halkbank ` ta - Deniz Somunkıran
Transkript
halkbank ` ta - Deniz Somunkıran
H A L K B A N K ’ TA Halkbank Kurumsal İletişim Dergisi • İki Ayda Bir Yayımlanır • Mayıs - Haziran 2009 • Sayı: 15 15 H A L K B A N K ’ TA başlarken Tüm piyasalara karamsar bir havanın hâkim olduğu bir dönemde, Halkbank’ın 71 yıllık gücüne ve bankacılık deneyimine dayanarak inançla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın meyvesini bu kadar erken toplamak beni son derece gururlandırıyor. Halkbank Ailesinin değerli üyeleri, Halkbank’ta Beraber Dergisi’nin on beşinci sayısında, sizleri 2009’un ilk üç ayında elde ettiğimiz başarılı sonuçların mutluluk ve gururuyla selamlıyorum. Hepinizin bildiği gibi yeni yıla finans piyasalarının olumlu bir seyre gireceği öngörüsüyle başlamıştık. Sektörümüzün yılın ilk döneminde ulaştığı kârlılık rakamları Bankamızın değerlendirme ve beklentilerinin haklılığını bir kez daha kanıtladı. Sektörümüz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre yılın ilk iki ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre kârını % 38 artırdı. Halkbank ise bu kâra en çok katkıda bulunan bankalar arasındaki yerini aldı. Üç aylık yoğun çalışma dönemi sonucunda elde ettiğimiz başarıda, Bankamızın faaliyet gösterdiği her alanda üstün bir çaba sarf eden siz değerli mesai arkadaşlarımın büyük paya sahip olduğunu düşünüyorum. Bizi, hep birlikte imza attığımız bu güzel sonuca taşıyan süreci sizlerle paylaşmak istiyorum. Bankamız, aralıksız devam ettirdiği kredilendirme faaliyeti sayesinde kredilerin toplam aktiflere oranındaki istikrarlı büyümesini sürdürdü. 2008 Aralık ayında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile imzaladığımız kredi protokolünün ardından il ve ilçelerdeki toplam 21 Oda ve Borsa ile masaya oturduk. Bu anlaşmalar neticesinde meslek birliklerinden Bankamıza aktarılan 323 milyon TL ve Bankamız kaynaklarından kullandırılan ilave krediler ile birlikte bugüne kadar 10.549 firmaya 1,5 milyar TL kredi kullandırdık. Kredi protokolleri çerçevesinde Mayıs ayının ilk haftası itibarıyla 4.212 yeni firmayı müşteri portföyümüze ekledik. Halkbank olarak 2009’daki en önemli çalışmalarımızdan biri de Borç Yapılandırma Programı oldu. 57.000 kurumsal ve bireysel müşteriye ulaşmayı hedeflediğimiz bu program kapsamında takibe intikal etmiş toplam 1 milyar 350 milyon tutarındaki krediyi yeniden yapılandıracağız. Bu çalışmayla, gerek global finansal kriz gerekse faaliyet gösterdiği sektörün özgün koşulları nedeniyle ödeyemediği kredi borcunun sıkıntısını yaşayan işletmelerin yeniden ekonomiye kazandırılmasına büyük katkı sunacağımıza inanıyoruz. 2009’un ilk çeyreğinde bireysel bankacılık alanındaki etkinliğimiz de artarak devam etti. 2009’a kredi borcu ödemelerini kolaylaştıran Dost Kredi ile başladık. Farklı bankalara olan bireysel kredi, kredi kartı veya kredili mevduat hesabı borçlarını tek bir çatı altında toplayıp kapatmak isteyenlere çözüm olarak sunduğumuz Dost Kredi, bireysel müşteri portföyümüzün gelişmesine olumlu katkı sundu. Ayrıca 2009’un ilk çeyreğinde Merkez Bankası’nın yaptığı faiz indirimini bireysel kredilerine yansıtan ilk bankalardan biri olduk. Böylece Halkbank müşterileri piyasalardaki olumlu gelişmelerin avantajını çok kısa zamanda hissettiler. Halkbank olarak bankacılığın her alanında yorulmadan sürdürdüğümüz bu çalışmalar esnasında 71 yıllık misyonumuzun sosyal sorumluluk tarafını da unutmadık. Türkiye’nin hem kültürel mirasına hem de sanat ortamına katkı sağlayacak bir projeye imza attık. Değerli gazeteci ve yazar Nazım Alpman ve fotoğraf sanatçısı Tolga Sezgin’in Bankamız için hazırladığı, Anadolu’da icra edilmeye devam eden 15 farklı geleneksel el sanatını konu alan “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna Anadolu’nun Elleri” kitabındaki fotoğraflarla “Anadolu’nun Elleri” sergisini açtık. Sanatseverlerin beğenisini kazanan kitabımız ve sergimizle, Anadolu’nun kültürel mirasının belgelenmesine ve gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunduk. Değerli arkadaşlarım, 2009 yılının ilk döneminde gerek finansal sonuçlarımız gerekse hayata geçirdiğimiz projeler Halkbank için gurur kaynağı olmaya devam ediyor. Tüm piyasalara karamsar bir havanın hâkim olduğu bir dönemde, Halkbank’ın 71 yıllık gücüne ve bankacılık deneyimine dayanarak inançla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın meyvesini bu kadar erken toplamak beni son derece gururlandırıyor. Bu güzel tabloya emeği geçen siz değerli mesai arkadaşlarımı tek tek tebrik ediyor, büyük bir aile olarak koordinasyon içinde yürüttüğümüz çalışmalarımızın bizi yıl sonuna kadar zirveye taşıyacağına inanıyorum. Hüseyin AYDIN Genel Müdür 2 İçindekiler 4 13 19 Fatma Deniz Somunkıran: Ben hep şöyle söylerdim; köküne dinamit koysalar bile Halk Bankası’na hiçbir şey olmaz! Bizden Biri KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığı Departman Türkiye edebiyat âleminde kimler konuşuluyor? Sanat Küresel krizde son durum ve Türkiye 26 Hızlı Bakış 30 34 KÖSADK Daire Başkanlığımız ISO 9001:2008 Belgesi aldı Kalite Yönetimi Metropolden kaçanların en güzel sığınakları: Şile, Ağva… Gezi 8 2008 finansal sonuçlarımız ve 2009 hedeflerimiz açıklandı Haberler Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığı Departman Kız Kulesi’nden, Oyuncak Müzesi’ne… Hayallerinin peşindeki çocuk: Sunay Akın Konuk Halkbank’tan uzatılan dost eli: TOA Tasfiye Programı Ürün Hizmet Özür diliyorum Gazanfer Bey... Güncel İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü Bölge 16 22 28 32 39 3 İÇİNDEKİLER 42 48 52 58 62 İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubeler, Türkiye ekonomisinin atardamarındalar! Ziyaret Sağlığımızı tüketmeden teknolojiyi tüketmek Yeşil Sayfalar Erkek ve kadın modasında aranan yeni uyum: Çanta ve kemer kombinasyonu Renkler ve Mevsimler Yeni teknolojiler yeni ürünler Teknoloji Atölye Mekân Günübirlik Kent Rehberi Yaşamak farkında olmaktır Gelişim Renkleriyle, tatlarıyla, kokularıyla hayatımızın içindeler: Gıda katkı maddeleri Sağlık Anı yakalamanın en güzel yolu: fotoğraf Hobi Tiyatro, Sinema, Kitap, Müzik, Sergi Kültür Durağı Sudoku Bunları biliyor musunuz? Çentik Eğlence 46 50 56 60 63 Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Türkiye Halk Bankası A.Ş. Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin AYDIN Genel Müdür Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Osman ARSLAN Genel Müdür Yardımcısı Yayın Koordinatörü Yalçın KAYA Tanıtım ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Yayın Kurulu Olcay DOĞAN, Hüseyin ZEYBEK, Ayşe SÖNMEZLER, Erdal ÇELİK Danışma Kurulu Ferrin KOLAYLI, Nagihan AĞAR Yönetim Yeri Türkiye Halk Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü Tanıtım ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı, 2. Cadde No: 63 Kat: 19 Söğütözü / ANKARA Tel: 0312 289 45 51 Faks: 0312 289 45 75 Yayın Türü Yerel Süreli / 2 Aylık Yapım: Kıvılcım Kurumsal İletişim ve Reklam Hizmetleri Ltd. Şti. Halil Rıfat Paşa Mahallesi, Aydınlık Tepe Sokak, No: 19 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212 210 37 07 - 08 Faks: 0212 220 31 41 www.kivilcimajans.com Genel Yayın Yönetmeni: Cezmi ZAFER Editör: Aslı GENÇAY Yazı İşleri: Ozan ÇETİN Fotoğraflar: Mehmet TÜTÜNCÜ, Efe NALÇACI Görsel Yönetmen: Himmet DOĞAN Kapak Tasarım: Kıvılcım ZAFER Grafik: Yavuz MAMAÇ Çizer: Emrah ARIKAN Katkıda Bulunanlar: Gökhan GENÇAY, Yelda KULLAP, Fatih YILDIZ, Barış SEVER Renk Ayrımı Baskı Özgün Ofset Yeşilce Mahallesi Aytekin Sokak No: 21 Kâğıthane / İSTANBUL Tel: 0212 280 00 09 Baskı Tarihi 12 Mayıs 2009 4 bizden biri Fatma Deniz Somunkıran: Halkbank benim ikinci evimdi Fatma Deniz Somunkıran (ortada) Ankara Çankaya Şubesi 5 BİZDEN BİRİ Z aman, geçen yıllar, değişim, eskime olgusu genelde isteksizce karşılanır ve çoğu kez korkutucu gelir insana. Ama bazı şeyler vardır ki her geçen yıl, her değişim ve her döngü onları daha da ileri taşır, büyük adımlar attırır. Hayatın sırlarını çözenler, varolduğu tarihin ve mekânın yasalarını bilenler, insanlığı özümseyenler hiç eskimezler. Halkbank da bunlardan biri. Yılları devirdikçe güçlenen, büyüyen, KOBİ’lerle ve halkla bütünleşen Halkbank, bu sene 71. yılını kutluyor. Amatör yüreği, profesyonel beyniyle kendini sürekli geliştiren, geliştikçe müşterilerini de büyüten, Türkiye’nin ve Türk KOBİ’lerinin kalkınmasında tartışmasız önemli bir yeri olan Bankamızın 71. yılı için sizlere özel bir röportaj sunmak istedik. 1950’lere gittik ve 1957’de Kahramanmaraş’ta stajyer memur olarak Halkbank’la tanışan gencecik bir kızın izini sürdük. O kız Fatma Deniz Somunkıran’dı. Bankamızın eski çalışanlarından olan Deniz Hanım şimdi 68 yaşında. Eşi Yaşar Bey’le, kızları, damatları, torunları ve suluboya resimleriyle Ankara’da mutlu ve aktif bir yaşam sürmeye devam ediyor. 1941’de Kahramanmaraş’ta doğan Deniz Hanım, liseyi bitirir bitirmez stajyer memur olarak başladığı bankacılık kariyerine, 1971’e kadar Kahramanmaraş’ta devam ettikten sonra Ankara Cebeci Şubesi’ne Müdür Muavini olarak atanmış. 1972-76 yılları arasında Gaziantep Şubesi’nde, 1976-78 yılları Fatma Deniz Somunkıran 1950’lerde ülkemizde çalışan kadın nüfusu fazla değildi, siz neden çalışmayı ve bankacılığı tercih ettiniz? Annem ve babam çok aydın insanlardı. Ben doğduktan 40 gün sonra Ankara’ya gelmişiz, Ankara’nın havasını koklamışız. Biz 4 kız kardeşiz ve en büyük benim. Babam Devlet Demiryolları’nda çalışıyordu ve Kurumun çok güzel lojmanları vardı, orada kalıyorduk. Biz 4 kız kardeş büyümeye başladık, en büyük ben olunca liseyi bitirir bitirmez beni Halk Bankası’na başlattılar. Annemin ailesi “Niye siz bu kadar küçük çocuğu işe soktunuz?” diye itiraz etti fakat ailemizin geçimi için gerekliydi. Gerçekten çok aydın insanlardı ve çok isabetli öngörüleri vardı. 70 yıl önce çekilmiş evlilik fotoğraflarında dahi annemle babamın giyimleri son derece modern ve çağdaş. Mesela o yıllarda “Deniz” ismini kimse aklına getirip kızına koymazdı. Tabii Bankada yıllarca her atandığım şubede kadın olarak yalnız başıma çalıştım. Çalışma arkadaşlarım da çok iyi ve dürüst insanlardı. Halen yaşayanlarla çok güzel görüşmelerimiz oluyor. Ayda bir defa cumartesi günleri toplanıyoruz. Mesleğe ilk başladığınızda bankacılık sektörüne uyum sağlayabildiniz mi, Halkbank’ı sevdiniz mi? Şöyle söyleyeyim; kısa çoraplarım, babet ayakkabılarım ve kolsuz bir basma elbisem vardı. Bu kıyafetle Bankaya gittim. Uzun süre kısa çoraplarımı çıkaramadım. İlk ay bayağı bir bocalama geçirdim. Sonra gerçekten Halk Bankası’nı çok sevdim. Samimi olarak söylüyorum; tatil dönüşlerinde kalbim titreyerek Bankanın kapısından içeriye girerdim. Çok güzel yıllarımız geçti Halk Bankası’nda. Gerek yukarı makamdakilerle gerek birlikte çalıştığımız arkadaşlarımla güzel bir çalışma hayatımız oldu. İlk yıllarda sıkıntılar da çektik. Kahramanmaraş Şubesi’nde çok az personel vardı, kocaman bir lokaldi ve kocaman bir sobayla ısınıyordu. Soba odunla yanıyordu arasında ise Ankara Bahçelievler Şubesi’nde Müdür Muavinliği görevini yürüten Deniz Hanım, 1978’de Ankara Çankaya Şubesi’nde vekâleten Şube Müdürlüğü ve ardından Şube Müdürlüğü yapmış. 1981’de de emekli olmuş. Emekli olmak, Deniz Hanım’ın aldığı Halkbank kültürü düşünüldüğünde onun için bir son olmamış, aynı aktiflikle sosyal hayatına ve üretimlerine devam etmiş. Bugün suluboya resim sergileri, sosyal dernek üyelikleri, kitapları ve çevresiyle Deniz Hanım hâlâ gençliğindeki canlılığına ve yaşama sevincine sahip. Onunla konuşurken hem Halkbank’ın 1950’lerden bu yana gelişimine, hem de bir kadının önünü açmada, kendi kültürüyle yoğurup güçlü bireyler yaratmadaki başarısına tanık olduk. Bir dolap bile yoktu o zamanlar. Dolap yerine ambalaj sandıklarını kullanır, klasörleri onlara koyardık. Geç vakitlere kadar çalışırdık. Yılbaşlarında çoğu kez gece 2’lerde 3’lerde evimize gittiğimiz olurdu. Ama sabahları yine mesai saatinde Bankada bulunurduk. Banka benim ikinci evimdi. ve odunları biz atıyorduk, tir tir titrerdik o günlerde. Bir dolap bile yoktu o zamanlar. Dolap yerine ambalaj sandıklarını kullanır, klasörleri onlara koyardık. Geç vakitlere kadar çalışırdık. Yılbaşlarında çoğu kez gece 2’lerde 3’lerde evimize gittiğimiz olurdu. Ama sabahları yine mesai saatinde Bankada bulunurduk. Banka benim ikinci evimdi. Halkbank, çalışan bir kadın olarak sizin önünüzü açmış, desteklemiş ve yükselmişsiniz. Bu konuda Halkbank’ı nasıl değerlendiriyorsunuz? Benim gibi öyle kadın arkadaşlar vardı ki canla başla çalışırlardı. Mesela izinler kesildiği dönem bir kadın arkadaşımın çocuğu kızamık çıkardı ve çocuğu kreşten bıraktılar. Kendi inisiyatifimi kullanarak arkadaşıma “Çocuğun ne zaman iyi olursa, o zaman gel.” dedim ve izin verdim. O kadın cumartesipazar çocuğu eşine bırakarak geldi, işini tamamladı ve rötarı giderdi. İşe başladığı gün hiç rötar yoktu. 6 BİZDEN BİRİ Halk Bankası kadınların önünü açıyor ama kadınlar o kadar çalışmalarına rağmen Bankada azınlıkta diye düşünüyorum. Emekli maaşı aldığım şubedeki genç kadın arkadaşlarımı görüyorum, o kadar çok çalışıyorlar ki… Bence kadınlar iyi çalışıyor. Bir de anneliğin, anaçlığın getirdiği bir ruh var onlarda. Müşteri üzerinde daha etkili olabiliyorlar. Gaziantep’te Müdürüm Hilmi Bey vardı, etrafına bakındığında su istediğini anlar, ne kadar işim varsa bırakır, ona suyunu verirdim. Sizin çalıştığınız dönemlerdeki Halkbank’la bugünkü Halkbank’ı kıyaslarsanız, sizce Halkbank nereden nereye geldi? Banka çok yol katetti. Seyahatlerimde Bankayı her gördüğümde içim titrer, eğer müsait olursam mutlaka girerim içeriye, çaylarını kahvelerini içer, hâl hatır sorarım. Gördüğüm son değişikliklerle ve diğer bankalarla birleşmelerle bence ilerlemeler oldu. Hep şöyle söylerdim; “Köküne dinamit koysalar bile Halk Bankası’na hiçbir şey olmaz!” Zaman içinde insanlar da çok değişti. Toplum bir değişim içinde. Geçmişte bizim müşterilerde ilgilendiğimiz şeylere şimdi biraz uzak yaklaşılıyor gibi geliyor bana. Eskiden Beşeri Münasebetler vardı ve hatta bir kitabı bulunuyordu. Ben o kitabı “Acaba nasıl hareket etmemiz, ne yapmamız lâzım?” diye defalarca okurdum. Şimdi de bunlar mutlaka öğretilmeli ve insanlar eğitilmeli. Toplum çok değiştiğine göre, bankacılar da onlara göre kendilerini programlamalı, görgü ve bilgilerini artırmalılar. Ben zamanında çok param olmamasına rağmen arkadaşlarımla Avrupa’nın birçok kentini gezme şansına eriştim. Avrupa’da müzeleri gezdik, konserlere, tiyatrolara gittik. Bunlar bizim ufkumuzu açtı. Halkbank kültürünü ilk alanlardansınız, bu kültür bugün çok güçlü, Halkbank’ı ve Halkbanklıları belirliyor. Sizin döneminizdeki Halkbank kültürü nasıldı? Yıllarca her atandığım şubede kadın olarak yalnız başıma çalıştım. Çalışma arkadaşlarım da çok iyi ve dürüst insanlardı. Halen yaşayanlarla çok güzel görüşmelerimiz oluyor. Ayda bir defa cumartesi günleri toplanıyoruz. Ben bir aile olarak düşünüyorum Halk Bankası’nı. Kendi ailemi ne kadar çok seviyorsam Halk Bankası’nı da o kadar çok severim. Çünkü benim yaşamımda büyük bir yeri vardır. Çalışırken günün büyük bir bölümünü Bankada arkadaşlarımla birlikte geçirirdim. Karşılıklı sevgi-saygı olmayınca hiçbir şey olmaz. Evlilik de, iş de, çalışma da yürümez. Biz Bankaya başladığımızda o kültür, sevgi-saygı kökten verilmişti bize. Kahramanmaraş, Gaziantep gibi KOBİ ağırlıklı bölgelerde görev yapmışsınız. Bir KOBİ bankası olan Halkbank’ın o dönemlerde KOBİ’lerle ilişkileri, politikaları nasıldı, kredi süreçleri vb. nasıl şekilleniyordu? Esnafla ilişkilerimiz çok iyiydi ve esnaf bizi çok Deniz Hanım ve eşi Yaşar Bey seviyordu. Zamanında Kahramanmaraş’ta Halk Bankası olarak 25 bin lira kredi verdiğimiz insanlar, şimdi büyük sanayici oldular. Bunların hepsini Halk Bankası yaptı. Şehirlerin veya Türkiye’nin kalkınmasında Halk Bankası’nın büyük rolü var. Gaziantep’te de, 70’li yıllarda küçük işler yapmaya başlayan firmalarla şimdi organize sanayi siteleri kuruldu. Mesela bir nakışçı vardı, ki o zamanlar nakışçılık yaygın değildi ama biz ona kredi vermiştik. Nakışçı, bizden aldığı krediyle edindiği 8 – 10 makineyle işe başladı ve sonra işini daha da geliştirdi. Yaptıklarını yurtdışına satmaya başladı. Otomotiv sanayi, halıcılık, kilimcilik vb. o yıllarda yeni başlamıştı. İnanın hepsinin geldiği yerde Halk Bankası’nın tuzu var. Halk Bankası onları bugünlere getirdi. Sizin zamanınızda Bankanın pazarlama süreçleri nasıl işlerdi? Örneğin bugün müşteriye gidilerek pazarlama süreci işletiliyor, sizlerin müşteri ilişkileriniz nasıl şekilleniyordu? Müşteri, kendi ayağıyla geliyordu Bankaya. Ceketinin önünü düğmeliyordu ve istiyordu. Bir şeyin ayağına gittiğiniz zaman onun kadar kıymetlisi olmaz. O sizin ayağınıza gelirse kıymeti düşer. Ben o kanıdayım. Mesela Çankaya Şubesi’nde görev yaparken Kahramanmaraş’tan bir müşterim geldi ve bizden para istedi. Türk Hava Kurumu ile bir ilişkisi vardı ve para THK’ye ödenecekti. Rakam, o tarih için çok büyük bir rakamdı: 900 milyon... Birkaç yere gitmişler, ödeme yapılmamış ve bana geldiler. Gelen kişi benim eski komşumdu ve zengin olduğunu biliyordum. “Tamam” dedim ve parayı ödedim. THK’deki Bey dedi ki; “Deniz Hanım sizi tanıdım, bundan BİZDEN BİRİ Evinin bir duvarını suluboya resimlerine ayıran Deniz Hanım'ın 21-30 Mayıs 2009 tarihleri arasında Antalya Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde suluboya resim sergisi düzenlenecek. böyle THK’nin bütün paraları sizin şubenize gelecek.” Ve ondan sonra THK’nin bütün paraları bizim şubemize geldi. Bazı davranışlar müşteriyi çekiyor. Yaşar Bey, Deniz Hanım’ın çalışması ve Halkbanklı olması yaşamınızı nasıl etkiledi, ne gibi katkılar sağladı? Yaşar Bey: Eşimin Banka Müdürü bir bayan olması nedeniyle ben hep eşime destek olmaya çalıştım. Bankada eleman olmadığı zamanlarda dahi, örneğin yılbaşlarında gidip onunla çalışır, devir hesaplarını deftere işlerdim. Deniz Hanım: Yaşar Bey yeri geldi mi bana destek olmak için gece 2’ye, 3’e kadar hesap nakilleri yapmış, yeni mevduat kartonları açmıştır. Nasıl tanıştınız? Yaşar Bey teknik öğretmen, mobilya ve iç mimari hocasıydı. Bir başkasıyla nişanlanmak için memur senedi almak istiyordu ve bizim Bankaya geldi. Muhasebeci kadın arkadaşım Yaşar Bey’i tanıyormuş. Sonradan karşılaştıklarında Yaşar Bey ”Evlilik işi olmadı.” deyince bizi tanıştırdı. Zaten o tarihlerde flört, gezmetozma yoktu. Öylece tanıştık ve evlendik. İyi ki de evlenmişiz, çok güzel yıllar geçirdik. Emeklilik hayatınız nasıl geçiyor, nelerle uğraşıyor, zaman geçiriyorsunuz? Yaşamın yaşı yok. İstediğiniz güzel şeyleri, istediğiniz kadar yapabilirsiniz. Ben şuna inanıyorum ki; insan belirli bir süre yaşadığı için değil, bir ideale yüz çevirdiği için yaşlanır. Kendi yaşamıma bunu uyguluyorum. Emekli olunca Yaşar Bey’le ikimiz önce yağlıboya resme başladık. Yağlıboyadan sonra 2 yıl seramik yaptım. Sonra da suluboya resme geçtim ve şimdi suluboya ağırlıklı çalışıyorum. Sosyal Zamanında Kahramanmaraş’ta Halk Bankası olarak 25 bin lira kredi verdiğimiz insanlar, şimdi büyük sanayici oldular. Bunların hepsini Halk Bankası yaptı. Şehirlerin veya Türkiye’nin kalkınmasında Halk Bankası’nın büyük rolü var. işler ve yardım derneklerinde de faaliyet gösteriyorum. Ankara Kadın Ressamlar Derneği’nin üyesiyim. Hayat tarzımda boşa geçen bir zaman yok. Halk Bankası’na yeni girdiğimde karşımda şöyle bir yazı vardı: Vakit bizim değil halka ait işindir. Ben bunu sabahtan akşama kadar günde 500 kere okurdum. Bir şeyler yapmak, bir şeylere yardım etmek, bir şeyin ucundan tutmak, beni çok rahatlatıyor. Torunlar? Tabi ki onlar hayatımın en güzel parçaları. Büyük torunum Bilkent Üniversitesi Grafik ve Tasarım Bölümü’nde okuyor. Küçük torunum ise lise birde. Bir Gal atasözü “Bazen gerçek aşkı ilk torununuz olana kadar bulamazsınız.” der, benim için de böyle. Bugünün Halkbanklılarına ve özellikle kadın meslektaşlarınıza ne mesajlar vermek istersiniz? Halk Bankası’nın adını tüm dünyada duyurmak için çok çalışsınlar. Eskisi gibi yine Türkiye’nin her yerinde şube açsınlar. Özellikle kadın arkadaşlarım bulundukları yeri idare etmeyi hedeflesinler. Bankamızın kuruluş yıldönümü kutlu olsun, daha nice 71 yıllara! l 7 8 haberler 2008 finansal sonuçlarımız ve 2009 hedeflerimiz açıklandı ‘2009, KOBİ bankacılığındaki liderliğimizi sürdürdüğümüz ve bireysel bankacılıktaki etkinliğimizi artırmaya devam ettiğimiz bir yıl olacak.‘ G enel Müdürümüz Sayın Hüseyin Aydın, 11 Mart 2009 Çarşamba günü İstanbul Swissotel The Bosphorus’ta gerçekleştirilen basın toplantısıyla, Bankamızın 2008 yıl sonu finansal sonuçlarını, bankacılık faaliyetlerini ve 2009 hedeflerini açıkladı. Genel Müdürümüz yaptığı açıklamada, dünya finans piyasalarını etkisi altına alan krize rağmen Bankamızın 2008 yılı için belirlediği hedefleri büyük ölçüde gerçeğe dönüştürdüğünü, belli alanlarda ise hedeflerin de üzerinde performans gösterdiklerini dile getirdi. Çeşitli değerlendirmelerde bulunan Genel Müdürümüz Hüseyin Aydın konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünya piyasalarındaki olumsuz gidişata rağmen elde ettiğimiz bu başarı, Türk bankacılık sektörünün krize karşı dayanıklı yapısı kadar Bankamızın 70 yılı aşan deneyimine dayanıyor. Başarı her zaman değerlidir. Ama asıl önemli olan, zor zamanlarda bile doğru stratejileri uygulayarak sağlıklı bir bünye ile kârlılık içinde HABERLER Protokoller devam ediyor Bankamız, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası ile protokol imzaladı Bankamız ile Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası arasında 15 Nisan 2009 tarihinde protokol imzalandı. Protokolü Bankamız adına Esnaf ve KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcımız Şahap Kavcıoğlu, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası adına Yönetim Kurulu Başkanı E. Sabri Ertekin imzaladı. Protokol imza törenine; Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, Bankamız Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Çelik, Gaziantep Bölge Koordinatörümüz Levend Torusdağ, Şanlıurfa Şube Müdürümüz Önder Kayvar, Şanlıurfa TSO Yönetim Kurulu Üyeleri ve çok sayıda Oda üyesi katıldı. Trabzon’da protokol büyümeyi sürdürmektir. Biz Halkbank Ailesi olarak bunu başardık.” Başarılarımıza yenilerini ekleyeceğiz 70. kuruluş yılımız olması nedeniyle 2008 yılının Bankamız için önemli olduğunu ve Halkbank Ailesi olarak 2008’i, 70. hizmet yılına yakışacak şekilde tamamladıklarını söyleyen Hüseyin Aydın, “Şimdi hedefimiz, 2009 yılında başarılarımıza yenilerini eklemeye devam etmektir.” dedi. Bankamızın 2009 yılına ilişkin hedefleri hakkında da bilgiler veren Genel Müdürümüz, konuşmasının sonunda şu açıklamalarda bulundu: “2009 yılının ikinci yarısında finans piyasalarının olumlu bir seyre gireceğine inanıyoruz ve hedeflerimizi de bu öngörü ile belirliyoruz. 2009, KOBİ bankacılığındaki liderliğimizi sürdürdüğümüz ve bireysel bankacılıktaki etkinliğimizi artırmaya devam ettiğimiz bir yıl olacak. 2009’da geleneksel bankacılık faaliyetlerinin yanı sıra müşterilerimizin istek ve ihtiyaçlarına göre ürün ve hizmet seçenekleri sunmak da Bankamızın en önemli öncelikleri arasında yer alacak. Bu doğrultuda daha çok kişiye ulaşmak için Bankamızın şube ağını genişletme yönündeki çalışmalarımıza da devam edeceğiz. 2009 boyunca sürdüreceğimiz bu çalışmalarla yıl sonunda aktif toplam ve kredi hacminde yine sektörün üzerinde büyüme elde etmeyi hedefliyoruz.” l Trabzon Ticaret Borsası - Halkbank Destek Kredisi Protokolü, 15 Nisan 2009 tarihinde Bölge Koordinatörümüz Erdoğan Başıhoş, Trabzon Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Güngör Köleoğlu, Trabzon Ticaret Borsası Meclis Başkanı Mehmet Cirav, Borsa Yönetim Kurulu Üyeleri, Bölge Ticari-KOBİ Pazarlama Yöneticileri ve Şube Müdürlerimizin katılımı ile gerçekleştirildi. Bankamız ve MTSO’dan protokol Bankamız, Malkara Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile protokol imzaladı. 11 Mart 2009 tarihinde gerçekleşen imza törenine; MTSO Başkanı Ümran Bilgin, MTSO Meclis Başkanı Hüseyin Vasfi Güner, MTSO Yönetim Kurulu Üyeleri, KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanımız Hakan Başaran, İstanbul Trakya Bölge KOBİ Pazarlama Bölüm Müdürümüz Fahrettin Günerli, İstanbul Trakya Bölge Koordinatörümüz Hasan Topal ve Şube Müdürlerimizle Şube personellerimiz katıldı. Ayrıca Bankamız; 31 Mart 2009 tarihinde Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası, 9 Nisan 2009 tarihinde Kocaeli Ticaret Odası, 14 Nisan 2009 tarihinde Adana Ticaret Odası, 20 Nisan 2009 tarihinde ise Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile protokol imzaladı. l 9 10 HABER Kredi İşsizlik Sigortası ürünümüz ödül kazandı Active Academy’nin 8 Nisan 2009’da Swissotel’de gerçekleştirdiği Sigorta Zirvesi’nde, 2009 “Yenilikçi Şirket” ödülünü, Türkiye’de ilk kez 10 Ocak 2008 tarihinde müşterilerimizin hizmetine sunduğumuz “Kredi İşsizlik Sigortası” ürünümüz ile Birlik Sigorta kazandı. Sigorta Zirvesi ödül töreni; Birlik Sigorta Genel Müdürü Niyazi Koçak, Birlik Sigorta Genel Müdür Yardımcıları Zeki Karakurt ve Bülent Karan, Birlik Sigorta Müdürü Dilek Karaaslan, Bireysel Ürünler Pazarlama Daire Başkanlığımızdan Bölüm Müdürlerimiz Nilüfer Duman ve Ufuk Uslu ve Birlik Sigorta Müdürü Berrin Sadıkoğlu’nun katılımı ile gerçekleşti. l Halkbank, en iyi ilk 10 kuruluş arasında 13 Ocak – 20 Mart 2009 tarihleri arasında uluslararası bir şirket olan Acclaro ve Thomson Reuters tarafından Yatırımcı İlişkileri alanında en iyi şirketleri seçmek amacıyla düzenlenen uluslararası düzeyde katılımlı anket sonuçlarına göre Halkbank Yatırımcı İlişkileri; ‘Mavi Yıldız’lı Şubelerimiz Ataköy Tüm Şubelerimizin operasyonel kalite standartlarında hizmet vermesi amacıyla düzenlenen “Mavi Yıldız” projesi kapsamında, 12 Mart 2009 tarihinde yapılan törenle Elazığ Şubemize, 10 Nisan 2009 tarihinde yapılan törenlerle ise Ataköy ve Beylikdüzü Şubelerimize “Mavi Yıldız” plaketi verildi. l - En İyi Yatırımcı İlişkileri Departmanı - En İyi Kurumsal Yönetim ve Bilgilendirme - En İyi Yatırımcı İlişkileri Faaliyet Raporu - En İyi Yatırımcı İlişkileri Web Sitesi - Finansal Sonuçların Paylaşımında En İyi Şirket Kategorilerinde en iyi ilk 10 kuruluş arasında yer aldı. Bu alanda göstermiş olduğumuz başarıya katkı sağlayan tüm birimlere ve Banka çalışanlarına teşekkür ederiz. l Beylikdüzü Elazığ Şube açılış ve yenilemeleri Yenilenen diğer şubeler: l Sanayi Sitesi Şb. / İzmir (11.03.2009) l Turhal Şb. / Tokat (03.03.2009) l Bulvar Şb. / Samsun (11.03.2009) l Merzifon Şb. / Amasya (04.03.2009) l Sungurlu Şb. / Çorum (06.03.2009) l Kargı Şb. / Çorum (10.03.2009) l Çankaya Şb. / İzmir (10.03.2009) l Oto Tamircileri 2. Sanayi Sitesi Şb. / İzmir (11.03.2009) l Beşyüzevler Şb. / İstanbul (12.03.2009) l Salihli Şb. / Manisa (12.03.2009) l Turgutlu Şb. / Manisa (12.03.2009) l Aliağa Şb. / İzmir (18.03.2009) l Alaşehir Şb. / Manisa (19.03.2009) l Küçükçekmece Şb. / İstanbul (19.03.2009) 24.04.2009 l Gölbaşı / Adıyaman Şubemiz açıldı. 02.03.2009 l Vezirköprü / Samsun Şubemiz açıldı. 11 HABER Bankamız, kültür ve sanata verdiği desteği sürdürüyor Bankamızın kültür ve sanata olan desteği çeşitli etkinliklerle devam ediyor. Son olarak Anadolu’daki on beş farklı el sanatını belgeleyen ve 18 Nisan – 7 Mayıs tarihleri arasında Halkbank’ın girişimleriyle gerçekleştirilen “Anadolu’nun Elleri” fotoğraf sergisi de bunlardan biriydi. Bankamızın 70. yıldönümü nedeniyle başlatılan “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna Anadolu’nun Elleri” adlı kitap projesi, Nazım Alpman’ın kalemi ve Tolga Sezgin’in objektifiyle hayat bulduktan sonra, Anadolu’da halen icra edilmekte olan on beş değerli el sanatını kitapta belgeleyen fotoğraflardan oluşan bir seçki, 18 Nisan 2009’da İstanbul’da, fotoğrafseverlerin beğenisine sunuldu. Bankamızın düzenlediği ve 17 Nisan’da Fotoğrafevi’nde yapılan bir kokteylle açılışı gerçekleştirilen “Anadolu’nun Elleri” fotoğraf sergisinde açılış konuşmaları, Tanıtım ve Halkla İlişkiler Daire Başkanımız Yalçın Kaya ile kitabımızın yazarı Nazım Alpman tarafından yapıldı. Bankamızın yöneticilerinin ve personelinin de bulunduğu açılışa çok sayıda sanatçı, basın mensubu ve müşterimiz katıldı. Tolga Sezgin’in her biri ayrı bir hikâyeye sahip olan ve değer taşıyan fotoğraflarının yer aldığı ser- gi büyük beğeni toplarken, 7 Mayıs’a kadar Fotoğrafevi’nde izlenebildi. Bu sergiyi, dedelerinden, ustalarından devraldıkları el sanatlarını aşk ve özveri ile icra ederek yaşatan ve torunlarına, çıraklarına aktaran değerli ustalarımıza armağan ediyoruz. l Bankamızdan genç girişimcilere destek 16 - 17 Mart 2009 tarihinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Genç Girişimciler Topluluğu tarafından düzenlenen Genç Girişimciler Kongresi’ne Bankamız sponsor oldu. Kongre kapsamında, girişimci potansiyeli artırmak ve girişimcilikle ilgili bilgi ve beceri kazandırmak amacıyla çeşitli eğitimler ve aktiviteler düzenlendi. Girişimciliği destekleyen kurum ve kuruluşlar arasında bağlantı kurarak ODTÜ’lü genç girişimcilerin projelerine destek sağlamanın amaçlandığı, “Girişimcilere Sağlanan Destekler” konulu panelde KOBİ Pazarlama-1 Daire Başkanımız İsmet Gergerli konuşmacı olarak yer aldı. l 16.04.2009 l Sanayi Sitesi / Ordu Uydu Şubemiz açıldı. 24.04.2009 l Kâhta / Adıyaman Şubemiz açıldı. 10.03.2009 l Basmane / İzmir Şubemiz yenilendi. 17.03.2009 l Anafartalar / Manisa Şubemiz yenilendi. 12 HABERLER “Küreselleşen Dünyada KOBİ’ler Konferansı” Bankamız sponsorluğunda düzenlendi Dünya Gazetesi ile Fransız Kalkınma Ajansı (AFD) işbirliğinde İstanbul’da düzenlenen “Küreselleşen Dünyada KOBİ’ler: Fırsatlar-Büyüme İmkânları Konferansı”nda KOBİ’lerle ilgili çeşitli konulara ilişkin paneller gerçekleştirildi. Halkbank sponsorluğunda 9 Nisan Perşembe günü başlayan konferansın ilk gününde; açılış konuşmaları, AFD CEO’su Jean-Michel Severino ve Genel Müdürümüz Sayın Hüseyin Aydın tarafından yapıldı. İki gün süren konferansta; “KOBİ’lerle büyük işletmeler arasındaki bağlantılar: Küresel rekabetçi ortamda ayakta kalmak”, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve KOBİ’ler: Fırsat mı; yoksa lüks mü?”, “Kalkınmanın itici gücü olarak KOBİ’ler: KOBİ’lerin teşvik edilmesine yönelik en iyi uygulamalar”, “KOBİ’lerin kalkındırılması ve finansmanında yenilikçi çözümler” ve “KOBİ’lerin Bölgesel Ekonomik Entegrasyonu” adları altında 5 oturum gerçekleşti. Kredilerimizin yüzde 50’si KOBİ’lerin Konferansın ikinci gününde “KOBİ’lerin kalkındırılması ve finansmanında yenilikçi çözümler” başlıklı panelde konuşan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Şahap Kavcıoğlu, Halkbank tarafından verilen kredilerin yüzde 50’sinin KOBİ’lere kullandırıldığını kaydetti. Kavcıoğlu konuşmasında şu bilgileri de aktardı: “Türkiye’deki firmaların yüzde 99’u KOBİ. Üretimin yüzde 38’ini, istihdamın yüzde 81’ini, ihracatın yüzde 17’sini, yatırım- larınsa yüzde 20’sini KOBİ’ler gerçekleştiriyor. Bu rakamlara baktığımızda KOBİ’lerin ciddi işler yaptığını görüyoruz. 360 milyar TL’lik bankacılık kredilerinin 87.6 milyar TL’si KOBİ’lere kullandırılıyor. KOBİ’lerin istihdamın yüzde 81’ini, üretiminse yüzde 38’ini sağlamalarına rağmen finansal imkânlardan yararlanamadıklarını görüyoruz.” Genel Müdürümüz Hüseyin Aydın’ın yanı sıra, konferansın çok sayıdaki katılımcıları arasında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Devrim Ziya Tavil ve KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan da yer aldı. l Operasyonel Kalite Toplantısı düzenlendi KOBİ Dönüşüm Projesi Çorum Konferansı gerçekleştirildi 11-12 Nisan 2009 tarihleri arasında Ankara Dedeman Otel’de 2008/4. Dönem Operasyonel Kalite Toplantısı düzenlendi. Bankamızın, Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Programı çerçevesinde KOBİ’leri KSS, çevre, iş sağlığı ve güvenliği konularında bilinçlendirmeyi amaçladığı KOBİ Dönüşüm Projesi Çorum’da yapılan konferans ile devam etti. İki gün süren toplantıda, “Mavi Yıldız Operasyonel Kalite Projesi” değerlendirildi ve 2008 yılının dördüncü üç aylık dönemine ilişkin değerlendirme sonuçlarına göre, Bölgeler bazında en yüksek kalite puanına ulaşan şubelere ödül verildi. Konferansın açılış konuşmaları; Çorum Valisi Mustafa Toprak, Hazine Yönetimi ve Uluslararası Bankacılık Genel Müdür Yardımcımız Süleyman Aslan tarafından yapıldı. 2008 yılı hedefleri hakkında bilgi verilen toplantıya, Operasyonel İşlemler Genel Müdür Yardımcımız Selahattin Süleymanoğlu, Ankara I. Bölge Koordinatörümüz Levent Nihat Güleç, Konya Bölge Koordinatörümüz Yusuf Demirel, Şube Operasyonları Daire Başkanımız Ergin Kaya, İnsan Kaynakları, Şube Operasyonları Daire Başkanlığı ile 19 Bölge Koordinatörlüğünde görev yapan Bölüm Müdürlerimiz ve Operasyonel Kalite alanında dereceye giren 21 Şubemizde çalışan Operasyon Yöneticilerimiz ile Yetkililerimiz katıldı. l Eğitim Daire Başkanımız Olcay Doğan’ın başkanlığındaki konferansta, proje danışmanlarımızdan, Risk - Med’in konusunda uzman isimleri; Gürbüz Yılmaz, Gülsen İşçilik, Mahmut Çandır, Necati İlhan ve Adelphi Danışmanlık’tan Mikhael Henzler tarafından yapılan çevre, iş sağlığı ve güvenliği üzerine teknik sunumlardan sonra, Uluslararası Bankacılık Daire Başkanlığı Bölüm Müdürümüz Recep Güleç, katılımcılara Bankamızın dış kaynaklı orta ve uzun vadeli kredileri, kredilendirme sürecinde çevre ve iş sağlığı güvenliğinin önemi ve rolü konularında sunum yaptı. KSS Çorum Konferansı; Vali Yardımcısı Fatih Damatlar, Vali Yardımcısı Zülkarnin Öztürk, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü, Çorum Garnizon ve İl Jandarma Komutanı Eyüp Bölük, İl Emniyet Müdür Vekili Hasan Hüseyin Bahar, Samsun Bölge Koordinatörümüz Fehmi Sevim ve Çorumlu KOBİ’lerimizin yoğun katılımı ile gerçekleşti. l 13 departman KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanı Hakan Başaran: Halkbank kuruluş misyonu gereği KOBİ’lerin bankasıdır KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığı çalışanları H akan Başaran, Halkbank’ın genç ve dinamik yöneticilerinden. Bir KOBİ bankası olan Halkbank’ı belirleyen önemli departmanlardan birinin, KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığının başında bulunan Başaran, 1970 İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi’nde 1 yıl İngilizce hazırlık okuduktan sonra, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirmiş. İş hayatına 1996 yılında Pamukbank’ta Management Trainee olarak başlamış, 1997-2004 yılları arasında aynı bankanın Teftiş Kurulu Başkanlığında Müfettiş Yardımcısı ve Müfettiş olarak görev almış. Halkbank-Pamukbank birleşmesi ile beraber Halkbank çatısı altında 5 ay vekâleten Tekirdağ Şube Yöneticiliği yapan Başaran; sonrasında Toplu Konut Kredileri Daire Başkanlığı, İhtisas Kredileri Daire Başkanlığı, Girişimci-KOBİ Pazarlama Daire Başkanlığı ile Uluslararası Bankacılık ve Yapılandırılmış Finansman Daire Başkanlıklarında Bölüm Müdürü olarak çalışmış. Mart 2008’de Bölüm Müdürü olarak göreve atandığı KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığında, Haziran 2008’de vekâleten Daire Başkanlığı görevini yürütmeye başlayıp 31 Aralık 2008’den beri de Daire Başkanı olarak görev yapan 14 DEPARTMAN Sektörde yaşanan yoğun rekabete rağmen geniş ürün yelpazemiz, yaygın şube ağımız ve uzun yıllara dayanan KOBİ tecrübemizle KOBİ bankacılığında açık ara liderliğimizi sürdürüyoruz. Başaran, kısaca ona Bankanın verdiği her görevi başarmış. Başaran’la görev alanına ve kendisine dair konuştuk. Departmanınızın görev alanı ve organizasyon yapısı nasıl şekilleniyor? KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığı, Esnaf ve KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak çalışmaktadır. Başkanlığımızda; Satış Yönetimi, Satış Koordinasyon ve Ürün Yönetimi Bölümlerimiz bulunmaktadır. Ürün Yönetimi Bölümü, değişen ekonomi ve rekabet koşullarına göre yeni ürünlerin dizayn edilmesi, piyasa araştırmalarının yapılması, geliştirilmesi ve çıkarılması ile ilgili bir birimdir. Bu çalışmalar sonucunda Ürün Yönetimi Bölümü tarafından yeni çıkarılan ürün, Bankamız sistemine tanımlanır ve ürün kullanım prosedürü Bankamız personeline duyurulur. Satış Yönetimi Bölümü, Şubelere satışın artmasına yönelik destek verir; ayrıca Şube ve Bölge ziyaretleriyle müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi, etkin fiyatlama ve rekabet analizinin yapılması, firma verimine ve risk notuna göre fiyatlama taleplerinin sonuçlandırılması konularında çalışmaktadır. Satış Koordinasyon Bölümü ise hem Şubelerimizin hem de pazarlamada görev yapan personelimizin performansını izlemektedir. Halkbank KOBİ bankacılığında başarılı bankalardan. Başarı sürüyor mu, bu sektördeki kârlılık ve kredilerdeki artış oranınızı değerlendirir misiniz? Halkbank kuruluş misyonu gereği KOBİ’lerin bankası olmuştur. Bankamızın KOBİ’lere sağladığı hizmetler sadece finansal destekle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda KOBİ’lere danışmanlık, eğitim gibi konularda da destek vermekteyiz. Türkiye’de KOBİ bankacılığı 2000 yılından sonra fark edilmiş olup bu dönemde KOBİ’ler bankaların ilgi alanına girmiştir. Hemen her banka KOBİ bankacılığı birimleri kurarak çalışmaya başlamıştır. Sektörde yaşanan bu yoğun rekabete rağmen geniş ürün yelpazemiz, yaygın şube ağımız ve uzun yıllara dayanan KOBİ tecrübemizle bu alanda açık ara liderliğimizi sürdürüyoruz. Bu başarıdaki en büyük pay hiç şüphesiz Şubelerimizin KOBİ bankacılığındaki tecrübeleri ve özverili çalışmalarıdır. KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanı Hakan Başaran KOBİ MİY ve KOBİ MİA olarak görev yapan arkadaşlarımızı eğitimlerle destekleyerek “etkin portföy yönetimi”ni Banka geneline yerleştirmeyi hedefliyoruz. Coğrafi olarak bölge paylaşımı gerçekleştirdiğimiz KOBİ Pazarlama-1 Daire Başkanlığı ile beraber Şubelerimizle yaptığımız koordineli çalışmalarla KOBİ bankacılığındaki başarımız artarak devam edecektir. Sizce Halkbank’ın KOBİ bankacılığında diğer bankalara göre ileride olmasının nedenleri nelerdir? Halkbank 71 yıldır lider KOBİ bankası olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Bu başarı KOBİ’lerimizin sadece iyi günlerinde değil, aynı zamanda kötü günlerinde de onlarla beraber aynı yolda yürümemizden kaynaklanmaktadır. Bu uzun soluklu birliktelik Bankamızın KOBİ’lerle birlikte geliştirdiği ilkelerden güç alır. KOBİ’lerin her türlü ihtiyacını karşılayabilmek, onların sorunlarına çözüm bulmak bizi farklı kılıyor. Ticaret ve Sanayi Odaları ile imzalanan protokoller ve Üreten Türkiye Buluşmaları alanınıza nasıl yansıdı, ne gibi sonuçlar alınıyor? Zor zamanlarda KOBİ’lerin yanında olmayı kendisine misyon edinmiş Bankamızın içinde bulunduğumuz küresel ekonomik kriz günlerinde başlattığı Oda Protokolleri örnek bir çalışma olmuştur. Finansman sıkıntısı çeken KOBİ’lere yardımcı olması amacıyla düşük faizli Oda Kredileri, anlaşma imzalanan bütün illerde büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Ticaret ve Sanayi Odaları ile yapılan protokoller kapsamında, Odaların kaynağından düşük faizli kredi kullandırılmıştır. Özellikle yeni müşteri kazanımında Bankamıza büyük katkıları olan Oda Kredilerinin kullandırımına, yeni protokoller kapsamında devam edilecektir. Bu hafta itibarıyla 18 anlaşmaya ulaşılmış olup, toplam 25 Oda ve Borsa ile anlaşma sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Halkbank’ın KOBİ niteliğindeki müşteri sayısı ve KOBİ’lere kullandırdığı kredileri genel toplama göre nasıl değerlendiriyorsunuz, artırmak için ne gibi çalışmalarınız var? Halkbank’ın ülkemizin lider KOBİ bankası olması bizim iddiamız değildir. Kanıtı, Bankamızın toplam kredilerindeki KOBİ kredilerinin payıdır. Bu oran Bankamızda yaklaşık % 45 olup, Avrupa Birliği standartlarına en yakın orandır. Türk bankacılık sektöründe söz konusu oranın % 20’lerde olduğunu düşündüğümüzde Bankamızın başarısı daha iyi anlaşılmaktadır. Tabiî ki mevcut rakamlarla yetinme niyetinde değiliz, amacımız KOBİ’lere kullandırdığımız kredileri her geçen gün artırmak. Bunun için öncelikle Bankamıza yeni müşteri kazandırmamız 15 DEPARTMAN gerektiğini biliyoruz. Bu amaçla piyasaya yeni ürünler sunuyor, müşteri ziyaretleri gerçekleştiriyor, çeşitli fuar ve organizasyonlara katılıyor, toplantılar düzenliyoruz. Kısacası potansiyel müşterilerimize ulaşmak için her yolu deniyoruz. Amacımız etkin ve verimli bir büyüme yakalamaktır. KOBİ’lere yönelik ürünleriniz nelerdir, departman olarak yeni ürünler düşünüyor musunuz? Halkbank olarak farklı sektörlerde yer alan KOBİ’ler için hazırlanan 50’ye yakın kredili ürün çeşidimiz bulunmaktadır. Uygun faiz oranları ve esnek ödeme planlarıyla sunduğumuz bünye kaynaklı işletme ve yatırım kredileri yanında, yurtdışı kaynaklı 1 yılı ödemesiz, 4 yıl vadeli işletme ve 2 yılı ödemesiz, 7 yıl vadeli yatırım kredilerini de müşterilerimize sunmaktayız. Piyasaya yönelik yeni ürünler sunmak için sürekli araştırma halindeyiz. Bu dönemde Oda ve Birliklerden gelen kaynağa, Bankamız kaynağını da ekleyerek yarattığımız sinerji ile Oda ve Dernek üyelerine sadece Bankamız kanalı ile sunulan çok düşük faizli krediler kullandırmaya başladık. Ayrıca çek, senet derdini sona erdiren KOBİKart, KOBİ’lere yönelik dergi, KOBİ’lere internet üzerinden danışmanlık ve çeşitli hizmetlerin verildiği KOBİ Portalı çalışmalarımız devam etmektedir. Aynı zamanda farklı sektörlere yönelik yeni destek paketlerimiz ile blokeli çalışan üye işyerleri için hazırladığımız Kredili POS ise proje aşamasındaki ürünlerimiz arasında yer almaktadır. 2009 alanınız açısından nasıl geçiyor, sizce önümüzdeki süreç nasıl gelişir? Her zaman olduğu gibi, önümüzdeki dönemlerde de temel hedefimiz KOBİ’lerin ihtiyaçlarını hızlı, etkin ve kaliteli çözümlerle karşılamak olacaktır. Bankamızın büyüme planı çerçevesinde; öncelikli olarak hedef sektörlere yönelik ihtiyaçlar tespit edilerek bu ihtiyaçlar doğrultusunda sektörlerin nakit akışlarına uygun yeni ürünler geliştirilmekte ve mevcut ürünler revize edilerek daha rekabetçi hale getirilmektedir. Özellikle krizin etkisinin daha fazla hissedildiği bu dönemde, Halkbank olarak, “Üreten Türkiye”nin yanında olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Sektör ayrımı yapılmamakla beraber, büyüyen, gelişen ve finansmana ihtiyaç duyan her sektör ve yörede her zamanki gibi var olmayı planlıyoruz. Kalkınmada Öncelikli Yöreler’deki yatırımların teşvik edilmesine yönelik olarak yurtdışı kaynaklı kredi kullandırımına da ağırlık vermeyi amaçlıyoruz. Önümüzdeki dönemlerde de ekonomik gelişmeler ve ihtiyaçlar doğrultusunda yeni ürünlerin oluşturulması, mevcut ürünlerin revizyonu ve düzenlenecek kampanyalar ile çapraz ürün satışı kültürünü de yayarak KOBİ’lere desteğimizi ve sektördeki payımızı daha da artırmayı hedefliyoruz. Alınan ekonomik önlemlerin, 2009 yılının ortalarından itibaren piyasaları olumlu etkilemesini bekliyor, bunun da kredi rakamlarımıza yansımasını istiyoruz. İşiniz dışındaki zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz, hobileriniz nelerdir? İş yoğunluğundan arta kalan zamanımda eşimle ve dostlarımla beraber gezmeyi, seyahat etmeyi, fotoğraf çekmeyi seviyorum. Bir zamanlar amatör olarak maket gemi ve maket uçak yapımı ile ilgilendim, artık vakit ayıramasam da hâlâ çok sevdiğim bir hobimdir. Bugünlerde ise iş ve tarih kitaplarını okumaktan zevk alıyorum. Sporun hemen hemen her dalını seviyorum, düzenli olarak spor salonuna gidiyor ve tenis oynuyorum. Başarımız; KOBİ’lerimizin sadece iyi günlerinde değil, aynı zamanda kötü günlerinde de onlarla beraber aynı yolda yürümemizden kaynaklanmaktadır. Hangi takımı tutuyorsunuz? Fırsat bulabildiğim zamanlarda arkadaşlarımla GS maçlarını tribünde seyretmenin keyfi bir başka oluyor. Tribünde yüklenen adrenalin bütün iş yorgunluğumu ve stresimi alıyor. l 16 departman Kredi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik: Sorunu ortaya çıkmadan tespit etmeliyiz! Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığı Ankara çalışanları K redi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik ile görüşmeye gittiğimizde, görev alanının kritik önemini ve iş yoğunluğunu düşünerek beklediğimizin tam tersine (röportajımız sırasında gelen 350 civarı mail’e rağmen!) oldukça sakin ve duyarlı bir yönetici çıktı karşımıza. 1967’de Karabük’te doğmuş Cem Bey. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fa- kültesi Maliye Bölümü’nü bitirdikten sonra 1989 yılında Emlak Bankası’nda Müfettiş Yardımcısı olarak meslek hayatına başlamış. Sonrasında ise sürekli yükselerek Müfettişlik, Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı, Kurumsal Krediler Daire Başkanlığı - Birim Müdürlüğü, İstanbul II. Bölge Başmüdürlüğü - Müdürlük ile Risk Takip ve İzleme Daire Başkanlığında Birim Müdürlüğü yapmış. 2001’de Halkbank’la tanışan ve 2002’de Kamu Kurumsal Şube Krediler Bölüm Müdürlüğü görevini yürüten Çelik, 2003’te Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığının kurulması üzerine ise Bölüm Müdürü olarak bu birime atanmış. 2007 yılının Haziran ayından bu yana Daire Başkanlığı yapan, Halkbank’ın başarılı yöneticisi Çelik’le görev alanını ve kendisini konuştuk. 17 DEPARTMAN Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığının görev alanları ve görevleri itibarıyla Halkbank’ın bütçesine katkıları nelerdir? Bankamızdaki kredili firmaların temerrüde düşme ve kredi geri dönüş risklerini, kullandırım koşullarında meydana gelebilecek sapmaları teşhis etmeye ve doğabilecek risklerin süratle tasfiyesini sağlamaya yönelik bir izleme sistemi kurulması, erken uyarı sinyalleri ile kredilerin periyodik olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi faaliyetlerini yürütüyoruz. Başkanlığımız kurulduğu aşamada kredi risklerinin izlenmesi ve raporlanması faaliyetlerini gerçekleştirirken, son iki yıllık dönemde bu görevlere ilave olarak, kredilerinde geri dönüş sorunu yaşayan / yaşaması muhtemel firmaların saptanması, bu firmalarla ilgili olarak kredi geri dönüş emniyetini sağlamaya yönelik her türlü aksiyonun alınmasının sağlanması ve buna ilişkin tüm düzenlemelerin yapılması görevlerini de üstlenmiştir. 2007 Ağustos ayı itibarıyla Başkanlığımız, sorunlu kredilerin yeniden yapılandırılması konusunda aktif bir rol üstlenmiştir. Bankamız alacaklarında meydana gelebilecek kayıpları azaltmak ve olası zararları önlemek temel amacımızdır. Kredilerin izlenmesi ve yönetimi, sadece adında bu işlevin belirtildiği bir birimin tekelinde ve yetkinliğinde olamaz. Bir banka için en önemli işlevlerden biri olan izleme ve kredi yönetimi, hepimizin işidir. Başkanlığınızın organizasyon yapısı nasıl şekilleniyor? Kredi Politikaları Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak çalışan Başkanlığımız, benimle birlikte 6 Bölüm Müdürü, 13 Yönetmen, 11 Yönetmen Yardımcısı, 1 Uzman Yardımcısı, 3 Servis Yetkilisi, 5 Servis Görevlisi, 1 Asistan ve 1 Destek Personeli olmak üzere toplam 42 kişilik bir ekiptir. Bunlardan, 1 Bölüm Müdürü ve 4 personelden oluşan bir servisimiz de 2008 yılından bu yana İstanbul’daki Genel Müdürlük binamızda görev yapmaktadır. Başkanlığımızda; İzleme, Yapılandırma, Raporlama ile Analiz ve Sistem Geliştirme bölümleri bulunmaktadır. Aktif kalitesi yüksek kredi portföyüne ve kârlılığa ulaşmak için departmanınız ne gibi çalışmalar yapıyor? Bankaların rakamsal kalitesini ve piyasa değerlerini, sahip oldukları sorunsuz portföy yapısı ve ulaştıkları kâr rakamı belirler. Bankamız, hisseleri borsada işlem gören ve gerek aktif kalitesi ve gerekse kârlılığıyla piyasa değerini artıran bir işletme olarak son dönemlerde oldukça başarılı bir grafik çizmektedir. Bankamızın ulaştığı aktif kalitesini korumasının yolu, etkin izleme ve erken uyarı sistemine sahip olmaktan geçmektedir. Kredilerin izlenmesi ve yönetimi, sadece adında bu işlevin belirtildiği bir birimin tekelinde ve yetkinliğinde olamaz. Bir banka için en önemli işlevlerden biri olan izleme ve kredi yönetimi, hepimizin işidir. Sektörün gereklerine, gelişen ve değişen şartlara göre rahatlıkla şekillendirebildiğimiz bir izleme sistemine sahibiz. İzleme sistemimizin başarısı, içinde son derece aktif bir yapıyı barındırmasından kaynaklanıyor. Halen sistem geliştirme ekiplerinin üzerinde çalıştığı projelerimizin devreye girmesiyle, izleme - erken uyarı sistemimizi, tüm Banka teşkilatımızın kullanabileceği, çok daha hızlı ve isabetli karar almayı sağlayan bir yapıya kavuşturmayı amaçlıyoruz. Hızlı ve doğru kararlar alarak, risklerini etkin şekilde yönetebilen bir bankanın kârlılığının artması da en doğal sonuç olacaktır. Kredi risklerinin tanımlanması, ölçülmesi ve izlenmesi, bu risklerin tasfiyesi açısından çalışmalarınız nelerdir, hangi yöntemleri uyguluyorsunuz? Sorunu ortaya çıkmadan tespit edebilmek bu süreçte üzerinde en çok durulan konu- Kredi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik dur. İcra-iflas kayıtlarının temini, memzuç gelişimlerinin irdelenmesi, piyasa ve diğer banka olumsuzluklarına ilişkin bilgilerin temin edilerek sistem girişlerinin sağlanması ve en önemlisi, Bankamızca müşterilerimiz hakkında yapılan istihbarat ve düzenlenen kredi değerlendirme çalışmalarının sonuçları, bizler için hayati önem taşıyan kaynaklardır. Sisteme girişi yapılmış her türlü olumsuzluk konusunda, izleme sistemimize bağlı olarak üretilen sinyaller aracılığıyla Şubelerimiz günlük olarak bilgilendirilmektedir. Herhangi bir sorunun tespit edilmesi durumunda ilk hedefimiz; alacaklarımızın tasfiyesi ve kredi geri dönüş emniyetinin sağlanması açısından, rakiplerimize nazaran daha hızlı davranmak ve buna yönelik aksiyonları zamanında alabilmektir. Bu aşamada önceliğimiz, risklerin tasfiyesinden çok, kontrol altında tutulabilmesi ve yönetilebilir hale getirilmesidir. 18 DEPARTMAN Bankamız, hisseleri borsada işlem gören ve gerek aktif kalitesi, gerekse kârlılığıyla piyasa değerini artıran bir işletme olarak son dönemlerde oldukça başarılı bir grafik çizmektedir. Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığı İstanbul çalışanları Riskli gördüğünüz müşteriler ve firmalardan kredi geri dönüş emniyetini nasıl sağlıyorsunuz, bu koşullarda kredilendirmemek nasıl sonuçlar verir? Rekabetin yoğun olduğu kredi pazarında hızlı büyüyen Halkbank’ın kredi alacakları ve riskleri de artıyor mu, bu bağlamda Halkbank’ın sektördeki durumu nedir? Bankamıza olan kredi yükümlülüklerini zamanında yerine getiremeyerek aksatan müşterilerimiz ile henüz geri ödeme yükümlülüklerini aksatmamakla beraber, mevcut kredilerinin ödeme planlarında revizeler yapılmaz ise, kredi geri ödemelerinde sorunlar oluşacağı kanaati oluşan müşterilerimizin kredi vadeleri ve borç geri ödeme planlarında revizeler yapılması, gerekli görülürse yeni bir teminat düzeni oluşturulması, kredi kompozisyonunun firmanın nakit akışı ve faaliyet döngüsü ile uyumlu hale getirilmesi şeklinde çalışmalar yapıyoruz. Hızlı büyüyen bir yapıda, bazı marjinal riskler alınması doğaldır. Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz sıkıntılı süreçte Bankamızın takip oranı sektör ortalamasının altında gerçekleşmiştir. Böylesi kriz dönemlerinde, agresif davranmanın hiçbir faydası olmadığını bazı meslektaşlarımızın yaşayarak öğrenmiş olacağını umuyorum. Bankamız geçtiğimiz dönemlerde sergilediği ve takdir gören vakur duruşunu, bu dönemde de devam ettiriyor. Ortaya çıkan veya çıkması muhtemel sorunları özellikle, Şubelerimiz ve Bölge Koordinatörlüklerimize devredilen yetkilerle, müşteriyi ve piyasayı yakından izleyen lokaller bazında çözmeyi amaçlıyoruz. Zira onlar sorunu en iyi gören ve bilen, müşteri ile bire bir muhatap olan birimlerdir. Bu süreçte Şubelerimize ve Bölgelerimize gereken tüm destek Başkanlığımızca verilmektedir. Kredi geri dönüşünün sağlanabileceği kanaati oluşan müşterilerimizin durumlarını değerlendirmek ve gerekirse teminat güçlendirmesi de sağlamak suretiyle ilave kredi tahsisi de mümkün olabilmektedir. Son dönemde yaşanan gelişmeler de dikkate alındığında, sorunlu hale gelmiş ancak, üretilecek çözümlerle hayata döndürülebilecek firmalar - müşteriler için Başkanlığımızın iyi bir teşhis ve tedavi merkezi olduğunu söyleyebiliriz. Küresel çapta belirsizliğin yaşandığı, riskin arttığı ve bankaların kredi koşullarını sıkılaştırdığı günümüzde, alanınız açısından krizin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz, 2009 nasıl geçiyor? Bu süreç, izlenmesi gereken firma adedini bir anda artırdı ve diğer bankaların agresif tavırlarına bağlı olarak, firmaların daha detaylı analiz edilmesi ve gerçekten sorun bulunup bulunmadığının tespiti için dosya bazında incelemeler yapılmak zorunda kalındı. Bu kapsamda yaklaşık 1,5 aylık bir sürede 19.000 civarında firmanın incelenmesi ve bunlar hakkında aksiyonlar alınması sağlandı. Halen incelemeye devam ettiğimiz bu firmalar içinde, kredilerinin yapılandırılması, duruma göre tedricen tasfiye edilip çıkılması dolayısıyla haklarında acil aksiyon alınması gereken çok sayıda firma var. 2009 yılını, özellikle kredi geri dönüşleri konusunda; gerek Başkanlığımızın, gerekse Risk Tasfiye Grubunun, ortaya koyduğu projelerle müşterilerimize sunduğu imkânların, Bankamıza oldukça prestij kazandırdığı ve kazandırmaya devam edeceği bir yıl olarak görüyoruz. 2009 yılı zor geçmesi muhtemel bir yıl olmakla birlikte, Bankamız taşıdığı misyon ve sosyal sorumluluk çerçevesinde hareket edecek, her zamanki olumlu ve yapıcı tavrını sürdürecektir. Yoğun iş temponuz dışındaki zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz, hobileriniz nelerdir? Dinlenecek vakti yaratamaz veya sizi dinlendiren aktivitelere zaman ayıramazsanız verimliliğiniz mutlaka düşecektir. Balık tutmak, insanı aynı zamanda dinlendiren de bir uğraş. Zaman ve havalar müsaade ettiğinde bunu yapmaya çalışıyorum. Sporla ilgileniyor musunuz, hangi takımı tutuyorsunuz? Lise ve üniversite çağlarında lisanslı olarak futbol oynadım. Kısa bir süre öncesine kadar futbol ağırlıklı olarak spor yapabiliyordum. Şu an fırsat buldukça yürümeye çalışıyorum. İyi bir Beşiktaş taraftarıyım. Özellikle Ankara’daki maçları kaçırmam. Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk yarışından düştüler. Beşiktaş’ın ligdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Beşiktaş aklını ve yeteneklerini kullanabilirse şampiyon olur. Yaz aylarında Ankara’da neler yapmayı tercih edersiniz? Özellikle yaz aylarında Ankara’da iseniz nefes alabileceğiniz alanlar sınırlıdır. Genelde Gölbaşı, Eymir gibi yerleri tercih ediyorum. Yine hafta sonlarında fırsat buldukça yüzüyorum. l 19 sanat Aslı Erdoğan için yaşamın hakikati acı ve yalnızlıktır. Ve bu duygusal oluşu kâğıda dökerken yeniyetme birçok yazarda rastlandığı gibi ağlak, istismarcı bir söylemin yakınından bile geçmez; gündelik hayatı da, çelişik duygularla yüklü iç evrenini de aynı yetkinlikte, durulukta dışa vurmayı becerir. Aslı Erdoğan'dan Hasan Ali Toptaş'a, Elif Şafak'tan İhsan Oktay Anar'a... Türkiye edebiyat âleminde kimler konuşuluyor? Gökhan Gençay* G eçtiğimiz aylarla sınırlanmış bir çerçevede yaşadığımız coğrafyanın edebiyat üretimine baktığımızda, pek de bereketli bir sezon yaşandığını söyleyemeyiz. Yayımlanan yerli romanların niceliksel olarak artmasına, bu vesileyle belli bir çeşitliliğin, renkliliğin görünür kılınmasına rağmen özgün dilini, kurgusunu, üslubunu inşa etmeyi başarabilmiş yeni nesil yazarların sayısı maalesef basılan kitap sayısıyla aynı paralelde seyretmiyor. Küresel ekonomik krizin birincil olumsuz yansımasına muhatap olan yayın dünyasında, basılmaya değer bulunan kitapların sayısında da genel bir düşme eğilimi yaşandığını göz önüne aldığımızda, edebiyat dünyasına adımını atacak genç yazarların kendi habitatını yaratması için ekstra emek harcamasını, esin kaynakları olarak algıladıkları ustaların taklitçilik düzeyinde tekrarına düşmemek için kendi aura’larını yaratabilme hususunda daha da yetkinleşmelerini önermek en doğrusu olacak. Bu ahval ve şerait dahilinde yerli roman âlemimizde öne çıkan isimlere odaklandığımızda, yayımladıkları eserleriyle belli bir okuyucu kitlesinin hayranlığını kazanmış, sadık okuyuculardan mürekkep bir takipçiler grubuna sahip yazarların son günlerde de gündemdeki yerlerini koruduklarını görüyoruz. Bu önemli isimlerin birkaçını eserleri bağlamında hatırlatmanın hâlâ söz konusu yazarlarla tanışmamış edebiyatseverlere faydalı olacağını düşünerek, bu saygın yazarları ekonomik tuttuğumuz analizlerle sıralayalım. Geleceğin küresel çapta elli yazarından biri: Aslı Erdoğan Lire dergisi, Aslı Erdoğan’ı –yerinde bir değerlendirmeyle– “geleceğin elli yazarı” listesine dahil etmişti geçtiğimiz aylarda. Bu vesilesiyle Erdoğan’ın yayımlanmış tüm romanları, bir yandan yeni bir ilgiyle tekrar tartışılmaya 20 SANAT başlanırken, bir yandan da çeşitli dillere çevrilerek uluslararası planda dolaşıma sunuldu. Aslı Erdoğan’ın “Mucizevi Mandarin” adlı kitabı İsveç, Almanya ve Bosna’da yayımlandı. Fransızca yayımlandığında önde gelen Fransız edebiyat eleştirmenleri tarafından övgüyle anılan “Mucizevi Mandarin”, Norveççeye de çevrilecek. Yayımlandığı her ülkede büyük yankılar uyandıran bu kitap, Aslı Erdoğan’ın edebiyat serüvenine vakıf olabilmek için okunması olmazsa olmaz önemde bir eser konumunda. Yazmayı ‘hayatı kelime kelime genişletmek’ olarak tarif eden Hasan Ali Toptaş, gerçeklikle rüyaların, görünür dünyayla tüm gizemli potansiyelleriyle içsel evrenin tekinsiz, karmaşık düğüm noktalarına odaklanır. “Mucizevi Mandarin”, Aslı Erdoğan’ın birey olarak benliğini en fazla dışa vurduğu, kendi karakterine içkin kıldığı yalnızlık ve acıları önümüze serimlediği öykülerden oluşur. Bu öyküler sahip oldukları yakıcı izlek ve yazarının, deyim yerindeyse, kaleminden kan damlatan duyarlılığı, gücünü samimiyetinden alan üslubuyla Erdoğan’ın yazar kimliğini en görünür kılan kitabını meydana getirir. Aslı Erdoğan için yaşamın hakikati acı ve yalnızlıktır. Ve bu duygusal oluşu kâğıda dökerken yeniyetme birçok yazarda rastlandığı gibi ağlak, istismarcı bir söylemin yakınından bile geçmez; gündelik hayatı da, çelişik duygularla yüklü iç evrenini de aynı yetkinlikte, durulukta dışa vurmayı becerir. Yazma edimine yüklediği “paylaşım” ve “karşılıksız verme” gibi değerleri bizzat somutlar, görünür kılar. “Hayatın Sessizliğinde” adlı şiirsel düzyazı metinlerinde ise Aslı Erdoğan’a Hindu metinleri, eski Mısır şiiri, Kitab-ı Mukaddes’ten alıntılar ve meseller eşlik eder, esin kaynağı olurlar. “Hayatın Sessizliğinde”, kendi tarifiyle, “Sağ kalmaya, canlı kalmaya, uzun, acılı, tökezlemelerle dolu bir övgü” olarak parıldamaktadır. “Hayatın Sessizliğinde”, kitaplaştırılmadan önce çeşitli dillerde yayımlanmış, sergilenmiş, fotoğraflanmış, hatta dans tiyatrosuna bile dönüştürülmüştür. “Kırmızı Pelerinli Kent” kitabıyla edebiyat planında gidilebilecek en uç noktalara cesurca kanat açabilmiş, yazı ve ölüm ilişkisi üzerine yorumlarıyla ayrıksı yeteneğini dosta düşmana ilan etmiş olan Aslı Erdoğan’ın tüm kitapları okuyucular nezdinde vazgeçilmez hazine kıymetinde. Hasan Ali Toptaş ‘Gölgesizler’le tekrar hatırlanıyor Hasan Ali Toptaş, “Gölgesizler” adlı romanıyla 1994 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmıştı bilindiği üzere. “Gölgesizler”, o yıllardan beri has edebiyat müptelaları tarafından aynı coşkunlukta sahiplenilmeye, Yerli roman âlemimizde öne çıkan isimlere odaklandığımızda, yayımladıkları eserleriyle belli bir okuyucu kitlesinin hayranlığını kazanmış, sadık okuyuculardan mürekkep bir takipçiler grubuna sahip yazarların son günlerde de gündemdeki yerlerini koruduklarını görüyoruz. kült konumuna denk bir beğeniyle efsanesi yaşatılmaya devam eden bir roman pozisyonunda. “Gölgesizler” ve Hasan Ali Toptaş’ın ismi, geniş kitleler nezdinde romanın -Ümit Ünal’ın yönetmenliğindesinemaya uyarlanmasıyla bilinirlik kazandı. “Gölgesizler” gibi bir romanı sinemaya uyarlamak kuşkusuz son derece cüretli ve iddialı bir iş. Yönetmen Ümit Ünal ve ekibinin kitabın hakkını ne kadar verebildiklerini, bu zorlu işi ne derecede başarıyla sonuçlandırabildiklerini filmi izleyen romanın okuyucularına bırakalım. Klişe bir deyişle, her edebiyat eserinin sinemaya uyarlanmış halinin söz konusu eserin sadık okuyucuları tarafından hayal kırıklığı yaratma potansiyelinin yüksek olduğunu hatırlatmak lâzım tabii. Ancak bazı romanların sinematografik kapasitesi yoktur, pelikülde görsel biçime büründürülmesi hakikaten imkânsız gibidir. Ve “Gölgesizler” açısından da katmanlı yapısı, edebi dile yaslanan tasvirleri bağlamında böylesi bir durumun mevcudiyetini maalesef işaret etmemiz lâzım. Türkiye edebiyatında varoluşçuluğu taşraya taşıyabilmesiyle özgün bir yer sahibi olan Hasan Ali Toptaş, Kafkaesk metinlerini sade bir dilin içinden yükselen müzikal bir senfoni gibi inşa eder. Yazmayı “hayatı kelime kelime genişletmek” olarak tarif eden Hasan Ali Toptaş, gerçeklikle rüyaların, görünür dünyayla tüm gizemli potansiyelleriyle içsel evrenin tekinsiz, karmaşık düğüm noktalarına odaklanır. Bu büyülü dünyayı, edebiyatın tüm olanaklarını titizlikle kullanarak okuyucularına aktarmayı ustalıkla becerir. Günümüzde Toptaş kadar dile ihtimam gösteren yazar pek kalmamıştır açıkçası. Öylesine bir ihtimamdır 21 SANAT Elif Şafak, ‘Aşk’ kitabıyla aşktan yola çıkıyor, aşkı anlamaya ve anlatmaya soyunuyor. Bu aşk, hem dünyevi hem de ilahi, hem güncel hem de tarihi… İhsan Oktay Anar, Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü aldığı törende: “Mutlu insan ne yapar? Mutlu insan susar. Ben mutsuz insanların konuştuğunu düşünüyorum ve susuyorum.” dedi. ki bu, Toptaş’ın seçtiği cümleleri müsait olan yerlerinden kesmeye yeltendiğinizde elinizde ciddi ciddi şiirimsi metinler bulabilirsiniz. da sürdürüyor. Tasavvufa duyduğu hevesi Şems ve Mevlana’nın aşk hikâyesi üzerinden romanına yediriyor ve tüm bestseller’larda âdet olduğu üzere her türden okuyucuya, ilgisini çekecek, kitapla ilişki kurmasını sağlayacak tarzda nabza göre şerbet vermeye devam ediyor. Bunların yanı sıra taşranın değişim dinamiklerinin ve metropollerdeki taşra ruhunu en yetkin biçimde tahlil etmeye muktedir bir yazardır Toptaş. Kısacası, “Gölgesizler”i sinema afişlerinde keşfeden herkesin filmi izlemeden önce romanı alıp okumasını öneririz. Fethi Naci’nin “Cümle içindeki sözcüklerin yerleriyle ustaca oynayabiliyor, devrik cümleyi yerli yerinde kullanıyor; roman dili üzerine düşündüğü belli; şimdiden birçok önemli yazarımızdan daha iyi kullanıyor dili.” diyerek övdüğü Hasan Ali Toptaş’ın romanlarıyla tanışmak için iyi bir başlangıç olacaktır “Gölgesizler”. Dünyevi aşk, ilahi aşkla bütünleşince: Elif Şafak Elif Şafak’ın son romanı “Aşk” da okuyucularıyla buluştu. “Aşk”, bir anlamda roman içinde roman sunumuyla biri günümüzde, diğeri ise 1200’lü yıllarda geçen iki öyküyü birleştiriyor. Başlangıç noktaları ve gelişimleri farklı olan iki ayrı öykü “aşk” duygusunda bütünleşiyor, aşka yüklenen değişik anlamlar düzleminde derinleşiyor. Elif Şafak, bu kitabıyla aşktan yola çıkıyor, aşkı anlamaya ve anlatmaya soyunuyor. Bu aşk, hem dünyevi hem de ilahi, hem güncel hem de tarihi… Elif Şafak, alamet-i farikası olan Batı ve Doğu kültürleri arasında salınan, aralarındaki bağları güncel bir mistisizm paralelinde –biraz da basitleştirerek, hazmını kolaylaştırarak– sunma yönündeki yazınsal tarzını “Aşk”ta “Aşk”ın,“Mahrem” ve “Bit Palas” kadar etkili ve çekici olmasa da okurlarda “Siyah Süt” kadar derin bir hayal kırıklığı yaratmayacağını da söyleyebiliriz. Erdal Öz Edebiyat Ödülü, İhsan Oktay Anar’a verildi Edebiyat dünyasındaki sevindirici gelişmelerden biri de, Erdal Öz’ün anısını yaşatmak amacıyla verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü’ne bu sene İhsan Oktay Anar’ın lâyık görülmesi oldu. Kendine özgü dilini argodan, sokak kültüründen, tarihten, bilimden ve felsefeden eşit ölçüde faydalanarak kuran İhsan Oktay Anar’ın Türkiye edebiyatındaki önemli yerinin bu ödül vesilesiyle altını çizmek gerek. İhsan Oktay Anar’ın ödül töreninde her zamanki ketum tavrıyla yaptığı kısa teşekkür konuşmasındaki veciz ifadesini de bir kenara not düşelim: “Mutlu insan ne yapar? Mutlu insan susar. Ben mutsuz insanların konuştuğunu düşünüyorum ve susuyorum.” Ve bu alıntıya atıfla mutluluk veya mutsuzluğun en samimi sırdaşı işlevine sahip edebiyatın hayatlarımızla olan bağını sürekli muhafaza etmesi temennisiyle değinmelerimize noktayı koyalım. l *Gazeteci - yazar Elif Şafak, alamet-i farikası olan Batı ve Doğu kültürleri arasında salınan, aralarındaki bağları güncel bir mistisizm paralelinde –biraz da basitleştirerek, hazmını kolaylaştırarak– sunma yönündeki yazınsal tarzını ‘Aşk’ta da sürdürüyor. 22 konuk Kız Kulesi’nden, Oyuncak Müzesi’ne… Hayallerinin peşindeki çocuk: Sunay Akın 23 KONUK 7 yaşında hayatta ne yapacağımı anladım aslında. Okuma ve yazmayı öğrendim. O gün bugündür mesleğim belli: Okur yazar, başka hiçbir şey değil. İ çindeki çocuğu hiç öldürmemiş, her daim hayallerinin peşinde koşmuş ve hayallerin gerçekleri var etmede en büyük araç ve güç olduğunu bilen bir şair ve yazar bu sayımızdaki konuğumuz: Sunay Akın… Onunla 23 Nisan’da, cıvıl cıvıl çocuklardan ve en az onlar kadar heyecanla çocukluğunun oyuncaklarını arayan büyüklerden oluşan bir selin içinde, büyük bir emek ve idealizmle açtığı İstanbul Oyuncak Müzesi’nde buluştuk. Kimsenin konuşma isteğini reddetmiyor, yetebildiği kadar her Sunay Akın kimdir, sizin dilinizden dinlersek? Sunay Akın annesinin pazara, alışverişe gitmesini çok isteyen bir çocuk. Evde beklerdim onu ve geldiğinde yardım ederdim. Kese kâğıtlarını açıp yiyecekleri dolaba yerleştirirdik. Benim çocukluğumda kese kâğıtları gazete sayfalarından yapılırdı. Ben onları alır, itinayla açar ve hepsini okurdum. Üstünde yazı olan, bilgi olan gazete kâğıdından yapılma bir kese kâğıdı bile beni heyecanlandırıyordu. Bugün bana soruyorlar: “Bu kadar çok ayrıntıyı, tarihin derinliklerindeki pek çok şeyi yan yana getirmeyi nasıl başarıyorsun?” diye. Yanıtı o gazete sayfalarından yapılan kese kâğıtlarını okuyan çocuktan geçiyor. Saatli maarif takvimleri de vardı çocukluğumda ve her yaprak bir günü gösterirdi. Arkasında şiirler, öyküler olurdu. Ben o şiirleri, öyküleri okumak için çok heyecanlanırdım. O günün en mutlu anı, takvim yaprağının koparıldığı andı. O zamanlar ansiklopediler evlere ciltler dolusu gelmiyordu. Haftada bir, 16 sayfalık fasiküller halinde çıkarlardı. Onları biriktirir çocuğu seviyor, her konukla ilgileniyordu. Bir çocuk kadar saydam, bir çocuk kadar hayalci 23 Nisan’ı kutluyordu. Röportajımızı yapmak için ofisine geçtiğimizde tüm mütevazılığıyla simit, peynir ve çayla karnını doyurdu. Trabzon’da doğan, 10 yaşında İstanbul’a gelerek bir daha hiç ayrılmayan, Kız Kulesi aşığı Akın’la çocukluğundan İstanbul Oyuncak Müzesi’ne, kendine özgü tarzıyla yazdığı şiirlerinden Türkiye sanat camiasına kadar dolu dolu konuştuk. sonra gidip ciltletirdik. İşte ben her hafta o fasikülleri okurdum. Benim için ansiklopedi, öğretmen ödev verince bakılacak bir kaynak değildir. Harika bir yolculuk vardır ansiklopedilerin sayfalarında. 7 yaşında hayatta ne yapacağımı anladım aslında. Okuma ve yazmayı öğrendim. O gün bugündür mesleğim belli: Okur yazar, başka hiçbir şey değil. Bazı sanatçılar bazı kentlerle özdeşleşir, nüfus kütüğünde o kent yazmasa da resmi boyutta oralı olmasa da okurun gözünde bu böyledir. Sunay Akın adı da İstanbul’u, özellikle de Kız Kulesi’ni çağrıştırıyor. Bir şair, bir sanatçı nasıl bir kentle özdeşleşir, sizin için İstanbul ne ifade ediyor? Benim hayatta en büyük şansım İstanbul’da değil Anadolu’da doğmam, Trabzon doğumluyum. Anadolu’da doğan çocuklar İstanbul’da dünyaya gelenlerden daha çok severler bu kenti. Ben İstanbul’u sinemada, o büyülü mekânda, o büyülü ortamda gördüm önce. İstanbul benim evimin ol- duğu bir adres değildi, sinemada bir yerdi. Babam yılın belli günlerinde mal almak için İstanbul’a giderdi. Geri geldiğinde bavulundan hep oyuncaklar çıkarırdı. Babamın bavuluydu İstanbul. Orada rengârenk oyuncaklar vardı. Sonra babam bir gün bir gece lambası getirdi İstanbul’dan. Silindir yapıda bir gece lambasıydı ve içinde bir deniz kızı dönüyordu. O gece lambaları tabii ki yatak odalarına konurdu ama babam onu salona koydu. O yıllarda televizyon yoktu ve biz akşamları o deniz kızını seyrederdik. O İstanbul’dan gelmişti. Ben 10 yaşındayken geldik biz İstanbul’a. İlkokul 5’i İstanbul’da okudum. Selimiye İlkokulu’nu bitirdim. Oturduğumuz ilk semt Harem’di. Çok kısa bir dönem Yeşilköy’de oturduk, sonra da Üsküdar’a dedemin yanına geldik. O gün bugündür de Asya yakasındayız. Ben İstanbul’un Asya yakasını daha çok severim ve bir Kadıköy hayranıyım. İstanbul’da yaşanacak en güzel yer -kimse kusura bakmasın- Kadıköy’dür. 24 KONUK Her sanatçının ellerinde, avuçlarında ışık birikir. Ya bu ışığı kendi yüzünü aydınlatmada kullanacaktır ya da karanlığa sunacaktır. Ben ikinci yolu tercih ettim ve biriktirdiğim bütün ışığı karanlığa sunuyorum. Kız Kulesi? Kız Kulesi’ni ilk kez misafirlikte gördüm. Benden bir yaş büyük olan abim okula başlamıştı. Artık misafirliğe annemle ben gidiyordum. Bu çok kötüydü, çünkü gittiğimiz çoğu yerde çocuk yoktu ve ben hiç kimseyle oynayamıyordum. Bir gün yeni evli bir kadının evine gittik. 8 tane kadın var ve hiç çocuk yok, ben tek başıma... Çocuksuz bir evde oyuncak da yoktur. Çok canım sıkıldı. Ev sahibi misafirlere çay ikram etti. Ben de çay tabaklarını toplayıp onlarla oynamaya başladım. Anneme gelen çay tabağının içinde, denizin içinde duran beyaz bir kule vardı. Sordum anneme, burası neresi? “Kız Kulesi, yavrum” dedi. Kız Kulesi’ni ilk gördüğüm yer orasıdır. Sonra karşıma çok çıktı. Kibrit kutusunda, takvim sayfalarında, sinemada gördüm Kız Kulesi’ni. Gerçeğini ilk gördüğümde ise 6 yaşındaydım. O yaz İstanbul’a geldiğimizde Harem’de oturan akrabalarımızda birkaç gün kalmıştık ve Kız Kulesi’ni ilk kez görmüştüm. O gün bugündür çok etkilenirim. Kız Kulesi’ni Şiir Cumhuriyeti ilan ettim 92 yılında. Orası bir sanat merkezi, bir müze olsun istedim. Bana inanmayanlar kimlerdi biliyor musunuz? Şairler. Ne acı değil mi? Oysa en çok yanımda olması gerekenler şairlerdi. Neden inanmadılar? Daha doğrusu şiir yazanlar diyelim. Her şiir yazan şair değildir. Benim o yıllardaki kabahatim herkesi kendim gibi sanmamdı galiba. Hâlâ da o yanılgıyı çok yapıyorum ve hayal kırıklığına uğruyorum. Onlar anlayamadılar. Ben müzeleri çok severim ve bir toplumun, bir ülkenin müzeleriyle var olabileceğine inanırım. Her şairi, yazarı da kendim gibi sanıyorum. Sanıyorum ki bu; insanlığın, edebiyatçıların ortak kaygısıdır. Edebiyatçı olmak, şair-yazar olmak bu kaygıyı gütmek demektir. Böyle bir şey göremeyince de üzülüyorum. Şiirlerinizde Orhan Veli ve Cemal Süreya etkileri görülüyor ama siz tamamıyla kendi- nize özgü yazıyorsunuz. Dışarıdan bakarak kendi şiirlerinizi nasıl görüyorsunuz? Ben hiçbir zaman kitabım başka bir dile çevrilsin diye ödül peşinde koşanlardan değilim. Ama bundan üç yıl kadar önce çok güzel bir şey oldu. İtalya’da profesörleri Türk Dili ve Edebiyatı öğrencilerine diyor ki; “Çağdaş Türk edebiyatından iyi bir şairi hiç çevirmedik. Son 30-40 yılın bütün şiir kitaplarını tarayın, sizce en özgün, farklı kimse, onun kitabını İtalyancaya çevirelim.” Bunu bir çalışma olarak planlıyorlar, kitapları seçiyorlar, okuyorlar ve bende karar kılıyorlar. Bizde bu tür işler biraz danışıklı dövüş gibi yapılır. Şimdi hiç haberim yokken İtalyancaya çevrilen şiirlerimi İtalya’nın en önemli edebiyat dergisinde yayımlıyorlar. Dahası bir yayınevi o şiirleri görüyor, beğeniyor, bana teklif getiriyor ve kitap İtalyancada çıkıyor. Bir şairin başka bir dile çevrilmesi edebiyat ajanlarının işidir. Bu pazarlık, ticari bir meseledir ve başka dümenler döner. Demek ki bu sulara girmeden de yol alınabiliyormuş, o mutluluğu yaşadım. Nedeni sizin de sorarken söylediğiniz farklılık, özgünlük. Şiirimin Türk edebiyatında nerede olduğunu çok iyi biliyorum ama ben hiçbir ödüle katılmadım, kazandığım iki ödülü de yayınevi gönderdi, benden habersiz bana verdiler. Şiir ödüllendirilecek, alkışlanacak bir şey değil. Şiir yaşanacak bir şey. Tek yargıç ve tek jüri de zaman. Zaman herkesi hak ettiği yere koyuyor, yerleştiriyor. En sevdiğim dört büyük şair; Orhan Veli, Nazım Hikmet, Cemal Süreya ve Attila İlhan’dır. Ben de bendeki şiiri anlatıyorum. Bugün Orhan Veli ve Garip şiiri denilen şeye baktığınız zaman benimkilerle benzerlik var ama aykırılık daha çok bence. Cemal Süreya derseniz imge anlamında benzerlik var ama farklılık da var. Şiiri tabiî ki ben keşfetmedim ama etkilendim. Şiiri öğrendim ve üstünden çıtayı devirmeden kendi atlayışımı yaptım galiba. Benim için şiirde önemli olan dize değil, şairin dize gelmemesidir. Yeni dönem yetişen genç yazar ve şairler var fakat baktığımızda pek kayda değer bir şey bulamıyor, dönüp dolaşıp eskileri okuyoruz. KONUK Neden ülkemizde eskisi kadar kalıcı ve yetenekli genç yazar ve şairler yetişmiyor? Çünkü biz edebiyat ortamını kuruttuk. Şairin yolculuğu kurumaların yolculuğudur. Suda dünyaya gelir, aykırıdır, karaya çıkar. Herkes bataklığı olumsuz olarak kullanır, halbuki bataklık bilimin merkezidir, hayat kaynağıdır. Ben bataklıkları çok severim. Hayat oradan doğdu. İşte biz de şiirin, şairlerin çıkacağı bataklıkları yok ettik, kuruttuk. Bunu biz yaptık. Edebiyatın mutfağı dergilerdir. Dergileri de yok ettik. Çeteleştik. Yeni yetenekler var ama olmayan şu; Cağaloğlu yok. Televizyonlar desek, kaç televizyon edebiyat programı yapıyor? Orada da bir çeteleşme var. Asıl çeteler sanatta ve edebiyatta, bunlar da gençlerin yetişmemesinde en büyük etken. Sizi televizyonlarda da sıkça görüyoruz, sadece şiirlerinizle değil, öykülerinizle anılarınızla da hep halkla iç içesiniz, bu derece göz önünde olmak yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor? Nazım Hikmet de yaşarken çok tanınıyordu. Benim tanınmam eserlerim ve ürettiklerim sayesinde… (Kızına bakarak…) Yoksa hiç kimse bu güzel kızın babası oldum diye beni tanımıyor. Kız Kulesi dedim ben, bir dönem Kız Kulesi popüler oldu. Kızılderililer dedim, araştırdım, kitabını yazdım, Kızılderili furyası başladı… Dikkat ederseniz bütün bunların arkasında hep benim yazdığım kitaplar var. Ne mutlu bana. Falan yerin çayı çok güzelse orada oturacak yer bulamazsın. Benim açımdan da bu tanınmışlığın, öne çıkmanın nedeni çayın demidir. Bunun anlaşılması için ödüllere katılmıyorum. Her sanatçının ellerinde, avuçlarında ışık birikir. Ya bu ışığı kendi yüzünü aydınlatmada kullanacaktır ya da karanlığa sunacaktır. Ben ikinci yolu tercih ettim ve biriktirdiğim bütün ışığı karanlığa sunuyorum. Oyuncak Müzesi’ne gelirsek, nasıl oluştu bu proje ve nasıl gelişti? 6 yaşındayken ilk kez geldiğim İstanbul’da ilkokul mezunu babamın bizi ilk götürdüğü yer Arkeoloji Müzesi’ydi. Trabzon’a geri döndüğümde müzecilik oyununu keşfettim. Annemin kolyelerini, küpelerini, yüzüklerini bir çekmeceye koyup sokağa çıkarıyordum. Şimdi düşünüyorum da bugün İstanbul Oyuncak Müzesi’ni kuran Sunay Akın’ın galiba kökleri o yıllarda şekillenmiş. Yıllar sonra Almanya’da bir oyuncak müzesi görüp çok etkilenmiştim. Oyuncak müzeleri hayallerin, düşlerin tarihidir. Gerçekler, hayallerin ayak izlerini takip etmiştir. Benim ülkemde de olsun oyuncak müzesi dedim. Ve karar verdim; bunu ben yapacağım. Emeğimin karşılığı olan maddi parayı da hak ediyorum ama o para beni hiç mutlu etmedi, rahatsız etti. Neden rahatsız etti? Çünkü bir şeyler söylüyorsun, aydınlanmak, Oyuncak; gelişmiş, uygar, demokrasisi, ekonomisi, bir arada yaşama kültürü güçlü olan ülkelerde çocukların hayalleri çoğalsın diye, geri kalmış ülkelerde ise çocuklar oyalansın diye alınır. bilgi toplumu olmak diyorsun, yaşarken hak ettiği ilgiyi görmemiş, aç kalmış, zindana atılmış, işkence görmüş insanlardan söz ediyorsun. Öyle olmamasına rağmen sanki onların sırtından para kazanıyormuşum gibi geldi bana ve rahatsız etti. İnsanların benden bir imza almak için saatlerce önümde beklemesinin onuru, mutluluğu bana yetti. Tüm kazandıklarınızı, birikimlerinizi ve paranızı oyuncaklara yatırmak maceracılık değil mi, neden böyle bir şey yaptınız? Tamamıyla. Ama ben şunu gördüm ki müzeler toplumun kaleleridir. Demokrasinin bilincidir. Bir toplumun müzesi varsa yarını vardır. Bugün ekonomide, politikada, aktüalitede var olan sıkıntıların nedeni aslında bu ülkede müzelerin olmayışı. Çünkü müzeleri olan toplumlarda demokrasi kültürü, bir arada yaşama kültürü güçlüdür. Dünyanın bütün hayallerinin, düşlerinin tarihini Türkiye’ye getirdim ben. Artık bütün kültürler, tarihte neyle nasıl oynamış, hayalleri neymiş görüyoruz. Mesela uzaya gitmek; ilk kez 1920’li yıllarda, Amerika’da oyuncaklarla çocukların beynine hedef olarak konuldu ve bunu 1969’da Amerikalılar yaptı. Oyuncak; gelişmiş, uygar, demokrasisi, ekonomisi, bir arada yaşama kültürü güçlü olan ülkelerde çocukların hayalleri çoğalsın diye, geri kalmış ülkelerde ise çocuklar oyalansın diye alınır. Sizin bu konuda büyüklere bir mesajınız olacak mı? Büyüklere sesleniyorum; bizim 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız var, niye? Çünkü hayalleri olan bir toplumun egemenliği var oldu. Eğer çocuğunuz varsa hayalleriniz var demektir ve gelecek, egemenlik o hayallerin üstünde yaşar, ayakta durur. Ben 23 Nisan’da İstanbul Oyuncak Müzesi’nin koltuğunu kimseye vermedim. Oysa bugün pek çok idareci, politikacı, yönetici koltuğunu çocuklara bırakıyor. Ben bırakmadım. Bugün benim bu koltukta rahatlıkla oturacağım tek gün. Çünkü yılın diğer her günü çocukların dünyasının zenginliğini, güzelliğini büyüklere anlatmak için uğraşıyorum. Bugün benim günüm, bugün o koltukta ben oturacağım, asla vermem. l 25 26 hızlı bakış Yaşanan gelişmeler ışığında; Küresel krizde son durum ve Türkiye K üresel kredi krizi nedeniyle 2008 yılını moralsiz kapatan ekonomiler için, 2009 yılında hükümetlerin aldıkları kararlar ve kurtarma planları çerçevesinde bir iyimserlik baş göstermiş ve bunun etkileri piyasalara yansımıştır. Özellikle ABD’de finans sektörü I. çeyrek bilançolarının beklentilerden iyi gelmesine, bankaların sermaye eksikliklerinin üstesinden gelinebilir boyutlarda olduğu yönündeki iyimserliğe ve konut sektöründe başlayan iyileşme belirtilerine paralel olarak, mart ayı başından bu yana risk göstergeleri gerilemeye, borsa endeksleri de toparlanmaya başlamıştır. Risk iştahına paralel hareket eden gelişmekte olan ülke borsaları ve para birimleri bu toparlanmada başı çekmiştir. Artan risk iştahıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerin CDS (kredi iflas takası primi) primleri de gerilemeye başlamıştır (Türkiye’nin CDS primi küresel kriz öncesi seviyelerine yakın seviyelere gerilemiştir.). Bunlara ek olarak son dönemde gelen verilere bakıldığında, özellikle büyük düşüşler gösteren sanayi üretimi ve ihracat gibi krizin etkilediği göstergelerde düşüşlerin yavaşladığı ve tüketici güveninin toparlandığı görülmektedir. Dünyanın birçok ekonomisinin teknik olarak resesyonda olmasına ve IMF’den son gelen tahminlerde dünya büyüme beklentisinin 2009 ve 2010 yılları için aşağı yönlü revize edilmesine rağmen, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin ve dolayısıyla büyümenin ana kalemi olan imalat sektörünün durumunu gösteren endekslerde toparlanma 27 HIZLI BAKIŞ Son dönemde yaşanan olumlu gelişmelere rağmen, dünya ekonomileri için 2009 yılının, yaşanan krizin etkilerinin ve özellikle büyüme tarafında gerilemenin devam edeceği bir yıl olmasını bekliyoruz. işaretleri görülmesi bu konudaki iyimserliği artırmıştır. İmalat sektöründe beklenen bu iyileşme dış ticaretin de canlanmasına yol açacaktır. Dünya ekonomisinin öncü göstergelerinden biri olan Baltık Kuru Yük Endeksi’nin 2008 yılının son çeyreğinde gördüğü dip seviyelerden yönünü yukarı çevirmesi de olumlu havayı teyit etmektedir. Bütün dünyada enflasyon, gıda ve petrol fiyatlarının düşük seviyelerdeki seyrine paralel olarak gerilemeye devam etmektedir. Enflasyonun endişe olmaktan çıkması, ülke merkez bankalarını düşük faiz politikasını devam ettirme konusunda desteklemektedir (Faiz oranları düzeyinde uzun süredir lider olan Türkiye de son faiz indirimlerinin ardından nisan sonu itibarıyla 5. sıraya gerilemiştir.). Son dönemde yaşanan olumlu gelişmelere rağmen, dünya ekonomileri için 2009 yılının, yaşanan krizin etkilerinin ve özellikle büyüme tarafında gerilemenin devam edeceği bir yıl olmasını bekliyoruz. Krizin ne zaman biteceği yönünde çeşitli senaryolar var. Bizim yılın ikinci yarısından itibaren toparlanma görüleceği yönündeki iyimser görüşümüz devam ediyor. Kötümser senaryoda, 2009 ve 2010 yılının kayıp yıllar olduğu savunuluyor ve 1929 buhranı ile benzerlikler vurgulanıyor. Büyük buhranla karşılaştırdığımızda, bu dönemde küresel düzeyde işbirliğinin son derece yüksek olması ve ülkelerin krizi aşmak için bütün imkânlarını seferber etmeleri iyimser kampta yer almamıza neden oluyor. Veriler olumlu yönde Gelişmekte olan ülkeler içerisinde önemli bir konumda bulunan Türkiye de küreselleşmenin etkisi ile 2008 yılının son çeyreğinde yaşanan olumsuz gelişmelerden etkilenmiştir. Özellikle G-3 ülkelerinde resmi olarak resesyon ilan edilmesinin ardından, son yıllarda yüksek büyüme performansı gösteren Türkiye’de de büyümenin 3. çeyrekte beklenenin çok altında gelmesi ve 4. çeyrekte % -6.2 düşüş göstererek negatife dönmesi ile 2008 yılı büyümesi % 1.1 olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılının ilk aylarında hem sanayi üretimindeki hem de kapasite kullanım oranındaki sert düşüşler, yılın ilk çeyreğinde de 2008 yılının son çeyreğinden daha hızlı bir gerileme görüleceğine işaret etmektedir. 2009 yılının tamamı için ise iyimser senaryo altında küresel krizin etkilerinin yılın 2. yarısında hafifleyeceği beklentileri ile yıllık büyümenin -% 3.5 / -% 4 aralığında olacağını tahmin ediyoruz. gerilemenin etkisiyle 2008 yılının son aylarında görülmeye başlanan enflasyon düşüşünün 2009 yılının geri kalanında da devam edeceğini düşünüyoruz. Petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşün yanı sıra iç talepteki daralma ve yapılan vergi indirimleri de enflasyonun düşüşündeki diğer önemli etkenlerdir. Enflasyon beklentimiz haziran ayı sonuna kadar yıllık enflasyonun % 5 seviyesinin altına gerilemesi şeklindedir. TCMB’nin Nisan 2009 Enflasyon Raporu’nda belirttiği gibi enflasyon düşmeye devam ettikçe faiz indirimleri de sürecektir. Dolayısıyla gerek enflasyondaki düşüşün devam etmesi gerekse büyümeye yönelik endişeler nedeniyle Merkez Bankası’nın şu anda % 9.75 olan gösterge faiz oranını, 14 Mayıs’ta yapacağı toplantıda % 9 ve 16 Haziran’da yapacağı toplantıda % 8.5 seviyelerine indirmesini bekliyoruz. l Türkiye’nin kriz öncesinde kırılganlıkları arasında gösterilen cari açık, küresel daralmanın etkisi ile gerilemeye başlamıştır. Enerji fiyatlarındaki hızlı gerilemenin ithalat üzerinde yarattığı yukarı yönlü baskının hafiflemesi ve bu trendin devam etmesi beklentimiz Eflasyon Oranı ile cari açığın 2009 yılında Büyüme Oranı 10 milyar dolar seviyesine Dolar Kuru ineceğini ve bu seviyenin de GSYH’nin yaklaşık Euro Kuru olarak % 1.7 seviyelerine Benchmark Tahvil denk geleceğini tahmin ediyoruz. Cari açığın TCMB O/N Faiz Oranı finansmanında önemli yer Kamu Brüt Borç Stoku/GSMH tutan doğrudan yatırımlarKişi Başına Düşen Milli Gelir ($) da yaşanabilecek azalma ve özelleştirmelerde Doğrudan Yatırımlar (Milyon $) oluşabilecek aksamalar kırılganlığı artırabilir. Ancak Cari Açık (Milyon $) beklenen IMF anlaşması GSMH (Milyon $) bu taraftaki sorunları Cari Açık / GSMH azaltacaktır. Dünyada enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan 2007 2008 2009T % 8,4 % 10,1 % 6,0 % 4,6 % 1,1 - % 3,5 1,1593 1,5218 1,6500 1,7060 2,1332 2,3100 % 16,59 % 16,5 % 10,5 % 15,75 % 15,0 % 8,5 % 42,2 % 43,3 % 43,1 9.333 10.436 10.750 22.046 17.718 15.000 38.217 41.416 10.000 658.786 741.800 580.000 % 5,8 % 5,6 % 1,7 Hazine Yönetimi Orta Ofis Daire Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır. 28 ürün hizmet Borç yapılandırma: Rahat bir nefes alın! B ankamız, Tasfiye Olunacak Alacaklar hesaplarına intikal etmiş kredi alacakları için 01.04.2009 tarihinden itibaren 3 ay süreyle sınırlı olmak üzere yeni bir Borç Yapılandırma Programı başlattı. Borç Yapılandırma Programı, kredi ayrımı yapılmaksızın (Afet Kredileri ve Afet Nedeniyle Ertelenen Krediler hariç) sorunlu hale gelmiş takipteki tüm alacaklarımızı kapsamaktadır. Borç Yapılandırma Programı’ndan yararlanmak isteyenler için başvuru süresi 3 ay olup, uygulama 01.04.2009 tarihinde başlamış, 01.07.2009 tarihinde sona erecektir. Uygulamadan yararlanmak isteyen borçluların, kredi kullandıkları Şubelerine yazılı olarak müracaat etmeleri yeterli olacaktır. Bu uygulamanın amacı; Kurumsal / Ticari ve Bireysel Kredi borçlularının, takip hesaplarına intikal etmiş borçlarını orta vadeye yayarak tasfiyesini sağlamaktır. Bu programla üretime devam eden, ancak gerek global kriz, gerekse faaliyet gösterdiği sektöre özgü koşullar nedeniyle ödeyemediği kredi borçlarından dolayı sıkıntı yaşayan işletmelerin yeniden ekonomiye kazandırılması, bunun yanında bireysel müşterilerimize de dost elini uzatarak gerek kredi kartı, gerekse diğer bireysel krediden kaynaklanan sorunlarının giderilmesi amaçlanmıştır. Borç Yapılandırma Programı, hem Kurumsal / Ticari hem de Bireysel Kredi takip borçluları 29 ÜRÜN HİZMET Programın başarısı Şubelerimizin ve Bölge Koordinatörlüklerimizin çaba ve gayretlerine bağlı bulunmaktadır. Daha çok sayıda borçluya ulaşılarak programın anlatılması ve bu programdan yararlandırılması gerek Bankamız açısından gerekse takip müşterilerimiz açısından önem arz etmektedir. için çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Ayrım gözetilmeksizin takipteki tüm kredilere 60 aya kadar, konut kredilerine ise 120 aya kadar vade yapılmasına ve takip hesaplarına intikal tarihinden borç tespit tarihine kadar, 01.04.2009 tarihinde yürürlükte bulunan Bankamız cari faiz oranından hesaplama yapılmasına imkân vermektedir. Borç tespiti, daha önce faiz gelirlerine mahsup edilen tahsilatlar anaparaya mahsup edilerek yapılmaktadır; bu da borçlulara ayrıca bir kolaylık sağlamaktadır. Ancak, kayıtlı TOA bakiyesi borç tespit tutarının altında kalıyor ise kayıtlı TOA bakiyesi esas alınmaktadır. Tespit edilen borç tutarına ödeme planı süresince de aynı faiz oranı uygulanmaktadır. Borçlarını peşin ödeyen müşterilerimize, kredilerinin takip hesaplarına intikal tarihi dikkate alınarak, hesaplanan faiz tutarından % 20 ile % 50 arasında indirim yapılabilmektedir. Yine aynı şekilde toplam borç tutarının en az % 50’sini peşin ödeyen müşterilerimiz için de, peşin ödeme tutarına isabet eden faiz tutarından % 20 ile % 50 arasında indirim yapılabilmektedir. Programın başarısı için… TOA’ya İntikal Tarihi Hesaplanan Faizden Yapılacak İndirim Oranı 31.12.2002 ve öncesi % 50 01.01.2003 – 31.12.2004 dönemi % 40 01.01.2005 – 31.12.2007 dönemi % 30 01.01.2008 ve sonrası % 20 Bankamızın 01.04.2009 – 01.07.2009 tarihleri arasında uygulamaya koyduğu Borç Yapılandırma Programı, sistem altyapısı da kurularak desteklenmiş, oluşturulan Mistral ekranlarından, müşteri segmenti dikkate alınarak, Kurumsal / Ticari Kredi ve Bireysel Kredi takip borçluları için ayrı ayrı borç tespiti yapma ve ödeme planı oluşturma imkânları sağlanmıştır. Ekranların, Borç Yapılandırma Programı ile eşzamanlı olarak devreye girmesiyle birlikte Şubelerimizin operasyonel iş yükü hafifletilmiş, programdan yararlanmak isteyen borçlular borçlarını anında öğrenebilme imkânına kavuşmuştur. Takipteki müşterilerimiz, Şubelerimize müracaat ettikleri anda ödeme planı yapılması ve sistemden izlenerek raporlanması altyapısı oluşturulmuştur. Sistem altyapısının oluşturulması, alacaklarımızın doğru ve hızlı bir şekilde hesaplanabilmesini ve ödeme planının oluşturulmasını sağlayarak, Borç Yapılandırma Programı’nın başarı şansını oldukça artırmıştır. Programla birlikte kullanılmaya başlanan borç tespiti ve ödeme planı oluşturulması ekranları Şubelerimizden gelen öneriler doğrultusunda hızla geliştirilmekte ve daha etkin bir şekilde kullanılması sağlanmaktadır. Ekranların kullanımı ile ilgili olarak kılavuz hazırlanmış ve yapılacak işlemler adım adım ekran görüntüleriyle birlikte anlatılmıştır. Söz konusu kullanım kılavuzu Halkportal’da da yayımlanmıştır. Borç Yapılandırma Programı’nın istenilen başarıyı sağlaması ve belirlenen hedeflere ulaşması amacıyla Bölge toplantıları düzenlenerek Şubelerimize sunumlar yapılmış, ayrıca Eğitim Daire Başkanlığı tarafından, ekranların kullanımını hareketli olarak anlatan eğitim CD’leri tüm Şubelerimize dağıtılmıştır. Programın başarısı Şubelerimizin ve Bölge Koordinatörlüklerimizin çaba ve gayretlerine bağlı bulunmaktadır. Daha çok sayıda borçluya ulaşılarak programın anlatılması ve bu programdan yararlandırılması gerek Bankamız açısından gerekse takipteki müşterilerimiz açısından önem arz etmektedir. Borç Yapılandırma Programı’nın 3 aylık bir süre içerisinde geçerli olacağı dikkate alınarak, Bankamızın bu süre zarfında tüm takipteki müşterilerine ulaşarak, uygulama hakkında bilgilendirme yapmaları ve bu konuya gereken önemi vermeleri programı istenilen başarıya ulaştıracaktır. l Risk Tasfiye İstanbul Daire Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır. 30 kalite yönetimi Türk bankacılığında bir ilk! KÖSADK Daire Başkanlığımız ISO 9001:2008 Belgesi aldı ISO 9001:2008 standardı ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemleri - Temel Kavramlar, Terimler ve Tarifler standardının son revizyonudur. Değişen versiyonu ile Türk bankacılığında bu belgeyi ilk kez, Kartlı Ödeme Sistemleri ve Alternatif Dağıtım Kanalları Daire Başkanlığı (KÖSADK) almıştır. ISO 9001:2008 etkin bir Kalite Yönetim Sisteminin uygulanması için yol göstermeyi amaçlayan standartlar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Temelinde müşteri odaklılık, liderlik, çalışanların katılımı, süreç yaklaşımı gibi ilkelerin yer aldığı ISO 9001:2008 standardı ile kurulması amaçlanan Kalite Yönetim Sistemi; herhangi bir organizasyondaki faaliyetlerin daha verimli yürütülmesini hedeflemekte ve bu doğrultuda katılımcılığı ve yaratıcılığı ön planda tutmaktadır. Kalitemizin ölçüsü, müşterilerimizin memnuniyetidir Kalite Yönetim Sisteminin sürekli gelişime yönelik ve insan odaklı felsefesi şu hikâyede örneklenebilir: Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmiştir. Patronuna işten ayrılmak istediğini, artık ailesi ve torunlarıyla zaman geçireceğini söyler. Patron marangozdan son kez bir ev yapmasını ister. Marangoz isteği kabul edip işe girişir. Fakat gönlü artık işte olmadığı için baştan savma işçilik yaparak ve kalitesiz malzeme kullanarak işi bitirir. İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için gelir. Dış kapının anahtarını marangoza uzatır, “Bu ev senin, sana benden hediye.” der. Marangoz şoka girer. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı hiç? Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Hayat bir “kendin yap” tasarımıdır. Oturduğunuz evin güzelliği de çirkinliği de sizin eserinizdir. 1 Yalnızca bir yönetim sistemi değil, bir yaşam felsefesi olarak da kabul edilebilecek bu anlayış, işletmenin kalitesini ve verimliliğini artırmayı hedeflemektedir. ISO 9001:2008 Belgesi almak için yapılan çalışmalar KÖSADK Daire Başkanlığında hayata geçen sistemin geçirdiği aşamaları şu şekilde özetleyebiliriz: 31 KALİTE YÖNETİMİ Temelinde müşteri odaklılık, liderlik, çalışanların katılımı, süreç yaklaşımı gibi ilkelerin yer aldığı ISO 9001:2008 standardı, etkin bir Kalite Yönetim Sisteminin uygulanması için yol gösterir. Öncelikle KÖSADK Daire Başkanlığından, Organizasyon Daire Başkanlığı koordinasyonunda kalite belgelendirme projesinin başlatılması talep edilmiş ve iki Başkanlık böylece süreci başlatmıştır. Yapılan karşılıklı değerlendirmeler neticesinde Süreç Bazlı Kalite Yönetim Sisteminin kurulması ve ardından ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi alınması üzerinde mutabakata varılmıştır (Standardın revizyonunun Ekim 2008 tarihinde yayımlanmasının ardından ISO 9001:2008 versiyonu doğrultusunda çalışmalarımız devam etmiştir.). Ağustos 2008 tarihinde danışman firma gözetiminde proje başlatılmış ve projenin adı “Halkcard Kalite” olarak belirlenmiştir. Proje Koordinatörü, Proje Ekip Lideri ve Proje Ekip Üyeleri belirlenmiş, bu kişilere ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Standardı, Süreç Yönetimi ve Süreç Performans Kriterleri Belirleme eğitimleri verilmesi ile çalışmalar hız kazanmıştır. KÖSADK Daire Başkanlığında kullanılan yönetmelik, prosedür, talimat, form vb. dokümanların standardizasyon çalışmaları yapılmıştır. ISO 9001 standartlarının temelinde duran etkin süreç yönetiminin gerçekleştirilmesi amacıyla süreç yapısı oluşturulmuş; 34 adet ana süreç ve bu ana süreçlere hizmet veren 67 adet alt süreç tanımlanmış, süreç sahipleri belirlenmiş, süreç haritaları hazırlanmış ve süreç performans kriterleri tespit edilmiştir. Kalite Yönetim Sisteminin; standardın şartlarına uygunluğunu, oluşturulan Kalite Yönetim Sisteminin uygulanıp uygulanmadığını tarafsız olarak belirlemek amacıyla 27-29 Ocak 2009 tarihleri arasında İç Kalite Tetkiki gerçekleştirilmiştir (Bu kapsamda Bankamız bünyesinde 24 çalışanımıza İç Tetkikçi Eğitimi verilmiş ve 14 çalışanımız bizzat İç Kalite Tetkik sürecinde bulunmuştur.). Kalite Yönetim Sisteminin, kalite politikası ve hedeflerine uygun, etkin ve sürekli olarak devam ettirilmesi ve kalite sisteminin periyodik olarak incelenmesi için 10 Şubat 2009 tarihinde Yönetim Gözden Geçirme Toplantısı gerçekleştirilmiştir. KÖSADK Daire Başkanlığında kurulan Kalite Yönetim Sisteminin belgelendirilmesi için çeşitli belgelendirme firmaları ile görüşmeler yapılmıştır. nedenlerini araştırmak ve bunların ortadan kaldırılmasını sağlamak için Sürekli İyileştirme, belgelendirme sürecinin devamını sağlamak ve belgelendirme kapsamındaki faaliyetlerin denetimi amacıyla İç Kalite Tetkik, İç Kalite Tetkik çalışmalarında ortaya çıkan bulguların analizi ve değerlendirilmesi amacıyla Yönetim Gözden Geçirme Uygulamaları. 03-04 Mart 2009 tarihleri arasında American Systems Registrar (ASR) onaylı belge için Ulusal Sistem Belgelendirme Hizmetleri Ltd. Şti. tarafından yapılan dış tetkik sonrasında, KÖSADK Daire Başkanlığı “Kartlı Ödemeler Sistemi ve Alternatif Dağıtım Kanalları Hizmeti” kapsamında ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemi Belgelendirme Sertifikası almaya hak kazanmıştır. Amaçladığımız kazanımlar Ayrıca Kalite Yönetim Sistemine ilişkin olarak; Kalite El Kitabı, Kalite Yönetim Sistemi, Proje Yönetimi, İdari Metinler ve Halk Portal Yönetimi gibi Uygulama Talimatları çıkarılmıştır. Çıkarılan bu Uygulama Talimatları ile Bankamız hizmet birimlerinin çalışmalarında kullanılmak üzere sistemin çatısını teşkil edecek olan şu uygulamalar Organizasyon Daire Başkanlığı tarafından oluşturulmuştur: Süreçlerin nasıl çalıştığını anlamak ve bunları iyileştirebilmek amacıyla Süreçlerin Belirlenmesi ve Tanımlanması, süreçlerin tam ve hatasız işlemesini sağlamak amacıyla Süreç Performans Ölçme ve İzleme, hizmet ve ürün ile ilgili uygunsuzlukları tespit etmek, Müşteri memnuniyetinin artırılması, ISO 9001:2008 Kalite Belgesi ile birlikte hâlâ tamamlanmamış, eksik kalan ve müşteri şikâyetlerine neden olan sorunların daha etkin takip edilebilmesi, yeni ürün ve hizmetlerimizin daha hızlı geliştirilebilmesi, süreçlerinin verimli ve etkin yönetiminin sağlanması yoluyla müşteri algısındaki iyileşmenin sağlanması, süreç iyileştirmeye (iş basitleştirme/geliştirme) yönelik çalışmalar gerçekleştirilmesi, çalışan yetkinliğinin artırılmasına yönelik tedbirler alınması amaçlanmaktadır. Organizasyon Daire Başkanlığı olarak bundan sonra Kalite Yönetimi kapsamındaki hedefimiz, talep eden diğer hizmet birimlerimizde süreç bazlı Kalite Yönetim Sisteminin kurulması ve yürütülmesidir. l 1 Sosyal Güvenlik Kurumu Strateji Geliştirme Başkanlığı, Toplam Kalite Yönetimi, Ankara, 2009, s. 45 Organizasyon Daire Başkanlığı Kalite Yönetimi Bölümü tarafından hazırlanmıştır. 