Türkiye ile Suriye Arasındaki Krizin Gaziantep ve Hatay
Transkript
Türkiye ile Suriye Arasındaki Krizin Gaziantep ve Hatay
TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Rapor No: 12 EKİM - 2012 ULUSLARARASI ORTA DOĞU BARIŞ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ - IMPR TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ IMPR – EKİM 2012 IMPR-2 BU RAPOR ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ’NİN DESTEĞĠYLE HATAY VE GAZĠANTEP’TE GERÇEKLEġTĠRĠLEN SAHA ÇALIġMALARI SONUCU HAZIRLANMIġTIR. PROJE EKĠBĠ OLARAK ABANT ĠZZET BAYSAL ÜNĠVERSĠTESĠ REKTÖRLÜĞÜNE GÖSTERMĠġ OLDUĞU TOPLUMSAL DUYARLILIK ĠÇĠN TEġEKKÜR EDERĠZ. HAZIRLAYANLAR DOÇ. DR. VEYSEL AYHAN, IMPR BaĢkanı, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi YRD. DOÇ.DR MÜSLÜM BASILGAN, IMPR DanıĢmanı, GümüĢhane Üniversitesi ÜMĠT ALGAN, IMPR AraĢtırmacısı, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü IMPR-3 IMPR-4 İÇİNDEKİLER ÖZET: SURİYE KRİZİNİN GAZİANTEP VE HATAY EKONOMİSİ ÜZERİNE ETKİSİ .......... 6 I. BÖLÜM............................................................................................................................................... 9 TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: 2011 ÖNCESİ DÖNEM ............................................................ 9 I. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: ÇATIŞMADAN STRATEJİK MÜTTEFİKLİĞE ......... 10 II. İZALOSYON BASKISI ALTINDA TÜRKİYE’NİN ESAD REJİMİNİ DESTEKLEMESİ 13 III. ANKARA-ŞAM HATTINDA İŞBİRLİĞİ VE DİYALOG: ENTEGRASYON GİRİŞİMİ 16 IV. BÖLGESEL GELİŞMELERİN TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNE YANSIMASI: ............ 20 ENTEGRASYONDAN ÇATIŞMAYA .............................................................................................. 20 A. ANKARA ŞAM HATTINDA GERGİNLİĞİN BAŞLAMASI .................................................................................... 21 B. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE ÇATIŞMA SÜRECİ ........................................................................................ 24 II. BÖLÜM .......................................................................................................................................... 28 EKONOMĠK YAPTIRIMLAR VE GENEL EKONOMĠK ETKĠLERĠ ........................... 28 I. TÜRKİYE VE SURİYE ARASINDAKİ EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİNİN EKONOMİK YAPTIRIMLARA DÖNÜŞMESİ ..................................................................................................... 29 A. B. KARŞILIKLI EKONOMİK YAPTIRIMLAR DÖNEMİ ........................................................................................ 30 EKONOMİK YAPTIRIMLARIN GENEL ETKİLERİ ........................................................................................... 33 III. BÖLÜM ........................................................................................................................................ 36 TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER ............................................................................................................ 36 I. YAPTIRIMLARININ GAZİANTEP EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER .......................................... 37 A. KARŞILIKLI YAPTIRIMLARIN DOĞRUDAN GAZİANTEP’E EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ......................... 42 B. SURİYE’DEKİ GAZİANTEPLİ ŞİRKETLERİN DOĞRUDAN YATIRIMLARI VE İHRACATLARI BAĞLAMINDA KRİZDEN ETKİLENMELERİ .................................................................................................................................. 43 C. YAPTIRIM VE KRİZİN YEREL EKONOMİYE DOĞRUDAN VE DOLAYLI ETKİSİ ............................................... 45 D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN GAZİANTEPLİLERİN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER ....................................................................................................................................................... 47 II. YAPTIRIMLARININ HATAY EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER .......................................... 50 A. SURİYE’NİN HATAY İHRACATINDAKİ KONUMU: KRİZ ÖNCESİ VE KRİZ SONRASI DÖNEM ........................ 51 B. SURİYE İLE YAŞANAN KRİZİN YEREL EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ .......................................................... 55 C. SURİYE KRİZİNİN KARA YOLU TAŞIMACILIĞI BAĞLAMINDA HATAY EKONOMİSİNE OLAN ETKİSİ ............ 58 D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN HATAYLILARIN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER ....................................................................................................................................................... 61 IMPR-4 TABLO VE ŞEMALAR LİSTESİ: Tablo 1: 2010 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) .............................................................. 39 Tablo 2: 2011 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) .............................................................. 40 Tablo 3: Bölge Ülkeleri İhracat Rakamları 2010-2011 ........................................................................... 40 Tablo 4: Gaziantep’in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) ............................................................................ 41 Tablo 5: Gaziantep'in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012 .......................................................... 41 Tablo 6: Gaziantep'in Suriye İhracatı 2011-2012 .................................................................................. 41 Tablo 7: Gaziantep'in 2011-2012 Ülke İhracatı (Milyon Dolar) ............................................................. 41 Tablo 8: 2010 Yılı İhracatında ilk 10 il (milyon dolar) ............................................................................ 52 Tablo 9: 2011 Yılı İhracatı (Milyon Dolar) .............................................................................................. 52 Tablo 10: Hatay 2010 Yılı İhracatı (USD Dolar) ...................................................................................... 53 Tablo 11: 2011 İhracatı (USD Dolar) ...................................................................................................... 53 Tablo 12: Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı (Milyon DOlar) .............................................................................. 54 Tablo 13: TÜİK 2008-2011 Hatay Ulusal Ulaşım İstatistikleri ................................................................ 55 Tablo 14: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Ulaşım İstatistikleri.................................................................. 56 Tablo 15: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Yabancı Hareketliliği İstatistikleri ............................................ 56 Tablo 16: Taşımacılık ve Araç Sayısı....................................................................................................... 59 IMPR-5 Özet: Suriye Krizinin Gaziantep ve Hatay Ekonomisi Üzerine Etkisi Ankara-Şam hattındaki siyasi sürecin işbirliğinden çatışmaya dönüşmesi doğal olarak iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin sorgulanmasına yol açmıştı. Kasım 2011 tarihine kadar ekonomik ilişkilerde herhangi olumsuz bir adım atılmamıştı. Suriye’de olayların sürmesine paralel olarak Türkiye’de muhaliflere destek vermeye başlamıştı. 16 Kasım 2011 tarihinde Fas’ın Başkenti Rabat’ta Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı ve Türk-Arap İşbirliği Forumu sırasında Türkiye Suriye’ye yaptırım uygulamaya başlayacağının açık işaretlerini verdi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade etmişti. 2011 Kasımından itibaren her iki ülkede de karşılıklı bir şekilde yaptırım politikalarını hayata geçirmeye başlamıştır. Bunların dışında iç savaşın da bir etkisiyle Suriye’deki ticareti hayat durma noktasına gelmiştir. Ancak yaptırım kararının yalnızca Suriye üzerinde değil aynı zamanda Türkiye ekonomisi ve özellikle sınır illeri üzerinde de olumsuz sonuçlara yol açacağı açıktı. Bu kapsamda Türkiye’den bakacak olursak son on yılda hızlı bir gelişme gösteren ve 2.6 milyar doların üstüne çıkan ticaret hacminin ve Türkiye’den Suriye’ye gerçekleştirilen yatırımların da durma noktasına geldiği görülmektedir. Oysa Ankara ve Şam arasındaki ticaret hacminin 2012 sonu itibariyle 5 milyar dolara çıkartılması hedeflemekteydi. Ayrıca yılara göre değişmekle birlikte yaklaşık 450 bin ticari araçta Türkiye’den Suriye’ye geçiş yapmaktaydı. Bunların bir kısmı Suriye’de kalırken önemli bir kısmı Ortadoğu ve Uzak Doğu pazarına mal taşımaktadır. Diğer yandan Rakka’da Güriş tarafından kurulan çimento fabrikası ve Asi nehri üzerindeki 280 milyon Avro’luk yatırımın da durması, Halep ve Şam’da yapılan Türkiye menşeli otellerin, El-Şeyh Nacar Sanayi bölgesinde üterim yapan Gaziantep merkezli fabrikaların geleceği de tartışmalı hale gelmişti.1 Suriye’de yatırım yapan Türk firmalarının sayısı kriz öncesi dönemde sürekli artarken Şam Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Suriye’de resmi olarak yaklaĢık 300 milyon dolar tutarında Türk yatırımı bulmasına karĢın, söz konusu rakamın 1 milyar doların üstün olduğu belirtilmektedir. Nitekim, Türkiye, Suriye’de gerçekleştirilen doğrudan yatırımlar arasında tutar açsından ikinci, yatırım sayısı itibariyle ise birinci ülke konumundadır. Suriye gerçekleştirilen yatırımların önemli bir kısmında Suriyeli ortak yer aldığından bu yatırımların çoğu yabancı yatırımcı olarak resmi istatistiklerde yer almamaktadır.2 Suriye’deki önde gelen Türk yatırımları arasında Güriş’e ait 2 çimento fabrikası Dedeman Grubu’na ait 3 otel (Şam, Halep ve Palmeria), Anadolu Grubu’na ait ve yatırım aşamasında olan Coca-Cola İçecek dağıtım organizasyonu, Akteks’e ait 2 tekstil fabrikası ve Suriye-Türkiye Ticaret Merkezi’ne ait 2 tekstil fabrikası öne çıkanlar arasında yer almaktadır. Şam’da Aslan Makine’ye ait bir deri makinesi fabrikası bulunmaktadır. Suriye’de Emsaş İnşaat, İzopoli, Mescioğlu Mühendislik, TPIC-TPAO, THY, Jet Turizm, Has Turizm, Özhan Turizm, Güney Turizm, Ortadoğu Alüminyum, Karpen, EAS Elektronik gibi Türk firmaları da faaliyet gösteriyor.3 Bunların dışında örneğin Halep’te yatırım aşamasında olan plastik fabrikası gibi bir çok yatırım bulunmaktaydı. Bunların önemli bir kısmının fizibilite aşaması ve hukuki süreçler için ciddi giderler gerçekleştirilmiştir. Aynı Ģekilde hem Türkiye-Suriye hem de Ürdün-Suriye sınırında kayıt dıĢı diye nitelendirebileceğimiz önemli bir sınır ticareti bulunmaktaydı. Temel ihtiyaç maddeleri baĢta olmak üzere, sigaradan Ģekere kadar bir çok mal sınırdan karĢılıklı olarak geçmekteydi. Sınır ticaretinin durma noktasına gelmesi ise Kilis, Gaziantep, Mardin ve Hatay illeri ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Sınır ticaretinin miktarı net olarak bilinmese de bunun Gaziantep ve Hatay için yaklaşık 2 milyar dolar civarında olduğu yerel aktörlerce dillendirilmektedir. Sınır ticaretinin durma noktasına gelmesi, sınır ticaretiyle geçiminin sağlayan binlerce ailenin de ekonomik sorunlar yaşamasına yol açacaktır. 1 Özlem Tür, “2000’lerde Türkiye - Suriye İlişkilerinin Siyasi-Ekonomisi”, Orta Doğu Analiz, cilt: 3, Sayı:3132, s. 36 2 Haziran, 2012 Gaziantep ve Temmuz’da da Hatay’da proje ekibi tarafından gerçekleştirilen iş toplantılarında belirtilmiştir. 3 http://www.patronlardunyasi.com/haber/Simdi-Suriye-ye-yatirim-zamani-/78701 IMPR-6 Bunların yanı sıra küçük esnaf olarak tanımlanan kesimlerin de karşılıklı yaptırımlardan etkilenmesi beklenmekteydi. İki ülke arasında gelişen ilişkilerin getirdiği karşılıklı ziyaretlerden dolayı otellerden, baklavacılara kadar bir çok küçük esnaf karĢılıklı bir Ģekilde uygulanan yaptırım politikaların olumsuz etkilenmesi beklenmekteydi. En başında krizle birlikte turizm alanında faaliyet gösteren kesimlere etkisi büyük yatırımcılardan daha fazla olacağı açıktı. Kriz ve yaptırım kararları ile birlikte turizm sektörüne yatırım yapan esnaflarda süreçten etkilenmeye başlamıştı. Özellikle Hatay bölgesinde yatırımları bulunan esnaf ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisine girmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda Suriye’nin Gaziantep ekonomisi açısında taşıdığı önemi 5 başlıkta toparlamak gerekir.4 1. Doğrudan Suriye’ye Gaziantep üzerinden yapılan ihracat. 2. Doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlar. 3. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden uluslararası pazarlara yapılan ihracat. 4. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi 5. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik hareketlilik Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Aylık/Milyon Dolar) Tarihler Toplam Toplam 2010 Aralık-2011 Aralık 10.506 2.874 2011 Ocak-2012 Ocak 9.674 2.774 2011 Şubat-2012 Şubat 10.049 2.664 2011 Mart-2012 Mart 10.775 3.259 2011 Nisan-2012 Nisan 8.427 2.831 Tablo 1: Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar) 2011 ve 2012 Ağustos ayları ihracatı kıyaslanacak olursa ekonomik düşüşün geldiği noktayı daha iyi analiz edebiliriz. Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar) Tarihler Toplam Toplam 2010 Ağustos-2012 Ağustos 10.506 2.874 Tablo 2: Gaziantep'in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012 2011’in ilk 8 ayı ve 2012’nin ilk 8 ayını üzerinden bakacak olursak; Ancak, veriler üzerinden bakıldığında bunun da doğrudan Suriyelilerden kaynaklanan ve yerel turizmin canlanmasına rağmen giderilemeyen kaybın 110-150 milyon dolar arasında olduğu ileri sürülebilir. Kayıt dışı ekonomi olduğundan söz konusu gelirlerin toplam miktarını verebilmek oldukça güçtür. Bazı Antepli iş adamlarına göre sınır ticareti kapsamında değerlendirecek paranın miktarı 1 milyar doları aşabilir Büyük ve küçük ölçekli firmalarla birlikte Suriye içinde doğrudan yatırım yapan şirket sayısı yaklaşık 150 civarındadır. Gaziantep’te görüştüğümüz çeşitli iş kolları yöneticileri ve Odalardan elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda Anteplilerin doğrudan Suriye’de yatırımlarının miktarının 250-300 milyon dolar civarında olduğu belirtilmiştir. Bunlar arasında 10 büyük firmanın 120-150 milyon dolarlık yatırımları bulunmaktadır. Krizle birlikte bazı firmalar temel mallarının bir kısmını çekmeyi 4 Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla gerçekleştirilen toplantılar ve esnafların görüşleri bağlamında bir sınıflandırma gerçekleştirilmiştir. IMPR-7 başarırken Akteks İplik gibi firmaların yaptığı yatırım doğrudan Suriye rejimine bağlı güçler tarafından yakılmıştır. Ayrıca diğer firmaların ise çalışamaz hale geldiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla Suriye ile yaşanan krizin doğrudan Anteplilerin Suriye’deki yatırımlarına etkisi bağlamında düşünüldüğünde 250-300 milyon dolarlık bir kaybın olduğu ileri sürülebilir. Bununla birlikte Suriye sürekli büyüyen bir ihraç ve yatırım kapasitesine sahip olmasından dolayı Gaziantep ekonomisi açısından oldukça önemli görülmekteydi. Antepli iş adamlarına göre Suriye ile ilişkiler sürmüş olsaydı çok kısa süre içerisinde yalnızca Antep ekonomisi 1 milyar dolarlık bir ihraç ve bir o kadarda doğrudan yatırımlarla Suriye ekonomisinde en güçlü iller arasında yer alabilecek bir potansiyelleri bulunmaktaydı. Bundan dolayı Suriye konusu salt veriler üzerinden değil, gelişme potansiyeli ile birlikte irdelenmesi gerekilen bir piyasa olarak dikkate alınmalıdır. Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin ardından söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle Hatay ekonomisi üzerinde de önemli bir yansımasının olabileceği ileri sürülmekteydi. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile yaşanan yaptırımların doğrudan Hatay ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen kesimlerin taleplerine yer vermekte yarar vardır. Ancak, Gaziantep’ten farklı olarak Hatay ile Suriye arasında tarihsel olarak sürekli bir ticari ve toplumsal ilişkinin olduğunu belirtmek gerekir. Toplumsal düzeyde tarihsel ve yoğun akrabalık bağlarının yanı sıra Hatay ilinde Arapçanın da kullanılıyor olması iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin sürmesine katkı sağlamıştı. Dolayısıyla Hatay ile Suriye arasındaki ticari ilişkileri Gaziantep’ten farklı değerlendirmek gerekir. Suriye ile ticaretin durma noktasına gelmesi ise yıllardır Suriye ile ticaret yapan Hataylıları daha derinden etkileme potansiyeli taşımaktadır. Bu kapsamda Suriye’nin Hatay ekonomisi açısında taşıdığı önemi 4 başlıkta toparlamak gerekir. 1. Doğrudan Suriye’ye Hatay üzerinden yapılan ihracat 2. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden Hataylı firmalar tarafından uluslararası pazarlara yapılan ihracat 3. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi 4. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik hareketlilik Dolayısıyla Suriye krizi Hatay’ı yukarıdaki 4 alanda da etkilemiştir. Etki miktarını doğrudan ve dolaylı bir şekilde hesaplamak gerekir. Genel olarak bakıldığında Hatay ekonomisinin bir çöküş yaşamaya başladığı gözlemlenmektedir. Rakamsal olarak ifade edildiğinde bunun 1 milyar doların üstünde bir etki olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu rakam dolaylı etkilerle birlikte çok daha yüksek bir rakama ulaşabilir. Dolayısıyla raporda da belirtildiği üzere nakliye sektörü, esnaf, sınır ticareti, turizm yatırımları ve doğrudan Suriye’deki yatırımlar birlikte düşünüldüğünde Suriye krizinin 2 milyar doların üstünde Hatay ekonomisine bir etkisi olduğunu ifade etmek gerekir. Ancak, 208-2011 arası dönemde elde edilen gelirlerin etkisiyle Hataylıların bir birikim elde ettiği ve krizin baş göstermesiyle eldeki birikimlerini tüketmeye başladığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla şayet Hatay’a özgü bazı planlamalar kısa süre içerisinde hayata geçirilmezse Hatay bölgesinde oldukça önemli sosyo ekonomik sorunların yaşanmaya başlayacağını şimdiden öngörmek gerekir. Cilvegözü Sınır Kapısı EĢya taĢımalı ve eĢya dolu taĢımacılık, araç sayısı 15.000 Temmuz 2010 15.000 Temmuz 2011 7.980 Aralık 2011 3.023 Temmuz 2012 30 Ağustos 2012 Tablo 3: TaĢımacılık ve Araç Sayısı IMPR-8 I. BÖLÜM TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: 2011 ÖNCESİ DÖNEM IMPR-9 I. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: ÇATIŞMADAN STRATEJİK MÜTTEFİKLİĞE Türkiye Suriye ilişkileri II. Dünya Savaşı sonrası Suriye’nin bağımsız bir devlet olarak uluslararası sisteme katılmasıyla başlamıştır. Ancak, ilişkilerin hukuksal boyutu bir yana bırakıldığında iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihsel geri planı her iki toplumun ortak bir tarih, kültür ve medeniyet inşasını uzunca bir dönem birlikte gerçekleştirdiği gibi bir realiteyle karşı karşıya kalırız. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonrası Şam toprakları 1516-1918 tarihleri arasında İmparatorluk içerisinde ayrıcalıklı bir konumda yönetildi. Osmanlı İmparatorluğu sırasında Şam’ın idari sınırları geniş bir şekilde tanımlanmışken bölgedeki Arap elitlerin yönetim özerkliğine de saygı gösterilmişti. Nitekim Suriye Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altında bir Lübnan veya Kuveyt’le karşılaştırıldığında sorunsuz bir şekilde kalabilen bölgelerin başında gelmiştir. Nitekim, tarihsel bir olgu olarak I. Dünya Savaşı’nın takip eden günlerde Fransa’nın Suriye’de kurulan bağımsız Suriye yönetimine karşı güç kullanma tehditleri karşısında Kral Faysal’la askeri alanda işbirliği gündeme gelmiş ancak Ağustos 1920’de Fransa’nın Suriye’yi işgaliyle bu gerçekleşmemiştir. 1920 sonrası dönemde Türkiye-Suriye ilişkileri ilk önce Fransa’nın ardında da ağırlıklı olarak Antakya, Ermeni sorunu, Fırat ve Dicle suyunun paylaşımı sorunu, PKK sorunu ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin etkisi altında kalmıştır. 1980’lerin ikinci yarısından sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Suriye’yle ilişkileri düzeltme ve sorunları çözme yönünde attığı adımlar Şam tarafından karşılıksız kalmasının ardından Ankara-Şam ilişkileri çatışmacı bir zeminde 1998’e kadar sürmüştür. 1998 yılı iki ülke ilişkilerinde oldukça kritik günlerin yaşandığı bir tarihtir. Bir yandan Türkiye’nin PKK sorunu dolayısıyla güç kullanma tehdidi diğer yandan da Suriye’nin Ankara ve İsrail arasında 1996 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasına karşı duyduğu güvenlik kaygıları ve endişe taraflar arasında yeni bir ilişki kurulmasını zorunlu kılmaktaydı. Dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkilerinde en kritik dönem 1998 yılında yaşanan gelişmelerdir. Türkiye’nin sorunları güç kullanma yöntemiyle çözme iradesi sergilemesi Şam yönetiminin dış politikasını değiştirmesine yol açmış ve PKK lideri Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasıyla sonuçlanmıştır. Suriye’nin güvenlik konusunda Türkiye’nin taleplerini karşılamasının ardından Ankara yönetimi de su kaynaklarının paylaşımı başta olmak üzere Türkiye-İsrail ilişkilerinde Suriye’nin rahatsızlığını giderici IMPR-10 diplomatik açılımlar ortaya koymuştur. Bu kapsamda her iki ülkenin de ilişkilerini barışçıl yöntemlerle geliştirme iradesini ortaya koymaları Ankara-Şam ilişkilerinde yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Bununla birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinin çatışmadan ve güvensizlikten işbirliği ve karşılıklı bağımlılık sürecine dönüşmesinde ise 2003 başında bir yandan ABD’nin Irak’a karşı askeri güç kullanma tehdidinde bulunması ve ardından da Suriye’nin Lübnan’daki etkisini ortadan kaldırma yönünde yürüttüğü diplomatik ve politik baskıların getirdiği bölgesel ve küresel düzeyde değişikliklerin etkisi oldu. Türkiye ile ABD arasında olası Irak işgaline katılım konusunda müzakerelerin sürdüğü bir dönemde Amerikan yönetimi 1991’deki Savaştan farklı olarak Suriye yönetimini Irak’a karşı uygulanan BM ambargo kararlarına uymamakla suçlamıştı. Oysa aynı dönemde yalnızca Suriye değil aynı zamanda Türkiye ve Ürdün gibi Irak’a komşu bölge ülkeleri de BM ambargo kararlarının dışına çıkarak Irak’la “illegal” sayılabilecek bir petrol ticareti geliştirmişti. Esasında ABD’nin Suriye politikası Şam’ın olası bir Irak işgalini desteklemeyeceğinin anlaşılmasından sonra değişmeye başlamıştı. 11 Eylül saldırılarının hemen ardında Washington’la terörizm konularında istihbarat paylaşımına giden Esad yönetimi Washington’la ikili ilişkilerini geliştirme yönünde önemli bir adım atmıştı. Ekim 2001’de ABD tarafından terörü destekleyen ülkeler listesinde yer alan Suriye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine seçilmesine ABD yönetimi doğrudan karşı çıkmamıştı.5 2002 Martında Suriye’ye karşı yaptırımlar uygulanmasını öngören Kongrenin kararlarına (SALSA-Suriye’nin Sorumluluğu ve Lübnan'ın Egemenliğinin Yeniden Tesisi Yasası) muhalefet eden Beyaz Saray yönetimi Şam’ın baskı ve diyalog yoluyla politikalarını değiştirmeyi hedeflemekteydi. 6 Bu çerçevede 2002 yılının sonlarına doğru Dışişleri Bakanı Powell Suriyeli meslektaşlarına bir baskı aracı olarak Irak-Suriye arasındaki petrol boru hattından duydukları rahatsızlıkları iletince Şam rejimi Washington’a karşı varlığını korumak için farklı dış politika stratejileri geliştirme zorunluluğu duymaya başladı. 2003 başında Suriye yönetimi açıkça bir Amerikan işgaline karşı olduğunu açıklamasına karşın Türkiye’nin pozisyonu netleşmiş değildi. Türkiye ABD’nin Irak işgaline karşı çıkmakla birlikte Washington’la bir dizi görüşme trafiği başlatması sözkonusu olmuştu. Dolayısıyla iki ülkenin bölge politikaları arasında bir koordinasyon olmadığı gibi farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştı. Şubat 2003’de Amerikan 5 M. Lederer, “Syria Wins Seat on UN Security Council”, Global Policy News, October 8, 2001, http://www.globalpolicy.org/component/content/article/196-membership/39972.html 6 International Crisis Group, “Engaging Syria? U.S. Constraints and Opportunities, Middle East Report No:83, 11 February 2009, s. 3 IMPR-11 askerlerinin havaalanlarının modernizasyonu kapsamında bir yandan Türkiye’ye konuşlanmaya başlanması diğer yandan da Akdeniz’deki Amerikan donanmasına bağlı deniz gücünün varlığı Suriye yönetiminde Türkiye’ye karşı ciddi bir rahatsızlığın oluşmasına yol açmıştı. Suriye toprakları tarihte ilk kez kuzeyden doğrudan Amerikan askeri varlığının tehdidi altına girmiş bulunmaktaydı. Bununla birlikte ABD’nin baskılarına rağmen Suriye yönetimi Irak’a karşı uygulanan uluslararası ambargoyu dikkate almayan politikalar yürütmüştü.7 Türkiye-Suriye ilişkilerinde Irak işgali ve Amerikan politikaları bağlamında oluşan olumsuz havanın bozulmasında kritik gün 1 Mart 2003 tarihi oldu. 1 Mart 2003 tarihinde toplanan TBMM ABD’nin beklentilerinin aksine Türkiye topraklarının olası bir Irak işgalinde kullanılmasına izin vermeyen tarihi bir karar almıştır. Amerikan askerlerine geçit kolaylığı sağlanmaması ABD’de olduğu gibi tüm bölge ülkelerinde de beklenmeyen bir karar olmuştu. 1 Mart tezkeresinin TBMM reddedilmesinin ardından Türkiye topraklarına konuşlanan Amerikan askerlerinin ve teçhizatlarının İskenderun’da demirlenen savaş gemilerine aktarılması Şam rejimini en azından kuzey sınırlarının güvenliği açısından rahatlatmıştır. Dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkilerinin gelişme zemini 1 Mart 2003 Tezkeresi ve ardından bölgesel düzeyde meydana gelen Irak işgali, ABD’nin Suriye rejimine yönelttiği tehdit ve Türkiye’nin sözkonusu politikalara verdiği reaksiyonlar olmuştur. 7 Ibid., s. 3 IMPR-12 II. İZALOSYON BASKISI ALTINDA TÜRKİYE’NİN ESAD REJİMİNİ DESTEKLEMESİ Uluslararası kamuoyunun muhalefetine rağmen Amerikan yönetiminin 19 Mart 2003 tarihinde Irak’ı işgal operasyonunu başlatması, bölgedeki güç dengelerinin ve ilişkilerinin büsbütün olarak bozulmasına ve yeni işbirliklerinin oluşmasına yol açmıştır. Bush iktidarının işgal öncesi dönemde Şam rejiminin desteğini alma yönündeki girişimlerinin başarısızlığa uğramasının ardından baskıcı bir politika benimsemesi gündeme geldi. Bu kapsamda gündeme gelen Suriye rejiminin diplomatik, politik ve ekonomik izolasyonu politikalarına ayrıca askeri caydırma politikası eklendi. 24 Martta Suriye toprakları içerisindeki bir yerleşim biriminin bombalanmasının ardından8 28 Mart 2003’de Savunma Bakanı Donald Rumsfeld “bizler içerisinde gece görüş teçhizatlarının da bulunduğu askeri malzemelerin Suriye sınırından Irak’a aktarıldığı dair bilgilere sahibiz. Sözkonusu dağıtımlar doğrudan koalisyon güçlerinin yaşamlarını tehdit etmektedir”. Rumsfeld sözlerinin devamında askeri malzemelerin aktarımında Suriye hükümetinin sorumlu olduğunu ve düşmanca eylemler olarak görülen girişimler karşısında sessiz kalınmayacağını ifade etmiştir. 9 Rumsfeld’in açıklamasından 3 gün sonra Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El Şara ise yaptığı açıklamada “Suriye’nin çıkarı işgalcilerin Irak’ta bozguna uğramasını görmektir” dedi. İki taraf arasındaki tansiyonun yükselmesinde 13 Nisan’da Donald Rumsfeld’in Suriye-Irak sınırında Amerikan askerlerini öldüren Iraklı “direnişçilere” ekonomik destek vermek isteyen kişilerin üzerlerinde binlerce dolar para ile yakalandığı açıklamasıyla daha da tırmanmıştır.10 Beyaz Saray yönetimi aynı zamanda Ekim 2003’de İsrail’in Suriye saldırısına destek vermiş11 ve ardından da Aralık 2003 tarihinde Kongre’nin 2002 yılında almış olduğu Suriye’ye yaptırımlar öngören yasayı imzalayarak yürürlüğe koymuştu. Yasa, Başkan’a gıda ve tıbbı malzemeler dışındaki her türlü ikili ticareti ve mal alış verişini durdurma yetkisinin yanı sıra Suriye rejimiyle diplomatik ilişkilerin düşürülmesi, Suriyeli diplomatların BM faaliyetleri dahil ABD’deki seyahat özgürlüklerini sınırlama, Suriyeli şirketlere ait olan malvarlıklarına el 8 Radikal Gazetesi, 'Akıllı füzeler' Suriye'yi de vurdu” 25.03.2003, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=70046 9 Donald Rumsfeld, “Syrian Accountable Act”, Sec:2, Paragraf 28. Ibid., Paragraf 31 ve 32. 11 Stephen Zunes, “U.S. Policy Toward Syria and the Triumph of Neaconservvativism”, Middle East Policy, Vol:XI, No:1 (Spring 2004), s.55 10 IMPR-13 koyma yetkisi de veriyor. Başkan Bush’un 11 Mayıs 2004'te başlattığı Suriye’ye yaptırımlar çerçevesinde, ABD'deki çok sayıda Suriyelinin banka hesapları dondurulmuş, Commercial Bank of Syria ile bankacılık işlemleri durdurulmuş, Suriye’den ve bu ülkeye uçuşlar askıya alınmıştı. Karardan sonra bir açıklama yapan Suriye Başbakanı Muhammed Naci Otri, ABD’nin bu kararına tepki göstererek, “karar haksız ve adaletsiz. Bununla birlikte bu yaptırımlar Suriye’yi etkilemez” demişti.12 Amerikan yönetiminin Suriye’ye karşı uyguladığı baskıyı artırdığı bir dönemde Lübnan eski başbakanlarından Refik Hariri’nin 15 (2005) Şubatta bir suikast sonucu öldürülmesi Washington-Şam hattındaki krizi derinleştirdi. Beyaz Saray yönetimi suikastın hemen ardından Şam Büyükelçisini geri çekme kararı aldı. 18 Şubatta ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise Suriye'nin “büyük problem” oluşturduğunu öne sürerek, uluslararası toplumdan, başka ülkelerin iç işlerine karışan Suriye’nin durdurulmasını talep etti. Senato'da konuşan Rice, “Suriye'nin büyük problem olduğu konusunda kuşku yok. Uluslararası toplumun Suriye'nin yaptıklarına karşı birleşmesine ihtiyacımız var. Suriye hem kendi topraklarını hem de Güney Lübnan’ı terörizmi desteklemek için kullanıyor” dedi.13 Özellikle Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra Amerikan yönetimi, Suriye’nin Lübnan’daki askerlerini derhal ve önkoşulsuz çekmesi yönündeki baskılarını artırmıştı. Mart ayına gelindiğinde Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan Washington’un bu talebine destek gelmiş; artan baskılar üzerine de Suriye, Nisan sonuna kadar Lübnan’daki askeri varlığına son vereceğini açıklamıştı. Son Suriye birlikleri 27 Mart günü Lübnan topraklarından çekilmişti. Ancak Flynt Leverett tarafından kaleme alınan “Inheriting Syria: Bashar's Trial by Fire” adlı kitapta, Bush yönetimini oluşturan neokonzervativistlerin temel amacının Suriye’de rejim değişikliğini gerçekleştirmek olduğunu, Lübnan’ın ise bu projenin bir aşaması olduğunu ileri sürülmüştü. CIA ve Dışişleri Bakanlığı’nda bir süre çalıştıktan sonra Ulusal Güvenlik Konseyi’nde görev alan Leverett’e göre İran’ı hedef tahtasına koyan neo-conlar İran-Suriye ittifakının zayıf halkası olan Şam ayağını denetim altına almak istemektedir. 14 2005 Mayısında ABD Başkanı George W. Bush, Suriye’nin Amerikan ulusal güvenlik, dış politika ve ekonomisi için hala tehdit oluşturduğu gerekçesiyle, bu ülkeye yönelik uygulanan yaptırımların bir yıl daha uzatıldığını açıklamıştı. Beyaz Saray’ın yazılı açıklamasına göre, Başkan Bush, Suriye’nin “kitle imha silahları ile füze programını 12 “ABD’den Suriye’ye Yaptırım Kararı”, (11.05. 2004), http://www.ntv.com.tr/news/269629.asp Zaman Gazetesi, “ABD, Suriye’ye ‘Ağır Abluka’ için ilk İşareti Verdi”, 18.02.2005 14 Patrick Seale, “Comment: Eyes on Damascus” Al-Ahram Weekly, Issue No. 741. 13 IMPR-14 sürdürerek”, terörizme destek verdiğini ifade etmiş ve Suriye’nin ayrıca “Irak'ın yeniden inşası ve istikrara kavuşması için ortaya konulan uluslararası çabaların altını oyduğu” görüşünü dile getirmişti.15 Sonuç olarak Başkan Bush’un iktidarı döneminde ABD’nin Suriye rejimini devirme yönündeki politikalarına geleneksel olarak Suriye’yle iyi ilişkiler içerisinde olan Rusya ve Avrupalı ülkelerin de destek vermesi Şam’ın yönetiminin daha da köşeye sıkışmasına yol açmıştı. Suriyeli akademisyen Mervan Kablavi’ye göre “2003 ve 2004 yıllarında gerçekten de Suriye bir Amerikan işgali bekliyordu. Sayın Beşşar Esad yeni seçilmişti ve herkes Amerikan baskısı sonucu rejimin kaybedeceği gibi bir düşünceye kapılmıştı. Uluslararası kamuoyunda Sayın Esad’ın Suriye’yi uluslararası istikrara katkı sağlayan bir ülke haline getirme çabaları görmezden gelinmekteydi. Aksine bu şartlar altında Suriye’ye Fransa gibi Avrupalı ülkelerin de bastırmasıyla bir BM yaptırımı uygulanması gündeme gelmiştir.” Kablavi’ye göre Bush yönetimi sırasında gündeme gelen Suriye müdahalesi İsrail ve ABD’nin farklı çıkarlara ve politikalara sahip olmasından dolayı gerçekleştirilememişti.16 Esad rejiminin diplomatik, ekonomik ve siyasi baskılardan kurtulma politikasına ise en açık destek doğrudan Türkiye’den gelmiş olması Şam-Ankara hattında yeni bir ilişki boyutunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Nitekim Türkiye’nin açıkça Suriye rejiminin yanında yer alması Şam’ın Türkiye algılamasını etkilemiştir. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdulfettah Ammura “bizler 11 Eylül sonrası özellikle de Hariri’nin öldürülmesinden sonra ABD’nin Suriye rejimi üzerinde baskı kurmaya yöneldiği zaman Türkiye’nin buna karşı çıktığının bilincindeyiz. Bunları görmezlikten gelemeyiz” diyerek Ankara’nın politikalarından duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.17 Türkiye, Suriye’nin müttefiki olan İran’dan farklı olarak bir yandan Batıyla işbirliği içinde ve ABD yönetimine yakın dururken diğer yandan da Suriye’nin uluslararası kamuoyuna açılan ticari ve diplomatik kapısı konumundaydı. İran ise Suriye’nin daha da yalnızlaşmasına yol açabilecek bir müttefik olarak görülmekteydi. 15 Sabah Gazetesi, “Şam'a 1 yıl Daha Yaptırım”, (06.05.2005), http://www.sabah.com.tr/2005/05/06/dun100.html 16 Mülakat, Mervan Kablavi, 21.08.2008, Şam 17 Mülakat, Abdulfettah Ammura, 20.08.2008, Şam. IMPR-15 III. ANKARA-ŞAM HATTINDA İŞBİRLİĞİ VE DİYALOG: ENTEGRASYON GİRİŞİMİ Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye-Suriye ilişkilerinde kırılmaya yol açan en önemli gelişmeler taraflar arasında 20 Ekim 1998’de imzalanan Adana Protokolü’nden ziyade Türkiye’nin ABD’nin baskılarına rağmen Suriye rejimiyle ilişkilerini geliştirmesi ve Şam’a uygulanmaya çalışılan izolasyon politikalarını kırmasıyla başlamıştır. Bu kapsamda Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın 2004’te Türkiye’yi ziyareti ilişkilerde bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Esad’ın tarihi ziyaretinin ardından Kasım 2004’te Suriye Dışişleri Bakanı Faruk ElŞara Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Aralık 2004 tarihinde ise bu kez Başbakan Erdoğan Şam’a iki günlük resmi bir ziyaret düzenleyerek iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi yönündeki istenci ortaya koymuştu. Bu kapsamda taraflar arasında gerçekleşen diğer bir önemli görüşme ise 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 2005 Nisanında Suriye’ye düzenlediği resmi ziyaret olmuştur. Cumhurbaşkanı Sezer’in ziyareti, Şubat 2005 tarihinde eski Lübnan Başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürülmesinin hemen ardından ABD’nin öncülüğünde ve Lübnanlı grupların da desteğiyle sürdürülen Suriye karşıtı kampanyalara rağmen Türkiye Fransa veya Rusya’nın aksine Suriye’yle başlatmış olduğu iyi komşuluk ve diyalog sürecini askıya almamıştır. Mart ayının başında Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Eric Edelman yaptığı bir açıklamada, “Türkiye’nin Suriye’ye karşı oluşan uluslararası cephenin içinde yer alacağını umduklarını” söylemişti.18 Cumhurbaşkanı Sezer ise aynı günlerde yaptığı açıklamalarda Suriye ziyaretinin ertelenmesinin gündemlerinde olmadığını açıkça ifade etmişti. 2005 sonrası dönemde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı düzeyinde Türkiye-Suriye arasında onlarca resmi görüşme gerçekleştirilmiştir. Sözkonusu ziyaretler sırasında imzalanan ikili anlaşmalar ise Ankara-Şam arasındaki ekonomik, siyasi ve güvenlik diyalogunun kurumsallaşmasına ve belirli mekanizmalar çerçevesinde yürütülmesine katkı sağlamıştır. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın 16-19 Ekim 2007 tarihlerinde düzenlediği Türkiye ziyaretinde taraflar arasında, “Türkiye ile Suriye Arasında İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır. Mutabakat Zaptı’nda, “Siyasi ve Güvenlik”, “Ekonomi” ile “Enerji ve Su” başlıkları altında, yürütülen ve gerçekleştirilebilecek projelere dair karşılıklı atılacak adımlara 18 Aslı Aral, “Cumhurbaşkanı Sezer: 'Suriye'ye Gideceğim'”, Amerikan Sesi Haber, 16.03.2005, http://www.voanews.com/turkish/archive/2005-03/2005-03-16voa10.cfm?renderforprint=1&textonly=1&&TEXTMODE=1&CFID=292977470&CFTOKEN=97649481&jsessionid =6630a9fce995666879cc697266b407f7e271 IMPR-16 yer verilmiştir. Bu çerçevede güvenlik alanında işbirliğinin sürdürülmesi, karşılıklı yatırımların arttırılması, halen var olan mevcut sınır kapılarının mal ve insan geçişlerinin daha rahat gerçekleştirilmesi için iyileştirilmesi ve yenilerinin açılması, Arap Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ne yönelik çalışmaların hızlandırılması, TPAO ile Suriye Petrol Şirketi arasındaki işbirliğinin derinleştirilmesi, su konusunda ziyaretlerin ve görüş alışverişinin ilerletilmesi kararlaştırılmıştır.19 Böylelikle 2004 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşma’nın işlevselleştirilmesine dönük önemli bir adım atılmış olundu. İşbirliği Mutabakat Zaptının ardından 16 Eylül 2009 tarihinde ise Türkiye ile Suriye arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması anlaşması imzalanmıştır. Başbakanlar düzeyinde eş Başkanlık sistemini öngören Konseyin içerisinde dışişleri, içişleri, enerji, savunma ve tarım bakanlarının da bulunduğu sekiz bakandan oluşması öngörülmüştür. Ayrıca gerek görüldüğünde söz konusu Konseyin yapısı şartlara ve ihtiyaca göre genişletilecektir. Üzerinde mutabık kalınan anlaşmaya göre İşbirliği Konseyi Başbakanlar düzeyinde yılda en az bir kez toplanacaktır. Anlaşmanın imzalanmasının ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Dışişleri Bakanı Davutoğlu Bakanlar Konseyi'nde Dışişleri, Enerji, Ticaret, Bayındırlık, Savunma, İçişleri ve Ulaştırma bakanlıklarının yer aldığını belirtmiştir. Davutoğlu, adı geçen bakanlar yılda en az iki kez toplanarak ortak eylem planı hazırlayacaklarını ve hazırlanan ortak eylem planının Bakanlar Konseyi'nde ele alınıp kapsamlı bir çerçeveye oturtulduktan sonra iki başbakanın eş başkanlığında yapılacak olan Konsey toplantısında uygulamaya geçileceğini belirtmiştir.20 Bu kapsamda ilgili bakanlıkların kendi aralarında işbirliğini güçlendirici plan ve projeler hazırlayacak ve sözkonusu projeler Başbakanlar düzeyinde gerçekleşecek toplantılarda gündeme gelecektir. Su kaynaklarının kullanımı, enerji alanında ortak projelerin hazırlanması ve askeri alanlarda stratejik işbirliğinin geliştirilmesi Konseyin çalışmaları arasında yer alacaktır. Bu çerçevede Türkiye ile Suriye arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Bakanlar düzeyindeki ilk toplantısı da 13 Ekim 2009 tarihinde Halep ve Gaziantep’te gerçekleştirilmiştir. Halep ve Gaziantep’te gerçekleştirilen 1. Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye-Suriye arasındaki siyasi, diplomatik, ekonomik, ulaştırma, enerji, sağlık, eğitim, çevre, kültür, turizm, ziraat alanında işbirliğinin geliştirilmesinin yanı sıra güvenlik ve askeri alanlarda işbirliğinin güçlendirilmesi gündeme gelmiştir. 1. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı 19 Dışişleri Bakanlığı Resmi Wepsitesi, “Türkiye-Suriye Siyasi İlişkileri”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriyesiyasi-iliskileri-.tr.mfa 20 Turkish New York News, “Türkiye ile Suriye Arasında Büyük Anlaşma”, 16.09. 2009, http://www.turkishny.com/en/headline-news/15525-turkiye-ile-suriye-arasinda-buyuk-anlasma.html IMPR-17 açıklamada Türkiye ve Suriye arasındaki işbirliğini stratejik olarak nitelendiren Davutoğlu “bütün yapılanlar bölgeye mesaj niteliği taşıyor, bu anlayışın ekonomik ve kültürel bütünlük sağlamasını ve bütün bölgeye yaygınlaşmasını umut ediyoruz” ifadelerine yer vermiştir. Davutoğlu üstü örtülü bir şekilde Türkiye Suriye dostluğunun ve birlikteliğinin ortak tarih, kader ve gelecek şiarı kapsamında derinleştirileceğini belirtmiştir.21 Öte yandan toplantı sırasında en kritik kararlardan biri de güvenlik alanında alınanlar olmuştur. Bu doğrultuda iki taraf arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşması imzalanacağını resmen açıklanmıştır. Ayrıca iki taraf arasında ayrıca geniş katılımlı ortak bir askeri tatbikat yapılması kararı alınmıştır. Suriye Savunma Bakanı Ali Habib güvenlik alanındaki işbirliğinin Türkiye ile Suriye arasında daha önce yalnızca iki sınır taburunun katılımıyla gerçekleştirilen askeri tatbikatın daha geniş kapsamlı bir askeri tatbikatla gelişerek süreceğini belirtmiştir. 22 Bu bağlamda Türkiye-Suriye ilişkilerinin kültürel, ticari, diplomatik, politik, bölgesel sorunlar karşısında ortak politikalar, çözümler ve güvenlik yaklaşımlar boyutunda karşılıklı bağımlılık ve entegrasyon temelinde derinleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin salt hükümetler düzeyinde imzalanan anlaşmalar çerçevesinde kalmadığını belirtmek gerekir. Arap dünyasında gösterime giren Türk dizilerinin hemen hemen tümü ilk başta Suriye’de gösterime girmekte ardından da Suriye Arapçasıyla tüm Arap dünyasına sunulmaktadır. Dizilerin ve politik şahsiyetlerin fotoğrafları Şam’daki alış veriş merkezlerinde satılan giyim ve diğer ticari malların üzerinde önemli fotoğraflar olarak yerini almış bulunmaktadır. Suriyeli entelektüellerden Samir al Taki’nin de önemle üzerinde durduğu gibi “son yıllarda Suriye’de Türkiye algılaması büyük bir değişim geçirmektedir. Halk nezdinde Türkiye’ye yönelik büyük bir ilgi bulunmaktadır. Bizler tarihi yeniden yazmak zorundayız. Ortak yanlarımızı yeniden ortaya çıkarmak zorundayız.23 Suriye-Türkiye Parlamenterler Arası Dostluk Grubu Başkanı Milletvekili Abdülaziz Mekali Türkiye’nin Suriye açısından önemli bir ülke olduğunu ve ilişkilerin stratejik düşünüldüğünde geliştirilmesinin her iki ülkenin menfaatine olduğunu belirtmiştir. Suriye’nin Türkiye gibi bölgesel istikrara önem verdiğini ifade eden Mekali’ye göre ekonomik ilişkiler toplumlar arasındaki bağların daha da güçlenmesine yol açacaktır.24 21 Syrian Arab News Agency Türkçe Yayını, “El Muallim ve Davutoğlu’nun Ortak Basın Konferansında”, 14.10.2009, http://www.sana.sy/tur/236/2009/10/14/249439.htm 22 AB Haber, “Türkiye İsrail yerine Suriye ile askeri tatbikat yapıyor”, 15.10.2009, http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/article/turkiye-israil-yerine-suriye-ile-askeri-tatbikat-yapiyor-007361 23 Mülakat, Samir Al Taki, 21.08.2008, Şam 24 Mülakat, Abdulaziz Mekali 18.08.2008, Şam IMPR-18 Öte yandan güvenlik alanında 1998 sonrası dönemde başlayan işbirliği 27-29 Nisan 2009 tarihleri arasında Türkiye-Suriye Sınır Birlikleri Değişim Tatbikatıyla daha da ileri götürülmüştür. Genelkurmay Başkanlığı tarafından iki ülke kara kuvvetleri arasında ilk kez gerçekleşen tatbikatın amacı şöyle tanımlanmıştır: “İki ülke Kara Kuvvetleri unsurları arasındaki, dostluk, işbirliği ve güveni pekiştirmek, sınır birlikleri arasında, eğitim ve birlikte çalışabilirlik seviyesini artırmaktır”.25 Ticari alanda ise 2003 öncesi dönemde yaklaşık 200 milyon dolar olan ilişkiler 2008’de yaklaşık 2 milyar dolara çıkmıştır. Bu miktarın 2012’de 5 milyar dolara çıkartılmasına dönük çalışmalar başlatılmıştı. Suriye ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın ardından Türkiye'nin, Suriye'ye ihracatı % 40, Suriye'nin Türkiye'ye ihracatı ise %70 oranında artmıştır.26 TPAO’nun Suriye’deki ortak petrol arama çalışmaları sürmektedir. Türkiye ve Suriye vatandaşlarının birbirlerinin ülkelerine yapacakları seyahatlerde önceden vize alınması zorunluluğunun 18 Eylül 2009 tarihi itibarı ile sona ermesinin ardından iki ülke arasındaki kültürel ve ticari ilişkilerde hızlı bir şekilde artmıştı. Türkiye ile Suriye arasında gelişen ilişkiler, iki ülke arasında ticaret, yatırım ve turizm alanlarındaki ilişkilerin gelişmesine de önemli bir katkı sağlamıştır. Özellikle Serbest Ticaret Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle ikili ticaret hacminde kayda değer artış yaşanmış ve ticaret hacmi 2008’de 2 milyar dolardan 2010 yılında 2.5 milyar dolarına yükselmiştir. İkili ticaret ilişkisinde Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı 1.85 milyar iken ithalatı ise 663 milyon dolar civarında olmuştu. Diğer yandan Türk firmalarının Suriye’deki yatırımlarında da önemli ölçüde artış yaşanmıştır. 2009 yılında imzalanan Vize Muafiyeti Anlaşması sonucu, Türkiye ile Suriye arasındaki turistik ziyaretlerin sayısı iki kattan fazla artmıştır. 2010 yılında Suriye’yi ziyaret eden Türk vatandaşlarının sayısı 1.6 milyon, Türkiye’yi ziyaret eden Suriye vatandaşlarının sayısı yaklaşık 900 bin civarına çıkmıştır. Toplumsal düzeyde yaşanan işbirliği siyasi sürecin hızlı bir şekilde ilerlemesine de katkı sağlamıştır. Bu kapsamda 10 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da Dışişleri Bakanları düzeyinde gerçekleştirilen bir toplantıda Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Bu 25 Genelkurmay Başkanlığı Resmi Wepsitesi, “Türkiye-Suriye Sınır Birlikleri Değişim Tatbikatı”, http://trsavunma.com/?q=node/41730 26 Turkish NY News, “Şam Ziyareti’nin Ayrıntısını O Anlattı”, 16 May 2009, http://www.turkishny.com/en/othernews/8127-sam-ziyaretinin-ayrintisini-o-anlatti.html IMPR-19 mekanizma ile dört ülke arasında insanların ve malların serbest dolaşımının sağlanması ve siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda daha fazla işbirliği yapılması amaçlanmaktadır.27 IV. BÖLGESEL GELİŞMELERİN TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNE YANSIMASI: ENTEGRASYONDAN ÇATIŞMAYA Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin işbirliğinden entegrasyona doğru hızlı bir şekilde gelişme gösterdiği 2011 başında Arap ülkelerinde başlayan halk hareketleri aynı zamanda iki ülke arasındaki sürecin nasıl süreceğine dair de soru işaretlerinin oluşmaya başlamasına yol açtı. Diğer bir deyişle Suriye’de rejim karşıtı olayların başlamasından sonra Türkiye-Suriye ilişkilerinin seyri de ciddi şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin yaklaşık 8-10 yıl içinde inşa ettiği Suriye politikasının bölgesel entegrasyona doğru gittiği bir dönemde Arap coğrafyasında başlayan halk ayaklanmasından etkilenmemesi mümkün değildi. Türkiye’nin Tunus ve Mısır’da isyan eden halkın yanında bir politika izlemesi ve ardından da Libya’da benzer bir duruş sergilemesi Suriye konusunda da farklı bir politika izlemesini imkansız kılmaktaydı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun belirttiği üzere tarihin akışında doğru yerde durmak felsefesi üzerine inşa edilen politikanın özünde değer ve çıkarlar arasında orta bir yol bulma stratejisi bulunmaktaydı. Nitekim, gösterilerin başlamasından kısa bir süre önce Türkiye doğrudan Esad yönetimi üzerindeki etkisini kullanarak değişim sürecini birlikte yönetme konusunda adımlar atmaya yönelmesi dikkat çekicidir. Söz konusu adımların başında ise Başbakan Erdoğan’ın doğrudan Esad’a Suriye içinde 6 ay içinde kendisinin yöneteceği bir seçim gerçekleştirmesi önerisi olmuştur. Ancak, Esad rejimi Türkiye’nin doğrudan Suriye’deki sürece müdahil olma girişimlerine kapıyı kapatıp, Orduyu şehirlerdeki gösterileri bastırmak için kullanması ve muhalifleri cezalandırma yolunda ilerlemesi üzerine ilişkiler büsbütün kopmuştur. Hama olayları iki ülke arasındaki işbirliğinin çatışmaya dönüşmesine yol açarken, Lazkiye açıklarında bir Türk keşif uçağının düşürülmesi ise çatışmanın bir savaşa doğru evrilmek üzere olduğunun güçlü işaretlerini oluşturmuştur. 27 Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Türkiye-Suriye İlişkiler”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriye-siyasiiliskileri-.tr.mfa IMPR-20 A. ANKARA ŞAM HATTINDA GERGİNLİĞİN BAŞLAMASI Daha öncede belirtildiği üzere Ocak 2004 tarihinde, Suriye lideri Beşar Esad’ın 57 yıl aradan sonra ilk kez üst düzey bir heyetle Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmesinden sonra aynı yıl içerisinde Başbakan Erdoğan tarafından Suriye’ye düzenlenen resmi ziyaretin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler sürekli gelişerek en sonunda vizelerin kaldırıldığı ve iki ülke arasında Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey toplantılarının büyük bir gösterişle gerçekleştirildiği bir döneme girmişti. Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi seyretmesinde bölgesel ve küresel koşulların yanı sıra liderlik düzeyinde de Erdoğan ile Esad yönetiminin ortak çıkar kavramı çerçevesinde birbirleriyle yakın işbirliğini önemsemesinin oldukça önemli olduğunu ileri sürülebilir. 2011 Martına kadar olan dönemde Erdoğan yönetimi doğrudan Suriye’deki rejimi eleştirmediği gibi Esad yönetimine karşı ABD tarafından desteklenen uluslararası baskıların da etkisizleştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Erdoğan’ın Esad yönetimine sağladığı meşruiyet aynı zamanda Suriye’nin hem Arap ülkelerinin sistemine hem de uluslararası sisteme katılımına yardımcı oldu. Suriye-Suudi Arabistan, Suriye-Ürdün, Suriye-Lübnan ve Suriye-Irak gibi bir çok ilişkilerin yeniden kurulabilmesinde Türkiye ile kurulan ilişkilerin de bir katkısı oldu. Bunun da ötesinde SuriyeABD ilişkilerinin de değişmesinde Türkiye’nin dolaylı da olsa önemli bir katkı sağladığını görmek gerekir. Diğer yandan Suriye’deki Baas rejiminin ve Esad yönetiminin Erdoğan tarafından sorgulanmaması ise Şam rejiminin Türkiye ile ilişkilerini geliştirme istediğinde temel belirleyici oldu. Dolayısıyla karşılıklı bir şekilde ülkelerin bir birlerinin iç işlerine karışmaması güven sorununun da giderilmesine yol açtı. Erdoğan ile Esad arasındaki ilişkilerin değişmesi ise öncelikli olarak 15 Mart 2011’den itibaren Suriye’de kitlesel eylemlerin başlaması ve Şam rejiminin sivil muhalefeti güç kullanarak bastırmaya yönelmesi ile başlamıştır. Nitekim Mart ayında Suriye’de kitlesel eylemler ilk başladığında Türkiye, Suriye yönetimi ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından işbirliği mesajları verilmişti. 26 Martta Cumhurbaşkanı Esad ile yaptığı görüşmede Başbakan Erdoğan Şam yönetiminin aldığı reform kararlarını desteklediğini ifade etmiş ve Türkiye’nin, Suriye'nin yanında bir tutum aldığını belirtmişti.28 Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Nisan başında Suriye’ye düzenlediği ziyaretin ardından yaptığı açıklamada 28 Haber 7, “Erdoğan, Esad'ı aradı reformu övdü”, http://www.haber7.com/haber/20110 326/Erdogan-Esadi-aradi-reformu-ovdu.php IMPR-21 Suriye’de yaşananlar konusunda Şam rejimine kendi görüşlerini aktardıklarını buna karşın, bunlar Suriye’nin kendi iç çalışmaları olduğunu ifade etmişti. Açıklamada “Suriye’nin sosyal dokusunun daha sağlam temeller üzerinde, toplumsal barışı sağlayacak şekilde geliştirilmesi konusundaki kanaatlerimizi de paylaşırız. Ve ben bu kanaatlerimi de paylaştım. Ve söylediğim gibi anlayış birliği içinde bir görüş paylaşımı oldu. Yoksa tabii hiçbir ülkeye herhangi bir şeyi empoze etme veya bir arabuluculuk görüşü içinde olmadık. Biz Suriye ile karşılıklı saygı içinde ilişkilerimizi sürdürdük. Bundan sonra da sürdüreceğiz ama Suriye’deki her gelişmenin de Türkiye’yi etkilediğinin, etkileyeceğinin, Türkiye’deki her gelişmenin de Suriye’yi etkileyeceğinin bilincinde olarak ortak kaderimizle ilgili her konuyu paylaşıyoruz.”29 Yapılan yazılı açıklamalarda ve görüşmelerde her ne kadar Suriye yönetimine destek verilmiş olsa da aynı zamanda Suriyeli yetkililerin halkın meşru taleplerinin ve beklentilerinin karşılanmasını için siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda reform çalışmalarının başlatılması talepleri de gündeme getirilmesi dikkat çekicidir. Ancak Suriye’deki gerginliğin sürmesi ve olaylarda orantısız güç kullanılmasından dolayı sürekli sivil kayıpların artması Esad rejimi ile ilişkilerin bir kez daha sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Krizin başında Suriye yönetimi ile gerçekleştirilen görüşmeler zaman içerisinde azalmaya başlamış ve Nisan ayının ortalarından itibaren ise doğrudan resmi ziyaretler durma noktasına gelmiştir. Basına yansıdığı kadarıyla resmi ziyaretlerin azalmasının dışında karşılıklı telefon görüşmeleri de sayısal olarak düşmüştür. Suriye’deki olaylara bağlı olarak Nisan ayı itibariyle Türkiye-Suriye ilişkilerinde ciddi bir değişim yaşanacağının işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştı. İlişkilerin değişmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. Bunların başında hiç kuşkusuz Suriye’deki halk muhalefetinin tüm baskılara rağmen genişlemesi ve bastırılamamasının önemli bir rolü bulunduğunu belirtmek gerekir. Şayet Der’a’da başlayan olaylar kısa sürede kontrol altına alınsaydı Türkiye’nin Suriye ile iyi ilişkilerini sürdürmeye devam edeceği düşünülmektedir. Ancak olaylar kontrol altına alınamadığı gibi kısa sürede Türkiye sınırına kadar genişledi. Diğer yandan kitlesel muhalefetin bastırılamayışına bağlı olarak uluslararası toplum ve kamuoyunun Suriye yönetimine yönelik tutumunda meydana gelen değişikliklerin de Ankara-Şam ilişkilerinin 29 Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Bahreyn, Katar ve Suriye'deki Temaslarına İlişkin Yaptığı Basın Toplantısı, 6 Nisan 2011, Şam, http://www.mfa.gov.tr/disisleribakani-sayin-ahm et-davutoglu_nun-bahreyn_-katar-ve-suriye_deki-temaslarina-ili skin-yaptigi-basin-toplantisi_-6-nisan-2.tr.mfa IMPR-22 değişmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Uluslar arası görsel ve yazılı basında Suriye rejiminin uyguladığı şiddet önemli bir şekilde yer bulurken, ABD ve AB ülkeleri ise ardı sıra yaptırım kararları almıştır. Suriye konusu Rusya ve Çin’in muhalefetine rağmen BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirilmişti. Öte yandan Arap toplumu da Suriye’de yaşanan olaylar karşısında Esad karşıtı bir duruş sergilemiştir. Tüm bunlara bağlı olarak ortaya çıkan üçüncü faktör ise Erdoğan yönetiminin Şam’daki Esad rejimiyle işbirliği yapmaktan kaçınmasıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye’nin Baas sistemiyle işbirliği yapmaktan vazgeçmesi ve doğrudan Suriye halkını kazanmaya yönelmesi Esad’ın Türkiye’den uzaklaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu süreçte Esad’ın toplu cezalandırma politikasına öncelik vermesi de Türkiye’nin tarihin akışında halkın yanında durma politikasına yönelmesine yol açmıştı. Suriye açısından Türkiye’nin Esad’dan vazgeçtiğine dair en önemli işaretler kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Suriye yönetiminin halkın meşru taleplerini karşılayacağına dair beklentilerin dile getirilmesiyle ortaya çıkmıştır.30 Ancak bu açıklamalardan önce de Şam yönetiminin, Dışişleri Bakanının, Başbakanın Özel Temsilcisinin, MİT Müsteşarının veya doğrudan Başbakan Erdoğan’ın telefon görüşmelerinde reform taleplerini ortaya koymasından sonra Türkiye ile ilişkilerin sürmeyeceğini anladığı ileri sürülebilir. Tüm bunların ardından Suriye’den Türkiye’ye mülteci akının başladığı andan itibaren Türkiye’nin Suriye halkına kapılarını açması, Suriyeli muhaliflere hem kendi aralarında örgütlenmeleri hem de kendilerini uluslararası topluma daha güçlü bir şekilde ifade edebilmeleri için İstanbul ve Antalya’da imkanlar tanıması, Ankara-Şam ilişkilerinde çatışma sürecinin yeniden başladığının da açık işaretleri olmuştur. Haziran ayı başında ise Türkiye açık bir şekilde Suriye yönetimini eleştirmeye başlamıştır. Başbakan Erdoğan seçimden iki gün önce yaptığı bir açıklamada açık bir şekilde "görüntüler ortada iken Esad bana farklı şeyler söyledi. Biz Suriye'deki gelişmelere daha fazla sessiz kalamayız. İyi ilişkiler ilelebet süremez" demiş ve ardından da “maalesef Esad ailesi özellikle de Mahir Esad insani davranmıyor” ifadesini kullanmıştı.31 Nitekim Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının ardından bazı uluslararası haber kaynaklarına yansıdığı kadarıyla Türkiye’nin Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a, krizden 30 Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “No: 82, 25 Mart 2011, Suriye'deki Olaylar Hk”, http://www.mfa.gov.tr/no_-82_-25-m art-2011_-suriye_deki-olaylar-hk_.tr.mfa 31 Hürriyet Gazetesi, Erdoğan'dan Esad ailesine sert mesaji 10.06.2011, http://www.hurriyet.com.tr/planet/18003148.asp?gid=382 IMPR-23 çıkış için kardeşi dahil yakın çevresindeki bazı kişileri "feda etmesi" tavsiyesinde bulunduğu öne sürüldü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yapılan açıklamalarda ise “Suriye’yi günlük istihbaratla çok yakın takip ediyoruz. Sivil-asker en kötü senaryolara karşı hazırlığımızı da yapmış vaziyetteyiz. Tabii ki hiçbir zaman en kötü gelişmelerin olmasını arzu etmeyiz ama maalesef işlerin de iyiye gitmediği çok açık. Dolayısıyla Türkiye’nin her türlü şartlara karşı hazırlığı yapılmıştır. Ne gerekirse o tedbirler hep alınacaktır. Hem komşumuz, hem akrabalarımız, hem kardeşlerimiz”.32 Nitekim seçimlerden hemen sonra 14 Haziran’da Suriye Devlet Başkanının Erdoğan’ı seçim başarısı için telefonla araması ile birlikte Erdoğan, bir tebrik telefonu olmasına rağmen doğrudan Suriye’deki olayları gündeme getirmiştir. Görüşme sırasında Başbakan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı Esad'a, şiddetten uzak durulması ve olayların durdurulmasını ifade ettiği, ve ayrıca reformların bir an önce takvime bağlanarak ivedilikle uygulamaya konulmasında yarar bulunduğunu söylediği ifade edilmiştir. Suriye'den Türkiye'ye yönelik mülteci akınının ve bu konudaki kaygıların da dile getirildiği görüşmede Başbakan Erdoğan’ın Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği ve Halep Başkonsolosluğu önünde yapılan gösterileri ve Suriye medyasında Türkiye'yi hedef alan mesnetsiz iddialar ortaya atılmasından duyulan kaygı ve rahatsızlığı dile getirmesi Ankara-Suriye ilişkilerinde yaşanan bahar havasının kışa doğru hızlı bir şekilde dönüşmeye başladığını ortaya koymuştur. Türkiye bir yandan Esad rejimini daha açık bir dille eleştirmeye başlarken diğer yandan da Esad karşıtı muhalefete destek vermeye başlamıştı. 31 Mayıs-1 Haziran 2011’de Antalya’da toplanan rejim karşıtı muhalefete destek veren Ankara’da Esad sonrasına dönük bazı planlamalar da hayata geçirilmeye başlanacaktı. B. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE ÇATIŞMA SÜRECİ Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin gerginleştiği Ağustos 2011 başında Başbakan Erdoğan Şam’la ilişkilere son bir şans vermek amacıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’a gönderileceğini açıklamıştı. Bu çerçevede 9 Ağustos 2011 tarihinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun resmi Şam ziyaretiyle gerçekleşen Davutoğlu-Esad görüşmesi iki ülke arasında ilişkilerde yeni bir dönem başlatmıştır. Hem görüşme öncesi hem de görüşmeden 32 Radikal Gazetesi, “Suriye'de tampon bölge kurulabilir”, 11.06.2011, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1052433&CategoryID=81 IMPR-24 sonra yapılan açıklamalar her iki tarafın da gerginliği tırmandırmaya ve ilişkileri sonlandırmaya hazır olduğunu net ve açık bir şekilde ortaya koymaktaydı. Davutoğlu’nun Şam ziyaretinden birkaç gün önce Hama’ya düzenlenen kapsamlı saldırılar Türkiye’de tepkiye yol açmıştı. Başbakan Erdoğan Mayıs başında yaptığı bir açıklamada “biz bir daha Hama, Humus yaşamak istemiyoruz. Bunu da özellikle söyledik. Bir Hama katliamını Suriye bir daha görmemeli, yaşamamalı, bu konuda çok titiz olmalısınız, hassas olmalısınız. Bunun hatırlatmasını yaptık. Böyle bir şey tekrar yapılacak olursa Suriye bunun altından zor kalkar diye düşünüyorum. Çünkü o zaman ister istemez insanlık tabii ki burada tavrını koyacaktır. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapmak durumunda kalacağız” ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan’ın açıklamasından sonra Davutoğlu’nun Şam ziyareti öncesi Suriye ordusunun Hama’ya girerek yüzlerce göstericinin yaşamını yitirdiği operasyonları yürütmesi tepkiyle karşılanmıştı. Her ne kadar Hama olaylarının ardından Cumhurbaşkanından Başbakana ve Başbakan Yardımcılarına kadar Türkiye’den müdahalenin kınandığı ve kabul görülemeyeceği yönünde sert açıklamalar yapılmışsa da sonuçta Suriye ordusu bir iç sorun olarak algıladığı halk ayaklanmasına bildik yöntemlerle müdahale etme politikasını sürdürmüştür. 31 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi açıklamada “Türkiye, dost ve kardeş Suriye halkının haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için vaat edilen reformların en yakın zamanda hayata geçirilmesini, meseleye diyalog yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözüm bulunmasını temenni etmekte ve bu amaçla sabırla beklemekteydi. Ancak, Suriye’de maalesef şiddet olaylarının ve can kayıplarının artarak devam ettiğini görmekteyiz. Humus, Deyr Ez Zor, Daraa'da devam eden ve bu sabah da, olayların başladığı tarihten bu yana şiddetten uzak durma ve Yönetim ile diyalog çabasında olma gayreti gösteren Hama sakinlerine karşı başlatılan operasyonlarda çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu öğrendik. Bu tür operasyonlar ve şiddet çözüm değil, çözümsüzlük getirmektedir. Suriye yönetimi bu gerçeği artık idrak etmelidir. Mevcut gelişmeler, Suriye yönetiminin meselenin barışçı yollardan çözümü konusundaki niyetini ve samimiyetini sorguya açmaktadır.” ifadeleri kullanılmıştı. Yapılan açıklamada “Türkiye’nin sabırla Şam rejiminin reformları gerçekleştirmesini beklendiği ancak gelişmelerin sorunların barışçıl çözüm konusundaki kuşkuları artırdığı” belirtilmişti.33 Bu kapsamda Başbakan Erdoğan’ın 6 Ağustos tarihinde Birlik Vakfı’nın İstanbul’da düzenlediği iftar yemeğinde yaptığı açıklamada Türkiye’nin sabrının tükenmekte olduğu 33 Ibid. IMPR-25 mesajını vermiştir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’da Cumhurbaşkanı Esad’la yapacağı görüşmede Türkiye’nin olaylara seyirci kalmayacağı yönünde sert bir mesaj vereceğini açıklaması ve Suriye meselesini bir iç sorun olarak tanımladıklarını ifade etmesi dikkatleri bir kez daha Türkiye-Suriye ilişkileri üzerine çekmişti. Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada “Artık burada da sabrın son anlarına geldik. Bunun için de, bu süreç içinde Dışişleri Bakanımı Suriye’ye gönderiyorum. Kendileriyle gerekli olan görüşmeleri yapacaklar, mesajlarımız kararlı bir şekilde iletilecek. Sonraki süreç verilecek cevap ve uygulamaya göre şekillenecek” ifadesinde bulunmuş ve Beşar Esad’ın babası tarafından Hama’da yaşanan katliamları bir kez daha gündeme getirmiştir. Başbakan Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar kısa sürede uluslararası kamuoyunun dikkatlerini Davutoğlu’nun ziyaretine çekerken Şam rejimi ise Erdoğan tarafından yapılan uyarı niteliğindeki açıklamaya derhal sert bir şekilde karşılık verme yoluna gitmiştir. Suriye Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı Büseyna Şaban “Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, kararlı bir mesaj iletmek amacıyla Suriye’ye geliyorsa; silahlı terör gruplarının sivil vatandaşlara, askerlere ve polislere yönelik vahşice katletme eylemlerini hala kınamayan Türkiye’nin tutumuyla ilgili Suriye'den daha kararlı bir cevap duyacak” açıklamasında bulunarak Türkiye’nin politikalarından duyulan rahatsızlığı bir kez daha üst düzeyde dile getirmiş ve bir anlamda Davutoğlu’nun ziyareti önemsizleştirmeye çalışılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı, sözlerinin devamında Suriye’nin tarih boyunca her zaman bölgesel ya da uluslararası taraflarca içişlerine yönelik her türlü dış müdahaleyi şiddetle reddettiğini vurgulamıştı.34 Dışişleri Bakanı Davutoğlu basın toplantısında belirttiği gibi görüşmede Türkiye’nin temel beklenti ve talebinin; sivil halka karşı güç kullanılmaması, sivil kayıpların önüne geçilmesi, Suriye halkının siyasal sürece katılması için gerekli reformların başlatılması, Banyas, Humus ve Hama’da yaşanan olayların kabul edilemez olduğu, Türkiye’nin tek hedefinin tüm Suriyelilerin hangi etnik ve mezhepten geldiğine bakılmaksınız Suriye’nin geleceğini tayin etmede söz hakkı olduğu, Suriye halkının temel talepleri doğrultusunda bir siyasi reform sürecinin yaşanması gerektiği somut bir şekilde iletilmişti. Bu bağlamda Türkiye’nin temel talebinin ve Davutoğlu’nun Şam’a ilettiği mesajın açık bir şekilde Suriye’deki azınlık rejiminin barışçıl ve demokratik bir şekilde değişimi kabul etmesi gerektiği bunun dışındaki her türlü politikanın Türkiye tarafından kabul edilmeyeceği olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık 34 Ibid IMPR-26 bir deyişle Davutoğlu’nun da belirttiği üzere Türkiye çok yakı bir dönemde Esad rejiminin barışçıl ve demokratik bir şekilde iktidarı bırakmaya razı olacak siyasi ve hukuki düzenlemeleri hayata geçirme taleplerini Şam’a ilettiği anlaşılmaktadır.35 9 Ağustos 2011 görüşmesi ilişkilerde çatışma döneminin başladığının en önemli göstergesi olmuştu. Söz konusu görüşmede Davutoğlu açık bir şekilde Esad’ı değişim konusunda ikna etmeye çalışmış ancak Esad 500-600 teröristin ülkeyi istikrarsızlaştırdığından söz ederek değişimi kabul etmeyeceğini ortaya koymuştu. 9 Ağustos görüşmesinin ardından Türkiye bölgesel düzeyde Suriye yönetimi üzerindeki baskılarını artırmaya yönelmiştir. Türk-Arap İşbirliği Forumu toplantısına katılmak için Fas'a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade etmişti. Davutoğlu, Suriye’de diplomatik temsilciliklere ve bayrağa yapılan saldırılara yönelik olarak da “ancak biz mutlak ve kesin anlamda bu korumanın sağlanmasını talep ediyoruz. Bu özrün de sadece basın önünde değil resmen ve diğer ülkelerden de yani Suudi Arabistan ve Katar'dan da dilenmesini bekliyoruz” diyerek Türkiye ile Arap ülkeleri arasında Suriye’ye yönelik ortak bir tutumun olduğunu üstü örtülü bir şekilde ortaya koymuştu. Rabat’ta gerçekleşen toplantıda, Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad rejiminin son bulmasına yönelik ortak bir hedefe sahip olduklarını tüm dünyaya gösterdikleri kararlar alınmıştı. Nitekim, Ağustos ayındaki görüşmenin ardından Türkiye bir yandan ciddi şekilde Esad karşıtı muhaliflerin siyasi ve askeri örgütlenmelerine açık destek vermeye yönelirken aynı zamanda Suriye ile gelişen ekonomik ilişkilerini sonlandırma yönünde adımlar atmaya başlamıştır. İki ülke arasında son 10 yılda kurulmaya çalışan ekonomik işbirliğinin tam da işlemeye başladığı bir dönemde sone ermesi doğal olarak öncelikli olarak Suriye ile ekonomik ilişkilerini yoğunlaştırmaya başlatan sınır bölgelerindeki Hatay ve Gaziantep ekonomileri üzerinde etkili olması beklenmekteydi. Konuyu Gaziantep ve Hatay ekonomileri üzerinde irdelemekte fayda vardır. 35 Ibid IMPR-27 II. BÖLÜM EKONOMĠK YAPTIRIMLAR VE GENEL EKONOMĠK ETKĠLERĠ IMPR-28 I. TÜRKİYE VE SURİYE ARASINDAKİ EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİNİN EKONOMİK YAPTIRIMLARA DÖNÜŞMESİ Ankara-Şam hattındaki siyasi sürecin işbirliğinden çatışmaya dönüşmesi doğal olarak iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin sorgulanmasına yol açmıştı. Kitlesel muhalefetin bastırılamayışına bağlı olarak uluslararası toplum ve kamuoyunun Suriye yönetimine yönelik tutumunda meydana gelen değişikliklerin de Ankara-Şam ilişkilerinin değişmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Uluslararası görsel ve yazılı basında Suriye rejiminin uyguladığı şiddet önemli bir şekilde yer bulurken, ABD ve AB ülkeleri ise ardı sıra yaptırım kararları almıştır. Ancak buna rağmen Kasım 2011 tarihine kadar ekonomik ilişkilerde herhangi olumsuz bir adım atılmamıştı. Suriye’de gösterilerin şiddet yolu ile bastırılmaya devam edilmesini takiben 16 Kasım 2011 tarihinde Fas’ın Başkenti Rabat’ta Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı ve Türk-Arap İşbirliği Forumu gerçekleşmişti. Suriye’nin katılma girişimlerine rağmen hem Arap Birliği hem de Türk-Arap İşbirliği Forumu 4. Dışişleri Bakanları toplantısına çağrılmaması Esad rejimine yönelik somut yaptırım kararlarının alınacağına işaret etmekteydi. Nitekim Türk-Arap İşbirliği Forumu toplantısına katılmak için Fas'a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade etmişti. Rabat’ta gerçekleşen toplantıda, Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad rejiminin son bulmasına yönelik ortak bir hedefe sahip olduklarını tüm dünyaya gösterdikleri kararlar alınmıştı. Suriye’de barışçıl bir dönüşümün gerçekleşmesine yol açacak reformların hayata geçirilmesi için Ekim ayından itibaren baskılarını artıran Arap Birliği, Beşar Esad yönetiminin işbirliğine yanaşmaması üzerine 27 Kasım’da Suriye rejimini ekonomik, diplomatik ve siyasi olarak bölgede yalnızlaştıracak bir dizi yaptırım kararı almıştır. Arap Birliği’nin yaptırım kararını destekleyen Türkiye’nin de Birlik üyeleri ile aynı içerikli yaptırım kararlarını eşgüdüm içinde hayata geçireceğine dair ifadelerin Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından kullanması dikkat çekicidir. Kahire’deki Arap Birliği görüşmelerine katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’de siviller öldürülürken Arap ülkeleri ve Türkiye’nin sessiz kalmayacağını ifade ederek, Arap Birliği’nin aldığı yaptırım kararlarına Türkiye’nin katılacağını göstermiştir. Fas’ta Arap Birliği toplantısına paralel düzenlenen Türk-Arap İşbirliği Forumu Toplantısının açılış konuşmasında Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Türkiye’nin “Suriye’de yaşanan krizin sona erdirilmesi için başta Arap Birliği ve diğer bölge ülkeleri olmak üzere uluslararası toplum ile IMPR-29 eşgüdüm içinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu bağlamda, Arap Birliği’nin 12 Kasım tarihinde kararında öngördüğü adımların atılmasına paralel olarak ve bu adımları destekleyecek mahiyette Türkiye’nin de ulusal düzeyde bazı önlemler almayı değerlendirmektedir” şeklinde konuşmuştur. Dolayısıyla Kahire’de Suriye yönetimine karşı alınan yaptırım kararının aynı zamanda Türk-Arap ortak kararı olduğunu belirtmek gerekmektedir.36 Söz konusu açıklamaların ardından Türkiye’de kısa bir süre içerisinde Suriye ile kurduğu ekonomik ilişkilerini sonlandırma yönünde adımlar atmaya başlayacaktır. A. KARŞILIKLI EKONOMİK YAPTIRIMLAR DÖNEMİ 30 Kasım 2011’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik Türkiye’nin ilk kapsamlı yaptırım paketini açıklamıştı. Davutoğlu, yaptırım paketinin açıklanmasından önce basına verdiği demeçte, “ maalesef Suriye yönetimi, Ortadoğu’da, bölgemizde akan tarihi akışı, tarihin normalleşme sürecini yanlış yorumladı. Ciddi bir sarmalın, kısır döngünün içine girdi. Arap Birliği’nin teklifini reddetmekle Suriye yolun sonuna gelmiştir. Tek stratejimiz ve vizyonumuz bölgemizde huzur ve refahı sağlamaktır. Suriye herkesin kaygıyla izlediği yöntemler uygulamaktadır. Son günlerde Arap Birliği ile çok yoğun çabalar içinde bulunduk. Çatışmalar, bölgemiz için tehdittir. Bu tehdit, demokratik çaba ile giderilebilir. Barış ve huzur ile Suriye konusuna sahip çıkmak bunun yoludur. 