmaya ilişkin 46. maddesine aykırılık teşkil edeceğinden kanımızca kabul edilemez. Bu sebeple 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce oluşturulmuş ve Nizamname’nin 2. maddesine göre özel şahıslara ait tapu kayıtları bulunan mezarlıkların mülkiyetinin 3998 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle belediye ve köylere geçmediği, söz konusu mezarlıkların hala özel şahıslara ait olduğu sonucuna ulaşılmalıdır. Aynı anlayış çerçevesinde İzmir örneğinde 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra söz konusu yasanın yürürlük tarihinden önce kurulmuş olan ve özel şahsa ait tapusu bulunan Bornova Yahudi Mezarlığı, Bornova İngiliz Mezarlığı ve Altındağ Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıtlarının tashihi için dava açılmamıştır. Mezarlıklar üzerindeki mülkiyet ilişkilerini konu alan yasal düzenlemelerin yeniden sorgulanması ihtiyacını yaratan ikinci sorun, mezarlıkların kullanımında aranan kriterler içinde “metruk” ve “metruk olmama” unsurlarına yer verilmiş olmasıdır. Sözlük anlamıyla metruk ıssız, terk edilmiş, bakımsız yerleri ifade etmektedir. Metruk mezarlık ifadesinin tam karşılığı yasal olarak ortaya konmuş değildir. Uygulamada metruk mezarlar bilen anlamlarının dışında ayrıca da “ gömü yapılmayan mezarlıkları” anlatmaktadır. Örneğin tapu kayıtlarına göre metruk mezar olmakla birlikte Gürçeşme Yahudi Mezarlığı (Resim 3, 4). bakımlı ve korumalıdır. Belirtilen belirsizlik mezarlık alanların hangi koşullarda metruk sayılacağı ve mezar fonksiyonundan farklı bir fonksiyona yönlendirilmesi kuşkusu yaratabilir. Bu bağlamda mülkiyet ilişkilerini sadece aktif mezarlıklar açısından incelemek doğru olmayacaktır. Nedeni ise, “mezarlıkların kullanımında” sağlıklı kent kurgusuna ulaşmanın gerektirdiği hukuksal alt yapının yukarıda belirtildiği gibi birçok yönleriyle yetersiz kalmasıdır. Şöyle ki, 3998 sayılı Mezarlıkların Korunmasına Yönelik kanunun 1.maddesinde sayılan umumi mezarlıkların satılamayacağı ve kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceği öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle hukukumuzda faal mezarlıkların üzerindeki hakkın hukuksal niteliğinin taşınmaz mal mülkiyeti değil, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde tesis edilmiş, kendine özgü bir kullanım hakkı olduğu vurgulanmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, mezarlıkların kullanım hakkı ve devrinin, taşınmaz mal mülkiyetinin devrini resmi şekle tabi tutan yasa hükümleri Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 95 (Türk Medeni Kanunu, md. 634, Borçlar Kanunu, md. 213, Tapu Kanunu mad.26 ve Noterlik Kanunu md.60/3) kapsamında düşünülemeyeceği çeşitli yargı kararlarında49 belirtilmektedir. Ancak 3998 sayılı kanunda “metruk mezarlıklardan” açıkça söz edilmemiştir. Bu sebeple metruk mezarlıkların zamanaşımı yoluyla iktisap edilip edilemeyeceği konusu tartışmaya açık hale gelmiştir. Bir kamu malı kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez50. Bu bağlamda konumuz bakımından incelenmesi gereken hukuki sorun, metruk mezarlıkların kamu malı mı yoksa özel mal mı olduğu hususudur. Öğretide konuyu inceleyen Düren, mezarlıkların metruk da olsa orta malı olduğunu, kamu mallarının bir tipi olan orta mallarının da zamanaşımı yoluyla iktisap edilemeyeceğini ifade etmektedir. Metruk bir mezarlığın kazandırıcı zamanaşımıyla iktisap edilebilmesi için mutlaka idarenin tahsis işlemini geri alıp, söz konusu mezarlığı kamu malı olmaktan çıkarıp, özel mal haline getirmesi gerektiğini savunmaktadır 51. Bu bağlamda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1.4.1970 tarihli 7/755 -154 sayılı kararında ve 14.04.1957 tarihli 7/11–11 sayılı kararında bu görüşün benimsendiğini ortaya koymuştur52. Mezarlıkların metruk olması durumunda da “kamu malından özel mal statüsüne geçirilmesi için idari karar gerekliliği” yukarıda bahsedilen akademik görüşe karşılık, Yargıtay idarenin her hangi bir işlemine gerek olmaksızın metruk mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap edilebileceğini ifade etmektedir. Örneğin Yargıtay 16. Hukuk Dairesi; 22.5.2003 tarihli, E.2003/4971, K.2003/4740 nolu kararında, metruk mezarların kazandırıcı zamanaşımıyla iktisap edilebileceğini, çünkü metruk mezarlıkların zilyetlikle kazanılmasını önlemeye yönelik mevzuatta bir hüküm bulunmadığını ileri sürmektedir53. Benzer şekilde Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ise 20.4.1992 tarihli, E.1991/18756, K.1992/7078 nolu kararında aynı sonuca farklı bir gerekçeyle ulaşmaktadır. Gerekçesini “metruk mezarlıkların kamu malı olmadığı” yorumuna ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 24. maddesine54 dayandırarak metruk mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilebileceğini ifade etmiştir. Bu şekilde mezarlıkların metruk hale gelmesiyle belediyelerin özel mülkiyeti haline geleceği savunulmuştur55. Aslında mezarlıklar Emlak Vergisi Kanunu hükümlerine göre vergi kapsamında değerlendirilen ancak muaf hükümle vergi alınmayan araziler olarak değerlendirilmektedir. Bu hukuki statü mezarlıkları tam kamusal mallar sınıflamasına 49 ÇELİK Lamih: “Mezarlıklarla İlgili Yasal Düzenlemeler”, Dergiden, Y.1, S.9, Mart- Nisan 2007, s. 95. 50 ERTAŞ Şeref: Eşya Hukuku, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2002, s. 296 vd. 51 Suni kamu mallarının özel mal haline getirilmesi için tahsis işleminin bir idari işlemle geri alınmasının gerektiğine dair bkz. Gözler, a.g.e., s.672. 52 DÜREN Akın: İdare Malları, Sevinç Matbaası, Ankara 1975, s.115 vd. 53 16. Y.H.D, T. 22.5.2003, E.2003/4971, K.2003/4740, www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007). 54 Köylerde bulunan metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait umumi mezarlıklar köyün manevi şahsiyeti namına tescil olunur. (2644, md. 24) 55 8.Y.H.D., T.20.04.1992, E. 1991/18756,K. 1992/7078 www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT 96 almaktadır. Görüldüğü gibi Yargıtay kararları ve görüşlerde uzlaşma bulunmamaktadır. Bu gelişmeler de bugüne kadar kentsel mekânların kullanımıyla ilişkilendirilebilecek bir değişme yaratmıştır. Nitekim üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi’nin Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi düzenlemeleri içinde yer alan Avrupa Kentsel Şartı (1992) ilkelerinde, “Yerel yönetimlerin doğayı ve yeşil alanları koruma yükümlülüğü” başlığı altında, yeşil alanların, doğanın korunması ve peyzaj planlaması; yörenin hava kalitesi ve iklimine katkıda bulunan temel faktörler olduğu belirtilmekte ve “dolmuş mezarlıkların” yeniden kullanım tercihi olarak doğal bitkiler, biyolojik bahçecilik gibi geniş flora ve fauna alanlarına dönüştürülmesi tavsiye edilmektedir. Genel olarak mezarlıklar konusu kamu hizmeti ve kamu yararı bütünlüğünde incelendiğinde sürdürülebilir ve yaşanabilir kentler için izlenebilecek yöntem sorgulaması aşağıda yer almaktadır. 5393 sayılı Kanuna aykırı olduğunu iddia ettiğimiz Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’nin 2. maddesinin yürürlükten kaldırılması ve 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun’a uygun başka bir ifadeyle belediye ve köy idareleri mülkiyetinde yeniden düzenlenmesi, kural olarak kabul edilebilir. Ancak bu halde, yukarıda tartışıldığı gibi tapulu ve emlak vergisi ödemesi yıllar itibariyle yapılmış mezarlık alanlarının, kentsel kullanımlar için “gasp mı edildiği” olgusu tartışılabilir hale gelecektir. Bu durumda önerimiz, 5393 sayılı Kanunun, 1931 tarihli “Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’ye uygun olarak yeniden düzenlenmesidir. Bu durumda, • • • • • • Mevcut tapu ile tasarruf olunan mezarlıklar, şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıklar ve cami harimlerindeki mezarlıklar (metruk veya aktif olsa bile) mülkiyeti kendilerine ait olacaktır. Bu statüde yeni mezarlık tesis edilmeyecektir. Bu mezarlıklara gömü yapılmasına yönelik kayıt ve işlemler tamamen genel hükümlere uygun olarak kamunun kontrolünde sağlanacaktır. Bu mezarlıklar dışındaki umumi mezarlıkların mülkiyetinin belediye statüsünde olan yerlerde “belediyelere”, köy idarelerinde ise “köy tüzelkişiliklerine” ait olduğu açıkça düzenlenmelidir. Metruk mezarlıklar kentsel dönüşüm projelerine konu olmamalıdır. 1931 tarihli Nizamnamenin 2. maddesinde sayılan mezarlıklar ile kamu malı niteliği taşıyan mezarlık alanların metruk olarak kabul edilmesi ve bu bağlamda kentsel alanlar içinde kaldığı gibi nedenlerle gömü yapılmasına izin verilmemesi halinde, Avrupa Kentsel Şartında da belirtildiği gibi yeşil alan olarak kullanılması hukuki teminat altına alınmalıdır. Bu durumda ancak ailenin veya kültür grubunun adının belirtildiği bir yeşil alan kullanımına açılması kent hafızası açısından önem taşımaktadır. Aksi halde kentsel dönüşüm projelerinin zorlayıcı etkisine dayanarak çeşitli örneklerinde karşılaşıldığı gibi, mezarlık alanların kamusal ihtiyaç gerekçesi ile bina, konut vb amaçlı kentsel rant odaklı kullanımlara dönüşmesi endişesini taşımaktayız. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 97 3. SONUÇ Uygun ekonomik, politik ve iklim koşulları gibi nedenlerle ülkemize göç hareketleri olmakta ve nitelikleri itibariyle geçici veya sürekli özellik taşımaktadır. Avrupa kökenli emekli yabancıların kısa süreli gelip giden turistik hareketlerinin yanı sıra özellikle kıyı alanlarında altı aydan fazla uzun süreli yerleşik hayata geçmesi de son yıllarda dikkat çekici hale gelmiştir. Misafir geldiği ülkemizde yerleşik hayata geçen Avrupalı yabancıların, Türkiye’nin koşullarında, eğitimleri ve satın alma güçleri göreli olarak yüksektir. Bu bağlamda küreselleşmenin hızlandırdığı uluslararası ilişkilerin fark ettirdiği insan hakları yaklaşımlarının geldiği etik düzeydeki yaşam kalitesini, çok yönlü aramakta ve oluşturulması için duruma göre yerel ve merkezi yönetime baskı yapmaktadır. Başka bir ifadeyle yerel ve ulusal siyaseti, çeşitli boyutlarda etkilemektedirler. Ancak merkezi yönetim ve yerel yönetimler kısa süreli turizm hareketlerine odaklı geleneksel siyaset ve idari yapılanma içinde, yeni uluslararası açılımlara ne kadar hazırdır? Yabancılarla birliktelik ve kültürel farklılıkların, gelinen ülkenin toplumsal yapısına etkileri konuları Avrupa’da fark edilme sürecini çoktan aşmış ve stratejiler üretilmeye başlanmış iken, ülkemizde henüz yeni yeni fark edilen konular arasına girmiştir. Yabancı sayısındaki belirgin artışların ve gruplaşmaların da etkisiyle demokratik rejimlerde kazanılmış kentli haklarının yeni anlamında yabancıların geliştirdikleri istekleri (kilise yapımı gibi), Türk Kamu Yönetimince sorgulanır hale gelmiştir. Siyasi sisteme çeşitlenerek yöneltilen, insan hayatının tüm yönleriyle ilgili, bu talepler gündemde olmayan yeni mekansal kullanımlara açılım sağlamakta ve zaman zaman yerel/ulusal gerginliklere de yol açabilmektedir. Bazen son yıllardaki (2004) yeni düzenlemelerle çözülmüş gibi görünen dernek kurma, bazen de dini alışkanlıkların sürdürülmesine yönelik ya da yaşam sonrasına ilişkin mekansal kullanımlar alışılmışın dışında yeni stratejik idari yapılanmaların gerekliliğine kamu yönetimlerini yaklaştırmaktadır. Yabancıların, eğitimleri ve satın alma gücü itibariyle “yabancı toplumsal sermaye” olarak değerlendirilebileceği kanaatindeyiz. Taşıdıkları özellikler itibariyle ülke ekonomisine yük getiren göçlerden farklı bir konuma yerleşen göçlerin ve özellikle emekli yabancı göçlerinin, gelinen kent ve ülke için “kriz mi” yoksa bir “fırsat mı” yaratacağı tartışılması gereken önemli bir konudur. Ancak sosyo-kültürel farklılıkların yerelde birbirinden uzak duran topluluklar yaratmaması için, kamu yönetiminin yabancıların da içinde yer aldığı toplumsal stratejiler geliştirmesi üzerinde durulması gereken bir sorunsal olduğu açıktır. Bu yöndeki çalışmalarda özellikle yerel yönetimlerin önemli rolü ve kolaylaştırıcılıkları olacağı beklentisi bulunmaktadır. Konunun kamu yönetimini ilgilendiren insani bir boyutu da, kuşkusuz ülkemizde yerleşik yabancıların zorunlu veya isteğe bağlı gömülme ihtiyacının doğmasıdır. Yabancı yerleşiklerin artan oranda mülk ve mezar yeri talepleri konunun tartışılma zeminini geliştirmektedir. Yabancıların geldikleri ülkelerdeki gömü hizmetlerinin çok pahallı olması ve giderek vatandaşının da bu pahallılık karşısında ülkemizde idareden mezar yeri tahsisi yönündeki talepleri “ mezarlık alanlar ve mülkiyeti” konusunu incelemeye değer kılmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 98 Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT Türk kamuoyunun beklentileri, yabancı mezarlıklarının sayılarının artması ve mekânsal genişlemenin sorgulamasının yapılması ile bu konudaki yönetim stratejilerinin belirlenmesi yönündedir. Öte yandan yabancıların mezarlıklarını korumalarına ilişkin kaygıları da kuşkusuz bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir konudur. Aslında özel kişilere ait mezarlık alanların mülkiyetinin belediyeler ve köy idarelerine ait olarak düzenlenmesi yabancıları geçmişte karşılaştıkları gibi, yeni mezarlık alanlarına taşınmak zorunda bırakabilecek bir hukuki yapı yaratmaktadır. Mamafih uygulamada Müslüman mezarlıklarının yabancı mezarlıklarından daha çok kentsel dönüşüm projelerinden etkilendiği görülmektedir. Yabancıların kentin çeşitli bölgelerindeki mezarlıklarını aktif halde tutmaya özen gösterdiği de bilinmektedir. Ayrıca mezarlıkların, kültür varlıklarının korunmasına ilişkin düzenlemelerle ilişkilendirilerek “koruma zırhı” güçlendirilebilmektedir. Bu nedenle önerimizde de belediye ve köy tüzel kişisi dışında kimselere ait tapusu bulunan mezarlıkların korunması ve koşullar oluştuğunda bu kişilerin izniyle yeşil alana dönüşmesi modern yaklaşımlara uyularak teklif edilmiştir. Statüsü ne olursa olsun tüm mezarlıkların ve mezarlıklarda yer alan kültür ve tabiat varlıklarının korunması, özen gösterilmesi gereken konulardandır. Üzüntüyle belirtmek gerekirse yerel ve merkezi yönetimde görevli üst düzey yöneticilerin, gerek tarihi ve kültürel eğitimlerinin yetersiz ve eksik olması hatta bulunmaması yanında profesyonel veya değil baskı gruplarının isteklerini kolaylaştıran kişilik sorunları nedeniyle, büyüyen kent ihtiyaçlarını gerekçe gösterilerek imar hareketleri içinde mezarlık alanları yok edilebilmektedir. Hatta mezar kitabeleri toplanarak korunması gerekirken, zamanın ve insanların tahribine terk edilmektedir. Bu husus, bir hukuki sorun olmaktan çok eğitimle desteklenmesi gereken toplumsal bir davranış sorunu olarak önemini korumaktadır. Konunun bir diğer yönünü de mezarlıkların korunmasının hukuki alt yapı ile desteklenmesi gerekliliğidir. Bu bağlamda idarenin tüm orta ve hizmet mallarının kazandırıcı zamanaşımıyla iktisabı mümkün olmasa da, metruk mezarlıklarını kamu malı olarak nitelendirmeyen yargı kararlarının bulunması sebebiyle metruk mezarların hukuki durumu tereddüde açıktır. Yabancıların kullanımındaki metruk mezarlıkların gelecek senaryosunda mülkiyet hakkı yönüyle uluslararası bir sorun yaratmaması için hukuki statüsü açıklıkla düzenlenmelidir. Metruk mezarlıkların mezar amaçlı kullanım dışında bir amaçla kullanımı hukuken engellenmelidir. Bu yasal engellemenin metruk mezarlıkların sadece yeşil alan kullanımına imkân verecek şekilde düzenlenmesi gerektiğine, yeniden vurgu yapmak yerinde olacaktır. Aslında sosyolojik çalışmalar, toplumsal sorunlara stratejik yaklaşımların belirlenmesi açısından yönetimde çok önemli bir yere sahiptir. Ancak aynı yerleşimde yaşamını sürdüren farklı kültürel toplulukların birlikteliğine yönelik disiplinler arası çalışmalara ülkemizde gereken ilgi gösterilmemektedir. Hatta bu çalışmada, idarenin kontrolündeki yabancı mezarlık alanlarının tam ölçüsünü bilmediği ve Kokluca Mezarlığı örneğindeki gibi tescil edilmediği ortaya çıkmıştır56. Bu çalışmada yer alan 56 Mamafih bu çalışma süresi içerisinde Belediye yönetimi bilgilendirilmiş ve Kokluca Mezarlığı’nın tescil edileceği yazarlara sözlü olarak bildirilmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler; İzmir İçin Bir Yaklaşım 99 tapu bilgileri ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin isteğimiz üzerine hazırladığı yabancı mezarlıklarını gösteren harita bilgileri (bkz. Harita) örtüşmemektedir. Nitekim Kokluca-Rum Mezarlığı (Resim 11 ve 12) söz konusu haritada yer almamaktadır. Bu tespit de, yabancı mezarlıkları konusunun önemini ve üzerinde çok yönlü durulması gerekliliğini açıkça göstermektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences ULUSAL HİSSE SENETLERİ PİYASASI’NDA ETKİNLİK Nuray ERGÜL∗ ÖZET Son yıllarda, Türk Sermaye Piyasalarında hukuk, muhasebe ve denetim alanlarında, uluslararası kuralların uygulanması için büyük değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler sermaye piyasasının kurumsal yapısını, işlem hacmini, düzenleyicilerin ve yatırımcıların davranışlarını etkilemiştir. Yeni gelişmeler, ulusal piyasanın daha derin ve fonksiyonel olmasına neden olmuştur. Gelişmelerin ardından, ulusal hisse senedi piyasası yabancı portföy yatırımcıları için popüler hale gelmiştir. Ulusal hisse senedi piyasanın popülaritesindeki artış, çok sayıda akademisyeni, İMKB’nin etkinliğini araştırmaya zorlamıştır. Çalışmamız, ulusal hisse senedi piyasasının zayıf formda etkinliğini araştırmaktadır. Zayıf formda etkinliğin kanıtlanmasında, rassal yürüyüş modeli kullanılmaktadır. Araştırmamızda, 1988-2007 dönemleri arasında İMKB Endekslerinden “İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi” kullanılmaktadır Anahtar Kelimeler : Zayıf Formda Etkinlik, Birim Kök Testleri EFFICIENCY IN THE TURKISH NATIONAL STOCK MARKET ABSTRACT During the last decade, the Turkish Capital Market (TKM) has enourmously changed to apply the international rules in the areas of law, accounting and auditing. These new changes affected the TKM’s institutional framework, trading volume and also the attitude of regulators and investors. Thus, new improvements generated deeper and functional national stocks market. After these developments, The Turkish National Stock Market also became popular for the foreign portfolio investors. Popularity of the National Stock Market forced many academics to search the efficiency in the ISE. This study ∗ Yrd.Doç.Dr., Marmara Üniversitesi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Nuray ERGÜL 102 investigates weak form efficency in the national stock market. It tests the Random Walk Hypothesis to prove weak form efficiency in the national stock market. In this study, the ISE Indexies “ISE Composite Index, ISE National 50 Index, ISE National 30 Index, ISE Service Index, ISE Financial Index and ISE Industry Index” regarding the years 1988-2007 have been used. Keywords : Weak form Efficiency, Unit Roots Tests GİRİŞ Son dönemlerde yaşanan ekonomik gelişmeler, finansal piyasalarda globalleşmeyi beraberinde getirmiştir. Globalleşme, ülkelerin ekonomik politikalarını değiştirmelerine neden olmuş ve bu değişim ülkelerin sermaye piyasalarında büyük gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur. Globalleşmenin sermaye piyasalarında hızını arttırması, dünya sermaye piyasalarının her olaydan anında etkilenmesine neden olmuştur. Globalleşmenin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi ise gelişmekte olan menkul kıymet borsalarında getiri artışı ile sonuçlanmıştır. Gelişmekte olan ülke borsalarının yatırımcılara sunduğu yüksek getiri imkanları, batılı fon yöneticilerinin dikkatini çekmiş ve fon kaynaklarını bu borsalara yöneltmelerine sebep olmuştur. Gelişmekte olan borsalarda artan oranda batılı yatırımcı bulunmaktadır. İstanbul Menkul Kıymet Borsası’ndaki yabancı yatırımcı oranı %60 ile %70 arasında değişim göstermektedir. Yabancı yatırımcıların gelişmekte olan borsalardaki paylarının her geçen gün artıyor olması, gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasalarının etkinliği ile ilgili bir çok tereddütü beraberinde getirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasalarının etkinliği, yabancı yatırımcıları ve yatırım fonu yöneticilerinin bu borsalara ayıracakları oranının belirlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin borsalarındaki fiyat hareketlerinin etkinliliği, bu borsalarla ilgili yapılıcak araştırmalar ile belirlenebilmektedir. Fama, mevcut bilgilerin hisse senetleri fiyatlarına yansıtıldığı dolayısıyla bilinen tüm bilgileri kullanarak ek bir getirinin elde edilemeyeceği piyasaları Etkin Piyasalar olarak tanımlamıştır (Fama, 1970). Etkin olan bir piyasada fiyat değişimleri piyasaya yeni bilgi girip girmemesine bağlıdır. Bir menkul kıymetin ya da bir hisse senedinin şimdiki fiyatı, geçmiş fiyat hareketlerinden tamamen bağımsızdır. Bu durum finansal piyasaların tesadüfî (rassal) yürüyüş özelliği gösterdiği anlamına gelmektedir. Buradan hareketle, etkin olan bir piyasada temel ve teknik analiz yaklaşımlarını kullanarak ek bir kazancın elde edilemeyeceği söylenebilir. Fama (1970), piyasaları bilgi girişindeki farklılıklara bağlı olarak zayıf, yarı güçlü ve güçlü form’da etkin piyasalar olarak gruplandırmıştır. Menkul kıymet piyasalarındaki tüm bilgilerin fiyatlara yansıdığı ve geçmiş fiyat hareketlerine dayalı olarak fiyat tahmini yapılamayan piyasalar Zayıf Formda Etkin Piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Menkul kıymet piyasalarında mevcut bilgilerin ve kamuya duyurulması gereken bilgilerin tamamının fiyatlara yansıdığı piyasalara Yarı-Güçlü Formda Etkin Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 103 Piyasalar; menkul kıymet piyasalarında mevcut bilgilerin, kamuya açık bilgilerin dışındaki tüm bilgilerin fiyatlara yansımış olduğu piyasalar ise Güçlü Formda Etkin Piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Etkin Piyasalar Hipotezi’nin özünde, Rassal Yürüyüş Hipotezi (Random Walk Hypothesis) yer almaktadır. Rassal Yürüyüş Hipotezi, fiyat hareketlerinin tesadüfî bir dağılım gösterdiğini ve bu nedenle fiyat hareketlerinin bütününü tahmin edebilmenin mümkün olamayacağını ifade eden bir hipotezdir. Rassal yürüyüş kavramı, etkin bir piyasada işlem gören menkul kıymetin herhangi bir andaki fiyatının gerçek değerine eşit olduğunu anlatmak için kullanılmaktadır. Bu çalışmada, İMKB100, İMKB050, İMKB030, İMKBHİZ, İMKBMAL ve İMKBSIN Endeksleri’nin günlük kapanış verilerden oluşan zaman serilerinden yola çıkarak İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olup olmadığı sorusuna Rassal Yürüyüş Hipotezi çerçevesinde cevap aranmıştır. Çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde piyasa etkinliği literatürü üzerine bir değerlendirme yapıldıktan sonra oluşturulan zaman serileri durağanlık testine tabi tutulmuştur. Son bölümde ise çalışmanın temel bulguları ve sonuçları tartışılmıştır. 1. LİTERATÜR Finans literatüründe en fazla araştırılan konulardan biri de özellikle hisse senedi piyasalarının etkinlik derecesinin tespit edilmesidir. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test ederek piyasaların zayıf formda etkin olduğunu savunan ve savunmayan ampirik çalışmalar iki grup altında açıklanmaktadır. Roberts (1959), Dow Jones Sanayi Endeksi’nin 1956 yılına ait haftalık verilerini kullanarak, fiyat düzeyindeki değişmelerin Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne uyduğunu öngörmüştür. Fama (1965), fiyat hareketlerinin bağımsız ve benzer dağılıma sahip olduğu ve Amerikan menkul kıymet piyasasındaki hisse senedi fiyatlarının Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni doğruladığı sonucuna ulaşmıştır. 18 ülkeyi kapsayan çalışmalarında, Poterba ve Summers (1988), incelenen ülkelerin menkul kıymet borsalarında oluşan fiyatların Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre oluştuğu sonucuna ulaşmışlardır. Panas (1990) ise Atina Borsası için Etkin Piyasalar Hipotezi’nin geçerli olduğunu tespit etmiştir. Mc Quen (1992) ABD hisse senedi piyasalarında Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin geçerli olduğu sonucuna varmıştır. DePeña & Gil-Alana (2002), İspanya Borsasında fiyatların tesadüfi bir yürüyüş özelliği gösterdiğini ispatlamışlardır. Al-Khazali, Ding & Phun (2007) sekiz Orta Doğu ülkesi ve Kuzey Afrika ülkelerinden oluşan gelişmekte olan piyasalar üzerinde yaptıkları çalışmalarında, bu ülkelere ait piyasaların zayıf formda etkin olduğunu ifade etmişlerdir. Yukarıda kısaca bahsedilen çalışmalar, Etkin Piyasalar Hipotezi’ni destekleyici sonuçlar üretmiştir. Ancak, piyasaların zayıf formda bile etkin olmadığı sonucuna ulaşan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Branes (1986)’da Kuala Lumpur Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığını bildirmiştir. Poterba & Summers (1988) uzun dönemli hisse senedi getirilerinin önemli ölçüde tahmin edilebilir bileşenler içerdiğini ortaya koymuştur. Frenberg & Hansson (1993) İsveç Borsası’nda aylık fiyat verilerine korelasyon testlerini uygulayarak, fiyatların rassal yürüyüş özelliği göstermediğini ifade etmişlerdir. 2’si gelişmiş , 11’i gelişmekte olan toplam 13 ülkenin Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 104 Nuray ERGÜL sermaye piyasalarının etkinliği üzerine Cajueiro & Tabak (2004) tarafından yapılan çalışmada, Asya’daki menkul kıymet piyasalarının Latin Amerikan menkul kıymet piyasalarına göre daha yüksek düzeyde etkin olmama özelliği gösterdiğini tespit etmişlerdir. Filis (2006) Atina Menkul Kıymet Borsası’nın analiz dönemi için etkin olmadığını ifade etmiştir. Dorina ve Simina (2007), yedi balkan ülkesi ile birlikte İMKB’nin zayıf formda etkinliğini test ederek, söz konusu piyasaların etkin olmadığı yönünde delillere ulaşmışlardır. Dhankar & Chakraborty (2007), Güney Asya ülkelerinden Hindistan, Srilanka ve Pakistan piyasalarını inceleyerek Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni reddetmişlerdir. İMKB’nin etkin bir piyasa olup olmadığı sorusuna çok sayıda çalışma ile cevap aranmıştır. İMKB’nin zayıf formda da olsa etkin bir piyasa olduğu yönünde bulgulara ulaşan bazı çalışmaların sonuçları aşağıda özetlenmiştir. Kocaman (1995), zayıf formda etkin bir piyasanın varlığını, Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test etmiş ve fiyat değişimlerinin rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğu sonucuna ulaşmıştır. Kılıç (1997) tarafından yapılan benzer bir çalışmada hisse senetlerinin fiyat serilerine birim kök testi uygulanmış ve piyasanın zayıf formda etkin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kıyılar (1997) ise geçmiş fiyat bilgilerini kullanarak gelecekteki fiyatların tahmin edilemeyeceğini ifade etmiştir. Bakırtaş & Karpuz (2000) fiyat endeksinin seyrine etki edebilecek faktörleri inceleyerek, piyasa etkinliğini test etmişler ve piyasanın zayıf formda etkin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Buguk & Brorsen (2003), İMKB Bileşik, Sınaî ve Finansal Endekslerin 1992–1999 dönemine ait haftalık kapanış fiyatlarını dikkate alarak, birim kök testi, fractal bütünleşme testi ile varyans oranı testlerini kullanarak İMKB’nin etkinliğini ölçmeye çalışmışlar ve piyasanın zayıf formda etkin olduğu hipotezini kabul etmişlerdir. Kılıç (2005), tarafından İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olduğu ispatlanmıştır. Geleneksel birim kök ve yapısal kırılmalı birim kök testlerini kullanarak hisse senedi fiyatlarının uzun dönemli bir hafızaya sahip olup olmadığı, Kasman & Kırkulak (2007) tarafından test edilmiş ve her iki yöntemin sonuçlarına göre birçok hisse senedi serisinin rassal yürüyüş özelliği gösterdiği ortaya konulmuştur. Kasman & Kırkulak, bankacılık, bilgi teknolojisi, savunma, tekstil-deri ve turizm sektörü hisselerinin uzun dönemli hafızaya sahip olduğu yönünde de güçlü deliller bulmuşlardır. İMKB’nin etkin bir piyasa olmadığı sonuna ulaşan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Muradoğlu & Önkal (1992), İMKB Hisse Senetleri Piyasası’nın zayıf formda etkin olmayan bir piyasa olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Köse (1993) hisse senetlerinin günlük kapanış fiyatlarını filtre testine tabi tutmuş ve zayıf formda etkin piyasa olmadığını ifade etmiştir. Muradoğlu & Oktay (1993), Balaban & Kunter (1996) tarafından yapılan çalışmalarda da İMKB’nin zayıf formda etkin olmadığı tespit edilmiştir. Çevik & Yalçın (2003) Rassal Yürüyüş Hipotezi'nin, uzun dönemli trendler ve fiyat düzeylerinin belirlenmesinde yeterli bilgi vermediğini ifade etmişlerdir. Zengin & Kurt (2004) ise makro ekonomik değişkenler ve İMKB bileşik endeksi arasındaki ilişkilerin zayıf formda etkin olduğunu, yarı güçlü formda ise etkin olmadığını ifade etmişlerdir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 105 Finansal piyasaların etkin olup olmadığı sorusuna birçok araştırma cevap aranmıştır. İncelenen çalışmaların neredeyse yarısı etkin piyasalar hipotezini destekleyici sonuçlar üretmişken diğer yarısı da piyasaların etkin olmadığı yönünde güçlü delillere ulaşmıştır. Piyasa etkinliği konusunda tam bir görüş birliği sağlanamaması, etkinlik konusunda yeni çalışmaların yapılmasını ve finans literatüründe güncel bir konu olarak kalmasını sağlamaktadır. Finans litaratüründe en fazla araştırılan konulardan biri Etkin Piyasalar Hipotezi (The Efficient Market Hypothesis (EMH))’dir ve çok sayıda amprik çalışma ile desteklenmiştir. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik çalışmalar iki grup altında açıklanmaktadır. a. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik uluslararası ampirik çalışmalar aşağıda açıklanmaktadır. Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ampirik çalışmalar; Roberts (1959) fiyat düzeyindeki değişmelerin Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne uyduğunu öngörmüştür. Bachelier (1900) fiyat değişimlerinin bağımsız ve normal dağılım gösterdiğini ifade etmiştir. Timmermann & Allan (1912) Danimarka hisse senedi piyasasındaki uzun dönem fiyat hareketlerinde birim kökün varlığını destekleyen sonuçlara ulaşmışlardır. Fama (1965) fiyat hareketlerinin bağımsız ve benzer dağılıma sahip olduğunu ve Amerikan Menkul Kıymet Piyasası’ndaki hisse senedi fiyatlarının Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni doğruladığı sonucuna ulaşmıştır. Fama (1970) mevcut bilgilerin tamamının hisse senedi fiyatlarına yansıtıldığı piyasaları etkin piyasalar olarak tanımlanmış ve bilgi girişindeki farklılıklara bağlı olarak zayıf, yarı güçlü ve güçlü formlara ayırmıştır. Poterba & Summers (1988) onsekiz ülkeyi kapsayan çalışmalarında, borsada Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin reddedilemeyeceği sonucuna ulaşmışlardır. Panas (1990) Yunan Borsası’nda Etkin Piyasa Hipotezi’nin reddedilemediği sonucunu çıkartmıştır. Jeon, Chiang & Thomas (1991) gelişmiş dört ülkenin menkul kıymet borsalarındaki fiyat hareketlerine birim kök testi uygulayarak, birim kökün varlığını gösteren sonuçlara ulaşmışlardır. Cham, Gup & Pan (1992) uzak doğu ülkelerinden Hong Kong, Güney Kore, Singapur, Tayvan, Japonya ve Amerikan piyasalarındaki, hisse senedi fiyatlarına birim kök ve kointegrasyon testlerini uygulayarak, bu piyasaların zayıf formda etkinlik gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Mc Quen (1992) Amerikan Borsası’nda hisse senedi getirilerinde Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin geçerli olduğu sonucuna varmıştır. Funke (1994) Batı Alman hisse senedi piyasasındaki kazançların birim kök içerdiği sonucuna ulaşmıştır. Chang, Lima & Tabak (2003) Asya Hisse Senedi Endeksleri’nin rassal yürüyüş özelliğine sahip olmadığı, Latin Amerika Hisse Senedi Endeksleri’nin ise Şili dışında rassal dağılım gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Butler & Malaikah (1992) Suudi Arabistan Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığı sonucuna varırken, Kuveyt Borsası’nın etkin olduğunu kanıtlamıştır. Al-Khazali, Ding & Phun (2007) sekiz Orta Doğu ülkesi ve Kuzey Afrika ülkelerinden oluşan sekiz gelişmekte olan piyasalar üzerinde yaptıkları çalışmalarında, bu ülkelere ait piyasaların zayıf formda etkin olduğunu ifade etmişlerdir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 106 Nuray ERGÜL Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunmayan ampirik çalışmalar; Barnes (1986)’da Kuala Lumpur Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığını bildirmiştir. Fama & French (1987) hisse senetlerinin aylık fiyat hareketlerini araştırarak, aylık fiyat değişimlerinde, hisse senedi kazançlarının tahmin edilebilir bileşenleri olduğunu ifade etmişlerdir. Poterba & Summers (1987) uzun dönemli hisse senedi kazançlarının önemli ölçüde tahmin edilebilir bileşenleri içerdiği sonucuna ulaşmışlardır. Durlauf (1989) frekans analizine dayalı spektral analizi kullanarak, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni reddetmişlerdir. Frenberg & Hansson (1993) İsveç Borsası’nda aylık fiyat verilerine korelasyon testlerini uygulayarak, fiyatların rassal yürüyüş özelliği göstermediğini ifade etmişlerdir. Cajueiro & Tabak (2004) 11 gelişmekte olan ülke piyasası ve iki gelişmiş ülke piyasası üzerinde yapmış olduğu çalışmasında; Asya’daki menkul kıymet piyasalarının Latin Amerikan Menkul Kıymet Piyasaları’ndan daha yüksek bir etkin olmayan piyasa özelliği gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Filis (2006) Atina Menkul Kıymet Borsası’nın analiz dönemi için etkin olmadığını ifade etmiştir. Dorina & Simina (2007), yedi balkan ülkesi ve İMKB’nın zayıf formda etkinliğini test ederek, piyasaların etkin olmadığı ve zayıf pazar özelliği gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Dhankar & Chakraborty (2007) Güney Asya ülkelerinden Hindistan, Srilanka ve Pakistan piyasalarını inceleyerek Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni reddetmişlerdir. b. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik ulusal ampirik çalışmalar aşağıda açıklanmaktadır. Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ampirik çalışmalar; Alparslan (1989), hisse senetlerinin haftalık fiyat serilerine, seri korelasyon ve filtre testi uygulayarak, hisse senetlerinin birinci haftadan yirmidördüncü haftaya kadar gecikmeli fiyatları arasında korelasyon olmadığı sonucu elde etmiştir. Başcı (1989) hisse senedi getirilerinin dağılımsal ve zaman serisi özelliklerini inceleyerek, zayıf formda etkinliğin reddedilemediğini ifade etmiştir. Cankurtaran (1989) hisse senetlerine seri korelasyon testleri uygulayarak, geçmiş fiyat değişimlerinin gelecekteki fiyat değişimlerini açıklamadığı sonucuna ulaşmıştır. Kocaman (1995) zayıf formda etkin bir piyasanın varlığını, Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test etmiş ve fiyat değişimlerinin rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğu sonucuna ulaşmıştır. Kılıç (1997) hisse senetlerinin fiyat serilerine birim kök testi uygulayarak Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni test etmiş ve zayıf formda etkin olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kıyılar (1997) hisse senedi fiyatlarındaki değişimlerini, geçmiş bilgilerin kullanılarak gelecekteki fiyatların tahmininde kullanılamayacağını ifade etmiştir. Bakırtaş & Karpuz (2000) fiyat endeksinin seyrine etki edebilecek faktörleri inceleyerek, zayıf formda etkin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Buguk & Brorsen (2003) bileşik, endüstriyel ve finansal endekslerin haftalık kapanış fiyatları ile Rassal Yürüyüş Hipotezi test edilmiş ve zayıf formda Etkin Piyasa Hipotezi kabul edilmiştir. Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunmayan ampirik çalışmalar; Bekçioğlu & Ada (1985) hisse senedi fiyatlarına ait değişmelerin zamandan bağımsız olmadığını belirtmişlerdir. Öncel (1993) hisse senetlerin günlük kapanış fiyatlarını baz alarak filtre testine tabi tutmuş ve piyasanın zayıf formda etkin olmadığı Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 107 sonucuna ulaşmıştır. Köse (1993) hisse senetlerinin günlük kapanış fiyatlarını filtre testine tabi tutmuş ve zayıf formda etkin piyasa olmadığını ifade etmiştir. Balaban (1995) İMKB’de bileşik endeksin zayıf formda ve yarı güçlü formda etkin olmadığını göstermiştir. Muradoğlu & Yazıcı (1997) İMKB’nin zayıf formda etkinliği, Rassal Yürüyüş Hipotezi kullanılarak, haftanın günlerinin etkisi test edilmiş ve Rassal Yürüyüş Hipotezi reddedilerek, zayıf formda etkinliğin geçerli olmadığı savunulmuştur. Çevik & Yalçın (2002) Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin, uzun dönemli trendler ve fiyat düzeylerinin belirlenmesinde yeterli bilgi vermediğini ifade etmişlerdir. Zengin & Kurt (2004) makro ekonomik değişkenler ve İMKB bileşik endeksi arasındaki ilişkilerin zayıf formda etkin olduğunu, yarı güçlü formda ise etkin olmadığını ifade etmişlerdir. 2. VERİ SETİ VE YÖNTEM Bu çalışmada İMKB’nin etkinliği test edilirken, İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınaî Endeksi kullanılmıştır. Analizde, hisse senedi fiyat endekslerinde meydana gelen değişimin, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne yansıtılması için günlük kapanış değerleri tercih edilmiştir. Veriler, İMKB Eğitim ve Yayın Müdürlüğü’nden temin edilmiştir. Analizde kullanılan hisse senedi fiyat endekslerine ilişkin analiz dönemi ve veri sayısı Tablo 1’de verilmiştir. Tablo (1) Rassal Yürüyüş Modeli’nde Kullanılacak Veriler Endeks Kodu: Endeks Adı Analiz Dönemi Veri Sayısı İMKB100 İMKB100 Bileşik Endeksi 04.01.1988 - 31.12.2007 4964 İMKB050 İMKB050 Endeksi 04.01.2000 - 31.12.2007 1984 İMKB030 İMKB030 Endeksi 02.01.1997 - 31.12.2007 2715 İMKBHİZ İMKB Hizmet Endeksi 02.01.1997 - 31.12.2007 2715 İMKBMAL İMKB Mali Endeksi 28.12.1990 - 31.12.2007 4210 İMKBSIN İMKB Sınai Endeksi 28.12.1990 - 31.12.2007 4210 İMKB Hisse Senetleri Piyasası’nın geleneksel etkinlik analizinde ilk olarak fiyat serilerinin normal dağılım özelliği test edilmiş daha sonra hisse senedi fiyat endekslerine ait zaman serilerinde birim kökün varlığı yani serilerin durağanlığı araştırılmıştır. Durağanlık, serilerin sabit bir ortalamaya, sabit bir varyansa ve gecikme seviyesine bağlı bir kovaryansa sahip olmasını ifade eden bir kavramdır. Durağan özellik gösteren veya birim kök içermeyen zaman serileri her gecikme dönemi için sabit bir ortalamaya, varyansa ve kovaryansa sahip serilerdir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Nuray ERGÜL 108 Bir zaman serisinin durağan olup olmadığını anlamak için öncelikle serinin grafiğine bakılmaktadır. Grafik, incelenen zaman serisinin artan ya da azalan bir trend gösterip göstermediği konusunda bir ön bilgi verebilir. Zaman serilerinin durağanlık araştırmasında ikinci adım; serinin otokorelasyon fonksiyonunun ifadesi olan korelogram tablosuna bakılır. Eğer bir zaman serisi durağan ise otokorelasyon fonksiyonunun birinci veya ikinci gecikmede sıfırı kesmesi gerekir. Bir seride gecikme sayısı artırıldığında otokorelasyon fonksiyonunun aldığı değerler sıfıra yaklaşıyorsa seri durağandır, aksi halde durağan değildir. Durağanlık araştırmasında üçüncü adım; birim kök testleridir (Bozkurt, 2007). Analizde kullanılan serilerin, zayıf formda etkinliğinin kabul edilebilmesi için serilerde birim kök bulunması gereklidir. Birim kök içeren bir seri, rassal yürüyüş özelliği gösteren bir zaman serisi olarak adlandırılır. Bu tür zaman serileri, geçici bir şoktan sonra tekrar uzun dönem ortalama seviyesine dönmezler ve rassal bir seyir izlerler. Rassal Yürüyüş Hipotezi, analiz edilen serinin gerçek değerinde kısa dönemde ortaya çıkan sapmaların tesadüfî olduğunu ifade eder. Bu nedenle, kısa dönemde tesadüfî yürüyüş özelliği gösteren zaman serisinin fiyatının, uzun dönemde yukarı ya da aşağıya doğru hareket edeceği söylenebilir. Zaman serilerinin tesadüfî bir dağılım göstermesi, Zayıf Formda Etkinlik Hipotezi’nin de kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Endekslere ait zaman serilerinde birim kökün varlığı araştırılmış ve bu amaçla Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Testi ve Phillips-Perron (PP) Birim Kök Testi kullanılarak, İMKB Ulusal Piyasası’nın zayıf formda etkinliği test edilmiştir. Analizde kullanılan birim kök testleri hakkında aşağıda özetleyici bilgiler verilmektedir. 2.1. Genelleştirilmiş Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF) Dickey ve Fuller (1979,1981) bir serinin durağan olmamasının nasıl formüle edilebileceği konusunda bir yöntem geliştirmişlerdir. Geliştirdikleri yöntemin temelinde “bir serinin durağanlığını test etmek, seride birim kökün varlığını test etmekle eşdeğerdir” anafikri yatmaktadır. Buradan hareketle, yapılan testin, AR(1) şeklindeki birinci dereceden otoregresif bir sürece dayandığı söylenebilir ve bu denklem aşağıdaki gibi yazılabilir (Asteriou, Hall, 2007): y t = φ y t −1 + u t (1) Bu denklemde φ katsayısının 1’e eşit olup olmadığı H0: φ =1 ve H1: φ <1 hipotezleri test edilerek araştırılmaktadır. Eğer bu regresyon işleminin sonucunda φ =1 olduğu tespit edilirse incelenen zaman serisinde birim kök sorunu ortaya çıkar ve bu ilişki, y t = y t −1 + u t (2) şeklinde yeniden yazılabilir. Birim kökün varlığı, bir önceki dönemde incelenen zaman serisinin değerinin ve dolayısıyla o dönem maruz kaldığı şokun olduğu gibi sistem içinde kalması anlamına gelmektedir. Bu durumun bütün bir analiz Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 109 dönemi içinde devam etmesi söz konusu olduğu için daha önceki dönemlerde de ortaya çıkan şokların serinin değerini etkilemesi anlamına gelir. Serinin değeri de geçmişte yaşadığı şokların bir toplamı olacaktır. Bu şokların kalıcı nitelikte olması, serinin durağan olmadığını ve zaman içerisinde gösterdiği trendin stokastik olduğunu ifade eder. Eğer φ katsayısı birden küçük çıkarsa, geçmiş dönemde ortaya çıkan şokların geçici bir süre etkilerini devam ettirdikleri, ancak bu etkinin kuvvetinin giderek azaldığı ve kısa bir süre sonra tamamen ortadan kalkacağı söylenebilir (Tarı, 2008). O halde, (1) nolu denklemin her iki tarafından y t −1 çıkarılarak regresyon denklemini yeniden yazmak mümkündür. y t − y t −1 = φ y t −1 − y t −1 + u t ∆ y t − 1 = (φ − 1 ) y t − 1 + u t Buradan da ( φ -1) = δ ise denklem ∆ y t −1 = δ y t −1 + u t (3) halini alır. (3) nolu regresyon denkleminde test edilecek hipotezler ise H0: δ =0 ve H1: δ <0’dir. Eğer H0 hipotezi kabul edilirse (δ =0) yt ’nin tam bir tesadüfî yürüyüş modeli izlediği anlaşılmalıdır. Dickey ve Fuller’a göre hata teriminin ortalamasının sıfır, normal dağılıma, sabit bir varyansa ve otokorelasyon içermeyen stokastik bir yapıya sahip olduğu, başka bir ifadeyle hata teriminin beyaz bir gürültü (white noise) olduğu kabul edilmektedir. Hata teriminin beyaz gürültü olmadığı durumlar için Dickey & Fuller, birim kökün varlığını test etmede kullanılan sürece, otokorelasyonu ortadan kaldırabilmek için bağımlı değişkene ait gecikme değerlerini dahil ederek ADF testi olarak bilinen Genişletilmiş Dickey Fuller testini önermişlerdir. Bu test üç farklı formda yazılabilir (Asteriou, Hall, 2007, 297). k ∆ Y t = δ Y t −1 + ∑β i ∆ Yt − i + u t (4) i =1 k ∆ Y t = α 0 + δ Y t −1 + ∑β i ∆ Yt − i + u t (5) i =1 k ∆ Y t = α 0 + α 2 t + δ Y t −1 + ∑β i ∆ Yt −i + u t (6) i =1 Bu üç regresyon denklemi arasındaki fark α0 ile α2t deterministik elemanlarının olup olmamasıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle α0 ve α2t, incelenen Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Nuray ERGÜL 110 zaman serisinde tahmin edilebilir bir sistematik trendin (deterministik) olup olmadığını belirleyen katsayılardır. Zaman serisinin gösterdiği trendin stokastik ya da deterministik olması etkin piyasalar hipotezi açısından çok önemlidir. Deterministik bir trendin varlığı halinde Etkin Piyasalar Hipotezi geçersiz olacaktır. İncelenen zaman serisinin ADF testinin tahminini yapmada hangi regresyon denkleminin kullanılacağı sorusu çok önemlidir. Dolado, Jenskinson ve Rivero, zaman serisinin durağanlığını belirlemede ADF testine ait (6) nolu denklemin tahmin edilerek başlanmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını ifade etmişlerdir (Dolado, v.d., 1990, 255). ADF testi, yukarıdaki denklemde δ katsayısının istatistiksel olarak sıfıra eşit olup olmadığını test eder. ADF testi ile elde edilen sonuçlar, %1, %5 ve %10 anlamlılık düzeyinde McKinnon kritik değerleri ile karşılaştırılabilir. Eğer elde edilen sonuçlar McKinnon kritik değerlerinden yüksekse, beş hipotez reddedilir ve serilerin durağan olmadığı tespit edilir. İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası hisse senedi fiyat serilerinin birim kök içerip içermediği ilk önce ADF testiyle kontrol edilmiş ve (6) nolu denklem hesaplanmıştır. k ∆ Y t = α 0 + α 2 t + δ Y t −1 + ∑β i ∆ Yt −i + u t i =1 Denklemde, ∆ Yt durağan olup olmadığını analiz edilen zaman serisinin birinci farkını, t genel trend değişkenini ve Yt −1 ise gecikmeli fark terimlerini göstermektedir. Yapılan ADF testinde bağımlı değişkenin hangi gecikmelerinin (k) regresyon denkleminde yer alacağına karar verirken Akaike bilgi kriterinden (AIC) veya Schwarz kriterinden (SC) yararlanılmaktadır. Bu çalışmada ise AIC kullanılmıştır. 2.2. Phillips -Perron (PP) Birim Kök Testi ADF testinin dayandığı temel varsayım, hata terimlerinin istatistikî olarak bağımsız ve sabit bir varyansa sahip olduğu varsayımıdır. ADF testine alternatif bir test olmaktan ziyade onu tamamlayan bir diğer birim kök testi olan PP testi, zaman serilerindeki yüksek derecedeki korelasyonu kontrol etmek için kullanılan parametrik olmayan bir yöntemdir. PP testi (1988), ADF testinin aksine hata terimleri arasında zayıf bağımlılığa ve heterojenliğe izin vermekte ve otokorelasyonu gidermeye yetecek kadar bağımlı değişkenin gecikmeli değeri regresyon denklemine ilave edilmemektedir. PP testinin basit bir AR(1) otoregresif süreçteki denklemi aşağıdaki gibi yazılabilir: ∆ Y t −1 = α 0 + δ Y t −1 + ε t (7) PP testi durağan ve trend etkisi olan zaman serileri ile tek değişkenli zaman serilerinde birim kökün varlığını test etmede basit bir yaklaşım sunmaktadır. PP testi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 111 sonucunda hesaplanan δ istatistiği, ADF testinde olduğu gibi, MacKinnon tablo değeri ile karşılaştırılarak seride birim kök olup olmadığına karar verilmektedir. Çalışmada hisse senedi fiyat endekslerinin durağanlığı ADF ve PP testleri ile analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Veriler analiz edilirken E-Views 5.1 programı kullanılmıştır. 3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE DEĞERLENDİRME İMKB Ulusal piyasası’nın zayıf formda etkinliğinin analizinde, tanımsal istatistikler (geleneksel) ve durağanlık testleri kullanılarak test edilmiştir. Analiz sonuçları aşağıda gösterilmektedir. 3.1. Tanımsal İstatistikler (Descriptive Statistics) Tanımsal istatistikler, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endekleri’ne ait serilerin ortalaması (Mean), Ortanca (Medyan), standart sapması (Standard Deviation), eğikliği (Skewness) ve basıklığı (Kurtosis Coefficients) sonuçlarını vermektedir. Tanımsal istatistikler, analizde kullandığımız serilerin “Normal Dağılım” özelliğini tanımlayan istatistiklerdir. Tablo(2) analizde kullanılan serilerin (İMKB100, İMKB50, İMKB 30 ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet, İMKB Mali, İMKB Sınai Endeksleri) ortalama (Mean), ortanca (Median), standart sapma (Standart Deviation), eğiklik (Skewness) ve basıklıklarını (Kurtosis) gösteren tanımsal istatistik sonuçlarını göstermektedir. Tablo (2) İMKB Endekslerinin Tanımsal İstatistik Sonuçları İMKB100 İMKB50 İMKB30 İMKBHIZ İMKBMAL İMKBSIN Ortalama 17618,92 23047,25 22631,19 10800,73 24308,74 19265,83 Ortanca 10744,85 17566,18 15579,58 8011,760 16093,36 11412,86 Maximum 97588,81 58671,09 74568,31 35217,62 92849,15 104590,9 Minimum 362,0200 7039,430 990,9500 1038,870 933,5900 1071,340 Standart Sapma 18756,11 13933,26 18728,87 7369,522 22939,70 19386,11 Eğiklik 1,451846 0,798065 0,938674 1,034622 1,098762 1,713807 Basıklık 4,665031 2,328748 2,777173 3,398463 3,118037 5,855158 Jarque-Bera 2317,309* 247,8519* 404,3190* 502,3361* 849,5513* 3490,872* Tablo (2)’deki tanımsal istatistikler incelendiğinde, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’nin normal bir dağılım sergilemediği anlaşılmaktadır. Tablo (2)’deki sonuçlar, H0: Ulusal Piyasa Endeksleri normal dağılım göstermektedir kuramı, %5 anlamlılık seviyesinde reddedilmektedir. Serilerin %5 anlamlılık seviyesinde reddedilmiş olması, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre serilerin zayıf formda etkin olduğunu kanıtlamaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Nuray ERGÜL 112 3.2. Grafik Analizleri İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi’nin fiyat hareketlerinin eğilimleri, grafikler yardımı ile analiz edildiğinde “Normal Dağılım” özelliği göstermediği anlaşılmaktadır. Grafiklerde (Şekil 1)’de görüldüğü gibi, normal dağılım göstermeyen Ulusal Piyasa Endeksleri’ne ait serilerin, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre “Zayıf Formda Etkin” olduğu görülmektedir. 100000 36000 60000 32000 80000 50000 28000 40000 24000 60000 20000 40000 30000 16000 20000 12000 20000 8000 10000 4000 0 88 90 92 94 96 98 00 02 04 06 0 0 97 IMKB100 Bilesik Endeksi 98 99 00 01 02 03 04 05 06 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 07 IMKB050 Endeksi IMKB Hizmet Endeksi 100000 120000 80000 70000 80000 100000 60000 80000 50000 60000 40000 40000 60000 30000 40000 20000 20000 20000 10000 0 0 0 97 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 98 99 00 01 02 03 04 IMKB030 Endeksi 05 06 07 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 IMKB Sinai Endeksi IMKB Mali Endeks Şekil. 1: İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’ninin Fiyat Hareketleri. 3.3. Birim Kök Testleri (Unit Roots Tests) İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi’ne ait fiyat serileri “Birim Kök” testlerinden “Genişletilmiş Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF)” ve Phillips-Perron Birim Kök Testi (PP) kullanılarak analiz edilmektedir.. 3.3.1. Genelleştirilmiş Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF) İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 113 İMKB Sınai Endeksi fiyat serilerine ADF birim kök testi uygulanmış ve test sonuçları Tablo (3)’de gösterilmiştir. Tablo (3)’de serilerin “Birinci Dereceden Farklı (1th Difference)” seriler olduğu ve H0 kuramının reddedilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. ADF testinde, birim kökün varlığı ispatlanmış ve serilerin rassal dağılım özelliği gösterdiği ifade edilmiştir. ADF testinden elde edilen sonuçlarda, “Rassal Yürüyüş Hipotezi = Zayıf Formda Etkin Piyasa Hipotezi” kabul edilerek, İMKB Ulusal Piyasa’nın zayıf formda etkin bir piyasa olduğu kanıtlanmaktadır. Tablo (3) İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’nin Genişletilmiş Dickey Fuller Birim Kök Test Sonuçları Değişkenler Level 1. Fark İMKB100 Intercept and Trend Intercept ADF t-Statistic Level 1. Fark İMKB030 -2,485 -69,931 0,704 -44,65 0,674 -52,354 Prob.* 0,119 0* 0,992 0* 0,992 0* 1% level -3,432 -3,432 -3,433 -3,434 -3,433 -3,433 5% level -2,862 -2,862 -2,863 -2,863 -2,862 -2,862 10% level -2,567 -2,567 -2,568 -2,568 -2,567 -2,567 ADF t-Statistic -2,929 -69,925 -2,189 -44,723 -1,443 -52,384 Prob.* 0,153 0* 0,495 0* 0,848 0* 1% level -3,960 -3,960 -3,963 -3,963 -3,961 -3,961 5% level -3,411 -3,411 -3,412 -3,412 -3,412 -3,412 10% level -3,127 -3,127 -3,128 -3,128 -3,128 -3,128 ADF t-Statistic Intercept 1. Fark İMKB050 İMKBHIZ Intercept and Trend Level İMKBMAL İMKBSIN 1,3653 -51,202 -1,62 -64,178 -2,794 -64,46 Prob.* 0,999 0* 0,472 0* 0,059 0* 1% level -3,4326 -3,433 -3,432 -3,432 -3,432 -3,432 5% level -2,8624 -2,862 -2,862 -2,862 -2,862 -2,862 10% level -2,5673 -2,567 -2,567 -2,567 -2,567 -2,567 ADF t-Statistic -0,205 -51,251 -2,405 -64,177 -2,821 -64,452 Prob.* 0,993 0* 0,377 0* 0,19 0* 1% level -3,9614 -3,961 -3,96 -3,96 -3,96 -3,96 5% level -3,4115 -3,412 -3,411 -3,411 -3,411 -3,411 10% level -3,1276 -3,128 -3,127 -3,127 -3,127 -3,127 *%5 anlamlılık derecesi için kritik değerler. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Nuray ERGÜL 114 3.3.2. Phillips & Perron Birim Kök Testi (PP) İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi fiyat serilerine PP birim kök testi uygulanmış ve test sonuçları Tablo (4)’de gösterilmiştir. Tablo (4)’de serilerin “Birinci Dereceden Farklı (1th Difference)” seriler olduğu ve H0 kuramının reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. PP testinde, birim kökün varlığı ispatlanarak, serilerin rassal dağılım özelliği gösterdiği ifade edilmiştir. PP testi neticesinde, “Rassal Yürüyüş Hipotezi = Zayıf Formda Etkin Piyasa Hipotezi” kabul edilerek, İMKB Ulusal Piyasa’nın zayıf formda etkin bir piyasa olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tablo (4) İMKB Endekslerinin Phillips & Peron Birim Kök Test Sonuçları Değişkenler Level 1. Fark Intercept and Trend Intercept İMKB100 ADF t-Statistic -2,463 Intercept 1. Fark İMKB050 -69,953 0,779 Level 1. Fark İMKB030 -44,667 0,718 -52,357 Prob.* 0,1248 0* 0,994 0* 0,993 0* 1% level -3,4315 -3,432 -3,433 -3,434 -3,433 -3,433 5% level -2,8619 -2,862 -2,863 -2,863 -2,862 -2,862 10% level -2,567 -2,567 -2,568 -2,568 -2,567 -2,567 ADF t-Statistic -2,9189 -69,948 -2,151 -44,759 -1,438 -52,393 Prob.