Seçme alıntılar - Association des Revues Plurielles
Transkript
Seçme alıntılar - Association des Revues Plurielles
Seçme alýntýlar S E V G I TÜRKER-TERLEMEZ IN «PLANTU, K A N A T L A R V E E L L E R », P A P I R Ü S Y A Y I N E V I , 2005 lllllllll P lantu Paris’e döndükten sonra, kitap baskýya girinceye kadar, yine konuþtuk, yine yazýþtýk, kitabý tartýþtýk ayný coþkuyla... Þimdi sýra sizde... Plantu ile tartýþma sýrasý... Plantu’yü neden mi yazdým? Pek çok nedenim vardý; çünkü, bu masum bakýþlý, yalýn adam, kalemi eline aldýðý küçücük yaþýnýn çocuk coþkusuna sýký sýkýya baðlý kalýp çizdi hep. Çünkü yeteneði Fransa’da sýkýþýp kalmadý, dünya ile ilgilendi ülkesi ile ilgilendiði gibi; dünyasýný geniþ tuttu, evrensel bir duyarlýlýða sahip olarak. Çünkü Plantu; haksýzlýk, açlýk, saldýrý, savaþ, ýrkçýlýk, ayýrýmcýlýk, egemen gücün küçük hesaplarý gibi, insanlarýn yaþama hakkýný elinden alan, insanlara acý çektiren sevimsiz, bir o kadar da uðursuz olaylara kulak veriyor, umudunu yitirmeden çiziyor belki bir iþe yarar diye... Sevgi Türker-Terlemez Paris, le 3 octobre 2005 [...] Karikatür ve heykellerinizi konu alan pek çok master ve doktora tezi yazýldý hakkýnýzda. Örneðin Nancy 2 Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden Rémi Pézerat ; “La signification politique des dessins de Plantu, 1972-2000” baþlýklý bir doktora tezi hazýrlamýþ. Giriþ bölümünde : Plantu içimizden biri, bir yakýnýmýz mý? Plantu bir bakýþ mý? Plantu bir meslek mi? Plantu bir baðlýlýk sembolü mü? diye baþlýklar attýðý bölümlerde anlatmýþ ve araþtýrmýþ sizi. Ben þöyle soracaðým: Plantu kim? Bir gazeteci mi? Bir karikatürist mi? Gazeteci karikatürist mi? Baþ yazar mý? Satirik yazar mý? Mizah çizeri mi? Siyaset çizeri mi? Sadece bir karikatürist mi, yoksa kýrýp geçiren, kalemi keskin bir çizer mi? Týrmanmaya devam eden bir baþarý sembolü mü? Bir heykeltýraþ mý? Edebiyat adamý, bir ozan mý? Kukla yapýmcýsý ve ayný zamanda oynatýcýsý mý? Ýnsan haklarý savunucusu bir çevreci mi? S. Beckett gibi, oyunu yazarý ve ayný zamanda da sahneleyeni mi? Jean Plantureux Plantu’yü nasýl anlatýr, kimdir Plantu? Ezilene dost, ezenin karþýsýna dikilen Mirbeau gibi hak arayýcý bir kahraman, titretenleri titreten bir þövalye mi? Evet, kim Jean Plantureux?... Plantu kim? Plantu Canada dry dýr. N° 102 OLUSUM/GENESE , Canada dry bir tür içki deðil mi, yanýlýyor muyum? Hayýr, yanýlmýyorsunuz. Hadi bana Canada dry’ý anlatýn. Canada dry Plantu’dür. Ha!.. Ha!.. Ha!... Yani? Anladýðýnýzý biliyorum, bir de benden duymak istiyorsunuz... Lütfen! Pekala... Canada dry alkolsüz bir içkidir ama alkol tadý verir. Çok alçakgönüllüsünüz ve bu beni sinirlendiriyor. Sizi engelleyemem. Bir arkadaþým, yýllar önce ayný þeyi söylemiþti bana. Mirbeau’ya benzediðimi söylediðinde verdiðim yanýt onu da sinirlendirmiþ olmalý ki “Senden nefret ediyorum” demiþti. Plantu sizden nefret ediyorum, yani alçakgönüllülüðünüzden. Önceden söylemekte yarar var, biliyorsunuz ben de sizi Mirbeau’ya benzettim; egemenin karþýsýna kalemiyle dikilip meydan okuyan karikatürist diye niteliyorum sizi. Sizi engelleyemem ne yazýk ki. Düþüncenize saygý duyarým. Mirbeau’ya benziyor muyum? Belki!.. Þurasý bir gerçek ki, yapýlan haksýzlýklar beni çok etkiliyor... Duyarsýz kalmam mümkün deðil. 