22 Arap ülkesinin bir araya geldiği Arap Birliği, çözüm arayışına girmiş, gözlemeciler göndermeyi önermiş, ancak Suriye son çabayı da heba etmiştir” ifadelerini kullanmıştı.37 Açıklamasının devamında “nitekim kolektif cezalandırma yöntemleri, şehirleri kuşatma altına alma, camileri bombalama, barışçıl gösteri yapanlara aşırı şiddet kullanma, Şebiha gibi silahlı çeteleri öne sürüp, ardından ordu birlikleriyle kendi halkına silah doğrultup her gün onlarca insanı öldürme Suriye yönetiminin, meşruiyet konusundaki idrak yoksunluğunun tezahürleridir. Halka sıkılan her kurşunla, bombalanan her minareyle, Suriye yönetimi meşruiyetini daha da kaybetmiş, sadece kendi halkıyla değil, uluslararası alanda en zor baskılara ve izolasyona maruz kaldığı dönemde kendisine sahip çıkan Türkiye ve Arap devletleriyle arasındaki mesafeyi de açmıştır. Bize göre, Suriye yönetimi, kendisine tanınan her fırsatı, son olarak da Arap Ligi'nin sunduğu büyük fırsatı ve çıkış yolunu heba ederek, yolun sonuna gelmiş, dahası 36 Veysel Ayhan, Türkiye ve Arap Birliğinin Suriye’ye Yaptırım Politikası, ORSAM, Rapor No:91, 37 Dışişleri Bakanlığı Resmi Wep Sitesi, “Sayın Bakanımızın Suriye Yönetimine Yönelik Olarak Kararlaştırılan Önlemler Hakkındaki Basın Açıklaması”, 30 Kasım 2011, http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-suriye-yonetimine-yonelik-olarakkararlastirilan-onlemler-hakkindaki-basin-aciklamasi.tr.mfa IMPR-30 bu sonucu bizzat kendisi hazırlamıştır” diyerek Türkiye’nin Beşar Esad’la olan tüm ilişkilerini bitirdiğini gözler önüne sermiştir. Dışişleri Bakanlığının resmi internet sitesinde açıklandığı üzere ilk etapta uygulamaya konulan yaptırımlar şunlardır: 1. Suriye’de halkıyla barışık meşru bir yönetim işbaşına gelene kadar Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmasının askıya alınması. 2. Suriye’de temel liderlik kadrosu mensubu olup, haklarında halka karşı şiddete ve hukuk dışı yöntemlere başvurduklarına dair iddialar bulunan bazı yetkililere seyahat yasağı konulması ve bu kişilerin ülkemizdeki malvarlıklarının dondurulması; Suriye rejiminin kuvvetli destekçisi konumundaki tanınmış bazı işadamlarına da benzer tedbirlerin getirilmesi. 3. Suriye Ordusu’na her türlü silah ve askeri malzemenin satış ve tedarikinin durdurulması. 4. Türkiye toprakları, hava sahası ve karasuları kullanılmak suretiyle üçüncü ülkelerden Suriye’ye silah ve askeri malzeme transferi yapılmasının uluslararası hukuka uygun olarak engellenmesi. 5. Suriye Merkez Bankası ile ilişkilerin durdurulması. 6. Suriye Hükümeti’nin Türkiye’deki finansal varlıklarının dondurulması. 7. Suriye Hükümeti ile kredi ilişkilerinin durdurulması. 8. Mevcut işlemler hariç, Suriye Ticaret Bankası (Commercial Bank of Syria) ile işlemlerin durdurulması. 9. Suriye’deki altyapı projelerinin finansmanı için imzalanan Eximbank kredi anlaşmasının askıya alınması. Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptırım kararını açıklarken aynı zamanda alınan yaptırım kararlarının genişletilebileceğini de ifade etmişti. Nitekim kısa bir süre sonra Türkiye ile Suriye arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması kapsamındaki tüm faaliyetlerin ve çalışmaların askıya alındığı açıklanmıştır. Türkiye’nin yaptırım kararlarını açıklamasının ardından İslam İşbirliği Teşkilatı da Suriye gündemi ile olağanüstü bir toplantı gerçekleştirmiştir. Toplantının ardından yapılan açıklamada Suriyeli yetkililerden Arap Birliği’nin önerilerini kabul etmesi, kendi vatandaşlarına karşı "derhal aşırı güç kullanımını IMPR-31 durdurması ve insan haklarına saygı göstermesi" çağrısı yapılmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından yapılan açıklamada Arap Birliği’nin sorunun çözümü yolunda harcadığı çabaya destek verildiği ifade edilirken, Suriye’ye uygulanan ekonomik ve siyasi yaptırım kararlarına destek verildiği belirtilmiştir.38 Böylelikle Arap Birliği ve Türkiye’nin ardından İslam İşbirliği Teşkilatı da Suriye’de yaşanan sorunlar karşısında güçlü bir tepki vermiş olmaktaydı. Türkiye’nin yaptırım politikalarına karşın Esad yönetimi de Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulama yönünde adımlar atmıştır. Türkiye’nin yaptırım kararlarından bir hafta sonra Suriye Başbakanı Başbakan Adil Sefer başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun ardından yapılan açıklamada Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda Suriye tarafından alınan yaptırım kararları ise şöyledir: 1. Suriye ve Türkiye arasında serbest ticaret bölgesinin kurulmasını öngören ortaklık anlaşması ve bu çerçevedeki mevcut tüm karar ve uygulamalar dondurulacak. Türkiye ’den ithal edilen mallara dış ticaret yasası kapsamında gümrük harçları tarifesi uygulanacak. 2. Gelişmekte olan köylerin imarını destekleme projesi kapsamında, Türkiye’den Suriye’ye ithal edilen bütün Türk malı ürünler için ürün fiyatının yüzde 30’u değerinde gümrük harcı alınacaktır. 3. Suriye ’den Türkiye ’ye giden Türkiye plakalı araçlara mazotun litresi 80 liradan satılmasıyla birlikte daha önce belirlenen limitler uyarınca TIR araçlarına 600, kamyonlara 550, otobüslere 400, minibüslere 200 ve otomobillere 50 litre’den fazla mazot satılmayacak. 4. Suriye ’den geçen Türkiye plakalı kamyonların ağırlığı gideceği yol mesafesiyle çarpılarak bunun yüzde 2’si harç olarak alınacak. Söz konusu açıklamaların ardından iki ülke arasında tüm mali ilişkiler, Serbest Ticaret Anlaşması ve Yüksek Düzeydeki Stratejik İşbirliği Çalışmaları kapsamında imzalanan anlaşmalar ve çalışmalar da durdurulmuştur. İki ülke arasında 2011 sonunda karşılıklı olarak alınan yaptırımlar kararlarının ise özellikle yıllardır Suriye ile ekonomik ilişkilerin 38 Al Arabiya, Islamic body urges Syria to stop ‘excessive force’ on civilians”, 30 November 2011, http://english.alarabiya.net/articles/2011/11/30/180141.html IMPR-32 geliştirilmesi bağlamında karşılıklı yatırımların yapılmaya başladığı Gaziantep ve Hatay ekonomisi üzerinde olumsuz etkileri olması kaçınılmazdı. Ancak Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise, Suriye’nin aldığı yaptırım kararlarının temelde Suriye’nin kendi halkını cezalandırmasına yol açacağını ileri sürerek Türkiye’nin bundan etkilenmeyeceğini ifade etmiştir. Tüm yapılan açıklamalar Suriye’de yaşanan krizin derinleşmesi ve bir iç savaşa dönüşmesiyle sınır illerindeki daha da tedirgin etmiştir. Nitekim Temmuz 2012’e gelindiğinde ise Türkiye-Suriye sınırı fiili olarak ticarete kapanmış ve sınır bölgeleri rejim güçleri ile muhalifler arasında bir çatışma alanına dönüşmüştür. B. EKONOMİK YAPTIRIMLARIN GENEL ETKİLERİ Türkiye ve Suriye arasında karşılıklı alınan yaptırım kararlarının her iki ülke arasındaki ticari ilişkilere üzerinde ciddi etkileri olacağı açıktır. Suriye’deki resmi basın ajansları tarafından “Suriye Halkına Karşı Ekonomik Yaptırımlar” başlığı altında verilen yaptırım kararları “ABD, Avrupa ve Arap yaptırımları kapsamında Türkiye, Suriye'nin bölgede hegemonya kurmayı hedefleyen Amerikan plan ve projelerini reddeden Suriye tutumlarını baltalamak amacıyla Suriye halkının çıkarlarına zarar veren ekonomik ve mali yaptırım uygulama kararı aldığını açıkladı” şeklinde verilmişti.39 Ancak yaptırım kararının yalnızca Suriye üzerinde değil aynı zamanda Türkiye ekonomisi ve özellikle sınır illeri üzerinde de olumsuz sonuçlara yol açacağı açıktı. Bu kapsamda Türkiye’den bakacak olursak son on yılda hızlı bir gelişme gösteren ve 2.6 milyar doların üstüne çıkan ticaret hacminin ve Türkiye’den Suriye’ye gerçekleştirilen yatırımların da durması beklenmekteydi. Oysa Ankara ve Şam arasındaki ticaret hacminin 2012 tarihinde 5 milyar dolara çıkartılması hedeflemekteydi. Ayrıca yılara göre değişmekle birlikte yaklaşık 450 bin ticari araçta Türkiye’den Suriye’ye geçiş yapmaktadır. Bunların bir kısmı Suriye’de kalırken önemli bir kısmı Ortadoğu ve Uzak Doğu pazarına mal taşımaktadır. Transit geçişlerde yaşanacak sorunlardan dolayı Suriye güzergahının kapanması riski başta Gaziantep ve Hatay olmak üzere sınır bölgesindeki şirketleri olumsuz etkileyeceği bilinmekteydi. Diğer yandan Rakka’da Güriş tarafından kurulan çimento fabrikası ve Asi nehri üzerindeki 280 milyon Avro’luk yatırımın da durması, Halep ve Şam’da yapılan Türkiye menşeli otellerin geleceği, El-Şeyh Nacar Sanayi 39 Sana Haber, “Türkiye'den Suriye Halkına http://www.sana.sy/tur/237/2011/11/30/385145.htm Karşı IMPR-33 Ekonomik Yaptırımlar”, Kasim 30, 2011, bölgesinde üterim yapan Gaziantep merkezli fabrikaların geleceği de tartışmalı hale gelmişti.40 Suriye’de yatırım yapan Türk firmalarının sayısı kriz öncesi dönemde sürekli artarken Şam Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Suriye’de resmi olarak yaklaşık 300 milyon dolar tutarında Türk yatırımı bulmasına karşın, söz konusu rakamın 1 milyar doların üstün olduğu belirtilmektedir. Nitekim, Türkiye, Suriye’de gerçekleştirilen doğrudan yatırımlar arasında tutar açsından ikinci, yatırım sayısı itibariyle ise birinci ülke konumundadır. Suriye gerçekleştirilen yatırımların önemli bir kısmında Suriyeli ortak yer aldığından bu yatırımların çoğu yabancı yatırımcı olarak resmi istatistiklerde yer almamaktadır.41 Suriye’deki önde gelen Türk yatırımları arasında Güriş’e ait 2 çimento fabrikası Dedeman Grubu’na ait 3 otel (Şam, Halep ve Palmeria), Anadolu Grubu’na ait ve yatırım aşamasında olan Coca-Cola İçecek dağıtım organizasyonu, Akteks’e ait 2 tekstil fabrikası ve SuriyeTürkiye Ticaret Merkezi’ne ait 2 tekstil fabrikası öne çıkanlar arasında yer almaktadır. Şam’da Aslan Makine’ye ait bir deri makinesi fabrikası bulunmaktadır. Suriye’de Emsaş İnşaat, İzopoli, Mescioğlu Mühendislik, TPIC-TPAO, THY, Jet Turizm, Has Turizm, Özhan Turizm, Güney Turizm, Ortadoğu Alüminyum, Karpen, EAS Elektronik gibi Türk firmaları da faaliyet gösteriyor.42 Bunların dışında örneğin Halep’te yatırım aşamasında olan plastik fabrikası gibi bir çok yatırım bulunmaktaydı. Bunların önemli bir kısmının fizibilite aşaması ve hukuki süreçler için ciddi giderler gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde hem Türkiye-Suriye hem de Ürdün-Suriye sınırında kayıt dışı diye nitelendirebileceğimiz önemli bir sınır ticareti bulunmaktaydı. Temel ihtiyaç maddeleri başta olmak üzere, sigaradan şekere kadar bir çok mal sınırdan karşılıklı olarak geçmekteydi. Sınır ticaretinin durma noktasına gelmesi, sınır ticaretiyle geçiminin sağlayan binlerce ailenin de ekonomik sorunlar yaşamasına yol açacaktır. Bunların yanı sıra küçük esnaf olarak tanımlanan kesimlerin de karşılıklı yaptırımlardan etkilenmesi beklenmekteydi. İki ülke arasında gelişen ilişkilerin getirdiği karşılıklı ziyaretlerden dolayı otellerden, baklavacılara kadar bir çok küçük esnaf karşılıklı bir şekilde uygulanan yaptırım politikaların olumsuz etkilenmesi beklenmekteydi. En başında krizle birlikte turizm alanında faaliyet gösteren 40 Özlem Tür, “2000’lerde Türkiye - Suriye İlişkilerinin Siyasi-Ekonomisi”, Orta Doğu Analiz, cilt: 3, Sayı:3132, s. 36 41 Haziran, 2012 Gaziantep ve Temmuz’da da Hatay’da proje ekibi tarafından gerçekleştirilen iş toplantılarında belirtilmiştir. 42 http://www.patronlardunyasi.com/haber/Simdi-Suriye-ye-yatirim-zamani-/78701 IMPR-34 kesimlere etkisi büyük yatırımcılardan daha fazla olacağı açıktı. Kriz ve yaptırım kararları ile birlikte turizm sektörüne yatırım yapan esnaflarda süreçten etkilenmeye başlamıştı. IMPR-35 III. BÖLÜM TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER IMPR-36 SURİYE KRİZİNİN GAZİANTEP EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER IMPR-37 Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin ardından söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle sınır illeri üzerindeki etkileri de dikkat çekmeye başlanmıştır. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile yaşanan yaptırımların doğrudan Gaziantep ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen kesimlerin taleplerine yer vermekte yarar vardır. Nitekim, iki ülke arasındaki ilişkilerin sınır bölgelerinde geliştirilmesine dönük olarak “Türkiye-Suriye Bölgeler Arası İşbirliği Programı” başlatılmış ve buna bağlı olarak da 2007 tarihinde “Suriye ile Ticaret ve İrtibat Ofisi” açılmıştır. Ticaret Ofisi doğrudan Gaziantep Ticaret Odası bünyesinde faaliyet göstermiş ve Oda doğrudan kendi bünyesinde açtığı bir birimle Suriye ile bölgesel ticaretin geliştirilmesi için destek vermeye başlamıştı. Gaziantep Ticaret Odası tarafından kurulan Suriye ile Ticaret ve İrtibat Ofisi bünyesinde karşılık yatırımların güçlendirilmesi, Kobiler arası işbirliği, iş adamları arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi, ilgili meslek büroları arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gibi temel alanlarda yoğun bir faaliyet yürütmüştür. Bu kapsamda benzer bir yapıda olan Halep Ticaret Odası Ticaret Ofisi ile işbirliği içinde karşılıklı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi yönünde ortak çalışmalarda bulunulmuştur. Ofisler ortak mevzuatların çevrilmesi, şirketlerin bilgilendirilmesi, ortak toplantıların organize edilmesi, ekonomik yatırımlar konusunda her türlü bilgi ve teknik desteğin karşılanması dahil olmak üzere geniş bir alanda işbirliği içinde 2011 sonuna kadar görev yapmışlardır.43 Bu durum doğal olarak Gaziantep’in Suriye ile olan ticaretine de olumlu yansıması olmuştur. Karşılıklı gelişen ilişkilerin en önemli yansıdığı alan ise doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlarda kendini göstermiştir. Bu kapsamda Suriye’nin Gaziantep ekonomisi açısında taşıdığı önemi 5 başlıkta toparlamak gerekir.44 6. Doğrudan Suriye’ye Gaziantep üzerinden yapılan ihracat. 7. Doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlar. 8. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden uluslararası pazarlara yapılan ihracat. 9. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi 10. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik hareketlilik 43 Gaziantep Ticaret Ofisinde gerçekleştirilen mülakatlar, Haziran, 2012. Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla gerçekleştirilen toplantılar ve esnafların görüşleri bağlamında bir sınıflandırma gerçekleştirilmiştir. 44 IMPR-38 Bakıldığında Suriye ile gelişen ilişkilerin her 5 alanda da önemli bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Ancak, bu kapsamda öne çıkan en önemli nokta ise Suriye ile gelişen ekonomik ilişkilerin Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan yatırımları, ihracatı, kayıt dışı ekonomik ilişkileri ve küçük esnafı doğrudan etkilediği görülmektedir. Çünkü, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğu dönemler Gaziantepli iş adamları doğrudan Suriye’ye zaten yatırımlarda bulunmaktan çekinmişlerdi. Ayrıca Suriye ile ticarette Gaziantep ekonomisinde önemli bir yere sahip değildi. Nitekim, etki analizi kapsamında veriler üzerinden bakıldığında da şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. 2010 yılında Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin doruğa ulaştığı bir dönemde Türkiye’de en fazla ihracat yapan iller sıralamasında Gaziantep 3.887.663 bin dolarla 6. sırada yer almaktaydı. Türkiye Ġl Ġhracat Sıralaması – 2010 (Milyon Dolar) Sıra Ġl Adı Toplam 1 İstanbul 51.434 2 Bursa 11.158 3 Kocaeli 9.558 4 İzmir 6.626 5 Ankara 5.164 6 Gaziantep 3.593 7 Manisa 3.434 8 Denizli 2.229 9 Hatay 1.6970 10 Sakarya 1.714 Tablo 4: 2010 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) Tabloda da görüldüğü üzere 2010 yılında Gaziantep dış ticarette 6. Sırada yer almaktadır. Suriye ile ilişkilerin gerginleşmeye başladığı 2011 tarihinde de Gaziantep dış ihracatta 6. Sıradaki yerini korumuştur. Bu kapsamda 2011 yılı rakamlarına bakıldığında şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. IMPR-39 Türkiye Ġl Ġhracat Sıralaması – 2011 (Milyon Dolar) Sıra Ġl Adı Toplam 1 İstanbul 59.048 2 Kocaeli 12.629 3 Bursa 12.538 4 İzmir 8.065 5 Ankara 5.959 6 4.928 Gaziantep 7 Manisa 4.277 8 Denizli 2.756 9 Hatay 2.144 10 Sakarya 2.063 Tablo 5: 2011 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) Öte yandan ülke bazında doğrudan ihracat bağlamında bir analiz yapıldığında ise şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır: Ġhracatı (Milyon Dolar) Sıra Ülke Adı 2011 Toplam 1 Irak 1.839.938 2 S. Arabistan 250.604 3 ABD 176.061 4 Almanya 174.892 5 İngiltere 137.716 6 İran 122.667 7 İtalya 115.861 8 Suriye 98.011 9 Rusya 90.345 2010 Toplam 1.240.055 158.068 148.268 143.256 101.941 86.927 85.358 120.271 67.904 Tablo 6: Bölge Ülkeleri İhracat Rakamları 2010-2011 Yukarıdaki tablodan da anlaşıldığı üzere Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin geliştiği 2010 tarihinde Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan ihracatta da önemli bir artış yaşanmaya başlanmıştır. Suriye Gaziantep’in ihracatında 5. Ülke konumuna gelirken, söz konusu rakamlar 2011 yılında krizle birlikte düşüş trendine doğru bir eğitim göstermiş ve Suriye ihracat yapılan en önemli 7. Ülke konumuna düşmüştür. Ekonomik ilişkiler özellikle Suriye’de kitlesel eylemlerin başladığı 2011 Martından sonra düşmeye başlamış ve karşılıklı yaptırım kararlarının açıklandığı Aralık 2011’de -70’lere kadar gerilemiştir. IMPR-40 Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Aylık/Milyon Dolar) Tarihler Toplam Toplam 2010 Aralık-2011 Aralık 10.506 2.874 2011 Ocak-2012 Ocak 9.674 2.774 2011 Şubat-2012 Şubat 10.049 2.664 2011 Mart-2012 Mart 10.775 3.259 2011 Nisan-2012 Nisan 8.427 2.831 Tablo 7: Gaziantep’in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) 2011 ve 2012 Ağustos ayları ihracatı kıyaslanacak olursa ekonomik düşüşün geldiği noktayı daha iyi analiz edebiliriz. Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar) Tarihler Toplam 2010 Ağustos-2012 Ağustos 10.506 Toplam 2.874 Tablo 8: Gaziantep'in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012 2011’in ilk 8 ayı ve 2012’nin ilk 8 ayını üzerinden bakacak olursak; USD 2012 (Ocak-Ağustos) DeğiĢim -% 2011 (Ocak-Ağustos) Suriye 28.931 -56 65.443 Tablo 9: Gaziantep'in Suriye İhracatı 2011-2012 Dolayısıyla Türkiye ile Suriye arasında yaşanan krizin doğrudan Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan ihracatı etkilediği görülmektedir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere 2011 yılının ilk 8 ayında da Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan yatırımların miktarı 65.4443 milyon dolar iken bu rakamlar 2012 %56 düşmüştür. 2010 yılında en fazla ihracat yapılan 5. ülke, 2011 yılında 8. ülke olan Suriye 2012 yılına gelindiğinde en fazla ihracat yapılan ilk 10 ülke arasında bile yer almamıştır. USD 1.Irak 2.S.Arabistan 3.A.B.D 4.Libya 5.Almanya 6.Mısır 7.Ġngiltere 8.Rusya 9.Ġtalya 10.Iran 2012(OcakAğustos) 1.474.769.000 222.204.000 149.686.000 132.199.000 106.394.000 98.592.000 94.088.000 71.385.000 60.021.000 74.379.000 DeğiĢim % +33 +19 +28 +270 -2,5 +219 +4,5 +42 -30 -7,5 Tablo 10: Gaziantep'in 2011-2012 Ülke İhracatı (Milyon Dolar) IMPR-41 2011(OcakAğustos) 1.109.096.000 186.253.000 116.682.000 48.987.000 109.092.000 44.923.000 89.875.000 50.110.000 85.536.000 80.478.000 A. KARŞILIKLI YAPTIRIMLARIN DOĞRUDAN GAZİANTEP’E EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Yukarıdaki tablolardan hareket edildiğinde Suriye ile yaşanan karşılıklı yaptırımların doğrudan Suriye’ye yapılan ihracat üzerinde olumsuz bir etkiye yol açtığı görülmektedir. Ancak hem diğer ülkelere gerçekleştirilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak hem de yeni ihracat kanallarının açılması bağlamında değerlendirildiğinde ise Suriye ihracatının genel olarak Gaziantep’in ihracat kapasitesini ve Gaziantep ekonomisini ciddi şekilde etkilediği veya olumsuz bir yansımanın saptanmadığı görülmektedir. Çünkü, Gaziantepli büyük ve orta ölçekli şirketlerin Suriye yerine yeni ihracat kanalları açmada başarılı olduğu görülmektedir. Suriye’nin aksine eğer Irak merkezli bir kriz yaşansaydı o zaman Gaziantep ekonomisi etkisi on yıllarca sürecek bir krize sürüklenebilirdi. Ancak, Suriye ile yeni yeni gelişen ticaretin birden bire durması Antep ekonomisi üzerindeki etkisi sınırlı düzeyde olmuştur. Bunların yanı sıra Gaziantepli iş adamlarıyla gerçekleştirilen toplantı ve görüşmelerde belirtildiği üzere 2000’lerin sonlarına kadar Suriye ile ticareti birincil derecede geliştirmediklerinden yaşanan yaptırımlardan da ciddi şekilde etkilenmediklerini ileri sürmeleri dikkat çekicidir. Antepli iş adamalarına göre Suriye ile var olan sorunlardan dolayı sürekli bir şekilde Suriye dışındaki ülkelerle ticari ilişkiler kurmuşlardı. İlişkilerin gelişmeye başladığı 2000’lerin başında bile Suriye’ye ihracat konusunda girişimde bulunmaktan çekinmişlerdi. Ancak 2008 sonrası dönemde Suriye’ye yoğun bir ihracat konusunda bazı firmalar girişimde bulunmaya başlamış, karşılıklı vizelerin kaldırılması süreci dahil olmak üzere 2010 yılında Suriye pazarını güvenli bulmaya başlamışlardı. 2010 tarihinde Suriye piyasasına girme yönünde oluşan algının etkisiyle Suriye’deki ihracat bağlantılarına ekonomik yaptırımlar yapmaya başlamalarına karşın, 2011 yılında başlayan kriz bir kez daha Suriye piyasasının güvenilirliğini tartışmaya açmıştı. Bundan dolayı Antepli iş adamları Suriye ile iş bağlantılarının getireceği risklere karşı önlemler almaya çalışmışlardı. 2011 krizinin sürmesi üzerine ise yıl sonuna doğru Suriye piyasasının dışında eski piyasalarına ve alternatif ülkelere bir kez daha odaklanmaya başlanmıştır.45 Diğer yandan Suriye’nin en önemli yanı transit bir ülke olarak Antep ihracatında önemli bir konuma sahip olmasıydı. Özellikle Suudi Arabistan ve Mısır gibi Arap ülkelerine doğrudan 45 Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla, 5. Organize Sanayi bölgesinde iş adamlarıyla gerçekleştirilen görüşmeler. IMPR-42 Suriye üzerinden yapılan ihracatta Suriye’nin önemli bir ağırlığı bulunmaktaydı. TürkiyeSuriye krizinin başlamasıyla birlikte Suriye üzerinden yapılan transit ihracatın nasıl gerçekleşeceğine dönük sorularda sorulmaya başlanmıştı. İlk etapta her ne kadar Irak alternatifi gündeme getirilmişse de Bağdat yönetimi ile yaşanan kriz ve Irak’ın istikrarsız yapısı Irak seçeneğinin kalıcı bir alternatif olamayacağını ortaya koymuştur. Ardından Ro-Ro seferlerinin başlaması oldukça hayati olmuştur. Ro-Ro seferleri Gaziantep’in Suriye üzerinden transit ihracatına bir alternatif oluşturmuştur. Ancak bu seferde zaman ve maliyet unsurları Gaziantepli iş adamlarının kar oranlarının düşmesine yol açmıştır. Kriz öncesi dönemde Antepli bir iş adamı 1.500 dolar-2.500 dolarla malını Arap Orta Doğusuna 2-3 günde ulaştırırken Ro-Ro seferleri ile maliyetler 6.000-8.000 dolar arasına çıkmış ve ayrıca ihraç mallarının teslimi bazen bir haftaya ulaşmıştır. Dolayısıyla her ne kadar transit geçişe bir alternatif yaratılmışsa da bundan kaynaklanan maliyetlerin doğrudan ihraç eden şirket tarafından yüklenilmek zorunda kalınması orta ve uzun vadede Antepli şirketlerin rekabet gücüne olumsuz etki yapabilir.46 B. SURİYE’DEKİ GAZİANTEPLİ ŞİRKETLERİN DOĞRUDAN YATIRIMLARI VE İHRACATLARI BAĞLAMINDA KRİZDEN ETKİLENMELERİ Suriye ile 2000’lerin başına kadar var olan sorunlardan dolayı Antepli iş adamları Suriye’ye doğrudan yatırım yapma konusunda oldukça isteksiz davranmış ve riskli görmüşlerdir. Ayrıca Baas sisteminden kaynaklanan devlet kontrolü de şirketlerin Suriye’de yatırım yapmaların önünde engel oluşturmuştur. Bununla birlikte resmi düzeyde süren ekonomik ilişkiler ve transit ihracat ise varlığını korumuştu. İki ülke arasındaki ilişkilerin seyrinde yaşanan değişime paralel olarak Antepli iş adamları da Suriye’ye doğrudan yatırım yapma konusunda iyimser bir algı oluşmaya başlamıştır. Bu bağlamda 2002 yılında Antep sanayisinde önemli bir yeri olan Akteks Suriye’ye doğrudan yatırım yapan ilk büyük ölçekli şirketler arasında yer almıştır. Bununla birlikte Suriye’de fabrika kurulmasına yönelik ise ilişkilerin daha da iyileşmesi beklenmiştir. Yaptırımlar öncesi döneme kadar geçen süre içerisinde hem Gaziantep Ticaret Odası ve Gaziantep Sanayi Odası hem de Gaziantep Organize bölgesinde gerçekleşen saha araştırmaları kapsamında doğrudan büyük yatırımlarda bulunan şirket sayısının 10 civarında olduğu dikkat çekmektedir. Bunlar arasında Akteks iplik, Beşler, Güriş, Tat şirketler grubu doğrudan Suriye’ye yatırım yapan büyük şirketler 46 Organize Sanayi Bölgesi ve Gaziantep Ticaret Odası, mülakat ve görüşmeler. IMPR-43 arasında önemli bir yatırım gerçekleştirmişlerdir. Söz konusu yatırımların bir kısmı doğrudan kendi öz sermayeleri ve yabancı ortaklık olmadan yapılırken bazıları ise Suriyeli ortaklıklarla yatırımlarını güvence altına almaya çalışmışlardı. Ancak, büyük hissedarlar Gaziantepli şirketler olmuştur. Akteks Şirketler grubu yönetim kurulu başkanı olan Mutafoğlu’na göre en önemli 5 şirketin Suriye’deki toplam yatırımı 100 milyon dolar civarındadır. Söz konusu 10 şirketin toplam yatırımlarının miktarı konusunda ise net bir rakama ulaşılmamasına karşın, bazı şirketlerle yapılan görüşmelerin sonucunda bunun 120-150 milyon dolar civarında olduğu düşünülmektedir Bunların dışında Suriye içinde depo ve benzeri ihraç noktaları açan Kadıoğlu holding gibi bazı firmalar da bulunmaktadır. Büyük ve küçük ölçekli firmalarla birlikte Suriye içinde doğrudan yatırım yapan şirket sayısı yaklaşık 150 civarındadır. Gaziantep’te görüştüğümüz çeşitli iş kolları yöneticileri ve Odalardan elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda Anteplilerin doğrudan Suriye’de yatırımlarının miktarının 250-300 milyon dolar civarında olduğu belirtilmiştir. Bunlar arasında 10 büyük firmanın 120-150 milyon dolarlık yatırımları bulunmaktadır. Krizle birlikte bazı firmalar temel mallarının bir kısmını çekmeyi başarırken Akteks İplik gibi firmaların yaptığı yatırım doğrudan Suriye rejimine bağlı güçler tarafından yakılmıştır. Ayrıca diğer firmaların ise çalışamaz hale geldiği ifade edilmiştir. Suriye’ye Gaziantep’ten ihraç gerçekleştiren büyük ölçekli şirket sayısının ise 50 civarında olduğu belirtilmektedir. Bunların Akteks Akrilik İplik gibi hem yatırım hem de ihracat yaptığı düşünüldüğünde Suriye’ye ihraç gerçekleştiren büyük ölçekli firma sayısı 40 civarına düşmektedir. Ancak bunların bir kısmı da depo, dağıtım ve satış noktası gibi bir kısım yatırımları bulunmaktadır. Söz konusu firmalara bakıldığında Halefoğlu, An-El elektro, Sankroma Boyar, Arasta Gıda, Özçelik İç ve Dış Ticaret, Persu Suni Deri, Kileci Tekstil , Ahmet Çemiloğlu dikkat çeken şirketler arasında yer almaktadır.47 Dolayısıyla Suriye ile yaşanan krizin doğrudan Anteplilerin Suriye’deki yatırımlarına etkisi bağlamında düşünüldüğünde 250-300 milyon dolarlık bir kaybın olduğu ileri sürülebilir. Bununla birlikte Suriye sürekli büyüyen bir ihraç ve yatırım kapasitesine sahip olmasından dolayı Gaziantep ekonomisi açısından oldukça önemli görülmekteydi. Antepli iş adamlarına göre Suriye ile ilişkiler sürmüş olsaydı çok kısa süre içerisinde yalnızca Antep ekonomisi 1 milyar dolarlık bir ihraç ve bir o kadarda doğrudan yatırımlarla Suriye 47 Gaziantep Sanayi Odası ve Gaziantep Ticaret Odası ile gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda ortaya çıkan veriler. Ayrıca Odalara kayıtlı olmayan işverenlerin de yatırımları buna eklenmelidir. Haziran-Temmuz 2012. IMPR-44 ekonomisinde en güçlü iller arasında yer alabilecek bir potansiyelleri bulunmaktaydı. Bundan dolayı Suriye konusu salt veriler üzerinden değil, gelişme potansiyeli ile birlikte irdelenmesi gerekilen bir piyasa olarak dikkate alınmalıdır. C. YAPTIRIM VE KRİZİN YEREL EKONOMİYE DOĞRUDAN VE DOLAYLI ETKİSİ Türkiye ile Suriye arasında yaşanan ekonomik krizin büyük ve orta ölçekli şirketler üzerindeki etkisi sınırlı olmasına karşı konaklama, ulaşım, sağlık turizm, gıda ve perakende, taşımacılık sektöründe ise daha etkili olduğu ileri sürülmektedir. 2010 yılında Türkiye-Suriye gümrük kapılarından Gaziantep’e yaklaşık 1 milyon kişi giriş yaparken bu rakamlar 2010 yılında 800 bin kişiye 2012 yılında sınır bölgelerinde gerçekleşen askeri hareketlilik, sığınmacı kapmalarının açılması gibi nedenlerle ticaret anlamında giriş yapanlar açısından oldukça önemsiz bir rakama düşmüştür. Suriye’de rejim karşıtı gösterilerin kitleselleşmeye başladığı 2011 yılının ilk dört ayının ardından ziyaretçi sayısında da düşüş yaşanmaya başlamıştı. Karşılaştırmalı olarak bakıldığında 2011 yılının ilk dört ayı ile 2012 yılının ilk dört ayında Suriye’den Gaziantep’e giriş yapan ziyaretçi sayısında %70’lik bir düşüş olduğu görülmektedir.48 2011 yılının ilk sığınmacı girişleri çıkartıldığında doğrudan turistik ve benzeri nedenlerle Gaziantep’e gelen Suriyeli önemsiz bir değere sahiptir. Doğal olarak Suriye içerisinde yaşanan iç savaşın da bundan önemli bir etkisi olmuştur. Ayrıca Suriye sınırında bulunan yerleşim birimlerinin ve hatta Suriye sınırında bulunan gümrük kapılarının doğrudan rejim muhaliflerinin denetimi altına girmesi, ticari ve turistik açıdan girişlerin durmasına yol açmıştır. Bu durum doğal olarak Gaziantep kent merkezindeki küçük esnaf ve yatırımcıları etkilemiştir. Ancak, bu konuda da farklı tartışmalar bulunmaktadır. Saha çalışmasında dikkat çeken olguların başında Gaziantepli iş adamları ve küçük esnaf temsilcilerinin bir kısmı Suriye’den gelen ziyaretçilerde yaşanan düşüşün 2011 sonu ve 2012 yılının ilk dört ayında Antep ekonomisine olumsuz etkilediğini; ancak daha sonra yerel turizmin canlanmasıyla söz konusu etkinin zayıfladığını ileri sürmektedirler. Buna karşın, doğrudan Suriye’den gelen ziyaretçi sayısında yaşanan düşüşün Antep’teki küçük esnafı etkilediğini ileri sürenler ise Suriyelilerin yoğun olarak yerel ekonomiye katkılarının bir çok alanda gerçekleştirildiğine dikkat çekmektedirler. Bu kapsamda canlanan yerel turizmin, otel, 48 Gaziantep Ticaret Odasında gerçekleştirilen görüşmeler. Haziran 2012. IMPR-45 ulaşım ve restoran gibi alanlarda yaşanan sıkıntıları kısmı düzeyde gidermekle birlikte perakende satışta doğrudan Suriyelilerin alış veriş yaptıkları bazı kesimlerin olumsuz etkisini ortadan kaldıramadığını belirtmektedirler. Nitekim proje ekibinin de saha araştırmasında bulunduğu Halep pazarında bir çok alış veriş merkezinin kapalı bulunduğu dikkat çekmiştir. Pazarda açık bulunan esnaf gruplarıyla gerçekleştirilen görüşmelerde ise pazarın ağırlıklı olarak hem Suriye’den getirilen malların gelişi hem de Suriyelilerin satın aldığı ticari malların üretimi ve satışını etkilediğinden pazarın işlevini yitirdiğini ileri sürmektedirler.49 Pazar esnafına göre Suriye krizi aynı zamanda Suriye’den satın alınan çay, elektronik eşya ve benzeri malların da Gaziantep’e gelişinin ortadan kaldırdığını belirtmekte ve bundan dolayı yerel turizmin canlanmasına karşın, onlara satacak mal temininin olmadığını belirtmektedirler. Kendilerine olumsuz etkinin büyük ekonomik etkilere yol açıp açılmadığı sorulduğunda ise öncelikli olarak yerel istihdamı etkilediğini ancak geçmiş dönemlerde elde edilen birikimin bir sonucu olarak esnaf kesimin büyük trajediler henüz yaşamadığını ileri belirtmektedirler. Dikkat çekilmesi gerekilen bir nokta Suriye ile vizelerin kaldırılması ile ciddi artış gösteren karşılıklı ziyaretlerin bir çok iş kolunda yerel ekonomiyi canlandırdığı olgusudur. Bundan dolayı baklavacısından, kafeterya, otelci ve taksicisine kadar bir çok kesim Suriye’den gelen kesimlerle yapılan ticaretten ciddi şekilde kazanmaya başlamıştı. Bunların bir kısmı doğrudan aynı iş kolunda istihdam ve yerel yatırıma dönüştürülmüştür. Örneğin, görüştüğümüz hususi taksi şoförlerinin bir kısmı Suriyelilerin gelişinden sonra kazançlarının artmasına paralel olarak araç sayılarında bir artış yaşandığını belirtmişti. Kendisinin 4 hususi taksi çalıştırdığını ve buna paralel olarak da şoförler tuttuğunu ancak krizin tırmanmasından sonra hem şoförlerin işe son verdiğini hem de taksileri evde park halinde tuttuğunu ifade etmişti. Güllüoğlu, Öz Güllüoğlu ve benzer baklava satıcıları da satışlarında çok büyük düşüşler yaşadıklarını belirtmiş ve eskiden çalıştırdıkları eleman sayısının Haziran 2012’deki eleman sayıları ile karşılaştırılmayacak düzeyde olduğunu ifade etmişlerdir. Aynı şekilde otel ve diğer servis alanlarında sorunların yaşandığı belirtilmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen Antep’in yerel turizm alanında önemli bir yerde bulunması ve uluslararası organizasyonlara da ev sahipliği yapabilecek potansiyellerinin bulunması da söz konusu alanlardaki şirketlerin kaybını kısmi anlamda gidermiştir. Bununla birlikte çoğu kayıt dışı ve sigortasız olarak çalışan kişilerin işlerine son verilmesi yerel düzeyde bir takım rahatsızlıklara yol açmıştır. 49 Halep pazarı olarak adlandırılan çarşı merkezinde yapılan görüşme ve mülakatlar, Haziran 2012. IMPR-46 Ancak, veriler üzerinden bakıldığında bunun da doğrudan Suriyelilerden kaynaklanan ve yerel turizmin canlanmasına rağmen giderilemeyen kaybın 110-1500 milyon dolar arasında olduğu ileri sürülebilir. Bunların dışında bir de kayıt dışı ticaret olarak kabul edilen sınır ticaretinin de Gaziantep’in yerel ekonomisine önemli bir katkı sağladığı ifade edilmiştir. Doğrudan sınır üzerinden gerçekleştirilen ticaretin yanı sıra bir de karşılıklı ziyaretler sırasında Suriye’den getirilip Antep piyasasına satılan ticari mallar bulunmaktadır. Hem sınır bölgelerinde yaptığımız gözlem ve görüşmeler hem de Antep içindeki görüşmelerimiz sırasında haftalık Suriye’ye gerçekleştirilen ziyaretler sırasında getirilen malların Gaziantep piyasasına satılmasından dolayı ailelerin yaklaşık 1.500-2.000 TL arasında gelir elde ettiği ve binlerce ailenini bu şekilde geçimini sağladığı ileri sürülmüştür. Kayıt dışı ekonomi olduğundan söz konusu gelirlerin toplam miktarını verebilmek oldukça güçtür. Bazı Antepli iş adamlarına göre sınır ticareti kapsamında değerlendirecek paranın miktarı 1 milyar doları aşabilir. Doğrudan kaçak yollarla sınır ticaretini gerçekleştiren kişilerle yapılan görüşmeler de buna benzer rakamların telaffuz edildiği dikkat çekmektedir. Sınır ticaretinin durmadığını belirten bazı kesimler ise özellikle sığınmacıların eskiden Gaziantepliler tarafında yürütülen sınır ticareti 50 gerçekleştirdiğini ileri sürmüştür. D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN GAZİANTEPLİLERİN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER Gaziantep ile Suriye arasındaki ticari ilişkiler iki ülke arasında siyasi alanda yaşanan işbirliği bağlamında değişmeye başlamıştı. Ancak buna rağmen 2000’lerin ikinci yarısına kadar Antep ekonomisi ile Suriye arasında doğrudan bir işbirliği alanı ortaya çıkmamıştır. Ankara’nın Şam’la ilişkileri entegrasyon temelinde genişletme yönünde attığı adımlar, dostluk mesajları, demiryolu hattı, vizelerin kaldırılması ve özellikle de hükümetin Suriye’ye yatırımı teşviki ve yönlendirmesi Anteplileri de etkilemiş ve 150’e yakın firma Suriye’de farklı alanlarda doğrudan yatırımlar da bulunmuştur. Aynı şekilde ilişkilerin gelişmesine paralel olarak küçük ölçekli esnaf ve işveren de kendi çapında yeni yatırımlara girmiştir. Ancak, 2011 Martındaki kitlesel ayaklanmalar ve ardında da hükümetin Suriye’ye yönelik yaptırımlar politikası Gaziantepli büyük ve küçük ölçekli yatırımcıları ve işverenleri doğrudan etkilemiştir. 