* 0,1564 0* 0,516 0* 0,850 0* 1% level -3,9599 -3,960 -3,963 -3,963 -3,961 -3,961 5% level -3,4107 -3,411 -3,412 -3,412 -3,412 -3,412 10% level -3,1271 -3,127 -3,128 -3,128 -3,128 -3,128 İMKBHIZ Intercept and Trend Level ADF t-Statistic İMKBMAL İMKBSIN 1,2222 -51,263 -1,648 -64,175 -2,750 -64,514 Prob.* 0,9983 0* 0,458 0* 0,066 0* 1% level -3,4326 -3,433 -3,432 -3,432 -3,432 -3,432 5% level -2,8624 -2,862 -2,862 -2,862 -2,862 -2,862 10% level -2,5673 -2,567 -2,567 -2,567 -2,567 -2,567 ADF t-Statistic -0,3541 -51,306 -2,446 -64,173 -2,778 -64,506 Prob.* 0,9891 0* 0,356 0* 0,206 0* 1% level -3,9614 -3,961 -3,960 -3,960 -3,960 -3,960 5% level -3,4115 -3,412 -3,411 -3,411 -3,411 -3,411 10% level -3,1276 -3,128 -3,127 -3,127 -3,127 -3,127 *%5 anlamlılık derecesi için kritik değerler. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 115 SONUÇ Çalışmamızda, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’ndaki “İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi olmak üzere üç ulusal endeks ve üç sektör endeksi kullanılarak, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda zayıf formda etkinliğin varlığı test edilmiştir. Araştırmada zayıf formda etkinliğin belirlenmesinde, Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’nin günlük kapanış fiyatları kullanılarak, Rassal Yürüyüş Hipotezi iki farklı yöntem ile test edilmiştir. Analizde kullandığımız yöntemlerden birincisi; geleneksel (tanımsal istatistik) analiz yöntemidir. İkincisi ise durağanlık testleridir. Serilerdeki durağanlığın belirlenmesinde, grafik analizi ve birim kök testi uygulanmıştır. Serilerin durağanlığının testinde ADF testi ve PP Testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; tanımlayıcı istatistikler dikkate alındığında endeks serilerin normal dağılım özelliği göstermediği; serilerin grafikleri üzerinden bir değerlendirme yapıldığında ise serilerin durağan olmadığı tespit edilmiştir. Daha sonra, birim kök testlerinden ADF testi ile PP testi birbirini destekleyici yönde sonuçlar ürettiği için endeks serilerinin birim köke sahip olduğu ve serilerin durağan olmadığı yargısına varılmıştır. Analiz sonuçları, İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi, İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınaî Endeksi’ne ait fiyat serilerinin rassal bir değişim gösterdiğini ortaya koymaktadır. Elde edilen tüm sonuçlar; analiz dönemi içerisinde İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olduğunu ve fiyat değişimlerinin rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğunu göstermektedir. KAYNAKÇA Al-Khazali, M., David K., Ding, C.S.P. (2007). “A New Variance Ratio Test of Random Walk in Emerging Markets: A Revisit”. The Financial Review, Vol. 42: 303–317. Asteriou, D., Hall, S. (2007). Applied Econometrics: A Modern Approach Using Eviews and Microfit , New York: Palgrave Macmillan. Bakırtaş T., Karbuz S. (2000). “İMKB İndeksi’nin Ekonometrik Analizi”. İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 168: 56-66. Balaban E., Kunter K. (1996). “Stock Market Efficiency in a Developing Economy: The Turkish Case”. TCMB Tartışma Tebliğleri, Yayın No.9611. Bozkurt, Hilal (2007). Zaman Serileri Analizleri, Bursa: Ekin Yayınları. Branes, P. (1986). “Thin Trading and Stock Market Efficiency: A Case of the Kuala Lumpur Stock Exchange”. Journal of Business Finance & Accounting, Vol.13, No.4: 609-617. Buguk C. Brorsen B.W. (2003). “Testing Weak-Form Market Efficiency: Evidence from ISE”. International Review of Financial Analysis, Vol.12: 579-590. Cajueiro D.O., Tabak B.M. (2004). “Ranking Efficiency for Emerging Markets”. Chaos, Solitons & Fractals, Vol. 22, No. 2: 349-352. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 116 Nuray ERGÜL Çevik, F., Yalçın Y. (2003). “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) İçin Zayıf Etkinlik Sınaması: Stokastik Birim Kök ve Kalman Filtre Yaklaşımı”. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 1: 21-36. DePeña, J, Gil-Alana, L. A. (2002). “Do Spanish Stock Market Prices Follow a Random Walk?”. Working Paper, University of Navarra, No.02/02 Dhankar, R. S., Chakraborty, M. (2007). “Non-Linearities GARCH Effects in the Emerging Stock Markets of South Asia”. Vikalpa: The Journal for Decision Makers, Vol. 32, No. 3: 23 – 37. Dickey D.A., Fuller W.A. (1979). “Distribution of the Estimators for Autoregressive Time Series with a Unit Root”. Journal of the American Statistical Association, Vol.74: 427–431. Dickey D.A., Fuller W.A. (1981). “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with a Unit Root”. Econometrica, Vol. 49: 1057-1072. Dolado, J. J., Jenkinson, T., Rivero, S.S. (1990). “Cointegration and Unit Roots”. Journal Of Economic Surveys, Vol. 4, No 3: 249-273. Dorina, L., Simina U. (2007). “Testing Efficiency of the Stock Market In Emerging Economies”. The Journal of the Faculty of Economics - Economic Science Series, 2007, Vol. 2: 827-831. Fama E.F. (1965). “Random Walks in Stock Market Prices”. Financial Analysts Journal, Vol.21, No 5: 55-59. Fama E.F. (1970). “Efficient Capital Markets: A Review of Theory and Emprical Works”. Journal of Finance, Vol.25, No 2: 383-417. Filis, G. (2006). “Testing the Market Efficiency in Emerging Markets: Evidence from the Athens Stock Exchange”. Journal of Emerging Market Finance, Vol.5, No. 2: 121-133. Frenberg P., Hanson B. (1993). “Random Walk Hypothesis on Swedish Stock Prices: 1919-1990”. Journal of Banking and Finance, Vol. 17: 175-191. Gujarati, Damodar N., (Çev: Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen) (1999). Temel Ekonometri, İstanbul: Literatür Yayınları, Birinci Baskı. Kasman, A., Kırkulak, B. (2007). “Türk Hisse Senedi Piyasası Etkin mi? Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testlerinin Uygulanması”. İktisat İşletme ve Finans, Cilt. 22, Sayı: 253: 68-78. Kılıç S.B. (1997). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Zayıf Formda Etkinliğin Sınanması”. III. Ulusal Ekonometri-İstatistik Sempozyumu Bildirileri, Bursa, 29-30 Mayıs 1997. Kılıç, S. B. (2005). “Test of the Weak Form Efficient Market Hypothesis for the Istanbul Stock Exchange by Markov Chains Methodology”. Journal of Çukurova University Institute of Social Sciences, 14 (1), 333-342. Kıyılar M. (1997). Etkin Pazar Kuramı ve Etkin Pazar Kuramının İMKB’de İrdelenmesi-Test Edilmesi, Ankara: SPK Yayın No:86. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik 117 Kocaman Ç.B. (1995). Yatırım Teorisinde Modern Gelişmeler ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda Bazı Değerlendirme ve Gözlemler, İstanbul: İMKB Araştırma Yayınları, Yayın No:5. Köse A. (1993). “Etkin Pazar Kuramı ve İMKB’de Etkin Pazar Kuramının Zayıf Şeklini Test Etmeye Yönelik Bir Çalışma: Filtre Kuralı Testi”. İstanbul Üniversitesi, İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt.22, Sayı 2. McQueen, G. (1992). “Long-Horizon Mean Reverting Stock Prices Revisited”. Journal of Financial and Quantitative Analysis, Vol. 27: 1-18. Muradoğlu, G., Önkal, D. (1992). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Yarı-Güçlü Etkinlik”. ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt: 19 Sayı: 2: 197-207. Muradoğlu G., Oktay T. (1993). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Zayıf Etkinlik: Takvim Anomalileri’. Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, No.11: 51-62. Panas, E. E. (1990). “The Behavior of Athens’ Stock Prices”. Applied Economics, Vol.22: 715–727. Phillips P., Perron P. (1988). “Testing for a Unit Root in Time Series Regression”. Biometrikua, Vol. 75: 335-346. Poterba J.M. Summers L.H. (1988). “Mean Reversion in Stock Prices”. Journal of Financial Economics, Vol.22: 27-59. Roberts H. (1959). “Stock Market Patterns and Financial Analysis: Methodical Suggestions”. Journal of Finance, Vol.44:1-10. Zengin, H., Kurt, S. (2004). “IMKB’nin Zayıf ve Yarı Güçlü Formda Etkinliğinin Ekonometrik Analizi”. Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt:6, Sayı: 21: 145-152. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences KÜÇÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTEKİ İŞLETMELERİN BASEL II KRİTERLERİNE UYUM DURUMLARINI TESPİT ETMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Osman ULUYOL∗ Mustafa ÇAM∗∗ ÖZET Bu makalede Türkiye’de 2009 yılında uygulanmaya başlaması amaçlanan Basel II kriterlerine karşı Türk işletmelerinin ne düzeyde hazırlıklı oldukları ve bu sürece uyum sağlamak için ne tür hazırlık çalışmaları yaptıkları araştırılmaktadır. Öncelikle Basel II hakkında teorik bilgi verilmekte ve Basel II kriterlerinin Türkiye’de uygulamaya başlanmasıyla birlikte bu sürecin Türk KOBİ’leri üzerindeki olası etkilerinin neler olacağı hakkında bazı tespitler yapılmakta ve mevcut durumun araştırılması amacıyla KOBİ’ler üzerinde yapılan bir anket uygulamasının sonuçlarına yer verilmektedir. Çalışmanın sonunda anket sonuçlarına göre yapılan bir değerlendirme ve çözüm önerileri yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: Basel II, KOBİ, KOBİ’ler ve Basel II A STUDY AIMED AT RESEARCHING OF COMPATIBILITY OF SMES TO THE BASEL II STANDANTS ABSTRACT In this paper it is researched in which degree the turkish small and medium sized businesses are prepared for the Basel II standarts which is aimed to be transferred into practice in 2009 in Turkey and what are they doing for preparing themselves to this process. Firstly some explanations are given about Basel II standarts and some considerations are made about what sort of possible affects on turkish SMEs they can have after putting them into practice in Turkey and the results of a survey conducted by the authors of this paper. At the end of the study there is an interpretation about survey results and some possible solutions. Keywords: Basel II, SMEs, Basel II and SMEs ∗ Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF ∗∗ Yrd.Doç.Dr., Mustafa Kemal Üniversitesi, İskenderun Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulu Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 120 Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM GİRİŞ Gelişmiş bir ülke olma yolunda ilerleyen ülkemiz bu amaçla çok yönlü bir çalışma içindedir. Bu çalışmaların bir boyutu da KOBİ’lerimizin de gelişmiş ülke KOBİ standartlarına yükselmesidir. Basel II'ye hazırlık süreci bu anlamda Avrupa Birliği normlarına uyum çerçevesinde de ele alınmalıdır. Basel II'ye uyum sağlanması beraberinde ülkemizin Avrupa Birliği standartlarına uyumuna önemli katkılar sağlayacaktır. Ayrıca KOBİ’lerin Basel II standartlarına uyumunun sağlanması ile bu işletmelerin en önemli sorunlarından birisi olan finansman sorununun çözümünde önemli kazanımları olacaktır. Diğer taraftan yine Basel II standartlarının sağlanmasıyla KOBİ’lerimizin büyük çoğunluğunun yaşamakta olduğu kurumsallaşamama sorununun üstesinden gelme açısından da ilerleme sağlanacaktır. Basel II sürecine uyum konusu bu bakımdan önem taşımaktadır. 1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE Bugünkü sorunlu yapıları ile KOBİ’leri yakından ilgilendiren Basel II standartlarında mali tabloların şeffaf, güvenilir olması, kurumsal yönetim anlayışı, alınan kararlar, organizasyon yapısı yönetim araçları, verimlilik ve performans düzeyi, personel yetersizliği, kullanılan teknoloji parkı ve sistemler dış ticaret uygulamaları, pazar payı, karlılık oranları ve kayıt dışılık gibi birçok kriter ön plana çıkmaktadır. KOBİ’ler bu kriterlere uyum sağlamak amacıyla bir an önce çalışmalara başlamak zorundadırlar.1 İşletmelerimizin daha kurumsal yönetilmeleri, ülkemizde en büyük sorunlardan birisi olan kayıt dışılığın minimum yani kabul edilebilir bir düzeye inmesi2, işletmelerimizin finansal yapılarının güçlendirilmesi, daha fazla kurumsal bir yapıya kavuşması, dolayısıyla kredibilitelerinin yükselmesi Basel II kriterleri sayesinde bir zorunluluk haline gelecektir. İstenilen kurumsallığa ulaşamamış, faaliyetlerini daha çok kayıt dışı gerçekleştiren işletmelerin kredi değerliliği düşük olacağından bu işletmelerimizin yabancı kaynak sağlamaları zorlaşacak ve yükselecek risk primleri nedeniyle rakiplerine göre daha yüksek faizle kredi kullanacaklarından rekabet avantajlarını kaybetmekle karşı karşıya kalacaklardır. Kurumsallaşma kelime anlamıyla değerlendirildiğinde; kuruluşun kişilerden bağımsız olarak belirli amaç ve hedefler doğrultusunda belirli ilke ve değerler çerçevesinde yönetilmesini ifade etmektedir. Günümüzde kurumsallaşma, kuruluşun, tüm stratejik kararlarına ve faaliyetlerine yön veren vizyon, ana amacı ve üstlendiği ana görevini betimleyen misyon, faaliyetlerini yürütürken uyacağını beyan ettiği kavramları içeren ilke ve değerlerle yol ve yöntemleri yansıtan politikalar ve kısa dönemli hedeflerine ulaşmak için sürdürdüğü uygulamalar başlıkları altında toplanan beş temel kurumsallaşma faktörü açısından belirli bir niteliğe, sürekliliğe ve dinamiğe sahip olması şeklinde tanımlanmaktadır. Basel II sürecinde kurumsallaşmanın ön plana çıkmasının sebepleri risk değerlemesi sürecinde kurumsal yönetimin önem 1 Ercan Körpe, ‘Bölgesel Kalkınma Ajansı ve KOBİ’ler’, Active, Bankacılık ve Finans Dergisi, Yıl 9 (2008), Sayı 55. 2 Gülçimen Yurtsever vd.,Girişimcilik, (Karahan Kitabevi, Mersin 2006), s. 283. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 121 kazanacak olması ve derecelendirmeye kalitatif bir faktör olarak etki edecek olmasıdır.3 Ülkemizde mevcut KOBİ’lerin büyük bölümü aile şirketi özelliği taşımakta ve bu işletmelerin büyük bölümünde finansal yönetim profesyonel finans yöneticileri tarafından değil, aile bireyleri tarafından geleneksel hale gelmiş metotlarla yürütülmektedir. Ancak Basel II’de KOBİ’lere finansal açıdan çok fazla iş düşmektedir. Derecelendirmede yüksek değerler elde edebilmek için yapılması gerekenler uzman bir finans ve yönetim bakış açısı gerektirmektedir. Halihazırda KOBİ’lerin işletme faaliyetleri sırasında karşılaştıkları en büyük sorunlar, öz sermaye yapılarının yetersizliğinden kaynaklanan finansal sorunlardır. Yaşanan sermaye sorunlarıyla birlikte KOBİ’lerin yöneticilerinin finansman bilgilerinin yeterli olmaması ve bu konuda yetişmiş elemanlar istihdam edilmemesi de sorunu derinleştirmektedir.4 Öz kaynakları faaliyetlerini yürütmeleri için yeterli olmayan KOBİ’ler yabancı kaynak ihtiyacı duyarlar. Ancak KOBİ’lerin en önemli sorunlarından bir tanesi uygun şartlarda finansman sağlanamamasıdır. Bu nedenle KOBİ’lerimizin verimliliklerini artırabilmeleri için öncelikle finansmana erişim açısından kendilerini yakından ilgilendiren Basel II uygulamasına hazır olmaları gereği vardır. Ülkemizde 2009 yılında uygulamaya konulması hedeflenen Basel II’ye uyum AB standartlarına uyumu da beraberinde getirecektir. Faaliyetlerini mevcut yapısı ve imkanlarıyla sürdürmekte ısrar eden KOBİ’lerin Basel II sürecinden olumsuz etkileneceği açıktır. Ancak uygulama, iyi derece alma koşullarını sağlayan ve yüksek derecelendirme notuna, düşük temerrüt olasılığına, Basel II’de öngörülen teminatlara sahip olan KOBİ’ler açısından ise bir fırsat olabilecektir."5 1.a. KOBİ’lerin Tanımı ve Önemi KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde olduğu gibi ülkemizde de gerek sayıları gerekse istihdama ve üretime yapmakta olduğu katkılar itibariyle önemli bir yere sahiptir. Uluslar arası ekonomik ilişkilerde yaşanan gelişmeler, rekabet koşullarındaki hızlı değişme, teknolojik alandaki yenilikler yanında ekonomik faaliyeti düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin performansını etkilemektedir. Son dönemde uluslar arası finansal sistemde yoğun olarak tartışılmakta olan Basel II düzenlemeleri KOBİ’leri çok yakından ilgilendirmektedir. 18.11.2005 tarih ve 25997 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik”e göre KOBİ'ler iki yüz elli kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net 3 Öcal Usta ve Sevinç Güler, ‘Kobilerin Finansmani Üzerinde Basel II Kriterlerinin Etkileri Ve Değişen Koşullarda Kredi Sağlamaya Yönelik Önlemler’, 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, (İstanbul 2006), ss. 225-226. 4 Reha Uz ve diğerleri, Risk Yönetimi ve BASEL II’nin KOBİ’lere Etkileri, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, Eylül 2004, Yayın No: 228, ss. iv-v. 5 (http://www.kosgeb.gov.tr: 2008: s. 1, Erişim Tarihi: 15.06.2008). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 122 Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmeler olarak tanımlanmış ve aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır. 6 a) Mikro işletme: On kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu bir milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan çok küçük ölçekli işletmeler, b) Küçük işletme: On kişiden elli kişiye kadar çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan isletmeler, c) Orta büyüklükteki isletme: Elli kişiden fazla iki yüz elli kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmeler. Hazine Müsteşarlığı’nın tanımına göre ise KOBİ’ler; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine, teçhizat, tesis, taşıt ve demirbaşları toplamının net tutarı 400.000 YTL’nı aşmayan; 1 – 9 İşçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli 10 – 49 İşçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli 50 – 250 İşçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmelerdir. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın tanımına göre de KOBİ’ler; imalat sanayinde faaliyet gösteren, 1 ile 200 arası işçi çalıştıran, gerçek usulde defter tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı 2 Milyon ABD dolarının karşılığı YTL’nı aşmayan işletmelerdir. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (KOSGEB) tanımı (3624 Sayılı Kanun) ise: 1-50 işçi çalıştıran imalat sanayii işletmelerini küçük ölçekli, 51-150 işçi çalıştıran imalat sanayii işletmelerini ise orta ölçekli işletme olarak kabul etmektedir.7 Basel II Standartlarına Göre KOBİ’ler ; Basel II kriterlerine göre KOBİ’ler 250’den az işçi çalıştıran, yıllık ciroları 50 Milyon EURO’dan az ve bilanço aktif toplamı 43 milyon EURO’dan küçük olan işletmeler olarak tanımlanmaktadır. Basel II kriterlerinin daha çok KOBİ’ler açısından ele alınmasının nedeni KOBİ’lerin işletmelerin geneline bakıldığında dünyadaki işletme sayısının % 90’ını, ülkemizde ise % 99,5’ini oluşturmasından kaynaklanmaktadır.8 6 Salim Şengel, ‘Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Düzenlemeleri Kapsamında Muhasebe Uygulamaları Açısından Degerlendirilmesi: Bilecik Örneği’: 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, (İstanbul 2008), ss. 9096. 7 Figen Yılmaz, ‘Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler’, İktisadi Araştırmalar ve Planlama Müdürlüğü, (İş Bankası Yayını, Ankara 2008), s. 1. 8 Duygu Anıl Keskin, ‘Basel II Kriterlerinin İşletmeler Üzerindeki Etkileri’, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi. 2007, (1), ss. 95-104. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 123 Standartlar uyarınca bankalar kredi talebinde bulunan kuruluşları iki gruba ayıracaklardır. Bir bankadan kullandıkları kredi tutarı 1 Milyon EURO’nun altında bulunan firmalar o bankanın perakende portföyünde, 1 Milyon EURO’nun üzerinde bulunanlar ise kurumsal portföyde değerlendirilecektir. Firmalar içerisinde bulunduğu portföyün risk ağırlıklarına tabi olacaklardır. Kurumsal portföy içindeki firmalar dış derecelendirme kuruluşlarınca değerlendirilecek olup, bu firmaların kredi maliyetleri daha yüksek olacaktır. Bu noktada KOBİ’lere tavsiye edilebilecek husus, artan kredi maliyetleriyle karşılaşmaması için alacakları kredileri farklı bankalara bölmeleri olacaktır. Basel II’ye göre KOBİ sınıflandırması aşağıda şematik olarak görülmektedir:9 Basel II’ye Göre KOBİ Sınıflandırması Kredi Tutarı Yıllık Satış Cirosu Sınıflandırma Krd. Mik. > 1 000 000 EUR Krd. Mik. < 1 000 000 EUR Krd. Mik. > 1 000 000 EUR Krd. Mik. < 1 000 000 EUR Ciro > 50 000 000 EUR Ciro > 50 000 000 EUR Ciro < 50 000 000 EUR Ciro < 50 000 000 EUR Kurumsal Kurumsal Kurumsal - KOBİ Perakende - KOBİ Perakende KOBİ olarak kabul edilen firmalar derecelendirme işlemi yapılmadan % 75 risk ağırlığına tabi tutulacaklardır. 1.b. Basel I ve Basel II BIS (Banks for International Settlements) ülkelerin merkez bankalarının bir araya gelerek oluşturdukları bir kuruluştur. Bankaların dünya çapında ortak standartlarda çalışmasını sağlamak üzere, 1974 yılında BIS bünyesinde “Basel Komitesi” oluşturulmuştur.10 Basel Komitesi’ne üye ülkeler; Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsveç, İşviçre, İspanya, İngiltere ve ABD’dir. Komiteye üye ülkeler, hem kendi merkez bankaları hem de bankacılık denetiminde resmi sorumluluğu olan kurumlar tarafından temsil edilir. Basel Komitesi, resmi olarak kanun ve kurallar koyma yetkisine sahip olmamakla birlikte, bankacılık sektörü düzenlemeleri ile ilgili tasarı ve teklifler üreterek bunları 9 (http://www.atonet.org.tr, 2008: s. 1, Erişim Tarihi: 15.10.2008). 10 R. Ayadi, ve F. D. Rossi, ‘Practical Implications of the New Capital Accord for the European Banking Systems Result & Analysis of Industry Survey 2005’, Working Paper, ss. 1-14. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 124 tartışmaya açabilir.11 Dünya bankacılık sistemini tek bir standart ölçüt ile denetleme anlayışının ilk adımı, 1988 Basel Uzlaşısı ile atılmıştır.12 Basel Komitesi tarafından 1988 yılında yayınlanan Basel I standartları ile bankaların uymaları gereken çalışma kriterleri belirlenmiştir. Basel I’e göre bankaların krizlere karşı dayanıklılığını artırmak üzere banka sermayelerinin riskli aktiflere oranının yüzde 8`den az olamayacağını ifade eden sermaye yeterlilik rasyosu getirilmiştir.13 Ancak zamanla mali piyasaların daha da gelişmesi ve işlemlerin karmaşıklaşması sonucu Basel I kriterlerinin yetersiz kaldığının görülmesi üzerine yapılan yeni çalışmalar neticesinde Basel II standartları geliştirilmiştir. Basel II risk odaklı sermaye yönetimi ve risk odaklı kredi fiyatlamasını beraberinde getirmektedir. Basel II kriterleri ile kredi ve piyasa riskleri dışında operasyonel risklerin de dikkate alınması gerektiği görüşüyle sermaye yeterliliği hesaplama yöntemleri daha etkin hale getirilmiştir.14 Operasyonel risk, yasal düzenlemeler, hile, sistem ve kontrol mekanizmalarına ilişkin yetersizlikler veya dışsal olaylardan kaynaklanan riskler olarak tanımlanmaktadır.15 Risk odaklı kredi fiyatlaması doğal olarak KOBİ`lerin kullanacakları kredilerin miktarını, fiyatını olumlu ya da olumsuz etkileyecektir. Basel II kriterleri ile sermaye yeterliliğinin nasıl hesaplanacağına ve kamuya açıklanacağına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Bankaların Basel I kriterleri ile getirilen minimum % 8 sermaye yeterliliğine ilişkin zorunluluk devam etmektedir. Sermaye yeterliliğinin hesaplamasında Basel II kriterleri ile kredi, piyasa ve operasyonel risklerin tümünün dahil edilmesi gerekmektedir. Bankalar kullandırdığı her 100 birim kredi için 8 birim sermaye bulundurmak zorundadır.16 Çünkü bankalar firmaların operasyonel risklerini dikkate almak suretiyle sermaye bulundurmak zorundadırlar. Kullandırılan kredinin türünden vadesine, teminatından firma derecelendirilmesine kadar çeşitli kriterler, kredilerin fiyatına yansıyacaktır. Kredi verilen firmanın derecelendirme notu düştükçe, banka hem daha çok risk alacak hem de karşılık olarak daha çok sermaye tutacak ve dolayısıyla daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakacaktır. Dolayısıyla bankalar artan maliyetlerini ve risklerini karşılamak amacıyla bu maliyetleri işletmelere kullandırdıkları kredi maliyetlerine yansıtacaklardır. Bunun sonucunda da firmalara kullandırılacak kredilerin maliyetleri artacaktır. 11 C. Jarnes, ‘RAROC Based Capital Budgeting and Performance Evaluation: A Case Study of Bank Capital Allocation’, Financial Institutions Center, Wharton School, (University of Pennsylvania 2002). 12 Suat Teker vd., ‘Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması’, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, 2005 Bahar, C. 3, S. 12 (42-54). 13 Reha Uz, Risk…., ss. İv-v. 14 (Basel II, www.pwc.com). 15 Çetin Özbek ‘Denetimin Değişen Dünyası: Yeni İç Denetim Profili’, VII.Türkiye İç Denetim Kongresi, (Institut of Internal Auditors 2002). 16 Duygu Anıl Keskin, Basel II …., ss. 95-104. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 125 KOBİ`lerin finansman sorunlarının temelinde özsermaye yapılarının zayıf olması yatmaktadır. Bağımsız derecelendirme kuruluşları ile bankalar tarafından derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ`lerin değerlendirilecek olan özelliklerinin başında, sahip oldukları işletme sermayesi gelmektedir. Güçlü sermaye yapısına sahip KOBİ`lere verilecek kredilerin maliyetleri daha düşük olacaktır. Bunun sonucunda düşük maliyetle kredi kullanan KOBİ’ler rekabette üstünlük sağlayacaklardır. 1.c. Basel II Standartlarının KOBİ’ler Üzerindeki Olası Etkileri Avrupa Birliği ülkelerinde Basel II uygulamaları daha önce başlarken ülkemizde ise BDDK’nın önderliğinde bir yol haritası düzenlenerek, mevzuatın tamamlanmasıyla beraber uygulamaya geçirilmesi planlanan Basel II uygulaması gerek Türk Ticaret Kanunu’nun yetiştirilememesi gerekse banka üst düzey yöneticilerinden gelen erteleme talepleri sonucunda 2009 yılına ertelenmiştir.17 Ancak yine de uygulamanın 2009 yılında başlatılması zor görünmektedir. Bankaların sermaye yeterliliği standartlarını yeniden belirleyen ve risk yönetimini ön plana çıkaran Basel II düzenlemesi ile birlikte bankaların davranışını etkileyecek olan yeni risk yönetimi anlayışı kredi müşterilerine de yansıyacaktır. Ülkemizde Basel II ile birlikte, kredinin subjektif yöntemlerle “iyi” veya “kötü” kredi olarak belirlenmesi sürecinden kredinin çeşitli unsurları ile “çok riskli” veya “az riskli” olduğunun belirlenmesi sürecine girilecek ve fiyatlamanın buna göre yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bu risk odaklı kredi fiyatlaması KOBİ’lerin kullanacağı kredilerin miktarlarını, fiyatlarını olumlu ve/veya olumsuz yönde etkileyebilecektir. Kullandırılan kredi türünden vadesine, teminatından firma kredi notuna kadar çeşitli kriterler firmaların kullanacakları kredilerin fiyatlarına yansıyacaktır.18 Mevcut sistemde işletmelerin kredi talepleri banka uzmanlarınca incelenmekte, istihbarat yapılmakta ve kredi talebi sonuçlandırılmakta idi. Bu sistemde incelemeler gelişmiş standartlara dayandırılmamakta ve subjektif olabilmektedir. Bir uzmana göre iyi olarak değerlendirilebilen firma, diğer bir uzmana göre kredi alabilmek için yeterli kriterlere sahip olamayabilmektedir. Kredi taşıyanın aldığı riskler rakamsal olarak ifade edilemediği için farklı uzman görüşleri ortaya çıkmaktadır. Buna karşın Basel II standartlarına göre kredi değerlendirmesi daha önce de belirtildiği gibi risklerin ölçümlenmesine ve bununla birlikte risklerin seviyesine göre kredi maliyetinin belirlenmesi temeline dayanmaktadır. “Türkiye’de 2009’da yürürlüğe girmesi planlanan Basel II kriterleri ile kredi talebinde bulunan firmaların finansal verileri, yönetici-ortakların geçmişi, organizasyon yapısı, ithalat-ihracat pazar payı ve firmanın derecelendirme notuna bakılacaktır. Ayrıca yoğunlukla kullanılan müşteri çek ve senetleri ile ortak ve grup şirketi kefaletleri yerine mevduat sertifikası, altın, borçlanma senetleri, yatırım 17 Hüseyin Ali Kutlu ve Demirci, N. Savaş Demirci, ‘Kapsamlı Bir Risk Yönetimi Düzenlemesi: Basel II ve KOBİ’lere Muhtemel Etkileri’, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (Sayı 40, Ekim 2008), ss. 200-212. 18 Reha Uz, Risk…., ss. İv-v. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 126 Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM fonları, ana endeksteki hisse senetleri gibi daha güçlü teminatlar istenecektir”.19 “İyi yönetilen, güçlü sermaye yapısına sahip, kayıt dışı faaliyetleri bulunmayan, iyi finanse edilmiş ve gerekli tüm bilgileri (finansal ve niteliksel) zamanında ve yeterli bir şekilde sunarak şeffaflığı sağlayabilen KOBİ’ler potansiyel olarak en iyi dereceyi almak suretiyle, en iyi şartlarda finansman olanaklarına erişim imkanına sahip olacaklardır”.20 Ülkemizde KOBİ olarak nitelendirilen firmaların büyük bir kısmının Basel II KOBİ tanımına göre perakende portföy kapsamında değerlendirilmesi bu risk düzeyini % 75’e indirebilecek, kredi riskini azaltıcı teminatların tesis edilmesiyle birlikte bu oran çok daha aşağılara çekilebilecektir.21 Daha önce de söz ettiğimiz gibi Basel II standartları risklerin ölçümlenmesine ve bununla birlikte risklerin seviyesine göre kredi maliyetinin belirlenmesi temeline dayanmaktadır. 1.d. Basel II’ye Göre Risk Ölçümlenmesi ve Değerlendirilmesi Türkiye gibi sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde işletmelerin sermaye ihtiyacı çok daha belirgindir. Özellikle de Türkiye´de işletmelerin yüzde 99.5´ini meydana getiren KOBİ´lerin en önemli gereksinimi ifade eden sermayeye ulaşım Basel II ile yeni şartlara bağlanmaktadır. Finans kesimi KOBİ´leri fonlarken artık geleneksel yöntemleri değil, kurumsal yönetim, şeffaf bilanço ve reyting gibi Basel II kriterlerini esas alacaktır. Fon talep eden işletmeler, Basel II kriterlerine göre organizasyonlarını revize etmek zorunda kalacaklardır. Kurumsal yönetime geçilmesi ve bilançoların şeffaf ve gerçeği yansıtır bir şekilde hazırlanması hayal olmaktan çıkıp gerçekleşmek zorunda kalacaktır. Mülkünü teminat göstererek kredi alamayan işletmeciler reyting kuruluşlarından ´geçer´ not alabilmek için uluslar arası muhasebe standartlarına uymak zorunda olacaklardır. Standart çerçevesinde bankalar kredi verdiği firmaların taşıdığı riskleri ölçümleyebilmek için, firmalara derecelendirme notu vereceklerdir. Derecelendirme notuna etki eden faktörlerden birincisi firmanın finansal verileri diğeri ise firmanın niteliksel faktörleridir. Finansal veriler hepimizin bildiği gibi firmaların bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu gibi verileri ile finansal analizlerinin yapılması sonucu elde edilecektir. Niteliksel veriler ise yöneticilerin ve ortakların geçmişleri, firmanın pazar payı, dış ticaret kapasitesi gibi unsurlarının değerlendirilmesi sonucu elde edilecektir. 19 Ali Ata vd., ‘KOBİ Finansmanında Basel II Uygulamalarının Olası Etkileri: Gaziantep’te Bir Uygulama’, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (Sayı 40, Ekim 2008), ss.185-199. 20 TBB, ‘Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri’, Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, Bankacılar Dergisi, (2006, Sayı: 58). 21 Hatice Dilek Oğuz, ‘Basel II ve KOBİ Kredilerine Etkileri’, Kalkınmada Anahtar: Verimlilik Dergisi, (Temmuz 2008, Sayı: 235). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 127 2. ARAŞTIRMA SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Bu bölümde Akdeniz Bölgesi illerimizden Adana, Mersin, Antakya ve Osmaniye’de faaliyet gösteren sanayi KOBİ’ler üzerinde yapılan bir anket uygulamasından elde edilen sonuçların değerlendirilmesi yer almaktadır. 2.a. Araştırmanın Amacı Basel II kriterlerinin uygulanmasının KOBİ’ler üzerinde yapacağı etkilerin araştırılması, KOBİ’lerin Basel II sürecine uyum durumlarının tespit edilmesi ve KOBİ’lerin Basel II’ye bakış açılarının ölçülmesi bu araştırmanın temel amacını teşkil etmektedir. 2.b. Ana Kitle ve Örneklem Araştırmanın ana kitlesini Akdeniz Bölgesindeki illerden Adana, Mersin, Antakya ve Osmaniye’de faaliyet gösteren küçük ve orta büyüklükteki sanayi işletmeleri teşkil etmektedir. Belirtilen illerin sanayi odaları veya ticaret ve sanayi odalarının resmi web sitelerinden alınan verilere göre Adana’da 1836, Mersin’de 754, Antakya’da 324 ve Osmaniye’de 82 olmak üzere toplam 2996 sanayi işletmesi faaliyette bulunmaktadır. Ana kitle içerisinden tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 130 işletmenin sahip ve/veya yöneticileri ile görüşülerek anket uygulanmıştır. Örneklemin ana kitleye oranı yaklaşık % 4,34’tür. Ana kitlenin büyüklüğü göz önüne alındığında bu oranın ana kitleyi temsil etme açısından yeterli olduğu düşünülmektedir. 2.c. Veri Toplama Yöntemi ve Verilerin Değerlendirilmesi Araştırmada veri toplama yöntemi olarak tümü yapılandırılmış sorulardan oluşan anket yöntemi uygulanmıştır. Anket formunda yer alan sorulardan ilk 6’sı anket uygulanan şirketlere ait genel bilgileri, diğer sorular ise işletme yönetimlerinin Basel II süreci hakkındaki görüş, fikir ve değerlendirmelerine yönelik bilgileri içermektedir. Anketlerle elde edilen veriler SPSS programı yardımıyla yüzde yöntemine göre sınıflandırılarak tablolara dönüştürülmüş ve sonuçların analizleri ve yorumları yapılmıştır. 2.d. Araştırmadan Elde Edilen Bulgular Bu kısımda anket uygulanan işletmelerden elde edilen bulguların tablolar yardımıyla değerlendirilmesi yer almaktadır. Şirketlerin ölçeği, yaklaşık olarak yatırım düzeyleri, istihdam ettikleri personel sayısı, şirketlerin geçmişi, kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri, sermaye kaynakları gibi konular ile işletme yöneticilerinin ve/veya sahiplerinin Basel II hakkında verdikleri cevapların tablolaştırılmış şekilleri ve yorumları bu bölümde ele alınmaktadır. 2.d.1. İşletmeler Hakkında Genel Soruların Değerlendirilmesi İşletmelerin Faaliyette Bulundukları Sektörler İtibariyle Dağılımı: Anket uygulanmış olan 130 işletme 41 değişik alanda faaliyette bulunmaktadır. Çok fazla ayrıntıya girilmemesi düşünülerek bu 41 faaliyet alanı sektörler itibariyle 8 grupta değerlendirilmiş ve sonuçlar Tablo 1’de gösterilmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 128 Tablo 1: Anket Uygulanan İşletmelerin Sektörlere Göre Dağılımı Faaliyet Alanları İşletme Sayıları Yüzde % İmalat 49 37,7 Gıda 30 23 Tekstil 16 12,30 Makine 12 9,23 Mobilya 8 6,15 Demir Çelik 7 5,38 Otomotiv 5 3,84 Tarıma Dayalı Sanayi 3 2,30 130 100 TOPLAM Tablo 1’den de görüldüğü gibi anket uygulanan işletmelerin 49’u (% 37,7) imalat sektöründe, 30’u (% 23) gıda sektöründe, 16’sı (% 12,30) tekstil-giyimdokuma sektöründe, 12’si (% 9,23) makine sektöründe, 8’i (% 6,15) mobilya sektöründe, 7’si (5,38) demir-çelik sektöründe, 5’i (% 3,84) otomotiv sektöründe, 3’ü (% 2,30) tarıma dayalı sanayi sektöründe faaliyette bulunmaktadır. Anket Uygulanan İşletmelerde Çalışan Sayısı: Tablo 2’de görüldüğü gibi ankete katılan küçük ve orta ölçekli 130 adet işletmenin çalışan sayılarına ilişkin verdikleri bilgilere göre, İşletmelerin 78’i (% 60) 0-49 arası, 38’i (% 29) 50-149 kişi, ve 14’ü (%10,77) 150 ve daha fazla kişi çalıştırmaktadır. Tablo 2: Ankete Katılan İşletmelerde Çalışan Sayıları Çalışan Sayısı İşletme Sayısı Yüzde % 0-49 kişi 78 60 50-149 kişi 38 29,23 150 ve daha fazla 14 10,77 TOPLAM 130 100 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 129 Anket Uygulanan İşletmelerin Yaklaşık Yatırım Tutarları Ankete katılan KOBİ’lere yöneltilen yatırım tutarlarıyla ilgili sorudan elde edilen bulgular çerçevesinde, cevap veren işletmelerden 80’inin (% 61,5) yatırım tutarı 0-500.000 YTL arasında, 16 işletmenin (% 12,3) yatırım tutarı 501.00010.000.000 YTL arasında, 7 işletmenin (%5,33) yatırım tutarı 10.000.001100.000.000 YTL arasında, 3 işletmenin (% 2,3) yatırım tutarı 100.000.001 YTL ve üzerindedir. 24 işletmede (% 18,47) bu soruya cevap verilmemiştir. Tablo 3: Ankete katılan KOBİ’lerin yatırım tutarlarının değerlendirilmesi Yatırım Tutarları İşletme Sayısı Yüzde % 0-500.000 YTL 80 % 61,5 500.001-10.000.000 YTL 16 % 12, 30 10.000.001-100.000.000 YTL 7 %5,38 100.000.001 YTL ve üzeri 3 % 2,3 Yanıt Yok 24 %18,47 TOPLAM 130 %100 Anket Uygulanan İşletmelerin Kuruluş Yılları Ankete katılan işletmelerin kuruluş yıllarına göre verdikleri cevaplar değerlendirildiğinde bu işletmelerden 35’inin (% 26,92) 1990 yılından önce, 51’inin (%39,23) 1991’den sonra 2000’den önce, 41’inin (% 31,54) 2001’den sonra kurulduğu anlaşılmaktadır. 3 işletmede (%2,3) ise bu soruya cevap verilmemiştir. Tablo 4: Ankete katılan KOBİ’lerin kuruluş yılları Kuruluş Yılı İşletme Sayısı Yüzde % 1990 ve 1990’dan önce 35 %26,92 1991-2000 arası 51 %39,23 2001’den sonra 41 %31,54 Yanıt Yok 3 % 2,3 TOPLAM 130 100 İşletme Ailenin Kaçıncı Kuşağı Tarafından Yönetilmektedir Türkiye’de faaliyet gösteren KOBİ’lerin büyük bir çoğunluğu aile işletmesi niteliği taşıdığından bu işletmelerin ailenin kaçıncı kuşağı tarafından yönetildiği sorulmuş ve alınan cevapların dökümü Tablo 5’de gösterilmiştir. Buna göre bu işletmelerin 68’i (%52,31) birinci kuşak aile işletmesi, 33’ü (%25,33) ikinci kuşak ailesi işletmesi, 6’sı (% 4,62) üçüncü kuşak aile işletmesi iken 17 işletme (%13,07) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 130 aile işletmesi olmadıklarını ve ortaklık esasına göre kurulduklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca 6 işletme (%4,62) ise bu soruya cevap vermemiştir. Tablo 5: Aile İşletmesi Olan KOBİ’lerin Yönetiminde Bulunan Kuşak Yönetimde Bulunan Kuşak İşletme Sayısı Yüzde % Birinci Kuşak 68 % 52,31 İkinci Kuşak 33 % 25,38 Üçüncü Kuşak 6 % 4,62 Aile işletmesi değil 17 % 13,07 Yanıt Yok 6 % 4,62 TOPLAM 130 100 Anket Uygulanan KOBİ’lerin Yıllık Satışlarının Değerlendirilmesi Orta ve büyük ölçekli 130 işletmeye yöneltilen yıllık satış tutarlarıyla ilgili sorulara cevap veren işletmelerin 81’i (% 62,3) 0-1.000.000 YTL arasında, 16’sı (%12,3) 1.000.000-100.000.000 YTL arasında, 4’ü (% 3,07) 101.000.000500.000.000 YTL arasında ve 1’i de (% 0,7) 500.000.000 YTL ve üzerinde satış hasılatı gerçekleştirmektedir. Bu soruya cevap vermeyen işletme sayısı 28’dir (% 21,53). Tablo 6: Ankete katılan KOBİ’lerin yıllık satışlarının değerlendirilmesi Yıllık Satışlar İşletme Sayısı Yüzde % 0-1.000.000 YTL 81 %62,3 1.000.001-100.000.000 YTL 16 %12,3 100.000.001-500.000.000 YTL 4 % 3,07 500.000.001 ve üzeri 1 % 0,7 Yanıt Yok 28 %21,5 TOPLAM 130 100 Ankete Katılan KOBİ’lerin Yıllık Satışlarının Değerlendirilmesi KOBİ’lerin satışlarının yurt içi oranlarını tespit etmek amacıyla sorulan bu soruya verilen cevaplara göre 106 işletmenin (% 81,53) satışlarının yarıdan fazlasını yurt içinde gerçekleştirdiği, 14 işletmenin (% 10,77) ise yurt içi satış oranının % Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 131 50’nin altında olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre bu işletme grubunun daha çok ihracat ağırlıklı çalıştığı anlaşılmaktadır. 10 işletmede (% 7,7) bu soruya yanıt verilmemiştir. Tablo-7: değerlendirilmesi Ankete Yurt İçi Satış Değerleri katılan KOBİ’lerin yurt içi satışlarının İşletme Sayısı Yüzde % %50’den az 14 % 10,7 %50’den fazla 106 % 81,6 Yanıt Yok 10 % 7,7 TOPLAM 130 100 İşletmelerde Yönetimin Fonksiyonelleşme Durumu KOBİ’lerin bünyesinde bulundurdukları bölümleri değerlendirmeye yönelik olarak sorulan soruya verilen cevaplardan elde edilen bulgular çerçevesinde; işletmelerin % 86,92’sinde muhasebe bölümünün bulunduğu, %13’ünde muhasebe bölümünün bulunmadığı, % 56,92’sinde muhasebe-finans bölümünün bulunduğu, % 40’ında muhasebe-finans bölümünün bulunmadığı, % 68,46’sında pazarlama bölümünün bulunduğu, % 30’unda pazarlama bölümünün bulunmadığı, % 63,85’inde üretim bölümünün bulunduğu, % 34,61’inde üretim bölümünün bulunmadığı, % 41,54’ünde insan kaynakları bölümünün bulunduğu, %55,38’inde insan kaynakları bölümünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Oranların toplamının 100’den düşük olmasının nedeni sorulara az sayıda cevap vermeyen işletme bulunmasından kaynaklanmaktadır. Tablo 8: KOBİ’lerin fonksiyonelleşme durumuna yönelik değerlendirmeler Bölümler Var Yüzde % Yok Yüzde % Yanıt Yok Yüzde % Muhasebe Bölümü Muhasebe-Finansman Bölümü 113 86,92 13 10 4 3,08 74 56,92 52 40 4 3,08 Pazarlama Bölümü 89 68,46 39 30 2 1,54 Üretim Bölümü 83 63,85 45 34,61 2 1,54 İnsan Kaynakları Bölümü 54 41,54 72 55,38 4 3,08 KOBİ’lerin Finansal Yapılarının Değerlendirilmesi Ankete katılan KOBİ’lerin finansal yapılarını ortaya koymak amacıyla sorulan soruya verilen cevapların değerlendirilmesi sonucunda 54 işletmenin (% 41,54) finansal yapısının tamamen öz kaynaklardan, 57 işletmenin (% 43,84) finansal Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 132 yapısının ağırlıklı olarak öz kaynaklardan, 6 işletmenin (% 4,62) finansal yapısının ağırlıklı olarak yabancı kaynaklardan oluştuğu anlaşılmıştır. Soruya cevap vermeyen işletme sayısı 13’tür (%10). Tablodan, işletmelerin kendi öz kaynaklarının finansman kullanımında yeterli olduğu, sermayesinin borçlara oranla daha fazla olduğu, finansman yapısının kendi öz sermayesine bağlı olduğu görülmektedir. Tablo 9: KOBİ’lerin Finansal Yapılarının Değerlendirilmesi Finansal Yapı İşletme Sayısı Yüzde % Tamamı Öz Kaynak 54 % 41,5 Yarısından Fazlası Öz Kaynak 57 % 43,8 Yarısından Azı Öz kaynak 6 % 4,6 Yanıt Yok 13 % 10 TOPLAM 130 100 İşletmelerin Yabancı Kaynak Kullanma Durumunun Değerlendirilmesi Ankete katılan KOBİ’lerin finansal yapıları ve yabancı kaynak kullanma durumları incelendiğinde; işletmelerin öncelikle kendi öz kaynaklarını kullandığı, mecbur kalmadıkça diğer finansman kaynaklarına başvurmadıkları Tablo 10’da görülmektedir. Tablo 10: KOBİ’lerde Yabancı Kaynak Kullanma Durumu Ticari Banka Kredileri Kamu Bankası Kredileri Diğer FirmalardanAlınan Borç. Eximbank Kredileri Özel Finans Kurumları Yurt Dışından Sağlanan Krediler Kişisel Tasarruflardan Sağlanan Kr. Diğer Her Zaman %11,6 %3,5 %1,2 %1,2 -------- --------- %8,1 ------- Çoğunlukla %15,1 %5,8 --------- --------- -------- --------- %8,1 ------- Sık Sık %8,2 %7,0 %1,2 --------- -------- %1,2 %3,5 %1,2 Ara Sıra %44,2 %30,2 %15 %2,3 %8,1 %4,7 %22,2 %2,3 Hiçbir Zaman %17,4 %40,7 %69,8 %70,9 %68,6 %77,8 %48,8 %50 Yanıt Yok %3,5 %12,8 %12,8 %25,6 %23,3 %16,3 %9,3 %46,5 TOPLAM 100 100 100 100 100 100 100 100 KOBİ’ler öz kaynakları yetersiz geldiğinde ilk olarak, ticari banka kredilerine başvurmakta bunu kamu bankası ve kişisel tasarruflardan sağlanan krediler izlemektedir. Yurt dışından, özel finans kurumlarından sağlanan krediler ile Eximbank kredileri ve diğer firmalardan alınan borçlar KOBİ’lerin finansman kaynaklarında küçük paya sahiptirler. KOBİ’lerin bu kaynakları çoğunlukla tercih etmediği görülmektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 133 KOBİ’lerin Kredi Bulma Konusunda Yaşadığı Sorunlar KOBİ’lerin yabancı kaynak finansmanı sağlama konusunda ise işletmelerin yaşadığı en önemli sorunları ve bunların önem derecesini öğrenmek amacıyla sorulan soruya verilen cevaplar değerlendirildiğinde bu işletmelerden 30’u (% 23,08) kredi faizlerinin yüksekliğini, 28’i (% 21,54) bürokratik işlemlerin fazlalığını, 26’sı (% 20) teminat gösterme sorunlarını, 24’ü (% 18,46) kredi vadelerinin kısalığını, 12’si (% 9,22) işletmenin kredi geçmişinin olmamasını ve 10’u da (% 7,7) diğer nedenleri ifade etmişlerdir. Tablo 11: KOBİ’lerin Finansman Sağlamada Yaşadığı Sorunlar Finansman Kaynak Sorunları Cevap Sayısı Yüzde % Bürokratik İşlemlerin Fazlalığı 28 %19,9 Teminat Göstermede Yaşanan Zorluklar 26 %21 Kredi Vadelerinin Kısalığı 24 %18,6 Kredi Faizlerinin Yüksekliği 30 %23 İşletmenin Kredi Geçmişinin Olmaması 12 %9,3 Diğer 10 %8,2 TOPLAM 130 100 İşletmelerin Finansal Yönetiminde Etkili Olan Kişiler Ankete katılan orta ve büyük ölçekli işletmelerde etkili olan kişilerin belirlenmesine yönelik yapılan anket sorularından elde edilen sonuca göre; ilk sırada %94,2 ile firma sahipleri, ortakları veya bu kişilerin yakınları yer alırken bunu %81,4 ile profesyonel yöneticiler ve firma sahipleri birlikte izlemiştir. Sadece profesyonel yöneticiler %69,8 oranında etkili, %21 oranında etkisiz cevabıyla en son sırada yer alırken, diğer kişiler hakkında %22,1 oranında etkili, %37,2 oranında etkisiz cevabı verilmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 134 Tablo 12: KOBİ’lerin Finansal Yönetiminde Etkili Olan Kişiler Firma Sahipleri, Ortakları ve Bu Kişilerin Yakınları SEÇENEKLER Profesyonel Yöneticiler ile Firma Sahipleri Birlikte Sadece Profesyonel Yöneticiler Sayı Yüzde % Sayı Yüzde % Sayı Yüzde % Çok Etkili 84 64,62 14 10,77 50 38,46 Etkili 29 22,31 39 30 40 30,77 Kısmen Etkili 9 6,93 37 28,46 15 11,54 Etkisiz 3 2,30 12 9,23 5 3,85 Çok Etkisiz 3 2,30 14 10,77 11 8,46 Yanıt Yok 2 1.54 14 10,77 9 6,92 TOPLAM 130 100 130 130 130 100 2.d.2. Basel II Hakkında Yöneltilen Soruların Değerlendirilmesi Bu kısımda görüşme yapılan KOBİ sahip/yöneticilerinin Basel II konusunda sorduğu sorulara verdiği cevaplar değerlendirilmektedir. Tablo 13a: İşletmelere Basel II süreci ile ilgili olarak sorulan derecelendirme sorularına verilen cevapların değerlendirilmesi 1* SEÇENEKLER 2* 3* 4* 5* Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Kesinlikle Katılıyorum 9 6,9 8 6,15 9 6,9 13 10 6 4,62 Katılıyorum 29 22,3 8 6,15 8 6,10 37 28,50 13 10 Fikrim Yok 27 20,8 18 13,85 14 10,8 35 27 22 17 Katılmıyorum 57 44 69 53,08 66 50,8 33 25,3 59 45,38 Kesinlikle Katılmıyorum 8 6 27 20,77 33 25,4 12 9,2 30 23 130 100 130 100 130 100 130 100 130 100 TOPLAM 1* : “Firma yöneticileri Basel II süreci hakkında yeterli bilgiye sahiptir” görüşüne katılma durumunuz. Ankete katılan küçük ve orta büyüklükteki işletmelere firma yetkililerinin Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olup olmadıkları sorulmuştur. Elde edilen sonuçlar Tablo 13a’da 1 no. lu sütunda gösterilmiştir. Firmaların büyük çoğunluğu, firma yetkililerinin Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 135 belirtmişlerdir. Anket uygulanan firmalardan sadece 38’inde (% 29) yetkililerinin Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarını belirtirken, 65 firmada (% 50) verilen cevaplara göre yöneticilerin Basel II süreci hakkında bilgi sahibi olmadıkları belirtilirken, 27 işletmenin yöneticisi ise (% 20,8) görüş belirtmemiştir. 2* : “İşletmemizde Basel II sürecinden sorumlu olan yönetici ve birimler belirlenmiştir” görüşüne katılma durumunuz. Basel II sürecinin yönetilmesi konusunda bir planlarının olup olmadığını araştırmak amacıyla yöneltilen bu soruya verilen cevaplar Tablo 13a, 2 no. lu sütunda görülmektedir. Bu cevaplara göre anket uygulanan işletmelerin 16’sında (% 12) belirtilen konu hakkında bir hazırlık çalışması yapıldığı anlaşılırken, 96 işletmede (% 74) Basel II sürecine hazırlanma konusunda bir faaliyet olmadığı anlaşılmaktadır. 18 işletmede (% 14) bu konuda bir görüş belirtilmemiştir. 3* : “Firma yetkilileri Basel II süreci hakkında bir eğitim almıştır” görüşüne katılma durumunuz. İşletme yöneticilerinin Basel II hakkında herhangi bir eğitim alıp almadığı konusunu ortaya koymak amacıyla sorulan soruya verilen cevapların dökümü Tablo 13a, 3. sütunde görülmektedir. Bu sonuca göre anket uygulanan işletmelerden 17’sinde (% 14) yöneticilerin Basel II konusunda eğitim aldıkları ancak 99 işletmede (% 76) Basel sürecine işletmelerin hazırlanması konusunda bir eğitim süreci uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Görüşü olmadığını ifade eden işletme sayısı ise 14 (% 11)’tür. 4* : “İşletmemiz Basel II kriterlerini en iyi şekilde yerine getirebilecek durumdadır” görüşüne katılma durumunuz. İşletme yönetiminin Basel II sürecinde başarılı olup olamayacakları konusunda yönetimlerin düşüncelerini ortaya koymak amacıyla sorulan bu soruya verilen cevapların sayısal ve yüzde dökümü Tablo 13a’da 4. sütunda görülmektedir. Bu sonuçlara göre anket uygulanan işletme yöneticilerinin 50’si (% 38) bu süreci başarılı olarak yönetecekleri düşüncesini taşırken geri kalan 45 işletmenin yöneticileri (% 35) bu konuya olumsuz bakmaktadırlar. 35 işletmede (% 27) görüş belirtmeme seçeneği tercih edilmiştir. 5* : “Basel II sürecine uyum konusunda firmamızın bir eylem planı bulunmaktadır” görüşüne katılma durumunuz. Anket uygulanan 130 işletmenin Basel II sürecine uyumu konusunda bir eylem planı olup olmadığının sorulduğu bu soruya verilen cevaplar Tablo 13a, 5. sütunda sayısal ve yüzdesel olarak yer almaktadır. Bu sonuçlara göre ankete cevap veren 19 işletme yöneticisinin (% 15) kanaati işletmenin bir eylem planının bulunduğu yönünde iken geri kalan 89 işletmede (% 68) böyle bir çalışmanın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görüşüm yok diyen işletme sayısı ise 22 (% 17)’dir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 136 Tablo 13b: İşletmelere Basel II süreci ile ilgili olarak sorulan derecelendirme sorularına verilen cevapların değerlendirilmesi 6* SEÇENEKLER 7* 8* 9* 10* Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Kesinlikle Katılıyorum 9 6,92 21 16,15 32 24,62 26 20 31 23,84 Katılıyorum 17 13,07 65 50 52 40 35 26,92 45 34,62 Fikrim Yok 8 6,15 12 9,23 16 12,30 10 7,70 21 16,15 Katılmıyorum 63 48,46 23 17,70 26 20 45 34,62 27 20,77 Kesinlikle Katılmıyorum 33 25,40 9 6,92 4 3,08 14 10,76 6 4,62 TOPLAM 130 100 130 100 130 100 130 100 130 100 6* : “Basel II süreci ile ilgili yetkililer eğitim ve seminerlere katılmaktadır” görüşüne katılma durumunuz. İşletme yöneticilerinin Basel II hakkında halen bir eğitime tabi tutulup tutulmadığının anlaşılması amacıyla yöneltilmiş bulunan bu soruya verilen cevaplar Tablo 13b, 6 no. lu sütunda görülmektedir. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde 26 işletmenin (% 20) yöneticilerini Basel konusunda eğitme sürecinde olduğu ancak 96 işletmede (% 74) yöneticilerin Basel konusunda eğitilmesi konusunda bir çalışma olmadığı anlaşılmaktadır. Herhangi bir fikrim yok diyen işletmelerin sayısı ise 8 (% 6)’dir. 7* : “Firma faaliyetleri belli ilkelere göre yürütülmektedir” görüşüne katılma durumunuz. Firmalarda kurumsallaşma düzeyi ve yönetimde belirli ilkelerin ne düzeyde uygulandığı hakkında veri toplamak amacıyla sorulan bu soruya verilen cevaplar değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuçlar şu şekildedir: Anketi cevaplandıran 86 firma yöneticisinin (% 66) firma yönetimini belirli ilkelere göre yönettiği düşüncesini taşıdıkları, buna karşın geri kalan 32 firmada (% 25) firma yönetimlerinin kurumsal yönetim kriterlerine ve belirli ilkelere göre yönetilmediği sonucu çıkarken 12 işletme (% 9) fikri olmadığını belirtmiştir. 8* : “Firmamız bütün faaliyetlerini belge esasına göre yürütmektedir” görüşüne katılma durumunuz. İşletmelerde faaliyetlerin belge esasına göre yürütülmesi kurumsal yönetimin bir gereği olduğu gibi kayıt dışı faaliyetlerin ortadan kalkması açısından da önem taşımaktadır. İşletme yönetimlerinin faaliyetlerini ne düzeyde belge esasına göre yaptığını tespit etmek amacıyla yöneltilen bu soruya alınan cevaplar Tablo 13b, 8 no.lu sütunda yer almaktadır. Bu sonuçlara göre 84 işletmenin yöneticisi (% 65) faaliyetlerini belgeye dayalı olarak yürüttüklerini belirtirken, 30 işletmenin (% 23) yönetimi belge konusuna yeterince önem verilmediği görüşünü taşımaktadır. 16 işletmede (% 12) bu konu hakkında bir görüş belirtilmemiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 137 9* : “Firmamızın kurumsal bir yapıya kavuşması için danışmanlık desteği alınmaktadır” görüşüne katılma durumunuz. Firmaların profesyonelleşmesi ve kurumsallaşması konusu teknik ve önemli bir konu olması nedeniyle bu konuda yönetimlerin danışmanlık desteğine ihtiyaç duymaları söz konusu olabilir. Çünkü bu tür çalışmalar genellikle konusunda uzman ve deneyimli bir ekip önderliğinde gerçekleştirilmektedir. Anket uygulanan işletmelerde bu konudaki çalışmaların düzeyi hakkında bilgi edinmek amacıyla yöneltilen bu soruya verilen cevaplar incelendiğinde 61 işletme (% 47) yöneticisi danışmanlık desteği aldıkları konusunda olumlu görüş belirtirken geri kalan 59 işletme yöneticisi (% 45) kurumsallaşma konusunda bir danışmanlık desteği almadıklarını ifade etmişlerdir. Fikrim yok diyenlerin sayısı 10 (% 8)’dur. 10*: “Firmamız finans kurumları ile iyi bir diyaloğa sahiptir” görüşüne katılma durumunuz. Uygun şartlarla finansman sağlamak isteyen firma yönetimleri finansal kuruluşlarla ilişkilerini iyi yönetmek durumundadırlar. Bu konu hakkında firmaların tutumlarını ortaya çıkarmak amacıyla yöneltilmiş bulunan bu soruya verilen cevapların sayısal ve yüzdesel dökümü Tablo 13b, 10. sütununda bulunmaktadır. Bu sonuçlardan çıkan sonuca göre 76 işletmenin yöneticileri (% 59) finans kuruluşlarıyla ilişkilerinin iyi olduğu görüşünü temsil ederlerken, geri kalan 33 işletmenin (% 25) yöneticileri finansal kuruluşlarla ilişkilerinin olumsuz olduğu kanaatine sahiptirler. 21 işletmede de (% 16) bu konuda bir fikrim yok seçeneği işaretlenmiştir. 2.d.3. İşletmelerin Basel II Sürecini Ele Alış Biçimleri KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanma konusundaki davranışlarını tespit etmek amacıyla sorulan soruya verilen cevaplar incelendiğinde 18 işletmede (% 13,85) bu sürecin kapsamlı proje olarak ele alındığı, 13 işletmenin (% 10) bu konuyu sınırlı bir proje olarak ele aldığı Tablo 14’de görülmektedir. Anket uygulanan işletmelerden 52’sinin (% 40) bu konu hakkında henüz planlama aşamasında olduğu, 68 işletmenin ise (% 52,3) herhangi bir faaliyette bulunmadığı yine Tablo 14’de görülmektedir. 17 işletmenin de (% 13) konu hakkında finansman sağladığı belirtilmiştir. Tablo 14: İşletmelerin Basel II Sürecini Ele Alış Biçimleri Basel II’ye Hazırlık Konusunda Yapılanlar Sayı Yüzde (%) Kapsamlı proje olarak 18 13,85 Sınırlı bir proje olarak 13 10 Planlama aşamasındadır 52 40 Henüz projelendirme yapılmamıştır. 68 52,3 Basel II süreci için yeterince kaynak ayırmıştır. 