1. Profesyonel oyuncu-larýn oynadýðý komedi 2. Doðaçlama komedi 3. Konu, tema veya kiþiden gelen komedi 4. Öðretici komedi 5. Kibarlýk Budalasý 6. Bilmeden, varmadan. farkýna Plantu’nün heykellerindeki “tip”ler; kocaman kafalarý, yuvarlak burunlarý ve düþ gücümüzü, duygularýmýzý harekete geçirip bize fanteziler üretmek için esin kaynaðý olan çukuru boþ ve karakterlerini gizleyen gözleri ile hangi tiyatro türünün sahnesinden fýrlayýp aramýza düþen oyuncularý ve ya kahramanlarý? La comedia dell’arte1 mi, commedia all’improviso2 mu, comedia a soggetto3 mu, yoksa comedia erudita4 mý? Bu “tip”ler tragedya türünün kahramanlarý olabilirler mi, yoksa kukla tiyatrosuna mý aitler? Bu sorunuz bana Molière’in “Le Bourgeois gentilhomme”unu 5 anýmsattý. Kendimi M.Jourdain’e benzetiyorum. Küçük farem sayesinde sahneden aparte yapýyorum. Aslýnda bu dört türün dördü de var çizimleri- OLUSUM/GENESE N° 102 , mde ama öyle olsunlar iddiasýyla yapýlmadan. M.Jourdain’in dediði gibi: “sans le savoir.” 6 Mizah, nükte, latife, sert eleþtiri, iðneleme, yerden yere vurma karýþýmý bir tür güldürü, olaylara dikkat çekme, akýllarda soru iþareti yaratma vb. diye tanýmýný bulan karikatür, çizeri için oldukça tehlikeli bir sanat diye nitelendirilir. Politikacýlar, iktidarlar, süper güçler, despotlar, insaný insana kýrdýran ýrkçýlar, ayýrýmcýlar, insan haklarýný hiçe sayanlar, çocuklarý sömürenler karikatürlerden hoþlanmazlar. Geçen yüzyýllarda gazeteci ve karikatüristleri devlet memuru gibi kendi kontrollerinde çalýþtýrmýþlardýr. Örnekse, ilk karikatür dergimiz olan Diyojen’ in çýktýðý 1870’li yýllarda çizilen karikatürler 1876 Anayasasý baþta olmak üzere demokratikleþme sürecindeki olumlu geliþmelerin senaryolarýna büyük katkýda bulunmuþtur. Verdiðim bu örnek Arafat ve Sharon’un anlaþma için attýklarý imzanýn bir yýl öncesinde sizin karikatürünüzde buluþan imzalarýný anýmsatýyor bana. Nasrettin Hoca, Karagöz ve Hacivat gibi isimler geçen yüzyýllardan beri süre gelen derin mizahýmýzý açýklýyor. Ancak soylu bir sanat olan karikatür despotizmin pençesini her an ensesinde hissetmiþtir. Nitekim 130 yýl önce Diyojen Dergisi kapatýlýr. Çünkü karþýsýna Abdülhamit dikilmiþtir. Ö dönemden kalan ve akýllardan silinmeyen karikatürist Cem dir. 1908’lerden sonra bu kez Güleryüz Dergisi emperyalizmin karþýsýna dikilir. Türk karikatürü varlýðýný, çizgi ve içerik olarak Cemal Nadir’le gösterir. Ülkemizde olduðu gibi dünyanýn her yerinde karikatür, direnen, haksýzlýða karþý çýkan, ezileni savunan bir güç olma uðraþý vermiþtir. Siz bugün Fransa gibi bir ülkenin karikatüristisiniz. 1789 Devriminin Fransa’sý sizin karikatürlerinizi nasýl karþýlýyor? Bir önceki soruyu tamamlamak isterim. Aslýnda siz dünyayý çiziyorsunuz dünyanýn tepkisi nasýl yansýyor size, kendinizi güvende hissediyor musunuz veya biraz önce sözünü ettiðim tehlike çemberinin içinde mi kalýyorsunuz? Bir gün bir okurumdan þöyle bir mail almýþtým: “Makale okuyanlarýn sayýsýnýn % 5’i geçmemesine karþýn karikatürlerinize bakarak güne baþlayan okurlarýnýzýn sayýsýnýn Fransa’da % 95 olduðunu biliyor muydunuz?” Bu beni çok duygulandýrdý, gururlandýrdý elbette. Ýþimin sorumluluðunun ve beraberinde getirdiði risklerin bilincinde olarak çizdim her zaman. Bazý sabahlar, on yýl yaþlandýðýmý düþünürüm derken bunlarý söylemek istemiþtim biraz da. Ýçerdiði tehlikeye gelince... Ýþim tehlikeyi beraberinde getirir. Gazetecilik eþittir tehlike, demek