Seçme alıntılar - Association des Revues Plurielles

Transkript

Seçme alıntılar - Association des Revues Plurielles
Seçme alýntýlar
S E V G I TÜRKER-TERLEMEZ
IN
«PLANTU,
K A N A T L A R V E E L L E R », P A P I R Ü S Y A Y I N E V I , 2005
lllllllll
P
lantu Paris’e döndükten sonra, kitap
baskýya girinceye kadar, yine konuþtuk,
yine
yazýþtýk, kitabý tartýþtýk ayný
coþkuyla... Þimdi sýra sizde... Plantu ile
tartýþma sýrasý... Plantu’yü neden mi yazdým?
Pek çok nedenim vardý; çünkü, bu masum
bakýþlý, yalýn adam, kalemi eline aldýðý
küçücük yaþýnýn çocuk coþkusuna sýký sýkýya
baðlý kalýp çizdi hep.
Çünkü yeteneði Fransa’da sýkýþýp kalmadý,
dünya ile ilgilendi ülkesi ile ilgilendiði gibi;
dünyasýný geniþ tuttu, evrensel bir duyarlýlýða
sahip olarak.
Çünkü Plantu; haksýzlýk, açlýk, saldýrý, savaþ,
ýrkçýlýk, ayýrýmcýlýk, egemen gücün küçük
hesaplarý gibi, insanlarýn yaþama hakkýný
elinden alan, insanlara acý çektiren sevimsiz,
bir o kadar da uðursuz olaylara kulak veriyor,
umudunu yitirmeden çiziyor belki bir iþe yarar
diye...
Sevgi Türker-Terlemez
Paris, le 3 octobre 2005
[...]
Karikatür ve heykellerinizi konu alan
pek çok master ve doktora tezi yazýldý
hakkýnýzda. Örneðin Nancy 2 Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden
Rémi Pézerat ; “La signification politique des dessins de Plantu, 1972-2000”
baþlýklý bir doktora tezi hazýrlamýþ. Giriþ
bölümünde :
Plantu içimizden biri, bir yakýnýmýz mý?
Plantu bir bakýþ mý?
Plantu bir meslek mi?
Plantu bir baðlýlýk sembolü mü? diye
baþlýklar attýðý bölümlerde anlatmýþ ve
araþtýrmýþ sizi. Ben þöyle soracaðým:
Plantu kim?
Bir gazeteci mi?
Bir karikatürist mi?
Gazeteci karikatürist mi?
Baþ yazar mý?
Satirik yazar mý?
Mizah çizeri mi?
Siyaset çizeri mi?
Sadece bir karikatürist mi, yoksa kýrýp
geçiren, kalemi keskin bir çizer mi?
Týrmanmaya devam eden bir baþarý sembolü mü?
Bir heykeltýraþ mý?
Edebiyat adamý, bir ozan mý?
Kukla yapýmcýsý ve ayný zamanda oynatýcýsý mý?
Ýnsan haklarý savunucusu bir çevreci mi?
S. Beckett gibi, oyunu yazarý ve ayný
zamanda da
sahneleyeni mi? Jean
Plantureux Plantu’yü nasýl anlatýr, kimdir
Plantu?
Ezilene dost, ezenin karþýsýna dikilen Mirbeau gibi hak arayýcý bir kahraman,
titretenleri titreten bir þövalye mi?
Evet, kim Jean Plantureux?... Plantu
kim?
Plantu Canada dry dýr.
N° 102 OLUSUM/GENESE
,
Canada dry bir tür içki deðil mi, yanýlýyor
muyum?
Hayýr, yanýlmýyorsunuz.
Hadi bana Canada dry’ý anlatýn.
Canada dry Plantu’dür. Ha!.. Ha!.. Ha!...
Yani?
Anladýðýnýzý biliyorum, bir de benden duymak
istiyorsunuz...
Lütfen!
Pekala... Canada dry alkolsüz bir içkidir ama
alkol tadý verir.
Çok alçakgönüllüsünüz ve bu beni sinirlendiriyor.
Sizi engelleyemem. Bir arkadaþým, yýllar önce
ayný þeyi söylemiþti bana. Mirbeau’ya benzediðimi söylediðinde verdiðim yanýt onu da
sinirlendirmiþ olmalý ki “Senden nefret ediyorum” demiþti.
Plantu sizden nefret ediyorum, yani
alçakgönüllülüðünüzden. Önceden söylemekte yarar var, biliyorsunuz ben de sizi
Mirbeau’ya benzettim; egemenin karþýsýna
kalemiyle dikilip meydan okuyan karikatürist diye niteliyorum sizi.
Sizi engelleyemem ne yazýk ki. Düþüncenize
saygý duyarým. Mirbeau’ya benziyor muyum?
Belki!.. Þurasý bir gerçek ki, yapýlan haksýzlýklar beni çok etkiliyor... Duyarsýz kalmam
mümkün deðil.