17 13 168* 129,15* TOPLAM * İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 138 İşletmelerin Basel II Sürecine Hazırlanma Durumlarının Değerlendirilmesi İşletmelerin Basel II sürecine hazırlanması için yaptığı yatırımların yeterlilik derecelerinin değerlendirilmesine yönelik olarak yöneltilen soruya verilen cevaplara göre ilk sırada 60 işletmede (% 46,15) yetişmiş insan kaynağı istihdamına önem verilmesi gelirken, bunu 56 işletmede (% 43,07) bilgi-işlem sistemine ve 53 işletmede (% 40,76) danışmanlık desteğine yapılan yatırımlar izlemektedir. En son sırada mevcut insan kaynağının eğitimi ve yetiştirilmesi işletmelerin 41’inde (% 31,53) öncelikli olarak ele alınmaktadır. Tablo 15: İşletmelerin Basel II’ye Hazırlanma Değerlendirilmesi Basel II’ye Hazırlık İçin Yapılan Yatırımlar Durumlarının İşletme Sayısı Yüzde % Mevcut insan kaynağının eğitimi ve yetiştirilmesi 41 31,53 Yetişmiş insan kaynağı istihdamına önem verilmesi 60 46,15 Bilgi işlem sistemine yatırım yapılması 56 43,07 Yazılım-donanıma yönelik yatırımlar 47 36,15 Danışmanlık hizmeti alınması 53 40,76 257* 197,66* TOPLAM * İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır. KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanması konusundaki sorunların değerlendirilmesi KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanma konusunda yaşadığı başlıca sorunları tespit etmek amacıyla sorulan bu soruya verilen cevaplar Tablo 16’da görülmektedir. Bu verilere göre 109 işletmenin (% 83,8) yaşadığı en önemli problem konuya yeterli düzeyde hakim nitelikli eleman yetersizliği olarak ortaya çıkmaktadır. Basel II mevzuatının yeterince anlaşılamaması 104 işletmede (% 80) önemli bir sorun olarak ortaya çıkarken 71 işletme yöneticisi (% 54,6) firmalarının Basel II kriterlerini karşılayacak büyüklükte olmadığını ve 68 işletme de (% 52,3) bu konu için kaynaklarının yetersiz olduğunu belirtmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 139 Tablo 16: KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanması konusundaki sorunların değerlendirilmesi İşletmelerin karşılaştıkları sorunlar İşletme Sayısı Yüzde % Basel II mevzuatının anlaşılamaması 104 80 Nitelikli eleman yetersizliği 109 83,8 Firmanın ölçek itibariyle yetersiz oluşu 71 54,6 Öz sermaye bakımından yetersizlik 68 52,3 352* 270* TOPLAM * İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de KOBİ’leri Basel II Sürecinde Olumsuz Etkileyen Başlıca Faktörler Tablo 17 incelendiğinde KOBİ’leri Basel II sürecine hazırlanma konusunda olumsuz etkileyen başlıca faktörler ve dereceleri görülmektedir. Buna göre KOBİ’lerin yönetiminde aile işletmeciliği anlayışı bu konuda 56 işletmede (% 43,07) en önemli engel olarak görülmektedir. Bunun ardından profesyonel olan yönetim anlayışı 54 işletmede (% 41,53) ikinci sırada en önemli engel olarak değerlendirilmektedir. Bunlardan sonra işletmelerin finansal yapılarında yaşanan sorunlar 53 işletme yönetimi (% 40,76) tarafından Basel II sürecinin önünde en önemli engel olarak görülürken, dördüncü sırada da 35 işletmenin yönetimi (% 26,92) işletmelerin yetersiz fonksiyonelleşmesini önemli bir sorun olarak görmektedir. Tablo 17: Türkiye’de KOBİ’leri Basel II Sürecine Hazırlanmada Olumsuz Etkileyen Başlıca Faktörler FAKTÖRLER İşletme Sayısı Yüzde % Yetersiz fonksiyonelleşme 35 26,92 Profesyonel olmayan bir yönetim anlayışı 54 41,53 Finansal yapıdaki olumsuzluklar 53 40,76 Yönetimde aile işletmeciliği anlayışı 56 43,07 Faaliyetlerin kayıt dışı olarak gerçekleştirilmesi 47 TOPLAM 246* 36,15 188,43* * İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 140 Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM 3. Sonuçlar ve Öneriler Araştırma sonuçları topluca değerlendirildiğinde Türkiye’de Akdeniz Bölgesi illerinden Adana, Mersin, Osmaniye ve Hatay’da faaliyet gösteren KOBİ’lerin Basel II sürecine uyum konusunda ciddi sorunları olduğu anlaşılmaktadır. Zaten finansman sorunları yaşayan ve faaliyetlerini ağırlıklı olarak öz kaynaklarla yürüten ve ihtiyaç duydukları halde yeterince ve uygun şartlarda yabancı kaynak temin edemeyen KOBİ’lerin Basel II standartları uygulandığında kredi kullanma şanslarının biraz daha azalacağı öngörülebilir. Çünkü Basel II süreciyle birlikte KOBİ’ler kurumsallaşma, kayıt dışılık, profesyonelleşme gibi çeşitli açılardan risk derecelendirmesine tabi tutulacak ve belirtilen alanlarda yeterince başarı gösteremeyen firmalar yüksek riskli olarak derecelendirilecek, bu da KOBİ’lerin daha yüksek faizle kredi kullanmaları sonucunu doğuracaktır. Araştırma konusu olan KOBİ’lerin Basel II sürecine uyumu konusunda önemli sorunları ve eksiklikleri olduğu anlaşılmaktadır. Toplanan verilerden elde edilen sonuçlara göre örneğin; firma yönetimlerinin Basel II sürecine hazırlanma konusunda % 50’inin herhangi bir çalışması yoktur, firma yönetimlerinin % 76’sı Basel II süreci konusunda herhangi bir eğitime tabi tutulmamıştır. Bu işletmelerinin yöneticilerinin sadece % 38’i Basel II sürecinde başarılı olacaklarını düşünmektedirler. Bu da sadece bir temenniden ibarettir. KOBİ’lerin genel durumları, Basel II ile ilgilenme, kendilerini hazırlama, şirketlerinde Basel II’ye hazırlık çalışmaları açısından bakıldığında da önemli sorunlar olduğu görülmektedir. Örneğin, aile işletmeciliği anlayışında bir yönetim, kayıt dışı esaslı üretim, kurumsallaşma konusunda yeterli çalışmalar yapılmaması kısaca küçük olsun benim olsun anlayışını devam ettirmektedirler. Küresel anlamda işletmecilik açısından bakıldığında bu tür işletmecilik anlayışının gelecekte uzun süre devam edemeyeceği belirtilebilir. İstenmeyen sonuçların yaşanmaması ve KOBİ’lerimizin varlığını devam ettirebilmeleri ve rekabet şanslarının artırabilmeleri için Basel II standartlarını yerine getirmelere gerekmektedir. Bu nedenle KOBİ’lerimize aşağıdaki öneriler yapılabilir. Zira KOBİ’lerimizin geleceği büyük ölçüde bu önerilerin uygulanmasına bağlıdır. - Basel II kriterleri kredi kullanan ülkemiz işletmelerini de yakından ilgilendirdiğinden ve 2009 yılında uygulamaya başlanacağından, kriterlere uyum süreci en kısa sürede başlatılmalı ve konunun üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. - Firmaların yönetiminde aile temelli kişisel ağırlık yerine profesyonel, eğitimli ve tecrübeli kişilere daha çok yer verilmelidir, - Kayıt dışı faaliyetlerden olabildiğince kaçınılarak faaliyetlerin kayıtlı olarak yürütülmesi sağlanmalıdır, - Firmalar faaliyetlerini esas faaliyet konuları üzerinde yoğunlaştırmalıdırlar, - Uluslararası standartlarda güvenilir mali tablolar üretilmelidir, - Firma içinden yetkili bazı kişiler vasıtasıyla Basel II konusunda acil eğitim alıp firmada gereken çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır, Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma 141 - KOBİ’ler finansman açısından sadece banka kredilerine bağımlı kalmamalı, bunun dışında leasing, faktoring, forfaiting ve risk sermayesi gibi finansman tekniklerini kullanmak suretiyle kaynaklarını çeşitlendirmelidirler, - KOBİ’ler kendilerini tanımlarken Basel II’nin KOBİ tanımına göre hareket etmelidirler, - Düşük maliyetli kredi kullanabilmek için Basel II’nin öngördüğü teminat yapısına uyum sağlanmalıdır. Genel olarak Türkiye’de ağırlıklı olarak kullanılan ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti veya müşteri çek ve senedi gibi teminatlar yerine Basel II kriterlerinin öngördüğü teminatlar olan nakit, mevduat veya mevduat sertifikası, altın, borçlanma senetleri, IMKB 100 hisse senetleri, yatırım fonları, ana endeks dışında fakat organize piyasalarda işlem gören senetler, ana endeks dışında fakat organize piyasalarda işlem gören senetleri de barındıran fonlar, taşınmaz mal ipoteği gibi teminatları kullanmalıdırlar. - Çok küçük işletmelere (mikro işletme) Basel II kriterlerine uyumu konusunda esneklik tanınabilir ve zaten kredi konusunda sıkıntılar yaşayan bu işletmelerin Basel II standartlarına uyumuna istisnalar getirilebilir ya da en azından belli bir süre verilerek uyum konusunda hazırlık yapmaları sağlanabilir. KAYNAKÇA Ata, Ali, Gür, Furkan A., Çelik, Kerem Ruşen (2008), ‘KOBİ Finansmanında Basel II Uygulamalarının Olası Etkileri: Gaziantep’te Bir Uygulama’, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı 40, Ekim, ss.185-199. Ayadi, R. ve Rossi, F. D., (2005); ‘Practical Implications of the New Capital Accord for the European Banking Systems Result & Analysis of Industry Survey’, Working Paper, ss. 1-14. http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/MEDYA_ILISKILERI/baseliki/ato_basel. pdf, (Erişim Tarihi: 15.10.2008). http://www.kosgeb.gov.tr/Haber/haber.aspx?hID=58 (Erişim Tarihi: 15.06.2008) http://www.pwc.com, (Erişim Tarihi: 22.08.2008). Jarnes, C. (2002), ‘RAROC Based Capital Budgeting and Performance Evaluation: A Case Study of Bank Capital Allocation’, Financial Institutions Center, Wharton School, University of Pennsylvania. Keskin, Duygu Anıl (2007), ‘Basel II Kriterlerinin İşletmeler Üzerindeki Etkileri’, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi. 2007, (1), ss. 95-104. Körpe, Ercan (2008), ‘Bölgesel Kalkınma Ajansı ve KOBİ’ler’, Active, Bankacılık ve Finans Dergisi, Yıl 9, Sayı 55. Kutlu, Hüseyin Ali ve Demirci, N. Savaş, ‘Kapsamlı Bir Risk Yönetimi Düzenlemesi: Basel II ve KOBİ’lere Muhtemel Etkileri’, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı 40, Ekim, ss.200-212. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 142 Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM Oğuz, Hatice Dilek (2008), ‘Basel II ve KOBİ Kredilerine Etkileri’, Kalkınmada Anahtar: Verimlilik Dergisi, Temmuz, Sayı: 235. Özbek, Çetin (2002), ‘Denetimin Değişen Dünyası: Yeni İç Denetim Profili’, VII.Türkiye İç Denetim Kongresi, Institut of Internal Auditors. Reha Uz ve diğerleri, Risk Yönetimi ve Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri, Türkiye Bankalar Birliği Yayını, Eylül 2004, Yayın No: 228, ss. iv-v. Şengel, Salim (2008), ‘Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Düzenlemeleri Kapsamında Muhasebe Uygulamaları Açısından Degerlendirilmesi: Bilecik Örneği’: 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, İstanbul, ss. 90-96. TBB (2006), ‘Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri’, Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58. Teker, Suat, Bolgün, K. Evren ve Akçay, M. Barış (2005), ‘Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması’, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, Bahar, C. 3, S. 12 (42-54). Usta, Öcal ve Güler, Sevinç (2006), ‘Kobilerin Finansmani Üzerinde Basel II Kriterlerinin Etkileri Ve Değişen Koşullarda Kredi Sağlamaya Yönelik Önlemler’, 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, İstanbul, ss. 225-226. Yılmaz, Figen (2003), ‘Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler’, İktisadi Araştırmalar ve Planlama Müdürlüğü. İş Bankası Yayını. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İŞ TATMİNİNE ETKİ EDEN KİMİ FAKTÖRLERİN KONAKLAMA İŞLETMELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ Hakan KOÇ∗ Yasin BOYLU∗∗ Yalçın ARSLANTÜRK∗∗∗ ÖZET Bu çalışmada konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin tatmin düzeyleri ve iş tatminlerini etkileyen bazı faktörlerin farklılaşmasının belirlenmesi amaçlanmıştır. İlişkisel tarama türünde olan bu araştırmanın deneklerini, Muğla yöresindeki dört ve beş yıldızlı konaklama işletmelerinde görev yapan işgörenler oluşturmuştur. Araştırmaya 440 işgören katılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler faktör analizi, t-testi ve Anova testi ile analiz edilmiş ve analiz sonucunda elde edilen rakamsal bulgular ise yoruma tabi tutulmuştur. Yapılan istatistiksel analizler ve yorumları sonucunda, tatmini etkileyen faktörler açısından işgörenlerin tatmin düzeylerinde farklılaşmaların olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: İş tatmini, turizm, konaklama işletmeleri, işgörenler. AN INVESTIGATION OF THE FACTORS THAT AFFECT JOB SATISFACTION FROM THE PERSPECTIVE OF ACCOMMODATION ESTABLISHMENTS ABSTRACT This study aims to determine the satisfaction levels of employees and the differentiation of the factors influencing job satisfaction. The study is of descriptive nature and participants are comprised of employees in Muğla province at four and five stars hotel establishments. 440 employees participated in the study. Numerical findings obtained through a variety of statistical ∗ Dr., Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi ∗∗ Dr., Muğla Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ∗∗∗ Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 144 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK analyses such as t-test and ANOVA were interpreted and factor analysis was applied. The results suggest that there is differentiation in the level of satisfaction in terms of the factors affecting satisfaction. Key Words: Job satisfaction, tourism, hospitality establishments, employees GİRİŞ İş tatminin sağlanması işgören tarafından verilecek olan hizmetin kalitesinin yükseltilmesinde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle organizasyonlar, işgörenlerinin iş memnuniyetini ve tatminini artırmak için çeşitli yöntem ve teknikler kullanmaktadır. Tatmin artırıcı çabaların sonucunda yüksek seviyede tatmin edilmiş işgörenlerin performans ve etkinliğinde olumlu gelişmeler sağlanabilmektedir. İşgörenin işe ya da işin belirli yönlerine olan tepkisini yansıtan iş tatmini; işgörenin işine ve iş ortamına yönelik olumlu tutumudur ve işgörenlerin performansını, işgören devir hızını, örgütün büyüme hızını, verimliliğini ve nihai olarak da karlılığını etkileyen önemli öğelerden biridir1. İşgörenlerin çalışma yaşamında gerçekleşmesini arzuladıkları istekler ile iş çevresinden edindikleri izlenimler birbirine uyduğu zaman bu tatmin oluşmaktadır2. İşgören performansı özellikle hizmet sektöründe işletme performansını doğrudan etkilemektedir. Bu sektörlerden birisi olan turizm sektöründe, işgücünün niteliğine ve bu niteliğin diğer sektörlere göre daha fazla olmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Zira turizm sektörü emek yoğun bir sektördür ve sektördeki işletmelerin başarılı olmaları daha çok çalışanlarının başarılarına bağlı görülmektedir3. Çalışanların başarılı olabilmelerinde, çalışanların istek ve ihtiyaçlarının bilinmesi ve bu istekleri karşılayıcı bir iş ortamı sağlanması önemli bir gerekliliktir. Daha genel bir ifadeyle, işletmenin devamlılığı ve başarısı için çalışanların işten/işletmeden memnun kalmalarının ve işe devamlılığının sağlanması gerekir. Aksi durumda, -işgörenlerin işten beklentilerine ulaşamadıkları durumdaişten ayrılmalar meydana gelecek4 5 6 çalışanlar hizmet üretimine etkin şekilde 1 E. Örücü, F. Esenkal, “Konaklama İşletmelerinde İş Gören Tatminini Etkileyen Faktörler (Bandırma ve Erdek Örneği)”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:8, Sayı:14, 2005, s.145. 2 İ. Yüksel, “Hemşirelerin İş Doyum Düzeylerini Ayırt Edici İş Doyum Öğelerinin Diskriminant Analiziyle Belirlenmesi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (3) 2002/1, s.68. 3 T. Lam, H. Zhang, T. Baum, “An investigation of employees' job satisfaction: the case of hotels in Hong Kong”, Tourism Management, 22 (2), 2001, s.157-165. 4 E.G. Lambert, N.L. Hogan, S.M. Barton, “The impact of job satisfaction on turnover intent: a test of a structural measurement model using a national sample of workers”, The Social Science Journal, 38 (2),2001, s.233–250. 5 M. Huselid, N. Day, “Organizational commitment, job involvement, and turnover: a substantive and methodological analysis”, Journal of Applied Psychology, 76 (3), 1991, s.380–391. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 145 katılamayacaklar7 ve hatta işgörenlerin fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklarında bozulmalar meydana gelebilecektir8. Konaklama işletmelerinde işgörenlerin tutumları, diğer iş kollarına göre daha çok önemsenmektedir. Kişiliğin kullanımı, güler yüz, nezaket, içtenlik, insan sevgisi ve saygı, yardımseverlik, anlayış gibi tutum ve alışkanlıkların düzeyi ve kullanma şekli müşterilerin temel psikolojik gereksinimlerinin karşılanmasında çok etkili olmaktadır. Bu tutum ve alışkanlıkların duygusal kökenli olması iş tatmini ile ilişkisinin boyutunu ortaya koymaktadır.9 1.KURAMSAL ÇERÇEVE İş tatmini, çalışanların işe ya da işin belirli yönlerine olan olumlu tutumlarının tamamı olarak tanımlanmakla birlikte10; birçok yazar tarafından farklı çalışmalarda farklı yönleri vurgulanarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, Cribbin (1972), iş tatminini; kişinin çevresinden, kendisinden, yöneticisinden, çalışma grubundan ve bulunduğu organizasyonundan elde etmeye çaba gösterdiği rahatlatıcı bir duygu11; Schermerhorn, Hunt ve Osborn (1994), çalışanların yaptıkları işler hakkındaki duyguları, işleri hakkındaki olumlu hislerinin derecesi12; Eren (2006) ise, işin çeşitli yönlerine karşı beslenen tutumların toplamı ve elde edilen sonuçların beklentileri ne ölçüde karşıladığı13 şeklinde ifade etmişlerdir. Diğer yandan bu kavram; Hackman ve Oldham (1975) tarafından “bireylerin yaptıkları işlerden duydukları mutluluk veya aldıkları hizmetlerden duydukları memnuniyet” olarak tanımlanırken, Locke (1976) “çalışanın işten beklediği ile elde ettiklerinin bir fonksiyonu” olarak14; Odom vd. (1990), “çalışanın işinden pozitif veya negatif olarak hissettiklerinin tümü” olarak tanımlamıştır15. Luthans (1994) iş tatminini, “çalışanların, iş ve işin sağladıklarına ilişkin bir algısı ve bu algıya karşılık olarak verdiği duygusal cevap” olarak tanımlamakta ve çalışanların işten memnun olabilmesi 6 J.D. Shaw, “Jobsatisfaction and turnover intentions: the moderating role of positive affect”, The Journal of Social Psychology, 139 (2), 1999, s.242–244. 7 W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service orientation on jobsatisfaction, organizational commitment, and intention of leaving in a casual dining chain restaurant”, Hospitality Management, 24 (2), 2005, ss.171–193. 8 A.C. Baysal, Çalışma Yaşamında İnsan, Fakülte Yayınları, İstanbul, 1993, No: 225., s.19. 9 D.Tarlan, Ö. Tütüncü, “Konaklama İşletmelerinde Başarım Değerlemesi ve İş Doyumu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:3, sayı:2, 2001, s.146. 10 İ. Erdoğan, İşletmelerde Davranış, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, İstanbul, 1991, s.360365. 11 J.J.Cribbin, Effective Managerial Leadership, New York, American Management Association, 1972, s.155. 12 J.R.Schermerhorn, J.G.Hunt, and R.N.Osborn, Management, USA, John Willey and Sons, 1994, s.144. 13 E.Eren, Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, İstanbul, Beta Basım Yayın, 2006, s.123. 14 T. Lam, H. Zhang, T. Baum, “An investigation …”, s.157-165. 15 R.Y. Odom, W.R. Boy, M.G. Dunn, “Organizational culture, commitment, satisfaction and cohesion”, Public Productivity and Management Review, 14 (2), 1990, s.157–168. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 146 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK için, işin onların sosyal ve psikolojik yönlerine olan katkısının oldukça fazla olması gerektiğini vurgulamaktadır16. Başaran’a göre de iş tatmini, bir işgörenin işini ya da iş yaşamını değerlendirme sonucunda duyduğu haz ya da ulaştığı olumlu duygusal durumu ifade eder17. Erdoğan, olumlu bir duygusal tepkinin oluşabilmesi için, işin işgörenin sahip olduğu değer yargılarına uygun olması gerektiğini belirtmektedir18. Yukarıdaki tanımlarla birlikte üzerinde hemfikir olunan en genel tanımı ile iş tatmini; “bireyin işine, çalışma ortamına, karşılaştığı davranışlara ve aldığı hizmetlere ilişkin gösterdiği olumlu duygusal tepkiler” 19 20 21 22 23 24 25 şeklinde ifade edilebilir. İş tatmini, basit olarak çalışanın işi ile ilgili değerlendirmeleri olmakla birlikte26, iş tatminine etki eden birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörleri Erdoğan, bireysel ve örgütsel faktörler olarak27; Özgen vd. bireysel faktörler ile işin yapısından kaynaklanan faktörler olarak28; Başaran ise, kişilik ve örgütte bağlı faktörler olarak sınıflandırmaktadır29. Bazı yabancı yazınlarda bu faktörler, “çevresel faktörler, fiziksel faktörler, yapısal faktörler”30; bazı yazınlarda ise, “çalışma saati, iş yükü, 16 F. Luthans, Organizational Behavior, Newyork: McGraw-Hill, Inc. New York, 1994, s.114. 17 İ. E. Başaran, Yönetimde İnsan İlişkileri Yönetsel Davranış, Kadıoğlu Matbaası, Ankara,1992, s.179. 18 İ. Erdoğan, İşletme Yönetiminde Örgütsel Davranış, İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi, İşletme İktisadı Enstitüsü, Araştırma ve Yardım Vakfı, Yayın No: 5, İstanbul, 1999, s.231. 19 M.R.Testa, “Satisfaction with Organizational Vision, Job Satisfaction and Service Efforts: An Empirical Investigation”, Leadership & Organization Development Journal, Vol:20, No:3, 1999, s.155. 20 A.Ergeneli, ve M. Eryiğit, “Öğretim Elemanlarının İş Tatmini: Ankara’da Devlet ve Özel Üniversite Karşılaştırması, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:19/2, 2001, s.160. 21 H.M. Weiss, “Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs and Affective Experiences”, Human Resources Management Review, Vol:12, 2002, s.174. 22 T. Baş, K. Ardıç, “Yüksek Öğretimde İş Tatmini ve Tatminsizliği” İktisat İşletme ve Finans, Sayı:17, 2002, s.73. 23 Z. Akıncı, “Turizm Sektöründe İşgören İş Tatminini Etkileyen Faktörler: Beş Yıldızlı Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:4, 2002, s.2. 24 B.Advardsson, B.O.Gustavsson, “Qualıty in the Work Environment: A Prequisite for Success in New Service Development”, Managing Service Quality, Vol.13/2, 2003, s.148. 25 O. Erdil, H. Keskin, S.Z.İmamoğlu, S. Erat, “Yönetim Tarzı ve Çalışma Koşulları, Arkadaşlık Ortamı ve Takdir Edilme Duygusu ile İş Tatmini Arasındaki İlişkiler: Tekstil Sektöründe Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı:5/1, 2004,. s.19. 26 W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service …”, s.171–193. 27 İ. Erdoğan, İşletme …, s.231-235. 28 H. Özgen, A. Öztürk, A. Yalçın, İnsan Kaynakları Yönetimi, Nobel Kitabevi, Adana, 2002, s.327. 29 İ. E. Başaran, Yönetimde …, s.179. 30 Y. Seo, J. Ko, L.J. Price, “The determinants of jobsatisfaction among hospital nurses: a model estimation in Korea”, International Journal of Nursing Studies, 41 (4),2004, ss.437–446 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 147 ücret/uygulanan ücret sistemi, rol çatışması”31 olarak incelenmektedir. Bu yazarlar, kişisel faktörler altında, çalışanın kişiliği, eğitim durumu, cinsiyeti, iş tecrübesi, sosyal yönü, çalışma süresi, değer yargıları, hayat tecrübesi gibi faktörleri vurgulamaktadır. Örgütsel faktörler altında ise, görevin çeşitliliği, destekleyici etkileşim, güven duygusu, takdir edilme, ücret, yükselme olanakları, iş güvenliği, sosyal güvenlik, ödüllendirme sistemleri, yönetimin tutumu gibi faktörler gelmektedir. İş tatmini tüm işletmelerde önemli olmakla birlikte, hizmet sektörü olan turizm sektöründe daha büyük önem taşımaktadır. Çünkü, turizm sektöründe hizmet üretimi çalışan ile müşteri arasındaki etkileşim sonucu meydana gelmektedir. Çalışanın psikolojik durumu ve iş tatmin düzeyi, hizmeti ve müşteri memnuniyetini doğrudan etkilemektedir32 33. Yapılan birçok çalışma, hizmet sektöründe çalışan ile müşteri arasındaki etkileşimin başarılı olmasının temelinde çalışanın tatminin geldiğini de göstermektedir34. İşgörenlerin iş tatmininin ölçülmesinde çeşitli endeksler kullanılmaktadır. Bunlardan en çok bilinen ve yaygın olarak kullanılanların başında “iş tanımlayıcı endeks” (The Job Descriptive Index) gelmektedir. Bu endeks iş tatminini beş farklı boyutta ölçmektedir. Bunlar, yükselme, iş arkadaşları, ücret, yönetim ve işin kendisidir. Bir başka sık kullanılan ölçek ise “Minnesota iş tatmini anketi”dir. Bu endeks ise 20 farklı boyutta iş tatminini ölçmeyi, amaçlamaktadır. Bu ölçekte sorgulanan boyutlar ise; iş arkadaşları ile olan ilişkiler, terfi, ücret, yönetim ilişkileri, başarma, tanınma, sorumluluk, şirket politikaları, güvenlik, statü, yeteneklerden faydalanma, yapılan faaliyetler, otorite, yaratıcılık, bağımsızlık, ahlaki değerler, sosyal hizmetler, değişiklik, çalışma koşulları ve teknik yardımdır. Bu çalışmada yukarıdaki boyutlardan işin niteliğinden tatmin, yöneticiden tatmin, yönetsel yaklaşımdan tatmin, çalışma arkadaşlarından tatmin ve ücret tatmini değişkenleri35 araştırma kapsamında incelenmiştir. 2. METODOLOJİ Araştırma kapsamında anket tekniği tercih edilmiş ve tatmin düzeyini belirlemek için iş tatmini tutum ölçeği kullanılmıştır. Soru formunun oluşturulmasında; Bakan ve Büşükbeşe’nin (2004) araştırmalarında kullandıkları iş tatmin ölçeğinin uyarlanması ile elde edilen ifadeler kullanılmış ve tatmini etkileyen beş boyut; “işin niteliğinden tatmin, yöneticiden tatmin, yönetsel yaklaşımdan tatmin, 31 S. Gaertner, “Structural Determınants of Job Satısfactıon And Organızatıonal Commıtment In Turnover Models, Human Resource Management Review, 9 (4), 1999, s.479-493. 32 D.B. Arnett, D.A. Laverie, C. McLane, “Using jobsatisfaction and pride as internal-marketing tools”, Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly, 43 (2), 2002, s.87–96. 33 W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service …”, s.171–193. 34 L. Jerome, B.H. Kleiner, “Employee morale and its impact on service: what companies do to create a positive service experience”, Managing Service Quality, 5 (6), 1995, s.21. 35 İ.Bakan, T.Büyükbeşe, “Örgütsel İletişim ile İş Tatmini Unsurları Arasındaki İlişkiler: Akademik Örgütler İçin Bir Alan Araştırması”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:7, 2004, s.7. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 148 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK çalışma arkadaşlarından tatmin ve ücret tatmini değişkenleri araştırma kapsamına alınmıştır”.36 Araştırmada kullanılan tatmin ölçeğinin güvenilirlik analizi sonucunda genel güvenilirlik düzeyi Cronbach Alpha ,9072 olarak tespit edilmiştir. Bu değer sosyal bilimler için yeterli bir güvenilirlik olarak kabul edilebilir. Araştırma evrenini Muğla ilinde faaliyet gösteren dört ve beş yıldızlı konaklama işletmelerinde çalışan işgörenler oluşturmaktadır. Muğla ilinde faaliyet gösteren turizm yatırım ve turizm işletme belgeli toplam 769 konaklama işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerin yatak kapasiteleri 136056’dır (Kültür ve Turizm Bakanlığı,2007). Literatürde genel kabul görmüş olan konaklama tesislerinde yatak başına 1.1 personel çalışması37 ilkesine dayanarak yaklaşık olarak bu konaklama işletmelerinde 149661 işgörenin çalıştığı varsayılmıştır. Muğla ilindeki konaklama işletmelerinde görev yapan yaklaşık 149661 işgören araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Araştırmada basit tesadüfî örneklem formülü kullanılmış olup38; Örneklem çapı; n ≥ 383 olarak hesaplanmıştır. Araştırma kapsamında 500 adet soru formu tesadüfî yöntemle seçilmiş kişilere uygulanmış ve 440 işgörenden cevap alınmıştır. Araştırmada kullanılan soru formunun, birinci bölümünde sosyo-demografik sorulara, ikinci bölümünde iş tatminine etki eden faktörlere ilişkin sorulara yer yerilmektedir. Soru formunda beşli likert dereceleme kullanılmıştır. Elde edilen veriler sosyal bilimler için geliştirilmiş olan SPSS programı ile analiz edilmiştir. İstatistiksel olarak veriler tanımlayıcı ve çıkarımsal istatistik bazında ele alınmıştır. 3. ANALİZ 3.1. Örneklem İstatistikleri Örnekleme dahil edilen 440 işgörenin, yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğin isteyerek seçilmesi, mesleğin kendine uygun bulunması ve mesleğin toplumda hak ettiği itibarı görmesini gösteren frekans dökümleri Tablo-1’de gösterilmiştir. Tablo-1’e göre, 440 kişi içerisinde %56,6 ile 20-25 yaş aralığı, %70,0 ile erkeklerin, %72,5 ile lisans mezunlarının olduğu dikkat çekmektedir. Diğer yandan, mesleğini isteyerek seçenlerin oranı %72,0 olmasına karşın mesleğini kendine uygun bulanların oranı %61,4’e gerilemiştir. Bununla birlikte; mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı görmediğini düşünenlerin oranı %81,8’i bulmaktadır. 36 İ.Bakan, T.Büyükbeşe, “Örgütsel …”, s.7. 37 E. Çetiner, Konaklama İşletmelerinde Yönetim Muhasebesi, Ankara, Tutibay Yayınları, 1995, s.16 38 T. Yamane, Temel Örnekleme Yöntemleri. (Birinci Baskı). Çeviren: Alptekin Esin, M. Akif Bakır, Celal Aydın ve Esen Gürbüzsel, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2001, s.116. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 149 Tablo-1: Örneklem Profilinin Sayısal ve Yüzdesel Dağılımı Yaş Dağılımı Sayı Yüzde 20–25 yaş aralığı 249 56,6 26–30 yaş aralığı 60 13,6 31–35 yaş aralığı 91 36–40 yaş aralığı 18 41 yaş ve üzeri 22 5,0 440 100,0 Cinsiyet Dağılım Sayı Bayan Erkek Eğitim Durumu Sayı Yüzde Lise 35 8,0 Ön lisans 57 12,9 20,7 Lisans 319 72,5 4,1 Lisansüstü 29 6,6 440 100,0 Mesleğin isteyerek seçilmesi Sayı Yüzde Yüzde Evet 327 72,0 132 30,0 Hayır 113 26,0 308 70,0 440 100,0 440 100,0 Mesleğin kendine uygun bulunması Sayı Yüzde Sayı Mesleğin toplumda itibar görmesi Yüzde Toplam Toplam Toplam Toplam Evet 80 18,2 Evet 270 61,4 Hayır 360 81,8 Hayır 170 38,6 440 100,0 440 100,0 Toplam Toplam 3.2. Ölçeğin Değerlendirilmesi Ölçme aracının geçerliliğini tespit edebilmek için faktör analizi uygulanmıştır. Faktör analizi, aynı yapıyı ölçen çok sayıda değişkenden az sayıda tanımlanabilir anlamlı değişkeni keşfetmeye yönelik çok değişkenli bir istatistikî araçtır. Bu araştırmadaki faktör analizi sonucunda 21 ifade 4 faktör altında toplanmıştır. Faktör analizinin sonuçları Tablo-2’de yer almaktadır. Faktör başlıkları altında yer alan ifadeler incelendiğinde, güvenilirlik düzeyinin de yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK 150 Tablo-2: İş Tatmini Maddelerinin Faktör Analizi Sonuçları Faktör Yükü 1. Faktör Özdeğer. Açıklanan Varyans F P Alpha 7,634 36,352 47,2827 0,000 0,8359 2,539 12,090 18,4596 0,000 0,9262 2,101 10,005 207,2602 0,000 0,7718 1,890 9,000 110,0919 0,000 0,7879 Yöneticiden Tatmin Yöneticimin kendi görev ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirdiğini düşünüyorum ,872 Yöneticimin görevini layıkıyla yeterlilikte olduğunu düşünüyorum ,866 yapabilecek Yöneticimin adil olduğu inancındayım. ,809 Yöneticimin dürüst olduğu inancındayım. ,790 Yöneticimin her inancındayım. bana olacağı ,752 Yöneticimin işletmenin ve çalışanların çıkarlarını düşündüğü inancındayım ,730 şartta destek 2. Faktör İşin Niteliğinden Tatmin Bilgi ve yeteneklerime uygun bir iş yapmaktayım. ,835 Yaptığım iş kişisel gelişimime katkı sağlamaktadır. ,793 Yaptığım işte yaratıcılığımı kullanabiliyorum. ,752 Yaptığım iş beklentilerimi karşılamaktadır. ,662 Yaptığım işteki yetki ve sorumluluklar açık bir şekilde belirlenmiştir. ,452 Sadece kendi işimin uğraşmaktayım. ,414 gerektirdiği faaliyetlerle 3. Faktör Çalışma Arkadaşlarından Tatmin İşletmemizde herhangi bir problem yaşadığımda çalışma arkadaşlarım bana yardımcı olur. ,830 Çalışma arkadaşlarımla iyi ilişkiler içerisindeyim. ,783 Çalışma arkadaşlarım konusunda uzman kişilerdir. ,670 Çalışma arkadaşlarımın yanında kendimi bir takım üyesi gibi hissediyorum. ,670 4. Faktör Yönetsel Yaklaşımdan ve Ücretten Tatmin İşletmemizdeki prim/fazla mesai vb. ödemelerden memnunum. ,810 Hak ettiğim maaş/ücreti aldığımı düşünüyorum. ,809 İşletmemizin kaynaklarından tüm işgörenler eşit bir şekilde yararlanmaktadır. ,599 İşletmemizde işgörenlerin çözümlenmektedir. süratle ,585 İşletmemizde işgörenlerin iş ile ilgili yaptıkları öneriler dikkate alınmaktadır. ,451 problemleri Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 151 Araştırmada kullanılan ölçekteki tek boyutlu 25 madde faktör analizine girmiştir. Sonuçta, toplam 21 madde değerlendirmeye alınmıştır. Bu maddelerin faktör yükleri Tablo-2’te verilmiştir. Faktör analizi sonuçlarına göre, 4 madde elenmiştir. Ölçekte faktör yükleri 0,414 ile 0,872 arasında değişmektedir. Ayrıca, ölçeğin KMO değeri 0.704, Bartlett testi 7457,985 ve Cronbach alpha iç tutarlılık katsayısı 0.9072 bulunmuştur. Bu sonuçlar, ifadelerin faktör analizi için uygun olduğunu, yapı geçerliğinin sağlandığını ve güvenilir bulunduğunu göstermektedir. 4. BULGULAR Ölçme aracından elde edilen verilere faktör analizi uygulanmış ve analiz sonucunda ifadelerin dört boyuta indirgenebileceği görülmüştür. Her bir veri için faktör dönüşümü uygulanarak dört boyuttaki ölçümler elde edilmiştir. Bu ölçümlerin normal dağılıma uygunluğu için; Shapiro-Wilk testi uygulanmış elde edilen bulgular aşağıdaki tabloda düzenlenmiştir. Tabloya göre dört boyuttaki verilerin hepsi normal dağılıma uygun dağıldığı görülmüştür. Tablo-3. Normal Dağılıma Uygunluk İçin Shapiro-Wilk Testi Sonuçları Shapiro-Wilk Statistic Sig. 1. Faktör: Yöneticiden Tatmin 0,950 0,183 2. Faktör: İşin Niteliğinden Tatmin 0,959 0,318 3. Faktör: Çalışma Arkadaşlarından Tatmin 0,957 0,282 4. Faktör: Yönetsel Yaklaşım ve Ücretten Tat. 0,945 0,136 Araştırmada incelenen grup varyanlarının homojenliği ile ilgili Levene test istatistiği sonuçları verilmiştir. Tablo-4 de her bir özellik için grup varyanslarının homojen olduğu görülmektedir. Normal dağılıma uygunluk için Shapiro-wilk testi sonucunun da araştırmadaki grup ortalamalarının farkı için F ve t testinin kullanılabileceğini göstermektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK 152 Tablo-4. Varyansların Homojenliği için Levene Test İstatistiği Sonuçları Yaş Eğitim Cinsiyet L df1 df2 p L df1 df2 p L df1 df2 p Faktör 1 1,8005 4 435 0,127 1,0980 3 436 0,349 1,4547 1 438 0,234 Faktör 2 0,9485 4 435 0,435 0,3672 3 436 0,776 2,5770 1 438 0,109 Faktör 2 1,3071 4 435 0,266 0,5743 3 436 0,632 1,0575 1 438 0,348 Faktör 4 0,7375 4 435 0,566 2,0743 3 436 0,102 0,9275 1 438 0,396 Mesleğinin İsteyerek Seçilmesi Mesleğini Kendine Uygun Bulunması Mesleğin Toplumda İtibar Görmesi L df1 df2 p L df1 df2 p L df1 df2 p Faktör 1 1,7021 1 438 0,183 1,2910 1 438 0,257 0,005 1 438 0,942 Faktör 2 0,6121 1 438 0,542 0,0000 1 438 0,985 0,005 1 438 0,944 Faktör 2 2,0505 1 438 0,129 1,7425 1 438 0,186 0,1682 1 438 0,845 Faktör 4 0,5043 1 438 0,395 1,0662 1 438 0,345 0,8107 1 438 0,445 Araştırma kapsamına alınan örneklem grubunun sahip olduğu bazı özelliklerin iş tatmin boyutları açısından farklılaşmasının belirlenebilmesi için Anova testi (Tablo–5) ve t-testi (Tablo-6) uygulanmıştır. Buna göre: Konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme ve mesleğini kendine uygun bulma değişkenleri ile yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). İşgörenlerin yaş, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme ve mesleğini kendine uygun bulma değişkenleri ile işin niteliğinden tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir(p<0.05). Buna karşın cinsiyet ve mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkeni ile yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır (p>0.05). İşgörenlerin cinsiyet ve mesleğin kendine uygun bulunması değişkenleri ile çalışma arkadaşlarından tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Buna karşın yaş, eğitim durumu, mesleğin isteyerek seçilmesi ve mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkeni ile yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır(p>0.05). İşgörenlerin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme ve mesleğini kendine uygun bulma değişkenleri ile yönetsel yaklaşımdan ve ücretten tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir(p<0.05). Buna karşın mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkeni ile yönetsel yaklaşımdan ve ücretten tatmin değişkeni arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır(p>0.05). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 153 Tablo-5. Bağımsız Değişkenlerin Tatmin Faktörleri Üzerine Etkisi Yöneticiden Tatmin Bağımsız Değişkenler (F) (P) Değeri Değeri İşin Çalışma Yönetsel Yakl. Niteliğinden Arkadaşlarından Tatmin Tatmin ve Ücretten Tatmin (F) (P) Değeri Değeri (F) Değeri (P) (F) (P) Değeri Değeri Değeri Yaş 16,342 ,000* 38,308 ,000* ,545 ,703 6,697 ,000* Eğitim Durumu 8,299 ,000* 27,485 ,000* 1,936 ,123 45,828 ,000* * p< 0,05 istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır. Yaş değişkenine göre tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden tatmin boyutundan 20-25 yaş aralığındaki işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu, işin niteliğinden tatminde, 41 ve üzeri yaş aralığındaki işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatminde, 41 ve üzeri yaş aralığındaki işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu ve çalışma arkadaşlarından tatmin boyutunda ise istatistiksel bir farklılığın olmadığı anlaşılmıştır. Bu durum yaş değişkenine göre tatmin boyutlarının farklılaştığını göstermektedir. Özellikle yeni işe başlayan veya yaptığı işin ve mesleğin başlaşırda olan işgörenler için yöneticiden tatmin önemli bir etken olarak göze çarpmaktadır. Eğitim durumu değişkenine göre ise tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin boyutlarından lisans ve lisans üstü mezunların daha yüksek bir tatmin düzeyine sahip olduğu, çalışma arkadaşlarından tatmin boyutunda ise istatistiksel bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum eğitim düzeyi yükseldikçe tatmin düzeylerinin de artığına bir kanıt olarak gösterilebilir. Tablo-6. Bağımsız Değişkenlerin Tatmin Faktörleri Üzerine Etkisi Yöneticiden Tatmin Bağımsız Değişkenler İşin Niteliğinden Tatmin Değeri Cinsiyet -2,828 ,005* -1,617 ,107 -3,980 ,000* -3,033 ,003* Mesleğin isteyerek seçilmesi 5,509 ,000* 4,031 ,000* 1,716 ,087 2,972 ,003* Mesleğin kendine bulunması 2,676 ,008* 12,544 ,000* -2,584 ,010* 2,328 ,020* 1,900 ,058 ,815 ,416 -1,550 ,122 ,253 ,800 toplumda itibar (t) (P) ve Ücretten Tatmin Değeri Değeri Değeri Değeri Değeri Mesleğin görmesi (P) Yönetsel Yakl. (P) (t) Değeri Değeri uygun (t) Çalışma Arkadaşlarından Tatmin (t) * p< 0,05 istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences (P) 154 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK Cinsiyet değişkenine göre ise tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden tatmin, iş arkadaşlarından tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin boyutlarında erkek işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu, işin niteliğinden tatmin boyutunda ise istatistiksel bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum cinsiyet değişkenine göre erkek işgörenlerin kadın işgörenlere göre tatmin boyutlarına göre daha yüksek düzeyde tatmin olduklarına bir kanıt olarak gösterilebilir. Mesleğini isteyerek seçme değişkenine göre tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin boyutlarından mesleğini isteyerek seçen işgörenlerde daha yüksek bir tatmin düzeyine sahip olduğu, çalışma arkadaşlarından tatmin boyutu ile mesleğini isteyerek seçme değişkeni arasında ise istatistiksel bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum mesleğini isteyerek seçen işgörenlerin isteyerek seçmeyen işgörenlere göre tatmin olma durumlarının daha yüksek olmasını sağlaması bakımından önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Mesleğini kendine uygun bulma değişkenine göre tatmin boyutları incelendiğinde; mesleğini kendine uygun bulan işgörenlerin, mesleğini kendine uygun bulmayan işgörenlere göre daha yüksek seviyede tatmine sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bu durumda göstermektedir ki, mesleğini kendine uygun bulmak ve mesleğinden memnun olmak tatmin olma düzeyini etkileyen bir faktör olarak dikkat çekmektedir. Diğer yandan, mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı görmesi değişkeni ile tatmin boyutları arasında istatistiki bir farklılaşmaya rastlanmamıştır. Diğer bir ifade ile, araştırma kısıtı olan yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, çalışma arkadaşlarından tatmin ve yönetse yaklaşımdan ve ücretten tatmin boyutları ile mesleğin toplumda itibar görmesi değişkeni arasında bir farklılaşmaya rastlanmadığını söylemek daha doğru olacaktır. Sonuç ve Tartışma Araştırmada uygulanan faktör analizi sonucuna göre teorik çerçevede kullanılan beş faktörün yapılan analiz sonucunda 4 faktöre dönüştürüldüğü görülmüştür. Bu kapsamda elde edilen veriler ile tatmin boyutunu oluşturan dört faktörün; yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme, mesleğinden memnun olma ve mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Genel olarak bakıldığında konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin, yaş cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme, mesleğinden memnun olma değişkenleri açısından anlamlı farklılıklara rastlanmıştır. Ancak mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkeni açısından anlamlı bir farkın olmadığı da tespit edilmiştir. Bu çerçevede, konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin yaşları ilerledikçe iş tatminlerinde de artış olduğu ifade edilebilir. Literatürdeki araştırmalarda yaş ile tatmin arasında genellikle olumlu bir ilişki olduğunu göstermekte ve çalışanların Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 155 yaşları ilerledikçe işlerinde daha çok tatmin oldukları görülmektedir 39 40 41 42. Diğer yandan araştırmada işgörenlerin cinsiyetlerine göre tatmin durumlarında da farklılık olduğu ve erkek işgörenlerin tatmin düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir. Hulin ve Smith43, Baş44, Sauser ve York45, Keser46 yapmış oldukları çalışmalarda erkek işgörenlerin kadın işgörenlere göre daha fazla tatmin oldukları sonucunu doğrulamaktadır. Araştırmaya katılan konaklama işletmeleri işgörenlerinin eğitim durumu açısından iş tatminlerinde farklılaşma görülmektedir. Buna göre eğitim durumu yükseldikçe tatmin düzeylerinde de belirgin bir artış sağlanmaktadır. Keser47 yapmış oldukları araştırmalarda da bu sonucu destekleyici kanıtlar bulunmaktadır. Araştırmaya katılan konaklama işletmeleri işgörenlerinin mesleğini isteyerek seçenlerin diğerlerine göre iş tatmin düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Diğer yandan mesleğini kendine uygun bulan işgörenlerin de iş tatmini düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum mesleğin isteyerek seçilmesinin ve mesleğin kendine uygun bulunmasının tatmini artırıcı bir faktör olarak ortaya çıkmasını destekleyici bir sonuçtur. 39 B. Toker, “Demografik Değişkenlerin İş Tatminine Etkileri: İzmir’deki Beş ve Dört Yıldızlı Otellere Yönelik Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı:8/1, 2007, s.92-107. 40 N. Bayram, S. Aytaç, S. Gürsakal, “Çalışanların İş Tatmini Üzerine Bir Araştırma”, 8. Türkiye Ekonometri ve İstatistik Kongresi, İnönü Üniversitesi Malatya, 24-25 Mayıs 2007, s.1-10. 41 T. Baş, “Öğretim Üyelerinin İş Tatmin Profillerinin Belirlenmesi”, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:17, Sayı:2, 2002, s.19-37. 42 G. Aksu, A.M. Acuner, R.S. Tabak, “Sağlık Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin İş Duyumuna Yönelik Bir Araştırma (Ankara Örneği)”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt:55, Sayı:4, 2002, s.271-282. 43 C.L. Hulin, P.C. Smith, “Sex Differences in Job Satisfaction”, Journal of Applied Psychology, Vol.48, No.2, 1964, s.88-92. 44 T. Baş, “Öğretim …”, s.19-37. 45 W.I. Sauser, C.M. York, “Sex Differences in Job Satisfaction: a Re-Examination”, Personel Pyschology, Vol:31, No.3, 1978, s.537-547. 46 A. Keser, “Çağrı Merkezi Çalışanlarında İş Yükü Düzeyi İle İş Doyumu İlişkisinin Araştırılması”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:11, Sayı:1, 2006, s.100-119. 47 A. Keser, “İş Doyumu ve Yaşam Doyumu İlişkisi: Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı:4, 2005, s.77-96. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 156 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK KAYNAKÇA Advardsson, B., Gustavsson, B.O., “Qualıty in the Work Environment: A Prequisite for Success in New Service Development”, Managing Service Quality, Cilt.13, No.2, 2003, ss.148-163. Akıncı, Z., “Turizm Sektöründe İşgören İş Tatminini Etkileyen Faktörler: Beş Yıldızlı Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:4, 2002, ss.1-25. Aksu, G., Acuner, A.M., Tabak, R.S., “Sağlık Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin İş Duyumuna Yönelik Bir Araştırma (Ankara Örneği)”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt.55, No.4, 2002, ss.271-282. Ardıç, K. ve Baş, T., “Kamu ve Vakıf Üniversitelerindeki Akademik Personelin İş Tatmin Düzeyinin Karşılaştırılması”, 9. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 24-26 Mayıs 2001, Silivri/İstanbul. Arnett, D.B., Laverie, D.A., McLane, C., Using jobsatisfaction and pride as internalmarketing tools, Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly, Cilt.43, No.2, 2002, ss.87–96. Baş, T., Ardıç, K., “Yüksek Öğretimde İş Tatmini ve Tatminsizliği” İktisat İşletme ve Finans, Sayı.17, 2002, ss.72-81. Baş, T., “Öğretim Üyelerinin İş Tatmin Profillerinin Belirlenmesi”, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt.17, No.2, 2002, ss.19-37. Başaran, İ. E., Yönetimde İnsan İlişkileri Yönetsel Davranış, (Ankara: Kadıoğlu Matbaası, 1992). Bakan, İ., Büyükbeşe, T., “Örgütsel İletişim ile İş Tatmini Unsurları Arasındaki İlişkiler: Akademik Örgütler İçin Bir Alan Araştırması”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı.7, 2004, ss.1-30. Bayram, N., Aytaç, S., Gürsakal, S., “Çalışanların İş Tatmini Üzerine Bir Araştırma”, 8. Türkiye Ekonometri ve İstatistik Kongresi, İnönü Üniversitesi Malatya, 2425 Mayıs, 2007, ss.1-10. Baysal, A.C., Çalışma Yaşamında İnsan, (İstanbul: Fakülte Yayınları, 1993, No: 225). Cribbin, J.J., Effective Managerial Leadership, (New York: American Management Association, 1972). Çetiner, E. Konaklama İşletmelerinde Yönetim Muhasebesi, (Ankara: Tutibay Yayınları, 1995). Erdoğan, İ., İşletmelerde Davranış, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, 1991, No:242). Erdoğan, İ., İşletme Yönetiminde Örgütsel Davranış, (İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi, İşletme İktisadı Enstitüsü, Araştırma ve Yardım Vakfı, 1999 Yayın No: 5). Eren, E., Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, (İstanbul: Beta Basım Yayın, 2006). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi 157 Ergeneli, A., ve Eryiğit, M., “Öğretim Elemanlarının İş Tatmini: Ankara’da Devlet ve Özel Üniversite Karşılaştırması, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt.19, No.2, 2001, ss.159-178. Erdil, O., Keskin, H., İmamoğlu, S.Z., Erat, S., “Yönetim Tarzı ve Çalışma Koşulları, Arkadaşlık Ortamı ve Takdir Edilme Duygusu ile İş Tatmini Arasındaki İlişkiler: Tekstil Sektöründe Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt.5, No.1, 2004, ss.17-26. Gaertner, S., “Structural Determınants of Job Satısfactıon And Organızatıonal Commıtment In Turnover Models”, Human Resource Management Review, Cilt.9, No.4, 1999, ss.479-493. Hulin, C.L., Smith, P.C. “Sex Differences in Job Satisfaction”, Journal of Applied Psychology, Cilt.48, No.2, 1964, ss.88-92. Huselid, M. and Day, N., “Organizational commitment, job involvement, and turnover: a substantive and methodological analysis”, Journal of Applied Psychology, Cilt.76, No.3, 1991, ss.380–391. Jerome, L., Kleiner, B.H., “Employee morale and its impact on service: what companies do to create a positive service experience”, Managing Service Quality, Cilt.5, No.6, 1995, ss.21-25 Keser, A., “İş Doyumu ve Yaşam Doyumu İlişkisi: Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı.4, 2005, ss.77-96. Keser, A., “Çağrı Merkezi Çalışanlarında İş Yükü Düzeyi İle İş Doyumu İlişkisinin Araştırılması”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.11, No.1, 2006, ss.100-119. Kim, W. G., Leong, J.K., Lee, Y., “Effect of service orientation on jobsatisfaction, organizational commitment, and intention of leaving in a casual dining chain restaurant”, Hospitality Management, Cilt.24, No.2, 2005, ss.171–193. Lam, T., Zhang, H., Baum, T., “An investigation of employees' job satisfaction: the case of hotels in Hong Kong”, Tourism Management, Cilt.22, No.2, 2001, ss.157-165. Lambert, E.G., Hogan, N.L., Barton, S.M., “The impact of job satisfaction on turnover intent: a test of a structural measurement model using a national sample of workers”, The Social Science Journal, Cilt.38, No.2, 2001, ss.233– 250. Luthans, F., Organizational Behavior, (Newyork: McGraw-Hill, Inc., 1994). Odom, R.Y., Boy, W.R., Dunn, M.G., “Organizational culture, commitment, satisfaction and cohesion”, Public Productivity and Management Review, Cilt.14, No.2, 1990, ss.157–168. Örücü, E., Esenkal, F., “Konaklama İşletmelerinde İş Gören Tatminini Etkileyen Faktörler (Bandırma ve Erdek Örneği)”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.8, No.14, 2005, s.141-166. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 158 Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK Özgen, H., Öztürk, A. and Yalçın, A. İnsan Kaynakları Yönetimi, (Ankara: Nobel Kitabevi, 2002). Schermerhorn, J.R., Hunt, J.G. and Osborn, R.N. Management, USA, John Willey and Sons, 1994. Seo, Y., Ko, J., Price, L.J., “The determinants of jobsatisfaction among hospital nurses: a model estimation in Korea”, International Journal of Nursing Studies, Cilt.41, No.4, 2004, ss.437–446. Shaw, J.D., “Jobsatisfaction and turnover intentions: the moderating role of positive affect”, The Journal of Social Psychology, Cilt.139, No.2, 1999, ss.242–244. Sauser, W.I. York, C.M. “Sex Differences in Job Satisfaction: a Re-Examination”, Personel Pyschology, Cilt.31, No.3, 1978, ss.537-547. Tarlan, D., Tütüncü, Ö., “Konaklama İşletmelerinde Başarım Değerlemesi ve İş Doyumu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.3, No.2, 2001, s.141-163. Testa, M.R., (1999). “Satisfaction with Organizational Vision, Job Satisfaction and Service Efforts: An Empirical Investigation”, Leadership & Organization Development Journal, Cilt.20, No.3, ss.154-161. Toker, B., “Demografik Değişkenlerin İş Tatminine Etkileri: İzmir’deki Beş ve Dört Yıldızlı Otellere Yönelik Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt.8, No.1, 2007, ss.92-107. Yamane, T., Temel Örnekleme Yöntemleri. (Birinci Baskı). Çeviren: Alptekin ESİN, M. Akif BAKIR, Celal AYDIN ve Esen GÜRBÜZSEL, (İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2001). Yüksel, İ. “Hemşirelerin İş Doyum Düzeylerini Ayırt Edici İş Doyum Öğelerinin Diskriminant Analiziyle Belirlenmesi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.3, No.1, 2002, ss.67-78. Weiss, H.M., “Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs and Affective Experiences”, Human Resources Management Review, Cilt.12, 2002, ss.173-194. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences AVRUPA’DA ULUSLARARASI EMEKLİLİK GÖÇÜ VE BÜTÜNLEŞME KAPSAMINDA YÖNETİME KATILIM ÜZERİNE İNCELEME (Costa Del Sol, Tuscany, Algarve ve Malta Örneği) Cemile ÜNDÜCÜ ∗ Melike ERDOĞAN ∗∗ Özge IŞIK∗∗∗ ÖZET Bu çalışmanın amacı, yaşlı insanların emeklilik göçünü etkileyen faktörleri ortaya koymakla birlikte, Güney Avrupa’ya olan uluslararası emeklilik göçü fenomenine dikkat çekmektir. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, göç kavramı, göçle ilgili teoriler tanımlanmakta, göçün sınıflandırmaları yapılarak, uluslararası göç içinde uluslararası emeklilik göçü açıklanmaktadır. Ayrıca, uluslararası emeklilik göçünün nedenleri tartışılmaktadır. İkinci bölümde, Costa del Sol, Tuscany, Algarve ve Malta’ya olan uluslararası emeklilik göçü, her bölge düzeyinde ayrı ayrı irdelenmektedir. Son bölümde, bütünleşme kapsamında yönetime katılım konusu üzerine odaklanılarak, Avrupa Birliği’nde ve Avrupa ülkelerinde uygulanan göçmen politikaları, yönetime katılım düzeyleri incelenmekte, bu konu çalıştığımız ülkelerden İtalya örneği üzerinde açıklanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Uluslararası emeklilik göçü, Avrupa Birliği, entegrasyon, yönetime katılım, Costa del Sol, Tuscany, Algarve, Malta ∗ Arş.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF ∗∗ Arş.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF ∗∗∗ Doktora Öğrencisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 160 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK INTERNATIONAL RETIREMENT IN EUROPE UNDER ADMINISTRATION PARTICIPATION IN MIGRATION AND INTEGRATION EXAMINATIONS ON ( Examples of Costa Del Sol, Tuscany, Algarve And Malta) ABSTRACT The purpose of this article elderly people reveal the factors affecting retirement migration, although in southern Europe to draw attention to the phenomenon of international retirement migration. The article consists of three main sections. In the first section, the concept of migration, migration-related theories are described, by making categories of migration, international migration are described in the international retirement migration. In addition, the cause of international retirement migration is discussed. In the second section, the international retirement migration phenomenon to Costa del Sol, Tuscany, Algarve and Malta is analyzed in each region level. In the last section, all under the administration of the focus on participation in, Europe and the European Union in countries of immigration policy, administration will review the level of participation in these issues we're working on examples from countries Italy is described. Keywords: International retirement migration, European Union, integration, participation in administration, Costa del Sol, Tuscany, Algarve, Malt 1. GÖÇ KAVRAMI VE TEORİLERİ 20. yy sonları “göç çağı” olarak adlandırılmaktadır. Çok sayıda insan sınırları geçerek, toplumları çok-kültürlü1 hale getirmiştir. Göç kavramı zihinlerde çevre değiştirme, yer değiştirme gibi anlamları çağrıştırmaktadır. Göçü ekonomik, siyasi, ekolojik veya bireysel nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan ve kısa, orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim amacı güden coğrafik, toplumsal ve kültürel bir yer değiştirme hareketi olarak tanımlayabiliriz2. Göçün temel nedenleri ekonomik, siyasal ve sosyal olmakla birlikte, günümüzde ağırlıklı olarak savaşlar, insan hakları ihlalleri, kötü ekonomi politikaları ve yönetimler, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların yok edilmesi gibi sorunlar insanları göç etmeye zorlamaktadır. Göç olgusunun tarihçesine kısaca göz atmak gerektiğinde, modern dönemde beş farklı göç dalgası yaşanmıştır. Bunlardan ilki, 17. yüzyılda Avrupa devletlerinin I. 1 2 Fatih Çelik, İç Göçlerin Seçkinlik Yaklaşımı ile Analizi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, Yıl:2002, s.276. Cemal Yalçın, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2004, s.13. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 161 Dünya Savaşı sonuna kadar, artan nüfuslarından kurtulabilecekleri koloniler oluşturmuş olmalarıdır. İkinci dalga, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupalı tüccarların Batı Afrika’dan Amerika’nın güneyine, Karaip adalarına, Brezilya’ya ve Guyana’ya köle taşımalarından ve kölelik sona erdikten sonra da İngilizlerin Güney Asya’dan Doğu Afrika, Fiji, Jamaika, Surinam ve Trinidad’a sözleşmeli uşak ve işçi götürmelerinden oluşmaktadır. Bu üç yüzyıl boyunca süren göçler, Kanada, ABD, Latin Amerika, Avusturalya ve Yeni Zelanda’da kurulacak devletlerin temellerini oluşturmuştur. Üçüncü göç dalgası, I. Dünya Savaşı sonunda imparatorlukların dağılmasıyla oluşmuştur. Habsburg ve Osmanlı İmparatorluklarının dağılmasıyla Orta, Doğu ve Güney Avrupa’da sınırları etnik yerleşimlerle uyumlu olmayan yeni devletler oluşmuş ve bu devletlerin homojen nüfuslar yaratma çabası içine girmesiyle de zorunlu göçler başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrası başlayan dördüncü göç dalgası, sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarına kavuşmasıyla hız kazanmıştır. Bu yeni devletler etnik açıdan bölünmüş, otoriter rejimlerle yönetilen, dolayısıyla önlenemez şiddetli çatışmalara sahne olan ülkelerdir. Beşinci göç dalgası, dördüncü göç dalgası ile aynı dönemlerde yaşanmış olmakla birlikte, 1950 ve 1960’larda Batı Avrupa, ABD ve petrol üreten Ortadoğu ülkelerindeki iş gücü açığını kapatmak amacıyla işçi ithal edilmesi olarak gerçekleşmiştir3. Türkiye’den Avrupa’ya gerçekleşen işçi göçleri bu döneme örnek olarak verilebilir. Göç insanlık tarihinin başlangıcından itibaren sürekli yaşanan ve kendisini yenileyerek başka boyutlara sahip bir olgudur. Göçün süreklilik taşıması göçe neden olan etkenlerin farklılığından kaynaklanmaktadır. Göçe neden olan bu farklı etkenlerin sınıflandırılması sonucu çeşitli göç teorileri oluşturulmuştur. 1.1. Ravenstein’nın Göç Kanunları: Göç üzerine ilk teoriyi oluşturan Ravenstein’dır. Ravenstein, 1881 yılında Dr. William Farr’ın “ göçün hiçbir kesin kanuna bağlı olmadığı” düşüncesini yanlışlamak için İngiliz nüfus sayımı verilerini kullanarak başladığı çalışma sonucu göç kanunlarını oluşturmuştur. Ravenstein’nın göç kanunlarını aşağıdaki gibi açıklayabiliriz: 1) Göçmenlerin büyük çoğunluğu sadece kısa mesafeli bir yere göçerler. Yaratılan göç dalgalarının yönü göçmenleri içine alacak büyük endüstri ve ticaret merkezlerine doğrudur. 2) Bir kentte meydana gelen hızlı ekonomik gelişme karşısında, kenti çevreleyen yakın yerlerden göçmenler hızla bu kente gelirler. Böylece kırsal kesimde meydana gelen nüfus azalması daha uzak bölgelerden gelen göçmenlerce doldurulur. Bu durum hızlı gelişen kentin kendisini tüm ülkeye hissettirmesine kadar basamaklı bir şekilde devam eder. 3) Bu yayılma süreci kendisini absorbe eden sürecin tersi şeklinde olsa da, onunla benzer özellikler gösterir. Ravenstein’a göre göç kendi başına bir amaç olmaz, başka bir ifadeyle bireyler göç amacıyla yer değiştirmez. Göç edecekler için kentte gelişen ekonomi ve ticaret olanaklarından faydalanmak amaçtır. 3 Esma Durugönül, TUSİAD Görüş, Haziran 2002, s.38-39. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 162 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK 4) Her göç dalgası, bunu karşılayan karşı dalga yaratır. 5) Uzun mesafeye göç edenler daha çok büyük ticaret ve endüstri merkezlerini tercih etmektedirler. Ravenstein, burada göçün yönünü bir kez daha tekrarlamaktadır. Göçmenlerin uzun mesafeye göç etmesi durumunda daha çok ticaret ve endüstri merkezlerini tercih ettiğini, kısa mesafeli göçlerin, basamaklı bir şekilde gerçekleşeceğinden doğrudan doğruya endüstri ve ticaret merkezlerine olmadığını belirtmiştir. 6) Kent yerlileri, kırsal kesim yerlilerine oranla daha az göç etme eğilimindedir. 7) Kadınlar erkeklere göre daha fazla göç eğilimi taşırlar.4 İlk olması bakımından önemli olan bu teori, sadece iç göçleri açıklamakta ve ülkeler arası göçlere ilişkin bilgi vermemektedir. 1.2. İlişkiler Teorisi: Bu teori göçün nedenini bireysel ilişkilerin bir sonucu olarak görmektedir. Bireysel ilişkiler üzerinden göç edenler göçün risklerini en aza indirirler ve bu ilişkiler üzerinden bir iş bulma ihtimallerini yükseltirler. İlişkiler teorisi herhangi bir yere olan göç akımının devam etmesinde bizzat göç eden grupların gittikleri yerde oluşturdukları ağların etkisi üzerine yoğunlaşmaktadır. Uluslararası göçler de dahil olmak üzere önemli göç alan yerlerde göçmenlerin daha başlangıçta yerleşim yeri olarak tanıdıklarına yakın yerleri tercih ettikleri bilinen bir durumdur. 1.3. İtme - Çekme Teorisi: Lee, orjin5 ve destinasyonun6 her ikisinin göçü etkileyen negatif (itici) ve pozitif (çekici) karakteristiklerini açıklamaktadır. Göçmenlerin bir yerden başka bir yere taşınırken o yerlere yararlar sağladığını öngörmektedir.7 Lee itici ve çekici nedenlerin göç etme eğilimindeki insanlarca değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkabileceğini belirtmektedir. İtme çekme teorisini yeniden gözden geçiren Petersen8 dörtlü sınıflandırmayı değiştirip itici ve çekici faktörlerin beş tip göç ortaya çıkaracağını ileri sürmüştür. 1) İlkel Göç: Göç topluluklarının yer değiştirmesi gibi çevrenin itmesi sonucu ortaya çıkan göçlerdir. 2) Zorlama Göçler: Yönetimi elinde tutan güç tarafından bir topluluğun zorla göç ettirilmesidir. 3) Yöneltilmiş Göçler: Göç etmesi istenen topluluğun tercih hakkına sahip olmasıdır. 4 http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007). Yalçın: s. 22-28. 5 http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007). 6 7 8 İngilizce destination kelimesi Türkçe’de destinasyon kavramı biçiminde kullanılmaktadır. Çalışmada varılacak yer anlamında destinasyon kelimesi kullanılması tercih edilmiştir. http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007). William Petersen, ‘A General Typology of Migration’, Reading in the Sociology of Migration, ed, Clifford J. Jansen, Pergamon Press, New York, s. 55-65 den aktaran Yalçın: s.34. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 163 4) Serbest Göç: Göç kararının bireylerin iradesine bağlı olduğu göç tipidir. Bu göçler hiçbir zaman yüksek oranlı değildir. Ancak eğitimli insanların kendi ülkelerindeki yönetsel veya politik uygulamalardan hoşnutsuzluğu sonucu başka bir ülkeye yerleşmeleridir. Konumuz açısından uluslararası emeklilik göçü bu göç türü kapsamında değerlendirilebilir. 5) Kitlesel Göç: Teknolojik gelişmeler sonucu ulaşımın kolay ve kısa süreli olması nedeniyle bir ülkeden çok sayıda insanın bir başka yere göç etmesi anlamına gelir. 1.4. Kesişen Fırsatlar Teorisi: 1940 yılında Stouffer göçle ilgili olarak ilk kez kesişen fırsatlardan bahsetmiştir. Bu teoriye göre belli bir uzaklığa göç eden insanların sayısı, gittikleri yerdeki fırsatların çokluğuyla orantılıdır. Yani gidilecek yerde iş bulma fırsatı fazla ise oraya göç edecek insan sayısı da fazla olacaktır9. Teori, göçü matematiksel bir şekilde açıklamaya çalışmakta, fakat kentlerdeki fırsatların sayısının nasıl hesaplanacağı konusunda bir açıklama getirmemektedir. 1.5. Merkez- Çevre Teorisi: Bu teori, gelişmiş ve gelişmemiş ülkeleri konu edinmektedir. Merkez çevre teorisi Bağımlılık Okulu tarafından geliştirilmiştir. Bağımlılık Okulu’na göre, dünya merkez ve çevre olarak ikiye ayrılmıştır, gelişmişlik ve azgelişmişlik, tek bir dünya sisteminin birbirine bağımlı ve bölümsel yapılarını oluşturur. Gelişmemiş ve azgelişmiş çevre ülkelerinin merkez ülkelere bağlılığı çeşitli nedenlerle zorunlu görünmektedir. Çevre ülkeler mevcut ekonomik alt yapı ve artan nüfuslarıyla istihdam sorunlarını çözmede merkez ülkelerini birer çözüm yolu olarak görürler. Bu teoriye göre, merkezde yer alan devletler, kendi çalışanlarından giderek daha yetenekli ve eğitimli hale gelmelerini isterlerken, çevredeki gelişmemiş ülkeler, merkezdeki gelişmiş ülkelere hammadde, işlenmiş mallar için pazar ve işgücü fazlasını ihraç etme gibi olanaklar sunarlar10. 1.6. Parekh’in Göç Teorisi: Parekh yukarıdaki göç teorilerinden farklı olarak liberal, toplumcu ve etnik- milliyetçi görüşler çerçevesinde göç teorisini sınıflandırmıştır11. 1) Liberal Görüş: Bu görüşe göre, din, ırk, politik görüşler, kimlik gibi faktörlerin ötesinde insanlar, herhangi bir toplumun gereksinim duyduğu minimum beklentileri karşılayacak kapasitedeyseler rahatlıkla göç ederek o toplumun bir üyesi haline gelirler. 2) Toplumcu Görüş: Bir ülke, birbiriyle iç içe geçmiş bir nüfusun paylaştıkları ortak anlamların, ilgilerin, değerlerin, bağlılıkların ve birliktelik duygusunun bir bileşkesidir. İnsanlar kendilerini tanımlarken bireysel kimliklerinin 9 http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007). 10 Yalçın: s.35-37. 11 Bhikhu Parekh, ‘Three Theories of Immigration’, Strangers and Citizens: A Positive Approach Two Migrants and Refugees, Ed, Sarah Spencer, IPPR/ Rivers Oram Press, 1994,s.93-97. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 164 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK yanı sıra toplumsal kimliklerini de kullanırlar. Liberal görüşün aksine toplumcu görüş dışarıdan gelecek olanların bir şekilde o ülke toplumunun sahip olduğu kültürden farklılıklar sergileyeceği gerekçesiyle göç alan toplumun en iyi uyum sağlayacak olanın seçilmesi düşüncesine dayanır. 3) Etnik- Milliyetçi Görüş: Bir ülke, yüzyıllar boyu birlikte yaşamış, birbirine kan bağıyla bağlanmış ve ortak tarihin mirasını devralmış insanlardan oluşur. Doğal olarak etnik-milliyetçi görüşün göç konusunda söyleyeceği, bir ülkeye göç edecek kişilerin ancak ülkeyle kan bağı varsa o ülkeye kabul edilebilir olmasıdır. 2. Göç Sınıflandırmaları Göçlerin yeni biçimleri ve göç edilen yerde bütünleşmenin sağlanabilmesi ile ilgili olarak göç çalışmalarında sınıflandırmalara gidilmektedir. Çalışmanın bu bölümünde var olan göç sınıflandırmalarına kısaca değinilerek, yeni gelişmeler ışığında ortaya çıkan göç sınıflandırmaları ele alınacaktır. Konumuz uluslararası emekli göçü üzerine odaklandığından dolayı bu göç sınıflandırmalarından biri olan Çevresel Tercih Göçü (Migrations of Environmental Preference), daha ayrıntılı biçimde ele alınacaktır. Mevcut göç çalışmaları alanı iki önemli dala ayrılır. Bunlar; göçün güncel hareketine ilişkin çalışmalar ve diasporalar, etnik ilişkiler gibi göçün çıktılarına yönelik çalışmalardır. Bir diğer göç türü göç edilen yere göre iç ve dış göçtür. Başka bir sınıflandırma ise göçün isteğe göre yapılıp yapılmasına bağlı olarak gönüllü ve zorunlu göçtür. Yine kalıcı ve geçici, yasal ve yasal olmayan biçiminde göç sınıflandırmaları yapılmıştır. Güncel gelişmeler ışığında, göç konusunda öğrenci göçü, beyin göçü, aşk göçü gibi yeni sınıflandırmalar yapılmıştır. Bunlardan biri de, Çevresel Tercih göçüdür. Bu göç türü ekonomik güdülü olan göçlerin karşıtıdır. Gelirden öte, estetik düşünce ve yaşam kalitesini öne alan kişiler tarafından benimsenir. Bu kişiler çoğunlukla bu tür tercihleri gerçekleştirmeye gücü yetebilen insanlardır. Yani emeklileri de içine alan servet sahibi ve refah içinde yaşayan insanlardır. Bunlardan bazıları İspanya gibi sıcak Akdeniz sahillerini tercih ederken, bazıları da kent yaşamından kaçarak, Fransa’nın kırsal bölgelerini daha sakin bir hayat yaşamak için tercih ederler12. Kuzey Avrupalılar (İsveç ve Danimarkalılar), yılın büyük bir kısmını sıcak ve ılık olan güney sahillerinde geçirirler. Genellikle turizm amaçlı olan bu gelişler, daha sonra tatil bölgesine mevsimlik olarak gelişlere, daha sonra ise sürekli yerleşimlere dönüşüm biçiminde bir değişiklik göstermektedir13. Bazıları da, örneğin emekli İngilizler, güney İspanya ve Portekiz’in Algarve bölgesine daha önce 12 Russell King, ‘Towards a New Map of European Migration’, International Journal of Population Geography, Vol:8, 2002, s.100. 13 Allan M.Williams ve C.Michael Hall, ‘ Tourism and Migration New Relationships Between Production and Consumption’, Tourism Geographies, Vol: 2, 2000, s.8. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 165 yaptıkları turistik gezilerinin deneyimine dayanarak, buralara yarı zamanlı yerleşme kararı vermektedirler14. 3. Uluslararası Göç Uluslararası göç, küreselleşmenin önemli bir boyutudur. İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerin etkisiyle göç olgusu kolay gerçekleştirilebilen bir zemine oturmakla birlikte, dünya üzerindeki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin varlığı uluslararası göçe kaynaklık etmektedir. Kişilerin hareketi, sermaye ve mallar kadar olmasa da, giderek hızlanmaktadır. Ulusal sınırlar arasında gittikçe artan insan hareketleri sadece göçmenlerin kendilerini değil, birçok insanın sosyal refahını ve hayatını, devletlerin işleyiş ve politikalarını yakından etkilemektedir15. İlk göç hareketlerine baktığımızda, göç olgusunun bugünün gelişmiş ülkeleri arasında gerçekleşmiş olduğunu görürüz. Amerika kıtasındaki hızlı ekonomik gelişmeler, o döneme kadar gerçekleşmemiş oranlarda Avrupalı işçilerin bu kıtalara göç etmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde küresel göçün doğasını yansıtmak için, hem göç veren hem de göç alan ülkelerin sayıları ve göçmenlerin vardıkları ülkelerde çeşitlilik artmaktadır.1970’den itibaren uluslar arası göç akınlarının temel karakteristiği, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru olmasıdır. Asya ve Kuzey Amerika’yı takiben Avrupa, artan sayıda göçmene ülke olmuştur. Coğrafi yakınlık, göçmenlerin hangi ülkeye gideceği üzerine önemli bir etken olmaya devam ederken, tarihi bağlar ve kolonyal bağlar ise giderek önemini yitirmektedir. Uluslararası göçün geçmişte gösterdiği özelliklerden en büyük kopuş, Doğu’daki komünist rejimlerin yıkılması ve eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte göçmen akımlarının Doğu Avrupa’dan Batı Avrupa’ya doğru gerçekleşmiş olmasıdır.Bu dağılma aynı zamanda etnik grupların, birlikten kopan bağımsız ülkelere doğru yönelmesini de beraberinde getirmiştir.Yeni gelişmeler Avrupa’nın göçmen alan ülkelerinde değişiklikler ortaya çıkararak Güney Avrupa’nın net göçmen veren ülkelerden, net göçmen alan ülkelere dönüşmesini sağlamıştır.16 14 Allan M.Williams ve diğerleri, ‘Tourism and International Retirement Migration: New Forms of an Old Relationship in Southern Europe’, Tourism Geographies, Vol: 2, 2000, s.29. 15 2004 Birleşmiş Milletler (UN) Dünya Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Raporu, s. 61, Durugönül, s. 4146. 16 2004 Birleşmiş Milletler… s. 64. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK 166 Kaynak: Russell King, Anthony M.Warners ve Allan M.Williams, ‘International Retirement Migration in Europe’, International Journal of Population Geography, 4, 1998, s.96. Tablo 1: Emekli Göçünün İncelendiği Dört Destinasyona Varış Yılları Varış Yılı 1965 Öncesi 1965-69 Tuscany Malta Costa Del Sol Algarve 8.5 5.8 2.3 1.8 Toplam 3.9 7.0 9.4 14.7 1.7 4.1 1970-74 17.9 10.4 3.5 7.3 8.0 1975-79 8.5 3.2 6.9 3.2 5.2 1980-84 6.6 11.5 24.6 12.3 15.9 1985-89 24.5 21.6 36.7 36.5 30.9 1990 Sonrası 24.5 32.7 24.3 34.7 29.2 Ortalama Yıl 1980 1982 1985 1986 1984 Cevaplayan Sayısı 106 278 346 219 949 Kaynak: King vd, International…,s.98. 3.1. Uluslararası Emeklilik Göçü Son yıllarda gelişmiş Batı ülkelerinde uzayan insan ömrü, artan ekonomik refah ve gelişen teknoloji sonucu kolaylaşan ulaşım imkanları, uluslararası emekli göçü adı verilen yeni bir olgunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Avrupa’nın kuzeyinden güneyine olan uluslararası emeklilik göçü, Avrupa’nın sosyal ve Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 167 demografik haritasının değişiminin önemli bir özelliğidir. Avrupalı göçünde yeni trendlerin araştırılmasında bu gerçek sıklıkla vurgulanır17. Uluslararası emeklilik göçü, “transmigration” kavramı ile de karşılanmaktadır. Transmigrant ise, ulus devlet sınırlarını aşan, bu sınırların ötesinde bir yaşam sürdüren ve çoklu ekonomik, politik, sosyal, örgütsel, dini ilişkileri geliştiren ve sürdüren kimseleri ifade etmektedir. Emekli göçü, 1960’larda Avrupa tatilci kalıbını dönüştüren kitle turizmindeki patlamadan ileri gelen doğal bir aşama olarak görülebilir. Emekli göçü 1980’lerin gelişen bir olgusudur. Üstelik bazı Akdeniz kıyılarındaki tatil beldelerinin emeklilik beldeleri olarak pazarlanması, aynı zamanda son yıllarda küresel turist pazarındaki rekabetçi üstünlüğünü kaybettikten sonra, turizmcilerin kendi refahını, zenginliğini devam ettirmek için izledikleri bir strateji olarak görülebilir18. Dywer’a göre, emekli Avrupa Birliği göçmenleri iki farklı grupta tanımlanabilir. Emeklilik sonrası başka bir ülkeye göç edenler ve emekli olduktan sonra orijini olduğu ülkeye geri dönenler. Bu çalışma, ilk gruba giren emeklilik sonrası Kuzey Avrupa’dan Güney Avrupa’ya olan göçleri konu olarak inceleyecektir. O’Reilly, emeklilik göçünü 5 kategoride ele almıştır. Gurbetçiler (süreklidirler ve ev sahibi ülkeyle bütünleşmişlerdir), yerleşikler (yasal statüleri vardır fakat, 2-5 ay arasında değişen sürelerde orijini oldukları ülkeleri ziyaret ederler), geri dönenler ( genellikle ikinci eve sahip olanlar, bunların ziyaretleri düzensizdir), mevsimsel ziyaretçiler (kendi ülkeleri ile bağlantıları olan ve her yıl 2-6 ay arasında değişen sürelerde zamanının belli bir bölümünü destinasyonda geçirirler) ve turistler (tatil yeriyle ilgilidirler)19. 3.2. Uluslararası Emeklilik Göçünün Nedenleri Gelişmiş dünyanın gittikçe birbirine bağlı ve iç içe geçmiş yapısı, teknolojik, politik ve sosyal gelişmelerin etkisi, insanların yaşamlarının bir bölümünü geçirmek amacıyla diğer ülkelere gitmelerine neden olmuştur. İngiliz vatandaşlarının özellikle Avrupa ekonomik bütünleşme sonucu, serbest dolaşım engelinin kaldırılmasıyla tatil yapmak veya emekliliklerini geçirmek için sıcak Akdeniz kıyılarına yerleşmeleri, 1980’lerden beri devam eden önemli bir akımdır. Bu insanlar önce turizm amaçlı olarak sıcak Akdeniz ülkelerine gelmişler, daha sonra emekli olduklarında hayatlarının geri kalan kısımlarını sosyal, ekonomik ve iklim olarak daha uygun olan bu bölgelerde geçirme kararı almışlardır. Bunun sonucunda Portekiz, İtalya, İspanya ve Malta’nın güney kıyıları, çoğunluğu emekli olmuş İngiliz, Alman ve İskandinav ülkesi vatandaşları tarafından seçilen Avrupa noktaları konumuna gelmiştir. Emeklilik göçünün nedenlerini sıralayacak olursak; iklim ve çevre, yaşam kalitesini artırmak (sağlık), yaşamın daha düşük maliyetle sağlanabilmesi, bir başka 17 18 19 Allan Williams, R.King ve A.M.Warners, ‘ A Place in The Sun: International Retirement Migration from Northern to Southern Europe’, European Union and Regional Studie, Vol:4,1997, s.127. King v.d., International…s.97. Karen O’Reilly, ‘ A New Trend in European Migration: Contemporary British Migration to Fuengirola, Costa del Sol’, Geographical Viewpoint, Vol: 23, 1995, s.27. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK 168 ifadeyle söz konusu ülkede yaşamın ucuzluğu, sosyal avantajlar, göç edilen ülkeye ve kültürüne sempati duymak, çocukluk/aile bağlantıları, orijini olduğu ülkeye antipati, göç edilen ülkede çalışabilme olanakları, Kuzey Avrupa’daki demografik değişiklikler, erken emeklilikteki artış, insan ömründeki artış, ucuz konut fiyatları, teknolojik gelişmeler sonucu ömür boyu hareketlilikteki artış ve turist ziyaretleri sırasında edinilmiş olan tecrübelerdir20. Tablo 2: İncelenen Dört Destinasyonda Emekli Göçünün Nedenleri Tuscany Malta Costa Del Sol Algarve Toplam 2.9 8.6 6.2 6.9 6.7 (Diğer Çevresel Faktörleri İçeren) 15.4 37.5 48.1 44.2 40.4 Sağlık, Daha Düşük Yaşam Biçimi 10.6 14.6 18.4 15.2 15.7 Birleşik Krallığa Karşı Hoşnutsuzluk 14.4 3.0 6.8 11.1 7.6 Destinasyon Ülkesine Hayranlık 11.5 7.9 5.0 3.7 6.3 Görev ya da İş Bağlantısı 18.3 6.0 2.7 8.8 6.8 19.2 15.0 8.9 8.8 11.8 7.7 7.5 3.9 1.4 4.8 104 267 337 217 925 En Önemli Neden Düşük Yaşam Maliyeti (Vergi Sebeplerini İçeren) İklim Aile Bağlantıları Diğer Cevaplayan Sayısı Kaynak: King vd., International…s.100 3.3. Uluslararası Emeklilik Göçü Çeken Ülkeler 3.3.1. Costa del Sol (İspanya) İspanya Avrupa Birliği içerisinde yabancı emekli göçünün en fazla olduğu ülkelerden biridir. İspanya’nın özellikle Costa del Sol ve Endülüs (Andalusia) bölgeleri yabancı emekli nüfusunun yoğun olarak tercih ettiği ve yaşadığı bölgelerdir. İspanya’ya yabancı emeklileri çeken nedenleri üç grupta toplamak mümkündür: - Önceki tecrübeleri ve destinasyona bağlılık yapısı, 20 Peter Dywer, ‘ Movements to some Purpose? An Exploration of International Retirement Migration in The European Union’, Education and Ageing, Vol:15, 2000, s.354; Allan Williams ve Guy Patterson, ‘ An Empire Lost but A Province Gained: A Cohort Analysise of British International Retirement in The Algarve’, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.129; Williams v.d., Tourism… s.34. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 169 - Akdeniz iklimini algılayışları, - İspanya’nın imajı. Önceki turizm tecrübelerinin yabancı emekliye önemli bir etkisi vardır. Destinasyona alışan insanlar artık o toplumda kendini yabancı hissetmemektedirler. Çünkü turist olarak geldikleri zaman kişisel ilişkiler geliştirmektedir. İspanya’da yapılan araştırmalar yabancı emeklilerin buraya göç etmesinde temel faktörün önceki tecrübeleri olduğu tezini doğrulamaktadır. Yapılan araştırmada Costa del Sol’da yaşayan İngiliz emeklilerinin % 90’ından fazlası daha önce bu bölgelerde tatil yapmıştır. Alicante’de bu oran %70’dir21. Williams ve diğerlerinin yapmış olduğu araştırmada emeklilerin İspanya’yı tercih etmesinde turist olarak geldiklerinde edindikleri tecrübenin önemini vurgulamaktadır. Yapılan bu araştırmada görüşülen emeklilerin % 87,3’ ü tatillerin, % 4,7’ si işin, % 8’ i ise aile bağlarının etkili olduğunu belirtmişlerdir22. Önceki turizm tecrübelerinin etkili olabilmesi için kişilerin tatillerinden memnun olmaları gerekir. Rodriguez bu memnuniyetin ikameti sağlayan uygun çevresel faktörlere, turist talebi yaratmak için turizm alt yapısına, uygun mekansal yakınlık ve ulaşımın kolaylığına bağlı olduğunu vurgulamaktadır23. Costa del Sol’un yabancı emeklilerce tercih edilmesinde diğer bir neden de iklimdir. Şöyle ki İspanya mükemmel hava koşullarına sahiptir. Avrupa’da yıllık ortalama 18 derece hava sıcaklığına, yıl içinde 3000 saatten fazla güneş ışığına ve açık havada daha rahat yaşam biçimi için gerekli olan sınırlı yağış miktarına sahip olan birkaç bölgeden biridir. Yabancı emeklilerin İspanya’yı tercih etmelerindeki önemli bir neden de İspanya’nın zihinlerde uyandırdığı imajdır. İmajın olumlu olmasında belirleyici faktör iklimdir. İspanya emeklilerde iyi çevresel, kültürel ve sosyal ilişkilerle güneşi ve kumu sunmaktadır. İspanya’nın imajının ve ikliminin emeklilik göçündeki etkisini yapılan çalışmalar da desteklemektedir. Şöyle ki, yapılan çalışmada görüşülen yabancıların yarısından fazlası birkaç defa İspanya’da bulunmuştur (% 50’sinden fazlası iki defadan fazla bulunmuştur) ve gelecek birkaç yıl içinde geri dönmeyi düşünmektedirler24. İspanya’ya gelen emekliler uzun süre kalmamakta yılın bir bölümünü orjin ülkesinde bir bölümünü de İspanya’da geçirmektedir. Bunun sonucunda İspanya’yla tam anlamıyla bütünleşmemekte ve kendi ülkelerinden tamamen kopmamaktadırlar. Emeklilerin bu davranışlarıyla bağlantılı olarak kayıt olmadıklarından sayılarını tespit etmek oldukça zordur. Tatile çıkanlar, geçici veya mevsimlik yerleşikler ve sürekli 21 Vicente Rodriguez, Gloria Fernandez- Mayoralas ve Fermina Rojo, ‘European Retirees on the Costa del Sol: A Cross- National Comparison’, International Journal of Population Geography , 4, 1998, s.188. 22 Williams vd., Tourism…, s.35. 23 Vicente Rodriguez, ‘Tourism As A Recruiting Post For Retirement Migration’, Tourism Geographies, Vol:3 (1), 2001, s.57. 24 Rodriguez, Tourism… s.58. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 170 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK göçmenler arasında kesin bir ayrım yoktur. Williams ve diğerlerine göre25, emekli göçünün dahil edilmesi gerektiği geçici bütün, kısa bir dönem için kalan yasal olarak kayıtlı geçici yerleşikler, “kayıt dışılar”, “mevsimlik göçmenler” (geçici göce yönelik ilk adım olarak değişken bir dönem geçirebilen), ikinci evleri olanlardan uzun dönemli yaşlı turistlere kadar değişiklik göstermektedir. Williams ve diğerleri yaptıkları araştırmada Costa del Sol’daki İngilizlerin daha sık orjin ülkelerini ziyaret ettikleri sonucuna ulaşmışlardır. Onlara göre bu sonuçta daha ucuz uçuş imkanları, daha genç yaş ortalamasına bağlı olarak daha fazla mobil emekli toplulukları faktörleri daha fazla etkiliyken, destinasyondaki aile ve arkadaşlık ilişkileri daha az etkilidir. Yabancı nüfusun İspanya’daki kayıtlarında eksiklikler de vardır. Rodriguez ve diğerleri kayıtlı olmamanın temel nedenlerinin kayıt işlemlerinde eksik bilgi, gerçek adını saklama tercihi, kalmanın geçici niteliği veya İspanya’da yaşarken kayıt olmanın gerekmediği inancı olduğunu düşünmektedirler. Kaydolmamanın anlaşılacağı konusunda az bir korku olmasına rağmen, kaydolma da zaman almakta ve bireysel olarak gelir ve emlak vergisine tabi olmayı sağlamaktadır. Ayrıca zor kayıt işlemleri göçmenlerin İspanya’da aradığı rahat hayat tarzı ile çelişmektedir. İnsanlar emekli olduklarında kurallara bağlı olmadan istedikleri gibi yaşamak isterler. Çoğu emeklinin yıl boyunca bölgede yaşaması gerçeği, belediye makamları (ve diğer kurumlarca) yaşlılara hizmet sunumuna dayanan ekonomiyi sürdürmeye yardım eder, böylece yaşlı insanlara bakmak gittikçe artarak gerekli olmaktadır. İspanya’da yaşlılar için önemli olan sağlık hizmetinden daha iyi yararlanabilmelerinde temel sorun dil faktörüydü. Yaşlı emekliler özellikle Almanlar için dilin farklı olması nedeniyle iletişim problemi yaşanıyordu. Bu problemi çözmek amacıyla Mijas, Benalmadena ve Fuengirola Belediyelerince ulaşılabilir yerlere danışma ve öneri büroları kurulmuştur. Bu danışma bürolarında İngilizce ve diğer yabancı dilleri konuşan kişiler istihdam edilmektedir. Böyle bir kolaylaştırıcılık, Costa del Sol’daki hastanede de çoğu dilleri konuşan kişilerin istihdam edilmesiyle sağlanmıştır. Emekli grupları da vatandaşlara veya yerleşik emeklilerin taleplerini karşılayarak geçimlerini sağlayan çalışma yaşındaki yabancılara cazip gelmektedir. Emekli grupları bir bütün olarak ve özellikle konut piyasasında ve yıl boyunca faal olan ilişkiler alanında etkiye sahiptir. Sürekli veya yarı sürekli kalan emekli yerleşikler yazın mevsimlik turizme göre daha fazla ekonomik etkiye sahiptir. Yaşlı emekliler turistlere göre daha fazla zaman geçirmekte ve genel ve turizm alt yapısının kullanılmasını devamlılığını sağlamaktadır. Tatile gelenlerle emeklileri karşılaştırdığımızda emekliler yabancıların sahip olduğu otellere ve tur şirketlerine daha az harcama yapmaktadır26. Avrupa Birliği Antlaşması ile 1999 yılında Avrupa Birliği vatandaşlarına ikamet ettiği yerin belediye seçimlerinde seçme ve seçilme seçmen hakkının verilmesi İspanya’da yabancı emeklilere belediye politikalarında potansiyel güç vermiştir. Bu 25 Williams vd,Tourism…, s. 41. 26 Rodriguez vd., European…, s.197. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 171 zamana kadar belediye politikaları ve seçimlerinde emekliler etkin olma konusunda istekli değildiler. Fakat İspanya’daki bazı politik partiler emeklilere ılımlı yaklaşım sergilemişlerdir. Fakat politik katılım konusunda çeşitli sosyal ve kültürel engellerin bulunduğunu açıklamışlardır. Emeklilerin kendi yaşamlarını doğrudan etkileyen konut piyasası ve kendi özel mülklerinin bakımı gibi konularda etkilerini kabul etmektedirler27. Avrupa Birliği kurallarına göre AB vatandaşları lokal olarak aynı derecedeki yerlerde sağlık hizmetini alma hakkına sahiptir. Fakat bu kural İspanya’nın bütün bölgelerinde uygulanmamaktadır. Sınırlı kaynaklara sahip olan küçük yerlerde kendi vatandaşlarına öncelik verilmektedir28. İspanya’nın yabancı emekliliklerin toplumla bütünleşmesi ve yönetime katılımının öneminin fark etmeye başladığını söyleyebiliriz. Yapılan düzenlemeleri bunun bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür. 3.3.2. Tuscany (İtalya) İngiltere’de basit bir çalışma hayatından sonra, yurtdışında daha önce tatil yapılmış ve denenmiş bir bölgenin emeklilik hayatına uyuştuğu görülmüştür. İnsanlar farklı coğrafik, kariyer ve hayatlardan Toskana’ya gelmişlerdir. Çalışma, emeklilik, boş zaman gibi kavramlar keskin çizgilerle ayrılamıyor, ayrıca uluslararası göç hakkındaki bu kavramlaştırmaların yeniden tanımlanması, değişken hayat tarzı, emeklilikten önce ve sonra birden fazla ülkeye bağlılık ve sorumluluk gibi kavramları kapsaması gerekiyor. Bunların yanında İngilizlerin bölgede tarih boyunca varlığı bulunmakta ve bu bölgenin geleneksel olarak sürgün cenneti olarak görüldüğü bilinmektedir. İngilizlerin Toskana’daki tarihleri, tam olarak Olive Hamilton tarafından 2 kitap olarak yazılmıştır (1974-1982). Hamilton bölgede İngilizlerin varlığı ile ilgili bir başlangıç noktası belirliyor, ancak nadiren anekdotal bir tarzı var. Eserinde önemli aşamaları anlatarak, savaş sonrası dönemde bölgedeki İngiliz yerleşimiyle ilgili göndermeler yapıyor. Büyük Tur (Grand Tour) Eğer Leghorn’da yaşamaya başlamış bir kısım taciri dikkate almazsak – ki bu bölgede eski iki mezarlıkta eserleri görülmektedir – hikaye aslında Büyük Tur’da, yani iyi aile çocuğu olan tüm gençlerin eğitimini tamamlamak için İtalya’ya gönderildikleri dönemde başlamıştır29. Floransa’nın sanatsal açıdan önemli olması nedeniyle bu şehirde uzun ziyaretler oldukça modaydı. 18. yüzyılın neredeyse yarısına kadar Floransa’da İngilizlerin yaşamının sosyal bağlantısını sağlayan, 1740 27 Rodriguez vd. European…, s.198. 28 Johanna Anderson, Retirement Migration: Motives for Migration to Warmer Climate and Housing Needs A Study of Scandinavians in Costa Blanca, Chalmers University of Technology Göteborg, Sweeden, 2002, s. 19. 29 O. Hamilton, The Divine Country:the British in Tuscany 1372-1980(London:André Deutsch), Aktaran:Russell King, Guy Patterson, ‘Diverse Paths:the Elderly British in Tuscany’, International Journal of Population, Vol:4,1998, s.158 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 172 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK yılında Tuscan Ducal Court temsilcisi olarak atanan Sir Thomas Mann’dı. Sir Robert Walpole ve Başbakan II. George tarafından korunan Mann’ın görevi, Floransa’da yaşayan ve buraya seyahat eden İngilizlerle ilgilenmek, Leghorn’da bulunan İngiliz tacirlerin çıkarlarını korumak ve Akdenizde bir irtibat bürosu görevi yapmaktı. Mann’in misafirperverliği ve sosyal ilişkileri onu bir Floransalı yaptı ve daha üst sınıf İngiliz ziyaretçilerle tanışmasını sağladı. ( Via Santo Spirito ve Casa Manetti’de, Mann’ın cömertliği altında ezilmek bu ziyaretçileri korkutuyordu. Mann, orada 46 yıl yaşadı.) Toskana, 19.yy romantik yazarlarına ev sahipliği yapıyordu, başarılı İngiliz yazar ve şairlerin birçoğu; Shelley, Byron, Brownings ve Trollopes buradaydı. Bu kişilerin Toskana’daki yaşamlarıyla ilgili materyaller dağınık biçimdedir. Tuscan şehirleri ve kırsal bölgeye olan beğeninin artması ile, Toskana, orta ve üst düzey İngilizler için kültür, sanat ve doğanın mükemmel karışımı olan bir sembol haline geliyor ve Toskana için “çekici bölge” imajı yerleşiyordu. Burada vurgulanması gereken önemli nokta, 19. yüzyılda İngilizlerin burada yaşadığı ve ziyaret ettiği dönemde Toskana’da meydana gelen sosyal değişimlerdir. Büyük Tur süresince, yani genç İngiliz aristokratların İtalyan aristokratlarla tanıştığı, yüksek sosyetelerine girdiği ve kültürlerini benimsediği günlerde, daha orta sınıf ve entelektüel ziyaretçi gruplara yol açtılar. Bunların bazıları aristokrat sınıfından olmayan, sıradan İtalyanlarla iletişim içinde olmayı tercih ettiler. Böylece sınıf tabanı genişledikçe Toskana’daki İngiliz sayısı arttı. 1900’lü yıllarda İngiltere Büyükelçiliği, Floransa’da 35.000 İngilizin bölgeye yerleştiğini belirtiyordu30. II. Dünya Savaşının, Toskana’daki İngiliz topluluğa birbirine zıt iki etkisi oldu. Bir yandan parçalandılar, diğer yandan Toskana’da pek çok İngiliz askeri çatışmaya katıldı. Alman ordusu işgali altındaki bu askerlerin bazılarına, kaçma girişimlerinde, yerel gerillalar yardım etti. Savaş sonrası dönemde, Toskana’da İngiliz yerleşim modelinde, köklü bir değişiklik görüldü. Floransa’ya yerleşim düştü, yeni gelenler şehir dışında özellikle şehrin güneyindeki Chianti bölgesine yerleşmeyi seçtiler. Chianti manzarasının, doğal canlılığını köylü sınıfının çabaları sağlamıştı. Onlar mezzadria31 olarak bilinen ortaklık sistemi altında çiftçilik yapıyorlardı. Bu sistemde araziyi kiralayan, arazi, tarım araçları, tohumlar ve çiftlik evinin içinde olduğu sermaye ile elde edilen mahsulün yarısını, toprak sahibine öderdi. Müşterek kiracılık sistemi, eski, istikrarlı ve miras yolu ile intikal eden bir sistemdi. Ayrıca tepelerde ve yamaçlarda dağınık bir biçimde yerleşen kiracı mezzadriaları ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlardı. Bununla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrası bu sistem çöktü. Sistemin özünde boyun eğme ve sosyal katılık vardı. Tıpkı geçmişin feodal sistemini anımsatıyordu. Modern İtalya tarımsal reformlarla yasadışı bir yaklaşım olan bu müşterek kiracılık sistemini bozmak için çok çaba harcıyordu32.Bu arada 30 M. Carmichael, In Tuscany,(London: John Murray) Aktaran King vd, International… , s.159 31 Mezzadria, toprağı kiralayanın elde ettiği ürünün yarısını, toprak sahibine vermesini içeren müşterek kiracılık sistemidir. 32 R. King, L Took, Land Tenure and Rural Social Change,1983,Erdkunde 37: 186-98 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 173 Toskana’nın sanayi gelişimi, bölgenin kalbi durumundaki Arno Vadisi boyunca yoğunlaştı. Genç çiftçiler kendilerine miras kalan bu topraklardan ücret almak istiyorlardı. Muazzam kırsal göçle case coloniche33 terk edildi.Yabancı sermayeye arazi saldırısının yolu açıldı.Bunlar, bir zona depressa34 olarak, 1950’lerin sonunda kendilerine resmen gösterilen yerlerde, önemli sermaye yatırımları yaptılar.Aynı zamanda çok düşük fiyatlarla tarihi mülklere de sahip olabildiler. 1991 yılı sayımı yabancıların sayıldığı ilk sayım olup, İtalya’da 24.432 İngiliz’in yaşadığı tespit edilmiştir. İngilizler; Almanlar (86,175), Faslılar(58,114), Amerikalılar (37,847), Yugoslavlar (28,784) ve Tunuslulardan (25,263) sonra bölgede yaşayan 6. grup olmuşlardır. Elde bulunan bölgesel verilere göre İtalya’da yaşayan yabancıların büyük bölümü Toskana’da yaşamaktadır. İtalyan kanunlarına göre İtalya’da kalmak isteyen her yabancı varışının 8. gününe kadar Polis ya da Qestura35’ya kayıt yaptırması ve bir permesso di soggiorno’ya 36sahip olması gerekiyor. Bu izinlerin içinde çalışma, aile, öğrenci, din ve mülteci izinleri bulunuyor. Sojourn verileri yıllık olması nedeniyle, 10 yılda bir yapılan sayımlara göre daha düzenli bir göçmen eğilimi tespitini sağlamaktadır. Aynı zamanda sayısı bilinmeyen göçmenler hakkında daha kapsamlı yakalamalar yapabilmektedir37. 9 bölge içinde ikisi Floransa ve Siena, Toskana’daki İngilizlerin %53,7 sini bulunduruyor. Floransa tek başına Toskana’da İngilizlerin %37,5ini barındırıyor. Ancak gerçek yoğunlaşma Siena’da görülüyor. Siena’ın Chianti bölgesi, doğal güzellikler ve manzara açısından zengin bölgelere sahip olması nedeniyle İngilizler tarafından daha çok tercih ediliyor. İngilizler daha çok manzara olarak ve kültürel olarak zengin olan bölgeleri tercih ederken, daha az kültürel varlıklara ve daha az doğal güzelliklere sahip Pistoia ve Livorno gibi bölgeleri pek tercih etmiyorlar38. Toskana’da bulunan İngiliz nüfusun büyük çoğunluğu kadındır. Genelleme yapıldığında Italya’daki İngiliz kadınlar nüfusun %58’ini oluştururken, Toskana’daki kadın İngiliz oranı %62,8’dir. Bununla ilgili olarak çeşitli açıklamalar yapılabilir. Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyor ve emeklilik yaşındaki pek çok kadın evli olduğu erkekten birkaç yaş daha küçük. İtalya ve Toskana’nın daha çok kadınların ilgisini çekmesine diğer bir neden, İtalyan diline, edebiyatına ve sanata olan ilgi kadınlar arasında daha yaygın ve bu nedenle daha fazla sayıdaki kadın eğitim almak için İtalya’ya geliyor. Bu durum bir sonraki ile doğrudan bir bağlantı yapmamızı sağlıyor. İngiliz kadınlar İtalyan erkeklerle evlenerek burada yaşamaya ve emekli 33 Case coloniche, müşterek kiracılık sistemi ile birbirine ayrılmaz biçimde bağlı olan arazi kiracılarının, dağınık biçimde görülen kırsal yerleşim biçimidir. 34 Zona depressa, bastırılmış bölge olarak açıklanabilir. 35 Questura, polis karakolu olarak tanımlanabilir. 36 Permesso di soggiorno, geçici süre kalmak için izin olarak ifade edilebilir. 37 Anna Triandafyllidou, Immigration Policy Implementation in Italy: Organisational Culture, Identity Processes and Labour Market Control, Journal of Ethnic and Migration Studies, Vol.29,No.2, March 2003,p.262. 38 Caritas di Roma, 1996 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 174 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK olmaya eğilimliyken, daha az sayıda İngiliz erkek İtalyan kadınlarla evlenme eğilimindeler ve İngiltere’ye geri dönüyorlar. Bu nedenle aile nedeniyle İtalya’da bulunma (%19,6) kadınlarda erkeklerden (9,3) daha fazla görülüyor39. Floransa’da İngilizlerin çoğu Floransa’da yalnız yaşarlar. Bu kişiler emekliliklerinden önceki beş yılı yurt dışında yaşayarak geçirmişlerdir. Oysa diğer gruplar için uluslararası hareketliliğin çoğu, dünyanın hemen hemen tüm kesimlerinde şaşırtıcı bir düzen içinde gerçekleşmektedir. Özellikle, iş hayatında uluslar arası kariyer yapmak ve Avrupa’da, eski İngiliz kolonilerinde ve Ortadoğu’yu kapsayan diplomatik hizmetlerde yaygındır. Toskana’da yaşayan İngiliz emeklilerini diğerlerinden ayıran özelliklerinden biri de, onların yüksek eğitim seviyeleri ve “yüksek kültür” olarak adlandırılan durumlarıdır. Tam günlük eğitimi tamamlama yaşı, 19,8’dir. Görüyoruz ki çoğunluğu üniversitelidir ve daha yüksek eğitim seviyesi ayrıcalıklı seçkinler için geçerli olmuştur. Rönesans ile mimari ve sanat tarihinde rol oynayan Floransa ve Toskana için, bu eğitimsel ve kültürel seçicilik çok sürpriz olmamıştır40. İngilizlerin çoğu bölgeyi biliyor veya bölgeyle daha önce bağlantıları vardır, bazıları İtalyan kültürü ve diline yabancı değildir. Böylece burada büyük hayal kırıklıkları çok azdır; gerçekte onların beklentileri aşılmış veya uyumları sağlanmıştır. İngilizlerin erken dönemde arazi satın almalarında, 1960 ve 1970’lerde fiyatların düşük olması önemli bir etken olmuştur, ancak bu çekicilik, özellikle Alman ikinci ev satın alıcıları 1980 ve 1990’larda Toskana’daki mülklerin fiyatlarını artırdıklarından dolayı sona ermiştir. Aksi takdirde yaygın olarak belirtilen avantajları vardır: kırlarının güzelliği, Toskana ve Florentine’deki sanat işlerine erişim, iklim, yerel halkın samimiyeti ve karakterlerinin açık oluşu, genelde yaşamda kibar ve rahat olmaları(suç oranının düşüklüğü, güçlü aile değerleri); yemekleri ve şarapları, iyi iletişimleri (Toskana otoyolları iyi hizmet vermektedir ve burada İngiltere’ye hem tarifeli hem de çarter seferleri için Pisa ve Floransa’da havaalanları vardır.) Problemler ise, İtalyan siyasal sisteminin bozukluğu ve buna bağlı olarak bürokrasinin yavaş işlemesi ve engelleyici olması, dilin zorlukları, aile ve arkadaşlardan uzaklık, sağlıksız kamu hizmetleri (tıbbi bakım dahil) ve şaşırtıcı olarak soğuk ve rutubetli kışlardır. Ayrıca İtalyanların sinirli araba kullanmaları ve avcılığı sevmeleridir. İngilizler genellikle İtalyancayı iyi bilmektedirler. Toskana içinde dilin akıcılığı, başka yerlerden ziyade Floransa’da daha yüksek görülür. Güney Toskana ve Umbria kırsal bölgelerdir. Buralarda son zamanlarda İngiliz yerleşikler fazlasıyla oluşmuştur. Floransa büyük bir şehirdir ve burada İngilizler uzun bir mevcudiyete sahiptir. Ayrıca Floransa’daki İngiliz yerleşiklerin bazıları, emekliliklerinden önce iş ve sanat hayatında ve öğretimde pek çok yıllarını burada harcamıştır. Bu nedenle İtalyancaya mükemmel derecede hakimdirler. Gazete okurları Floransa ve Umbria’nın 39 Russell King, Guy Patterson, Diverse Paths: The Elderly British in Tuscany, International Journal of Population, Vol:4,1998b, s.164. 40 King v.d., International…, s.98. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 175 “iki uçdeğer” arasındaki benzer zıtlıklarını sergiler. Floransa’da İngiliz yerleşiklerin büyük çoğunluğu bir İtalyan gazetesini düzenli olarak okur.Toskana’nın kırsal üç alt bölgesinde gazete okumayı çoğunluğun önemsiz bir kısmı yapar, Umbria’da çoğunluğun büyük kısmı gazete okumaz41. 3.3.3. Malta Malta adaları, fiziki coğrafyası, yeri ve İngiltere’yle tarihsel bağları bakımından farklıdır. Tunus ve Libya kıyılarına 300 km kadar uzaklıkta Sicilya’nın 93 km güneyinde bulunmaktadır42. Ülke bir yanda Avrupa’nın güçlü etkisini hissederken diğer yanda Arap kültürünün izlerini taşımaktadır. Bu “arada kalmışlığı”; çok sayıda Maltalı, İngilizce ve gittikçe artan sayıda da İtalyanca konuşurken Malta dilinin Sicilya ve baskın Arap etkilerinden evrimi ve onun güçlü bir anadil olarak bugünkü durumu ortaya koymaktadır 43. Malta, konumu, politikası ve lisanı açısından çalışma konusu edilen diğer üç bölgeye kıyasla Kuzey Avrupa’nın en uzağındadır. Bu göreceli ayrım, emeklilere cazip gelmesinde bir etken olabilirse de emekli yerleşimine yol açan asıl neden tarihsel nedenler olmaktadır. Ülke stratejik öneminden ötürü güçlü devletlerin ilgisini çekmiş, son olarak Fransız egemenliğinden kurtulmak için işbirliği yaptıkları İngilizlerin, 164 yıl boyunca egemenliğinde kalmıştır. İngiliz silahlı kuvvetlerinin savaş süresince varlığı ve savaş sonrası personel kısıntısı, İngiliz ve Maltalılar arasında güçlü kişisel bağlar meydana getirdi, bunlardan ilki omuz omuza savaş arkadaşlıkları ile görev dışı arkadaşlıklar ve sonraki yani 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca tersane ve üslerdeki işlerin kaybedilmesiyle başlayan genç yetişkin Maltalıların yüksek oranda İngiltere’ye göçü vasıtasıyla oldu. Bu açıdan Maltalı yerleşimcilerin adayı seçmelerindeki en önemli neden iklimden sonra, Tuscany hariç diğer bölgelere kıyasla nispeten daha yüksek orandaki aile bağlantıları olmaktadır (15.0)44. Adalara 1964’te resmen bağımsızlık verildi ve 1974’te bir Cumhuriyet kuruldu. Bağımsızlığının ilk yıllarında ülke, turizme dayalı kalkınma politikası izlemiştir. Bu çerçevede 1960’ların başlarında Malta hükümeti, varlıklı İngiliz yerleşimcileri çekmek için mali politikalar benimsedi. 1964’ten itibaren, yıllık geliri en az 800 sterlin olan yabancı sakinler, poundun sadece 6’da biri (%2.5) oranında vergilendirildiler. Gelir koşulu, 1968’de 1400 sterline çıkarıldı. Diğer ayrıcalıklar yüksek kişisel kesintileri, katma vergilerden muafiyet, çifte vergilendirme desteği ve mülk üzerindeki emlak vergilerinin yokluğunu içeriyordu. Malta, Güney Avrupa’da 41 King ve Patterson, s.172 42 Anthony Warnes and Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship”, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.114. 43 Nigel Forbes Dennis, An Essay on Malta (London: John Murray), 1972’den aktaran Anthony Warnes and Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship”, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.114. 44 King vd., International…, s.99. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 176 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK en çekici vergi cenneti haline geldi ve yararlananlar “altı peni yerleşimcileri” olarak tanınır oldu. Anılan politikalar ve bu dönemde İngiltere’de kişisel vergilerin çok yüksek şu, 1966’da hükümetin, sterlin bölgesi dışındaki tatil harcamalarına 50 sterlin sınırı getirmesi gibi nedenler; sonraki dönemlerdeki İngiliz emekli göçünü teşvik etmiştir. 1960’lardan itibaren izlenen turizm ve yabancı sakinlere yönelik politikalar; tatili uzatan ziyaretçiler, yılın bir kısmını Malta’da geçiren çok uluslu mesleki ve ikamet deneyimi olanlar ve “bütünüyle ülkelerinden ayrılarak” taşınan emekliler olmak üzere üç yabancı yerleşik tipi arasındaki çakışmayı yansıtarak birbiriyle örüldü. 1963-1971 arasında, Malta’da yerleşmek için 4443 kişi gelmiştir. 1967’den sonra Rodezya’dan da büyük bir Büyük Britanyalı akını oldu. Günümüzde Malta’da yaşayan en geniş yabancı grubu, adaya geri dönen Maltalı göçmenlerin torunları ya da ana grubu oluşturan İngiliz gurbetçiler ile birlikte AB vatandaşlarıdır. Bir diğer yabancı grubu ise Müslüman-Arap topluluktur. Bununla birlikte adalara yapılan göçlerin yapısının değişmekte olduğu ve İngiliz göçlerinin azalıp Almanya ve Doğu Avrupa’dan göçlerin arttığı gözlenmektedir. Turizm ve yerleşim politikalarının başarısı, Maltalıların aleyhine olarak ev talebini ve fiyatları artırdı ve yerel halkta hızla bir tepki doğurdu. Bu tepkiler, 1971’de seçimle iktidara geldiğinde cumhuriyeti kurmak için anayasal değişikliklere odaklanan İşçi Partisi lideri Dom Mintoff’un İngiliz karşıtı konuşmasında güçlü bir biçimde dile getirildi45. Malta İngiliz koloniyal yaşam günlerinden bu yana göç ülkesi ola gelmiştir. “1992’de, bir yılda gelenlerin sayısı, bunların beşte ikisi İngiltere’den olmak üzere bir milyon sınırını aştı. 1964’te bağımsızlıktaki 2,360 yatak sayısına karşın, 1989’a gelindiğinde, yatak sayısı 42,409’du”46. Bugün için göçe ilişkin politik yaklaşım sınırlı kaynaklara sahip yoğun nüfuslu bir ülke algısına dayanmaktadır. Sonuç olarak göç kontrolü, hem AB’ye katılım hem de illegal göç olgusu tartışmalarında gerçekte bir sınır kontrolü sorunu olarak görülmektedir. Gerçekten Malta’ya yönelik illegal göçün artan sayısı ve bunların Malta’ya ulaşırken hayatlarını kaybetmeleri olgusu, ülke yönetimini büyük bir baskı alında bırakmaktadır. 45 Brian Blouet, The Story of Malta, 3rd edn (Valletta, Malta: Progress), 1993, s.220’den aktaran Anthony Warnes and Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship”, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.116. 46 Beeley, B. W. and Charlton, W. A. (1994) Maltese Patterns of dependence: an Historical Perspective, Scottish Geographical Magazine, s, 110: 112-120’den aktaran Anthony Warnes and Guy Patterson, ‘British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship’, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.115. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 177 Genel olarak ülke, ulusal iş gücü pazarını dış rekabetten korumayı amaçlayan iş gücü göçüne karşı katı korumacı bir politika izlemektedir. Malta vatandaşlığı da kolaylıkla elde edilebilir. Maltalı evliliklerden dünyaya gelen çocuklar, Malta vatandaşlığını elde edebilmektedir. Bununla birlikte 18’ine yeni girmiş ve çifte vatandaşlığa sahip gençlerin, Malta kanunları altında sadece bir vatandaşlığa sahip olmaları önemli bir sorun da yaratmaktadır. Bu gençler, Maltalı ile evlilik yapmaz ya da Malta vatandaşlığını kabul etmezlerse ülkeyi terk etmeleri istenebilir. Adada uzun dönemli olarak yerleşmiş bulunan yabancılara da vatandaşlık verilmektedir. Yabancı yerleşikler, ülkede 6 ay kaldıktan sonra yerel seçimlere aktif ve pasif katılım hakkına sahip olabilmektedirler. Bu çerçevede sayabileceğimiz bir gelişme 1995’te ilk kez Maltalı olmayan yabancılara belediye seçimlerinde oy kullanma hakkı tanınmış olmasıdır. Malta’daki sivil katılımın temel alanı, etnik işbirliği ve dini örgütler tarafından desteklenen kendiden destekli yardım gruplardır. Emekli yabancılar arasında en etkin örgütler arasında İngiliz emekliler tarafından kurulan İngiliz Yerleşikler Derneği gelmektedir. Malta’yı ayırıcı bir diğer önemli özellik; Malta vatandaşlığı almış olan birçok İngiltere doğumlunun, ülkede önemli ekonomik ve idari pozisyonda bulunuyor olmalarıdır47. Malta’daki emekli yerleşimciler çoğunlukla işçi sınıfına mensuptur. Buradaki yerleşimcilerin eğitim düzeylerine baktığımızda çoğunluğunun 15-16 gibi erken yaşlarda eğitimini bırakmış olduğunu görmekteyiz. Bu rakam Costa del sol’dakinden sonra en yüksek rakamdır48. Bugün için adalara yapılan göçlerin yapısı değişmekte olup İngiliz göçlerinin azalıp Almanya ve Doğu Avrupa’dan göçlerin artması da bunu desteklemektedir. 3.3.4. Algarve (Portekiz) Güney Avrupa’daki yerleşimcilerin yeni tercihi olan Algarve’de en eski yerleşik grup 1960’lı yıllarda gelenlerdir. İlk yabancı yerleşikler, dinginlik ve doğal güzellik arayışında olan ressamlar ve emeklilerdir. İlk grubu şehir kıyısında villa ya da daire alma eğiliminde olan uzun vadeli tatilciler izledi. Bununla birlikte 20. yy başlarında bir grup turist Monchique kasabasında, Monte Gordo ve Prai’de Roche sahilinde kalarak gelecekteki emekli yerleşimin temellerini de attı. Bundan sonra, 1920 ve 1930’larda yabancı turistlerin özellikle de İngilizlerin daha yoğun biçimde bölgeye geldiğini görmekteyiz. 1920’ler aynı zamanda Algarve’de sezonluk İngiliz 47 European Commission,EU Research On Social Sciences and Humanities 2006 Eur 21724 En Directorate-General For Research Citizen And Governance in A Knowledge-Based Society Building Europe With New Citizens?An Inquiry into The Civic Participation Of Naturalised Citizens And Foreign Residents İn 25 Countries Politis, Ed, Dita Vogel, Carl von Ossietzky, Universität Oldenburg, 2005, s.53. 48 King vd. International…, s.99. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 178 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK yerleşimlerinin başladığı tarihtir ancak; 2. Dünya Savaşı’nın araya girmesi ile turizm ciddi ölçüde zayıflamış, Algarve de yabancıların hafızalarından bir süreliğine çıkmıştır. Savaşın bitiminden yaklaşık beş yıl sonra, yüksek gelir düzeyine sahip turistler bölgeye gelmeye ve turizm gittikçe gelişmeye başlar. 1950’de Algarve’deki turist sayısı 232 iken 1960’da büyük bir sıçrama yaparak 31.417’ye, 1970’te 1,1 milyona, 1988’de de 7,3 milyona ulaşır. İkinci büyük emekli grubu, Portekiz’de ekonomik toparlanma ve demokratik ilerlemenin de yaşandığı bir dönemde 1979-1985 yıllarında bölgeye yerleşmeyi seçmiştir. Üçüncü grup; 1986-1990 yıllarında, Algarve’de kitle turizminde kayda değer bir artış olduğunda bölgeye yerleşmiştir. Son olarak dördüncü grup, 1991-1996 yıllarında yani Algarve ve Birleşik Krallıktaki ev fiyatları ekonomik durgunluk sebebi ile büyük bir bunalım yaşadığında bölgeye yerleşmiştir. Buradan hareketle İngilizler, Algarve’deki uluslararası emekli yerleşiklerin en büyük bölümünü oluşturmasına karşın buradaki emekli İngiliz nüfusunun, farklı dönemlerde farklı amaçlarla ve farklı koşullar altında kompleks bir göç süreci sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir49. Algarve’nin yabancıların yerleşim yeri olarak ön plana çıkmasında güzel doğası ve çevre kalitesinden kaynaklanan turizm potansiyelinin kullanılması yatmaktadır. Bunlar; küreselleşme sonucunda yurt dışında çalışma deneyimine sahip insanların çoğalması, artan servet ve emekli aylığı geliri, Algarve’de alt yapının gelişmesi ve bölgede 1965’te havaalanı açılması gibi emeklilik göçünün nedenleri ile büyük oranda uyum gösteren faktörlerdir. Uluslararası emeklilik göçü, her ne kadar seçici, yüksek gelir grubuna mensup aktif emekli grubuna hitap ediyor görünse de emekli göçmenler tamda bu şekilde bir homojenlik arz etmemektedir. Bunu, emekli göçü alan ayrı yerleşim yerlerinde görmek mümkün olduğu gibi tek bir bölgedeki yerleşimciler arasındaki konum farklılıklarından da çıkarabilmek mümkündür. Algarve’deki yabancı emekli yerleşimcilerden bazıları, Val do Lobo’da lüks içinde bir hayat sürerken Albuferia’dakiler, küçük kiralık dairelerde emekliliklerini geçirirler. Bununla birlikte genel olarak bakıldığında Algarve’yi, yöneticiler, orta sınıf uzmanlar ve yüksek eğitimli meslek sahiplerinin tercih ettiği anlaşılmaktadır. Algarve’ye göçte iklim etkeni ön plandadır. Ayrıca buradaki İngiliz vatandaşlarının Birleşik Krallığa antipatilerinin olması göçte diğer bir etkendir. Costa del Sol ve Algarve’de önceden yapılan tatil sayesinde edinilen tecrübeler, emekli yerleşiklerin %90’nından fazlasının bölge ile önceki bağlantısının temel nedenidir. 