yanlýþ olmaz. Böyle olmasý gerekir. Her þeyi göze almalýdýr bir gazeteci, mesleðin gereðidir bu. Saat 8’de iþinizin baþýnda olduðunuzu söylediniz, iþe nereden baþlarsýnýz, neler olur? Büromda, masamýn yanýnda, sizin de gördüðünüz gibi, iki büyük etajer var. Týklým týklým dolu, masamýn üstü de öyle. Tarih, coðrafya, spor, yönetim, büyük buluþlar, þatolar, savaþ uçaklarý gibi türlere ayýrdýðým bir sürü kitap, dergi, fotoðraf ve belgeden oluþan bir arþivim var. Karýþýk görünmekle birlikte her þeyin yerini biliyorum. Ne arayacaðým hiç belli olmuyor çünkü. Ayrýca benim iþim detaylarý bilmeyi gerektiriyor. Saat 8.15’de Daniel Vernet, baþ redaktör, telefon eder. Bazen bir, iki öneri ile giderim yanýna bazen de hiçbir þey bulmamýþ olurum. Havaya girdiðimi görürse hiçbir þey söylemeden bitirmemi bekler. Bu ender yaþadýðým mutluluktur. Diðer türlü ise konuyu tartýþýrýz, masamýn baþýna dönerim, çizdiðim karalamalarý faksla gönderirim. Bir mesajým varsa eðer, karikatür ilginç olmuþsa geçer sorun yaþamadan. Eðer ilham randevuya gelmekte gecikmiþse iþim iþ; araþtýrmaya devam... Yani anlayacaðýnýz, uçurumun kýyýsýndaki biri gibi hissederim kendimi. Her sabah, yazý iþleri müdürünün üstlendiði rol ise beni boþluða itmek. Oysa ben ne çizeceðimi bile henüz bilmiyorum. Sözün kýsasý sabahý, yaklaþýk olarak dokuz otuza kadar düþmeye devam ederek geçiririm. O saatte ilk karalamalarýmý görücüye çýkarmaya baþlarým. Derken iþler yoluna girmeye baþlar. Karalamalarým paraþüt olur, açýlýr. On kýrk beþe kadar bir yerimi incitmeden kar tanesi gibi düþerim. Nihayet sonunda içlerinden biri beðenilir. Ýlk sayfadaki yerini almak üzere hazýrlanýr. Sonra yazý iþleri müdürü bana: “Ýþe bak! Philippe Seguin saçmalamaya baþladý. Hadi git de bize onun hakkýnda toplu tüfekli bir þeyler çiz” der. Ardýndan koridorda yazý iþlerinden biri ile burun buruna gelirim. O da bana: “Ha sahi, Philippe Seguin’i gördüm geçen hafta. Çizdiklerini hiç sevmemiþ,” der. Eh, artýk bana da iki kýyý arasýnda yüzmek düþer. Saat 11’de redaksiyon bölümü sekreterliðinden telefon gelir, kabul edilmiþtir çizdiðim karalama. Bu kez gerçek anlamda karikatürümü çizip fakslarým... Çizim bitince ne yaparsýnýz? Çizim biter bitmez rahat bir nefes alýyorum. Stres iniþe geçiyor. Artýk müzik dinleyebilirim. Müzik yabana atýlmamalý! Günümü dolduruyor.Çizimlerimi temize çekerken de bana eþlik ediyor. Ýþimin bir parçasý. Sonrasýnda ise, posta. Öðrencilerle görüþme, sunuþ hazýrlýklarý... Diðer karikatüristlerle yurt dýþýnda yapacaðým toplantýlarýn gözden geçirilmesi gibi uðraþlara ayýracak zaman bulabilirim. Siz uçurumun köþesinden döndünüz, müziðinizi dinliyorsunuz, çizdiðiniz karakterler düþünsün artýk... Top onlarda öyle deðil mi? Hakkýnýzda söylenenlere bakýlýra, kaleminizden çýkmayý bir onurlandýrýlma, ayrýcalýklý kýlýnma diye görenlerin sayýsý azýmsanamayacak kadar çokmuþ, siz ne düþünüyorsunuz, gerçekten de öyle mi? Öyle olduðunu söylüyorlar, ne diyebilirim ki! “Matche de Paris livres”, Þubat 2003 tarihli derginin kapaðýndaki fotoðrafýnýzda gülümsüyorsunuz ama atýlan baþlýk oldukça acýmasýz: “Plantu, le bourreau, parle de ses victimes”,7 diye yazýlmýþ. Kurbanlarýnýz; “Ölümüm Plantu’nün elinden olsun!” mu diyorlar? Hiç sanmýyorum. Evet o baþlýðý biliyorum. Union-Presse, Nisan 2003 sayýsýnda size yer vermiþ. “Le Petit Plantu illustré8 baþlýðýnýn altýna: “Tatlý bakýþlý adam... ama hatlarý keskin... diye yazmýþ.” Plantu’nün tatlý bakýþlarýna kanmayýn, o bakýþlar sizi yakabilir!” diye dikkat mi çekiyor, tehlikeli biri misiniz? Ýnsanlar görüþ alanýnýza girmeye korkuyorlar mý? Çizmedim diye bana küsenler de varmýþ, öyle diyorlar. Yorumu size býrakýyorum. 