32 güncel Özür diliyorum Gazanfer Bey... Pınar Çekirge* “Ömür dediğin üç gündür Dün geldi, geçti Yarın meçhuldür O halde ömür dediğin Bir gündür, o da ‘bugün’dür.” Özdemir Asaf Beslenme yatağı halk olan koskoca bir akarsu gibiydiniz Gazanfer Bey. Kirlenmeden, bulanmadan aktınız; sakin, sessiz, iz bırakarak. Bir toplumun bilinçaltına yerleşmiş önemli kodlardan biriydiniz aynı zamanda… G ünümüze uyarlanmış vodvilleri, farsları Alili, Rüstemli, Hüsnülü, Süleymanlı, Naciyeli oynadınız senelerce. Sahne sempatiniz o denli büyüktü ki, sahnede rol yapmaz, “ol”urdunuz. Daha göründüğünüz an salon alkıştan yıkılırdı adeta. Tiyatromuzun temel taşlarından biriydiniz. Bir ekolün, üstelik sizinle noktalanan bir ekolün “son” temsilcisiydiniz. Gencay Gürün, “İstanbul’un son klasik komedi oyuncusuydu.” diye söz etti sizden. Belli ki hayatınızın anlamıydı tiyatro. Ne çok sanatçı yetiştirdiniz, kimlerin elinden tuttunuz, kimleri var ettiniz, hatırlasanıza. Demet Akbağ’ın küçücük bir rolü vardı, hani. Elinde turşu tabağıyla sahneye girer, sizinle konuşmaya başlardı. Kaç yıl geçmiş aradan… En az yirmi sene, belki de yirmi beş… Bican Efendi’ydiniz, Hisse-i Şayia’nın unutulmaz Bican karakterine daha lisede öğrenciyken hayat vermiştiniz. Reşit Gürzap rahatsızlanıp oyuna çıkmasaydı da, 33 GÜNCEL “Mahallenin Romanı” olmadı, nasılsa bir başka oyunda yine büyük bir başarı elde edecektiniz. “Meraki” zaten diplomanız olmamış mıydı? Tuluat Ustası Naşit Efendi, İsmail Dümbüllü, Muammer Karaca, Aziz Basmacı, Münir Özkul, Nejat Uygur, Ulvi Uraz, Vahi Öz, Altan Erbulak, Erol Günaydın, Feridun Karakaya gibi siz de çok büyüktünüz. Bir dönemdiniz. Yumuşacık, sarıp sarmalayan, sıcacık bir oyun tekniğiniz vardı. Bir sahne dehasıydınız kuşkusuz. Halkevi, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu… Yıllardan yıllara geçen alkışlar, üst üste açılan perde, ödüller, ekonomik sıkıntılar, turneler… 1968 yılında ilk kez karşılaşmıştık sizinle. O zamanlar Beyazıt mı, Laleli mi yoksa, hani bir yokuşun hemen alt sokağındaydı tiyatronuz. “Aşk Çorbası”ydı oyunun adı. Gönül Ülkü, Adile Naşit, Ziya Keskiner ve siz vardınız kadroda. Tabii, başkaları da... Hayal meyal hatırlıyorum şimdi. Sekiz yaşın savrukluğuna verin, sıkılmıştım sanki izlerken. Yoksa çocuk tiyatrosu dışında izlediğim ilk yetişkin oyunu muydu “Aşk Çorbası”? Muhtemelen, evet. 70’li yılların hemen sonunda “İsmail Anan Seni Çağırıyor” ile tekrar karşınızdaydım. Hemen üçüncü sıranın ortasında… Ve en son 2 Kasım 2008’de izledim sizi. “Bak Şu İşin Tuhafına”da gülmekten gözlerimden yaşlar boşanmıştı. Son olduğunu hiç düşünemezdim. Oyundan çıktığımda hâlâ kaburgalarım ağrıyordu, inanır mısınız? “Karımla Evleniyorum”, “Oh Olsun”, “Süleyman Bacanak”, “Kimse Tutamaz”, “Deli”, “Öp Babanın Elini”, “Karımın Nişanlısı”, “Maymun Gözünü Açtı”, “Ben Çağırmadım”… Hepsini o kadar net hatırlıyorum ki. “Komiser Şekspir”i, “Beyaz Melek” ve “Çılgın Yenge”yi de… Gerçek halk sanatçısı An gelir, ter içinde kalırdınız. Her şey kördüğüm olur üçüncü perdenin sonunda, tüm yanlış anlaşılmalar giderilir, olaylar tatlıya bağlanırdı. Seyirci kahkahalardan kırılır, bu arada Hüsnü Kuruntu, kuruntularıyla ortalığı birbirine katardı. Gerçek halk sanatçısıydınız. Sululuğa, basitliğe gönül indirmeden, hep korudunuz çizginizi. Hiç eskimediniz. İmlası bozuk bir dünyada iyi ki sizi defalarca izledim, tanıdım. Beslenme yatağı halk olan koskoca bir akarsu gibiydiniz Gazanfer Bey. Kirlenmeden, bulanmadan aktınız; sakin, sessiz, iz bırakarak. Bir toplumun bilinçaltına yerleşmiş önemli kodlardan biriydiniz aynı zamanda. Değerinizi bilemedik sanki, haydi yeterince bilemedik, diyeyim. Gelgeç olanın peşine takıldık. Hem av hem avcıydık aslında. Önümüze sunulan sürek avında Bir dönemdiniz. Yumuşacık, sarıp sarmalayan, sıcacık bir oyun tekniğiniz vardı. Bir sahne dehasıydınız kuşkusuz. Halkevi, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu… Yıllardan yıllara geçen alkışlar, üst üste açılan perde, ödüller, ekonomik sıkıntılar, turneler… Keloğlan Kara Prens'e Karşı filminde Gazanfer Özcan naylon skandalları, sözüm ona starları, sitareleri bir şey sanıp, özendik. Oysa “atları da vururlar”dı. Farkında değildik. Ophelia’nın kan pıhtısı yalnızlığı umurumuzda değildi. Acının doruğunu tadıyorum gidişinizle. Perde kapandı, bir dönem sona erdi. Noktalandı. Yeriniz bomboş. Şanslıyım aslında, sizi izledim, defalarca. Sizi tanıdım. Ah Gazanfer Bey, ne çok habis tümörümüz vardı. Tiyatroya gitmemek için bir doluydu mazeretimiz. Hava yağışlıydı, köprünün trafiği bunaltıyordu, bu sıcakta kim giderdi tiyatroya; hem dizi vardı televizyonda, yarışma vardı, kim kimi gözetliyor, kim kiminle evlenmeyecek telaşındaydık. E malum ekonomik kriz… Sigaraya, şuna buna, bilmem ne markalı pantolonlara harcayacak tonla paramız vardı da, tiyatroya gelince elimizle cebimiz arasında “mesafe” en az 8 kilometreydi. Yıllar önce bir söyleşide “Benim dileğim, gerçek tiyatro adamının, oyun sonrası makyajını silerken ölmesi. Her şeyi bitirmişsin, alkışını almışsın…” demiştiniz. Gösteri, kesintisiz devam etti Gazanfer Bey. Bir yıl önce hani yan yana oturuyorduk, Gönül Hanım ve siz. Ülkü Erakalın’ın gösterisini izliyorduk. Cahide Sonku’ya bir zamanlar nasıl hayran olduğunuzu anlatmıştı Erakalın sahnede. Sahi kaç adam yaşardı içinizde? Kaç kişiyi yaşar kılmıştınız sahnede? Ne Rüstem’i, ne Hüsnü’yü unuttum desem… Bakın gittiniz, bakışlarımız tenhalaştı. Eksildik, güdük kaldık. Çiğdem Talu’nun Cahide Sonku için yazdığı o dizelerden bir mısra geliyor aklıma: “İşte sahne, sen oradasın… Ama... Seyre gelen hiç kimse yok.” ‘İster boşa koy, ister doluya…’ Avuçladığım kum, parmaklarımın arasından akıp gidiyor. Ağıtlar yakılıyor gidişinize. Tahsin Sütçüoğlu’ndan bahsediliyor. Kirpiklerimin ucuna asıyorum repliklerinizi. Boğazıma takılanları yutuyorum sessizce. Özür diliyorum Gazanfer Bey. Lale Belkıs’a hayatın bir oyun olduğunu söylemiştiniz hani... “Nasıl olsa ister boşa koy, ister doluya; bu perde kapanacak.” demiştiniz. Perde kapandı mı şimdi siz gidince? Yağmur işliyor içime. Toprak üzerinde ıslak, kahverengi, buruşuk yapraklar öbek öbek… Cenaze töreninizi izliyorum televizyondan. Gece karanlık. Oda loş. Sanki her şey yavaşlıyor. Sanki sonsuza dek sürecek bir ağır çekimdeyiz Gazanfer Bey. Kahkahalarımızı alıp götürmeyin ne olur! Yokluğunuz acıtıyor, binlerce hayal kırıklığı birikiyor kalbimde. Hicran alıp başını gitmiş çoktan. Ürperiyorum. İrileşen yağmur damlalarıyla hareleniyor denizin yüzü. Boğazıma takılan düğümü gerisin geriye çevirmeye çalışıyorum. Olmuyor. Göz pınarlarımda gölgeleniyor yaşlar. Akıntılar arasında sıkışıp kalmış, vurgun yemiş bir dalgıcım sanki. Gece yırtılmış. Gökyüzü ağarmakta. Soluk, kirli yüzlü, sırılsıklam bir sabah bekliyor beni. Zihni Göktay, 24 Şubat 2009 tarihli Sabah gazetesinde faturayı seyirciye (bana, bize, hepimize) kesiyor. Haklı. “Tribünde cenazesini izleyeceğinize, tiyatrosuna gitseydiniz.” diyor Göktay. l *İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı 34 gezi Metropolden kaçanların en güzel sığınakları: Şile, Ağva… 35 GEZİ M etropollerde yaşayanların, sürekli koşturmaca, trafik, egzoz dumanı ve ofis hayatından muzdarip olanların kendilerine ayırabildikleri vakitler sadece hafta sonlarıdır, tabii mesai veya yetiştirilmesi gereken işler yoksa… İstanbulluların bu çok değerli günleri değerlendirebilmek için seçenekleri daha fazla, zira İstanbul’un yanı başında, hem şehir merkezinin ve metropol karmaşasının dışında kalan hem de kolayca ulaşılabilecek şirin ilçeleri var. Bunlardan biri de Şile… İstanbul’dan yola çıkarsanız Harem’den sonra bir buçuk saatte ulaşabileceğiniz 10 bin nüfuslu bu şirin ilçe, coğrafi özellikleri nedeniyle Karadeniz’in hem yeşilliklerini hem de maviliklerini barındırıyor. Marmara’nın kuzeydoğusunda ve Karadeniz kıyısında bulunan Şile, adını da zaten doğal güzelliklerinden almış. Şile’de çok yetişen lila renkli ve oya gibi çiçekleri olan mercanköşk bitkisinin Yunanca adı Şile. Biz de sizler için bir kaçamak yaparak havaların da ısındığı bugünlerde Şile’yi ve beldesi Ağva’yı ziyaret ettik. Günlük güneşlik bir havada İstanbul’dan yola çıkıp Şile’ye vardığımızda, zaten yaklaşırken de hissettiğimiz hava değişimi, denizle ormanın birleşen kokusu ve sükûnet bizi karşıladı. Huzurlu insanları ve sakin çarşısıyla bir Ege kasabası havasındaki ilçenin önce merkezine gittik, zira Şile’ye gelip de Şile bezlerini görmeden olmaz! Çarşıdaki Şile bezleri Şile Çarşısı tüm şirinliği ve renkliliğiyle dar bir caddede uzanıyor. Cadde, sağlı sollu Şile bezi elbiseler, gömlekler, bluzlar ve akla gelebilecek her şeyi satan dükkânlarla dolu. Hangisine girip, hangisine bakacağımızı şaşırıyoruz açıkçası. Gözlerimizdeki kamaşma düzelince birkaç tanesine giriyoruz ve güzel tasarımlı Şile bezi elbiselerle büyüleniyoruz. Tasarımları kimin diye merak ediyoruz, cevaplar ilginç. Bezi kadar güzel olan tasarımları genelde dükkânların sahipleri yapmış, dikmiş, diktirmiş ve satıyor. Bu şirin ilçede yaklaşık bir asır öncesi ipekçilik ve daha sonra da keten dokumacılığı yapılırmış. Ketenciliğin yorucu olması ve üretimin düşmesinin etkisiyle 1930’larda pamuk ipliğinden dokumacılığa başlanmış. İşte Şile bezi o yıllarda çıkmış ortaya. Şile köylüleri kendilerine özgü dokumalarını evlerinin alt katlarına açtıkları atölyelerdeki el tezgâhlarında yapmaya başlamışlar. “Kıvrak” ismi verilen bükümlü pamuk ipliği, o günden bu yana Şile bezinin hammaddesi olmuş. Beze özgünlüğünü kazandıranlar; bu kıvrak iplik ve dokunduktan sonra denizde yıkanıp kumlar üzerinde kurutulan bezlerin yapısına giren Karadeniz’in az tuzlu suyu ile Şile’nin plaj kumları… Şile bezlerinin rengârenk cümbüşü ve çarşının sakinliğinden, alışveriş çılgınlığımızı da bastırarak zor da olsa ayrıldıktan sonra ikinci durağımız Şile Kalesi oluyor. Şile Kalesi ilçeden de görülebilen, maviliklerin arasındaki yalnız ve yıkık duruşuyla karşıdan bakıyor bize. Kent önündeki adacıklardan Ocaklı Ada üzerinde olan Kaleye maalesef ki çıkmak mümkün değil, sadece denizin dalgasız olduğu havalarda tekneyle gidilebiliyor. 13. yy.da Bizans İmparatoru Andronikos tarafından yaptırılan ve Prens Aleksios’un sürgün yeri olarak da kullanılan Kalenin ada çevresini kuşatan surlarının çoğu yıkılmış. Doğal güzelliklerin arasına insan elinin konduruverdiği Şile Kalesi, eski görkemli günlerini arar gibi ama kaderine razı bekliyor. Fener ve Ağlayan Kaya “Şile’nin simgesi ne?” diye sorsak, büyük çoğunluk Şile bezinin yanı sıra Şile Feneri de diyecektir. İşte o Şile Feneri’ne doğru gidiyoruz şimdi. Fenerlerin insanlar için her zaman farklı anlamları olmuştur. Uçsuz bucaksız denizlerde gemicilere yön gösteren, göğün mavisine uzanıp denizin mavisine eğilen fenerler ve fenerlerin bekçileri; edebiyatta, resimde, fotoğrafta kısacası sanatın her dalında hep bir simge ve imge olarak yer edinmiştir. Kırım Harbi’nde Karadeniz’den İstanbul Boğazı’na girecek gemilere yol göstermek için Sultan Abdülmecit zamanında inşa edilen Şile Feneri, ilçenin kuzeyinde karşılıyor bizi. 20 metre boyundaki Fener, 50 metre yüksekliğindeki uçurum altı falezlerine yerleştirilmiş. Şile halkından, Fenerin Türkiye’nin en büyük, dünyanın da uluslararası standartlardaki nadir deniz fenerlerinden olduğunu öğreniyoruz. Fenerin küçük bahçesi de antika denizcilik aletleri, Şile Çarşısı tüm şirinliği ve renkliliğiyle dar bir caddede uzanıyor. Cadde, sağlı sollu Şile bezi elbiseler, gömlekler, bluzlar ve akla gelebilecek her şeyi satan dükkânlarla dolu. Hangisine girip, hangisine bakacağımızı şaşırıyoruz açıkçası. gaz lambaları, fenerler vb. konularak küçük bir açık hava müzesine dönüştürülmüş. Fenere gelmişken Fener bekçisini arıyor gözümüz ama bulamıyoruz. Eeee tabii, eski çağlar geride kalmış, artık yalnız yaşayan fener 36 GEZİ Doğal güzelliklerin arasına insan elinin konduruverdiği Şile Kalesi, eski görkemli günlerini arar gibi ama kaderine razı bekliyor. bekçileri her daim fenerlerde durmuyor. Fenerden ayrılıp gezimize devam ediyoruz. 500-600 metre kadar yürüdükten sonra Ağlayan Kayalar seriliyor gözümüzün önüne. Görsel güzelliği ve efsanesiyle Şile’nin çekim merkezlerinden biri Ağlayan 20 metre boyundaki Şile Feneri, 50 metre yüksekliğindeki uçurum altı falezlerine yerleştirilmiş. Şile halkından, Fenerin Türkiye’nin en büyük, dünyanın da uluslararası standartlardaki nadir deniz fenerlerinden olduğunu öğreniyoruz. Kayalar. Masmavi denizin ortasında duran bu doğa harikasının taşları arasından bir su kaynağı çıkıyor. Kaya ve suyun akış biçimi bir araya gelince ağlayan bir insanı anımsattığı için adı “Ağlayan Kayalar”. Tabii bir de efsanesi var. Şile Beyi’nin kızı kasabanın yakışıklı balıkçılarından birine aşık olunca ve malûmunuz babası bu ilişkiye izin vermeyince aşıklar gizli gizli bu kayalıklarda buluşurlarmış. Ne yapsalar, ne etseler de Şile Beyi “Olmaz” deyince iki sevgili Ağlayan Kayalar’a gitmiş, el ele tutuşmuş ve kendilerini denizin sularına atmışlar. Kayalık bu acıya dayanamadığı için ağlamaya başlamış ve o günden beri ağlarmış. Şimdi artık Ağlayan Kayalar hem harika bir plaj hem de genç kızların bez bağlayıp, dilek tuttukları bir ziyaret yeri. Yine rivayete göre Ağlayan Kayalar’ı ziyaret edip dilek tutan kızlar “zengin ve yakışıklı bir eş” bulurlarmış! Biz dilek tutmadık ama Ağlayan Kayalar’dan ayrıldıktan sonra Şile Limanı’nı turlamak istedik. Küçük liman, önümüzdeki ayları bilemeyiz ama şimdilik Şile’nin en hareketli yeri gibi gözüküyordu. Suların arasındaki cennet: Ağva Limanda turumuzu atıp çaylarımızı da içtikten sonra artık yönümüzü Ağva’ya doğru çeviriyoruz. Kandıra yoluna çıkıp, Şile’den yarım saatte Ağva’ya ulaşmak mümkün. Yalnız, kullanmak için iki yol var; biri sahil yolu, diğeri teke yolu. Biz biraz da dikkatsizlikten teke yoluyla gidiyoruz. Orman 37 GEZİ Görsel güzelliği ve efsanesiyle Şile’nin çekim merkezlerinden biri Ağlayan Kayalar. Masmavi denizin ortasında duran bu doğa harikasının taşları arasından bir su kaynağı çıkıyor. manzaralı bu dönemeçli yoldan biz, bir saatte varıyoruz Ağva’ya. Ağva ismi de Şile gibi Yunancadan geliyor; Yunancada “Su” demek. Adıyla birebir örtüşüyor; zira Karadeniz, Göksu Nehri ve Yeşilçay’ın arasında neredeyse bir ada görünümünde belde. İstanbul’un keşmekeşinden kaçmak, suyun ve ormanın dansını izlemek, köylerindeki tarihsel kalıntılarla geçmişin izini sürmek için Ağva çok isabetli bir tercih. Belde merkezine gelip kısa bir tur attıktan sonra, yöre halkının da ısrarlı yönlendirmesiyle Kilimli Koyu’na doğru tekrar yola çıkıyoruz. Yardımsever Ağva halkı düz yolda iki defa kaybolmamıza rağmen muzip gülümsemelerini de eksik etmeden bize doğru yolu gösteriyor. Ve muhteşem güzelliğiyle Kilimli Koyu gözlerimizin önüne seriliyor… Yaz aylarında oldukça kalabalık olacağını tahmin ettiğimiz Koy şu anda sadece bize ait. Sakin ve pırıl pırıl denizi, mağaraları ve kumsaldaki taşlarıyla oldukça davetkâr bir görünümü olmasına rağmen biz aklımızı bozup denize girmekten imtina ederek sadece Koyu ve güzelliklerini seyrediyoruz. Ağva’ya 10 dakika uzaklıkta olan bu Koya biz çok dolaşarak gelsek de “değdi” diyebiliriz. Gelin Kayası ve Ağva’nın arka bahçesi Göksu Koyun biraz üzerinde yeni açılmış bir restoran dikkatimizi çekiyor ve oraya çıkıyoruz. Kilimli Restoran, Koy kadar sessiz ve sakin bir mekân. Koyu kuş bakışı görebileceğimiz çepeçevre verandasında dolaşmak ve bir şeyler yiyip içmek için verdiğimiz moladan sonra Gelin Kayası’na yaklaşıyoruz. Bu kaya, Kilimli Koyu’nda barınıyor ve özellikle yaz aylarında ziyaretçisi eksik olmuyor. Gelin Kayası’nın da Ağlayan Kayalar gibi bir efsanesi var. Bu efsaneye göre; zamanın birinde Ağva’nın en güzel kızı sevdiğine verilmeyip babası 38 GEZİ kıyısına kurulmuş, irili ufaklı birçok motel, pansiyon ve restoran bu arka bahçenin ev sahipleri olmuşlar. Her biri birbirinden çekici, otantik yapıları ve dekorasyonlarıyla sıralanıyorlar. Aralarından birini, Gizli Bahçe Restoran’ı seçip giriyoruz. Burası bize “yabancı” gelmiyor zira bir dönemin meşhur dizisi “Bir İstanbul Masalı”nın Esma’sı da burada kalmıştı. Sahibi Güner Kaya bizi karşılıyor ve Güner Kaptan’ın teknesiyle Göksu’ya açılıyoruz. Kazlar ve ördekler eşliğinde devam eden bu şirin yolculuk esnasında kıyı şeridindeki herkes sıcakkanlılıkla el sallıyor. Nehirden zıplayan kefalleri de unutmamak lâzım. tarafından zengin bir adamla evlendirilir. Düğün sırasında eğlenceler devam ederken genç kız düğün yerinden kaçar, gizlice Gelin Kayası’nın bulunduğu yere gelir ve gelinliğiyle kendini denize atarak ölür. Bu acı üzerine oradaki büyük kaya parçalanıp dökülerek genç kızın bir kopyasına dönüşür. Efsanelerle dolu Gelin Kayası’nı da geride bırakıyoruz. Şimdi sırada Ağva’nın arka bahçesi Göksu’nun keşfi var. Göksu Nehri’nin iki Gelin Kayası Kilimli Koyu’nda barınıyor ve özellikle yaz aylarında ziyaretçisi eksik olmuyor. Gelin Kayası’nın da Ağlayan Kayalar gibi bir efsanesi var. Nehirler hiçbir zaman denizin yerini tutamasa da kendi güzellikleri, esrarları ve sükûnetleriyle ayrı bir tada sahipler. İki nehrin arasındaki Ağva, bir elini de Karadeniz’e uzatarak her güzelliğin bir parçasını taşıyor. Şile ve Ağva; onlara giden herkesi mutlu edecek, havasını değiştirerek huzur verecek bir güce ve görsel güzelliğe sahipler. İstanbul’dan mola alıp onlarla vakit geçirmek ve büyülenmekten çok memnun kaldığımız yolculuğumuzu, Ağva’da istemeyerek de olsa noktalayıp -yine dikkatsizce sahil yolunu atlayıp girdiğimiz teke yolundanŞile’ye ve oradan İstanbul’a dönüyoruz. l Tarihçe: Şile’ye ilk yerleşenler M.Ö. 8. yy.da Bitinler olmuş. 8. yy.ın sonunda ise Miletli denizciler kentte yerleşim kurmuşlar. Bitinler ve Miletliler aynı coğrafyayı hoşgörü içinde kullanmışlar. Şile tarihinde; Lidya, Pers, Galad, Roma, Selçuklu, Latin, Bizans ve Osmanlı uygarlıkları da yer almış. İlçe, 1090 yılında Türkler tarafından fethedilmiş ancak bu egemenlik yalnızca 7 yıl sürmüş. Şile civarına Türkmenlerin yerleşimi esas olarak Sultan Orhan Bey zamanında gerçekleşmiş. Kentin fethi Bizanslıların yönetimindeyken, Yıldırım Beyazıt döneminde 1391 ve 1395 yıllarında iki defa gerçekleşmiş. 1401 yılında Bizanslılarla yapılan anlaşma sonucu Şile, Türk toprağı olmuş. Bu tarihten 1922’ye kadar Türkler ve Rumlar ilçede kardeşçe yaşamışlar. 1922’deki Dumlupınar Zaferi’nden sonraysa Rumlar Şile’yi terk etmişler. Görmeden dönmeyin Şile Kalesi, Şile Feneri, Şile Limanı, Hanım Suyu Çeşmesi, Tarihi Hamam, Kültür Park ve Kilise, Yüksel Özden Antik Parkı, Maşatlık, Kalem Kalesi, Ağlayan Kaya, Ağva Plajı, Ayazma Plajı, Kilimli Koyu, Gelin Kayası, Şile Adaları, Şile Mağaraları (özellikle Zeki Müren Mağarası). Yapmadan dönmeyin Şile bezi ürün satın almak, Şile palamudu yemek, Ağlayan Kayalar’da dilek tutmak, Şile Limanı’nda turlamak, Balıkçı kahvesinde çay içmek, Ağva’ya gitmek, Göksu’da tekne turu yapmak. l 39 bölge İstanbul I. Bölge Koordinatörü Taner Aksel: Bankamız bize güven ve cesaret veriyor İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü çalışanları İ stanbul I. Bölge Koordinatörlüğü; birçok unsur dikkate alındığında, İstanbul’un hem en hareketli ve en yoğun bölgelerini hem de kentin en eski yerleşim yerlerini kapsayan geniş bir alanın üzerinde yürütüyor çalışmalarını. Yalnızca bu özellikler düşünüldüğünde bile, Koordinatörlüğün sorumluluğunun ne denli önemli ve büyük olduğu anlaşılırdır. Böyle bir sorumluluğu üzerinde taşıyan İstanbul I. Bölge Koordinatörü Taner Aksel, Ankara Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. 1986 yılında Pamukbank Teftiş Kurulu’nda Müfettiş Yardımcısı olarak meslek hayatına başlayan Aksel, daha sonra kariyerinde; Müfettişlik, Şube Yöneticiliği, Bölge Koordinatörlüğü ve Daire Başkanlığı görevlerinde bulunmuş. 2004 yılında Halkbank Ailesiyle tanışan Taner Aksel, Şube Yöneticiliği ve Kurumsal Pazarlama Daire Başkanlığı görevleriyle Bankamıza hizmet vermiş. 31 Ekim 2008 tarihinden bu yana ise İstanbul I. Bölge Koordinatörü olan Taner Aksel’le İstanbul I. Bölgeye ve kendisine dair konuştuk. 40 BÖLgE Koordinatörlüğünüz hangi bölgeleri kapsıyor, organizasyon yapınız nasıl şekilleniyor? İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü; İstanbul’un Avrupa yakasında, tarihi ve ilk yerleşim bölgesi olan yarımada yani suriçi olarak tanımladığımız Aksaray-BeyazıtÇapa sınırından, İstanbul’un kuzeyindeki Sarıyer ilçesine kadar olan bölgeyi kapsıyor. İlçe olarak; Fatih, Şişli, Beşiktaş, Beyoğlu, Kâğıthane, Alibeyköy ve Sarıyer Bölgemizde bulunmaktadır. Organizasyon yapımız; Bireysel Pazarlama, Ticari-KOBİ Pazarlama, Kredi Tahsis ve Yönetim ile Operasyon ve Destek Hizmetleri olmak üzere 4 Bölüm Müdürlüğünden oluşmaktadır. Ayrıca, idari açıdan Bölgemize bağlı Proje Değerlendirme ve Mali Tahlil Birimi bulunmaktadır. Ben, bu yapıya Şubelerimi de ekliyorum. Çünkü, Şubelerim organizasyon yapımızın en önemli ve temel oyuncularıdır. Bu organizasyona can veren ve çalışma ortamını keyifli hale getiren çalışanlardır. Çalışanların Bankasını, hayatı, insanı, işini ve rekabeti sevmesi, başarıyı istemesi, vizyonlarının geniş olması, büyük düşünmesi, yaratıcı olması ve ekip ruhuna sahip olması özellikleri ile beraber bu organizasyonu oluşturup, hedeflere yönelik olarak başarılı bir şekilde kurgulandığımızda işin % 50’si bitmiş oluyordu. Geriye pazarda koşturmak kalıyordu. Biz çalışma sistemini Şubelerimizle beraber iki ayda gerçekleştirerek tam bir ekip olduk; artık geri kalan % 50’sini yapmaya, yani sonuç almak için bol bol yeni firma ziyaretleri yaparak pazar payımızı artırmaya çalışıyoruz. Bunu da başaracağımıza inanıyoruz. İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğünüze bağlı kaç Şube bulunuyor? Bu Şubelerin yapıları hakkında bilgi verir misiniz? Bölge Koordinatörlüğümüze bağlı, hedefe ve başarıya odaklanmış 529 kişilik güçlü, dinamik ve büyük bir ekipten oluşan 29 Şubemiz bulunmaktadır. Bu Şubelerimizin 8 adedi KOBİ, 18 adedi Karma, 3 adedi de Bireysel Şube segmentinde faaliyet göstermektedir. İstanbul I. Bölgenin ekonomik yapısı ve özellikleri nelerdir? Bölgemizin içinde yer aldığı İstanbul’un ekonomik büyüklüğü ile ilgili herkesin bildiği kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. İstanbul, Türk ekonomisinin en önemli merkezlerinden biridir; bir nevi bel kemiği, beyni ve kalbidir. Sanayinin üçte biri, ithalatın üçte biri, ihracatın beşte biri İstanbul’dan yapılmaktadır. Toplam vergilerin yaklaşık % 37’si İstanbul merkezli firmalardan tahakkuk etmekte, turizm gelirlerinin % 20’si İstanbul’dan elde edilmektedir. İSO‘nun 7 bine yakın, İTO’nun ise 100 bine yakın üyesi bulunmaktadır. Bu büyüklüğün içerisinde Bankamız; Koordinatörlüğümüzle beraber Trakya Bölgenin bir kısmının da İstanbul ilçelerinden oluştuğu dikkate alınırsa 4 Bölge Koordinatörlüğü, 2 Kurumsal Şube ve 13 Ticari Şube ile faaliyet göstermektedir. Bölgemiz, önceleri firmaların ilk kurulduğu bölgelerden biri olması sebebiyle ekonominin atardamarı olan bir piyasadan oluşmakta idi. Ancak, birçok nedenden dolayı ticaret firmalarının büyük çoğunluğu ve sanayi, şehrin batısına ve Anadolu yakasının güneyine taşındı. Bölgemizin ekonomik yapısını bu doğrultuda değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: İstanbul’un 6 ilçesi Bölgemizde bulunmaktadır. İlçelerimizin toplam nüfusunun 1,8 milyon kişi olduğu, ancak gündüz nüfusunun 3 milyon kişiye ulaştığı tahmin edilmektedir. İlçeleri sektör açısından keskin çizgilerle ayırmanın zor olması sebebiyle, yoğunlaşmaların olduğu bölgeleri belirtmek istiyorum: Küçük ve orta ölçekli imalatçılar Maslak, Kâğıthane, Sanayi Mahallesi/Levent, Bomonti, Çağlayan, Dolapdere ve Ayazağa’da; saraciye, züccaciye, plastik ve yan ürünleri Mercan’da; tekstil, iplik, iç çamaşırı, ev tekstili Sultanhamam’da; hırdavat, hasırcılar, konfeksiyon, ayakkabı, deri mamulleri Osmanbey, Laleli, Beyazıt, Sanayi/Levent, Kâğıthane, Şişli ve Aksaray’da; kuyum ve matbuat Kapalıçarşı ve Cağaloğlu’nda; elektrik-elektronik, makine aksamları Perpa İş Merkezi, Perşembepazarı ve Karaköy’de; turizm acenteleri Elmadağ-Şişli aksında, oteller Taksim, Beşiktaş, Sultanahmet, Beyazıt ve Aksaray’da; oto sanayi ve iş merkezi plazaları Maslak’ta bulunmakta, her türlü ithal ürünlerin perakende ve toptan satışı ise Tahtakale’de yapılmaktadır. Türkiye ekonomisinin can damarı olan İstanbul’da, Halkbank’ın Bölge Koordinatörlüğü gibi çok önemli bir görevde bulunuyorsunuz. Sizce, Bölgenizin ekonomisinde Halkbank’ın yeri ve önemi nedir? Dünya çok hızlı değişiyor, artık büyük küçüğü yenemiyor, hızlı yavaşı yeniyor. Nitekim küresel ekonomideki büyük firmaların durumlarını ve aldıkları hasarları çok net gördük. Bölgemizdeki orta ve küçük ölçekli imalat ve ticaret ile hizmet sektörü firmaları bu gerçeği gördükleri için her yeni duruma Piyasalara bakıldığında, 2009 Mayıs ayında olumlu kıpırdanmaların olduğunu gözlemliyoruz. Yeni firmalar kazanmaya devam edeceğiz. 41 BÖLGE çok çabuk adapte oluyorlar. Yönlerini hızlı bir şekilde değiştirerek avantaj sağlıyorlar. Bu firmalara ulaşıp, Bankamızın KOBİ’lere yönelik 50’ye yakın ürününü tanıtınca, Halkbank’la bugüne kadar neden çalışmadıklarını kendileri de sorguluyor. Bankamızın piyasada güçlü bir marka olması, bizim de işimizi kolaylaştırıyor. Bölgemize bağlı Şubelerimiz, KOBİ’lerimize; Cansuyu kredisi, İTO kredileri, firmaların yatırım ve işletme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ödemesiz dönemli 60 aya varan vadeli finansal destek kredileri, KOSGEB ihracat destek kredileri ile bünye kaynaklı nakit ve gayrinakit kredilerimizle destek veriyor. Bireysel ürünlerimiz açısından bakıldığında; ülkemizin en büyük İl Sağlık Müdürlüğünün, okulların ve sanayimizin önde gelen büyük firmalarında yer alan müşteri gruplarının, Bordro24 işlemlerini Bankamız aracılığıyla yapmaları, Bankamıza verdikleri önemi ve güveni göstermektedir. Tabiî ki; Bölgemizde, hem bireysel hem de Ticari-KOBİ alanında koşmamız gereken uzun bir yolumuz olduğunu biliyoruz. Halkbank, Bölgenizde rakip bankalara göre ne durumda? İstanbul’da toplam banka şube sayısı 2748 adet olup, % 30’u yani 816 adedi İstanbul I. Bölgede yer almaktadır. Bölgemize şube yoğunlaşması açısından bakıldığında; rakip bankalardan ilk 4 özel bankanın yaklaşık 6070 arası şubeyle, sonraki 6 özel bankanın da 40-53 arası şubeyle çalıştığı görülmektedir. İstanbul’da, ürün bazında şube başına aldığımız paylarla sektörü karşılaştırdığımızda, şube başına düşen toplam mevduatta ortalamanın üzerinde olmamıza rağmen, şube başına düşen nakit toplam kredide sektör ortalamasının bir hayli altında olduğumuzu, yine İstanbul’da toplam mevduatın krediye dönüşme oranı % 63’ken, Bölgemizde % 16 civarlarında olduğunu görüyoruz. Bu orandan, şube başına düşen mevduat oranındaki üstünlüğümüzün etkisini nötr yaptığımızda % 20’lik bir fark kalıyor. Bu durum, Bölgemizde 29- adet olan şube sayımızı ve kredi çalışmalarımızı artırmamız gerektiğini işaret ediyor. 2009 yılı Bölgeniz açısından nasıl geçiyor, 2008’e göre değerlendirebilir misiniz? 2008’in Ekim ayında göreve başladığımda, küresel krizin derinlik kazandığı bir dönemdi. Tüketici güveni ve iç talep olumsuz etkilenmiş ve sonuçta da Bölgemizin Bireysel ve Ticari-KOBİ kredi hacmindeki büyüme yavaşlamıştı. Krizin daha çok hissedilmeye başlandığı son çeyrekte de üreticileri desteklemeye devam ettik. 2009 yılına girdiğimizde, krizin, diğer krizler gibi bir gün biteceğine inandık ve iş planlarımızı buna göre yaptık. Piyasalarda aktif olarak pazarlama yaparak, yeni firmalar ve projeler kovaladık. Nitekim, en büyük işlerimizi herkesin piyasadan çekildiği bir dönemde yaptık. 2009/1. dönem nakit kredilerde Bölgemiz % 11.7 büyümüştür. Önümüzdeki süreç için Koordinatörlüğünüzün hedef ve çalışmaları nelerdir? Çoğumuz için en büyük tehlike, yükseği hedefleyip ona ulaşamamak değil; alçağı hedefleyip ona erişmektir. İşte bu tehlikenin her zaman bilincinde olarak, yükseği ve ileriyi hedefleyen bir çalışma programı yaptık. Portföyümüzü mutlaka büyütmemiz gerekiyor. Az önce de söylediğim gibi; piyasalarda yaşanan daralma bittiğinde finans kurumlarının hepsi aynı piyasaya, aynı segmentteki firmaya pazarlama yapacak. En iyi firmaları tespit ederek Bankamıza kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ortamda kararsız kalmış ve diğer bankalarca küstürülmüş müşteriyi kendi şartlarımızla kazanmanın daha kolay olacağına inanıyoruz. En sadık müşteri olan KOBİ firma sayımızı artıracağız. Mevduatımızı tabana yaygın hale getireceğiz. Bireysel kredilerde de atak olacağız. En önemlisi, yılsonu Bölgemiz kârlılığında maksimum noktaya ulaşmaya gayret edeceğiz. Bunun yanında; personelimizin eğitimi ve müşterilerimize verdiğimiz kaliteli hizmetin standardını artırmak önceliğimiz olacaktır. Ayrıca, aktif pazarlamanın yanında, bu dönemin öncelikli konularından biri de, TOA tahsilat çalışmalarımızı disiplinli bir şekilde sürdürmek ve burada bekleyen tutarları azaltacak çözümler üretmek ve faaliyetlerde bulunmaktır. En iyi firmaları tespit ederek Bankamıza kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ortamda kararsız kalmış ve diğer bankalarca küstürülmüş müşteriyi kendi şartlarımızla kazanmanın daha kolay olacağına inanıyoruz. Halkbanklı olmak, Halkbank Ailesinin bir parçası olmak sizin için ne ifade ediyor? 70 yıllık bankacılık deneyimi ve güçlü bilanço yapısı ile ülkemiz sanayisinin ve çok sayıdaki KOBİ’nin temelinde katkısı bulunan güçlü bir marka altında çalışmaktan ve büyük bir ailenin parçası olmaktan gurur duyuyorum. Bankamızın bu özelliklerinin farkında olmak, bize çalışmalarımızda güven ve cesaret veriyor. İş hayatınız dışındaki zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz, hobileriniz nelerdir? İş hayatım dışındaki zamanımın büyük kısmını ailemle beraber değerlendiriyorum. Beraber sinemaya, tiyatroya ve müzik dinletilerine gitmek en büyük eğlencemiz, diyebilirim. Ailece denizi çok severiz. Dolayısıyla yazın yüzmek, kışın kayak yapmak en güzel spor etkinliklerimizdir. Ayrıca, son zamanlarda merak sardığım biyografi ve tarih konulu kitapları okuyorum. l 42 ziyaret İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubeler, Türkiye ekonomisinin atardamarındalar! İ stanbul’un belki de en hareketli, en dinamik bölgesindeyiz bu kez. Yolculuğumuz, Sarıyer’den Çapa’ya kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan, İstanbul’un önemli tarihi ve ticari merkezlerini barındıran yerleşim yerlerine uzandı. Attığımız her adımda, soluduğumuz her nefeste çağların bin bir türlü güzelliğini yaşatan bu tarihi ve modern mekânlar, aynı zamanda Bankamızın İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubelerine de ev sahipliği yapıyor. Şube Müdürlerimizle İstanbul I. Bölgenin yapısı ve buna bağlı olarak şekillendirdikleri çalışmaları ve hedefleri üzerine konuştuk. Kuşku yok ki İstanbul, Türkiye ekonomisinin atardamarı. İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubelerle görüşmelerimizde temelde en dikkatimizi çeken, Şube yöneticilerimizin bu önemin bilincinde olarak vizyonlarını ve çalışmalarını organize ediyor olmasıydı. Her biri, İstanbul hinterlandının özel gerekliliklerini dikkate alarak strateji geliştirdiklerinin altını çizdi. Şubelerimizin lokasyonları da, İstanbul’un güzelliğine ve Halkbank’ın vizyonuna yaraşır bir şekilde tasarlanmış, son derece etkileyici ve moderndi. Şube Müdürlerimiz, bizi anımsayacağımız bir kibarlık ve sevgiyle karşıladılar. Hepsine bu şık ağırlamalarından dolayı teşekkür ediyoruz… 43 ZİYARET Şişli Şube Müdürü İbrahim Aksoy: Bölgemiz bankacılık açısından fırsatlar barındırıyor İbrahim Aksoy, 1989 yılında Töbank’ta başladığı bankacılık kariyerine 1992 yılından beri Halkbank Ailesinde devam ediyor. Halkbank’ta çeşitli kademelerde görev yapan Aksoy, 2004 yılından bu yana ise Şişli Şubesi’nde Şube Müdürlüğü görevini yürütüyor. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Şube Müdürü İbrahim Bey, ulu bir çınar olarak nitelendirdiği Bankamızda uzun yıllar görev yapmanın onurunu yaşadığını söylüyor. Şişli Meydanı’nda bulunan ve İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü ile paylaştıkları binada yaptığımız sohbette İbrahim Bey, sorularımızı yanıtladı. yor. Bunun bankacılık açısından çeşitli fırsatlar doğurduğuna vurgu yapan İbrahim Bey, bu açıdan bakıldığında çalışma bölgelerinin hem mevduat hem de kredi kaynağı güçlü olan bir bölge olduğunun üstünde duruyor. Şube çalışmaları hakkında bilgiler veren Şube Müdürü İbrahim Aksoy, hinterlantlarında ayrıca var olan Osmanbey ve Bomonti’yi de içine alan bölgede, tekstil ağırlıklı sektörlerin de Şube çalışmalarını şekillendiren unsurlardan biri olduğunu aktardı. İbrahim Bey, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurumsal müşterilerimizin yanı sıra, özellikle Osmanbey ve Bomonti bölgesindeki üretim birimleri Şubemizin mevduat potansiyelini oluşturan alanlar. Kredi kısmında ise genişleyen müşteri portföyümüz bulunmaktadır.” 3 kat içerisinde 26 personeli olan ve Karma Şube segmentinde bulunan Şişli Şubesi; büyük finans, iş ve alışveriş merkezlerinin yoğun olarak bulunduğu, ekonominin çok hareketli olduğu bir bölgede müşterilerine hizmet veri- İbrahim Aksoy, Şube personelinin verimli çalışabilmesinin huzurlu bir çalışma ortamıyla mümkün olabileceğine değindikten sonra, Şişli Şubesi’nin önümüzdeki döneme ilişkin hedefleri hakkında bilgilendirmelerde bulundu. İbrahim Bey, “Şubemiz için 2009 yılı da önceki yıllarda olduğu gibi başarılı bir şekilde seyretmektedir. 2009 yılı hedeflerimizden en önemlisi, hiçbir kriterde bulunduğumuz basamaktan aşağıya inmemek, nispeten geride kaldığını düşündüğümüz alanlarda da yine Şubemize yakışır bir performansı sergileyerek her alanda başarı çıtamızı yüksekte tutmaktır.” dedi.l Elmadağ Şube Müdürü Gülay Turguter: Seyahat acenteleriyle güçlü ilişkiler kuracağız Bankacılık kariyerine 1991 yılında Denizcilik Bankası’nda Müfettiş Yardımcısı olarak başlayıp, Emlak Bankası’nda Müfettiş olarak devam eden Gülay Turguter, Uludağ Üniversitesi İktisat Bölümü mezunu. Halkbank’la tanışması ise İstanbul Merkez Şube ve Bakırköy Merkez Şube Operasyon Müdürlüğü görevleriyle oluyor. Daha sonra Beyoğlu Şube Müdürlüğü yapan Gülay Hanım, 2005 yılından beri de Elmadağ Şube Müdürü olarak Bankamıza hizmetlerini sunuyor. Halkbank’a kendi tercihiyle geçtiğini dile getiren Turguter, bu denli köklü ve büyük bir bankanın mensubu olmaktan da gurur duyduğunu özellikle vurguluyor. 2008’de geçirdiği tadilattan sonra yenilenen Elmadağ Şubesi; 9010’u emekli olmak üzere 15 bin civarında müşteriye ve yaklaşık 1000 üyesi olan Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifi’ne 17 personeliyle hizmet vermekte. Elmadağ, Taksim ve Harbiye arasında yer alan ve “Kongre Vadisi” diye adlandırılan bölge içinde son derece önemli ve stratejik bir yer. Kongre amaçlı ve turistik amaçlı konaklamalarda en çok tercih edilen 4 ve 5 yıldızlı otellerin konumlandığı Elmadağ’da, yurtiçi ve yurtdışına yönelik organizasyonlar ile özellikle hac organizasyonları düzenleyen seyahat acenteleri yoğun olarak yer alıyor. Bunların yanı sıra, bölgede son yıllarda sayıları hızla azalmakla birlikte otomotiv yedek parça satışı yapan işletmelerin de bulunduğunu söyleyen Şube Müdürü Gülay Turguter, “Söz konusu işletmelerin her türlü bankacılık işlemlerinin yanı sıra, özellikle ‘2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti’ projesi dolayısıyla konaklama işletmelerinin artan renovasyon (yenileme) harcamalarının finansmanına yönelik pazarlama çalışmalarımız yoğunluk kazanmıştır.” dedi. Ekip çalışmasının önemine dikkat çeken Gülay Hanım, bir yönetici olarak personelinin motivasyonunu artırmaya yönelik çaba sarf ettiğini belirttikten sonra, 2009 yılının ikinci yarısı ve önümüzdeki süreç için de değerlendirmelerde bulundu. Bölgede yoğun olarak var olan seyahat acenteleriyle olan ilişkilerin daha da güçlendirilmesi için çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Gülay Turguter, “Şubemiz hinterlandını oluşturan seyahat acentelerinin, KOBİ kapsamında değerlendirilerek desteklenmesine ilişkin KOSGEB mevzuatında yapılacak değişikliklerin sonuçlanma aşamasına gelmiş olması ile birlikte, Bankamızın bu sektörden aldığı payın artacağı düşünülmekte ve pazarlama çalışmalarımız bu yönde geliştirilmektedir. Hedefimiz, gerek ticari gerekse de bireysel müşteri portföylerimizi yeni müşterilerle genişleterek, kârlılığımızı artırmaktır.” şeklinde konuştu. l 44 ZİYARET Cağaloğlu Şube Müdürü Mustafa Tuncer: Sektörün en etkin bordro projesini geliştirdik Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Mustafa Tuncer, bankacılığa 1995 yılında Pamukbank Teftiş Kurulu’nda başlamış. 2005 yılından bu yana ise, Cağaloğlu Şubesi’nde Şube Müdürü olarak hizmetlerine devam ediyor. Bankamızın ivmesini ve performansını her yıl yükselttiğine değinen Tuncer; ayrıca vizyonunu, açılımlarını ve pazar payını da sürekli geliştiren Halkbank’taki bu büyük değişimin içinde olmaktan büyük keyif duyduğunu anlatarak başlıyor konuşmasına. Cağaloğlu Şubesi, İstanbul’un eski yerleşim yerlerinden biri olan Cağaloğlu’nda hizmet veriyor. Yayınevlerinin yoğun olarak bulunduğu Cağaloğlu’nda, turizmin de önemi büyük. Bunların yanında ayakkabıcılık, kuyumculuk ve tekstil sektörlerinin de Şubenin hinterlandını belirleyen alanlardan olduğunu söyleyen Mustafa Tuncer, “Merkezi konumumuz saye- sinde hem her türlü ticari ve sınai faaliyetin bir kolunun bulunduğu hem de kamu yönetimi teşkilatının merkezinin bulunduğu her türlü bankacılık ürünü için geniş potansiyel sunan bir hinterlanda hitap etmekteyiz.” dedi. Cağaloğlu, aynı zamanda Bâb-ı Âli’yi de içine alan son derece önemli bir yer. Uzun yıllar büyük basın-yayın kuruluşlarının merkeziyken, bu merkezlerin kentin uzak kısımlarına taşınmasıyla birlikte Cağaloğlu’nun yapısında da değişiklikler gerçekleşmiş. Yaşanan değişiklik Cağaloğlu Şubesi’ni de etkilemiş. Şubenin enerjisini yeniden yakalaması noktasında, canla başla çalıştıklarını belirten Mustafa Bey, şöyle konuştu: “2008 yılı başından itibaren bireysel bankacılık ürün ve hizmetlerinin pazarlanmasına ağırlık verilmeye başlanmış ve bu konuda önemli başarılar elde edilmiştir. Şubemiz, özellikle Bordro24 faaliyetlerinde fark yaratacak çalışmalara imza atmıştır. Bu çalışmalarımızda tüm personelimiz çalışma azmi ve temposu ile son derece etkin sonuçlar elde etmiştir.” Önümüzdeki dönem hedefleri hakkında da değerlendirmelerde bulunan Mustafa Bey, 2009 yılı boyunca Bordro24 projesini “Sektörde en etkin yönetilen bordro çalışması” olması iddiası ekseninde yöneteceklerini dile getirdikten sonra, “Çalışma stratejilerimizin özünü ‘Faaliyet gösterdiğimiz segmentte ilk 10 Şube içerisinde yer almak’ genel hedefi oluşturmaktadır. Değişen performans ölçüm kurallarına da uyum sağlayarak en kısa sürede bu hedefe ulaşacağımıza inanıyoruz.” diye ekledi. l Fatih Şube Müdürü Fatih Mehmet Altun: Şube bilançomuzu hem aktif hem pasif yönden büyüteceğiz Halkbank Ailesiyle 1999’da Şavşat/Artvin Şubesi’ndeki göreviyle tanışan Fatih Mehmet Altun, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. 3 yıllık şube deneyiminin ardından 2002 yılında Bankamızın Teftiş Kurulu bünyesine katılarak, 6 yıl boyunca Müfettiş Yardımcılığı ve Müfettişlik görevlerinde bulunmuş. 2008 yılından bu yana ise Halkbank Fatih Şubesi Müdürlüğü görevini yürütüyor. Halkbank’ın sağlam yapısıyla, sadece ülkemizin değil, dünyanın en büyük finans kuruluşlarından biri hâline geldiğini söyleyen Şube Müdürü Fatih Mehmet Altun, böyle bir bankada çalışmanın kendisine gurur vermesinin yanında müthiş bir güç kaynağı olduğunu da ekliyor. Fatih Şubesi, şube segmentinde Karma Şube olarak müşterilerine 24 personelle hizmet veriyor. İstanbul’un köklü yerleşim yerlerinden biri olan Fatih’in sanayi merkezlerine uzak olduğunu, bu bağlamda bireysel müşteri ağırlığının daha fazla olduğunu söyleyen Fatih Bey, 12 binin üzerinde emekli ve 1000 civarında da bordro müşterilerine hizmet verdiklerini belirtti. Buna rağmen hinterlant anlamında kendilerini kısıtlayan hiçbir unsur olmadığını, İkitelli’den de Anadolu yakasından da müşteri bulabildiklerini dile getiren Fatih Mehmet Altun, şöyle devam etti: “Şubemizin bulunduğu bölge, bireysel ağırlıklı olmak üzere her türlü müşteri profiline hizmet edebileceğimiz konumdadır. Bu çerçevede sadece belli bir alana yoğunlaşmak yerine Şube bilançosunu hem aktif hem de pasif yönden büyütmenin gayreti içindeyiz.” Önümüzdeki süreçte Şube hedefleri ve çalışmaları üzerine değerlendirmelerde bulunan Fatih Bey, “Sektördeki diğer oyuncuların hâlihazırda almış oldukları pozisyon ile Bankamızın stratejisine bakıldığında 2009 yılı Bankamız için fırsatlar yılı olabilir. Bu bağlamda, Şube bilançomuzu hem aktif hem de pasif kalemleri bakımından % 25’ler seviyesinde büyütmeyi hedeflemekteyiz.” dedi. Çalışma verimliliği üzerine de sohbet ettiğimiz Fatih Mehmet Altun, bu konuda daha çok “empati” kavramı üzerinde duruyor. Yöneticinin, personelinin kapasitesini iyi analiz edip, değerlendirmelerini ve yaptırımlarını bu doğrultuda gerçekleştirmesi gerektiğine dikkat çekiyor. l 45 ZİYARET Kapalıçarşı Şube Müdürü Seher Eker: Kredilerin artırılması yönündeki çalışmalarımız sürüyor Seher Eker, uzun süre Emlak Bankası Fon Yöneticiliği yaptıktan sonra 1996 senesinde Yeşilköy Şubesi’nde Şube Müdürü olarak göreve başlamış. 2003 yılından bu yana ise Kapalıçarşı Şubesi’nde Şube Müdürlüğü yapan Seher Eker, Halkbank gibi köklü ve misyonu olan bir kurumun çalışanı olmaktan gurur duyduğunu belirtiyor. Asırlardır dünya ticaretinin merkezlerinden biri olan Kapalıçarşı, bugün de tarihin dokusunu her adımında hissettiriyor. Seher Hanım’la sohbetimiz böyle bir mekânda gerçekleşti. 12 personelle hizmet veren Şube, asma katıyla beraber 256 metrekarelik alanıyla Çarşı’nın en büyük iki dükkânından biri. 3000’den fazla dükkânın yer aldığı Çarşı’da esnafa hizmet götüren tek kamu bankası ise yine Halkbank. Şube, Kapalıçarşı Derneği ve tüm Çarşı esnafıyla sıkı sıkıya bağlı ilişkile- re sahip. Şube Müdürü Seher Eker de bu durumu, “Kapalıçarşı Derneği ile Halkbank bütünleşmiş durumda. Dernek burayı kendi çalışanlarıyla birlikte bir aile olarak görüyor. Biz de onları kendi bünyemize katmış olduk.” şeklinde açıklıyor. Müşteri portföyünü daha çok Kapalıçarşı esnafı oluştursa da Kapalıçarşı Şubesi; Mahmutpaşa, Gedikpaşa, Beyazıt gibi yerlerden de müşterilerine her türlü banka hizmetini sunuyor. Müşteri ilişkilerinde mutlaka Banka ürünlerinden yalnızca birini değil, birkaçını çapraz satışla müşteriye sunduklarını dile getiren Eker; diğer yandan Kapalıçarşı esnafının yoğun bir şekilde kira ve kurum tahsilatlarını bankolarında gerçekleştirdiklerini aktarıyor. Döviz, altın ve deri piyasasının değişkenlik gösterdiği zamanlarda, müşterilerin hızlı nakit girdi çıktı ihtiyaçlarını karşılayan Kapalıçarşı Şubesi, KOBİ MİY ve Bireysel MİY ile birlikte kredi taleplerini de karşılamaya özen göstermekte. Sevgi ve saygıya dayalı bir çalışma ortamının yaratılması için gayret gösterdiklerini ileten Seher Hanım, önümüzdeki dönem hedefleri için şunları söyledi: “Nakit sıkıntısı çeken KOBİ müşterilerimiz yeniden yapılandırma sürecinde değerlendirilerek müşteri ve Banka memnuniyeti sağlanmaya çalışılmaktadır. 2009 yılında kurumsal müşteri çalışanlarıyla bireysel ürün pazarlanması ve bu alandaki kredilerin artırılması yönündeki çalışmalarımız titizlikle ve Bankamız menfaatleri gözetilerek sürdürülecek olup, Şubemizin B sınıfından A sınıfına geçişi hedeflerimiz arasındadır.” l Mercan Şube Müdürü Abdullah Tıraş: Yüzde otuzluk bir büyümeyi öngörüyoruz İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Abdullah Tıraş, uzun süre Emlak Bankası’nda Müfettişlik görevinde bulunduktan sonra, 2001 yılında kamu bankalarının yeniden yapılandırılması sürecinde Halkbank Ailesine katılmış. Çeşitli Halkbank Şubelerinde Müdürlük yapan Tıraş, 2005 yılından bu yana Mercan Şubesi’nin Müdürü olarak hizmetlerini sürdürüyor. Halkbank Ailesinin bir üyesi olmanın, kendisini “çok özel ve faydalı bir insan” olarak görmesine neden olduğunu söyleyen Abdullah Tıraş ile Mercan Şubesi ve çalışmaları üzerine sohbet ettik. Mercan Şubesi, en son yapılan segmentasyon çalışmaları sonucunda KOBİ Şube olarak belirlenmiş. 4 katlı ferah bir binada 16 personelle müşterilerine hizmet veren Şubenin bulunduğu Mercan’da; Züccaciye, Mutfak Gereçleri, Plastik Ürünler, Hediyelik Eşya Ürünleri, Oyuncak Ürünleri, Konfeksiyon Ürünleri imalatı ve ticareti ile iştigal eden firmalar ile İthal Tüketim Malları ticareti ile uğraşan firmalar faaliyet göstermekte. Çalışmalarının bu sektörlere göre şekillendiğini söyleyen Abdullah Bey, Bankamızın KOBİ misyonu ve vizyonuna uygun olarak çalışmalarını yürüttüklerini söyledikten sonra; “Bölgemizde faaliyet gösteren imalatçı-ihracatçı KOBİ vasfındaki firmalara yönelik olarak, Bankamız ürünlerinin tanıtımı ve pazarlaması çalışmalarına çok ağırlık verilmiş ve ayrıca bu KOBİ’lere KOSGEB üyeliği konusunda rehberlik yapılmıştır. Bu çalışmalar neticesinde son 3 yıllık süreçte 40 yeni KOBİ müşteri portföyüne dahil edilmiştir. KOBİ’lerle sağlanan bu uyumlu birliktelik; Şubemizin kredi hacmi, dış ticaret hacmi, vadesiz mevduat hacmi ve kârlılık yapısına ciddi katkılar sağlamıştır.” şeklinde açıklamalarda bulundu. Uluslararası finansal krizin 2008’in ikinci döneminden beri artarak etkisini gösterdiğini ve bunun da üretim hacminde ve dış ticarette daralmaya neden olduğunu değerlendiren Abdullah Tıraş, buna rağmen KOBİ’lerimizin üretim ve özellikle istihdam anlamında bir erozyona uğramaması için Banka ve Şube olarak çalıştıklarını ve onlara uygun finansman olanaklar sunduklarını söyledi. Önümüzdeki dönemde de bu çalışmalarının devam edeceğini aktaran Tıraş, ayrıca; 2009’da 2008’e nazaran asgari % 30’luk bir büyümeyi de öngördüklerini açıkladı. l 46 gelişim Yaşamak farkında olmaktır “A şağıdaki yazıyı okurken şu gerçeği sakın unutmayın: Hiçbir kelime, hiçbir cümle ve hiçbir söz gerçeği anlatamaz. Çünkü onların böyle bir yeteneği yoktur. Onlar, sadece bahsettikleri şeyi işaret ederler. Kelimelerin, cümlelerin ve sözlerin işaret ettikleri şeyleri anlamak, yalnızca o şeylere tam farkındalık ile tanık olmak ve yaşamakla mümkündür.” Yaşamak farkında olmaktır. Pekâlâ, farkında olmak nedir? Siz farkında mısınız şu anda? Bu soru öyle bir şey ki, kime sorsanız “Evet” der. Gündelik hayatımızı “ben” seviyesinde farkındalıkla yaşarız. Bu farkındalık sığ, tek yöne odaklanmış bir bakıştır. Merkezinde kişinin kendisi vardır. Dinler ve “Ben şöyle düşünüyorum.” der. Bir şey yer ve “Ben bu tadı aldım.” der. Bu sadece kendinin farkında olmaktır. Oysa esas olan, bütünün farkına varabilmektir. Farkındalık meditasyonlarında çoğunlukla insanın sessizce bir yerde oturup her şeyi ama her şeyi önemli önemsiz demeden izlemesi önerilir. “Ben” kavramı gözlem sırasında görülen nesnelerden biridir. Objektif bir gözlemin öğelerinden biri olan “ben”, temelde gözlemi sağlasa da bütünlüğün içinde yer alır. Farkındalık; “Görmedim.”, “Dikkat etmedim.”, “Var mıydı?”, “Aa öyle mi? Hatırlayamadım.” gibi beynin öznel düşünceleriyle kendisini gündüz vakti uyuttuğu düşünsel alanın dışına çıkaracaktır. Böylece; üçüncü anlayış düzeyi farkındalık sayesinde oluşur. Bu tür anlayış 47 GELİŞİM kapsayıcı olur. Yani dıştan gelmez, sezgi gibi içten gelir; fakat sözle ifade edilemez. Sözler bu anlayışı aktarmakta yetersiz kalır. Farkındalık veya tam farkındalık aslında doğal dengenin uyumudur; “olan”dır veya “olması gereken”dir. Farkındalık, aynı zamanda sizin kendinizin farkında olarak veya olmayarak çevrenizde ne kadar fazla şeye etki ettiğinizi gösterir. “Ben” olarak nelere etki ettiğinizi gelin birlikte fark edelim! Oturduğunuz mahalleye siz(ler) varsınız diye bakkal açıldığının, sokak simitçisinin sabahları siz işe gidiyorsunuz diye sokağınıza geldiğinin, taksi durağının siz ihtiyaç duyarsınız diye sabaha kadar açık beklediğinin, belediyelerin sizin için temizlik elemanı çalıştırdığının, siz kasaptan et alırsınız diye kuzuların kesildiğinin farkında mısınız? Buna benzer nice sebep olduğumuz şey var. Başarı en zayıf halkadan başlar Tüm beklentiler bir bütünü oluşturuyor, bizimse bu bütün içindeki yerimizin önemi yoktur. Çünkü esas olarak, her bir parça nerede bulunduğuyla değil, bütünü oluşturan bir unsur olma karakteriyle önemlidir. Beklenti içinde olanın ise, o anki ihtiyacının hangi sıralamada bulunduğunu ancak kendisi bilir. Bizler, her beklentinin karşılanmasında üzerimize düşenin ne olduğunun farkında olmak durumundayız. Dünyada neler olup bittiğinin farkındasınızdır; ancak zor olan, kendimizden kaynaklanan şeylerin neler olduğunun farkında olmaktır. Bu konuya ilişkin geçenlerde duyduğum bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. “Umursamaz davranışları ve zamanlama hatası nedeniyle kötü hizmet sunan bir çaycının işten çıkarılması düşünülmüş. Fakat son bir şans verilmek üzere, kendisiyle başka bir amaçla orada olan ve işini bilen bir iletişimcinin konuşması rica edilmiş. Konuşmanın bir yerinde ‘Ben sıradan bir çaycıyım, elimden geleni yapıyorum.’ demiş çaycı. Fakat iletişimci ona, ‘Sen sıradan bir çaycı değilsin! Sen hayati kararlar alan bu insanların en sıkıştıkları, yoruldukları anlarda onların imdadına koşan yardımcısın; sen çayı hazır etmesen, sularını, kahvelerini zamanında vermesen, çalışan ve Farkındalık veya tam farkındalık aslında doğal dengenin uyumudur; ‘olan’dır veya ‘olması gereken’dir. Farkındalık, aynı zamanda sizin kendinizin farkında olarak veya olmayarak çevrenizde ne kadar fazla şeye etki ettiğinizin farkına vardırır. karar alan insanların kendilerini toparlayıp yeniden işe başlamaları ne kadar zaman alır farkında mısın?’ diye karşılık verdikten sonra, çaycı sürecin içerisindeki yerini ve önemini kavramış. Ve bir sabah çaycı görevinin bilincinde, tıraşlı ve temiz elbiseleriyle işinin başına gelmiş. Telefonda çay isteyenler ‘Buyu- run, içecek servisi, nasıl yardımcı olabilirim?’ gibi bir karşılamaya tanık olmuşlar ve bir süre sonra bizim çaycı yalnızca yönetim kademesine hizmet sunan yardımcı personel olmuş.” Burada bizi ilgilendiren kısım daha çok, bir çaycının bile işimize olan etkisinin farkında olmasıdır. Bizlerin, her birimizin, aslında işlerin yapılmasında bir toparlayıcı, bir tetikle- yici olduğumuzun farkında olabilmemiz de bir diğer önemli yan. Bu noktada her birey zincirin bir halkası gibidir. Bir zincirin gücünün ise, en zayıf halkasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Şimdi çevreye daha dikkatli bakalım: Günlerce emek verdiğiniz bir işin ilgili servise ulaşmasını sağlayan kuryenin, acil olarak yazılması gereken bir yazının yazılmasında veya yıl boyunca yapılan hizmetlerin yönetime sunulmak üzere hazırlanmasında bir büro personelinin, Şubede kapıdan içeri girip girmeme kararsızlığını yaşayan bir müşteriyi tebessümle içeri davet eden bir güvenlik görevlisinin, yorgun bir müşteriyi bankada kalıcı kılan bir bardak çayı ya da suyu ikram edenin veya eşinden, kardeşinden saklayıp da bir bankacıya güvenerek söylenilen sırrın sizde kalacağına olan güvenin; aslında her birimizin, başkalarının hayatına yaptığımız etki ile başkalarının bizim hayatımıza yaptığı etkinin farkında mıyız? Meğer farkında olmadan ne kadar çok hayatı etkiliyormuşuz, değil mi? Biz kim veya ne olursak olalım, yaşam alanını paylaştığımız diğer hayatları doğrudan etkilediğimizin farkında olmak zorundayız. Çünkü bize bağlı gelişen ve gelişecek olan ne çok şeyin olduğunu biz fark etmesek de, bizden etkilenenler hissediyor ve bekliyor. l Eğitim Daire Başkanlığı Planlama Destek ve Tasarım Bölümü tarafından hazırlanmıştır. 