49 Allan Williams ve Guy Patterson, ‘ An Empire Lost but A Province Gained: A Cohort Analysise of British International Retirement in The Algarve’, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.141-43. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 179 Portekiz’deki emekli göçmenlerin, Portekiz’e ve Portekiz insanlarıyla bütünleşme düzeyi nispeten daha fazla olmasına karşın kültürler arası ilişki konusunun çözümlenmesi gerekli bir sorun olduğu da gözlerden kaçmamalıdır50. Portekiz son 30 yılda ulusal topraklarında yaşayan yabancı nüfusun sayısında büyük bir artışla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle son dönemlerde Doğu Avrupa ve Brezilyadan yönelen göç akımı söz konusudur. Doğu Avrupa’dan gelen göçmenler, yüksek eğitim düzeyleri ve mesleki nitelikleri ile bir fırsat yaratmışsa da bunun Portekiz yönetimince iyi değerlendirilemediği söylenebilir. Portekiz’de ülke menşelerine bağlı olarak göçmenlerin siyasi hakları büyük ölçüde farklılaşmaktadır. Karşılıklılık ilkesine dayanarak, 1971’den bu yana Brezilyalılar ve Cape Verdeli’ler (Cape Verdians) gibi Portekizce konuşan ülkelerden gelen yerleşiklere, 1997’de hayata geçirilen uygulama ile yabancılara 3 yıllık ikametin ardından seçimlerde oy kullanma hakkı verilmektedir. Bu ülkede Arjantin, İsrail, Norveç, Peru ve Uruguay gibi ülkelerin vatandaşları ulusal ve yerel seçimlerde oy kullanma hakkına sahiptir. Portekiz, yasal olarak göçmen vatandaşların sosyal hizmetlere ulaşımını da ayrımcılık yapmaksızın sağlamaktadır. Bununla birlikte uygulamalar, birçok kere pozitif ayrımcılık kriterine göre yapılan düzenlemelerden ötürü başarısızlığa uğramaktadır51. 4. Avrupa’ya Göçmen Kabulü ve Bütünleşme Gelecekte Avrupa’ya göç dalgası, ilk etapta Avrupa istihdam piyasasının eğitimli işgücü ihtiyaçlarına cevap verecektir. Ancak eğitimsiz işgücünün çok yüksek seviyede kalmaya devam edeceği de unutulmamalıdır. Göçmenlerin belli bir süre sonra ailelerini Avrupa ülkelerine getirmeleri, yoksul bölgelerde nüfus yoğunluğunun artışı sonucunu doğuracaktır. Üstelik Avrupa ülkelerinin mevcut göç politikaları birbirine uyumlu değildir. Bu farklılıklar, bazı ülkelerin istihdam piyasalarına olumsuz biçimde yansımaktadır. Bu nedenle AB, üye ülkelerle işbirliği içinde ortak bir yasal göç politikası oluşturmak için çalışmaktadır. 2004 yılında oluşturulan Lahey Programı yasal göçle ilgili ortak bir politika oluşturulmasını desteklemektedir. “Bütünleşme fonu” göçmenlerin bulundukları ülkenin toplumuyla sosyal açıdan bütünleşmesini sağlamayı hedeflemektedir. Komisyon göçmenlerin toplumla uyumunu sağlamak için çalışmalar yürütmektedir52. Bütün bunlara Avrupa’nın nüfusunun hızla yaşlanması da eklenebilir. Zira Avrupa nüfusunun hızla yaşlanıyor olması, genç ve nitelikli nüfus ihtiyacını arttıran bir etken olduğu gibi bütçe üzerindeki yükü de artırmaktadır. 50 “The Europen Migration Network Impact of Immigration on Europe’s Societies, Direcorate- General Justice, Freedom and Security, March 2006, s.32. 51 The Europen Migration…, s.32. 52 The European Migration…, s.4. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK 180 Tablo 3: Ülkelere ve Yıllara Göre AP Seçimlerine Katılım Oranları Ülkeler 1979 1984 1989 Avusturya 1994 1999 2004 Eğilim 67.7 49.4 41.8 Düşüş Belçika 91.4 92.2 90.7 90.7 91.0 90.8 Düşüş (seçimlere katılım zorunlu) Danimarka 47.8 52.2 47.4 52.9 50.5 47.8 Düşüş 57.6 31.4 41.1 Artış Finlandiya Fransa 60.7 56.7 48.8 52.7 46.8 43.1 Düşüş Almanya 65.7 56.8 62.3 60.0 45.2 43 Düşüş Yunanistan 78.6 77.2 80.1 80.4 75.3 62.8 Düşüş (seçimlere katılım zorunlu) İrlanda 63.6 47.6 68.3 44.0 50.2 59.7 Artış İtalya 84.9 83.4 81.4 74.8 70.8 73.1 Artış Lüksemburg 88.9 87.0 96.2 88.5 87.3 90 Artış (seçimlere katılım zorunlu) Hollanda 58.1 50.6 47.5 35.6 30.0 39.1 Artış Portekiz 72.4 51.2 35.5 40 38.7 Düşüş İspanya 68.9 54.7 59.1 63 45.9 Düşüş 41.6 38.8 37.2 Düşüş 36.4 24.0 38.9 Artış İsveç İngiltere 32.2 31.8 36.6 Kıbrıs 71.19 Çek Cumhuriyeti 27.9 Estonya 26.89 Macaristan 38.47 Letonya 41.23 Litvanya 48.2 Malta 82.4 Polonya 20.4 Slovakya 16.7 Slovenya 28.3 Kaynak: Seda Gürkan, “10-13 Haziran 2004 Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Avrupa Parlamentosu 2004-2009 Dönemi”; http://www.abhaber.com /belgeler/words/04-27%20AP%202004-2009%20donemi.doc 21.05.2007). AB nüfusunun yaşlanması, yani yaşlıların toplam nüfus içindeki payının hızla artması birbiriyle etkileşim içindeki dört faktörden kaynaklanmaktadır. - Mevcut doğum oranının çok düşük olması, nüfusun istikrarlı biçimde korunması için arzu edilen oran 2,1 çocuk iken, mevcut oran AB 25’te 1,5 çocuk Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 181 olarak tespit edilmiştir.2030’a kadar sınırlı bir gelişme kaydedilerek bu oranın 1,6’ya çıkacağı tahmin edilmektedir. - II. Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen nüfus patlamasıyla dünyaya gelen bireylerin emeklilik yaşına yaklaşmaya başlaması ve bunun sonucunda yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının hızlı bir biçimde artmasında etkendir. - 1960 yılından itibaren 8 yıl artan ortalama hayat uzunluğunun gittikçe artmaya devam etmesi, 2050 yılına ulaşıldığında yaşam beklentisinin yaklaşık 5 yıl daha artacağı tahmin edilmektedir. Böylelikle 80-90 yaşına ulaşabilen birey sayısında büyük bir artış olacak ve bu kişiler eskiye göre daha uzun emeklilik yaşayacaktır. - Avrupa hali hazırda üçüncü ülkelerden göç almaktadır.2004 yılında Avrupa’ya kayıtlı olarak 1.8 milyon göçmen girdiği belirlenmiştir. ABD nüfusu ile oransal olarak karşılaştırıldığında bu sayı çok yüksektir. Eurostat53 verilerine göre 2050 yılına kadar AB ‘ye yaklaşık 40 milyon göçmen geleceği tahmin edilmektedir. İlk etapta göçmenler, yaşlı nüfus oranını düşürecek olsa da göç dalgalarının dönemli etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu kişilerin kayıt dışı olarak çalışmayıp, emeklilik fonlarına katkıda bulunmaları olumlu olacaktır54. Mevcut politikalar ışığında AB nüfusunun yaşlanması kamu harcamalarının artmasına neden olacaktır. Emeklilik ikramiyeleri, yaşlılara yönelik sağlık ve hizmetlerden kaynaklanan harcamaların, bütçede etkisi büyüyerek, baskısı hissedilecektir. Bu çerçevede Doğu Avrupa’nın nüfus potansiyeli Birlik açısından büyük bir fırsat yaratmaktadır. Bununla birlikte yeni üyelerin ve onların vatandaşlarının Birliğe entegrasyonu büyük önem taşımaktadır. Siyasi yaşama katılım konusu da bütünleşmenin diğer önemli parçasıdır. Şu an için Birliğin bu konuda yeterince başarılı olduğuna dair şüpheler vardır. Özellikle 2004 Parlamento seçimlerinde ülkeler bazında katılım düzeyinin nispeten düşük olması bunun bir göstergesi olarak nitelendirilebilir. 4.1. Dil Herhangi bir nedenle başka bir ülkeye göç edenlerin bütünleşmesi açısından dil faktörü ile sosyal ve siyasal hayata katılımda önemli yer tutar. Dili bilmek veya dilin akıcılığı bütünleşmeyi hızlandırır ve göç edilen ülkeye uyumu kolaylaştırır. Konumuz açısından baktığımızda, Maltalıların büyük bir çoğunluğu İngilizce ve daha az bir kısmı da İtalyanca konuşmaktadır. Malta resmi dili Maltaca ve İngilizcedir. Bu yönden bütünleşme açısından problemle karşılaşılmamaktadır. Tuscany’de bulunan yabancıların çoğunluğu İtalyancayı bilmekteler ve akıcı bir biçimde konuşabilmektedirler. İş yaşamında kullanılan dil Portekizce olduğu için, Algarve’ye gelen yabancılar için dil öğrenmek problem olmaktadır. İlk kez gelenlerde, Portekizceyi bilme oranları yüksek iken, daha sonra bu oranlar düşmüştür. Çünkü daha sonraki gelişlerle İngilizlerin sayısı artmış ve kendi aralarında İngilizce 53 htpp://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page ( 18.05.2007). 54 Dilek İştar Ateş, AB Demografisinin Geleceği: Yaşlanan Toplum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TUSİAD, Mart 2007, TS/BXL/07-06, s.1 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK 182 konuşmaya başlamışlardır. İspanya’da ise yabancılarla iletişimi kolaylaştırmak için kamu hizmetlerinin yabancıların dilini bilen kişilerce verilmesi konusunda uygulamalar bulunmaktadır. Bununla birlikte gelenler, konumuz açısından göç eden emekliler olduğu için, yaşlarının büyük olması dil öğrenmelerini zorlaştırmaktadır. Tablo 4: Destinasyondaki Dili Bilme Derecesi Tuscany Malta Costa Del Sol Algarve Toplam Çok Akıcı 29.0 2.5 4.4 2.3 6.1 Oldukça Akıcı 45.8 4.0 21.5 24.5 19.8 Biraz Bilen 22.4 29.1 63.4 54.1 46.6 Birkaç Kelime 2.8 49.6 10.8 17.7 22.9 Hiç 0.0 14.7 0.0 1.4 4.6 Cevaplayan Sayısı 107 278 344 220 949 Kaynak:King vd., International… s.103 4.2. Avrupa Birliği’nde Yabancıların Yönetime Katılımı 4.2.1.Yabancılara İlişkin Birlik Düzeyindeki Yasal Düzenlemeler Avrupa, 19. yüzyılın ortalarından bu yana göçle anılan bir kıtadır. 19. yüzyıl Avrupası, başta Amerika, Avustralya ve Güney Afrika olmak üzere dışarıya göç veren bir kıta konumundadır. Bugün ise tablo tersine dönmüş durumdadır. Batı Avrupa, II. Dünya Savaşından bu yana göç alan bir bölge haline gelmiştir. Avrupa Birliği’nin şimdiki üye devletleri, 19 milyon yabancı yerleşiği barındırmaktadır ve bunun 13.5 milyonu yani %70.9’u üçüncü dünya ülkelerindendir. En büyük göç akımı, Kuzey Avrupa ülkelerinin iş gücü ihtiyacı nedeniyle 1973’te olmuştur. 1970’lerin ortalarında yaşanan kriz ise, bu ülkelerde göçü sınırlayıcı politikalar ve kurallara yol açmıştır. Bununla birlikte Avrupa Topluluğu nezdinde göç politikalarının doğuşu, 1989-93 arası dönemdedir. Göç oranlarındaki artış, 1993’ten bu yana devam etse de yavaşlamıştır denebilir55. Günümüzde göç politikalarına ilişkin temel yetki, üye devletlerin kendi elindedir. Bununla birlikte ortak göç politikasına ilişkin Birlik bünyesinde bazı adımlar atılmıştır. Örneğin, Maastricht öncesinde kabul edilen belli düzeylerde hükümetler üstü işbirliği gösterilebilir. İşbirliğinin kapsadığı konulardan biri de sınırların kontrolü olmuştur. Yabancıların, bütünleşme ve yönetime katılımı açısından Birliğin yapmış 55 Immigration, Asylum and Social Integration, Office for Offical Publications of the European Communities, Luxembourg, 2002, s.17-18. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 183 olduğu en önemli düzenleme Maastricht Antlaşması ile olmuştur. Antlaşmayla “AB vatandaşlığı” ilkesi getirilerek, 8.maddede düzenlenen ülkeye giriş ve ikamet hakkının, hiçbir ayrım gözetmeksizin üye devletlerin her kategorideki tüm vatandaşlarına genişletilmesi mümkün olmuştur. Üye ülkelerde oturan her birlik vatandaşı, o ülke uyruğunda olmasa dahi, o ülke uyruğunda bulunan kişilerle aynı şartlarla, söz konusu üye ülkede belediye seçimlerinde ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde “oy kullanma” ve “aday olma” hakkına sahip olacaktır56. Her ülke, oylama haklarına ilişkin getirdikleri yönetmeliklerde belli bir derecede özgürlüğe sahiptir. Kısacası yönetime katılma, çoğu kez vatandaşlığa sahip olma ile belirlenen oy kullanma hakkını elde edebilmiş olmaya bağlıdır. Bu çerçevede Maastricht Antlaşması ile Birlik üyesi ülkelerin vatandaşları, oy kullanma hakkının da doğrudan yararlananı konumuna gelmektedirler. Avrupa Vatandaşlığı kavramı ile AB vatandaşlarına tanınan yerel seçimlerde oy verme ve aday olma hakkının kullanılması, Konsey’in 1994’te yayınladığı yönetmelikle düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, üye ülkeler, yerel yönetim biriminin başkanlığı, yardımcılığı veya yönetim organının üyeliği görevlerini, gerektiği durumlarda ve uygun koşularda sadece kendi vatandaşlarına ait bir hak olarak sınırlayabilir. Yerel meclise seçilen AB vatandaşlarının, bulundukları ülkenin parlamento üyelerinin seçiminde oy kullanmasına izin verilmeyebilir; bir kişinin hem kendi ülkesinde hem de yaşamakta olduğu ülkede oy verme ve aday olmasının önünde bir engel yoktur. Ancak, üye ülke kendi ülkesinde seçimle kazanılan bir belediye görevinin, bir başka üye ülkedeki benzer bir belediye göreviyle uyumlu olmayacağına karar verebilir. AB vatandaşları, belediye seçimlerinde oy kullanmakta serbesttirler. Ancak oy kullanmanın zorunlu olduğu ülkelerde seçmen listesinde kayıtlı olanlar oy kullanmak zorundadır. Üye ülkeler, belediye seçimlerinde aday olmak isteyen AB vatandaşlarından, kendi ülkelerindeki yetkili makamlardan alınan bir belge ile kendi ülkelerindeki belediye seçimlerinde aday olma hakkından yoksun olmadığını kanıtlamasını isteyebilir. Oy verme yaşındaki ulusal vatandaşlığa sahip olmayan AB vatandaşlarının oranının, üye ülkedeki toplam seçmen sayısının % 20’sini geçmesi durumunda üye ülke, asgari ikamet süresi arayabilir57. Avrupa Birliği’ni kuran bu Antlaşma, üye devletlerin işçileri arasında vatandaşlık esasına dayalı ayrımcılığı yasaklamış, sosyal güvenlik haklarının transferine ilişkin başlıca engelleri ortadan kaldırmış ve tüm AB vatandaşları, diğer bir üye devlette acil sağlık yardımlarından yararlanır hale gelmiştir. 1997 tarihinde imzalanan ve 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması, serbest dolaşımın önündeki engellerin kaldırılmasını ve paralel olarak bireysel hakların güçlendirilmesini öngörmektedir. Bu Antlaşmada, öncelikle sığınma ve göç alanlarında ilgili koordinasyonun güçlendirilmesi öngörülmüştür. Sınır kontrollerinin 56 57 Metin Aydoğan; ‘Avrupa Birliği Vatandaşlığı, Yerleşme Hakkı, Serbest Dolaşım ve Sonuçları’, http://www.ab.kemalist.org (21.05.2007). ‘Belediyeler İçin Avrupa Birliği belediyeler_icin.doc (21.05.2007). Rehberi’; http://www.platodanismanlik.com/v2/images/ Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 184 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK tamamen kaldırılması ve göç politikalarında işbirliğinin sağlanması amacıyla Schengen Antlaşmaları yapılmıştır. Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg Schengen I Antlaşmasını imzalamıştır. 1990’da Shengen II Antlaşması imzalanmıştır. Günümüzde İngiltere ve İrlanda dışındaki devletler Schengen I Antlaşmasını imzalayarak onaylamıştır. Yeni üye devletler Schengen Antlaşmasının kabul edilmesi yükümlülüğü altındadır58. Bugün gelinen noktada serbest dolaşım, Birlik vatandaşları açısından bireysel bir haktır. İkinci olarak, AB vatandaşları yalnızca üye devletler topraklarına serbestçe giriş yapma hakkına değil, aynı zamanda üye devletler topraklarında ikamet hakkına da sahiptirler. Bununla birlikte kamu yararı ve kamu sağlığına ilişkin olarak bazı sınırlamalar getirilebilmektedir. Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesinin 40. maddesine göre, “Birliğin her vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında yerel seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir”59. Taslak olarak hazırlanmış Avrupa Anayasası’nda, Maastricht Antlaşmasına benzer biçimde, Birlik vatandaşlarına serbestçe seyahat ve ikamet özgürlükleri ile belediye seçimleri ve Parlamento seçimlerinde oy kullanma ya da aday olma hakkını tanınmakta ve vatandaşların Avrupa Parlamentosuna ya da Ombudsmanına dilekçe ile başvurma ve de yanıt alma haklarına sahip olduğu belirtilmektedir60. Taslak Anayasa, daha demokratik, şeffaf/saydam ve kontrol edilebilir, dolayısıyla halka daha yakın AB kurumlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen birçok düzenleme içermektedir. Örneğin, AB kurumlarının ve organlarının dokümanları, Avrupa Parlamentosunun genel oturumları, Bakanlar Konseyinin yasal düzenleme çalışmaları üzerindeki tartışmaları ve oylamaları halka açıktır; AB vatandaşları Birliğin kurumlarına ve danışma organlarına her hangi 21 dilden biri ile başvurabilir ve kendi dillerinde yanıt alabilirler; Birliğin kurum ve organlarının işleyişi ile ilgili şikayetleri incelemek ve çözüm bulmak üzere vatandaşların AB Denetçisine başvurması yine anayasada yer alıyor; birkaç üye ülkede 1 milyon AB vatandaşı imza toplayarak Komisyondan Birliğin yetki alanına giren bir konuda yasal düzenleme yapmak üzere öneri getirmesini isteyebilir; her AB vatandaşı tek başına ya da başkaları ile birlikte Avrupa Parlamentosuna Birliğin yetki alanına giren konularda ve doğrudan vatandaşları etkileyen durumlara ilişkin dilekçe verebilir; her hangi bir vatandaş, bir üye ülkenin AB hukukuna aykırı olduğunu düşündüğü bir uygulaması ya da Komisyon personelinin vatandaşa olan yaklaşımın iyi yönetim ilkelerine uymaması ile ilgili olarak şikayette bulunabilir. Komisyona AB vatandaşları tarafından doğrudan seçilen tek AB kurumu olan Avrupa Parlamentosunun rolü güçlendirilmekte, ulusal parlamentoların Komisyonun bütün yeni düzenleme girişimlerinden haberdar edilme 58 Gülören Tekinalp ve Ünal Tekinalp, Avrupa Birliği Hukuku, Beta Basım Yayın Dağıtım, 2.Baskı, İstanbul, 2000, s.37-39. 59 ‘Belediyeler İçin Avrupa Birliği /belediyeler_icin.doc. (21.05.2007). 60 Rehberi’; http://www.platodanismanlik.com/v2/images http://www.abgm.adalet.gov.tr/an%20anayasa%20birinci%20bolum.pdf (20.05.2007). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 185 zorunluluğu getirilmekle birlikte, eğer ulusal parlamentoların üçte biri, girişimin/önerinin yerellik (subsidiarity) ilkesine aykırı olduğunu düşünürse Komisyon önerisini gözden geçirmek zorunda kalarak, katılımcı demokrasi ilkeleri ve iyi yönetişim ilkeleri anayasal statü kazanmaktadır. Temel Haklar Bildirisinin Taslak Anayasada yer alması, yasal olarak tüm üyeleri bağlayıcı hale getirerek, temel hakların daha iyi korunmasını teminat altına almakta ve ilk kez üye ülkelerin Birlikten ayrılabilmesi düzenlenmektedir61. Vatandaşların yönetime katılımları konusunda son olarak yerel yönetim düzeyinde katılımın sağlanmasından söz edecek olursak; yabancıların yerel düzeyde katılımına ilişkin olarak Avrupa Konseyi tarafından alınmış bulunan çeşitli kararlar mevcuttur. 5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan örgütün amacı; “demokrasi”, “insan hakları” ve “hukukun üstünlüğü” ilkelerinin daha güçlü bir biçimde hayata geçirilmesini sağlamaktır. Birlik düzeyinde aday ülkelerin üyeliğe kabulü koşullarını düzenleyen Kopenhag Kriterleri’nin de aynı amaçları benimsediği söylenebilir. 1985’te üye devletlerin imzasına açılan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı anılması gerekli ilk belgedir. Zira bu belge, yerel halka günlük yaşamda etkili olan kararların alınmasında katılım fırsatları vermek ve yerel halka daha yakın olan yerel yönetimlerin haklarını koruyan ortak düzenlemeler ile Avrupa ölçüsündeki eksik olan tarafları gidererek daha iyi bir yerel yönetim örgütlenmesi sağlama amacını taşımaktadır62. Çalışma konumuz olan dört Konsey üyesi ülkeden İspanya1988’de, İtalya ve Portekiz 1990’da, Malta 1993’te Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı onaylayarak hayata geçirmeyi üstlenmiştir. Avrupa Konseyi’nin organlarından olan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi de birbirini tamamlayan 10 düzenleme ortaya koymuştur. Bu çerçevede 5 Şubat 1992 tarihinde imzaya açılan “Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata Katılımı Sözleşmesi’nin amacı, temel insan haklarına dayalı olarak, ekonomik ve sosyal gelişmeyi göz önünde bulundurarak, yabancıların, yerel düzeydeki vatandaşların sahip olduğu haklara sahip olmalarını ve bu yolla yabancıların yerel topluluklarla bütünleşmesini sağlamaktır. Bu amaçla yabancıların, ifade, toplantı ve birlik kurma özgürlükleri olduğu ve bu özgürlükleri yerel düzeyde kurulan temsili organlar eliyle kullanabilecekleri ve seçimlerde oy kullanma haklarının olduğu öngörülmüştür. Bununla birlikte tüm olumlu yanları öne çıkarılsa da günümüze kadar 47 Avrupa Konseyi üyesinden; İtalya, Norveç, Hollanda ve İsveç gibi ilk imzalayan ülkeler yanında sırasıyla Danimarka, Finlandiya, Arnavutluk ve İzlanda olmak üzere sadece sekiz ülke sözleşmeyi onaylamıştır63. 61 http://www.yerelsiyaset.com/v2/index.php?goster=ayrinti&id=562 (20.05.2007). 62 Nesrin Demir, “Avrupa Konseyi Sözleşme ve Şartlarının Avrupa Birliği Kopenhag Kriterlerine Göre Değerlendirilmesi; http://eab.ege.edu.tr/pdf/6_2/C6-S2-M14.pdf, (16.05.2007). 63 Zerrin Toprak Karaman, Hikmet Yavaş ve Mustafa Görün (ed),Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Anlaşmalarında Avrupa Konseyi, Birleşik Yayıncılık., İzmir, 2004, s.107-123. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 186 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK Aday ülke kriterlerini Kopenhag zirvesinde ortaya koyan AB, insan hakları ve demokrasi alanında yapılması gerekenleri bu kriterlerin temelinde somutlaştırmıştır. Topluluğun ilk kuruluş yıllarında üyelik için gerekli iki şarttan biri, “demokratik devlet” olma ilkesinin zamanla Kopenhag kriterleri gibi ayrıntılı ve ciddi bir takım düzenlemeleri ve uygulamaları gerektiren bir yapıya dönüştüğü görülmektedir. AB üyesi ülke vatandaşlarının yönetime katılımına ilişkin pürüzler giderilmesine karşın, Birlik dışındaki ülke vatandaşlarının katılımına yönelik olarak standart biçimde Birlik düzeyinde uygulamaya geçilemediğini görmekteyiz. Avrupa Birliği üye ülkelerin tümünün yer aldığı uluslararası bir kuruluş olan Avrupa Konseyi’nin düzenlediği şart ve sözleşmelere, AB’ye üye ülkelerin mesafeli durduğu gözlemlenmektedir64. AB’ye üye olmayan ülkelerden gelen yabancıların yönetime katılımının tam olarak etkinleşebilmesi için Avrupa Konseyi ve AB’nin koordinasyon içerisinde çalışmalar yapması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. 4.2.2. İtalya Yabancıların yönetime katılımları, ilgili bölümlerde sırası geldiğinde incelenmişse de bütünleşme ve bu çerçevede yönetime katılım yönünden değerlendirmelere örnek olması açısından İtalyan sistemi ayrıntılarıyla incelenecektir. Göçmenlerin entegrasyonu sorunu ve bu konudaki önlemler, 2006 yılında seçilen merkez-sol koalisyon hükümetinin politik öncelikleri arasında yer almıştır. İlk olarak İçişleri Bakanı Giuliano Amato, 2006 Ağustos ayında, Vatandaşlık Kanun taslağını onaylamıştır. Vatandaşlığa başvurulabilmesi için, İtalya’da yasal ikametin minimum beş yıl olması gerekmektedir. Ius soli (doğumla kazanılan vatandaşlık), geçmiş beş yıllarını düzenli olarak İtalya’da yaşamış ebeveynlerin, İtalya’da doğan çocukları için geçerlidir. Daha sonra vatandaşlığa başvurabilmek için, göçmenler, İtalyan dili ve kültürü yeterliliği konusundaki testi geçmek zorundadır ve yemin etmelidir. Nihayet vatandaşlık, yabancıların bütünleşme derecesinin etkililiğinin tespit edilmesi durumu üzerine garanti edilmelidir65. “Porto Franco” projesi, Eğitim Politikaları ve Heritage and Cultural Activities of Regione Toscana için DG tarafından finanse edilmektedir. Bu proje ile 1999’dan itibaren, tüm farklılıkları (tarz, yaş, kültürel geçmişi, etc) ile Toskana fikri, bölgesel yönetimi de içine alarak “free port (serbest liman)” olarak şekil alır. Toskana’da 10 eyalet, 200’den fazla kent konseyi ve neredeyse 100 kadar kamu ve özel kesime ait “interkültürel merkezler” vardır. Projede, kültürden şehir planlamasına, sağlıktan çevreye kadar, toplumun tüm sektörleri işlenmektedir. Kültürler arası stratejileri ve pratikleri destekleyen iki kanun karşımıza çıkıyor: 29/2000 yılında çıkarılan ilk Bölge Yasası, bir bütün olarak bölge yönetimi içinde yer alacak biçimde kültürler arası stratejilerin gelişimi için, genel bir çerçeve tanımı yapmıştır. 33/2005 yılında çıkarılan Bölge Yasası, çağdaş kültürün gelişimi için anahtar bir kurum olan kültürler arası pratikleri düzenler. 64 Nesrin Demir, Avrupa… 65 www.poliziadistato,it/pds/english/index.htm (18.04.2007). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime Katılım Üzerine İnceleme 187 Roma kentinde yerel seviyede, göçmen topluluklarının birleşmesine yönelik, yenilikçi hareketler dikkat çekicidir. 2001 yılında A Special Councillor for MultiEthnic Policies için göçmenler tarafından seçilen, dört belediye meclisi üyesi yardımcısı atanmıştır. Etnik ve kültürel çoğulculuğu desteklemek sorumluluğunda, göçmen temsilcilikleri, dini konseyler ve yabancı vatandaşlık konseyleri işbirliği yaparak büyük çaba harcamışlardır. Böyle kurumsal yenilikler diğer İtalyan şehirlerinin de dikkatini çekmiştir. Halen Floransa, Turin ve Bologna’da bu konuda planlar yapılmaktadır66. İtalya’da yabancıların yerel düzedeki politik katılımına ilişkin iki farklı sistem vardır: Yabancılar için İstişari Kurum ve Ortak Danışmanlık. İlki; yabancı yerleşikler tarafından doğrudan seçilen belli sayıdaki yabancıdan oluşan mesleki bir birliktir. Yabancı yerleşikler, aynı zamanda Ortak Danışmanları seçebilirler. Danışmanların sayıları, yabancı yerleşiklerin oranı ve belediyenin büyüklüğü ile ilişkili olarak farklılaşmaktadır. İstişari kurumun sadece başkanı ve danışmanlar, her Avrupa Konseyi Toplantısına katılabilirler fakat oy kullanma hakları yoktur. İtalya’daki gelişmelerden yönetime katılım ve uluslararası emekli göçü arasında çeşitli etkileşim noktaları belirmektedir; her şeyden önce yabancı emeklilerin gittikleri ülkeye ve onun yönetim kademelerine kendi siyasi kültürlerini ve taleplerini taşımaları söz konusu olmaktadır. Costa del Sol örneğinde emekli göçmenlerin talepleri, özellikle İngiltere ve İspanya arasında kapsamlı vergi indirimleri ve birçok yerde ücretsiz sağlık hizmetlerinin sunulması sonucunu doğurmuştur67. İkinci olarak emeklilik göçleri yoluyla yabancı ülkelerde yerleşik olan AB vatandaşlarının göç sorunlarına ilgili olması ve bunun yönetim sürecine yansıması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu durumun doğal sonucu göçmenlere ve göç konusuna ilişkin üye ülke düzeyinde düzenlemelerin gelişmesi olmaktadır. AB üyesi ülkelerde emekli göçmenlerin yönetime katılma sürecinde, emekli göçmenlerin çoğunun Birlik üyesi ülkelerden geliyor olması nedeniyle belediye seçimleri ve Parlamento seçimlerinde oy kullanma, aday olma, Avrupa Parlamentosuna ya da Ombudsmanına dilekçe ile başvurma, yanıt alma haklarına sahiplik gibi AB vatandaşlığına ilişkin düzenlemeler ile kurallara bağlandığı görülmektedir. Bunların dışındaki konular ise İtalya’da olduğu gibi ülke düzeyindeki çözümlerle aşılmaktadır SONUÇ Göç yüzyıllardır sürekli evrilerek, biçim ve içerik değiştiren bir olgudur. Bir ülke içerisinde bir yerden bir başka yere yapılan göçler, teknolojinin hayatlarımızda yarattığı değişime paralel biçimde, çok kısa sürede bir ülkeden bir başka ülkeye yapılan göç şeklini almıştır. 66 www.culturalpolicies.net (18.04.2007). 67 Aykut Hamit Turan, Ethem Karakaya, “Türkiye’ye Yabancı Emekli Göçü; Didim Örneği”; http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/turan-karakaya.doc Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 188 Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK Ulaşımın kısa sürede büyük mesafeleri kat eder hale gelmesi, paralel biçimde kitle turizmindeki gelişmeler ve iklim, emekli olduktan sonra ya da çalışırken yabancı bir ülkede emeklilik yerleşimi kararı verilmesinde temel değişkenler olmaktadır. 1960 sonrasının bir olgusu olarak uluslararası emeklilik göçü, orijini olunan ülke ile bağları koparmadan başka bir ülke ya da başka bir kültüre ait bölgede hayatının geri kalanını geçirmeyi ifade eder. Emeklilik göçü üzerinde yapılan araştırmalar, Amerika’dan Meksika’ya ya da Florida’ya; Avrupa’da ise kentsel alandan kırsal alana ya da soğuk kuzey ülkelerinden sıcak güney ülkelerine yönelik emeklilik göçünü ortaya koymaktadır. Costa del Sol, Tuscany, Malta ve Algarve gibi güneydeki sıcak Akdeniz ülkeleri, büyük çoğunluğu Avrupa Birliği vatandaşı olan “kuzeylileri” çekmektedir. Çalışma konusu edilen bu dört destinasyon da Birlik sınırları içindedir. Bir zamanlar hayallerinde kurdukları yaşamları yakalamak için geldikleri bu yerlerde “yabancı” olarak karşılanmak elbette ki emekli yerleşimciler açısından olumsuz hatta geri dönüşü teşvik eden bir faktördür. Söz gelimi Portekiz’deki emekli yerleşikler açısından İngiltere’nin kayıp değerlerinin bulunması, Malta’daki yerleşikler açısından ise ailevi yani duygusal bağlar ön plana çıkar. Paralel olarak yabancı emekli yerleşiklerin geldikleri topraklardaki toplumla bütünleşmeleri büyük önem taşımaktadır. Bütünleşme açısından ise iki faktör ön plana çıkmaktadır; dil ve yönetime katılım. Malta’da İngilizce ve Maltaca resmi dil statüsündedir. Tuscany’de bulunan yabancıların çoğu İtalyanca bilmektedirler. Asıl büyük sorun iş yaşamında Portekizce’nin kullanıldığı Algarve’ye gelen yabancılar açısındandır. Birlik vatandaşları Birlik üyesi bu ülkelerde Maastricht Antlaşması gereği Avrupa Parlamentosu ve belediye seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip olmakla birlikte, uygulama ülkeden ülkeye değişmektedir. Ülkeler arası yönetime katılım uygulamalarının farklılığı ve dil sorunu, emekli yerleşiklerin politik davranışlarını da etkilemekte, bu durumu çoğunluğu yaşlı nüfusa sahip Avrupa’da gittikçe düşen seçime katılım oranları da desteklemektedir. Sonuç olarak çoğu toplumda “yabancıyı” düşman olarak görme olgusu ile karşılaşmaktayız. Kimi toplumlar da bu olgu baskın biçimde egemenken kimi toplumlarda daha gerilerdedir. Buna karşın istatistiki sonuçlardan da çıkarılabileceği gibi “yabancı”yı “biz”den olmayan çerçevesinde algılayan politikalar yerine, “nasıl beraber yaşayabiliriz” bakışı ile değerlendiren ve ona göre politikalar üreten bir perspektife ihtiyaç duyulmaktadır. Yabancıların toplumla bütünleşmesi ve yönetime katılmasının sağlanmasına yönelik politika geliştirmek sadece merkezi veya yerel yönetimlerin görevi değildir. Ülkelerin yabancılara yönelik izleyeceği politikanın kamu kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları işbirliğinde gerçekleştirilmesi gerekir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences YÖNETİCİLERİN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİNDEKİ FARKLILIKLARIN BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİLERİNDEN (BİT) FAYDALANMALARINA ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Ali AKSOY∗ Bünyamin AKDEMİR∗∗ ÖZET Küreselleşme ile birlikte kıyasıya yaşanan rekabet, işletmelerin mevcut pazar koşullarını daha iyi değerlendirmelerini zorunlu hale getirmiştir. İşletmelerin pazar koşullarını değerlendirmeleri ise; bilgi işlem teknolojisi(BİT)’ndeki değişim ve gelişmeleri kullanmasına bağlıdır. Çünkü bilgi işlem teknolojisi işletmelerin temel rekabet gücünün vazgeçilmez değeridir. BİT’nin bu denli önemli olması, işletmelerin yönetim faaliyeti süreçlerine de yansımaktadır. Yönetim faaliyet süreçlerine yansıyan BİT kullanımı konusundaki tutum ve davranış ise işletme yöneticilerine aittir. Rekabetin önemli gücü olan bilgi teknolojisinin işletme faaliyetlerinde kullanımının sağlanması konusunda yöneticilerin tutum ve davranışları kadar kişisel özellikleri de önemlidir. Yöneticilerin farklı kişisel özellikleri BİT’ni de farklı kullanmalarına sebep olmaktadır. Bu durum BİT’den yöneticilerin farklı kişisel özelliklerine bağlı olarak faydalanacakları varsayımını doğurmuştur. Bu nedenle araştırmanın amacı; yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların yönetim faaliyetlerinde BİT’nden faydalanma uygulamalarını nasıl etkilediğini incelemektir. Araştırma sonucunda kişisel özelliklerdeki farklılıkların Yöneticilerin BİT faydalanma uygulamalarına aynı şekilde yansıdığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Bilgi İşlem Teknolojisi, Yönetim, Yönetici ve Bilgisayar ∗ Yrd.Doç.Dr., İnönü Üniversitesi, İİBF ∗∗ Dr., İnönü Üniversitesi, İİBF 190 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR A SURVEY ON THE EFFECTS OF THE DIFFERENCES OF MANAGERS' PERSONAL CHARACTERISTICS ON THEIR UTILISATION FROM INFORMATIONAL TECHNOLOGIES ABSTRACT The stiff competition, which came up with the globalization, led to the better realization of the existing market conditions by the firms. The realization of the existing markets by the firms depends on the usage of progresses and changes in the Information Technologies. Information technology is the indispensable value of the fundamental competition power of the firms. This importance can be seen in the management processes of the firms.In applying the information technologies during the business process, the individual characteristics are important as well as the attitudes of the business managers. But some individualistic characteristics of the firm managers make the usage of information technologies different from each other. This condition can be seen as a fact that firms make use of information technologies depending on the individual characteristics of their manager. Therefore, the aim of this study is to investigate how the managers’ individualistic behaviors affect the usage of information technologies in the management process of the firms. In the end of the study, it was found that the differences in using the information technologies resulted from the individualistic characteristics of the managers. Key Word: Information Technologies, management, manager and computer GİRİŞ İktisat tarihçilerinin sanayi devrimi olarak ifade ettikleri dönemde, devrimin yol açtığı gelişmeler, yerli ve uluslar arası pazarlarda büyük bir rekabeti beraberinde getirmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak işletmeler, üretim, pazarlama ve diğer işletme fonksiyonlarını daha etkili bir şekilde yönetmek için yeni arayışlara yönelmişlerdir. Aynı dönemde, teknolojik bilgi, üretime aktarıldığı ölçüde rekabet başarısı sağlanmıştır. Bu gelişmelere ayak uyduramayan işletmeler ise rekabet dışı kalarak faaliyetlerini büyük ölçüde sınırlandırmak zorunda kalmışlardır. Oysa teknolojik ve bilimsel gelişmeleri kullanan, bu gelişmelerin sunduğu imkânlardan faydalanan, yaşadığı gelişmeleri işlemenin bilgisi ve deneyimi haline dönüştürmüş işletmeler ise rekabet özelliklerini artırarak büyümüşlerdir. Sanayi devrimi sonrası bilgi ve teknolojideki gelişmeler daha hızı bir şekilde artarak bilgi ve teknoloji ikilisini gündeme getirmiştir. Genel olarak bu ikili “Bilgi İşlem Teknolojisi(BİT)” olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde ise çok hızlı ve baş döndürücü bir gelişme içinde olan BİT her alanda sunduğu çözüm yollarıyla insanlığa büyük yaşam kolaylıkları sunmaktadır. Bu yönüyle BİT yaşamın tamamında Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 191 vazgeçilmez bir unsur olarak görülebilir. BİT’nin hayatımızda bu denli önemli olması sonucunda iş dünyası ve çevreleri de bu teknolojiye uygun davranmak zorunda kalmışlardır. 21. yüzyılın sonlarında çok hızlı bir şekilde artan teknolojik ve bilimsel gelişmeler bilginin işletmeler ve yöneticileri için stratejik bir değer olmasını sağlamıştır. Günümüzde insanlık tarihi, süreç içerisinde öyle bir yere gelmiştir ki, bilim işlenerek teknolojik ürün haline dönüştürülmüştür. BİT artık işletme faaliyetlerinde yöneticilerin vazgeçilmezleri olarak görülmektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak günümüzde işletmeler, bilginin stratejik değerine önem vermekte ve BİT’ni yönetim faaliyetlerinde amacıyla kullanmaktadırlar. İşletmelerin BİT’lerini özellikle yönetim bilgi sistemlerinde kullanması sonucunda; insan-bilgisayar ve yönetim-bilgisayar etkileşimi artmıştır. Yönetim bilgi sistemlerine bağlı olarak bilgi işlem teknolojisi ile ticari, yönetsel ve kültürel temeldeki ilişkiye dayalı çalışma oldukça az sayıdadır.1 Böyle bir sonuç bu çalışmanın çıkış noktasını oluşturmuş ve yönetim ile bilgi işlem teknolojisi arasındaki ilişki yöneticilerin kişisel özelliklerdeki farklılıklarla sınırlı kalınarak incelenmeye çalışılmıştır. Ancak birçok faktör gibi yöneticilerin kişisel özellikleri bilgi işlem teknolojisinden faydalanmayı olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletmelerin BİT uygulamalarından faklı şekilde faydalanmalarına sebep olmaktadır. Söz konusu değerlendirmelere bağlı olarak araştırmanın amacı; işletme yöneticilerinin kişisel özellikleriyle işletme faaliyetlerinde BİT uygulamaları arsındaki ilişkiyi incelmek veya işletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıkların yönetim faaliyetlerinde BİT’den faydalanmalarını nasıl etkilediğini incelemektir. 1.BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİ Yaşadığımız dünyanın ulaştığı teknolojik gelişmelerin en önemlilerinden birisi, bilgi teknolojisindeki gelişmelerdir. Bilgi teknolojisindeki gelişmeler, bir bakıma ortak insan emeğini tanımlama ve teori oluşturmaya yönelik çağdaş bir yaklaşımı veya koordinasyon temeli “yaygın bilgiyi” öne sürer.2 Yaygın bilgi adına özellikle bilgisayar ve iletişim veya internet teknolojisinin sunduğu imkânlar oldukça önemlidir. Bu gelişmeler insan hayatının kolaylaşmasını ve bilginin daha hızlı bir şekilde kullanarak bir dizi bilimsel gelişmelerin hızlanmasına neden olmaktadır. Bu gelişmeleri sağlayan bilgi işlem teknolojisini daha iyi anlamak için öncelikle bu teknolojinin ana unsurları olan bilgisayar ve internet kavramlarının incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamada, Yılmaz’a(1989) göre bu ana unsurlardan ilki olan bilgisayar, kendisine önceden verilen program gereğince bilgileri elektronik bir hızla işleyen; başka bir deyişle matematik işlemleri yapan, giriş ve çıkış ünitelerini çalıştıran, bilgileri birleştiren ve bazı karşılaştırmaları otomatik olarak yapan bir 1 Ping Zhang, Na Li, “An Assessment Of Human–Computer Interaction Research in Management Information Systems: Topics And Methods” Computers in Human Behavior, 20, 2004 p. 125 2 John M. Carroll, Mary Beth Rosson, Gregorio Convertino, Craig H. Ganoe, “Awareness And Teamwork in Computer-Supported Collaborations” Interacting With Computers, Xx, 2005, p. 1 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 192 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR makinedir.3 Bilgisayar aldıkları komutlara bağlı olarak yüklenen verileri işleyen problem çözen otomatik elektronik aygıtlardır. Çalışma ilkeleri, donanım tasarımları ve uygulama alanları açısından farklı kategorilere ayrılmaktadırlar.4 Bilgisayarlar bilgiyi girdi alarak kullanan bunu bir yazılım programı aracılığıyla işleyen ve bunun sonucunda birçok alanda kullanmak için çıktılara dönüştüren elektronik bir cihazdır. Genel olarak bilgisayar donanımı ve yazılım olmak üzere iki temel unsurdan oluşmaktadır. Bilgisayarı oluşturan fiziksel parçalar donanımı oluştururken, bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir dizi komut ve programlara yazılım denilmektedir.5 Ana unsurlardan ikincisi olan internet, teknik olarak birçok bilgisayarın ve bilgisayar sistemlerinin bir birine bağlı olduğu bir iletişim sistemidir. Bal’a(2001) göre, iki veya daha fazla bilgisayarın bir birine bağlanması ile oluşturulan bilgisayar ağına yerel ağ denir. Birden fazla bilgisayarın veya yerel bilgisayarın bağlı olduğu ağların ağına ise internet denir. Yani internet servis sağlayıcı firmanın sunduğu imkânlar ile bütün dünyadaki bilgisayarların biri birine bağlanması hadisesidir.6 Bilgisayar ve internet BİT’sinin ve teknolojik patlamanın bir ürünü aynı zamanda bir nedenidir. Genelde bilgisayarları, bilgileri kabul edip onları işleyen ve bilgilerden anlamlı sonuçlar elde eden bir grup elektronik araç veya makineler olarak tanımlayabiliriz. Bilgisayarlar hammadde olarak bilgiyi kullanan, kullandıkları bilgiye bir takım işlemler uygulayarak çeşitli çıktılara; ulaşabilen sistemler olarak düşünebiliriz. Bu nedenle genel olarak bu alanın tümü bilgi teknolojisi adı altında toplanmıştır.7 Bilgi teknolojileri ile kuruluşlara bilgi sağlamak için kullanılan araçların, uygulama ve hizmetlerin bütünü kast edilmektedir.8 Ancak bu tanımlama bilgi teknolojisini genel çerçevede ifade etmektedir. Aslında bilginin toplanması, işlenmesi, depolanması ve ağlar aracılığıyla bir yerden başka bir yere iletilmesi ve kullanıcıların hizmetine sunulmasında yararlanılan, iletişim ve bilgisayar teknolojilerini de kapsayan tüm teknolojiler “bilgi teknolojileri” olarak adlandırılabilir.9 Yurdakul’a göre bilgi teknolojisi, bilginin elektronik optik vb. tekniklerle toplanması işlenmesi saklanması ya da herhangi bir yerde bu bilgiye erişilmesini otomatik olarak sağlayan 3 Cengiz Yılmaz, Bilgisayar ve Basic Programlama, Erbem Yayınları, Kayseri 1989, s. 1 4 5 Hüsnü Erkan, Bilgi Toplumu ve Elektronik Gelişme, İş Bankası Yayınları, İzmir,1998, s. 73 Mahmut Tekin, Hasan K. Güleş, Tom Burges, Değişen Dünyada Teknoloji Yönetimi, Bilişim Teknolojileri, Damla Ofset, Konya, 2000, s.102 6 Hasan Çelebi Bal, Bilgisayar ve İnternet Başlangıçtan İleri Seviyeye Herkes İçin, Akademi Yayınevi, Rize, 2001, s. 402 7 8 Eyüp İlyasoğlu, Türk Bilgi Teknolojileri ve Gümrük Birliği İş Bankası Yayınları, Anakara,1997, s. 60 Orhan Güven; Küreselleşme Sürecinde Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Sistemleri Stratejileri DPT Yayınları, İstanbul,1998, s. 2 9 Yaşar Tonta, http//yunus.hun.edu.tr/tonta 06.07.2004 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 193 teknolojiler bütünüdür.10 Bilginin bu denli sistemli bir şekilde işlendiği BİT sağladığı fayda ve ortaya koyduğu sonuçlar işletmelerin ve yöneticilerin rekabet gücünün en önemli unsurları olarak görülebilir. Bu nedenle BİT’ ile işletme ve işletme yönetimi ilişkisinin de incelenmesi gerekmektedir. 2.İŞLETMELERDE BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİNİN KULLANIMI İşletmeler yaşamlarını sürdürebilmek için yaşadıkları çevreye uyum göstermek zorundadır. İşletmelerin içinde bulunduğu çevre çeşitli teknolojik değişim ve gelişmelerle sürekli hareket halindedir. Yoğun bir rekabet ortamında faaliyette bulunan günümüz işletmelerinin en önemli sorunu az maliyetle yüksek verimlik ve örgütsel performans elde etmektir. El emeğine dayalı yöntemler bu sonuçları sağlamak için yeterli değildir. Gittikçe karmaşıklaşan şartlar altında bilgiye duyulan ihtiyacın hızlı bir şekilde karşılanması da rekabetin en önemli unsurlarından biridir. Günümüzde işletmelerin bu koşullara ulaşması ise ancak BİT ile mümkündür. Allan(1997)’ın bilgisayar ve yönetim uygulamaları arasındaki ilişkiyi incelemiş ve inceleme sonucunda bilgisayar ve geleneksel yönetim uygulamaları arasındaki ilişkiyi yapılandıran dört ana unsuru ortaya koymuştur. Bunlar;11 1. Yönetim metodunun tanımlanması, 2. Kontrol mekanizması, 3. Denetim prosedürleri, 4. Durum raporlama. Yukarıdaki unsurlara bağlı olarak BİT ve yönetim uygulamaları işletmelerin etkinliği ve verimliliği için oldukça önemli görülebilir. İşletmelerde yönetim uygulamalarıyla BİT arasındaki ilişkinin en önemli iki etkisi ise; insan kaynağı, para ve araç gereçler, üretim teknolojisi, haberleşme vb işletme kaynakların etkili bir şekilde kullanımı ve işletme kaynakları artan bilgi ihtiyacının hızlı bir şekilde karşılamasıdır. Bilgisayar kullanımının işletmelere sağladığı faydaları daha iyi anlamak ve açığa çıkarmak için bu ilişkinin faydalarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.12 • İşletmenin üretim ve diğer maliyetlerini düşürmek, • Kırtasiye ve kâğıt kullanımını azaltmak, Artan satış kapasitesini karşılamak ve satış takibi yaparak siparişlerin zamanında karşılanmasını sağlayıp müşteri memnuniyetini dolayısıyla satışları artırmak, Stokların takibi ve mal stoklarını en uygun seviyede tutulmasını sağlayarak nakit sermeyenin değişik yatırım alternatiflerinde değerlenmesini sağlamak. • 10 Ceyhun Yurdakul, M.Ufuk Çağlayan, Bilgi Teknolojileri, Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek Hazırlanmaktadır, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1997, ss. 16-17 11 George Allan, “Configuration Management and its Impact On Businesses That Use Computer Platforms” International Journal Of Project Management Vol. 15, No. 5, 1997, p.329 12 Colbert A. Douglas, 1984, Computer and Management For Business, Petrocelli Books, New York, p.19 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR 194 Ayrıca işletmelerin her geçen gün artan teknik kapasiteleri, azalan maliyetleri ve kullanım kolaylıklarıyla BİT’ten yeterince yararlandıkları söylenebilir. 3.YÖNETİMDE BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİNİN KULLANIMI BİT kullanımının işletmenin yönetim faaliyetleri üzerinde çeşitli olumlu katkılar sağlayacağı bir gerçektir. Özellikle 1991 yılından itibaren bilgisayar ve yöneticiler arasındaki ilişki giderek artmıştır.13 Nitekim bilgisayar desteğiyle işlenip sunulan bilgiler, yönetici kadrolarının işini kolaylaştırmış, planlama, karar alma ve üretim yöntemlerini geliştirmiştir. Modern yönetim tekniklerinin gelişmesini sağlamıştır. Bu yönüyle bilgisayar, yönetim için geliştirilmiş yeni bir başlangıç olarak görülmektedir.14 İşletmelerin temel bölümleri arasındaki iş birliği artmış, bölüm ve şubeler arasındaki problemler daha iyi kavranabilmiş, daha belirgin ve düzenli yönetim anlayışının yerleşmesine yol açmıştır.15 Bu yeni yönetim anlayışı beraberinde işletmelere yönetimde büyük faydalar sağlayabilir. Bu faydaları Tekin ve diğerlerine göre aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.16 • İşletme bilgileri daha düzenli ve kolay erişebilir olacağından yöneticiler ihtiyaç duydukları bilgiyi zamanında ve istedikleri biçimde kolayca elde edebilecekler. • İşletme yöneticilerinin bilgi talepleri hazır programlar sayesinde daha hızlı bir şekilde karşılanabilecektir. • Yönetimin, gelecekle ilgili tahminlerinde ve yönetim planlarının dayanağı olan kararlarındaki tutarlılık ve doğruluk derecesinde artış olacaktır. İşletme birimleri arasında bilgi alış verişi, iş birliği ve koordinasyonun artmasına bağlı olarak daha düzenli yönetim anlayışı yerleşecektir. Ayrıca yukarıda sayılanların yanı sıra işletmelerin yönetim faaliyetleri tek düze günlük faaliyetlerden, geleceğe dönük yönetim strateji ve politikaları belirlemeye kadar farklılaşabilir. Birincisinde kullanılan bilgiler daha basit, kullanıma hazır, gerçek ve ayrıntılı olmasına karşın ikincisinde karmaşık, tahmin ve varsayımları ele alan standart bir biçimde işlenmesi imkânsız bilgiler değerlendirilmektedir. BİT kullanarak gerçekleştirilecek olan faaliyetler; işletme maliyetlerini düşürme, stok takibi ve stokların en uygun seviyesi, finansal hareketlerin kontrolü, satış planlaması, hesaplama hatalarının ortadan kaldırılması, personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, dosyalama ve kayıt, kırtasiye giderlerinin azaltılması vb olarak sıralanabilir. • 13 Marie Lavoiea, Pierre Therrien, “Different Strokes For Different Folks: Examining The Effects Of Computerization On Canadian Workers”, Technovation, 25, 2005, p. 892 14 Pierre Duez, Kim J. Vicente, “Ecological Interface Design And Computer Network Management: The Effects Of Network Size and Fault Frequency” Int. J. Human-Computer Studies, 1, 2005, p.2 15 Hayri Ülgen, İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, İstanbul 1980, s.130 16 Mahmut Tekin, Hasan K. Güleş, Tom Burges, “a.g.e”, s. 86 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 195 Günümüzdeki BİT yukarıda sayılan işlemleri büyük bir hızla ve yüksek bir doğrulukla gerçekleştirebilme özelliğine sahiptir. Bilgisayarların etkin çözüm üretmeninde ötesinde, yönetim süreci faaliyetlerini değerleyip en uygun sonucu verebilme özelliğine ulaştığı rahatlıkla söylenebilir. Fakat bu bilgisayarları işletme faaliyetlerinde kullanacak olan işletme yöneticilerinin bazı kişisel özellikleri (cinsiyet, eğitim durumu, yaşı, iş tecrübesi) BİT işletme faaliyetlerinde kullanılması olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilemesi araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Bu nedenle araştırmanın amacı yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme faaliyetlerinde kullanılan BİT nasıl yansıdığını ortaya çıkarmaktır. Söz konusu amaca çalışmanın araştırma bölümünde uygun istatistikî yöntemler kullanılarak ulaşılmaya çalışılacaktır. 4. Araştırmanın Amaç, Yöntem Ve Değerlendirilmesi 4.1. Araştırmanın Amacı İşletme yönetimi faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanmayı etkileyen birçok faktör söz konusudur. Bu faktörler; teknolojiye karşı ortaya çıkan direnç, bilgi yeterliliği veya yetersizliği, çalışanların ve yöneticilerin tutumu, ihtiyaç duyulan teknoloji, işletmeye maliyeti, yöneticilerin kişisel özellikleri vb şeklinde sıralanabilir. Ancak bu araştırmada söz konu değişkenlerin tamamının incelenmesi teknik ve mali olarak mümkün değildir. Bu nedenle araştırma yalnızca yöneticilerin kişisel özellikleri ile BİT ilişkisi açısından sınırlandırılmıştır. Bu çalışma da, işletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıkların yönetim faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanmalarına nasıl yansıdığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Diğer bir ifadeyle araştırmanın temel amacı; yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme faaliyetlerinde bilgi işlem teknolojisinden(BİT) faydalanma uygulamalarını nasıl etkilediğini incelemektir. Araştırmaya konu edilen işletme yöneticilerinin işletme faaliyetlerinde bilgisayar ve internetten faydalanmalarını etkileyen yönetim uygulamalarıyla ilgili olarak literatür taraması yapılarak konuyla ilgili gerekli ancak öz açıklamalara yer verilmiştir. Ayrıca araştırmanın kuramsal bölümünde BİT’si ile işletme yönetiminin birbirleriyle ilişkisi ve yakın oldukları noktalar üzerinde daha fazla durulmaya çalışılarak, araştırma kısmında ortaya çıkacak sonuçlarla karşılaştırma yapılması sağlanmıştır. 4.2. Anakütle ve Örneklem Araştırmanın hedef kitlesini Malatya(304), Erzurum(140) ve Elazığ(186) ’da faaliyet gösteren toplam 630 adet17 küçük ve orta büyüklükteki işletme oluşturmaktadır. Araştırılan konunun orta ve küçük işletmelerde kendini daha belirgin ve doğru bir biçimde göstereceği kanaati nedeniyle anket formları orta ve küçük işletmelere gönderilmiştir. Araştırma da %95 güvenilirlik sınırları içinde %5’lik hata payı öngörülmüş ve buna göre 630 işletmeden oluşan bir ana kütleye ulaşmak hedeflenmiştir. Ancak, 17 http// www.kosgeb.gov.tr/veritabani 13.04.2005 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 196 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR yapılan anket uygulaması sonucunda araştırma için geçerliliği olan 264 işletmeden bilgi elde edilmiştir. Ayrıca gönderilen anketlerden geri gelenler arasında bazıları tamamen cevaplandırılmadığı veya eksik cevaplandığı için değerlendirme sonucunu olumsuz yönde değiştireceği düşünülerek analiz kapsamı dışında bırakılmıştır. Toplanan veriler ana kütle ile karşılaştırıldığında cevaplama oranı yaklaşık olarak %42’dir. Bu oran araştırma için yüksek bir geri dönüşüm olarak değerlendirilebilir. 