7. Cellat Plantu kurbanlarýný anlatýyor. 8. Resimli küçük Plantu N° 102 OLUSUM/GENESE , Aslýnda yanýnýzdan ayrýlmayan bir arkadaþýnýz var. Bu soruya geçmeden ne tür müzik dinlediðinizi sorabilir miyim? dinliyor? Küçük fareden söz ediyor olmalýsýnýz.... Pekala! Müzikten söz edelim. Klasik müziði severim, büyük kompozitörleri. Müzik beni dinlendiriyor, enerji veriyor. Evet. Nasrettin Hoca’nýn eþeði vardý, sizin de fareniz var, ne tür bir ilgi kurarsýnýz aranýzda? Heykelleriniz de karikatürleriniz kadar kendilerinden söz ettiriyorlar. Bu istek nasýl geliþti sizde? Nasrettin Hoca’ya geçmeden önce izin verirseniz size faremi anlatayým. Bazen yazý iþlerinden bana: “Hadi bakalým bugün François Hollande” veya “Sarkozy hakkýnda bir þeyler çiz” derler. Söylemek istediðim þu; yaþamýn bir yerlerinde ilginç þeyler olurken baþka bir yerinde de korkunç þeyler dönüyor. Karikatürümün bir köþesine küçücük bir fare çiziyorum. Küçük fare köþeciðinde konu ile uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan bir þeyler söylüyor... Bu Çeçenistan olabilir örneðin. Ben, insanlarýn ilgisini çekecek bir þeyler karalarken farecik; “dünyada baþka þeyler de var, belki bunlar çok daha önemli” demenin bir yolunu buluyor. Sizin yarattýðýnýz bir tip var, purosu ve pantolon askýlarý ile Blondel ... Farenin de bir adý var mý? Web sayfanýzdaki hali çok sevimli... Blondel’in biraz maço olmasýna karþýn fare çok esprili. Afacan bir çocuðun babasýný ceketinden çeker gibi adýnýzý çekiþtirip duruyor. Fare sizin sað duyunuz mu, öyle de söyleyebilir miyiz, biraz daha açarsam; hiç deðiþmeyen, coþkusunu her zaman canlý tutan, zapta rapta gelmeyen içinizdeki çocuk mu?Eðer böyle ise bu çocuðu öldürmemek için neler yapýyorsunuz? Çocuklarýn dilleri yoktur, ayný dili konuþmasalar bile bir yolunu bulup anlaþýp oynarlar, ülkeleri yoktur, kardeþ kardeþ oyuncaklarý ile oynayýp onlarý paylaþmayý bilirler. Renk, din farklýlýðý onlarýn oyununu bozmaz. Sizin içinizdeki çocuk dünya ile barýþýk mý her çocuk gibi? Blondel var olan biri, kurgu deðil. Kaba biri üstelik. Fare ise, “Plantu’nün Faresi” diyor herkes, siz de öyle diyebilirsiniz. 9. Baþka bir yerde. 10. Maalesef balonlar karikatürü yuttu. Size dinlediðiniz müzik türünü sormuþtum. Araya baþka sorular sokuþturdum. O soruma dönebilir miyiz? Plantu, faresi ile birlikte ne tür müzik OLUSUM/GENESE N° 102 , Karikatürlerden, düþünceden ve çizimlerin güçlü oluþundan söz ediliyor sýkça. Falancaya, filancaya iyi çattýn türünden þeyler... Bu önemli ancak ben bazen dekor çalýþmaktan büyük haz alýrým. Köþesinde duran fareyi çalýþmak, bir ev yapmak, eðer gerçekten tamamen özgür çizmek istersem, artistik diyelim biz buna- karikatürde bu enderdir, iþte o zaman heykel aðýr basar. Hazýr özgürlükten söz etmiþken Karikatür çiziminde özgürlük ve sansür konularýnda ne söylemek istersiniz? Dolaþtýðým ülkelerin bir kýsmýnda, örneðin Ýran, karikatüristler hapishanenin ne olduðunu çok iyi biliyorlar. Baskýyý tanýyorlar. Gazetelerinin kapatýldýðýný görüyorlar. Tüm bunlara tanýk olup da