print job
Transkript
print job
Bakanlık Yayın No : 329 Müdürlük Yayın No : 52 ISSN 1300-9508 BATI ANADOLU’DA DEFNE (Laurus nobilis L.) YAYILIŞ ALANLARININ YETİŞME ORTAMI ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Identifying of Site Properties of Bay Laurel (Laurus nobilis L.)Area in West Anatolia (ODC: 11) Dr. Nihal ÖZEL M. Emin AKKAŞ Gıyasettin AKBİN H. Handan ÖNER Nuran ALTUN Nadire ALBAYRAK AKBİN TEKNİK BÜLTEN NO: 39 T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI EGE ORMANCILIK ARAŞTIRMA MÜDÜRLÜĞÜ EGE FORESTRY RESEARCH INSTITUTE İZMİR - TÜRKİYE Yayın Kurulu Editorial Board Başkan Head Dr. Fevzi BİLGİN Üyeler Members M. Emin AKKAŞ Dr. Mehmet SAYMAN H. Handan ÖNER Hadiye BAŞAR Yayınlayan Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü Mustafa Kemal Bulvarı No: 75 Zeytinalanı Urla 35315 İzmir TÜRKİYE Published by Ege Forestry Research Institute Mustafa Kemal Bulvarı No: 75 Zeytinalanı Urla 35315 İzmir TURKEY Yayın Kabul Tarihi: 2008 Tel : +90 232 766 34 95 Faks: +90 232 766 34 99 E-posta: egearastirma@cevreorman.gov.tr Web: www.efri.gov.tr Baskı T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü 2008 ISSN 1300-9508 ÖNSÖZ Doğayla ve doğal kaynaklarla ilgili yapılan bilimsel çalışmalara genellikle küçük de olsa bir şüpheyle yaklaşmak gerekir. Zira çalışılan özne kontrolsüz koşullardadır ve bir sonucun bir çok nedeni vardır. Bu bağlamda bu tür çalışmaların sonucunda bir reçete beklemek yanlış olur. Ayrıca bu tür çalışmalar her zaman devam edilmesi gereken ve hep yeni bir şeyler bulmanın mümkün olduğu çalışmalardır. Bu çalışmayı planlarken amacımız şüphesiz bu konuda bir eksikliği gidermekti. Konuyla ilgili olarak oldukça kapsamlı bir çalışma yaptığımızı düşünmekteyiz. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi doğa ve doğal kaynaklar her zaman yeni araştırmalara açıktır ve konuyla ilgili olarak gerek temel gerek uygulamalı araştırmaların devam etmesi gerekir. Defne’nin yetişme ortamı koşullarını irdelemeye çalıştığımız bu çalışmanın finans kaynağı Ege İhracatçı Birlikleri tarafından desteklenmiş ve çalışma 20032007 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Kendilerine bilimsel çalışmalara verdikleri bu destekten dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca çalışmanın başından sonuna kadar desteğini hissettiğimiz kurumumuz Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü yönetimi ile çalışma arkadaşlarımıza, çalışma alanındaki Bakanlığımızın taşra teşkilatı yönetici ve personeline teşekkürü bir borç biliriz. Çalışmanın bilim dünyasına katkı sağlamasını dileriz. …… Ekim-2008 Dr. Nihal ÖZEL M. Emin AKKAŞ Giyasettin AKBİN H. Handan ÖNER Nuran ALTUN Nadire ALBAYRAK AKBİN I ÖZ Batı Anadolu’daki defne yayılış alanlarının yetişme muhiti özelliklerini incelediğimiz bu çalışma 2003-2007 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Çalışmayla birlikte defne yayılış alanlarının tamamı örneklenmiş olup, fizyografik özellikleri, iklim özellikleri, toprak özellikleri ve vejetasyon yapısı ayrı ayrı irdelenmiştir. Bu bağlamda defnenin ağırlıklı olarak 0-600 m yükseltiler arasında, kıyı arazilerinde ve derin topraklar üzerinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. ABSTRASCT This study, in which we have researched the site properties of Bay Laurel areas, has been carried out between 2003-2007. With this study all area of Bay laurel distribution area has been sampled and physiographic properties, climatic properties, soil properties and vegetation characteristics have been examined. Thus it has been determined that Bay laurel is distributed 0-600 m altitudes, on coastal area and deep soils. III İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ................................................................................................. I ÖZ ....................................................................................................... III ABSTRASCT ..................................................................................... III İÇİNDEKİLER .................................................................................... V ÇİZELGELER DİZİNİ ..................................................................... VII ŞEKİLLER DİZİNİ ............................................................................IX 1. GİRİŞ ............................................................................................ 1 2. Literatür Özeti ............................................................................... 7 3. MATERYAL VE METOT ......................................................... 10 3.1. Materyal ............................................................................... 10 3.1.1. Araştırma Alanının Tanımı ........................................... 10 3.2. Metot .................................................................................... 18 3.2.1. Fizyografik Faktörlerde Metot ...................................... 18 3.2.2. İklim Analizinde Metot ................................................. 18 3.2.3. Örnek Alanların Seçimi ................................................ 18 3.2.4. Vejetasyon Çalışmalarında Metot ................................. 19 3.2.5. Toprak Profilinin Tanıtılması ve Toprak Örneklerinin Alınması ........................................................................ 19 3.2.6. Toprak Analiz Metotları ............................................... 20 3.2.7. Değerlendirme Metodları .............................................. 20 4. BULGULAR ............................................................................... 21 4.1. Fizyografik Faktörler............................................................ 21 4.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri ............................................ 21 4.1.2. Denizden Olan Yatay Uzaklık ...................................... 21 4.1.3. Yükselti ......................................................................... 22 4.1.4. Bakı ............................................................................... 22 4.1.5. Eğim .............................................................................. 23 4.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef) ........................................... 23 4.2. İklim Özellikleri ................................................................... 24 4.2.1. Ortalama Sıcaklıklar ..................................................... 24 4.2.2. En Yüksek Sıcaklıklar................................................... 25 4.2.3. En Düşük Sıcaklıklar .................................................... 25 4.2.4. Yağış Miktarları ve Rejimi ........................................... 25 4.2.5. Bağıl Nem ..................................................................... 25 4.2.6. Rüzgar Yönü ve Hızı .................................................... 26 V 4.2.7. İklimsel Sentez ............................................................. 26 4.3. Vejetasyon Yapısı ................................................................ 27 4.3.1. Flora ............................................................................. 27 4.3.2. Örnek Alanların Vejetasyon Özellikleri ....................... 28 4.3.3. Fitososyoloji ................................................................. 29 4.4. Toprak Özellikleri................................................................ 31 4.4.1. Anakaya ........................................................................ 31 5. TARTIŞMA VE SONUÇ........................................................... 39 5.1. Fizyografik faktörler ............................................................ 39 5.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri ............................................ 39 5.1.2. Denizden Uzaklıklar ..................................................... 39 5.1.3. Yükselti ........................................................................ 40 5.2. Biyoiklim Özellikleri ........................................................... 46 5.3. Vejetasyon Özellikleri ......................................................... 48 5.4. Toprak Faktörü .................................................................... 50 5.4.1. Anakaya / Anamateryal ................................................ 50 5.4.2. Toprak Derinliği ........................................................... 52 5.4.3. Taşlılık .......................................................................... 54 5.4.4. Toprak Türü (Tekstür) .................................................. 56 5.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı ................................ 58 5.4.6. Toprağın Karbonatları .................................................. 59 5.4.7. Toprak reaksiyonu ........................................................ 60 5.4.8. Toprak Tuzluluğu ......................................................... 62 5.4.9. Toprağın Besin Maddeleri ............................................ 63 6. ÖNERİLER .................................................................................... 72 ÖZET .................................................................................................. 73 SUMMARY ....................................................................................... 74 KAYNAKÇA ..................................................................................... 75 VI ÇİZELGELER DİZİNİ Çizelge 1. 1995’den Bu Yana Yıllar İtibariyle Defne’ye Olan Talep .. 2 Çizelge 2. Gelecek 10 yılda Defne’ye Olası Talep............................... 2 Çizelge 3. Meteoroloji İstasyonlarının Konumları ............................. 10 Çizelge 4. Çalışma alanının Kuzey, Güney, Doğu ve Güney Uç Noktaları...................................................................... 21 Çizelge 5. Tüm Örnek Alanlarda Bulunan Anakayalar ...................... 32 VII ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil 1. Yıllara Göre Defne Dışsatımımız ............................................ 3 Şekil 2. Defne’nin Çiçekli ve Meyveli Görünüşü ................................ 5 Şekil 3. D avis (1982)’e Göre Defnenin Ülkemizdeki Yayılış Alanları6 Şekil 4. Batı Anadolu’nun paleotektonik kuşakları; Menderes Masifi, İzmir-Ankara zonu ve Karaburun kuşağının genel uzanımı (Erdoğan, 1990). ..................................................... 12 Şekil 5. Batı Anadolu Neojen ve neojen Öncesi Havzaları (Helvacı, 2003) ..................................................................... 14 Şekil 6. Defnenin Deniz Kenarındaki Yayılışına Ait Bir Nokta ........ 22 Şekil 7. Defnenin 900 m’deki Yayılışına Ait Bir Nokta .................... 22 Şekil 8. Orta Yamaçta Yer Alan Bir Defne Topluluğu ...................... 24 Şekil 9. Akman’a Göre Çalışma Alanındaki Alyansların Yayılışı ..... 30 Şekil 10. Defne Alanlarından Mutlak Toprak Derinliğine Rastlanmayan İki Nokta ...................................................... 34 Şekil 11. Defne Örnek Alanlarının Denizden Uzaklıkları .................. 40 Şekil 12. Defne Örnek Alanlarının Yükselti Kademelerine Dağılımı 42 Şekil 13. Tüm Örnek Alanlarda Değişik Bakıların Oranları .............. 43 Şekil 14. Defne Alanlarının Eğim Gruplarına Dağılımı ..................... 45 Şekil 15. Örnek Alanların Yeryüzü Şekilleri Yüzde Oranları ............ 46 Şekil 16. Defne Alanlarında Bulunan Anakaya Grupları ................... 50 Şekil 17. Defne Alanlarında Mutlak Derinliklerin Dağılımı .............. 53 Şekil 18. Defne Alanlarında Fizyolojik Derinliklerin Dağılımı ......... 53 Şekil 19. Defne Topraklarında Yüzeysel Taşlılık............................... 55 Şekil 20. Defne Topraklarında Profil Taşlılığı ................................... 56 Şekil 21. Defne Alanlarında Toprak Türlerinin Dağılımı .................. 57 Şekil 22. Orman Alanlarındaki Defneliklerde Toprak Türü ............... 58 Şekil 23. Maki Alanlarındaki Defneliklerde Toprak Türü ................. 58 Şekil 24. Defne Topraklarında Organik Madde İçeriği ...................... 59 Şekil 25. Defne Alanlarındaki Topraklarda Kireç İçeriği .................. 60 Şekil 26. Defne Alanlarında Toprak reaksiyonu ................................ 61 Şekil 27. Orman Alanlarında Toprak reaksiyonu ............................... 62 Şekil 28. Maki Alanlarında Toprak Reaksiyonu ................................ 62 Şekil 29. Defne Alanlarında Toprak Reaksiyonu (Asidik, Nötr, Bazik Ayrımına göre)...................................................................... 62 Şekil 30. Defne Topraklarında Azot İçeriğ......................................... 64 IX Şekil 31. Defne Topraklarında Fosfor İçerikleri ................................ 65 Şekil 32. Defne Topraklarında Potasyum İçerikleri........................... 66 Şekil 33. Defne Alanlarında Kalsiyum İçerikleri............................... 67 Şekil 34. Defne Alanlarındaki Topraklarda Magnezyum İçeriği ....... 68 Şekil 35. Defne Alanları Topraklarında Sodyum İçerikleri ............... 69 X 1. GİRİŞ İnsan etkisinden kaynaklanan felaketlerin kapıda olduğu bir dünyada doğal kaynaklar ve onların korunması insanoğlu için hayati bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda kaynakların ve bu kaynakların barındığı doğal ekosistemlerin sürdürülebilir kullanımı için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Sürdürülebilir kullanım açısından öncelikle doğal kaynakların tanınması büyük önem taşır. Bu kaynakların tanınması, özelliklerinin ve yetişme ortamı isteklerinin bilinmesi sürdürülebilir kullanımın olmazsa olmaz ilkesidir. Odun dışı orman ürünleri uzun yıllardır yerel halk tarafından toplanmakta olup, orman köylülerinin önemli girdi kaynaklarından biridir. Özellikle artan nüfus ve gelişen ekonomiyle birlikte bu ürünlerin önemi daha da artmıştır. Orman Genel Müdürlüğü Tali Ürünler Yönetmeliği’ne (Anonim 1995) göre odun dışı orman ürünleri denildiğinde “Ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkilerin tohumları, kabukları, meyveleri, çiçekleri, yaprakları, genç dal ve yeşil sürgünleri, kök, yumru, soğan ve rizomları, bunlardan elde edilen her çeşit balzami yağ, katran, ur ve mazı ile mantarlar, her çeşit bitki örtüsü, toprağı ve benzerleri” anlaşılmaktadır. Odun dışı orman ürünlerinden olan defnede Dünya üretiminin % 95’i ülkemiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda defne en önemli odun dışı orman ürünlerindendir. Ancak uzun yıllardır devam eden usulsüz toplamalar nedeniyle defne üretimi her geçen gün düşmektedir. Özellikle Ege ve Akdeniz Bölgesi gibi yaprak kalitesi açısından daha değerli olan yörelerde (İhracatçı Birliklerinden alınan sözel bilgi) bu tahribat daha da yoğun olarak gözlenmektedir. Nitekim Ege Bölgesi İhracatçı Birliklerinin verilerine göre Ege Bölgesinde yer alan Karaburun Yarımadasından toplanan defne miktarı giderek düşmektedir. Buna karşın defne yaprağı ihracatçısı olan Avram AJI’den (2006) alınan bilgilere göre 1995 yılından beri defne yaprağına olan talep artmış olup, önümüzdeki 10 yılın kestiriminde de aynı artışın olacağı düşünülmektedir. 1 Çizelge 1. 1995’den bu yana yıllar itibariyle Defne’ye olan talep Table 1. Demand to Bay Laurel since 1995 annually Yillar Miktar (TON) Değer (*1000 ABD $) 1995 1.527 3,773 1996 3.548 7,727 1997 3.112 7,012 1998 3.255 6,921 1999 3.460 6,845 2000 4.188 7,893 2001 4.592 7,678 2002 5.025 8,200 2003 5.115 10,274 2004 6.337 13,157 2005 5.440 11,952 Çizelge 2. Gelecek 10 yılda defne’ye olası talep Table 2. Possible demand to Bay Laurel next ten years Yıllar 2006 Miktar (ton) 5796 Değer (1000 ABD Doları) 11,8427 2007 6000 12,2603 2008 6263 12,7968 2009 6536 13,3555 2010 6816 13,9269 2011 7055 14,4150 2012 7278 14,8724 2013 7483 15,2910 2014 7699 15,7310 2015 7822 15,9839 2 Aynı şekilde defne ihracatımızda her geçen yıl artmakta olup, yıllara göre defne dış satımımız grafikte görülmektedir. Şekil 1. Yıllara göre defne dışsatımımız Figure 1. Bay Laurel export from Turkey annually Görüldüğü gibi talep ve buna bağlı olarak ihracatımız her geçen gün artmaktadır. Ancak defne alanlarında her hangi bir artış yoktur. Tam tersine yoğun, düzensiz ve kontrolsüz bir toplama neticesi her geçen gün azalmaktadır. Bu nedenle defne yaprağı üretim ve ihracatında sürdürülebilirliği sağlamak için mutlaka bir şeyler yapılması gerekmektedir. Yapılması gerekenlerin başında da, doğal alanlardaki defnenin üzerindeki baskıyı azaltmak için yetiştirme çalışmaları gelmektedir. Ancak bir yetiştirme çalışmasının olmazsa olmaz şartı o türün yetişme ortamı koşullarının bilinmesidir. Zira uygun olmayan yerlere yapılan yetiştirme faaliyetlerinin, gelir sağlamadan ziyade boşuna masrafa neden olacağı kesindir. Konuyla ilgili yapılan literatür araştırmasında Defnenin yetişme muhiti özelliklerini irdeleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle Defnenin yetişme muhiti özelliklerini inceleyen böyle bir çalışmanın yapılmasına gerek duyulmuştur. Mitolojide Defne Yunanistan’da Laurus nobilis L. için Dafne denmektedir ki bu isim aynı zamanda bir tanrıça ismidir. Ayrıca Trakofrigya dilinde güneşin yükselmesiyle kaçan şafak pembeliği anlamına gelmektedir (Alçıtape, 2004). Dafne güzeller güzeli bir su perisidir, kendini Gaia adlı bir tanrıçaya adadığı için erkeklerden kaçmaktadır. Bir gün Apollon Dafne’yi görür ve takip etmeye başlar. Ancak Dafnenin babası nehir tanrısıdır ve kızının yardım talebi üzerine onu bir ağaca 3 çevirir. O zamanlar Apollon saçlarını toplamak için başına yapraklardan bir bandana takıyordu. Dafne’nin ağaca dönüşmesinden sonra, elini uzattı ve dallarından dikkat çekici bir çelenk yaptı ve, “Madem ki karım olamıyorsun, o zaman benim ağacım olacaksın” dedi ve bandana yerine başına bu çelengi taktı. O günden beri Defne Apollon’un ağacı olarak kabul edilir ve söylenir (Rhizopoulou, 2004). İmparatorların ağacı olarak bilinen defneden yapılma taç, antik Yunan’daki Pythian oyunları sırasında başarılı olanlara verilirdi. Daha sonra Roma generalleri de defne yaprakları ile taçlandırıldılar. Bugün bile hala olimpiyat oyunları ile defne yaprakları arasında bir ilişki bulunmaktadır (Rhizopoulou, 2004). Türün Biyolojisi Lauraceae Familyasının takriben 45 cins ve 1000 kadar türü, Laurus cinsinin ise Laurus nobilis L. ve L. canariensis Willd. olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Laurus nobilis’in ise, dar yapraklı “angustifolia” ve kenarları dalgalı “crispa”, aurea ve undula olmak üzere 4 alt türünün olduğu şeklinde görüşler bulunmaktadır (Walters vd. 1998; Gökmen, 1970). Ancak bu alt türler Türkiye florasının en önemli eseri olan Flora of Turkey and East Aegean Islands’da kabul görmemişlerdir. “Multilingual Multiscript Plant Names“ veri tabanına göre İngilizce de Bay laurel, Sweet laurel, Sweet bay veya Laurel, Arapça’da Rend Gar, Habbül Gar, Çince’de Ye gui, Fransızca’da Laurier, Laurier sauce, Almanca’da Lorbeer, Lorbeerbaum, İtalyanca’da Alloro, Lauro, Fince’de Laakeripuu, Laakerinlehti, Polonyaca’da Wawrzyn Szlachetny, Rusça’da Lavr Brogorodny, olarak bilinen defnenin ülkemiz literatüründeki ismi Akdeniz defnesi veya sadece defnedir. Defne bir cinsli iki evcikli olup, erkek ve dişi çiçekleri ayrı ağaçlarda olan ve arılarla tozlaşan bir ağaççık türümüzdür. Herdem yeşil olan tür, 15 m’ye (Davis, 1982) kadar boylanabilir. Yaprakları yumurtamsı ve/veya mızraksı veya geniş yumurtamsı olup, 3-10 cm X 2-4(5)cm boyutlarındadır. Uç kısmı sivri, kenarları ondüleli (bazen değil), ve derimsidir. Aromatik kokuya sahip yapraklar ekonomik değer açısından en önemli organlarıdır. Yaprak dizilişleri almaçlıdır. Çiçekler yaprak koltuklarında demet halinde toplanmış, bileşik şemsiye kuruluşunda, çiçek yaprakları dört parçalı, tabanları birleşmiş durumda, erkek çiçekler 10-12 ercikli, bazen de dokuz ercik bulunabilmekte, dişilerde ise dört adet körelmiş ercik bulunmaktadır. Anterler kapakla açılır. Flamentlerin dip kısmında iki sarımsı nektaryum vardır. Dişi çiçekler dört tepalli, dört tane körelmiş ercik bulunur. Yumurtalık bir gözlü ve bir tohum tomurcukludur. Meyve tek tohumlu bakka şeklinde, 1-2 cm uzunlukta yumurta biçiminde, önceleri koyu yeşil, olgunlukta mavimsi kara renktedir (Gökmen, 1973; Seçmen ve ark., 1992). 4 Davis’e göre ise çiçek kurulları sarı renkli olup, erkek çiçeklerde 8-12 adet stamen bulunmaktadırlar. Flamentlerin diplerinde ise yağ bezeleri mevcuttur. Dişi çiçekler 4 adet staminod taşırlar. Meyve 10-12 mm çapında küremsi veya eliptik olup olgunlaşınca siyah renklidir. Çiçeklenme mevsimi yörelere göre değişiklik göstermekte olup, Mart-Mayıs aylarıdır (Davis 1982). Şekil 2. Defne’nin çiçekli ve meyveli görünüşü Figure 2. Flowered and fruited wiev of Bay Laurel Yayılış Alanları Bir Akdeniz elementi olan defnenin ana yayılış alanı Akdeniz havzası ve Küçük Asya’dır. Türkiye başta olmak üzere Cezayir, Belçika, Fransa, Yunanistan, Meksika, Fas, Portekiz, İspanya ve Kanarya Adaları gibi ülkelerde yayılış göstermektedir. Bunun dışında yayılış alanları Libya’nın doğu sahilleri, Suriye’nin batısı, Kırım ve özetle hemen tüm batı Akdeniz havzasıdır. Ege Denizindeki Yunan adalarında da yayılış göstermektedir. Ülkemizde ise oldukça yaygın olan tür sıcak Akdeniz katını temsil eder ve kendi adıyla anılan (Lauretum) zonda yayılış gösterir. Bu alanlar Ege ve Akdeniz Bölgesinin alçak rakımları ile (0-1200 m) Karadeniz Bölgesinin Akdeniz iklim özelliklerini gösteren alanları içinde yayılış gösterir. En yaygın olduğu iller Balıkesir, Bursa, İstanbul, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Trabzon, Rize, İzmir, Muğla, Antalya, Mersin ve Maraş olup, yayılış alanları içerisinde 0-1200 m arasında bulunmaktadır (Davis 1982). Davis (1982)’e göre defnenin ülkemizdeki yayılış alanları Şekil 3’te verilmiştir. 5 Şekil 3. Davis’e (1982) göre defnenin ülkemizdeki yayılış alanları Figure 3. Distibution of Bay Laurel in Turkey according to Davis (1982) 6 2. LİTERATÜR ÖZETİ Kasaplıgil, B. 1951 yılında Kaliforniya Üniversitesinde “Umbellularia californica ve Laurus nobilis Üzerine Morfolojik ve Ontogenetik Çalışmalar” isimli çalışmasını gerçekleştirmiş ve her iki türün yaprak, gövde ve kök dokularını ve bunların yapıları ile vejetatif organlar ve çiçek kurulu ile ilgili olarak çiçeksi uç sürgünleri ve sürgün oluşumlarını incelemiştir. Demiriz, H. 1956 yılında Laurus nobilis L.. ve Myrtus communis L.’nin kuzey ve güney Ege kıyılarındaki yayılışıyla ilgili gözlemlerde bulunmuş ve çalışmanın sonucunda doğu Akdeniz makisinin karakteristik elemanlarından olan söz konusu türlerin doğu Karadeniz’den Suriye sınırına kadar kıyı bölgelerinde yayılış gösterdiğini, yayılış alanlarında Phillyrea latifolia L., Quercus ilex L., Arbutus unedo L., Erica arborea L., Ligustrum vulgare L., Quercus coccifera L., Cercis siliquastrum L., Styrax officinalis L., Pistacia palaestine (Boiss.) Engler gibi türlerle birlikte bulunduğunu belirtmiştir. Cengiz, Y., 1979 yılında etüt çalışması olarak yaptığı çalışmaların sonuçlarını bir teknik rapor olarak yayınlamış, defnenin kanaatkar bir tür olduğunu, ancak derin, rutubetli, serin toprakları sevdiğini belirterek o yıllarda defne ile ilgili çalışmaları öncelikli görmemiştir. Acar, İ., 1987 yılında “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağı ve Yaprak Eterik Yağının Üretilmesi ve Değerlendirilmesi” isimli çalışmasını 1987 yılında tamamlamış ve Defne yağının miktar ve bileşim bakımından denizden uzaklığa, yükseltiye ve benzeri fizyografik faktörlere göre değişim gösterdiğini tespit etmiştir. Acar, İ. 1988 yılında “Türkiye’deki Yayılışı İçerisinde Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis L.)’nin Yaprak Kalitesi Üzerine Araştırmalar” konulu çalışmasını tamamlamış, yaprak kalitesinin bileşenlerinden birinin eterik yağın varlığı olduğunu belirleyerek, bunun üzerine iklim faktörlerinin etkisi olduğunu tespit etmiş, yaprak fiziki kalitesi için ise iklim tipi ile birlikte kurutma şeklinin önemini vurgulamıştır. Ceylan ve Özay, 1990 yılında gerçekleştirdikleri “Defne Yapraklarında (folia lauri) Ontogenetiksel Kalite Araştırması” isimli çalışmada, defne yapraklarındaki uçucu yağ miktarlarının zamana göre değişimini incelemişler ve uçucu yağ miktarının zaman olarak Temmuz ve Ağustos aylarında, mekan olarak ise alt dallarda arttığını tespit etmişlerdir. Ns. Christodoulakis ve C. Fasseas 1990 yılında gerçekleştirdikleri “Air Pollution Effects on the Leaf Structure of Laurus nobilis, An Injury Resistant Species” isimli çalışmalarında defnenin yaralanmaya olduğu kadar hava kirliliğine karşı da çok dayanıklı (exteremely resistant) olduğunu belirlemişlerdir. 7 Yine Rhizopoulou ve Mitrakos 1990 yılında Akdeniz’in herdem yeşil çalı türlerinin suyla olan ilişkilerini ve bunların mevsimsel değişimlerini çalışmış olup, bu çalılar Arbutus andrachne L., Arbutus unedo L., Laurus nobilis L., Myrtus communis L., Nerium oleander L., Olea europea L., Phillyrea latifolia L., Pistacia lentiscus L., Quercus coccifera L., ve Quercus ilex L’dir. Burada yazarlar defnenin kuraklığa dayanıklı türlerden olduğunu belirtmektedirler. G. Vallini ve arkadaşları 1993 yılında “Influence of Humic Asid on Laurel Growth, Associated Rhizopheric Microorganisms and Mycorrhizal Fungi” isimli çalışmada defne bireylerini humik asidin farklı dozlarıyla muamele etmişler ve başlangıçta 3000 mg kg -1 dozun defnenin yetişmesinde engelleyici olduğunu, ancak daha sonraki hasatlarda dozlar arasında fark olmadığını tespit etmişlerdir. İlknur Gültekin Prof. Dr. A. Ceylan’ın danışmanlığında 1997 yılında “Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetik ve Morfogenetik Variyabilite” isimli yüksek lisans tezini tamamlamış olup, bu çalışmada defne yapraklarında ontogenetik farklılık tespit edebilmesine karşın morfogenetik farklılık bulamamıştır. İbaoğlu A. K. ise 1998 yılında “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağından İzole Edilen Yüksek Hidroskopluğa Sahip Pigmentlerin Yaprakta “Hidrosentez” Yapma Olasılığı” isimli çalışmayı gerçekleştirmiş ve defne yaprağında bulunan bazı bileşiklerin kendi kütlelerinin 21 katı oranında havadan su emme yeteneğinde olduklarını ve bunların aracılığıyla defne’nin havanın nemi (kendi deyimiyle havanın suyu) ile hidrosentez yapabildiğini belirlemiştir. Rhizopoulou 2004 yılında Olimpiyatların sembolik bitkileri ile ilgili bir çalışma yapmış ve burada Laurus nobilis L’nin ün, adalet, şeref, güç, zaferin tanınması ve bilgelik gibi kavramların sembolü olduğunu belirlemiştir. Bilgin, F., Şafak, İ., Kiracıoğlu, Ö., “Ege Bölgesinde Defne (Laurus nobilis L.) Üreticiliğinin Sosyo-Ekonomik Önemi ve Üretici Profilinin Belirlenmesi” isimli çalışmayı 2005 yılında tamamlamışlar ve Ege Bölgesi köylülerinin destek ve Pazar garantisi verilmesi halinde Defne üretimi yapabileceklerini tespit etmişlerdir. Bilgin, F., Parlak, S., Kaymakçı, E. 2006 yılında tamamladıkları bir çalışmada yaprak üretimi amacıyla defnelik tesisi isimli konuyu irdelemişler ve çalışmalarının sonunda defnede kış kesimi de yapılabileceğini belirtmişlerdir. Güler S. ve Baş N. (2006) “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprak Verimi Tahmininde Yeni Bir Yaklaşım” isimli makalelerinde defne’nin tepe çapı ile yaprak verimi arasında bir ilişki aramışlar ve bir endeks geliştirmeye çalışmışlardır. Baş N. Ve Güler S. (2006) “Defneliklerde Alan ve Servet Envanteri ile Faydalanmanın Düzenlenmesi” isimli çalışmayı gerçekleştirmişler ve Antalya yöresindeki defneliklerde deneme alanları alarak ölçümler yapmışlar ve defnelikleri yetişme durumuna göre sınıflara ayırmışlardır. 8 Parlak, S., 2007 yılında “Defne (Laurus nobilis L.)’nin Tohumla ve Çelikle Üretimi Esaslarının Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar” isimli doktora tezini tamamlamış ve Karadeniz Teknik Üniversite Fen Bilimleri Enstitüsüne sunmuştur. Parlak, çalışmasında defnenin çelikle ve tohumla üretilmesi amacıyla değişik işlemler uygulamış ve her iki yöntemde de başarılı olmuştur. 9 3. MATERYAL VE METOT 3.1. Materyal 3.1.1. Araştırma Alanının Tanımı Araştırma alanını oluşturan iller kuzeyden güneye doğru Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Manisa, Aydın ve Muğla illeridir. Bu iller büyük oranda Ege Bölgesinde yer almakta, kısmen ise Güney Marmara Bölgesinde bulunmaktadır. Bu bağlamda iller Trakya sayılmazsa ülkemizin batı sınırını oluşturmaktadırlar. Batı Anadolu’nun ise en önemli özelliği Akdeniz ikliminin etkisi altında olması ve dağların denize paralel değil, dik uzanmasıdır. Böylece denizin etkisi iç kısımlara kadar ulaşmakta, vejetasyon şekillenmesinde etkili olmaktadır. Ülkemiz nüfusunun önemli bir bölümünü barındıran yöre uzun yıllar boyunca çeşitli medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır. 3.1.1.1. İklim Özellikleri Meteorolojik veriler için iki kaynak kullanılmıştır. Bunlardan ilki çalışma alanındaki illerin meteorolojik verileridir ki Meteoroloji Genel Müdürlüğünden son 10 yılın verileri olarak alınmıştır. İkinci olarak ta, meteoroloji istasyonlarının defnenin yetiştiği yerleri temsil etmediği düşünülerek, iki adet seyyar meteoroloji istasyonu satın alınarak defnenin yetiştiği yerlere konulmuştur. Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan 10 yıllık verilere göre (İklim verilerine ilişkin tablolar Ek 1’ de verilmiştir) araştırma alanındaki istasyonların enlem-boylam ve koordinatları aşağıdaki gibidir. Çizelge 3. Meteoroloji istasyonlarının konumları Table 3. The locality of meteorology stations İstasyon İzmir Aydın Muğla Manisa Çanakkale Balıkesir Bandırma Marmaris Yükselti (m) 25 57 600 71 6 102 58 19 Enlem (K) 38° 26΄ 37° 51΄ 37° 13΄ 38° 37΄ 40° 09’ 39° 37’ 40° 21’ 36° 51’ Boylam (D) 27° 10΄ 27° 51΄ 28° 22΄ 27° 26΄ 26° 25’ 27° 55’ 27° 58’ 28° 16’ Çalışma alanının ve bu bağlamda istasyonların coğrafik konumları düşünüldüğünde bütün istasyonların Akdeniz iklim tipine sahip olacağı açıktır. Akman’a (1990) göre Akdeniz iklim tipinin en önemli özelliği yaz kuraklığıdır. Bu mevsimin belirlenmesi için geliştirilen kriterler ise şöyledir : 10 -En az 3 ay kurak devre -Kurak aylarda yağış en azdır -Kurak devrede ortalama sıcaklık 10º C’yi geçmelidir -Yağış karasallığı 1’in altında, sıcaklık karasallığı 25’in altında olmalıdır. 3.1.1.2. Jeolojik Özellikler Çalışma alanının da içinde bulunduğu Batı Anadolu’nun paleotektonik yapısı içerisinde, genel uzanımı kuzeydoğu-güneybatı olan üç kuşak yer almaktadır (Şekil 1). Bunlardan en doğuda olanı metamorfik kaya topluluklarından oluşan Menderes Masifidir. İkinci kuşak İzmir-Ankara zonu, en batıda ise Karaburun Yarımadasını içine alan platform türü devamlı bir karbonat istifinin bulunduğu Karaburun kuşağı bulunur. Şengör ve Yılmaz (1983), bu son kuşağı Sakarya kıtasının devamı olarak düşünmüştür (Erdoğan, 1990). Güneyde, Batı Torosların allokton birimlerini oluşturan Likya Napları, Menderes Masifi ile Bey Dağları otoktonu arasında yer alır. 11 Şekil 4. Batı Anadolu’nun paleotektonik kuşakları; Menderes Masifi, İzmirAnkara zonu ve Karaburun kuşağının genel uzanımı (Erdoğan, 1990). Figure 4. Paleotectonic belts of West Anatolia, Menderes Mass, İzmir-Ankara belt and general streching of Karaburun Belt. Orta-Üst Miyosen’de başlayıp günümüzde devam eden ve Batı Anadolu’daki grabenleri oluşturmuş doğu-batı uzanımlı neotektonik yapılar, bu eski tektonik kuşakları kesmiş ve parçalamıştır (Şengör, 1980’e atfen Erdoğan, 1990). Graben tektoniği, paleotektonik kuşakları tanınmayacak ölçüde birbirinden ayırmasa da çöküntü alanlarını dolduran tortul dolgu, birçok yerde bu sınırları örterek gizlemiştir (Erdoğan, 1990). 12 Batı Anadolu’da yer alan çalışma alanındaki kaya toplulukları, metamorfik ve metamorfik olmayan Neojen öncesi temel kayalar ile bunların üzerinde açılan Neojen havzaları ve Kuvaterner olarak iki grup altında incelenmiştir. Bu kaya toplulukları ile magmatizmanın açıklamalarında Helvacı’nın (2003) çalışmasından ve MTA (1973, 1974, 1987) yayınlarından yararlanılmıştır. Neojen Öncesi Temel Kayalar Çalışma alanında yer alan Neojen öncesi metamorfik temel kayalar Menderes ve Kazdağ Masifine ait kaya bileşenlerini kapsar. Menderes Masifi, egemen olarak alttan üste doğru, gözlü gnays, örtü şistleri ve mermer bileşenlerinden yapılıdır. Kazdağ Masifi başlıca metadünit, metagabro, piroksenit, paragnays ve mermerlerden oluşur. Menderes Masifinin temel kayaları genellikle Doğanbey-Gördes-Kütahya çizgisinin güneyinde çok geniş bir yayılım gösterir. Bu çizginin kuzeyinde kalan alanlarda metamorfik olmayan Neojen öncesi temel kayalar yer alır. Metamorfik olmayan temel kayalar, genellikle Mesozoyik yaşlı ofiyolit, filiş ve platform karbonat kayalarından oluşur. Mesozoyik temel kayaları oldukça karmaşık bir içyapı özelliği gösterir ve İzmir-Ankara zonu birimleri ile temsil edilirler. Bu kaya toplulukları, Menderes Masifi üzerine çoğunlukla bindirmeli olarak bulunur. Neojen Havzaları ve Kuvaterner Batı Anadolu’da yer alan KD-GB, K-G ve KKD-GGD gidişli Neojen havzaları egemen olarak Miyosen, D-B gidişli havzalar ise üst Miyosen ve daha genç tortullar ile doldurulmuştur. Bu havzalar batıdan doğuya birbirine koşut dizilim gösterirler (Şekil 5). Neojen havzalarının sınırları çoğunlukla büyüme faylarıyla sınırlandırılmış, tortul dolgu kalınlığı ve yayılımı bu faylarla denetlenmiştir. Çalışma alanındaki Neojen tortul dolgusu, lagün nitelikli denizel, alüvyonal ve gölsel olmak üzere üç ana tortul fasiyesinden oluşur. Neojen havzalarında denizel Miyosen, egemen olarak kırıntılı ve karbonatlı tortullardan oluşur. Alüvyonel fasiyeslerde, altta alüvyonel yelpaze, üstte akarsu kökenli tortullar yer alır. Alüvyonel yelpaze tortulları, çoğunlukla yakın çevredeki temelden türemiş bloktaşı, kaba taneli çakıltaşı ve kalın katmanlı kumtaşlarından oluşur. Kaynak ilerisinde akarsu tortulları ile egemenleşir. Bunlar genel olarak kanal dolgusu çakıltaşı, çapraz katmanlı kumtaşı ve çamurtaşlarıdır. Gölsel tortullar, genel olarak alttan üste doğru çakıltaşı, kumtaşı, çamurtaşı, kiltaşı, kireçtaşı ile volkaniklastik ve piroklastik bileşenlerden oluşur. Egemen kaya bileşenleri çamurtaşı, kiltaşı, kireçtaşı ve volkanitlerdir. Çalışma alanında ayrılmamış Kuvaterner olarak gösterilen Pleyistosen, Pliyosen sedimentler vadilerde geniş yayılım gösterir: Büyük Menderes Vadisi, 13 Küçük Menderes Vadisi, Kocaçay ve Gediz Vadisi, Bakırçay Vadisi ve kıyıda İzmir Körfezi. Kuvaterner’den itibaren de vadi alüvyonları, moloz yığınları, yamaç breşleri alüvyon yelpazesi, plaj ve kumul vb. gibi oluşumlar devam etmektedir. Şekil 5. Batı Anadolu neojen ve neojen öncesi havzaları (Helvacı, 2003) Figure 5. Neojen and preneojen watersheds on West Anatolia (Helvacı 2003) Magmatizma Menderes Masifinin kayaçları sık sık, potaslı feldispatlı gnayslara, granitik gnayslara geçerler. Gnayslarla, granitleşmiş gnayslar ve gnayslaşmış sedimentler arasında ilkel sınırlar takip olunamaz. Plutonik kayaçlar Menderes Masifi kuzeyinde belirgindir. Çalışma alanında Kapıdağ granodiyorit plutonları, Karabiga- 14 Lapseki arasında Karabiga Şevketiye plutonları, Kestanbol Masifi, Kazdağ Masifi (Eybekdağ, Çavuşlu-Katrandağ granodiyorit plutonu), Susurluk doğusunda Çataldağ Masifi ve Kozak intruzif kitlesi büyük masifler halinde yer alır. Ofiyolitik seri, serpantinit, peridotit, hazburgit, gabro, diyorit, diyabaz ve spilit, radyolarit ile muhtelif sediment bloklarından meydana gelmiş kompleks bir tabaka olan Mesozoyik ofiyolitik kompleksi temsil etmektedir. Çalışma alanında, Doğanbey-Gördes-Kütahya çizgisinin kuzeyinde genel olarak serpantinit, peridotit ve ofiyolitik kompleks ile güneyde Datça yarımadasından kuzeye doğru yaygın bir peridotit sahası yer alır. Neojen çökelleriyle geçişli lav, aglomera ve tüflerden oluşan volkanitler topoğrafyada yükselimler şeklinde volkan kompleksleri meydana getirir. Volkanikler çalışma alanının kuzey ve kuzeybatı kısmına hakim durumdadır ve en büyük yüzeyler andezitiktir. 3.1.1.3. Genel Toprak Özellikleri Toprak Su Genel Müdürlüğünün Ege, Gediz, Küçük Menderes Havzaları ile Aydın ili toprakları üzerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda Ege Bölgesinde bulunan toprak tipleri ve özellikleri aşağıya çıkarılmıştır. Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları Kireçsiz Kahverengi Orman Topraklarının toprak ana maddesini oluşturan anakayaları, andezit, bazalt, dasit, tüf gibi volkanik kayaçlar, peridotit, diyorit, granit gibi plütonik kayaçlar ile gnays, mikaşistler gibi metamorfik kayaçlardır. Bu toprak grubu ABC horizonlu zonal topraklardır. Profilde serbest CaCO3’a hiç rastlanmaz veya pek az görülür. Bu nedenle kireçsiz topraklardır. Kireçsizlik genellikle yıkanmaktan veya anakayadan ileri gelmektedir. Kireçsiz Kahverengi Orman Topraklarında genellikle meyil fazlalığı ve toprak sığlığı görülmektedir. Kahverengi Orman Toprakları Neojen yaşlı marn anakayanın veya kireçli kil taşlarının ayrışması sonucu kireçli ve gri-gri kahve renkli Kahverengi Orman Toprakları oluşur. ABC horizonlu, yüksek derecede kireç içeren anakayadan oluşmuş, profilinde serbest kireç bulunan bu toprakların pH değerleri hafif alkalidir. Bu alkalilik, profilin altına doğru anamateryale yaklaştıkça biraz daha artmaktadır. Bitki besin maddelerinden fosfor ve potasyum durumu da çok iyidir. Kahverengi Orman Topraklarında sığlık, fazla meyil, erozyon ve taşlılık görülmektedir. 15 Kireçsiz Kahverengi Topraklar Bu topraklar metamorfikler, andezit, bazalt gibi volkanik kayaçlar ile filiş üzerinde gelişmişlerdir. ABC horizonları olan Kireçsiz Kahverengi Topraklar organik maddece fakirdirler. Serbest CaCO3 yoktur. Ancak C horizonunda yıkama sonucu birikmiş kirece rastlanabilir. Bitkilerin yaralanabileceği fosfor ve potasyum da yeterli düzeydedir. Ege Bölgesi’ndeki havzaların ana sorunu olan sığlık ve fazla eğim, Kireçsiz Kahverengi Topraklar için de geçerlidir. Rendzina Toprakları Rendzina Topraklarının anakayası marn, kalkerler ve konglomeratik kalkerler olup, bunlar genellikle Neojen yaşlıdır. Rendzina Toprakları bütün özelliklerini yüksek oranda kireçe sahip ana maddeden alan AC horizonlu interzonal topraklardır. Anakayanın çok kireçli olması nedeniyle profil serbest CaCO3 bakımından zengindir. Bitki besin maddelerinden fosfor ve potasyum iyi düzeydedir. Kırmızı Akdeniz Toprakları Kırmızı Akdeniz Toprakları genellikle sert kalker kayaları üzerinde kırmızı renkli toprak gövdesine sahip topraklardır. Konglomera, marn, kalker bantlarında ve kristalin kalker üzerinde de oluşur. ABC horizonlarının bulunduğu zonal topraklardan olan Kırmızı Akdeniz Toprakları topoğrafyalarının haşin, meyillerinin çok fazla ve ana kayalarının sert olması nedeni ile genellikle çok sığ ve taşlı karakterdedir. Anakaya kalker olmasına rağmen yıkanmadan dolayı profilde zengin bir kireçlilik görülmez. Profilleri demir ve alüminyum bakımından zengin metalik seski oksitleri içerir. Kırmızı Kahverengi Akdeniz Toprakları Toprak anakayası, sert ve yumuşak kireç kayaları ile kireç kayası çakıllarından oluşmuş konglomeralardır. Yer yer diğer kayaçların da bu alanlar içerisinde uzandığı görülmektedir. Esas olarak kalker üzerinde gelişmişlerdir. Toprak gövdesi (AB) doğrudan doğruya ana kaya üzerine oturmuştur. Bazı hallerde ana kaya üzerinde ince Cca katına rastlanır. Çoğu demir olan alüminyum ve manganez bakımından zengin metalik seski oksitler profilde yaygın olarak bulunur. Kestanerengi ve Kırmızı Kestanerengi Toprakları Kestanerengi ve Kırmızı Kestanerengi Toprakları hemen hemen birbirlerine benzer yapı gösterirler. Ana madde çoğunlukla marn ve kalker’dir. ABC horizonlu zonal topraklardır. Bu topraklara has olan kireç birikmesi (kalsifikasyon) genellikle ince iplikcikler halinde olup B horizonunun alt kısımlarında bulunur. 16 Regosoller Regosollerde anakaya gevşek ve bağıntısızdır. Bunlar mikaşist çakıl, çört ve molozlar ile volkanik kül ve lapillilerden ibarettir. Regosoller, profil gelişmesi çok zayıf, azonal topraklardır. Bünyelerinin kabalığı çabuk aşınmalarına neden olmakta, hemen sonucunda da yarıntılı, yer yer sivri tepecikler oluşmaktadır. Vertisollar Vertisoller, marn veya bol kireçli, killi anakaya üzerinde gelişmiştir. Killer, şişme ve büzülme katsayısı yüksek montmorillonit cinsidir. AC horizonlu genç oluşumlu topraklardandır. Tuzlu, Alkali ve Tuzlu-Alkali Toprakları Bu topraklar genellikle Alüvyallerin yanında yer alırlar. Dışarıya akıntısı olmayan iç bükey topoğrafya ile düze yakın meyile sahiptirler. Gerek iç bükey topoğrafya ile fazla tuz içeren taban sularının yükselmesi ve taşkınlar ve gerekse fazla buharlaşma bu toprakların üst katmanlarında tuz birikmesine sebep olmuştur. Tuzluluk yüzeyde beyaz kristaller halinde teşhis edilmekle beraber profil boyunca alt katmanlara kadar devam etmektedir. Alüvyal Topraklar Alüviyal toprakların ana maddesi içinde bulunduğumuz Kuvaterner’e ait genç alüvyonlardır. Bu topraklar, akarsuların taşıyıp, taşkınlarda çevresine bıraktığı ve bileşiminin çoğu anorganik olan birikintilerdir. Profilleri derindir. Akarsuların getirdiği materyalin jeolojik yapısına ve akarsuyun debisine göre, profilleri yatay katmanlar halinde bir dizilim gösterir. Koyu A1 katmanın altında alüvyal materyalden ibaret C katmanları sıralanır. Hidromorfik Topraklar Alüviyal tabanların çökek kesimlerinde geçici-sürekli aşırı suyun bulunmasıyla nitelenen ve tipik profillerinde kalın ve koyu A1 katmanına sahip topraklardır. Hidromorfik topraklarda organik madde yüksektir. Kolüvyal Topraklar Jeolojik materyalin parçalanıp taşınmasıyla zayıf A1 oluşumu gösteren topraklar Koluvyal olarak tanımlanmıştır. Genç Koluvyaller bulundukları kuşağın kısmen oluşumunu gösteren AC profiline sahiptirler. Zayıf A1 oluşumlu katın altında Kolluvium materyali gelir. Tipik profilde kahverenkli kütlesel A1 katmanı, sarımsı kahve ve yine kütlesel olan C katından ayrılır. Bu grup değişik zamanlardaki taşkınlara göre profillerinde yatay katlar halinde dizilim gösteren alüvyallerle komşudurlar. Oysa Kollüvyaller yüksek arazi topraklarının aşınıp-taşınmasıyla oluşurlar. Alüvyaller gibi AC profillidirler. 17 3.2. Metot 3.2.1. Fizyografik Faktörlerde Metot Enlem-Boylam Dereceleri, Çalışma alanındaki örnek alanların koordinatları GPS aleti yardımıyla önce UTM olarak kaydedilmiş, daha sonra bunlar Google Earth üzerinde Enlem ve Boylama çevrilmiştir. Örnek alanların yerleri ekli haritada verilmiştir (Ek 2 ). Denizden olan yatay uzaklık, Örnek alanlar koordinatlarına göre harita üzerine işaretlendikten sonra denizden yatay uzaklıkları “Global Mapper V. 8.3” programı kullanılarak harita üzerinde ölçülerek kaydedilmiştir. Yükselti, Örnek alanların yükseklikleri günlük ayarlanmış altimetre ile ölçülmüştür. Değerlendirmeler 100 m arayla yapılan sınıflama üzerinden yapılmıştır. Bakı, Örnek alanlarda pusula ile ölçülerek yön olarak kaydedilmiştir. Değerlendirmeler 4 ana ve 4 ara olmak üzere 8 yön üzerinden, ayrıca gölgeli ve güneşli bakılar olmak üzere iki grup üzerinden yapılmıştır. Eğim, Eğim klizimetre yardımıyla ölçülmüştür. Eğimin değişken olduğu yerlerde örnek alanın bulunduğu yerdeki eğim dikkate alınmıştır. Arazi Yüzü Şekli, Örnek alanların yeryüzü şekli mutlaka kaydedilmiş ve hangi yeryüzü şeklinde yer aldığı belirlenmiştir. 3.2.2. İklim Analizinde Metot Çalışma alanını temsilen yedi ilde ve iki ilçede iklimsel analiz gerçekleştirilmiştir. Bu iller İzmir, Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Manisa ve Muğla; ilçeler ise Bandırma ve Marmaris’tir. İllere ait uzun yıllar ortalaması veriler Meteoroloji Genel Müdürlüğünden, Bandırma ve Marmaris’in verileri ise hem Meteoroloji Genel Müdürlüğünden, hem de tarafımızdan kurulan seyyar meteoroloji istasyonlarından alınmıştır. Biyoiklimsel analiz Thornwaite’a göre yapılmış ve istasyonların su bilançoları çıkarılmış ve ombrotermik diyagramlar çizilmiştir (Akman 1990). 3.2.3. Örnek Alanların Seçimi Başlangıçta Defne Kesim planlarının varlığı, o şeflikte defnenin varlığını gösterir ilkesinden yola çıkarak kesim planı yapılmayan şefliklerde defne yoktur veya çok azdır gibi bir düşünceyle çalışmaya başlanmıştı. Ancak arazi çalışmaları sırasında Defne Kesim Planlarının her zaman defnenin varlığını veya yokluğunu göstermediği görüldü. Defne kesim planının olmadığı şefliklerde de oldukça yaygın bir alanda defnenin varlığı tespit edildi. Bu nedenle örnek alanların seçiminde kişilerden yararlanma yoluna gidildi. Bu bağlamda işletme şefleri, muhafaza 18 memurları, köy muhtarları, köylüler ve Şeflikte çalışan diğer elemanlardan yararlanılarak defne alanları dolaşılmış ve defnenin yayılış gösterdiği alanlarda (özellikle anakayanın, toprağın ve bitki örtüsünün bileşiminin değiştiği yerlerde) örnek alanlar alınarak öngörülen kayıtlar (arazi formu) tutulmuş ve gerekli görülen örnekler alınmıştır. Örnek alanlara ait fizyografik faktörler ile coğrafik bilgiler kaydedilmiş, alanın koordinatları da kayda geçilmiştir. 3.2.4. Vejetasyon Çalışmalarında Metot Seçilen örnek alanda vejetasyon çalışması yapılmasının temel koşulu alandaki vejetasyonun doğallığı olarak belirlenmiştir. Her ne kadar Braun-Blanquet (1932) metodunda örnek alanlar vejetasyonun homojen olduğu alanlardan seçilir dense de burada homojenlik aranmamış, sadece doğallık aranmıştır. Ancak vejetasyonun bolluk-yoğunluk ve sosyabilite değerleri Braun-Blanquet (1932) metodunun çizelgesi kullanılarak kaydedilmiş, alan büyüklüğü minimal alan metoduna göre alanda mevcut türlerin hepsi örneklenecek şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda çalışmada örnek alan büyüklüğü 400 m2 olarak belirlenmiştir Çizelgenin sayıları ve karşılıkları Ek 3’ de verilmiştir. Ayrıca örnek alandaki vejetasyon yüksekliği ve toplam örtü yüzdesi de kaydedilmiş olup, eğer vejetasyon iki tabakalıysa iki tabakanın da örtü yüzdesi verilmiştir. 3.2.5. Toprak Profilinin Tanıtılması ve Toprak Örneklerinin Alınması Örnek alanların seçiminden sonra defne bireylerine en yakın noktalardan seçilen ve örnek alanın ortalama özelliğini temsil eden bir yerde toprak çukuru açılmıştır. Toprak genel olarak anakayaya/anamateryale kadar, mutlak toprak derinliğinin fazla olduğu yerlerde ise 120 cm’e kadar kazılmış ve profil tanımları yapılarak özel olarak hazırlanmış formlara doldurulmuştur. Toprak örnekleri horizon oluşumu gösteren alanlarda horizonlara göre, diğer alanlarda derinlik kademelerine göre alınmıştır. Mutlak ve fizyolojik toprak derinlikleri mm hassasiyetli şerit metre yardımıyla ölçülmüştür. Toprağın iskelet miktarı ve yüzeysel taşlılık oranları Anonim, 2006’ daki Taşlılık Oranı Tahmin kartları kullanılarak tahmini olarak belirlenmiştir. Örnek alanların anakayası çoğunlukla yerinde belirlenmiş, kimi hallerde ise örnek alınarak laboratuarda belirlenmiştir. Profil aynasında usulüne uygun olarak tespit edilen horizonlar veya katmanlardan yaklaşık 1 kg kadar olacak şekilde toprak örnekleri alınarak naylon poşetlere konmuştur. Toprak örnekleri; alan adı, profil numarası, derinlik ve tarih bilgileri içerecek şekilde etiketlenerek laboratuara getirilmiştir. 19 3.2.6. Toprak Analiz Metotları Laboratuara getirilen toprak örnekleri hava kurusu hale getirilip, 2 mm’lik elekten geçirildikten sonra analize hazır hale getirilmiştir (Kacar, 1993). Tekstür : Toprak tekstürü “Bouyoucos Hidrometre Yöntemi” ile belirlenmiştir (Gülçur, 1974). Total Kireç : Total kireç miktarları “Scheibler Kalsimetre Yöntemi” ile belirlenmiştir (Kacar, 1993). Tuzluluk (EC×103) : Elektriki iletkenlikleri 1:2,5 oranında hazırlanmış toprak-su süspansiyonda cam elektrotlu EC metre ile belirlenmiştir (Jackson, 1958). Toprak reaksiyonu (pH) : Toprak örneklerinin reaksiyonları (pH), 1:2,5 oranında toprak-su süspansiyonunda cam elektrotlu pH metre ile ölçülmüştür (Jackson, 1958). Organik Madde : Organik madde miktarları “Walkley-Black Yaş Yakma Yöntemi” ile belirlenmiştir (Kacar, 1993). Total Azot : Total azot içerikleri “Kjeldahl Yöntemi” ile tam otomatik Kjeltec-20 cihazı kullanılarak belirlenmiştir (BREMNER, 1965). Yarayışlı Fosfor : Fosfor miktarları, toprakların pH ve kireç miktarları göz önünde bulundurularak, “Olsen Yöntemi” ve “Bray&Kurtz No.1 Yöntemi”ne göre belirlenmiştir (Kacar, 1993). Değişebilir Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum ve Sodyum İçerikleri: “Amonyum Asetat Yöntemi” ile flamefotometre ve atomik absorbsiyon spektrofotometre (AAS) kullanılarak belirlenmiştir (Jackson, 1958). 3.2.7. Değerlendirme Metodları Defne alanlarında tespit edilen eğimler Kılcı ve arkadaşlarının (2003), toprak türü, organik madde miktarları Kantarcı’nın (1987), toprak derinliği Kantarcı’nın (1980), taşlılık Kantarcı’nın (2005b), kireç içerikleri Kacar’ın, (1993), toprak reaksiyonu Anonim(1993)’ün, tuzluluk Kılcı ve arkadaşlarının (2003), azot Çepel’in (1995), fosfor Anonim (2007a)’nın, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve sodyum ise Anonim (2007b)’nin önerdiği sınıflandırmalara göre gruplandırılmışlardır. Değerlendirmeler, defne alanlarının bu gruplara dağılım oranlarına göre yapılmıştır. Bulgulara ait minimum ve maksimum değerler profil derinlik kademeleri esas alınarak, genel toprak özellikleri ise tüm profil esas alınarak değerlendirilmiştir. 20 4. BULGULAR Yapılan arazi çalışmaları sonucu Batı Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplam 150 adet örnek alan alınmıştır. Örnek alanlar genel özellikleri açısından çok büyük farklılık göstermektedir. Bu nedenle vejetasyonun çeşidine göre orman formasyonu içindeki örnek alanlar ve maki formasyonu içindeki örnek alanlar olarak ikiye ayrılmıştır. Bu ayrım sonucu toplam 71 adet orman alanında örnek alan, 45 adet maki alanında örnek alan alınmıştır. 34 örnek alan ise vejetasyon doğallığı olmayan, çok aşırı tahrip olmuş yerler veya bahçe kenarlarından alınmıştır. Bu alanlarda vejetasyon kaydı alınmamış, ancak fizyografik faktörler kaydedilmiş ve toprak örnekleri alınmıştır. Vejetasyon dışındaki bütün değerlendirmelerde de göz önüne alınmıştır. Ancak örnek alanların dördünde defneler tamamen kaya içinde yer aldığından toprak örnekleri alınmamış, toprak örnekleri 146 alanda incelenmiştir. 4.1. Fizyografik Faktörler 4.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri Çalışma alanı Batı Anadolu’da yer almakta olup, en kuzey (Kapıdağ Yarımadası), en güney (Dalaman), en doğu (Eşen Bölgesi) ve en batı (Karaburun Gülbahçe Köyü) noktalarının enlem ve boylamları (UTM’lerle birlikte) çıkarılmış ve aşağıdaki tabloda verilmiştir. Çizelge 4. Çalışma alanının kuzey, güney, doğu ve güney uç noktaları Table 4. The most northern, southern, western and eastern points of study area Nokta Numarası Enlem/Boylam UTM (x/y) En Kuzey 119 40º 28' 44" N / 27º 46' 31"E 565720 / 4481203 En Güney 51 36º 25' 35" N / 29º 09' 39"E 693729 / 4033414 En Batı 6 38º 20' 47" N / 26º 38' 10"E 468205 / 4244317 En Doğu 70 37º 06' 12" N / 31º 14' 08"E 876460 / 4114740 4.1.2. Denizden Olan Yatay Uzaklık Örnek alanların denizden uzaklıkları Global Mapper V. 8.3 programı yardımıyla elde edilmiştir. Bu bulgulara göre örnek alanların, dolayısıyla defnenin bulunduğu alanların denizden uzaklıkları çok büyük bir çeşitlilik göstermemektedir. Genel olarak denizden olan yatay uzaklıklar 20 km’nin altında olup (% 81), bir tek Küçük Menderes Havzasında lokal olarak 90 km’ye kadar (% 19) içeri girebilmektedir. 21 4.1.3. Yükselti Çalışma alanında defnenin yayılış gösterdiği en yüksek rakım 932 m olarak tespit edilmiştir (Aydın dağları Büyük Kemer Dere Köyü). Bunu 920 metreyle Bandırma Karadağ ve 900 metreyle Köyceğiz Ağlasun dağındaki noktalar takip etmektedir. Örnek alan verilerinden elde edilen bulgulara göre defne alanlarının büyük bölümünün alt rakımlarda olduğu görülmüştür. Defnenin en yoğun yayılış yaptığı alanlar 0-100 m arasında olup (% 30), bunu 100-200 m (% 15), 200-300 m (% 15), 300-400 m (% 15), 400-500 m (% 14) ve 500-600 m’deki alanlar (% 5) takip etmektedir. Yani defne alanlarının % 94’ü 0-600 m arasındadır. Yükseltiye bağlı dağılım açısından maki ve orman alanlarındaki defnelerde büyük bir fark görülmemektedir. Ancak 0-600 m arasındaki oran orman alanlarında % 93, maki alanlarında % 95’tir. Şekil 6. Defnenin deniz kenarındaki yayılışına ait bir nokta Figure 6. Distributon of Bay Laurel at sea level Şekil 7. Defnenin 900 m’deki yayılışına ait bir nokta Figure 7. Distributon of Bay Laurel at 900 m 4.1.4. Bakı Defne örnek alanlarında en yoğun görülen bakı gölgeli bakılardır. K, KD, KB, ve D bakılarının toplam oranı % 64’dür. Ancak alanlar denizden gelen nemli akımlara açıksa diğer bakılarda da aynı şekilde gelişim gösterebilmektedir. Nitekim çalışma alanımızda da % 36 gibi azımsanmayacak bir oranda örnek alan güneşli bakılarda yer almaktadır (Şekil 13). Ancak örnek alanları genel olarak incelediğimizde güneşli bakıya sahip alanların çoğunun dere veya akıntılara çok yakın yamaçlarda olduğu, Muğla’nın çeşitli koylarında bulunduğu ve denizden gelen nemli havadan etkilendiği görülmektedir. 22 Bakı açısından orman ve maki vejetasyon tipindeki örnek alanlar arasında önemli bir farklılık olmadığı görülmektedir. Kuzeyli bakıların oranı orman vejetasyonunda % 68 iken maki vejetasyonunda % 62’dir. 4.1.5. Eğim Defne alanlarının eğim grupları Kılcı ve ark.(2003) eğim sınıflandırmasına göre sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre defne alanlarının % 49’u sarp araziler (eğim > % 60) üzerinde bulunmaktadır. Örnek alanların % 28’ini düz ve hafif eğimli araziler (eğim % 0-20), % 13’ünü eğimli araziler (eğim % 20-40) ve % 10’unu ise dik araziler (eğim % 40-60) oluşturmaktadır (Şekil 14). Eğim açısından orman alanlarıyla maki alanları arasında çok büyük olmasa da farklılıklar görülmektedir. Maki alanlarında sarp eğim grubundan olan alanların oranı % 43, düz ve hafif eğimli alanların oranı % 35’tir. Orman vejetasyonu içindeki defne alanlarında ise bu rakamlar sırasıyla % 55 ve % 21’dir. 4.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef) Elde edilen verilere göre defne alanları en fazla (% 36) orta yamaçta bulunmaktadır. Bunu sırasıyla alt yamaç (% 20), dere içi (% 19), düzlük (% 11), dere yamacı (% 10) ve üst yamaç (% 4)’ta bulunan alanlar takip etmektedir. Arazi yüzü şekilleri açısından örnek alanların dağılımı dikkate alındığında maki ve orman vejetasyonları arasında büyük bir fark görülmemektedir. Ancak orman alanlarında orta ve üst yamaçların toplam oranı % 45 iken maki alanlarında bu oran % 34’tür. 23 Şekil 8. Orta yamaçta yer alan bir defne topluluğu Figure 8. A Bay Laurel community placed on middle slope 4.2. İklim Özellikleri 4.2.1. Ortalama Sıcaklıklar Meteoroloji verilerine göre aylık ortalama sıcaklıklar Aydın’da 8,5oC ile 29oC arasında (yıllık ortalama 18,0oC), Balıkesir’de 4,5oC ile 25,8oC arasında (yıllık ortalama14,6oC), Bandırma’da 5,3oC ile 24,7oC (yıllık 14,4oC), Çanakkale’de 6,3oC ile 25,9o C arasında (yıllık ortalama 15,3oC), İzmir’de 9,2oC ile 28,9oC arasında (yıllık ortalama18,3oC), Manisa’da 6,7oC ile 29,2oC arasında (yıllık ortalama 17,2oC), Marmaris’te 10,8oC ile 28,8oC arasında (yıllık ortalama 19,2oC), Muğla’da 5,9oC ile 26,9oC arasında (yıllık ortalama 15,3oC) olup, en sıcak istasyon Marmaris’tir. Aylık ortalama sıcaklıklara göre en sıcak ay Çanakkale’de Ağustos ayı, diğer istasyonlarda Temmuz ayıdır. Marmaris’te ise Temmuz ve Ağustos ayları sıcaklık ortalaması aynıdır. En soğuk ay ise bütün istasyonlarda Ocak ayı olup, Marmaris’te Ocak ve Şubat ayı ortalama sıcaklıkları aynıdır. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan kayıtlara göre ise ortalama sıcaklıklar Bandırma’da 14,2oC, Marmaris’te 18,3oC’dir. 24 4.2.2. En Yüksek Sıcaklıklar Yüksek sıcaklık değerleri Aydın’da 44,4oC arasında, Balıkesir’de 43,2°C, Bandırma’da 42,4oC, Çanakkale’de 38,6oC, İzmir’de 43,0oC, Manisa’da 45,1, Marmaris’te 42,6oC ve Muğla’da 41,6oC değişmektedir. En yüksek sıcaklığın görüldüğü aylar Muğla, Manisa, İzmir, Çanakkale ve Aydın’da Ağustos, Balıkesir, Bandırma ve Marmaris’te Temmuz aylarıdır. En soğuk ay ise bütün istasyonlarda Ocak ayıdır. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan değerler ise Bandırma’da 42,8 oC, Marmaris’te 43,3 oC’dir. 4.2.3. En Düşük Sıcaklıklar Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan son on yıllık verilere göre ise Aydın’da -4,5°C, Balıkesir’de -10,2oC, Bandırma’da -11,9oC, Çanakkale’de -8,6oC, İzmir’de -4,0°C, Manisa’da -7,0°C, Marmaris’te -2,4oC ve Muğla’da -7,8°C değişmektedir. Düşük sıcaklıklar açısından en soğuk ay Ocak ayı olup, en sıcak ay Aydın, Balıkesir, Manisa’da Temmuz ayı diğer istasyonlarda Ağustos ayıdır. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan düşük sıcaklıklar ise Bandırma’da 6,9oC, Marmaris’te -3,1oC’dir. 4.2.4. Yağış Miktarları ve Rejimi Yıllık ortalama yağış miktarları Aydın’da 662,5mm, Balıkesir’de 524,8mm, Bandırma’da 688,6mm, Çanakkale’de 621,7mm, İzmir’de 730,3mm, Manisa’da 721,4mm, Marmaris’te 1279,6mm, Muğla’da 1192,5mm olup bütün istasyonlarda en fazla yağış alan mevsim kıştır. Yaz ayları yağışları beklendiği gibi bütün istasyonlarda düşük olup, yaz yağışları toplamı Aydın’da 20,0mm, Balıkesir’de 29,4mm, Bandırma’da 45,1mm, Çanakkale’de 23,7mm, İzmir’de 9,6mm, Manisa’da 19,1mm, Marmaris’te 15,5mm, Muğla’da 47,3mm.dir. Yağış rejimi Aydın, Balıkesir ve Muğla’da KİSY (Yağış miktarı sıralaması Kış, İlkbahar, Sonbahar, Yaz şeklinde), Bandırma, Çanakkale, İzmir, Manisa ve Marmaris’te KSİY şeklindedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan verilere göre ise ortalama yağış değerleri Bandırma’da 770,1mm, Marmaris’te ise 965 mm’dir. 4.2.5. Bağıl Nem Aylık ortalama bağıl nem değerleri Aydın’da %51 ile %74 arasında (yıllık ortalama %62), Balıkesir’de %56 ile %79 arasında (yıllık ortalama %68), Bandırma’da %69 ile %78 (yıllık ortalama %73) arasında, Çanakkale’de %69 ile %84 arasında (yıllık ortalama %77), İzmir’de %52 ile %70 arasında (yıllık ortalama %62), Manisa’da %46 ile %77 arasında (yıllık ortalama %62), Marmaris’te %55 ile %75 arasında (yıllık ortalama %65), Muğla’da %48 ile %80 arasında (yıllık ortalama %64) değişmektedir. En düşük bağıl nem miktarları da istasyonlara göre büyük değişiklikler göstermekte olup, yaz ayları bağıl nem değerleri bazı 25 istasyonlarda %6-7’ye (Balıkesir) düşmektedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan bağıl nem değerleri ise Bandırma’da %100 ile %15 arasında (yıllık ortalama %77), Marmaris’te ise %100 ile %11 arasında (yıllık ortalama %71) değişmektedir. 4.2.6. Rüzgar Yönü ve Hızı Yıllık ortalama rüzgar hızları ve yönleri Aydın’da W (batıdan) olmak üzere 1,5 m/sec., Balıkesir’de NNW (kuzey -kuzey batı’dan) 2,1 n/sec., Bandırma’da NNE (Kuzey-Kuzey Doğu) olmak üzere 3,8 m/sec., Çanakkale’de SSE (GüneyGüneydoğu) olmak üzere 4,0 m/sec., İzmir’de WSW (Batı-Güneybatı) olmak üzere 3,1 m/sec., Manisa’da S (Güney) olmak üzere 1,5 m/sec., Marmaris’te SSE olmak üzere 2,0 m/sec.,Muğla’da ESE (Doğu-Güneydoğu) olmak üzere 1,8 m/sec.’dır. Çanakkale dışındaki bütün istasyonlarda en yüksek rüzgar hızı yaz aylarında görülmektedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarının rüzgar hızları ise Bandırma’da 04 m/sec arasında olup, yıllık ortalama 0,4 m/sec, Marmaris’te ise 0-4,8 m/sec. arasında (yıllık ortalama 0,06 m/sec) değişmektedir. 4.2.7. İklimsel Sentez Thornwaite iklim analiz yöntemine göre istasyonların su bilançoları çıkarılmış ve iklim tipine yönelik indisler belirlenmiştir. Yağış etkenliği ve iklim tipi indisi (Im) değerlerine göre Thornwaite metodunun iklim tipleri şöyledir; Im 100’den büyük 100-20 20-0 0-(-20) (-20)-(-40) (-40)’dan küçük Yağış etkenliği Çok Nemli Nemli Yarı Nemli Yarı Nemli-Yarı Kurak Yarı Kurak Tam Kurak İklim tipi Nemli İklim Nemli İklim Nemli İklim Kurak İklim Kurak İklim Kurak İklim Bu değerlere göre istasyonların iklim tipleri aşağıda sıralanmıştır. İstasyon adı Aydın Balıkesir Bandırma Çanakkale İzmir Manisa Marmaris Muğla Im -6,10 -5,43 10,78 1,29 0,58 3,04 52,51 68,91 Yağış etkenliği Yarı Nemli-Yarı Kurak Yarı Nemli-Yarı Kurak Yarı Nemli Yarı Nemli Yarı Nemli Yarı Nemli Nemli Nemli İklim tipi Kurak İklim Kurak İklim Nemli İklim Nemli İklim Nemli İklim Nemli İklim Nemli İklim Nemli İklim Yıllık PE (Potansiyel Evapotranspirasyon) değerleri bütün istasyonlarda 114’ten fazla olup bu değerlere göre bütün istasyonların iklim tipi Megatermal bulunmuştur. 