4.3. Araştırmanın Hipotezi Araştırmanın amacına uygun olarak aşağıdaki hipotez ve alt hipotezler geliştirilmiştir. H0: İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki bilgi işlem teknolojisi (BİT) uygulamalarını etkilememektedir H1: İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki bilgi işlem teknolojisi (BİT) uygulamalarını etkilemektedir Alt hipotezler 1.Yöneticilerin Cinsiyeti ve BİT H 0: İşletme yöneticilerinin cinsiyetindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir. H1: İşletme yöneticilerinin cinsiyetindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir. 2. Yöneticilerin İş Tecrübesi ve BİT H0: İşletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir. H1: İşletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir. 3. Yöneticilerin Yaşı ve BİT H0: İşletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir. H1: İşletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir. 4. Yöneticilerin Eğitim Durumu ve BİT H0: İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir. H1: İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir. 4.4. Veri Toplama ve Analiz Yöntemi Konunun işletme yönetimi faaliyetlerine yansımasının nasıl olduğunu ortaya koyabilmek için araştırmada veriler, her işletmenin yöneticisine posta yolu ile gönderilen anket formu yardımıyla toplanmıştır. Hazırlanan anket formunda ankete katılan işletme yöneticilerine ait belirlenen bazı özelliklerinin ortaya konulabilmesi için 4 soru yer almıştır. Yönetimde bilgisayar uygulamalara ait 16 soru internet Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 197 uygulamalarına ait ise 13 soru yer almıştır. Ankette toplam olarak 33 soru yer almaktadır. İşletmeleri tanımlamak amacıyla yer alan sorular dışındaki diğer soruların tamamı beşli likert tipinde olan sorulardır. Yönetimde bilgisayar ve internet uygulamalarının belirlenmesine yönelik uygulamaları ortaya koyan ifadeler 1-Hiç Uygulanmamakta, 2- Uygulanmamakta, 3- Fikrim Yok, 4- Uygulanmakta, 5-Tam Anlamıyla Uygulanmakta şeklinde ölçeklendirilmiştir. Cevaplayıcıların soruları tekdüze bir biçimde cevaplamalarını engellemek için, analiz veya değerleme aşamasında tekrar dönüştürülmek üzere, soruların bir kısmı olumsuz uygulama cümlesi biçiminde sorulmuştur. Birinci elden veri toplamak amacıyla araştırma konusuyla ilgili detaylı bir literatür taraması sonucunda hazırlanan anket formu oluşturulduktan sonra, yöneticilerden gerekli veriler elde edilmiştir. Ayrıca, bu verilerin güvenilirlik sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 1 Güvenirlilik (Alpha Testi) Analizi: Soru Grubu Yönetimde (16soru) Alpha Değeri bilgisayardan faydalanma Yönetimde internetten faydalanma(13) Toplam (29 soru) ,8634 ,8151 ,8884 Yönetimde bilgisayardan faydalanma uygulamalarına dair soruların güvenirliliği % 86, internetten faydalanmaya ilişkin soruların güvenirliliği % 81 ve her iki grup toplam soruların güvenirliliği ise % 88 çıkmıştır. Bu sonuçlara göre Alpha güvenirlilik testi çok iyi (yükseğe yakın) derecede çıkmıştır. Araştırmada anket yoluyla elde edilen veriler, SPSS (Statistical Packages for Social Sciences) paket programıyla analiz edilmiştir. Ayrıca, sağlıklı sonuç elde edilmesi için anket formunda yer alan önermeler olumlu ve olumsuz tarzda sorulduğundan, gerekli dönüştürmeler yapıldıktan sonra analizler gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizde öncelikli olarak anket formları değerlendirmeye alınan işletmelere ilişkin tanımlayıcı bilgiler verilmiştir. Ortaya atılan hipotezlerin test edilmesi amacıyla da “t” ve Tek Yönlü Anova Testleri kullanılmıştır. Yapılan analiz sonuçları, ilgili başlıklar altında tablolara dönüştürülerek aşağıda verilmiştir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR 198 4.5. Verilerin Değerlendirilmesi Tablo 1 İşletme Yöneticilerinin Cinsiyeti: Frekans Yüzde Toplam Yüzde Erkek 214 81,1 81,1 Kadın 50 18,9 100,0 Toplam 264 100,0 100,0 İşletme yöneticilerinin cinsiyetlerinin dağılımına bakıldığında, araştırmaya katılan işletme yöneticilerinin % 81’i erkek, % 19,9’u bayan olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğunun Doğu Anadolu bölgesinde olmasına rağmen kadın yöneticilerin oranını küçümsenmeyecek kadar yüksek olması dikkat çekici bir durum olarak nitelendirilebilir. Bu durum kadın ve erkek yöneticiler açısından BİT kullanımındaki farklılığı ortaya çıkarmak açısından bu araştırma için önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Tablo 2 İşletme Yöneticilerin Yaş Grupları: Yaş Grupları Frekans Yüzde Toplam Yüzde 18-25 22 8,4 8,4 25-35 113 42,8 42,8 35-45 83 31,4 31,4 45 +üstü 46 17,4 17,4 Toplam 264 100,0 100,0 Araştırmaya katılan yöneticilerin yaş gruplarına bakıldığında, %8’i 18-25, %42’si 25-35, %31’i 35-45 ve %17’sinin ise 45 yaş ve üstü olduğu görülmektedir. Bu sonuçlara bakıldığında araştırmanın yalnızca %17 si orta yaş üstü olduğu görülmektedir. Geri kalan %83 kısım ise 18-45 yaş aralığında yer almaktadır. Bu yaş grupları genel olarak genç ve orta yaş grubu olarak kabul edilmektedir. Yaş gruplarının büyük çoğunluğunun genç ve orta yaş aralığında olması özellikle BİT açısından önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bu yaş grubunda bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmelerden faydalanma, yenilikçi-yaratıcı olma gibi durumlara karşı değişime direncin az olmasını ve işletmelerin değişimi kolaylıkla yaşanmasını sağlayabilir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 199 Tablo 3 İşletme Yöneticilerin Eğitim Durumu: Frekans Yüzde Toplam Yüzde İlköğretim 12 4,6 4,6 Ortaöğretim 66 25,1 29,7 MYO/Önlisans 62 23,5 53,2 Lisans 115 43,6 96,8 9 3,2 100,0 264 100,0 Lisans Üstü Toplam Ankete katılan işletme sahiplerinin % 70,3’ü meslek yüksekokulu, ön lisans, üniversite ve daha yukarısı, % 29,7’si ise orta ve ilköğretim mezunudur. Araştırmadaki yöneticilerin eğitim düzeyinin yüksek olması BİT’nden faydalanmaları ve söz konusu yönetim faaliyetlerinde bu teknolojideki gelişmeleri benimsemeleri bakımından olumlu bir sonuç olarak görülebilir. Tablo 4 İşletme Yöneticilerinin İş Tecrübesi: Frekans Yüzde Toplam Yüzde 0-10 Yıl 124 47,9 47,9 10-20 Arası Yıl 82 31,1 79 20-30 Arası Yıl 33 12,5 91,5 30 Yıl üstü 25 8,5 100 Toplam 264 100,0 Yöneticilerin % 47’si henüz 10 yıllık, % 31’i 10–20 yıl arası, % 12’i 20–30 yıl, %9 ise 30 yıldan fazla iş tecrübesi süresine sahiptir. Araştırmadaki yöneticilerin büyük çoğunluğunun iş tecrübelerinin fazla olmaması BİT yönetimde kullanmaları açısından dezavantaj olarak görülebilir. Ancak BİT’nin yönetimde kullanılmasının çok fazla bir geçmişe sahip olmaması, söz konusu yöneticilerin BİT’ndeki gelişmelerden faydalanma, yenilikçi-yaratıcı olma gibi durumlara karşı duyarlı olmalarını kolaylıkla yaşanmasını sağlayabilir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR 200 Tablo 5 İşletme Yöneticilerin Yönetimde Bilgisayardan Faydalanma Uygulamaları: D1 D2 D3 Uygulamalar F % F İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı 1 0,4 2 0,75 2 0,75 Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı 2 0,75 1 Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı 4 1,5 - Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı - - Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar kullanımı 4 Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı 7,6 239 90,5 1,1065 ,3550 2 0,75 5 1,9 254 96,2 1,0494 ,2787 - 1 0,4 53 20,1 206 78,0 1,2319 ,4576 9 3,4 1 0,4 73 27,7 181 68,6 1,3460 ,5439 1,5 1 0,4 - - 30 11,4 229 86,7 1,1445 ,3932 4 1,5 - - 1 0,4 56 21,2 203 76,9 1,2433 ,4641 Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması için bilgisayar kullanımı 4 1,5 - - 1 0,4 17 6,4 242 91,7 1,0951 ,3419 Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı 8 3,0 1 0,4 - - 106 40,2 149 56,4 1,4639 ,5574 Ürün geliştirme ve ürün tasarlama 18 faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 6,8 1 0,4 1 0,4 65 İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı 6 2,3 - - 1 0,4 127 48,1 130 49,2 1,5285 ,5440 Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı 4 1,5 - - 1 0,4 10 3,8 249 94,3 1,0684 ,3075 Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 4 1,5 1 0,4 - - 33 12,5 226 85,6 1,1559 ,4033 Personel kayıtları bilgisayar kullanımı 4 1,5 - - 1 0,4 10 3,8 249 94,3 1,0684 ,3075 Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 5 1,9 1 0,4 - - 43 16,3 215 81,4 1,2015 ,4469 Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı 4 1,5 2 0,75 1 0,4 26 9,8 231 87,5 1,1445 ,4122 Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı 4 1,5 1 - 30 11,4 229 86,7 1,1445 ,3932 - F Std. Dev. 20 0,4 % Mean % 0,4 F D5 F işlemlerinde % D4 % 24,6 179 67,8 1,4601 1,3554 Tablo 5’deki kısaltmalar: D1 Hiç Uygulanmamakta, D2 Uygulanmamakta, D3 Fikri Yok, D4 Uygulanmakta, D5 Tamamıyla Uygulanmakta Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 201 Tablo 5 incelendiğinde, araştırmaya katılan işletmelerin faaliyetlerinde kullanılan BİT uygulamalarına bakıldığında özellikle, imalat planı hazırlanmasında yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında, ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde, satış planlamasının doğru yapılabilmesinde ve firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı uygulamalarının ağırlıkta olduğu görülmektedir. Tablo 6 İşletme Yöneticilerin Yönetim Faaliyetlerinde İnternetten Faydalanma Uygulamaları: D1 Uygulamalar F % D3 D4 D5 % F Mean Std. Dev. F % F Firma tanıtımının yapılabilmesi için 1 0,4 4 1,5 internet kullanımı - 39 14,8 220 83,3 1,178 ,421 F % D2 % Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı - 8 3,0 1 0,4 71 26,9 184 69,7 1,330 ,532 Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı - 1 0,4 - - 69 26,1 194 73,5 1,262 ,440 - - 81 30,7 182 68,9 1,308 ,462 İthalat faaliyetlerinin yerine 4 1,5 1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı - 96 36,4 163 61,7 1,395 ,520 İnsan kaynakları havuzunun 1 0,4 oluşturulmasında internet kullanımı İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı - - - - 1 0,4 92 34,8 171 64,8 1,349 ,477 Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine 1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı - - - 105 39,8 158 59,8 1,399 ,490 Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine 1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı - - - 124 47,0 139 52,7 1,471 ,500 Teknolojik gelişmelerin takip 8 3,0 1 0,4 edilebilmesinde internet kullanımı - 14 241 91,3 1,114 ,403 1 0,4 138 52,3 121 45,8 1,555 ,527 Satış sonrası servis hizmetlerinin 4 1,5 yürütülebilmesinde internet kullanımı - 5,3 Bankacılık işlemlerinin 4 1,5 1 0,4 yürütülebilmesinde internet kullanımı - 58 22,0 201 76,1 1,251 ,468 Haber alma ve haber ulaştırma 4 1,5 1 0,4 faaliyetlerinde internet kullanımı - 24 9,1 ,371 235 89,0 1,121 Tablo 6’daki kısaltmalar: D1 Hiç Uygulanmamakta, D2 Uygulanmamakta, D3 Fikri Yok, D4 Uygulanmakta, D5 Tamamıyla Uygulanmakta Tablo 6’ incelendiğinde; araştırmaya katılan işletmelerin faaliyetlerinde en fazla faydalanılan internet kullanımı uygulamaları sırasıyla; Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesi, Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi; Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 202 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi ve ürün tanıtımı şeklinde sıralanadığı görülmektedir. Ayrıca en az faydalanılan internet kullanımı uygulamaları ise; haberleşme ve teknolojik gelişmelerin takibi olduğu görülebilir Tablo 7:Yöneticilerin Cinsiyeti ve BİT Uygulamaları Arasındaki Anova Testi: Uygulamalar F Sig. İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı 12,639 ,000* Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı 44,054 ,000* Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı ,002 ,965 Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı 4,265 ,040* Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar kullanımı 3,560 ,060 Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı 50,593 ,000* Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması 121,719 için bilgisayar kullanımı ,000* Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı 2,719 ,100 Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı ,116 ,734 İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı 4,289 ,039* Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı 24,368 ,000* Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 13,398 ,000* Personel kayıt işlemlerinde bilgisayar kullanımı 24,368 ,000* Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 11,610 ,001* ,954 ,330 Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı 49,235 ,000* Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 29,322 ,000* Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı ,748 ,388 Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı 61,009 ,000* İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı 30,563 ,000* İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 21,841 ,000* İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 2,033 ,155 Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 3,275 ,071 Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 7,736 ,006* Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı 3,842 ,051 Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 1,969 ,162 Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 26,464 ,000* Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı 4,069 ,045* Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 203 Tablo 8:Yöneticilerin İş Tecrübe Düzeyi ile BİT Uygulamaları Arasındaki Anova Testi: Uygulamalar F sig İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı ,763 ,550 Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı 2,550 **,040 Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı 4,256 **,002 Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı 4,646 **,001 Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya kaldırılmasında bilgisayar kullanımı 4,982 **,001 Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı 2,405 **,050 Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması için bilgisayar kullanımı 2,552 **,040 Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı 9,915 **,000 aritmetik hataların ortadan Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı ,964 ,428 İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı 3,444 **,009 Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı 3,688 **,006 Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 6,063 **,000 Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı 1,866 ,117 Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 2,628 **,035 Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı ,223 ,926 Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı 4,662 **,001 Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 6,140 **,000 Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 1,242 ,294 Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı ,888 ,472 İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı 3,184 **,014 İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı ,114 ,977 İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı ,482 ,749 Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 8,776 **,000 Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 8,776 **,000 Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı 2,259 ,063 Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 1,652 ,162 Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı ,916 ,455 Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı 2,805 **,026 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 204 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR Tablo 7’de araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin cinsiyet farklılığının yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin 0,05 anlamlılık düzeyinde “anova” testi sonuçlarına yer verilmiştir. Tablo 7 incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun cinsiyete göre farklık gösterdiği açıkça görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, cinsiyetin erkek veya kadın olması yönetimde BİT uygulamalarından faklı şekilde yararlanılmasına neden olmaktadır. Cinsiyete bağlı olarak ortaya çıkan farklı uygulamalar; “H1.1 İşletme yöneticilerinin cinsiyetindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.” hipotezinin kabul edildiği sonucunu ortaya koymaktadır. Tablo 9:Yöneticinin yaş grubu ile BİT uygulamaları arasındaki Anova Testi: Uygulamalar F sig 8,566 **,000 Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı 12,461 **,000 Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı 1,906 ,129 Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı 6,130 **,000 14,613 **,000 İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar kullanımı Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı 1,666 ,175 Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması için bilgisayar kullanımı 5,251 **,002 Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı 4,687 **,003 Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı ,825 ,481 İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı ,355 ,786 8,637 **,000 Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 10,446 **,000 Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı 11,368 **,000 Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 4,647 **,003 Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı 7,841 **,000 10,799 **,000 Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 1,504 ,214 Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 2,742 **,044 6,433 **,000 İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı 10,272 **,000 İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 3,511 **,016 İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 8,283 **,000 Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 7,911 **,000 Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 8,635 **,000 Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı 4,495 **,004 Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 4,290 **,006 Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı ,761 ,517 7,366 **,000 Tablo 8’de araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin iş tecrübesindeki farklılığın yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin anova testi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 205 sonuçlarına yer verilemiştir. Yapılan test sonuçlarına göre; BİT’ne ait uygulamalar dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun iş tecrübesine göre farklık gösterdiği söylenebilir. Söz konusu farklılık “H1.2 İşletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.” hipotezinin kabul edildiği sonucunu ortaya koymaktadır. Tablo 10: Yöneticinin eğitim durumu ile BİT uygulamaları arasındaki Anova Testi: Uygulamalar F sig ,063 İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı 2,257 Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı 1,773 ,135 Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı 5,280 **,000 Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı 6,697 **,000 Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar kullanımı 2,133 ,077 Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı 2,587 **,037 Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması için bilgisayar kullanımı 2,417 **,049 Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı 4,099 **,003 Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı ,662 ,619 10,549 **,000 ,814 ,517 6,840 **,000 ,814 ,517 Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı 4,456 **,002 Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı 1,730 ,144 İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı 11,251 ,000 Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 2,641 **,034 Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı 4,082 **,003 Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı 3,681 **,006 İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı 13,271 **,000 İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 1,476 ,210 İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 3,917 **,004 Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 4,697 **,001 Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı 2,199 ,070 Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı 2,014 ,093 Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 7,626 **,000 Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı 5,414 **,000 Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı 4,512 **,002 Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı Tablo 9’da araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin yaş gruplarındaki değişimin yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin anova testi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 206 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR sonuçlarına yer verilemiştir. Yapılan test sonuçlarına göre; BİT’ne ait uygulamalar dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun yaş gruplarına göre farklık gösterdiği söylenebilir. Bu durum araştırmamızın “H1.3 İşletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir” hipotezinin kabul edildiğini ortaya koymaktadır. Tablo 10’da araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin eğitim durumundan kaynaklanan farklılığın yönetimde BİT’leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin anova testi sonuçlarına yer verilemiştir. Bu teste göre; BİT’ne ait uygulamalar dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun eğitim düzeyine göre farklık gösterdiği rahatlıkla söylenebilir. Ortaya çıkan bu farklılık; H1.4 İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.”şeklindeki hipotezinin kabul edildiği sonucunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Tablo; 7, 8, 9 ve10’daki istatistikî sonuçlara ilişkin değerlendirmeler genel hipotezimizin “H1 İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki bilgisayar ve internet teknolojisi (BİT) uygulamalarını etkilemektedir” kabul edildiği nihai sonucunu ortaya koymakta ve araştırma amacına ulaşmaktadır. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yöneticilerin kişisel özellikleriyle Bilgi İşlem Teknolojisinden(BİT) faydalanma arasındaki ilişkinin belirlenmesine yönelik olarak yapılan bu çalışmanın amacı; yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme faaliyetlerinde BİT faydalanma uygulamalarını nasıl etkilediğini incelemektir. Bu amaca bağlı olarak işletme yönetimi kavramının en önemli aktörü olan yöneticilerin özellikleri, işletmeninin, faaliyetlerini, tutum ve değerlerini, çalışanların davranışlarını, stratejilerini kısacası işletmeyi yönlendiren ve örgütü oluşturan en önemli unsurdur. İşletme yöneticilerine ait kişisel özellikler bu yönü ile işletme faaliyetlerinin düzeyini etkilemektedir. Diğer bir ifadeyle yönetici özellikleri işletmelerin faaliyet düzeyinde farklılıklara neden olmaktadır. Günümüzde çoğu işletme faaliyetleri BİT’ne bağlı olarak yürütülmektedir. Çünkü BİT, başta haberleşme olmak üzere işletme içi çoğu faaliyeti kolaylaştırmakta, işletmeyi daha esnek kılmakta, gelişmelere ve değişmelere, uygun bir örgütün, kısacası işletmenin ihtiyaçlarına uygun faaliyetlerin daha etkin ve esnek bir yapıda ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Yapılan uygulamayla, örgütsel öğrenme ile örgüt kültürü değerlerinden yalnızca herhangi birisine sahip olan bir işletmenin varlığının mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Eğer bir işletme öğrenen örgüt ise ve bu özellikleri gösteriyorsa mutlaka örgüt kültüründe de bu yönü destekleyecek değişimlerin ve gelişmelerin olması gerekmektedir. Araştırmaya katılan işletmelerde yöneticiler tarafından kullanılan BİT uygulamalarına bakıldığında; özellikle, imalat planı hazırlanmasında yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında, ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde, satış planlamasının doğru yapılabilmesinde ve firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar programları kullanımı Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma 207 uygulamalarının ağırlıkta olduğu görülmektedir. Yöneticilerin özellikle insanların hata yapma oranın yüksek olduğu işlerde; özellikle standartların oluşturulması, hata oranlarını düşürülmesi ve maliyetlerin kontrol edilmesi gibi hususlarda bilgisayardan destek almaları dikkat çekici bir durumdur. Bu sonuçlarla birlikte, yöneticilerin; özellikle, satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesi, yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi, ithalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi ve ürün tanıtımının yapılabilmesi uygulamalarda internet kullanımından yaygın olarak faydalanıldığı söylenebilir. Bu durum yöneticilerin interneti özellikle işletme ve müşteriler arasında bir iletişim köprüsü oluşturma ve tutundurma faaliyetlerine destek olarak kullanmaları da yine dikkat çekici diğer bir durumdur. Ayrıca yönetici özelliklerinin işletme faaliyetlerinde BİT uygulamaları arasında bir faklılığın olup olmadığı istatistikî yöntemlerle test edilmiştir. Bu çerçevede belirlenen hipotez “İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir” kabul edilmiştir. Genel hipotez kapsamındaki alt hipotezler de; “işletme yöneticilerinin cinsiyetindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir, işletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir, işletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir, işletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir” kabul edilmiştir. Hipotezlerin kabul edilmesi teorik çerçevede var olan işletme yönetiminde BİT uygulamaları ve yönetici özelliklerindeki faklılığın aynı şekilde BİT uygulamalarına yansıdığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. Yapılan çalışmayla; yapılan teorik ve ampirik inceleme “yönetici özellikleriyle işletme faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanma düzeyi arasında güçlü bir ilişkinin ve ilişkiyi sağlayan uygulamalar arasında faklığın var olduğu” sonucunu ortaya koyduğu ve bu sonuca bağlı olarak araştırmanın amacına ulaştığı söylenebilir. KAYNAKÇA Allan George; “Configuration Management And its Impact On Businesses That Use Computer Platforms” International Journal Of Project Management Vol. 15, No. 5, pp. 321-330, 1997 Bal Hasan Çelebi; Bilgisayar ve İnternet Başlangıçtan İleri Seviyeye Herkes İçin, Akademi Yayınevi, Rize, 2001 Carroll John M., Mary Beth Rosson, Gregorio Convertino, Craig H. Ganoe; Awareness and Teamwork in Computer-Supported Collaborations” Interacting With Computers Xx, 2005, pp. 1–26 Colbert A. Douglas; Computer and Management For Business, Petrocelli Books, New York, 1984 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 208 Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR Duez Pierre, Kim J. Vicente; “Ecological Interface Design And Computer Network Management: The Effects Of Network Size And Fault Frequency” Int. J. Human-Computer Studies, 1, 2005, pp. 1-22 Erkan Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Elektronik Gelişme, İş Bankası Yayınları, İzmir,1998 Güven Orhan; Küreselleşme Sürecinde Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Sistemleri Stratejileri, DPT Yayınları, İstanbul,1998 İlyasoğlu Eyüp; Türk Bilgi Teknolojileri ve Gümrük Birliği, İş Bankası Yayınları, Anakara,1997 Kosgeb Http// www.kosgeb.gov.tr/Veritabani 13.04.2005 Lavoiea Marie, Pierre Therrien; “Different Strokes For Different Folks: Examining The Effects Of Computerization On Canadian Workers”, Technovation ,25, 2005, pp. 883–894 Tekin Mahmut, Hasan K. Güleş, Tom Burges; Değişen Dünyada Teknoloji Yönetimi, Bilişim Teknolojileri, Damla Ofset, Konya, 2000 Tonta Yaşar; http//Yunus.Hun.Edu.Tr/Tonta 06.07.2004 Ülgen Hayri; İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, İstanbul, 1980 Yılmaz Cengiz; Bilgisayar ve Basic Programlama, Erbem Yayınları, Kayseri, 1989 Yurdakul Ceyhun, M. Ufuk Çağlayan; Bilgi Teknolojileri, Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek Hazırlanmaktadır, İş Bankası Yayınları, Ankara 1997 Zhang, Ping Na Li; “An Assessment of Human–Computer Interaction Research in Management Information Systems: Topics and Methods” Computers in Human Behavior 20, 2004, pp.125–147 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜNE KATILIMIN CİNSİYET AYIRIMINA GÖRE İNCELENMESİ: BİR MİKRO VERİ ANALİZİ1 H. Mehmet TAŞÇI∗ Burak DARICI∗∗ ÖZET Literatürde işgücü piyasası ve dinamiklerine ilişkin çok sayıda çalışma yapılmıştır. Çalışmaların yoğunlaşmış olduğu bir alanda işgücüne katılımın gerek makro düzeyde verilerle gerekse mikro düzeyde verilerle incelenmesidir. Bu çalışmada 2006 Hanehalkı İşgücü Anketi ham verileri kullanılarak işgücüne katılımın belirleyenleri hem tüm veri seti için hem de cinsiyet ayırımına göre incelenmiştir. Çalışmanın bulgularına göre kadınlar erkeklere göre daha az işgücüne katılma oran ve olasılığına sahiptir. Ayrıca, kentsel alanda yaşamak her ne kadar Türkiye genelinde işgücüne katılıma olasılığını azaltsa da, cinsiyet ayırımına göre durum farklıdır. Erkekler için kentte yaşamak bu olasılığı artırırken, kadınlar içen durum tam tersidir. Diğer bir bulgu ise, “lise ve üzeri“ eğitim seviyesine sahip bireyler, gerek erkek olsun gerekse kadın, referans kategori olan “ilkokul altı“ eğitim seviyesine sahip fertlere göre daha yüksek işgücüne katılım olasılığına sahiptirler. Bunlara ek bir sonuç ise, hem erkekler hem de kadınlar için işgücüne katılım olasılıklarının en yüksek iki değeri Batı Marmara ve Doğu Karadeniz’de gözlemlenmektedir. Ayrıca, her iki cinsiyet için de en düşük işgücüne katılım olasılıkları Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu Bölgelerinde gözlemlenmektedir. Sonuçlara göre bir diğer bulgu ise yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında ters-U ilişkisi olması, yani ilk önce artan daha sonra ise azalan bir ilişki bulunmasıdır. Anahtar Kelimeler: İşgücüne Katılım, Cinsiyet, Türkiye. 1 Bu çalışmanın ilk versiyonu BAU Bandırma İİBF 1. Güney Marmara Bölgesi Gelişme Sorunları Ulusal Sempozyumu’nda sunulmuştur. ∗ Yrd.Doç.Dr., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF ∗∗ Arş.Gör., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI 210 DETERMİNANTS OF LABOR FORCE PARTİCİPATİON IN TURKEY UNDER GENDER DİFFERENCES: A MİCRO DATA ANALYSİS ABSTRACT In the literature there have been a large number of studies on labor market dynamics. Among these studies some of them concentrate on the labor force participation using macro and/or micro level data. In this study we use individual level data obtained from Household Labor Force Survey data of 2006 to examine the determinants of labor force participation in Turkey. The analysis in the paper is carried out for the full data as well as for the data by gender separation. We find that females have both lower labor force participation rates and labor force participation probabilities compared to males. Estimation results further show that, while living in urban areas increases the likelihood of labor force participation for males, it decreases the same probability for females. We also find that, for both males and females, individuals with the “high school or over” degree are more likely to participate to the labor force compared to “non-graduates”. Moreover, we find the highest likelihood of labor force participation, regardless of gender difference, for the individuals who live in “West Marmara” and “East Black Sea” regions. Furthermore, the lowest probability of labor force participation is being observed for both males and females who live in the SouthEast Anatolia and Middle-East Anatolia regions. Finally, we find an inverse-U shaped relation with the likelihood of labor force participation and age. Keywords: Labor Force Participation, Gender, Turkey Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 211 GİRİŞ Son yıllarda işgücü piyasasının dinamikleri üzerine literatürde gerek teorik gerekse uygulamalı olarak çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda yoğunlaşılan konulardan biride işgücüne katılımın gerek kadın-erkek, gerekse kırsalkentsel alan ayırımı yapılarak incelenmesi olmuştur. Bu çalışmalara örnek olarak, gelişmiş ülkeler için Stolzenberg ve Waite2, Reimers3, Isserman ve Rephann4, ve Bremmer ve Kesselring5 verilebilir. Aynı konuda gelişmekte olan ülkeler içinde çok sayıda araştırma ve çalışma yapılmıştır. Örneğin Nam6, Serumaga-Zake ve Naude7, Lokshin ve Fong8, Orbeta9, Lee ve Cho10, Mahmoudian11 ve Cai ve Kalb12. Bunlara ek olarak birden fazla ülkeyi kapsayan ve karşılaştıran çalışmalar da vardır. Örneğin, Pampel ve Tanaka13, Clark vd.14 ve Ueda15 gibi. Türkiye üzerine aynı konuda yapılan çalışmalara örnek olarak şu çalışmalar verilebilir: 2 Stolzenberg Ross M. and Linda J. Waite, ‘Local Labor Markets, Children and Labor Force Participation of Wives’, Demography, Cilt.21, No.2, 1984, ss.157-170. 3 Reimers Cordelia W., ‘Cultural Differences in Labor Force Participation Among Married Women’, The American Economic Review, Cilt. 75. No.2, 1985, ss. 251-255. 4 Isserman, Andrew M. And Terance J. Rephann, ‘Geographical and Gender Differences in LaborForce Participatino: Is Ther an Appalachian Effect?’, Growth and Change, Cilt. 24, Kış: 1993, ss. 539-78. 5 Bremmer, Dale and Randy Kesselring, ‘Divorce and Female Labor Force Participation: Evidence from Times-Series Data and Cointegration’, Atlantic Economic Journal, Cilt. 32, No. 3, 2004. 6 Nam, Sunghee, , ‘Determinants of Female Labor Force Participation: A Study of Seoul, South Korea, 1970-1980’, Sociological Forum, Cilt. 6, No.4, 1991, ss. 641-659. 7 Serumaga-Zake, Philip AE and Williem A Naude, ‘Determinants of Lobour Force Participation in The North West Province of South Africa’, Development Southern Africa, Cilt. 20, No. 4, 2003, ss. 505-514. 8 Lokshin, Michael and Monica Fong, ‘Women’s Labour Force Participation and Child Care in Romania’, Journal of Development Studies, Cilt.42, No.1, 2006, ss. 90-109. 9 Orbeta, Aniceto C., ‘Children and The Labor Force Participation and Earnings of Parent in The Phillppines’, Phillippine Journal of Development, Cilt. XXXII, No.59, 2005, ss.19-52. 10 Lee, Woo Kye and Kisuk Cho, ‘Female Labour Force Participation During Economic Crises in Argentina and The Republic of Korea’, International Labour Review, Cilt. 144, No.4. 2005, ss.423-449. 11 Mahmoudian, Hossein, ‘Socio-Demographic Factors Affecting Women’s Laber Force Participation in Iran, 1976-1996’, Critical Middle Eastern Studies, Cilt.15, No.3, 2006, ss.233-248. 12 Cai, Lixin and Guyonne Kalb, ‘Health Status and Labour Force Participation: Evidence from Australia’, Health Economics, Cilt:15, 2006, ss. 241-261. 13 Pampel, Fred C. And Kazuko Tanaka, ‘Economic Development and Female Labor Force Participation: A Reconsideration’, Social Forces, Cilt. 64, No.3. 1986, ss.599-619. 14 Clark, Roger, Thomas W. Ramsbey and Emily Stier Adler, ‘Culture, Gender and Labor Force Participation: A Cross-National Study’, Gender and Society, Cilt. 5, No. 1, 1991, ss. 47-66. 15 Ueda, Atsuko, ‘Dynamic Model of Childbearing and Labor Force Participation of Married Women: Empirical Evidence from Korea and Japan’, Journal of Asian Economics, Cilt. 19, 2008, ss. 170-180 Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 212 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI Kasnakoğlu ve Dayıoğlu16, Özar ve Günlük-Şenesen17, Dayıoğlu18, Berik ve Bilginsoy19 ve Tansel20. Bu çalışmanın Türkiye üzerine yapılmış olan çalışmalardan farklı yanları işgücüne katılım konusuna yeni ve en geniş gözlem düzeyine sahip bir veri seti kullanması, ki bu çalışmada Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) 2006 yılı veri seti kullanılmıştır ve daha çok bölgesel düzeyde bilgiler üzerine yoğunlaşmasıdır. Bu çalışma literatürdeki bu boşluğu doldurması nedeniyle önemli bir çalışma olarak değerlendirilebilir. İşgücüne katılım modellemelerinin temeli “işgücü arzı” teorisine dayanmaktadır. Basit işgücü arzı teorisine göre insanlar çalışmak için haftada veya yılda ne kadar süre çalışacaklarına iş ve iş dışı aktivitelerinin durumlarına ve getirilerine göre karar verirler ve çalışmakla ihtiyaçları olan mal ve hizmetleri satın alacak “gelir” elde ederler (bkz. Ehrenberg ve Smith21, Pagoso ve Dinio22). Tabii ki her çalışmanın karşılığında bir ücret veya gelir elde edilecek diye bir kayıt yoktur. Örneğin ev işleri, ev de çocuklarla ilgilenme ve bir takım gönüllü yapılan işler gibi, bazı işler ücret karşılığında yapılmayabilir. Modele göre bireyler bir takım hesaplamalar yaparak (“gelir maksimizasyonu ve/veya “harcama minimizasyonu” gibi) ne kadar çalışacaklarına ve ne kadar harcayacaklarına karar vereceklerdir. Eğer insanların elde edecekleri ek-gelirle alacakları mal ve hizmetlere “yükledikleri değer”, iş-dışı aktivitelere verdikleri değerden daha yüksekse bireyler daha fazla çalışmayı arzu edeceklerdir23. Eğer piyasada ek-iş imkanı varsa bu istek gerçekleşecektir ve iş o anda yoksa “ek-iş” arama yoluna gidilecektir. Dolayısıyla, modele göre işgücü arzının iki temel elemanı şunlardır. Birincisi, bireylerin bir veya birden fazla işte çalışmaları karşılığında elde edecekleri “net-gelir (vergi vb. düşüldükten sonra)” ve elde edecekleri bir takım ek-ödenekler. İkincisi ise, fertlerin iş-dışı aktivitelere vermiş oldukları değerin mal ve hizmet tüketimine verdikleri değere göreceli oranıdır. Doğal olarak bireyleri yapmış oldukları bu değerlendirmede bireyin kendine has özellikler (cinsiyet, yaş, eğitim durumu gibi), yaşamış oldukları hanenin yapısı (fert sayısı, 16 Kasnakoğlu, Z. and M. Dayıoğlu ‘Education and Labor Market Participation of Women in Turkey”, İçinde: T. Bulutay editörlüğünde yayımlanan, “Education and the Labor Market in Turkey’, 1996, ss.145-174. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu. 17 Özar, Ş. And G. Günlük-Şenesen, ‘Determinants of Female (non) Participation in the Urban Labor Force in Turkey, METU Studies in Development,Cilt.25(2), 1998, ss.311-328. 18 Dayıoğlu, M., “Labor Market Participation of Women in Turkey”, İçinde: F. Acar and Güneş Ayata editörlüğünde yayımlanan, Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, Caucasus and Turkey, 2000. s. The Netherlands: E. S. Brill. 19 Berik, Günseli and Cihan Bilginsoy, ‘Type of Work Matters: Womens’s Labor Force Participation and The Child Sex Ratio in Turkey’, World Development, Cilt.28, No.5, 2000, ss. 861-878. 20 Tansel, A., “Economic Development and Female Labor Force Participation in Turkey: Time Series Evidence and Cross-Province Estimates”, İçinde: T. Bulutay editörlüğünde yayımlanan, “Education and the Labor Market in Turkey’, 2002, s.113-151. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu. 21 Ehrenberg, Ronad G. and Robert S. Smith, ‘Modern Labor Economics: Theory and Public Policy’, (HarperCollins Publishers Inc, 1991), 4. Baskı, ss.227-246. 22 Pagoso, C. M. ve Dinio, R. P., “Labor Economics”, (Rex Book Store Inc, 2006), ss.42-44. 23 Borjas, George, ‘Labor economics’, (Boston-USA: Irwin-McGraw Hill, 2000). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 213 çocuk sayısı, gelir durumu gibi) ve bunun yanıda ikamet ettikleri yer (kırsal alankentsel alan ve gelişmiş-gelişmemiş bölge) gibi faktörlerden de etkilenmektedir. Örneğin, gelir durumu çok düşük bir hanede yaşayan okuldan yeni mezun bir birey belki ilk bulduğu işi hemen kabul etmek durumunda iken, aynı özelliklere sahip fakat gelir durumu çok iyi olan bir hanede yaşayan bir birey büyük bir olasılıkla daha seçici olacaktır. Ayrıca, iş imkânlarının çok kısıtlı olduğu bir bölgede yaşayan bireylerin durumları ile iş imkânlarının çok iyi olduğu yerlerde yaşayanların durumları da birbirinden doğal olarak farklı olacaktır. Aynı özelliklere sahip bir birey imkânların kısıtlı olduğu bir yerde kişisel özelliklerine ve yeteneklerine tam olarak uysun uymasın belki de ilk iş fırsatını değerlendirmek isteyecek, uygun iş yoksa mümkünse başka bir yere “göç” edecek veya işgücüne katılmama yolunu tercih edecek ve dolayısıyla ümidi kırılmış işçiler grubuna dâhil olacaktır. Bu sonuçta eğer birey çok yetenekli veya kalifiye birisi ise hiç de istenmeyen bir durumdur. İş imkanlarının çok fazla olduğu bir bölgede yaşayan bir birey için ise genel olarak daha rahat bir hareket serbestisi sözkonusudur. İş alternatiflerin çokluğu ilgili bireyin bir işten diğerine en iyisini veya en uygununu bulana kadar “geçişler” yapmasına olanak sağlar24. İşgücüne katılmama ya gönüllü olarak olur ya da gönülsüz olarak. Gönüllü olarak işgücüne katılmama daha çok gelir seviyesinin yüksek olduğu hanelerde veya bu hanelerde yaşayan fertler için bir “tercih” olarak düşünülebilir. Eğer bireyler çalışmama ile elde edecekleri faydanın çalışmakla elde edecekleri faydadan daha yüksek olduğuna inanıyorlarsa iş aramayacaklar ve de çalışmama yolunu tercih edeceklerdir. Bununla birliklte, bazı fertler için ise işgücüne katılmama bir tercihden ziyade belki bir “zorunluluk”tur. Örneğin, evli ve bakıma muhtaç küçük bir veya daha fazla çocuğu olan bir kadın bu duruma uygundur. Eğer bu bireye çocuk bakımı konusunda haneden yardım edecek birisi yoksa (anne vb.) veya kreş gibi imkânlar sözkonusu değilse, ilgili birey daha önce çalışıyor veya işgücüne katılıyor olsa bile işgücüne zorunlu olarak katılamayacaktır (kadınların işgücüne katılımı ile ilgili geniş teorik açıklamalar için bkz. Becker25, Killingsworth ve Heckman26). Benzer şekilde bulundukları yerlerdeki iş imkânları aldıkları eğitim ve/veya kişisel yeteneklerine uygun olmayan bireyler için ise üç alternatif durum söz konusudur. Birincisi, bu bireylerin kendilerine uymasa da (job-mismatch) bazı iş imkânlarını geçici de olsa değerlendirmeleridir. İkincisi, ilgili bireylerin kendilerine uygun iş imkanı çıkana kadar beklemeleridir, bu durum da uzun dönemli işsiz kalma olasılığı artıracaktır. Üçüncü olarak ise ilgili bireyin yaşadıkları bölgeden başka bir bölgeye göç ederek iş imkânlarını araştırmalarıdır. Aynı durum cinsiyet veya bazen ırk ayırımının yüksek olduğu bölgelerde yaşayan ve işgücü piyasasında ayırıma tabi tutulan bireyler içinde söz konusu olacaktır. Burada not edilmesi gereken ayrı bir durumda özellikle tarımın 24 Taşçı, H. M. ‘Job-to-Job Movements in Turkey: Evidence from Individual Level Data’, International Research Journal of Finance and Economics, Sayı:23, 2009, ss.231-245. 25 Becker, Gary S., ‘Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor’, Journal of Labor Economics, Cilt: 3, No: 1, Bölüm:2, 1985, ss.33-58. 26 Killingsworth, M. R. ve J. J. Heckman, ‘Female Labor Supply: A Survey’, İçinde: O.Ashenfelter ve R. Layard editörlüğünde yayımlanan, Handbook of Labor Economics, Amsterdam-Hollanda. 1986. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 214 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI çözülmesi, “eş”lerinin iş durumu veya başka gerekçelerle kırdan kente göç eden kişilerin ve özellikle kadınların durumudur. Eğer bu bireylerin eğitim durumları ve yetenekleri “kent”teki iş fırsatlarına uymuyorsa ve bunları geliştirme olanağı da yoksa sonuç yine bu bireyler açısından işgücüne katılmama şeklinde ortaya çıkacaktır (göç ve işgücü hareketleri ile ilgili ayrıntılı teorik bilgiler için bkz. Ehrenberg ve Smith27). Ayrıca, genel olarak ortaya çıkan ekonomik krizler ve ekonomide ki daralmalar, ekonominin iş yaratma olanağını düşürecek hatta bazı bireylerin işlerini kaybetmelerine neden olacaktır. Bu tür bir durum da işgücüne katılım açısından iki yönlü etki oluşturacaktır. Bunlardan ilki hanedeki gelir kaybı nedeniyle daha önce işgücüne katılmayan fertlerden bazıları işgücüne katılıp iş bulmak için harekete geçeceklerdir (ek-çalışan etkisi - “added-worker effect”)28. İkincisi ise, ekonomik daralma ve kriz insanların iş bulma ümitlerini iyice kıracak ve de bireyler tamamen işgücü piyasası dışına çıkacaklardır (ümidi kırılmış işçiler etkisi- “discouraged worker effect”) (bkz. Humphrey29, Finegan30, Benati31 ve Cerruti32). Bu çalışmada, kişiye ve aileye ait özelliklerin yanında, yaşanan yere has özelliklerin işgücüne katılıma olan etkileri, HİA 2006 yılı ham verileri kullanılarak araştırılmıştır. Karşılaştırma yapılması için uygulama hem kadınlar hem de erkekler için ayrı ayrı yapılmıştır. Çalışmanın bulguların göre kadınlar erkeklere göre daha az işgücüne katılma oran ve olasılığına sahiptir. Ayrıca, kentsel alanda yaşamak her ne kadar Türkiye genelinde işgücüne katılıma olasılığın azaltsa da, cinsiyet ayırımına göre durum farklıdır. Erkekler için kentte yaşamak bu olasılığı artırırken, kadınlar için durum tam tersinedir. Diğer bir bulgu ise, “lise ve üzeri“ eğitim seviyesine sahip bireyler gerek erkek olsun gerekse kadın, referans kategori olan “ilkokul altı“ eğitim seviyesine sahip fertlere göre daha yüksek işgücüne katılım olasılığına sahiptirler. Bunlara ek diğer bir sonuç ise, hem erkekler hem de kadınlar için işgücüne katılım olasılıklarının en yüksek iki değerinin Batı Marmara ve Doğu Karadeniz’de gözlemlenmesidir. Ayrıca, her iki cinsiyet için de en düşük işgücüne katılım olasılıkları Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerindedir. Diğer bulgu ise yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında ters-U ilişkisi olması, yani ilk önce artan daha sonra ise azalan bir ilişki bulunmasıdır. Çalışmanın bundan sonraki kısmında ilk olarak veri seti ve işgücüne katılımın tanımı tartışılacaktır. Daha sonra sırasıyla, ekonometri model açıklanacak ve bulgular hem kadınlar hem de erkekler için tartışılacaktır. Çalışmanın son kısmında ise genel bulgular değerlendirilecektir. 27 Ehrenberg, Modern Labor,.., s. 360 – 393. 28 Lundberg, S., ‘The Added Worker Effect’, Journal of Labor Economics, Cilt:3, No.1, 1985, ss.11-37. 29 Humphrey, Don D., ‘Alleged Additional Workers in the Measurement of Unemployment’, The Journal of Political Economy, Cilt.48, No. 3, 1940, ss. 412-419. 30 Finegan, T. Aldrich, ‘Discouraged Workers and Economic Fluctuations’, Cilt.35, No.1, 1981, ss.88-102. 31 Benati, L., ‘Some Empirical Evidence on the Discouraged Worker Effect’, Economics Letters, Cilt: 70, 2001, ss. 387-395. 32 Cerruti, M., ‘Economic Reform, Structural Adjustment and Female Labor Force Participation in Buenos Aires, Argentina’, World Development, Cilt. 28, No.5, 2000, ss.879-891. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 215 Veri Seti, Kavramlar ve Veri Setine İlişkin Özet Bilgiler Çalışmada kullanılan veri seti Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun yapmış olduğu HİA 2006 yılı ham verilerinden elde edilmiştir. HİA yılda dört defa (üçer aylık dönemler halinde) düzenlenmekte olup, her bir dönemde Türkiye’nin tamamını temsil eden yaklaşık 30,000 hane ankete dahil edilmektedir. Anket çalışma yaşındaki nüfusun işgücü piyasasındaki durumu hakkında bilgi toplamaya yönelik bir ankettir. Bu amaç doğrultusunda ankete katılan kişilere yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi genel bilgilerin yanında, eğer çalışıyorsa, mesleği, çalışma saati, ücretli çalışıyorsa geliri, iş yerine ilişkin bilgiler gibi bilgiler sorulmaktadır. Eğer ankete katılan kişi çalışmıyorsa, iş arayıp aramadığı, iş arıyorsa nasıl bir iş aradığı, hangi yolla iş aradığı, ne zamandan beri iş aradığı ve eğer bu kişi iş aramıyorsa neden iş aramadığı gibi konuları kapsayan sorular sorulmaktadır33. Bu noktada yeri gelmişken şunu not etmek önem arz etmektedir. HİA her ne kadar katılımcılardan ücretli çalışanlara gelirlerini sorsa da, diğer çalışanlara ait gelir bilgilerini ve katılımcının yaşadığı hanenin toplam gelirini sormamaktadır, dolayısıyla toplamamaktadır ve bu da bir açıklık veya bir zayıflık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu zayıflığına rağmen HİA en geniş katılımcının olduğu ve Türkiye’ye ait işgücü piyasası bilgisinin “hep birlikte” (işgücüne katılan/katılmayan, çalışan, işsiz) toplandığı yeterince sorunun sorulduğu en kapsamlı bir ankettir. TÜİK, işgücü piyasasına ilişkin tanımlamalarda, daha çok Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun tanımlamalarından yararlanmaktadır. TÜİK’e göre bir kişi şu üç ana gruptan birinde yer almaktadır: Çalışıyor, çalışmıyor (yani işsiz) ve işgücüne dâhil değil. Çalışan ve işsiz grubun toplamı, toplam işgücünü vermektedir. Bir kişinin çalışıyor olabilmesi için 15 yaş ve üzerinde olması ve referans döneminde 1 saat bile olsa ekonomik olarak aktif olması gerekmektedir. Ekonomik olarak aktif olabilmesi için ise sürekli veya geçici bir işte çalışıyor olması veya işveren, kendi işinde çalışıyor, ücretsiz aile işçisi gibi durumlardan herhangi birinde olması gerekmektedir. İstihdam tanımında ayrıca her ne kadar referans döneminde çalışmıyor olsa da işi ile bağlantısı devam eden kişiler için şu iki durum geçerlidir. Birincisi, kendi hesabına ve işveren olarak çalışanlar, referans haftasında çeşitli nedenlerle işlerinin başında bulunmasalar dahi istihdamda kabul edilenlerdir. İkincisi, referans haftasında işlerinin başında bulunmayan ücretli ve maaşlı olarak çalışan fertler ise eğer 3 ay içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya ücretlerinin en az % 50’sini almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmekte olanlardır34. TÜİK’e göre bir kişinin işsiz olarak kabul edilebilmesi için referans dönemi içinde çalışmamış olması, aktif olarak iş arıyor olması ve iş imkânı olsa, 15 gün içinde işe başlama niyetinde olması gerekmektedir. Bu kişinin aktif olarak iş arıyor olma kriteri ise, son 3 ay içinde iş arama metotlarından, örneğin; şahsi olarak iş 33 www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008. 34 www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI 216 arama, gazete ilanı okuma ve İş-Kur’a başvurma gibi, herhangi birisini kullanmış olması gerekmektedir35. İstihdam edilen ve işsiz grubun dışında kalan tüm fertler ise işgücüne dâhil değildir. Toplam çalışma yaşındaki işgücünün (işsiz+istihdam) toplam çalışma yaşındaki nüfusa oranı, işgücüne katılım oranını (İKO) vermektedir. Bu tanımlar çerçevesinde çalışmanın bundan sonraki kısmında, Türkiye’deki genel durum işgücüne katılım konusuna yoğunlaşılarak çeşitli açılardan değerlendirilecektir. Grafik 1 cinsiyet ve kır-kent ayırımna göre yıllar itibarıyla İKO değerlerini göstermektedir. 1988-2007 yılları arssında “ortalama” İKO yavaş ama sürekli bir azalış trendi göstermektedir. İşgücüne katılım oranındaki düşüşün temel nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür. Hızlı kentleşme (urbanization) veya kırdan kente göç ve Avrupa Birliği sürecinde tarım politikalarındaki değişikliklerin meydana getirdiği yapısal değişimin, işgücünün tarımdan tarım dışı alanlara kaymasına neden olmasıdır (Bkz. Şenses36, Tunali37 ve Taşçı38). Bir diğer faktör, eğitim olanakları ve okula gitme süresininin daha da artırmış olmasının, özellikle genç nüfusun İKO değerlerini düşürmesidir (Bkz. Tunali39 ve Taşçı40). İKO değerlerinin düşüş trendine katkıda bulunan diğer bir faktör de çeşitli dönemlerde uygulamaya konan “erken emeklilik” uygulamalarıdır (Bkz. Şenses41 ve Tansel42). Ek olarak zorunlu askerlik olgusu, erkeklerde genç yaşta işgücüne katılımı daha da düşürmektedir43. Grafik 1’de dikkat çekici bir nokta, kırsal kesimde yaşayan erkek ve kadın için İKO değerlerinin kentsel alanlarda yaşayan hemcinslerine göre daha yüksek olmasıdır. Tarımın ağırlıklı bir istihdam alanı olduğu kırsal alanlarda hem erkek hem de kadın için İKO’nın kentsel alanlarda yaşayan emsallerine göre yüksek olmasının temel sebebi, bu kesimlerde her hangi bir vasıf gerektirmeyen işlerde ve ücretsiz aile işçisi olarak çalışma olanağının fazla oluşudur. Tarihsel olarak, kadının İKO değerlerinde kentleşmenin artışıyla birlikte, ilk aşamada bir azalış daha sonra ise bir yükseliş beklenmektedir. Bilindiği gibi, sanayinin ve hizmetin ağırlıkta olduğu kentsel alanlarda istihdam edilebilmek için genel olarak belli bir eğitim ve beceri gerektirmektedir. Dolayısıyla, kırdan kente göç etmiş olan bireylerin eğitim düzeyinin yetersizliği nedeniyle işgücü piyasasına uyum sağlayamaması, kentsel alanda 35 www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008. 36 Şenses, F., ‘Labor Market Response to Structural Adjustment and Institutional Pressures: The Turkish Case’ , METU Studies in Development, Cilt.21, No.3, 1994, ss.405-448. 37 Tunali, İ. (2003), Background Study on Labor Market and Employment in Turkey, Prepared for the European Training Foundation, June-2003, Ankara-Turkey, s.31. 38 Taşçı, H. M., ‘Essays on Unemployment in Turkey’, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2005, s.14. 39 Tunali, Background Study…, s.31. 40 Taşçı, Essays on …, s.14. 41 Şenses, Labor Market..., s.405-448. 42 Tansel, Economic Development ..., s.120-121. 43 Tunali, Background Study…, s.31. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 217 çekirdek aile olgusunun ağırlıkta olması ve kültürel faktörler işgücüne katılımı düşürmektedir ve bu etki kentsel kesimde yaşayan kadınlarda daha da yüksek olmaktadır. Süreç içinde eğitim düzeyindeki ve hayatı kolaylaştıran faktörlerdeki artış (özellikle küçük çocuk sahibi kadınlar için kreş, yuva vb. imkanların çoğalması) kentsel kesimdeki kadınların işgücüne katılımında, belli bir oranda da olsa, artışa neden olmaktadır44. Grafik 1’deki çok yüksek olmasa da kentteki kadınların İKO değerlerinin yıllar itibariyle bir artış eğilimi göstermesi bunu destekler mahiyettedir. Ayrıca, kadınlar için İKO değelerinin kırsal alanlarda düşerken kentsel alanda artış göstermesiyle birlikte, kır-kent farklılığı 1988’de yüzde 32.9 iken 2007’de 12.5’e düşmüştür. Grafik 1: Cinsiyet ve Yerleşim Yerine Göre İşgücüne Katılım: 1988-2007 100 80 60 40 20 0 1988 1990 Ortalama 1992 1994 Kent-Erkek 1996 1998 Kent-Kadın 2000 2002 Kır-Erkek 2004 2006 Kır-Kadın Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi: 20.05.2008). Grafik 1’i açıklamaya yönelik ve ayrıntılı bilgi vermek amacıyla 1988, 2000 ve 2006 yılları için nüfusun ve işgücünün, eğitim ve cinsiyete göre durumu Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1’de 3 yıla da bakıldığında, çalışma çağındaki nüfusun bir artış trendinde olduğu söylenebilir. Ayrıca, ilgili yıllardaki İKO değerlerine bakıldığında tüm eğitim düzeylerinde erkeklerin kadınlardan daha yüksek İKO değerlerine sahip olduğu görülmektedir. Özellikle yüksek öğretim dışındaki eğitim düzeylerinde bu farklılığın çok fazla olduğu dikkat çekmektedir. İKO için son olarak eğitim düzeyi arttıkça hem erkek de hem de kadın da İKO’nın yükseldiği özellikle 2006 yılı için açık olarak görülmektedir. Eğitim düzeyi arttıkça İKO değerlerinin artması literatürde 44 Gürsel, Seyfettin ve Veysel U., ‘Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam’, Yapı Kredi Yayınları, Ekonomi – 87. 1999, ss.40-42. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 218 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI genel olarak “beşeri sermaye” ile açıklanır. Beşeri sermaye arttıkça istihdam şansı ve teklif edilen ücret arttığı için işgücüne katılımda artmaktadır. İşsizlik oranına45 (İO) ilişkin rakamlara hem erkek hem de kadınlar için eğitim durumlarına göre bakıldığında, kadınların lise ve dengi meslek lisesi ile yükseköğretim eğitimine sahip olanların aynı kategorideki erkeklere göre tüm yıllar için daha yüksek İO değerine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca, kadınlarda en yüksek İO değeri “lise ve dengi meslek lisesi” mezunlarında gözlemlenirken, en düşük İO değeri “ilkokul altı46” grubunda gözlemlenmek ve sonuç analiz edilen tüm yıllar için değişmemektedir. Erkekler açısından duruma bakıldığında ise, 2006 yılında en yüksek İO, “ilkokul altı” grubunda gözlemlenirken, en düşük İO “yüksek öğretim” derecesine sahip kişilerde gözlemlenmektedir. Analize konu olan diğer yıllarda erkekler için durum biraz daha farklıdır ve en yüksek İO değeri “lise ve dengi meslek lisesi” mezunlarında görülmektedir. Hem kadınlar hem de erkekler için için en yüksek istihdam oranı47 (İSTO) “yüksek öğretim” derecesine sahip bireylerde gözükmektedir. Bu bulgu belirli beceriler gerektiren ve bilgiye dayalı işler için yüksek eğitimin gerekli olması, yapısal değişim ile birlikte yüksek eğitim düzeyi gerektiren işlerin artması ve bu eğitim seviyesine sahip bireylerin işe yerleşmelerinin kolaylaşması ile açıklanabilir. Ayrıca, eksik istihdam oranlarına48 (EKSO) bakıldığında 2006 yılı için erkeklerde en yüksek değer “ilkokul altı” bireylerde gözlemlenirken, kadınlarda en yüksek değer “lise ve dengi meslek lisesi” mezunlarında gözlemlenmektedir. Son olarak, hem İSTO hem de EKSO değerlerinde kadın erkek farklılığının en az olduğu grup “yüksek öğretim” mezunlarıdır. 