1. Profesyonel oyuncu-larýn
oynadýðý komedi
2. Doðaçlama komedi
3. Konu, tema veya kiþiden
gelen komedi
4. Öðretici komedi
5. Kibarlýk Budalasý
6.
Bilmeden,
varmadan.
farkýna
Plantu’nün heykellerindeki “tip”ler; kocaman kafalarý, yuvarlak burunlarý ve düþ
gücümüzü, duygularýmýzý harekete geçirip
bize fanteziler üretmek için esin kaynaðý
olan çukuru boþ ve karakterlerini gizleyen
gözleri ile hangi tiyatro türünün sahnesinden fýrlayýp aramýza düþen oyuncularý ve
ya kahramanlarý? La comedia dell’arte1
mi, commedia all’improviso2 mu, comedia a soggetto3 mu, yoksa comedia erudita4 mý? Bu “tip”ler tragedya türünün
kahramanlarý olabilirler mi, yoksa kukla
tiyatrosuna mý aitler?
Bu sorunuz bana Molière’in “Le Bourgeois
gentilhomme”unu 5 anýmsattý. Kendimi
M.Jourdain’e benzetiyorum. Küçük farem
sayesinde sahneden aparte yapýyorum.
Aslýnda bu dört türün dördü de var çizimleri-
OLUSUM/GENESE
N° 102
,
mde ama öyle olsunlar iddiasýyla yapýlmadan.
M.Jourdain’in dediði gibi: “sans le savoir.” 6
Mizah, nükte, latife, sert eleþtiri, iðneleme,
yerden yere vurma karýþýmý bir tür güldürü, olaylara dikkat çekme, akýllarda
soru iþareti yaratma vb. diye tanýmýný
bulan karikatür, çizeri için oldukça tehlikeli bir sanat diye nitelendirilir. Politikacýlar, iktidarlar, süper güçler, despotlar,
insaný insana kýrdýran ýrkçýlar, ayýrýmcýlar,
insan haklarýný hiçe sayanlar, çocuklarý
sömürenler karikatürlerden hoþlanmazlar. Geçen yüzyýllarda gazeteci ve karikatüristleri devlet memuru gibi kendi
kontrollerinde çalýþtýrmýþlardýr. Örnekse,
ilk karikatür dergimiz olan Diyojen’ in
çýktýðý 1870’li yýllarda çizilen karikatürler
1876 Anayasasý baþta olmak üzere demokratikleþme sürecindeki olumlu geliþmelerin senaryolarýna büyük katkýda
bulunmuþtur. Verdiðim bu örnek Arafat ve
Sharon’un anlaþma için attýklarý imzanýn
bir yýl öncesinde sizin karikatürünüzde
buluþan imzalarýný anýmsatýyor bana.
Nasrettin Hoca, Karagöz ve Hacivat gibi
isimler geçen yüzyýllardan beri süre gelen
derin mizahýmýzý açýklýyor. Ancak soylu
bir sanat olan karikatür despotizmin pençesini her an ensesinde hissetmiþtir. Nitekim 130 yýl önce Diyojen Dergisi kapatýlýr.
Çünkü karþýsýna Abdülhamit dikilmiþtir. Ö
dönemden kalan ve akýllardan silinmeyen
karikatürist Cem dir. 1908’lerden sonra
bu kez Güleryüz Dergisi emperyalizmin
karþýsýna dikilir. Türk karikatürü varlýðýný,
çizgi ve içerik olarak Cemal Nadir’le gösterir. Ülkemizde olduðu gibi dünyanýn her
yerinde karikatür, direnen, haksýzlýða
karþý çýkan, ezileni savunan bir güç olma
uðraþý vermiþtir. Siz bugün Fransa gibi bir
ülkenin karikatüristisiniz. 1789 Devriminin Fransa’sý sizin karikatürlerinizi nasýl
karþýlýyor? Bir önceki soruyu tamamlamak isterim. Aslýnda siz dünyayý çiziyorsunuz dünyanýn tepkisi nasýl yansýyor size,
kendinizi güvende hissediyor musunuz
veya biraz önce sözünü ettiðim tehlike
çemberinin içinde mi kalýyorsunuz?
Bir gün bir okurumdan þöyle bir mail
almýþtým:
“Makale okuyanlarýn sayýsýnýn % 5’i geçmemesine karþýn karikatürlerinize bakarak güne
baþlayan okurlarýnýzýn sayýsýnýn Fransa’da %
95 olduðunu biliyor muydunuz?” Bu beni
çok duygulandýrdý, gururlandýrdý elbette. Ýþimin
sorumluluðunun ve beraberinde getirdiði risklerin bilincinde olarak çizdim her zaman.
Bazý sabahlar, on yýl yaþlandýðýmý düþünürüm
derken bunlarý söylemek istemiþtim biraz
da. Ýçerdiði tehlikeye gelince... Ýþim tehlikeyi
beraberinde getirir. Gazetecilik eþittir tehlike,
demek yanlýþ olmaz. Böyle olmasý gerekir.