26 Ia (Nemli iklimler) 0-16,7 16,7-33,3 33,3’ten çok Su bilançosu Su eksiği yok veya pek az Yazın orta derecede su eksikliği Yazın kuvvetli derece su eksikliği Nemli iklimlerin su bilançosu indisi Ia değerleri ise Nemli İklime sahip bütün istasyonlarda 33,3’ten fazladır ve bu bağlamda bütün istasyonlar yazın kuvvetli su açığı yaşamaktadırlar. Ia (Kurak iklimler) 0-10 10-20 20’den çok Su bilançosu Su eksiği yok veya pek az Yazın orta derecede su eksikliği Yazın kuvvetli derece su eksikliği Kurak İklimlerin su bilançosunu veren In değerlerine göre de yine bütün istasyonlar yazın kuvvetli su eksikliği yaşamaktadırlar. İstasyonlara ait su bilançoları ve su bilançosu grafikleri Ek 4 de verilmiştir. Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan çalışma alanındaki illeri ve iki ilçeyi kapsayan veriler üzerinde Thornwaite yöntemine göre yapılan iklim analizine göre bütün istasyonlarda Akdeniz iklim tipinin tipik karakteristiği olan yazın kuvvetli derecede su noksanı bulunmuştur. Tarafımızdan kurulan seyyar meteoroloji istasyonlarından bu değerlendirmeyi yapabilecek kadar veri elde edilememiştir. Ancak elde edilen veriler defne alanlarının yakınındaki istasyonlarla benzer sıcaklık ve yağış değerlerine, buna karşın farklı rüzgar ve bağıl nem değerlerine sahip olduğunu göstermektedir. 4.3. Vejetasyon Yapısı 4.3.1. Flora Defne örnek alanlarında toplam 85 familyaya ait 580 adet tür tespit edilmiştir. Flora listesi Ek 5 de verilmiştir. Floristik yapı içerisinde 124 adet Akdeniz, 90 adet Doğu Akdeniz, elementi belirlenmiştir. Avrupa-Sibirya elementlerinin sayısı 50, Öksin elementlerin sayısı 7 ve İran-Turan elementlerin sayısı 10’dur. Endemik türler ise 30 adettir. Türlerin element ve endemik olma durumları aşağıya çıkarılmıştır (Akd.= Akdeniz, D. Akd. = Doğu Akdeniz, Avr-Sib. = Avrupa-Sibirya, Ir-Tur. =İran-Turan, Euxine = Öksin). 27 Element veya endemiklik Akd. D.Akd. Avr-Sib. Ir-Tur. Euxine Endemik Tür sayısı 124 90 50 10 7 30 Oranı (%) 22 15 8 1 0.9 5 4.3.2. Örnek Alanların Vejetasyon Özellikleri Orman vejetasyonu olarak tanımladığımız vejetasyon tipi üstte orman topluluğu, altta içinde defne de bulunan maki elemanları veya alt tabaka bulunan iki tabakalı bir vejetasyon tipidir. Bu alanlar genellikle kapalılığın yüksek olduğu (%60-100 arasında), bazı alanlarda iki tabakalılıktan dolayı %100’ün üstünde vejetasyon örtüsünün bulunduğu alanlardır. Örnek alanlar arasında 1 adet anakayası kireçtaşı olan ve %30 örtüye sahip bir alan; 1 adet anakayası serpantin olan ve %40 örtüye sahip bir alan ile %50 örtüye sahip anakayası biyotit şist olan 2 adet alan ve anamateryali alluvyal olan 1 adet alan bulunmaktadır. Diğer alanların büyük çoğunluğu tam kapalı bir örtüye sahiptir (%93’ü %60’ın üzerinde). Vejetasyon yüksekliği açısından orman vejetasyonu içerisindeki örnek alanlarda büyük bir varyasyon gözlenmekte olup, 48 adet alanda iki tabakalılık görülmektedir. İki tabakalı yapı gösteren alanlarda orman vejetasyonu 10-40 m arasında değişmektedir. Bu alanlarda çalı tabakası 0,75-8 m’ler (Her ne kadar çalı tabakası yüksekliği uluslararası ölçekte ve ülkemizde 6 m ile sınırlandırılmış ise de burada alt tabaka olduğu için 8 m’de dahil edilmiştir) arasında dağılım göstermektedir. Tek tabakalı kuruluşlarda ise-ki buralarda defneler de ağaç halindedir- 10-30 m arasında bir örtü görülmektedir. Orman vejetasyonu içerisinde bulunan 71 adet örnek alanda frekansı en yüksek türler ve frekansları şöyle sıralanabilir: Smilax excelsa L. (52), Pinus brutia Ten. (50), Phillyrea latifolia L. (48), Styrax officinalis L. (45), Quercus coccifera L. (43), Asparagus acutifolius L. (43), Pistacia terebinthus L. (42), Cistus creticus L. (40), Trifolium campestre Schreb. (32), Campanula lyrata Lam. (31), Tamus communis L. (30), Rubus sanctus Schreb. (29), Clematis cirrhosa L. (29), Myrtus communis L. (28), Torilis arvensis (Huds.) Link (28), Quercus infectoria Oliver (27), Piptatherum miliaceum (L.) Cosson (26), Geranium dissectum L. (26), Fraxinus ornus L. (25), Ruscus aculeatus L. (24), Dactylis glomerata L. (24), Avena barbata Pott ex Link (23), Platanus orientalis L. (22), Melissa officinalis L. (22), Arbutus andrachne L. (21), Olea europea L. (21), Vitis sylvestris Gmelin (21), Hedera helix L. (21), Melica ciliata L. (21), Cercis siliquastrum L. (20), Ficus carica L. (20), Cynosurus echinatus L. (20), Arbutus 28 unedo L. (19), Crataegus monogyna Jacq. (18), Crepis sancta (L.) Babcock (18), Lonicera etrusca Santi (17), Nerium oleander L. (16), Spartium junceum L. (16). Defne örnek alanlarının 45 adedi maki alanlarında yayılış göstermektedir. Maki alanlarındaki defne örnek alanlarında vejetasyon örtüsü orman alanlarındakine göre daha büyük çeşitlilik göstermektedir. Bu alanlarda da % 60’ın üzerinde kapalılığa sahip alanların yüzdesi yüksek (% 74) olmakla birlikte orman vejetasyonundaki kadar yüksek değildir. Maki alanlarının büyük ölçüde tahribat sonucu oluştukları ve bu alanlarda kontrollü veya kontrolsüz kullanımın devam ettiği düşünülürse kapalılığın daha fazla olması da beklenemezdi. Bu alanlarda vejetasyon yüksekliği ise 0,75-8 m arasında değişmektedir. Maki alanlarında bulunan 45 adet Defne örnek alanı içinde frekansı en yüksek olan türler şöyle sayılabilir: Pistacia terebinthus L. (37), Quercus coccifera L. (32), Tamus communis L. (30), Styrax officinalis L. (28), Smilax excelsa L. (26), Campanula lyrata Lam. (26), Asparagus acutifolius L. (25), Cistus creticus L. (24), Phillyrea latifolia L. (23), Dactylis glomerata L. (23), Rubus sanctus Schreb. (22), Piptatherum miliaceum (L.)Cosson (22), Cynosurus echinatus L. (21), Trifolium campestre Schreb. (21), Quercus infectoria Oliver (20), Fraxinus ornus L. (20), Quercus cerris L. (20), Clematis cirrhosa L. (20), Avena barbata Pott ex Link (20), Bromus lanceolatus Roth (20), Pinus brutia Ten. (19), Melissa officinalis L. (19), Carduus pycnocephalus L. (19), Geranium dissectum L. (19), Olea europea L. (18), Tordylum aegyptiacum (L.) Lam. (18), Crepis sancta (L.) Babcock (17), Ficus carica L. (16), Cercis siliquastrum L. (16), Knautia integrifolia (L.) Bert. (15), Geranium rotundifolium L. (15), Arbutus andrachne L. (14), Ruscus aculeatus L. (14), Legousia pentagonia (L.) Thellung (14), Phleum subulatum (Savi) Achers % Graebn. (14), Vitex agnus-castus L. (13), Origanum onites L. (13), Platanus orientalis L. (12), Picnomon acarna (L.) Cass. (12), Dracunculus vulgaris Schott (12), Hordeum murinum L. (12), Lagoecia cuminioides L. (12), Hypericum perforatum L. (12), Myrtus communis L. (11), Paliurus spina-christi Miller (11), Origanum vulgare L. (11), Spartium junceum L. (11), Hedera helix L. (10). 4.3.3. Fitososyoloji Akman (1995)’a göre Türkiye’nin Akdenizli bölgelerinde yayılış gösteren fitososyolojik birimler Quercetea ilicis Br-Bl 1942 ve Quercetea pubescentis Doing Kraft. 1955 sınıfları ile bunlara bağlı alt birimlerdir (Şekil 9). Quercetea ilicis Br-Bl 1942 sınıfı Quercetalia ilicis Br-Bl. 1942 adıyla anılan bir tek ordoya sahiptir. Bu ordo Olea-Ceratonion Br-Bl 1936, Quercion ilicis Br-Bl. (1931) 1936, Quercion calliprini Zohary 1962, Ptosimopappo-Quercion Barbero, Chalabi, Nahal Quezel 1977 ve Gonocytiso-Pinion Barbero, Chalabi, 29 Nahal Quezel 1977 olmak üzere 5 alyansla temsil edilmektedir. Oleo-Ceratonion alyansı tüm Akdeniz ve Ege Bölgesinde denize bakan yamaçlarda ve sahil kesiminde bulunur. Ancak gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda alyansın İzmir’in kuzeyine çıkmadığı gözlenmiştir. Quercion ilicis alyansı genel olarak Batı Akdeniz’de yayılış gösterir. Doğu sınırını ülkemizin kuzey-batısı ile İzmir’in güneyinden İstanbul’a kadar uzanan bir çizgi oluşturur. Bu özelliğiyle çalışma alanında en geniş yayılışlı alyans olarak düşünülebilir. Quercion calliprini alyansı batı Akdeniz’deki Quercion ilicis alyansının doğu Akdeniz’deki vikaryantıdır. Türkiye’de güney ve güney-batı Anadolu’da yayılış gösterir. PtosimopappoQuercion ve Gonocytiso-Pinion alyansları ülkemizin doğu Akdeniz bölgesinde daha lokal yayılışa sahip alyanslardır. Fitososyolojik olarak hem orman hem de maki alanlarındaki defne toplulukları daha çok coğrafik olarak Ege ve Akdeniz Bölgesindeki maki ve orman topluluklarını kapsayan Quercetea (-alia) ilicis karakteristiklerini yoğun olarak içermektedirler. Bunun yanında Querco-Carpinetalia ordosu da oldukça iyi temsil edilmektedir. Alyans düzeyinde de defne toplulukları Quercetea (-etalia) ilicis’e bağlı Quercion ilicis, ve Oleo Ceratonion alyansının karakteristikleri ile birlikte QuercoCarpinetalia’ ya bağlı Quercion Frainetto karakteristiklerini ve Carpino - Acerion karakteristiklerini hemen hemen aynı yoğunlukta içermektedirler (Fitososyolojik tablolar Ek 6’da verilmiştir). Şekil 9. Akman’a Göre Çalışma Alanındaki Alyansların Yayılışı Figure 9. Distribution of Alliances on Study Area According to Akman 30 4.4. Toprak Özellikleri Araştırılan defne alanlarında toprak özelliklerine ilişkin olarak anakaya/anamateryal, derinlik, taşlılık, tür (tekstür), reaksiyon, tuzluluk, organik madde, kireç ve toprakların besin maddelerine ait bulgular aşağıda verilmiştir. 4.4.1. Anakaya Örnek alanların çok çeşitli anakaya/anamateryaller üzerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanında tespit edilen anakaya/anamateryaller oluşumlarına göre sınıflandırılarak aşağıda verilmiştir. Oluşum Maki Orman Genel Adet Yüzde Adet Yüzde Adet Yüzde Magmatik kayaçlar 2 2,60 5 7,04 7 4,73 Tortul kayaçlar 32 41,56 31 43,66 63 42,57 Metamorfik kayaçlar 16 20,78 12 16,90 28 18,92 Taşınmış anamateryal 27 35,06 23 32,40 50 33,78 Tablo incelendiğinde defne alanlarının en çok tortul kayalar üzerinde bulunduğu (% 42,57) anlaşılmaktadır. Bunu taşınmış anamateryallerin (% 33,78) ve metamorfik anakayaların (% 18,92) izlediği görülmektedir. Defne alanlarında magmatik kökenli kayaçlar en düşük oranda (% 4,73) bulunmuştur. Araştırma alanında çalışma sırasında tespit edilen anakaya/anamateryaller aşağıdaki gibidir: Magmatik kayaçlar ; granit, riyolit, dasit, riyodasit, andezit tüf, aglomera Tortul Kayaçlar ; kireçtaşı, marn, şeyl, kumtaşı Metamorfik Kayaçlar ; mikaşist, gnays, kalkşist, mermer, biyotit şist, fillat, serpantin Taşınmış Anamateryal ; alüvyal, kollüvyal Bu anakaya/anamateryallerin örnek alanlarına dağılımı tabloda gösterilmiştir. 31 Çizelge 5. Tüm örnek alanlarda bulunan anakayalar Table 5. Parent rocks exist in all sampling areas Taşınmış anamateryal Metamorfik kayalar Tortul kayalar Magmatik kayalar Anakaya /Anamateryal Maki Orman Genel Adet Yüzde Adet Yüzde Adet Yüzde Granit - - 1 1,41 1 0,68 Riyolit - - 2 2,82 2 1,36 Dasit - - 1 1,41 1 0,68 Riyodasit 1 1,30 - - 1 0,68 Andezit tüf 1 1,30 - - 1 0,68 Aglomera - - 1 1,41 1 0,68 Kireçtaşı 25 32,47 20 28,17 45 30,41 Marn 2 2,6 1 1,41 3 2,03 Şeyl 2 2,6 5 7,04 7 4,73 Kumtaşı 3 3,9 5 7,04 8 5,41 Mikaşist 10 12,97 5 7,04 15 10,14 Gnays 1 1,3 - - 1 0,68 Kalkşist 3 3,9 1 1,41 4 2,7 Mermer 1 1,3 - - 1 0,68 Biyotit şist - - 1 1,41 1 0,68 Fillat 1 1,3 2 2,82 3 2,03 Serpantin - - 3 4,23 3 2,03 Alüvyal 15 19,48 15 21,11 30 20,28 Kolüvyal 12 1,58 8 11,27 20 13,44 32 4.4.2. Toprak Derinliği Çalışma alanında toprak derinliği mutlak derinlik ve fizyolojik derinlik olarak iki kısımda incelenmiştir. a. Mutlak Derinlikler; Elde edilen veriler ve yapılan değerlendirmelere göre defne alanlarının topraklarının mutlak derinlik değerleri 8 cm ile 160 cm’den fazla arasında değişmektedir. Elde edilen verilere göre defne alanlarında % 35,61 oranında pek derin, % 25,34 oranında derin, % 24,66 oranında orta derin, % 10,96 oranında sığ ve % 3,43 oranında pek sığ topraklar bulunmaktadır. Mutlak derinlikler açısından orman ve maki alanları arasında büyük bir farklılık görülmemektedir. b. Fizyolojik Derinlikler; Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının fizyolojik derinlik değerleri 50 cm ile 160 cm’den fazla arasında değişmektedir. Tüm defne alanlarında sığ ve pek sığ fizyolojik derinliğe sahip bir alana rastlanmamıştır. Orta derin fizyolojik derinliğe sahip örnek alanların oranı ise yalnızca % 2,05’tir. Bu da maki vejetasyonu içinde orta yamaçta yer alan 3 adet alandan ibarettir. Bu alanların birinde anakaya mikaşist, ikisinde oldukça sert kireçtaşıdır. Defne alanlarının tamamına yakını (%97,95) derin ve pek derin fizyolojik derinliğe sahip alanlardır. Tespit edilen en düşük fizyolojik derinlik 50 cm olup, mikaşist anakayaya sahip bir alanda ölçülmüştür. Alanlarda ölçülen en yüksek fizyolojik derinlik ise kolüvyal bir depo üzerindedir. 4.4.3. Toprağın İskelet Miktarı Defne topraklarında iskelet miktarı belirlenirken bir profilde, bir de yüzeyde olmak üzere iki tip taşlılık belirlenmiştir. a. Yüzeysel Taşlılık; Defne alanlarının büyük bir kısmında (%59,59) yüzeysel taşlılık taşsız-az taşlı sınıfındadır. Orta taşlı alanların %21,92, çok taşlı alanların ise %13,01 oranında olduğu tespit edilmiştir. Litosolik olarak ifade edilen aşırı taşlı alanlar ise defne sahalarının %5,48’ini kaplamaktadır. Litosolik sınıfa giren alanların büyük bir çoğunluğu kireçtaşı anakayaya sahiptirler. Bir başka deyişle bu alanlar karstik alanlardır. Yüzeysel taşlılık açısından maki ve orman vejetasyonu içindeki defne alanları da benzer özellikler göstermektedirler. Ancak orman alanlarında taşlılık az miktarda bir artış göstermektedir. b. Profil Taşlılığı; Defne alanlarının yarısından fazlasının (%53,439) taşsız –az taşlı topraklara sahip olduğunu görebiliriz. Orta taşlı toprakların oranı %28,77, çok taşlı toprakların oranı %15,75’tir. Defne alanlarında çok düşük bir oranda (%2,05) iskelet toprağına rastlanmıştır. İskelet topraklarının ikisi kireçtaşları üzerinde, biri ise Alüvyal anamateryal üzerindedir. 33 Orman ve maki alanlarındaki profil taşlılığı ise küçük bir farklılık göstermektedir. Orman alanlarında %48,57 oranında taşsız-az taşlı, %27,14 oranında orta taşlı, %21,43 oranında çok taşlı ve %2,05 oranında iskelet toprak bulunurken, maki alanlarında %57,90 oranında taşsız-az taşlı, %30,26 oranında orta taşlı, %10,53 oranında çok taşlı ve %1,31 oranında iskelet toprak bulunmaktadır. Şekil 10. Defne alanlarından mutlak toprak derinliğine rastlanmayan iki nokta Figure 10. Two places where absolute soil depth is not exist from Bay Laurel areas 4.4.4. Toprak Taneliliği (Tekstür) ve Toprak Türü Analiz sonuçlarına göre, defne alanlarındaki toprak türü %4,11 oranında balçıklı kum, %37,67 oranında kumlu balçık, %4,8 oranında kumlu killi balçık, %29,45 oranında balçık, %18,49 oranında killi balçık, %0,68 oranında kumlu kil ve %4,8 oranında kilden oluşmaktadır. Maki ve orman alanları arasında toprak türü açısından küçük farklılıklar bulunmaktadır. Maki alanlarında %3,5 balçıklı kum, %39,47 kumlu balçık, %3,95 kumlu killi balçık, %34,21 balçık, %14,47 killi balçık, %3,95 kil bulunmaktadır. Orman alanlarında ise %4,29 balçıklı kum, %35,71 kumlu balçık, %5,71 kumlu killi balçık, %24,29 balçık, %22,86 killi balçık, %1,43 Kumlu kil, %5,71 oranında kil bulunmaktadır. Toprakların tekstür değerleri incelendiğinde kum tane boyutunda minimum %18,84, maksimum %83,12, kil tane boyutunda minimum %1,44, maksimum %48,52; toz tane boyutunda ise minimum %13,28, maksimum %48,00 oranında değerler tespit edilmiştir. Maksimum-Minimum kum kil ve toz miktarları şöyledir. 34 Kum Kil Toz Minimum Maksimum Minimum Maksimum Minimum Maksimum Maki 18,84 81,28 2,52 48,52 14,00 48,00 Orman 18,92 83,12 1,44 48,52 13,28 45,36 Genel 18,84 83,12 1,44 48,52 13,28 48,00 Çalışma alanındaki topraklar kaba, orta ve ince tekstürlü olarak sınıflandırıldığında ise (Çepel, 1988) %15,75 kaba tekstürlü, %69,87 orta tekstürlü, %14,38 ince tekstürlü topraklar görülmektedir. Maki ve orman alanlarındaki topraklar tekstür sınıflaması açısından da küçük farklılıklar göstermektedirler. Maki alanlarında %14,47 kaba tekstürlü, %73,69 orta tekstürlü, %11,84 ince tekstürlü topraklar görülürken orman alanlarında ise %17,14 kaba tekstürlü, %65,72 orta tekstürlü, %17,14 ince tekstürlü topraklar mevcuttur. 4.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının organik madde miktarlar %0,083 ile %12,245 arasında değişmektedir. Elde edilen verilere göre defne topraklarında %36,30 oranında düşük, %37,67 oranında orta ve %26,03 oranında yüksek miktarda organik madde bulunmaktadır. Organik madde miktarı açısından maki ve orman alanlarındaki defneliklerin değerlerine bakıldığında iki vejetasyon tipi arasında küçük farklılıkların olduğu görülmüştür. Maki alanlarında organik madde miktarları %34,21 oranında düşük, %32,90 oranında orta ve %32,89 oranında yüksek olup bu değerler orman alanlarında sırasıyla %38,57, %42,86 ve %18,57’dir. 4.4.6. Toprakların karbonatları Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının kireç içerikleri %0,24 ile %75,95 arasında değişmektedir. Analizler sonucunda, defne alanlarının %67,80’inde düşük seviyede, %6,18’inde orta seviyede ve %26,02’inde yüksek seviyede kireç bulunduğu görülmüştür. Kireç oranları bakımından maki ve orman alanlarında küçük farklılıklar bulunmaktadır. Orman alanlarında %72,86 oranında düşük, %7,14 oranında orta ve %20,00 oranında yüksek seviyede kireç bulunurken, maki alanlarında %63,15 oranında düşük, %5,26 oranında orta ve %31,58 oranında yüksek seviyede kireç bulunmaktadır. Maksimum ve minimum değerler benzerlik göstermektedir. 4.4.7. Toprak Reaksiyonu Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının pH değerleri 5,61 ile 8,78 arasında değişmektedir. Örnek alınan alanların %1,37’i orta şiddetli asit, 35 %5,48’i hafif şiddetli asit, %30,82’i nötr, %29,45’i hafif şiddetli alkali, %28,08’i orta şiddetli alkali ve %4,8’i şiddetli alkalidirler. Maki ve orman alanları arasında toprak reaksiyonu açısından da küçük farklar bulunmaktadır. Maki alanlarında %6,58 oranında hafif şiddetli asit, %31,58 oranında nötr, %31,58 oranında hafif şiddetli alkali, %26,32 oranında orta şiddetli alkali ve %3,94 oranında şiddetli alkali topraklar bulunmaktadır. Orman alanlarında ise %2,86 oranında orta şiddetli asit, %4,28 oranında hafif şiddetli asit, %30,00 oranında nötr, %27,14 oranında hafif şiddetli alkali, %30,00 oranında orta şiddetli alkali ve %5,72 oranında şiddetli alkali topraklar görülmektedir. Bu değerlere göre defne alanlarının toprakları asidik, nötr ve bazik olarak aşağıda verilmiştir. Maki Orman Genel Toprak reaksiyonu Asidik Nötr Adet Yüzde Adet Yüzde 5 6,58 24 31,58 5 7,14 21 30,00 10 6,85 45 30,82 Bazik Adet Yüzde 47 61,84 44 62,86 91 62,33 4.4.8. Toprak Tuzluluğu Defne alanlarında tuzluluk değerleri maki alanlarındaki topraklarda 0,069 ile 0,952 mS/cm arasında, orman topraklarında ise 0,028-0,609 mS/cm arasında değişmektedir. 