45 İşsiz nüfüsun işgücü içindeki oranı. 46 Bu grup “okur yazar fakat bir okul mezunu olmayanları ve okuma yazma bilmeyenleri kapsamaktadır”. 47 Çalışma çağındaki, toplam istihdam edilenlerin toplam nüfusa oranı. 48 Eksik istihdam edilenlerin işgücü içindeki oranı. Bir kişinin eksik istihdamda olduğunun kabul edilmesi için iki durum söz konusudur: “Görülebilir eksik istihdam” ve “diğer”. Eğer bir kişi referans döneminde ekonomik nedenlerle 40 saatten daha az bir süre çalışmış ise ve mevcut işinde veya ikinci bir işte daha fazla süre çalışmaya müsait ise görülebilir eksik istihdam da kabul edilmektedir. Ekonomik nedenler ise, sırasıyla teknik veya ekonomik nedenlerle geçici iş yavaşlatılması veya durdurulması, iş olmaması, tam gün iş bulamaması, işin son hafta içinde başlaması ve/veya bitmesidir (bkz: dipnot 33). Eksik istihdamın “diğer” kategorisinde değerlendirilen kişiler ise mevcut işinde elde ettiği gelirin azlığı ya da kendi mesleğinde istihdam edilmemesi gibi nedenlerle mevcut işini değiştirmek istediğini ya da ikinci bir iş aradığını bildirenlerdir (bkz: dipnot 33). Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 219 Tablo 1: Eğitime ve Cinsiyete göre Çalışma Çağındaki Nüfus ve İşgücü Durumu: 1988, 2000 ve 2006 Yılları YIL K a d ın 1988 E rk e k K a d ın 2000 E rk e k K a d ın 2006 E rk e k CINSIYET Eğitim Durumu İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam İlkokul altı Lise altı Lise ve dengi meslek L. Yükseköğretim Toplam Nüfus (Bin) IKO(%) 1026 40.35 16487 70.84 5692 73.59 2395 84.09 25601 71.47 5115 16.17 15744 21.81 3701 31.37 1508 69.83 26066 24.86 2163 56.31 14785 76.08 4355 70.77 1613 83.20 22916 73.70 6143 24.69 13303 23.06 2859 31.79 990 70.10 23295 26.60 3531 73.15 10542 83.93 1808 78.04 779 89.50 16660 81.24 7260 32.16 8364 32.47 1147 47.43 315 82.50 17086 34.27 İO(%) 10.87 9.84 10.29 7.70 9.71 1.33 7.75 22.22 12.92 10.36 5.91 6.08 8.92 5.90 6.60 2.50 4.40 16.39 9.10 6.30 4.61 7.63 12.90 5.90 7.50 3.85 11.56 31.43 17.60 10.80 İSTO(%) EKSO(%) 36.06 4.83 63.87 4.63 66.06 3.92 77.49 2.23 64.53 4.22 15.95 1.21 20.14 1.83 24.43 2.07 60.81 1.90 22.29 1.85 52.98 8.78 71.45 9.78 64.43 5.65 78.30 2.50 68.90 8.40 24.06 1.91 22.04 3.26 26.55 3.52 63.80 1.90 24.90 2.80 69.75 8.44 77.52 9.10 67.98 7.02 84.20 4.10 75.10 8.50 30.94 1.76 28.72 2.39 32.43 3.49 68.00 2.60 30.60 2.20 Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi: 18.02.2009). Grafik 2’ 2006 yılına ait İKO değerleri bölgelere49 ve cinsiyet ayırımına göre sunulmuştur. Grafiğe göre tüm bölgelerde erkeklerin işgücüne katılım oranı kadınlara nisbeten daha yüksektir. Tüm bölgelere bakıldığında erkeklerin İKO değerleri çok fazla dalgalanma göstermemekte, aynı seviyesini korumaktadır. Değer aralığı fazla değişmemekle beraber, erkeklerde en yüksek İKO değerleri yüzde 74.9 ile Batı Marmara bölgesi ve daha sonra yüzde 74.8 ile Doğu Karadeniz bölgesinde gözlemlenmektedir. Erkekler için en düşük İKO değerleri yüzde 63.9 ile Güneydoğu 49 Çalışmanın bu kısmında kullanılan “bölge” tanımlamarı yapılırken TUİK’in 2004 yılından itibaren kullanmaya başlamış olduğu “İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 1” esas alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için lütfen bakınız “Ek-Tablo 2A”. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI 220 Anadolu bölgesi ve daha sonra yüzde 67.8 ile Orta-Doğu Anadolu bölgesinde gözlemlenmektedir. Grafik 2: Cinsiyete Göre İşgücüne Katılım Oranı 2006 Yılı 6,5 Güneydoğu Anadolu 63,9 20,4 Ortadoğu Anadolu 67,8 28,0 Kuzeydoğu Anadolu 73,4 50,1 Doğu Karadeniz 36,5 Batı Karadeniz 73,4 27,5 Akdeniz 73,2 19,0 Orta Anadolu 68,6 20,7 Batı Anadolu Ege Doğu Marmara 26,1 72,7 74,9 21,8 73,2 24,9 Ortalama 0 20 Erkek 71,2 31,1 Batı Marmara Kadın 70,1 26,6 İstanbul 74,8 71,5 40 60 80 Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi: 20.05.2008). Kadınlar için İKO değerlerine bölgesel düzeyde bakıldığında ise, kadınlara ait değerlerin nisbeten düşük olduğunu ve bölgelere göre aşırı değişkenlik arz ettiği gözlemlenmektedir. Buna göre kadınların İKO’nın en düşük olduğu bölge yaklaşık yüzde 6.5 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi olurken, en yüksek olduğu bölge yaklaşık yüzde 50.1 ile Doğu Karadeniz bölgesi olmaktadır. Erkek ve kadın arasındaki ortalama İKO farklılığı yaklaşık yüzde 46.6’dır. Bu farklılığın en yüksek olduğu bölgeler ise sırasıyla, yüzde 57.4 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi ve yüzde 51.4 ile İstanbul50’dur. Farklılığın en düşük olduğu bölgeler ise sırasıyla yüzde 24.7 ile Doğu Karadeniz bölgesi ve yüzde 36.9 ile Doğu Karadeniz bölgesidir. 50 TÜİK’in 2004 yılından itibaren kullanmaya başladığı istatistiki bölge birimleri sınıflamaları olan “Düzey 1” ve “Düzey 2”de “İstanbul” ayrı bir bölge şeklinde tanımlanmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 221 Tablo 2: Eğitim, Cinsiyet ve Bölgelere Göre İşgücüne Katılım: 2006 Yılı İlkokul Altı Bölge Istanbul Batı Marmara Doğu Marmara Ege Akdeniz Batı Anadolu Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzey Doğu Anadolu Orta Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu Genel Ortalama Erkek 33.2 36.4 32.5 32.7 42.5 24.8 26.4 42.2 41 56.9 52.6 46.9 40.35 Kadın 5.6 18.4 10.8 12.7 17.8 8.2 12.5 33.7 47.6 31.4 21.8 4.2 16.17 Lise Altı Lise ve Dengi M. Erkek Kadın Erkek 72 13.7 74.4 73.5 29.5 81.3 71.2 22.7 74.5 71.2 25.2 73.8 73.5 25.3 73.8 69.5 12.6 70 66.3 17.6 75.7 72.8 36.2 79.1 74.2 52.3 75.1 71.2 24.8 77.4 66.7 16.4 71.1 65.2 4.6 62 70.84 21.81 73.59 Kadın 34.9 37.3 35.9 31.6 33 29.5 22.8 31.3 38.8 20.6 22.1 12.9 31.37 Yüksek Ögretim Erkek 83.2 83.8 86.6 79.9 86.3 79.8 87.6 84.3 90.2 91.7 85.1 86.7 84.09 Kadın 68.9 67.4 73.3 66.9 69.3 70.5 72.3 73.2 71.2 73 69.1 71 69.83 Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi: 20.05.2008). Tablo 2’de bölgelere ve eğitim durumuna göre erkek ve kadınların İKO değerleri görülmektedir. Daha önceki açıklamalara paralel olarak eğitim ve bölgeler birlikte değerlendirildiğinde de İKO’nın erkeklerde tüm bölge ve eğitim durumlarında daha yüksek olduğu görülmektedir. Ancak Tablo 2’nin verdiği ek bilgiler ışığında bölgesel bazda da eğitim düzeyi arttıkça İKO’nın hem erkekler de hem de kadınlarda genel olarak arttığı gözlemlenmektedir. Bu durumun istisnaları, erkekler için Güney Doğu Anadolu bölgesi, kadınlar için ise Doğu Karadeniz, Kuzey Doğu Anadolu ve Orta Doğu Anadolu bölgeleridir. Yüksek öğretim derecesine sahiplik açısından tüm bölgelerde oranlar birbirine yakın olmakla birlikte en yüksek İKO değerleri, erkekler için yüzde 91.7 ile Kuzey Doğu Anadolu ve yüzde 90.2 ile Doğu Karadeniz bölgelerinde, kadınlar için ise yüzde 73.3 ile Doğu Marmara ve yüzde 73.2 ile Batı Karadeniz bölgelerindedir. Yüksek Öğrenimliler için en düşük İKO kadınlarda yüzde 68.9 ile İstanbul’da, erkeklerde ise yüzde 79.8 ile Batı Anadolu’da görülmektedir. TÜİK’in 2006 yılı için açıkladığı rakamlara göre Türkiye’deki toplam istihdamın %27.3’ü tarımda, %72.7’si ise sanayi ve hizmetlerdedir. Tarım dışı istihdamın en yoğun olduğu bölgeler sırasıyla İstanbul (%99.5), Batı Anadolu (%83.4), Doğu Marmara (%81.5) ve Güneydoğu Anadolu (%76) bölgeleridir51. Bu bilgiler ışığında, “ilkokul altı” grubundaki bireyler için İKO değerlerinin sanayi ve hizmetin nispeten daha fazla istihdam olanağı sağladığı İstanbul, Doğu Marmara, Batı Anadolu, ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde diğer bölgelere göre daha düşük olması beklenen bir sonuçtur ve bu sonuç genel olarak hem erkek hem de kadın için geçerlidir. 51 www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.05. 2008. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 222 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI Tablo 3: Bölgeler, Cinsiyet ve Eğitime göre İstihdam Oranları: 2006 Yılı Tablo: Bölgelere, Cinsiyete ve Eğitim Durumuna göre İstihdam-Nüfus Oranları Kadın Erkek Cinsiyet Bölge İstanbul Batı Marmara Doğu Marmara Ege Akdeniz Batı Anadolu Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzey Doğu Anadolu Orta Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu İstanbul Batı Marmara Doğu Marmara Ege Akdeniz Batı Anadolu Orta Anadolu Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Kuzey Doğu Anadolu Orta Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu İlkokul Altı Lise Altı Lise ve Dengi Yükseköğretim Toplam 27.2 33.3 29 29.4 37.5 23 25.1 41.4 41 54.8 48.4 38.7 5.4 17.7 10.7 12.4 17.2 7.6 12.5 33.6 47.5 31.4 21.7 4.1 63.7 69.3 65.1 65.1 65 62.6 59.6 68.5 70 66.5 59 55.1 11.6 27.5 21 23.5 22.6 10.7 16.6 35 51 24.6 15.6 4.2 67.5 74.3 68.9 66.9 63.9 62.8 65.9 72.1 69 71.7 59.4 54 29.1 30.1 28.2 25.1 24.7 22.2 13.2 25.1 30.4 17.1 13.4 10.3 77.4 80.5 80.1 74.2 78 72.3 80.7 77.2 84.1 86.9 77.2 80.4 61.8 59.8 62.8 58.9 59.5 60 57.6 61.7 64 65.9 53.4 65 65.5 70.3 66.7 65.1 64.7 63.1 61.5 68.5 70.1 68.6 59.4 54.5 18.7 28.3 23.1 24.1 24 17.2 16.7 34.6 47.6 27.3 18.7 5.9 Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi: 20.05.2008). Tablo 3’de 2006 yılı için bölge, eğitim düzeyi ve cinsiyet farklılığını gözeterek elde edilmiş olan İSTO değerleri yer almaktadır. Tablo 3’te değerler genel olarak daha önce ifade edilen bulguları destekler niteliktedir. Erkekler tüm bölgelerde ve tüm eğitim seviyelerinde kadınlara göre daha yüksek İSTO değerlerine sahiptirler. Örneğin, “İstanbul”’da yaşayan “lise ve dengi meslek lisesi“ mezunları ve “yüksek öğrenimliler” için İSTO değerleri erkek için sırasıyla yüzde 67.5 ve 77.4 iken, kadınlar için aynı değerler sırasıyla yüzde 29.1 ve 61.8’dir. Ayrıca, “ilkokul altı” kadınlar için en yüksek istihdam oranı yüzde 33.6 ve 47.5 değerleriyle sırasıyla “Batı ve Doğu Karadeniz”’de gözlemlenirken, en düşük İSTO yüzde 4.1 ve 5.4 değerleriyle sırasıyla “Güney Doğu Anadolu” ve “İstanbul”’da gözlemlenmektedir. TÜİK’in 2006 yılı için açıkladığı rakamlara göre toplam istihdamda tarımın payının en yüksek olduğu bölgeler sırasıyla Doğu Karadeniz (%52.2), Kuzey Doğu Anadolu (51.2), Batı Kardeniz (%49.4) ve Orta Doğu Anadolu (%46.2) bölgeleridir52. Dolayısıyla, Tablo 52 www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.05. 2008. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 223 3’te görülen “ilkokul altı” kadın ve erkek İSTO’larının özellikle tarım’ın yoğun bir istihdam alanı olduğu bölgelerde yüksek olması normal bir bulgudur. Tablo 3’e göre ayrıca, yüksek öğrenimli kadınların en yüksek İSTO değerlerine sahip oldukları bölgeler sırasıyla yüzde 65.9’la “Kuzey Doğu Anadolu” ile yüzde 65’le “Güney Doğu Anadolu” bölgeleridir. Bir diğer göze çarpan bulguda “yükseköğretim” ve “ilkokul altı” kadınlar arasındaki İSTO farklılığının en fazla olduğu bölgelerin yüzde 60.9 ve 56.4 değer farklılıklarıyla sırasıyla “Güney Doğu Anadolu” ve “İstanbul” olduğudur. Aynı farklılık erkekler için, “Orta Anadolu” ve “İstanbul”’da sırasıyla yüzde 55.5 ve yüzde 50.2 ile en yüksek değerleri almaktadır. Çalışmanın bundan sonraki kısmında önce kısaca ekonometrik model anlatılacak, daha sonra ise işgücüne katılımın belirleyenleri hem erkek hem de kadınlar için ayrı ayrı tahmin edilecek ve bulgular yorumlanacaktır. Ekonometrik Model Regresyon analizlerinde bağımlı değişkenin nitel olduğu durumlarda genel olarak probit ve logit modelleri kullanılmaktadır. İki model arasındaki temel farklılık, hata teriminin dağılımının farklılığından kaynaklanmaktadır. Logit modelinde hata teriminin logistik dağılıma sahip olduğu varsayılırken, probit modelinde normal dağılımı sahip olduğu varsayılmaktadır (bkz. Greene53 ve Wooldridge54). Bu çalışmada işgücüne katılım bağımlı değişken olarak kullanılmış ve onu etkileyen faktörler hem logit hem de probit modelleri kullanılarak tahmin edilmiştir. Sonuçlar gerek tahmin edilen katsayıların yönü gerekse anlamlılığı itibariyle yaklaşık olarak aynı olduğu için metnin içinde sadece logit modeline ilişkin bulgular üzerine yoğunlaşılacaktır55. Modelin işleyişini kısaca açıklayacak olursak: ik = β X + ε ' * i 1 i1 i1 (1)56 1 nolu modelde bağımlı değişken (ik) işgücüne katılanlar için “1” değerini alırken, işgücüne katılmayanlar için “0” değerini almaktadır. İlgili modelde Xi1 bağımsız değişkenler vektörünü temsil eder iken, ε i1 normal dağılıma sahip ortalaması sıfır ve varsansı 1 olan hata terimini göstermektedir. Modelin tahminin de ise maksimum (veya “ençok”) olabilirlik yöntemi kullanılacaktır57. Logit modelinin 53 Greene, W.H., ‘Econometric Analysis’, (Prentice Hall International Inc, 1993), 3. Baskı. s.635-681. 54 Wooldridge, Jeffrey , “Introductory Econometrics”, (South-Western Publication), 2005. s.553-559. 55 Bağımlı değişkenin bu yapısından dolayı, literatürde genel olarak ikili tercih modelleri tercih edilmekte ve yaygın olarak ise probit ve logit modelleri kullanılmaktadır. Probit modeline ait sonuçlar istenirse yazarlardan temin edilebilir. 56 Bu denklemde, εi1~N(0,1) durumu geçerli olduğu varsayılmaktadır. 57 Çalışmada çok fazla yer işgal etmemek için modellere ilişkin denklem ayrıntılarına girilmemiştir. Modeller hakkında daha geniş bilgiler bkz: Baltagi, B., ‘Econometrics’, (Springer Verlag, 2008) ss.323353; Greene, Econometric..., s.635-681. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 224 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI tahmini sonucunda elde edilen parametrelerin yorum kolaylığı açısından “oddsoranları58”nın elde edilmesi daha faydalıdır. Odds-oranları olasılık oranlarını vermektedir ve her zaman için pozitiftir. Eğer bu değer 1’den küçükse elde edilen parametrenin negatif, aksi durumda ise parametrenin pozitif bir etkiye sahip olduğu anlamına gelmektedir. Örneğin işgücüne katılım bağımlı değişkeni açısından, “kadın” kukla59 değişkenine ait odd-oranı değeri “1” den küçükse kadınların işgücüne katılım olasılığının erkeklere göre düşük olduğu anlamına gelmektedir. Çalışmanın bundan sonraki bölümde elde edilen bulgular bu doğrultuda değerlendirilecektir. Tahmin Sonuçları Logit modelinin tahmini sonucunda elde edilen bulgular Tablo 4’de sunulmuştur. Sonuçların değerlendirilmesine geçilmeden önce şu bilgileri vermek yerindedir. TÜİK 2004 yılından itibaren bölge sınıflamasında daha önce kullanılan 7coğrafi bölge sınıflaması yerine iki yeni "istatistiki bölge birimleri sınıflaması” kullanmaya başlamıştır. Çalışmada, bölge kukla değişkenleri “Düzey 1" sınıflaması için, “il” kukla değişkenleri de “Düzey 2” sınıflamasına göre oluşturulmuştur60. Sonuçların hassasiyetini görmek ve her iki sınıflama içinde ayrı ayrı olasılık değerlerini elde edebilmek için tahminler “Model 1” ve “Model 2” başlıkları altında ayrı ayrı yapılmıştır. Ayrıca tahminler hem “tüm veri” seti için (bkz. sütun 1 ve sütun 4) hem de cinsiyet ayırımına göre (bkz. erkekler için sütun 2 ve sütun 5, kadınlar için sütun 3 ve sütun 6) ayrı ayrı sunulmuştur 61. Tablo 4’te görüldüğü gibi tüm veri setine ilişkin bulgular, gerek “Model 1” ve gerekse “Model 2” için, kentsel kesimde yaşayanların işgücüne katılma olasılığının kırsal kesimde yaşayanlara göre düşük olduğunu ve bu farklılığın istatistiki olarak anlamlı olduğunu göstermektedir. Bulgulara cinsiyet farklılığı gözetilerek bakıldığında ise, katsayıların tam tersi sonuçlar verdiği gözlemlenmektedir. Erkekler için kentte yaşayanların işgücüne katılma olasılığı kırda yaşayanlara göre yüksek iken (odds-oranı 1’den büyük), kadınlar için bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Dolayısıyla, kentte yaşamak erkekler için işgücüne katılım olasılığını artırırken, kadınlar için bu olasılığı düşürmektedir. Tablo 4’de gözlemlenen bir diğer bulgu da “kadın” kukla değişkenine ait “odds-oranı”’nın her iki modelde de 1’den küçük olmasıdır. Buna göre; kadınlar erkeklere göre daha az işgücüne katılma olasılığına sahiptirler. Bu sonuç çalışmanın özet bilgiler kısmında ifade edilen bulguları destekler mahiyettedir. Erkekler kadınlara göre daha çok işgücüne katılmaktadır ve aradaki farklılık istatistik olarak anlamlıdır. 58 İngilizce literatürde, “odds-ratio” şeklinde adlandırılmaktadır. 59 Bu değişken “kadın” için 1, “erkek” için “0” değerini almaktadır. 60 “Düzey 1” ve “Düzey 2”' sınıflamalarının kapsadığı alanlara ilişkin bilgi Ek-Tablo 2A ve 2B’de sunulmştur. 61 Değişkenlerin tanımlarına ilişkin bilgiler “Ek-Tablo 1, 2A ve 2B”de sunulmuştur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 225 Tablo 4: Logit Modeli Tahmin Sonuçları62 kent kadın evli kadın evli ilkokul ortaokul lise meslek lisesi üniversite yaş 20-24 yaş 25-34 yaş 35-44 yaş 45-54 yaş 55 ve üstü hanedeki çalışan sayısı h. Reis fert sayısı hanedeki çocuk sayısı hanedeki yaşlı sayısı Tüm Veri 0.724*** [0.009] 0.224*** [0.004] 0.064*** [0.002] 3.079*** [0.078] 0.957** [0.017] 1.017 [0.023] 1.206*** [0.028] 1.912*** [0.049] 3.722*** [0.100] 5.639*** [0.132] 10.587*** [0.259] 11.479*** [0.306] 3.964*** [0.112] 1.129*** [0.035] 6.219*** [0.051] 1.02 [0.024] 0.530*** [0.003] 1.806*** [0.013] 1.603*** [0.022] ... Model 1 Erkek 1.079*** [0.020] Kadın 0.548*** [0.010] 2.854*** [0.096] 1.374*** [0.043] 1.269*** [0.043] 1.083** [0.039] 1.896*** [0.076] 1.982*** [0.082] 6.682*** [0.211] 18.206*** [0.661] 11.935*** [0.535] 2.339*** [0.104] 0.634*** [0.029] 5.217*** [0.060] 1.556*** [0.056] 0.630*** [0.005] 1.650*** [0.017] 1.347*** [0.029] ... 0.210*** [0.005] 0.857*** [0.020] 0.854*** [0.029] 1.588*** [0.052] 2.406*** [0.086] 7.785*** [0.284] 3.825*** [0.139] 5.487*** [0.201] 6.791*** [0.260] 3.436*** [0.140] 1.686*** [0.076] 7.599*** [0.093] 1.01 [0.034] 0.421*** [0.004] 2.068*** [0.023] 1.907*** [0.037] ... Model 2 Tüm Veri Erkek 0.727*** 1.086*** [0.009] [0.020] 0.224*** [0.004] 0.064*** [0.002] 3.077*** 2.876*** [0.078] [0.096] 0.960** 1.376*** [0.017] [0.042] 1.017 1.259*** [0.023] [0.042] 1.206*** 1.070* [0.028] [0.038] 1.909*** 1.879*** [0.049] [0.075] 3.722*** 1.954*** [0.099] [0.080] 5.622*** 6.618*** [0.132] [0.208] 10.548*** 17.976*** [0.258] [0.651] 11.433*** 11.773*** [0.304] [0.526] 3.951*** 2.313*** [0.112] [0.103] 1.127*** 0.630*** [0.035] [0.029] 6.227*** 5.219*** [0.051] [0.060] 1.02 1.543*** [0.024] [0.055] 0.529*** 0.628*** [0.003] [0.004] 1.806*** 1.647*** [0.013] [0.017] 1.605*** 1.351*** [0.022] [0.029] Kadın 0.549*** [0.010] 0.211*** [0.005] 0.858*** [0.020] 0.858*** [0.029] 1.602*** [0.052] 2.411*** [0.086] 7.838*** [0.284] 3.811*** [0.139] 5.462*** [0.200] 6.776*** [0.259] 3.425*** [0.139] 1.682*** [0.076] 7.617*** [0.093] 1.017 [0.034] 0.420*** [0.004] 2.069*** [0.023] 1.909*** [0.037] Bölge Kukla Değişkenleri İl Kukla Değişkenleri ... ... ... Gözlem Sayısı 319984 152951 167033 319984 152951 167033 Olabilirlik Oranı (Ki Kare) 223145.4 76368.447 79586.77 223011 76134.31 79442.67 Olasılık 0 0 0 0 0 0 Psedue R-Kare 0.504 0.432 0.423 0.503 0.43 0.423 Log-Likelihood -110014.5 -50277.838 -54198.53 -110081.7 -50394.91 -54270.58 Katsayılar "Odds-oranları" ve parantez içi değerler "standart hata"'lardır. * yıldız yüzde 10'da; ** yıldız yüzde 5'de; ve *** yıldız yüzde 1'de anlamlılığı göstermektedir. 62 Tablo 4’de yer alan “Düzey 1” ve “Düzey 2” istatistikî bölge sınıflamasını temsil eden, sırasıyla, “Bölge” ve “il” kukla değişkenleri istatistikî olarak genelde anlamlı çıkmıştır. Bu değişkenlere ilişkin “odds-oranları” birazdan ilgili değişkenlere ait olasılık değerleri ayrıntılı olarak tartışılacağı için ve fazla yer kaplamaması için burada sunulmamıştır. Bu değişkenlere ait tahmin edilen katsayı değerleri ve oddsoranları istendiğinde yazarlardan temin edilebilir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 226 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI Aile sorumluğunu temsil eden “evlilik” kukla değişkenine bakıldığında ise, kadınlar ve erkekler için yine ters yönlü ve istatistiki olarak anlamlı sonuçlar bulunmuştur. Kadınlar için “odds-oranları” gerek Model 1 ve gerekse Model 2 için 1’den küçük iken, erkekler için bu değer yine her iki modelde de 1’den büyüktür. Bu bulgu kadınlarda evliliğin işgücüne katılım olasılığını azalttığı, erkeklerde ise artırdığı anlamına gelmektedir. Eğitim seviyesi literatürde genel olarak “İnsani Sermaye” (human-capital) değerinin bir göstergesi olarak kullanılmakta ve eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılımın artması beklenmektedir63. Eğitim düzeyi etkisini gösteren kukla değişkenlerin katsayılarına ait “odds-oranları”, Model 1 ve Model 2’de hem tüm veri seti (bkz. sütun 1 ve sütun 4) hem de cinsiyet ayırımına göre (bkz. erkekler için sütun 2 ve 5, kadınlar için sütun 3 ve 6) “lise ve üzeri” tüm eğitim düzeyleri için 1’den büyüktür. Bu bulgu, baz kategori olan “ilkokul altı eğitimliler ve herhangi bir eğitime sahip olmayan” gruba göre işgücüne katılma olasılığının ilgili eğitim düzeyleri açısından daha yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Bulunan değerler ve dolayısıyla işgücüne katılma olasılığı farklılığı istatistiki olarak da anlamlıdır. Erkek ve kadın arasındaki farklılık “ilkokul” ve “ortaokul” eğitim seviyesine sahip kişilerde gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, baz alınan kategoriye (dolayısıyla ilkokul altı gruba) göre erkeklerde “ilkokul” ve “ortaokul” mezunlarının işgücüne katılım olasılığı yüksek çıkarken (odds-oranları 1’den büyük), kadınlarda bunun tam tersi durum (odds-oranları 1’den küçük) gözlemlenmektedir. Literatüre bakıldığında, yaş değişkeninin genel olarak işgücü piyasası tecrübesini temsil eden bir değişken olarak kullanıldığı gözlemlenmektedir. Tüm veri setine ilişkin bulgulara bakıldığında (sütun 1 ve 4) istatistiki olarak anlamlı olan oddsoranlarının yaş gruplarını temsil eden tüm kukla değişkenler için 1’den büyük olduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, baz kategori olan “15-19” yaş grubuna göre diğer yaş gruplarında olanların işgücüne katılma olasılıkları daha yüksektir. Sonuç her iki alternatif model için de değişmemektedir. Ayrıca, “odds-oranının” en yüksek olduğu gruplar sırasıyla “35-44” ve “25-34” yaş gruplarıdır. Buna göre, “odds-oranlarının” yaş grupları için seyrinden hareketle, yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında hem kadınlar için hem de erkekler için ters-U ilişkisinin varlığından bahsedilebilir, yani ilk önce artan daha sonra ise azalan bir ilişkinin olduğunu söylenebilir. Bu bulgu literatürdeki beklentiyi destekler mahiyettedir64. Sonuçlara kadın erkek ayırımına göre bakıldığında ise özellikle şu iki farklılık ortaya çıkmaktadır. Birincisi, erkeklerde en yüksek “odds-oranı” “25-34” yaş grubunda gözlemlenirken, kadınlarda en yüksek odds-oranı değeri “35-44” yaş grubunda gözlemlenmektedir. İkinci farklılık ise çalışma yaşının en uç noktasında yer alan “55 yaş ve üzeri” grupta rastlanmaktadır. 63 Killingsworth, Female Labor Supply..., s.123; Orbeta, Children and the…, s.32. 64 Killingsworth, Female Labor Supply..., s.123; Pencavel, J., ‘Labor Supply of Men: A Survey’, İçinde: O.Ashenfelter ve R. Layard editörlüğünde yayımlanan, Handbook of Labor Economics, Cilt.1, Amsterdam-Hollanda. 1986, ss.7-10; benzer bulgular için ayrıca bkz; Lee, Female Labor Force…, s.427 ve s.429. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 227 Bu yaş grubunda işgücüne katılım olasılığı erkeklerde baz alınan “15-19” yaş grubuna göre düşük çıkarken, kadınlarda tam tersi gözlem söz konusudur. Hanedeki çalışan sayısı literatürde sık kullanılan bir açıklayıcı olup (örneğin, Sainz ve Poo65), işgücüne katılım modellerinde iki etkiyi ölçme olanağı sağlamaktadır. Birincisi, kullanılan veri seti ilgili bireyin yaşadığı hanenin toplam gelirini gözlemleme olanağı tanımadığı için bu değişken “gelir etkisini” dolaylı yönden ölçme imkanı sağlayabilir. Ancak, her çalışanın işlerinden elde ettikleri gelirler aynı olmadığı/olamayacağı için bu değişkenin gelir etkisini direkt olarak ölçtüğünü söylemek tartışılabilecek bir konudur. Hanedeki çalışan sayısının ölçtüğü ikinci etki ise, hanede yaşayan diğer fertlerin (işsiz ve diğer) “işgücü” piyasasındaki gelişmelere ait “bilgi sağlama olanağı”nı ölçmesidir. Hanede çalışan sayısı arttıkça hanedeki fertlerin işgücü piyasasına ait bilgisinin artacağı ve dolayısıyla hanedeki diğer “çalışabilecek durumda olan” fakat iş bulamayan işsiz kişilerin ümidinin kırılma riskinin azalacağı ve nihayet işgücüne katılma olasılığının artacağı beklenmektedir66. Bu bilgiler ve beklentiler ışığında, Tablo 4’deki, “hanedeki çalışan sayısı” değişkenine ait 1’den büyük olarak elde edilen odds-oranları şu şekilde yorumlanabilir. Değişkene ait “bilgi” sağlama etkisi “gelir” etkisini tartmaktadır, yani ilk etki daha etkindir. Dolayısıyla, elde edilen katsayılar “hanedeki çalışan sayısı” arttıkça işgücüne katılma olasılığının arttığı anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu değişkene ait, gerek birinci model gerekse ikinci modelde, kadınlara ait odds-oranları erkeklere ait değerlerden daha yüksektir, dolayısıyla, işgücüne katılım olasılığı hanedeki çalışan sayısı arttıkça kadınlarda erkeklere göre daha fazla artmaktadır. Hane halkı reisi olmak, haneye ait genel sorumlulukları taşımayı temsil etmektedir. Geleneksel Türk Aile yapısında hane halkı reisliği sıfatı genelde erkeklere has olarak görülmektedir, fakat bu sıfata bazı hanelerde kadınlarda da rastlanmaktadır. Tahmin sonuçlarına göre, “hane halkı reisi” kukla değişkenine ait odds-oranları, gerek Model 1 ve gerekse Model 2’ye ait bulgulara bakıldığında, hem tüm veri seti için hem de cinsiyet ayırımının göz önünde tutulduğu veri seti için 1’den büyüktür. Fakat bu değişkene ait katsayı sadece erkekler için istatistiki olarak anlamlı ve kadınlara göre daha büyüktür. Hanedeki “fert sayısı”, 15 yaş altı “çocuk sayısı” ve 65 yaş üzeri çalışmayan “yaşlı sayısı” değişkenlerinin her biri hane karakteristiğini ölçen değişkenlerdir. Bu bilgiler ışığında “fert sayısı” değişkenine ait odds-oranı tüm alternatif modeller için 1’den küçük bulunurken, “çocuk sayısı” ve “yaşlı sayısı” değişkenlerine ait oddsoranları 1’den büyük bulunmuştur. Bu bilgiler ışığında, hanedeki fert sayısı arttıkça işgücüne katılım olasılığının düştüğünü67, hanedeki gerek çocuk sayısı68 gerekse yaşlı sayısı arttıkça ise işgücüne katılım olasılığının arttığı söylenebilir. 65 Sainz, Ana I. Fernandez ve Juan M. R. Poo, ‘Semiparametric Estimation of A Female Labour Force Participation Model’, Applied Stochastic Models and Data Analysis, Cilt.13, 1998, s. 300. 66 Wahba, J. and Y. Zenou, ‘Density, Social Networks and Job Search Methods: Theory and Application to Egypt’, Journal of Development Economics, Cilt.78, 2005, ss. 443-473. 67 Benzer bir bulgu için bkz; Sainz, Semiparametric Estimation..., s.304 68 Benzer bir bulgu için yine bkz; Sainz, Semiparametric Estimation..., s.304. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI 228 Bölgesel farklılıkları ölçmek için “bölge” kukla değişkenleri ve “il” kukla değişkenleri modele dâhil edilmiştir. Bu kukla değişkenlere ait katsayıları yorumlamak yerine ilgili değişkenlere ait olasılık değerleri hesaplanmış ve TUİK’in kullanmış olduğu Düzey 1 sınıflamasına göre değerler Tablo 5’te, Düzey 2’ye göre değerler ise Tablo 6’da sunulmuştur. Tablo 5: Bölge Bazlı İşgücüne Katılım Olasılıkları69 (%) Tüm Veri Erkek Kadın İstanbul Düzey 1 48,10 73,09 30,20 Batı Marmara 55,46 76,10 44,16 Ege 49,42 71,14 35,73 Doğu Marmara 50,36 72,15 36,64 Batı Anadolu 45,99 70,01 30,06 Akdeniz 50,36 72,77 36,88 Orta Anadolu 44,84 69,95 28,81 Batı Karadeniz 53,44 72,99 42,60 Doğu Karadeniz 63,18 74,87 59,05 Kuzey Doğu Anadolu 49,15 72,92 34,83 Ortadoğu Anadolu 43,49 68,01 28,33 Güneydoğu Anadolu 33,59 61,27 10,70 Tablo 5’e göre “tüm veri” seti için en yüksek iki işgücüne katılım olasılıkları değerleri sırasıyla Doğu Karadeniz ve Batı Marmara’da; en düşük olasılıklar ise sırasıyla Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu’da gözlemlenmektedir. Olasılık değerlerine cinsiyet ayırımına göre bakıldığında ise her ne kadar erkeğe ait değerler tüm bölgeler için kadınlardan yüksek olsa da, genel bulgular çok fazla değişmemektedir. Tablo 5’te göze çarpan bir diğer önemli bulgu ise, erkek-kadın farklılığının en belirgin olduğu bölgelerin sırasıyla yaklaşık yüzde 50.5 ve 42.9 değer farklılıkları ile “Güneydoğu Anadolu” ve “İstanbul” olmasıdır. Bu bulgu daha önce özet bilgilerin sunulduğu kısımda ifade edilen bilgileri destekler mahiyettedir. Ayrıca, erkek-kadın farklılığının en düşük seviyede olduğu bölgeler sırasıyla yaklaşık yüzde 15.8 ve 30.4 değer farklılıkları ile “Doğu Karadeniz” ve “Batı Karadeniz” bölgeleridir. 69 Tablo 5, Tablo 6 ve Tablo 7’de yer alan olasılık değeri hesaplamaları “ham” veriler kullanılarak yazarlar tarafından yapılmıştır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 229 Tablo 6: İl Bazlı İşgücüne Katılım Olasılıkları (%) Düzey 2 Tüm Veri Erkek Kadın İstanbul 0,48 0,73 0,30 Tekirdag 0,59 0,80 0,48 Balikesir 0,52 0,72 0,41 İzmir 0,48 0,70 0,34 Aydın 0,54 0,73 0,43 Manisa 0,48 0,72 0,33 Bursa 0,53 0,73 0,41 Kocaeli 0,48 0,72 0,33 Ankara 0,48 0,70 0,33 Konya 0,43 0,70 0,25 Antalya 0,59 0,79 0,48 Adana 0,48 0,72 0,32 Hatay 0,46 0,69 0,33 Kırıkkale 0,48 0,72 0,34 Kayseri 0,42 0,68 0,24 Zonguldak 0,53 0,72 0,43 Kastamonu 0,54 0,75 0,42 Samsun 0,53 0,73 0,42 Trabzon 0,63 0,75 0,59 Erzurum 0,48 0,70 0,33 Ağrı 0,51 0,76 0,36 Malatya 0,45 0,67 0,31 Van 0,42 0,69 0,26 Gaziantep 0,40 0,72 0,15 Şanlıurfa 0,32 0,58 0,09 Mardin 0,30 0,56 0,09 Türkiye’de işgücüne katılımın daha ayrıntılı bir şekilde ortaya koyulması için Tablo 6’da “Model 2” kullanılarak elde edilmiş “il70” bazlı işgücüne katılım olasılıkları verilmiştir. Bu açıklamaya bağlı olarak Tablo 6’ya bakıldığında “tüm veri” seti için en yüksek işgücüne katılım olasılığı değeri Trabzon ve civarı71, en düşük olasılık değeri ise Mardin ili ve civarında72 görülmektedir. Diğer iller genel olarak 70 “İl” tanımları TUİK’in “Düzey 2” sınıflamasına göre yapılmıştır. 71 Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane illerini kapsamaktadır. Diğer il gruplarının kapsamları için bkz Ek-Tablo 2-B. 72 Siirt, Mardin, Batman ve Şırnak illerini kapsamaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI 230 değerlendirildiğinde ise çoğunun ortalama etrafında dalgalandığı, çok fazla göze çarpan aşırı bir farklılığın olmadığı görülmektedir. İl bazlı işgücü katılım olasılıkları cinsiyet farklılığını gözeterek değerlendirildiğinde ise, erkeklerde işgücüne katılım olasılığının İstanbul’a oranla en yüksek olduğu yerin Tekirdağ ve civarında73 olduğu ortaya çıkmaktadır. Aynı durum kadınlarda da Trabzon ve civarı illerde görülmektedir. Hem kadın için hem de erkek için ikinci derecede yüksek işgücüne katılım olasılığı Antalya ve civarı74 illerde gözlemlenmektedir. En düşük işgücüne katılım olasılığına bakıldığında ise, erkeklerde Mardin ili ve civarı, kadınlar da ise Şanlıurfa ve civarı75 ortaya çıkmaktadır. Son olarak Model 1’in tahmininden sonra elde edilmiş olan76 eğitim düzeylerine göre işgücüne katılım olasılıkları Tablo 7’de sunulmuştur. Tablo 7: Eğitim Durumuna Göre İş Gücüne Katılım Olasılıkları (%) Tüm Veri Erkek Kadın İlkokul-altı 24,63 60,29 18,94 İlkokul 49,50 80,26 22,45 ortaokul 42,78 60,10 18,16 Lise 49,43 67,25 26,90 Meslek lisesi 64,70 81,15 36,95 Üniversite 78,70 84,79 69,51 Daha önce ifade edilen açıklamaları destekleyen Tablo 7’deki değerlere göre, “ortaokul ve üzeri eğitim seviyeleri” için eğitim düzeyindeki artışla birlikte işgücüne katılım olasılıkları, gerek tüm veri; gerekse veriler cinsiyete göre ayrıştırıldığında, artmaktadır. Hem erkekte hem de kadında en yüksek işgücüne katılma olasılığı “üniversite” mezunlarında görülmektedir. En düşük işgücüne katılma olasılığı ise erkeklerde “ortaokul” mezunlarında gözlemlenirken, kadınlarda “ilkokul altı” eğitim seviyesine sahip kişilerde gözlemlenmektedir. Ayrıca, erkek-kadın arasındaki olasılık farklılığının en düşük olduğu eğitim seviyesi “üniversite” iken en yüksek farklılık “ilkokul” seviyesinde rastlanmaktadır. Sonuç Bu çalışmada TÜİK hanehalkı işgücü anketi 2006 yılı ham verileri kullanılarak işgücüne katılımın belirleyicileri hem cinsiyet ayırımı gözetmeksizin hem de bu farklılığı gözeterek, incelenmiştir. Uygulamada, logit dağılımı kullanılarak elde edilen bulgular üzerine yoğunlaşılmıştır. Çalışmanın bulguları, Türkiye üzerine yapılan çalışmaları genel olarak destekler niteliktedir. 73 Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerini kapsamaktadır. 74 Antalya, Isparta ve Burdur illerini kapsamaktadır. 75 Diyarbakır ve Şanlıurfa illerini kapsamaktadır. 76 Model 2 için elde edilmiş olasılık değerleri de benzer yapıdadır ve fazla yer işgal etmemesi için burada sunulmamıştır ve istendiğinde yazarlardan temin edilebilir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi 231 Ulaşılan sonuçlara göre, kadınlar erkeklere göre hem daha az işgücüne katılma oranına hem de daha az işgücüne katılma olasılığına sahiptirler. Kadınların en düşük işgücüne katılma olasılığının gözlemlendiği yerler sırasıyla Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgeleridir. Gelişmişlik seviyeleri diğer bölgelere göre nisbeten düşük olan bu bölgelerdeki kadınların işgücüne katılma olasılığının düşük olmasının bir nedeni eğitim düzeylerinin yetersizliği, diğeri de geleneksel etkenler olarak ifade edilebilir. Bu bulgu “il bazlı” verilerle de desteklenmekte ve Şanlıurfa - Mardin illeri civarında yaşayan kadınların işgücüne katılma olasılıkları yüzde 10’un altında çıkmaktadır. Kadınlarla erkekler arasındaki farklılığın en az olduğu bölgeler ise, Doğu ve Batı Karadeniz bölgeleridir. Bu bölgeler tarımın daha ağırlıkta olduğu ve kadınların tarımsal kesimde daha yoğun çalıştığı bölgelerdir. Dolayısıyla elde edilen sonuç beklentilerle aynıdır. Çalışmada ulaşılan diğer bir bulgu ise, kentsel alanda yaşıyor olmanın erkekler için işgücüne katılma olasılığını arttırması, kadınlarda ise azaltmasıdır. Bu duruma neden olan faktör ise göçe bağlı olarak kente gelen kadın nüfusun eğitim düzeyinin erkeklere oranla daha düşük olması ve kent hayatına uyum sağlayamamalarıdır. Çalışmanın bulgularına eğitim düzeyleri açısından bakıldığında da, kadın ve erkek arasındaki işgücüne katılım olasılığı farklılığının en düşük olduğu eğitim seviyesinin üniversitede olması da, yukarıda açıklamayı destekler niteliktedir. Bu çalışmada kullanılan veri setindeki bazı zayıflık veya eksiklikler literatürdeki bazı beklentileri ölçme fırsatı vermemiştir ve aynı konuda yapılabilecek bundan sonraki çalışmalar açısından da önem arz etmektedir. Bu eksiklikler şu şekilde sıralanabilir. Hanehalkının toplam geliri, refah seviyesi (yaşanılan yerin şehir merkezine uzaklığı-yakınlığı, servet, evin kira olup olmaması, taşıt imkanları vb.) gibi değişkenler bireylerin işgücüne katılım tercihlerinde çok önem arz etmektedir. Kullanılan veri seti her ne kadar eğitim düzeyini genel olarak ölçmüş olsa bile, bireyin mezun olduğu okulun eğitim kalitesi de iş bulma olanakları açısından çok önemli olduğu için dolaylı yönden işgücüne katılma olasılığını etkilemektedir. Ayrıca hanenin bulunduğu il, ilçe, köy gibi yerin gelişmişlik seviyesi ve bunun yanında oraya ait işsizlik oranı gibi işgücü piyasasının yapısına ilişkin verilerin de olmaması bu çalışma açısından bir eksikliktir. Bu ve buna benzer değişkenlerin tamamının analizlere dahil edildiği bir veri seti işgücüne katılım modellemesi açısından daha da anlamlı olacaktır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 232 H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI EKLER Ek Tablo 1: Uygulamada Kullanılan Değişkenlerin Tanım Listesi: 1. “kent” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi kentte (nüfusu 20,000 ve üzeri yerler) yaşıyorsa 1, kırda yaşıyorsa 0 değerini almaktadır. 2. “kadın” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi kadın ise 1, erkek ise 0 değerini almaktadır. 3. “evli” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi evli ise 1, diğer durumlardan (bekar, dul, boşandı) birinde ise 0 değerini almaktadır. 4. “evli kadın” bir etkileşim kukla değişkeni olup evil-kadınlar için 1, diğer durumlardan için ise 0 değerini almaktadır. 5. Eğitim seviyesi ile ilgili 6 kukla değişken vardır. Uygulamada “baz veya referans” alınan kategori “ilkokul altı eğitim seviyesine sahip olamlar ile okuma yazma bilmeyen” gruptur. Eğitim seviyesini ölçen diğer kukla değişkenler sırasıyla; “ilkokul”, “ortaokul”, “lise”, “meslek lisesi”, ve “üniversite” dir. 6. Yaş grupları ile ilgili 6 kukla değişken vardır. Yaş grupları için “baz” alınan kategori “15-19” yaş grubudur. Yaş grubunu ölçen diğer kukla değişkenler sırasıyla; “yaş 20-24”, “yaş 25-34”, “yaş 35-44”, “yaş 45-54” ve “yaş 55 ve üstü” dür. 7. “H. Reis” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi hanehalkı reisi ise 1, değilse 0 değerini almaktadır. 8. “hanedeki çalışan sayısı”, “hanedeki çocuk sayısı”, “hanedeki yaşlı sayısı” ve “hanedeki fert sayısı” değişkenleri tamsayı değerler alan değişkenlerdir. 9. Bölge Kukla Değişkenleri (Yanlızca Model 1’de kullanılmıştır): TÜİK’in kullandığı istatistiki bölge birimleri sınıflaması “Düzey 1”’e göre oluşturulmuş değişkenlerdir. Kişi ilgili bölgede yaşıyorsa değişken “1”, diğer durumlar için “0” değerini almaktadır. Bölgelere ait 12 tane kukla değişken vardır ve tam liste Ek Tablo 2, Düzey 1’de yer almaktadır. Uygulamada kullanılan baz kategori “İstanbul”’dur. 10. İl Kukla Değişkenleri (Yanlızca Model 2’de kullanılmıştır): TÜİK’in kullandığı istatistiki bölge birimleri sınıflaması “Düzey 2”’e göre oluşturulmuş değişkenlerdir. Kişi ilgili il ve civarında yaşıyorsa değişken “1”, diğer durumlar için “0” değerini almaktadır. İller ve civarını kapsayan 26 tane kukla değişken vardır ve tam liste Ek Tablo 2, Düzey 2’de yer almaktadır. Uygulamada kullanılan baz kategori “İstanbul”’dur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi Ek Tablo 2: İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması: A) Düzey1 Coğrafi kapsam Adı: Kapsadığı 1.Düzey Bölge Adı 1- İstanbul (İstanbul) 2- Batı Marmara (Tekirdağ-Balıkesir) 3- Ege (İzmir-Aydın-Manisa) 4- Doğu Marmara (Bursa-Kocaeli) 5- Batı Anadolu (Ankara-Konya) 6- Akdeniz (Antalya-Adana-Hatay) 7- Orta Anadolu (Kırıkkale-Kayseri) 8- Batı Karadeniz (Zonguldak-Kastamonu-Samsun) 9- Doğu Karadeniz (Trabzon) 10- Kuzey Doğu Anadolu (Erzurum-Ağrı) 11- Orta Doğu Anadolu (Malatya-Van) 12- Güney Doğu Anadolu (Gaziantep-Şanlıurfa-Mardin) B) Düzey 2 Kod-Bölge Adı-Kapsadığı İller 1- İstanbul (İstanbul) 2- Tekirdağ (Edirne-Tekirdağ-Kırklareli) 3- Balıkesir (Balıkesir-Çanakkale) 4- İzmir (İzmir) 5- Aydın (Denizli-Aydın-Muğla) 6- Manisa (Manisa-Afyonkarahisar-Kütahya-Uşak) 7- Bursa (Bursa-Eskişehir-Bilecik) 8- Kocaeli (Kocaeli-Sakarya-Düzce-Bolu-Yalova) 9- Ankara (Ankara) 10- Konya (Konya-Karaman) 11- Antalya (Antalya-Isparta-Burdur) 12- Adana (Adana-Mersin) 13- Hatay (Hatay-Kahramanmaraş-Osmaniye) 14- Kırıkkale (Nevşehir-Aksaray-Niğde-Kırıkkale-Kırşehir) 15- Kayseri (Kayseri-Sivas-Yozgat) 16- Zonguldak (Zonguldak-Karabük-Bartın) 17- Kastamonu (Kastamonu-Çankırı-Sinop) 18- Samsun (Samsun-Tokat-Çorum-Amasya) 19- Trabzon (Trabzon-Ordu-Giresun-Rize-Artvin-Gümüşhane) 20- Erzurum (Erzurum-Erzincan-Bayburt) 21- Ağrı (Kars-Ağrı-Iğdır-Ardahan) 22- Malatya (Malatya-Elazığ-Bingöl-Tunceli) 23- Van (Van-Muş-Bitlis-Hakkari) 24- Gaziantep (Gaziantep-Adıyaman-Kilis) 25- Şanlıurfa (Diyarbakır-Şanlıurfa) 26- Mardin (Siirt-Mardin-Batman-Şırnak) Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 233 KİTAP TAHLİLLERİ / ÇEVİRİLER Book Reviews/ Translations TÜRK KAMU YÖNETİMİ Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım Aykut POLATOĞLU, Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Birinci Baskı, Şubat 2009, 213 sayfa, ISBN: 978-9963-9613-0-6, Yayıncı Adresi: Yakın Doğu Üniversitesi LEFKOŞE, Tel: 0 (392) 223 64 64 / 477 Sanem BERKÜN∗ Aykut POLATOĞLU tarafından açık, yalın ve anlaşılır bir şekilde öğretici bilgi sunmak amacıyla kaleme alınan çalışma; bir taraftan kamu yönetimi eğitim ve öğretimi yapan kuruluşlarda ders kitabı olarak okutulabilecek, öte taraftan Türk kamu yönetimi hakkında bilgi edinmek isteyenlere yeterli düzeyde bilgi verebilecek nitelikte, okuruna katkı sağlamayı hedeflemektedir. TÜRK KAMU YÖNETİMİ Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım adlı kitap alltı bölümden oluşmaktadır. Devlet insan topluluklarının siyasi örgütlenmesi olup, ülke sınırları içinde yaşayan insanların genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere değişik kurum ve kuruluşların bir araya geldiği bir dinamik yapıdır. Devlet; bu sebeple vatandaşların yaşam biçimini çağdaş değerlere uygun şekilde iyileştirmek ve onların refah düzeylerini arttırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük devletin nihai amacı ve varlık nedenidir. Devletin bu amacı gerçekleştirmenin en iyi yolunu bulmak ise kamu yönetimi disiplininin temel uğraşı alanını oluşturmaktadır. Sanayi devriminin içsel ve dışsal dinamikleri ile ortaya çıkan kamu yönetimi disiplini, bu dönemin anlayış yapısına uygun biçimde katı, bürokratik ve mekanik yapısını 20. Yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar sürdürmüştür. Ancak bu anlayış, 20. Yüzyılın sonlarına doğru yumuşak da olsa bir kırılma noktasına doğru sürüklenmiştir. Öyle ki yeni kamu yönetimi anlayışı, bilgi çağının ve toplumunun dayandığı postmodern yapısından hareketle yeni boyutlar kazanarak, kalite, etkinlik, rekabetçilik, katılımcılık, saydamlık, hesap verilebilirlik gibi yeni yaklaşımlarla kendini göstermeye başlamıştır. Bu yeni anlayış ülkemiz kamu yönetimi de büyük oranda etkilemiş, 2000’li yıllarda, Türk kamu yönetimini yeniden düzenleme girişimleri ivme kazanmıştır. Yeni yasal düzenlemeler bir taraftan Türk kamu yönetiminde yürürlükte olan eski uygulamalrı değiştirirken, öte taraftan önceden Türk kamu yönetiminde yer almayan bazı yeni kurum ve uygulamalar getirmiştir. POLATOĞLU’na göre oldukça kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilen yeniden düzenleme çabaları, Türk kamu yönetiminin yapı ve işleyişini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu kitabın temel amacını Türk kamu yönetiminin yapı ve işleyişini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek olarak belirten POLATOĞLU, ikinci ve önemli bir amaç olarak ise Türk kamu ∗ Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 238 Türk Kamu Yönetimi Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım yönetiminde gerçekleştirilen bu değişiklikleri eleştirel bir yaklaşımla kamu oyunun dikkatine sunmayı hedeflemektedir. Altı bölümden oluşan kitap, “Kamu Yönetimi ve Küreselleşen Dünya Düzeni” başlığını taşıyan bölüm ile başlamaktadır. Bu bölümde öncelikle kamu yönetimi tanımlanmakta ve kamu yönetimi ile özel yönetim arasındaki farklılıklar ortaya konulmaktadır. Birinci bölüm, çağımızın temel özelliklerinden biri olan küreselleşmenin ve özelleşmenin kamu yönetimi üzerindeki etkilerinin tartışılması ile sonlanmaktadır. POLATOĞLU’na göre, kamu yönetimi, aşırı karmaşık bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Kamu yönetimi, örgütsel ve bireysel düzeydeki etkinlikler, kamu politikası oluşturmak ve siyaset ile ilgili olduğu gibi, ilgi odağında yürütme organı ve kamu politikalarının uygulanması vardır. Kamu yönetimi özel yönetimden farklıdır. Çok farklı etkinlikler ve ilgi alanları olmasından dolayı kamu yönetiminin kesin sınırlarını çizmek zordur ve bu anlamda bir “kimlik bunalımı’ndan” söz etmek olanaklıdır. Kitabın ikinci bölümü, “Kamu Yönetiminin Yapısı ve İşleyişi” olarak adlandırılmıştır. Türk kamu yönetiminin yapısı ve işleyişi salt betimleyici bir üslupla değil, değişim öncesi var olan sistemle karşılaştırmalı ve eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. Bölüm içerisinde öncelikle, Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri irdelenmekte, sonrasında kamu yönetiminin örgütlenmesine ilişkin anayasal ilkelere değinilmektedir. Yasama, yargı ve yürütme organlarının yapısal ve işlevsel olarak incelenmesi ile bölüm tamamlanmaktadır. POLATOĞLU’na göre; 1982 Anayasa’sı, kuvvetler ayrımı kavramına yer vermiş olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde gerçek anlamda bir kuvvetler ayrımı olduğunu söylemek olanaklı değildir. Çünkü Anayasa yürütme gücünü (yetki ve görevini) Başbakan ve Bakanlar Kuruluna, yasama gücü ve görevini Türkiye Büyük Millet Meclisine, yargı yetkisini ise bağımsız mahkemelere vermekle beraber yasama ve yürütmeyi birbirinden ayıracak önlemler getirmemiştir. Kitabın üçüncü bölümünde “Merkezi Yönetimin Taşra Örgütlenmesi”, dördüncü bölümünde “Yerel Yönetimler”, beşinci bölümünde ise “Özerk ve/veya Tarafsız Diğer Kamu Kuruluşları” yer almaktadır. Bu bölümler içerisinde “5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılanması Hakkındaki Kanun”, “5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu”, “5393 sayılı Belediye Kanunu”, “5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu”, “442 sayılı Köy Kanunu”, “5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu”, “5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” gibi kanunlar olumlu ve olumsuz yönleri ile değerlendirilmektedir. Kitabın altıncı ve son bölümü “Yeniden Yapılanma ve Reform” ismini taşımaktadır. Bu bölüm kapsamında öncelikle, reformun anlamı ve kamu yönetimi alt başlığı içerisinde; yönetsel reform nedir?, kamu yönetiminde reformun anlamı nedir ve nasıl yapılmalıdır? sorularına cevap verilmektdir. Daha sonra Türkiye’de yönetsel reform girişimleri eleştirel bir bakış içerisinde sunulmaktadır. Bu doğrultuda, Türk kamu yönetimini geliştirmek ve iyileştirmek için yapılan çeşitli reform girişimleri “1946-2002 Yılları Arasında Gerçekleştirilen Reform Çalışmaları” ve “2002 sonrası 58 59 ve 60. Hükümetlerin Reform Çalışmaları” olmak üzere iki grup halinde Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kitap Tahlilleri 239 irdelenmektedir. Başangıç olarak 1946 yılının seçilmesinin temel nedeni Türkiye’de çok partili rejime kesin geçişin bu tarihte gerçekleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır. İkinci grup için 2002 yılının seçilmesinin kesinlikle bir rastlantı olmadığın belirten POLATOĞLU, 58 59 ve 60. Hükümetlerin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı reform hareketini gerçekleştirme girişiminde bulunduklarını ifade etmektedir. Altıncı bölüm Merkezi Yönetimin Taşra Örgütlenmesine ve Yerel Yönetimlerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Öneriler ile sonlanmaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences YABANCI SERMAYE Sefer Şener. Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları, 2008, 1. Baskı, 232 sayfa. ISBN:978975860667-2. Yayıncı Adresi: Altıparmak Cad. Burç Psj. No: 35-36 / BURSA. Canan GÜNEŞ∗ Yabancı sermaye bir ülkeden diğerine kaynak ve yatırım aktarımını ifade eder. 1989 yılında Doğu Bloğu’nun dağılması ile küreselleşme süreci hız kazanmıştır. Küreselleşmeyle beraber ülke ekonomileri için yabancı sermaye çok daha büyük önem kazanmıştır. Bu kitap da yabancı sermayeyi tarihsel gelişim süreci içinde ele alarak yabancı sermayenin ilk çıkış noktasından günümüze kadar nasıl önem kazandığını anlatmaktadır. Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm “Yabancı Sermaye Yatırımları Kavram ve Teori”, ikinci bölüm “Dünyada ve Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Tarihsel Gelişimi” ve üçüncü bölüm “Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Seçilmiş Makro Ekonomik Değişkenler Üzerindeki Etkisi (1974-2005)” başlıklarından oluşmaktadır. Birinci bölüm, “Yabancı Sermaye Yatırımları Kavram ve Teori”, iki alt başlıkta incelenmiştir. İlk alt başlıkta yabancı sermaye yatırımlarının tanımına, çeşitlerine, belirleyicilerine, avantaj ve dezavantajlarına yer verilmiştir. Diğer alt başlıkta ise yabancı sermaye yatırım teorileri açıklanmıştır. Yabancı sermaye yatırımlarının ilk ortaya çıkışında yabancı sermaye yatırımları gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru, gelişmemiş ülkelerin hammadde kaynaklarının kullanılması amacıyla yapılmıştır. Başlangıçta yabancı sermaye ülkeler için bir tehdit gibi görülse de günümüzde yabancı sermaye yatırımları ülkeler için çok büyük önem taşımaktadır. Ülkeler makro ekonomik göstergelerine katkı sağladığı için yabancı sermaye yatırımlarını ülkelerine çekmek için rekabet içindedir. Yabancı sermaye yatırımları üç başlık altında toplanmıştır: • Özel Yabancı Sermaye (Portföy) Yatırımları • Resmi Yabancı Sermaye Yatırımları • Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (DYSY) Özel yabancı sermaye yatırımları, sermayenin bir ülkeden diğerine aktarılmasını ifade eder. Bir sermaye sahibinin sermayesini kendi ülkesi dışında bir projede kullanması ya da o ülkenin tahvil veya hisse senetlerini satın alması şeklinde ortaya çıkar. Dünyada özel yabancı sermaye yatırımları içinde en fazla paya hisse senedi yatırımları sahiptir. Özel yabancı sermaye yatırımları yüksek faiz oranlarının ∗ Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 242 Yabancı Sermaye olması nedeniyle çoğunlukla az gelişmiş ülkelere yapılmaktadır. Yüksek faiz nedeniyle ülkeye gelen bu paralar sıcak para niteliği taşımaktadır. Ancak ülkede istikrarsızlık olması durumunda ülkeyi terk etmeleri sonucu ülkenin krize girmesine neden olurlar. Türkiye’de yaşanan 2001 krizi bu duruma örnektir. Gelişmekte olan ülkeler bu ani sıcak para çıkışlarının önüne geçebilmek amacıyla politikalar üretmelidir. Resmi yabancı sermaye yatırımları, gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelere bağış ve kredi vermeleri durumunda gerçekleşir. Resmi yabancı sermaye yatırımları özellikleri bakımında proje kredileri ve program kredileri, bağlı ve serbest krediler, hükümet kredileri ve çok yanlı krediler,mali yardım ve teknik yardım, gıda yardımı, dış yardım konsorsiyumu ve Eximbank kredileri şeklinde sınıflandırılabilir. Resmi yabancı sermaye yatırımları özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşmiş ve merkezi planla yönetilen ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru ekonomik ve askeri yardım şeklinde gerçekleşmiştir. Yapılan yardımların insancıl duygularla yapıldığı söylense de uzun dönemde karşılıksız yapıldıkları çok doğru bir söylem değildir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY), diğer ülkede firmayı satın almak, yeni bir firma kurmak veya bir firmanın sermayesini arttırma yoluyla kendi teknolojisini, yönetim yapısını beraberinde getiren ve yönetim hakkınında yatırımcının sahip olduğu yatırımlardır. DYSY faiz oranları düşük, finansal yapısı güçlü, hammadde kaynakları bol ve ucuz emek işgücüne sahip ülkelere yapılır. DYSY üretim kapasitesini arttırır ve uzun vadelidir. Yabancı yatırımcı ülkenin mali piyasalarına yatırım yapıyorsa özel yabancı sermaye yatırımı, reel sektörüne yatırım yapıyorsa doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapmış olur. Yabancı sermaye yatırımları ekonomik, kültürel ve sosyo-kültürel açıdan birçok avantaj sağlar. Yabancı sermaye ile ülkeler dış sermaye, yeni teknoloji, knowhow, pazarlama imkanları, iletişim kolaylığı ve ihracat açısından da fayda sağlarlar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının olumlu yönleri diğer yabancı sermaye türlerine göre daha fazladır. DYSY; ödemeler bilançocu açıklarının kapatılması, üretimin artırılması, yeni teknoloji ve yönetim yaklaşımlarının gelmesi, ekonomik büyüme, rekabetin artması, gelir dağılımının iyileşmesi, istihdam artışı, ihracatın artması, finansal piyasaların güçlenmesi, dış ilişkilerin iyileşmesi konularında faydalar sağlar. Yabancı sermaye yatırımlarının sağladığı avantajlar yanında dezavantajları da vardır. Özelleştirme ile kuruluşların yabancılara satılması yoluyla kuruluşun her türlü hakkının karşı tarafa geçmesi söz konusu olabilir. Bu durum ülkenin güvenliği açısından tehdit yaratabilir. Ayrıca özel yabancı sermaye yatırımları ülkeyi ekonomik krize sokabilir. Yabancı yatırımlar cari işlemler açığının artmasına neden olabilir. Yabancı yatırımcılar tarafından kurulan işletmeler kendi teknolojileriyle geldikleri için rekabet avantajı elde ederler, yerli yatırımcı zaman içinde tesisini kapatma noktasına kadar gelebilir. Ayrıca işçiler güvenli olmayan ortamlarda çalışmaya zorlanır, doğanın tahribatı artar ve kendi kültürlerinin toplumda hakimiyeti söz konusu olur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kitap Tahlilleri 243 İkinci bölümde, “Dünyada ve Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Tarihsel Gelişim Süreci”, öncelikle dünyadaki daha sonra da Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımları kronolojik olarak değerlendirilmiştir. Kitapta dünyadaki yabancı sermaye yatırımları dönemler bazında incelenmiştir. Bu dönemler; Sanayi devrimi ve yabancı sermayenin doğuşu, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönem, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, 1970 yılı sonrası dönem, Küreselleşmenin hızlanması 1990 yılı sonrası dönem ve 2000 yılı sonrası dönem şeklindedir. Bu şekilde dönemler bazında incelenmesi anlama ve olayları takip edebilme açısından kolaylık sağlamıştır. Dünyada ilk yabancı sermaye yatırımları 16. yüzyılda İngiltere’nin Macaristan’daki gümüş madenlerini ve Kuzey Orta Almanya’nın bakır madenlerini işletmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır ve Sanayi Devrimi ile hızlanmıştır. 