Her þeyi göze almalýdýr bir gazeteci, mesleðin
gereðidir bu.
Saat 8’de iþinizin baþýnda olduðunuzu
söylediniz, iþe nereden baþlarsýnýz, neler
olur?
Büromda, masamýn yanýnda, sizin de gördüðünüz gibi, iki büyük etajer var. Týklým týklým
dolu, masamýn üstü de öyle. Tarih, coðrafya,
spor, yönetim, büyük buluþlar, þatolar, savaþ
uçaklarý gibi türlere ayýrdýðým bir sürü kitap,
dergi, fotoðraf ve belgeden oluþan bir arþivim
var. Karýþýk görünmekle birlikte her þeyin yerini
biliyorum. Ne arayacaðým hiç belli olmuyor
çünkü. Ayrýca benim iþim detaylarý bilmeyi
gerektiriyor.
Saat 8.15’de Daniel Vernet, baþ redaktör,
telefon eder. Bazen bir, iki öneri ile giderim
yanýna bazen de hiçbir þey bulmamýþ olurum.
Havaya girdiðimi görürse hiçbir þey söylemeden bitirmemi bekler. Bu ender yaþadýðým mutluluktur. Diðer türlü ise konuyu
tartýþýrýz, masamýn baþýna dönerim, çizdiðim
karalamalarý faksla gönderirim. Bir mesajým varsa eðer, karikatür ilginç olmuþsa
geçer sorun yaþamadan. Eðer ilham randevuya gelmekte gecikmiþse iþim iþ; araþtýrmaya devam... Yani anlayacaðýnýz, uçurumun
kýyýsýndaki biri gibi hissederim kendimi.
Her sabah, yazý iþleri müdürünün üstlendiði
rol ise beni boþluða itmek. Oysa ben ne
çizeceðimi bile henüz bilmiyorum. Sözün
kýsasý sabahý, yaklaþýk olarak dokuz otuza
kadar düþmeye devam ederek geçiririm.
O saatte ilk karalamalarýmý görücüye çýkarmaya baþlarým. Derken iþler yoluna girmeye
baþlar. Karalamalarým paraþüt olur, açýlýr.
On kýrk beþe kadar bir yerimi incitmeden
kar tanesi gibi düþerim. Nihayet sonunda
içlerinden biri beðenilir. Ýlk sayfadaki yerini
almak üzere hazýrlanýr. Sonra yazý iþleri
müdürü bana: “Ýþe bak! Philippe Seguin saçmalamaya baþladý. Hadi git de bize onun
hakkýnda toplu tüfekli bir þeyler çiz” der.
Ardýndan koridorda yazý iþlerinden biri ile
burun buruna gelirim. O da bana: “Ha
sahi, Philippe Seguin’i gördüm geçen hafta.
Çizdiklerini hiç sevmemiþ,” der. Eh, artýk
bana da iki kýyý arasýnda yüzmek düþer. Saat
11’de redaksiyon bölümü sekreterliðinden
telefon gelir, kabul edilmiþtir çizdiðim karalama. Bu kez gerçek anlamda karikatürümü
çizip fakslarým...
Çizim bitince ne yaparsýnýz?
Çizim biter bitmez rahat bir nefes alýyorum.
Stres iniþe geçiyor. Artýk müzik dinleyebilirim.
Müzik
yabana
atýlmamalý!
Günümü
dolduruyor.Çizimlerimi temize çekerken de
bana eþlik ediyor. Ýþimin bir parçasý.
Sonrasýnda ise, posta. Öðrencilerle görüþme,
sunuþ hazýrlýklarý... Diðer karikatüristlerle yurt
dýþýnda yapacaðým toplantýlarýn gözden
geçirilmesi gibi uðraþlara ayýracak zaman
bulabilirim.
Siz uçurumun köþesinden döndünüz,
müziðinizi dinliyorsunuz,
çizdiðiniz
karakterler düþünsün artýk... Top onlarda
öyle deðil mi? Hakkýnýzda söylenenlere
bakýlýra, kaleminizden çýkmayý bir
onurlandýrýlma, ayrýcalýklý kýlýnma diye
görenlerin sayýsý azýmsanamayacak
kadar çokmuþ, siz ne düþünüyorsunuz,
gerçekten de öyle mi?
Öyle olduðunu söylüyorlar, ne diyebilirim ki!
“Matche de Paris livres”, Þubat 2003
tarihli derginin kapaðýndaki fotoðrafýnýzda gülümsüyorsunuz ama atýlan
baþlýk oldukça acýmasýz: “Plantu, le
bourreau, parle de ses victimes”,7 diye
yazýlmýþ.
Kurbanlarýnýz;
“Ölümüm
Plantu’nün elinden olsun!” mu diyorlar?
Hiç sanmýyorum. Evet o baþlýðý biliyorum.