Paris’e geri dönünce, ne bileyim, sansür sözcüðüne yüklenen anlam bir baþka oluyor... Onlar için anlamý çok aðýr. Bizim için, Fransa’da, biz sanýrým oldukça uzak kalýyoruz bu sözcüðe. Oto-sansür var, kendimize yasakladýðýmýz þeyler var, tabular var, doðru... Ama sansür sözcüðü... Saygý denen bir olgunun varlýðýný anýmsamak gerekir, diye düþünüyorum... “Sansür” sözcüðünü hemen hemen hiç kullanmýyorsunuz. Özdenetim... Ben özdenetim diyorum. Yani anlayacaðýnýz ben kendimi kendi kendimin yazý iþleri müdürü ilan ettim. J.M.G. Le Clézio, karikarürist olmayý çok istediðini söylüyor “Ailleurs” 9 isimli söyleþi kitabýnda. Ancak þöyle ekliyor: ”Les bulles, malheureusement ont avalé le dessin...” 10 Sizin karikatürlerinizde bazen metin de var. Balonlarýnýz dolu dolu. Örneðin “Bravo Lionel!” Sonra da “En iyi benim/ En iyi sensin/ En iyi o dur/ En iyi biziz/ En iyi sizsiniz/ Onlar sýfýrdýr!” Sizde nasýl oluyor da Le Clézio’nun söylediði gibi balonlar karikatürü yutmuyor, bunun sýrrý nedir? Nedeni çok basit. Lisedeki resim öðretmenimin bana öðrettiði bir þeyi anlatmak istiyorum. Ýçi saman dolu bir horoz çizmemizi istemiþti. On beþ yaþýndaydýk, çok sevimsiz bir konuydu bizim yaþýmýzdaki çocuklar için. Korkunçtu anlayacaðýnýz. Yaðlý boya çalýþacaktýk. Çizerken yanýma gelip: “bu taraftaki tüyler diðer taraftaki tüylere yanýt veriyor gibi çiz, yanýt versinler...” Ne demek istediðini anlamamýþtým o zaman. Sanýrým yaþam bu tür þeylerle dolu. Bir örnek vermek istiyorum; lokantadasýnýz, karþý masada oturan çift yemek süresince söyleþiyor. Genç kýz karþýnýzda oturuyor; delikanlýyý ise sýrtýndan görüyorsunuz, yüzü karþýsýndaki kýza dönük oturuyor ve bir þeyler anlatýyor ona. Kýzýn yüz ifadesini görmek yeter delikanlýnýn ona neler anlattýðýný anlamak için. Bu tür baðýmlýlýk çok hoþuma gider, bayýlýrým... Karikatürümü yaparken ne çizmek istediðimi biliyorsam eðer her þey bir anda akýn eder düþünceme, anlatmak istediðimi aralarýndan seçip çýkarmam gerekir. Zor olan budur. Anlatmaya baþlayýnca her þey çorap söküðü gibi gelir; artýk tamamdýr... Ön plandaki karakter, arka plandaki karakter, fondaki dekor, yukarýdaki metin, aþaðýdaki küçük fare... Tümü ayný anda gelip yerini alýr. Sonuç olarak Chirac’ý nasýl çizeceðime karar vermiþsem eðer gerisi kendiliðinden gelir. Zor olan baþlangýçtýr. Konuyu bildikten sonrasý zor deðildir. Çizeceðim evlerin inþaatý bile nettir aklýmda. Orada burada duran kiþiler, þekiller birbirlerine yanýt verirler. Bir ara televizyonda dinlemiþtim, çok hoþuma gitmiþti. Bir oyuncu olan JeanPierre Marielle’le kýsa bir çekim yapýlacaktý. Sadece belden yukarýsý görünecekti oyuncunun. Yönetmen Berry beþ dakika sonra çekime gireceklerini bildirdi. Jean-Pierre Marielle þöyle yanýtladý onu: “Ama benim timsah derisi ayakkabýlarým henüz gelmedi!” Marielle büyük burjuvayý oynayacaktý, belden yukarýsý çekilecekti sadece... Berry ona: “Ayakkabýya ihtiyacýn yok ki, (göðüs hizasýný göstererek) yukarý plandan alacaðýz” dedi. Marielle’in verdiði yanýt harikaydý: “Timsah derisi ayakkabýlarým ayaðýmda olmadan burjuvayý oynayamam ben!...” O havaya girilmesi gerekir elbette. Sanatta pek çok þeye inanýrým; þeyler arasýnda oluþan bilinçsiz yansýmalar birbirleri ile diyaloga girer, yanýtlar birbirini... Mitterand’a bir gün: Tanrýya inanýr mýsýnýz? diye sorarlar Bilmem, ama ben tinin gücüne inanýrým, diye yanýtlar. Çok güzel bir söyleþi oluyor. Bir sonraki görüþme için randevulaþýyoruz. Disneyland benzeri bürosundan Brigitte’i ve karton adamlarý selamlayarak çýkýyorum. Plantu beni geçiriyor, teþekkür edip ayrýlýyorum. ....