pdf - Wings
Transkript
pdf - Wings
Madrid İspanya denince akla gelen iki büyük şehirden bir tanesi. Diğerleriyle arasında tatlı bir çekişme de yok değil. Ancak finans, sanat, spor gibi pek çok alanda liderliği elinde tutan başkent Madrid gibi görünüyor. Hakkında çıkan soğuk ve ciddi bir şehir söylentilerine kulak asmayın. Aslında çok kültürlü ve Akdeniz insanının sıcaklığını hissettiren, güler yüzlü bir şehir. Son dönemlerde tasarım, moda ve gece hayatının da hareketlenmesiyle daha da bir güzelleşti. Madrid, görkemli barok tarzdaki saray Palacio Real’i, ihtişamlı binaları, Dali, Miró, Goya, Picasso gibi sanatçıların eserlerini bulunduran müzeleri, dünya birinciliği sıfatını pek elinden bırakmayan futbol takımı Real Madrid’i, boğa güreşlerinin yapıldığı Las Ventas’ı ve tabii bir de İspanyol mutfağı ve tavernalarıyla diğer metropol Avrupa şehirleriyle sıkı bir yarış içinde. >>NEREDE KALMALI? En İyiler Ritz Madrid: Görkemli barok şatosuyla o kadar etkileyici görünüyor ki, biraz da diğer otelleri araştıralım demek gelmiyor insanın içinden. Odaların dekoru 1900’lerin başındaki İngiliz kır evlerine benziyor. Ve büyük kısmı Prado’ya bakıyor. Otelin akşamüstü çayı ve bir de barı var ama en çok Goya isimli restoranıyla biliniyor. Burada kalmasanız bile bir akşam yemeği için tercih edebileceğiniz bir yer. Yüksek 1 Madrid tavanları ve o tavanlardan sarkan görkemli antik avizeleri, klasik koltuklarıyla ışıltılı bir Fransız salonunu andırıyor. Menü, Fransız ve Bask mutfağını yeniden yorumluyor. Hotel Silken Puerta America: Yenilikçi ve farklı gibi sıfatlar hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. Silken Puerta, tasarım ve mimarinin kurallarını bozmuş demek abartı olmayacaktır. Bir anda geleceğe veya bir film setine ışınlanmış gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Alışkanlıkları değiştirip algıyı bozacak kadar farklı bu tasarımlara, teknoloji ve konforu çok başarılı bir şekilde yedirmişler. Öte yandan klasiklere saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmemişler. Restoranı Lagrimas Negras, 20’lerin kokteyl barlarının stiline gönderme yapan bir tasarıma sahip. Menü, Fransız ve İspanyol mutfağı ağırlıklı. ME Madrid: Me otelleri, özellikle İspanya’da son yıllarda çok konuşulur oldu. Sektöre genç bir bakış getirerek, bulunduğu lüks tasarım oteller kategorisindeki yarışçıları zorluyor. ME Madrid, bir zamanlar Grand Hotel Reina olan, o muhteşem İspanyol şatosuna yerleşmiş. O zamanlar matadorların çok takıldığı bir yerken, şimdi dünyanın her yerinden mankenler, yatırım uzmanları ve tasarımcılar burada. 4 tip odası ve 4 tip süiti var. Giriş kattaki tapas restoranı ve en üst kattaki 360 derecelik manzarasıyla kokteyl barı çok popüler. ‘Madrileño’lara buralarda rastlamak münkün. AC Santo Mauro: 19. yüzyılda yapılmış bu malikâne, bugün Madrid’in en şık otellerinden birine ev sahipliği yapıyor. Şehrin tam ortasında bulunmasa da, yeteri kadar yakın. Yuvarlak geniş merdivenleri ve yerleşim biçimi, buranın bir zamanlar konut olduğu hissini hâlâ yaşatıyor. Odalar, binanın mimarisinin tersine oldukça 2 Madrid çağdaş bir görüntüye sahip. Kahverengi ahşap ve derinin bir arada kullanıldığı odalar, şık ve kullanışlı. Restoranı La Biblioteca da Madrid’in klasiklerinden. Oldukça şık ve seçkin bir ortamı var. Otel yönetimi burada kalan ünlülerin isimlerini özellikle gizli tutuyor ancak Beckham’ların burada kaldığını saklayamamışlar. AC Palacio del Retiro: AC gruptan Madrid’de bir başka şatomsu malikâne otel. Genel stilleri benziyor olsa da, ayrıntılarda çok