Union-Presse, Nisan 2003 sayýsýnda size
yer vermiþ. “Le Petit Plantu illustré8
baþlýðýnýn altýna: “Tatlý bakýþlý adam...
ama hatlarý keskin... diye yazmýþ.”
Plantu’nün tatlý bakýþlarýna kanmayýn, o
bakýþlar sizi yakabilir!” diye dikkat mi
çekiyor, tehlikeli biri misiniz? Ýnsanlar
görüþ alanýnýza girmeye korkuyorlar mý?
Çizmedim diye bana küsenler de varmýþ, öyle
diyorlar. Yorumu size býrakýyorum.
7.
Cellat
Plantu
kurbanlarýný anlatýyor.
8. Resimli küçük Plantu
N° 102 OLUSUM/GENESE
,
Aslýnda yanýnýzdan ayrýlmayan bir arkadaþýnýz var. Bu soruya geçmeden ne tür
müzik dinlediðinizi sorabilir miyim?
dinliyor?
Küçük fareden söz ediyor olmalýsýnýz....
Pekala! Müzikten söz edelim. Klasik müziði
severim, büyük kompozitörleri. Müzik beni
dinlendiriyor, enerji veriyor.
Evet. Nasrettin Hoca’nýn eþeði vardý, sizin
de fareniz var, ne tür bir ilgi kurarsýnýz
aranýzda?
Heykelleriniz de karikatürleriniz kadar
kendilerinden söz ettiriyorlar. Bu istek
nasýl geliþti sizde?
Nasrettin Hoca’ya geçmeden önce izin verirseniz size faremi anlatayým. Bazen yazý iþlerinden bana: “Hadi bakalým bugün François
Hollande” veya “Sarkozy hakkýnda bir þeyler
çiz” derler. Söylemek istediðim þu; yaþamýn
bir yerlerinde ilginç þeyler olurken baþka bir
yerinde de korkunç þeyler dönüyor. Karikatürümün bir köþesine küçücük bir fare çiziyorum. Küçük fare köþeciðinde konu ile uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan bir þeyler söylüyor... Bu Çeçenistan olabilir örneðin. Ben,
insanlarýn ilgisini çekecek bir þeyler karalarken farecik; “dünyada baþka þeyler de var,
belki bunlar çok daha önemli” demenin bir
yolunu buluyor.
Sizin yarattýðýnýz bir tip var, purosu ve
pantolon askýlarý ile Blondel ... Farenin
de bir adý var mý? Web sayfanýzdaki
hali çok sevimli... Blondel’in biraz maço
olmasýna karþýn fare çok esprili. Afacan
bir çocuðun babasýný ceketinden çeker
gibi adýnýzý çekiþtirip duruyor. Fare sizin
sað duyunuz mu, öyle de söyleyebilir
miyiz, biraz daha açarsam; hiç
deðiþmeyen, coþkusunu her zaman canlý
tutan, zapta rapta gelmeyen içinizdeki
çocuk mu?Eðer böyle ise bu çocuðu
öldürmemek için neler yapýyorsunuz?
Çocuklarýn dilleri yoktur, ayný dili
konuþmasalar bile bir yolunu bulup
anlaþýp oynarlar, ülkeleri yoktur, kardeþ
kardeþ oyuncaklarý ile oynayýp onlarý
paylaþmayý bilirler. Renk, din farklýlýðý
onlarýn oyununu bozmaz. Sizin içinizdeki
çocuk dünya ile barýþýk mý her çocuk
gibi?
Blondel var olan biri, kurgu deðil. Kaba biri
üstelik. Fare ise, “Plantu’nün Faresi” diyor
herkes, siz de öyle diyebilirsiniz.
9. Baþka bir yerde.
10. Maalesef balonlar
karikatürü yuttu.
Size
dinlediðiniz
müzik
türünü
sormuþtum. Araya baþka sorular
sokuþturdum. O soruma dönebilir miyiz?
Plantu, faresi ile birlikte ne tür müzik
OLUSUM/GENESE
N° 102
,
Karikatürlerden, düþünceden ve çizimlerin
güçlü oluþundan söz ediliyor sýkça.
Falancaya, filancaya iyi çattýn türünden
þeyler... Bu önemli ancak ben bazen dekor
çalýþmaktan büyük haz alýrým. Köþesinde
duran fareyi çalýþmak, bir ev yapmak, eðer
gerçekten tamamen özgür çizmek istersem,
artistik diyelim biz buna- karikatürde bu
enderdir, iþte o zaman heykel aðýr basar.
Hazýr özgürlükten söz etmiþken Karikatür
çiziminde özgürlük ve sansür konularýnda
ne söylemek istersiniz?