(sayfa 76-83) N° 102 OLUSUM/GENESE , VI Varlýðýn sýrlarý saklý senden, benden; Bir düðüm ki ne sen çözebilirsin ne ben. Bizimki perde arkasýnda dedi-kodu: Bir indi mi perde, ne sen kalýrsýn ne ben. Ömer HAYYAM Ankara, 29 Nisan 2004 PLANTU bugün Ankara’ya geliyor! Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluþunun 80. yýldönümü kutlamalarý kapsamýnda Basýn Yayýn ve Enformasyon Genel Müdürlüðü ve Karikatür Vakfý tarafýndan düzenlenen Uluslararasý Cumhuriyet Karikatürleri Yarýþmasý nedeniyle Türkiye’ye davet edilen iki yabancý karikatüristten biri Plantu. Dün Paris’ten aradý, hafta sonu kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz söyleþimize... En son karþýlýklý görüþmemizden bu yana ne çok olay oldu dünyada; henüz kapanmayan yaralar yeniden açýldý, yas tutmaya zamaný olmadý dünyanýn, aðlayamadý doyasýya ölülerine; pek çok çocuk öldü, evsiz-barksýzyurtsuz kaldý insanlar... Okullar hastaneye döndü, yeni öðretim yýlýna kapýlarýný açmayý baþaranlar ise sýralarýný dolduramadý. Yine kýþ bitti. Yine geldi bahar. Çiçek kokularýna karýþtý kan kokusu, yanýk kokusu, kuþ cývýltýsýný boðdu karný kurumuþ kuyu gibi boþ bebelerin çýðlýðý, analarýn, babalarýn feryadý... Ýnmedi savaþ tiyatrosunun afiþleri duvarlardan. Ayný yönetmenin ayný oyuncularý, hep ayný figüranlar... Turneye çýktý oyun; dünya turnesine, teknoloji sayesinde bu “ortak yapým” eserini evinde ailecek pijamalý izleyen izleyici ertesi gün soluðu analizcisinin muayenehanesinde aldý. Psikiyatri dalý týbbýn en geliþmiþ dallarýndan biri haline geldi ve cerrahi ve plastik cerrahi... Soðuk-sýcak-ýlýk, cephe-cephe gerisi savaþý kavramlarý iki bilinmeyenli denklemleri geçti. 11. Dünya 12. (L’éditorial en caricature) Baþ karikatürist Savaþ Orta Doðuda orta oyununa, Yakýn Doðuda ise kimin kukla, kimin kukla oynatýcýsý olduðu anlaþýlmayan gösteriye döndü. Barýþ OLUSUM/GENESE N° 102 , ülkesi Kanada bile vahþete tanýk oldu. “Savaþ ve Barýþ”, “Barýþ ve Savaþ” diye yeniden yazýldý. Sözcükler anlamlarýný, güçlerini, aðýrlýklarýný yitirdi. Akþam eve sað-salim dönmek, en büyük mutluluk oldu. “Yaþamak, Ýnadýna, Ýnadýna Yaþamak!” sloganý yükseldi dünyanýn her bir köþesinden. Üç yýlda yaþandý bunca acý. Yananýn da yakanýn da yürek acýsý dinmedi... Ve devam ediyor senfoni, Soprano, alto, tenor, Kemanlar insan, Kemanlar insan ve maðrur, soruyor:.... Nazým HÝKMET Güzel þeyler de oldu elbette. Çiçekler açtý her zorlu kýþýn ardýndan, aðaçlar yine yeþerdi... Bol bol þiir yazdý ozanlar içinde bol bol aþk olmasa da, sevgililer el ele dolaþtý, þarkýlar söylendi, kitaplar yazýldý... Okuyandan çok yazanýn sayýsý arttý... Ýnsaný anlatan, unutulan; “bir gün belki birileri beni de çaðýrýr” umudu ile havada dolaþan sözcükleri yeniden anlamlý kýlan güzel oyunlar sahnelendi, filmler yapýldý. Ve Jean Plantu, “Mutluluðun karikatürünü çizmek” mutluluðunu pek tadamamakla birlikte, her gün karikatür çizdi... Amerika’yý çizdi. Afrika’yý çizdi. Avrupa’yý çizdi. En çok da Irak’ý çizdi. Çocuklarýn ölümüne dayanamayan faresi uzun süre görünmese de. ... (sayfa 84-85) [...] Paris’te bulunan ve 1880’den bu yana binlerce