1880’li yıllarda İngiltere hammadde, petrol ve maden ihtiyacını karşılayabilmek içi sömürgesi altındaki ülkelere yatırım yapmaya başlamıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde ise yabancı sermaye yatırımları Asya ve Afrika ülkelerinden yeni keşfedilen kıtalara kaymıştır. Bu dönemde sermaye yatırımları özel kişiler tarafından yapılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında ise yabancı sermaye yatırımlarının şekli değişmiş ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları şeklini almıştır, daha çok sömürge ülkelerine yapılmıştır. Bu değişim Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Savaşın yaratmış olduğu belirsizlik ortamı ile yatırımların şekli ve miktarı da değişmiştir. Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde borç veren konumunda olan Amerika ve Avrupa, 1920’li yıllarda savaşın zararlarını gidermek için borç alan durumuna geçmişlerdir. ABD’nin dış dünyayla az bütünleşmiş, korumacı bir politika izlemezi, borç talebinin artması ile 1929’da Wall Street çökmüştür. Ayrıca 1929 yılında dünya üretiminin artmasına rağmen ABD’nin izlediği politika nedeniyle dünya tüketimi ve ticareti daralmıştır. ABD’nin borçları daha da kısmasıyla bütün dünyayı etkileyen bir kriz ortaya çıkmıştır. Bu krizle beraber üretim düşmüş, işsizlik artmış ve yatırım kararları verilirken risk faktörü de göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde yapılan yabancı sermaye yatırımları savaşın olumsuzluklarını gidermek amacıyla yapılan resmi sermaye yatırımlarından oluşmaktadır. Ayrıca bu dönemde SSCB ve Amerika olmak üzere oluşan iki kutup müttefiklerini ekonomik anlamda güçlendirmek amacıyla yatırımlarda bulunmuştur. Bu dönemde yapılan resmi yardımların ilki 1948’de Amerika tarafından “Marshall Programı” adı ile yapılan yardımlardır. 1950 yılından itibaren Birleşmiş Milletler (BM) ve ona bağlı Dünya Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Birleşmiş Milletler Özel Fonu gibi kuruluşlar hem ödünç verme hem de teknik destek verme imkanlarını arttırmışlardır. 1970’lerden sonra uluslar arası bankaların kaynak ihtiyacını gidermek amacıyla özel yabancı sermayede artış olmuştur. 1974’deki petrol şokunun ardından Avrupa’ya petro-dolar akışı gerçekleşmiştir. Bu kaynaklar da gelişmekte olan ülkelere aktarılmıştır. Meksika, Brezilya, Arjantin gibi gelişmekte olan ülkeler borçlarını zamanında ödeyemeyince 1982’de borç krizi yaşanmıştır. IMF; Arjantin, Brezilya, Yugoslavya ve Macaristan ile borç erteleme antlaşmaları imzalamıştır. 1980 yılından itibaren özelleştirme, serbestleştirme, firma birleşmelerine yönelik teşvikler artmıştır ve böylece yabancı sermaye yatırımları hızlanmıştır. Ayrıca 1980’li yılların sonunda Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 244 Yabancı Sermaye Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Çin’in dünya ekonomisinde kendini göstermesi de yabancı sermaye yatırımlarının artışında etkili olmuştur. 1900’lü yıllara gelindiğinde ise küreselleşme olgusu ile gelişmekte olan ülkelere yapılan yabancı sermaye yatırımları artmıştır ve bu dönemde ki yabancı sermaye yatırımları daha çok spekülatif niteliklidir. Resmi kanallardan borçlanmak yerine uluslar arası piyasalardan borç almak tercih edilmiştir. Gelişmekte olan ülkelere aşırı sermaye girişinin olması sonucunda dış ticaret açıkları büyümüş, cari işlemler açıkları artmış ve ithalata daha bağımlı hale gelmişlerdir. 1990’ların ikinci yarısından itibaren de yabancı sermaye girişlerinin fazla olduğu ülkelerde krizler yaşanmıştır. Kriz yaşanan ülkelerin ortak özelliği yabancı sermaye hareketleri üzerindeki kontrolü tamamen kaldırmış olmalarıdır. Dünya genelinde yabancı sermayenin sektörel dağılımına bakıldığında 1990’lardan 2000’lere hizmet sektöründe büyük artış, diğer sektörlerde ise azalış gözlenmiştir. 2000’li yıllardan önce Rusya, Polonya, Macaristan ve Romanya’da yasak veya sınırlı olan yabancı sermaye yatırımları bu dönemde artmış ve Çin’e yönelik yabancı sermaye yatırımları da yükselmiştir. 2001 yılında, 11 Eylül olayının da etkisiyle, dünyada büyük bir gerileme yaşanmıştır. 2000-2005 döneminde yabancı sermaye yatırımları gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere kaymıştır. Türkiye’de ilk yabancı sermaye yatırımları Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1838 Ticaret Antlaşması’yla başlamıştır. 1840’lı yıllarda Galata Bankerleri aracılığıyla kısa vadeli tahviller Fransız bankalarına satılmıştır. 1844 yılında para ıslahatının yürütülebilmesi için mali bir müesseseye ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla 1847 yılında Galata Bankerleriyle görüşülerek İstanbul Bankası kurulmuştur. Tahvillerin Fransız bankalarına satılması Osmanlı’nın mali dar boğazdan çıkması için yeterli olmamıştır ve Kırım Savaşı sırasında büyük bir borçlanmaya gidilmiştir. Osmanlı en fazla Fransızlardan borç almıştır. Hazinenin iç ve dış borçlanmasının kolaylaştırılması amacıyla yabancı bankalara ihtiyaç duyulmuş ve 1856 yılında Hattı Hümayun’da banka kurulmasının önemi vurgulanmıştır ve hemen arkasından bir İngiliz sermaye grubuna Otoman Bank adını taşıyan bir banka kurmasına izin verilmiştir. İkinci yabancı sermayeli banka ise Fransızlar tarafında kurulan Credit Lyonnais’dir. Bu bankalar Osmanlı döneminde madencilik ve ulaştırma alanlarında yatırım yapmışlardır. 1908-1918 yılları arasında 5 tanesi yabancı sermayeli toplam 15 banka İstanbul’da, 11 tanesi de Anadolu’da kurulmuştur. 1850’li yıllarda tahvil alımı dışında da yabancı sermaye yatırımlarında gelişmeler olmuştur. İlk yabancı sermaye teşebbüsleri ise 1856 yılında İngilizler tarafından demiryolu yapımıyla gerçekleştirilmiştir. Osmanlı döneminde doğrudan yabancı sermaye yatırımları en fazla demiryolu yapımında olmuştur. Yabancı sermaye yatırımlarının getirisi açısından da ilk sırayı banka ve sigorta yatırımları, ikinci sırayı da devlet borçlanması almıştır. Aracı kurumların vasıtasıyla alınan borçların geri ödemesinde güçlükler yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nda 1881 yılında borçlarını denetim altına almak amacıyla Duyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur. Bu idare Osmanlı gelirlerini topluyor ve hak sahiplerine dağıtıyordu. Duyun-u Umumiye İdaresi yedi üyeden oluşmuştur. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kitap Tahlilleri 245 Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilen yabancı sermaye 63.5 milyon sterlindir. 1924 yılında yabancı banka sayısı 17’ye düşmüştür. Yine bu yıllarda mevduat bazında en büyük banka Osmanlı Bankası’ydı. Osmanlı Döneminde olduğu gibi Cumhuriyet Döneminde yeni yabancı şirketlere çok büyük ayrıcalıklar tanınmamış, Osmanlıdaki anlayış benimsenmemiştir. Türkiye İktisat Kongresi’nde ayrıcalıklı şirketlerin millileştirilmesine ve kapitülasyonlara dayanan rekabete son verilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde yabancı sermayenin demiryolu yapımına yönelik çalışmaları yine aynı yoğunlukta devam etmiştir. 1929 Büyük Buhran’a gelene kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında az da olsa bir artış olmuştur. 1929 yılında sanayinin devlet eliyle desteklenmesi ve ekonomi için itici güç olması amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartılmıştır. 1930’a gelindiğinde yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının üçte ikisi madencilik ve imalat sektörüne, geri kalan üçte birlik kısım da bankalar, ticaret şirketleri ve sigorta şirketlerine gitmiştir. 1929’da Büyük Buhran’ın etkisi ile Türkiye’de uygulanan liberal iktisat politikaları yerine devletçi politikalara yönelinmiştir. Bu dönemde devletçilik politikalarının seçilmesinin nedeni, Sovyetler Birliği’nin krizden fazla etkilenmemesi ve devletçi politikalar uygulanıyor olmasıdır. 1932 yılında Büyük Buhran ve memleket meseleleri nedeniyle durgunluk dönemine girilmiştir. Büyük Buhran’la uygulanmaya başlayan devletçi iktisat politikaları İkinci Dünya Savaşına kadar devam etmiştir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşına katılmamıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı olumsuz koşullardan etkilenmiştir. İktisadi gelişmeler 1940–1946 yılları arasında gerileme dönemine girmiştir. Bu olumsuzlukları gidermek ve ihracatı arttırmak amacıyla Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyonu 7 Eylül 1946 yılında gerçekleştirilmiştir. Devalüasyonun ardından 27 Kasım 1948’de İkinci İktisat Kongresi kararları alınmıştır. Alınan kararlarla devlet, özel girişimcinin alt yapısını kuran ve ihtiyaç olduğunda korumacı politikalar üreten bir kurum olarak gösterilmiştir. 1948’den itibaren Türkiye’de Marshall yardımları başlamıştır. 1948-1949’da Marshall Planı çerçevesinde ABD tarafından Türkiye’ye 50 milyon dolar tutarında yabancı sermaye girmiştir. 1950’lerden itibaren Türkiye’de dış yardım ve kredilere açık, özel yabancı sermayenin teşvik edildiği bir iktisat politikası uygulanmaya başlanmıştır. Bu amaçla 1950’de Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kurulmuştur. Bu banka yabancı sermaye desteğiyle kurulan ilk özel yatırım ve kalkınma bankasıdır. Türkiye’de yabancı sermayeyi teşvik amacıyla ilk yasa 1 Mart 1950 tarihide çıkarılmıştır. Bu yasa, “Hazinece Özel Teşebbüslere Kefalet Edilmesine ve Döviz Taahhüdünde Bulunulmasına Dair Kanun” dur. Ayrıca 9 Ağustos 1951 tarihinde de “Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu” çıkarılmıştır. 18 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan “Petrol Kanunu” ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı şirketlerin petrol arama, sondaj, üretim, tasviye ve dağıtım faaliyetleri düzenlenmiştir. Böylece yabancı yatırımcı, petrol işiyle ilgili ihtiyaç duyduğu malzemeyi gümrük ödemeden ithal etme hakkına sahip olmuştur. 1956-1959 döneminde jeolojik ve jeofizik etütlerin özel yabancı sermaye payı içindeki oranı %90-97 arasında değişmiştir. 30 Eylül 1960’da Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş ve planlama fikri 1961 anayasasıyla hükme bağlanmıştır. Bunun üzerine Temmuz 1961’de İktisadi Kalkınma Planının hedef ve stratejileri belirlenmiştir. Hazırlanan kalkınma planları özel sektör için yol gösterici, Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 246 Yabancı Sermaye kamu sektörü için ise emredici niteliktedir. Hazırlanan beşer yıllık dört planın ortak özellikleri şöyledir: • Ekonomik gelişmeyi sanayi kesimi yoluyla harekete geçirmek, • Ekonomiyi her yıl büyütmek, • İthal ikameci politikalar uygulamak, • Ödemeler dengesini sağlamak, • İşsizlik sorununa çözüm bulmak, • Enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasını engellemek. 1954 yılında çıkarılan kanun ile yabancı sermaye yatırımları turizm alanında da yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu dönem çok kalıcı olmamıştır. İstanbul Hilton Oteli bu dönemde yapılmıştır. Kalkınma planları döneminde uygulanan ithal ikameci politikalar ve üç planın uygulanması sonucunda ekonominin dış kaynak ithiyacı aşırı boyutlarda artmıştır. 10 Eylül 1963’te imzalanan Ankara Antlaşması ile müşterek pazara dahil olunmuştur. 1970’de imzalanan katma protokol “Yabancı Sermayeye Yerleşme Serbestisi” tanımıştır. Bu antlaşmadan sonra yabancı sermaye ve borçlanma konularında ABD’nin yerini Avrupa Ekonomik Topluluğu almıştır. Ekonomideki kötü gidişi durdurmak amacıyla 9-10 Ağustos 1970 tarihinde alınan kararlardan 12 Mart 1971 tarihine kadarki sürede IMF, OECD ve AET gibi kuruluşlardan 234 milyon dolarlık yabancı sermaye sağlanmıştır. 1973’te çıkarılan “Petrol Reformu Kanunu” ile yabancı özel petrol şirketlerinin yeni rafineri tesisleri kurma ve mevcut tesislerini genişletmesi yasaklanmış ve öncelik kamu sektörüne verilmiştir. 1970’lerdeki petrol krizi ve Kıbrıs Harekatı’nın da etkisiyle yabacnı sermaye yatırımları 1974’lerde eksi seviyelere düşmüştür. 1970’li yılların sonuna gelindiğinde Türkiye’de GSMH ve GSYİH oranlarında ciddi düşüşler, enflasyonda ise önemli artışlar yaşanmıştır ve bir durgunluk dönemine girilmiştir. Türkiye bu olumsuzlukları gidermek amacıyla ihracata dayalı kalkınma planlarını içeren 24 Ocak 1980 kararlarını yürürliğe koymuştur. Bu kararlar, Türkiye’nin dış dünya ile bağlantılarını arttırmak ve daha liberal politikalar uygulamayı amaçlamıştır. 25 Ocak 1980’de de “Yabancı Sermaye Kararnamesi” yürürlüğe sokulmuş, Başbakanlığa bağlı Yabancı Sermaye Dairesi kurulmuş ve daha sonra Devlet Planlama Teşkilatına bağlanmıştır. Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’nun uygulanabilmesi için iki önemli karar alınmıştır. Bunlardan ilki Türkiye’ye ithal edilmiş ama ödemesi yapılmamış malların yabancı sermaye mallarına dönüştürülmesidir. İkincisi ise 1 Ocak 1980’den sonra tamamı yada bir kısmı yabancılara ait olan firmalara Türkiye’de bulacakları petrolün %35’ini ihraç etme hakkı verilmesidir. Ayrıca yabancı sermaye üzerindeki miktar kısıtlamaları kaldırılmış, yabancıların Türkiye’deki menkul kıymet piyasalarında alım yapmalarına izin verilmiştir. 1980 sonrası yapılan yasal düzenlemeler yabancı sermayenin giriş çıkışında avantajlar sağlamıştır. 1992 yılından itibaren sıcak para girişinin sürdürülebilmesi için yüksek reel faiz politikası uygulanmıştır. 1989-1994 yılları arasında kontrolsüz artış gösteren yabancı sermaye yatırımları kamu açıklarının artmasına, yüksek enflasyona, döviz piyasalarının dengesinin bozulmasına, ödemeler dengesi açıklarının büyümesine neden olmuştur ve 1994 krizi yaşanmıştır. Yüksek kamu açıkları nedeniyle iç dengenin bozulması dış dengenin de bozulmasına neden olmuştur. İthalat hızla artmış, ihracat düşmüş ve dış ticaret açığı aşırı derecede Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kitap Tahlilleri 247 büyümüştür. Bu krize karşı 5 Nisan Kararları olarak bilinen istikrar paketi uygulanmıştır. 1994 ve 1995 yıllarında portföy yatırımlarında ciddi bir azalma olmuştur. 1998’de Güney Asya ülkelerinde başlayıp küresel boyut kazanarak bütün dünyayı saran kriz Türkiye’yi de etkilemiş ve yabancı sermaye kaçışlarının bir nedeni olmuştur. Asya ve Rusya krizleri 1995-2006 döneminde Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımlarının azalmasına neden olmuştur. Ayrıca bu dönemdeki azalışın bir diğer nedeni de 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleridir. 2003 yılından sonra yabancı sermaye yatırımlarında büyük boyutlarda artış gözlenmiştir. Bu artışın nedenleri; çıkarılan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” ve AB ile ilişkilerin olumlu seyir izlemesidir. Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı girişleri 2003’de 659 milyon dolar, 2004’de 1,2 milyon dolar, 2005 yılında ise 9,8 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye’de en büyük yabancı sermaye yatırımlarına sahip ülke Hollanda’dır. Hollanda’yı ABD ve Almanya izlemektedir. 2000 yılından bu yana ülkemize giren yabancı sermaye yatırımları ülkeye yeni bir değer dayatmak amacıyla girmiştir. 2006 yılında gerçekleşen doğrudan yabancı yatırım girişi; hizmetler sektörü içinde yer alan mali kurumlar, ulaştırma ve haberleşme alt sektörlerinde gerçekleşmiştir. 2006 yılında en fazla birleşme ve satın alma bankacılık sektöründe olmuştur. Üçüncü ve son bölümde ekonometrik zaman serisi analizi açıklanmış, literatür taraması yapılarak uygulama ve uygulama sonuçlarına yer verilmiştir. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarına yönelik zengin bir ekonometrik literatür vardır. Knaw çalışmasında doğrudan yabancı sermayeyi etkileyen faktörleri araştırmış ve yabancı sermayenin ülkeye gelişine izin veren yeni yasaların çıkarılmasının, doğrudan yabancı sermaye konusunda iyi politikalar oluşturulmasının, özelleştirmenin, yatırım ortamının geliştirilmesinin, yatırım yapılan ülkedeki ekonomik koşulların doğrudan yabancı sermaye girişini etkileyen faktörler olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye için yapılan ekonometrik çalışmalarda uygulanan finansal liberalleşme politikalarının finansal kesimi, reel kesime göre daha da güçlendirdiği gözlenmiştir. Yapılan uygulamalarda yabancı kuruluşların, yerli kuruluşlardan daha iyi performans gösterdikleri ortaya konmuştur. Emirhan tarafından yapılan bir çalışmada Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ile hem ithalat hem de ihracat arasında bir tamamlayıcılık ilişkisinin olduğu ortaya koyulmuştur. Ayrıca yapılan çalışmalarda, son yıllarda gerçekleştirilen kurumsal reformlar ile ekonomik ve politik istikrardaki iyileşmelerin Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarını olumlu yönde etkileyeceği sonucuna varılmıştır. Uygur’un yaptığı çalışmada DYSY’yi en çok reel hazine faizinin etkilediği ve reel hazine faizlerinin düşmesiyle DYSY’nin büyük ölçüde arttığı ortaya koyulmuştur. Kitapta Dünya Bankası (WDI 2007) Veri Tabanından 1974-2005 yılları arasındaki verilerle çalışılmıştır. Uygulamada kullanılan değişkenler aşağıdaki gibidir: • Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları • Cari İşlemler Dengesi Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 248 Yabancı Sermaye • Kişi Başına Milli Gelir • Sabit Sermaye Birikimi • Enflasyon Çalışmanın amacı; Kişi Başına Milli Gelir, Sabit Sermaye Birikimi, Dış Denge ve Enflasyon değişkenlerinin Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarını ne yönde ve hangi büyüklükte etkilediğini ortaya koymaktır. Bu amaçla analiz için VAR modeli kullanılmıştır. Değişkenlere ait korelasyon ve kovaryans hesaplamalarından DYSY ile enflasyon arasında negatif yönlü, DYSY ile kişi başına milli gelir, cari işlemler dengesi ve sabit sermaye birikimi arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır. Değişkenler, Türkiye ekonomisindeki önemli dönüşüm ve krizlerin etkisinden arındırılmak için öncelikle Hodrick-Prescott Filtresinden geçirilmiştir. Daha sonra durağanlığın sağlanması amacıyla ADF birim kök testine tabii tutulmuştur. Böylece değişkenler için zaman serisinin gerekliliği olan durağanlık sağlanmıştır. Değişkenler arasındaki uzun dönem dengesini ortaya koymak amacıyla Johansen Kointegrasyon testi uygulanmıştır. Kointegrasyon testi sonuçlarına bakıldığında değişkenlerin uzun dönemde birlikte hareket ettiği sonucuna varılmıştır. Kointegrasyon denklemine göre enflasyon ve sabit sermaye birikimi, DYSY’yi azaltırken; kişi başına milli gelir ve cari işlemler dengesi DYSY’yi arttırmaktadır. Kointegrasyon testinden sonra değişkenler arasındaki nedenselliği ortaya koymak amacıyla Granger nedensellik analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre; kişi başına milli gelir, enflasyon ve DYSY değişkenleri cari açığın Granger nedenidir. Sabit sermaye birikimi ve DYSY değişkenleri kişi başına milli gelirin Granger nedenidir. Kişi başına milli gelir ve DYSY değişkenleri sabit sermaye birikiminin Granger nedenidir. Sabit sermaye birikimi ve kişi başına milli gelir değişkenleri DYSY’nin Granger nedenidir. Enflasyon değişkeninin ise diğer değişkenlerle arasında Granger nedenselliği yoktur. Değişkenler için VAR modelinin yanında etki-tepki analizi ve varyans ayrıştırması da yapılmıştır. Varyans ayrıştırması sonuçlarına göre cari işlemler dengesi, kişi başına milli gelir ve sabit sermaye birikimi değişkenlerinin varyansındaki değişimin %10’a yakını DYSY değişkeninden kaynaklanmaktadır. Ayrıca enflasyonun varyansındaki değişimin de %9’a yakını DYSY değişkeninden kaynaklanmaktadır. VAR modelinin sonuçları değerlendirildiğinde enflasyon, cari işlemler dengesi, sabit sermaye birikimi ve kişi başına milli gelir değişkenleri DYSY’yi etkilemektedir. Cari işlemler dengesindeki artış DYSY’yi %2, kişi başına milli gelirdeki artış DYSY’yi %23, sabit sermaye birikimindeki artış DYSY’yi %80 arttırırken, enflasyondaki artış DYSY’yi %14 oranında düşürmektedir. Etki-tepki analizine bakıldığında değişkenlerin tepkileri onuncu dönemden sonra azalmaktadır.. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences ULUSLAR ARASI SERMAYE AKIMLARININ DÖVİZ KURLARI ÜZERİNE ETKİSİ: SEÇİLİ ÜLKELER ÜZERİNE BİR UYGULAMA Ersan SEVER, Murat DEMİR, Zarife YILDIRIM ∗ Harran Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. Uluslar arası Sermaye Hareketleri ve Gelişmekte Olan Piyasalar Uluslar arası Sempozyumu Nisan, 2008. Feyza ARICA∗ Kapitalist sistemin aşamalarının ayrıntılı olarak incelendiği her dönem, farklı bir sosyal yapıyı, farklı bir siyasi örgütlenmeyi, farklı bir ekonomik yapıyı ifade etmektedir. Gerçekten her dönemde belirleyici çeşitli unsurlar vardır ve bunlar o dönemin yapısını şekillendirmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde de çeşitli değişimler olmuş ve sistem bu değişimlere ayak uydurmuştur. Ya da sistemdeki değişimlere içinde bulunduğumuz dönem ayak uydurmuştur. Küreselleşme olgusunu, genel olarak ülke ekonomilerinin bütünleşmesi, tek bir pazarın oluşması şeklinde tanımlamak mümkündür. Ya da bu olguyu, serbest piyasa ekonomisi kurallarının uluslar arası düzeyde uygulanması ve bu bağlamda mal ticaretinden sermaye hareketlerine kadar ekonomik faaliyetlerin serbestleştirilmesi ve buna uygun bir sistemin oluşturulması süreci şeklinde de tanımlayabiliriz. 1980’lerden bu yana, küreselleşme süreci, bölgesel pazarların birbirleriyle olan bağlarını güçlendirmek ve uluslararası sisteme entegre olmak için önemli adımlar attıklarına tanık olmuştur. Kalkınma sürecindeki ülkelerin çoğunluğu ekonomik büyüme ve toplumsal refahı artırmak için ulusal piyasalarını dünya piyasalarıyla entegre kılma çabasına bağlı olarak 1980’li yıllardan itibaren liberalleşme politikaları hız kazanmıştır. Bu nedenle, bütün belli başlı sanayileşmiş ülkeler kendi finansal piyasalarını liberalleştirmek için gerekli ekonomi politikalarını uygulamaya başlamışlardır. Sermaye piyasalarının gelişmesi ve sermaye hareketliliğinin artması, uluslar arası sermaye akımlarının önemini artırmıştır. Ele aldığımız makale de bu önemden yola çıkarak sermaye hareketlerinin ayakları olan doğrudan yabancı sermaye, portföy ve diğer yatırımların döviz kuru üzerine etkilerini 1990-2007 yılları arası Almanya, Brezilya, Kore ve Türkiye üzerinde incelemiştir. Çalışma 4 ana bölümden oluşmaktadır. Ana başlıkları sırasıyla; “Uluslar arası Sermaye Hareketlerinin Gelişimi”, “Sermaye Hareketlerinin Belirleyicileri”, “Döviz Kuru-Sermaye Hareketleri İlişkisi”, “Uluslararası Sermaye Akımları ve Döviz Kuru İlişkisi Uygulaması”dır. ∗ Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 250 Uluslar Arası Sermaye Akımlarının Döviz Kurları Üzerine Etkisi: Seçili Ülkeler Üzerine Bir Uygulama Makalenin “Uluslar arası Sermaye Hareketlerinin Gelişimi” başlıklı 1.Bölümünde yazar, sermayenin ülkeler arasındaki hareketliliğini uzun bir periyod alarak incelemiştir. 1800’lü yıllardan başlayarak günümüze kadar Doğu Avrupa geçiş ekonomileri, gelişen Asya ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri gibi piyasaları dinamik olan gelişmekte olan ülkelerle Türkiye’de gerçekleşen sermaye hareketlerinin, sermaye hesabının bu zaman periyodlarında en çok hangi kalemlerde toplandığını ve giren sermayenin de hangi amaçlar için kullanıldığı üzerine bir araştırma yapılarak bu süreçler içerisinde yaşanan ekonomik krizler ve yapılandırma programları neticesinde sermaye hesabının kalemlerinin(doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, diğer yatırımlar) bunlardan nasıl etkilendiği üzerinde durulmuştur. “Sermaye Hareketlerinin Belirleyicileri” başlıklı 2.bölümde ise Sermaye hareketlerinin belirleyicilerinin kategorilenmesinin konjonktürel gelişmelerden kaynaklı net şekilde gerçekleşemeyeceğini belirten yazar, Sermaye hareketlerinin belirleyicileri olarak sermaye akımlarını “çeken ve iten faktörler” temelinde incelemiştir. Yurt içi faiz oranları, döviz kuru rejimleri kredi değerliliği, menkul kıymet borsası fiyatları, kamu kesimi borç düzeyi, sermaye piyasalarının liberalizasyonu, makro ekonomik istikrar ve enflasyon oranı sermaye hareketlerini çeken faktörler temelinde sermaye hareketlerinin belirleyicileri olarak ele alınırken, İten faktörler başlığı altında ise öncelikle gelişmiş ülkelerdeki faiz oranları, sermaye piyasası fiyatları ve büyüme performansları inceleme konusu olmaktadır. Sermaye hareketlerinin belirleyicileri iten faktörler temelinde gelişmiş ülkeler bakımından incelendiğinde gelişmiş ülkelerde faiz oranlarındaki düşüşlerin yanı sıra söz konusu ekonomilerde yaşanan resesyonların bu ülkelerdeki fonlara yön veren dinamiklerin başında geldiği söylenmiştir. Ayrıca sermaye hesaplarında görülen volatilite küreselleşme sürecinin, deregülasyonların, innovasyonların, para ve sermaye piyasalarındaki tam rekabet koşullarının mali piyasaların etkinliğini ve mali piyasalardaki volatiliteyi etkileyen önemli dış unsurlar olduğu kanısında değerlendirilmektedir. Bununla birlikte kamu kesiminin yapmış olduğu düzenlemeler ve uyguladığı politikaların da sermaye hareketliliğine doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendirdiğine değinilmiştir. Çünkü yazara göre; sıklıkla ekonomik istikrarsızlıkların yaşandığı, ekonomik yapıda yapısal sorunların olduğu, etkin olmayan bir kamu kesiminin var olduğu ülkelerde özellikle kısa vadeli sermaye giriş-çıkışlarının olduğu doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının böylesi ekonomik yapılardan uzak durduğu belirtilerek bu bağlamda gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla yaşanan siyasal istikrarsızlıkların peşin sıra oluşan ekonomik istikrarsızlıkların, uygulanmakta olan maliye politikalarının etkinliğini azalttığı ve yabancı sermayeyi ürküttüğü belirtilmiştir. Makalenin 3.bölümü, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası piyasalara entegre olmaya başlamalarıyla birlikte ülke içindeki değişkenlerin de global ölçekteki hareketliliklerden etkilenmeye başlamasından yola çıkarak sermaye hareketlerinin girdikleri ülkelerde etkiledikleri değişkenlerin başında gelen döviz kurları ile ilişkine ayrılmıştır. Uluslar arası sermaye hareketlerinin döviz kurları üzerindeki etkileri söz konusu ülkelerin uyguladıkları döviz kuru rejimine de bağlıdır. Dolayısıyla, makalede ülkelerin dalgalı kur veya sabit kur rejimlerini uygulamaları karşısında yerli paralarının nominal değerlerinin ne yönde değişeceği konusunda bir giriş yapılmıştır. Yazar bu doğrultuda; ülkede eğer dalgalı kur rejimi uygulanıyorsa, sermaye Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Kitap Tahlilleri 251 girişlerindeki artışların yurtiçi döviz miktarını da arttıracağını, bunun da yerli paranın nominal değerinin artmasına neden olacağını belirtirken diğer taraftan da, ülkede sabit kur rejimi uygulanıyorsa ülkeye giren sermayenin yalnızca döviz rezervlerinde bir artışa neden olacağını belirtmiştir. Sermaye Hareketleri ile döviz kuru ilişkisi hakkında literatür taraması yaparak çalışmalarda elde edilen sonuçlar okuyucuya aktarılmıştır. Bu, en sade şekliyle anlaşılır bir yazı dili kullanılarak yapılmıştır. Dolayısıyla okuyucu sermaye hareketliliği ve döviz kuru arasındaki bağlantıyı kurabilmektedir. Genel olarak çalışmalar incelendiğinde; sermaye hesap kalemlerinden “sıcak para” olarak da adlandırdığımız kısa vadeli sermaye hareketleri ile döviz kuru arasındaki ilişkinin daha belirgin olduğu şeklinde bir sonuç çıkarmamız mümkündür. Makalenin son inceleme aşaması olan 4.bölümünde ise makalede değinilen döviz kuru ve sermaye hareketleri ilişkisinin teorik yapısı uygulama adı altında somut bir çerçeve içerisinde incelenmiştir. Çalışmada doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, diğer yatırımlar ve döviz kuru değişkenleri 1990 yılından 2007 yılına kadar üçer aylık olmak üzere analize katılmıştır. Yıllık yerine üçer aylık kullanması yazara gözlem sayısını arttırma imkânı vererek daha düşük standart sapmalı sonuçlar elde etmesini sağlamıştır. Yazar ayrıca yapmış olduğu uygulamanın verilerini de okuyucunun nerelerden elde edebileceği konusunda da bilgi vererek veri bulma sıkıntısını okuyucudan uzaklaştırmıştır. Ampirik analizde değişkenlerin önce durağan olup olmadıklarının incelemesi yapılmış daha sonra oluşturulan Vektör Oto Regresif (VAR) modeline bağlı olarak değişkenlerin etki-tepki analizi(değişkenlerden birine bir birimlik şok uygulandığında hem kendisi hem de diğer değişkenlerin bu değişime vermiş olduğu tepki) ve varyans ayrışımları analizleri(değişkenlerin her birinin varyansında meydana gelen değişmelerin % kaçının kendi gecikmesi, % kaçının diğer değişkenler tarafından açıklandığının belirlenmesi) ilave edilen ampirik uygulamalardır. Ekonometrik analizler genelde ekonometri bilgisinden uzak ya da yetersiz olan kişileri zorlayan analizlerdir. Ancak yazar bu konuda da okuyucuyu rahatlatarak kısaca neden bu teknikleri kullandığını yine sade ve anlaşılır bir dille okuyucuya aktararak çalışmanın ekonometrik analizi hakkında bilgiler vermiştir. Ele aldığı örneklemdeki ülkeler ise Almanya, Brezilya, Türkiye ve Kore’dir. Çalışmada yapılmış olunan etki-tepki analizleri ile önemli sonuçlar elde edilmiştir. İncelenen tüm ülkeler için doğrudan yabancı sermaye girişleri karşısında döviz kurları zayıf yönlü de olsa yaklaşık olarak üç dönem negatif yönlü tepki verirken; Türkiye’de döviz kurlarının doğrudan yatırımlara vermiş olduğu tepkinin diğer ülkelerden daha daha düşük olması, diğer ülkelere kıyasla doğrudan yatırımların toplam sermaye akımları içerisindeki ağırlığının daha düşük seviyede olduğu şeklinde yazar tarafından yorumlanmıştır. Yine ele alınan ülkelerin tamamında portföy yatırımları karşısında döviz kurlarının göstermiş olduğu tepki negatif yönlüdür. Fakat bunların içerisinde en zayıf tepkiyi önceki incelemede olduğu gibi Türkiye yerine Kore’nin vermiş olduğu da dikkat çekmektedir. Diğer sermaye girişleri karşısında ulusal paraların dış değeri tüm ülkeler için artış göstermektedir. Fakat Kore ve Türkiye’de hem tepkinin Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 252 Uluslar Arası Sermaye Akımlarının Döviz Kurları Üzerine Etkisi: Seçili Ülkeler Üzerine Bir Uygulama büyüklüğü hem de süresi Almanya ve Brezilya’ya oranla daha fazla olarak bulunmuştur. Çalışmada etki-tepki analizi haricinde VAR modelinin çözümünden elde edilen varyans ayrışım değerleri ile döviz kurunda dönemlere göre kullanılan değişkenlerin ne oranda etkili oldukları gösterilmiştir. Tek tek ülkeler bazında döviz kuru ayrışması yapılarak genel olarak; Tüm dönemler itibariyle ele alındığında Almanya için sermaye akımları içerisinde portföy yatırımlarının, Brezilya için doğrudan yabancı sermaye akımlarının, Kore ve Türkiye için ise; diğer yatırımların önemli derecede etkili olduğu yargısına varabilmekteyiz. Çalışma bir bütün olarak incelendiğinde hiçbir yerde kopukluğa uğramadan önce teorik çerçevede incelendikten sonra yapılan ampirik çalışmalarla desteklenerek okuyucuda da bir bütünlük sağlaması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca ekonometrik analizler hakkında çok bilgi sahibi olmayan okuyucu da yine açıklanan ayrıntılı analiz aşamaları ile döviz kuru- sermaye hareketliliği konusundan yola çıkarak kendine ait çalışmalarında da bu yöntemleri uygulayabilme şansını yakalayabilecektir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences THE COMPUTERIZATION OF SOCIETY : A REPORT TO THE PRESİDENT OF FRANCE Ersan SEVER, Murat DEMİR, Zarife YILDIRIM ∗ Harran Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. Uluslar arası Sermaye Hareketleri ve Gelişmekte Olan Piyasalar Uluslar arası Sempozyumu Nisan, 2008. Nigar DEĞİRMENCİ∗ 1 Medya, günümüz bilgi teknolojilerinin (IT) gelişiminden diğer bir deyişle teknolojik devrimden nasibini alarak büyük bir evrime uğramıştır. Öyle ki önceden tek bir gazetenin ulaşamadığı yerlere internet ile birlikte çok sayıda gazete, televizyon, haber kanalları aynı anda ulaşılabilir hale gelmiştir. Ancak bu gelişmelerin başlarında sayılabilecek bir süreçte, Fransa’da hazırlanan bir rapor, sürecin gidişatı hakkında, günümüzün otuz yıl öncesinde dolaylı uyarılarda bulunmuştur. 1974-1981 yılları arasında Fransa’da Cumhurbaşkanlığı yapmış olan, merkez-sağ siyasetçi Valery Giscard d'Estaing’in isteği üzerine, 1978’de Simon Nora ve Alain Minc ortaklaşa “Toplumun Otomasyonu” adlı, bilgisayarların Fransız toplumu üzerine ama özellikle telekomünikasyona dair incelemelerde bulunan ve bunlarla ilgili bir Fransız planı da içeren söz konusu raporu hazırlamışlardırlar. O dönemde “best seller” niteliğine sahip olmuş bu yayın, birçok medya araştırmacısı için bu artık bir rapordan ziyade günümüz toplumunun ayrıntılarına ışık tutan ilginç bir kitaptır. Kitap, Başkan Giscard’ın, Simon Nora’ya ilgili raporu hazırlama ricasıyla başlar. Devamında, Simon Nora, “toplumun otomasyonunun nasıl başarılabileceğine dair düşünmeyi motive etme” amacındaki görevlendirmeyi kabul ettikleriyle ilgili cevap yazısı yer almaktadır. Kitap üç bölüm içermektedir. Birinci bölüm zorluklara; ikinci bölüm avantajlar ve desteklere; üçüncü bölüm de geleceğe dair sorulara ayrılmıştır. Nora ve Minc’e göre, ilerleyen zamanlara –ki artık günümüzde gerçek olan olgu olarak- bilgisayar ucuzlayacak ve toplum büyük oranda otomasyona geçecektir, bu noktada önemli olan bilgisayar üretimi kadar bilgi akışının kontrolü ve biriktirilmesidir. Bu bağlamda bilgisayar ve bilginin kitlelere bu kadar yaygın yayılımı geniş çaplı bir demokrasiyi de beraberinde getirecektir. Raporun belki de en etkili yanlarından biri de budur. Nitekim enformasyonun medya ve diğer iletişim teknolojileri aracılığı ile demokrasiyi beslediği ile tam tersine erişime açık ∗ Arş. Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF 1 IT: Information Technology Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 254 The Computerızatıon Of Socıety : A Report To The President Of France enformasyonlar yığınının bu enformasyonları kullanılmaz hale getirdiği ve dolayısıyla da demokrasiyi eksilttiği görüşü arasında yaygın bir tartışma yer almaktadır ki baskın olan görüş ikinciden yanadır. Nora ve Minc’in tespitlerine göre bilgisayar ağı Fransız devleti tarafından öncelikli olarak üzerinde durulması gereken konudur çünkü Fransa’nın ülkeler yarışında birinci olmasını sağlamanın yolu buradan geçmektedir… Nora ve Minc, Fransız devletini IBM gibi tekel üreticilerle karşı karşıya olacağını da öngörmüştür. (1975 menşeli Microsoft o zamanlar bir tehdit unsuru olarak algılanmamıştır.) Öte yandan merkezi ve bürokratik bir devlet olan Fransa’nın, adem-i merkezileşmiş bir enformasyon toplumuna adapte olabilmesi için bir tür evrim geçirmesi gerektiği de kitapta belirtilen noktalar arasında yer almaktadır. Nora ve Minc’e göre teknolojik devrim, eş zamanlı bir şekilde bir kriz yaratabilir ancak aynı zamanda bu krizin üstesinden gelmeyi sağlayacak araçları da yaratacaktır. Örneğin üretimde bilgisayarlaşma, işsizlikte artışa yol açacaktır, ancak bu, aynı zamanda bilgisayarın yetenekleriyle yarışmamızı sağlayacak ve yeni pazarlar doğuracaktır. Kitabın Fransız devlet başkanı tarafından hazırlatılmış ve kamuoyuna sunulmuş bir rapor olması ve hatta onun basılarak geniş kitlelere dağıtılmış olması, onun özellikle milliyetçi sağ politikalarla ilgili olarak bir tür ön PR çalışması olduğu izlenimi verse de, bu durum, kitabı onun entelektüel ve bilimsel değerinden bir kayba uğratmamaktadır. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences EN SON KİTAPLAR / Recent Books EN SON KİTAPLAR Recent Books Canan Öykü DÖNMEZ KARA∗ ALTERNATİF SANAYİLEŞME ÖNERİLERİ Aziz Konukman, Mustafa Sönmez Şule Daldal 2009, 116 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786055679071 Kalkedon Yayınları, İstanbul. "AVRUPALI TÜRKİYE" EKSENİNDE ORTA DOĞU'NUN EKONOMİ POLİTİĞİ Dr. İrfan Kalaycı 2008, 427 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786053951780, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul. BAŞARILI YÖNETİMİN 12 TEMEL İLKESİ R. Wagner/ James K. Harter 2009, 272 sayfa, Türkçe, ISBN: 9751413383, Remzi Kitabevi, İstanbul. ∗ Arş.Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI 3 KÜRESEL KRİZ VE BÜYÜK RESİM Steven Hiatt Çeviren: Cihat Taşcıoğlu 2009, 410 sayfa, Türkçe, ISBN: 9756006290, April Yayıncılık, İstanbul. BİR LİBERALİN VİCDANI Paul Kruger Çeviren: Neşenur Domaniç 2009, 315 sayfa, Türkçe, ISBN: 9750404870, Literatür Yayınları, İstanbul BUYOLOGY Martin Lindstrom Çeviren: Ümit Şensoy 2009, 200 sayfa, ISBN: 9944186940, Türkçe, Optimist Yayım Dağıtım, İstanbul. BÜYÜK ÇÖKÜŞ 1929 KRİZİNİN VE DÜNYANIN EKONOMİK BUHRANA SÜRÜKLENİŞİNİN ÖYKÜSÜ Selwyn Parker 2009, 368 sayfa, Türkçe, ISBN: 9755096087, Arkadaş Yayınları, Ankara. 258 Canan Öykü DÖNMEZ KARA CONCEPTİNG İLETİŞİM- ODAKLI ÇAĞIN BAŞARILI MARKALARINI YARATMAK Jan Rijkenberg 2009, 136 sayfa, Türkçe, ISBN: 6055755171, Mediacat Kitapları, İstanbul. ÇAĞDAŞ DEVLET SİSTEMLERİ & SİYASET COĞRAFYA KÜLTÜR Michael G. Roskin Çev: Bahattin Seçilmişoğlu 2009, 783 sayfa, Türkçe, ISBN: 9752500204, Adres Yayınları, Ankara. DEĞİŞİM VE GEÇİŞ DÖNEMLERİNDE YÖNETMEK Richard Luecke Çev: Ümit Şensoy 2009, 160 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789944885751, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. EKONOMİK KATMA DEĞER (EVA) YAKLAŞIMI Cemal Çakıcı 2008, 369 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789752959125, Beta Yayınları, İstanbul. EMPERYALİZM VE TÜRK SENDİKACILIĞINA ETKİLERİ Yıldırım Koç 2009, 84 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789753435536, Kaynak Yayınları, İstanbul. EVOLUTİON OF MANAGEMENT THOUGHT SIXTH EDİTİON Daniel A. Wren, Arthur G. Bedeian 2009, 560 sayfa, İngilizce, ISBN: 9780470128978, John Wiley High Education, New York. DİPLOMASİNİN EVRİMİ GİZLİ DİPLOMASİDEN KÜRESEL DİPLOMASİYE Hüner Tuncer 2009, 290 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789753435550 , Kaynak Yayınları, İstanbul. FİNANSA GİRİŞ TEORİ VE UYGULAMA Ümit Hacıoğlu/ Hasan Dinçer 2009, 334 sayfa, Türkçe, ISBN: 6053770275, Beta Basım Yayım, İstanbul. DUYGUSAL ZEKA VE DÖNÜŞÜMCÜ, ETKİLEŞİMCİ LİDERLİK Yrd. Doç. Dr. Şebnem Aslan 2009, 278 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786053952039, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul. FİNANS TEORİ KURUM UYGULAMA Ali Ceylan, M. İlker Parasız, Ufuk Başoğlu 2009, 567 sayfa, Türkçe, ISBN: 9757338796, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences En Son Kitaplar 259 HANDBOOK OF INTERNATİONAL HUMAN RESOURCE MANAGEMENT : INTEGRATİNG PEOPLE, PROCESS, AND CONTEXT Paul Sparrow 2009, 504 sayfa, İngilizce, ISBN: 9781405167406, John Wiley High Education, New York. KAPİTALİZMİN MARKSİST İKTİSADI İŞÇİ SINIFI VE SENDİKA SORUNLARINA ULUSALCI ÇÖZÜM Yıldırım Koç 2009, 85 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789753435529, Kaynak Yayınları, İstanbul. KAPİTALİZM VE MODERN SOSYAL TEORİ Anthny Giddens 2009, 384 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789750506505, İletişim Yayınları, İstanbul. İŞLETMELERİN KARA DELİĞİ HİLE Nejat Bozkurt 2009, 460 sayfa, Türkçe, ISBN: 6051060873, Alfa Yayınları, İstanbul. KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Ed: Senem Besler 2009, 200 sayfa, Türkçe, Beta Yayınevi, ISBN: 9789752959996, İstanbul. JOHN KENNETH GALBRAİTH : İKTİSADİ DÜŞÜNCENİN DEĞİŞİMİNE BİR KATKI Sema Yılmaz 2009, sayfa, Türkçe, ISBN: 9786055679064, Kalkedon Yayınları, İstanbul. KALİTE YÖNETİMİ VE PLANLAMASI Ahmet Öztürk 2009, 500 sayfa, Türkçe, ISBN: 9944141796 Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa. Gérard Duménil, Dominique Lévy Çev: Selin Pelek Ed: Can Belge 2009, 151 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789750506499, İletişim Yayınları, İstanbul. KÜRESEL FİNANS KRİZİ Mahfi Eğilmez 2009, 184 sayfa, Türkçe, ISBN: 9751413208, Remzi Kitabevi, İstanbul. KÜRESEL KRİZLER KRONOLOJİK DEĞERLENDİRME VE ANALİZ Dr. Sudi Apak/ Ayhan Aytaç 2009, 251 sayfa, Türkçe, ISBN: 9757429685, Avciol Basım Yayım, İstanbul. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Canan Öykü DÖNMEZ KARA 260 MARKSİZMİN MARKSİST ELEŞTİRİSİ Demir Küçükaydın 2009, 481 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786056041402, Köksüz Yayıncılık, İstanbul. MARX'IN KRİZ TEORİSİ Simon Clarke Çev: Cumhur Atay 2009, 323 sayfa, Türkçe, ISBN: 9756056264, Otonom Yayıncılık, İstanbul. MODERN TÜRKİYE'DE SİYASİ DÜŞÜNCE CİLT 9 / DÖNEMLER VE ZİHNİYETLER Ömer Laçiner 2009, 1350 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789750506574, İletişim Yayınları, İstanbul. NEOLİBERAL İKTİSADIN MARKSİST ELEŞTİRİSİ Der: Gülsüm Akalın, Uğur Selçuk Akalın 2009, 263 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789944115612, Kalkedon Yayınları, İstanbul. NEOLİBERAL ZAMANDA AŞINMA Sezai Temelli 2009, 311 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786055679002 Kalkedon Yayınları, İstanbul. NESNE ODAKLI ANALİZ VE MODELLEME Yrd. Doç.Dr. İbrahim Edin 2009, 150 sayfa, Türkçe, ISBN: 9757429777, Avciol Basım Yayım, İstanbul. NÖRO MARKETİNG MÜŞTERİNİZİN BEYNİNDEKİ SATIN ALMA DÜĞMESİNE BASMAK! Patrick Renvoise/ Christophe Morin 2009, 180 sayfa, Türkçe, ISBN: 6055755140, Mediacat Kitapları, İstanbul. OLASILIK Seymour Lipschutz Çeviren: Kutluk Özgün 2009, 158 sayfa, Türkçe, ISBN: 9755910743, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul. PAZARLAMA STRATEJİLERİ (YÖNETSEL BİR YAKLAŞIM) Ömer Torlak, Doç. Remzi Altunışık 2009, 351 sayfa, Türkçe, ISBN: 9786053770114, Beta Yayınevi, İstanbul. SAVAŞ SONRASI: 1945 SONRASI AVRUPA TARİHİ Tony Judt Çev: Dilek Şendil 2009, 1031 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789750815850, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences En Son Kitaplar SEKTÖRÜN ULUSLARARASI REKABET GÜCÜNE ETKİSİ BAĞLAMINDA DENİZ TİCARETİNİN VERGİLENDİRİLMESİ Cem Üstüner 2009, 417 sayfa, Türkçe, ISBN:6055865290, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul. SERMAYENİN MEDYASI MEDYANIN SERMAYESİ EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMLAR Selda Bulut 2009, 249 sayfa, Türkçe, ISBN:9756361887, Ütopya Yayınevi, Ankara. SİYASET ÜSTÜ SİYASET Prof. Dr. Osman Öztürk 2009, 207 sayfa, Türkçe, ISBN: 6054074082, Rağbet Yayınları, İstanbul TERÖRİZM VE KOMÜNİZM Leon Trotskiy Çeviren: Onur Koyunlu 2009, 244 sayfa, Türkçe, ISBN: 9756790618, Epos Yayınları, İstanbul. TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ BAĞLAMINDA SÜREKLİ İYİLEŞTİRME ANLAYIŞI Seyfi Top 2009, 457 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789752959996, Beta Yayınevi, İstanbul. 261 TOPLUMSAL, KÜLTÜREL VE KATILIMSAL BOYUTUYLA SİYASAL DAVRANISIN SOSYOPOLİTİK ANALİZİ Esra Akay Orhan 2009, 166 sayfa, Türkçe, ISBN: 6053952084, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul. TÜRK SANAYİ TOPLUMU Prof. Dr. Orhan Türkdoğan 2009, 800 sayfa, Türkçe, ISBN: 9752639690, Timaş Yayınları, İstanbul. TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN YÜZYILLIK SERÜVENİ: 1908-2008 Erdoğan Günal 2009, 528 sayfa, Türkçe, ISBN No: 9789944714839, Karakutu Yayınları, İstanbul. TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA EKONOMİK BUNALIM 2008- 2009 Oktay Türel, Ebru Voyvoda 2009, 206 sayfa, Türkçe, ISBN: 9944122795, Yordam Kitap. İstanbul. TÜRKİYE'NİN SANAYİ STRATEJİSİ Osman N. Kocatürk 2009, 213 sayfa, Türkçe, ISBN: 6053921035, Kum Saati Yayınları, İstanbul. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 262 Canan Öykü DÖNMEZ KARA UNİFİED FİNANCİAL ANALYSİS : THE MİSSİNG LİNKS OF FİNANCE Willi Brammertz, Ioannis Akkizidis, Wolfgang Breymann, Rami Entin, Marco Rustmann 2009, 460 sayfa, İngilizce, ISBN: 9780470697153, John Wiley High Education, New York. YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER: KÜRESELLEŞME ÇAĞINDA TOPLUMSAL MUHALEFET Der: Barış Çoban 2009, 271 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789944115605, Kalkedon Yayınları, İstanbul. YÖNETİCİLER İÇİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE ENFORMASYON SİSTEMLERİ Tunçhan Cura 2009, 232 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789753225243, Sistem Yayıncılık, İstanbul. YURTTAŞLARDAN LORDLARA: ESKİÇAĞLARDAN ORTA ÇAĞLARA BATI SİYASET DÜŞÜNCESİNİN TOPLUMSAL TARİHİ Ellen Meiksins Wood Çev: Oya Köymen 2009, 255 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789944122726, Yordam Kitap, İstanbul. YÜKSELEN ÇİN VE KAPİTALİST DÜNYA EKONOMİSİNİN ÇÖKÜŞÜ Minqi Lii Çeviren: Ercüment Özkaya/ Aytül Kantarcı 2009, 272 sayfa, Türkçe, ISBN: 9756790625, Epos Yayınları, İstanbul. 100 SORUDA KÜRESEL KRİZ VE TÜRKİYE Mustafa Sönmez 2009, 325 sayfa, Türkçe, ISBN: 6055669003, Alan Yayıncılık, İstanbul. YÖNETİCİNİN KOÇLUK VE KİŞİSEL GELİŞİM REHBERİ O. İlter Akınoğlu 2009, 216 sayfa, Türkçe, ISBN: 9789753225212, Sistem Yayıncılık, İstanbul. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences YAZARLAR İÇİN BİLGİ NOTU / Notes For Contributors YAZARLAR İÇİN BİLGİ NOTU Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) çalışmanın teslimi anında başka bir yayın kuruluşu tarafından değerlendirmeye alınmamış bilimsel çalışmaları kabul eder. Çalışmalar mümkün olduğunca anlaşılır bir dilde, fakat bilimsel standartlar ve derginin koymuş olduğu kurallar göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Özel olarak talep edilmemiş çalışmalar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Bu nedenle gönderilen her çalışmanın yazarı tarafından bir örneğinin elde tutulması tavsiye edilir. YBD’ye yazı gönderen yazar(lar) kendisine telif ödenmeyeceğini kabul eder. Yayınlanmak üzere gönderilecek yazılar şu adrese gönderilmelidir: Yönetim Bilimleri Dergisi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Prof. Dr. Ramazan AYDIN Yerleşkesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 17200, Biga, Çanakkale. E-posta: ybd@comu.edu.tr AMAÇ, KAPSAM, YÖNTEM YBD temelde ekonomi, işletme, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi, maliye ve benzeri alanlara ilişkin çalışmalara yer vermektedir. Ancak YBD disiplinlerarası bir anlayışı benimsediğinden bu alanları destekleyici disiplin, konu ve yaklaşımlara da yer verir. Tüm bu alanlarda yönetim ve örgütlenme derginin önem verdiği bir diğer konudur. YÖNELİMİ Ampirik (Görgül), kavramsal, analitik, sentezci, çıkarımsal, karşılaştırmalı çalışmalar ve yazılar. BÖLÜMLER YBD temel olarak üç kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda ‘Gündem’ yazıları yer almaktadır. Gündem yazıları alanlarında en son gelişmeleri ve literatürdeki yenilikleri takip etmektedir. İkinci temel kısım ‘Makaleler’ kısmıdır. Bu kısımda belli kıstaslar dahilinde kaleme alınmış bilimsel çalışmalar yayınlanmaktadır. En son kısım ise literatür taramasına ayrılmıştır ve kitap tahlilleri başta olmak üzere okuyucu en son yayınlardan haberdar edilmeye çalışılmaktadır. YBD’de yayınlanan makaleler hakem sürecinden geçmektedir. TESLİM NORMLARI Yazarlar editör ve hakemler tarafından incelenmek üzere çalışmalarını dört kopya olarak göndermeli, bunun yanında çalışmanın hard disk kopyasını da eklemelidirler. Diskin üzerine yazının kayıt şeklinin açıkça belirtilmesi özellikle tavsiye edilir. Makale taslakları A4 (21.0 cm X 29.7 cm) kağıda bir buçuk ya da iki aralıklı olarak yazılmalı, kağıdın her iki tarafından yeterli miktarda boşluk ( 3 cm) bırakılmalıdır. Yazı karakteri olarak Times New Roman (12 punto) tercih edilmektedir. Yazı sağ ve soldan bloklanmış olmalıdır. Bu özellikler sadece ana yazı Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 266 YBD / JAS için değil dipnot, son not ve her türlü ekler için de geçerlidir. Sayfalar sıralı bir şekilde numaralandırılmalı, kağıdın sadece bir yüzü kullanılmalıdır. DİL YBD Türkçe ve İngilizce makaleleri yayınlamaktadır. Makalelerde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmalıdır. Yabancı terimler yerine, yerleşmiş Türkçe karşılıkları kullanılmalıdır. KAPAK SAYFASI VE ÖZET SAYFASI Çalışmanın kapağında yazarın tam adı, unvanı, kurumu ve çalışmanın tam adı yer almalıdır. Uzun başlıklardan kaçınılmalıdır. Ayrıca iletişim adresi, telefon, faks ve e-posta adresleri de kapak sayfasında belirtilmelidir. İkinci sayfada çalışmanın Türkçe ve İngilizce başlığı, Türkçe ve İngilizce özeti (abstract) her biri 100’er kelimeyi geçmeyecek şekilde verilmelidir. Aynı sayfada toplam 10 kelimeyi geçmeyecek şekilde makalenin anahtar kelimeleri alfabetik olarak listelenmelidir. Ana metin üçüncü sayfadan başlamalıdır. BAŞLIKLAR Çalışmanın takibini zorlaştıracak başlık çeşitlerinden, gereksiz başlık numaralandırmalarından kaçınılmalıdır. Ana başlıklar büyük ve koyu (bold) şekilde yazılmalıdır. Makalelerde üç-dört ana başlık makul bir hedeftir. Alt başlıklar ana başlıkların içindeki birbirinden farklı kısımları göstermek için ilk harfleri büyük olacak şekilde ve yatık (italik) yazıabilir. EKLER VE TABLOLAR Ekler yazının uzunluğu ile orantılı olmalıdır. Ekler, metodolojik ayrıntıları ve ek bilgileri içermelidir. Tablolar gerekli hallerde ayrı bir dosyada ve numaralandırılmış olmalıdır. Ekler ve tablolar mümkün olduğunca en düşük düzeyde tutulmalı, sadece zorunlu hallerde kullanılmalıdır. KAYNAK KULLANIMI Kaynaklar metin içinde (Harward) veya dipnotta gösterilebilir. Metin içinde gösterilen kaynaklar makalenin sonunda kaynakçada açıkça yazılmalıdır. Kaynak Kullanımı (Dipnot Biçiminde) Kitaplar İçin: Soyisim, İsim, (İtalik Olarak) Kitabın adı, Basım Yeri, Basımevi, Basım Yılı, Sayfa formatında dipnotlar hazırlanmalıdır. Aynı kaynağın tekrar kullanılması halinde; soyisim ve sayfa numarası verilmesi yeterli olacaktır. Aynı yazarın iki eserinden yararlanılması durumunda ikinci ve sonraki kullanımlarda yayım yılı da birlikte verilmelidir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences Yazarlar İçin Bilgi Notu 267 Örnek: GÖZEN, Ramazan, Amerikan Kıskacında Dış Politika, Ankara: Liberte, 2000, s. 85. BURCHILL, Scott ve LINKLATER, Andrew, Theories of International Relations, Londra: Macmillan Press, 1996, s. 65. Gözen, s. 86-87. Makaleler İçin: Soyisim, İsim, ‘Tırnak İçinde Makalenin Adı’, İtalik Olarak Derginin Adı, Cilt, Sayı, Tarih ve sayfa numarası formatında dipnotlar hazırlanmalıdır. Aynı kaynağın tekrar kullanılması halinde; soyisim ve sayfa numarası verilmesi yeterli olacaktır. Aynı yazarın iki eserinden yararlanılması durumunda ikinci ve sonraki kullanımlarda yayım yılı da birlikte verilmelidir. A.S. Lee, ‘Integrating Pozitivist and Interpretive Approaches to Organizational Research’ Organization Science, No. 2, 1991, s. 342–345. D. E. Robinson, ‘Fashion Theory and Product Design’, Harvard Business Review, Cilt. 36, No. 6, 1958, s. 126–131. Robinson, s. 129. Kaynak Kullanımı (Metin İçinde & Harward) Örnek: (Gözen 2000: 85). (Burchill ve Linklater 1996: 90-91). KAYNAKÇA GÖZEN, Ramazan, Amerikan Kıskacında Dış Politika, Ankara: Liberte, 2000. BURCHILL, Scott ve LINKLATER, Andrew, Theories of International Relations, Londra: Macmillan Press, 1996. DEĞERLENDİRME SÜRECİ Değerlendirme süreci üç aşamadan oluşur ve tüm aşamalar gizli tutulur. Makale sahibinin talebi halinde çalışmanın hangi aşamada olduğu kendisine bildirilir. YBD, kabul ettiği makaleleri hemen ya da bir sonraki sayıda yayınlamak zorunda değildir. Ancak değerlendirme süreci ortalama 3-6 ay sürmektedir. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences YBD / JAS 268 1. Ön Değerlendirme Editör veya yayın kurulu, yazardan gelen çalışmayı değerlendirerek hakemlere göndermeye değer olup olmadığına karar verir. Çalışma hakemlere gönderilmeye değer bulunursa, editörün veya yayın kurulunun belirleyeceği iki veya üç hakeme, çalışmanın birer nüshası iletilir. Bu işlemler, ortalama 30 gün içinde tamamlanır. 2. Hakem Değerlendirmesi Hakemler çalışmayı, Değerlendirme Rehberi’ndeki kıstasları dikkate alarak değerlendirir, raporlarını hazırlar ve editöre gönderirler. Bu aşamanın yaklaşık 90 gün sürmesi öngörülmektedir. 3. Son Değerlendirme Bu aşamada Editör için iki seçenek söz konusudur. Hakemlerden gelen raporları dikkate alarak, son değerlendirmeyi kendisi yapabilir ve yazara raporu ile birlikte hakem raporlarını 30 gün içinde gönderir. Veya, Çalışmanın bir nüshasıyla birlikte hakemlerden gelen raporları tayin edeceği bir yardımcı editöre gönderir ve son değerlendirmeyi yardımcı editörün yapmasını isteyebilir. Yardımcı editör, en fazla 30 gün içinde raporunu yazar ve hakem raporlarıyla birlikte editöre gönderir. Editör ise en fazla 15 gün içinde, yardımcı editörün ve hakemlerin raporlarını yazara iletir. Son değerlendirme sonucunda yazardan düzeltme istendiğinde, yazarın düzeltme yaparak gönderdiği yazılara, değerlendirme sürecinin tüm aşamaları yine uygulanır. Hakem süreci olumlu olarak tamamlanan yazıların yazarlarının basıma hazır halde aşağıdaki ölçütlere uygun bir örneği e-posta ile dergi editörlüğüne göndermeleri gerekmektedir. NOT: Yazarlar çalışmalarının yayınlanabilmesi için hakem kurulu ya da editörlerce talep edilmesi halinde çalışmalarında en geç yedi güç içinde gerekli değişiklikleri yapmakla yükümlüdürler. YBD’de yayınlanmak üzere gönderilen yazıların yazarları kendilerine telif ödenmeyeceğini baştan kabul ederler. Hakem süreci olumlu tamamlanan makalenin yazar(lar)ı (16,2cm*22,9cm) C5 ebatlarındaki bir kağıt ölçeğine tüm kenarlardan 2cm içeride olacak şekilde Normal stilde ve Times New Roman karakterinde 10 punto büyüklüğünde düzenledikleri makalelerini e-posta ile (ybd@comu.edu.tr) dergi editörlüğüne göndermelidir. Çok büyük tablo ve şekiller 6 puntoya kadar küçültülerek bir sayfaya sığdırılacak şekilde hazırlanmalıdır. Editörlerden ya da hakemlerden bu tür düzeltmeleri yapmalarını beklemeyiniz. Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences