Slayt 1 - Gazi Üniversitesi Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci
Transkript
Slayt 1 - Gazi Üniversitesi Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ TÜRKÇE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ I. ULUSLARARASI TÜRKÇE EĞİTİMİ ÖĞRENCİ KONGRESİ BİLDİRİLERİ Hazırlayanlar Prof. Dr. Necati DEMİR Yrd. Doç. Dr. Yusuf DOĞAN Arş. Gör. Nuray KAYADİBİ Arş. Gör. Ersoy TOPUZKANAMIŞ T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ TÜRKÇE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ I. ULUSLARARASI TÜRKÇE EĞİTİMİ ÖĞRENCİ KONGRESİ BİLDİRİLERİ Hazırlayanlar Prof. Dr. Necati DEMİR Yrd. Doç. Dr. Yusuf DOĞAN Arş. Gör. Nuray KAYADİBİ Arş. Gör. Ersoy TOPUZKANAMIŞ Ankara, 2012 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü I İÇİNDEKİLER AÇIŞ KONUŞMALARI Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Necati DEMİR’in Açış Konuşması ..........................................................................................1 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ali GÜL’ün Açış Konuşması ......................................................................................................................................3 Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi ve Eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN’un Açış Konuşması 4 BİLDİRİLER 6. Sınıf Öğrencilerinin Metinlerarası Okumaya İlişkin Hazırbulunuşlukları ...................8 Bahar KOZAK 6. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Dinleme Becerisiyle İlgili Kazanımların İncelenmesi .................................................................................................................................... 17 Neriman TAŞCI, Nahide İrem AZİZOĞLU, Emine KARABACAK, Arzu KAYA Almanya’da Yaşayan Türk Çocuklarına Türkçe Öğretiminde Kültürel Ögelerin Kullanımı ................................................................................................................... 34 Nida İrem KONUK Arap Kökenli Hataylıların Ağız Özellikleri....................................................................... 40 Mehmet DÖNMEZ Bağlaç Olan De İle Hâl Eki Olan -De’nin Yazımının Öğretimiyle İlgili Öneriler ...........49 Neriman TAŞCI, Nahide İrem AZİZOĞLU, Emine KARABACAK, Arzu KAYA Basın ve Yayın Araçlarının Dil Kullanımındaki Özensizlikleri ........................................ 64 İlknur GÖK “Christy Brown” Örneğinden Hareketle Engellilerde Türkçe Eğitimi ............................ 69 Sinem AYDIN, Alime TURGUT Çocuk Hikâyesinin Tarihî Gelişimi ve Günümüzde Kullanımı ........................................ 76 Meltem BENLİ, İlyas YILMAZ Dinleme Metninden Haberdar Olmanın Dinleme Becerisine Etkisi................................. 80 Ersu ÇIRAK Gençlik Dergilerinde Dilin Kullanımı ve Türkçeye Etkileri ............................................. 88 Nur AKGÜL Harf Devrimi Öncesi Türkçedeki Standart İmlâ Sorunu ................................................. 96 Ensar KILIÇ, Savaş BÜYÜKGÖKDERE İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinlerin Okunabilirlik Düzeyleri ... 108 Dilek Şenel, Nesibe Şentürk, Elif Kışla, Gökçe Öztürk Bildiriler, bildiri isimleri esas alınarak alfabetik sıraya göre yerleştirilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü II İlköğretim İkinci Kademe Ders Kitaplarındaki Dil Yanlışları ....................................... 114 Murat SARIBAŞ İlköğretim İkinci Kademedeki Yazma Eğitiminde Öğretmenden Kaynaklanan Sorunlara Yönelik Bazı Çözüm Önerileri .............................................................. 119 Elif ÇOŞKUN, Arzu KAYA İlköğretim Türkçe Ders Kitaplarında Edat ve Bağlaçların Öğretimi ............................ 132 Binnur AYKÜL İsmail Gaspıralı’nın Hayatı ve Türk Diline Hizmetleri .................................................. 140 Asım ÖKSÜZ İşyeri Adlarında Yabancı Sözcük Kullanımı Üzerine ..................................................... 145 Ali YOL Kültür, Devlet ve Bilim Dili Olarak Türkçe .................................................................... 152 Hatice ÜNLÜ MEB İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı ve Değer Aktarımı ................................... 155 Aysun YILMAZ Mizahi Ögelerde Türkçenin Kullanımı ve Türkçe Öğretimine Etkileri ......................... 161 Meryem DOĞAN, Nafiye KAYA Müyessiretü’l-Ulûm ve Dil Bilgisi Öğretimine Katkıları ................................................ 166 İsmail Yavuz ÖZTÜRK Nasreddin Hoca Fıkraları ve Türkçe Eğitimi .................................................................. 172 Elif GÜLTEKİN Okul Deneyimi Dersine İlişkin Türkçe Öğretmen Adaylarının Görüşleri (Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Örneği)...................................................................................... 179 Celal BOZAĞAÇ, Mehmet Ziya BİNGÖL, Ahmet AKÇAY Öğretmen Adaylarının Okuma Tutumlarının Farklı Değişkenlere Göre Değerlendirilmesi..................................................................................................... 186 Abdullah KÖSE, Yusuf YILMAZ Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Kültür ve Değer Aktarımı ......................................... 196 Fidan UĞUR Sarıkamış Harekâtından Sonra Ortaya Çıkan Ağıtların Dil, Kültür, Toplum ve Bellek İlişkisi Açısından İncelenmesi ................................................................................. 203 Emrah BOYLU Seviye Belirleme Sınavlarının Metindilbilim Ölçütleriyle Değerlendirilmesi: Seviye Belirleme Sınavlarından Örneklerle Bir Betimleme Çalışması ............................. 214 Halil Erdem ÇOCUK Teknoloji Karşısında Terim Üretme Sorunu .................................................................. 224 Sinan YENİAY Türkçe Eğitimi ve Öğretiminde Türk Dil Kurumu İnternet Sayfasından Yararlanılması .................................................................................................................................. 229 Ebru GÜLENÇ Türkçe Eğitiminde 100 Temel Eserin Kullanılması ........................................................ 235 İlay Aybala PARTİ 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü III Türkçe Öğretiminde Yeni Bir Kavram: Örtülü Anlam .................................................. 242 Erkan ZAFER Türkçe Öğretmeni Adaylarının Okuma Kültürüne İlişkin Görüşleri............................ 247 Ersu ÇIRAK, Bahar KOZAK Türkçe Öğretmenlerinin Öğretim Materyallerini Kullanma Durumları....................... 251 Meryem KAYA, Mustafa TAKAK, Ahmet AKÇAY Türkçe Öğretmenlerinin Türkçe Eğitiminde Karşılaştıkları Sorunlar (Ağrı İli Örneği) .................................................................................................................................. 257 Asude Rüyal KAHYA, Mukaddes EŞİN, Sevda ÇEÇEN, Ahmet AKÇAY Türkçede Güncel Yazım Sorunları.....................................................................................263 Sebahat DEMİR Türkçenin Dil Politikası Sorunu ...................................................................................... 263 Osman ÖZDEMİR Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretilmesinde Yeni Yöntemler ................................... 287 Elif YILDIRIM Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Dinleme Becerisinin Önemi Üzerine Bir Çalışma.........................................................................................................................299 Özge AKBAŞ, Melike ERDEM, Recep MAZAK Yabancı Dil Tutkusu ........................................................................................................ 305 Handan ARSLANTÜRK Yabancılara Türkçe Öğretiminde İhtiyaç Analizinin Gerekliliği ................................... 311 Hamide Merve ALTIPARMAK Yabancıların ve Türk Soyluların Türkçe Öğreniminde Yazma Becerileri .................... 319 Ezgi GEREM Yapılandırmacı Yaklaşımın Çocukların Türkçe Öğrenimine Etkisi.............................. 325 Nükhet Emine BIÇAKÇI Kongreden Fotoğraflar..................................................................................................... 330 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü AÇIŞ KONUŞMALARI IV 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 1 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Necati DEMİR’in Açış Konuşması Sayın Dekanım, Sayın Meslektaşlarım, Basınımızın Kıymetli Mensupları, Geleceğimizin Güneşi Sevgili Gençler, Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’de ve dolayısıyla dünyada ilk kez düzenlenen Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz. Günümüzde Kuzeydoğu Asya’dan Afrika’nın ortalarına, Çin Seddi’nden Avrupa’nın içlerine kadar Türk milletini birbirine bağlayan en önemli bağ Türkçedir. Türk dünyası yaklaşık 260 milyonluk nüfusuyla geniş bir coğrafyaya, köklü bir kültüre, önemli bir ekonomiye sahiptir. Ayrıca Türklerin çeşitli sebeplerle dünyanın çeşitli bölgelerine göçmesi ile Türkçe hemen hemen bütün dünyaya yayılmış durumdadır. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde Türkçe dünyada Çince, İngilizce, İspanyolca ve Hintçeden sonra en çok konuşulan 5. dildir. Bütün bunlara ilave olarak dünyada Türkçeyi öğrenmek isteyenlerin sayısı sürekli artmaktadır. Durum böyle olunca Türkiye ve Türk dünyasını tanımak, ekonomik olarak iş birliği yapmak, Türklerle daha iyi iletişim kurmak ve Türk kültürünü araştırmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe artmakta ve önümüzdeki günlerde de artmaya devam edecek gibi görünmektedir. Dünyadaki son gelişmelere paralel olarak Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü olarak 13 öğretim üyesi, 1 öğretim görevlisi ve 11 araştırma görevlisi ile Türkçe öğretimini baştan sona gözden geçirmeyi planladık. Birikimli ve donanımlı kadrosu ile bölümümüz hem dünya üzerinde faaliyet gösteren Türkçe eğitimi ve öğretimi merkezlerine hem de Türkiye’deki Türkçe eğitimi bölümlerine rehberlik etmeyi görev olarak bilmiştir. Bu çerçevede 2011 yılı içerisinde bölümümüzde 1. Türkçe araştırmaları öğrenci dergisi kurulmuş, 1. sayısı yayımlanmıştır. 2. Türkçe eğitimi ve öğretimi araştırmaları ile uluslararası boyutlu Türkçe eğitimi ile ilgili bir de dergi kurulmuş ve bunun da 1. sayısı yayımlanmıştır. Adı geçen dergi uluslararası hakemli olup uluslararası indekslerde taranmaktadır. 3. Yarının Türkçe öğretecek bilim adamlarının bilgi birikimi ve Türkçe öğretim donanımlarını daha erken yaşlara çekebilmek için bugün açılışını burada yaptığımız 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi düzenlenmiştir. 4. Türkçe öğretiminde dünyadaki tüm metot ve yaklaşımları değerlendirmek ve tartışmak için dünya üzerinde Türkçe öğreten bilim adamlarının davet edildiği uluslararası Türkçe Eğitimi Sempozyumu planlanmış, aralık ayında gerçekleştirilecek bu sempozyum için çalışmalar hızla devam etmektedir. 5. Dünyadaki son gelişmeler ışığında çok geç kalınmış olsa da yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi yüksek lisans programı açılmıştır. İlk öğrencilerimizi şubat ayında almayı planlamaktayız. 6. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sayısı 5 milyon civarındadır. Yurt dışındaki Türk çocuklarının eğitimi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından seçilen ve kısa sürede eğitilen öğretmenler tarafından sürdürülmektedir. Yurt dışı tecrübesi ve donanımı olmayan bu öğretmenlerin ise başarısı son derece düşük olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için bölümümüz bünyesinde Yurt Dışındaki Türk Çocuklarına Türkçe Öğretimi Yüksek Lisans Programı açılması için bütün hazırlıklar yapılmış, program Gazi Üniversitesi Senatosundan da geçmiş, programın YÖK tarafından onaylanması beklenmektedir. 7. 2006 yılındaki 17. Millî Eğitim Şûrasında yabancılara Türkçe öğretimi konusu gündeme gelmiş, yabancı dil olarak Türkçe öğretimi bölümü açılması kararlaştırılmıştır. Fakat hâlâ Türkiye’de yabancılara Türkçe öğretimi isimli bir lisans programı henüz bulunmamaktadır. Bölümümüz tarafından yabancılara Türkçe öğretimi bölümü/ana bilim dalı kurma hazırlıklarımız tamamlanmıştır. 8. Bölümümüzde 2009-2010’da yüksek lisans ve doktora öğrencisi sayısı 72 iken, bu sayı 2011-2012 öğretim yılında 108’e kadar yükselmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 2 9. Bölümümüz bünyesinde ayrıca Yurt Dışındaki Türk Çocuklarına Türkçe Öğretimi yüksek lisans programı, Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi doktora programı, Yurt Dışındaki Türk Çocuklarına Türkçe Öğretimi doktora programı açılması planlanmıştır. Bugün açılışını yaptığımız I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’ne Türkiye’yle birlikte üç ülkedeki 19 üniversiteden, 86 öğrenci, toplam 66 bildiri sunacaktır. Geleceğin Türkçe öğretecek bilim adamları ve Türkçe öğretmenleri pek çok konuyu burada tartışacaktır. Bunları genel olarak şöyle sıralayabiliriz: 1. Türkçenin Güncel Sorunları 2. Dil Öğretiminin Felsefi ve Psikolojik Temelleri 3. Türkiye’de ve Dünyada Dil Öğretimi Politikaları 4. Türkçe Öğretiminde Yeni ve Etkili Yaklaşımlar 5. Türkçe Öğretiminde Kaynak Kitaplar 6. Türkçe Öğretmeni Yetiştirme Programları 7. Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretimi 8. Türkçenin Türk Soylulara Öğretilmesi 9. Yurt Dışındaki Türk Çocuklarına Türkçe Öğretimi 10. Türkçe Öğretiminde Alan Eğitimi 11. Dil Bilimi ve Türkçe Öğretimi 12. Dil Bilgisi ve Türkçe Öğretimi 13. Çocuk Edebiyatı ve Türkçe Öğretimi Genç bilim adamlarının bu ciddi konuları erken yaşta araştırmaları ve tartışmaları gelecek için önemli bir bilgi birikimi ve donanım sağlayacağı umudundayız. Bütün bu çalışmaları yaparken gece gündüz, iş günü tatil demeden, benimle birlikte çalışan öğretim üyesi arkadaşlarıma özellikle genç araştırma görevlisi arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Onların emeklerini Türk tarihi ve Türkçe eğitimi tarihi yazacaktır, bundan eminim. I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi hazırlıkları ve çalışmaları sırasında başta Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Rıza AYHAN ve rektörlük personeli, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ali GÜL, Dekan Yardımcılarımız Sayın Prof. Dr. Mehmet YILMAZ, Doç. Dr. Nuri YAVUZ ve dekanlık personeli bize her imkânı sundular, her işimizi kolaylaştırdılar, bütün yükü bizimle paylaştılar. Bölümüm adına kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Hepsine sonsuz minnetlerimi sunuyorum. Ayrıca bu kongrenin hazırlanmasında özellikle görevli olan arkadaşlarım Yrd. Doç. Dr. Yusuf DOĞAN, Yrd. Doç. Dr. Mehmet KARA’ya, Arş. Gör. Ersoy TOPUZKANAMIŞ’a ve Arş. Gör. Nuray KAYADİBİ’ye ve diğer görevli araştırma görevlisi ve öğretim üyesi arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Genç meslektaşlarıma şimdiden başarılar diliyorum. Türkiye’de ilkini gerçekleştirdiğimiz I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’nin ülkemize ve bütün dünyaya hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Saygı ve sevgilerimle… 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 3 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ali GÜL’ün Açış Konuşması Saygıdeğer Öğretim Elemanı Hocalarım, Sevgili Öğrenciler, Kıymetli Konuklar, Fakültemiz Türkçe Eğitimi Bölümünün Türkiye’de ve -hocamızın belirttiği gibi- dünyada ilk defa düzenlemek için yola çıktığı ve bugün gerçekleştirdiği I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Ülkemizin millî birlik ve beraberliğinin tartışmalara açılmasının gündeme geldiği, bölücülüğün kol gezdiği, bu millî birlik ve beraberliğimizin zedelenmeye çalışıldığı şu günlerde gençlerin katılacağı Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’nin yapılması bizleri ziyadesiyle mutlu ediyor ve bunun çok anlamlı olduğunu düşünüyoruz. 29-30 Eylül 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi’nin üniversitemizde ve özellikle Gazi Eğitim Fakültesinde gerçekleştirilmesinin çok önemli ve anlamlı olduğunu bir kez daha belirtmek durumundayım. Adını taşımaktan onur duyduğumuz Gazi Mustafa Kemal’in ideal ve ilkeleri doğrultusunda eğitim öğretim faaliyetlerini yürüten Türkçe Eğitimi Bölümü koordinatörlüğünde gerçekleştirilecek olan bu kongrenin çok hayırlı sonuçlar doğuracağı aşikârdır. Bu kongrenin en önemli yanlarından biri bildiri sunacakların tamamının öğrencilerden oluşmasıdır. Böylece sadece öğretim yapan bir kurum olmaktan çıkıp öğrenilenlerin eğitime de dönüştürülmesi gerçekleştirilmiş olmaktadır. Söz buraya gelmişken bu kongrenin dayanakları arasında Türkçenin ve Türkçe eğitim ve öğretiminin önemiyle dil varlığının gerekliliği hakkında düşüncelerimizi sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Dil, milleti meydana getiren en önemli unsurlardan biridir. Her milletin kendine özgü bir dili vardır. Bu dil, konuşulduğu ülkenin kültürünü yansıtır. Dil ile duygu ve düşüncelerimizi iletir, hareketlerimizi destekleriz. Dil, bir süreç sonunda kazanılan bir birikimdir. Bu süreç, tarihsel olduğu gibi insan hayatında geçen hayati bir süreç de olabilir. Dilin gelişimini, değişimini tarihsel süreç ifade eder. Bu değişime etki eden en önemli unsurlardan birisi kültür, diğeri de medeniyettir. Dilin oluşmasını sağlayan söz varlığı bir dildeki kelime sayısıyla değil, o dilin kendi kültürünü, sanatını ve edebiyatını yansıtan daha doğrusu o milletin kendi özelliklerini ortaya koyan kelimeler, kavramlardır. Kelimeler, kullanım amaç ve gerekliliğine göre anlam ve değer kazanır. Yazarlar, kelimelere birim değer olarak değil, onun anlam ve kullanım varlığına bakarlar. Kelimeler, çağrışımlarla birlikte edebiyata farklı bir anlam, farklı bir boyut kazandırır. Fert kendi kültür kimliğinden yola çıkarak millî benliğe ulaşır. İnsan önce bireydir. Daha sonra kendini kendisiyle ortak düşünen bir insan topluluğuna dâhil eder. Bu toplulukla varlığını hissettirip kendine özgü dil, kültür, edebiyat yapısı oluşturur. Bu topluluğun üst noktası ise cemiyettir. Cemiyetten sonra millete ulaşılır. Fert öncelikle millî bir kimliğe sahiptir. Fert, milletten aldığı bu değerleri tekrar millete aynen aktarabilirse millî kültür ve millî benliğe sahip demektir. Değilse sadece topluluk veya cemiyet kültüründe kalır. Fert topluluktan cemiyete, oradan da millete giderek millî kimliğini, benliğini oluşturabilmek için aldıklarını yansıtmalıdır. Bu yansıtma, hepsinde sözvarlığıyla olur. Kongrenin düzenlenmesinde katkı sunan bütün mesai arkadaşlarıma, öğrencilerimize ve katılımcılara şükranlarımı sunarken bir başlangıç sayılan bu kongrenin gelecekte diğer kongrelerle devam etmesini ve verimli sonuçlar doğurmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 4 Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi ve Eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN’un Açış Konuşması Değerli Konuklar, Sevgili Öğrenciler, Sunucu arkadaşlarımızı dinlediniz, bölüm başkanı hocanızı dinlediniz, dekanımızı dinlediniz, şimdi beni dinliyorsunuz. Dinliyorsunuz. Nasıl dinliyorsunuz? Biz konuşuyoruz, siz dinliyorsunuz. Yani arada dil var. Sizinle bizim aramızda şu anda iletişimi kuran dil var. Belki diyorsunuz ki “Hocam, siz konuşuyorsunuz, biz dinliyoruz. Bu pek de iletişim olmuyor, tek taraflı iletim oluyor.” Ama dil ortamları bundan ibaret değil. Herhâlde dışarıdan gelen arkadaşlar, belki bir günden beri kendi aralarında, kaldıkları yerlerde birbirleriyle tanıştılar, nerelerden geldiklerini sordular, nelerle uğraştıklarını sordular, bir sohbet ortamı oluştu. Buraya gelmeden önce arkadaşlarınızla kahvehanelerde -şimdi kahvehane demiyorlar galiba, kafelerde- yurtlarda -yurtlarda kalıyorsanız- veya birkaç arkadaş bir evde kalıyorsanız, sınıflarda, devamlı devamlı dil ile birbirinizle arkadaşlık ediyorsunuz. Yani arkadaşlığın, dostluğun yolu da dilden geçiyor. Aslında daha annemizin karnında bir dil dünyasının içine doğuyoruz, doğmak üzereyiz. Annemizin karnında iken o dil dünyasına ait sesleri, kelimeleri duyuyoruz ve doğduğumuz andan itibaren o dil dünyasının içindeyiz ve biz de hecelemeye çalıştığımız, çıkarmaya çalıştığımız o sesler ile bir yaşında iki yaşında bu dil dünyasının içine, bu dil dünyasının bir üyesi olarak katılıyoruz, katılmak istiyoruz. Sonra o kadar tabii bir hâle geliyor ki o dil, başlangıçta belki farkına varmadan sıkıntı çekerek konuştuğumuz o dil o kadar tabii hâle geliyor ki o tabiilik içinde onun önemini unutuyoruz. Yani ayaklarımız gibi, yürüyoruz da ayaklarımızın öneminin farkında değiliz. Ancak sakatlanırsak onun önemini anlıyoruz. Yahut gözlerimiz gibi, hiç öneminin farkında değiliz ama görmez hâle gelirsek günün birinde o zaman onun önemini anlıyoruz. Dil de böyle… Hani tabii bir varlık diye öğreniyorsunuz ya birinci sınıflarda, işte tabii oluşu böyle. Yani öneminin farkına varmıyorsunuz bu tabilik yüzünden. Ama görüyorsunuz hayatımız onun içinde; doğumdan ölüme kadar, hayatımız, ömrümüz bu dil dünyasının içinde geçiyor. Annemizle, babamızla, kardeşlerimizle bu dille konuşuyoruz. Bu dille gazeteciden gazete istiyoruz, bakkaldan ekmek istiyoruz. Dil ile yapıyoruz bütün alışverişlerimizi. Bütün sohbetlerimizi dil ile yapıyoruz. İletişimimizi dil ile kuruyoruz. Derslerimizi dil ile dinliyoruz. Sonra imtihanlarda sözlü olarak veya yazılı olarak yine bu dil ile cevap veriyoruz. Ömrümüzün sonuna kadar bu böyle devam ediyor. Ama sadece bizim ömrümüz değil ki… Sadece bizim hayatımız değil ki… Biz aslında çok büyük bir mirasın içine doğuyoruz. Yani şimdi dili biraz özelleştirirsek ve Türk dili dersek o çok büyük bir mirastır ve biz o mirasın içine doğuyoruz. Yani dedelerimiz de o dili konuşuyor. Eğer hayattaysa dedelerimiz, dedemiz, ninemiz hayattaysa, büyük halalarımız, büyük amcalarımız hayattaysa, onların da aynı miras ile konuştuklarını, iletişim kurduklarını görüyoruz. O mirasın içine doğuyoruz biz. Sonra okula gittiğimiz zaman, o mirasın ne kadar büyük ve ne kadar eski bir tarihten geldiğini de görüyoruz. Okullarda, -hâlâ öğreniyorsak eğer- Tevfik Fikret’i öğreniyoruz, Mehmed Âkif’i öğreniyoruz, Namık Kemal’i öğreniyoruz, Şinasi’yi öğreniyoruz, biraz daha gerilere giderek Şeyh Galib’i, Nedim’i, Fuzuli’yi Karacaoğlan’ı Yunus Emre’yi öğreniyoruz ve bir de bakıyoruz ki ta 8. yy. da Orhun Abideleri’nden gelen, coğrafya olarak da bugünkü Moğolistan’ın ortalarından buralara doğru gelen ve tarih içinde bugün de Balkanlar’a kadar uzanan tarih içinde Viyana kapılarına kadar ve Kuzey Afrika’da Fas’a kadar uzanan hatta Arabistan’da Yemen’e kadar uzanan büyük bir dil dünyasının içinde oluyoruz, bu mirasa sahip bulunuyoruz. Bu mirasın kapısını açtığımız zaman bunun hudutlarını enini boyunu ölçmemiz mümkün değil arkadaşlar. Bu öyle bir miras ki bunun sınırlarını ölçmemiz hatta sınırlarına ulaşmamız mümkün değil. Yani düşününüz, Cezayir’de, Tunus’ta bir zamanlar dedelerimiz yaşamışlar, -işte bildiğiniz Barbaros Hayreddin Paşa’dan itibaren- Dayılar denen idareciler oraları idare etmişler, oralarda şiirler söylemişler, kitaplar yazmışlar, o şiirler, kitaplar şu anda çeşitli kütüphanelerde duruyor. Cezayirli şairlerin şiirleri çeşitli kütüphanelerde duruyor. Gitseniz bazı eserlerin üzerinde Arap harfleriyle ama Türkçeyle yazılmış kitabelerini de göreceksiniz. Mısır’da, Yavuz Sultan Selim’den çok önce -1517’de 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 5 Yavuz Sultan Selim Kahire’ye girdi, orada aylarca kaldı- atalarımız, dedelerimiz ne kadar çok eser vermişler, gramerler yazmışlar, sözlükler yazmışlar. Şu anda Yakutistan’da konuşuluyor. Lena Irmağı, Sibirya’nın güneyinden doğuyor, Kuzey Buz Denizi’ne dökülüyor. Kuzey Buz Denizi’ne döküldüğü yerde Türkçe konuşan Dolganlar var; Yakutların bir kolu. Moğolistan, Kazakistan, Rusya ve Çin’in sınırlarının birleştiği yerde Altay Dağları var ve Altay Dağlarının doğusunda Moğolistan’ın içlerinde hâlâ Türkçenin bir kolu konuşuluyor. O dağların güneyinde yine hâlâ Türkçenin kolları Kazakça, Uygurca dediğimiz kolları konuşuluyor. Uygurca Çin içlerine kadar hâlâ konuşuluyor. Geçmişte daha da doğuya doğru, daha da içlere doğru konuşuluyordu. Bütün bu konuşmaları yapan atalarımızın bıraktıkları eserlerin sayısını bilmiyoruz. Herhâlde belgeler, kitaplar, çeşitli yazılar, yüz binlerin çok üzerinde… Matbaadan sonra 19. asırdan itibaren ortaya çıkan -biraz kelime hazinemizden, eskilerden, kuyulardan bir kelime çıkarayım- mevkuteler yani periyodikler yani gazeteler, dergileri de katarsak bunların yüz binleri geçen tirajları var değil mi? Türk dünyasının her tarafında, yalnız Türkiye’de değil Bakü’de, Taşkent’te, Kazan’da, Aşkabat’ta çıkan dergiler var, gazeteler var. Bunların kimisinin binlerle, kimisinin on binlerle, yüz binlerle ifade edilen tirajları var. Bugün onun dışında sözlü iletişim vasıtalarında, radyolarda, televizyonlarda Türkçe, Türkçenin çeşitli kolları gümbür gümbür dünyanın her yanında konuşuluyor, biz de onları dinliyoruz. Yani bazen karamsar oluyoruz da çok da fazla karamsar olmaya gerek yok. Türkçe, tarihin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar yaygın bir şekilde kullanılmadı. Çünkü bugün dediğim gibi radyolar var, televizyonlar var ve tirajları yüz binleri aşan gazeteler var, dergiler var ve her yıl binlerce kitap basılıyor. Bu kitapların tirajlarını da hepiniz biliyorsunuz. Peki, biz bu mirasın içindeyiz, bu mirasın üzerinde yaşıyoruz. Ama bu mirasın kıymetini ne kadar biliyoruz? İşte, bizler bileceğiz. Buraya gelmiş olan, burada toplanmış olan genç arkadaşlarımız, bu mirasın kıymetini bilecekler. Herhangi bir varlığın değerini anlayabilmek için o varlığı tanımak gerekiyor. O varlığı incelemek gerekiyor, tahlil etmek gerekiyor. Eğer o varlığı incelersek, tahlil edersek onun kıymetini, onun değerini anlatabiliyoruz. Ben biraz önce dilin dış şartlarını anlattım. Ama bir de dilin içi var. Yani o varlık nasıl bir varlık? Nasıl bir bünye, nasıl bir yapı? Her varlığın en küçük -şimdi nötrino veya kuark diyorlar, moda oldu- atom altı parçacıklarının kendi yapıları olduğu gibi, insan vücudunun, bitkilerin… hepsinin bünyeleri, yapıları -yani strüktür dedikleri- olduğu gibi Türkçenin de, dilin de kendine has, kendine özgü yapısı var. Bizim görevimiz bu yapıyı incelemek, bilinmeyen noktalarını aydınlatmak. Ne kadar uğraşsak bilinmeyen noktaları kalacaktır gerçi ama bizim amacımız bu bilinmeyen noktaları aydınlatmak. Zaten bilim de bu değil midir? Bilim budur, bilinmeyenin peşinde koşmaktır. Bilinmeyeni merak etmektir. Bilinmeyene karşı ilgi duymaktır, ilgi duyduktan sonra da onun peşinde koşmaktır. Şu anda bence kutsal olan bir yapının içinde bulunuyorsunuz. Gazi Üniversitesi 1920’lerin sonunda Atatürk’ün zamanında Gazi Terbiye Enstitüsü adıyla, sonra Gazi Eğitim Enstitüsü adıyla kurulmuş kutsal bir yapıdır. Atatürk devrinin ilk mimari eserlerinden birini bahçeye çıktığınız zaman görüyorsunuz. Gerçekten kutsal bir binadır. İlk Türkçe öğretmenleri burada yetişti. Gerçi bundan önce Osmanlı Döneminden bize kalan İstanbul Üniversitesi daha doğrusu o zaman Darülfünun’un Edebiyat Fakültesi, Edebiyat Şubesi vardı ama Cumhuriyet Döneminin Türkçe öğretiminin ilk merkezi, ilk yuvası bu Gazi Eğitim Enstitüsü, o zamanki adıyla Gazi Terbiye Enstitüsüdür. Burada Mustafa Nihat Özön gibi, Kaya Bilgegil gibi yahut da hem Türk tarihçisi hem büyük Türk dil bilgini Hüseyin Namık Orkun gibi -hepiniz adını duymuşsunuzdur- büyük hocalar ders vermişlerdir. Böyle kutsal bir binada bulunuyoruz aynı zamanda. Bu kutsal binada siz iki gün boyunca Türk dilinin meselelerini tartışacaksınız, Türk dilinin öğretiminin meselelerini tartışacaksınız. Dili tabii bir şekilde öğreniyoruz. Yani dili doğduğumuz zaman bize kimse öğretmiyor. Kimse öğretmediği için de tabii oluyor. Ama orada kalırsa biz dilin bir kültür varlığı olarak içine giremeyiz. Yani o zaman sadece bir aile içi dili veya bir sokak dili olarak kalıyor. Hâlbuki bizim dilimiz bu kadar yüzyıllık miras ile böyle on binlerce, yüz binlerce eser ile büyük bir kültürün de taşıyıcısı. Kültürü taşıyor, gelecek nesillere aktarıyor. Yani dilimizi annemizden, babamızdan, ailemizden veya sokakta öğrendiğimiz biçimde bırakamayız. Öğrenimin amacı da bu zaten. Yani okullara gidiyoruz ve daha fazlasını öğreniyoruz. Bir kültür kurumu olarak dili öğreniyoruz. Bir edebiyat kurumu olarak dili öğreniyoruz. Dil bilgisi derslerinde dilin kurallarını öğreniyorsunuz, öğreneceksiniz, öğrenmelisiniz ve 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 6 öğreteceksiniz, öğretmelisiniz. Ancak şunu unutmayınız ki konuşurken de yazarken de dili güzel kullanabilmek, bir beceri işidir. Yani kurallarını öğrenmek yetmez, o beceriyi kazanmak gerekir. O beceriyi de öncelikle dili güzel kullanan eserleri okumakla elde edebilirsiniz. Yani güzel dil, önce edebiyattan geçer. Güzel dil, dili güzel kullanan ediplerimizi, şairlerimizi okumaktan geçer. Demek ki bu beceriyi kazanabilmek için bu dili en güzel şekilde kullanan Reşat Nuri’leri okuyacaksınız, Yahya Kemal’leri okuyacaksınız, Orhan Veli’leri okuyacaksınız, Cahit Sıtkı’ları okuyacaksınız, Ömer Seyfettin’leri okuyacaksınız. Şairiyle, yazarıyla… Cengiz Dağcı diye bir yazar var, birkaç gün önce vefat etti. Adını duydunuz mu, bilmiyorum. Cengiz Dağcı bir mucize. Cengiz Dağcı bu dilin hiç tahsilini görmeden, öğrenimini görmeden -mucize oradan geliyor- sadece 17 yıl, 18 yıl Kırım’ın bir sahil kasabasında annesinden, babasından duyduğu kadarıyla yani ev diliyle öyle güzel bir Türkçe kullandı ve onlarca o kadar büyük edebî değeri olan eserler yarattı ki… Ve bu dil dünyasının içinde de yaşamadı. 18 yaşından sonra bütün ömrü Londra’da geçti. Bu dil dünyasının içinde de yaşamadı. Yani belki de bu dilin kendi özelliğinden kaynaklanıyor yahut da Cengiz Dağcı’nın özel yeteneğinden kaynaklanıyor, bilemiyorum. Ama şunu demek istiyorum ki eğer siz alıştırma yaparsanız yani önce okuyacaksınız. Okuduktan sonra güzel bir dile sahip olmak için alıştırma yapacaksınız. Yani yazma temrinleri ve konuşma temrinleri… Böylece güzel yazma ve güzel konuşma melekelerine sahip olacaksınız. Kurallarını da dil bilgisi derslerinde öğreneceksiniz. Ama yüklem sonda gelir, özne başta gelir, yükleme hâli budur… diyerek dili kullanma becerisini elde edemezsiniz. Ben size bunu bir dilci olarak söylüyorum. Ben edebiyatçı değil dilciyim. Ama dilci olarak söylüyorum ki önce edebiyat ve dilimizi güzel kullanan yazarları, şairleri okumak… Eminim ki okumaya başladınız, kaç yıldır okumaya başladınız. Ama bunun sonu yok. Okumaya devam edeceksiniz. Okuya okuya da bizim güzel eserlerimizi hiç bitiremezsiniz. Zaten arkası da geliyor. Zaten bitmiyor bu kaynak. Öyle bir kaynak ki, öyle bir pınar ki hâlâ dilimizi çok güzel kullanarak yazan çok güzel şairlerimiz var, çok güzel yazarlarımız var. Arkası da gelecek. Dolayısıyla bu, bitmeyecek. Ama hiç olmazsa bu kaynaktan sizler de birkaç yudum almış olacaksınız, bizler gibi. Hepinize başarılar diliyorum. Güzel konuşmalar diliyorum. Burada güzel fikirler serdedeceğinizi, güzel fikirler ortaya koyacağınızı biliyorum. Güzel güzel tartışacaksınız ve hepiniz güzel başarılı iki gün geçireceksiniz. Hepinizi sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü BİLDİRİLER 7 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 8 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN METİNLERARASI OKUMAYA İLİŞKİN HAZIRBULUNUŞLUKLARI Bahar KOZAK Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bahargoksin@hotmail.com Özet Yapılandırmacılık esas alınarak geliştirilen Türkçe öğretimi programında, tematik yaklaşımla konuların oluşturulması hedeflendiğinden öğrenciler, metinlerin arasında ilişki kurmaya ihtiyaç duymaktadır. “Metinlerarasılık” terimine “Öğrencilerin okudukları metinle diğer metinler arasında ilişki kurmasını sağlayarak düşünce becerilerini geliştirebilme.” kazanımıyla ilköğretim ikinci kademe öğrencileri için hazırlanan uygulamadaki Türkçe öğretimi programında açıkça yer verilmiştir. Bu çalışmada, “metinlerarasılık”ın işlevsel bir şekilde yapılandırılmasında öğrenen açısından önemli bir gerekliliğe sahip olduğu bilinen hazırbulunuşluk düzeyinin tespiti, çıkış noktası kabul edilmiştir. Araştırma, ilköğretim ikinci kademenin başlangıç sınıfı olan 6. sınıf öğrencileriyle gerçekleştirilmiş, yeni bir kavram olan “metinlerarasılık”a yönelik öğrencilerin birikimlerinin betimsel analizle irdelenerek yorumlanmasıyla şekillendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Metinlerarasılık, Metinlerarası okuma, Hazırbulunuşluk Giriş Bakhtin’in “söyleşimcilik” kuramının bir uzantısı olarak Kristeva’nın ortaya attığı, 1960’lı yılların sonlarından başlayarak her yazınsal çözümlemenin bir aşaması olarak görülen metinlerarası, kabaca iki ya da daha çok metin arasında bir alışveriş, bir tür konuşma ya da söyleşim biçimi olarak anlaşılmalıdır. Kavram genel anlamıyla yeniden yazma işlemi olarak da algılanabilir. Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar (Aktulum, 2000: 17). Metinlerarasılık, Julia Kristeva’nın postmodern dönemde yazın dünyasına kazandırdığı bir terimdir. İlköğretim ikinci kademe öğrencileri için hazırlanan uygulamadaki Türkçe öğretimi programında “Öğrencilerin okudukları metinle diğer metinler arasında ilişki kurmasını sağlayarak düşünce becerilerini geliştirebilme.” kazanımına yer verilerek metinlerarasılık, okuma becerisi kazanımları altında açıkça yerini almıştır. Bu kavramın Türkçe öğretimi programında yerini almasıyla öğrencilerin metni anlama, metni yorumlama ve ilişki kurabilme yetilerini geliştirebilme düzeylerinin işlevsel bir şekilde gelişeceği pek çok kuramcı tarafından kabul edilmektedir. Özellikle disiplinlerarası yaklaşımın sıkça vurgulandığı Türkçe Öğretimi programında metinlerarası okuma etkinlikleri rahatlıkla uygulanabilecektir. Ancak metinlerarasılık gibi yeni bir kavramı uygulamadan önce öğrencilerin hazırbulunuşluklarını tespit edip kavramı ona göre şekillendirerek programda kullanmak gerekmektedir. Çünkü öğrenmenin temel öğelerinden biri olan hazırbulunuşluk, tüm öğrenme sürecini ve öğrenme verimliliğini etkilemektedir. Vosniadou ve Brewer’e (1987) göre, metni anlamak derin bir seviyedir, öğrenciler bundan dolayı metinlerarası bağlantı kurma ihtiyacındadırlar. Bu bağlantıları yapmak; zihinsel olarak o an için okudukları metin ile geçmişte okudukları metinlerin zihinlerindeki deneyimleri arasındaki ilişkiyi gerektirir. Bir başka kelime ile; şu anki metnin anlamını inşa ederken geçmişte okuyup anladığı metinleri gözden geçirir. Geçmişte okunulan metin yeni metnin anlaşılmasını sağlar ve böylece “metinlerarası döngü” yaratılmış olur. Metinler arasılık ya da metinlerle bağlantı kurma, öğrencilere daha kolay gelebilir. Bütün insanlar doğal olarak sentez yapabilmektedirler (Ünal, 2007). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 9 1.1. Problem Durumu Neredeyse tüm dil kuramcıları metinlerarasılığın, yazının yapıcı bir unsuru olduğu düşüncesini benimserler ve kavramı yazınsallığın bir ölçütü olarak görürler. Hangi yazınsal tür, hangi tip yazın içerisinde yer alırsa alsın, onun karşımıza çıktığı her metinde bir "ayrışıklık" yarattığı düşüncesini paylaşırlar. Her ne kadar bu kavramın ilk kez Kristeva’yla birlikte postmodern eleştiri alanında anılmaya başladığını bilsek de, ister günümüz metinleri, ister klasik metinler söz konusu olsun, metinlerarasılık her metne özgü bir özellik hâline gelmiştir. Hiçbir metnin daha önce yazılmış başka metinlerden bağımsız olarak yazılamayacağı, açık ya da kapalı bir biçimde her metnin daha önce yazılmış metinlerden izler taşıdığı temel bir varsayım olarak neredeyse her kuramcı tarafından benimsenmiştir. Kavram yeni olsa da olgunun eskilere uzandığını bilmekteyiz. Öyleyse, öteki kuramcılarla birlikte, yalın olarak, her metnin ya da her yazının hep kendinden önceki metinlerin (ya da yazıların) alanında bulunduğu, bir metinde önceki yazına ait izlerin hep var olduğu, kısacası metinlerarasının yazının yapıcı bir unsuru olduğu söylenebilir (Aktulum, 2000: 1819). Hallidays (1985) metinlerarasılık kavramını, eğitim-öğretimde, okuldaki geniş sosyo-kültürel bir okul kavramı olarak tanımlamıştır. Hallidays’in bu tanımı metinlerarasılığın sosyal ilişkiler yumağı içinde düşünüldüğünde Hartman’ın okur etkilemişimi ile benzeştiği görülmektedir. Fox (1995) metinlerarasılığın yazarın, okuyucunun ve sosyal etkileşimin bir ürünü olduğunu ifade etmektedir ve kavramın sınırlarını genişletmektedir (Ünal, 2007). Metinlerarası okuma ilk kez 2004–2005 eğitim-öğretim yılında değişen 1–5. sınıf Türkçe öğretim programı ile resmî olarak uygulamaya konulmuştur. Metinlerarasılık (intertextuality) yeni bir kavram olarak gözükse de, kuramsal temelleri eskilere dayanmaktadır. Metinlerarasılık kavramının eğitim boyutu ile ilgili çok fazla kaynak bulunmaması, bu kavramın uygulanabilirliği hakkında birtakım şüpheleri de beraberinde getirmiştir (Ünal, 2007). İlköğretim ikinci kademe öğrencileri için hazırlanan uygulamadaki Türkçe öğretimi programında ise “Öğrencilerin okudukları metinle diğer metinler arasında ilişki kurmasını sağlayarak düşünce becerilerini geliştirebilme.” (Özbay, 2007: 26). Kazanımına yer verilerek metinlerarasılık, okuma becerisi kazanımları altında açıkça yerini almıştır. Görüldüğü gibi metinlerarasılık, Türkçe öğretimi programında hem 1. kademe, hem de 2. kademe için okuma becerisiyle ilişkilendirilmiş ve literatürde bulunan çalışmalarda da bu boyutuyla ele alınmıştır. Bu çalışmada ise metinlerarasılığın, öğrencilerin ilköğretim 1. kademeden getirdikleri bilgilerini yapılandırarak oluşturdukları ilköğretim 2. kademedeki hazırbulunuşluk düzeyleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma ile kavramın daha işlevsel bir şekilde öğrencler için kullanılabileceği varsayılmıştır. Problem durumu bu çıkış noktasından hareketle yapılandırılmaya çalışılmıştır. 1.2. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, öğrenmenin temel öğelerinden olan hazırbulunuşluğun öneminden yola çıkılarak metinlerarasılığın okuma becerisinde önemli bir yeri olduğunu ve öğrencilerin bunu belli düzeyde kendiliğinden gerçekleştirebildiklerini göstermeye çalışmaktır. Bu çalışmanın alana katkısı ise, programda okuma becerisi ile ilişkilendirilmiş olan metinlerarasılık kavramının öğrencilerinin hazırbulunuşluk düzeyleri hesaba katılarak diğer alanlarla da disiplinlerarası ilişki kurularak uygulanabileceğine dikkat çeken bir başlangıç yapabilmeye yöneliktir. Bu araştırmayla 6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası okumadaki hazırbulunuşluk düzeyleri betimlenip alanda yapılacak diğer çalışmalarda bunun nasıl şekillendirilebileceğine zemin oluşturulması düşüncesi esas alınmıştır. 1.3. Problem Cümlesi 6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluğu ne düzeydedir? 1.3.1.Alt Problemler 1.3.1.1. Metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluğu konu olarak verilen farklı evrensel nitelikli kavramlara göre değişmekte midir? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 10 1.4. Araştırmanın Önemi Dil becerileri “beşikten mezara kadar” geliştirilen, hayatın her safhasında yenilenen, bir şeyler katılan becerilerdir. Bu becerilerin belirli bir disiplin içerisinde en çok geliştirildiği dönem ise ilköğretimi kapsar (Kavcar, 1998: 68-70). Bu gerçekten yola çıkıldığında dil becerileri kazanımının birey açısından evreni anlamak ve kendini evrene anlatabilmek adına ne kadar önemli olduğu düşüncesine ulaşılmaktadır. Dil becerilerinin yapı taşı olarak kabul edilen okuma becerisinin geliştirilebilmesi için çağdaş kavramların uygulamalarına duyulan ihtiyacın büyüklüğü hemen hemen tüm kuramcılar tarafından kabul edilmektedir. Türkçe eğitimi alanındaki bazı kuramcıları okumayı şöyle tanımlamışlardır: Gözlerin ve ses organlarının çeşitli hareketlerinden ve zihnin anlama ve kavrama çabasından oluşan karmaşık bir etkinliktir (Aktaş, 2004: 19). Okuma, basılı sözcükleri kavrama ve yorumlamaya dayanan zihinsel bir etkinliktir (Özdemir, 1990: 13). Okuma bilişsel davranışlarla psikomotor becerilerin ortak çalışmasıyla yazılı sembollerden anlam çıkarma etkinliğidir (Demirel, 1999: 59). Okuma ile ilgili tanımlar, bu becerinin iki yönünü ortaya çıkarmaktadır. Bunlar, yazıyı oluşturan sembolleri görmek, tanımak ve bu sembollerin anlamlarını kavramaktır. Karmaşık bir süreç olarak nitelendirilen okuma, görme ve seslendirme yönüyle fizyolojik, kavrama yönüyle de zihinle ilgili bir süreçtir. Bu karmaşık sürecin kişiye kazandırılması çalışmalarına okuma eğitimi denir (Özbay, 2006: 8). Çocuğun okuma kültürü edinme süreci ardışık bir süreçtir; birbirine bağımlı ve birbirini bütünleyen becerilerin kazanılmasını gerekli kılar. Okuma becerisinin basamaklarından çıkmaya başlayan bir öğrenci hem öğretici metinlerin bilgilendirici kaynağından hem de yazınsal metinlerin çok yönlü anlamsal dünyasından yararlanma olanağına kavuşur. Okumaya yönelik bir duyarlılık oluşturmak, çocukların hem okuma alışkanlığı becerisi edinmeleri hem de daha üst basamaktaki becerilere uygun davranış geliştirmeleri için bir temel koşul olarak düşünülmelidir (Sever, 2003). Yapılan çalışmalar incelendiğinde, okuma becerisine etki eden pek çok faktörden söz edilmektedir. Bu çalışmaların çoğunda da, anlamayı geliştirmek için uygulanan yöntemlerin etkililiği ortaya çıkmaktadır. Metinlerarasılık bu yöntemler içinde en güncel olanlardan biridir. Kubilay Aktulum, Doğan Günay, Hayati Akyol, Muhlise Coşkun Ögeyik, Cemal Kurnaz başta olmak üzere; Emre Ünal, Özlem Nemutlu metinlerarasılık kavramını sıkça inceleyen dilbilimcilerdir. Bunun yanı sıra Türkçe öğretiminde dört temel beceriden biri olan okuma becerisine ilişkin de pek çalışma bulunmaktadır. Bunların belli başlıları, Cahit Kavcar, Sedat Sever, Alemdar Yalçın, Murat Özbay, Şerif Aktaş, Özcan Demirel, Ferhan Oğuzkan, Beşir Göğüş sayılabilir. Okuma becerisiyle ilgili çok fazla çalışmanın bulunmasının bu becerinin ne kadar önemli olduğunun en somut göstergelerindendir. Bu temel beceriyi metinlerarasılıkla geliştirmek gerekmektedir. Bu denli önem teşkil eden okuma becerisini geliştirebilmek adına, uygulanan yöntemlerin yanı sıra metinlerarasılığı beceri hâline getirip uygulayabilen öğrencilerin varlığı yapılandırmacı yaklaşımın esas alındığı, disiplinlerarasılığın uygulanmasının öngörüldüğü Türkçe öğretimi programımızı da daha nitelikli hale getirmiş olacaktır. Dolayısıyla ilişkilendirerek öğrenebilmeyi, kendi bilgilerini inşa edebilmeyi amaç edinen oluşturmacı Türkçe öğretimi programının net bir şekilde uygulanabileceği yöntemlerden biri, metinlerarası okuma yetisidir. İlköğretim 1. kademede metinlerarası okumanın sezdirildiği, şu an ilköğretim 2. kademede okuyan öğrencilerin bu beceriyi, transfer edip edemedikleri bu araştırmayla, hazırbulunuşlukları ölçülerek açıklanmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgulardan varılan yorumlar okuma becerisinin geliştirilmesinde yeni bir yöntem olarak kullanabilecek metinlerarasılıkla ilgili analitik düşünce sistemine ilişkin alana katkı sağlayacak önemli verileri içermektedir. 1.5. Varsayımlar Araştırmaya katılan 6. sınıf öğrencileri, amaca yönelik etkinliğine dayalı uygulamaları samimi ve içten bir şekilde gerçekleştirmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 11 1.6. Sınırlılıklar Bu araştırma 6. sınıf öğrencileriyle ve dilin dört temel becerisinden okuma becerisiyle sınırlandırılmıştır. Araştırma sonucu benzer özellikteki gruplara genellenebilir. 2. Yöntem Bu çalışmada, 6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluğu betimsel araştırma yöntemi kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Metinlerarası inceleme yöntemleri ise Kubilay Aktulum’un ve Muhlise Coşkun Ögeyik’in yaptığı sınıflandırmalardan yaralanılarak gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Aktulum’a göre metinlerarası yöntemler: Alıntı ve Gönderge: Başka metne ait bir kesit yeni bir metne ona yeni bir anlam yüklenir. Alıntıya açıklık katan iki temel tipografik unsur bulunur: Ayraçlar ve italik yazı. Gizli Alıntı-Aşırma (Plagiat): Gizli alıntı bir metinlerarası yöntem olarak anılmaya başlamandan önce, 18. yy.da “başkasının iyesine saygı” ya dayanan bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Başkalarının yapıtlarına ait tümceleri değiştirerek benzerini yazmak ya da başkasının ortaya attığı düşünceyi kendisininmiş gibi göstermektir. Anıştırma: 17. yy.a kadar daha çok bir söz oyunu, gösteren üzerinde bir oyun olarak anlaşılan anıştırma, modern anlamıyla bir tür kapalı anlatımdır. Anıştırmada bir iki sözcük ya da tümce başka bir metni öne çıkartmaya yeter. Yansılama (Parodi): Yazar bir metnin biçemini alır, onu yeni bir metinde, çoğunlukla karşı bir savla yeniden vurgular. Yazar soylu bir metni, çoğunlukla sıradan bir metne ya da soylu bir metnin biçemini hiçbir kahramanlık olayı anlatmayan sıradan bir konuya uyarlar.19. yy.da ortaya çıkmıştır. Alaycı (Gülünç) Dönüştürüm: 18. yy.da Scarron’un ardından benimsenmiş bir yazı biçimi olan kaba güldürü yönteminden kaynağını alır. Bir yapıtın konusunu veya içeriğini değiştirerek daha çok ciddi bir yapıttan gülünç, eğlendirici bir dönüştürüm gerçekleştirilmesi esasıdır. Öykünme (Pastiş): 18. yy. barok biçemin mirasıdır. Öykünme yöntemiyle yazar yazınsal bir türü, özgün bir yapıtın biçemini taklit edebilir (Aktulum, 2000: 93-133). Metinlerarasılık betimlemesini sınıflandırmıştır. Bu sınıflamaya göre: Muhlise Coşkun Ögeyik, beş ana başlık altında - Yazarlararası göndermeler - Eserlerarası göndermeler - Türlerarası göndermeler - Açık göndermeler - Örtük göndermeler (Ögeyik, 2008: 49-97). 2.1. Araştırmanın Modeli Bu araştırmada, betimsel yöntemlerden analitik düşünceyi esas alan doküman analizi model olarak kullanılmıştır. Doküman analizi, araştırma çalışmalarında öğrencilere yazdırılan metinler tek tek incelendiği için içerik çözümlemesi kullanılmıştır. 2.2. Araştırma Grubu Evren: Bu çalışmada evren 6. sınıf öğrencileridir. Örneklem: Araştırmanın örneklemini Uşak ilindeki bir ilköğretim okulundan yansız atanan 48 öğrencinin yazdıkları metinler oluşturmaktadır. 2.2. Veri Toplama Aracı Araştırmada kullanılan betimsel yöntemin esas alındığı analitiksel modelde, veri toplama aracı olarak öğrencilere yazdırılan metinler doküman kabul edilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 12 2.3. Verilerin Toplanması Bu çalışma, Uşak’ta bulunana bir ilköğretim okulundan yansız atanan 6. sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. 48 kişilik örneklemden oluşan bu araştırmada, belirlenen evrensel nitelikli metinlerarası kavramlar Uşak Üniversitesi, Türkçe Eğitimi Bölümü uzmanlarının görüşüne başvurularak sınırlandırılmıştır. Rastgele belirlenen bir 6. sınıfa “anne” konusuyla ilgili okunan metinler doğrultusunda yazı türü sınırlandırılması getirmeden bir metin yazmaları sağlanmıştır. Rastgele belirlenen ilk gruplardan farklı başka bir 6. sınıfa “baba” konusu verilerek yazı türü kısıtlaması getirmeden bir yazı yazmaları sağlanmıştır. Yansız atanan bu iki grubun yazdıkları metinler veri olarak düzenli bir şekilde tasnif edilerek toplanmıştır. 2.4. Verilerin Analizi Ulaşılan veriler öncelikle sistematik bir şekilde betimsel yöntemle düzenlenmiştir. Düzenlenen bu veriler, metinlerarası inceleme yöntemleri kullanılarak doküman analizinde kullanılan içerik çözümlenmesi yoluyla irdelenerek yorumlanmıştır. 3. Bulgular ve Yorum Bu bölümde, araştırmada kullanılan dokümanlar üzerinde gerçekleştirilen analizlerden içerik çözümlemesiyle elde edilen bulgulara ayrı ayrı yer verilmiştir. Bulgulardan yola çıkılarak neden sonuç ilişkisine dayalı gerçekleştirilen yorumlar sunulmuştur. Öğrencilerin yazdıkları iki farklı konu gereğince “anne” ve “baba” konusunu ele alanlar, alt problemlerden biri olan farklı kavramları işleyişlerini karşılaştırabilmek adına sınıflandırılmıştır. 3.1. “Anne” Konusunda Serbest Yazma Tekniğiyle Duygu ve Düşüncelerini Yazan 6. Sınıf Grubuna İlişkin Bulgular: 3.1.1. Alıntı gönderge; yani açık gönderme yöntemini örneklendirenler: Benim annem bana “Neredeydin, nereye gidiyorsun, saat kaçta evde olursun?” gibi sorular sorar; ama ben çok gıcık olurum (6-3). Annem bana hep: “ Anne sevgisini anne olan anlar.”der (6-10). Annem bana: ” Derslerin kötü olduğu zaman hem üzülüyorum, hem de kalbin biraz daha kırılıyor.” demişti (6-12). 3.1.2. Anıştırma Yöntemini; Örtük Gönderim Yöntemini Örneklendirenler: Tüm dokümanlarda, anne kavramına TDK’de yer verilen “Çocuğu dünyaya getiren kadındır.” açıklamasına paralel olarak alt metinlerde anıştırma yani kapalı gönderim bulunmaktadır. 3.1.3. Öykünme (pastiş) Yöntemini Örneklendirenler; Türler Arası Gönderme Yöntemini Örneklendirenler: Küçüktüm daha. Yürümeyi öğrettin En güzelini gösterdin İyi huylar öğrettin … Derslerime yardımcı oldun Düştüğüm zaman Elimden sen tuttun Benim güzel annem. Küçüktüm yürüyemiyordum. Hep ayağa kalktığımda düşüyordum. Beni yerden kaldırdın. Yürümeyi öğrettin. Beni büyütesiye kadar ne zorluklar çektin… (6-14). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 13 3.2. “Baba” Konusunda Serbest Yazma Tekniğiyle Duygu ve Düşüncelerini Yazan 6. Sınıf Grubuna İlişkin Bulgular: 3.2.1. Alıntı Gönderge; Açık Gönderme Yöntemini Örneklendirenler: Baba, beni okula gönder (6-9). Bu adam benim babam (6-21). 3.2.2. Gizli Alıntı-Aşırma Yöntemini; Örtük Gönderme Yöntemini Örneklendirenler: Analiz edilen dokümanlarda, baba kavramına TDK’nin sözlüğünde verilen “Çocuğun dünyaya gelmesine etken olan erkektir.” (TDK, 2005: 17) açıklamasından yola çıkılarak alt metinlerde anıştırma yani kapalı gönderim çözümlemesi yapılarak bulgular elde edilmiştir. Bu bulgular: Bizim dünyada olmamızı sağlayan etkenlerden biridir (6-7). Baba dünyaya gelmemizde yardımcı olmuştur (6-12). Eğer babam ve annem olmasaydı ben dünyaya gelemezdim (6-22). Babamız bizi doğurtmuştur (6-28). Baba demek, evin direği, kalesi, reisi demektir (6-3). Melek gibi bir insandır, benim babam (6-6). Baba ailenin direğidir (6-9). Baba ailenin direğidir (6-10). Babam benim her şeyim onu dünyalara asla ama asla değişmem (6-14). Baba ailenin direğidir (6-16). Baba ailenin direğidir (6-19). Baba ailenin reisidir (6-21). Baba yol göstericidir (6-23). Baba güven kaynağıdır (6-28). 3.2.3. Öykünme (Pastiş) Yöntemi; Türlerarası Gönderme Yöntemini Örneklendirenler: 6-24 dokümanında öğrenci “baba” kavramını babasına mektup yazarak açıklamıştır. 3.3. Yorum Hiçbir sözcük ne yenidir ne de yansız; ama sözcük yaşamını sürdürmüş olduğu bağlamlarla daha önceki söylenmişliğiyle doludur. (akt. Ögeyik, 2008, Kıran ve Kıran, 2007). Öğretmen yönlendirmeleri olmaksızın bir metinle karşı karşıya kalan öğrenci metnin anlamı ile dar bir ilişki kurmaktadır ve bu ilişkiler yüzeysel, kişisel deneyimlere dayalı olmaktadır (akt, Ünal, 2007, Lenski, 2001,). Düşüncesinden yola çıkıldığında öğrencilerin metinlerarası ilişki kurma hazırbulunuşluklarının var mıdır, sorusu akla gelmektedir. Bu sorunun yapılandırılmış şekli olan problem cümlemizi: “6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluğu ne düzeydedir?” cevaplandırabilmek için elde edilen bulgular sistematik bir şekilde yorumlanmıştır. Bu yorumları daha net ifade edebilmek için araştırma sürecinin tüm aşamaları şöyle özetlenmiştir: Betimsel yöntemlerden doküman analizini uygulayabilmek için yansız atanan 48 öğrenciye Uşak Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü uzmanlarının eleştirileri doğrultusunda seçilen evrensel nitelikli farklı iki kavramla ilgili metinler okunmuş, bu metinlerden yola çıkarak kendi duygu, düşünceleriyle anlatmaları sağlanmıştır. Öğrenciler, yazacakları metin türüne kendileri karar vermiş herhangi bir şekilde sınırlandırılmamışlardır. Verilen evrensel nitelikli bu kavramlar: “anne” ve “baba” kavramlarıdır. Farklı iki kavram verilmesinin sebebi esas problemimiz olan “6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluğu ne düzeydedir?”e ait veri elde edebilmekte net bulgulara ulaşabilmek için alt 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 14 problem olarak öngörülen “Metinlerarası okuyabilmedeki hazırbulunuşluğu konu olarak verilen farklı evrensel nitelikli kavramlara göre değişmekte midir?” etkiliğini ortaya koymaktır. Dokümanlar incelenip de bulgular analiz edildiğinde görülmektedir ki, öğrencilerin metinlerarası yöntemi kullanabilmedeki hazırbulunuşluğu kavramlara göre değişmektedir. Bu tespit, yapılandırmacı yaklaşımın esas alındığı Türkçe öğretimi programının etkili bir öğesi olan disiplinlerarasılığa dayandırılabilmektedir. Çünkü öğrenciler yakın zaman içerisinde öğrendikleri herhangi bir kavramı daha iyi açıklayıp transfer edebilmektedirler. 4. Sonuç ve Öneriler 4.1. Sonuç Yapılan çalışmalar incelendiğinde, okuma becerisine etki eden pek çok faktörden söz edilmektedir. Bu çalışmaların çoğunda da, okumayı geliştirmek için uygulanan yöntemlerin etkililiği ortaya çıkmaktadır. Okuma becerisi üzerine bu kadar çok çalışmanın yapılması bu becerinin bireylerin hayatında çok önemli olduğunun bir göstergesidir. Metinlerarasılık (intertextuality) yeni bir kavram olarak gözükse de, kuramsal temelleri eskilere dayanmaktadır. Metinlerarasılık kavramının eğitim boyutu ile ilgili çok fazla kaynak bulunmaması, bu kavramın uygulanabilirliği hakkında birtakım şüpheleri de beraberinde getirmiştir. Oysa metinlerarasılık disiplinlerarası yaklaşımın esas alındığı Türkçe ders programının uygulanabilirliğini arttıracak önemli çalışmalardan biridir. Bu sebeple öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmek, çok yönlü düşünmelerine yardımcı olabilmek adına bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmanın Türkçe eğitimi alanına katkısı, uygulamadaki Türkçe öğretimi programında yer alan metinlerarasılık kavramının öğrencilerin hazırbulunuşluklarının tespitiyle geliştirilmesi gerektiğini gösterilmek içindir. Var olan geleneksel okuma uygulamaları öğrencilerin okuma becerisini istenildiği boyutta geliştirebilecek nitelikte değildir. Metinlerarası okuma uygulamalarıyla öğrenciler bilgilerini kendileri yapılandırabiliyor hale gelecekleri yordamasıyla, öğrencilerin metinlerarası okumadaki hazırbulunuşlukları çok önemlidir. Eğitim kuramcıları öğrenmede hazırbulunuşluğun çok etkili olduğu konusunda hemfikirdir. Dolayısıyla yeni bir metod geliştirmeden önce öğrencilerin bu durumla ilgili hazırbulunuşluklarının tespiti yerinde bir çıkış noktası kabul edilebilir. Aynı zamanda temeli ilköğretimde atılan yazma, anlama ve konuşma becerileri de öğrencilerin okuma becerilerinin gelişimine paralel olumlu artış göstermektedir. Dokümanlar analiz edilip, veriler yorumlandığında varılan kanı öğrencilerin geliştirilebilir düzeyde metinlerarası okuyabilme hazırbulunuşluklarının bulunduğu yönündedir. Bu çalışma yapılmasaydı, Türkçe eğitimi alanın temel becerilerinden olan okumanın, metinlerarası okuma becerisi ile geliştirilip geliştirilemeyeceğinin sorgulanmasına dair hazırbulunuşluğu da dikkate alan farklı bir başlangıç noktası olmayacaktı. Çünkü uygulamadaki Türkçe öğretimi programında okuma becerisiyle ilgili sığ, bilindik, geleneksel uygulamalar bulunmaktadır. Oysa çağdaş uygulamalar her gün gelişen dilin dinamikliliğini takip edebilecek tasarımlardan meydana gelmektedir. Türkçemizin öğretiminde de bu çağdaş yöntemleri kullanmak bizi ileriye götürecek etkinliklerin başında gelmektedir. Öğrenmenin temel öğelerinden olan öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyinin belirlenmesi, yapılacak uygulamalara yön verebilecek, var olan ihtiyacı betimlemeye yarayacak bir çalışma olarak alanda kullanılacağı düşünülmektedir. İlköğretim okullarımızda genellikle geleneksel okuma yöntemleriyle metinler okunup, incelenmektedir. Geleneksel okuma yöntemleri, öğrencilerin okuma, okuduğunu anlama becerilerinde sığ kalmalarına neden olmaktadır. Buna rağmen geleneksel okuma yöntemleri ilköğretim okullarımızda hâlâ ısrarla kullanılmaktadır. Halbuki Türkçe ders programında esas alınan disiplinlerarası yaklaşımın geleneksel okuma yöntemleriyle geliştirilmesini düşünmek yanıltıcı olmaktadır. Öyle ki bu araştırma ile de Türkçe ders programında yer alan metinlerarasılık kavramının uygulandığı takdirde öğrencilerin okuma becerisini olumlu yönde arttırabileceği görülmektedir. 5.2. Öneriler Bu araştırmada, 6. sınıf öğrencilerinin metinlerarası yazabilme hazırbulunuşluğu ne düzeyde olduğu açıklamaya çalışılmıştır. Ürün olarak elde edilen tüm bulgular problem durumundan yola 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 15 çıkılarak ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin metinlerarası yazabilme hazırbulunuşluğunun yeterli ve geliştirilebilir düzeyde olduğu yargısına ulaştıracak sistematik yorumlarla sonlanmıştır. Bu esastan yola çıkılarak ilköğretim okullarımızda metinlerarası okuma ile ilgili neler yapılabileceği dil kuramcılarının açıklamalarıyla beraber şu önerilerle desteklenebilir: Teorisyenler metinlerarası etkileşimin beş farklı yere göre olacağını tanımlamışlardır, bunlar: metin içerisinden yapılan etkileşim, okur etkileşimi, yazar etkileşimi, bağlam etkileşimi ve dil etkileşimidir. Öğretmen yönlendirmeleri olmaksızın bir metinle karşı karşıya kalan öğrenci metnin anlamı ile dar bir ilişki kurmaktadır ve bu ilişkiler yüzeysel, kişisel deneyimlere dayalı olmaktadır. Öğretmenlerin soruları, öğrencilerin metni nasıl anladıklarını etkileyebilir. Bu sebeple öğrencileri çok yönlü düşünmeye ve sorgulamaya sevk edecek öğretmen soruları önemlidir. Bu noktada önerilebilecek uygulama öğretmenlere yönelik olmalıdır. Öğretmenler, öğrencilerinin metni anlama düzeyini arttırıcı sorularla, onlara destek olmalıdır. Bu yüzden soru sormak öğrencinin metinle geniş ve çeşitli bağlantılar kurmasını cesaretlendirecektir. Soru sorma stratejisi metinlerarası bağlantı kurmayı desteklemede açıklayıcı olacaktır (akt, Ünal, 2007; Lenski, 2001). Burada önerilebilecek faaliyet öğretmenin, hazırbulunuşluğu yeterli ve geliştirilebilir olduğu tespit edilen bu öğrencilere, okuma uygulamalarında geliştirici sorularla metinlerarası okuma becerisine destek olmalarını sağlamaktır. Hallidays, metinlerarasılık kavramını, eğitim-öğretimde, okuldaki geniş sosyo-kültürel bir okul kavramı olarak tanımlamıştır. Halliday’in bu tanımı metinlerarasılığın hayatın farklı alanlarındaki işlevsel boyutuna vurgu yapmaktadır. Buradan anlaşılıyor ki metinlerarası okuma becerisini kazanan öğrenciler sosyal hayatta da çok yönlü düşünme becerisine sahip olacaktır. Bu noktada öğrencilerin disiplinlerarası etkileşim kurabilme yetisinin bilginin transferine yarayacağı gerçeği kaşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla metinlerarası okuma becerisinin geliştirilmesinde sadece Türkçe öğretmenleri değil tüm branşların birlikte hareket etmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tespit edilen duruma ilişkin öneri program geliştiricilerinin bu gerçeği göz önünde bulundurmaları gerekliliğine yöneliktir. Vosniadou ve Brewer’e göre, metni anlamak derin bir seviyedir, öğrenciler bundan dolayı metinlerarası bağlantı kurma ihtiyacındadırlar. Bu bağlantıları yapmak; zihinsel olarak o an için okudukları metin ile geçmişte okudukları metinlerin zihinlerindeki deneyimleri arasındaki ilişkiyi gerektirir. Bir başka kelime ile okuyucu; şu anki metnin anlamını inşa ederken geçmişte okuyup anladığı metinleri gözden geçirir. Geçmişte okunulan metin yeni metnin anlaşılmasını sağlar ve böylece “metinlerarası döngü” yaratılmış olur. (Solak, 2009). Metinlerarasılık ya da metinlerle bağlantı kurma, öğrencilere daha kolay gelebilir. Bütün insanlar doğal olarak sentez yapabilmektedirler. Bu noktada önerilecek çözüm, program geliştiricilerine yöneliktir. Program geliştirici teorisyenler, Türkçe ders programı için belirledikleri kazanımları işlevsel olacak şekilde geliştirilmeleri gerekmektedir. Bu çalışma için program geliştiricileri kadar, programın uygulayıcısı Türkçe öğretmenliği bölümleri yetiştiricilerinin de titiz davranması gerektiği vurgulanabilir. Kaynakça Aktaş, Ş. (2004). Yazılı ve Sözlü Anlatım. (5. Baskı). Ankara: Akçağ Yayıncılık. Aktulum, K. (2004). Metinlerarası İlişkiler. (1. Baskı). İstanbul: Öteki Yayınevi. Aktulum, K. (2004). Parçalılık, Metinlerarasılık. (1. Baskı). İstanbul: Öteki Yayınevi. Akyol, H. (2007). İlköğretimde Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Büyükyörük, Ş. ve Demirel, F. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemleri. (3. Baskı). Ankara: Pegem Akademi. Calp, M. (2005). Yazılı ve Sözlü Anlatım. İstanbul: Lisans Yayıncılık. Çifci, M. (2006). Türkçe Öğretiminin Sorunları. Türkçenin Çağdaş Sorunları. Editörler: Gürer Gülsevin, Erdoğan Boz, İstanbul, Divan Yayınları, s. 71-118. Demirel, Ö. (2006). Türkçe ve Sınıf Öğretmenleri İçin Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 16 Demirel, Ö. (1999). İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi. Ankara: MEB Yayınları. Karasar, N. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemi. (19. Baskı). Ankara: Nobel Basımevi. Kavcar, C. vd. (1998). Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayıncılık. Nemutlu, Ö. (2008). Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Av Teması. Turkish Studies Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. International Oğuzkan, F. (1993). Eğitim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Emel Yayıncılık. Ögeyik, M. (2008). Metinlerarasılık ve Yazın Eğitimi. (1. Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık. Özay, Y. (2009). Metinlerarasılık ve Türk Halk Hikayelerinde Ana-Metinsel Dönüşümler. Ankara: Millî Folklor, Yıl 21/Say/83. Özbay, M. (2006). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 1. (1. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi. Özbay, M. (2007). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 2. (2. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi. Özdemir, E. (1990). Okuma Sanatı. İstanbul: İnkîlap Kitabevi. Özdemir, G. (2000). Metinlerarasılık Bağlamında İhsan Oktay Anar Romanlarının Anlatı Türleriyle İlişkisi. İzmir: II. Türk Dünyası Kültür Kongresi. Geleneksel Sever, S. (2000). Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme. Ankara: Anı Yayıncılık. Sever, S. (2003). Çocuk ve Edebiyat. Ankara: Kök Yayıncılık. Solak, M. ve Yaylı, D. (2009). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Ders Kitaplarının Türler Açısından İncelemesi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 2 /9 Fall. Türkçe Sözlük (2005), Ankara: TDK Yayınları. Türkdoğan, M. (2007). Rasim Özderen’in “Kuyu” Öyküsünde Metinlerarası İlişkiler. Erzurum: A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı: 35. Ünal, E. (2007). Metinlerarasılık ve Metinlerarası Okuma. Bilim, Eğitim ve Düşünce 7/sayı 2. Dergisi Vardar, B. (1980), Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul: ABC Kitabevi. Vardar, B. (2001), Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, İstanbul: Multilingual. Yalçın, A. (2006). Türkçe Öğretim Yöntemleri Yeni Yaklaşımlar. Ankara: Akçağ Yayınları. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (7. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Baskı). cilt 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 17 6. SINIF TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDAKİ DİNLEME BECERİSİYLE İLGİLİ KAZANIMLARIN İNCELENMESİ Neriman TAŞCI Nahide İrem AZİZOĞLU Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi nerimantasci58@hotmail.com irem_42711@hotmail.com Emine KARABACAK Arzu KAYA Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi brrn_186@hotmail.com arzukaya08@windowslive.com Özet İletişimin giderek önem kazandığı bilgi çağında dinleme becerisine verilen önem de gün geçtikçe artmaktadır. Bireyin doğumuyla hatta doğum öncesinde dönemde kullanılmaya başlayan dinleme becerisi önce bireyin doğal ortamında kullanılmakta sonrasında ise örgün eğitim kurumlarında etkili bir biçimde geliştirilmeye çalışılmaktadır. Dinleme becerisinin öneminin fark edilmesiyle öğrenciler hem günlük hayata daha aktif biçimde katılabilmekte hem de okulda daha üstün başarı sağlayabilmektedirler. Çünkü iletişimin en önemli unsurlarından biri dinlemedir. Anlamanın tam olarak gerçekleşmesi için iyi bir dinleme becerisine sahip olmak gerekir. İlköğretimin 2. kademesinde dinleme eğitimi Türkçe dersi içinde yapılmaktadır. 2005 yılında kullanılmaya başlanan yeni öğretim programıyla da dinleme becerisi 1981 programının aksine ayrı bir beceri olarak ele alınmaya başlamıştır. Yeni programda dinleme becerisi için beş amaç kırk iki kazanım yer almaktadır. Ayrıca bunlarla ilgili etkinlik örnekleri ve açıklamalar da verilmiştir. Programın uygulama sahasına yansımasında da en önemli araçlar ders kitaplarıdır. Programda belirtilen amaç ve kazanımların öğrencilere kazandırılması konusunda bazı eksiklikler vardır. Bu eksiklerin bazıları şunlardır: 1. Bazı kazanımlara daha çok yer verilmiştir. 2. Programdaki bazı kazanımlara ders kitaplarında hiç değinilmemiştir. 3. Kitaplarda kazanımlarla ilgili etkinlikler belirli sınırların dışına çıkmamaktadır. Bu ve bunun gibi eksiklikler öğrencilerin dinleme becerilerinin istenilen oranda geliştirilmesini engellemektedir. Dinleme becerisindeki eksikliklerden öğretmenler de rahatsızlık duymaktadır. Bu eksikliklerin giderilebilmesi için öncelikle ders kitaplarının incelenmesi ve eksikliklerin sistemli bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada 6. sınıf ders kitaplarında yer alan dinleme becerisine yönelik kazanımlar tespit edilerek dinleme eğitiminin hedefleri açısından değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Dinleme eğitimi, ders kitabı inceleme Giriş “Dinleme konuşan kişinin vermek istediği mesajı pürüzsüz olarak anlayabilme ve söz konusu uyarana karşı tepkide bulunabilme etkinliğidir.” (Demirel, 1993) Tanımdan da anlaşılabileceği gibi dinlemede anlama gereklidir. Anlamanın tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için dinleme becerisinin insanlara küçük yaşlardan itibaren kazandırılması gerekir. Dört temel dil becerisi içinde en çok kullanılan beceri dinleme becerisidir. Konuşma becerisi kadar dinleme becerisi de önemlidir. İnsanlar arasındaki ilişkinin çoğu anlama ve dinlemeye dayanır. Buna rağmen okullarımızda dinleme eğitimine gerekli önemin verildiğini söyleyemeyiz. Dinleme eğitiminden doğrudan ilk defa 1968 İlkokul Programı’nda söz edilmiştir. 1981 Temel Eğitim Okulları Türkçe Eğitim Programı’nda da okuma ile birlikte ilk defa dinleyip izleyebilmeye de 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 18 yer verilmiştir. Temel Eğitim Okulları Türkçe Eğitim Programı’nda dinleme becerisine yer verilse bile dinleme eğitimin nasıl yapılacağı ile ilgili açıklamalar yeterince yapılmamıştır. Dinleme eğitimi 1998 yılında geliştirilen fakat uygulanmayan İlköğretim Taslak Programı’nda da yerini almıştır. 2004 İlköğretim Türkçe Dersi (1–5. sınıflar) Öğretim Programı’nda da dinleme eğitimine yer verilmiştir. Bu programda davranış yerine kazanım ifadesi kullanılmıştır. 2005 İlköğretim Türkçe Dersi (6. 7. 8. sınıflar) Öğretim Programı genel amaçlar, temel beceriler, öğrenme alanları, kazanımlar, etkinlik örnekleri ve açıklamalardan oluşmaktadır. Programın genel amaçlar bölümünde dinleme becerisi ile ilgili bağımsız madde bulunmamaktadır. Programda dinleme becerisi ile ilgili 5 amaç 40 kazanım yer almaktadır. İlköğretim birinci ve ikinci kademe öğretim programları öğretim sürecinin üç kitapla yürütülmesini öngörmektedir: Ders Kitabı, Öğrenci Çalışma Kitabı, Öğretmen Kılavuz Kitabı. Ders Kitabı’nda metinler, Öğrenci Çalışma Kitabı’nda etkinlikler, Öğretmen Kılavuz Kitabı’nda ise ders işleniş süreci yer almaktadır. Yeni programa uygun olarak gerek MEB gerekse özel yayınevleri tarafından hazırlanmış kitaplar bulunmaktadır. Hazırladığımız araştırmada MEB, Pasifik ve Koza yayınlarının kitaplarına yer verilmiş ve bu kitaplardaki dinleme becerisine ilişkin kazanımlar ele alınmıştır. Koza Yayınları 6. Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Dinleme Becerisiyle İlgili Kazanımların İncelenmesi Koza yayınları 6. sınıf Türkçe ders kitabında toplam altı tema bulunmaktadır. Bu temalar Sevgi, Atatürk, Bilim ve Teknoloji, Kişisel Gelişim, Doğa ve Evren, Okuma Kültürü temalarıdır. Her tema altında bir tane dinleme\ izleme metnine yer verilmiştir. Kitabın ilk teması “Sevgi” dir. Bu temada Türkiye, Eskici, Sevgi Paylaştıkça Çoğalır, Keloğlan ile Sihirli Kuş, Yeşil Çağ, Vatan Sevgisi metinleri bulunmaktadır. “Keloğlan ile Sihirli Kuş” metninde dinleme/izleme ile ilgili dört amaç ve yirmi iki kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkaların rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep-sonuç ilişkilerini belirler. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.15. Kendisini şahıs ve varlık kadrosunun yerine koyarak olayları, duygu, düşünce ve hayalleri yorumlar. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 19 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.20. Dinlediği/izlediği metne farklı başlıklar bulur. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.4. Şiir, türkü, şarkı türlerinde metinler ezberler. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.1. Yaşına ve seviyesine uygun sanat ve bilim etkinlilerine dinleyici/izleyici olarak katılır. 5.2. Şiir, hikâye, masal dinletilerine katılır. 