karikatürü, litografyayý, basýnda çýkan karikatürleri ve heykelleri, saklamaya ve sergilemeye deðer gördüðü kültürel zenginlikleri yansýtan koleksiyonlarý ile çok özel sanatçýlarý kabul eden Carnavalet Müzesi, Plantu’ye büyük bir ayrýcalýk tanýyarak eserlerini saðlýðýnda müzeye alýr. Plantu’nün iki yüzden çok karikatürü ve bir o kadar da heykeli sergilenir bu müzede. Üstad Daumier’nin, daha çok ölümünden sonra meþhur olup tanýnmasýna karþýn, Plantu, Victor Hugo örneði, saðlýðýnda, hem de hala çok gençken görür etrafýna örülen sevgi ve hayranlýk çemberini. Le Monde11 Gazetesi’nin güleç yüzlü, mütevazi karikatüristi12, adýný iyi taþýyan Dünya Gazetesi’nin dünyaya açýlan penceresinden, kendini dünyaya tanýtýr. Meþhur olmak için ölmesi gerekmeyen þanslý, ender sanatçýlardan biridir Plantu. Yazarýna, çizerine, düþünürüne, entelektüeline, sanatçýsýna, bilim adamýna, sahip çýkan bir ülkenin gazetesi olan “Le Monde”, karikatüristine sahip çýkan (arka çýkan) “gölgesinde kalýrým” telaþýna düþmeyen bir gazete olduðunu dünyaya kanýtlar böylece. Türkiye, Fransa gibi, gerek yurt içinde, gerekse yurt dýþýnda ülkesine, en azýndan aldýklarýný, yapýtlarý, söylevleri ve örnek tavýrlarý ile geri ödeyen pek çok sanatçý, yazar, çizer, düþünür ve daha nicelerinin heykelini parklara, kentlerin belli yerlerine dikmeye kalksa, toprak ve yer sýkýntýsý çeker kanýsýndayým. Eserleri ile geliþmemize katkýda bulunan, bize yaþama coþkusu, sevinci veren anýlarýmýzýn veya günümüzün tüm büyüklerine selam olsun! Bir gün bizim ülkemiz de kültürünü yaþatma çabasýna girecektir mutlaka. Güncel sorunlarý, geçim sýkýntýsýný, iþsizlik ve Avrupa Topluluðu açmazýný geride býrakýnca mutlaka... Bir gün mutlaka; çocuklar ve gençler okul sýralarýndan önce oyun alanlarýnda, parklarda öðrenecekler tarihimizi, sanat ve yazýn dünyamýzý, bu dünyayý oluþturan, zenginleþtiren, güzelleþtiren heykeli dikilesi büyüklerin heykelleri ile kentler, açýk kent müzesine dönüþünce... O bir günü seviyorum! özlüyor, daha þimdiden çok Plantu, “tehlikeli bir sanat’ ýn tehlikeli çizeridir. Bir gün sevilen, diðer gün kendisine ateþ püskürülen gazeteci, karikatürist, heykeltýraþtýr. Kalemi keskin deðil, kývraktýr, zarif bir ironidir. “Bunun için para veriyorlar bana, gazetedeki varlýðýmýn nedeni budur. Ben önemli olaylara parmak basmak için Le Monde da çalýþýyorum.” diye anlatýr Plantu. Kolay deðildir törenle karþýlandýðý bir yerden bir gün sonra çýkan bir karikatürü nedeniyle kovulmaktan beter edilmek. “Le Monde gazetesinin penceresi, baþ karikatüristi, Fransýz basýnýnýn bir numaralý baþ karikatüristi”, diye anýlan Plantu þöyle anlatýr karikatürle olan yakýnlýðýný: - Ben bir gazeteciyim her þeyden önce, ve de karikatüristim; çizen bir gazeteciyim. Karikatürün gazetecilik mesleðinde bir gücü temsil etmesini, güç olmasýný istiyorum. Gazetecinin karikatür çizmesini, birbirini tamamlayan iki öðe diye deðerlendiriyorum. Benim için bir artýdýr karikatür. Yaptýðým iþi çok önemsiyorum; baþ makalenin lezzeti ve parfümü var onda ama bir baþ makale deðildir bununla birlikte. “Canada Dry”ý dýr sadece. Aktüaliteyi veriyorum onun gerçek boyutunu yani objektivitesini ortaya koymayý iddia etmeksizin. Baþ makale veya bir makalede günün olayýný anlamaya, kavramaya olanak saðlayan en az yirmi giriþ olmasýna karþýn benim karikatürümde bir veya en çok iki giriþ vardýr