farklılaşıyorlar. Santo Mauro’nun kır evi havasının tersine, burası daha çağdaş ve ‘kentli’ duruyor. Yüksek tavanlı ve şömineli odalarla pop art paravanlar ve modern hatlı mobilyalar, keyifli bir karışım oluşturuyor. Bunlara Da Bakmaya Değer Alabu: Alabu, sıcak bir ortama sahip butik otellerden biri. Her bir odası farklı tasarlanmış olanlardan; kimi çok renkli, kimi çok siyahbeyaz, kimi rustik, kimi modern… Hedef kitlesinin genç ve yeni tasarımları keşfetmeyi seven insanlar olduğu açık. Odaların hepsinde jakuzi var. Talep edildiği takdirde burası bir masaj ve spa odası olarak kullanılabiliyor. Odaların otel odasından çok, birer apart daire gibi düşünüldüğünü de eklemek lazım. Urban: Urban, adı üstünde tam bir şehirli ve şehirden zevk almasını da en iyi o biliyor gibi görünüyor. Çelik ve camdan kullanılarak yapılan binalar, uzaydan düşmüş tasarımlar gibi görünebiliyor bazen. Urban ise, bu iki materyalin rengini bozmuş adeta. Otelin kahverengi, 3 Madrid bej ve sarı ağırlıklı bir görüntüsü var. Elementlerin renkleri kullanılarak çok doğal bir görüntü sağlanmış. Odalarda her şey ahşap, kahverengi ve cam. Banyolarda ve ortak alanlarda taş ve kil aksesuarlar da kullanılmış. Antik çağlara ve endüstriyel çağa göndermeler yaparak, geleceğin trendlerini belirliyor gibi bir hali var. Hotel Praktik Metropol: Praktik Metropol, kendini “low cost design hotel” olarak tanımlıyor. Halbuki bir görseniz “low cost” olduğuna inanamazsınız. Tarihi taş binası, Madrid’in kültürel merkezlerinden biri. 60 odası bulunuyor. “Less is more” diyen otel yönetimi, servisin pratik olmasından yana. Gerçekten de odalarda pek bir şey olduğu söylenemez. Bir yatak, iki koltuk, bir de masa. Aslında bütün otel odaları da bu fikirden yola çıkmıyor mu? Bir şehri keşfe geldiğinizde bunların ne kadarına gerçekten ihtiyaç duyuyorsunuz? Ancak zannetmeyin ki bu uğurda estetiği feda etmiş olsunlar; aksine yepyeni bir stil yaratmışlar. >>NEREDE YEMELİ? Gün Ortası La Barraca: 75 yıllık geleneği ile Madrid'in en lezzetli pirinç yemeklerine ev sahipliği yapan La Barraca, müşterilerine bir ‘diner’ havası yaşatıyor. Pirinç yemekleriyle değişik aromaları bir araya getiren, özellikle deniz mahsullerinin ön plana çıktığı beş adet hazır menü sunuyor. Bu menülerin dışında seçenekler de mevcut. Madrid 4 Madrid denince akla gelen ilk yemeklerden biri de elbette paelladır. Paella, midye ve karides gibi deniz kabuklularıyla yapılan ve çeşitli baharatlarla tatlandırılan bir yemek. Risottonun İspanyolcası da denebilir. La Barraca da işte bu paellalarıyla ön plana çıkan, samimi, sıcak bir motel-restoran. La Barraca bu çok özel lezzetlerini her gün, 13:30 ile 16:30 arası ve 20:30 ile 24:00 arasında müşterilerine sunuyor. Santo: Şef Juliana Aguiar ve ekibinin ‘comfort food’ akımından yola çıkarak hazırladığı konseptle hem bir şarküteri hem de restoran olarak servis veren Santo, müşterilerine Akdeniz mutfağının yemeklerini sunuyor. Menüsünü "topraktan" ve "denizden" olmak üzere iki başlık altında toplamayı uygun görmüş Şef Aguiar. Vejetaryen kuskus ve feta peynirini veya gurme kebabını ve yanında çoban salatasını deneyebilirsiniz. Tatlı olarak limonlu payı ve split'i tatmakta fayda var. Santo, konsept olarak bir restorandan çok daha fazlasını sunuyor, en başta müşterilerini bu keyifli sürecin bir parçası haline getirerek. Iroco: Bahçe içindeki geniş masaları ve sandalyeleriyle, bir öğleden sonrayı tembellik ve güzel yemeklerle geçirmeyi vaat ediyor. Moda haftası esnasında mankenlerin salata adresi olarak da biliniyor. Ancak yılın geri kalan zamanların