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. Öğrencilerden olayla ilgili ayrıntılara dikkat ederek seçici dinleme yöntemini kullanmaları istenmiştir. Metindeki kelimelerin anlamını tahmin etme, bu kelimelerden sözlük oluşturma, metnin ana fikrini ve kahramanlarını belirleme, metne yeni başlıklar bulma, masal dinletisi hazırlama, metnin sonucunu tahmin etme ve metinle ilgili verilen görselleri sıralama, sanat ve bilim etkinliklerine katılma yer alan diğer çalışma ve etkinliklerdir. İkinci tema “Atatürk” temasıdır. Bu temada Atatürk, Atatürk’ün Kişiliği ve Özellikleri, Kadın Ulusun Temelidir, Türk Müziği ve Türk Folkloru, Bir Mustafa Kemal Vardı, Anadolu İmecesi metinleri bulunmaktadır. Türk Müziği ve Türk Folkloru metninde dinleme/izleme ile ilgili beş amaç ve on beş kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.1. Dinlediklerini/izlediklerini dil ve anlatım yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.4. Şiir, türkü, şarkı türlerinde metinler ezberler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 20 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. 5.4. Kaset, CD, film vb. kaynaklardan kişisel arşiv oluşturur. Öğrencilerden seçici dinleme yöntemini kullanmaları, metni sözlü ya da yazılı olarak özetlemeleri, kelime veya kelime gruplarının anlamını tahmin etmeleri, konuyu, ana fikri ve yardımcı fikirleri bulmaları, metinle ilgili sorular oluşturmaları istenmiştir. Üçüncü tema olan “Bilim ve Teknoloji” temasında Alo… Graham Bell, Geleceğin Dünyası, Edison, Çocuklar Doğuştan Bilim Adamıdır, Az Gittim Uz Gittim, Uzayda Yaşam metinleri bulunmaktadır. Çocuklar Doğuştan Bilim Adamıdır metninde dinleme/izleme ile ilgili dört amaç altında on dört kazanım yer almaktadır. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.2. Başkaların rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep sonuç ilişkilerini belirler. 2.8. Dinlediklerinde/izlediklerinde amaç sonuç ilişkilerini belirler. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.16. Dinlediklerinde/izlediklerinde ortaya konan sorunlara farklı çözümler üretir. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.1. Yaşına ve seviyesine uygun sanat ve bilim etkinlilerine dinleyici/izleyici olarak katılır. 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. Öğrencilerden not alarak dinleme yöntemini kullanmaları, metni sözlü olarak özetlemeleri, sebep sonuç ve amaç sonuç ilişkilerini bulmaları, metindeki sorunlardan birine çözüm bulmaları, metnin başlığı ile içeriğinin uyumunu karşılaştırmaları ve yeni öğrendikleri kelimeleri sözlüklerine eklemeleri istenmiştir. Dördüncü tema “Kişisel Gelişim” temasıdır. Pulsuz Dilekçe, Ah Şu Gençler, La Fonten Orman Mahkemesinde, İnsanlık Mektebi, İlk Kuş, Güler Yüze ve Gülmeye İlişkin metinleri yer almaktadır. İnsanlık Mektebi metninde dinleme/izleme ile ilgili dört amaç altında ve on altı kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 21 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.5. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki yardımcı fikirleri/duyguları belirler. 2.9. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.22. Şiir dilinin farklılığını ayırt eder. 2.23. Şiir dilinin kendisinde uyandırdığı duyguları ifade eder. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır. 2.25. Dinlediği/izlediği kişi, konu ya da metin yazarı/şairi hakkında bilgi edinir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.1. Yaşına ve seviyesine uygun sanat ve bilim etkinlilerine dinleyici/izleyici olarak katılır. 5.2. Şiir, hikâye, masal dinletilerine katılır. 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. Öğrencilerden katılımsız dinleme yöntemini kullanmaları, bazı kelimelerin anlamlarını tahmin etmeleri, dizelerdeki örtülü anlamı, kafiye düzenini, duygusallık ifadelerini bulmaları, metindeki deyim ve atasözlerini bularak cümlede kullanmaları, sanat ve bilim etkinliklerine katılmaları, şiir dinletisi düzenlemeleri istenmiştir. Kitabın beşinci teması ise “Doğa ve Evren” temasıdır. Bu temada Ormanda Sabah, Süpermen İstanbul’a Düştü, Zerdali Ağacı, Çocuk ile Geyik, Çukurova, Gümüş Söğüt metinleri yer almaktadır. Çocuk ile Geyik metninde dinleme/izleme ile ilgili dört amaç ve on dört kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.2. Başkaların rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.15. Kendisini şahıs ve varlık kadrosunun yerine koyarak olayları, duygu, düşünce ve hayalleri yorumlar. 2.16. Dinlediklerinde/izlediklerinde ortaya konan sorunlara farklı çözümler üretir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 22 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.20. Dinlediği/izlediği metne farklı başlıklar bulur. 2.25. Dinlediği/izlediği kişi, konu ya da metin yazarı/şairi hakkında bilgi edinir. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.3. Dinlediği/izlediği kişiyi sesini ve beden dilini etkili kullanma yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.3. Tekerleme, sayışmaca, bilmece ve yanıltmacaları ezberler/kullanır. Öğrencilerden not alarak dinlemeleri, metni özetlemeleri, olay, yer ve şahıs ifadelerini belirlemeleri, kahramanın gelecekteki hayatını tahmin etmeleri, metin içeriği ile başlık ilişkisini bularak metne yeni başlıklar önermeleri, metindeki sorunlardan birine çözüm önermeleri istenmiştir. Kitabın altıncı ve son teması “Okuma Kültürü” temasıdır. Prensi Olmayan Masal Kitabı, Özgün Bir Konu Aranıyor, Masal Adam, Kitaplarımın Cumhuriyetinde, İmza Günü, 16 Yaşında Bir Yazar metinleri bulunmaktadır. Masal Adam metninde dinleme/izleme ile ilgili dört amaç altında on altı kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep sonuç ilişkilerini belirler. 2.8. Dinlediklerinde/izlediklerinde amaç sonuç ilişkilerini belirler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. Öğrencilerden seçici dinleme yöntemini kullanmaları, verilen kelimelerin anlamını bularak cümlede kullanmaları, ana fikri, olay, zaman ve şahıs kadrosunu bulmaları, metinde gerçekleşebilecek olaylarla ilgili senaryo oluşturmaları istenmiştir. MEB Yayınları 6. Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Dinleme Becerisiyle İlgili Kazanımların İncelenmesi 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 23 MEB Yayınları 6. sınıf Türkçe ders kitabında toplam altı tema bulunmaktadır. Bunlar Okuma Kültürü, Atatürk, Duygular, Sevgi, Zaman ve Mekân, Doğa ve Evren temalarıdır. Her temada bir tane dinleme/izleme metni bulunmaktadır. Kitabın ilk teması “Okuma Kültürü”dür. Bu temada Çocuk Kitaplığında Sabah Tartışması, Okuma Üstüne, En İyi Arkadaş, Kitap Kuşum Uçuverdi, Güzel Kitabım, Vitrindeki Masal Kitabı metinleri bulunmaktadır. Kitap Kuşum Uçuverdi metninde dinleme/izleme ile ilgili olarak dört amaç altında on dört kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.9. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.20. Dinlediği/izlediği metne farklı başlıklar bulur. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.1. Dinlediklerini/izlediklerini dil ve anlatım yönünden değerlendirir. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.1. Yaşına ve seviyesine uygun sanat ve bilim etkinlilerine dinleyici/izleyici olarak katılır. 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. Kitap Kuşum Uçuverdi metninde tahmin ederek dinleme yönteminin kullanılması istenmiştir. Öğrencilerden metinle ilgili sorular sormaları, örtülü anlamları bulmaları, sanat ve bilim etkinliklerine katılmaları, metnin içeriği ile başlık ilgisini sorgulayarak metne yeni başlıklar bulmaları, metinle ilgili soru hazırlamaları, metnin sonrasına ait kurgu yapmaları istenmiştir. İkinci tema “Atatürk” temasıdır. Atatürk ve Onun Büyük Eseri, Atatürk’ten Son Mektup, Atatürk’ten Anılar, Atatürk ve Müzik Devrimi, Kadının Siyasi ve Sosyal Haklarını Kazanması, Atatürk ve Tarihimiz, Gözüm Arkada Kalmayacak, Atatürk Olmak metinleri bulunmaktadır. Bu temada iki metinde dinleme/izleme amaç ve kazanımlarına yer verilmiştir. “Atatürk ve Müzik Devrimi” metninde üç amaç altında altı kazanım bulunmaktadır. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 24 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.4. Kaset, CD, film vb. kaynaklardan kişisel arşiv oluşturur. Bu metinde öğrencilerden not alarak dinleme yöntemini kullanmaları, bazı kelime ve kelime gruplarının anlamını tahmin etmeleri, metni özetlemeleri istenmiştir. Atatürk temasında dinleme/izleme kazanımlarının verildiği ikinci metin ise “Atatürk’ten Son Mektup” metnidir. Bu metinde dört amaç altında on iki kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.2. Başkaların rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.22. Şiir dilinin farklılığını ayırt eder. 2.23. Şiir dilinin kendisinde uyandırdığı duyguları ifade eder. 2.25. Dinlediği/izlediği kişi, konu ya da metin yazarı/şairi hakkında bilgi edinir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.4. Şiir, türkü, şarkı türlerinde metinler ezberler. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.2. Şiir, hikâye, masal dinletilerine katılır. Bu metinde öğrencilerden seçici dinleme yöntemini kullanmaları, metnin içeriği ile başlığı arasındaki uyumu sorgulamaları, verilen kelime çalışmalarını yapmaları, şiirin kendilerinde uyandırdığı duyguları ifade etmeleri istenmiştir. Üçüncü tema “Duygular” temasıdır. Ömür Boyu Mutluluk, Meşe ile Saz, Çocuk ve Resim, Bir Masal Ülkesinde Anadolu, Hayvanlarla Nasıl Konuşulur, Forsa metinleri bulunmaktadır. Bir Masal Ülkesinde Anadolu metninde üç amaç ve on bir kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.2. Başkaların rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep sonuç ilişkilerini belirler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 25 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.15. Kendisini şahıs ve varlık kadrosunun yerine koyarak olayları, duygu, düşünce ve hayalleri yorumlar. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.3. Tekerleme, sayışmaca, bilmece ve yanıltmacaları ezberler/kullanır. Metinde yaratıcı dinleme yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilerden masalın sonunu kurgulamaları, metinle ilgili soru hazırlamaları, metnin başlığının içeriği ile uyumunu değerlendirerek metne yeni başlıklar bulmaları, dinleti oluşturmaları istenmiştir. Sevgi teması altında Bir Mektup, İstanbul Liseli Küçük Hasan, Bayrak, Eskici adlı metinler bulunmaktadır. Eskici adlı metindeki etkinliklerde dinleme\izleme ile ilgili iki amaç ve on kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme\izleme Kurallarını Uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep-sonuç ilişkilerini belirler. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Eskici adlı metinde katılımsız dinleme yönteminin kullanılması istenmiştir. Etkinlik olarak metindeki bazı kelimelerin anlamlarının dinlenilenden hareketle çıkarılması istenmiştir. Zaman ve Mekân teması altında Beypazarı, Bir Göl Nasıl Bingöl Oldu, Anadolu’da Bahar, Zamanı Kazanmak veya Kaybetmek adlı metinlere yer verilmiştir. Bir Göl Nasıl Bingöl Oldu adlı metindeki etkinliklerde dinleme\izleme ile ilgili üç amaç, on iki kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme\izleme Kurallarını Uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 26 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.8. Dinlediklerinde/izlediklerinde amaç-sonuç ilişkilerini belirler. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. Bir Göl Nasıl Bingöl Oldu adlı metinde katılımlı dinleme yönteminin kullanılması istenmiştir. Doğa ve Evren teması altında Mavisini Yitirmiş Yaşamak, Kırkikindiler, Orman Küstü Bize, Cennet Göller Tek Tek Yok Oluyor adlı metinler yer almaktadır. Orman Küstü Bize adlı metinde dinleme\izleme ile ilgili dört amaç, on altı kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme\izleme Kurallarını Uygulama 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.16. Dinlediklerinde/izlediklerinde ortaya konan sorunlara farklı çözümler üretir. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 3.3. Dinlediği/izlediği kişiyi sesini ve beden dilini etkili kullanma yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. Orman Küstü Bize adlı metnin not alarak dinlenmesi istenmiştir. Etkinlik olarak kelimelerin anlamlarının tahmin edilmesi verilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 27 Pasifik Yayınları 6. Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Dinleme Becerisiyle İlgili Kazanımların İncelenmesi Pasifik yayınları 6. sınıf Türkçe ders kitabında toplam altı tema bulunmaktadır. Bu temalar Kişisel Gelişim, Atatürk, Sevgi, Okuma Kültürü, Milli Kültür, İletişim temalarıdır. Her tema altında bir tane dinleme\ izleme metnine yer verilmiştir. Kişisel Gelişim teması altında Kızlarıma Mektup, Damda, Güler Yüz, Güvercin, Tilki ve Leylek adlı metinler yer almaktadır. Güvercin, Tilki ve Leylek adlı metinde toplam yirmi dört dinleme\izleme kazanımlarına yer verilmiştir. Bu amaç-kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme\izleme Kurallarını Uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep-sonuç ilişkilerini belirler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.15. Kendisini şahıs ve varlık kadrosunun yerine koyarak olayları, duygu, düşünce ve hayalleri yorumlar. 2.17. İpuçlarından hareketle dinlediklerine/izlediklerine yönelik tahminlerde bulunur. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.20. Dinlediği/izlediği metne farklı başlıklar bulur. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.1. Dinlediklerini/izlediklerini dil ve anlatım yönünden değerlendirir. 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 3.3. Dinlediği/izlediği kişiyi sesini ve beden dilini etkili kullanma yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 28 Güvercin, Tilki ve Leylek adlı metinde öğretmenlerden ELVES yönteminin kullanılması istenmiştir. Yöntemin adı excite (ön bilgilerin hatırlanmasını sağlama, dikkati çekme, güdüleme), listen (dinleme), visualize (görüntüleme, canlandırma), extend (geliştirme, detaylandırma) ve saver (özümseme, belleğe yerleştirme) kelimelerinin ilk harflerinden oluşan bir addır. Güvercin, Tilki ve Leylek adlı metin okunurken öğretmenden bazı yerlerde durması ve öğrencilerden metnin devamının tahmin edilmesi istenmiştir. Öğrencilerden metinde geçen bazı kelimelerin anlamlarının tahmin edilmesi de istenmiştir. Atatürk teması altında Atatürk ve Bilim, 10. Yıl Nutku, Vatandaşlık ve İnsan Hakları, Atatürk’le Yaşayanlar, Tarihçi ve Dilci Atatürk adlı metinlere yer verilmiştir. Tarihçi ve Dilci Atatürk adlı metinle ilgili etkinliklerde dinleme\izleme amaç-kazanımları bulunmaktadır. Tarihçi ve Dilci Atatürk adlı metinde dinleme\izleme ile ilgili beş amaç, on yedi kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler. 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep-sonuç ilişkilerini belirler. 2.8. Dinlediklerinde/izlediklerinde amaç-sonuç ilişkilerini belirler. 2.9. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 3.3. Dinlediği/izlediği kişiyi sesini ve beden dilini etkili kullanma yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.1. Yaşına ve seviyesine uygun sanat ve bilim etkinliklerine dinleyici/izleyici olarak katılır. Tarihçi ve Dilci Atatürk adlı metinle ilgili etkinliklerde bazı kelimelerin anlamının tahmin edilmesi istenmiştir. Ayrıca Tarihçi ve Dilci Atatürk adlı metni okumadan önce öğretmenden tahtaya bazı sorular yazması ve öğrencilerden bu sorulara cevap bulacak şekilde dinlemesi istenmiştir. Metnin tamamı dinletildikten sonra da öğrencilere metinle ilgili sorular sorulması istenmiştir. Sevgi teması altında Yurdum, Savaşın Ortasında Bir İnsanlık Masalı, Son Kuşlar ve Hiroşimalar Olmasın adlı metinler bulunmaktadır. Hiroşimalar Olmasın adlı metinle ilgili etkinliklerde 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 29 dinleme\izleme ile ilgili dört amaç ve on yedi kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır. 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.2. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki anahtar kelimeleri fark eder. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2 Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. Hiroşimalar Olmasın adlı metinde not alarak dinleme yönteminin kullanılması ve bazı kelimelerin anlamlarının da tahmin edilmesi istenilmiştir. Okuma Kültürü teması altında Kitaplar Arasında, Kitaplar ve Gelişen Teknoloji, Kitaplarda Gezmek, Kitabın Serüveni adlı metinlere yer verilmiştir. Kitaplarda gezmek adlı metinde dinleme\izleme ile ilgili bir amaç ve bir kazanıma (2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler) yer verilmiştir. Kitabın Serüveni adlı metinde ise dinleme\izleme ile ilgili dört amaç ve yirmi iki kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1 Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 30 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.9. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.16. Dinlediklerinde/izlediklerinde ortaya konan sorunlara farklı çözümler üretir. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.22. Şiir dilinin farklılığını ayırt eder. 2.23. Şiirin kendisinde uyandırdığı duyguları ifade eder. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.3. Tekerleme, sayışmaca, bilmece ve yanıltmacaları ezberler/kullanır. 4.4. Şiir, türkü, şarkı türlerinde metinler ezberler. 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.2. Şiir, hikâye, masal dinletilerine katılır. Kitabın Serüveni adlı metnin tahmin ederek dinlenilmesi ve metnin türü ile metindeki bazı kelimelerin anlamlarının da tahmin edilmesi istenmiştir. Milli Kültür teması altında Bulutlarla Yarışan Kadın, Çanakkale Türküsü, Bayrak Kardeşliği, Aşkını Kaşıklarda Dile Getiren Delikanlı adlı metinlere yer verilmiştir. Aşkını Kaşıklarda Dile Getiren Delikanlı adlı metinde dinleme\izleme ile ilgili dört amaç ve on yedi kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.9. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur. 2.10. Dinlediklerini/izlediklerini kronolojik sıra ve mantık akışı içinde özetler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 31 2.12. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir. 2.14. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin karşılaştırmalar yapar. 2.18. Dinlediklerinin/izlediklerinin öncesi ve/veya sonrasına ait kurgular yapar. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.21. Görsel/işitsel unsurlarla dinledikleri/izledikleri arasında ilgi kurar. 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. Aşkını Kaşıklarda Dile Getiren Delikanlı adlı metnin tahmin ederek dinlenilmesi istenmiştir. Metnin tamamı dinletildikten sonra da öğrencilere sorulmak üzere sorular verilmiştir. İletişim teması altında Gül Hanım’ın Annesi, Bir Çekişme, Tatlı Dil, Kara Koyun adlı metinlere er verilmiştir. Kara Koyun adlı metinde beş amaç ve yirmi iki kazanıma yer verilmiştir. Bu amaç ve kazanımlar şunlardır: 1. Dinleme/izleme kurallarını uygulama 1.1. Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. 1.2. Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. 1.3. Dinlenenle ilgili soru sormak, görüş bildirmek için uygun zamanda söz alır. 1.4. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır. 2. Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme 2.1. Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır. 2.3. Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler 2.4. Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler. 2.6. Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler. 2.7. Dinlediklerinde/izlediklerinde sebep-sonuç ilişkilerini belirler. 2.8. Dinlediklerinde/izlediklerinde amaç-sonuç ilişkilerini belirler. 2.11. Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur. 2.13. Dinlediklerinde/izlediklerinde yer alan öznel ve nesnel yargıları ayırt eder. 2.19. Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. 2.23. Şiirin kendisinde uyandırdığı duyguları ifade eder. 2.24. Dinlediklerini/izlediklerini kendi hayatı ve günlük hayatla karşılaştırır 3. Dinlediklerini/izlediklerini değerlendirme 3.2. Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir. 4. Söz varlığını zenginleştirme 4.1. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 32 4.2. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 4.5. Dinlediklerinde/izlediklerinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. 4.6. Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. 5. Etkili dinleme/izleme alışkanlığı kazanma 5.3. Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. 5.4. Kaset, CD, film vb. kaynaklardan kişisel arşiv oluşturur. Kara Koyun adlı metnin hazırlık bölümünde öğrencilerden, araştırmacı habercileri gözlemlemeleri, onların bilgileri ortaya çıkarmak için ne tür sorular sorduklarını anlamaya çalışmaları ve bu sorulardan örnekleri not etmeleri istenmiştir. Öğretmenden metnin düğüm noktalarından birinde metnin sonlandırılması istenerek, öğrencilerden birinin kahramanın yerine geçmesi belirtilmiştir. Sınıftaki öğrencilerin araştırmacı haberci rolünü üstlenmesi ve kahramana düğümü çözecek sorular sorması istenmiştir. Kara Koyun adlı metinde de bazı kelimelerin anlamlarının tahmin edilmesi yönündeki etkinliğe yer verilmiştir. Sonuç ve Öneriler Koza Yayınları 6. sınıf Türkçe ders kitabında dinleme/izleme kazanımlarından birinci amacın dördüncü kazanımı (Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır.) ve ikinci amacın on ikinci kazanımı (Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorulara cevap verir.) altı defa, ikinci amacın birinci kazanımı (Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır.) beş defa, ikinci amacın dördüncü kazanımı (Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler.) ve beşinci amacın üçüncü kazanımı (Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder.) dört defa tekrar edilmiştir. Kitapta dinleme/izleme kazanımlarının hepsine yer verilmiştir. Her metinde bazı kazanımlar öğrenciye yöneltilen sorularla verilmiştir. Seçici dinleme yöntemi üç, not alarak dinleme yöntemi iki defa kullanılmıştır. Çeşitli sanat ve bilim etkinliklerine katılma, dinleti düzenleme, kelimelerin anlamını tahmin etme, öğrenilen yeni kelimelerden sözlük oluşturma, başlık ile metnin içeriğinin uyumunu değerlendirerek metne yeni başlıklar bulma, metnin ana fikrini belirleme, metinle bağlantılı olarak kurgu çalışmaları, metni özetleme, metindeki sorunlardan birine çözüm yolları bulma en sık kullanılan etkinliklerdir. Kitabın dinleme/izleme kısımlarında yer alan etkinlik ve çalışmalar genel olarak öğrencilerin sosyalleşmesini ve kelime hazinelerini zenginleştirmelerini sağlamaya yöneliktir. Öğrencilerin eleştirel düşünme becerisini kazanmaları için, onlardan metnin içeriği ile başlık ilgisini sorgulamaları, kahramanları gerçek hayattaki karakterlerle karşılaştırmaları istenmiştir. Metinlerde sadece seçici ve not alarak dinleme yöntemlerine ağırlık verilmiş, diğer yöntemler ihmal edilmiştir. Dinleme/izleme amaç ve kazanımlarının yer aldığı metinlerin ilgili kısımlarında yeterli sayıda çalışma ve etkinlik bulunmaktadır, ancak bazı etkinliklere hemen hemen her metinde yer verilmiştir. Bu nedenle etkinliklerin çeşitliliğinin arttırılması gereklidir. MEB Yayınları 6. Sınıf ders kitabında dinleme/izleme alanındaki kazanımlardan birinci amacın ikinci kazanımı (Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler.), ikinci amacın dördüncü kazanımı (Dinlediklerinin/izlediklerinin ana fikrini/ana duygusunu belirler.) ve on dokuzuncu kazanımı (Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar.) dört defa, birinci amacın dördüncü kazanımı (Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır.) yedi defa, ikinci amacın birinci kazanımı (Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır.) altı defa tekrar edilmiştir. Dinleme/izleme alanındaki kazanımların tümüne yer verilmiştir. Metni özetleme, metinle ilgili sorular oluşturma, metnin içeriği ile başlığın uyumunu değerlendirme, metne yeni başlıklar bulma, metnin ana fikrini bulma, çeşitli konularda dinletiler 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 33 düzenleme, metinle ilgili kurgu çalışmaları en sık tekrarlanan etkinliklerdir. Bunların dışında öğrencilerin kelime hazinesini zenginleştirmeye yönelik olarak çeşitli kelime çalışmalarına da yer verilmiştir. Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerinin çoğuna yer verilmiş, sadece not alarak dinleme yöntemi iki kez kullanılmıştır. Dinleme/izleme amaç ve kazanımlarının bulunduğu metinlerde bu alanla ilgili olarak birbirinden farklı etkinliklere yer verilmiş, tekrarlardan kaçınılmıştır. Pasifik Yayınları 6. sınıf ders kitabında dinleme /izleme kazanımlarından birinci amacın birinci (Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler.), ikinci (Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler.) ve dördüncü (Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini kullanır.) kazanımları, ikinci amacın altıncı kazanımı (Dinlediklerindeki/izlediklerindeki olay, yer, zaman, şahıs, varlık kadrosu ve bunlarla ilgili unsurları belirler.), dördüncü amacın birinci kazanımı (Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir.) ve altıncı kazanımı (Dinlediklerinden/izlediklerinden hareketle yeni öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur.) altı defa tekrar edilmiştir. İkinci amacın birinci kazanımı (Dinlenenin/izlenenin bağlamından hareketle kelime ve kelime gruplarının anlamlarını çıkarır.), üçüncü kazanımı (Dinlediklerinin/izlediklerinin konusunu belirler.), on dokuzuncu kazanımı (Dinlediklerinin/izlediklerinin başlığı/adı ile içeriği arasındaki ilişkiyi ortaya koyar.) ve üçüncü amacın ikinci kazanımı (Dinlediklerini/izlediklerini içerik yönünden değerlendirir.) beş defa, ikinci amacın on birinci kazanımı (Dinlediklerine/izlediklerine ilişkin sorular oluşturur.) dört defa tekrar edilmiştir. İkinci amacın beşinci kazanımına (Dinlediklerindeki/ izlediklerindeki yardımcı fikirleri/duyguları belirler.), yirmi beşinci kazanımına (Dinlediği/izlediği kişi, konu ya da metin yazarı/şairi hakkında bilgi edinir.) ise yer verilmemiştir. Diğer kitaplardan farklı olarak birinci tema olan Kişisel Gelişim temasında ELVES yöntemi kullanılmıştır. Metinle ilgili olarak tahmin ve kelime çalışmaları, çeşitli konularda kurgu oluşturma, metinle ilgili sorular oluşturma sık kullanılan etkinliklerdir. Bazı metinler için dinleme/izleme yöntemi önerilmemiştir. “Türkçe Ders Kitapları”nda dinleme becerisine yönelik kazanımlara daha fazla yer verilecek şekilde düzenlemeler yapıldığında, ders kitapları daha yeterli hale gelecektir. Kaynakça Erol, A. vd. (2008). İlköğretim Türkçe 6.Sınıf Öğretmen Kılavuz Kitabı, Devlet Kitapları Müdürlüğü, Ankara. Kaplan, Ş., Kapulu A., Karaca A., Okuyucu D. S., (2010). İlköğretim Türkçe 6.Sınıf Öğretmen Kılavuz Kitabı, Koza Yayınları, Ankara. MEB (2006). 2005 Türkçe Dersi (6. 7. 8. Sınıflar) Öğretim Programı. Ankara. Özbay, M. (2010). Dinleme Eğitimi, Öncü Kitap, Ankara. Özbay, M. (2009). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 2, Öncü Kitap, Ankara. Sakman, S.- Yangın, B. (2010). Pasifik Yayınları İlköğretim Türkçe 6. Sınıf Öğretmen Kılavuz Kitabı, Ekoyay Eğitim Yayıncılık, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 34 ALMANYA’DA YAŞAYAN TÜRK ÇOCUKLARINA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE KÜLTÜREL ÖGELERİN KULLANIMI Nida İrem KONUK Cumhuriyet Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü nidairemkonuk@windowslive.com Özet İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın yeniden inşasında Alman Hükümetinin yurt dışından “misafir işçi”olarak çağırdığı işçiler önemli bir yer tutmaktadır. Birçok ülke ile yabancı iş gücü için anlaşmalar imzalanmıştır. İlki 1955’te İtalya ile imzalanan anlaşmayı İspanya ve Yunanistan’ın ardından 1961’de Türkiye izlemiştir. Bu anlaşma sonrasında binlerce Türk, aileleri ile Almanya’ya yerleşmiştir. Bu “göçmen işçi” alımı haricinde, Almanya’daki kayıtlara göre yılda binin üzerinde Türk’ün “aile birleşimi” ile Almanya’da yaşamaya başladığı bilinmektedir. Bu yeni yaşam sosyokültürel alanda birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. “Anadili öğrenmedeki ve öğretmedeki güçlükler” ve “kendi milli kültürünü tanıma” bu sorunlar arasında önemli bir yer tutmaktadır. Almanya’da yeni bir kültürel çevrede yetişen Türk çocuklarının Türkçe eğitimleri için Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet politikasının yanı sıra Almanya’daki yerel hükümetlerde de birçok proje geliştirilmiştir. Bu projelerin içeriğinin MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca hazırlanmasına rağmen vatandaşların eğitiminin verimli olmadığı gözlemlenmiştir. Dil öğrenimindeki bir başka boyut da kendi topraklarında yabancı dil öğrenen bireylerin yaşadığı sorunlara paralel olarak müfredat ve içerik her ne kadar o dilin kendi eğitimcileri tarafından hazırlansa da uzun dönemde bir çalışma ile yalnızca dilbilgisi alanında belirli bir başarıya ulaşabildiği fakat dili etkin ve işlevli bir şekilde kullanmada pek çok sorunla karşılaştığı görülmektedir. Kendi ülkemizde de yabancı dil öğretimi ve öğrenimindeki zorluklardan yola çıkarak öğrenilen dilin kültürünün tanınması, hedef dilin kavram karmaşasını azaltıp dili daha doğru ve etkin kullanmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu sorunlar ve bunların çözüm önerilerinden oluşan bu makalede Almanya’da yaşayan Türk çocuklarına Türkçenin Türk kültürünü yansıtan öğelerini içeren kaynaklarla daha etkili ve daha kalıcı bir öğrenimin nasıl destekleneceği ele alınacaktır. Giriş Ulusal Göç Organizasyonu IOM (2004) hazırladığı göç sözlüğünde Göçü başka bir uluslararası sınır ya da aynı ülkenin sınırları içinde hareket etme süreci olarak tanımlanır. Senkoş : “Göç bir ülkeye hayatını ve evini kurmak için gitmek” (Akt. BİNGÖL, 2006) olarak tanımlanır ki bu tanım da bakkala olan borcu ödemek için, ev parası biriktirmek için, 1 yıl sonra geri dönmek için giden misafir işçilerin çoğunluğunun ülkelerine geri dönmemeleri ya da dönememelerini doğrulayan bir tanımdır. Almanya ile imzalanan iş gücü anlaşmasının üzerinden yani “Bitmeyen Göç”ün (Bkz. Unat Abadan, N. “Bitmeyen Göç”) başlamasının üzerinden tam 50 yıl geçti. Bu göçte Türkler ilk başta “misafir işçi “ olarak adlandırılırken son zamanlarda göçmen işçi olarak adlandırılmaya başlanmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk zamanlarda birçok Batı Avrupa ülkesi iş gücü açıklarını kısıtlanmış sürelerle getirecekleri iş gücü ile kapatmayı planlamış ve bu iş gücü göçünü geçici işçi göçü olarak kabul etmişlerdir. Özellikle Federal Almanya “misafir işçi/Gastarbeiter” olarak kabul ettikleri işçileri sözleşme süresi sonunda ülkesine geri göndermeyi tasarlamış ve bu yüzden de işçilerin ailelerinin gelmesini uzun süre önlemiştir (Akt. Bingöl, 2006). Fakat bu engelleme çalışmaları 1973 yılına kadar başarılı olmuştur. 