üstelik çok az olmakla birlikte basite indirgeyen bir yaklaþýmla. Okur karikatürümün sübjektif olduðunu bilerek bakar ve olaya biraz hinlik kattýðýmý da bilir ayrýca. Karikatür bir penceredir, baþ makaleye gelince; okur onun objektif olmasýný bekleme hakkýný sürekli olarak saklý tutar, ondan beklentisi farklýdýr çünkü... Çünkü baþ makale gazetenin en önemli bölümü olma özelliðini korur her zaman. Ýyi bir karikatürist, olmasý beklenen yerde olmamasý gerektiðini bilmek zorundadýr, okurunu düþ kýrýklýðýna uðratma N° 102 OLUSUM/GENESE , pahasýna da olsa. Bu bilinçle yapmalýdýr mesleðini. Okurlarý son derece memnun etmekten daha kötü bir þey düþünülemez bir karikatürist için. Yeni bir þeyler sunmak gerekir, benden beklenenin gerisinde durmam. Kliþeler kullanýrým ancak basit kliþelerden uzak durmalýdýr karikatürist, zekice seçmelidir kliþelerini. Ve þöyle anlatýr yaptýðý iþin zorluðunu: - Baþ karikatürist olmak için özel bir çaba göstermedim, tepeden inme oldu. Çok da gurur duyduðumu söylememin bir sakýncasý olmasa gerek. Önce André Laurens, sonra da André Fontaine, 1983-1984’te beni ilk sayfaya attýlar. 1995’e kadar her sabah günün en önemli konusu doðrultusunda çizdim. Þikayet edeceðim bir þey de yok Ýran veya baþka bir ülkede çizen karikatüristlere kýyasla. Bir yandan da gazetenin, karikatüristi pazarlama aracý olarak kullandýðýný görerek, “demokrasi” sözcüðünü biraz tehlikeli buluyorum. Biraz geride durmayý istediðim çok olmuþtur zira bazý sabahlar on yýl yaþlanýrým. Bu gün geriye dönüp karikatürlerime bakýyorum. Haftalarca tek bir fare çizmediðimi fark ediyorum. Çocuklar ölüp, askerler yere çakýlýrsa, fare çizmenin ne anlamý kalýr?.. Ama, ama, yine de iyimserliðimi koruyorum... Bana bir gazete çiz, Bir hikaye anlat bana Ýçinde Noel Baba olsun, Pembe haberler dökülsün kaleminden. Çizimlerinden seçmeler göster bana, Hani þu yetiþkinlerin beðenmediði taslaklardan. Ama dikkat et içinde bomba olmasýn, ne de top tüfek. Lütfen bana bir gazete çiz, çiz n’olursun! Ýçinde ölüm olmasýn, çocuklar ölmesin, Pembe olsun haberler. Bir hikaye anlat bana, Ýçinde Noel Baba olsun, Annem, babam, kardeþim. Bir hikaye anlat, anlat n’olursun! Ýçinde açlýk yerine oyuncak olsun, Balonlarýn rengi kýrmýzý olsun. Bir gazete çiz bana, çiz n’olursun! Rengi siyah olmasýn, Ýstemem kýrmýzý balon, OLUSUM/GENESE N° 102 , Kýrmýzý da olmasýn, Sen en iyisi bir beyaz çiz, Ýçinde kocaman bir umut olsun. Plantu-S.Exupéry-N.Hikmet-S.T.T Ve devam eder Plantu: - Elbette, aðaçlardan, doðadan, minik kuþlardan söz etmek isterdim. Daha hoþ, daha anlamlý olurdu her gün çizdiðim siyasi karikatürlerden. Bir düþüm var benim. Gerçek karikatürist olmak; sokak karikatüristi. Örnek diye gösterebileceðim biri var: Jean-François Battelier, sokakta karikatürlerini satýyor ve tam bir demokratik iletiþimi var halkla. Le Monde ve l’Express’i kýzdýrýp kendimi kapý dýþarý ettirmenin hayalini kurdum hep... Bilgisayarýmý sokak ortasýna kurup kýrmýzý ýþýkta bekleyen yayalarý etrafýma toplamak, bilgisayarla yapýlan karikatürleri gösterip gerçek bir Avrupa karikatürü çemberi oluþturmak... Ýþte benim hayalim. Ama ben þimdilik, iþimden arta kalan zamanda, suluboya çalýþmak, siyasilerin ve yargýçlarýn küçük yontularýný yapmakla yetiniyorum. Bu beni dinlendiriyor, dokunduðum eþyalarla aramda oluþan baðý çok seviyorum. ... (sayfa 151-153) q