da daha çok ‘Madrileño’ların geldiği bir yer. Casa Alberto: Casa Alberto uzun ve yüksek kokteyl barıyla hoş bir atmosfere sahip. Duvardaki yağlı boya tablolarla nostaljik bir hava da yaratmışlar. Barda otururken bir şeyler yemek isteyenler için, tapas ve şarküteri menüsü, masadakiler için daha klasik, tapas, balık ve et 5 Madrid ağırlıklı bir menüsü var. Restoran, Pazar akşamları ve Pazartesi günleri kapalı. Le Petit Bistro: Adından kendini ele veren bir Fransız bistrosu. Madrid’de iki şubeleri bulunuyor. Plaza Matute’deki bistronun, Fransız havasını daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Soğan çorbası, istiridye ve av etleri bulunduran menünün de tam bir Fransız olduğunu söyleyebiliriz. Pazar günleri ve diğer tatillerde brunch servisi de yapıyorlar. Tapas La Castela: La Castela, şehrin köklü kuruluşlarından biri. Fazla değiştirmedikleri, otantik ve kendilerine has bir ambiyansları var. Çok kalabalık ve gürültülü oluyor. Ancak bütün bu tantana boşuna değil elbette. Menüsü çok uzun bir liste değil ancak sunulanların hepsi çok lezzetli seçenekler. Casa Lucio: Tarihi atmosferi ve geleneksel lezzeti burayı, hem turistlerin hem de Madrililerin için cezbedici bir yer yapıyor. Otantik ve kendine has bir dekoru var. Rezervasyonsuz yer bulmak zor olacaktır. Bill Clinton ve Charlize Theron burada Madrid mutfağını keşfetmeyi tercih eden ünlülerden. Juana La Loca: Yetmiş küsür tapas çeşidi var. Hepsi de tapas’tan çok, tapas’ın Bask versiyonu diyebileceğimiz pintxo’yu andırıyor daha çok. Madrid’in popüler ve ‘hip’ mekânlarından. Gwyneth Paltrow’un da burayı önerdiğini ekleyelim. 6 Madrid Akşam Yemeği La Terraza del Casino: 1 Michelin yıldızlı mekânın menüsünü ve konseptini, dünyaca ünlü Katalan Şef Ferran Adria belirlemiş. Bir yerin ucundan kıyısından o bulaştıysa, başka neden aramaya gerek yok. Gene de biraz bahsetmek gerekirse, Casino de Madrid’in tarihi atmosferinin içinde etkileyici bir tarzı var. Tarihi dokuyla ters düşmeyen ama bir yandan da fütüristik bir hali var. Tim Burton’ın gri beyaz tasarladığı bir restoran gibi görünüyor. Şık ve lezzetli. Daha ne olsun? Sergi Arola Gastro: 2 Michelin yıldızlı Sergi Arola Gastro, Madrid’in sakin semtlerinden biri olan Chamberi’de bulunuyor. Ferran Adria’nın öğrencilerinden birinin restoranı. Modern ve minimal bir bistro havasında. Fiks tapas menüleri var. Bunlardan birini seçebilirsiniz. Bu durumda tabakların biri gidip biri geliyor ve böylece usta bir şefin elinden pek çok şey tatmış oluyorsunuz. Asador Donostiarra: Yerdeki taş döşemeleri, ahşap sandalyeleri ve vitraylı camlarıyla çok otantik bir aile yerine benziyor. Restoranın sahibi, Madrid’de ve İspanya’da ünlü bir isim. Deniz ürünleri ve ızgara biftekleri çok popüler. Çok da büyük bir şarap mahzenleri var. Yemek seçmekte değil ama şarap seçmekte zorlanabilirsiniz. Ayrıca burada Madrid’li futbolcularla karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek. Asador de Aranda: Asador, İspanyolca ‘rosto’ anlamına geliyor. İspanya genelinde birkaç şehirde şubeleri var. Özel yetiştirilmiş kuzulardan yaptıkları güveçlerle ve rostolarla biliniyorlar. 7 Madrid Atıştırmalıklar La Casa del Bacalao: Ayaküstü tapas atıştırabileceğiniz yerlerden biri. Katalan tariflerini yapıyorlar. Balıklı tapaslarıyla çok meşhurlar. Mercado de San Miguel: Burası 33 şarküteri dükkânının bulunduğu kapalı bir çarşı. Hem alışveriş yapılabilecek hem de yemek yenebilecek bu yer için tam bir gurme cenneti denebilir. Antigua Pastelería del Pozo: Madrid’de tatlı krizinin adresi. 1830’da açılan ve kekleriyle ünlü bu küçük dükkân, yüzyıllardır Madridlilerin ağzını tatlandırıyor. Bisküvi, turta ve mevsimlik tatlıları da var. Ancak keklerden pek sıra gelmiyor. >>GECE KUŞLARINA Pacha: Madrid’in en popüler, en şık ve en kalabalık gece kulübünü arayanlar, aslında Pacha’yı arıyorlar. 1980 yılında açılan kulüp, kendini çok sık yenileyen yerlerden biri. Ünlü futbolcular, mankenler ve oyuncuların eğlenmek için tercih ettiği kulüp, Perşembe, Cuma ve Cumartesi geceleri dolup taşıyor. Reina Bruja: Burası Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 23:00-5:30 arası açık. Renkli ışıkları ve yuvarlak dalgalı dekoruyla çok ilginç bir tasarıma sahip. Toni 2: Karaoke konseptini değiştiren bir mekân. Burada üç piyano var. Şarkı söyleyip eğlenmek isteyen Madridlilerin çok sevdiği bir yer. 8 Madrid Birkaç Madridliyle tanışmak ve birlikte şarkı söyleyip ilginç bir gece geçirmek isteyenler mutlaka denemeli. Flamenkonun Adresleri Corral de la Moreria: 1956 yılından beri açık olan mekân, en bilinen flameko mekânlarından biri. Ünlü flamenko dansçıları ve müzisyenleri mutlaka burada sahneye bir çıkarmış. Şehrin ahalisinin pek geldiği bir yer değil. Biraz turistik olduğu söylenebilir. Casa Patas: Madrid’in esas flamenko mekânı. Turistlere yönelik hazırlanmış folklorik flamenkolar yerine çağdaş sanatçıların yorumlarını görmek isteyenler burayı tercih etmeli. Şehrin flamenko sanatçıları da, şovların ardından burada tapas atıştırmayı seviyor. Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 20:00-2:30 arası açık. Sol y Sombra: Burayı ilk gördüğünüzde yanlış geldiğinizi düşünebilirsiniz. Her yer alabildiğine beyaz. Işıkların rengi, beyaz üzerinde renk oyunları yapıyor. Bu haliyle daha çok bir gece kulübüne benziyor. Ama aslında burası caz, R&B ve flamenkonun bir araya geldiği bir yer. Güvenlikten geçebilmek için hayli şık giyinmiş olmak gerekiyor. Cardamomo: Madrid’in klasik flamenko tavernalarından biri. Ufak yuvarlak masaların üzerine uzun örtüler örtülmüş. Ahşap eski bir sahnesi var. Kesinlikle havalı ve şık bir flamenko deneyimi değil. Tersine, bu dansın çıkış noktasını hatırlatmak ister gibi bir hali var. Genç bir takipçi kitlesi var. 9 Madrid >>YA BAŞKA? Alışveriş Salamanca Bölgesi & Calle Serrano & Calle Velazques:Salamanca sokakları, Madrid’in en pahalı sokakları olarak biliniyor. Büyük tasarımcıların ve modaevlerinin burada mağazaları bulunuyor. Calle Serrano’da, İstanbul’da da birden fazla şubesi bulunan ünlü markaların Madrid şubelerini görmek isteyenler şöyle bir gezinebilir. Calle Velazques ise restoranlarıyla ünlü bir cadde. Ara ara küçük dükkânlar ve butiklere de rastlamak mümkün. Alışveriş ve yemek için alternatif başka bir semt ise Chueca. Şehrin zevk sahibi gençlerinin burayı doldurduğu söylenebilir. Yerel markaları keşfetmek ve hareketli sokaklarda gezinmek için ideal. Adolpho Dominguez: Madrid’de açtığı ilk mağazasından sonra önce İspanya’da, daha sonra da dünyanın pek çok ülkesinde mağazalar açan Adolpho Dominguez, kadın ve erkek koleksiyonlarının şehirli, çağdaş, gündelik hayatta şık ve rahat olabilmesine önem veriyor; buna göre tasarlamaya özen gösteriyor. Şehir merkezindeki yirmiye yakın şubesinden birini mutlaka ziyaret etmeli. Amaya Arzuaga: Giyiminde sadeliği, netliği, pastel renkleri sevenlere hitap edenleri için güzel bir adres Amaya Arzuaga’nın mağazası. Madridli tasarımcı ismini Madrid ve Barselona’dan sonra Paris, New York, Milano, Londra gibi moda haftalarında da duyurmuş. Trendi yakalamak için bir göz atmaya değer. 10 Madrid Isolée: Isolée bir ‘ne ararsan burada’cı. Şarküteri, kozmetik, mutfak eşyaları, kitap, giyim, aksesuar ve daha pek çok kategoride ürün burada bir arada. Ortak özellikleri yeni ve ilginç tasarımlar olmaları. Do Design: Konsept ve tasarım mağaza arayanları, esas buraya davet ediyoruz. Burada her şey yok. Çok fazla çeşit de yok. İçerisi bir ahşap atölyesine benziyor. Tanınan bilinen ama tasarımları çok da kolay bulunamayan modacıların en seçme parçaları burada. Mağazanın sahibi, dekoru arkadaşlarıyla beraber yapmış. Buradaki parçaları da o seçiyor. Seçimlerinden çok zevkli olduğu belli oluyor. Ayrıca soluklanabileceğiniz ufak bir de kafesi var. Corachán y Delgado: Madrid’in en şık vintage dükkânlarından biri. İkinci el evet ama anneannenizin dolabı gibi bir yer değil. Pedro Almodovar filmlerinin stilisti ve partnerinin açtığı bir yer. Chanel, Versace, Dior gibi isimlerin tasarladığı elbiseler, şapkalar, çantalar bulabilirsiniz. Moustache Madrid: Stil sahibi erkeklerin adresi diye özetlenebilir. Başka da bir şey demeye gerek kalmaz. Yetenekli Ripley’lerin ve Mad Men’in atlamayacağı bir yer. Müzeler Altın Üçgen: Madrid’in Altın Sanat Üçgeni, Prado Müzesi, Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia ve Thyssen-Bornemisza Müzesi’nden oluşuyor. Bunlardan ilk ikisi 20. yüzyıl çağdaş sanat eserlerinin görülebileceği ulusal müzeler. Thyssen-Bornemisza ise 11 Madrid özel bir müze. Koleksiyonundaki eserler 14. ila 20. yüzyıldan. Ünlü ressamların tablolarını görmek isteyenler bu üç müzeyi mutlaka görmeli. Museo ABC: ABC, bir illüstrasyon müzesi. Tasarım ve mimari meraklılarını cezbedecek eserleri de var. Müzenin tasarımı da bir modern sanat eseri aslında. Çağdaş sanatçıların sergilerini görmek isteyenler bir göz atmalı. CaixaForum Madrid: Müze, La Caixa adlı banka sponsorluğunda kurulmuş bir müze. Çok kısa bir sürede, Madrid’in en çok ziyaret edilen müzeleri arasında girdi. Bir modern sanat müzesi. Gitmeden Göz Atılacaklar ‘Real, The Movie’: Madrid, İspanya’da futbolun en çok konuşulduğu şehirlerden biri. Takımları Real Madrid zaten bütün dünyanın en çok konuştuğu takımlardan biri. Film, Real Madrid’le ilgili belgesel ve kurmaca karışımı bir film. ‘Goya’s Ghosts’: Ünlü yönetmen Milos Forman’ın yönettiği filmde Javier Bardem ve Natalie Portman oynuyor. Filmin Goya ile ilgili kısmı kurmaca. Ancak hikâyenin geri planındaki olaylar tarihsel gerçeklere dayanıyor. Yönetmen o dönem hakkında bir şeyler söyleyebilmek için Goya’yı bir motif olarak kullanmış. Film, Goya’nın hayatı ve eserlerinden çok, tarihsel olayların, insanları nasıl etkilediği üzerinde duruyor. 12 Madrid Aman Aman! Restoranların açılış saatlerine dikkat etmek gerekiyor. Madridliler gibi akşam yemeğine 10.00’dan önce gitmeyin. Gece açık olan kulüp ve barların açık olduğu günleri de kontrol etmek gerekiyor. İngilizce çok konuşulan bir dil değil. Gitmeden birkaç kelime öğrenmek faydalı olabilir. İç mekânlarda sigara içme yasağı çok sıkı bir şekilde uygulanmıyor. Yine de ilk içen siz olmayın. Sıkıcı Bilgiler Havaalanından şehir merkezine taksiyle gitmek yaklaşık 30 dakika sürüyor ve 25€ tutuyor. Şehir içinde taksi bulmak oldukça kolay. Mağazaların çoğu 14:00-17:00 arası kapalı oluyor. Restoranlarda akşam yemeği servisi 21:00’dan sonra başlıyor. Gece kulüpleri 23:00’dan itibaren açılıyor. Öğlen siesta yapıp, şehrin ritmine ayak uydurmaya çalışmakta fayda var. Kredi kartıyla yapılan ödemelerde fotoğraflı kimlik göstermeniz istenebilir. Ülke kodu +34. Şehir içi aramalarda numaranın başına 91 getiriliyor. Acil durumlarda 112’yi arayabilirsiniz. 13