1973 yılı misafir işçilerin göçünde yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. Göçün ikinci evresi olarak görülen aile birleşmesi göçmen işçilerin ve tabiiyetiyle de Türk göçmenlerin kalıcılaşmasında dönüm noktası olmuştur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 35 İş gücü açığı kapanınca misafir işçilerini evlerine göndermeyi tasarlayan Almanya artık yeni bir kavramla karşı karşıyadır: “Göçmen”. Göçmen: Ülkelerin çoğunlukla ekonomik ve kültürel nedenlerle daha iyi bir yaşam standardı beklentisiyle terk ederek başka bir ülkeye yerleşen kişilere denir. “Göçmen” kavramı birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Almanya’da çalışmaya başlayan 1. kuşağın ve orada yetişen 2. kuşağın öncelikle karşılaştıkları sorun “kültür şoku”dur. Bir insanın alıştığı yerden bir başka yere özellikle hiç tanımadığı, kültürünü, geleneklerini, yaşama şartlarını bilmediği ve yaşadığı ülkeden çok farklı ve çok uzak bir yere gittiğinde orada birçok sorunla karşı karşıya kalması muhtemeldir fakat kültür şoku bunların en önemlisidir. Avrupa’ya giden ilk neslin amacı, para biriktirmek, borçlarını ödemek, ev almak gibi maddi kaygılardır. Göç koşullarının ortaklığı, göçün amaçlarının da ortaklığını beraberinde getirmiştir. Büyüklerinin Alamancı olarak adlandırıldığı bu kuşaklar çok daha büyük bir girdabın içindedirler: “kimlik sorunu”. Bu en temel ve en yakıcı sorunlardan biridir. Kökleri Anadolu’da bulunan bir göçmen topluluğunun dalları Almanya’da büyümekte ve aslı Türk olan fakat dili az Türkçe çok Almanca olan bu kuşağın bir aidiyet problemi baş göstermektedir. Bu problemlerin temelinde göçün ilk yıllarında ülkelerinde “döviz bankası”olarak görülen göçmenlerin Türk ekonomisine sağladığı katkılardan dolayı ileride oluşabilecek sorunlara, orada yaşayacak vatandaşların temel hukuki haklarını gözetecek yasaların eksikliği, Göçmen Bakanlığı gibi göçmen haklarını savunacak bir kurum oluşturulmaması neden olarak savunulabilir. Almanya’ya işçi gönderen diğer ülkeler arasında Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito’nun uygulaması bu konuda takdire şayandır. Tito Almanya’ya işçi vereceği 60’lı yıllarda iki önemli hususu şart koşmuştur. Tito: - Ben size işçi veririm ancak vatandaşlarımızın dini ve milli eğitimiyle bizzat meşgul olurum. Bu hususta sizlerin müdahalesini kabul etmem. - Yugoslav işçilerimizi hiçbir suretle temizlik işlerinde istihdam edemezsiniz.” demiş ve bu hususları sosyal anlaşma hâline getirmiştir. Kendi devlet politikalarımızın yetersiz kaldığı “göçmen sorunu” ile alakalı, hâlâ ülkelerine gelen göçmenlerin geri döneceğini hayal eden Almanya’nın da Türklere uyguladığı politika benzeştirme ve bütünleştirme başka bir şey değildir. Almanya’da Yaşanan Sorunlar: Anadili Eğitimi Ana dili: “İnsanın içinde doğup büyüdüğü aile ya da toplum çevresinde ilk öğrendiği dildir.” (Vardar, 1980). “Başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da ilişkili bulunan çevrelerden öğrenilen insan bilinçaltına inen ve bireyin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir.” (Aksan, 1975). Adalı, Anadili Olarak Türkçe Öğretimi Üzerine başlıklı makalesinde anadilini şöyle kaleme almıştır: “İnsan doğumundan başlayarak içinde yaşadığı toplumda var olan bilgilerin, insanlar arasındaki davranış biçimlerinin inanç, öğreti ve kurumların oluşturduğu bir ekin yumağı ile kuşatılır. Tüm bu değerler onları içinde taşıyan dil yoluyla aktarılır kişiye. Bütün insanlık bilim, tarih, sanat kısacası insanın tüm yapıp etmeleri dile yansır ve dil aracılığıyla taşınır.” Göçmen ailelerin; aidiyet, ulusal ve kültürel kimlik, dil bilmeme, ırkçılık vb. sorunları güncel sorunlardır. Fakat yaşanan bu sorunların temelinde “eğitim ve eğitimin uygulanışı sorunu” yer almaktadır. “Ülkelerin eğitim politikalarını belirleyen ülkelerin siyasi yapılarıdır.” (Ana Britannica, 1993). Nazilerin mirasçısı Alman toplumunun başka bir milletin diline, dil eğitimine, kendi öz kültürünü yaşatmasına imkan verecek eğitim politikaları oluşturmasını beklemek Türk göçmenleri için hayalden ibarettir. Aytaç (1978) “Federal Almanya’da Okul Sistemi ve Türk İşçi Çocuklarının Eğitimden Elenişi” isimli çalışmasında; çalışmalarıyla Alman ekonomisine büyük katkılar bulunmasına rağmen, toplum içerisinde getto hayatı yaşamaya itilen Türklerin karşılaştıkları ve en önemli sorunların başında eğitim öğretim meselelerinin geldiğini söylemiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 36 İçinde yaşadıkları topluma uyum becerisi geliştirme, kendini ifade etme, sosyokültürel haklardan yararlanma… gibi açılardan yaşıtlarına göre daha dezavantajlı durumda olan Türk öğrencilerin eğitim sürecinde dil sorunları yaşamaları kaçınılmazdır. Gerçekte sorun sadece anadili öğrenme sürecinde yaşanan yetersizlikle ilgili değildir, çünkü bilindiği gibi anadili bilinci gelişmemiş öğrencilerin resmi eğitim dilini edinmeleri daha güçtür. Önceleri göçmen vatandaşlarımıza uygulanan devlet politikalarının eksikliği ve yetersizliği yüzünden, sonraları işin ehli (pedagog, dil eğitimcileri gibi) olmayan kişilerin uygulamaları yüzünden Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın dil eğitiminde hâlâ çok ciddi eksikler bulunmaktadır. Bu konuyla alakalı yapılan araştırmalar gösteriyor ki, uygulanan dil öğretim metodunun – dilbilgisi - çeviri yöntemi, dolaysız yöntem, işitsel-dilsel yöntem, iletişimsel yaklaşım, göreve dayalı öğrenme, sözsel yaklaşım…-ötesinde kullanılan kaynakların içeriği daha can sıkıcı bir noktadadır. Gerek yaşadıkları kültür şoku, gerek aidiyet, kimlik sorunu gibi sorunlarla karşı karşıya kalan göçmen vatandaşlarımız bir Türk devlet politikası olan “ milli kültür şuurunu” anadilini öğrenen çocuklarımıza verilememektedir. Sayılabilecek çok çeşitli sorunların başında gelen anadili eğitimini milli kültür şuurunu oluşturulması ile paralel olarak eğitim politikası olarak belirlenmesi ciddi bir önem taşımaktadır. Türk Efsanelerinin ve Masallarının Anadili Öğretimine ve Kültürel Kimliğin Oluşmasına Katkıları Sosyologlara göre milletleri millet yapan maddi, manevi ortak değer ve müesseselerin hepsine kültür denir. “Kültür dil din örf ve adet, kanun, merasim, üretim, tüketim tarzıdır. Kültür maddi ve manevi her şeyi işlemek ve geliştirmek demektir. İnsanoğlu tabiatı işleyerek kendi iradesi altına aldığı gibi kendisini de maddi ve manevi olarak işlemiştir.” (Kaplan, 2009) Kültür çalışma sahası çok geniş bir alandır. Bu bölümde Türk kültürü gibi geniş ve köklü bir kültürün, kendi diline yabancı göçmen vatandaşlarımıza dil öğretiminde nasıl bir kaynak oluşturacağı ele alınacaktır. “Çinliler, Farslar, Araplar, Macarlar, İslavlar, vs. gibi oldukça değişik kaynaktan milletlerin komşuluğunda yaşamış olan Türkler bu komşularından pek çok şey öğrenmişlerdir.” (Karaağaç, 2002) “Aslanın vücudu yediği hayvanlardan oluşur.” diyor, ünlü Fransız şairi Paul Valery. Zengin Türk halk kültürümüzde, millî kültürümüzdeki değerler Türk halkının binlerce yıldır sıkı sıkıya bağlı bulunduğu kendi öz benliğinin ve etkileşim içinde bulunduğu diğer milletlerden edindiği kültürün harmanlanmış hâlidir. Böylesine kültürel bir mirasın taşıyıcısı olan Türkçenin hak ettiği değeri bulup Türk kültürünün layıkıyla tanıtılmaması yalnızca yurtdışındaki vatandaşlarımızın yaşadığı bir sorun değil elbette ki. Bu can alıcı sorun başta Türk eğitim ve öğretiminde kendini göstermektedir. Fakat bu çalışmada ağırlıklı olarak Almanya’da yaşayan Türk çocuklarının eğitiminde kullanımı ele alınmıştır. Kendi topraklarında dedelerinin anlattığı masal ve efsaneleri dinlemeden ninelerinin söylediği ninnileri duymadan, annesinin işlediği nakışı görmeden, babasının topladığı ekini göremeden, kardeşiyle bahçe avlusunda oynamadan büyüyen göçmen çocuklarımızın, bu kültürel mirası en azından okuyabilmek en doğal haklarıdır. Çünkü “edebiyat, kültür değerlerini dil ile ifade eden bir sanattır.” (Kaplan, 2009). Bu sanatı Türk tarihine, mimarisine, musikisine kısacası Türk kültürüne ilgi uyandırmak, Türk milletinin ruhunu anlamalarını sağlamak amacıyla kullanımını, Türk kültürünün tanıtımı için bulunmaz bir fırsattır. Bu zengin Türk kültürünü edebiyata yansıması ile çok yönlüdür. “Aynadaki hayal kendisine akseden eşyaya benzer. Edebiyat, bu manada kültürün aynadaki aksine benzetilebilir. Bu demek ki kültür sahasında ne varsa onların hepsini akislerini edebiyatta bulmak mümkündür.” (Kaplan, 2009). Gerek kendi ülkemizde yönünü batıya dönüp kendi beslendiği kültürel mirasın gelişmesine katkıda bulunmayıp, kendi kültürel değerlerini hiçe sayan batı hayranları gerekse yurt dışında kültürünü layıkıyla temsil etmeyen aydınlar, sanatçılar, düşünürler ve bilim insanlarının bulundukları durumu özetleyen en güzel cümle “o mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler”dir. Türk milli kültürünü tanıtmak için musiki, mimari, resim, heykel ve diğer yazın türlerinin yanı sıra masal ve efsane denemeleri büyük önem taşımaktadır. Bugün yabancı dil eğitimi alan hiçbir 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 37 öğrenci yoktur ki, Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, Haensel ve Gretel masallarını okumamış. Bu masalları okumuş olmak için yabancı dil bilemek gerekmiyor aslında. Şu an hangi kitabevine gitsek çocuk edebiyatı bölümünde bu masalların çevirileri bulunmaktadır. Hatta kendi topraklarımızda bile çocuklara okuyabileceğimiz kültürel öğelerimizi tanıtan eserlere rastlamak çok zordur. T. S. Eliot’a göre toplumda görülen kültürel çözülmenin önüne geçmenin başlıca çarelerinden birisi toplumun ortak din ve kültür kaynaklarına dönmek ve onlarla beslenmektir. Milli kültür kaynaklarından beslenen genç kuşağın milli şuuru sağlam temellere dayanır. “Kültür deyince ilk akla gelen şey dildir. Dil millet denilen sosyal varlığı birleştiriyor. Onlar arasında duygu ve düşünce akımı vücuda getiriyor. Milletler duygu ve düşüncelerini yazıya geçirince, daha sağlam bir birlik meydana geliyor. Zira yazı sayesinde duygular ve düşünceler hem zaman hem de mekan içinde yayılıyor.” (Kaplan, 2009). Grimm Kardeşler’in 1816-1818 yılları arasında derlediği Alman efsaneleri günümüzde Alman kültürünün tanınmasında büyük rol oynamıştır. Alman dilini öğrenirken Haensel ve Gretel’i okumamış öğrenci sayısı çok azdır. Alman dilini öğrenirken o kültüre ait “Hexe/ Cadı”kavramını ilk öğrendiğimiz yerlerden biridir bu masal. Wittgenstein “Dilimin sınırları dünyamın sınırları demektir.” “Masallar halkın malıdır. Temelini halktan alan masallarda onun felsefesi ışıldar. Bu nedenle onun onun her yönüyle kültürel özelliklerini, maddi ve manevi değerlerinin tümünü, deneyimlerini, yaşam tarzını, dünya görüşünü, arzularını, isteklerini, sevgilerini, inançlarını, gelenek ve göreneklerini vs. yansıtır.” (Zengin, 2006). Masalların çocuk eğitimindeki önemini ise Zengin şöyle dile getirmiştir: “Masalların çocuğun eğitimdeki önemini yadsımak sanırım olanaksızdır. Çocuklar hem biçim hem de içerik bakımından masallardan büyük zevk alır ve etkilenir. Çoğu kez basit bir dille yazılan ve resimlerle süslenen masallar çocukların büyük ilgisini çeker. Çocuk masalda yer alan dil ile sadece dil edimine katkıda bulunmakla ve dilini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda masal kitaplarında yer alan resimlerden de oldukça etkilenir. Örneğin; hayvanların, doğanın, insanların vs. sevimli bir biçimde çizilmesi çocuklarda hayvanlara, doğaya, çevresine karşı büyük bir sevginin oluşmasını sağlamaktadır.” Kendi kültürel değerleri tanıması açısından bir göçmen çocuğunun “Pascha”-“Paşa”, “Hamam”, “Hirte”-“Çoban”, “Wiege”-“Beşik”, “Balıklıgöl” Anadolu’daki birçok köy adını ve mağara adını taşıyan masal ve efsaneleri okuması Türk kendi kültürünü tanımasında daha kalıcı bir yöntem olarak kullanılabilir. En eski derlemesi Fransız Kralı XVI. Lui’nin sekreteri M. Diegon tarafından yapılan Türk masallarına ilk ilgi Batılı araştırmacılar tarafından gösterilmiştir. Sakaoğlu, Türkler tarafından bu alanda verilen ilk eserin 1912 yılında K.D. imzasıyla yayımlanan ve 13 masalın yer aldığı “Türk Masalları” adlı eserin olduğunu belirtir. Masalların Türk halk kültürü açısından önemi üzerinde ilk olarak duran ve bu amaçla ilk derlemeyi yapan Ziya Gökalp’tir. Daha sonraları ise Halk Bilimi Türk Folkloru vs. alanlarda yapılan çalışmalarda bugün bu konuyla alakalı kaynak oluşturabilecek, çocukların okuyabileceği kitaplar yayınlanmıştır. Bu alanda derleme yapan isimler şöyle sıralanabilir: *Bahtaver Hanım’ın Türk Masalları *Suat Salih Asral’ın Öz Türk Masalları *Naki Tezel’in İstanbul Masalları, Keloğlan Masalları *Eflatun Cem Güney’in Masal Kitapları *P. N. Boratav’ın Zaman Zaman İçinde, Az Gittik Uz Gittik *Saim Sakaoğlu’nun 101 Türk Efsanesi *Yaşar Kalayat’ın Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri *Adli Moran’ın İlkel Efsaneler *Hüseyin Namık Orkun’un Türk Efsaneleri *Ali Rıza Önder’in Yaşayan Anadolu Efsaneleri *Selma Aktan’ın Hakiki Anadolu Efsaneleri 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 38 *İbrahim Zeki Burdurlu’nun Ülkemin Efsaneleri *Fehmi Anlaroğlu’nun Dilden Dile Nesilden Nesile Anadolu Efsaneleri *Necati Demir’in Hz. Ali Destanı, Danişmend Gazi Destanı, Battal Gazi Destanı… gibi daha burada adı geçmeyen birçok eseri Türk masal ve efsanelerin derlemesinde daha sayılabilecek onlarca değerli isim bulunmaktadır. Yalnızca kendi vatandaşlarımıza değil diğer milletlerden insanlara da kendi kültürümüzü tanıtmanın, dil öğretimindeki yeri çok önemlidir. Kendi konumuzla alakalı olarak Almanca’ya çevrilen masallara şöyle bir göz atmak gerekirse karşımıza çıkan en eski masal çevirisi Macar Türkolog Ignas KUNOS’un derlediği Türkische Volksmaerchen aus stanbul ve Türkische Volksmaerchen aus Adakale’dir. Ayrıca Georg Jacob, Theodor Menzel, Otto Spies, P. N. Boratav – Wolfram Eberhard’ın ortak çalışması mevcuttur. Son yıllarda ise bu alanda yapılan, Kültür Bakanlığınca da takdir edilen çok önemli güncel bir çeviri çalışması da Prof. Dr. Necati Demir’in derlediği Türk Efsanelerinin, İbrahim Özbakır tarafından Almanca’ya kazandırılmasıdır. Kültürel mirasımızın tanıtılmasında ve asırlarca ayakta kalmasına yarayacak bu eserlerin dil öğretimi alanıyla birleştirilmesi çok büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü “Türkçe öğretimi çalışmalarındaki amacımız, diğer ülkelerin yaptıkları gibi, gerek ülke içinde gerekse ülke dışında kültürümüzü yaymak olmalıdır.” (Coşkun, 2006). Sonuç Almanya’da Türk öğrencilere uygulanan eğitim politikaları ana dili eğitimi ve Türk kültürü derslerinde yaşanan sıkıntılardan (YAKUT) kaynaklanan aksaklıkları kabul edip yakın zamanda acil çözüm üretemeyeceği açık olsa da uzun vadede başarıya ulaşabilecek bir yöntem olarak kendi kültürünü tanımasına yardımcı olacak iki dilde hazırlanmış masal ve efsane kitaplarının etkin kullanımı, yalnızca Türk ailelerinin çocuklarının eğitiminde değil aynı zamanda alman çocuklarında Türk kültürünü tanıması için kullanılabilecek bir yöntem olarak önümüzde durmaktadır. Buna ek birkaç çözüm önerisi daha sunmak gerekirse: *Yurt dışında Türk kültürünün tanıtımı ile Türk dilinin öğretiminin birlikte yer aldığı kaynak kitapları daha fazla yoğunlaşmak *Yurt dışındaki Türk kültürü merkezlerinin yaygınlaşmasını devlet gözetimine almak *Türk kültürünü tanıtan en az bir eyalette 1 tane Türk Halk Kültürü Müzeleri oluşturmak ve yaygınlaştırmak. Bu makalede ait oldukları kültürün uzağında yetişen göçmen çocuklarının dil eğitimine dair bazıları yeni bazıları da birçok kişi tarafından tekrar edilen birkaç görüş bildirilmiştir. Yıllardır uygulanan yanlış politikaların be asimilasyonun kurbanı olan bu kuşak için “sihirli bir değnek dokunuşu” yapmayacağı bilinen bazı noktalar üzerinde durulmuştur. Çalışma alanı ne olursa olsun birçok bilim insanının kesiştiği ortak noktadır kültür. Bu anlamda 1991 doğumlu Mustafa Doruk isimli lise öğrencisinin Türkiye’yi yurt dışına tanıtmak için hazırlamış olduğu 5 farklı dile çevirisini aynı anda içeren “Sivas’ın Doktor Dinozorları” isimli kitabı verilebilecek bir başka güzel örnektir. Yapılan inceleme ve çalışmalarda bu konu üzerinde hassasiyetle durup, milli şuurumu canlı tutmaktan hiç vazgeçmemek bizler için en öncelikli görevlerden biridir. Kaynakça Aytaç, G. (2003). Genel Edebiyat Bilimi, Say Yayınları. Bingöl, A. (2006). Almanya’da Türk Göçmen İşçi ve Çocuklarına Dönük Eğitim Politikaları ve Uygulamaları. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Coşkun, V. (2006). “Türkçenin Yabancı Dil olarak Öğretiminde Sesletim Sorunu” Türkçenin Çağdaş Sorunları. Ed. Prof. Dr. Gürer Gülsevin ve Doç. Dr. Erdoğan Boz. Divan Yayınevi. Demir, N. (2007). Die weinenden Tannenbaeume çev: Özbakır, İ, Ziebelzwerg Verlag 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Kaplan, M. (2009). Kültür ve Dil, Dergah yayınları Karaağaç, G. (2002). Dil Tarih ve İnsan, Akçağ yayınları Türk Dili Dergisi Dil Öğretimi Özel sayısı Vardar, B. (1980). Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, TDK Yabancılara Türkçe öğretimi, 2009, Anı yayıncılık. Zengin, D. (2006). Almancaya Çevrilen Türk Masallarında Çeviri Sorunları, TDK Yayınları. 39 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 40 ARAP KÖKENLİ HATAYLILARIN AĞIZ ÖZELLİKLERİ Mehmet DÖNMEZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi mehmetomu@hotmail.com Özet Dilbilimde, ilgili sözcük ya da cümlenin kullanıldığı dilin okuma özellikleri ve sese dönüşmesinin ifadesi olan telaffuz, kendi içinde yöresel farklılıklar gösterebilir. Dolayısıyla her dilin söyleyiş özelliklerinde farklılıklar olabilir. Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olmasına karşın, yerel söyleniş ayrımları ile bunun geçerli olmadığı görülür. Ayrıca Türkçeye yabancı dillerden geçen sözcükler için de telaffuzdaki vurgu kuralları söz konusu olmayabilir. Kısacası telaffuz, bir kelimeyi ses, hece uzunluğu, kalınlık ve vurgu gibi özelliklerini belirtmek suretiyle seslendirme çalışmasıdır. Ülkemize gelip Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenmeye çalışan yabancı kökenli insanlar gibi, ülkemizde yaşayan yabancı kökenli insanların da en mühim sorunlarından biridir. Farklı dinî, kültürel ve etnik yapıya sahip insanların yüzyıllardır birlikte yaşadıkları bir şehir olan Hatay’da, telaffuz hataları sıkça karşılaşılan sorunlardan biri olmuştur. Bu araştırmada, Hatay’da yaşayan Arap kökenli insanların telaffuz etmede zorlandıkları Türkçe kelimeler değerlendirilecektir. Hatay’ın çeşitli ilçelerinden iki yüz elliye yakın Arap kökenli insan ile görüşülerek ortaya çıkarılacak sözcükler incelenip, Türkçenin güncel sorunlarından biri olan telaffuz hatalarına ışık tutulacaktır. Dilin fonetik yapısı gereği gırtlaktan konuşan Araplar, bazı sesleri en iyi ölçüde çıkarıp harikulâde bir şekilde kelimeleri seslendirdikleri gibi bazılarında ise zorluk çekmektedirler. Bu çalışmada da telaffuzda zorlukla ifade edilen kelimeler üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Telaffuz, Türkçe, Hatay, Arapça. I. Giriş I.1. Problem Durumu Dilleri dil yapanlar, birtakım alaylı hatta âlim dilciler değil, milletlerdir; milletlerin, dile bir güzellik ve bir güzel ses vermek için yaratılmış, kadın, erkek, adsız evlâtlardır (Banarlı, 2004). Konuşma, insanların en eski, en değerli ve en önemli yeteneklerinden biridir. Konuşmak insan olmanın gereğidir. Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa, anlaşırlar diye boşuna dememiş atalarımız (Kaya, 2007). “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir (Ergin, 2008).” şeklinde tanımlanan dilin ve konuşmanın nasıl doğmuş olduğu konusunda dilbilimciler halen çalışma yapmaktadırlar. Biz, bu çalışmamızda yaşamımızın dönüm noktalarından biri olan “dil” in telaffuzu konusunda bir araştırma yapacağız. Türkçenin en önemli ve üzerinde büyük bir dikkatle durulması gereken güncel problemlerinin başında, sözcüklerin kurallara uygun yazımı ve seslendirilmelerinde ortaya çıkan yanlışlıklar gelir. Çünkü bir dili konuşan insanların anlaşmalarında ortaya çıkabilecek olumsuzlukların en önemli sebeplerinden biri, konuşma ve yazı dilinde birlik olmamasıdır. Bu da ancak doğru telaffuz ve yazımla mümkündür (Karakılıç Akı, 2007). I. 2. Araştırmanın Konusu Arap kökenli Hataylıların ağız özellikleri. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 41 I. 3. Araştırmanın Amacı Hatay’da yaşayan Arap kökenli vatandaşların telaffuz etmede zorlandıkları Türkçe kelimeleri saptamak. I. 4. Araştırmanın Önemi Birçok din ve mezhebe mensup insanların bir arada yaşadığı şehir olan Hatay, farklı dilleri de bünyesinde barındırmaktadır. Burada yaşayan Arap kökenli vatandaşların konuşma tarzlarından dolayı bazı telaffuz hataları göze çarpmaktadır. Hatay ağzı konusunda yapılan çalışma sayısının fazla olmaması bizim bu alanda araştırma yapmamıza sebep olmuştur. Bu araştırma, Arap kökenli vatandaşların kullandıkları dil üzerinde önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca bu araştırma Hatay’da yaşayan farklı kökenli insanların dili kullanış tarzları üzerine farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Biz de çalışmamızda bu dillerden biri olan Arapçanın bazı niteliklerinden bahsedeceğiz. I. 5. Sınırlılıklar Araştırmamız Antakya merkez olmak üzere Arap kökenli vatandaşların yoğun bulunduğu Samandağ, Harbiye, Altınözü, Karaali, Serinyol, Arsuz ve Kırıkhan ilçe ile beldelerinde yapılan ses kayıtlarını ve incelemeleri kapsamaktadır. II. Yöntem II. 1. Araştırmanın Yöntemi Etnografik araştırma, grup üyeleriyle doğrudan ilişki kurmayı ve grubun kültürel yapılarını oluşturan davranış ve deneyimleri açıklamayı amaçlar. Kelimeler, ses kayıtlarının yazıya aktarılması ve tesadüfen duyulan hataların not alınması ile elde edilmiştir. Düğünler, bayramlar, tarla işleri, Hatay’ın eski hâli, il ve ilçeye has yemekler ile mezeler ve tarihî mekânlar üzerine konuşularak hata tespiti yapılmaya çalışılmıştır. II. 2. Evren ve Örneklem Araştırmanın evrenini Hatay’da yaşayan Arap kökenli vatandaşlar oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini Hatay’da yaşayan Arap kökenli vatandaşlarımızdan iki yüz elliye yakın kişi oluşturmaktadır. III. Bulgular ve Yorumlar İnsan tarihinin gelişimi içinde en büyük adım ya da buluş, insanoğlunun kendi sesini boğumlayıp, ona saymaca bir anlam yüklemesi olmuştur. Bu ise yüzyılları içeren uzun bir süre sonunda gerçekleşmiştir. Daha doğrusu insanoğlunun, insanlıktan insan oluşa geçişi bu önemli buluşuyla olmuştur (Özdemir, 2010). Konuşma bir sanattır. Bu sanatın uzun deneyimler sonucu elde edilmesinde birtakım ilke ve özellikler yer almaktadır. Bunların en önemlisi, telaffuz hatalarıdır. İşte insan hayatının en önemli unsurlarından biri olan dil, bazen isteyerek bazen de istemeyerek yapılan telaffuz hataları ile yanlış bir şekilde kullanılmaktadır. Dilin yanlış bir biçimde kullanılmasında yöresel etmenler ile gelenek ve görenekler etkili olduğu gibi köken de etkili olmuştur. Biz bu çalışmamızda Hatay’da yaşayan Arap kökenli vatandaşların telaffuz etmede zorlandıkları Türkçe kelimeleri ele alacağız. Meşakkatli bir araştırma ve gözlem sonucunda elde ettiğimiz kelimeleri farklı kategorilerde ele alarak dinleyicilere farklı bir bakış açısı kazandıracağız. Bu konuyu seçmemde, yıllardır bu insanlar içinde yaşamış olmam ve benim de bu insanlardan biri olmam etkili oldu. Hatay’da Arap hâkimiyeti 7. yüzyıla dayanır. Antakya kentine Halife Ebu Bekir zamanında saldırılar başlamış ve Hz. Ömer zamanına kadar devam etmiştir. Atatürk ölüm döşeğinde bile bu naçizane şehrin Türkiye topraklarına katılması için büyük çaba sarf etmiştir. Hatay’ın coğrafi konumuna bakıldığı zaman doğu ve güney kısımlarının Suriye ile çevrili olduğu görülür. Gerek coğrafi etmenler, gerekse tarihi sebeplerden dolayı Hatay’da Arap kökenli kişi sayısı, nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 42 “Antakya’daki çok sayıda etnik grubun varlığı ve çok kültürlü yapı Antakya tarihinden devralınmış ve günümüzde de sürdürülmektedir. Antakya nüfus itibariyle dört etnik gruptan oluşmaktadır. Bunlar; Türk Sünniler, Arap Aleviler (Nusayriler), Arap Sünniler ve Arap Hıristiyanlardır. Türk Sünnilerin ana dilleri Türkçedir. Bu grubun dışında kalan Arap Alevi, Arap Sünni ve Arap Hıristiyanların ana dilleri Arapçadır. Yaşlı kuşak arasında Arapçayı okuma ve yazma dili olarak kullananların sayısı daha fazladır. Günümüzde Arapça daha çok konuşma dili olarak kullanılmaktadır. Bugün bölgede konuşulan Arapça, bozuk bir diyalekt olup içerisinde Türkçe sözcükler de bulunmaktadır. Türkçe, genellikle Hatay’ın Türkiye’ye katılmasından (1939) sonra doğmuş olan daha genç nesil tarafından konuşulur. Halk içinde Türkçeyi birinci dil konumuna yükseltme yönünde bir eğilim gözlenmektedir” (Türk, 2009). 1. Ses Değişmeleri 1.1. Ünsüz Değişmeleri 1.1.1. b>p Değişimi mepus: Milletvekili olarak tanımlandırılan “mebus”, halk dilinde daha çok “mepus” şeklinde telaffuz edilmektedir. 1.1.2. t>d Değişimi dapu: Bir taşınmazın üstündeki mülkiyet hakkını gösteren belge olarak nitelendirilen “tapu” Arap kökenli vatandaşlarımız arasında ”dapu” şeklinde seslendirilmektedir. 1.1.3 k>g Değişimi asger: Türkçede orduda görev yapan erden generale kadar herkes anlamına gelir. Halk arasında k>g değişimi sebebiyle “asker” kelimesi, “asger” şeklinde seslendirilmektedir. gız: Dişi çocuk anlamına gelen “kız” kelimesi daha çok “gız” şeklinde dile getirilmektedir. girbit: Bir ucu sürtünme sonucu yanabilecek birleşimde olan küçük tahta veya karton parçası anlamına gelen “kibrit” sözcüğü telaffuz hatası sebebiyle “girbit” şekliyle karşımıza çıkmaktadır. getçap: Türkçede temel maddesi baharat katılmış domates olan İngiliz sosu olarak nitelendirilen “ketçap” kelimesi “getçap” şeklinde seslendirilmektedir. gırk: Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı olan “kırk”, k>g değişimi sebebiyle “gırk” olarak seslendirilmektedir. gağıt: Türkçede hamur durumuna getirilmiş türlü bitkisel maddelerden yapılan, yazı yazmaya, baskı yapmaya, bir şey sarmaya yarayan kuru, ince yaprak olarak adlandırılan “kâğıt” sözcüğü telaffuz hatası sebebiyle “gağıt” şeklinde seslendirilmektedir. gilim: Döşeme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desenli, havsız, kalın, kıl veya yün dokuma olarak adlandırılan “kilim”, “gilim” şekliyle karşımıza çıkmaktadır. gitap: Türkçede ciltli ve ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kâğıt yaprakların bütünü şeklinde tanımlanan “kâğıt” sözcüğü, “gağıt” biçiminde telaffuz edilmektedir. girli: Leke, toz vb. ile kaplı, pis, murdar, mülevves anlamlarına gelen “kirli” sözcüğü, telaffuz hatası sebebiyle “girli” şeklinde seslendirilmektedir. iglim: Coğrafyada yeryüzünün herhangi bir yerinde hava olaylarına bağlı olarak gerçekleşen etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu olarak nitelendirilen “iklim”, iglim” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. gadın: . Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen, erkek veya adam karşıtı anlamlarına gelen “kadın” sözcüğü, “gadın” olarak telaffuz edilmektedir. gişi: Kadın veya erkeğe verilen genel ad olan “kişi, k>g değişimi sebebiyle “gişi” şeklinde seslendirilmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 43 gücçük: Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı anlamlarına gelen “küçük” kelimesi birden fazla telaffuz hatası yapılarak “gücçük” şeklinde seslendirilmektedir. 1.1.4. ç>c Değişimi cib: Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon benzeri yarı iletken bir malzemeden yapılmış ince bir dilim olan ve İngilizce “chip” sözcüğünden türeyen “çip” sözcüğü birden fazla telaffuz hatası yapılarak “çip” şeklinde seslendirilmektedir. 1.1.5. p>b Değişimi batlıcan: Patlıcangillerden, kalın saplı, uzunca yapraklı otsu bir bitki olan “patlıcan” sözcüğü “batlıcan” olarak telaffuz edilmektedir. bekmez: Genellikle üzüm, dut vb. meyvelerin kaynatılarak koyulaştırılmış biçimi olan “pekmez”, telaffuz hatası sebebiyle “bekmez” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.1.6. d>t Değişimi tiken: Bazı bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuğu vb. bölümlerinde ve bazı hayvanların derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batıcı çıkıntılardan her biri olarak adlandırılan “diken” sözcüğü, “tiken” şeklinde telaffuz edilmektedir. 1.1.7. c>ç Değişimi çeket: Erkeklerin ve kadınların giydiği, genellikle önden düğmeli, kalçayı örten, kollu üst giysisi olarak anlamlandırılan “ceket” kelimesi, telaffuz hatası sebebiyle “çeket” şeklinde dile getirilmektedir. 1.1.8. j>c Değişimi picama: Türkçede iki parçadan oluşan yatak giysisi manasına gelen “pijama” sözcüğü, j>c değişimi sebebiyle “picama” olarak seslendirilmektedir. virac: Dönemeç olarak adlandırılan “viraj” sözcüğü telaffuz hatasından dolayı “virac” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. cilet: Türkçede ince çelikten yapılmış, iki yanı keskin tıraş bıçağı olarak anlamlandırılan “jilet”, halk dilinde “cilet” şeklinde adlandırılmaktadır. candarma: Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasa ve nizamların koyduğu hükümlerin yürütülmesini ve bunlara dayanan hükümet emirlerinin yerine getirilmesini sağlayan silahlı askerî kuvvet olan “jandarma”, telaffuz hatası sebebiyle “candarma” şeklinde seslendirilmektedir. bandac: Kumaştan veya lastikten yapılan ve bayanların aksesuar olarak saçlarına taktıkları “bandaj”, telaffuz hatası sebebiyle “bandac” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.1.9. s>z Değişimi zigara: Türkçede ince kâğıda, kıyılmış tütün sarılarak hazırlanan, silindir biçiminde, ağızdan dumanı çekilen nesne olarak anlamlandırılan “sigara” kelimesi, “zigara” şeklinde telaffuz edilmektedir. herkez: İnsanların bütünü anlamına gelen “herkes” sözcüğü, s>z değişimi sebebiyle “herkes” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. zoba: Isınma aracı olarak kullanılan içinde kömür, odun veya gaz yakılan, elektrikle de çalışabilen “soba”, telaffuz hatası sebebiyle “zoba” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. zekzen: Yetmiş dokuzdan sonra gelen bir sayı olan “seksen”, halk dilinde “zekzen” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.1.10. v>f Değişimi fites: Motorlu araçların hareket etmesini sağlayan bir aygıt olan “vites”, v>f değişimi sebebiyle “fites” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 44 1.1.11. ğ>y Değişimi eylence: Türkçe bir sözcük olan “eğlence”, ğ>y değişiminden dolayı “eylence” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. iyne: Türkçede dikiş dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geçecek deliği bulunan çelik araç manasına gelen “iğne”, telaffuz hatasından dolayı “iyne” şeklinde seslendirilmektedir. deyişik: Alışılmışın dışında olma manasına gelen “değişik” sözcüğü, halk dilinde “deyişik” şeklinde kullanılmaktadır. yiyen: Türkçede kardeş, amca, hala, dayı veya teyzenin çocuğu anlamlarına gelen “yeğen” sözcüğü, birden fazla telaffuz hatası yapılarak “yiyen” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.1.12. z>s Değişimi eksoz: İçten yanmalı motorlarda yanan akaryakıtın gazı olarak anlamlandırılan “egzoz”, en fazla hata yapılan kelimelerin başında gelir. Gerek yazı dilinde gerekse konuşma dilinde “eksoz” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.1.13. h>ğ Değişimi ğırsız: Başkasının malını çalan kimse anlamına “hırsız” sözcüğü, Arap kökenli vatandaşların gırtlaktan konuşmaları sebebiyle yaptıkları hataların en belirginidir. Çünkü “ğ” harfini harikulade bir şekilde telaffuz eden bu insanlar, çoğu zaman “h” harfi yerine “ğ” yi kullanmaktadırlar. İşte adı geçen bu sözcük de telaffuz hatalarından dolayı “ğırsız” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1.2. Ünlü Değişmeleri 1.2.1. a>e Değişimi tene: Türkçede herhangi bir sayıda olan anlamına gelen “tane” sözcüğü Hatay’da yaşayan Arap kökenli vatandaşlarımız arasında “tene” şeklinde ifade edilmektedir. emerika: Dünya üzerinde yer alan bir kıta olan “Amerika” sözcüğü karşımıza “emerika” şeklinde çıkmaktadır. ebd: Amerika Birleşik Devletlerinin kısaltılışı olan “ABD”, tıpkı Amerika kelimesi gibi a>e değişimi sebebiyle “EBD” şeklinde telaffuz edilmektedir. hastağna: Hastaların yatırılarak tedavi edildikleri sağlık kurumu olan “hastane” karşımıza daha çok “hastağna” şeklinde çıkmaktadır. temem: Türkçede kabul etme manasına gelen “tamam” sözcüğü, telaffuz hatası sebebiyle “temem” şeklinde seslendirilmektedir. maydenoz: Maydanozgillerden, yenmek için yetiştirilen, ufak, yeşil ve parçalı yapraklı, hoş kokulu otsu bir bitki olan “maydanoz” telaffuzda yapılan hata sebebiyle “maydenoz” şeklinde seslendirilmektedir. inşeet: Arapça kökenli olan “inşaat” kelimesi de seslendirme hatasından nasibini almış ve “inşeet” şeklinde karşımıza çıkmıştır. 1.2.2. ı>i Değişimi giz: Dişi çocuk anlamına gelen “kız” kelimesi birden çok hataya uğrayarak “giz” şekline dönüşmüştür. 1.2.3. u>ü Değişimi nüfüs: Bir ülkede, bir bölgede, bir evde, belirli bir alanda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı şeklinde ifade edilen “nüfus” sözcüğü, Arap kökenli vatandaşlarımız arasında “nüfüs” şeklinde seslendirilmektedir. 1.2.4. u>i Değişimi fasilye: Fasulyegillerden olan ve farklı türleri bulunan bir bitki olan “fasulye”, telaffuzda “fasilye” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 45 1.2.5. e>a Değişimi ziyarat: Arapça kökenli olan “ziyaret” sözcüğü, telaffuzda “ziyarat” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. sındalya: Arkalıklı bir kişilik oturma eşyası anlamına gelen “sandalye” sözcüğü birden çok hataya uğrayarak “sındalya” şeklinde telaffuz edilmektedir. 1.2.6. i>ı Değişimi nışan: Nişanlanma sırasında yapılan bir tören olan “nişan” sözcüğünün “nışan” şeklinde karşımıza çıkması bizi şaşırtmamıştır. 1.2.7. a>u Değişimi lumba: Işık veren bir alet olan “lamba”, “lumba” şeklinde seslendirilmektedir. Arap kökenli vatandaşlarımızın telaffuz hataları incelenirken karşımıza çıkan öncelikli sorun, kelimelerin Arapçalaştırılarak seslendirilmeye çalışılmasıdır. Ancak kelimeler Arapça şeklinde ifade edilmediği gibi Türkçenin seslendirme kurallarına da uymamaktadır. bumya: Hem taze hem de kurutularak tüketilen bir sebze olan “bamya” şekli itibariyle çocuklar arasında şapkalı teyze olarak da anılmaktadır. Telaffuzda “lamba” sözcüğündeki hata burada da karşımıza çıkmaktadır. 1.2.8. ı>u Değişimi punar: Yerden kaynayarak çıkan su, kaynak anlamına gelen “pınar”, daha çok yaşlı vatandaşlarımız arasında “punar” şeklinde seslendirilmektedir. 1.2.9. i>ü Değişimi beygür: Arapların atlara önem verdiği bilinen bir gerçektir. Safkan yarış atlarının çoğunun Arap atı olduğu göz önünde bulundurulduğunda atların, bu insanlar hayatındaki yeri bir kez daha anlaşılmaktadır. Belki de cinsinin değersiz olmasından dolayı “beygir”, sanki alaycı bir tarzda “beygür” şeklinde ifade edilmektedir. yövmüye: Arapça kökenli olan “yevmiye” sözcüğünde birden fazla telaffuz hatası göze çarpmaktadır. Bu sözcükte i>ü değişimi söz konusu olduğu gibi e>ö değişimi de karşımıza çıkmaktadır. 1.2.10. e>ö Değişimi mönü: Yenecek yemeklerin yer aldığı “menü”, Farsça kökenli bir kelimedir. Arap yarımadasına yakın olmasına rağmen bu kelime de telaffuz hatasından nasibini alarak “mönü” şeklinde seslendirilmektedir. yövmüye: Arapça kökenli olan “yevmiye” sözcüğünde birden fazla telaffuz hatası göze çarpmaktadır. Bu sözcükte i>ü değişimi söz konusu olduğu gibi e>ö değişimi de karşımıza çıkmaktadır. 1.2.11. a>ı Değişimi sındalya: Arkalıklı bir kişilik oturma eşyası anlamına gelen “sandalye” sözcüğü birden çok hataya uğrayarak “sındalya” şeklinde telaffuz edilmektedir. 1.2.12. o>u Değişimi televizyun: Sesli ve görüntülü bir aygıt olan “televizyon”, daha çok “televizyun” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. kamyun: Motorlu büyük yük taşıtı olan “kamyon”, Arap kökenli vatandaşlarımız arasında “kamyun” diye seslendirilmektedir. 1.2.13. e>u Değişimi İskendurun: Hatay’ın turistik bir ilçesi olma özelliği gösteren “İskenderun”, Arsuz gibi önemli plajlara sahip olması sebebiyle güneyin incisi olarak görülmektedir. Ama yine de telaffuz 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 46 hatası zincirimiz, bu sözcüğü de halkaları arasına ekleyerek “İskendurun” şeklinde seslendirilmesini sağlamıştır. 1.2.14. e>i Değişimi teskire: Askerlik görevinin bitiğini gösteren belge olarak tanımlanan “teskere” sözcüğü, “teskire şeklinde karşımıza çıkmıştır. ciket: Bayların ve bayanların giydiği bir üst giysi olan “ceket” Arap köenli vatandaşlarımız arasında daha çok “ciket” şeklinde seslendirilmektedir. gice: “Gece” sözcüğü, güneş battıktan gün ağarana kadar geçen süre olarak tanımlanmaktadır. e>i değişimi sebebiyle “gice” olarak telaffuz edilmektedir. 1.2.15. u>o Değişimi yonanistan: Tarihi ve turistik yapısı sebebiyle dünyanın çeşitli ülkelerinden turistlerin uğrak yeri olan Hatay’a şüphesiz Yunan turistler de uğramaktadır. İşte bu turistler halk arasında “Yonanistanli” olarak tanımlanmaktadır. 1.2.16. e>ü Değişimi cüvap: Arapça kökenli olan “cevap” sözcüğü yine hatadan nasibini alarak “cüvap” şeklinde karşımıza çıkmıştır. 1.2.17. e>o Değişimi arkoolog: Bu sözcüğe Antakya merkeze bağlı Küçük Dalyan Belediyesi civarında rastladık. Tarihi kazı çalışması sırasında rast geldiğimiz bir dedemize burada ne yapıldığını sorunca; “Arkoologlar kaziy yapiy evlat.” cevabını aldık. 2. Ünsüz Türemesi 2.1. -ğ Türemesi ğelli < elli ğalo < alo ğali < Ali ğasker < asker 2.2. -ğ- Türemesi dağmat < damat mağcun < macun hastağna < hastane teğlefon < telefon mağsa < masa kalğem < kalem fağsulye < fasulye poğaça < poaça tuvğalet < tuvalet yağni < yani diğdem < didem giğzem < gizem 2.3. -y- Türemesi ceyp < cep 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 47 diyzel < dizel şiyşe < şişe tiyren < tren ğayin < hain 3. Göçüşme Bir kelimede yan yana gelen iki sesin yer değiştirmesine göçüşme denir. İncelememiz sırasında derlediğimiz kelimeler şunlardır: eşki < ekşi üflüt < fülüt biskilet < bisiklet sarmısak < sarımsak yalnış < yanlış yanlız < yalnız kirbit < kibrit kiprik < kirpik 4. Ünsüz Düşmesi elikopter < helikopter ıpran- < yıpranyâ < yağ dürüs < dürüst evel < evvel gelior < geliyor Sonuç ve Öneriler Arap kökenli bazı vatandaşların Türkçe konuşmaları esnasında, zaman zaman telaffuzda zorluk çektikleri göze çarpar. Telaffuz güçlüğü olarak adlandırdığımız bu problemin sebepleri şu şekilde sıralanabilir: 1. Arapçada bulunan bazı seslerin Türkçede bulunmaması. 2. Arap dilinin önemli bir diğer özelliği de, daha ilk devirlerde, telaffuz için kaideler koymuş olmasıdır. Tecvit ilmi dediğimiz bu kaideler; hangi seslerin uzatılacağını, telaffuzun nerelerde kesileceğini sistemli bir şekilde öğreten bir ilimdir. Ancak Türkçede, böyle bir durum tam olarak söz konusu değildir. 3. Gırtlaktan konuşan Arap kökenli vatandaşların gereksiz yere “ğ” sesini kullanmaları. 4. Halkın geleneklerinden hareket edilerek bazı harflerin yanlış telaffuz edilmesi. 5. Kişinin Türkçe telaffuzu fazla önemsemeyerek Arapçaya önem vermesi. 