4.4.9. Toprağın Besin Maddeleri Azot Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının azot değerleri %0,010 ile %0,878 arasında değişmektedir. Çepel’e (1995) göre yapılan sınıflandırma sonucu defne alanlarının %40,41 oranında düşük, %43,84 oranında orta ve %15,75 oranında yüksek azot içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir. Orman ve maki alanlarındaki defne örnek alanlarında çok büyük farklılık görünmemektedir. Orman alanlarında %45,71 oranında orta seviyede, %40,00 oranında düşük düzeyde, %14,29 oranında yüksek seviyede azot bulunurken, maki alanlarında %42,11 oranında orta düzeyde, %40,79 oranında düşük seviyede, %17,10 oranında yüksek düzeyde azot bulunmuştur. Minimum değerler orman alanlarında 0,010, maki alanlarında 0,022’dir. Maksimum değerler ise orman alanlarında 0,834, maki alanlarında ise 0,878’dir. 36 Fosfor Analiz sonuçlarına göre, orman alanlarında fosfor 0,29 ile 45.09 ppm arasında, maki alanlarında 0,34 ile 103,97 arasındadır. Defne alanlarında fosfor değerleri %80,14 oranında düşük, %10,96 oranında orta ve %8,90 oranında yüksek seviyededir. Fosfor miktarları açısından orman ve maki defne alanlarında diğer elementlere göre daha büyük farklılık görülmektedir. Orman alanlarında %91,43 oranında düşük seviyede, %5,4 oranında orta seviyede, %2,86 oranında yüksek seviyede fosfor bulunmaktadır. Maki alanlarında ise %69,74 oranında düşük seviyede, %15,79 oranında orta seviyede, %14,47 oranında yüksek seviyede fosfor bulunmaktadır. Potasyum Analiz sonuçlarına göre, orman alanlarında yer alan defneliklerde potasyum içeriği 29-1240 ppm arasında; maki alanlarında yer alan defneliklerde potasyum içeriği 23-1360 ppm arasında değişmektedir. Defne alanlarında potasyum değerleri %43,15 oranında orta düzeyde, %32,19 oranında düşük düzeyde ve %24,66 oranında yüksek düzeyde potasyum tespit edilmiştir. Orman ve maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında küçük farklılıklar bulunmaktadır. Orman alanlarında potasyum değerleri %37,14 oranında düşük, %40,00 oranında orta ve %22,96 oranında yüksek seviyededir. Maki alanlarında ise %27,63 oranında düşük, %46,05 oranında orta ve %26,32 oranında yüksek seviyede potasyum bulunmaktadır. Kalsiyum Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının kalsiyum değerleri, orman alanlarında 340 ppm ile 9400 ppm, maki alanlarında ise 460 ppm ile 8900 ppm arasında değişmektedir. Defne alanlarındaki topraklar genellikle yüksek kalsiyum içeren topraklardır. %65,76 oranında yüksek düzeyde, %22,60 oranında orta düzeyde ve %11,64 oranında düşük düzeyde kalsiyum bulunmaktadır. Orman ve maki alanlarında çok büyük bir farklılık görülmemektedir. Maki alanlarında %63,16 oranında yüksek, %25,00 oranında orta, %11,84 oranında düşük düzeyde kalsiyum bulunurken, orman alanlarında %68,57 oranında yüksek, %20,00 oranında orta ve %11, 43 oranında düşük seviyede kalsiyum bulunmaktadır. Magnezyum Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının magnezyum değerleri, orman alanlarında 29 ppm ile 2200 ppm, maki alanlarında ise 26 ppm ile 800 ppm arasında değişmektedir. Analiz sonuçlarına göre defne alanlarında %26,71 oranında düşük seviyede, %51,37 oranında orta seviyede ve %21,92 oranında düşük 37 seviyede magnezyum bulunmaktadır. Maki ve orman alanları arasında magnezyum içeriği açısından küçük farklılıklar bulunmaktadır. Orman alanlarında %14,29 oranında düşük, %50,00 oranında orta ve %35,71 oranında magnezyum bulunurken, maki alanlarında %38,16 oranında düşük, %52,63 oranında orta ve %9,21 oranında yüksek seviyede magnezyum bulunmaktadır. Sodyum Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının sodyum değerleri, orman alanlarında 4 ppm ile 383 ppm, maki alanlarında ise 4 ppm ile 220 ppm arasında değişmektedir. Analiz sonuçlarına göre defne alanlarındaki topraklar, %85,62 oranında düşük sodyum içeriğine, %12,33 oranında orta sodyum içeriğine ve %2,05 oranında yüksek sodyum içeriğine sahiptirler. Sodyum değerleri 4-383 arasında değişmektedir. Orman ve maki alanları arasında genel olarak önemli bir fark görülmemektedir. Orman alanlarında %85,71 oranında düşük, %11,43 oranında orta ve %2,86 oranında yüksek seviyede sodyum içeriği bulunmaktadır. Minimum ve maksimum değerler 4 ve 383’tür. Maki alanlarında ise %85,53 oranında düşük, %13,16 oranında orta ve %1,31 oranında yüksek düzeyde sodyum bulunmaktadır. 38 5. TARTIŞMA VE SONUÇ 5.1. Fizyografik faktörler 5.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri Enlem dereceleri bir yerin özellikle sıcaklık iklimi, yağış miktarı ve rejimi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Buna bağlı olarak da dünya üzerindeki bitki toplumları enlem derecelerine göre ayrı özellikler kazanmaktadır (Çepel, 1995). Bu özellikler dikkate alınarak oluşturulan “Büyük Hayat Zonları” açısından bakıldığında çalışma alanımızın ölçülen enlem dereceleri ile “Sıcak-Ilıman Subtropikal Kuşak” içerisinde yer aldığı tespit edilmiştir. 5.1.2. Denizden Uzaklıklar Denizden uzaklığı 20 km’ye kadar olan arazilere “Kıyı Arazisi” denir (Çepel, 1995). Çepel, kıyı arazilerinin genellikle deniz iklimi özelliklerine sahip olduğunu, daha uzak olan yerlerde karasal iklim koşullarının baskın olduğunu belirtmektedir. Kantarcı (1982) “Akdeniz Bölgesinde Doğal Ağaç ve Çalı Türlerinin Yayılışı İle Bölgesel Yetişme Ortamı Özellikleri Arasındaki İlişkiler” isimli çalışmasında deniz etkisinin vadiler boyunca içeri nüfuz edebildiğini ancak vadilerin uzandığı yönün deniz etkisinin içerilere nüfuzunu değiştirebildiğini tespit etmiştir. Bu çalışma esnasında yapılan gözlemler neticesinde bu durumun Ege ve Güney Marmara bölümleri için de geçerli olduğu görülmüştür. Defnenin yayılış alanlarının oluşmasında deniz etkisinin önemli bir unsur olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda defne, yetişme muhiti açısından ağırlıklı olarak kıyı alanlarında yayılış göstermektedir. Denizden uzaklıklar grafiğine baktığımızda genel olarak uzaklıkların 20 km’nin altında (%81) olduğunu, 20 km’nin üstündeki uzaklıkların oranının sadece %19 olduğunu görüyoruz. 39 Örnek Alanların Denizden Uzaklıkları 19 81 Genel 13 87 Orman 76 24 Maki 0 20 40 60 80 100 % 0-20 >20 Şekil 11. Defne örnek alanlarının denizden uzaklıkları Figure 11. The distance from sea of Bay Laurel sampling area Bir yerin denize yakınlığı, o yerin ikliminde mutedillik olarak ortaya çıkar, yani denize yakınlıkla birlikte gece gündüz ve mevsimsel farklar azalır. Kışın sert donların ve yazın aşırı kuraklığın görülme olasılığı çevresiyle kıyaslandığında nispeten azdır veya yoktur (Akman 1990). Çalışma alanımızdaki defne alanları da denize yakınlıklarıyla bu özellikleri taşımaktadırlar. Bu durum defnenin biyolojik olarak mutedillik istediğini, kış donlarından ve aşırı kurak yazlardan kaçtığını göstermektedir. Bu bağlamda denizden içeriye çok fazla girmemektedir. Küçük Menderes Havzasında ise defne alanlarının iç kesimlere kadar sokulabilmesinin nedeni olarak deniz etkisinin her hangi bir engel tarafından kesilmeden iç kesimlere kadar girebilmesi olarak düşünülebilir. 5.1.3. Yükselti Yükseltinin ekolojideki önemi iklime, dolayısıyla toprak ve vejetasyon üzerine yaptığı etkiden ileri gelmektedir (Ayık, 1985). Kantarcı (1991), yıllık ortalama yağış miktarının Akdeniz’e bakan yamaçlar üzerinde kıyıdan itibaren önce arttığının, fakat daha sonra azaldığının görüldüğünü belirtmektedir. Deniz üzerinden gelen nemli ve ılık hava kütleleri yükseldikçe soğuyarak taşıdıkları nemi yağış halinde bırakmaktadırlar. Daha yükseklerde ise hava kütlelerinin artık yağış halinde bırakacak nem ihtiva etmedikleri için yağış 40 azalmaktadır. Hava kütlelerinin aşırı nem kaybı yüksek kesimlere kuru hava olarak ulaşmalarına sebep olmaktadır. Yağışların bakısına göre yağış miktarının değişebildiği gibi vadiler boyunca nemli havanın belirli bir derinliğe kadar girişi de yağış miktarını değiştirebilmektedir. Ancak genel olarak Batı Akdeniz bölümünde 100 m yükseltinin üstündeki yerlerde 1050 m’ye kadar arttığının, daha yukarılarda da azaldığının görüldüğü belirtilmektedir. Batı Akdeniz bölümünün devamı niteliğinde olan ve benzer özellikleri içeren (Batı Anadolu’da kıyıya dik olarak uzanan Bozdağ, Aydın ve Batı Menteşe dağları 1500-2000 m’yi aşan yükseklikleri meydana getirir (Atalay 1994)) kıyı Ege bölümünde de bu durumun oluşabileceği düşünülürse yağış miktarındaki bu düşüşün sıcaklığın düşüşü ile birlikte defnenin bölgede ulaşabileceği yükseltinin belli bir seviyede kesilmesinde önemli bir faktör olabileceği görülmektedir. Cengiz (1979) defnenin doğal yetişme alanlarında 0-800 m yükseklikler arasında yetiştiğinin gözlendiğini belirtmektedir. Göker ve Acar (1983) da defnenin 600-800 m’ye kadar çıktığını ifade etmektedir. Atalay (2002) Akdeniz alt bölümünün belli başlı maki birliklerinden biri olarak belirlediği Defne-Keçi boynuzu (Ceratonia siliqua) birliğinin 800 m’ye kadar yükseldiğini ve Akdeniz kıyı kuşağı boyunca Anamur-Antalya arasında yaygın olan bu birliğin oldukça nemli ortamlarda yetiştiğini belirtmektedir. Estaphan, Al-Bitar 2002’de defnenin Lübnan’daki Akdeniz orman alanlarında deniz seviyesinden 1000 m’ye kadar yayılış gösterdiğini ve Myrtus communis ve Salvia fruticosa ile birlikte bulunduğunu bildirmektedir. Gemici ve arkadaşları (1990) Ege Bölgesi maki ve orman zonunda baskın bitki türlerini ve bunların yükseltilerini şöyle sıralamışlardır. Tür Batı Anadolu Güney Anadolu Deniz seviyesi 0 - 150 m Pistacia lentiscus Deniz seviyesi 0 – 400 m Ceratonia siliqua 0 – 100 0 – 1000 m Olea europea 0 – 480 m 0 – 1000 m Laurus nobilis 0 – 1000 m 0 – 700 m Phillyrea latifolia 0 – 700 (900) m 0 – 1400 m Qurcus coccifera 0 – 850 m 0 – 1200 m Pinus brutia 850 – 1900 m 1100 – 1600 m Pinus nigra 1500 – 2000 m Cedrus libani-Abies cilicica 2000 m 2000 m Pelouses ecorches 41 Bu çalışmada da defnelerin deniz seviyesi ile 932 m arasında bulunduğu belirlenmiştir (en yüksek nokta; Aydın Dağları üzerinde Büyükkemerdere Köyü sınırları içinde bulunmaktadır). Defne Örnek Alanlarının Yükselti Kademelerine Dağılımı 33 55 8 4 Genel 55 34 8 3 Orman 56 33 8 3 Maki 0 20 40 0-250 60 251-500 501-750 80 100 751-1000 Şekil 12. Defne örnek alanlarının yükselti kademelerine dağılımı Figure 12. Distribution of sampling plots according to their altitudes 5.1.4. Bakı Bakı, bir arazi parçasının 8 kısımlı rüzgar gülü yönünden hangisine baktığını ifade eden bir deyimdir. Kuzey, Kuzeydoğu, Doğu, Güneydoğu, Güney, Güneybatı, batı ve Kuzeybatı deyimleri ile tanıtılır. Bunlardan Kuzeybatı, Kuzey, Kuzeydoğu, ve Doğu bakılarına “Gölgeli Bakılar” diğerlerine de “Güneşli bakılar” denmektedir (Çepel, 1995). Bu çalışmada bakılar hem 8 yön ayrı ayrı hem de güneşli ve gölgeli bakılar olarak iki sınıfa ayrılarak değerlendirilmiştir. Defne alanları ağırlıklı olarak gölgeli bakılarda yer almaktadır. Gölgeli bakıların bu yüksek oranı serin ve nemli ortamlar oluşturarak defne için uygun mekanlar oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Ancak güneşli bakıların oranı da azımsanmayacak ölçüdedir. Bunun nedeni türün, güneşli bakıların genel karakteristiği olarak düşünülen daha sıcak ve nem açısından daha fakir koşullardan hoşlanması değildir. Güneşli bakıda yer alan örnek alanlar incelendiğinde bu alanların büyük bir çoğunlukla dere içi veya dereye çok yakın yamaçlarda olduğu, ya da Muğla’nın çeşitli koylarında olduğu gibi denizden gelen nemli havadan etkilendiği görülmektedir. Nitekim Çepel (1995) nem getiren rüzgarlara bakan yamaçların (Karadeniz’de kuzeye bakan yamaçlar, Akdeniz’de güneye bakan yamaçlar) daha çok yağış aldıklarını bildirmektedir. 42 Kantarcı (2005a) “Orman Ekosistemleri Bilgisi” isimli çalışmasında Bordum Yarımadasında kuzeydeki yamaçların kuzeybatıdan deniz üstünden gelen serin ve nemli rüzgarlar ile, kuzeyden esen yıldız ve özellikle kuzeydoğudan kara üstünden gelen soğuk ve daha kuru poyraz rüzgarlarının etkisi altında olduğunu, güney bakılı yamaçların ise güneybatıdan, deniz üzerinden gelen ılık ve nemli lodos rüzgarlarının etkisi altında olduğunu belirtmektedir. Atalay (2002) İzmir’in kuzeyindeki dağların kuzey yamaçlarının kuzeyden gelen cepheyi engellediği için güneye bakan yamaçlara göre fazla yağış aldığını, buna karşılık İzmir’in güneyindeki dağların ise güneye bakan yamaçlarının güneyden gelen cepheleri önemli ölçüde engellemesinden dolayı diğer yamaçlara göre daha fazla yağış aldıklarını ifade etmiştir. Aynı şekilde, Ayık (1985) da yağış getiren rüzgarlara karşı açık olan yamaçların daha çok yağış aldıklarını, Akdeniz Bölgesinde rutubetli rüzgarların batıdan ve güneyden gelişinden dolayı bu yönlere bakan yamaçlar üzerine daha bol yağış düştüğünü belirtmektedir. Çalışmamızdaki istasyonlara ait iklim verilerine ve rüzgar güllerine bakıldığında da özellikle Muğla ve Marmaris istasyonlarında hakim rüzgar yönlerinden birisinin de güneyli rüzgarlar olduğu, bu bağlamda güneyli bakıların yağış getiren güneyli rüzgarlardan etkilenerek daha fazla yağış aldığı görülmektedir. Değişik Bakılardaki Örnek Alanların Oranları (%) 9 24 12 7 16 15 9 Genel 8 Bakı 9 24 8 11 11 18 6 13 Maki 10 24 15 3 20 14 11 Orman 3 0 20 40 60 80 % D B K G KD KB GD Şekil 13. Tüm örnek alanlarda değişik bakıların oranları Figure 13. The rates of aspects in Bay Laurel areas 43 GB 100 Orman ve Maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında bakı açısından önemli bir farklılığın olmadığı görülmüştür. Orman alanlarındaki defne alanlarında gölgeli bakıların oranı toplam %68 iken bu oran Maki alanlarındaki örnek alanlarda %62’dir. 5.1.5. Eğim Atalay (2006) ülkemizde eğimli alanların fazla olduğunu, %15’ten fazla eğimli sahaların tüm ülkenin %62,5’ini, %40’tan fazla eğimli sahaların da %46 kadarını oluşturduğunu ve genel olarak dağ kuşaklarımızın büyük bölümünün %40’ın üzerinde eğime sahip olduğunu belirtmektedir. Defne alanlarının eğim gruplarına dağılımı incelendiğinde ülkemizin genel eğim durumuyla paralellik arz ettiği görülmektedir. Örnek alanların %59’u %40’tan fazla eğime sahiptir. Tüm örnek alanların %72’si %20’den fazla eğime sahiptir. Buna neden olarak düz ya da hafif eğimli arazilerin farklı arazi kullanım amaçlarına (tarım vb.) ayrılmış olması söylenebilir. Atalay’da (2002) Ege Bölümündeki ovalık alanlar dışındaki tarım alanlarının büyük bölümünün tarıma uygun olmayan VI. ve VII. sınıf araziler üzerinde olduğunu belirtmektedir. Bu durum örnek alanların %59’unun %40’ın üzerinde eğime sahip olmalarını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Alanların %49’unun %60 eğimin üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun yukarıda bahsedildiği gibi tarım vb. amaçlı kullanımların dışında ormancılık politikalarından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Zira ağaçlandırma çalışmalarında potansiyel saha belirleme aşamasında ilk akla gelen alanlar maki alanlarıdır. Bugüne kadar maki alanlarındaki bitki örtüsü köklenerek çok büyük ağaçlandırma alanları oluşturulmuştur. Akdeniz maki vejetasyonunun bir elemanı olan defne de bu uygulamalardan nasibini almış, böylece defneliklerde de önemli azalmalar olmuştur. Makineli çalışmanın zorluğundan dolayı %60 eğimin üzerinde eğime sahip alanlar ağaçlandırma kapsamı dışında tutulmaktadır. Bu durum göz önüne alındığında defne alanlarının önemli bir kısmının %60’tan fazla eğime sahip alanlarda bulunması doğaldır. Bundan dolayı arazi kullanımıyla ilgili mevcut politikalar tekrar gözden geçirilmelidir. 44 Defne Alanlarının Eğim Gruplarına Dağılımları (%) 49 28 10 13 35 11 43 Eğim Genel 11 Maki 55 14 21 10 Orman 0 20 40 60 80 100 % 0-20 20-40 40-60 >60 Şekil 14. Defne alanlarının eğim gruplarına dağılımı Figure 14. Dstribution of slope classes of Bay Laurel areas Maki ve orman alanları arasında eğim açısından bir fark görülmektedir. Orman alanlarının %55’i %60’ın üzerinde eğime sahipken, maki alanlarının %43’ü 60’tan fazla eğime sahip alanlardadır. Zira orman alanlarında %21 olan düşük eğim grubu maki alanlarında %34’e çıkmaktadır. Bunun nedeni düşük eğim grubundaki alanların tahribata daha açık olması ve buralardaki bahçe kenarı defneliklerin maki içinde değerlendirilmesi olabilir (Şekil 14). 5.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef) Arazi yüzü şekli bir yerin iklim özellikleri, toprakların su ve besin maddesi ekonomisi, dolayısıyla ormanın terkibi ve verim derecesi üzerinde önemli rol oynar Dalgalı ve tepelik arazilerde bulunan yüksekteki sırtlar şiddetli rüzgarlara daha çok maruzdur ve civardan daha kurak olur. Öte yandan alçaktaki çukur mevkiler şiddetli rüzgarlara karşı korunaklı olduğundan civardan daha nemli olmaya eğilimlidir. Arada kalan yamaçlar karakteristikleri itibariyle genellikle orta bir duruma sahiptir (Irmak 1966). Atalay (2006) akarsuların geçtiği yerlerde kireç taşlarının çözülmesi sonucunda “U” biçiminde fazla eğimli yamaçların meydana geldiğini belirtmektedir ki çalışmamız esnasında bu tip alanlara rastlanmıştır. Alt yamaç, düzlük, dere içi ve dere yamacı arazi şekilleri tüm alanların yarısından fazlasını (%55) kapladığı görülmektedir. Atalay genel bir ifadeyle yamaçların üst bölümünden yamaç eteğine doğru toprak neminin tedrici olarak 45 arttığını belirtmektedir. Alt yamaçlarda toprak nemi hem yüzey ve yüzey altı su akımı ile hem de toprağın kalınlığının artmasına bağlı olarak yükselir. Buralarda toprağın alıkoyduğu su miktarı (retensiyon kapasitesi) fazla olduğu için nem artar. Nitekim çalışma sırasında arazide gerçekleştirilen gözlemler sırasında alt yamaçlarda yayılış gösteren defnelerin yayılışının arkasında dik bir sırt varsa daha iyi bir gelişim gösterdiği belirlenmiştir. Yamacın üst kesiminde toprağın kaba bünyeli ve taşlı olması nem kapasitesini düşürür. Yamacın rüzgara maruz olduğu ve güneş ışınlarını dik olarak aldığı kesimlerde de toprak nemi azalır (Atalay 2006). Gerçekten de toprak neminin önemli bir faktör olduğunu düşündüğümüz defne alanlarının sadece %4’ü üst yamaçta yer almaktadır. Defne Örnek Alanlarının yeryüzü Şekilleri Dağılımı (%) 21 41 4 4 12 18 Genel 30 20 4 18 19 9 Maki 20 42 21 3 3 11 Orman 0 10 Alt Yamaç 20 30 Orta Yamaç 40 50 Üst Yamaç 60 Düzlük 70 Dere İçi 80 90 100 Dere yamacı Şekil 15. Örnek alanların yeryüzü şekilleri yüzde oranları Figure 15. Relief rates of Bay Laurel areas Maki alanları ile orman alanları kıyaslandığında maki alanlarında düzlük oranının arttığını (%19), buna karşılık orta yamaç oranının düştüğünü görüyoruz. Bunun nedeni özellikle bahçe kenarlarından kaydedilen defnelerin boylarının kısalığı nedeniyle maki içinde değerlendirilmesi ve bahçelerin genellikle düz alanlarda yer almasıdır. Kısacası düz alanlarda tahribat daha fazladır. Orman alanlarındaki orta yamaç oranının artması da aynı sebebe bağlanabilir. 5.2. Biyoiklim Özellikleri Çepel (1995)’ e göre Laurus nobilis sıcaklık isteği en fazla olan türlerdendir. Nitekim defne alanları ağırlıklı olarak Sıcak Akdeniz katında yer almaktadır. Akman (1995)’a göre bu kat İskenderun-Adana- İzmir arasında iyi gelişmiştir. Katın yükseklik sınırı batıdan doğuya oldukça farklıdır. Ege kıyılarında 46 bu yükseklik 200 m dolayında iken (Fethiye ve Köyceğiz dahil) doğu Toroslar’da bu sınır 700 m’ye ulaşmaktadır. Bununla beraber Amanos Dağlarında ve Suriye kıyılarında bu sınır gene azalmakta ve 250 ile 300 m’ye hatta 100 m’ye kadar inmektedir. Sıcak Akdeniz Katının karakteristik türü Ceratonia siliqua L. ’dir. Bunun yanında bu katta bulunan odunsu türler Olea europea L., Liquidambar orientalis Miller, Laurus nobilis L., Quercus aucheri Jaub. & Spach, Q. Coccifera L., Q. İlex L., Juniperus phoenicia L. , Cupressus sempervirens L. , Arbutus andrachne L. , Pistacia lentiscus L. , Tamarix L türleri ve Nerium oleander L.’dir Saatçioğlu (1976) Mayr’a atfen orman zonlarından bir tanesinin ismini Laurus nobilis’den aldığını ve Lauretum zonu olduğunu belirtmektedir. Bu zon Anadolu dahil olmak üzere Akdeniz memleketlerinin sahil mıntıkalarında ve orta Avrupa’nın batı kıyılarında (ada halinde bir yayılış) yaygındır. Quercus suber L. , Quercus ilex L., Laurus nobilis L. (karakter ağacı), Arbutus unedo L., Arbutus andrachne L., Olea europea L., Pinus brutia Ten., Pinus halepensis Miller, Pinus pinea L., Pinus pinaster Ait., Cupressus L., Eucalyptus L. (Avustralya) bu zonun ağaç, ağaççık ve çalı türleridir. Mayr’a göre bu katın iklim değerleri ise şöyle verilmiştir. İklim değerleri Lauretum Tetratherme 20ºC – 24ºC Yıllık ortalama Sıcaklık 16ºC – 19ºC En düşük sıcaklık -5ºC İlk ve son don Aralık/Şubat Yağış (Mayıs/Ağustos, mm) 50ºC – 100ºC Hava rutubeti 50ºC – 60ºC (Mayıs/Ağustos) Defnenin yayılış gösterdiği diğer kat ise çok yaygın olmamakla birlikte Asıl Akdeniz katıdır. Bu katta özellikle Pinus brutia’nın yayılış gösterdiği alanlarda çok değişik vejetasyon serileri gözlenebilir. Bunlar arasında önemli odunsu türler olarak Quercus coccifera, Q. infectoria, Platanus orientalis ve Carpinus orientalis sayılabilir. Yükseklik bakımından bu katın alt sınırlarını belirlemek zordur. Zira bölgelere göre büyük farklılıklar göstermektedir. İzmir yöresinde 200 m, Doğu Toroslarda 500-600 m, sıcak Akdeniz Katında serpantinler üzerinde bir şerit halinde 100-200 m’lerde bulunur. Katın üst sınırını belirlemek daha kolaydır. Bu sınır bütün Toroslar’da 1000-1100 m dolayındadır. Egenin güneyinde ise 800 m’dir. Bu yükseklikler Lübnan ve Yunanistan’daki sınırlarla uygunluk göstermektedir (Abi-Saleh, Barbero, Nahal, Quezel 1976’ya atfen Akman 1995) ve açıktır ki yerel durumlara, 47 yön ve anakayanın tabiatına göre bu sınır büyük ölçüde değişmektedir. Ancak Akdeniz katının tavanındaki bu dalgalanmalar Sıcak Akdeniz Katına oranla daha az önemlidir. Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan iklim verilerine göre de yukarıdaki duruma uygun bir durum belirlenmiştir. Yıllık ortalama sıcaklıklar bütün istasyonlarda 14°C’nin altına düşmemektedir. Ayrıca tarafımızdan yerleştirilen her iki seyyar meteoroloji istasyonunda da ortalama, düşük, yüksek sıcaklıklar ve yağış açısından hemen hemen aynı değerler kaydedilmiştir. Ancak seyyar meteoroloji istasyonlarındaki rüzgar hızı ile bağıl nem değerleri yakınlarındaki istasyonlardan farklı bulunmuştur. Bu bağlamda defne alanlarının daha nemli ve daha rüzgarsız yerleri tercih ettiği söylenebilir. Buna karşın defnenin kış mevsimindeki kısa süreli düşük sıcaklıklara daha toleranslı olduğu görülmektedir. Nitekim Bandırma’da seyyar meteoroloji istasyonundaki en düşük sıcaklık sıfırın altında 7°C olarak kaydedilmiştir. Nitekim Efe de (2004) defne ve zeytinin – 10°C’nin altında zarar gördüğünü belirtmektedir. Kısacası defnenin sıcaklık istekleri düşünüldüğünde dikey yayılış alanlarındaki sınırlamanın sıcaklıkla ilgili olduğu düşünülebilir. Zira nem (hava veya toprak nemi) isteği yüksek olan türün, yağış ve nem bakımından daha zengin olan yüksek rakımlarda bulunmayışına başka bir açıklama getirmek mümkün görünmemektedir. 5.3. Vejetasyon Özellikleri Çalışmanın amacı floristik tespit olmamasına karşın bu sayıda tür tespit edilmesi bu alanların bitki çeşitliliği açısından oldukça zengin olduğunu göstermektedir. Bunun en önemli nedeni kanımızca Defne alanlarının fizyografik faktörlerinin çok heterojen olmasıdır. Nitekim Özkan (2006) fizyografik faktörlerin heterojenliğinin biyolojik çeşitlilik üzerinde çok büyük etkiye sahip olduğunu belirtmiştir. Özkan (2006) ayrıca Milchunar ve Noy-mair’e atıfla küçük yeryüzü şekil özelliklerinin büyük jeolojik oluşumlara göre bitki çevresinde daha sıkı ilişki kurmasından dolayı daha etkili olduğunu belirtmektedir. Batı Anadolu’da vejetasyon büyük oranda Akdeniz iklim tipinin etkisi altındadır. Bu bağlamda örnek alanlarda bulunan türlerin büyük çoğunluğunun Akdeniz (%21) ve Doğu Akdeniz (%15) elementleri olması örnek alanların coğrafik konumu nedeniyle beklenen bir sonuçtur. Ancak nemli ortamların göstergesi olarak düşünülen Avrupa-Sibirya elementlerinin oranı da (%8) bu coğrafya ile kıyaslandığında azımsanmayacak ölçüdedir. Bu da defnenin bulunduğu alanların her hangi bir şekilde nemli olduğunu düşündürmektedir. Defne alanlarındaki bitki türleri içinde endemik tür oranı oldukça düşüktür (%5). Ancak Gemici ve Şık’ın (1992) belirttiği gibi ülkemizde endemik türlerin en 48 yaygın olduğu bölgeler İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Endemik türlerimizin %60’ı bu bölgelerde yayılış göstermektedir. Tüm Karadeniz Bölgesindeki endemiklerin oranı ülkemiz endemiklerinin %5’idir. Yine yükseltisel olarak da endemiklerin en yaygın olduğu rakımlar 1000-2000 m arasıdır. Ülkemiz endemiklerinin %80’i bu yükseltilerdedir. Halbuki defne alanları bölgesel olarak endemiklerin yaygın olduğu bölgede olmadığı gibi, yükseltisel olarak da endemikçe zengin alanlarda değildir. Bu nedenle de endemikler açısından zengin olmaması normal bir sonuçtur. Fitososyolojik olarak Defne alanlarıyla kapsamlı her hangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ancak Akman’ın (1995) Köyceğiz civarındaki Defne alanlarında yaptığı bir çalışma bulunmaktadır. Topluluklar burada kalker anakayalar üzerinde, ancak kalkeri azalmış, (pH =7,1) organik madde bakımından zengin killi balçıklı kırmızımsı-kahverengi topraklar üzerinde bulunmaktadır. Pinus brutia’nın tahribi sonucu oluşan topluluğun karakteristik türleri Anagyris foetida L., Microsciadium minutum (d’Urv.) Briq., Ferulago tingitana L. ve Hypericum atomarium Boiss.’dir. Söz konusu çalışmada yazar Defne topluluklarını sıcak Akdeniz katında yer aldıkları için Quercetalia (-etea) ilicis ordo ve sınıfı ile Oleo-Ceratonion alyansına bağlamıştır. Ayrıca topluluğun bünyesinde Cisto-Micromerietea sınıfına ait karakteristikler de bulunmaktadır. Bu çalışmamızda da defne alanlarında Quercetalia (-etea) ilicis sınıf ve ordosuna ait karakteristikler yaygın olarak tesbit edilmiştir. Ancak Defne alanlarının genel yapısı göz önüne alındığında Quercetea pubescentis sınıfı ve Querco – Carpinetalia orientalis ordosunun karakteristikleri de oldukça yaygın olarak bulunmaktadır. Batı Anadolu’da yayılış gösteren sintaksonları dikkate aldığımızda (Harita ) maki formasyonu içindeki defne örnek alanlarının Kuşadası’nın güneyinde kalanları Oleo-Ceratonion alyansı içerisinde değerlendirilebilir (Akman 1995). Ancak Kuşadası’nın kuzeyinden itibaren Quercetea pubescentis ve Querco-Carpinetalia orientalis ordo ve sınıfının karakteristikleri daha baskın duruma geçmektedir. Bu nedenle defne yayılış alanlarının içinde bulunduğu vejetasyonla birlikte değerlendirilmesi ve o vejetasyon yapısı hangi sintaksona aitse oradaki defnelerin de o sintakson içine dahil edilmesi yerinde olacaktır. Tüm Batı Anadolu’daki defne yayılış alanları tek bir sintakson içinde değerlendirilmemelidir. Dünyada defne ile ilgili fitososyolojik sonuçlar ise şöyledir: Natura 2000 sınıflamasına göre ise Laurus nobilis L. toplulukları “Laurus nobilis’li ağaçsı mattoral (Arborescent mattoral with Laurus nobilis L.) olarak isimlendirilmektedir. Bu formasyondaki bitkiler de Arbutus unedo L., Ceratonia siliqua L., Fraxinus ornus L., Laurus nobilis L., Olea europaea var. sylvestris (Miller) Lehr., Phillyrea latifolia L., Quercus ilex L., Rubia peregrina ssp. 49 longifolia (Poiret) O. Bolos, Smilax aspera var. altissima Moris & De Not., Viburnum tinus L. (Forestbiota, 2004). İspanya’da yayılış gösteren Laurus nobilis toplulukları Quercetea ilicis, Querco-Oleion sylvestris: Viburnotini-Fraxinetum orni lauretosum nobilis (Valensiya Dağının güneyi); Laurus nobilis (Avusturya’dan Bask Bölgesine)’in Quercion ilicis: Lauro-Quercetum ilicis fasiyesi olarak değerlendirilmekte ve genel olarak nemli ve serin istasyonlarda bulunduğu belirtilmektedir (Forestbiota 2004). 5.4. Toprak Faktörü 5.4.1. Anakaya / Anamateryal Çalışma alanındaki örnek alanlarda en fazla kireçtaşı anakaya, şist anakaya ile alüvyal ve kolüvyal anamateryallerin bulunması yörenin özellikleri de düşünüldüğünde beklenen bir durumdur. Zira bu anakayalar yörenin de en yaygın anakayalardır. Defne Alanlarında Bulunan Anakaya Grupları 42,5 19 5 33,5 44 17 7 32 21 2 35 Genel Orman 42 Maki 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 % Metamorfik (Başkalaşım) Kayaçlar Tortul Kayaçlar Magmatik Kayaçlar Taşınmış Ana Materyal Şekil 16. Defne alanlarında bulunan anakaya grupları Fifure 16. Parent rock classes exist in Bay Laurel area Çalışmada elde edilen bulgulara göre defne alanlarında en çok rastlanan anakaya tipinin Kireçtaşı (% 30.41) olduğu görülmektedir. Eğimli sahalarda yağış suları kireçtaşlarının çatlakları ve tabaka yüzeyleri boyunca derine sızar, suyun sızdığı yüzeyler boyunca ayrışma meydana gelir ve dolayısıyla topraklar burada teşekkül eder. Kireçtaşlarının çatlaklı bir yapı göstermesi, su ve hava dolaşımının oldukça mükemmel şekilde cereyan etmesini sağlar (Atalay, 2006). Kireçtaşlarındaki çatlaklar ve tabakalar arasındaki zayıf yüzeyler boyunca ağaç kökleri kolaylıkla derinlere kadar ilerlemektedir (Atalay, 2002). Atalay (1994) Ege 50 Bölgesinde nemli ortamlarda ve karstik alanlarda defnenin hakim olduğunu bildirmektedir. Çepel kalker anakayalarının çatlaklı ve yarıklı bir yapıya sahip olma gibi kendine özgü bir özelliğinin olduğunu belirtmektedir. Bu özellik, CO2 içeren sularda az veya çok çözünmeleri, bu suların etkisi ve öteki toprak oluşumunu olayları tarafından yaratılan bir karakteristiktir. Bu nedenle üzerlerindeki bitkilerin kökleri, bu çatlaklar boyunca derine inerek, buralarda birikmiş su ve ince topraktan yararlanabilir ve böylece iyi bir gelişim yapabilirler. Bu yarık ve çatlaklar aynı zamanda üzerindeki ince tekstürlü topraklar için bir drenaj kanalı görevi yaparak doygun su nedeni ile meydana gelebilecek kötü havalanma koşullarını da ortadan kaldırır (Çepel, 1988). Defne alanlarında anakaya/anamateryallerin bulunma oranlarına göre kireçtaşını, alüvyal (%20.29) ve kolüvyal (%13,44) depolar izlemektedir. Alüvyal toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini, alüvyonun kaynaklandığı anamateryalin özelliği, taşınma ve birikme sırasında meydana gelen değişmeler etkiler (Atalay, 2006). Bu çalışmada da çok farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip alüvyal topraklara rastlanmıştır. Atalay (2006), kolüvyal toprakların ise genellikle kumlu-çakıllı olup, fizyolojik derinliğin çok fazla olduğunu, su ve hava dolaşımının iyi olduğu kolüvyal depolar üzerinde kökü derine giden ağaçların mükemmel gelişme gösterdiğini ifade etmektedir. Defne alanlarında sık rastlanan bir diğer anakaya tipi ise mikaşistlerdir (%10.14). Bilindiği gibi mikaşistlerin toprak verme değeri tabakalaşmanın derecesine (yaprakçıklar ne kadar kalın olursa olsun o kadar kolay ayrışır), mika ve kuvars nispetine ve kuvars taneciklerinin bulunuş şekillerine ( kuvars çoksa ve mika yaprakçıklarının arasına yayılmışsa ayrışma çabuk olur), mikanın nevine (siyah mika çabuk ayrışır) ve tabakaların yatış şekline (yatay tabakalı olanlar sığ toprakları verir) bağlıdır (Çepel, 1966). Çalışma alanımızda rastlanan mikaşistler genellikle orta ve derin karakterde topraklara, fizyolojik derinliğe izin veren parçalanmış anamateryale sahiptirler. Bu alanlarda anakayaların yatay tabakalı olmadıkları görülmüştür. Özellikle Ödemiş ve Tire civarında nemlilik ve su durumu açısından elverişli ortamların bulunduğu gözlenmiştir. Bu dört anakaya tipinin dışındaki anakaya tiplerinde rastlanan defne alanlarının oranları %0.68 ile %5.41 arasında değişmektedir. Maki ve orman formasyonları içindeki defne alanlarının anakayalarına bakıldığında dağılım açısından büyük bir farklılık görülmemektedir. Hem maki hem orman alanlarında genelde olduğu gibi kireçtaşı ve şist anakayalar ile alüvyal ve kolüvyal anamateryaller yaygındır. 51 5.4.2. Toprak Derinliği Toprak derinliği denince genel olarak sert anakaya üzerinde yatan ince taneli gevşek materyalin kalınlığı anlaşılır. Buna mutlak toprak derinliği denmektedir. Bir de köklerin yayılabildiği derinlik vardır ki buna da “fizyolojik toprak derinliği” denmektedir. Fizyolojik toprak derinliğinin bitki gelişimindeki önemi dolayısıyla bu çalışmada hem mutlak hem de fizyolojik toprak derinlikleri incelenmiştir. Mutlak toprak derinlikleri açısından orman ve maki alanları arasında büyük bir farklılık görülmemektedir. a. Mutlak Toprak derinliği Defne alanlarında açılan toprak profillerinde tespit edilen mutlak toprak derinlikleri sınıflandırılmış ve dağılımları şekil 17’de verilmiştir. Bu sınıflandırmaya göre defne alanlarının çok yüksek bir oranda (%60,94) derin ve pek derin topraklara sahip olduğu görülmektedir. Orta derin toprakların oranı %24, 66 iken, sığ ve pek sığı topraklar sadece %14,39 oranındadır. En düşük mutlak toprak derinliğine (8 cm) mikaşist anakaya üzerinde rastlanmışken, bir kolüvyal alanda mutlak toprak derinliğinin 160 cm’den fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada mikaşistin yanı sıra kireçtaşları, şeyller, kum taşları ve fillatlar üzerinde de sığ topraklara rastlanmıştır. Ancak bu anakayaların üzerinde orta derin ve derin topraklar da görülmüştür. b. Fizyolojik Toprak derinliği Örnek alanlarda ölçülen fizyolojik toprak derinliklerinin gruplara dağılımı şekil 18 de gösterilmiştir. Burada bir husus özellikle dikkati çekmektedir. Az da olsa sığ ve pek sığ mutlak derinliğe sahip alanlar mevcutken, bu sınıfta yer alan fizyolojik toprak derinliğine rastlanmamıştır. Bu durum anakayaların özelliğinden kaynaklanmaktadır. Anakaya bahsinde de ifade edildiği gibi kireçtaşı ve mikaşist anakayaların vermiş oldukları mutlak toprak derinlikleri az olsa da çatlaklılık ve parçalanabilirlik gibi özellikleri ile fizyolojik derinliğe izin verirler. Bu konuda Atalay (2002) kireçtaşlarındaki çatlaklar ve tabakalar arasındaki zayıf yüzeyleri boyunca ağaç köklerinin kolaylıkla derinlere kadar ilerlediğini ifade etmektedir. Özetle söylemek gerekirse, defne büyük bir ekseriyetle mutlak ve fizyolojik derinliği derin ve pek derin olan alanlar üzerinde bulunmaktadır. Nitekim Cengiz de (1979) defnenin doğal yetişme ortamlarında derin toprakların bulunduğunun gözlendiğini belirtmektedir. 52 Defne Alanlarında Mutlak Derinlik Dağılımı 24,66 3,4 3 10,96 35,61 25,34 Genel 4,29 11,43 27,14 25,71 31,43 Orman 2,63 10,53 23,68 23,68 39,48 Maki 0 10 20 30 40 50 60 70 Derin Pek Derin 80 90 100 90 100 % Pek Sığ Sığ Orta Derin Şekil 17. Defne alanlarında mutlak derinliklerin dağılımı Figure 17. Distribution of unconditional depth in Bay Laurel areas Defne Alanlarında Fizyolojik Derinlik Dağılımı 2,05 77,40 20,55 Genel 74,29 25,71 Orman 3,95 80,25 15,80 Maki 0 10 20 30 40 50 60 70 80 % Pek Sığ Sığ Orta Derin Derin Pek Derin Şekil 18. Defne alanlarında fizyolojik derinliklerin dağılımı Figure 18. Distribution of physiological soil depth in Bay Laurel areas 53 5.4.3. Taşlılık Taşlılık, toprağın su tutma kapasitesi, geçirgenliği, besin ve sıcaklık ekonomisi üzerinde önemli rol oynar. Çalışmada taşlılık iki alt bölümde incelenmiştir. a. Toprağın İskelet Miktarı Toprağın iskelet kısmının (2 mm’den büyük olan çakıl, taş, blok gibi mineral parçaları) hacim ya da ağırlık olarak oranını ifade eder. Defne alanlarında açılan toprak profillerinden elde edilen veriler sınıflandırılarak şekil 20 de verilmiştir. Irmak (1966) genel bir kaide olarak mutedil miktarda taşların toprakta bulunmasının ağaç gelişimi bakımından faydalı olduğunu, bununla beraber toprakta taşın miktarının % 20’yi geçmesi durumunda zararlı etkilerin faydaları aşmaya başladığını ifade etmektedir. Bu durumun kök mekanını daralttığını, sıcaklık ekstremlerinin büyük olabileceğini ve toprak kütlesinin hacim birimindeki tarla kapasitelerini azaltacağını, buradan hareketle kumlu topraklardaki taşların bitki büyümesine zararlı bir etkiye sahip görüldüğünü bildirmektedir. Ancak sıcaklık ilişkileri bakımından özellikle serin iklimli bölgelerde taşların ince taneli topraklarda bulunmasının faydalı olduğunu bildirmektedir. Bunlara ilave olarak taşların, ağır topraklara daha geçirgen yaptığını belirtmektedir. Gerçekten de defne örnek alanlarındaki kireçtaşı, serpantin, marn gibi ince tekstürlü topraklar veren kayaların üzerinde oluşan, veya bu kayalar orijinli alüvyal ve kolüvyal topraklarda taşlılığın özellikle drenaj açısından çok pozitif bir rol oynadığı tarafımızdan gözlenmiştir. Çok ağır topraklarla karşılaşılmasına rağmen drenaj problemi olan bir örnek alan görülmemiştir. Orman ve maki vejetasyonuna dahil alanların toprak iskelet miktarlarındaki farklılıklara bakıldığında maki alanlarında taşsız-az taşlı topraklar orman alanlarından daha fazla iken, çok taşlı topraklar orman alanlarında daha yoğun olarak görülmüştür. Ancak her iki vejetasyon tipinde de taşsız-az taşlı topraklar yoğunluktadır. b. Yüzeysel Taşlılık Yüzey taşlılığı denince arazi üzerinde yer alan 25 cm’den büyük taşların oranı anlaşılır. Profil içindeki taşlılık oranı (iskelet miktarı) arazi yüzeyindeki taşlılığı temsil etmez (Kılcı ve ark., 2003). Yüzeysel taşlılık su, besin ve sıcaklık ekonomisindeki önemi nedeniyle ayrı olarak incelenmiştir. Örneklenen alanların yüzeysel taşlılık sınıflama dağılımları Şekil 19’da verilmiştir. 54 Litosolik sınıfa giren alanların büyük bir çoğunluğu kireçtaşı anakayaya sahiptirler. Bir başka deyişle bu alanlar karstik alanlardır. Defne alanlarındaki yüzeysel taşlılığın çok olduğu alanlarda orta yamaçta yer alan örnek alanların fazlalığının etkisi olduğu düşünülebilir. Bunun yanında kireçtaşı anakayaya sahip alanların yoğunluğu da önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Defne Topraklarında Yüzeysel Taşlılık 59,59 21,92 13,01 5,48 Genel 52,86 22,86 18,57 5,71 Orman 21,05 65,79 7,90 5,26 Maki 0 10 20 30 40 50 60 70 % Taşsız-Az Taşlı Orta Taşlı Çok Taşlı Şekil 19. Defne topraklarında yüzeysel taşlılık Figure 19. Superficial stoniness of Bay Laurel soils 55 Litosolik 80 90 100 Defne Topraklarında Profil Taşlılığı 53,43 15,75 28,77 2,05 Genel 48,57 27,14 21,43 2,86 Orman 57,90 10,53 30,26 Maki 1,31 0,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 80,00 90,00 100,00 % Taşsız-Az Taşlı Orta Taşlı Çok Taşlı İskelet Şekil 20. Defne topraklarında profil taşlılığı Figure 20. Profille stoniness of Bay Laurel soils 5.4.4. Toprak Türü (Tekstür) Defne örnek alanlarından alınan toprakların tanelilik oranı ve buna bağlı olarak türleri laboratuarda belirlenmiştir. Defne alanlarının çok değişik toprak türüne sahip oldukları grafikte de görülmektedir. Bunun nedeni defne alanlarının çok farklı anakaya tipine sahip olmaları ve bu kayaların da farklı özellikte toprak vermeleridir. Bu çalışmada ikinci bir neden de yüksek bir oranda kireçtaşı anakayaya sahip alanların bulunuşu olarak ortaya çıkmıştır. Kantarcı (1987) benzer oluşum şartlarında kireçtaşlarındaki katık maddesinin toprağın türü üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Bu çalışmada defne alanlarında kireçtaşı anakaya üzerinde rastlanan topraklarda kumlu balçık, kumlu-killi balçık, balçık, killi balçık, kumlu kil ve kil gibi çok değişik toprak türleri tespit edilmiştir. Defne alanlarının toprak türleri, Kantarcı’ya (1987) göre gruplandırıldığında %4,11’ kumlu topraklara, %90,41’ balçık topraklara ve %5,48’i kil topraklara sahiptir. Kantarcı’ya (1987) göre balçık toprakları iri, orta ve ince gözeneklere sahip, aşırı süzek olmayan, fakat aşırı su tutmayan topraklardır. Bu nedenle bitkiler tarafından faydalanılabilir su tutma kapasiteleri yüksek, havalanmaları yeterlidir. Bitkiler için yeterli besin maddelerinin tutulması mümkün olan balçık toprakların verim gücü yüksektir. Atalay’a (2006) göre de; balçık ve killi balçık bünyede olan topraklar, su tutması ve bitkiye faydalanılabilir su vermesi açısından uygundur. Buna karşın 56 fizyolojik derinliği fazla olan topraklarda suyun derinlere sızmasını kolaylaştırmakta ve kök gelişimini müspet yönde etkilemektedir. Böyle yerler kazık kök yapan ağaçlar için uygundur. Çepel de (1995) hava ve su ekonomisinin optimum koşullarda olduğu, mutedil balçığın bitki gelişimi için en elverişli toprak tekstürü olarak kabul edilebileceğini ifade etmiştir. Defne alanlarında yaptığımız incelemeler esnasında su ve hava ekonomisinin bozukluğuna işaret eden (lekelenme vb.) bir durumla karşılaşılmamıştır. Defne alanlarındaki toprakların su-hava ekonomisinin iyi olduğu söylenebilir. Örnek Alanlarının Toprak Türü (%) 4% 1% 18% Balçıklı Kum 5% 38% Kumlu Balçık Kumlu Killi Balçık Balçık 29% Killi Balçık Kumlu Kil 5% Şekil 21. Defne alanlarında toprak türlerinin dağılımı Figure 21. Distribution of soil Types on Bay Laurel soils 57 Kil Maki ve orman alanlarındaki toprak türlerinin dağılımı da aşağıda verilmiştir. Orman Alanlarının Toprak Türü (%) Balçıklı Kum 1% 6% 23% 24% 4% Maki Alanlarının Toprak Türü (%) Balçıklı Kum Kumlu Balçık 36% Kumlu Killi Balçık 34% Balçık 6% Kumlu Balçık 15% 0% 4% 4% 39% Kumlu Killi Balçık Balçık Killi Balçık Killi Balçık 4% Kumlu Kil Kil Kumlu Kil Kil Şekil 23. Maki alanlarındaki defneliklerde toprak türü Figure 23. Soil types on Bay laurel areas in maquie Şekil 22. Orman alanlarındaki defneliklerde toprak türü Figure.22. Soil types on Bay Laurel areas inforest 5.