Dolaþtýðým ülkelerin bir kýsmýnda, örneðin Ýran,
karikatüristler hapishanenin ne olduðunu çok
iyi biliyorlar. Baskýyý tanýyorlar. Gazetelerinin
kapatýldýðýný görüyorlar. Tüm bunlara tanýk
olup da Paris’e geri dönünce, ne bileyim,
sansür sözcüðüne yüklenen anlam bir baþka
oluyor... Onlar için anlamý çok aðýr. Bizim için,
Fransa’da, biz sanýrým oldukça uzak kalýyoruz
bu sözcüðe. Oto-sansür var, kendimize
yasakladýðýmýz þeyler var, tabular var, doðru...
Ama sansür sözcüðü... Saygý denen bir
olgunun varlýðýný anýmsamak gerekir, diye
düþünüyorum...
“Sansür” sözcüðünü hemen hemen hiç
kullanmýyorsunuz.
Özdenetim... Ben özdenetim diyorum. Yani
anlayacaðýnýz ben kendimi kendi kendimin
yazý iþleri müdürü ilan ettim.
J.M.G. Le Clézio, karikarürist olmayý çok
istediðini söylüyor “Ailleurs” 9 isimli
söyleþi kitabýnda. Ancak þöyle ekliyor:
”Les bulles, malheureusement ont avalé
le dessin...” 10 Sizin karikatürlerinizde
bazen metin de var. Balonlarýnýz dolu
dolu. Örneðin “Bravo Lionel!” Sonra da
“En iyi benim/ En iyi sensin/ En iyi o
dur/ En iyi biziz/ En iyi sizsiniz/ Onlar
sýfýrdýr!”
Sizde nasýl oluyor da Le
Clézio’nun söylediði gibi balonlar
karikatürü yutmuyor, bunun sýrrý nedir?
Nedeni
çok
basit.
Lisedeki
resim
öðretmenimin bana öðrettiði bir þeyi anlatmak
istiyorum. Ýçi saman dolu bir horoz çizmemizi
istemiþti. On beþ yaþýndaydýk, çok sevimsiz
bir konuydu bizim yaþýmýzdaki çocuklar için.
Korkunçtu anlayacaðýnýz. Yaðlý boya
çalýþacaktýk. Çizerken yanýma gelip: “bu
taraftaki tüyler diðer taraftaki tüylere yanýt
veriyor gibi çiz, yanýt versinler...” Ne demek
istediðini anlamamýþtým o zaman. Sanýrým
yaþam bu tür þeylerle dolu. Bir örnek vermek
istiyorum; lokantadasýnýz, karþý masada
oturan çift yemek süresince söyleþiyor. Genç
kýz karþýnýzda oturuyor; delikanlýyý ise sýrtýndan
görüyorsunuz, yüzü karþýsýndaki kýza dönük
oturuyor ve bir þeyler anlatýyor ona. Kýzýn
yüz ifadesini görmek yeter delikanlýnýn ona
neler anlattýðýný anlamak için. Bu tür baðýmlýlýk
çok hoþuma gider, bayýlýrým... Karikatürümü
yaparken ne çizmek istediðimi biliyorsam
eðer her þey bir anda akýn eder düþünceme,
anlatmak istediðimi aralarýndan seçip
çýkarmam gerekir. Zor olan budur. Anlatmaya
baþlayýnca her þey çorap söküðü gibi gelir;
artýk tamamdýr... Ön plandaki karakter, arka
plandaki karakter, fondaki dekor, yukarýdaki
metin, aþaðýdaki küçük fare... Tümü ayný
anda gelip yerini alýr. Sonuç olarak Chirac’ý
nasýl çizeceðime karar vermiþsem eðer gerisi
kendiliðinden gelir. Zor olan baþlangýçtýr.
Konuyu bildikten sonrasý zor deðildir.
Çizeceðim evlerin inþaatý bile nettir aklýmda.
Orada burada duran kiþiler, þekiller birbirlerine
yanýt verirler. Bir ara televizyonda dinlemiþtim,
çok hoþuma gitmiþti. Bir oyuncu olan JeanPierre Marielle’le kýsa bir çekim yapýlacaktý.
Sadece belden yukarýsý görünecekti
oyuncunun. Yönetmen Berry beþ dakika sonra
çekime gireceklerini bildirdi. Jean-Pierre
Marielle þöyle yanýtladý onu: “Ama benim
timsah derisi ayakkabýlarým henüz gelmedi!”
Marielle büyük burjuvayý oynayacaktý, belden
yukarýsý çekilecekti sadece... Berry ona:
“Ayakkabýya ihtiyacýn yok ki, (göðüs hizasýný
göstererek) yukarý plandan alacaðýz” dedi.
Marielle’in verdiði yanýt harikaydý:
“Timsah derisi ayakkabýlarým ayaðýmda
olmadan burjuvayý oynayamam ben!...”
O havaya girilmesi gerekir elbette. Sanatta
pek çok þeye inanýrým; þeyler arasýnda oluþan
bilinçsiz yansýmalar birbirleri ile diyaloga girer,
yanýtlar birbirini... Mitterand’a bir gün:
Tanrýya inanýr mýsýnýz? diye sorarlar
Bilmem, ama ben tinin gücüne inanýrým, diye
yanýtlar.