50 Gaziantep, Kilis ve özellikle Öncüpınar Gümrük Kapısı civarındaki esnaflarla gerçekleştirilen görüşmeler. Haziran 2012. IMPR-47 Gaziantepli iş adamlarının önemli bir kısmı Suriye ile ticaretlerini geliştirmelerinde ve yatırımlarını Suriye’den kaynaklanan ilişkilere güvenerek yapmalarında hükümetin en önemli rolü oynadığına dikkat çekmektedirler. Aynı şekilde Suriye ile yaşanan krizden etkilenmelerini de hükümetin Suriye politikası bağlamında değerlendirmektedirler. Bundan dolayı ciddi bir talep listesi ortaya koymaktadırlar. Bunları sıralayacak olursak:51 a. Suriye’ye doğrudan yatırım yapmamızı hükümet teşvik etti. Ancak gene aynı hükümet Suriye’den kaynaklanan nedenlerle bu kez de yaptırımlar uygulamaya gitti. Hükümetin politikasından kaynaklanan zarar ve ziyanlarımızın doğrudan hükümet tarafından karşılanmasını gerekilir. Çünkü, bize yatırım yapın dendiğinde bizler de hükümete güvenerek yatırım yaptık; ancak şimdi hükümete olan güvenimizin karşılığını ekonomik kayıp olarak alıyoruz. Dolayısıyla Suriye’ye yapılan yatırımların en azından bir kısmının doğrudan hükümet tarafından telafi edilmesi talep edilmektedir. b. Doğrudan Suriye ihracat yapan işletmelere yönelik ekonomik içerikli acil destek paketi açıklanmalı ve işverenlerin kredi, Bağ-Kur ve SGK borçları ertelenmesi talep edilmektedir. c. Ro-Ro seferlerinin başlaması önemlidir. Ancak Ro-Ro seferleri hem maliyet hem de zaman kaybına yol açmaktadır. Zaman kaybı giderilebilir bir durum olmakla birlikte maliyet unsuru doğrudan bizler tarafından üstlenilmek zorunda kalınmıştır. Maliyetlerin en azından yarısının hükümet tarafından karşılanması gerekilir. Aksi durumda orta ve uzun vadede rekabet gücümüz zayıflayabilir. Çünkü, ortaya çıkan maliyetleri doğrudan satıcıya veya ihraç mallına eklenmiyor. Ancak, orta vadede maliyetlerin ihraç mallına eklenmesi gerekebilir. Böyle bir durumda rekabet gücümüz zayıflar ve rakip firmalar karşısında bazı piyasalardan çekilme yaşanabilir. d. Suriye ile yaşanan krizden dolayı Gaziantep başta olmak üzere sınır illerine özel teşvikler çıkartılmalıdır. Düşük faizli ve bazı hibe programları hayata geçirilmelidir. e. Banka kredilerinde bölgeye yönelik yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Bir çok küçük firma Suriye’den kaynaklanan ticarete güvenerek bankalardan farklı adlarda yatırım 51 Gaziantepli işverenler ve yerel kanaat önderleri aşağıdaki görüşlerin doğrudan kendi adları belirtilerek verilmesini ticari ve siyasi açıdan bir risk unsuru barındırdığını belirtmiştir. Ancak, görüşlerin maddelendirilmesinde ilgili kişilere geri dönüş sağlanarak gerçekleştirilmiştir. IMPR-48 için nakit para aldı. 2012 içinde birikmiş sermayelerden krediler ödendiğinden henüz ciddi sorunlar yaşanmıyor. Ancak, 2013 başından itibaren kredilerin geri ödemesinde ciddi sorunlar yaşanabilir. f. Çiftçiler, kendi üretimleri sırasında Suriye’den gelen ucuz mazot kullanmaktaydılar. Şimdi ciddi maliyet sorunu ortaya çıktı ve bu durum çiftçileri etkilemeye başladı. Çiftçilere dönük özel bir teşvik programı ilan edilmelidir. g. Yaş ve kuru gıdanın önemli bir kısmı Suriye üzerinden Arap ülkelerine gönderilmekteydi. Ro-Ro seferlerinin maliyet ve zaman unsurları da söz konusu alanda ticaret yapanları etkilediği belirtilmektedir. Bunun için özel olarak yaş gıda ve kuru gıda ile ilgilenen kesimlere alternatif destekler sunulmalıdır h. Suriye üzerinden transit geçişlerin durmasıyla ulaştırma alanında faaliyet gösteren firmalarda ekonomik sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Bunların büyük krizlere yol açmaması için Ro-Ro seferlerine Gaziantep üzerinden gönderilen Tır’lara yönelik devlet destekli bazı düzenlemeler yapılamasında yarar vardır. i. Sığınmacılar tarafından gerçekleştirilen sınır ticareti, eskiden geçimini bununla sağlayan veya ek bir gelir sağlayan kesimlerde hem ekonomik hem de siyasal bir rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. Bu konuda yetkililerin daha hassas davranması talep edilmektedir. IMPR-49 SURİYE KRİZİNİN HATAY EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER IMPR-50 A. SURİYE’NİN HATAY İHRACATINDAKİ KONUMU: KRİZ ÖNCESİ VE KRİZ SONRASI DÖNEM Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin ardından söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle Hatay ekonomisi üzerinde de önemli bir yansımasının olabileceği ileri sürülmekteydi. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile yaşanan yaptırımların doğrudan Hatay ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen kesimlerin taleplerine yer vermekte yarar vardır. Ancak, Gaziantep’ten farklı olarak Hatay ile Suriye arasında tarihsel olarak sürekli bir ticari ve toplumsal ilişkinin olduğunu belirtmek gerekir. Toplumsal düzeyde tarihsel ve yoğun akrabalık bağlarının yanı sıra Hatay ilinde Arapçanın da kullanılıyor olması iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin sürmesine katkı sağlamıştı. Dolayısıyla Hatay ile Suriye arasındaki ticari ilişkileri Gaziantep’ten farklı değerlendirmek gerekir. Suriye ile ticaretin durma noktasına gelmesi ise yıllardır Suriye ile ticaret yapan Hataylıları daha derinden etkileme potansiyeli taşımaktadır. Bu kapsamda Suriye’nin Hatay ekonomisi açısında taşıdığı önemi 4 başlıkta toparlamak gerekir. 5. Doğrudan Suriye’ye Hatay üzerinden yapılan ihracat 6. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden Hataylı firmalar tarafından uluslararası pazarlara yapılan ihracat 7. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi 8. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik hareketlilik Dikkat edildiğinde, Suriye ile gelişen ilişkilerin her 4 alanda da önemli bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Ancak, bu kapsamda öne çıkan en önemli nokta ise ulaştırma alanında Hataylı esnafların Suriye’ye ve Suriye üzerinden Tırlarla Arap ülkelerine yaptıkları ihracatta ciddi bir daralmanın olmasıdır. İkinci ise Suriye ile gelişen ekonomik ilişkilerin Hatay’dan Suriye’ye değil; aksine Suriye’den Hatay’a gerçekleştirilen ekonomik transferler oluşturmaktadır. Dolayısıyla karşılıklı uygulanan yaptırımların, sınır ticareti bağlamında kayıt dışı ekonomik ilişkileri ve küçük esnafı doğrudan etkilediği görülmektedir. Ayrıca Türkiye’nin İstanbul’dan sonra Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğu dönemler bile Hataylıların IMPR-51 doğrudan Suriye ile belli bir ekonomik ilişki düzeyi kurmuşlardı. Nitekim, etki analizi kapsamında veriler üzerinden bakıldığında da şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. 2010 yılında Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin doruğa ulaştığı bir dönemde Türkiye’de en fazla ihracat yapan iller sıralamasında Hatay 1.697 milyon dolarla 9. sırada yer almaktaydı. 2010 Yılı Ġhracatında ilk 10 il (milyon dolar) 1. İstanbul 51.434 2. Bursa 11.158 3. Kocaeli 9.558 4. İzmir 6.626 5. Ankara 5.164 6. Gaziantep 3.593 7. Manisa 3.434 8. Denizli 2.229 9. Hatay 1.697 10. Sakarya 1.714 Tablo 11: 2010 Yılı İhracatında ilk 10 il (milyon dolar) Tabloda da görüldüğü üzere 2010 yılında Hatay dış ticarette 9. sırada yer almaktadır. Suriye ile ilişkilerin gerginleşmeye başladığı 2011 tarihinde de Gaziantep dış ihracatta 9. sıradaki yerini korumuştur. Bu kapsamda 2011 yılı rakamlarına bakıldığında şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. 2011 Yılı Ġhracatı (milyon dolar) 1. İstanbul 59.048 2. Kocaeli 12.629 3. Bursa 12.538 4. İzmir 8.065 5. Ankara 5.959 6. Gaziantep 4.928 7. Manisa 4.277 8. Denizli 2.756 2.144 9. Hatay 10. Sakarya 2.063 Tablo 12: 2011 Yılı İhracatı (Milyon Dolar) IMPR-52 Öte yandan doğrudan ülkeler bağlamında bakıldığında ise şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır: Hatay 2010 Yılı Ġhracatı 1. Suudi Arabistan 2. Mısır 3. Irak 4. Rusya Federasyonu 5. Romanya 6. Suriye 7. İtalya 8. Ürdün 9. Ukrayna 10. Lübnan 176.864.272 149.578.410 130.786.531 128.402.821 118.153.141 117.981.440 109.101.936 63.359.647 58.397.467 55.367.110 Tablo 13: Hatay 2010 Yılı İhracatı (USD Dolar) 2011 yılında ise krizle birlikte Suriye’ye yapılan ihracatta bir düşüş yaşanmaya başlanmıştır. Aşağıdaki tablodan da yaşanan bu düşüş görülebilmektedir: 2011 Ġhracatı (USD Dolar) 1. İtalya 270.954.994 2. Irak 218.300.699 3. Suudi Arabistan 208.175.906 4. Suriye 96.978.595 5. Romanya 95.561.784 6. Mısır 70.342.903 7. Ukrayna 58.217.639 8. Ürdün 52.472.250 9. Almanya 41.743.357 10. İngiltere 39.171.988 Tablo 14: 2011 İhracatı (USD Dolar) IMPR-53 Diğer yandan Türkiye ile Suriye arasındaki krizin tırmandığı 2012 yılının ilk 7 ayında gerçekleşen ihracat daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında ciddi bir düşüş gösterdiği gözlemlenmektedir. Hatay üzerinden Suriye gerçekleştirilen ihracat 2010 yılında en yüksek değerine ulaştıktan sonra Suriye’de yaşanan krize bağlı olarak düşüş göstermeye başlamıştır. İstatistiği bilgiler özellikle çatışmaların Halep’te yoğunlaştığı ve Cilvegözü sınır kapısında 12 Türk Tırın yakıldığı 20 Temmuz sonrası Hatay üzerinden Suriye’ye gerçekleşen doğrudan ve transit ihracatın durma noktasına geldiğini göstermektedir. Bu bağlamda 2012 Temmuzunda Hatay’dan Suriye’ye gerçekleştirilen ihracat 3.333.272 olmuştur. Oysa Haziran ayında bu rakam 4.559.990 olmuştu. Mayısta ise 5.599.372 civarında gerçekleştirilmişti. Karşılaştırmalı olarak bakıldığında 2011 Temmuzunda Suriye’ye gerçekleştirilen ihracatın 13.628.098 olduğu görülmektedir. 2010 Temmuz ayında da 12.485.507 dolarlık bir ihracat gerçekleştirilmiştir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Hatay’dan Suriye’ye gerçekleşen ihracat krizle birlikte gerilemeye başlamıştır. Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı Toplam (Milyon dolar) Ocak-Temmuz 2012 33.354.168 Ocak-Temmuz 2011 49.245.861 Ocak-Temmuz 2010 51.625.882 Tablo 15: Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı (Milyon DOlar) Bununla birlikte sınırın fiili olarak transit geçişler için kapandığı tarih olan 20 Temmuz 2012 sonrası dönemde Hatay ile Suriye arasındaki ticari ve transit geçişlerin durma noktasına geldiğini belirtmek gerekir. Proje ekibi olarak hem Yayladağ hem de Cilvegözü sınır kapılarına Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenen saha araştırmalarında sınırın ticari açıdan fiili olarak geçişlere kapandığı tespit edilmiştir. IMPR-54 B. SURİYE İLE YAŞANAN KRİZİN YEREL EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Özellikle sınır kentleri ve yerleşim birimlerinin sosyo-ekonomik kalkınmışlık ve gelişmişlik ölçütleri söz konusu olduğunda bu yerleşim birimlerinde gerçekleşen ulusal ve uluslararası ulaşım ve taşımacılık göstergeleri de özel bir önem kazanmaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına açılan önemli bir geçiş güzergâhı olan Hatay gibi bir kent özelinde ulaşım ve taşımacılık istatistikleri, bu yerleşim biriminin ekonomik ve ticari özelliklerini ve bu alanda gerçekleşen değişimleri aksettirmede birinci derecede kullanılacak göstergelerdir. Yıl Bölge Kodu Bölge Hava yolu Demir yolu Kara yolu Deniz yolu Adı 2008 TR631 Hatay - - 294860 5343 2009 TR631 Hatay - - 364724 5920 2010 TR631 Hatay 50975 - 660204 7238 2011 TR631 Hatay 59595 - 592903 9278 Tablo 16: TÜİK 2008-2011 Hatay Ulusal Ulaşım İstatistikleri Tablo13’te yer alan TÜİK’in Hatay ili özelinde 2008-2011 yılları arasında ulusal bazda havayolu, demiryolu, karayolu ve denizyolu ulaşım istatistiklerine bakıldığında öncelikle Hatay gibi önemli bir geçiş güzergahında demiryolu ağının bulunmadığı ve bölgede ulaşımın karayolu ağırlıklı gerçekleştiği görülmektedir. Hatay’da 2008 yılında karayolu ile gerçekleşen ulaşım rakamı 294.860 kişi iken bu rakamın 2009 yılında hızla artarak 364.724 kişiye ulaştığı ve 2010-2011 yıllarında ise karayolu ulaşımının neredeyse ikiye katlandığı görülmektedir. 2010 yılında 660.204 kişiye ulaşan karayolu ulaşım rakamının bu yıldan itibaren düşüş kaydettiği ve 2011 yılında karayolu ulaşımı rakamının 592.903 kişiye gerilediği anlaşılmaktadır. Ulusal ulaşım istatistiklerinin yanı sıra Hatay ili özelinde uluslararası ulaşım istatistikleri de bu kentin ekonomik ve ticari hayatına dair önemli göstergeler olarak kabul edilmektedir. IMPR-55 Yıl Bölge kodu Bölge adı Hava yolu Demir yolu Kara Deniz yolu yolu 2008 TR631 Hatay - - 328897 1000 2009 TR631 Hatay - - 389353 2040 2010 TR631 Hatay 12589 - 640347 1103 2011 TR631 Hatay 13179 - 479494 1325 Tablo 17: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Ulaşım İstatistikleri 52 Tablo 14’te TÜİK’in Hatay ili özelinde 2008-2011 yılları arasında uluslararası havayolu, demiryolu, karayolu ve denizyolu ulaşım istatistikleri yer almaktadır. Tabloya bakıldığında ilk göze çarpan durumun Hatay gibi önemli bir uluslararası geçiş noktasının demiryolu ağına sahip olmadığı ve Hatay ilinin bölgeye demiryolu ağıyla açılım sağlayamadığı görülmektedir. Yine Hatay ili özelinde uluslararası ulaşımın karayolu ağırlıklı gerçekleştiği ve karayolu ulaşımının ardından havayolu ve denizyolu ulaşımının geldiği anlaşılmaktadır. Tabloya bakıldığında, 2008 yılında karayolu ulaşımında 328.897 kişi olarak tespit edilen rakamın 2009 yılında artış gösterdiği ama özellikle 2010 yılında bu rakamın katlanarak arttığı görülmektedir. 2010 yılında 640.347 kişilik uluslararası karayolu ulaşım rakamının 2011 yılına gelindiğinde ise düşüşe geçtiği ve bu düşüşün yaklaşık % 24 oranında gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Yıl Bölge kodu Bölge adı Hava yolu Demir yolu Kara yolu Deniz yolu 2008 TR631 Hatay - - 317396 1881 2009 TR631 Hatay - - 377858 1850 2010 TR631 Hatay 12114 - 618059 1146 2011 TR631 Hatay 12816 - 468482 1309 Tablo 18: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Yabancı Hareketliliği İstatistikleri 52 Tabloda yer alan istatistikler transit geçişleri de kapsamaktadır. IMPR-56 Tablo 15’te yer alan TÜİK istatistikleri 2008-2011 yılları arasında gerçekleşen yabancıların ulaşım hareketliliğini göstermektedir. Bir önceki tabloda yer alan uluslararası ulaşım istatistiklerinin Türkiye vatandaşlarını da içerdiği düşünüldüğünde tablo 15’te yer alan istatistiklere göre, Hatay’ın uluslararası ulaşım hareketliliğinin yoğun şekilde yabancılardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bir önceki tabloda yer alan 2008-2011 yılları arası artış ve düşüş rakamları ve oranlarının burada da aynı şekilde gerçekleştiği ve 2010 yılından sonra Hatay’da yabancı hareketliliğinin yaklaşık % 25 oranında düşüş kaydettiği görülmektedir. TÜİK tarafından hazırlanan istatistiklere bakıldığında, özellikle Hatay ili özelinde ulaşım ve dış ticaret/ihracat rakamlarının 2008-2011 yılları arasında devamlılık arzeden bir artış yaşandığı ve 2011 yılının ikinci döneminden sonra ise gerek ulaşım gerekse de ihracat rakamlarının ciddi düşüş kaydettiği açıkça görülmektedir. Diğer yandan son aylar itibariyle bakıldığında ise Hatay’a gelen yabancı sayısının daha iyi açıklayıcı olacağı görülmektedir. 2011 yılının Temmuz ayında Hatay’a gelen yabancı sayısı 280.423 kişi iken yaptırım kararlarının yürürlüğe girdiği 2012 Ocağında Hatay’a gelen yabancı sayısı 186.962’e düşmüştür. 2012 yılının Temmuzunda ise 55.968 kişiye gerilemiştir.53 Söz konusu yabancılar arasında Suriye’deki savaştan dolayı Türkiye’ye giriş yapan Suriyeliler de buna dahildir. Dolayısıyla daha önce Suriye üzerinden Hatay’ı alış veriş veya turistik amaçlı yapılan ziyaretlerde ciddi bir düşüş olduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca bu sayıya Batı ve diğer ülkelerden de Hatay’a yapılan ziyaretlerin eklendiği dikkate alındığında yerel ekonominin Suriye ile yaşanan krizden etkilendiği dikkat çekmektedir. Bu bağlamda yerel düzeyde otellerin, restoranların ve kapalı çarşı esnafının Suriye’den kaynaklanan krizden ciddi şekilde etkilendiği yerinde yapılan gözlemlerle de tespit edilmiştir. Hatay merkezde Hatay-Halep arası çalışan iki ayrı taşıma firmasında yaklaşık 250 araç hergün taşımacılık gerçekleştirmekteydi. Gelenlerin bir kısmı günü birlik gelirken diğerleri de hafta sonlarını bölgede geçirmekteydi. Krizler birlikte söz konusu araçların tümü de faaliyetlerine son vermiş durumdadır. Ayrıca Lübnan’dan da Humus üzerinden Türkiye’ye gelenler olduğu belirtilmekteydi. Kriz söz konusu ziyaretlerin de durmasına yol açmıştır. Bundan dolayı Hatay’daki yerel ekonomik hareketlilik ciddi şekilde etkilenmiştir. Özellikle Suriyeli 53 http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,9854/sinir-giris-cikis-istatistikleri.html IMPR-57 turistlerin bir kısmının hafta sonu kaldığı Harbiye bölgesi esnafı ve Hatay merkez Kapalı çarşı esnafı ile birlikte krizden etkilenen en önemli iki kesim olmuştur. Tüm bunların yanı sıra sınır ticaretinin durması da Hatay’da yerel ekonomide ciddi bir daralmaya yol açmaktadır. Suriye ile ilişkilerin kötü olduğu dönemlerde de bölgede belli bir sınır ticaretinin olduğuna dikkat çeken Hataylılara göre sınırın fiili olarak kapatılması, ve sığınmacıların sınırsız bir şekilde Suriye’ye girip çıkışlarına izin verilmesi sınır ticareti ile yıllardır geçimini sağlayan yaklaşık 25 bin ailenin zor durumda kalmasına yol açmıştır. Görüştüğümüz Hataylılar sınır ticaretinin temelde iki şekilde gerçekleştiğine dikkat çekmiştir. Kendi araçları veya Hatay-Halep arası çalışan araçlarla Suriye giden kişiler kendi geçimlerin sağlayacak şekilde Suriye’den mal ve bazen de benzin almaktaydılar. Ancak sınırın kapanmasıyla birlikte ilk kez söz konusu ticaretin durduğuna dikkat çekmektedirler. İkinci durumda ise doğrudan sınır ticaretiyle Suriye içine ve Suriye’den Türkiye’ye mal getirdikler bir kesimin olduğuna ve bunlarında diğerlerinden farklı olarak daha büyük br gelir elde ettikleri belirtilmektedir. Ancak, son krizle birlikte Suriye ile yaşanan tüm sınır ticaretinin durduğunu belirten Hataylıların devletten bu konuda kendileri için bazı ekonomik destekte bulunmasını talep etmektedirler. C. SURİYE KRİZİNİN KARA YOLU TAŞIMACILIĞI BAĞLAMINDA HATAY EKONOMİSİNE OLAN ETKİSİ Suriye-Türkiye arasındaki krizin Hatay ekonomisi üzerindeki en önemli etkisi taşımacılık alanında kendini hissettirmiştir. Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci büyük taşımacılık filosuna sahip olan Hatay özellikle Orta Doğu ülkelerine gerçekleştirilen karayolu ihracatında oldukça önemli bir pay almaktadır. Arapça bilen kesimler tarafından ağırlıklı olarak gerçekleştirilen taşımacılık, krizle birlikte ekonomik bir daralma yaşamaya başlamıştır. Kriz öncesi yaklaşık 10.000 bin Tır Hatay, Türkiye´de uluslararası yük taşımacılığı yapan taşıtların yaklaşık % 11’ini bünyesinde barındırmaktadır. Kayıtlı yaklaşık 10.000 adet araçla Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci büyük nakliye filosuna sahiptir. Arap ülkelerine gerçekleştirilen taşımacılığın merkez noktası olan Hatay, Türkiye’nin ve yakın bölge ülkelerinin Arap ülkelerine açılan kapısı konumundaydı. Taşımacılık bir yandan bölgedeki yaş ve kuru taşımacılığının ana gövdesini oluştururken diğer yandan da yerel düzeyde de Hataylı şoförlerin önemli bir geçim kaynağıydı. Sefer başı bölgeye göre değişmekle birlikte IMPR-58 500 ile 1500 dolar arası gelir elde eden Hataylı şoförler Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin soğuk olduğu dönemlerde de sorunsuz bir şekilde taşımacılık gerçekleştirmekteydiler. Ancak, son krizde Türkiye’nin de sürece müdahil olması, muhaliflerin Hataylı Arap Alevi şoförlere ve firmalara karşı sınır bölgesinde eylemlerde bulunması ve Suriye içerisinde yaşanan istikrarsızlık 2012 Temmuzu öncesi de birçok şoförün işi bırakmasına yol açmıştı.54 Nakliye sektörünün durma noktasına gelmesine karşın Temmuz 2012’de yalnızca iki firmanın iflasını açıklamış olması dikkat çekicidir. Proje ekibinin bölgede gerçekleştirdiği toplantılarda söz konusu olguda ilgili sektör temsilcilerine sorulmuştur. Hatay Sanayi Odası Başkanına göre kriz öncesi dönemde Tır sayılarını artıran nakliyeciler krizle birlikte ellerindeki sermayeleri satışa çıkartarak krizi atlatmaya çalıştıklarından halı hazırda iflaslar açıklanmıyor. Ancak, krizin sürmesi durumunda bir çok firmanın iflasını açıklayacağını belirtmiştir.55 Büyük çoğunluğu krizden önceki yıllarda alınan Tırların kredi ile alındığını ve bir süre sonra kredilerin ödenmesi için ellerindeki araçları satışa çıkartıldığına dikkat çeken sektör temsilcileri, hükümetin kendilerine destek vermemesi durumunda orta dönemde nakliye sektörünün ve söz konusu sektörden geçimi sağlayan binlerce kişinin büyük zorluklarla karşı karşıya kalacağını ifade etmişlerdir. Bu kapsamda krizin doğrudan nakliye sektörü üzerindeki etkilerini veriler üzerinden açıklayacak olursak şöyle bir durumla karşılaşırız. Cilvegözü Sınır Kapısı Temmuz 2010 Temmuz 2011 Aralık 2011 Temmuz 2012 Ağustos 2012 EĢya taĢımalı ve eĢya dolu taĢımacılık, araç sayısı 15.000 15.000 7.980 3.023 30 Tablo 19: Taşımacılık ve Araç Sayısı Tablodan da anlaşıldığı üzere Hatay’ın Suriye ve Arap Orta Doğusuna nakliyecilikte açılan sınırı kapısı olan Cilvegözü sınır kapısındaki araç sayısında krizle birlikte oldukça önemli sayılacak değişikler yaşanmıştır. Çilvegözü’nden 2010 Temmuzundan eşya taşımalı ve eşya dolu çıkış yapan araç sayısı yaklaşık 15 bin araç Suriye’ye giriş yapmıştır.56 2011 Temmuzunda da benzer rakamlara ulaşılmıştır. Ancak yaptırım kararlarının alındığı 2011 54 Hataylı Şoförlerle gerçekleştirilen mülakat ve görüşmeler, Temmuz ve Ağustos 2012. Hatay Sanayi Odası temsilcileri ile gerçekleştirilen görüşmeler, Temmuz 2012. 56 http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2010/20110110_151928_2769_1_44520 .pdf 55 IMPR-59 Aralığında ise söz konusu araç sayısı aniden %50 düşüş kaydetmiştir. 2011 Aralık ayında eşya taşımalı çıkışlar 4,120 olurken eşya dolu araç çıkışı da 3,860 düşmüştür.57 Araç sayılarındaki düşüş krize paralel olarak sürmüş ve 2012 Temmuzuna gelindiğinde ise eşya taşımalı çıkışlar 1,611’e gerilerken eşya taşımalı çıkışlarda 1,592’e düşmüştür. Ancak, 20 Temmuz’da sınırın Suriye sınırında ve ara bölgede Hataylı 12 Tır’ın yağmalanması ve yakılması ile sınırdan geçişlerde durma noktasına gelmiştir. Bu kapsamda 2012 Ağustosuna eşya taşımalı araç çıkış sayısı 28’e düşerken eşya dolu çıkış sayısı da 2’e düşmüştür. Aynı şekilde transit dolu çıkış araç sayısı da 1’e düşmüştür.58 Karşılaştırmalı olarak bakıldığında 2010 yılında, Cilvegözü Gümrük Kapısı'ndan giriş ve çıkış yapan kamyon-TIR sayısı 172 bin 419 iken, 2011 yılında bu sayı yaklaşık %13 oranında bir azalmayla, 150 bin 104'e düşmüştür. 2012 yılı mayıs ayı itibariyle, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 41'lik bir düşüşle, 38 bin 617 kamyon-tır giriş-çıkış yapmıştır.59 Ağustos 2012’de Suriye üzerinden de Türkiye mal getirilemediğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla Türkiye’den Suriye’ye ya da Suriye’den Türkiye’ye mal taşımacılığının yaklaşık %99.9 oranında azaldığı görülmektedir. Irak’taki istikrarsızlıktan dolayı Türkiye dışındaki yakın bölge ülkeleri de Orta Doğu ile ticaretini Türkiye ve özellikle Hatay üzerinden sürdürmekteydiler. Ancak, gelinen aşamada Suriye’ye ve Suriye üzerinden Arap ülkelerine ihracatın durma noktasına geldiği yerinde yapılan gözlemle de tespit edilmiştir. Kriz doğrudan nakliye sektörünün durmasına yol açarken aynı zamanda söz konusu 15 bin aracın da önemli bir kısmının doğrudan Türkiye’den Suriye ve Suriye üzerinden Orta Doğu’ya mal taşıdığına dikkat çekmek gerekir. Özellikle kuru ve yaş gıdanın dışında tekstilden dondurmasına kadar birçok mal nakliye sektörü üzerinden Orta Doğu’ya taşınmaktaydı. Nakliye sektörü için ilk önce devreye sokulan Mersin Mısır Ro-Ro hattının daha sonraları İskenderun-Mısır Ro-Ro seferleri ile desteklenmesi önemli bir adım olmakla birlikte yaklaşık 85-90 TIR kapasiteli gemilerin çalıştığı hatlar maliyet ve zaman sorunundan nakliyecilerin ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Ayrıca, yaş gıda gibi ihraç mallarının bazen 10-15 günü bulan sürelerde teslim noktalarına ulaştırılması da söz konusu malları ihraç eden şirketler ve üreticiler açısından önemli bir sorun olarak durmaktadır. Dolayısıyla Ro-Ro seferlerinin Suriye krizinden yaşanan ekonomik sorunlara çözüm getiremeyeceği ileri 57 http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2011/20120103_085324_2769_1_64.pdf http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2012/20120905_135528_2769_1_64.pdf 59 Mehmet Ezer, “Hatay Böyle Kriz Görmedi”, 29.07.2012, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21094109.asp 58 IMPR-60 sürülmektedir. Nitekim, Hatay’da yapılan görüşme gözlemlerde de görüldüğü üzere Hatay binlerce nakliye aracının satılığa çıkartıldığı bir il haline dönüşmüştür. D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN HATAYLILARIN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER Türkiye ile Suriye arasında yaşanan krizin doğrudan Hatay bölgesini ekonomik açıdan etkilediği tespit edilmiştir. Söz konusu etkinin boyutu ise sektörel düzeyde değişiklik göstermektedir. Özellikle sınır ticaretiyle ilgilenen kesimlerin yanı sıra nakliye sektörü, yerel işletmeler ve yerel esnaf Suriye ile yaşanan krizden ciddi şekilde etkilenmiştir. Krizin uzun süreye yayılması durumunda Hatay’da daha büyük ekonomik sıkıntıların ortaya çıkacağı ve bunun da sosyal ve toplumsal sorunlara yol açacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla hükümetin acil olarak Hatay’a yönelik bazı ekonomik içerikli adımlar atması gerektiği bölgede yapılan saha araştırması sonucu tespit edilmiştir. Hatay’daki istikrar açısında birincil derecede alınması gerekilen önerileri ise şu şekilde ifade etmekte yarar var. 60 a. Nakliye sektöründe yaşanan krize yönelik olarak, bankalardan kredi ile alınmış araç sahiplerine ve firmaları kapsayacak şekilde özel bir düzenlemenin acilen gerçekleştirilmesi b. Hatay bölgesindeki küçük ve orta ölçekli işletmeler için özel bir destek yasasının çıkartılması. c. Suriye’ye ihracat yapan işletmelere yönelik ekonomik içerikli acil ekonomik destek ve Suriye ile ticaretin geliştirilmesine yönelik hükümetin sunduğu siyasi desteğin bir karşılığı olarak bu konuda gerçekleştirilen harcamaların en azından maliyetlerinin karşılanması d. Yerel ekonomiyi canlandırmak için Mısır ve Lübnan’a günlük düzenli olarak hızlı feribot seferlerinin düzenlenmesi talep edilmektedir. 60 Hatay Sanayi Odası, Hatay Ticaret Odası, Nakliye Sektörü Temsilcileri, Sivil toplum liderleri, Yayladığı, Reyhanlı, Harbiye ve Hatay merkezdeki esnaf ve küçük işletme temsilcileri ile gerçekleştirilen görüşmelerden derlenmiştir. IMPR-61 e. Yayladağ sınır kapısındaki alt yapı çalışmalarının hızlı bir şekilde tamamlanması ve söz konusu bölgelerdeki nakliye seferlerinin istikrarlı sürdürülmesi için girişimlerde bulunulması f. Hatay bölgesinde faaliyet gösteren esnaflara yönelik en az bir yıl olmak koşuluyla Bağ-Kur ve SGK borçları ertelenmesi talep edilmektedir g. Orta ve küçük ölçekli işletmeler için vergi ödemelerine yönelik yeni bir düzenlemenin çıkartılarak, vergi ödemelerinin en az 1 yıl ertelenmesi h. Yıllardır geçimini şoförlükle gerçekleştiren nakliye sektöründeki bireylere kriz süresince belli iş olanaklarının yaratılması i. Suriye ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler ve hükümetin teşvikiyle bölgeye yatırım yapan turistik işletmelere ekonomik ve mali destek programlarının acilen yürürlüğe sokulması j. Hatay iline yerleştirilen sığınmacılar için devlet tarafından alınan gıda ve diğer ihtiyaçların birkaç firmadan karşılandığına dair iddialar yoğun bir şekilde gündeme gelmektedir. Bu konuda acilen yeni bir düzenlemenin yapılarak sığınmacıların için gerçekleştirilen harcamaların doğrudan ve geniş bir kesimi içerisinde alacak şekilde Hataylı esnaflardan karşılanması talep edilmektedir. k. Ro-Ro seferlerinden kaynaklanan maliyetlerin bir kısmının devlet tarafından karşılanması l. Hatay iline bağlı vergi mükelleflerine yönelik destek mahiyetinde vergi indirimleri ve vergi ödeme ertelemelerinin hayata geçirilmesi m. Özel Bankaların Suriye krizinin ardından Hataylı şirketlere kredi dağıtımına yeni bir devlet desteği sağlanması. Özel Bankalar eski kredilerin geri ödenmesinde yaşanan sorunları da dikkate alarak kredi politikasını değiştirmesinin devlet tarafından önüne geçilmesi talep edilmektedir. Ayrıca özel banka kredilerinin geri ödenmesinde yaşanan sorunlar karşısında devletin bir girişimde bulunarak ödemeleri en az 1 yıl ertelemesi talep edilmektedir. Bunların yanı sıra devlet bankalarının da kredi dağıtımında Hataylı şirketlere yaşanan krizden dolayı bazı ayrıcalıklar tanıması IMPR-62 n. Suriye ile gerçekleşen sınır ticaretinden geçimini sağlayan yaklaşık 25 bin aileye yönelik en az bir yıllık mali destek sağlanması. Ayrıca son dönemde sınır ticaretinin gümrük kapılarının arasında tampon bölgeye temel ihtiyaçların taşınması şekinde gerçekleştirildiği; ancak söz konusu ticaretin Suriyelilerin denetimine geçtiği ifade edilmektedir. Suriye plakalı araçların giriş-çıkışına izin verilirken, Türkiye plakalı araçların gümrükten geçişine izin verilmemesinin kendi ticaretlerini olumsuz etkilediğini öne sürmektedirler. o. Hatay bölgesindeki çiftçiler Suriye krizinde hem ham madde bulma hem de üretimlerine pazarlama da sorunlara yol açtığına dikkat çekerek, mazot, elektrik ve gübre indiriminin sağlanması ve çiftçilerin Suriye ve Suriye üzerinden Arap ülkelerine ihraç ettiği ürünlere devlet alım garantisinin sağlanması talep edilmektedir. Örneğin, Suriye’den getirilen çiğitin ithalatının engellenmiş olması nedeniyle fabrikalar hem yağ hem de küspe işlemekten mahrum kalmasının yerel istihdamı da olumsuz etkilediği ileri sürülmektedir. p. Türkiye-Suriye sınırında denetimi sağlayan muhalif güçlerin çetecilik yapmasının engellenmesi için onlar üzerindeki siyasi gücün kullanılması. Gümrüğe gelen Suriyelilere ve Türkiyelilere karşı kötü muamele yapılmasının önüne geçilmesi q. Sınır kapılarında yasak olmasına rağmen rüşvet karşılığı kaçak insan geçiriyorlar, Devletin sınır kapılarında ve gümrükte adaleti sağlaması için personel eğitimini vermesi gerekir. r. Hataylı bir vatandaş, yakın akrabalarım savaştan kaçıp geldiklerini ve bir süre sonra geri dönmek istediklerinde pasaportsuz olduklarından gümrükten geçişlerine izin verilmediğini bundan dolayı dağdaki nöbet değişimini bekleyip o esnada sınırdan Suriyelileri geçirdiğini ifade etmiştir. Bazı Suriyelilerin sınırdan rüşvet karşılığı insan geçirmesinin engellenmesini talep etmektedir. s. Hatay ili ve çevresinde sağlık alanında yerel halkın ihtiyaçlarını giderici yeni düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Örneğin, Reyhanlı’da tek hastane var bütün yaralı Suriyeliler buraya getiriliyor, yeni sağlık ocağı da açıldı ancak bununda yeterli olmadığı dile getirilmektedir. Temel şikayet konusu Suriyelilere öncelik tanınması ve yerel halkın bütün gün sıra beklemesine rağmen temel sağlık hizmetlerinden beklediği gibi yaralanamamasıdır. Bölgeye yeni ambulans ve sağlık personelinin getirilmesine rağmen IMPR-63 tüm ambulans ve doktorların önceliği acil olmaları nedeniyle Suriyelilere verdiğine dikkat çekilmekte ve bu konuda Suriyeliler için ayrı sağlık birimlerinin acilen inşa edilere, yerel halkla Suriyelilerin ayrı sağlık birimlerinden hizmet almasının önünün açılması talep edilmektedir. Ayrıca bazı sağlık personeli de gelen Suriyelilere müdahale edilirken, mezhepçilik suçlamasıyla karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekmiştir. Bundan dolayı proje ekibi olarak yalnızca Suriyelilerin yaralanabileceği yeni sağlık birimlerinin açılarak, yerel düzeyde ortaya çıkan sorunların giderilmesini önermektedir. t. Son olarak Hatay ili ve çevresinde yaşayanlar Suriyelilerin gelişinden kaynaklanan kira ve benzeri giderlerinin yaşanan artışın aile bütçelerini ciddi şekilde etkilediğini ve devletin bu konuda kendilerine destek olmasını talep etmektedirler. IMPR-64 IMPR AKADEMİK KADRO Doç. Dr. Veysel Ayhan, IMPR Başkanı Dr. Kaan Dilek, IMPR Genel Koordinatörü Prof. Dr. Kamuran Reçber Prof. Dr. Muzaffer Ercan Yılmaz Doç. Dr. Aziz Hassan Barzani Abdennour Toumi Özkan Gökcan Veysel Kurt Mehmet Öztürk Ceng Sağnıç Doç. Dr. Mehmet Dalar İlhan Sağsen Doç. Dr. Ali Yaman Fatih Şen Yrd. Doç. Dr. Müslüm Basılgan Erhan Demircioğlu Yrd. Doç. Dr. Jotiar Mahmut Yrd. Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek Yrd. Doç. Dr.Hüseyin Şeyhanlıoğlu Yrd. Doç. Dr. Devrim Ümit Başak Atalay Ümit Algan Nazlı Ayhan Algan Hatice İbiş Dr. Kemal Kaya Muzaffer Kural Dr. Ümit Kılınç Yurdanur Kuşçu Çetiner Çetin Hakim Bakır Hakan Demir IMPR-65 Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan tarihi, stratejik, toplumsal ve siyasal değişim bir çok açıdan Türkiye’de farklı arayışların ortaya çıkmasına yol açmış bulunmaktadır. Yaşanan değişimi yakından takip etmek, gelişmeleri ve değişim sürecini anlamaya ve analiz etmeye çalışmak başlı başına bir araştırma, yoğunlaşma ve uzmanlaşmayı gerektirmektedir. Akademik kaygıların hakim olduğu ve kurumsal düzeyde de bölgeye odaklanmış çalışmaların ilerleyen dönemlerde hem bölgemiz hem de toplumsal istikrar ve barış arayışı içinde olan tüm kesimlere yeni bir bakış açısı kazandıracağı açıktır. Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi’ne (IMPR) yön veren unsurların başında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan tüm toplumsal grupların çıkarlarını, barışını ve işbirliğini en üst seviyede gerçekleştirilmesine katkı sağlayıcı araştırmalar, çalışmalar ve etkinlikler yapmaktır. IMPR çalışmalarının ilkelerini oluşturan temel vizyon ve misyon ise barış ve toplumsal istikrar odaklı bilgi üretimi olacaktır. Bu bağlamda IMPR bölge halklarının hiçbir ayrım gözetmeksizin barış içinde bir arada yaşama iradesini tüm kaygıların üstünde bir öneme sahip olduğu ilkesiyle hareket etmektedir. Tarihsel, siyasal, toplumsal ve kültürel olarak kendisini Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın bir parçası olarak tanımlayan IMPR, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı dışarıdan değil içeriden anlama gayreti, isteği ve çabasının bir sonucu olarak 2012 Haziranında kurumsal yapısını oluşturmuştur. Bir düşünce kuruluşu olarak IMPR birey odaklı ve interdisipliner bir çalışma modeli benimsemektedir. Düşünce kuruluşu-akademi arasındaki ilişkileri en üst seviyede önemseyen IMPR yayınlarında tarihsel, kültürel, siyasal ve toplumsal derinleşmeye önem vermektedir. Adres: Mustafa Kemal Mah. Barış Sitesi 2093 (74) Sok. No: 46 Bilkent-Ankara Telefon: +90 312 287 70 10 Faks: +90 312 287 70 16 www.impr.org.tr