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı Toprağın organik madde miktarı, toprağın kırıntılılığını, su tutma kapasitesini, geçirgenliğini ve besin maddesi içeriğini önemli derecede etkilediğinden bu çalışmada incelenmiştir. Elde edilen verilere göre defne örnek alanlarının topraklarının %36,30’u düşük, %37,67’si orta ve %26,03’ü yüksek miktarda organik madde içermektedir (Şekil 24). Yani defne alanlarının büyük bir kısmı düşük ve orta düzeyde (%73,97 ) organik madde miktarına sahiptir. Organik maddece zengin alanların oranı %26,03’te kalmıştır. Atalay (2006) Güney Marmara Bölümü, Ege ve Akdeniz Bölgelerinin tümünü kapsayan alanlarda Akdeniz fitocoğrafya bölgesinin alt kuşağında yer aldığını belirttiği, Asıl Akdeniz Kızılçam ormanlarının yayıldığı alanlarda sıcaklığın yüksek olmasının, özellikle Akdeniz kıyı kuşağında bazı yıllar vejetasyon döneminin bütün yılı kapsamasının, organik maddelerin ayrışmasını hızlandırdığını; kuşaklara bağlı olarak toprakların organik madde yönünden zengin olmadıklarını, nitekim bu alanlarda yaygın olan Kırmızı Akdeniz Topraklarında organik madde miktarının %1-4 arasında değiştiğini bildirmektedir. Maki vejetasyonundaki örnek alanlarla orman vejetasyonu içindeki örnek alanlardaki toprak organik madde miktarlarının sınıfsal dağılımları arasında farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu farklılık, orman alanlarında yüksek düzeyde 58 organik madde miktarına sahip alanların (%18,57 ) maki alanlarından (%32,87 ) daha azken, daha fazla orta düzeyde organik madde miktarına sahip olmaları (%42,86 / %32,90 ) şeklinde göze çarpmaktadır. Bu durum Atalay’ın şu ifadeleriyle açıklanabilir: Makilerin genellikle küçük yapraklarından hasıl olan organik maddeler, kızılçam ibrelerine göre daha hızlı ayrışır. Bu nedenle maki alanlarındaki topraklar organik madde yönünden daha zengin ve koyu kahverengindedir. Nitekim, Karaburun yarımadasında kermes meşeleri altındaki topraklarda organik maddenin %10’ kadar çıktığı tespit edilmiştir. Aynı yarımadada Kızılçam ormanı altındaki Kırmızı Akdeniz Topraklarında bu oran %3-4 arasındadır (Atalay 2006). Örnek Alanların Organik Madde İçeriği (%) 37,67 36,30 26,03 Genel 18,57 42,86 38,57 Orman 32,90 34,21 32,89 Maki 0,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 80,00 90,00 100,00 % Düşük Yüzde Orta Yüzde Yüksek Yüzde Şekil 24. Defne topraklarında organik madde içeriği Figure 24. Organic materyal content of Bay Laurel soils 5.4.6. Toprağın Karbonatları Toprakta karbonatların belirlenmesi denince toprakta kirecin CaCO3 belirlenmesi anlaşılmaktadır (Çepel, 1995). Toprak kirecinin, toprak kırıntılılığı ve toprak reaksiyonu üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Çalışma alanındaki defnelerin topraklarının kireç içeriklerinin dağılımı incelendiğinde alanların %67,80’inin düşük, %6,8’inin orta ve %26,02’sinin yüksek seviyede kireç içerdiği görülmektedir (Şekil 25). Özel ve ark. da (2006) maki alanlarında yaptıkları çalışmada alanların %67,55’inde düşük düzeyde kireç içeriği saptamışlardır. Bu değerler çalışmada tespit edilen değerlerle paralellik göstermektedir. 59 Sonuçlar incelendiğinde düşük düzeyde kireç içeren topraklara sahip alanların yüksek oranı dikkat çekmektedir. Kireçtaşı anakayaya sahip alanların yoğunluğu (%30,41) düşünüldüğünde bu durum bir çelişki olarak nitelendirilebilir. Gerçekten de kireçtaşı anakayaya sahip bazı alanların düşük düzeyde kireç içerdikleri tespit edilmiştir. Ancak bu alanların dağılımlarına bakıldığında genellikle Muğla yöresinde oldukları görülmektedir. Oldukça yüksek yağış miktarına (1192,5mm) sahip olan Muğla yöresinde bu topraklardaki kirecin büyük bir kısmının yıkandığı anlaşılmaktadır. Atalay da Marmara bölgesinin güney kesimiyle Ege bölgesinin Ege Bölümünde görüldüğünü bildirdiği Kırmızı Akdeniz Topraklarının, özellikle kireçtaşlarından oluşmuş yerlerde bulunduğunu ve genel olarak topraklardan kalsiyum karbonatın önemli ölçüde yıkandığını belirtmektedir (Atalay 2006) Çepel de (1966) Kızıl Topraklar (Terra-rosa) olarak adlandırdığı bu toprakların karbonatları yıkanmış topraklar olduğunu belirtmektedir. Defne Alanlarındaki Topraklarda Kireç İçeriği (%) 67,80 6,18 26,02 Genel 72,86 20,00 7,14 Orman 5,26 63,16 31,58 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 100,00 % Düşük Orta Yüksek Şekil 25. Defne alanlarındaki topraklarda kireç içeriği Figure 25. Lime content of Bay Laurel soils 5.4.7. Toprak reaksiyonu Toprak reaksiyonu terimiyle toprak çözeltisinin asit, nötr veya alkali (bazik) oluşu ifade edilmektedir. Toprak reaksiyonu pH ile ifade edilmektedir. Bitki beslemesi üzerinde önemli etkisi vardır. Farklı pH derecelerinde bitki besin maddelerinin yarayışlılığı, yani bitkiler tarafından alınabilirliği farklıdır. 60 Defne alanlarından alınan toprak örneklerinde yapılan analizler sonucu elde edilen veriler sınıflandırılmış, örnek alanların pH gruplarına dağılımları şekil 26 da verilmiştir. Buna göre defne alanlarının toprakları %1,37 oranında orta derecede asit, %5,48 oranında hafif asit, %30,82 oranında nötr, %29,45 oranında hafif alkali, %28,8 oranında orta derecede alkali ve %4,80 oranında şiddetli alkalidirler. Sahaları asidik, nötr ve bazik (alkali) olarak sınıflandırdığımızda ise %6,85’inin asidik, %30,82’sinin nötr ve %62,33’ünün bazik karakterde olduğu görülmektedir (Şekil 29). Bu sonuçlar incelendiğinde dağılımların olağan olduğunu, bölgede yaygın olan anakaya çeşitleri ve toprak tiplerinin karakteristiklerini yansıttığı söylenebilir. Örneğin çalışma alanında daha yaygın olan kireçtaşları üzerinde oluşan Kırmızı Akdeniz toprakları için Atalay (2006) yükseltinin artmasına paralel olarak toprakların orta derecede alkalen reaksiyondan çok hafif asit reaksiyona doğru değişim gösterdiğini ifade etmektedir. Maki ve orman alanlarındaki defne örnek alanlarının toprak reaksiyonlarının benzer bir dağılım gösterdiği şekil 27 ve şekil 28’de görülebilir. Sadece maki alanlarında hiç karşılaşılmayan orta derecede asit reaksiyona orman alanlarının iki adedinde rastlanmıştır. Örnek Alanlarının Toprak Reaksiyonu (%) 1% 28% 6% 5% 31% 29% Şekil 26. Defne alanlarında toprak reaksiyonu Figure 26. Soil reaction of Bay Laurel areas 61 Orta Şid. Asit Hafif Şid. Asit Nötr Hafif Şid. Alkali Orta Şid. Alkali Şiddetli Alkali Maki Alanlarının Toprak Reaksiyonu (%) Orman Alanlarının Toprak Reaksiyonu (%) Orta Şid. Asit 6% 3% 4% 30% Orta Şid. Asit Hafif Şid. Asit 30% 4% 0% 7% 26% Nötr Hafif Şid. Asit 31% Hafif Şid. Alkali Hafif Şid. Alkali Orta Şid. Alkali 27% Nötr Orta Şid. Alkali 32% Şiddetli Alkali Şiddetli Alkali Şekil 28. Maki alanlarında toprak reaksiyonu Figure 28. Soil Reaction in Macchie Areas Şekil 27. Orman alanlarında toprak reaksiyonu Figure 27. Soil reaction in forest areas Örnek Alanların Toprak Reaksiyonu (%) 6,85 30,82 62,33 7,14 30,00 62,86 6,58 31,58 Genel Orman 61,84 Maki 0,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 80,00 90,00 100,00 % Asidik Nötr Bazik Şekil 29. Defne alanlarında toprak reaksiyonu (asidik, nötr, bazik ayrımına göre) Figure 29. Soil reaction of Bay laurel areas (according to asidic, basic nötr classification) 5.4.8. Toprak Tuzluluğu Toprakların strüktürü, reaksiyonu ve bitkilerin toprak suyundan faydalanabilmeleri üzerinde rol oynayan toprak tuzlulukları araştırma içerisinde incelenmiştir. Defne örnek alanlarından alınan toprak örneklerinin elektriksel iletkenlik 3 (ECx10 ) değerleri 0,069 milisiemens/cm ile 0,952 milisiemens/cm arasında 62 değişmektedir. Bu değerlerle tüm alanlar tuzsuz topraklar sınıfına girmektedir. Bölgedeki defne alanları tuzsuz topraklar üzerinde bulunmaktadır. 5.4.9. Toprağın Besin Maddeleri Bitkilerin iyi bir gelişim gösterebilmeleri için sıcaklık, hava, su ve besin maddelerinin optimum düzeyde ortamda mevcut olmaları gerekmektedir. Bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinden birinin veya bir kaçının yeteri kadar alınmaması bitki gelişimini engelleyebilir ve hatta tamamen durdurabilir. Bu nedenle defnenin besin maddeleriyle ilişkilerine ışık tutabilmek amacıyla bu çalışmada bölgemizdeki yayılış alanlarındaki toprakların besin maddelerinin durumları da incelenmiştir. a. Azot; Defne alanlarının topraklarındaki azot içerikleri şekil 30’da verilmiştir. Şekil incelendiğinde maki ve orman vejetasyonunda yer alan örnek alanların total azot seviyelerine göre dağılımları arasında önemli sayılabilecek bir farklılığın olmadığı görülmektedir. Sonuçlar incelendiğinde örnek alanların büyük bir kısmında (%84,28) düşük ve orta total azot içeriğine sahip topraklar görülmektedir. Nitekim bu durum toprakların organik madde miktarlarıyla ilişkilendirildiğinde normal olarak değerlendirilebilir. Zira defne alanlarının topraklarının organik madde içerikleri önemli oranda (%73,97) düşük ve orta düzeydedir. Ancak organik madde kapsamlarının durumları incelendiğinde bu durumun yayılış alanındaki yüksek sıcaklığa bağlı olarak organik maddelerin hızlı ayrışmasından kaynaklandığı belirtilmiştir. Doğal olan ayrışan bu organik maddelerden açığa çıkan besin maddelerinin (şüphesiz bu arada en önemli kaynağının organik maddenin oluşturduğunu bildiğimiz azotun da) toprağa geçerek, topraktaki besin maddesi seviyelerini arttırmalarıdır. Ancak toprakların total azot içeriklerinin oldukça önemli bir oranda düşük seviyede olması bir çelişki olarak görülebilir. Bu durumun defne alanlarının ikliminin sıcak olmasının yanında yağışlı ve nemli olmasından kaynaklanabileceği düşünülebilir. Çepel (1995) Mengel’e atfen nemli iklimlerde, geçirgen topraklarda besin maddelerinin çok yıkandığını ve topraktaki total potasyumun %3-25’inin, total azot ve magnezyumun % 50’sinin, kalsiyumun ise %90’ının yıkanma ile kayba uğrayabildiğini bildirmektedir. Kantarcı da (1987) hızlı ayrışma sonucu azotun ortamda arttığını, ancak bitkilerin mineralize olan azotu alamamaları halinde azotun yağış suları ile yıkanıp ortam dışına taşındığını bildirmektedir. Kantarcı, bu olayı “azotun ortamdan kaybı” olarak nitelendirmektedir. 63 Ancak diğer bir bakış açısıyla örnekleme alanlarının topraklarının yarısından fazlasının (%59,55) orta ve yüksek düzeyde toplam azot ihtiva ettikleri de görülmektedir. Örnek Alanların Azot İçeriği (%) 40,41 43,84 40,00 45,71 40,79 42,11 15,75 Genel 14,29 Orman 17,10 Maki 0,00 10,00 20,00 30,00 40,00 50,00 60,00 70,00 80,00 90,00 100,00 % Düşük Yüzde Orta Yüzde Yüksek Yüzde Şekil 30. Defne topraklarında azot içeriği Figure 30. Nitrogen contents of Bay Laurel soils b. Fosfor Örnekleme alanlarından alınan toprak örneklerinin faydalanılabilir fosfor miktarlarına göre sınıflandırılması sonucunda sahaların %80,14 oranında düşük, %10,96 oranında orta ve %8,90 oranında yüksek seviyede fosfor içeren topraklar olduğu görülmektedir (şekil 31). Orman ve maki alanlarındaki fosfor değerlerinin dağılımları arasında farklılıklar olduğu görülmektedir. Maki alanlarında da düşük düzeyde fosfora sahip alanlar çok fazladır (%69,74), ancak orman alanlarında bu oran çok daha büyüktür (%91,43). Bu durum maki alanlarında orman alanlarına nazaran daha fazla yüksek organik maddeye sahip alan olması ile açıklanabilir (%32,87 / %18,57). Bilindiği gibi en önemli fosfor kaynaklarından biri organik maddedir. Örnek alanlarındaki faydalanılabilir fosfor değerlerinin bu oranlarda düşük olmasının organik maddenin yanı sıra farklı sebepleri olmalıdır. Bunlardan birincisi toprağın oluştuğu anakayaların türü ve mineralojik yapılarıdır. Kantarcı (1987), genel olarak kuvarsitler, fillatlar ve mikaşistler gibi kristalin şistlerin az miktarda fosfor içerdiklerini bildirmektedir. 64 Bitkiler tarafından alınabilir fosfor miktarları üzerine toprak reaksiyonu ve kalsiyum miktarlarının da önemli etkileri vardır. Toprakta yeterli miktarda kalsiyum bulunduğunda fosfat anyonları kalsiyum fosfatlar halinde bağlanmaktadır. Kalsiyum fosfatların çözünürlüğü pH 7-8 civarında iken minimumdur (Kantarcı, 1987). Kantarcı (1987), toprak tipi ile fosfor miktarı arasında da ilişki bulunduğunu, alkalen reaksiyonlu olan rendzina, kireçli esmer orman toprağı, terrarosa, terra-fusca, vertisol ve lateritler gibi topraklarda toplam fosfor çok olsa bile bitkiler tarafından alınabilir fosforun az miktarda olduğunu belirtmektedir. Bu bilgilerin ışığında az fosfor içeren mikaşistlerin en çok rastlanan ikinci anakaya olduğu, %62,33’ü alkali reaksiyona, %65,76’sı yüksek düzeyde kalsiyuma sahip olan defne alanlarındaki bu faydalanılabilir fosfor fakirliği hiç de şaşırtıcı değildir. Nitekim Çepel de (1995) orman ekosistemlerinde en çok eksikliği görülen besin maddelerinden birinin fosfor olduğunu bildirmektedir. Örnek Alanların Fosfor İçeriği (%) 10,96 80,14 Genel 8,90 91,43 5,71 Orman 2,86 69,74 15,79 14,47 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 100,00 % Düşük Yüzde Orta Yüzde Yüksek Yüzde Şekil 31. Defne topraklarında fosfor içerikleri Figure 31. Phosphorus content of Bay Laurel soils c. Potasyum (K) Defne alanlarının topraklarının ihtiva ettiği alınabilir potasyum miktarlarına göre alanların %32,19’unda düşük, %43,15’inde orta, %24,66’sında ise yüksek düzeyde potasyum tespit edilmiştir. Analizler ile tespit edilen minimum alınabilir potasyum miktarı 29 ppm iken, maksimum değer 1360 ppm dir. Orman ve maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında küçük farklılıklar olmasına karşın büyük benzerlikler bulunmaktadır. Orman alanlarında potasyum 65 değerleri %37,14 oranında düşük, %40,00 oranında orta ve %22,96 oranında yüksek seviyededir. Maki alanlarında ise %27,63 oranında düşük, %46,05 oranında orta ve %26,32 oranında yüksek seviyede potasyum bulunmaktadır. Maksimum değerler orman alanlarında 1240 ppm, maki alanlarında 1360 ppm’dir. Minimum değerler ise orman alanlarında 29, maki alanlarında 23 ppm’dir. Potasyum bitkide bir iyon olarak etki yapar. Özellikle hücre özsuyunun dolayısıyla bitkinin su dengesini sağlaması kuraklığa karşı dayanma gücünü arttırır. Potasyumun toprakta yeterli bulunması ve yeterince alınabilmesi yaz kuraklığının atlatılmasında ve donlara karşı dayanıklılıkta olumlu etkiler yapmaktadır (Kantarcı, 1987). Araştırmamızda defne alanlarının topraklarının büyük kısmının (%67,81) yeterli seviyede alınabilir potasyuma sahip oldukları tespit edilmiştir. Ancak bunun yanı sıra azımsanamayacak oranda (%32,19) düşük potasyum içeren topraklara rastlanmıştır. Bu toprakların daha çok Muğla civarı gibi bol yağış alan kısımlarda yoğunlaştığı göz önüne alınırsa, düşük potasyum içeriklerinin yıkanmadan kaynaklanabileceği anlaşılmaktadır. Kantarcı da (1987) sızıntı suyunun topraktaki değişebilir potasyumu Ca ve Mg’dan daha kolay yıkayıp götürebildiğini belirtmektedir. Çepel(1988) ise orman topraklarında düşük düzeyde değiştirilebilir potasyumun bir çok ağaç türünün iyi bir gelişim yapabilmesi için yeterli olduğunu belirtmektedir. Pritchett’e atfen ABD’de 10 ppm değişebilir potasyum bulunan toprakların bile bazı çam türleri için yeterli bir artım sağladığını, bu nedenle potasyumla yapılan gübrelemelerin artım üzerinde bir etkisinin belirlenemediğini ifade etmektedir. Örnek Alanların Potasyum İçeriği (%) 43,15 32,19 24,66 Genel 40,00 37,14 22,86 Orman 27,63 46,05 26,32 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 % Düşük Yüzde Orta Yüzde Şekil 32. Defne topraklarında potasyum içerikleri Figure 32. Potassium content of Bay Laurel soil 66 Yüksek Yüzde 100,00 d. Kalsiyum (Ca) Defne yayılış sahalarından alınan örnek alanların toprakların kalsiyum muhtevalarına göre sınıflandırılmasıyla bu alanların %11,64’ünde düşük, %22,60’ında orta ve %67,76’sında yüksek düzeyde kalsiyum içeren toprakların hakim olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışma esnasında topraklarda tesbit edilen minimum Ca değeri 340 ppm iken, maksimum Ca değeri 9400 ppm’dir. Örnek Alanların Kalsiyum İçeriği (%) 11,64 22,60 65,76 Genel 11,43 20,00 68,57 Orman 11,84 25,00 63,16 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 100,00 % Düşük Orta Yüksek Şekil 33. Defne alanlarında kalsiyum içerikleri Figure 33. Calcium content of Bay Laurel soils Maki ve orman alanlarının kalsiyum içeriklerine göre dağılımı bakımından birbirlerine çok yakın olduğu görülmektedir. Görüldüğü gibi örnek alanların %88,36’sı orta ve yüksek düzeyde Ca içermektedir. Bu sonuç, defne alanlarında çok rastlanan kireçtaşı, marn, kalkşist gibi kalkerli anakayalar düşünüldüğünde normal bir sonuçtur. Ancak defne alanlarımızda kireç içeriklerinin düşük olduğu alan oranı bu kadar yüksek iken (%67,81) yüksek kalsiyum içeren alanlarının oranının az olması beklenir. Ancak aksi bir durum olduğu görülmektedir. Bu durumu Kantarcı (1987)’da şu şekilde açıklamıştır: Kalsiyum, kalsiyumlu minerallerin hidratlanması ve hidrolizi ile toprak suyuna geçer. Toprak suyunda bulunan HCO3- ile Ca++ bağlanarak Ca(HCO3)2 meydana gelir. Bikarbonat halindeki Ca nemli bölgelerde topraktan kolayca yıkanır. Kurak bölgelerde ise bikarbonatlar su kaybederek kireçtaşları veya kireç çökellerine dönüşürler. 67 Bu açıklamadan nemli alanlarda yer alan defneliklerin topraklarında kalsiyumun kireç oluşumuna uğramadan yıkanarak ortamdan uzaklaştığı söylenebilir. O halde defne alanlarının kalsiyumca fakir alanlar olması gerekir. Ancak büyük oranda yüksek kalsiyum içeren defne alanları mevcuttur. Bu nereden kaynaklanabilir sorusunun cevabını ise yine Kantarcı vermektedir. Topraktan kalsiyumun yıkanıp gitmesini derin kök sistemlerine sahip olan ormanlar önemli ölçüde önleyebilmektedir. Köklerin toprağın derinliklerinden aldıkları Ca iyonları yaprak dökümü ile tekrar toprak yüzeyine ulaşır ve ölü örtünün ayrışması ile toprağa dönerler (Kantarcı, 1987). e. Magnezyum (Mg) Defne alanlarının topraklarının Mg içeriklerine göre sınıflandırması sonucu bu alanların % 26,71’inin düşük, % 51,37’sinin orta ve % 21,92’sinin yüksek düzeyde Mg içeren topraklar olduğu tespit edilmiştir (Şekil 34). Örnek Alanların Mağnezyum İçeriği (%) 26,71 51,37 21,92 Genel 14,29 35,71 50,00 Orman 52,63 38,16 9,21 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 100,00 % Düşük Orta Yüksek Şekil 34. Defne alanlarındaki topraklarda magnezyum içeriği Figure 34. Magnesium content of Bay Laurel soils Maki ve orman vejetasyonuna dahil sahaların Mg durumları karşılaştırıldığında ise maki alanlarında, orman alanlarına göre düşük düzeyde Mg içeren alanlar daha fazla (%38,16 / %14,29), yüksek düzeyde Mg içeren alanlar ise daha azdır (%9,21 / %35,71) (Şekil 34). Her iki ortamda orta düzeyde Mg içeren alanların oranları birbirine yakındır (%52,63 / %50,00). 68 Toprakta Mg anakayanın mineralojik bileşimine göre çeşitli miktarlarda bulunur. 