Çok güzel bir söyleþi oluyor.
Bir sonraki görüþme için randevulaþýyoruz.
Disneyland benzeri
bürosundan Brigitte’i ve karton adamlarý selamlayarak
çýkýyorum. Plantu beni geçiriyor, teþekkür
edip ayrýlýyorum. ....(sayfa 76-83)
N° 102 OLUSUM/GENESE
,
VI
Varlýðýn sýrlarý saklý senden, benden;
Bir düðüm ki ne sen çözebilirsin ne ben.
Bizimki perde arkasýnda dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalýrsýn ne ben.
Ömer HAYYAM
Ankara, 29 Nisan 2004
PLANTU bugün Ankara’ya geliyor!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluþunun 80.
yýldönümü kutlamalarý kapsamýnda Basýn
Yayýn ve Enformasyon Genel Müdürlüðü
ve Karikatür Vakfý tarafýndan düzenlenen
Uluslararasý
Cumhuriyet
Karikatürleri
Yarýþmasý nedeniyle Türkiye’ye davet edilen
iki yabancý karikatüristten biri Plantu. Dün
Paris’ten aradý, hafta sonu kaldýðýmýz yerden
devam edeceðiz söyleþimize...
En son karþýlýklý görüþmemizden bu yana ne
çok olay oldu dünyada; henüz kapanmayan
yaralar yeniden açýldý, yas tutmaya zamaný
olmadý dünyanýn, aðlayamadý doyasýya
ölülerine; pek çok çocuk öldü, evsiz-barksýzyurtsuz kaldý insanlar... Okullar hastaneye
döndü, yeni öðretim yýlýna kapýlarýný açmayý
baþaranlar ise sýralarýný dolduramadý. Yine
kýþ bitti. Yine geldi bahar. Çiçek kokularýna
karýþtý kan kokusu, yanýk kokusu, kuþ cývýltýsýný
boðdu karný kurumuþ kuyu gibi boþ bebelerin
çýðlýðý, analarýn, babalarýn feryadý... Ýnmedi
savaþ tiyatrosunun afiþleri duvarlardan. Ayný
yönetmenin ayný oyuncularý, hep ayný
figüranlar... Turneye çýktý oyun; dünya
turnesine, teknoloji sayesinde bu “ortak
yapým” eserini evinde ailecek pijamalý izleyen
izleyici ertesi gün soluðu analizcisinin
muayenehanesinde aldý. Psikiyatri dalý týbbýn
en geliþmiþ dallarýndan biri haline geldi ve
cerrahi ve plastik cerrahi... Soðuk-sýcak-ýlýk,
cephe-cephe gerisi
savaþý kavramlarý iki
bilinmeyenli denklemleri geçti.
11. Dünya
12. (L’éditorial en caricature) Baþ karikatürist
Savaþ Orta Doðuda orta oyununa, Yakýn
Doðuda ise kimin kukla, kimin kukla oynatýcýsý
olduðu anlaþýlmayan gösteriye döndü. Barýþ
OLUSUM/GENESE
N° 102
,
ülkesi Kanada bile vahþete tanýk oldu. “Savaþ
ve Barýþ”, “Barýþ ve Savaþ” diye yeniden
yazýldý. Sözcükler anlamlarýný, güçlerini,
aðýrlýklarýný yitirdi. Akþam eve sað-salim
dönmek, en büyük mutluluk oldu. “Yaþamak,
Ýnadýna, Ýnadýna Yaþamak!” sloganý yükseldi
dünyanýn her bir köþesinden. Üç yýlda yaþandý
bunca acý. Yananýn da yakanýn da yürek
acýsý dinmedi...
Ve devam ediyor senfoni,
Soprano, alto, tenor,
Kemanlar insan,
Kemanlar insan ve maðrur, soruyor:....
Nazým HÝKMET
Güzel þeyler de oldu elbette. Çiçekler açtý her
zorlu kýþýn ardýndan, aðaçlar yine yeþerdi...
Bol bol þiir yazdý ozanlar içinde bol bol aþk
olmasa da, sevgililer el ele dolaþtý, þarkýlar
söylendi, kitaplar yazýldý... Okuyandan çok
yazanýn sayýsý arttý... Ýnsaný anlatan, unutulan;
“bir gün belki birileri beni de çaðýrýr” umudu
ile havada dolaþan sözcükleri yeniden
anlamlý kýlan güzel oyunlar sahnelendi,
filmler yapýldý.
Ve Jean Plantu, “Mutluluðun karikatürünü
çizmek” mutluluðunu pek tadamamakla
birlikte, her gün karikatür çizdi...
Amerika’yý çizdi. Afrika’yý çizdi. Avrupa’yý çizdi.