48 yeşil sayfalar İnsan sağlığına ve çevreye zararlı baz istasyonlarının akla getirdiği: Sağlığımızı tüketmeden teknolojiyi tüketmek Av. Yelda Kullap* Z aman içinde inanılması güç bir hızla ilerleyen ve gelişen iletişim teknolojisinin her türlü biçimini yaşıyor ve kullanıyoruz. GSM telefonları, internet, görüntülü telefonlar ve robotlar gibi çeşitli teknoloji ürünleri, yararlarıyla birlikte tüketim çılgınlığını da beraberinde getirdi. Artık onlarsız yaşam neredeyse düşünülemez oldu. Beton binalar, endüstriyel fabrikalar, trafik yoğunluğunun getirdiği hava ve gürültü kirliliği, başta radyo, televizyon ve baz istasyonları olmak üzere birçok istasyon ve elektrik trafolarının yaydığı elektromanyetik ışınlar nedeniyle sessiz, sinsi ve bir o kadar da tehlikeli yaşam tuzaklarının içinde yaşıyoruz. Son yıllarda çokça tartışılan, cep telefonlarında iletişimi sağlayan baz istasyonlarını ele aldığımızda, hiç de iç açıcı bir manzarayla karşılaşmıyoruz. Bilim insanları, GSM baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik ışınların uzun vadede insan sağlığı üzerindeki tehditleri konusunda bireyleri uyarmaktadırlar. Elektromanyetik mikrodalgaların dokuları ısıttığını (termal etki) ve doku hücrelerinin kimyasını bozduğunu (kimyasal etki), canlı organizmasına uzun süre düşük dozda elektromanyetik mikrodalga uygulamasının, kısa süre yüksek dozda elektromanyetik mikrodalga uygulamasından çok daha riskli olduğunu belirtmekteler. Yine, elektromanyetik dalgaların en çok çocuklar, hamileler ve yaşlılarda etkisini gösterdiği önemle 49 YEŞİL SAYFALAR vurgulanıyor. Özellikle çocuklarda lösemi ve beyin tümörünün artışı, hücrenin kanserleşmesi, sinir sisteminin tahribi, bağışıklık sisteminin bozulması, kadınlarda düşükler, erken doğumlar ve ucube bebeklerin doğumları, erkeklerde kısırlık, baş ağrısı, baş dönmesi, bunama, unutkanlık, sinirlilik, depresyon, uykusuzluk, yüksek tansiyon ve Parkinson gibi birçok hastalığa ve olumsuz sonuca neden olduğu bildiriliyor. İstanbul Tabip Odası öncülüğünde Prof. Dr. Nesrin Seyhan, Prof. Dr. Tunaya Kalkan ve Prof. Dr. Hilmi Sabuncu başkanlığında yayımlanan “Elektromanyetik Alanlar; Cep Telefonları ve Baz İstasyonlarının İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri ve Alınması Gerekli Önlemler” başlıklı bildiriye göre; “Cep telefonları ve baz istasyonlarının bireysel olarak ölçülebilir düzeyde olmasa da, toplum düzeyinde çok ciddi sağlık riskleri oluşturabileceği; önemli sağlık sorunlarının uzun yıllar sonra ortaya çıkabileceği uzman bilim adamlarınca vurgulanmaktadır. Toplumun taşıyacağı bu risk düzeyinin halk sağlığı değerlendirmelerinde kural olarak benimsenen ‘önlem ilkesi’ temel alınarak en aza indirilmesi gerekmektedir.” Tüm bu tehlikelerin azaltılması ve engellenmesi noktasında çeşitli mücadeleler yürütülmekte. Türkiye’nin yanı sıra, Almanya ve Yunanistan gibi birçok Avrupa ülkesinde de GSM baz istasyonlarının zararlı etkilerine karşı mücadele ediliyor. Türkiye’de duyarlı bireylerin bu amaç etrafında bir araya gelip kurduğu “Baz-Dur Platformu” da, baz istasyonlarına karşı çalışmalar yürütmektedir. Platformun amacı; tüm Türkiye’de bu konuda tek ses olabilmektir. Yetki kargaşası GSM şirketlerinin ticari kazançları için, reklam ve kampanyalarla cep telefonu kullanımı konusunda toplumu teşvik etmeleri, bunun için çok çeşitli görünüm ve teknoloji seçenekleri sunarak ürünü cazip hâle getirmeleri ve GSM baz istasyonlarının artırılma- sı gibi etmenler yetkililerin cesur, gerçekçi çözümler üretmesinin önünde set oluşturmaktadır. Baz istasyonlarının kaldırılması amacıyla tüm yurtta açılan binlerce dava vardır. Komşu binada kurulan bir baz istasyonunun kaldırılması için, Medeni Kanun’un Komşuluk Hukuku’na ilişkin hükmünde yer alan “müdahalenin men’i” davası açılmaktadır. Bu hükme göre mülk sahibi malını kullanırken komşularına zarar vermemek zorundadır, aksi durumda söz konusu bu dava açılır. Uzun ve masraflı bir dava süreci nedeniyle bireyler zorlanmakta, çok sayıda açılan davalardan dolayı yargı organları meşgul edilmektedir. Yürürlükte olan Telekomünikasyon Yönetmeliği, esas olarak bir takım güvenlik mesafeleri ve güç limitleri hakkında düzenlemeleri içermekte, baz istasyonlarının halk sağlığı ve yaşam alanlarına etkileri konusunda sorunun özünü kavrayan bir çözüm içermemektedir. Konunun Sağlık ve Çevre Bakanlıklarını da ilgilendirmesine karşın, kamu sağlığını korumakla yükümlü olan valiliğin bu konudaki tüm yetkileri Telekomünikasyon Kurumuna devredilmiş durumdadır. Yurttaşlar valiliğe başvurduklarında, dilekçeleri otomatik olarak bu kuruma yönlendirilmektedir. Kurum ise, şikâyet konusu yerde ölçüm yapmakla yetinmekte ve ölçülen gücün yönetmelik limitlerine uygun olduğu gerekçesiyle de talepleri reddetmektedir. Bugüne kadar şikâyet sonucu kaldırılan baz istasyonu yoktur. İdari sonuç alamayan kişiler dava yoluna gitmekte, uzun ve masraflı bir yargılama sürecinin sonucunda, insan ve toplum sağlığına zararlı oldukları gerekçesiyle baz istasyonlarının kaldırılmasını sağlayabilmektedirler. Anayasa’nın 56. maddesine göre; herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir. Hastane, okul, kreş, huzurevi ve üniversite gibi kamu alanları ile meskûn mahalde ve yakın çevresinde GSM baz istasyonu kurulmasını yasaklayacak, çocukların belli bir yaşa kadar cep telefonu kullanmasını engelleyecek, kişilerin başvuru mercii olarak Telekomünikasyon Kurumunu değil, yerel yönetimleri esas alacağı düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlarla beraber ankesörlü telefonlar idarece teşvik edilmeli ve bu tür telefonlar çoğaltılmalıdır. Teknolojinin insan için olduğu gerçeği unutulmadan daha sağlıklı ve temiz bir dünyada yaşamak dileğiyle. l *Baz-Dur Platformu Eş Sözcüsü Bilim insanları, GSM baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik ışınların uzun vadede insan sağlığı üzerindeki tehditleri konusunda bireyleri uyarmaktadırlar. 50 sağlık Renkleriyle, tatlarıyla, kokularıyla hayatımızın içindeler: Gıda katkı maddeleri Renklendiricilerden bazıları astım, deri döküntüleri, hiperaktivite ve migrene yol açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden ülkeye değişebilir. Örneğin; Norveç ve İsveç besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin kullanımını yasaklamıştır. Prof. Dr. Fatih Yıldız* Tüketime sunulan gıdaların görünüş, yapı, kıvam, tat ve lezzetlerini tüketici isteklerine uygun hale getirmek, bozulmalarını önlemek, raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdalara bilinçli ve amaçlı olarak ilave edilen maddelere; gıda katkı maddeleri (GKM) denmektedir. Tarım Bakanlığının Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği’nde; GKM’nin hangi gıdada ne miktarda kullanılacağı belirtilmekte ve talep oldukça revize edilmektedir. Tarım Bakanlığı GKM Yönetmeliği’ne göre; gıda katkıları genel anlamda, tek başına gıda olmayan ancak gıdalara üretim, işleme, depolama veya ambalajlama gibi aşamalarda katılan madde veya madde karışımları olarak tanımlanmaktadır. Özet olarak gıda katkı maddeleri; Bozulmayı Önleyenler (Prezervatifler), Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler ve diğerleri olarak sınıflandırılırlar. Yasalarla kontrol edilen GKM’nin kullanım alanları ise şu şekildedir; Renklendiriciler: Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri sırasında kaybolan doğal renklerini kazandırmak, onları tüketiciye çekici hale getirmek için besinlere katılırlar. Koruyucular: Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için kullanılırlar. Antioksidanlar: Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek için kullanılmaktadırlar. Emülgatörler ve Stabilizörler: Emülgatörler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılırken, Stabilizörler ise emülsiyonların dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar. Tatlandırıcılar: Şekerden daha tatlı olan bu maddeler, çok düşük miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar. 51 SAĞLIK Geniş Amaçlı GKM: Bunlar aroma vericiler, çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılmaktadırlar. Tüketici, gıda alırken gıdanın raf ömrüne ve içeriğine mutlaka dikkat etmelidir. Adresi ve üretim kalitesi belirli olmayan gıdalar sadece fiyat avantajından dolayı tüketilmemelidir. Nasıl kullanılmalılar? GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar. - Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve kullanılma miktarları bilinmelidir. - Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya belirlenen miktarlardan fazlası katılmamalı ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir. - Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir. - Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini artırmamalıdır. - Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır. - Bazı gıdalarda; özellikle çocuk mamalarında, hamile gıdalarında, diyet gıdalarda ve hasta gıdalarında katkı maddesi bulunmamalıdır. Bu grupta olan insanlar, kesinlikle katkılı gıda tüketmemelidir. Sağlık üzerinde etkileri var… Son yıllarda besin maddeleri çok çeşitlenmiş ve üretimde kullanılan GKM’nin sayıları büyük bir hızla artmıştır. GKM’nin kullanımındaki yasal düzenlemelerin amacı, besinlerde kullanılan GKM’nin sağlık üzerinde oluşabilecek tehlikelerini önlemektir. GKM’nin yasallık kazanabilmesi için; akut, kronik ve farmakolojik deneylerin, fare dışında iki değişik hayvanın üzerinde yapılmış olması zorunludur. Besinlere katılacak miktarın hayvanlarda hiçbir toksik etki göstermemesi gereklidir. Bazı GKM’lere duyarlı olan insanlar reaksiyon verebilirler. Örneğin, Avrupa’da nüfusun % 0.03-0.10’unun GKM’ye karşı duyarlı olabileceği saptanmıştır. Renklendiricilerden bazıları astım, deri döküntüleri, hiperaktivite ve migrene yol açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden ülkeye değişebilir. Örneğin; Norveç ve İsveç besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin kullanımını yasaklamıştır. Aroma artırıcı maddelerden bazıları da baş dönmesi ve çarpıntı yapabilir. Gut hastalığı olanlarla pürinden fakir diyet alması gereken- ler bu GKM’yi almamalıdır. Koruyucu maddeler ise; besinleri bakteri, küf, maya bozulmalarından korumak, raf ömrünü uzatmak, doğal renk ve aromayı korumak amacı ile kullanılırlar. Bu maddelerden en çok sucuk, salam, sosis ve pastırma gibi et ürünlerine konan nitrat ve nitrit tartışılmaktadır. Bunlar parlak, kırmızı pembe rengin sağlanması yanında, toksin oluşumunu önlemektedirler. Nitrat ve nitrit, kanserojen nitrozamin bileşiklerinin oluşumuna da aracılık eder. Günlük aldığımız nitrat ve nitritin % 80’i su, sebze ve diğer doğal besinlerden, % 20’si ise GKM’den gelmektedir. Türkiye’deki durum Katkı maddelerinin türünün, katılabileceği gıdaların ve katılma miktarlarının yasa ve yönetmelikler ile düzenlendiği ülkemizde bu yetki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devredilmiştir. Pazar aşamasındaki kontrol ise Sağlık Bakanlığına ve bazı bölgelerde Sağlık Bakanlığı ile birlikte yerel yönetimlere verilmiştir. GKM ile ilgili yasalarda ve kodekslerde göz önüne alınan temel koşul, “Halkın sağlığının korunmasını ve ülkemizdeki gıda endüstrisinin gelişmesini sağlamaktır.” Tüketime sunulan gıdalar tüketiciler için güvenilir olma niteliklerini kaybetmemelidir. Her üretici firmanın yılda iki defa Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından denetlenmesi öngörülmektedir. Bunun dışında herhangi bir şikâyet veya şüphe durumunda ek denetimler yapılabilmektedir. Ancak gıdalardaki bir- çok katkı maddesinin çeşit ve miktarı geçerli yöntem ve tekniklerle analiz edilerek halkın bilgisine açık olarak sunulmamaktadır. Tüketici dernekleri de bu konuda teknik olarak yeterli değildir. Bu nedenlerle, yeni uygulamaların gündeme gelmesi zarureti vardır. Özel laboratuarların gıda konusunda eğitimli kişiler tarafından işletildiği, bağımsız denetim yapabildikleri bir sistem daha etkili olacaktır. Pek çok gıda maddesinin ambalaj ve etiketi üzerinde, içerdikleri katkı maddeleri konusunda tüketiciye yeterli bilgi verecek mesajlar bulunmamaktadır ve gıdalara katıldığı beyan edilen katkı maddelerinin miktarının mevzuata uygun olup olmadığı şüphelidir. GKM’nin sağlık üzerine etkileri ancak gıdalara çok yüksek dozlarda katılmış olmaları sonucu veya uzun süreli olarak tek yönlü beslenme sonucu ortaya çıkmaktadır. Tüketici; özellikle adölesan, gebe, emzikli ve çocuklar, yaşlılar GKM ve zararları konusunda aydınlatılmalı, bu gruplar gıda katkı maddesi içermeyen taze besinleri tüketmelidir. Tüketicinin sağlıklı gıdalarla beslenme, eğitilme, bilinçlendirilme ve korunma hakları yerine getirilmeli, gıda üreticileri denetim altına alınmalı ve denetim mekanizması iyileştirilmelidir. Tüketici, gıda alırken gıdanın raf ömrüne ve içeriğine mutlaka dikkat etmelidir. Adresi ve üretim kalitesi belirli olmayan gıdalar sadece fiyat avantajından dolayı tüketilmemelidir. l *ODTÜ, Gıda Mühendisliği Bölümü 52 renkler ve mevsimler Erkek ve kadın modasında aranan yeni uyum: Çanta ve kemer kombinasyonu 53 RENKLER VE MEVSİMLER K iraz mevsiminin tam da içindeyiz… Mayıs ve haziran, insanın tüm olumlu duygularını en uslanmaz bir coşkuyla hissettiği aylar. Doğanın insana durmadan gülümsediğine, hatta kahkahalar attığına tanıklık edebilirsiniz. Meyvelerin tohumlarından patladığı, rengârenk çiçeklerin yeniden çoğalarak açtığı, leyleklerin misafir olmaya başladığı kiraz mevsiminin tılsımı, size beklenmedik şeyler de yaptırabilir. Örneğin, çantanızı kaptığınız gibi önünüzde bitiveren sürpriz bir yolculuk, kaçamak bir tatil, hafta sonu baş başa gidilen bir piknik ya da en şık elbiselerinizle süslenmiş bir kent eğlencesi… Envaiçeşit meyve ve çiçek kokularından yükselen bahar esintileriyle kiraz mevsimi, evlerimize, ofislerimize dolup bizi büyülemeye devam ediyor. Ve biz yine, böyle güzelliklerin yaşandığı bir zamanda doğal olarak, her akşam yatmadan önce “yarın ne giyeceğim” diye düşünüp duruyoruz… Ne taksak, ne kuşansak, ne giysek de baharın güzelliğine eşlik etsek… Yaklaşan yazla birlikte moda gündemi de ısınıyor. Markalar, 2009 ilkbahar – yaz kreasyonlarını çoktan tanıttı. Yeni trend elbiseler, etekler, bluzlar, ayakkabılar, takılar derken; giyim kuşamın vazgeçilmezi çantalar ve kemerler de yeni sezona göre tasarlanıp modaseverlerin beğenisine sunuldu. Modayı yakından takip eden herkesin bildiği gibi, çanta ve kemerler giyim kombinasyonunun olmazsa olmazı. Dilerseniz önce, çanta ve kemerlerin geçmişine kısaca bir göz atalım. Örneğin kemer, Tunç Çağı’nda dahi insanların kullandığı bir eşyaymış. Geçmişi bu kadar eskilere dayanıyor. Eski insanın, savaş meydanlarında ya da avlanırken kullandığı kemer, o dönemde işlevsel bir araç olarak kullanılıyor ve hayli sağlam yapılıyordu. Bundan dolayı Orta Çağ’a kadar daha çok erkeklerin kullandığı bir eşya olmuş. Bu çağdan itibaren kadınların da giyim kuşamlarına önem vermesiyle birlikte, sıklıkla kullandıkları bir aksesuar oluyor. Çanta ise, moda tarihçisi Farid Chenoune’a göre tarih öncesi çağlardan beri kullanılıyor ve modanın en eski, en evrensel nesnesi. Antik Çağ’da kullanımı yaygınlaşmaya başlıyor; ancak modern dünyada esas patlamasını 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapıyor. Savaş sonrası yıllarda kadınlar esans şişelerini veya mendillerini, küçük keseler yerine, artık daha sağlam ve daha büyük olan çantalarında taşımaya başlıyorlar. Ve nihayet, yüzyılın ortalarında, modadaki değişimle birlikte çanta yepyeni tasarlanan şekilleriyle, kadınların silüetini tamamlayan esaslı bir aksesuar hâline geliyor. Çantaya para harcamaktan çekinmeyin Kadınlarla çanta arasındaki tutkulu ve güçlü bağın varlığı tartışılmaz. Kadınlar için çanta adeta bir ikon durumunda, vazgeçilemeyen bir fenomen… Modada feminenliğin görkemli anıtlarından… Bir kadının ne denli çok çantası olursa olsun, onun yine de “koluna takacak bir şeyi yok”tur! Çanta alışverişine çıkması için ise çoğu zaman canının sıkılmış olması bile yeterlidir. Zaten moda uzmanları da; “Ayakkabı ve çantaya para harcamaktan çekinmeyin.” diyor. Bu yüzden, bu yıl da markalar koleksiyonlarında çantalara özel bir yer ayırdı. Yeni sezonla birlikte çantalar adeta bir sanat eserinin üzerine düşülen özenle tasarlandı. Nakışlı, dantelli ve kabartmalı olanları bu özenin en belirgin tasarımları olarak görülüyor. Kadın ve erkekte çok yönlü çantalar, tasarım açısından ilginç sayılabilecek çeşitleriyle karşımıza çıkıyor. Yani Kadınlarla çanta arasındaki tutkulu ve güçlü bağın varlığı tartışılmaz. Kadınlar için çanta adeta bir ikon durumunda, vazgeçilemeyen bir fenomen… Modada feminenliğin görkemli anıtlarından… 54 RENKLER VE MEVSİMLER Artık günümüzün modern erkeği için de çanta, sık tercih edilen bir aksesuar hâline geldi. Çantalar artık sadece kadınların hâkimiyetinde değil; modayı takip eden erkeklerin de yeni gözdesi. bu sezon; üzerlerinde fırfırlar, boncuklar, kilitler, çiviler olan çantalar satın almak hiç de uçuk bir fikir değil. Daha çok takılarda gördüğümüz minimal detayları, şimdi çantalarda da görüyoruz. Birkaç yıldır devam eden dev çanta modası bu yıl da sürüyor; ancak, bunların yanında ince işçilikle üretilmiş şık küçük çantalar da yeni trend olarak dikkat çekiyor. Genelde özel gecelerde şık kıyafetlere eşlik eden ve "clutch" denen bu küçük el çantaları, artık gündüz modasının da güçlü bir parçası oldu. Renk renk ve çeşitli desenlerde bulabileceğiniz clutch’lar, sezona damgasını vuran en önemli aksesuarlardan biri olarak gösteriliyor. Büyük markalar dahi defilelerinde tasarımlarını bu küçük çantalarla kombine ediyor. Clutch’ların kullanımı omuz çantalarına göre daha zahmetli; ancak, gösteriş ve şıklıktan ödün vermeyenler ve şık olmak durumunda olan iş kadınları için de hepsi harika parçalar. El çantalarının dışında, omza asılan büyük çantalar ve zincir saplı çantalar yine sezonun trend ürünleri arasında. Parlak dokulu, renkli ve rugan olanları düşünülebilir. Siyah ve kahverengi, hâlâ ağırlığını koruyor; ancak, pastel tonlardaki elbiselere canlılık katan neon renkli çantalar da trend. Ve birkaç sezondur moda hayatımızda yer edinen griyi de unutmamak lâzım tabii. Erkekler de çanta kullanır Artık günümüzün modern erkeği için de çanta, sık tercih edilen bir aksesuar hâline geldi. Çantalar artık sadece kadınların hâkimiyetinde değil; modayı takip eden erkeklerin de yeni gözdesi. Hem spor tarzı benimseyen hem de iş yaşamının ciddiyetine göre giyinen erkekler için farklı modeller var. Özellikle iş görüşmelerinde kullanılan evrak çantaları yeni trende uygun olarak tasarlandı. İş adamları için üretilen çantalarda, 55 RENKLER VE MEVSİMLER Kemerler bu sezonun en önemli aksesuarı olarak öne çıkıyor. Bu yüzden özellikle kadınların kilolarına dikkat etmesinde fayda var… renk olarak siyah ve gri başta olmak üzere koyu renklerin hâkimiyeti göze çarpıyor. Elde taşınan çantaların yanı sıra, yeni koleksiyonlarda omza asılan büyük çantalar da yavaş yavaş erkek modasının iddialı ürünleri hâline geliyor. Tatil fikirlerinin oluşmaya başladığı bu sıralarda, tatil için uygun bir çanta seçmek de iyi olacaktır. Erkekler için üretilen yazlık kumaş çantalar, yeni sezonla birlikte tercih edilecek ürünlerden. Yakın zamanda, erkeğin en güçlü aksesuarlarından olan cüzdanın yerini çantalar almaya başlarsa şaşmamak lâzım. Aynalı kemer ince bele Kemer, genel olarak kişinin tercihine göre kullanılan bir aksesuar. Ancak, yeni modayla birlikte artık kadınlar kemerleri hemen hemen her türlü kıyafetle kullanıyorlar: takımlar, ceketler, gömlekler, tunikler, kazaklar… Erkeklerde ise spor giyimde göze çarpan çeşitli kemerlere rastlanırken, ofis giyimlerindeki kemerler gelenekten çok uzaklaşmamış; yine siyah ve gri ağırlıklı koyu ve pastel renkler erkek kemerlerinin renk çeşitliliğini belirliyor. Diğer yandan, bu yılın modasında artık çantalarla kemerler arasında bir uyum aranıyor. Uzun yıllardır çantanın ayakkabıyla olan kombinasyonu, 2009 modasıyla birlikte hem erkek hem kadın modasında yerini çanta-kemer ve şapka kombinasyonuna bıraktı. Kemerler bu sezonun en önemli aksesuarı olarak öne çıkıyor. Bu yüzden özellikle kadınların kilolarına dikkat etmesinde fayda var… İnce belli olanlar ofislerinde kalın kemerlerle müthiş bir görüntü yakalayabilirler, kendini kilolu görenler ise ince kemerleri tercih ederek şıklıklarını perçinleyebilirler. Biraz da yeni trend kemerlere göz atalım. Kadın modasında, geçmiş sezondaki gibi kemerlerin hepsi kalın değil, yeni sezonda ince kemerler de hayli revaçta. Tek tokalı, çift tokalı, eskitilmiş, işlemeli, pullu, örme, metal ve geçtiğimiz sezon epey rağbet gören zımbalı kemerler, kıyafetleri ve çantaları tamamlayacak. Deri modellerinin daha çok tercih edildiği kemerler, ilkbaharyaz kreasyonuyla birlikte aynı zamanda hasır ve bez olarak da üretildi. Sade bir kıyafetinizi kemerle kombine ederek harika bir hava yaratmanız mümkün. Yine şık bir elbisenizi kalın, ışıltılı bir kemerle süsleyebilir, kot üzerine giyeceğiniz uzun gömleğinizi, tuniğinizi hatta ceketinizi bir kemerle tamamlayabilirsiniz. Bazı markaların koleksiyonlarında ise göğüs altına takılan korsaj kemerler de bulunuyor. Tabii tüm bunlarda renksel uyumu gözden kaçırmamak gerekir… l 56 hobi Anı yakalamanın en güzel yolu: Fotoğraf: Barış Sever Barış Sever* G örsel objelerle dolu dünyamızda her an şiddeti artan görüntü bombardımanlarına maruz kalıyoruz. Yiyecek içecek kutularının üzerlerindeki görsellerden billboardlara, kıyafetlerimizden videolara kadar her şey, bize bir şeyleri göstermek için üretilmekte. Çünkü insanın en kolay algılama biçimi görmektir. Okumaya, dokunmaya ya da dinlemeye fotoğraf oranla, görerek algılamak çok daha çabuk ve anlaşılırdır. Belki saatlerce konuşarak anlatamayacağımız bir durumu, bir güzelliği ya da bir anı, o şeye ait bir görselle çok daha çabuk ve kolayca anlatabiliriz. Fotoğraf, günümüz insanının en vazgeçilmez gerçeklerinden biridir. Akıp giden zamanı dondurmak, kadrajımıza hapsetmek ve geleceğe aktarmak… Yalnızca bir belgeleme aracı ya da bir görsel kayıt cihazı olmanın ötesinde, duygusal bir kayıt biçimidir fotoğraf. İçerisinde hikâyeler anlatmayı, belgelemeyi, çoğu zaman bilmediğimiz bir gerçeği ya da varlığından haberdar olmadığımız farklı yaşamların kapısını aralamayı da vaat eder… Fotoğraf aynı zamanda gezmekle de ayrılmaz bir bütün oluşturur ve her ikisi de birbirine çok sıkı neden – sonuç ilişkileriyle bağlıdır. “Gezen insan fotoğraf çeker, fotoğraf çeken insan gezer.” Gezerken görür, tanır, hisseder ve son olarak hissettiklerini diğer insanlarla paylaşmak için kaydeder. Bu aynı zamanda kişinin kendisini tanımasıyla ilgili bir durumdur. Fotoğraf diğer tüm sanat dalları gibi içe dönük bir yolculuktur. Dijital gelişim her şeye çözüm mü? Günlük hayatın telaşları arasında akıp giden zaman, çoğu zaman nasıl akıp geçtiğini bize hissettirmez; durup düşündüğümüzdeyse hayatın aslında çok kısa olduğunu, yaşadığımız her yeni şeyin, her yeni anın önemini de hatırlarız. Bu sebepten ötürü iş ya da okul dışında kalan zamanlar, kent insanının yaşamında oldukça önemli bir yer tutar. Bu zamanları türlü sosyal aktivitelerle geçirmek, hem psikolojik hem de fiziksel anlamda yararlıdır. Fotoğraf, boş zamanları eğlenceli bir şekilde değerlendirmek için oldukça iyi bir seçenektir. Dijital teknolojinin hızla gelişme- 57 HOBİ Yalnızca bir belgeleme aracı ya da bir görsel kayıt cihazı olmanın ötesinde, duygusal bir kayıt biçimidir fotoğraf. Hikâyeler anlatmayı, belgelemeyi, çoğu zaman bilmediğimiz bir gerçeği ya da varlığından haberdar olmadığımız farklı yaşamların kapısını aralamayı da vaat eder. Fotoğraf: Cenk Gençdiş si ve ucuzlaması sonucu fotoğraf makineleri lüks olmaktan çıkıp, artık hemen herkesin sahip