19 farklı anakaya üzerinde defne örnek alanı alındığı düşünüldüğünde örnek alanların farklı Mg düzeylerine sahip olması son derece olağandır. Danin, “Flora and Vegetation of Israel” (1992) adlı çalışmasında, Galilee Bölgesinde özel edafik koşulların maki kompozisyonunu etkilediğini, Batı Galilee’de Maalot yakınlarında defnenin maki içinde dominant olduğunu ve Rabinovitch’e atfen buradaki Terra-rosaların magnezyumca fakir olduğunu, ancak defnenin bu strese en iyi adapte olabilen tür olduğunu belirtmektedir. Maki ve orman alanlarının Mg içeriklerine göre dağılımında görülen farklılığında yine anakaya kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Yüksek düzeyde Mg ihtiva eden serpantin toprakları ve serpantin kaynaklı alüvyal ve kolüvyal alanlar tamamen orman alanları içerisinde yer almışlardır. Maki vejetasyonu içinde bulunan örnek alanlarda serpantin anakayaya ve serpantinden oluşmuş bir toprağa rastlanmamıştır. f. Sodyum Defne alanlarının topraklarının sodyum içeriklerine göre sınıflandırması sonucu bu alanların %85,62’sinin düşük, %12,33’ünün orta ve %2,05’inin yüksek düzeyde sodyum içeren topraklar sahip oldukları anlaşılmıştır (Şekil 35). Maki ve orman alanlarındaki toprakların sodyum düzeylerine göre dağılımları ise hemen hemen aynıdır (Şekil 35). Örnek Alanların Sodyum İçeriği (%) 85,62 12,33 2,05 Genel 85,71 11,43 2,86 Orman 13,16 85,53 1,31 Maki 0,00 20,00 40,00 60,00 80,00 % Düşük Yüzde Orta Yüzde Yüksek Yüzde Şekil 35. Defne alanları topraklarında sodyum içerikleri Figure 35. Sodium content of Bay Laurel soils 69 100,00 Görüldüğü gibi defne alanları çok büyük bir oranda (%85,62) düşük sodyum içeren topraklar üzerinde yayılmışlardır. Toprakta sodyum, değiştirilebilir katyon durumunda veya sodyumun suda çözünebilir tuzları halinde (Na2CO3, Na2SO4 ve NaCl gibi) bulunur (Kantarcı, 1987). Bu nedenle topraktaki yüksek sodyum tuzluluk problemini doğurmaktadır. Ancak, sodyum düzeylerinin düşük olduğu defne alanlarında tuzluluk problemiyle de karşılaşılmamıştır (toprak tuzluluğu bölümüne bakınız). Kantarcı (1987), toprakta ayrışma sonucunda serbest kalan sodyum katyonlarının yağış suları ile yıkanıp gittiğini bildirmektedir. Çalışma alanındaki defne topraklarının çok büyük bir bölümü düşük sodyum içeriğine sahiptir (Şekil 35). Gerek maki gerek orman alanlarında aynı şekilde %86’ya yakın oranda düşük sodyum tespit edilmiştir. Ancak bu sonuç Özel ve ark.’nın (2006) Ege Bölgesi maki alanlarında yaptıkları çalışmanın sonuçları ile de örtüşmektedir. Bu bağlamda yöre topraklarının düşük sodyumlu olduğu düşünülebilir. Sonuç olarak defnenin yayılış gösterdiği örnek alanların büyük çoğunluğunda dere veya benzeri bir suya yakınlık bulunmaktadır. Tatlı suya yakın olmayan örnek alanlarda ise denize yakınlık bulunmaktadır ki İbaoğlu’nun 1998’ de yaptığı çalışmada belirttiği gibi Defne yapraklarıyla hidrosentez yapabilmekte yani havadaki suyu alabilmekte ve bu bağlamda su ihtiyacını karşılayabilmektedir. Nitekim özellikle Muğla ilinin denize bakan yamaçlarında (Güney bakılar dahil) oldukça yoğun defne populasyonlarıyla karşılaşılmaktadır ki bu alanlarda her hangi bir akarsu veya kaynak bulunmamaktadır. Ancak denizden gelen nemli rüzgarlar türün su ihtiyacını büyük oranda karşılamaktadır. Ayrıca defne’nin en yoğun bulunduğu anakayaların en önemli özelliği kalker anakaya, kırmızı Akdeniz toprakları) kaya çatlaklarında ve altlarında suyu koruyabilmeleridir. Bu tür alanlarda bulunan defneler başka bir su kaynağına ihtiyaç göstermeden havadaki su ve kaya içindeki suyla yetinebilmektedirler. İsrail’de yapılan çalışmalarda da üst Gallile Bölgesinin, bölgenin en nemli alanı olduğu ve Laurus nobilis’in burada; Rhamnus alaternus L., R. punctatus Boiss., Eriolobus trilobatus (Poiret) Roemer, Acer obtusifolium Sibthorp & Smith, Crataegus azarolus L., C. monogyna Jacq., Hedera helix L., Ruscus aculeatus L., Paeonia mascula Miller türleriyle birlikte bulunduğu, kurak olan Judean Dağlarında ise Laurus nobilis L.’ye rastlanmadığı belirtilmektedir. Maki alanlarındaki defne’nin yayılış alanlarında örnek alanların çoğunluğu alt yamaç ve vadi içi olmasına karşın, daha çok kozmopolit türlerin baskınlığı dikkati çekmektedir. Su seven ve bulunduğu ortamda suyun varlığını temsil eden Myrtus communis, Vitex agnus-castus L., Nerium oleander L. gibi türlerin frekansları beklenenden daha düşük kalmıştır. Bu durumun tahribattan 70 kaynaklandığı düşünülebilir. Nitekim tahribat göstergesi olan Carduus pycnocephalus L. ve Picnomon acarna (L.) Cass. gibi bazı dikenli Compositae familyası üyelerinin frekanslarının yüksek olması da bunu göstermektedir. Bilindiği gibi maki vejetasyonu orman alanlarının tahribi sonucu ortaya çıkmış klimax benzeri bir formasyondur. Bu alanlarda otlatma başta olmak üzere birçok tahrip faktörü bulunmaktadır. Ancak defne bulunan maki alanlarında tahribatın biraz daha fazla olduğu görülmektedir. Zira mevcut tahrip faktörlerine bir de defne toplama aktivitelerinin etkisi eklenmektedir. 71 6. ÖNERİLER Defne alanları her geçen gün azalmaktadır. Her ne kadar defne ile ilgili geçmişe dayalı envanter bilgileri yoksa da ilgili kişilerin gözlemi Defne’nin giderek tahrip edildiğidir. Defne ile ilgili çalışmaların azlığı ve defne envanteri konusunda net bilgilerin olmayışı hiç şüphesiz Defne’nin tahribinde önemli bir rol oynamaktadır. Orman İşletme Şefliklerinin Defne Kesim Planlarına bakıldığında genellikle gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu nedenle defne kesim planlarına altlık olacak envanter verileri konusundaki araştırmalar acil olarak tamamlanmalı ve uygulamaya konmalıdır. Planların uygulanması konusunda titizlik gösterilmeli, defne kesimleri mutlaka planlanan yerden yapılmalı, diğer yerlerden kesilen defneler satın alınmamalıdır. Ayrıca doğadan toplamayı ve dolayısıyla doğal defne alanlarının üzerindeki baskıyı azaltmak için mutlaka yetiştirme çalışmalarına başlanmalı ve defne toplayan köylüler bu iş için teşvik edilmelidir. Defne yetişme muhiti analizine göre Batı Anadolu’daki doğal defnenin bulunduğu örnek alanların büyük bir çoğunluğu : • 0-600 m yükseltiler arasında, • Gölgeli (D, K, KD, KB) bakılarda, • Dere içi, dere yamacı, alt yamaç, düzlük vb alanlarda, • Ortalama yıllık sıcaklıkları 14-15 ºC civarında olan yerlerde, • Yıllık toplam yağış miktarları 600-2000 mm arasında olan, • Kurutucu rüzgar almayan, dolayısıyla hava nemi yüksek olan, • Kireçtaşı ve mikaşist anakayalar ile Alüvyal ve Kolüvyal anamateryaller üzerinde, • Pistacia terebinthus L. Quercus coccifera L. Tamus communis L. Styrax officinalis L., Smilax excelsa L., Campanula lyrata Lam., Asparagus acutifolius L., Cistus creticus L., Phillyrea latifolia L., Dactylis glomerata L. gibi türlerin yaygın olduğu, • Balçık topraklar (orta tekstürlü topraklar), • Gerek mutlak, gerek fizyolojik olarak derin ve pek derin topraklar, • Az veya orta taşlı topraklar, • Nötr veya hafif alkali reaksiyonlu topraklar, • Tuzsuz topraklar üzerinde yer almaktadır. Bundan sonra Batı Anadolu’da defne ile yapılacak kültür ve ağaçlandırma çalışmalarında defnenin doğal yayılış sahalarının bu özellikleri dikkate alınmalıdır. 72 ÖZET Batı Anadolu dağların denize dik uzandığı ve bu yüzden ekolojik koşulları ve vejetasyon yapısı kendine özgü olan bir bölgemizdir. Genel olarak Akdeniz iklim tipinin etkisi altındadır. İklim verileri altı il ve iki ilçeden alınmış olup, bunlar Muğla, Aydın, İzmir, Manisa, Balıkesir, Çanakkale illeri ile Bandırma ve Marmaris ilçeleridir. Yapılan iklim analizlerinde istasyonların yarı kurak ve yarı nemli Akdeniz iklim tipine sahip olduğu ve bütün istasyonlarda yazın kuvvetli su açığı bulunduğu görülmüştür. Toplam 150 adet örnek alanda ölçüm ve gözlem yapılmıştır. Örnek alanlar defnenin bulunduğu alanlardan seçilmiş olup, örnek alanın fizyografik faktörleri, bazı toprak özellikler ile alanda bulan bitki türleri kaydedilmiş ve açılan toprak çukurundan toprak örnekleri alınmıştır. Elde edilen verilere göre defne alanları 0-932 m’ler arasında, ağırlıklı olarak gölgeli bakılarda ve genellikle dik eğimli yerlerde yayılış göstermektedirler. Ancak yayılış alanlarında suyun ve/veya hava neminin mutlaka olması gerekir. Anakaya açısından 17 farklı anakayada görülmekle birlikte en fazla kireçtaşı ve mikaşist anakaya ile alüvyal ve kolüvyal anamateryaller üzerinde rastlanmıştır. Buna bağlı olarak da daha çok balçık topraklarda yaygındır. Defne alanları büyük oranda mutlak ve fizyolojik toprak derinliği açısından derin topraklara sahip alanlar üzerinde yayılmıştır. Defne alanlarındaki toprakların tamamı tuzsuzdur ve tuzluluk problemi yoktur. Fitososyolojik olarak defne toplulukları genel olarak Quercetalia (etea) ilicis ordo ve sınıfı ile Querco-Carpinetalia’ ordosunun karakteristiklerini taşımaktadırlar. Alyans olarak ise Oleo-Ceratonion ile Quercion Frainetto ve Carpino - Acerion alyansları baskın durumdadır. 73 SUMMARY West Anatolia region in that mountains lay down right to sea therefore ecological conditions are very special is a very peculiar region. The region is under influence os Mediterranean climate type generally. Climatic data has been obtained from eight stations those are Muğla, Aydın, İzmir, Manisa, Balıkesir, Çanakkale provinces and Marmaris and Bandırma districts. According to Thornwaite method, all stations have Mediterranean climate type and a big lack of water in summer time. It has been studied on totally 150 sampling area, measurement and observation were carried aout. Sampling areas are in Bay Laurel distribution area on those physiographic properties, climatic properties, soil properties and vegetation characteristics have been examined. According to data Bay Laurel area is between 0-932 m, in shady aspects and step slopes in West Anatolia, Its distribution area is related to water (in soil or in weather) everytime. It can be seen on different parentrocks such as limestone, micaschist, and on alluvial and kolluvial material. Thus the most common soil type is loamy soils in distribution area. Those are mostly deep soils either absolute or physiologically. There is not any salt porblems. Phytosociologically Bay Laurel communities have Quercetalia (-etea) ilicis class and ordo characteristics and Querco-Carpinetalia ordo characteristics. The communities can be discussed in Oleo-Ceratonion and Quercion Frainetto and Carpino - Acerion alliances. 74 KAYNAKLAR ACAR, İ., 1987. Defne (Laurus nobilis L) Yaprağı ve Yaprak Eterik Yağının Üretilmesi ve Değerlendirilmesi. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları Teknik Bülten Serisi No : 186. Ankara. ACAR, İ., 1988. Türkiye’deki Yayılışı İçerisinde Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis L.)’nin Yaprak Kalitesi Üzerine Araştırmalar. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları Teknik Bülten Serisi No :202. Ankara. AJI, A., 2006. Defne Yaprağı Dış Satımı. Sinop İli’nde Yetişen Odun Dışı Orman Ürünleri Ve Değerlendirme Olanakları Paneli. 5-6 Nisan 2006. AKMAN, Y., 1990. İklim ve Biyoiklim. Palme Yayınları. Mühendislik Serisi. Ankara. AKMAN, Y., 1995. Türkiye Orman Vejetasyonu. Ank. Uni. Fen Fak. Botanik Anabilim Dalı. Ankara. ALÇITEPE, E, 2004. V. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi 5-8 Ekim 2004. Abant İzzet Baysal Ünv. ve Biyologlar Derneği. Abant-Bolu. Bildiri Kitabı (Doğa ve Çevre).:67-68. S. ANONİM, 1993. Soil Survey Division Staff. Soil Survey Manual. Soil Conservation Service. U.S. Department of Agriculture Handbook 18. ANONİM, 1995. Orman Tali Ürünlerinin Üretim ve Satış Esasları Hakkında 283 Sayılı Yönetmelik 20.03.1995. Ankara. ANONİM, 2006. Guidlines for Soil Description. Fourth Edition. Food and Agriculture Organization of The United Nations (FAO). Rome. ANONİM, 2007a. Understanding A Soil Analysis. AgSource Haris Laboratory Services. Technical Bulletins. ANONİM, 2007b. Explanation of Exchangeable Cation Analysis and Interpretation. Soil Survey in NSW. ATALAY, İ., 1994. Türkiye Vejetasyon Coğrafyası. Ege Üniversitesi Basımevi. İzmir. ATALAY, İ., 2002. Türkiye’nin Ekolojik Bölgeleri. Orman Bakanlığı Yayın No: 163. İzmir. ATALAY, İ., 2006. Toprak Oluşumu, Sınıflandırılması ve Coğrafyası. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü Yayını. 3. Baskı. AYIK, C., 1985. Yetişme Muhiti Değerlendirmesinin Metod ve Kriterleri. Kavak ve Hızlı Gelişen Yabancı Tür Orman Ağaçları Araştırma Enstitüsü Dergisi. İzmit. 75 KAYNAKLAR (devam) BAŞ N., GÜLER, S., 2006. Defneliklerde Alan ve Servet Envanteri ile Faydalanmanın Düzenlenmesi. 1. Uluslararası Odun Dışı Orman ürünleri Sempozyumu. Bildiriler kitap CD’si. 1-4 Kasım 2006. Trabzon. BİLGİN, F., ŞAFAK, İ., KİRACIOĞLU, Ö, 2005. Ege Bölgesinde Defne Üreticiliğinin Sosyo-Ekonomik Önemi ve Üretici Profilinin Belirlenmesi. Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü Yayınları. Teknik Bülten Serisi. No:28, İzmir. BİLGİN, F., PARLAK, S., KAYMAKÇI, E. 2006. Yaprak Üretimi Amacıyla Defnelik (Laurus nobilis L.) Tesisi. Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü. Teknik Bülten Serisi. No:33. İzmir. BREMNER, J., M., 1965. Total Nitrogen In ; Methods of Soil Analysis (Edit C. A. Black) Part 2. Amer. Soc. Of Agr. Inc. Publisher. Madison, Wisconsin. CENGİZ, Y., 1979. Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis L.. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları. Teknik Rapor Serisi No:5. Ankara. CEYLAN, A. ÖZAY, N. 1990. Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetiksel Kalite Araştırması. E.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi Cilt:27. Sayı 3. 71-77. S. CHRISTODOULAKIS, NS., FASSEAS, C., 1990. Air Pollution Effects on the Leaf Structure of Laurus nobilis, An Injury Resistant Species. University of Athens. Institute of General Botany. Athens. ÇEPEL, N., 1966. Orman YETİŞME Muhiti Tanıtımının Pratik Esasları ve Orman Yetişme Muhiti Haritacılığı. Kutulmuş Matbaası. İstanbul. ÇEPEL, N., 1988. Toprak İlmi. İ.Ü. Yayın No : 3416.Orman Fak. Yayın No : 389. İstanbul. ÇEPEL, N., 1995. Orman Ekolojisi 4. Baskı. İ. Ü. Yayın No: 3886. Orman Fakültesi Yayın No:433. İstanbul. DANIN, A., 1992. Flora and Vegetation of Israel and Adjacent Areas. www.botanic.co.il/a/articls/WebsiteVegIsr.htm Erişim: 30/11/2007 DAVIS, P.,H., 1982. Flora of Turkey and East Aegean Islands, Edinburgh University Pres, Birmingham. DEMİRİZ, H., 1956. Laurus nobilis ile Myrtus communis’in Anadolu’nun Kuzey ve Güney Kıyılarında Bir Arada Bulunuşu Üzerinde Ekolojik Müşahadeler. İ. Ü. Fen Fak. Mec., Seri B. 21 (4). 237-266. S. İstanbul. EFE, R., 2004. Biyocoğrafya. Çantay Kitapevi. Balıkesir. ERDOĞAN, B. 1990. İzmir-Ankara Zonu İle Karaburun Kuşağının Tektonik İlişkisi. MTA Dergisi. 110, 1-15. S. 76 KAYNAKLAR (devam) ESTAPHAN, J., 2002. Report On Organic Agriculture in the Mediterranean Area. Sayfa 109-120. CIHEAM-IAMB. Bari. Forestbiota 2004. www.forestbiota.org/ docs/eee_ Habitat Classification ForestBIOTA.pdf. Erişim: 12/11/2007 GEMİCİ, Y., SEÇMEN, Ö., YILMAZER, Ç., 1990. Batı Anadolu Orman ve Maki Vejetasyonunun Ekolojik ve Sosyolojik Özellikleri. X. Ulusal Biyoloji Kongresi. Erzurum. GEMİCİ, Y., ŞIK, L.,1992. Türkiye Florasında Endemizm. Tarım ve Köy, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dergis. Sayı:74 11-12. S. GÖKER,Y., ACAR, İ., 1983. Orman Yan Ürünlerinden Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis L.). İ. Ü. Orman Fakültesi Dergisi. Cilt: 33. Seri: B. Sayı: 1. İstanbul. GÖKMEN, H., 1973. Kapalı Tohumlular 1. Cilt. Şark Matbaası. 576 s. Ankara. GÜLÇUR, F., 1974. Toprağın Fiziksel ve Kimyasal Analiz Metodları. İ.Ü. Yayın No:1970. Orman Fakültesi Yayın No : 201. İstanbul. GÜLER, S, BAŞ N., 2006. Defne (Laurus nobilis L.) Yaprak Verimi Tahmininde Yeni Bir Yaklaşım. 1. Uluslararası Odun Dışı Orman ürünleri Sempozyumu. Bildiriler Kitap CD’si. 1-4 Kasım 2006. Trabzon. GÜLTEKİN, İ., 1997. Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetik ve Morfogenetik Variyabilite. E.Ü. Ziraat Fakültesi. Yüksek Lisans Tezi. (Yayımlanmamış) HELVACI, C., 2003. Türkiye Borat Yatakları. Jeolojik Konumu, Ekonomik Önemi ve Bor Politikası. BAÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi. 5.1. 1-38. S. IRMAK, A., 1966. Orman Ekolojisi. İ. Ü. Yayın No: 1187. Orman Fakültesi Yayın No:104. İstanbul. İBAOĞLU, A. K., 1998. “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağından İzole Edilen Yüksek Hidroskopluğa Sahip Pigmentlerin Yaprakta “Hidrosentez” Yapma Olasılığı. XIV. Ulusal Biyoloji Kongresi. 7-10 Eylül 1998. Samsun. Cilt II, 104-115 S. JACKSON, M., 1958. Soil Chemical Analysis. University of Nebraska. Collage of Agric.. Department of Agrinomy Lincoln. Page : 72. Nebrasca. KACAR, B.,1993. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. A.Ü. Zir. Fak. Eğitim Erş. Ve Gel. Vakfı Yayın No :3. Bizim Büro Basımevi. Ankara. KANTARCI, M. D., 1980. Belgrat Ormanı Toprak Tipleri ve Orman Yetiştirme Ortamı Birimlerinin Haritalanması Üzerine Araştırmalar. İ. Ü. Yayın No:2636. Orman Fakültesi Yayın No: 275. İstanbul. 77 KAYNAKLAR (devam) KANTARCI, M. D., 1982. Akdeniz Bölgesinde Doğal Ağaç ve Çalı Türlerinin Yayılışı ile Bölgesel Yetişme Ortamı Özellikleri Arasındaki İlişkiler. İ. Ü. Yayın No: 3054. Orman Fakültesi Yayın No: 330. İstanbul. KANTARCI, M. D., 1987. Toprak İlmi. İ. Ü. Yayın No : 3444. Orman Fak. Yayın No : 387. İstanbul. KANTARCI, M. D., 1991. Akdeniz Bölgesinin Yetişme Ortamı Bölgesel Sınıflandırması. T. C. Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı Orman genel Müdürlüğü Yayınları. Sıra No: 668. Seri No: 64. Ankara. KANTARCI, M. D., 2005a. Orman Ekosistemleri Bilgisi, İ. Ü. Yayın No: 4594, Orman Fakültesi Yayın No: 488, İstanbul. KANTARCI, M. D., 2005b. Türkiye’nin Yetişme Ortamı Bölgesel Sınıflandırması ve Bu Birimlerdeki Orman Varlığı ile Devamlılığının Önemi. İ. Ü. Yayın No: 4558. Orman Fakültesi Yayın No: 484. İstanbul. KASAPLIGİL, B., 1951. Umbellularia californica ve Laurus nobilis Üzerine Morfolojik ve Ontogenetik Çalışmalar. Kaliforniya Üniversitesi. Berkeley. KILCI, M., SAYMAN, M. ve AKBİN,G., 2003. Orman Ekosistemi ve Toprak Etüdü,Orman Bak. Yayın No: 187. İzmir Orman Toprak Lab. Yayın No:17. İzmir. MTA Enstitüsü Yayınları, 1973. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji Haritası-İzmir. Ankara. MTA Enstitüsü Yayınları, 1974. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji HaritasıDenizli. Ankara. MTA Enstitüsü Yayınları, 1987. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji Haritasıİstanbul. Ankara. MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-Denizli. Ankara. MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-İstanbul. Ankara. MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-İzmir. Ankara. Multilingual Multiscript Plant Names Database Web Sitesi www.Natura 2000, Web Sayfası Erişim: 27/10/2007 Orman Genel Müdürlüğü Üretim Pazarlama Dairesi Başkanlığı 20. 03.1995 Orman Tali Ürünlerinin Üretim ve Satış Esasları Tebliğ 283 ÖRS, B., 2006. Orman Tali Ürünleri Uygulamalarımız. Sinop İli’nde Yetişen Odun Dışı Orman Ürünleri Ve Değerlendirme Olanakları Paneli. 5-6 Nisan 2006. 78 KAYNAKLAR (devam) ÖZEL, N., ALBAYRAK AKBİN, N., ALTUN, N., ÖNER, H., AKBİN, G., 2006. Ege Bölgesi Maki Alanlarında Bitki Toplumları İle Yetişme Ortamları Arasındaki İlişkiler. Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü. Teknik Bülten serisi No. 31. İzmir. ÖZKAN, K., 2006. Beyşehir Gölü Havzası yetişme Ortamı Yöreler Grubunda Fizyografik Yetişme Ortamı ile Ağaç ve Çalı Tür Çeşitliliği Arasındaki İlişkiler Analizi. Anadolu üniversitesi. Bilim ve Teknoloji Dergisi. Cilt : 7. sayı: 1. 157-166. Eskişehir. PARLAK, S., 2007. Defne (Laurus nobilis L.)’nin Tohumla ve Çelikle Üretimi Esaslarının Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar. Doktora Tezi. KTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü. (Yayımlanmamış) RHIZOPOULOU, S., 2004. Symbolic plant(s) of the Olympic Games. Journal of Experimental Botany. 55(403):1601-1606. RHIZOPOULOU, S., MITRAKOS, K., 1990. Water Relations of Evergreen Sclerophylls. I Seasonal Changes in the Water Relations of Eleven Species from the Same Environment. SAATÇİOĞLU, F.,1976. Silvikültürün Biyolojik Esasları ve Prensipleri, İ.Ü. Yayın No: 222 İstanbul. SEÇMEN, Ö. GEMİCİ, Y., GÖRK, G., BEKAT, L., LEBLEBİCİ, E., 1992. Tohumlu Bitkiler Sistematiği (Ders Kitabı). Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kitaplar Serisi No:116. Ege Ünv. Basımevi. Bornova-İzmir. VALLİNİ, G.; PERA, A.; VALDRİGHİ, M.; GİOVANNETTİ, M., 1993. Influence of humic acids on laurel growth, associated rhizospheric microorganisms and mycorrhizal fungi. Biology and Fertility of Soils. Vol:16, Number:1 / June. ISSN: 0178-2762 (print) – 1432-0789 (online). WALTERS, S. M.,ALEXANDER, J. C. M., BRADY, A., BRICKELL, C. D., CULLEN, J., GREEN, P. S. HEYWOOD, V. H., MATTHEWS, V. A., ROBSON, N. K. B., YEO, P. F. ve KNEES, S. G., 1998. The European Garden Flora. Volume III. Dicotiyledons (Part I). Cambridge University Pres. 556 s. 79