En çok da Irak’ý çizdi. Çocuklarýn ölümüne
dayanamayan faresi uzun süre görünmese
de. ... (sayfa 84-85)
[...]
Paris’te bulunan ve 1880’den bu yana
binlerce karikatürü, litografyayý, basýnda çýkan
karikatürleri ve heykelleri, saklamaya ve
sergilemeye deðer gördüðü kültürel
zenginlikleri yansýtan koleksiyonlarý ile çok
özel sanatçýlarý kabul eden Carnavalet
Müzesi, Plantu’ye büyük bir ayrýcalýk tanýyarak
eserlerini saðlýðýnda müzeye alýr. Plantu’nün
iki yüzden çok karikatürü ve bir o kadar da
heykeli sergilenir bu müzede.
Üstad Daumier’nin, daha çok ölümünden
sonra meþhur olup tanýnmasýna karþýn, Plantu,
Victor Hugo örneði, saðlýðýnda, hem de hala
çok gençken görür etrafýna örülen sevgi ve
hayranlýk çemberini.
Le Monde11 Gazetesi’nin güleç yüzlü,
mütevazi karikatüristi12, adýný iyi taþýyan Dünya
Gazetesi’nin dünyaya açýlan penceresinden,
kendini dünyaya tanýtýr. Meþhur olmak için
ölmesi
gerekmeyen
þanslý,
ender
sanatçýlardan biridir Plantu. Yazarýna, çizerine,
düþünürüne, entelektüeline, sanatçýsýna, bilim
adamýna, sahip çýkan bir ülkenin gazetesi
olan “Le Monde”, karikatüristine sahip çýkan
(arka çýkan) “gölgesinde kalýrým” telaþýna
düþmeyen bir gazete olduðunu dünyaya
kanýtlar böylece. Türkiye, Fransa gibi, gerek
yurt içinde, gerekse yurt dýþýnda ülkesine,
en azýndan aldýklarýný, yapýtlarý, söylevleri ve
örnek tavýrlarý ile geri ödeyen pek çok sanatçý,
yazar, çizer, düþünür ve daha nicelerinin
heykelini parklara, kentlerin belli yerlerine
dikmeye kalksa, toprak ve yer sýkýntýsý çeker
kanýsýndayým.
Eserleri ile geliþmemize katkýda bulunan, bize
yaþama coþkusu, sevinci veren anýlarýmýzýn
veya günümüzün tüm büyüklerine selam
olsun!
Bir gün bizim ülkemiz de kültürünü yaþatma
çabasýna girecektir mutlaka. Güncel sorunlarý,
geçim sýkýntýsýný, iþsizlik ve Avrupa Topluluðu
açmazýný geride býrakýnca mutlaka... Bir gün
mutlaka;
çocuklar ve gençler okul
sýralarýndan önce oyun alanlarýnda, parklarda
öðrenecekler tarihimizi, sanat ve yazýn
dünyamýzý,
bu
dünyayý
oluþturan,
zenginleþtiren, güzelleþtiren heykeli dikilesi
büyüklerin heykelleri ile kentler, açýk kent
müzesine dönüþünce...
O bir günü
seviyorum!
özlüyor, daha þimdiden çok
Plantu, “tehlikeli bir sanat’ ýn tehlikeli çizeridir.
Bir gün sevilen, diðer gün kendisine ateþ
püskürülen
gazeteci, karikatürist,
heykeltýraþtýr. Kalemi keskin deðil, kývraktýr,
zarif bir ironidir.
“Bunun için para veriyorlar bana, gazetedeki
varlýðýmýn nedeni budur. Ben önemli olaylara
parmak basmak için Le Monde da
çalýþýyorum.” diye anlatýr Plantu. Kolay
deðildir törenle karþýlandýðý bir yerden bir
gün sonra çýkan bir karikatürü nedeniyle
kovulmaktan beter edilmek. “Le Monde
gazetesinin penceresi, baþ karikatüristi,
Fransýz basýnýnýn bir numaralý baþ
karikatüristi”, diye anýlan Plantu þöyle anlatýr
karikatürle olan yakýnlýðýný:
- Ben bir gazeteciyim her þeyden önce,
ve de karikatüristim; çizen bir gazeteciyim.
Karikatürün gazetecilik mesleðinde bir gücü
temsil etmesini, güç olmasýný istiyorum.
Gazetecinin karikatür çizmesini, birbirini
tamamlayan iki öðe diye deðerlendiriyorum.