olabileceği bir ekipman hâline geldi. Dijital fotoğraf makineleriyle birlikte fotoğraf büyük sükse yaptı ve altın çağını yaşamaya başladı. Oysa insanlar, ellerinde son teknoloji ürünü süper yetenekli makinelerle sokaklara çıktıklarında, bir şeylerin eksik olduğunu acı deneyimleriyle anladılar. Fotoğraf albümlerinde, takvimlerde, sergilerde gördükleri fotoğrafları neden çekemiyorlardı? Eşsiz renklerle örülü bir manzara, gökyüzünü kızıla boyamış batan güneşin son dansında eşlik eden martılar, bütün muzipliğiyle gülümseyen bir çocuk ya da sevimli bir kedi… Eksik olan şey, teknik bir altyapı ve henüz zayıf olan görsel algı ya da popüler bir deyişle; bakmak yerine görmek yetisi. Fotoğraf kursları, bu teknik ve görsel altyapı ihtiyacını karşılayan mekânlar olarak var olmuşlar ve dijital fotoğraf makineleriyle beraber yaygınlaşmışlardır. Eğitim şart! 2000’li yılların başında kurulan fotoğraf merkezimiz, amatörden profesyonele her seviyede fotoğraf gönüllüsünün bir araya gelip, fotoğrafın hemen her alanında teorik ve pratik dersler aldığı bir eğitim kurumu. Bu alanda en kapsamlı ve çeşitli seviyede programları bünyesinde barındıran kursumuzda fotoğraf; hem teorik yönüyle çeşitli başlıklar altında gerçekleştirdiğimiz seminerlerimizde, hem de pratik yönüyle uygulama ağırlıklı atölye programlarımızda ve fotoğraf gezilerimizde hayat bulmaktadır. Fotoğrafın bir anlatım biçimi olduğu gerçeğinden yola çıkarak teknik ve teorik bilgiler sunduğumuz seminerlerimizde, fotoğrafa başlangıçtan fotoğraf makinelerinin teknik izahına, fotoğrafın felsefi kuramından modern dünyadaki yerine dek birçok başlık altında incelemeler, sunumlar yapılmaktadır. Ayrıca bilgi ve birikimlerimizi, her hafta değişik konularda, farklı konuklarımızla birlikte düzenlediğimiz dia gösterileri, söyleşiler, sergi okumaları gibi etkinliklerle fotoğraf gönüllüleriyle de paylaşıyoruz. İstanbul’un kültür-sanat merkezi olarak kabul edilen Beyoğlu’nda, konumu ve tarihiyle büyük önem taşıyan yapılardan Mısır Apartmanı’ndaki galerimiz; yıl boyunca yerli ve yabancı sergilere de ev sahipliği yapıyor. Amacımız, düzenlediğimiz etkinlikler ile fotoğraf sanatına gönül veren kişileri bir çatı altında toplayarak, birikimlerini paylaşmalarını sağlamak. Bu kapsamda düzenlediğimiz her etkinlik paylaşmayı, bilgi alışverişini, beraberliği ve öğrenmeyi destekleyecek nitelikte hazırlanıyor. Şu anda düzenlediğimiz sergiler, fotoğraf gösterileri, söyleşiler, eğitim çalışmaları ve fotoğraf gezileri ile Türkiye’de fotoğrafın daha da yaygınlaşmasına ve sevilmesine yardımcı oluyoruz. l *Fototrek Fotoğraf Merkezi eğitmeni FOTOĞRAF KURSLARI Fototrek Fotoğraf Merkezi İstiklâl Caddesi Mısır Apt. No: 311 K. 1 D. 3 Beyoğlu/İSTANBUL Tel: 0212 251 90 14 - 245 78 57 www.fototrek.com Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) Büklüm Sokak No: 22/11 PK: 830 Yenişehir-Kavaklıdere 06426 ANKARA Tel: 0312 417 21 15 www.afsad.org.tr İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) 1453 Sokak (Gazi Kadınlar Sokağı) No: 16/2 Antalya Apt. Alsancak/İZMİR Tel: 0232 464 32 12 www.ifod.org 58 teknoloji İmzanızı sesinizle atın Vodafone, Türkiye’de biyometrik ses analiziyle kimlik tespitine olanak tanıyan Sesli İmza servisini hayata geçirdi. Türkiye’de ilk kez sunulan Sesli İmza uygulaması, abonelere çağrı merkezini aradıklarında daha hızlı ve güvenli işlem yapma imkânı sunuyor. Aboneyi biyometrik ses analiziyle tanıyan ve parmak izinden daha güvenli olduğu belirtilen Sesli İmza uygulaması, Vodafone Grubu içinde ilk olarak Türkiye’de hayata geçirildi. Portatif veri kurtarma USB belleğinizden çalıştırabileceğiniz bir yazılımla silinen dosyaları kurtarmak ister misiniz? Kazara dosya silmek, bilgisayar başında vakit geçiren herkesin başına gelebilecek bir durum olduğundan, bir programın tespit edemediği verileri diğeriyle taramak her zaman faydalıdır. Portatif veri kurtarma yazılımlarına bir alternatif olan DiskDigger yazılımı; kolay kullanıma sahip, fotoğraflardan videolara ve belgelere kadar birçok dosyayı silindiği yerden geri getirebiliyor. Yine de bu yazılımın bir "silineni geri getirme" yazılımı olmadığını ve her zaman yüzde yüz başarı sağlamadığını dikkate almanızda fayda var. LG’nin akıllı telefonu GM730 MWC 2009’da da sergilenen LG’nin GM730 model akıllı telefonu, Microsoft’un yeni işletim sistemi Windows Mobile 6.5’i üzerinde taşıyacak. LG’nin gelişmiş 3D S sınıfı arabirimiyle gelecek bu telefon, tıpkı iPhone gibi küp arayüz ikonlarına sahip. Bu arayüz, ekranı dört ana bölüme ayırmanızı sağlıyor. Seçilmiş özellikten parmağınızı çektiğinizde bir küp’ten diğer küp’e geçiş yapıyorsunuz. İnterneti paylaştıran USB cihazı Bu boyutu küçük ama işlevi büyük USB cihazı, asli görevi olan veri aktarımının haricinde, iki bilgisayar arasında internet paylaşımını da sağlıyor. Tek bir bilgisayar fiziksel olarak internete bağlıyken, bu cihaz sayesinde ikinci bilgisayar da birinci bilgisayarın internet bağlantısını kullanabiliyor. Böylece bir sürü ağ işi ile uğraşıp zaman kaybedeceğimiz yerde sadece 5 saniye içerisinde işimizi görebilecek duruma geliyoruz. Herhangi bir sürücü kurulumu gerektirmeyen, tak-çalıştır formundaki cihaz, maksimum 480 Mbps’yi destekliyor (USB 2.0) ve dakikada 1 GB veri aktarımında bulunabiliyor. Cihaz 12 gr ağırlığında ve yaklaşık 70 x 25 x 10 mm boyutlarında. Apple'ın yeni işletim sistemine az kaldı İşletim sisteminin Haziran ayında piyasada olması bekleniyor. Apple’ın yakında piyasaya çıkacak yeni işletim sisteminin ekran görüntüleri ortaya çıktı. Snow Leopard isimli işletim sistemindeki en büyük yenilikler, görünmeyen detaylar olacak. Mac OS X Snow Leopard Build 10A261; resmi internet sitesinde, ekran görüntüleri ve tanıtıcı bir video ile birlikte sunuluyor. Apple, Snow Leopard’ı Haziran ayında piyasaya sunmayı planlıyor. O zamana kadar performans ve sağlamlık alanlarında geliştirmeler yapılacak. Qualcomm: Her şeyi kablosuz şarj edin! Elinizdeki tüm elektronik cihazları kablolarla uğraşmadan şarj edebileceğiniz günler çok yakın. Qualcomm, Mobile World Congress etkinliğinde “eZone” ismindeki evrensel şarj aletinin bir prototipini tanıttı. Sofistike bir yükleme mekanizması, eZone destekli cihazlarla iletişim kurarak birden çoğunun aynı anda şarj edilmesini sağlıyor; şarj süreci bittikten sonra mevcut şarjı koruma moduna geçiliyor. Cihaz için farklı kullanım alanları da düşünülüyor. Mesela Qualcomm mühendisleri, eZone yükleme tekniğini bir notebook’un kapağına entegre edip, kullanıcının dışarı mekânlarda cep telefonu ve MP3 çalar gibi cihazları notebook’un kapağına koyup şarj etmesini istiyor. 59 TEKNOLOJİ Bir Google yeniliği daha! Google Earth ve Street View’da yeni özellik: Daha fazla resim. Google’ın çok tartışılan Street View hizmeti artık yeni bir özelliğe daha sahip. Daha önce Google’ın, dev resim veri tabanı Panoramio’dan Google Earth’te faydalanmayı planladığı belirtilmişti. Google bu planını sonunda hayata geçirdi. Artık Google Earth’te Street View seviyesinde dünyayı gezerken, aynı zamanda o anda bakmakta olduğunuz alana ait kullanıcıların çektikleri fotoğrafları inceleyebileceksiniz. Daha da güzeli, sizin o andaki bakış açınıza göre, gösterilen resimler de değişecek. Böylece sadece Google’ın hazırladığı değil, milyonlarca kullanıcının çekmiş olduğu fotoğraflarla bölgeyi çok daha detaylı olarak görme şansınız olacak. Geleceğin görüntüsü: g-speak Oblong tarafından geliştirilen yeni nesil işletim ortamı (operating environment), gerçek boyutta görüntü, hareketsel kontrol ve gelişmiş ağ iletişimini bir arada sunuyor. Azınlık Raporu ve I, Robot filmlerinde gösterilen, el hareketleriyle kontrol edilebilen gelişmiş bilgisayarlar gerçek oluyor. Oblong Industries tarafından geliştirilen yeni nesil sistem, işletim sistemi veya bilgisayar yerine "işletim ortamı" olarak adlandırılıyor. Özel eldivenlerle yönetilen sistem, dev projektörlere yansıtılan görüntülerin tamamen elle sanal olarak etkileşimini mümkün kılıyor. Ayrıntılı bilgi için firmanın www.oblong.com adresli sitesindeki video izlenebilir. Bir Google araması için kaç PC çalışıyor? Windows Azure yıl sonunda piyasada Google'da tek bir arama yaparken size sonuçları vermek için kaç bilgisayar çalışıyor dersiniz? 9-12 Şubat tarihleri arasında İspanya'nın Barselona kentinde gerçekleştirilen Web Search and Data Mining (Web Arama & Veri Toplama) konferansına katılan Google'ın önde gelen isimlerinden Jeff Dean, dünya genelindeki kullanıcıların sadece bir arama işlemi gerçekleştirdiklerinde dahi 1000 adet bilgisayarı aynı anda kullandıklarının altını çizdi. Bu sayede arama sonuçları 0.2 saniye gibi oldukça kısa bir sürede görüntülenebiliyor. Ayrıca Dean, arama sonuçlarının görüntülenmesindeki gecikme süresinin 1000 ms (milisaniye)’den 200 ms'ye kadar düştüğünü ifade etti. Microsoft’tan, Google App Engine’a rakip geliyor. Microsoft CEO’su Steve Ballmer’ın açıklamasına göre, Azure’nin bu yılın sonunda piyasaya çıkması planlanıyor. Azure, bir İnternet Servisleri Platformu. Çalışmak için bilgisayara kurulmasına gerek yok. 5 adet internet servisi içeriyor: Live Services, SQL Services, .NET Services, SharePoint Services ve Dymanic CRM Services. Eklentilerinin yaratımında Visual Studio’dan yararlanılmış. Windows Virtualization teknolojisini barındıran her işletim sisteminde çalışabiliyor. Geçen hafta Microsoft Genel Müdürü Doug Hauger, Azure’nin fiyatının çok yakında belli olacağını belirtti. Bu fiyatın, daha önce belirlenen fiyattan daha az olacağını da ekledi. Cooler Master: 53 GHz'lik ilk bilgisayar Masaüstü sistemlerde hız sınırı yok: Bu seferki deneme Cooler Master'dan geliyor. Cooler Master: 5 Quadcore sistemi tek bir bilgisayar içinde. Donanım üreticisi Cooler Master CeBIT'te ilk 53 GHz'lik bilgisayarı tanıtacak. PC, tek bir Cooler Master kasası içerisinde toplanan 5 Quadcore sistemden oluşuyor. Bilgisayarların toplam sistem belleği 20 GB. Cooler Master, bu bilgisayar modelinin bir büroda çalışan 5 kişinin oluşturduğu satın alma ve enerji maliyetlerini düşürmek veya cluster-bilgisayar oluşturmak için kullanılabileceğini düşünüyor. Samsung'dan güneş enerjisiyle çalışan cep telefonu: Blue Earth Geçtiğimiz yıllar boyunca basamakları birbiri ardına tırmanarak Nokia'nın hemen ardında 2.liğe oturan firma, 12 MP'lik cep telefonundan sonra şimdi de güneş enerjisiyle çalışan cep telefonunu duyurdu. “Blue Earth” adını taşıyan tam dokunmatik ekranlı modelin en önemli özelliği, arka yüzünün kamera yerleşkesi haricinde tamamen güneş paneli ile kaplı olması. Bu panel sayesinde telefonun güneş enerjisi ile şarjı yapılabiliyor ve kullanıcılar herhangi bir zaman ve yerde arama yapabilecek kadar enerji elde edebiliyorlar. İlk olarak Mobile World Congress 2009'da sergilenecek olan modelin bu yılın ikinci yarısında İngiltere'de tüketicilerle buluşturulması planlanıyor. 60 kültür durağı TİYATRO SİNEMA KISA KISA Kimin ‘Teyzesi’… Sokakların Kralı Romeo Simon Williams’ın yazıp Filiz Ofluoğlu’nun çevirdiği “Teyzesi” İzmir Devlet Tiyatroları’nda sahnelenen bir komedi oyunu. Sıkıcı bir istatistikçi olduğuna inanan Leonard’ın, yazarlık denemeleri, babası, Harriet’e duyduğu aşk ve kızı Dee Dee ile olan ilişkisi oyunda mizahi bir dille anlatılıyor. Oyunu Ali Hürol yönetmiş; Yusuf Köksal, Alev Erözmen ve Zeki Yorulmaz başrolleri paylaşmış. 10 Mayıs 2009’dan itibaren İzmir Devlet Tiyatroları Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi Gösterim: 29 Mayıs 2009 Animasyon filmler artık çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekiyor. 29 Mayıs 2009’da Pinema Film tarafından vizyona çıkarılacak olan Walt Disney yapımı “Sokakların Kralı Romeo” da bunlardan biri. Jugal Hansraj’ın yönettiği ve orijinalini Saif Ali Khan, Kareena Kapoor, Javed Jaffrey ile Vrajesh Hirjee’nin seslendirdiği animasyon film, çocuklarıyla sinema keyfi yaşamak isteyenler için ideal. l“Hababam Sınıfı”nın yazarı ünlü edebiyatçı Rıfat Ilgaz, doğumunun 98. yılında memleketi Kastamonu’da çeşitli etkinliklerle anıldı. Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte, Rıfat Ilgaz Öykü Yarışması’nda dereceye giren öğrencilere de ödülleri verildi. ‘Ne Dersin Azizim?’ Aziz Nesin’in kıvrak mizahı ve eleştirel diliyle yazdığı “Ne Dersin Azizim?”, günlük yaşama bir bakış sunarken Nesin’in tüm eserlerinden taşlamalar ve öyküler de içeriyor. Oyun, müzik ve dansla sunuluyor. “Ne Dersin Azizim?”in uyarlaması Yücel Erten’e, dramaturgisi Selen Korad Birkiye’ye ait. Başrolleri ise Atsız Karaduman, Ali İpin, Hakan Vanlı ve Burak Şentürk paylaşıyorlar. 12 Mayıs 2009’dan itibaren İstanbul Devlet Tiyatroları Şişli Cevahir Sahnesi Ankara’da ‘Bir Yaz Masalı’ William Shakespeare’in yazıp Emel Bala Gürel’in uyarladığı “Bir Yaz Masalı”, Shakespeare’in “Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası” adlı yapıtından çocuklar için uyarlanan bir oyun. Oyun 9-12 yaş dönemine seslense de her yaştan izleyicinin de zevk alabileceği bir nitelikte. ”Bir Yaz Masalı”nın yönetmenliğini Nihat Tercan, dramaturgisini Füsun Ataman Berke üstlenirken başrolleri Gülay Akman Şar, Sedat Keçeci, Hülya Dizmen Yücel ve Nihal Tercan paylaşıyorlar. 14 Mayıs 2009’dan itibaren Ankara Devlet Tiyatroları Şinasi Sahnesi Garip Bir Aşk Öyküsü lUluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yaylı çalgılar üyelerinden oluşan Barok Solistleri, Barok Trompet Galası’nda Barok severlerle buluşuyor. Konser, 6 Haziran Cumartesi günü Süreyya Operası’nda gerçekleşecek. Gösterim: 29 Mayıs 2009 Finansal güçlüklerle karşı karşıya kalan iki yakın arkadaş Zack ve Miri’nin borçları yüzünden evlerinin elektrik ve suyu da kesilince bu dar boğazdan çıkmak için yeni yöntemlPiyasaya son çıkan ler keşfederler. Olaylar albümleri “Battle for Zack ve Miri’yi bir aşkın the Sun”la Avrupa içine çekecektir. Kevin müzik listelerinde Smith’in yönettiği ve Seth Rogen, Elizabeth Banks, zirveye oturan Placebo, Craig Robinson ile Jason Newes’in oynadığı “Garip İstanbul’da konser Bir Aşk Öyküsü”, 29 Mayıs 2009’da Özen Film - Umut verecek. 8 Haziran’da yeni Sanat tarafından vizyona çıkarılacak. albümlerini çıkaracak olan grup, turne kapsamında Körlük 23 Haziran’da Turkcell Gösterim: 5 Haziran 2009 Kuruçeşme Arena’da Fernando Meirelles’in müzik ziyafeti sunacak. yönettiği “Körlük”te; körlüğe neden olan lMüziğine yerel sesler bulaşıcı bir hastalıktan katarak özgün ve gizemli etkilenen insanlar, eski bir tarz yaratan Loreena bir akıl hastanesinde McKennitt, 13 yıl aradan karantinaya alınırlar. Fakat sonra ilk kez Türkiye’de. aralarından bir grubu Uluslararası birçok ödülün yiyecek stoku üzerindeki sahibi de olan sanatçı, 13 kontrol kurarak diğerlerine Haziran’da Cemil Topuzlu baskı yapmaya başlar ve olaylar gelişir… Julianne Açık Hava Sahnesi’nde Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover ile Gael Garcia gerçekleştireceği konserle Bernal’ın oynadığı “Körlük” 5 Haziran 2009’da Tiglon sevenleriyle buluşacak. Film tarafından vizyona çıkarılıyor. 61 KÜLTÜR DURAĞI KİTAP MÜZİK SERGİ Bir ömre sığanlar Sıla’dan ‘İmza’ Slonem Türkiye’de… Bir Ömür Dört Yaşam Prof. Dr. Muammer Öner Cinius Yayınları Sıla’yı müzikseverler kendi adını verdiği ilk solo albümü ile tanımıştı. Sanatçı bu albümle “En İyi Çıkış Yapan Sanatçı” ödüllerini aldıktan sonra hız kesmeden çalışmalarına devam etti. Yeni albümü “İmza” ile Sıla yine sevenlerinin karşısında. “İmza”da Sıla’ya; Murat Yeter, Ozan Doğulu, Efe Bahadır, Murat Çekem, Cengiz Ercümer ve Cudi Genç de eşlik etmişler. İstanbul, önemli bir ressamı ağırlıyor. Eserleri pek çok önemli müzenin koleksiyonunda yer alan ve 200’ün üzerinde kişisel sergi açmış olan ressam Hunt Slonem, Pg Art Gallery’de, Türkiye’deki ilk kişisel sergisini açtı. Soyut dışavurumcu ressam, sergisinde ruh hallerini yansıtırken Doğu mistisizmini ve egzotizmi de ele alıyor. Sergi, 20 Haziran’a kadar ziyaret edilebilir. Yer: Pg Art Gallery-İstanbul Tarih: 5 Mayıs-20 Haziran 2009 ‘Bir Yaşayan Çınar’: İlham Gencer Varlık’tan ‘Efemer’ Çağımızın hastalığı kansere doktorlar da yakalanır. Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Muammer Öner de bunlardan biri. 16 yıldır kanserle mücadele eden Öner, tedavi için uygulanan her üç ilik naklinin her birini yeni bir başlangıç olarak kabul ettiğinden, kanserle mücadelesini kaleme aldığı kitabına “Bir Ömür Dört Yaşam” adını vermiş. İrade ve yaşam sevinci dolu anıları ve zorlu yılları Öner’in kitabında bulabilirsiniz. Doğu ve Batı’nın aşkı Aşk Elif Şafak Doğan Kitap Elif Şafak, yeni romanı “Aşk”ta, bugünü ve dünü bağlayan iki aşk hikâyesini iç içe geçiriyor. 40 yaşında Amerikalı bir ev kadını olan Ella Rubinntain, A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını okuyup değerlendirirken, Mevlâna ve Şems’in uhrevi aşk hikâyesini öğrenir. Doğu ve Batı, Ella nezdinde bağlanmıştır artık. Pala’nın Lale Devri Katre-i Matem İskender Pala Kapı Yayınları İskender Pala, “Katre-i Matem” romanında, İstanbul’dan yola çıkıp Osmanlı Sarayı’na, Lale Devri’nin simgesi lalelere ve aşka uzanıyor. Kitabında laleyi tarihsel, kültürel ve estetik bir imge olarak kullanan Pala, aşk ve tarihi bir arada işleyerek anlatısına gizemli bir hava vermeyi de başarıyor. “Katre-i Matem” İskender Pala’nın usta kalemini ve tarihi sevenler için keyifli bir seçim. Cazseverler İlham Gencer’in albümlerine özel bir ilgi gösterir, hele bu sanat yaşamının 60. yılında çıkarılmışsa… Ajda Pekkan, Emel Sayın, Cem Karaca gibi birçok önemli sanatçıyı da müzik dünyasına kazandıran Gencer’in “Bir Yaşayan Çınar” albümü, müzikal tadının yanı sıra arşiv değeri de taşıyor. Cazseverler kaçırmasın. Timur Selçuk’la ‘Tak-Tik’ Can Yücel’in, Brecht’in “Yuvarlak KafalarSivri Kafalar” oyunundan uyarladığı tiyatro oyunu “Tak-Tik”in müziklerini usta müzisyen Timur Selçuk bestelemişti. Bu müzikler ilk defa CD formatına getirildi. Daha önce yayınlanan “Bedreddin” tiyatro oyunuyla birlikte iki CD’lik set halinde satışa sunulan “Tak-Tik”in müzikleri, yıllar geçse de güzelliğinden bir şey kaybetmiyor. Ressam Utku Varlık, “Efemer / Ephemere’’ adlı kişisel resim sergisiyle Garage of Art’ta… Eski Yunancadan gelen ve anlamı “yalnızca bir gün süren” olan “Efemer” sözcüğünü sergisine ad olarak seçen Varlık, eserlerinde, figür-nesne-mekân bağlarından yola çıkarak fantastikle gerçeği buluşturuyor ve Çağdaş Türk Resmi’ne farklı bir boyut kazandırıyor. Yer: Garage of Art-İstanbul Tarih: 12 Mayıs-6 Haziran 2009 Doğan’ın yeni sergisi Ankaralı sanatseverlerin, Anatolia Gösteri Merkezi’nde dış cephe duvarlarına “Yer - Gök - Deniz“ konseptinde yaptığı duvar resmi uygulamalarından da tanıdığı ressam Mehmet Ali Doğan’ın resim sergisi, 1 Mayıs’ta Galeri Soyut’ta açıldı. Şimdiye kadar 13 kişisel sergi gerçekleştiren ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçının sergisi 20 Mayıs’a kadar sürecek. Yer: Galeri Soyut-Ankara Tarih: 1-20 Mayıs 2009 62 kent rehberi ATÖLYE Çek kuklası Çek Kuklası Yapım Atölyesi, yeni çalışmalarına 8 Mayıs’tan itibaren başladı. Atölye çalışmaları, haftada bir gün 2 saat şeklinde gerçekleşiyor. Katılımcılar, bir ay sonunda kendi kuklalarını bitirmiş oluyorlar. Çocukların ilgisini çekebilecek bu eğlenceli uğraş, kukla sanatının yeniden yaygınlaşmasının da önünü açıyor. Ahşap Çerçeve Kukla Atölyesi: 0212 252 88 35 Dekoratif boyama Kendinizi dinlendirirken eğlenebileceğiniz ve sonrasında gururla “Bunu ben yaptım.” diyebileceğiniz bir uğraşınız olsun isterseniz, dekoratif boyama bunun için gayet uygun bir uğraş. Haftada 3,5 saatinizi ayırarak, dekoratif boyamanın birçok tekniğini öğrenip, içinizdeki sanatçıyı ortaya çıkarmanız mümkün. Güven Hobi Sanat: 0216 414 13 59 Çocuklara özel resim atölyesi İzmir’de; 5 – 12 yaş grubu çocuklara özel resim atölyesinde, çocukların resim sanatını öğrenmelerine yönelik eğitim veriliyor. Ulusal ve uluslararası çeşitli yarışmalara da katılan atölye öğrencileri, zaman zaman ödüller kazanıyor. Sanatsal gelişimde önemli bir dal olan resme ilgi duyan çocuklar için ideal bir atölye. Çocuk Sanat: 0232 239 57 25 MEKÂN: Ağva Gizli Bahçe Restoran Ağva’da bir gizli bahçe… Ağva’da nehir kıyısına sıralanmış onlarca restorandan biri de Gizli Bahçe Restoran. Gizli Bahçe, tam Ağva’nın arka bahçesi sayılan Göksu Nehri kıyılarına uygun bir isim… Mekândan içeriye girer girmez önce nehrin kıyısı çekiyor sizi, zira nehir kıyısındaki verandada oturabileceğiniz 200 kişilik bir açık alana sahip restoran. Bu alanda oturmayı tercih ederseniz, nehirdeki kazlar, ördekler ve arada bir zıplayan kefaller eşliğinde güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Mekânın 120 kişilik kapalı alanını tercih ettiğinizde ise yöresel özellikli bir dekorasyon çıkıyor karşınıza. Ağva’nın eski köy evlerinin tarzında dekore edilen kapalı alanda ağırlıklı kırmızı toprak kullanılmış. Mekân sahibi Güner Kaya, 11 yıldır Ağva’da ve kendi deyimiyle “Ağvalı olmaya çalışıyor.” 22 yıl açık denizlerde kaptanlık yaptıktan sonra Göksu’nun kıyısına yerleşen Güner Kaptan, Gizli Bahçe’yi misafirlerinin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz karşılama mantığıyla işletiyor. Mekânın kapalı ve açık alanlarının dışında çocuklar için çocuk bahçesi ve çim alanları, voleybol sahası, hamak ve salıncakları, minderli yaz bahçesi, şömine ve sedir köşesi, su kaynağı ve pınarı, hediyelik eşya reyonu ve açık otoparkı da var. Ama en güzel yanı zevkli bir yemekten sonra yapabileceğiniz tekne, kano, sandal ve dere bisikleti turu. Hangisini seçerseniz kiralayabilir ve Göksu’ ya açılabilirsiniz. Tel: 0216 721 72 23 Gizli Bahçe Restoran’dan: Hodan Gizli Bahçe Restoran’da yöresel bir ot olan Hodanın yemeği yapılıyor. Karadeniz’e özgü bir ot olan Hodan, bahar aylarında yetişiyor. Bu otun yemeğini mönüsüne koyan restoranlar ise otu ya kendileri topluyorlar ya da toplatıyorlar, Hodanın bir özelliği de soğuk algınlığından idrar yolları iltihaplarına kadar birçok hastalığa iyi gelmesi ve adrenalin kaynağı olması. Yapılışı ise şöyle: Hodan otları ayıklanıp yıkanırken birkaç defa sudan geçirilmesine ve içinde bekletilen suyun dökülmesine özen gösteriliyor. Bu işlem bitince otlar parçalanmadan ama küçük küçük doğranıyor. Sonra soğanla ve az sarımsakla kavruluyor. İçine çok az tuz ve biraz karabiber ilave edildikten sonra üzerine çırpılmış yumurta dökülüyor ve kısık ateşte pişiriliyor. 63 eğlence 6 2 7 3 8 5 9 1 4 8 1 5 7 9 4 2 3 6 4 8 9 5 2 3 6 7 1 7 5 1 8 4 6 3 9 2 2 3 6 1 7 9 4 5 8 5 7 2 6 3 8 1 4 9 3 9 8 4 1 2 5 6 7 1 6 4 9 5 7 8 2 3 çözüm Tamzara Tur: 0212 251 98 64 9 4 3 2 6 1 7 8 5 Turda; insan bedeninin aktivitesini en aza indiren günümüz yaşam kültürüne karşılık, bedenimize en uygun olan “yürüyüş” etkinliği amaçlanıyor. Menekşe Yaylası; Kocaeli’de, Gölcük ve Yuvacık ilçelerinin dağ köylülerinin kullandığı, 900 metre yüksekliğe sahip, geniş çimenlik alanı, küçük vadileri ve yayla evleriyle dikkat çeken bir yayla. 1 6 4 9 5 7 8 2 3 Menekşe Yaylası doğa turu 3 9 8 4 1 2 5 6 7 Cennet Tour: 0312 229 56 03 5 7 2 6 3 8 1 4 9 Her mevsim bir başka güzel olan Abant için bir günü ayırmak harika olacaktır. Tur; Abant’ın yemyeşil doğası ve masmavi sularının manzarasında yapılan kahvaltılar, mangal partileri ve gür ormanlarında yapılan yürüyüşlerin ardından akşam saatlerinde Ankara’ya dönüşle sonlanıyor. 2 3 6 1 7 9 4 5 8 Abant turu 7 5 1 8 4 6 3 9 2 TinTin Tur: 0212 660 87 87 4 8 9 5 2 3 6 7 1 Hafta sonu İstanbul’dan pek uzaklaşmadan gidilebilecek yerlerden Şile ve Ağva’ya düzenlenen tur, Şile’den başlıyor. Kültür Parkı Vadisi, Ocaklı Ada Kalesi, dünyanın ikinci büyük feneri olan Şile Feneri, Kaya Plajı ve Dilek Ağacı ziyaret edildikten sonra Ağva’ya hareket ediliyor. Göksu Nehri’nde yapılan tekne turu da tamamlandıktan sonra İstanbul’a dönülüyor. 6 2 7 3 8 5 9 1 4 8 1 5 7 9 4 2 3 6 Şile-Ağva turu 9 4 3 2 6 1 7 8 5 8 1 5 7 9 4 2 3 6 6 2 7 3 8 5 9 1 4 Sudoku 9 4 3 2 6 1 7 8 5 GÜNÜBİRLİK 4 8 9 5 2 3 6 7 1 7 5 1 8 4 6 3 9 2 2 3 6 1 7 9 4 5 8 5 7 2 6 3 8 1 4 9 3 9 8 4 1 2 5 6 7 Bunları biliyor musunuz? l Bir ağaçkakan, gagasını ağaca bir saniyede 20 - 22 kez vurabilir. l Erkeklere yıldı- rım çarpması olasılığı kadınlara göre 6 kat daha fazladır. l Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez, ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez. l Olimpiyatlarda verilen altın madalyalar içindeki altın oranı % 3’ten azdır. l Kırmızı renk iştah açar, bu yüzden gıda firmalarının çoğu logolarında kırmızı renk kullanır. Ayrıca, insanlar kırmızı renk gördüğünde kalpleri daha hızlı çarpar. 1 6 4 9 5 7 8 2 3 9 4 3 2 6 1 7 8 5 6 2 7 3 8 5 9 1 4 Emrah ARIKAN