6. Kişinin yanlış algıladığı bir ifadeyi yine buna bağlı olarak yanlış telaffuz etmesi. Kişilerin yaptıkları en büyük hata, kelimelerin telaffuzu konusunda bilgi ve dikkat eksikliğidir. Bunun sonucunda da telaffuz konusunda birtakım sorunlar ortaya çıkmaktadır. Kelime, deyim gibi kalışlaşmış ifadelerin anlamlarını bilmeme sonucu oluşan hatalar bazen insanların anlaşmasını zorladığı gibi, bazen de komik durumlara sebep olmaktadır. Nasıl dünya çevre kirliliği sebebiyle tehlike altındaysa, dilde telaffuz hataları sebebiyle aynı tehlike altındadır. Arap kökenli vatandaşların kavramları yanlış seslendirmesi sonucu oluşan telaffuz 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 48 hataları zamanla önü alınamayacak sorunlara yol açabilecektir. Telaffuzda yapılan hataların yine aynı kesime ait insanların iş yeri tabelalarında da yer alması komik ama aynı zamanda düşündürücü bir hâl uyandırmaktadır. Türkçeyi doğru ve güzel kullanma becerisini insanlara kazandırmak için eğitimin önemli olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Söz konusu insanların çoğunun ilkokul mezunu olduğu dikkate alınınca yapılan hataların kaynağı ortaya çıkmaktadır. Kitap okuma sevgisini aşılamak, insanların çevrelerinden haberdar olmasını sağlamak, televizyon, gazete gibi kitle iletişim araçlarını kullanarak kelime ve kavramların doğru telaffuzu öğrenmek belki de hataları bir nebze azaltacaktır. Kaynakça Banarlı, N. S. (2004). Türkçenin sırları. (20. basım). İstanbul: Kubbealtı Neşriyât. Ergin, M. (2008). Türk dil bilgisi. İstanbul: Bayrak Basım/Yayın /Tanıtım. Karakılıç Akı, S. (2007). Türkçenin güncel problemleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Kaya, A. (2007). Etkili ve güzel konuşma sanatı. (2.Basım). Konya: Eğitim Kitabevi Yayınları. Özdemir, E. (2010). Güzel ve etkili konuşma sanatı. (14. basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. Türk Dil Kurumu. (2009). Türkçe sözlük (tıpkıbasım). Ankara: TDK. Türk Dil Kurumu. (2009). Yazım kılavuzu (tıpkıbasım). Ankara: TDK. Türk, H. (2009). Kültürlerin bin yıllık hoşgörüsü evliyalar diyarı Hatay. (1. basım). Adana: Karahan Kitabevi. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 49 BAĞLAÇ OLAN DE İLE HÂL EKİ OLAN -DE’NİN YAZIMININ ÖĞRETİMİYLE İLGİLİ ÖNERİLER Neriman TAŞCI Nahide İrem AZİZOĞLU Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi nerimantasci58@hotmail.com irem_42711@hotmail.com Emine KARABACAK Arzu KAYA Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi brrn_186@hotmail.com arzukaya08@windowslive.com Özet 2005 Türkçe Öğretim Programı’nda dil bilgisi öğretimi ayrı bir başlık hâlinde ele alınmıştır. Bu kısımda her sınıf için ayrı olarak amaç-kazanım listeleri ve etkinlik önekleri yer almaktadır. Öğretmenlerin çoğu dil bilgisi öğretimini programdaki etkinliklerden hareketle yapmaktadırlar, ancak bu alanda bazı konuların öğretiminde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Türkçe dersinde dil bilgisi öğretiminde öğrencilerin öğrenmekte en çok zorlandıkları konulardan bir tanesi bağlaç olan de ile hâl eki olan –de’nin yazımıdır. Bu konuyu öğretirken öğretmenler de büyük zorluklar yaşamaktadır. Bunun sebebi başta öğretmen yetiştiren kurumların öğretmen adaylarına bu konunun öğretimiyle ilgili gerekli bilgileri vermemesidir. Bu konunun yeterli düzeyde öğrenilebilmesi için öğrencilerin öğrenim sürecine aktif olarak katılmaları sağlanmalıdır. Bunun için de öğretmenler yeni, farklı etkinlikler hazırlamalı ve bu konudaki gelişmeleri yakından takip etmelidirler. Bu çalışmada bağlaç olan de ile hâl eki olan –de’nin öğretime yönelik sorunlar alan yazın taramasıyla tespit edilmiş; mevcut problemlere yönelik etkinlik örnekleri sunulmuştur. Anahtar Kelime: Dil bilgisi öğretimi, “de” bağlacı, -de hâl eki Giriş Dört temel dil becerisinden biri olan yazma becerisinin kazanılmasında, bazı sorunlar yer almaktadır. Başta gelen sorunlardan biri bağlaç olan “de” ile hâl eki olan –de’nin doğru yazımına yöneliktir. Bu sorunun yazma eğitiminde ne ölçüde önemli olduğunu anlamak ve eksiklikleri kapatmak için yazma eğitimindeki sorunların genel anlamda tespit edilmesi gerekmektedir. Ardından bağlaç olan “de” ile hâl eki olan -de’nin öğretimiyle ilgili uygulamalar incelenip sorunlar belirlenerek çözüm önerilerinde bulunulmalıdır. Aşağıda “Yazma Eğitimindeki Sorunlar”, “De Bağlacının Öğretimindeki Sorunlar”, “Bağlaç Olan ‘De’ İle Hâl Eki Olan ‘–de’nin Yazımının Öğretimiyle İlgili Etkinlik Önerileri” başlıkları altında sorunu çözmeye yönelik, belirttiğimiz yol izlenmiş bu alanlara yönelik görüşlerimize yer verilmiştir. Yazma Eğitimindeki Sorunlar Yazı, insanların ihtiyaçlarını karşılamada en önemli araçlardan biridir. İhtiyacı karşılayacak seviyede bir yazı yazmak, beceri gerektirir. Bu becerinin önemini kavrayan Türkçe Dersi Öğretim Programı’mız “Yazma” başlığı altında bir bölüm ayırmış ve öğrencilere yönelik bu başlık altında bazı amaç ve kazanımlara yer vermiştir. Yazma eğitimi, Türkçe çalışma kitapları incelendiğinde görülecektir ki oldukça önemsenmektedir. Bu beceriye yönelik birçok etkinliğe yer verilmiştir. Ne var ki etkinliklerin birçoğu aynı kazanıma yöneliktir. Bazı kazanımlara yönelik ise oldukça az etkinliğe yer verilmiştir. Mesela 8. sınıf Türkçe ders kitapları incelendiğinde yazma eğitimiyle ilgili: Düzgün, okunaklı ve işlek “bitişik 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 50 eğik yazı”yla yazar. (1.2), Yazım ve noktalama kurallarına uyar. (1.11), Yazma yöntem ve tekniklerini kullanır. (2.12), Bildirme yazıları yazar. (3.3), Noktalama işaretlerini işlevlerine uygun olarak kullanır. (6.2) kazanımlarına yönelik sık sık çalışma yapılırken; Elektronik ortamdaki yazışmalarda biçim ile ilgili kurallara uyar. (1.3), Yazısının ana fikrini yardımcı fikirlerle destekler. (2.4), Yazdıklarını dil ve anlatım yönünden değerlendirir. (4.2), Okul dergisi ve gazetesi için yazılar hazırlar. (5.7) kazanımlarına yönelik daha az çalışma bulunmaktadır. Öğretmenler eksik kalan kısımları tespit etmeli ve etkinliklerle açığı kapatmalıdır. Kitaplarda görülen bu eksikliğin yanında, öğretmenlerimizin yazma eğitimindeki yanlış uygulamaları bu becerinin gelişmesini engellemektedir. Hâlâ geleneksel anlayışı taşıyan Türkçe öğretmenleri öğrencilere atasözü, özdeyiş vererek bununla ilgili kompozisyon yazmalarını istemekte bu da örencilerin kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olmaktadır. Çalışma kitapları incelendiğinde, öğrencilere yazarken uygulamalı rehber olunmadığı ortaya çıkacaktır. Etkinliklerde “Yazınız”, “Eşleştiriniz”, “Tamamlayınız” gibi ifadelere yer verilerek öğrenciler yönlendirilmektedir. Ancak ‘Okul gazetesi için verilen duvar yazılarından yararlanarak herhangi bir türde yazı yazdırma’ (5.7) gibi yapılması istenen bir etkinlik örneğinde öğretmenin bizzat uygulamalı olarak yardımcı olması gerekir. Tahtada ya da projektör yardımıyla bilgisayarda örnek bir yazıyı önce kendi yazmalı ardından öğrencileriyle birkaç kere ortak çalışma yaptıktan sonra öğrencilerden tek başlarına yazmalarını istemelidir. Böylece öğrenciler başlangıçta doğru şekli gördükleri için kendi yazacakları yazı daha doğru olacak, yanlışın tekrarlanmayacağı için de zaman kaybı yaşanmayacaktır. Öğrencilerin yazma becerisine karşı tutumları onların yazmaya karşı isteksiz olduğunu göstermektedir. Yazma etkinliğine yönelik öğrenci görüşlerinden bazıları şu şekildedir: “Genel geçer, bilimsel, herkesin bildiği bir konuda yazı yazmakta zorlanıyorum. Sıkıcı geliyor.” “Yazdığım bir metinde sık sık tekrara düşüyorum. Bu durum yazma isteğimi azaltıyor.” “Hata yapmak beni korkutuyor. Bu korku yazı yazma isteğimi yok ediyor.” Öğrencilerin cümleleri onların yazmaya karşı korkuyla karışık sıkılganlık duyduklarını göstermektedir. O hâlde diyebiliriz ki yapılacak ilk iş öğrencilerin yazma eylemine yönelik hissettiklerini iyileştirmek olmalıdır. Öğrencilerin yazılarında sıklıkla yaptıkları yanlışlar, yazma eğitimindeki öğretim sorununu ortaya çıkarmaktadır. Türkçe öğretmenlerinden alınan cevaplara göre öğrencilerin sıklıkla yaptığı yanlışlar ortaklık gösteriyor. Kayman’ın 1997’deki “Ortaokullarda Türkçe Öğretiminde En Çok Kullanılan Öğretim Metotları” adlı yüksek lisans tezinde “Yazma öğretiminde en çok karşılaşılan sorunlar; yazının okunaklı olmaması, yazım hatası yapma, kelime hazinesinin azlığı nedeniyle yetersiz ifade, bir kelimeyi cümle içinde birkaç kez kullanma, noktalama işaretlerini kullanmayı bilmeme, yazıda kompozisyon bütünlüğü kuramama ve eksik harfle yazmadır. Dil bilgisi öğretiminde en çok karşılaşılan sorunlar, ilkokulda alınması gereken temel dil bilgisi kurallarını yeterince öğrenmeden ortaokula başlama, temel noktalama işaretlerini doğru kullanmama, ‘de’bağlacını doğru kullanmama ‘ki’bağlacını yanlış kullanma, soru eki ‘mi’yi doğru yazamama, hece bölmeyi doğru yapamama, Türkçe sözlüğe ve yazım kılavuzuna vb başvuramama.”şeklinde belirtilmiştir. Avcı’nın 2006’daki “İlköğretim 8. Sınıf Öğrencilerinin Yaptıkları Yazılı Anlatım Yanlışlarının İncelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde öğretmenlerin tespit ettikleri yaygın yazılı anlatım yanlışları; ‘Öğrencilerde paragraf bilincinin oluşmaması, noktalama işaretlerinin kullanılmaması, “de”, “ki” bağlaçları ve “mi” soru edatının yazılışı, yabancı kökenli sözcüklerin yazılışı’yla ilgili olduğu görülmüştür. Başka bir araştırmada yazma eğitimindeki en önemli ve en sık görülen eksiklikler şu başlıklar altında sıralanmıştır. Parantez içindeki değerler öğrencilerin becerilerdeki genel başarı ortalamalarını göstermektedir. 1. 2. 3. 4. 5. 6. İki noktayı doğru kullanabilme (%14.05) Tırnak işaretini doğru kullanabilme (%24.07) “De” bağlacını doğru yazma (%30.02) Sayıları doğru yazma (%37.48) Paragraflarda bütünlük sağlama (%37.3) Konuyu paragraf yaparak açıklama (%44.7) (Avcı, 2006: 76) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 51 Kırbaş’ın yaptığı araştırmada ise yazma eğitiminin tüm unsurları değerlendirilmiş ve öğrencilerin genel başarıları tespit edilmiştir. Bu araştırmada “de” bağlacı ve –de hâl ekinin doğru yazımıyla ilgili öğrencilerin genel başarı düzeyleri şöyledir. : 1. “De” bağlacının doğru yazımı (%78.9) 2. –De ekinin doğru yazımı (%50.7) (Kırbaş, 2006) Araştırmaların sonuçları incelendiğinde öğrencilerin en çok hangi alanlarda başarısız olduğu görülmektedir. Öğrencilerin bu yanlışlarını en aza indirmeleri, onların bol bol yazmalarıyla sağlanacaktır. Uygulamalar, kendilerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. “Öğrencilerin yazdıkları yazıların onların yazılı anlatım becerilerini geliştirmeye hizmet edebilmesi, öğrencilerin yazılarındaki yanlışlarını bilmelerine ve yanlışlarının ne olduğunu görmelerine bağlıdır. Sadece kompozisyonda aldıkları notların, o da aradan çok uzun süre geçtikten sonra öğrencilere duyurulduğu, yapılan yanlışların belirtilerek düzeltildiği ya da düzelttirildiği bugünkü genel uygulama biçiminin yazılı anlatım becerisini geliştirmede pek etkili olmadığı söylenebilir.” (Uça, 2003) Bu çalışmamızda yazma eğitiminde önemli bir yeri olan “de” bağlacının öğretimindeki sorunlar ele alınmakta sorunların çözümüne yönelik etkinlikler önerilmektedir. “De” Bağlacının Öğretimindeki Sorunlar Bağlaçlar, 2005 Türkçe Öğretim Programı’nda altıncı sınıfa ait öğrenilmesi gereken konulardan biridir. Ne var ki öğrenciler üniversiteye geldiklerinde bile hâlâ bağlaçları yanlış yazabilmektedirler. Yazımı sıklıkla karıştırılan “de” bağlacı, öğrenilemeyen konuların başında gelmektedir. Öğrenciler, hâl eki olan -de ile bağlaç olan “de”nin ayrımını yapamamakta ve yanlış yazmaktadırlar. Bu da birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Demiray, bu sorunları üç başlık altında toplamış, öğrencilerin sıklıkla yaptığı yanlışları göstermiştir: Bağlaç olan “da, de”nin sözcüğe bitişik yazılması Bağlaç olan “da, de”nin ta, te biçiminde yazılması Okuma sırasında “da, de”nin önceki sözcüğe bitişik yazılması yüzünden bağlacın vurgulu okunması Demiray’a göre birinci yanlışın giderilmesi son iki yanlışı da giderecektir (Demiray, 1974). Öğretmenler genelde kurallardan yola çıkarak “de” bağlacını öğretmeye çalışırlar. Ancak öğrencilerin doğru yazma alışkanlığı kazanmaları ‘kuraldan değil, anlamdan yola çıkılarak’sağlanabilir (Avcı, 2006: 81). Öğretmenler ise ne yazık ki bu yolu tercih etmezler. Öğretmenlerimizin kural cümleleri: ‘Cümleden çıkarıldığında anlam bozuluyorsa o “de”, hâl ekidir; eğer bozulmuyorsa bağlaçtır.’ ‘Dahi anlamına gelen “de”ler ayrı yazılır.’ ‘Vurgulu söylenmeyen “de”ler ayrı yazılır.’ Kural bildiren bu cümleler öğrenciler için yeterli yol gösterici nitelikte değildir. Öğrenciler henüz dahi ve dâhi ayrımını yapamazken cümlede kullanılan de’nin dahi anlamına geldiğini anlayarak de’yi doğru yazmalarını beklemek yerinde bir davranış olmayacaktır. “De” bağlacının cümleden çıkarıldığında anlamın bozulacağını söylemek de doğru değildir. Çünkü bu durumun her cümle için geçerliliği yoktur. Ayrıca “de” bağlacının çıkarıldığı her cümlede az da olsa bir anlam daralması olacaktır. Öğrencilere anlamın değişmeyeceğini söylemek hatalıdır. (Alkan, 2006: 27) “De” bağlacının öğretiminde ezber yerine sezdirme yöntemi kullanılmalıdır. Öğrenciler ezberledikleri bilgi yerine cümlenin anlamından yola çıkarak “de”nin ek mi bağlaç mı olduğunu tespit etmelidirler. Dil bilgisindeki genel bir sorun, konularının her kademede tekrar öğretilmesi ya da tam tersine, öğrenildiği sanılarak hiç işlenmeden geçilmesidir. Öğretmenin yapması gereken, öğrencilerin genel dil bilgisi yeterliliklerini tespit ederek onların eksik alanlarını kapatmaktır. Öğrencilerin yeterli bilgiye sahip olduğu konular tekrardan çok, pekiştirmeye yönelik alıştırmalarla işlenmelidir. Öğrencilerin 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 52 eksik olduğu konular, müfredatta olmasa bile zaman ayrılarak ayrıntılı işlenmelidir. Nitekim “de” bağlacı altıncı sınıfta öğretilen konular arasında yer alsa da daha sonraki kademelerde önemsenmediği için üniversite sıralarında okuyan öğrencilerin bile yanlış yazdıkları görülmektedir. Öğrencilerden ilk aşamada “de” bağlacını doğru yazmalarını beklemek sabırsızlık olur. Çünkü bu, bir alışkanlık işidir. Alışkanlıklar da kolay edinilmemektedir. Öğrencilere ilk önce dil bilinci kazandırılmalı; yazının ve okuyuşun, anlamı ne ölçüde etkilediği vurgulanarak öğrencilerin farkındalık düzeyi artırılmalıdır. Öğrenciler yazdıkları her yazının doğru olması için sorumluluk taşımalıdır. Ardından başkalarının yazdığı yazıları inceleyip yazıdaki yanlışları tespit etmelidirler. En son aşamada kendi yazılarını doğru yazmaya çalışacaklardır. Öğrencilerde genellikle görülen davranış, başkalarının yazısındaki yanlışları kolayca tespit ederken kendi yazılarında aynı dikkati göstermemeleridir. Bu yüzden öğrenciler, öncelikle bilgi ölçücü testlerle, doğru/yanlış sorularıyla daha sonra arkadaşlarının yazılarıyla karşı karşıya getirilmeli buralardaki “de” bağlacının yazımını kontrol ettikten sonra kendi yazılarında da aynı ölçüde dikkat etmeleri istenmelidir. Böylece öğrenciler cümledeki anlamına göre de’nin yazımına dikkat edeceklerdir. Kaşgarlı Mahmut’tan itibaren eğitimde “fırsatlardan yararlanma ilkesi” uygulanmaktadır. Özellikle dil eğitiminde bu yol oldukça başarılı sonuçların elde edilmesini sağlar. Fırsatlardan yararlanma ilkesi, bir konuyu öğretirken eğer ilgiliyse diğer bir konuyu da sezdirme, onun öğretimine de geçiş yapmaktır. “De” bağlacının öğretiminde de aynı yol izlenebilir. Öğretmenlerin özellikle bu kısımda eksik kaldıkları görülüyor. Örneğin bir öğretmen ad tamlamalarını anlatırken arada ‘de’ bağlacının yazımına dikkat çekebilir: Teyzemin pastası da güzel olmuş. Altıncı sınıfların da sınav sonuçları açıklanmış. Öğretmenler ‘de’bağlacının kullanıldığı değişik cümleleri sınıfa getirerek öğrencileriyle paylaşmalıdır. Bağlacın cümleye hangi anlamları kattığı öğrencilerle konuşulmalı, onların sınırlı sayıda örnekle yetinmesinin önüne geçilmelidir. Sınıfa getirilen örnekler resimlerle, oyunlarla, görsellerle desteklenmeli; öğrencilerin eğlenerek öğrenmeleri sağlanmalıdır. Etkinlikler çeşitlendirilmeli, öğrencilerin dikkatini çekici düzeyde olmalıdır. Bağlaç Olan “De” İle Hal Eki Olan “–de”nin Yazımının Öğretimiyle İlgili Etkinlik Önerileri Eski program bilindiği gibi öğretmen merkezliydi ve dil bilgisini ayrı ders saatlerinde ele alıyordu. Bu da Türkçe dersindeki alanların birbirleriyle yeterince bütünleşmesini dolayısıyla hayata uygulanabilir olmasını olumsuz yönde etkiliyordu. Tüm konular gibi “de” bağlacı ve ekinin öğretilmesi de dil bilgisi derslerine kalıyordu. Fakat bu derslerde yapılan çalışmalar da yeterli olmuyordu. “de” bağlacı ve ekinin öğretimindeki eksiklik özellikle yazma çalışmalarında fark ediliyordu. Bu da üniversiteye gelmiş öğrencilerin dahi “de” bağlacı veya ekinin yazımında hata yapmasına neden oluyordu. İşte bu ve benzeri sorunlar dikkate alınarak programda yaklaşım değişikliğine gidildi. 2005 Türkçe Öğretim Programı yapılandırmacı yaklaşım esas alınarak hazırlandı. Böylece öğrenci eğitimin merkezine konuldu. Ama konuların anlatımında pek de değişiklik olmadı. Dil bilgisi ayrı bir ders olmaktan çıkarılmaya çalışılsa da uygulamada bu yeteri kadar sağlanamadı. Bunun yanında kullanılan yöntemlerde de çeşitliliğe gidilmek istendi. Fakat yine dil bilgisi konularının anlatma yöntemiyle aktarılmasının önüne geçilemedi. Değişen tek şey kitaplarda yer alan etkinliklerin çeşitlenmesiydi. Bu çeşitlilik ise her konuda aynı derece de sağlanamadı. Bizim ele aldığımız konu programda dil bilgisi bölümü 6. sınıf 2. amaç 8. kazanımda şu şekilde kendini göstermektedir: “ Edat, bağlaç, ünlemlerin işlevlerini ve cümleye kazandırdıkları anlam özelliklerini kavrar; bu kelimeleri işlevine uygun olarak kullanır. “ bu kazanımla ilgili olarak programda dört tane etkinlik örneği olsa da bunlardan yalnız ikisi bağlaçları yani “de“ bağlacını da kapsar. Bu örnekler şu şekildedir: “Şema oluşturma: Hem edat hem de bağlaç olarak kullanılan kelimeler şemayla ifade edilir. Boşluk doldurma: Cümlelerdeki boşluklar uygun edat ve bağlaçlarla doldurulur. “ görüldüğü gibi programda bağlaçlara bile az yer verilmiştir. Nitekim “de” bağlacı ayrıca ele alınamamıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 53 Bakacağımız diğer yer ise çalışma kitaplarıdır. Kitaplarda ne tür etkinliklere yer verildiği de önemlidir çünkü amaç olarak ayrıntılı yer verilmese bu etkinliklerde “de” bağlacı ve ekinin öğretimi ile ilgili çalışmalar yeterli düzeyde olabilir. Ama kitaplar incelendiğinde görülüyor ki etkinlik konusunda da yeterince çeşitlilik sağlanamamıştır. Bağlaçlarla ilgili etkinlikler bu yılın konularından olduğu için sadece 6. sınıf kitaplarında yer almaktadır. Bu kitapta da bağlaçlarla ilgili şu etkinlikler bulunmaktadır: Verilen bağlaçları cümle içinde kullanma. Verilen cümlelerdeki bağlaçları belirleme ve anlam açısından bu cümleleri inceleme. Görüldüğü gibi kitaplardaki etkinlikler sayıca az olmakla birlikte gerekli çeşitliliğe de sahip değildir. Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki “de” bağlacı ve ekinin öğretimiyle ilgili birçok konuda sorunlar olsa da bunlardan en önemlilerinden biri etkinlikler konusunda olandır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalar bu konuda yeterli düzeye ulaşmamıştır. Aşağıda bu konunun öğretiminde yararlanabilecek bazı etkinlik önerileri yer almaktadır. Böylece bahsedilen sorunların kısmen de olsa çözülmesi amaçlanmaktadır. DOĞRULARI BOYAYALIM DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 25 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama MATERYALLER : Çalışma kağıdı SÜREÇ 1) Bir şekil ve şekilde yer alan her harf için altta bir cümle verilir. 2) Alttaki cümlelerden “de” bağlacı ya da “–de” hal eki doğru kullanılanlar belirlenir. 3) Belirlenen harfler resmin üstünde boyanır. 4) Eğer doğru işlem yapılırsa boyanan şekillerden ortaya bir resim çıkacaktır. DEĞERLENDİRME 1) Öğretmenin verdiği cevap anahtarına göre öğrenciler birbirlerinin kağıtlarını kontrol ederler. 2) “de” bağlacı ve “-de” hal ekinin kullanımı tam olarak öğrenilmiş mi? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 54 ÇALIŞMA KAĞIDI a) Sen istesen de istemesen de gideceğim! b) Bugün ev de oturup dinlenmek istiyorum. c) Tüm şekerleri çantasın da saklıyor. d) Elindeki kalemden Ahmet’te de var. e) Söylediğin numaraları aklımda tutuyorum. f) Tüm öğrenciler pazartesi sabahları bahçe de toplanırlar. g) Gel de bu işe sinirlenme! h) İkimizinde bu tatile ihtiyacı var. I) Büyümüş de bize akıl veriyor. i) Elinde tuttuğun o fotoğraf bana ait. j) Kaptan tüm yolcuları güverte de topladı. k) Sen her zaman kalbimiz de yaşayacaksın. l) Yıllarca çalıştıktan sonra elinde kalan tek şey bu ev oldu. m)Ne söyleyeceksen söyle de gidelim artık. n)Arkadaşına dönüp : ” Senin de ağzında bakla ıslanmıyor!” dedi. o)Ağacın dallarında bir sürü kiraz vardı. ö) Elinde tuttuğu sepetin içi yiyecek doluydu. p) Sen bize gelde beraber parka gidelim. r) Bu sıcaklarda evde de bahçede de durulmuyor. s)Bu mor elbiseyle ne de güzel olmuşsun. ş) Sende bizimle alış-verişe gelir misin? t) Biraz gül de güzelliğin ortaya çıksın. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 55 DOĞRU SAYILARI BİRLEŞTİRELİM DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 25 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama MATERYALLER : Çalışma kağıdı SÜREÇ 1) İçinde noktalar olan bir şekil verilir. 2) Her nokta bir sayıyla belirtilir. 3) Her sayı için altta cümleler yer alır. 4) Alttaki cümlelerden “de”bağlacı ya da “–de” hal eki doğru kullanılanlar belirlenir. 3) Belirlenen sayılar küçükten büyüğe resimde birleştirilir. 4) Eğer doğru işlem yapılırsa birleştirilen noktalarla ortaya bir resim çıkacaktır. DEĞERLENDİRME 1) Öğretmenin verdiği cevap anahtarına göre öğrenciler birbirlerinin kağıtlarını kontrol ederler. 2) “de” bağlacı ve “-de” hâl ekinin kullanımı tam olarak öğrenilmiş mi? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 56 ÇALIŞMA KAĞIDI 1) Giderken yanına telefonunu da almalısın. 2) Sende bende ders çalışmalıyız. 3) Gözlerinde adeta şimşekler çakıyordu. 4) Aman! Öylede olsa böylede olsa bu para ödenecek. 5) Bu konu da ne düşünüyorsun? 6) Köpeğin ipini elin de sıkıca tutuyormuş. 7) Gözlerinde biriken yaşların akışına engel olamadı. 8) Duyduğuma göre Ali’den de borç istemişsin. 9) Yanıma gelde şu konuyu tartışalım. 10) Ben de var olan her şey ondada var. 11) Düşündümde söylediklerin aban hiç mantıklı gelmedi. 12) Bu yolda üzülsende hedeflerinden vazgeçmemelisin. 13) Okula da eve de uğramamış. Nerede olduğunu bilmiyorum. 14) Elim de ne olduğunu asla tahmin edemezsin. 15) Biraz yanımıza gelde gül yüzünü görelim. 16) Geçmişime şöyle bir baktım da ne çok hata yapmışım. 17) Biliyorsan bu konuyu banada anlat. 18) Bu konuyu çok da merak etmedim. 19) Sandal deniz de yavaşça gidiyor. 20) Bu soruyu bilde sonra konuşalım ödülü. 21) Atanmak için tercih ettiği iller arasında İstanbul’da vardı. 22) Türkiye’de bol miktarda çay üretilmektedir. 23) Kirazıda eriğide çok severdi. 24) Çantasını arabada unutmuştu. 25) Uzun yol boyunca ev de yapacaklarını düşündü durdu. 26) Ablamda senin gibi dışarıda okudu. 27) Aman da ne kadar güzel bir kız. Yukarıdaki ilk etkinlik programda ikincisi ise ders kitabında benzer şekilde fakat farklı alanlar için yer almaktadır. Dil bilgisi kısmında ise bunlara benzer hiçbir etkinlik yer almadığı için bu etkinlikler dil bilgisine uyarlanmıştır. Bu etkinliklerle “de” bağlacı ve ekinin kullanım alanlarının öğrenilmesi ve pekiştirilmesi daha eğlenceli bir hale gelecektir. Ayrıca bu bağlaç ve ekin değişik kullanım şekillerinin görülmesi açısından da bu etkinlikler yararlı olacaktır. Sadece anlatılan derste değil bunun dışındaki zamanlarda da “de” bağlacı ve ekinin işlevini hatırlamak ve tekrar etmek için sınıfa afişler asılması etkili olacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 57 AFİŞ HAZIRLAMA DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 15 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama SÜREÇ 1) Konuyla ilgili örnek afişler sınıfa getirilir. 2) Öğrencilerden de bir sonraki derse benzer afişler hazırlayıp getirmeleri istenir. 3) Gelen afişler üzerinde sınıfta konuşulur. 4) Oylamayla en güzel üç afiş seçilir ve sınıf panosuna asılır. DEĞERLENDİRME 1) “de” bağlacı ve “-de” hal ekinin nerede kullanıldığına dair yeterli teorik bilgiye sahip mi? ÖRNEK AFİŞLER 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 58 Yine “de” bağlacını ve ekini öğretmek için sınıfta tüm öğrencilerin katılımının sağlandığı oyunlar oynamak hem eğlenceli hem de öğretici bir etkinlik olacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 59 KOL KOLA DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 30 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama SÜREÇ 1) Bu oyunda iki öğrenci tahtaya çıkarılır. 2) Bir tanesi cümleye göre “de” bağlacı ya da eki olur. 3) Diğer öğrenci ise ekin ya da bağlacın önündeki kelime olur. 4) Sınıftaki öğrenciler içinde “de” eki ya da bağlacı geçen cümleler söylerler. 5) Tahtadaki öğrenciler de cümleye göre karar verip cümlede geçen “de” ek ise kol kola girerler bağlaç ise ayrı dururlar. 6) Sınıftaki diğer öğrenciler de tahtadakilerin doğru mu yanlış mı yaptıklarını söylerler. 7) Bu şekilde oyuna katılan öğrenciler yer değiştirerek oyuna devam ederler. DEĞERLENDİRME 1) “de” bağlacı ve “-de” hal ekinin kullanımı tam olarak öğrenilmiş mi? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 60 ŞARKILARI YAZALIM DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 25 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama SÜREÇ 1) İçinde “de” bağlacı ve “-de” eki geçen şarkılar belirlenir. 2) Belirlenen şarkıların ilgili bölümleri sınıfta dinletilir. 3) Öğrencilerden şarkıların sözlerini yazmaları istenir. DEĞERLENDİRME 1) Öğretmenin verdiği cevap anahtarına göre öğrenciler birbirlerinin yazdıklarını kontrol ederler. 2) “de” bağlacı ve “-de” hal ekinin kullanımı tam olarak öğrenilmiş mi? ÖRNEK ŞARKILAR Ben De Özledim Ben De Ne kadar çok aşka intizar eden Kimi çok seviliyor kimi yoksun sevgiden Sen orada ben burada Bir şey gelmez elimizden Ben de özledim ben de Ben de özledim ben de Resmin var şu an elimde Sana koşmak isterim Derman yok dizlerimde Canımdasın dilde değil Bu haykırış elde değil Bırakıp da giden sensin Bunun suçu bende değil... Ferdi Tayfur Beyaz Giyme Söz Olur Beyaz giyme toz olur, Siyah giyme söz olur. Gel beraber gezelim, Muradımız tez olur. Salına da salına da gel Haydi yavrum Dön dolaş yine bana gel Beyaz giyme tanırlar, Seni yolcu sanırlar, Zaten bende talih yok, Seni benden alırlar Salına da salına da gel Haydi yavrum Dön dolaş yine bana gel Anonim 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 61 Çeşm-i Siyahım Sendeki Kaşlar İşte gidiyorum çeşm-i siyahım Önümüze dağlar sıralansa da, sıralansa da Sermayem derdimdir, servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da Sendeki kaşlar bende de olaydı vay Kaşları senden rastığı benden Ela gözlü küçük yârim de ayrılamam ben senden Haydi, dolaşayım yüce dağlarda Dost beni bıraktı ah ile zarda, ah ile zarda Ötmek istiyorum viran bağlarda Ayağıma cennet kiralansa da Âşık Mahzuni Şerif Sendeki gözler bende de olaydı vay Gözleri senden sürmesi benden Edalı küçük hanım da ayrılamam ben senden Sendeki saçlar bende de olaydı vay Saçları senden örmesi benden Ela gözlü küçük yârim de ayrılamam ben senden Anonim Öğrencilerin başkalarının yazılarındaki yanlışları tespit etmesi önemlidir. Bunun yanında kendi yazılarına da aynı dikkati göstermeleri gerekmektedir. Öğrencilere yazılarında “de” bağlacı ve “-de” hâl ekini doğru yazma alışkanlığı kazandırılmalıdır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 62 CÜMLE YAZDIRMA DERS : Türkçe SINIF : 6. Sınıf YAKLAŞIK SÜRE : 15 Dakika KONU : Bağlaçlar TEMEL BECERİLER : Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma AMAÇ : Kelime türleriyle ilgili bilgi ve kuralları kavrama ve uygulama SÜREÇ 1) Sınıfa iki benzer fotoğraf gösterilir. 2) Öğrencilere bu benzerliklerden yararlanarak ‘Birinci fotoğrafta … var ikincisinde de … var’. şeklinde cümleler yazmaları söylenir. 3) Her öğrenci yazdığı cümleleri yanındaki arkadaşına verir. 4) Öğrencilere, arkadaşlarının yazılarındaki “de” bağlacı ve –de hâl ekinin yazımını kontrol etmeleri söylenir. 5) Yanlışlar tespit edilerek yazılar sahiplerine verilir. DEĞERLENDİRME 1) “de” bağlacı ve “-de” hâl ekinin kullanımı tam olarak öğrenilmiş mi? 2) Kendi yazılarında “de” bağlacı ve “-de” hâl ekini doğru yazıyor mu? 3) Başkalarının yazılarındaki “de” bağlacı ve “-de” hâl ekiyle ilgili yanlışları fark edebiliyor mu? BİRİNCİ FOTOĞRAF 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 63 İKİNCİ FOTOĞRAF Sonuç Beceriler ancak uygulama yapılarak geliştirilebilir. Yazma becerisinin geliştirilmesi de ancak bu yolla sağlanır. Yazma eğitiminde önemli sorunlardan biri olan “de” bağlacı ve –de hâl ekinin öğretimi öğrencilere olabildiğince farklı etkinliklerle yapılmalıdır. Bugüne kadarki bu alanla ilgili uygulamalar incelenip eksiklikler tespit edilmeli Türkçe öğretmenlerinin gayretleriyle yeni ve verimli yollar belirlenmelidir. Yukarıda “de” bağlacı ve –de hâl ekinin öğretimiyle ilgili sorunlar ele alınmış,“ yazma eğitimindeki sorunlar” başlığı altında ne ölçüde önemli olduğu belirtilmiştir. Görülen sorunların çözümüne yönelik etkinlik önerilerinde bulunulmuştur. Bu etkinliklerin başarılı sonuçlar vereceğine inanıyoruz. Türkçe öğretmenlerinin buna benzer etkinliklerden yararlanarak derslerini daha verimli işleyeceklerini düşünüyoruz. Kaynakça Alkan, E. (2006). İlköğretim İkinci Kademe Öğrencilerinde “De", “Ki” Bağlaç ve Eklerinin Öğretimi, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun. Avcı, E. (2006). İlköğretim 8. Sınıf Öğrencilerinin Yaptıkları Yazılı Anlatım Yanlışlarının İncelenmesi (Muğla İli Örneği), Yüksek Lisan Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Demiray, K. (1974) Bir Yazım Sorunu: De Bağlacı, s.933. Kayman, F. (1997). Ortaokullarda Türkçe Öğretiminde En Çok Kullanılan Öğretim Metotları, Yüksek Lisans Tezi. Kırbaş, A. (2006). İlköğretim Sekizinci Sınıf Öğrencilerinin Yazılı Anlatım Becerilerinin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. Millî Eğitim Bakanlığı, (2010). İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı, Ankara. Millî Eğitim Bakanlığı, (2010). İlköğretim 6. Sınıf Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı, Ankara. Uça, M. (2003) İstanbul’da Seçilen İlköğretim Okullarının Altıncı Sınıf Türkçe Derlerinde Tespit Edilen Yazılı Anlatım Bozuklukları ve Öneriler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.71. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 64 BASIN VE YAYIN ARAÇLARININ DİL KULLANIMINDAKİ ÖZENSİZLİKLERİ İlknur GÖK Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü ilknur_gok_@hotmail.com Özet Bu çalışmada, basın ve yayın organlarının dil kullanımındaki özensizlikleri konu edilmiştir. Hayatımızın hemen her anında basın ve yayın organları karşımıza çıkmaktadır. Her gün dünya ve yurt sorunlarını bu araçlar sayesinde öğrenmekteyiz. Bizi derinden etkileyen bu araçların dillerinde bazı özensizlikler görmekteyiz. Bu özensizlikler, geniş kitleleri derinden etkilemektedir. Saussure “ Söz bireysel, dil toplumsaldır.” demiştir. Basın ve yayın organları da topluma hitap ettiği için dili en güzel ve en etkili şekilde kullanmalıdır. Aksi takdirde etkili alanı bu kadar geniş olan organlar, dilimizi olumsuz yönde etkiler. Genel olarak yazılı ve görsel basına baktığımızda, başta yazım ve noktalama olmak üzere, yabancı kelimelere merak, anlatım bozuklukları gibi sorunlar ile karşılaşmaktayız. Bu gibi sorunlarla karşılaşmamak için, bu alanlarda çalışan insanların bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Basın ve yayın, dil, dilin kullanımı. Giriş “Konfüçyüs’e sordular: - Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Filozof şöyle cevap verdi: - Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle başlardım. Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etti: - Dil kusurlu olursa kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir (Tabak, 1997). Dil, insan hayatının vazgeçilmezlerinden biridir. İnsanı insan yapan en önemli unsurdur. Canlı bir varlıktır. Bizlerle birlikte doğar, büyür ve ölür. O kadar önemli bir varlıktır ki, biz ona ihanet etmediğimiz sürece bizi asla terk etmez. Kutsal bir varlık olan dili Aksan şöyle tanımlar: “Düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yaralanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.” (Tekin, 1995). Bu dizge, kültürün aktarılmasında önemli bir yere sahiptir. Toplumların maddi ve manevi değerleri toplamı olan kültür, kuşaktan kuşağa dil aracılığıyla aktarılmaktadır. O halde, dil insanlar arasında etkileşimi sağlayan önemli bir unsurdur. Değerlerimiz, geçmişten bugüne çeşitli şekillerde gelmiştir. Teknolojinin gelişmediği dönemlerde ağırlıklı olarak sözlü bir şekilde günümüze gelen değerler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte değişik yollarla bu günlere ulaşmıştır. Yazının icadı, sözlü değerlerin yazıya geçirilmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Daha sonra matbaanın icadıyla yazıya geçirilen değerler, daha geniş kitlelere ulaşarak bugünlere kadar varmıştır. İnsanlar, yaşadıklarını çevreleriyle paylaşmak isterler. Bu paylaşımlar aile gibi yakın çevreden başlayarak, uzak çevreye kadar devam eden bir süreci içinde barındırır. Bazı şeyler paylaşıldıkça anlam ve değer kazanır. Özellikle teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgiler basın ve yayın aracılığıyla insanlara daha kolay bir şekilde ulaşır. Geniş anlamda basın; belirli zamanlarda basılıp, her çeşit 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 65 haberi ve fikirleri topluma ulaştıran tüm yayın ürünleridir. Genellikle günlük basın ürünlerine gazete; haftalık, on beş günlük ve aylık basın ürünlerine ise dergi denilmektedir. Geniş anlamıyla yayın ise; gazete ve dergilerin yanında radyo ve televizyon gibi tüm kitle haberleşme araçlarıyla kamuoyuna sunulan her şeydir (İnuğur, 2005). Basın ve yayın araçları, insanlara yeni ufuklar açar. Etkili ve doğru bir şekilde kullanıldığında, insanlara her açıdan fayda sağlar. Geçmişteki bilgi birikimi, deneyim ve yaşamları günümüze ulaştırarak geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurar. Bilgi parçacıklarının birikerek bilgi dağlarının oluşmasına zemin oluşturur. Hayatta her şeyin bir amacı ve kuralı vardır. Amaçsız olan her şey serseri bir mayına benzer. Çevresine rastgele saçılır ve bir düzensizlik ortamı oluşturur. Düzensizlik kargaşaya yol açar, etrafı olumsuzluklar dünyasına sürükler. Basın ve yayının da amaç ve kuralları vardır. Ülkemizde kullanılan (basın) kelimesi de sadece yazılı basını kapsamakta, radyo ve televizyon gibi diğer haberleşme araçları, yazılı basın kapsamı dışında kalmaktadır (İnuğur, 2005). Özellikle yazılı basında uyulması gereken birtakım yazım, noktalama, anlatım gibi yazılanı daha etkili hale getiren noktalar vardır. Bu kuralları, eğitimli gazetecilerin üniversitelerde öğrenmiş ve özümsemiş olması gerekir. Her alanda olduğu gibi, basın ve yayın alanında da öğrenilenler okullarla sınırlandırılmamalıdır. Güzel Türkçemiz, yüzyıllardır saygınlığını koruyarak günümüze kadar gelmiştir. Bizler bu güzel dili, zenginleştirerek gelecek kuşaklara miras olarak bırakmalıyız. Özellikle basın ve yayın kuruluşları bu miras için önemli bir yere sahiptir. Günümüzde her türlü bilgiye en kısa yoldan ulaşmaktayız. Gerek gazete ve dergiler, gerekse radyo ve televizyonlar hayatımızın olmazsa olmazları arasında yer almıştır. Yaşamımızda her zaman rahatlıkla ulaşabildiğimiz bu araçları bizlere ulaştıranların, dile saygı duyması ve dili en etkili şekilde kullanması gerekmektedir. Bunun için bu alanlarda çalışanların dil bilinçli insanlar olması büyük önem taşımaktadır. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, basın ve yayın kuruluşlarının dilimizi hangi açılardan olumsuz kullandığını belirlemektir. Basın ve Yayın Araçlarında Dilin Kullanımı Basın ve yayın kuruluşları, hayatımızın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bilgileri bu kuruluşlar sayesinde edinir ve çevremizle paylaşırız. Bizi bu kadar etkili bir şekilde sarıp sarmalayan basın ve yayın kuruluşlarının büyük sorumluluklarının olduğu açık bir durumdur. Bu kuruluşlar, hiç kuşkusuz dil aracılığıyla bizlere kucak açmaktadır. Dili en güzel şekilde kullanmaları önemlidir. Bunun için kullandıkları dilin zenginliklerini, inceliklerini, yazım ve noktalama kurallarını, anlatım biçimleri gibi noktalarını doğru bir şekilde öğrenmeleri ve bunları en iyi şekilde kullanmaları gerekmektedir. Yediden yetmişe tüm insanları bu kuruluşlar etkiler. Bu kuruluşların dili en başarılı şekilde kullanmaları ve insanlara örnek olmaları açısından, bu kuruluşlar önemli bir yere sahiptir. Ne yazık ki, çoğu basın ve yayın kuruluşlarında dile gereken önem verilmemektedir. Bu vurdumduymaz tavırları aldıkları kötü eğitime bağlamak doğru olmaz. Çünkü insanlar her an, her yerde ve her şekilde kendilerini geliştirmelidir. Özellikle de büyük kitlelere seslenen kuruluşlarda çalışan insanların kendilerini daha fazla geliştirmeleri gerekir. Basın ve yayın kuruluşlarında çalışanlar, eğer bir lisans programından mezunlarsa dilin kullanımıyla ilgili dersleri almışlardır. Bu çalışanlar, dili kullanırken özenli davranmalıdırlar. Yazım ve noktalama, anlatım, dil bilgisi gibi hatalar yapmamalıdırlar. Çalışma hayatıyla ilgili gerekli donanıma sahip olarak mezun olan insanlar, maalesef dili iyi bir şekilde kullanmamaktadırlar. Çok fazla yazım yanlışı, anlatım bozuklukları yapmaktadırlar. Yazım yanlışı ve anlatım bozukluklarının dışında önemli olan bir durumda yabancı kelimeleri kullanmayı bir marifet olarak görmeleridir. Basın ve yayın geniş kitlelere ulaşır. Sosyoekonomik ve sosyokültürel düzeyleri farklı olan insanlara ulaşan yabancı kelimeler, insanların duygu ve düşünce dünyalarını olumsuz yönde etkiler. Özenti bir hayat yaşamalarına neden olur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 66 Basın ve yayın araçlarına genel olarak baktığımızda yazım ve noktalama başta olmak üzere, anlatım sorunu, yabancı dile merak gibi çeşitli olumsuzluklar karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi olumsuzlukların ortadan kalkması için Türkçemizin kanunlarla korunması gerekmektedir. Diline âşık ve dil bilinci olan insanlar, dilinin inceliklerinin farkına varır. Dilini kurallar çerçevesinde kullanır. Gazete ve dergilere genel olarak baktığımızda cümlelerin bozuk olduğunu, sözcüklerin ses olaylarına göre yeniden yapılandırmadığını, bitişik yazılması gereken kelimelerin yarı yazılmadığını, ayrı yazılması gereken kelimelerin bitişik yazıldığını, özel adların yazımlarında hataların olduğunu, da/de bağlacının yanlış kullanıldığı gibi bazı hataları görmekteyiz (Tabak, 1997). Gazete ve dergilerde yukarıda saydığımız hataların daha fazlasını görmek mümkündür. Gazetelerin hemen hepsinde bu hatalar ne yazık ki yer almaktadır. Şimdi bunlara birkaç örnek verelim: 28 Aralık 1999 – Ana başlık: “Kira parasına ev.” (1999’un son incisi galiba bu! Hem kira hem parası… “Kira karşılığında evin suyu mu çıktıydı?” (Muallimoğlu, 2003) Milli Eğitim eski Bakanı Avni Akyol çok güzel bir tanımlama getirdi. Otuzüç milyon insan, yirmibeş yaşından küçük Türkiye’de ve yüzde doksandokuz mesleksiz ve de işsiz… (Bozuk yapıda kurulmuş olan bu cümle ayrıca yazım yanlışlarıyla dolu.) Belki hatıralarını da yazmışdır. (Ünsüz benzeşmesi kuralına uyulmamıştır.) Anlıyacağınız, yeni bir kabiliyet Ercan. (Orta derecedeki geniş ünlüyü daraltma.) Bütün protokollar heyecan verici. (Ünlü-ünsüz uyumuna uymama.) Evet demokrasi, düşmanı ile birlikte yaşama özgüvenine sahip tek rejimdir. (Ayrı yazılması gereken kelimelerin bitişik yazılması.) Seni hiç bir güç engelleyemez. (Bitişik yazılması gereken kelimelerin ayrı yazılması.) Bizansta Bizanslı gibi yaşa. (Özel adlardan sonra gelen çekim eklerinin ayrılmış olması.) Meclis koridorları Kahramanmaraş’lı Musa’nın evi gibi. (Özel adlardan sonra gelen yapım eklerinin ayrılmış olması.) İsmi de hem latince hem de hatla yazılmıştı. (Özel adların küçük harfle başlanarak yazılması.) Bu ülkede, Ordu’dan korkmaya gerek olmadığı Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri defalarca gördük, hep!... (Özel ad olmayan kelimelerin büyük temel harfle başlatılması ve bunlara gelen eklerin ayrılması.) Pazarı Pazartesiye bağlayan gece yılbaşıydı. (Gün ve ay adlarının büyük temel harflerle başlatılması.) Aslında gazede, hiç te öyle kötü bir baskıyla filan çıkmamıştı. (da/de bağlacının ta/te şeklinde yazılması.) (Tabak, 1997: 31-93) Yazılı basında sıkça karşılaşılan sorunlardan bir tanesi de düzeltme işaretidir. Bazı harfleri inceltmeye, bazılarını da uzatmaya yarayan “şapka” (^) kullanılmayınca yazıda yanlış anlamalara, konuşmada dilin tınısın ve ritminin bozulmasına yol açıyor. Maalesef bu işarete gereken önemin verilmemesi; “hâlâ”lar “hala”, “âdet”ler “adet”, “vârisler” ler varis olmuş, “kâr”lara “kar” yağdırmıştır (Giray,1998). Yazılı basında bu tür sorunlarla karşılaşılırken, radyo ve televizyonlarda da birtakım yanlışlıklarla karşılamak söz konusudur. Basın- yayın organlarının, özellikle de televizyonun da katkılarıyla artık çevremizde olup bitenleri daha bir alakayla takip ediyoruz (İsen, 1998). Bu alanda genel olarak karşılaşılan hatalar telaffuz bozuklukları, anlatım hataları gibi durumlardır. Örneğin bir spor haberleri müdürü, tarafsız olduğunu söylemek isterken, “Biz bir tarafız” diyor, “Biz bitarafız” diyemiyor, yine birçok habercimiz “havalimanı” ile “havaalanı” arasındaki farkı bilmiyor, “havalimanları” deniz kenarında, “havaalanı” da denize kıyısı bulunmayan yerlerde sanıyor; radyo haber müdürü, “günah keçisi” demiyor, “günah keçesi” diyor ve görüşünde ısrar ediyor (Movit, 1998). 18 Ağustos 1999 tarihinde TGRT adlı televizyon kanalında “Olası ihtimalleri bile düşünmek 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 67 istemiyoruz.” , 20 Mart 2001 tarihinde ise STV kanalında Prof. Dr. Esfender Korkmaz “Devaliasyon” şeklinde telaffuz ediyor. Doğrusu “Devalüasyon”dur. (Muallimoğlu, 2003). Televizyon kanallarına değinmişken yabancı kelime sorununu gündeme getirmek gerekir. Dilimize giren yabancı kelimelerle karşılaştığımız alanlardan birisi de televizyon kanallarıdır. Önen’e göre, radyo ve televizyon kanallarında; yazılı, sesli ve görüntülü reklamlarda; basın ve günlük yaşamda Türkçe sözcükler yerine Batı dillerinden sözcüklerin yeğlenmesi; son yılların önemli dil sorunlarından (Akı, 2007). Başta kanalların adı ve onların söylenişlerine dikkat etmemiz gerekir. NTV’ye entivi, CNN’ye sienen olarak yani İngilizce olarak okuyoruz. Star TV ve Show Tv’yi izliyoruz. “Yıldız” ve “Gösteri” olarak bu kanalları adlandırsaydık ne kaybederdik? Kanalların isimlerinin yanı sıra son yıllarda kitle iletişim araçlarını kuşatan yabancı sözcükler salgını da bir anlamlandırma sorunun yansımasıdır. Çoğu Türkçe karşılıkları bulunan bu sözcüklerin özellikle TV ekranlarından gözümüzün içine baka baka yinelenmesi kitle iletişim araçları yoluyla anlam- düşünce düzleminde bulanıklık, belirsizlik, yabancılaşma yaratmaktadır. Örnek vermek gerekirse şunlar anımsanabilir: alternatif, animasyon, doping, check up, data, doviz, fax, fast food, fotokopi, futuroloji, holding, medya, mega, rating, repo, self-servis, site, stres, show vb. (Kocaman, 1998). Yabancı isimleri, yazılı basının önemli bir ayağı olan dergilerde de görüyoruz. Kadın dergilerinden olan “Kadınca” ve “Elele” dışında Türkçe adla yayımlanan dergi yok. (İkincisinin yazımı yanlış; bu dergi yüzünden birçok kişi “el ele”, “yüz yüze” gibi ikilemelerin bitişik yazıldığını sanıyor.) (Hepçilingirler, 2006). Dilimiz bu kadar zenginken yabancı kelimelere neden gerek duyduğumuz bir tartışma konusudur. Yakın tarihimizle ilgili bir kitaptan aldığımız şu cümleye bakalım: “Onlar mütemeddin (dindar) adamlardır.” Yazar mütemeddin kelimesinin okuyucularının çoğu tarafından anlaşılmayacağına hükmederek parantez içinde bu kelimenin sözde günümüz Türkçesindeki karşılığını vermiş. Oysa mütemeddin dindar demek değildir. Medenî veya uygar demektir. Demek ki yazarın kendisi de bu kelimenin mânasını bilmiyormuş (herhalde “mütedeyyin” ile karıştırmış olacak). (Yalçın,1998). Sonuç ve Öneriler Dilin, yazılı ifadelerde bazı kullanım boyutları vardır. Dilin kullanımındaki bilgi boyut, duygu boyutu, uygulama boyutu, kültür boyutu ve kanunî boyutu yer almaktadır (Ağca, 2001). Bu boyutları basın ve yayın kuruluşlarında hizmet verenlerin derinlemesine öğrenmesi ve uygulaması gerekmektedir. Hiç kuşkusuz basın ve yayın hayatımızın içindedir ve hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır. Her gün televizyon izlemekteyiz. Bazı kanalların isimleri yabancı olduğu olduğunu belirmiştik. Bu kanallara Türkçe isim vermeyenlerin dil bilinçsiz oldukları açıktır. Kanalların isimlerini bir tarafa bırakıp, kanalların içeriklerine baktığımızda çoğu yayınların dilimizi katlettiğini görmekteyiz. Son yıllarda özellikle basın-yayın kuruluşlarının dilimize ihanet ederek yanlış kullanımına özendirilmesiyle, dilde bir yozlaşma da başlamıştır. Türkçenin ses ve şekil yapısına uymayan, mantık hataları ile dolu, anlatımı bozuk ifadeler dile getirmektedir. Bu yaygınlaşmanın en önemli temsilcileri de, etki altında kalmaya daha müsait olan genç kesimdir (Akı, 2007). Hepimizi Avrupa Yakası adlı dizideki Selin karakterinin “Oha filan oldum yaneee!”, Türk Malı adlı dizinin Abiye Kuzu karakterinin “ Ne kadan güzel!” olduğunu büyük bir keyifle izledik ve gençlerimizden bu tür kullanımları duyduk. Televizyondaki hataları dizilerle sınırlandırmak yanlış olur. Pek çok kanalın haber sunucuları dile gereken önemi göstermemektedir. Birçoğunun telaffuzundaki hatalar göze batmakla birlikte, anlatımlarında akıcılık ve düzenin olmadığı görülmektedir. Anlatım bozuklukları ile haber sunanlar, çok acıdır ki her gün evimize konuk olmaktadırlar. Yazılı basında da pek çok hata karşımıza çıkmaktadır. Gazete yazarlarının haber ulaştırmak, bilgi vermek ya da yorum yapmak yanında dili nasıl kullandıklarına dikkat etmedikleridir. Bu köşe yazılarında, Türkçenin zengin imkânlarından yararlanılmamıştır. Hataların nedeninin bilgisizlik ya da dikkatsizlik oluşu bu sonucu değiştirmez (Tabak,1997). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 68 Basın yayın alanında çalışacak insanların dil yeterlikleri ölçülerek çalıştırılmaları gerekir. Gazete, radyo ve televizyonlara sınavla yetenekli musahhihler alınmalı Türkçeyi kötü konuşan sunucular görevlerinden uzaklaştırılmalıdır. Ayrıca, bu yayın kuruluşları kendi bünyelerinden oluşturacakları birer telaffuz ve yayın izleme birimiyle, haberlerin yayına girmeden önce kontrol işlerini yerine getirmelidirler. Herhangi bir alanda işe alınacak personelin saptanması amacıyla yapılacak sınavlarda, adaylara mutlaka Türkçe-kompozisyonla ilgili bir veya iki soru da yöneltilmeli ve bu soruların puanları yüksek tutulmalıdır (Movit, 1998). Görüldüğü gibi sorun genel anlamda bir dil sorunudur ve ilgili tüm çevrelerin katılımıyla çözümlenebilir (Okul, 1998: 286). Yahya Kemal: “Dil meselesi, Türk ruhu meselesidir.” demiştir. İnsanları birbirine bağlayan dili en etkili ve en doğru şekilde kullanmak gerekir. Özellikle geniş kitlelere seslenen basın ve yayın kuruluşlarının bu konuda daha özenli davranması dilimizin geleceği açısından çok önemlidir. Kaynakça Ağca, H. (2001). Sözlü ve Yazılı Anlatımda Türkçenin Kullanımı. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınevi. Akı, S. (2007). Türkçenin Güncel Problemleri. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Giray, Ü. (1998). Medyanın Dili ve İhlal Edilen Kurallar. Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı. 25-26 Kasım, Ankara. Hepçilingirler, F. (2006). Dedim “Ah!” (Türkçe “OFF”-2). İstanbul: Everest Yayınevi. İnuğur, N. (2005). Basın ve Yayın Tarihi. İstanbul: DER Yayınları. İsen, M. (1998). Türk Yazı Dilinin Gelişimi ve Karşılaşılan Sorunlar. Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı. 25-26 Kasım, Ankara. Kocaman, A. (1998). Kitle İletişim Araçlarında Dil Kullanımının Boyutları. Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı. 25-26 Kasım, Ankara. Movit, H. (1998). Türk Basınında Türkçenin Kullanım Sorunu. Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı. 25-26 Kasım, Ankara. Muallimoğlu, N. (2003). Türkçe Bilen Aranıyor. İstanbul: Avcıol Basım-Yayın. Okul, L. (1998). Yayın Dili. Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı. 25-26 Kasım, Ankara. Tabak, Z. (1997). Yazılı İletişim Araçlarında Türkçenin Kullanımına İlişkin Bir Saha Araştırması. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkçenin Eğitimi ve Öğretimi Ana Bilim Dalı. Tekin, A. (1995). Edebiyatımızda İsimler ve Terimler. İstanbul Ötüken. Yalçın, Ş. (1998).Doğru Türkçe. İstanbul: Metis Yayınları. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 69 “CHRISTY BROWN” ÖRNEĞİNDEN HAREKETLE ENGELLİLERDE TÜRKÇE EĞİTİMİ Sinem AYDIN Alime TURGUT Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi sinemaydin_91@hotmail.com hayalperest_005@hotmail.com Özet Ruhsal ve bedensel sağlık, insan yaşamını etkileyen en önemli etkenlerdendir. Hayat şeklinin, yaşayış tarzının ve geliştirilebilir bireysel yetilerin oluşmasında bireysel iyilik hâli ilk basamağı teşkil eder. Bununla birlikte, olası bir engellilik durumu öğrenim için gerekli hazırbulunuşluk faktörünü olumsuz etkiler. İşte Christy Brown da beyin felçli olarak doğmuş, sol ayağı ve gözü dışındaki algısal duyu ve organlarını kaybetmiş bir kişidir. Doktorlar, Brown’un eğitilemeyeceğini ve hatta öleceğini söylemesine rağmen annesinin çabalarıyla Brown yaşama tutunmuş; hatta edebiyat çevrelerince tanınan bir yazar hâline gelmiştir. Bu yönüyle Brown’un yaşam öyküsü, engelli çocuklardaki dil ve Türkçe eğitimine önemli deneyimler sunmaktadır. Dil gelişiminde “toplumsal ve karşılıklı iletişim” önemli bir geliştirici etkendir. Bununla birlikte, Brown konuşma yetisini kaybetmiş bir insan olmasına rağmen gerek bilişsel çalışmalarla gerekse okuduğu kitapların etkisiyle dilin inceliklerine vâkıf olmayı başarmıştır. Bu başarı bizlere, özellikle engelli bireylerdeki dil öğreniminde “bireysel destek” ve “bilişsel öğrenim” yapılarının son derece önemli olduğunu kanıtlamıştır. Brown’a annesinin sağladığı bireysel destek ve Brown’un kitap okumak gibi etkinliklerle bilişsel süreçlerini geliştirmesi, Brown’un sözel yetilerindeki engellerin neden olduğu olumsuzlukları aşmasını sağlarken bizlere, Türkçe eğitiminde bedensel veya bilişsel eksikliklerin doğurduğu olumsuzlukları, alternatif tekniklerle yok edebileceğimiz gerçeğini bir kez daha göstermiştir. Biz de bu makalemizde, Christy Brown’ın yaşam öyküsünden ve “otobiyografik” bir roman olarak bilinen “Sol Ayağım” adlı romanından yararlanarak engellilerde Türkçe öğreniminin nasıl daha etkin bir biçimde yapılabileceğini işleyeceğiz. Anahtar kelimeler: engelli çocuklar, Christy Brown, psikolojinin eğitime etkisi Giriş Chrsity Brown’ı tanımlamak için önce engelliliği iyice anlamak gerektiğini düşünüyoruz: Engelli, doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar veya kaza sonucu oluşan sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi demektir (Belir, 2011: 5). Dünya Sağlık Örgütü’nün; İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırılması hakkındaki genelgesine göre, engelli olma hâli için yeti yitimi terimi kullanılır (WHO, 2001: 3). Yani engelli; beden, zihin ve ruh... gibi çeşitli ögelerinde rahatsızlık bulunan ve bu rahatsızlık sebebiyle yaşamsal faaliyetlerini karşılayamayan insanları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu tanımı kullanmak her ne kadar bizleri mutlu etmese de engelliler “özürlü” kavramı ile de ifade edilmektedir. Özürlüler hakkında hazırlanan kanun tasarısında ise “engelli” şöyle tanımlanmaktadır: “Doğuştan veya sonradan, herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal, duyusal ve duygusal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan bireydir.” (Madde 3/a). Türkiye Engelliler Araştırması, çok ilginç sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Yapılan araştırma, çocuklukta ve gençlikte engelliliğe daha az rastlandığını, yaşlılıkta ise bu oranın arttığını ortaya koyuyor. Engelliler İdaresi Başkanlığınca yapılan bu araştırmaya göre, Türkiye nüfusunun %12,29’unu oluşturan engellilerin %9.70’ini süreğen hastalığı olanlar, %2,58’ini ise ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engelliler oluşturuyor (Özürlüler İdaresi Başkanlığı Raporu, 2010). En fazla engelli nüfusun Marmara bölgesinde bulunduğunu ortaya koyan araştırmaya göre engellilerin çoğu evli, yüzde 37,7’si bekâr ve yüzde 1,6’sı da boşanmış durumdadır (Tufan ve Arun, 2006: 19). Durum böyle olunca bu konu tüm insanları ilgilendirmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 70 Engellilik durumlarının genel çeşitleri üç ana başlıkta toplanabilir: Fizyolojik engellilik, zihinsel-nörolojik kontrol engelliği, fiziksel engellilik. Burada fizyolojik engellilik ile fiziksel engellilik birbirine karıştırılmamalıdır çünkü fiziksel engellilik ortopedik engellilik iken fizyolojik engellilik kişinin doğuştan veya sonradan geçirdiği hastalık veya kaza nedeniyle vücut içerisinde yer alan hayati organların fonksiyonun yetersizliği nedeniyle oluşan engelliliktir (Çakmak, 2008: 56). Bizim makalemizde bahsedeceğimiz kişi -Christy Brown- doğuştan beyin felci ile dünyaya gelmiştir yani Christy fizyolojik engelliler grubuna girmektedir. Engellilik tam olarak bir kader değildir. Gerekli önlemler alınıp bilinçli bir toplum yaratıldığında engellik büyük oranda önlenebilir. Fakat engelliler kendi kabuğuna çekilmiş ve toplum tarafından dışlanmakta olan bireyler olduğu için bu durum oldukça güçleşmektedir. Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki engeller şu şekilde sıralanabilir: Yoksulluk: Yapılan araştırmalarda dünyanın her yerinde engellilerin büyük çoğunluğunun yoksul kesimden geldiği görülmektedir. Maddi yoksunluklar engelli bireyin önüne çıkan en önemli engellerden biridir (Erdugan, 2010: I). Eğitim: Eğitim genellikle engelli olmayan insanlara göre tasarlandığı için bu hususta ciddi problemlerle karşılaşılmaktadır. Eğitim sistemimiz onları önce dışlarken sonra topluma kazandırma politikaları gütmektedir. Böyle bir anlayış olduğu için de başarılı olunamamaktadır. Engellilere dair eğitimin nasıl olması gerektiği hususundaki bilgiler Standart Kurallar’da yer almaktadır (BM, 1993: 48/96). Bu kurallara göre; 1. Zorunlu eğitim engellileri de kapsayacaktır. 2. Okul öncesi eğitim engelli çocuklara da verilmelidir. 3. Yetişkin engelliler için de örgün ve yaygın eğitim verilmelidir. 4. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının yeterli donanıma sahip olması gerekmektedir. 5. Engellilerin eğitimi için gerekli araç ve gereçlerin hazırlanmalıdır. 6. Eğitim kurumları, engellilerin de varlığını hesaba katarak fiziksel düzenlemelere sahip olmalıdır ve bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli önlemler alınmalıdır. Bunların yanında üniversitelerin de engelli eğitimi veren bölümlerinde yapılan araştırmalar desteklenmeli ve engelliler için “uygulama araştırma merkezleri” kurulması teşvik edilmelidir (BM, 1993: 48/96). Rehabilitasyon Rehabilitasyon çok genel olarak, yitirilen bir yeteneğin yeniden kazandırılması, yerine başka bir yeteneğin “ikame edilmesi” demektir (Adil, 1997: 99-104). Rehabilitasyonlar engellileri toplumla bütünleştirebilecek en önemli kurumlardır. Ayrıca her engel kümesinin ihtiyaç duyduğu araç ve gereçler temin edilmelidir. Mesela yürüme engeli olan bir bireye koltuk değneği veya bir tekerlekli sandalye, görme engeli olan bir bireye ise gözlük vererek onları hayata daha rahat kazandırabiliriz. Çünkü bir bireyin çevresiyle etkileşim içerisinde olması için öncelikle temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bu bağlamda engellilerin kendi kendilerine yeten bir birey olduklarını düşünmeleri sağlanacaktır. Engellilerin aile yaşamı/Özel hayatı: Fiziksel işlevlerini yerine getiremeyen engellilerin hareketi sınırlandığı için onların özel yaşamında da bazı kısıtlamaların olduğu görülür. Ayrıca engelliye ait bir mekânın yokluğu ve cinsel yaşam gibi durumların kısıtlanması gibi pek çok sınırlama özel yaşamı yok saymaktadır. Bunların dışında engellilerin evlenmesi de sağlıklı diğer bireylere göre daha güçtür. Bu da toplumla bütünleşmelerini neredeyse olanaksızlaştırmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 71 A) Cristy Brown Örneğinin Engelli Eğitiminde Kullanılması A.1) Chrsity Brown Örneğinde Engelli Bireylerdeki Dil Öğreniminde “Bireysel Destek” Bireysel destek dediğimiz zaman bahsedeceğimiz temel kavramlar öncelikle çevre, eğitim, aile gibi kavramlardır. Fakat Chrsity Brown’un gösterdiği çaba, aynı zamanda annesinin çabası da olduğu için bu kavram içerisinde anne faktörünün de ne derece önemli olduğundan bahsetmek gerekir. Öncelikle Chrsity Brown’un hayat hikâyesinden bahsetmek istiyoruz. Christy Brown 1932 yazında Dublin’de bulunan Rotunda Hastanesi’nde İrlandalı işçi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Doğumundan sonra doktorlar Christy’nin serebral palsi (beynin vücut dengesini yönetememesi) hastası olduğu teşhisine vardı; bu ciddi nörolojik bozukluktan dolayı vücudunun büyük bir kısmı felçliydi (Jordan, 1998: 20-21). Hikâyenin buradan sonrasında Christy’nin engellerle dolu yaşamından bahsedilmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi engelli bir bireyin önündeki en büyük engel yoksulluktur. Christy Brown’un ailesi de maddi zorluklar çekmekteydi. Toplam 13 çocuğun bakımıyla ilgilenmek mecburiyetinde olan aile elbette maddi olarak sorunlar yaşayacaktı. İşte bu sebep, Christy’nin eğitiminin gecikmesine neden olmuştur. Engelli bir bireyin kendini topluma dâhil hissetmesi için bazı temel araç ve gereçlerin de sağlanması gerekmektedir. Fakat Christy ufak bir tekerlikli sandalyeye sahip olabilmek için bile yıllarca beklediğini “Sol Ayağım” adlı kitabında belirtmiştir. Annesinin, çocuklarının temel gıda malzemelerinden bile fedakârlık ederek bu tekerlekli sandalye için para biriktirmesini ise yoksulluğa rağmen Christy’nin şansı olarak görülebilir. Bireysel destek maddesi başlığı altında toplanan bir diğer önemli kavramın anne kavramı olduğunu düşünüyoruz. Engelli bir birey temel yaşamsal faaliyetlerini kendi karşılayamadığı için yaşamını sürdürebilmesi için sağlıklı başka bir bireyin yardımına ihtiyacı vardır. Bu bazen bir anne, bazen bir öğretmen bazen ise bir kardeş olarak karşımıza çıkmaktadır. İncelediğimiz kitabın kime atfedildiğine bakarsak Christy Brown’un hayatında bu kişinin annesi olduğunu görürüz (Asthana, 2007). Doğuştan gelen sevgi ve bağlılıkla üstlenilebilecek bu görevi Chrsity’nin annesi tüm zorluklara rağmen seve seve üstlenmiş sonucunda ise çabalarının mükâfatını almıştır (Denby, 1989: 110). Christy’nin annesinin bu duruma ilk direnişi çocuğunun eğitilemez olduğuna inanmamakla olmuştur. Doktorlar çocuğun zihinsel engelli olduğunu ve onun hep böyle kalacağını söylerler. Fakat annesi bu duruma inanmaz. Christy kitabında bunu şu cümlelerle ifade etmektedir: “Annem bu gerçeği, o zamanlar kaçınılmaz görünen benim kurtarılamayacağım, iyileştirilemeyeceğim, bana dair hiçbir umudun olmadığı gerçeğini kabul etmeyi reddetmiş. Doktorların ona söylediği gibi bir embesil olduğuma inanamazmış ve inanmayacakmış. Ancak onun tutunabileceği, vücudum sakat olsa da zihinsel özürlü olmadığıma dair inancını destekleyecek tek bir kanıt parçası bile yokmuş.” “Onlar, bana kibar ve anlayışlı davranılması, ancak ciddiye alınmamam gerektiğini düşünüyorlardı. Bu bir hata olurdu. ‘Kendi iyiliği için,’ diyorlardı, ‘bu oğlana diğerlerine bakacağın gibi bakma, yoksa sonunda kendi kalbin kırılır.’ Annemle babamın onların pek çoğuna karşı gelmesi benim için büyük şanstı. Ancak annem sadece benim geri zekâlı olmadığımı söylemekle yetinmiyordu, bunu kanıtlamak için elinden geleni de yapıyordu. Görev bilinciyle değil, sevgiyle yapıyordu bunu. Bu yüzden bu kadar başarılıydı.” (Brown, 1954: I). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Chrsity’nin annesi ömrünün sonuna kadar bu mücadeleden vazgeçmemiştir. Bu da Christy’ye yaşama ve başarma gücü vermiştir. Buradan yola çıkarak tüm engelliler için, özellikle de Christy gibi zihinsel faaliyetleri zarar görmemiş engellilerin durumunda, onlara hayatının her döneminde destek olacak bir bireyin ne derece önemli olduğu gerçeği görülmektedir. Bireysel destek kavramı altında eğitimin de önemli bir rolü olduğundan bahsetmiştik. Özellikle zihinsel faaliyetleri tamamen zarar görmemiş bireyler için eğitimin engelleri ortadan kaldırma hususunda çok önemli bir yeri vardır. Christy’de olduğu gibi birçok engelli, eğitim sayesinde toplumla bütünleşmeyi başarabilmiştir. Toplumla bütünleşmek biraz da karşılıklı iletişimle olduğu için burada karşımıza dil yani konuşma yetisi çıkmaktadır. Christy Brown gibi birçok engelli konuşma yetisini kaybettiği için toplumla ilişkiler kuramamaktadır. Bu durum da engelli kişinin iyice kendi kabuğuna çekilmesine ve hayattan kopuk bir yaşam sergilemesine sebep olmaktadır. Bu bağlamda dilsel faaliyetleri geliştirmek için birçok yöntem uygulanmaktadır. İşte tam da burada rehabilitasyon merkezleri önemini sergilemektedir. Christy’nin yaşamına baktığımızda o da bu tür merkez veya 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 72 kliniklerde dil ve konuşma gelişimi dersleri almış, özellikle konuşma faaliyetlerini getirilebilecek en yüksek seviyeye ulaştırmıştır. Dil ve konuşma gelişimi dersi ile engelli çocukların dili doğru kullanarak duygularını, düşüncelerini, isteklerini dile getirmeleri ve çevreleriyle iletişim sağlamaları amaçlanmıştır. Bu tür çocukların dili kullanmayı öğrenmesi gelişimin en önemli basamağını oluşturmuştur. Dil, belirli kurallara dayalı semboller sistemidir. Konuşma ise dili kullanarak iletişim kurma tekniğidir (MEGEP, 2007: 1). Çocukların, dile ait becerileri doğuştan getirdiği bilinmekle birlikte bu becerilerin çevresel faktörlerle geliştiği de bir gerçektir. Doğumdan sonraki ilk aylarda bebek; ağlama, gülme, bağırma gibi birtakım sesler çıkarırken dışarıdan işittiği sesleri de taklit etmeye başlar. Çocuğun konuşulanları anlaması ve konuşmaya başlaması; ses taklitleri, hece tekrarları ve ilk sözcüğün söylenmesi gibi dil gelişimindeki belirgin aşamalar izlenerek gerçekleşir (Köksal, 2008: 91-94). Ancak yetersizliği olan çocuklar; algılama güçlüğü, dikkat dağınıklığı, konuşma işlevini yerine getiren organlardaki yapısal bozukluklar veya organların hazır hâle gelmemesi ve çevresel faktörler nedeniyle dil gelişiminde sorunlar yaşamaktadırlar. İşte bu nedenle yetersizliği olan çocuklara Türkçeyi doğru kullanma becerisi kazandırılırken sürekli ve sistemli bir eğitime gereksinim duyulur. Ayrıca yetersizliği olan bu çocuklara yakın çevresi tarafından verilecek destek de oldukça önemlidir. Özellikle annelerin çocuklarına duyduğu sevgi ve ilgi ile onlarla konuşamaya başlaması çocukların dil faaliyetlerine olumlu etki katmaktadır. Fakat bu tür çocukların, ailenin bu olumlu davranışlarına tepki vermemesi, aileyi zor duruma sokmakta ve tek yanlı bir iletişimin oluşmasına sebep olmaktadır. Christy Brown bu konuda oldukça şanslı olduğunu belirtmiştir. Çünkü annesinin ona verdiği destek, âdeta Christy’nin yaşamını aydınlatan bir ışık olmuştur. Eğitim sistemlerinde, yetersizliği olan bu tür çocuklara dil eğitimi sistemli bir şekilde verilmektedir. Bir program dâhilinde uygulanan bu sistem Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM) tarafından hazırlanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan bu kurum, eğitimci merkezlere plan sunmakta ve bu plan dâhilinde eğitim verilmektedir. Her çeşit engelli grubu için farklı dersler verilmekle birlikte, Türkiye açısından baktığımızda Türkçe hemen hemen her engelli grubunun temel dersi olarak okutulmaktadır (MEB, 2008: 109-111). Christy’nin yaşam hikâyesinin geçtiği İrlanda’daki sistem de Türkiye’ye oldukça benzer olmakla birlikte bu ülkede engelli eğitim kurumları yeterli değildir. Ayrıca yeterli ödeneğe rağmen uzun prosedürler engelli-devlet ilişkisini güçleştirmiştir (Avrupa Komisyonu, Grundtvig Raporu: İrlanda). Bu da Christy’nin öyküsünün önemini ortaya çıkarmakta ve onun dil konusunda vardığı noktanın önemini göstermektedir. Çocuklarda öncelikle alıcı dilin, ifade edici dilden önce geliştiği dikkate alındığında alıcı dil gelişimini desteklemek için anne, baba ve öğretmenin kısa, basit cümleler kurmaları ve sözel ifadeleri tekrarlamaları gerekir (Durgun, 2004: 29). Çocuğun konuşulanları anlamasında, konuşma sırasında kullanılan jest ve mimikler, sözcük ya da eylemlerin hareketle ifade edilmesi etkili olmaktadır. Bütün bunlardan yola çıkarak dil iletişiminde temel amaç, Türkçeyi etkin ve doğru bir biçimde kullanmak olmalıdır. MEB tarafından engelli eğitim kurumları için belirlenen, dil ve konuşma gelişim çalışmalarını şu şekilde sıralayabiliriz (MEB-Program: Dil ve Konuşma Gelişimi): A) Konuşma organlarını konuşmaya hazır hâle getirme - Emme çalışmaları - Üfleme çalışmaları - Çiğneme çalışmaları - Yalama çalışmaları B) Dikkati sese yoğunlaştırma - Sesin yönünü bulma - Vurularak çıkartılan sesleri ayırt etme C) Alıcı dili geliştirici etkinlikler - Tek sözcükten oluşan yönergeleri anlama 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 73 - İki sözcükten oluşan yönergeleri anlama D) İfade edici dili geliştirici etkinlikler - Sorulan sorulara tek sözcükten oluşan yanıtlar verme - Sorulan sorulara iki sözcükten oluşan yanıtlar verme - Sorulan sorulara ikiden fazla sözcükten oluşan yanıtlar verme - Basit sözcüklerle kısa bir olay anlatma - Resimde gördüklerini anlatma B) Chrsity Brown Örneğinde Engelli Bireylerdeki Dil Öğreniminde “Bilişsel Destek” İnsanın algılama yeteneği birçok şekilde gelişir; bundan dolayı olası engellilik hâlleri ve fizyolojik sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Özellikle Gardner’in çoklu zekâ kuramı bu düşünceyi destekler niteliktedir. İnsanın doğuştan itibaren algısal konumu belirlilik kazanır ve yatkınlığı olan davranış biçimlerinde kendini gösterir. Ancak bir gerçek vardır ki, her insanda zekâ boyutlarını geliştirme yeteneği vardır. İşte tam da burada “engellilerin engelleri nasıl aşabileceği” sorusunun yanıtı bulunur. Bu da eksik ve kullanılamayan kabiliyetlerin yerine gelişkin yetilerin maksimum bir düzeyde kullanılması, pek önem verilmeyen yetilerinse etkin bir hâle getirilmesidir. İşte Christy’nin yaşamında bu örneği somut olarak görüyoruz. Christy sol ayağı hariç işlevsel uzuvlarının hiçbirini kullanamamasına rağmen hayattaki varlığını hissettirebilen bir birey hâline gelmiştir (Denby, 1989: 109). Hatta körelmiş diğer uzuvlarının kullanılması için sol ayağını kullanmaması gerektiği söylenmiştir. Burada önemli iki durum vardır. Bunların birincisi Christy’nin zekânın bazı boyutlarından yeterince yararlanamayacağıdır. Örneğin, Christy’nin bedensel zekâ türünün bir getirisi olarak iyi basketbol oynaması beklenemez. Ancak kullanabildiği sol ayağıyla iyi bir ressam olabilir. İşte Christy tam da bunu yapmış ve kaybettiği yetilerinin önünde yılmayıp var olanı olabildiğince iyi kullanmıştır. İyi bir yazar olmanın yanında iyi de bir ressam olmuştur. Gördüğümüz gibi Christy zekânın sözel, görsel hatta bedensel yönlerinde kendini geliştirerek yaşamla arasındaki bağı hiç olmadığı kadar kuvvetlendirmiştir. Christy’nin “Sol Ayağım” adlı kitabından uyarlanan aynı adlı filmde Christy’yi canlandıran Day-Lewis, İngiliz Arena dergisine verdiği bir röportajda Christy’nin bu konudaki başarısını şu şekilde dile getirmiştir: “Ben tekerlekli sandalyeli bir adamın çok daha acıklı öykülerini gördüm. Christy benim için bir tür gerçek kahramanlığı canlandırıyordu, ben gerçekten öfkeyi ve düş kırıklıklarını yakalamayı denemek istiyordum ve bu durum onu betimlememi sağladı. Sanırım, engeller bizim engelli insanlara tavrımızdandır; tekerlekli sandalye veya acılar bir engel değildir.” (Day-Lewis, 1989). Görüldüğü gibi, birçok engellinin yaşamdan kopmasına rağmen Christy yaşamdan kopmamış kendini ifade edebildiği sürece toplumda özel yetenek sayılan “ressamlık ve yazarlık” gibi düşünselbedensel vasıflar kazanmıştır. Şüphesiz bu hayat öyküsü, engellilerde dil eğitiminin nasıl olacağı konusuna ışık tutmaktadır. Bazı araştırmacılara göre özellikle engellilerde, kimsede olmayan çok özel yeteneklerin geliştiği düşünülmektedir. Engelli öğretiminde de asıl olan bu boyutu bulabilmektir. Dil her ne kadar dilsel-sözel zekâya bağlı olsa da insan yaşamda bulduğu ve kurguladığı şeyleri anlatmak ister; bunun için dilsel zekânın bedensel, görsel gibi zekâlarla bağıntılı olduğu gerçeği ortadadır. Dilsel zekâyı geliştirmek için öncelikle kişinin düşünce alt yapısını sağlaması ve hayal dünyasını geniş tutması gerekir. Bu da dünyayı algılamasıyla ve algıladığını anlatmasıyla olur. Bu anlatımdan sonra engelli birey yaşamla yavaş yavaş iletişim kurmaya başlayacak, Christy gibi engelleri aşmak için farklı konularda alternatif yollar geliştirecektir. Birey edindiği dil malzemesini kullanacak, bu malzemeyi kullandıkça yaratıcı yönü gelişecektir. Buradan da anlayacağımız gibi Christy’nın başarısı, onun dil öğrenimini ve kullanımını dilsel gelişimle sınırlı tutmamasındadır. O aynı zamanda resim yapmış, aynı zamanda insanlarla iletişimde bulunmuştur. Farklı zekâ boyutlarına