Benim için bir artýdýr karikatür. Yaptýðým iþi
çok önemsiyorum; baþ makalenin lezzeti
ve parfümü var onda ama bir baþ makale
deðildir bununla birlikte. “Canada Dry”ý
dýr sadece. Aktüaliteyi veriyorum onun
gerçek boyutunu yani objektivitesini ortaya
koymayý iddia etmeksizin. Baþ makale veya
bir makalede günün olayýný anlamaya,
kavramaya olanak saðlayan en az yirmi giriþ
olmasýna karþýn benim karikatürümde bir
veya en çok iki giriþ vardýr üstelik çok
az olmakla birlikte basite indirgeyen bir
yaklaþýmla. Okur karikatürümün sübjektif
olduðunu bilerek bakar ve olaya biraz hinlik
kattýðýmý da bilir ayrýca. Karikatür bir
penceredir, baþ makaleye gelince; okur
onun objektif olmasýný bekleme hakkýný
sürekli olarak saklý tutar, ondan beklentisi
farklýdýr çünkü... Çünkü baþ makale
gazetenin en önemli bölümü olma özelliðini
korur her zaman. Ýyi bir karikatürist, olmasý
beklenen yerde olmamasý gerektiðini bilmek
zorundadýr, okurunu düþ kýrýklýðýna uðratma
N° 102 OLUSUM/GENESE
,
pahasýna da olsa. Bu bilinçle yapmalýdýr
mesleðini. Okurlarý son derece memnun
etmekten daha kötü bir þey düþünülemez
bir karikatürist için. Yeni bir þeyler sunmak
gerekir, benden beklenenin gerisinde
durmam. Kliþeler kullanýrým ancak basit
kliþelerden uzak durmalýdýr karikatürist,
zekice seçmelidir kliþelerini.
Ve þöyle anlatýr yaptýðý iþin zorluðunu:
- Baþ karikatürist olmak için özel bir çaba
göstermedim, tepeden inme oldu. Çok da
gurur duyduðumu söylememin bir sakýncasý
olmasa gerek. Önce André Laurens, sonra da
André Fontaine, 1983-1984’te beni ilk sayfaya
attýlar. 1995’e kadar her sabah günün en
önemli konusu doðrultusunda çizdim. Þikayet
edeceðim bir þey de yok Ýran veya baþka
bir ülkede çizen karikatüristlere kýyasla. Bir
yandan da gazetenin, karikatüristi pazarlama
aracý olarak kullandýðýný görerek, “demokrasi”
sözcüðünü biraz tehlikeli buluyorum. Biraz
geride durmayý istediðim çok olmuþtur zira
bazý sabahlar on yýl yaþlanýrým. Bu gün geriye
dönüp karikatürlerime bakýyorum. Haftalarca
tek bir fare çizmediðimi fark ediyorum.
Çocuklar ölüp, askerler yere çakýlýrsa, fare
çizmenin ne anlamý kalýr?.. Ama, ama, yine
de iyimserliðimi koruyorum...
Bana bir gazete çiz,
Bir hikaye anlat bana
Ýçinde Noel Baba olsun,
Pembe haberler dökülsün kaleminden.
Çizimlerinden seçmeler göster bana,
Hani þu yetiþkinlerin beðenmediði
taslaklardan.
Ama dikkat et içinde bomba olmasýn, ne de
top tüfek.
Lütfen bana bir gazete çiz, çiz n’olursun!
Ýçinde ölüm olmasýn, çocuklar ölmesin,
Pembe olsun haberler.
Bir hikaye anlat bana,
Ýçinde Noel Baba olsun,
Annem, babam, kardeþim.
Bir hikaye anlat, anlat n’olursun!
Ýçinde açlýk yerine oyuncak olsun,
Balonlarýn rengi kýrmýzý olsun.
Bir gazete çiz bana, çiz n’olursun!
Rengi siyah olmasýn,
Ýstemem kýrmýzý balon,
OLUSUM/GENESE
N° 102
,
Kýrmýzý da olmasýn,
Sen en iyisi bir beyaz çiz,
Ýçinde kocaman bir umut olsun.
Plantu-S.Exupéry-N.Hikmet-S.T.T
Ve devam eder Plantu:
- Elbette, aðaçlardan, doðadan, minik
kuþlardan söz etmek isterdim. Daha hoþ,
daha anlamlý olurdu her gün çizdiðim siyasi
karikatürlerden. Bir düþüm var benim.
Gerçek
karikatürist
olmak;
sokak
karikatüristi. Örnek diye gösterebileceðim
biri var: Jean-François Battelier, sokakta
karikatürlerini satýyor ve tam bir demokratik
iletiþimi var halkla. Le Monde ve l’Express’i
kýzdýrýp kendimi kapý dýþarý ettirmenin
hayalini kurdum hep... Bilgisayarýmý sokak
ortasýna kurup kýrmýzý ýþýkta bekleyen yayalarý
etrafýma toplamak, bilgisayarla yapýlan
karikatürleri gösterip gerçek bir Avrupa
karikatürü çemberi oluþturmak... Ýþte benim
hayalim. Ama ben þimdilik, iþimden arta
kalan zamanda, suluboya çalýþmak,
siyasilerin ve yargýçlarýn küçük yontularýný
yapmakla yetiniyorum. Bu beni dinlendiriyor,
dokunduðum eþyalarla aramda oluþan baðý
çok seviyorum. ... (sayfa 151-153)
q