yönelimi sayesinde içsel zekâsında sağladığı gelişim onu, konuşurken zorlanmasına rağmen (Denby, 1989: 109) dili işleyebilen ve bir eser sahibi olabilen önemli bir figür olarak karşımıza çıkarmıştır. Görüldüğü gibi engellilerde dil eğitimi yalnızca dilsel egzersizlerle, sözcük tekrarlarıyla sağlanamaz. Engellerin oluşturduğu boşluğu alternatif yöntemlerle kapatıp kişinin kendini gerçekleştirme ve ifade etme yeteneğinin sağlanması gerekir. Engellilerde dilsel zekânın geliştirilip dilin doğru ve etkili kullanılmasını sağlamak ancak bu şekilde mümkün olabilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 74 Sonuç Engellilik insan yaşamını sınırlayan ve çeşitli yetilerini kullanmasını engelleyen bir gerçekliktir. Yeti kaybı bir uzvun işlevsel özelliklerinin bir kısmını veya tamamını kapsayabilir. İşte engelli eğitiminde öncelikle engelliliğin yol açtığı olumsuz etkinin belirlenmesi gerekir. Çünkü böylece yeti kaybı yaşanan organların işlevlerinin diğer sağlıklı yetilerle nasıl sağlanabileceği sorusunun yanıtına erişilebilir. İşte biz de makalemizde engelli bireylerdeki dilsel-sözel zekânın diğer zekâ boyutlarıyla bağlantılı olarak nasıl geliştirilebileceği yapısal sağlık sorunlarının olumsuz etkilerinin nasıl en aza indirilebileceği sorusunun yanıtını aradık. Bu konuda edindiğimiz bulgulara dayanarak engelli bireyin, Türkçeyi nasıl yetkin kullanabileceğini araştırdık. Bunu yaparken çoklu zekâ kuramının getirilerinden ve engellilere yönelik Türk eğitim programlarından yararlandık. Konuyu bilişsel ve bireysel süreçler bazında ele alarak Christy’nin yaşam öyküsünde kendini gösteren “iletişim kurma çabası”na ışık tutmaya çalıştık. Makalemizde üzerinde durduğumuz nokta engeliliğin bir algılama olduğu, aslen yaşamın alternatif yollarla dolu olduğu gerçeğidir. Bedensel veya zihinsel olarak tam bir iyilik hâline mensup olduğunu düşündüğümüz kişilerin dahi yaşamın belli boyutlarında etkin olamadığı gerçeği varken herkesin her konu ve davranışta yetkin olamayacağı malumdur. Engellilere de bu açıdan bakılmalıdır; ayaklarını kaybeden bir engelli belki futbol oynayamaz ama örgü konusunda çok başarılı bir kişi olabilir. Buradaki temel durum ve sorun “iletişim”dir. Toplumda iletişim daha çok dille sağlanır. Bunun için toplumlarda anadilin doğru öğrenilmesi elzemdir. Engellilerde ortaya çıkan bunaltı hâli, umutsuzluk ve içe dönüklük gibi durumlar kişinin var olan dünyayla bağlantılarının kopmasına neden olur. Böylece edindiği kelimelerle düşünen birey, toplumla zihin arasındaki dönüt mekanizmasını işletemez ve sınırlı bir sözcük hazinesine mahkûm kalır. Bu zamanla daha da vahim bir hâl alır ve engelli birey toplumla iletişimini tamamen kopararak bilişsel süreçlerinde işlenen iletişim ögelerinin zihnine girişini engeller. Sonuç olarak bu zekânın gelişememesi ve engellilik hâlinin her boyutta hissedilmesi manasını taşır. Bu durum, ülkemizdeki engelli vatandaşlarımız için Türkçenin ne denli önemli olduğunun kanıtıdır. Engellilere yönelik Türkçe öğretiminde engelliliğin türüne göre çeşitli boyutlar kullanılabilir. Örneğin bedensel engelli bir bireyin görme duyusunda problem yoksa bu bireyin öğretiminde görsel okuma ön plana çıkarılabilir veya konuşma yetisi olmayan bir bireyin yazması desteklenerek bu şekilde toplumla iletişim kurması sağlanabilir. Yapılan bu çalışmalarla “dil sadece konuşmak değildir” mantığı vurgulanmalı, dilin zihinsel düşünce varyantları içinde bir unsur ve insanların kendini ifade etmesi için bir araç olduğu savı desteklenmelidir. Bu mantıkla sadece konuşma egzersizlerine bağlı olmayan gerekirse görselleme uygulamalarından da yararlanarak zekâ boyutlarına göre şekillenmiş bir Türkçe eğitimi oluşturulmalıdır. Yapılan bu çalışmaların sonunda engellilerin engellerini aşacağı ve dünya ile barışık bireyler olarak kendilerini ifade edebileceği gerçeği açıkça görülecektir. Çünkü etkin bir Türkçe eğitimi ile birey vasıta ne olursa olsun, dünya ile kuvvetli bağlar kurabilir, sadece dili kullanan değil aynı zamanda dili işleyen biri hâline de gelebilir. Biz de mevcut sorunları inceledikten sonra, bu makalemizde konuşma konusunda dahi zorluklar yaşan bir insanın (Christy) nasıl bir dil işçisi olabildiğini göstererek etkin dil kullanımını yalnızca iyi telaffuza bağlayan ve bunun sonucunda engellilere dönük Türkçe eğitiminde söyleyişe endeksli kurulan sistemlerin doğru olmadığını belirtme gerekliliği duyduk. Bilinmelidir ki dil öğretimi yalnızca söyleyiş veya sözel boyutta değildir. İnsan yaşadığını ve algıladığını söylemek ve dili kullanmak ister. Bunun için görsel, bedensel, çevre... gibi zekâ boyutlarının geliştirilmesi, dilin de gelişmesi anlamına gelerek Türkçe eğitiminde aktif bir yere sahip olur. Engellilere Türkçe öğretirken görsel okuma, bedensel anlaşım... gibi çağdaş yöntemlerin kullanılması kaçınılmazdır. Tabii burada en büyük görev engellinin ailesine düşmektedir. Christy’nin annesi “bireysel destek” noktasında ideal bir destekçi karakteri gösterir. Christy’nin başarısının sırrı da tamamen annesinin desteği ve kendi azmidir yani Christy azimle engellilikle mücadele etmiş, dili söyleyişten ibaret görmemiş, engellerin oluşturduğu olumsuzlukları var olan yeteneklerini maksimum kullanarak yok etmiştir. En önemlisi de fonetik söyleyişteki başarısı her ne olursa olsun dili “dünya ile bağ kurabileceği bir araç” hâline getirmeyi başarmıştır. Kuşkusuz Türkiye’deki engelli eğitim sistemlerinde de dil öğretimi bahsettiğimiz olgulardan yararlanmalı ve Türkçe öğrenimi iletişime dayalı “anlamlandırıcı” bir özelliğe kavuşturulmalıdır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 75 Kaynakça Adil, N. (1997). "Körlerin Mesleki Rehabilitasyonu" Görme Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı. Kasım Karataş (Yayına Hazırlayan) Ankara: Altı Nokta Körlere Hizmet Vakfı Yayını N: 2 Asthana, A. (2007-11-18), The dark side of a poet that Hollywood didn’t show. Guardian Gazetesi: Londra. Avrupa Komisyonu, Mesleki Eğitim, Rehabilitasyon Ve İstihdam Sistemlerinde Yaşanan Sorunlar: İrlanda. Socrates Grundvig Belir, Ö. (2011). Mimari Erişilebilirlik. RAF Dergisi, Ocak 2011, Özürlüler Vakfı: İstanbul. Birleşmiş Milletler Sakatlar İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallar, Birleşmiş Milletler Genel Kurul’unun 20 Aralık 1993 tarihinde yapılan 48. toplantısında 48/96 sayılı kararı. Brown, C. (1954). My Left Foot (Sol Ayağım). Nokta Yayınları: 2006. Çakmak, M. (2006). Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Engelli Tanımı Üzerinde Bir İnceleme. Türk Kamu Hukuku Açısından Engellilerin Hukuki Statüsü, AÜ: Ankara. Day-Lewis, D. (1989). Arena Magazine: Summer 1989. Londra: İngiltere. Denby, D. (1989), Fortune’s Child. New York Magazine, (1989-11-13), New York: ABD. Durgun, M. (2004). Odyoloji ve Konuşma Ses Bozuklukları (slayt). Gazi Üniversitesi: Ankara. Erdugan, F.E. (2010), Türkiye’de Özürlü Yoksulluğu ve Mücadele Politikalarının Değerlendirilmesi: Ankara-Keçiören Örneği. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı: Ankara. Köksal, A.A. (2008). Bilişsel Gelişim. Eğitim Psikolojisi, Anı Yayıncılık: Ankara. MEB (2008). Zihinsel Engelli Bireyler Destek Eğitim Programı. Ankara. MEB-Program. Dil ve Konuşma Gelişimi, Eğitim Uygulama Okulu Eğitim Program., web: http: //orgm.meb.gov.tr/OzelEgitimProgramlar/EgitimUygulamaOkuluEgitimPrg/DilveKonusmaGeli simi.htm, 2011-8-23 tarihinde erişilmiştir. MEGEP (2007). Dil gelişimi. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, MEB: Ankara. Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (2010). web: http: //www.zihinengelliler.com/engelliler/turkiyenufusunun-yuzde-12-29u-engelli/pdf, 2011-8-23 tarihinde erişilmiştir. T.C. (1998), Sağlık Hizmetleri Genel Kanunu. Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik, 3a. Tufan, İ., Arun, Ö. (2006), Türkiye Özürlüler Araştırma Merkezi 2002 İkincil Analizi. Ankara. WHO (2001). Bozukluklar, Yetiyitimi ve Engellerin Uluslararası Sınıflandırması (çev. Kabakçı, E; Göğüş, E.). Bilge Matbaacılık: İstanbul. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 76 ÇOCUK HİKÂYESİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ ve GÜNÜMÜZDE KULLANIMI Meltem BENLİ İlyas YILMAZ Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi meltem.benli@gazi.edu.tr İlyasyilmaz_5454@hotmail.com Özet İnsanoğlu var oluşundan bu yana hep bir “hikâye”ye gereksinim duymuştur. Çünkü anlatmak ve aktarmak istediği bir şeyleri vardır. Toplumumuz, insanlara ulaşmada, bilgileri, öğütleri, hikmetleri iletmede, tecrübeleri, birikimleri aktarmada hikâyeye ihtiyaç duymuş ve çoğu zaman da ona başvurmuştur. Böylesine güçlü bir form olan hikâye hiç şüphesiz çocuğun dünyasına ulaşmada etkin bir araç/yöntemdir. Hikâye üç-beş sayfada çocuğa bir dünya kurar ve kurduğu bu dünyada çocuğun ruhsal gelişimine katkıda bulunurken onun heyecanlarını, coşkularını besler. Yani hikâye bu aşamada pedagojik bir görev üstlenmektedir. Çocuk edebiyatının genel yapısına bakıldığında çocuk hikâyeleri için şu iki kaynaktan söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi masallar, ikincisi ise ilk dönem hikâyeleridir. Çocuk hikâyelerinin çıkış noktasının öncelikle masallar olduğunu düşünmekteyiz. İşte masalların eğlendirici, heyecanlandırıcı, meraklandırıcı, tatlı, zarif özellikleri çocuk hikâyelerinin olmazsa olmazlarıdır. Çalışmamızda şu aşamalar takip edilerek bir inceleme yapılacaktır: 1. Çocuk hikâyesi nedir? 2. Hikâye çocuğun dünyasına nasıl yaklaştırılacak? 3. Çocuk hikâyesinin modern öykü karşısındaki konumu nedir? 4. Çocuk hikâyesi eğitimde nasıl kullanılmalıdır? Anahtar kelimeler: Çocuk edebiyatı, Çocuk hikâyesi, Türkçe öğretimi. Giriş Çocuk hikâyesinin ne olduğuna geçmeden önce son yıllarda tartışması sıkça yapılan, çocuk hikâyelerini de kapsayan, aynı zamanda hikâyenin çocuk ve eğitim açısından önemini kavrayabilmek için çocuk edebiyatına değinmek gerekir. Çocukların düşünsel, duygusal ve toplumsal yönden gelişmelerine katkıda bulunmak, gizli yeteneklerini ortaya çıkarmak için yapılan yayın etkinliklerinin tümüne çocuk edebiyatı denmektedir. Çocuk edebiyatı kavramı ortaya atıldığı andan beri büyük bir tartışma konusu olmuştur. Günümüzde Batı toplumlarında hak ettiği yeri bulmakla birlikte, ülkemizde de bu konuda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. “Çocuğa özgü bir edebiyat var mıdır? Olmalı mıdır?”diye başlayan tartışmaların artık “Nasıl bir çocuk edebiyatı olmalıdır?”tartışmalarına yerini bırakması olumlu bir gelişmedir. Çocuk edebiyatının sınırları kesin çizilmemekle birlikte, 2–14 yaşındaki yaşındaki çocuklara yönelik sözlü ve yazılı edebî ürünleri kapsar. (Civaroğlu, 2000: 15) “Çocuk edebiyatı” deyiminin kapsamına masallar, efsaneler, romanlar, şiirler, oyunlar, hikâyeler, çocuk dergileri girmektedir. Yetişkinler için yazılan çeşitli konulardaki eserler de ayrıntılardan ayıklanarak çocuklara yönelik hâle getirilir. Çocuk edebiyatının temellerini ninniler, büyükler tarafından anlatılan masallar ve hikâyeler oluşturur. Hem Doğu hem Batı uygarlıklarında çocuk edebiyatının ilk ürünleri sözlü eserlerdir. Batı’da 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 77 çocuk edebiyatının tarihi 16. ve 17. yüzyıllara dayanmaktadır. Bu yüzyıldan sonra çocuk edebiyatı gelişerek devam etmiştir. Türk edebiyatında, birçok alanda olduğu gibi çocuk edebiyatındaki yenilikler ve gelişmeler Tanzimat Döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Batı edebiyatından çeviri fabllar, küçük öyküler, masallar çocuk edebiyatına kazandırılmıştır. Bu dönemde ilk çocuk gazetesi olan Çocuklar İçin Mümeyyiz (1869–1870) çıkartılmıştır. Milli Edebiyat döneminde Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul şiirleriyle, Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar başta olmak üzere birçok şair ve yazar çocuk edebiyatına katkıda bulunmuşlardır. Cumhuriyetin ilanı ve yeni Türk abecesinin kabulünden sonra çocuk edebiyatı gelişmiş ve zenginleşmiştir. Günümüzde çocuk edebiyatında tartışılan ve yanlış anlaşılan iki noktanın altını çizmek gerekir: Çocuk edebiyatı ürünlerinin bir bölümü artık yetişkinler tarafından da zevkle okunabilir; Daniel Defoe’nin Robinson Crusoe’si (1709), Jonathan Swift’in Tom Sawyer’i ve Huckleberry Finn’in Maceraları (1885) gibi birçok kitap, çocuklar için yazılmamış ancak; onlar tarafından zevkle okunmuşlardır. Bu noktada birçok yazar, bir çocuk edebiyatı olup olamayacağını ya da çocuklar için ayrı bir edebiyat oluşturulamayacağını ileri sürmüşlerdir. Öte yandan, yetişkinler için yazılan her tür kitabın dil, anlatım ve içerik bakımından çocuklarca anlaşılamayacağı, çocuklar için özgün bir edebiyatın oluşturulmasının gerekliliği de öne sürülmüştür. Çocuk Hikâyeleri Okul çağı çocuklarının bilişsel, duyuşsal becerilerinin gelişmesinde, kelime dağarcığının zenginleşmesinde, ana dilinin inceliklerinin ve estetik değerlerinin farkına varmasında, okuma alışkanlığı kazanıp okuduğunu idrak etmesinde yazılı metinlerin çok önemli bir yeri vardır. Çocuğun temel dil becerilerini edinilmesi, Türkçeyi etkili, doğru, güzel kullanması okul eğitiminde verilmesi gereken kazanımlardır. Hedeflenen kazanımların gerçekleştirilmesi için çocuğa nitelikli ve pedagojik açıdan uygun yazılı ve görsel materyaller seçilmelidir. Bunlardan birisi de hikâyedir. Çocuk edebiyatında edebî bir tür olan hikâye şu şekillerde tanımlanmaktadır: Belirli bir zaman ve belirli yerlerde genellikle az sayıda kişi arasında geçen gerçeğe uygun olayların karakterleri ile birlikte kısa, duygulu, heyecanlı, bir biçimde gözleme ve tasarlamaya dayalı edebî yazılar (Civaroğlu, 2000: 77); yaşanmış yahut yaşanabilir türde olayları anlatan yazı türü (Aktaş, 2001: 204); yaşanmış ya da yaşanması olanak içinde olan olayları, durumları ilgi çekici biçimde anlatan, okuyucuda heyecan ya da hoşlanma duygusu uyandıran yazılar (Özdemir, 1996: 267); bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması; gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü (TDK, 1998: 994). Hikâyelerin Sahip Olması Gereken Bazı Özellikler: Yaşamdan kesitler sunar, Romandan daha kısadır, Kahraman kadrosu dardır, Tek bir olay etrafında gelişir, Zaman ve mekân bellidir, Betimleme ve tasvirlere geniş yer verilmez, Kişilerin düşünceleri konuşturularak anlatılır. (Aktaş, 2001: 212; Özdemir, 1996: 271; Civaroğlu, 2000: 78; Yalçın vd. 2002: 43; 2000: 124; Şimşek, 2002: 99). Kıbrıs, Çocuk Hikâyelerinde Bulunması Gereken Birtakım Nitelikler: a. İçeriksel Nitelikler: Eserlerde kullanılan bilinmeyen kelime sayısı çocuğun anlama seviyesine uygun olmalıdır. Hikâye çocukta gerçeklik hissi uyandırmalıdır. Çocuğun kelime hazinesini geliştirecek düzeyde olmalıdır. Paragraflar kısa, konu anlaşılır olmalıdır. Tema olarak evrensel ve ahlaki değerler işlenmeli, çocuğun saygın bir birey olarak yetişmesini ve toplumda başarılı bir konuma sahip olmasını sağlayacak konular seçilmelidir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 78 Vatan sevgisi, millet bilinci gibi temel kavramlara metni zenginleştirmek için yer verilmelidir. Hikâyenin başkahramanı çocuğa olumlu örnek davranışları öğreten özellikler taşımalıdır. Çocuğa ana dilinin temel değerlerini en güzel şekilde yansıtacak, deyimleri, atasözleri, söz sanatlarını anlamasına ve anlamlandırmasına yardımcı olacak nitelikte olmalıdır. b. Biçimsel Nitelikler: Çocuk hikâyeleri çocuğun yaş seviyesine göre değişik boyutlarda olabilir. Resimleri renkli veya siyah beyaz olabilir. Kapak resimleri kitabın konusuyla ilgili, canlı ve çekici olmalıdır. Harfler gözü yormayacak biçimde, çocuğun yaşı göz önünde bulundurularak seçilmelidir. Birinci sınıf öğrencileri için 24 punto, ikinci sınıf öğrencileri için 18, üçüncü sınıf öğrencileri için 12, dördüncü ve beşinci sınıf öğrencileri için 10 puntoluk harfler kullanılmalıdır. Kitap yazım, noktalama ve cümle düzeni bakımından kusursuz olmalıdır. Sayfa düzeni, satır aralarındaki boşluklar, kenar boşlukları ve paragraflar iyi ayarlanmalıdır. (Şirin, 2000: 228; Civaroğlu, 2000: 79; Zengin, 2002: 63, 152-159, 176). Güçlü bir form olan hikâye çocuğun dünyasına ulaşmada etkin bir araçtır. Hikâye anlattıklarıyla çocuğa bir hayal dünyası kurar ve çocuğun ruhsal gelişimine katkıda bulunur. İyiyi, doğruyu didaktikliğe düşmeden eğlenceli bir oyun havası içinde ona sunar. Bu anlamda hikâyelerin pedagojik bir görev üstlendiği görülmektedir. Çocuğun ruhsal ihtiyaçlarını karşılayan, algısal, zihinsel, dil gelişimini sağlayan, yaratıcı hayal gücünü ortaya çıkaran çocuk edebiyatında hikâyenin çocuğa nasıl yaklaştırılması gerektiği önemli bir noktadır. Çocuk hikâyeleri için iki kaynaktan bahsedilebilir: masallar ve olay hikâyeleri. Çocuk hikâyelerinde çıkış noktası masallar olmalıdır. Masallarda en çok göze çarpan merak ögesidir. Masallardaki bu merak ögesini kurgulayıp öykü tekniği ile yazmak çocuğun dikkatini çeker. İşte çocuk hikâyeleri eğlendirici, güldürücü, heyecanlandırıcı ögeleri taşımalı, bunu yaparken de estetik kaygıdan uzak kalmamalıdır. İkinci kaynak olan olay hikâyelerinde de merak ögesi ön plandadır. Olay öyküsünde konunun”nasıl”anlatıldığı değil “neyi”anlattığı önemlidir. Korku, sürpriz, macera olay öyküsünün temel direkleridir. Bu sayede okur öyküye bağlanır ve öykü kendini sonuna kadar okutur. Okur kitlesi olarak çocukları hedef alan yazar, öncelikle kullandığı kelimelere dikkat etmeli, onun hayal gücünü ve birikimleri göz önünde bulundurmalıdır. Bu yüzdendir ki ruhsal betimlemelere sıkça yer veren durum öyküleri zihni berrak olan çocuk okurun ilgisini çekmez. Onun hayal dünyasının sınırları yoktur. Onun için olayın hızla aktığı hikâyeleri sever. Ancak bu hikâyeleri yazarken üslûp muhtevadan geride kalmamalıdır. Çünkü çocukların da yetişkinlere ait duyguları hissettiği unutulmamalıdır. Yaşına ve öğrenme seviyesine uygun estetik değer taşıyan eserler yetişkinler gibi çocuklarda da beğenme ve güzellik gibi duyguları uyandırır. Yazarın, insanların her gün gördükleri fakat düşünmedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri hayal ve bir takım olağanüstülüklerle anlattığı öykü biçimine modern öykü denir. Yazar toplumsal sorunları felsefi bir yaklaşımla irdeler. Modern öyküde “neyin anlatıldığı”kadar “nasıl anlatıldığı”da önemlidir. Modern öykü sadece merak ögesini değil aynı zamanda estetik duygular, dili kullanma başarısı, yoğun anlatım gibi özellikleri de bünyesinde barındırır. Sık sık ruhsal çözümlemelere ve tasvirlere yer verilir. Çocuk hikâyelerinde durum bunun tersidir. Çocuk hikâyelerinde muhteva her zaman biçimden önce gelir. Çocuk hikâyelerinin pedagojik bir yanı da vardır. Modern öyküde böyle bir durum söz konusu değildir. Bu sebepten ötürü çocuk hikâyeleri modern öykülerden ayrı tutulur. Modern öykü, eğiticilik ve şaşırtıcı sonuç aramaz. Onun istediği sağlam dil yapısı, etkili anlatım, anlam yoğunluğudur. Buna dayanarak çağdaş anlamda öykü türünün gerektirdikleri çocuğa ve okuyacağı kitaplara dayatılamaz. Çocuk gelişimi üzerinde önemli bir paya sahip olan çocuk hikâyeleri gerek yazarlar gerekse yayınevleri tarafından ciddiyetle yaklaşılması gereken edebî bir türdür. Tartışması sıkça yapılan ve sınırları kesin çizilemeyen çocuk edebiyatı içine aldığı bütün türleriyle özverili yaklaşılması gereken 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 79 bir edebiyat koludur. Çocuk edebiyatında hikâye okul çağı çocuklarının her türlü gelişimi açısından önemlidir. Çocuğa yönelik hikâyeler pedagojik özellikler taşımalıdır. Birtakım değerler, olumlu davranışlar çocuğa evrensel temalar çerçevesinde aktarılmalıdır. Ancak salt didaktik ögeler barındıran hikâyeler çocuk eğitimi için uygun değildir. Çocuğun öğrenirken eğlenebileceği ve eğitimine katkısı olan hikâye metinleri seçilmelidir. Çocuğun zihinsel, fiziksel, dilsel, duygusal, ahlaksal, sosyal, ruhsal ve kişilik gelişimine yardımcı olan hikâyeler, onun eğitim süreci için önemli bir adımdır. En önemlisi ana dilinin her türlü özelliklerini kullanma yetisini küçük yaşlardan itibaren verebilen nitelikli hikâyeler oluşturulmalı, böyle hikâyeler yazan yazarlar okutulmalı ve küçüklükten itibaren her alanda bilinçli yetiştirilen bireylerden meydana gelen bir nesil hazırlanmalıdır. Ayrıca yetişkinler tarafından okunan eserler çocuğun dünyasına kurgulanarak eğitimde kullanılmalıdır. Çocuk edebiyatı, bir toplumun uygarlık mirasının aktarılmasında, her alanda yetkin kuşakların yetiştirilmesinde önemli bir etkendir. 21. yüzyılda “Çocuk edebiyatı var mıdır, yok mudur?”tartışmasını yapmak yerine çocuklara millet olma bilinci ve kültürel değerlerini öğretecek nitelikli ürünler kazandırılmalıdır. Üniversitelerde Çocuk Edebiyatı Ana Bilim Dalı kurulmalıdır. Tanzimat öncesinde ve sonrasında çocuk edebiyatının kapsamına giren her türlü çocuk edebiyatı ürünlerinin olduğu Çocuk Edebiyatı Kütüphanesi ve konuyla ilgili araştırmalar yapacak olan Çocuk Edebiyatı Enstitüsü kurulmalıdır. Teknolojinin sunduğu imkânlardan yararlanarak da internet ortamında Çocuk Edebiyatı Sitesi kurulmalıdır. Bu konuda toplumun her kesimine görev ve sorumluluklar düşmektedir. Kaynakça Aktaş, Ş. (2001). Yazılı ve Sözlü Anlatım, Akçağ Yayınları, Ankara. Civaroğlu, Ö. (2000). Çocuk Edebiyatı, Esin Yayınevi, İstanbul. Grolier International Americana Encyclopedia-SABAH, (1993). Medya Holding A.Ş. İstanbul. Özdemir, E. Yazılı ve Sözlü Anlatım Sanatı, Remzi Kitapevi. Şirin, M. R. (2000). Çocuk Edebiyatı, Çocuk Vakıf Yayınları, İstanbul. Yalçın, A. ve Aytaş, G. (2002). Çocuk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara. Zengin, A. ve Zengin, N. (2002). Çocuk Edebiyatı, Bizim Büro Yayın Dağıtım, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 80 DİNLEME METNİNDEN HABERDAR OLMANIN DİNLEME BECERİSİNE ETKİSİ Ersu ÇIRAK Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ersu_79@hotmail.com Özet Pek çok kuramcının, bireyin duyu organına en çok hitap eden dil becerisi olarak kabul ettiği dinleme, bu çalışmada dinleme metinleriyle ilişkilendirilerek farklı bir açıdan incelenmeye çalışılmıştır. Dinleme yetisi, bireyin anlama kapasitesini geliştirici, kendisini empatik bir şekilde değerlendirebilmesini sağlayıcı bir dil becerisidir. Dinleme metinleri, Türkçe ders kitaplarında dinleme becerisi kazanımının gerçekleştirilmesinde ve istenen amaca ulaşmada önemli bir araçtır. Dinleme metinlerinin etkililiğinin saptanması amacıyla, öğrencilerin dinleme metninden haberdar olma durumu bu araştırmanın kaynağını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dinleme, Dinleme Metni, Türkçe Ders Kitabı 1. Giriş: Dört temel dil becerisinden ilk ve en çok kullanılanı dinlemedir. İşitme anne karnında gelişmeye başlar. Bebek konuşmayı bile dinleyerek öğrenir, yani bebeğin öğrenmeleri dinlemeyle başlar. İlk bakışta işitme ve dinleme kavramları aynı gibi görünse de bambaşka şeylerdir. İşitmek; havadaki titreşimlere yakın olunduğunda ve titreşimler kulak zarına çarptığında oluşan, dikkat ve çaba olmaksızın meydana gelen biyolojik bir süreç iken dinlemek daha farklıdır (Cihangir, 2004: 23). Hem hayata dair ilk bilgilerin öğrenilmesini sağlayan hem de akademik yaşamda bir öğrenme kanalı olarak kullanılan dinlemenin pek çok farklı tanımı ve açıklaması bulunmaktadır. Sever (1997) dinlemeyi, işitileni anlamak veya anlamak amacıyla dikkat harcamak olarak tanımlamakta ve “çocuğun yaşamında yer alan ilk ana dili ve anlama etkinliği” olarak görmektedir. Özbay (2005)’a göre dinleme; konuşan ya da sesli okuyan bir kişinin vermek istediği sözlü mesajları doğru olarak anlayabilme etkinliğidir; çünkü dinleme sürecinde anlama çabası önemli bir rol oynar. Bu çaba dinleme ile işitmeyi birbirinden ayırt etmektedir. İşitme irade dışı kulağa giden her türlü ses unsurudur; ancak dinleme kişinin tercihine bağlı olarak seçilmiş seslerin bütünüdür. Özbay’ın görüşüne benzer olarak işitmenin dinlemeden farklı bir beceri olduğunu vurgulayan Demirel (1999) işitmenin istek dışı, dinlemenin ise amaçlı bir eylem oluğunu belirtmektedir. Petress (1999) dinlemenin işitmeden/duymadan farklı olarak aktif bir bilişsel süreç olduğunu vurgulamaktadır. Göğüş (1978) dinlemenin işitmeden ayrı olarak ruhsal bir yanının varlığından söz etmektedir. Dolayısıyla işitileni anlamak amacıyla konuşulanı iyi takip etmek, dikkat harcamak ve sonuç çıkarmak gerekmektedir. Barın’a (1997) göre ise dinleme “düşünsel ve eleştirel bir süreç” olarak görülmelidir. Bu durumda dinleme bir düşünsel süreç olarak alındığında doğrudan gözlenemeyen bir içsel davranış olarak değerlendirilebilir. Dinleme, kişinin tercihine bağlı olarak, seçerek ve isteyerek algıladığı sesler bütünüdür (Özbay, 2007: 42). Kişi işitmek istediğini seçemez ama dinlemek istediğini seçebilir. Yani burada en önemli nokta “istek”tir. Çocuğun dinleme becerisi informal ortamda ailenin ya da çevrenin etkisiyle gelişmektedir. Planlı bir eğitim yoktur, ailenin çabası ile doğru orantılı olarak gelişmektedir. Dinleme, okula başladığında da çocuğun temel öğrenme araçlarından biridir. Dil eğitiminin temelleri dinleme eğitimi ile atılmaya başlar. Diğer dil etkinlikleri, dinleme etkinliğinin üzerine gelişip biçimlenir. Bu önemine karşın, dinleme okullarda ihmal edilen, yeterince ağırlık verilmeyen bir etkinliktir (Çelenk, 2005: 135). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 81 Özbay (2005: 9)’a göre her insanın doğuştan bir dil yeteneği ve donanımı vardır. Bu yetenek ve donanım, insanın duyduklarını taklit etmesiyle şekillenir. Ana dilinin temellerinin büyük ölçüde oluştuğu okul çağına kadar anlama becerisi olarak sadece dinleme vardır. Bu bakımdan dinleme becerisi diğer dil becerilerinin temelini oluşturur. Dil becerileri içerisinde ilk kullanılmaya başlanılan ve en çok kullanılanı dinlemedir (Doğan, 2008: 262). Dinleme her ne kadar doğuştan getirilen bir yeti olsa da dinleme becerisinin kazanımı bir eğitim sürecini gerekli kılmaktadır. “Eğitim sürecinde, bireylere kazandırılması gereken becerilerden biri dinleme alışkanlığıdır. Bireyin, çevresini ve dünyayı doğru biçimde algılaması ve içinde bulunduğu sosyal çevreye uyum sağlaması açısından dinleme alışkanlığının önemli bir payı vardır. Dinleme, bireyin hem okul yaşamında hem de okul yaşamından sonra öğrendiği iletişim becerisini doğru bir biçimde kullanmasını ve dinlediklerini doğru yorumlamasını sağlayan önemli bir beceridir.” (Çiftçi, 2007: 231). Özbay (2005: 55) dinlemenin; ilgi, algı ve tepki aşamalarından oluştuğunu belirtmekte ve “tepki” basamağına dikkat çekerek dinleme becerisini geliştirmede “etkin dinleme” kavramını vurgulamaktadır. Bu nedenle de ilköğretim seviyesinden başlayan dinleme becerisini geliştirme çalışmalarında öğrencilere etkin dinleme alışkanlığının kazandırılması önemli görülmektedir. Öğrencilerin sık kullandığı anlama becerilerinden biri olan dinleme, uzun yıllar boyunca gerek ilköğretim programları gerekse lisans programları seviyesinde yeterli yer bulmamıştır. Dinleme her ne kadar doğuştan getirilen bir yeti olsa da dinleme becerisinin kazanımı bir eğitim sürecini gerekli kılmaktadır. “Eğitim sürecinde, bireylere kazandırılması gereken becerilerden biri dinleme alışkanlığıdır. Bireyin, çevresini ve dünyayı doğru biçimde algılaması ve içinde bulunduğu sosyal çevreye uyum sağlaması açısından dinleme alışkanlığının önemli bir payı vardır. Dinleme, bireyin hem okul yaşamında hem de okul yaşamından sonra öğrendiği iletişim becerisini doğru bir biçimde kullanmasını ve dinlediklerini doğru yorumlamasını sağlayan önemli bir beceridir.” (Çifci, 2007: 231). Dinlemenin eğitimdeki önemi, değişik araştırmalar sonucunda ortaya konmuş ve az çok dinlemenin önemini kavrayan öğrencilerin, diğer öğrencilerden daha başarılı oldukları tespit edilmiştir. “Yapılan araştırmalar, insanların pek çoğunun daha az konuşma, daha çok dinleme durumunda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Eğitim ve öğrenim süresinde geçen yıllar bu gerçeği iyice belirtir. Eğitim ve öğretimin başlıca iki yolu okumak ve dinlemek ise de, pek çoğumuzun okumayı da dinlemeyi de gereği gibi hiçbir zaman öğrenememiş olduğu bir gerçektir. Sınavlardaki başarısızlıklarımız, okuma ve dinlemedeki yetersizliklerimizin acı ürünleridir. Bu nedenle iyi dinlemeyi öğrenmek hepimizi çok yakından ilgilendirmektedir” (Taşer, 2000: 208) Dinleme eğitimi gerek günlük hayatta gerek eğitim hayatında bu denli öneme sahip olduğunu biliyoruz. Ancak, hâlâ Türkçe eğitim programındaki hedef ve kazanımlara ilişkin sorunlar olduğu gözden kaçmıyor. Batıda “dinleme”den ihmal edilmiş yetenek olarak bahsediliyor. Ülkemizde de durum pek farklı değildir. 1968 Müfredat Programı’na kadar; 1. Öğrencileri, sözle veya yazıyla ifade olunan düşünceleri, duyguları, iyi ve doğru olarak anlamaya alıştırmak 2. Onlara, gördüklerini, duyduklarını, bildiklerini, incelediklerini, öğrendiklerini, düşünüp tasarladıklarını sözle ve yazı ile iyi ve doğru olarak anlatma kudretini kazandırmaktan söz edilmişse de, öğrencilerin duyduklarını, nasıl iyi ve doğru anlayacakları tam olarak ifade edilmemiş, açıkta bırakılmıştır. İlk defa 1968 ilkokul müfredat programında “dinleme eğitimi”nden doğrudan söz edilmiş, öğrencilerin her sınıfta “dinleme ve izleme tekniği bakımından” kazanılacak davranışlar belirtilmiştir. Yıllar içerisinde değişim göstererek 2005 yılında yayınlanan İlköğretim Türkçe dersi programında öğrencilerin; - Anlama, sıralama, ilişki kurma, sınıflama, sorgulama, eleştirme, tahmin etme analiz-sentez yapma, yorumlama ve değerlendirme becerileri geliştirmeleri, - Seviyesine uygun eserleri okuma; bilim, kültür ve sanat etkinliklerini seçme, dinleme, izleme alışkanlığı ve zevki kazanmaları 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 82 - Okuduğu, dinlediği ve izlediğinden hareketle, söz varlığını zenginleştirerek dil zevkine ve bilincine ulaşmaları; duygu, düşünce ve hayal dünyalarını geliştirmeleri - Bilgiye ulaşmada kitle iletişim araçlarından yararlanmaları ve bu araçlardan gelen mesajlara karşı eleştirel bakış açısı kazanmaları ve seçici olmaları amaçlanmaktadır. (MEB, 2005: 6) 2005 ilköğretim 2. Kademe Türkçe Dersi Öğretim Programı’yla ve 2006 yılında yeniden yapılanan Türkçe Öğretmenliği Lisans Programı’yla dinleme becerisi de müfredatlarda yerini almıştır. Bu değişikliklerle birlikte Türkçe Öğretmenliği lisans dersleri arasına 4 ders saatlik (2+2) Anlama Teknikleri: Dinleme Eğitimi dersi; ilköğretim Türkçe müfredatına da dinleme becerisiyle alakalı 5 amaç ve 42 kazanım ile dinleme tür, yöntem ve teknikleri eklenmiştir. Anlama becerilerinden biri olan dinleme, insan hayatındaki öğrenmelerin pek çoğunda karşımıza çıkar. Dinlemek, başarının anahtarıdır. İyi bir dinleyici olmadan başarılı olmayı düşünmek zordur. Dinlemek insana yeni ufuklar açar; ayrıca dinleme, öğrenmenin de anahtarıdır (Mackay, 1997: 9). Bu nedenle dinleme becerisinin geliştirilmesi amacıyla bazı yöntemler oluşturulmuş ve ilköğretim seviyesinden itibaren uygulanmaya çalışılmıştır. Bunlardan en sık kullanılanları İFİKAN (İleriye bak – Fikirler – İşaretler – Katıl – Araştır – Not tut) ve ELVES (Excite – Listen – Visualize – Extend – Savor) yöntemleridir. Bu yöntemlerin basamakları dikkate alındığında dinlediğini anlama becerisinin geliştirilmeye çalışıldığı dikkat çekmektedir. Dinlenilenlerin anlamlandırılmasında ve daha kalıcı hale getirilmesinde en önemli etki “metinden haberdar olma durumu”na bağlıdır. ELVES (Expand – Listen – Visualise – Extend - Savor) yönteminin (Dikkat çekme/Güdüleme – Dinleme – Canlandırma - Detaylandırma – Özümseme/Mantığa yerleştirme) basamaklarının her biri ile örtüşmektedir. 1.1. Problem Cümlesi Dinleme öncesinde öğrencilerin “dinleme metninden haberdar olmasının” dinleme becerisi üzerinde etkisi var mıdır? 1.2. Çalışmanın Amacı Bu çalışmanın amacı Türkçe öğretiminde dört temel dil becerisinden biri olan dinleme becerisini geliştirmeye yönelik olarak öğrenciyi dinleme gerçekleşmeden evvel dinleme metninden haberdar etmenin dinleme becerisini geliştirip geliştirmediğini belirlemektir. 1.3. Çalışmanın Önemi Bireyin dilsel becerilerini geliştirmek için önemli bir rol üstlenen öğretmenlerin yetiştirilmesinde hizmet öncesi eğitimin niteliğinin artırılması ve amacına uygun biçimde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu durum ana dili öğretiminde çağdaş yöntem ve tekniklerin kullanılmasını, teknolojik gelişmelere bağlı olarak hazırlanan etkinliklerin düzeye uygun biçimde uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Cüceloğlu (2005: 167) da konuşma konusunda beceri geliştirmek için bazı okullar ve programların kurslar verdiğinden; ancak bunun bir parçası olan dinleme konusunda daha becerili olabilme alanında hiçbir yerde herhangi bir kursun verilmediğine dikkat çekilmektedir. Dinlemeye ilişkin anlayış “Başarılı bir iletişim açısından gerekli olan ‘anlayabilmek için dinleme’ kişinin rastlantılara bağlı olarak kendi kendisini eğitmesine bırakılır. Bazı kişiler doğuştan iyi dinleyici doğabilir; ne var ki, bu kişilerin sayısı azdır. İyi bir dinleyici olabilmek için çoğu insanın bilinçli bir çaba harcaması ve yeni beceriler geliştirmesi gerekir.” biçiminde belirtilmektedir. Dört iletişim etkinliği (dinleme, konuşma, okuma, yazma) içinde en çok dinlemeye zaman harcandığı ancak ne yazık ki resmi eğitimde diğer üçünün üstünde daha fazla durulduğu ve dinleme ediminin ihmal edildiği (Sayers vd., 1993: 57) dile getirilmektedir. Özbay (2005: 91) ise dinleme edimine önem verilmediğini “Öğretmenlerimizin sınıf ortamında en çok kullandığı uyarı ve öneriler arasında “Dinleyin!” sözü yer almaktadır. Ancak, tüm bu uyarılara 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 83 rağmen öğrenciler kısa süre sonra yine dinlememeye eğilim gösterirler. Bu da aileden başlayan ve eğitim kurumlarımızda devam eden dinleme eğitiminin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Öğrencilere dinlemenin kuramsal yönü sık sık anlatılsa bile bunun bir davranış hâline dönüşmesi için yeterince çaba gösterilmemektedir.” biçiminde dile getirmektedir. Özbay’ın da söylediği gibi dinlemenin kuramsal yönünden sık sık bahsedilmesi ve bunu davranış hâline getirilmemesi dinleme eğitiminin uygulama aşamasındaki büyük bir eksikliktir. Bunun yanında öğrenci çalışma kitaplarında dinleme metinlerinin, dinleme becerisinden çok okuma becerisini geliştirmeye yönelik olması ve dinleme becerisini geliştirecek çalışma metinlerinin kitaplarda yer almaması uygulamadaki dinleme eğitiminin diğer eksiklikleridir. İletişimin ve öğrenmenin en temel yolu olan dinleme çocuğun yaşamında yer alan ilk anlama etkinliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle de yaşamın her alanında görülen dinleme etkinliği ile ilgili beceri ve alışkanlıklar doğal biçimde elde edilmektedir. Ancak doğal biçimde elde edilen bu beceri ve alışkanlıklar bireyin yaşama hazırlanması için yeterli olmamaktadır. Türkçe Öğretim Programında (2006) da önemle üzerinde durulduğu gibi öğrenmenin ve iletişimin vazgeçilmez öğesi olan dinleme edimini geliştirmek için uygun etkinlikler hazırlanmalı, uygulanmalı ve bu etkinliklerden en üst düzeyde verimlilik sağlanmalıdır. 1.4. Varsayımlar Uygulamaya katılan, dinleme tutumları olumlu ya da olumsuz olan tüm öğrenciler uygulamayı samimi bir şekilde gerçekleştirmiştir. 2. Yöntem Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak deneysel yöntem kullanılmıştır. Deneme öncesi modellerden tek grup ön test son test modeli kullanılmıştır. Öğrencilere öncelikle metinden haberdar etmeden bir dinleme etkinliği gerçekleştirilmiş, sonrasında, farklı bir metin, metin içeriğinden haberdar edilerek dinleme etkinliği uygulanmış ve yeni metin yazmaları istenmiştir. Tek grup ön test son test modelinde, gelişigüzel seçilmiş bir gruba bağımsız değişken uygulanır. Hem deney öncesi (ön test) hem de deney sonrası (son test) ölçmeler vardır (Karasar, 2009: 96). Bu modelde sınıfın dinlemeye olan tutumu ve Türkçe dersi başarıları arasında bir fark gözetilmemiştir. 2.1 Evren ve Örneklem Araştırma, 2010-2011 eğitim-öğretim yılı ikinci döneminde Uşak il merkezi evreninde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada örneklem olarak il merkezinde bulunan Özdemirler İlköğretim okulundan 32 beşinci sınıf öğrencisi belirlenmiştir 2.2 Sınırlılıklar Bu araştırma ilköğretim öğrencileri ile sınırlandırılmıştır. Benzer özellikteki gruplara genellenebilir. 2.4. Metinlerin Seçilmesi Çocukların, dört temel dil becerisini ve dilbilgisi konu alanına ilişkin bilgileri edinmelerinde kullanılacak olan metinlerin etkisi ve önemi büyüktür. Bu durum Sever (2002: 192)’de “Ana dili öğretimi doğası gereği bir sanat eğitimi sürecidir. Öğrencilerin yaratıcı yetilerinin ve gizil güçlerinin açığa çıkarılabilmesi için öğrenciler, düzeyine uygun sanatsal niteliği olan metinlerle karşılaştırılmalıdır.” biçiminde dile getirmektedir. Türkçe öğretiminin öğrencilerde oluşturmakla sorumlu olduğu ‘dil bilinci ve duyarlılığı’ da doğal bir öğrenme ortamında sezinlettirmeli biçimde dilinin özelliklerini yansıtan metinler aracılığıyla sağlamalıdır. Çalışmada kullanılacak metinler Türkçe Programı’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda belirlenmiştir (MEB, 2006: 162). 1. Türk Milli Eğitiminin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olmalıdır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 84 2. Millî, kültürel ve ahlaki değerlere, milletimizin bölünmez bütünlüğüne aykırı unsurlar yer almamalıdır. 3. Siyasi kutuplaşmalara ve ayrımcılığa yol açacak bölücü, yıkıcı ve ideolojik ifadeler yer almamalıdır. 4. Öğrencilerin sosyal, zihinsel, psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek cinsellik, karamsarlık, şiddet vb. öğeler yer almamalıdır. 5. İnsan hak ve özgürlüklerine, insani değerlere aykırı öğeler yer almamalıdır. 6. Dersin amaçları ile kazanımlarını gerçekleştirecek nitelikte olmalıdır. 7. Öğrencilerin ilgi alanlarına ve seviyesine uygun olmalıdır. 8. İşlenecek süreye uygun uzunlukta olmalıdır. 9. Türkçenin anlatım zenginliklerini ve güzelliklerini yansıtmalıdır. 10. Alınan metinler kendi içinde bütünlük taşımalıdır. 11.Öğrencilerin dil zevkini ve bilincini geliştirecek, hayal dünyalarını zenginleştirecek nitelikte olmalıdır. 12. Öğrencinin kişisel gelişimine katkıda bulunacak ve onlara estetik bir duyarlılık kazandıracak nitelikte olmalıdır. 2.5.Veri Toplama Süreci Bu aşamalardan sonra çalışmaya esas oluşturacak verilerin toplanmasına geçilmiştir. Son hâliyle dinleme metinleri hazırlanmış ve dinleme yapacak öğrenciler için Milli Eğitim Bakanlığının oluşturduğu ve 2006 yılında kullanılan dinleme metninden yararlanılmıştır. Ancak görsel destekli dinleme yapacak öğrenciler için Windows Movie Maker kullanılarak uygun resim ve fotoğraflar aracılığıyla seslendirilmiş metin eşliğinde bir slayt gösterimi hazırlanmıştır. Söz gelişi sesli metinde “baldan umudu kesti artık babam” denirken araştırmacı slayta bir bal kavanozu fotoğrafı ve babayı temsilen bir çocuk fotoğrafı yerleştirmiştir. Ses ve görüntü mümkün olduğunca birbiriyle örtüşür hale getirilmiştir. Tüm araçlar hazır hale getirildikten sonra örneklemde yer alan okul yönetimi ve Türkçe öğretmenleri bilgilendirilerek görsel destekli dinleme için projeksiyonu bulunan bir sınıf; dinleme metni için öğrencilerin kendi sınıfı; sesli okuma için okulun çok amaçlı salonunda birbirinden bağımsız iki bölme, sessiz okuma için yine öğrencilerin kendi sınıfları ayarlanmıştır. Öğrenciler sınıfa toplandıktan sonra kendilerine bir öykü dinletileceği ve dinlendikten sonra öykü hakkında kendilerinden bir yazı yazmalarının isteneceği söylenmiştir. İlk olarak öğrencilere “Baldan Umut” adlı öykü dinletilmiştir. Dinleme işlemi sonrasında söylendiği gibi kendilerinden öykü ile ilgili bir yazı yazmaları istenmiştir. Yazacak oldukları yazı hakkında özellikle bir sınırlandırma dile getirilmemiştir (kısa-uzun, özet ya da yeni metin gibi...) Sonrasında öğrencilerin yazdığı metinler toplanmıştır. Hemen 1 gün sonrasında aynı öğrenciler yine aynı saat ve aynı ortamda, toplanmıştır. Dinletilecek Altın Saçlı Kız metni hakkında, öğrencilere, metin içeriği hakkında bilgi verilmiştir. Öğrenci dinleme metninin içeriğinden haberdar edilmiştir. 3. Bulgular ve Yorumlar İlköğretim beşinci sınıf öğrencilerinin dinleme metninden haberdar olmasının dinleme becerisine olan etkisinin değerlendirildiği araştırmanın bu bölümünde, araştırma amaçları doğrultusunda elde edilen verilerin analiz edilmesiyle ulaşılan bulgulara yer verilmiştir. Öğrencilerin metinden haberdar olma durumunun dinleme becerisine olan etkisini, öğrencilerin metinleri dinledikten sonra metinle ilgili yazmış oldukları yazıların başlıklarını ele alarak inceleyeceğiz. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü BAŞLIKLAR Baldan Umut Yemek Yemeyen Çocuk Baldan Umut Kesilmez Balcı Aile İskelet Çocuk Balcı Aile ve Aksi Derviş 85 F 24 3 2 1 1 1 Tablo 1: Dinleme Metninden Haberdar Edilmeden Yazılan Metin Başlıkları Yapılan uygulama sonucunda öğrencilerin yazdıkları incelendi. Baldan Umut adlı metnin dinlenmesi sonrasında yani dinleme metninden haberdar olmadan yazılan yazılar incelendiğinde, 32 kişilik sınıfın 24’ünün yazısının başlığı, dinleme metninin başlığı olan “Baldan Umut”tur. Geri kalan kısımdaki 3 öğrencinin “Yemek Yemeyen Çocuk” 2 öğrencinin “Baldan Umut Kesilmez” 1 öğrencinin “Balcı Aile” 1 öğrencinin “İskelet Çocuk” 1 öğrencinin “Balcı Aile ve Aksi Derviş” gibi dinleme metninin içinde geçen kelimelerle başlıklar oluşturulduğu görülmüştür. Dinleme metninden haberdar edilerek gerçekleştirilen dinleme sonrasında yazılan metinlerin başlıkları ise birbirinden ve ana metnin başlığından tamamen farklıdır. “ Kabak Kız, Yoksul Terzi Kızı ve Prenses, Alay Etme, İyilik mi Kötülük mü, Yürek Yakar, Çirkin Yüzlü Oğlan, İç Güzellik, Benim Özel Köpeğim, Ormanda Kaybolan Kız, Keller de Güzeldir, İçim Dışı Bir, Dürüstlük ve İyi Niyet” gibi başlıklar verilmiştir. Uygulanan dinleme metinlerinden sonra öğrencilerin yazmış oldukları metinlerin giriş cümleleri incelendiğinde, metin başlıklarında karşımıza çıkan sonuç burada da göze çarpmaktadır. Yani dinleme metninden haberdar edilmeden gerçekleşen dinleme sonrasında öğrencilerin çoğunluğunun yazmış olduğu metinlerin giriş cümleleri, asıl metnin giriş cümlesi ile aynıdır. Ana metin: “Köyün birinde arıcılıkla uğraşan bir ailenin beş altı yaşlarındaki çocuğu yemeden içmeden kesilivermiş” (Ö 4): “Bir köyde balcı bir aile yaşarmış bu ailenin oğulları varmış ve hiçbir şey yemiyormuş” (Ö 27): “Bir gün bir köyde bir aile varmış. Bu ailenin çocuğu baldan başka bir şey yemiyormuş” (Ö 28) : “ Bir zamanlar bir çocuk varmış. Çocuk baldan başka bir şey yemiyormuş ve ailesi çok üzülüyormuş” Metinden Haberdar Edilmeden Yazılan Giriş Cümleleri F Metinle Bire Bir Örtüşenler 26 Metinle Farlılık Gösterenler 6 Tablo 2: Dinleme metninden haberdar edilmeden yazılan metinlerin giriş cümleleri Metinden Haberdar Edilmeden Yazılan Sonuç Cümleleri F Metinle Bire Bir Örtüşenler 19 Metinle Farklılık Gösterenler 13 Tablo 3: Dinleme metninden haberdar edilmeden yazılan metinlerin sonuç cümleleri Tablo 2 ve Tablo 3’te gösterildiği üzere sınıftaki büyük bir çoğunluğun yazılarının ilk ve son cümleleri dinleme metnindeki başlangıç ve bitiş cümleleriyle aynıdır. İçerik ise kısa ve tamamen dinleme metninin cümleleri tekrar edilmiş, farklı bir cümle kullanım şekli ya da farklı örneklerle karşılaşılmamıştır. Sadece bir öğrencinin bambaşka bir olay anlattığı görülmüştür. İncelendiğinde o öğrencinin de yakın zamanda gıda zehirlenmesi yaşadığını bu yüzden kendi yaşanmışlığını parçada gördüğü için, metne bağlı kalmadan kendi hikâyesini anlattığı tespit edilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 86 Bir diğer metin Altın saçlı kız sonrasında yazılanlar, ilk metin sonrası yazılanlarla karşılaştırıldığında sonuç farklıdır. İlk metnin tam aksi, 32 kişilik sınıfta 4 öğrenci dışında geri kalan tüm öğrenciler farklı başlıklar kullanmışlar. Aynı zamanda yazının başlangıç ve bitiş cümlelerinin yanında tüm ifade şekli bambaşkadır. Gerek hikâyedeki olay, gerekse şahıslar, anlatılan durum, pek çoğu farklı ifade edilmiş. Ancak hepsinde de metinden çıkarım yapılması gereken durumun herkes farkındadır ve bu duruma kendi yazılarında yer vermişlerdir. İlk metinde ezber durumu gözlenmektedir ve cümleler kulakta kaldığı gibi, henüz kısa süreli belleği terk etmemişken bire bir şekliyle yazıya geçirilmiştir. Asıl metin: Zamanın birinde, bundan çok yıllar önce. Saraylarda padişahların yaşadığı, meydanlarda okların atıldığı, pazarlarda altın sikkelerle alışveriş yapıldığı zamanın birinde… Güzel bir bahçenin tam ortasına kurulu bembeyaz bir ev varmış. (Ö 12): “Bir zaman bir kişiyle oyun oynarken yanına bir oğlan gelmiş. Çocuklar oğlanı görünce çok korkmuşlar.” (Ö 16): Bir gün bir yerde anne ördek varmış. Bu ördek doğurmuş ve bir sürü yavru ördek olmuş.” Bu araştırmada ortaya çıkan farkın, öğrenciler arası bir fark olmadığı, öğrencinin kendi yazmış olduğu iki metin arasındaki fark olduğu unutulmamalıdır. Şöyle ki; (Ö 2) 1. metin giriş cümlesi: “Bir ailenin baldan başka hiçbir şey yemeyen bir çocuğu varmış…” (Ö 2) 2. metin giriş cümlesi: “İnsanların dış görünüşleri önemli değildir. Önemli olan içlerindeki duygudur. Arkadaş olabilmek için güvenilir ve destekleyici olmak gerekir. Mesela bizim mahallede saçları dökülen bir kız var ve herkes onunla dalga geçiyor. (...) Onun arkasında duruyor ve ona destek oluyorum.” Öğrencilerin yazmış oldukları metinlerin uzunlukları ve kullandıkları kelime sayısı bakımından da iki metin arasında farklar görülmektedir. İlk metin dinlendikten sonra yazılan öğrenci metinlerinin, ikinci metin dinlendikten sonra yazılan metinlerden daha kısa ve kelime sayısının az olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin ilk metinlerinde cümleler sık sık tekrar edilmiş ve yaratıcılık açısından bir kısırlık söz konusudur. Ancak öğrencilerin ikinci metinlerinde, dinleme metinleri içerisinde geçmeyen, farklı sözcükler kullanılmış ve farklı cümleler kurulmuştur. Yani ilk metinlerine göre öğrencilerin ikinci metinlerinde daha yaratıcı oldukları ve kendi düşüncelerini daha rahat ifade edebildikleri gözlenmiştir. 4. Sonuç ve Öneriler 4.1. Sonuç Dinleme becerisini kazandırma aşamasında dinleme metninden haberdar edilerek dinleme ve dinleme metninden habersiz dinleme sonucunda anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Dinleme metninden haberdar olduktan sonra gerçekleştirilen dinlemenin öğrencilerin zihinlerinde daha kalıcı etkiye sahip olduğu ortaya konmuştur. Elde edilen bulgular sonucunda dinleme becerisini geliştirmek için Türkçe programında öğrenciler işlenecek dinleme metninden önceden haberdar edildiğinde, bu durumun dinleme becerisini geliştirmeye katkı sağladığı görülmüştür. Öğrencinin dinlenecek metinden haberdar olması, metni zihninde yapılandırmasını ve kabullenmesini sağlamış, böylelikle yazdığı yazıda hem dinleme metninden kopmamış, onun söylemek istediği her şeyi dile getirmiş hem de kendi yaratıcılığını kullanabilmiştir. Bulgulardan hareketle dinleme öncesi anının dinleme becerisini büyük ölçüde etkilediğini görmekteyiz. Ayrıca öğrencinin dinlenecek metinden haberdar olması ile metne karşı olumlu tutum geliştirmesi sağlanabilir ve böylece dinleme becerisinin öğrenci tarafından kazanılması kolaylaşacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 87 4.2. Öneriler Araştırma sonuçları ışığında, öğrencilerin dinleme metninden haberdar edilmesinin dinleme becerisi alanında kullanımının faydalı olacağı söylenebilir. Bu doğrultuda şu öneriler dikkatlere sunulabilir: 1. Dinleme eğitiminde öğrencinin dinlenecek metnin önceden haberdar edilmesinin Türkçe derslerinin dinleme alanında kullanılması öğrencinin yaratıcılığını kullanmasına zemin hazırlar ve dinleme becerisini olumlu etkiler. Yani bu durum dinleme etkinlikleri sırasında uygulanmalıdır. 2. Farklı yaş ve eğitim seviyelerindeki öğrencilerin dinlenecek metne olan tutum ve görüşlerini belirlemek amacıyla çalışmalar yapılabilir. Bu çalışmalarla öğrencinin dinlenecek metne olumlu tutum geliştirmesi sağlanabilir. Kaynakça Akyol, H. (2007). İlköğretimde Türkçe Öğretimi. Ankara, Pegem Yayıncılık. Akyol, H. (2008). Türkçe İlk Okuma Yazma Öğretimi. Ankara: Pegema. Çifçi, M. (2006). Türkçe Öğretiminin Sorunları, Türkçenin Çağdaş Sorunları, Editörler: Gürer Gülsevin, Erdoğan Boz, İstanbul, Divan Yayınları, s. 71-118 Çifçi, M. (2001). Dinleme Eğitimi ve Dinlemeyi Etkileyen Faktörler, Afyon Sosyal Bilimler Dergisi, C. II, S. 2, Afyon, s. 165-177. Kocatepe Üniversitesi Demirel, Ö. (1999), İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi, Ankara: MEB Yayınları. Demirel, Ö. (2006), Türkçe ve Sınıf Öğretmenleri İçin Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık Doğan, Y. (2008). İlköğretim Yedinci Sınıf Öğrencilerinin Dinleme Becerilerini Geliştirmede Etkinlik Temelli Çalışmaların Etkililiği.Türk Eğitim Bilimleri Dergisi. 6 (2) s. 261-286. Gücüyeter, B. (2009). Türk Dili ve Edebiyatı Derslerinde Dinleme Eğitimi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13 (2): 161-170 Kavcar, C. vd. (1998), Türkçe Öğretimi, Ankara: Engin Yayıncılık. Özbay, M. (2005). Dinleme Eğitimi. Ankara: Akçağ Yayınları. Özbay, M. (2006). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 1. (1. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi. Özbay, M. (2007). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 2. (2. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi Sever, S. (2000), Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme, Ankara: Anı Yayıncılık. Sönmez, V. (2005). Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı. Ankara: Anı Yayıncılık. Temur, T. (2001). Dinleme Becerisi-Konu Alanı Ders Kitabı İnceleme Kılavuzu Türkçe, 1–8. Ankara: Nobel Yayınları. Temur, T. (2010). Dinleme Metinlerinden Önce ve Sonra Sorulan Soruların Üniversite Öğrencilerinin Dinlediğini Anlama Beceri Düzeyine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 29, s: 303-319, Türkçe Sözlük. (2005), Ankara: TDK Yayınları. Yalçın, A. (2006). Türkçe Öğretim Yöntemleri Yeni Yaklaşımlar. Ankara: Akçağ Yayınları. Yangın, B. (1998). Dinlediğini Anlama Becerisini Geliştirmede Elves Yönteminin Etkisi. Doktora Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 88 GENÇLİK DERGİLERİNDE DİLİN KULLANIMI VE TÜRKÇEYE ETKİLERİ Nur AKGÜL Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi nurakgul_91@hotmail.com Özet Dil, insanlığın bütün güç ve kabiliyetlerini, kültürel birikimini geçmişten geleceğe taşımasına yarayan canlı bir varlıktır. Dil, durmadan yeni sözcükler, yeni kavramlar üretir. Yeni bir kavrama kendi imkânlarıyla karşılık bulamayınca da başka dillerden sözcükler alır. Ancak alınan bu sözcükleri kendi mantık ve ses yapısına uydurarak millîleştirir. Her medeni ve ileri kültür dili gibi Türkçenin de yüzde yüz saf olmasına ne imkân ne de lüzum vardır. İhtiyaç hâlinde, başka dillerden kelime almak kadar tabii bir şey olamaz. Ancak bu kelime alışverişi, ihtiyaç hudutlarını aşarak bir heves ve özenti şeklini almadan, normal ölçüler içinde kalmalıdır. Yabancı sözcüklerin dilimize yerleşmesinde medya ve iletişim araçlarının birer köprü vazifesi gördüğü tartışılmaz bir gerçektir. Türkçe eğitiminde hitap edeceğimiz yaş gruplarının gençlik dergilerine olan ilgisi açıkça gözlenmektedir. Bu dergilerde de diğer iletişim araçlarında olduğu gibi Türkçenin yozlaşmasına neden olacak kabul görmemiş argo sözcüklerin, anlam ve şekil yönünden Türkçenin kurallarına uymayacak kelimelerin örnekleri görülmektedir. Dergileri bu yönüyle inceleyerek ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin bu durumdan ne yönde etkilendiklerini görmek mümkündür. Araştırmada Trendy, Cosmo Girl, Do You, Go Girl, Hey Girl dergilerinin ikişer sayısı incelenecektir. Kullanılan argo kavramlar, anlatım bozuklukları, öğelerin dizilişi, ‘v’ yerine ‘w’ kullanım sıklığı ve kelimelerdeki keyfi yazımlar dikkate alınacaktır. Araştırma sonucunda; gençlik dergilerinin dil üzerindeki etkilerine, dildeki bozulmalara ve Türkçe eğitimine olumlu veya olumsuz etkilerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Türkçe eğitimi, gençlik dergileri, yazım yanlışları Giriş Dil, insanı insan yapan özelliklerden en başta gelenidir. Dil, bir milletin “millî şuuru”, “hafızası”dır. Dilin insan toplulukları içinde de çeşitli vazifeleri vardır. Dil, iletişim ve anlaşma aracıdır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini dil aracılığıyla diğer insanlara, insan topluluklarına aktarmaktadır. Dil aynı zamanda düşünmenin de aracıdır. İnsanlar genellikle kelimeler aracılığıyla düşünmektedir (Karaçalı, Eşitgin, Aslan, 2004). Tahir Necat Gencan (1966) dili; duygu, düşünce ve dileklerimizi anlatmaya yarayan işaretlerin daha çok, ses işaretlerinin hepsi olarak tanımlamıştır. Dil bir milletin aynasıdır. Bu aynaya baktığımız zaman orada kendimizin en gerçek yansımasını buluruz. Dilin ait olmadığı milletlerin izlerini taşıması bu yönüyle bakıldığında oldukça tehlikeli bir durumdur. Unutulmamalıdır ki dildeki karmaşıklık, bireyin ya da toplumun yaşamındaki karmaşıklıktır. (Kongar, 2003) Dilin dış etkilere açık olması milletin de sömürülmeye, yozlaştırılmaya müsait bir hâle gelmesine ortam hazırlamaktadır. Mutlaka dil başka dillerden etkilenecektir ama bu olgu belirli sınırlar dâhilinde gerçekleşmelidir. Dilin değişim içerisinde olmamasını beklemek mantıklı değildir. Dil durağan bir yapıya sahip değildir. Dil canlıdır ve gelişen bir yapısı vardır. Gelişmeler sırasında değişmeler de olacaktır. Türkçe de günümüze kadar pek çok aşamadan geçerek ve başka dillerle etkileşim içerisinde olarak bu güne gelmiştir. Bu etkileşim süreci içinde pek çok yabancı sözcük dilimizde kendine bir yer bulmuş, kullanılır olmuştur. Fakat günümüzde bu durum öyle bir hâle gelmiştir ki alınacak kavrama karşılık düşünmeden sözcüğün yabancı dildeki şekli aynen kabul görmektedir. Yabancı sözcükleri 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 89 kullanmak ise eğitim ve kültür seviyesinin üstünlüğünü belirlemede kıstas kabul edilerek büyük bir gaflete düşülmektedir. Diller arasındaki yabancı sözcük alışverişi, her şeyden önce yeni kavramları karşılayacak sözcüklerin kaynak dilde bulunmaması ya da o dilin olanakları içinde yaratılmaması nedeniyle gündeme gelmektedir. Yabancı sözcükler ödünçlendiği dilde birtakım kıpırtılar oluşturur: Bir dilin sözvarlığına yabancı sözcükler belirli bir renk ve canlılık hatta zenginlik katar. Aynı zamanda yabancı sözcüğün içerdiği kavramın o dilde karşılığının bulunması yolunda bir devinim başlatır. Yabancı sözcükler, içerdikleri kurumlar ve ideolojilerin göstergeleri olduğu için, toplumsal yaşamda birtakım kurum ve töreleri sarsarken yeni birtakım alışkanlıkların, törelerin, kurumların oluşmasına da zemin hazırlamış olur. Ancak bir dil, yabancı dillerin etkisine aşırı ölçüde açık kalıyorsa, tehlike çanları çalıyor demektir (Atmaca, 2004). Türk diline şu veya bu zamanda geçmiş yabancı sözcüklerin, başka anlam veya anlamlarının kaynak veya taşıyıcı dillerinden birer ikişer -üstelik Türk dilinde karşılıkları olduğu hâlde- Türkçeye getirilmesi, dildeki "alan genişlemesi”ne yol açmakta, bu durum ise dildeki kirlenmenin önemli sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bu durumdaki her yeni anlam, her yeni karşılık, Türk dilini boyunduruğu altına almaya çalışan yabancı dillerin gücüne güç katılmaktadır (Zülfikar, 2000). Dil kirliliği ya da dil kirlenmesi dediğimiz olguyu, uzmanlar, "bir dile yabancı dillerden yoğun biçimde dilsel birikimlerin (sözcük, dil kuralı, ek, deyim, terim vb.) girmesi" olarak tanımlamaktadır. Türkçenin son 25 yıllık geçmişine şöyle bir baktığımızda, gerçekten de dilimize özellikle Amerikan İngilizcesinden pek çok sözcüğün girdiğini görmekteyiz. Bunların önemli bir bölümünü de terimler oluşturmaktadır: teknik, ekonomik, hukuk, siyaset, kültür, sanat vb. terimleri. Yabancı sözcükler hangi durumlarda, dil kirlenmesine yol açmaktadır? Dış dünyaya açılan, diğer deyişle yabancı ülkelerle tarihsel, siyasal, ekonomik, hukuksal, teknik, ticari, kültürel, sanatsal vb. ilişkiler kuran hemen bütün toplumların dillerinde yabancı sözcükler çevrime girmektedir. Bir dil yabancı sözcükleri olduğu gibi alabilmekte; yazım, sesletim ve anlamlanma özelliklerinde birtakım değişiklikler yapabilmektedir. Dil öz savunmaya geçtiğinde de, yabancı sözcüklerle kendi söz üretme yollarını (eklerle sözcük üretme, anlam çevirisi, sözcük bileştirme, yan anlam oluşturma, yöre ağızlarından ya da özel dillerden sözcük aktarma, kimi ölmüş sözcükleri yeniden kullanıma sürme, budama, kısaltma vb.) işleterek uygun, tutunabilir karşılıklar bulabilmektedir. Yabancı sözcükler bir dilin sözvarlığında ağırlıklı bir konuma geldiğinde dilin kirlenme boyutları da doğal olarak artmaktadır (Şensoy, 2006). Bir dilin üzerindeki yabancı etkiler; ses, kelime, ek ve söz dizimi olmak üzere dört alanda kendisini göstermektedir. Bu dört alanda ise ilk etkilenmeler kelimede başlamakta, arkasından ses, ek ve söz dizimindeki etkilenmeler gelmektedir. Alıntı kelimeler, kelime türleri açısından değerlendirildiğinde giriş önceliği isimlerdedir. İsimlerin arkasından ise yabancı etkinin derecesine göre sırasıyla sıfatlar, zarflar, ünlemler, bağlaçlar, edatlar, zamirler ve fiiller gelmektedir. Kesin bir ölçü olmamakla birlikte, isimler, sıfatlar ve zarflar olağan etkileşim sınırlarında bulunurken bağlaçlar, edatlar, zamirler ve fiiller, aşama aşama, yabancı etkinin derecesini göstermektedir. Türkçe, yabancı baskının bazı derecelerini, Osmanlıca döneminde yaşamıştır. Türkçeye Arapçadan ve Farsçadan isimler, sıfatlar, zarflar, bağlaçlar, ünlemler ve edatlar girmiştir. Zamir örnekleri genel kullanıma girmemiş, ancak münferit olarak bazı ifadelerde yer almış, fiiller ise kullanılmamıştır (Özmen, 2000). Şimdilik isim, sıfat, zarf ve ünlem aşamasındayız. Etkilenmenin zamir ve fiil aşamasına gelineceği sanılmamakta ancak bağlaç ve edat aşamalarının kapıda olduğunu belirtmek gerekmektedir. Üç beş yıldır, ortaklıkları gösteren yazışmalarda ve özellikle evlenme ve nikâh davetiyelerinde, yazı dilindeki kullanılışıyla çok sık görmeye başladığımız İngilizce & "and" bunun habercisi olarak görülmektedir. Türkçe görülmekle birlikte, son yıllarda dilimize yerleşen "artı"nın İngilizce "plus"ın çevirisi olduğunu da biliyoruz. Batı dillerinden alınan ekler ise şimdilik, +masyon, +kolik ve +matik’le sınırlı görünmekle birlikte, bu eklerle veya ekleşmiş unsurlarla kurulmuş kelimeler, ister argoda, ister mizahta, şakada veya günlük konuşma dilinde olsun, Türkçeye girmiş bulunmaktadır. Batı dillerinden, kelime ve ek alanında olduğu gibi, söz dizimindeki etkilenmeler de kendisini göstermiştir. Bunun örneklerini hem cümlede hem de kelime gruplarında görmekteyiz (Şensoy, 2006). Dilimize hızla akın eden yabancı kaynaklı, özellikle Amerikan İngilizcesindeki sözcükler bugün dilimizi hem çocuklarımız hem de sonraki kuşaklar için bozulma, gelecekte yok olma, asimile olma tehlikesiyle yüzleştirmiştir. Bu durum sadece okullarda dil bilincinin verilmesiyle çözümlenebilecek 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 90 bir sorun olmaktan çok öte geçmiştir. Medya ve iletişim araçları Türkçe eğitiminde önemli bir yardımcı olacağı gibi aynı zamanda dili tehdit eden unsurları barındırması bakımından dil için tehlikeli bir ögedir. İletişim araçlarının kullanım durumu onların dile olan etkisini belirleyecektir. Kullanılış şekilleri Türk diline fayda da sağlayabilir büyük bir darbe de vurabilir. Bunun bilincinde hareket edilmesi gerekmektedir. 10-14 yaş aralığına hitap eden gençlik dergileri gençler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Bu dergileri inceleyerek dil üzerindeki etkilerine, gençlerin benimsediği dil yapısına ve gençlik dergilerinin Türkçe eğitimine olumlu veya olumsuz yansımalarına ulaşılması, fikir edinilmesi mümkündür. Yöntem Gençlik dergilerinde dilin kullanımı ve Türkçeye etkilerini inceleme amacıyla yapılan bu araştırmada doküman incelemesi kullanılmıştır. Varolan kayıt ve belgeleri inceleyerek veri toplamaya belgesel tarama denir. Duverger (1973) “belgesel gözlem” dediği bu tekniği, Rummel (1968) ve daha birçoğu “doküman metodu” olarak tanımlanmaktadırlar. Best (1959) de tekniği “mevcut kayıt ya da belgelerin, veri kaynağı olarak, sistemli incelenmesi ” olarak ifade etmektedir. Evren ve Örneklem Araştırmanın evrenini Türkiye’de yayınlanan gençlik dergileri oluşturmaktadır. Örneklem olarak Trendy, CosmoGirl, DO YOU, GO Girl, Hey Girl dergilerinin ikişer sayıları seçilmiştir. Ayrıntılı bilgileri aşağıda belirtilmiştir. Dergi Adı Trendy Cosmogirl Do You Go Girl Hey Girl Tarih 27 Haziran-3 Temmuz 2011 25-31 Temmuz 2011 Temmuz 2011 Eylül 2011 Haziran 2011 Ağustos 2011 15 Haziran- 15 Ağustos Ağustos Temmuz 2011 Ağustos 2011 Sayı 447 451 91 93 2011-5 2011-7 2011-2 2011/8 7 8 Bu sayıların seçilme sebebi güncel olmalarıdır. Dergilerde kullanılan dil; kullanılan yabancı ve argo sözcük, kural dışı türetme, keyfî yazım bakımlarından incelenecektir. Problemler 1. Gençlik dergilerinde kullanılan yabancı ve argo sözcüklerin durumu. 2. Gençlik dergilerinde görülen kural dışı türetmelerin durumu. 3. Gençlik dergilerinde keyfi yazımların durumu. Bulgular ve Yorum Bu bölümde araştırma örneklemi içerisinde yer alan dergilerin incelenmesi sonucu ulaşılan bulgulara ve yorumlara yer verilmiştir. 1. Gençlik dergilerinde yabancı sözcük kullanımı oldukça yaygındır. Araştırma süresince incelenen beş derginin isimlerinin yabancı sözcüklerden oluştuğu görülmektedir. ‘Trendy’, ‘Go Girl’, ‘Cosmo Girl’, ‘Do You’, ‘Hey Girl’olan dergi isimleri tamamıyla yabancı sözcüklerden seçilmiştir. Bu durum, bu şekilde daha ilgi çektiğiyle savunulsa da kesinlikle büyük bir yanlıştır. Dergi isimlerinde olduğu gibi bölüm adlarında da yabancı sözcükler kullanılmıştır. Okurların hayran olduğu kişilere yer verilen bölümün adı ‘fan club’olarak kullanılmaktadır. ‘trend alarmı’, ‘erkekim’, ‘zoom’bölümleri de hatalı kullanımlara örnektir. Yabancı bir sözcük olan ‘trend’ve ‘zoom’kullanılmış aynı zamanda ‘erkekim’kelimesindeki ‘k’sesinde yumuşama kuralına uyulmayarak yazım yanlışı yapılmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 91 Yabancı dillere duyulan özenti ve yerli değerlerin horlanması yabancılaşmayı hızlandırmıştır. ‘Cool, online, stil, vintage, flörtöz, monoton, populer, ikon, trend, zoom’sık kullanılan yabancı kelimeler arasında yer almaktadır. ‘Telemarketing, rocker, beybi stayla, sticker, peeling, ex, non-stop, raitingler, maxi tarih, teen yılları’ifadeleri yabancılaşma boyutunun aşırı derecelere vardığının göstergesi olmuştur. Türkçe karşılığı olduğu halde kullanılan pek çok yabancı sözcük Türkçemizde yer bulmaya başlamıştır. Türkçe karşılığı olmasa dahi yeni sözcük üretimi mümkündür. Fakat bu esnada kolaya kaçarak yabancı sözcüğün olduğu gibi alındığı gözlenmektedir. 1862’lerde yazı dilimizdeki 100 sözcüğün 33’ü Türkçe, 67’sini yabancı sözcükler teşkil etmekteydi. 70 yıl sonra yani Türk Dil Kurumunun kurulduğu 1932’de yazı dilimizdeki Türkçe sözcük oranı %43’e ulaşmıştır. Dil devriminden kırk altı yıl sonra 1978’de %85’i bulmuştur. Şimdi ise bu oran yine geriye doğru hızla gitmektedir (Atmaca, 2004). Argo kavramlara sıkça yer verilmiştir. ‘lan’, ‘ulan’, ‘hajı’, ‘en baba’, ‘arıza çıkarmak’ ifadeleri argo kullanımına örnektir. Dildeki bozulmaların gençler üzerinde ağırlık göstermesi büyük bir tehlikeyi beraberinde getirir. Geleceğin yetişkinleri olarak toplumu şekillendirecek olanlar onlardır. Dil nesiller boyunca aktarılan bir kültür ögesidir. Millî bilincin oluşmasını sağlayan dil ne kadar yabancı sözcüklerle istilaya uğrarsa milli bilinç de bu ölçüde zarar görecektir. Asimile olmuş bir dil asimile olmuş bir millet doğurur. Yaşar Kemal Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca romanında fillerin karıncaları yok etme planlarını şöyle anlatır: "En baştaki sorun dil," dedi Sultan. "Bunu unutmayın. İlk önce dillerini unutup karıncalıktan çıkacaklar, fil olmak için can atacaklar… Her karıncanın içinde bir fil padişahı yatacak. Karıncaların kellelerini kesmektense dillerini kesmek daha doğrudur (Sezgin, 2004). Sterilizasyon Angel teuki Büşra u-know Popüler Monoton Online Fan club Non-stop Ex Hayattan bezmiş bir loser ister miydin? Seri-flörtöz Star Sportmen Kombinlemek Peeling Eyeliner Defrize Protez Online Ekstra Cool Neon Frozen Monoton Trend Sticker Aktivite Popularitesi Bohem Trend Stil Trendy Hey Girl Go Girl 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Country pop Drape Rocker Konsept Cover Eksantrik Proporsiyon Bootie Hit Country pop Drape Rocker Konsept Cover Eksantrik Profesyonel Vintage Punk Monokram Beybi stayla Zoom Raitingler Mail Stietoolarıyla Naturel Feminen Kontrast Maxi tarih Obje Seramoni Bohem Vintage Pin-up Gotik Teen yılları Cool Star Eyeliner Kiss kiss Flörtöz Patchwork Vintage Been-pop Telemarketing Stil Zoom yap! Cool Online Charm 92 Go Girl DO YOU COSMO GİRL 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 93 2. Yabancı kelimelere Türkçe ekler getirilerek hatalı sözcük üretimleri yapılmıştır. Bu duruma ‘trend’lemek’, ‘kombinlemek’, ‘seri-flörtöz’kelimelerini örnek gösterebiliriz. Kankaloji Fit-not Flörtöz Trend’lemek Tweetine tweetine tweetine baktık! Sel-profösörüyüm Kankilik Hey Girl COSMO GİRL GO Girl 3. Dergilerde yayımlanmak üzere yazdıkları yazılarında isimlerini değişik ifadelerle yansıttıkları tespit edilmiştir. Dergiye yolladığı yazısının sonuna imzasını ‘SİMhGe’şeklinde yazan okurun ifadesi yaygınlaşan gençlik dilinin örneklerindendir. Harfleri büyüklü küçüklü yazarak yapılan yazım yanlışlığının yanı sıra ‘h’harfinin kullanımı kelimelerin şekillerinin bozulduğu gerçeğini göz önüne koyuyor. Türkçede böyle bir kelime yapısı yoktur. Amerikan İngilizcesinden örnek alınan bu yapı yabancı dil özentiliğinden kaynaklanmaktadır. Yabancı dil düşkünlüğünün özel isimlere yansımasını gösterilebilecek başka bir okur imzası daha mevcuttur. Yine farklı bir dergiye yollanan yazının sonunda ise isim belirtirken ‘Büşra u-know’, ‘JustinMania’ifadeleri kullanılarak yazılması genç okurların yabancı dile olan özentisinin örneğidir. Sıkça tartışılan bir konu olan konuşma dilinin yazma diline yansımasının örnekleri dergilerde yer almıştır. ‘söyliycem’, ‘göstercem’, ‘ne düşünion?’, ‘bakiim’ ifadeleri yazım kurallarına aykırıdır. Bir başka husus, anlatımı ilgi çekici hale getirmek için sık yapılan bir yanlış olan kelimelerin şekillerinin değiştirilmesidir. ‘çooook’, ‘öptümmm’, ‘vızzzz...’, ‘kıvaaannç”yıkılıyorrr!’kelimeleriyle yapılmak istenen anlamı zenginleştirmek olsa da tamamen yanlış bir kullanımdır. Çooook Fit-not Yapıcam Göstericem Uzuuun Söyliycem! Kıvaaaannç Evsahibi Göstericem Yıkılıyorrr! Ennn Çoook Sevgilerrrr Öptümmm! Olamaaaz Veee Galba Ne düşünion? Bakiim Bebeem Erkekim Üflüyorrr! Kih kih Söyleee! Yeni SAMARA ben olacağım. Sensinnn! Giriyorummm! Aşkkk! Hey Girl GO Girl DO YOU COSMO Girl 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 94 Trendy dergisinin editörü derginin 451. sayısında Türkçeye sahip çıkılmasını istediğini ve kendisinin bu konuda dikkatli olduğunu şu şekilde belirtmiştir: “Gazetelerde, dergilerde ‘Abi’bir sözcük. Ne demek, anlamı ne? Neymiş efendim ‘Ağabey’demekmiş! Ayıptır, Türkçeyle bu kadar oynamayın, kafanıza göre değiştirmeyin. Dilinize sahip çıkın. Bunu büyük gazete ve dergiler yapıyorsa, halk ne yapsın!” Editör yazısını şöyle sonlandırmıştır: “Ben son nefesimi verene kadar Türkçeyi düzgün yazıp, konuşmaya dikkat edeceğim. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşmaktan da bıkmayacağım. Söylediklerim birinizin aklında yer ederse ne mutlu bana!” Buna rağmen derginin isminden bölüm adına kadar yabancı sözcük kullanımı gerçekleştirilmiş. Çelişkiler mevcut olsa da belirtmek gerekir ki Türkçe kelimelerin kullanılması, yazım yanlışlıklarına yer verilmemesi bakımından en büyük özen Trendy dergisinde görülmüştür. Sonuç ve Öneriler Değişen dünya şartları ve gelişen teknoloji ile birlikte dilimizin giderek özünden sapmaya başladığı günümüzde insanlarımızın, özellikle de geleceğimizin teminatı ve ışığı olan gençlerin, dile sahip çıkmak yerine farklı arayışlar ve bilgili görünme veya kabul görme çabası içerisinde dilimizi bilinçli veya bilinçsizce kirletmesi dilimizi çok hızlı bir çözülmeye götürmektedir. Bu çözülmeyi hızlandıran en temel unsur ise sosyal iletişim ve paylaşım alanının (Gencan, 1966) giderek önem kazanması. Gençler başta olmak üzere genel olarak kullanılan kitle iletişim araçlarının ve sosyal iletişim araçlarının başında gelen dergiler hem yazılı hem de görsel olması açısından farklı bir önem taşımaktadır. Öncelikle günlük konuşma diline giren yabancı sözcükler ve hatalı olarak türetilen kelimeler yazılı olarak ilk önce gençlik dergilerinde gözümüze çarpmaktadır. Gerek dikkat çekmek gerekse etkiyi arttırmak amacıyla kullanılan kelimeler gençler tarafından farklı alanlarda da kullanılmaya başlanmaktadır. İnceleme sonuçlarında açıkça görülmüştür ki gençlerin kendi aralarında geliştirdikleri dil Türkçeye büyük zarar vermektedir. Şu anda ise bu sadece işin başlangıç aşamasıdır. Bu durumun önüne geçilmezse bu ‘sözde dil’daha çok yayılacak ve kullanan yaş ortalaması da düşecektir. Giderek artan bu dil kirlenmesi ise Türkçeyi hızlı bir şekilde güdükleştirecek bir olgu olacaktır. Yabancı sözcüklerin sorumsuzca, kurallar yok sayılarak Türkçeye sokulması Türkçenin yapısını zedeleyecektir. Yabancı sözcükler arttıkça dil yanlışları büyüyecektir. Bunun karşısına geçebilecek fikirler geliştirilmelidir. Yazı ve konuşma dilinde Türkçe sözcük oranı çoğaldıkça, dil yanlışları büyük ölçüde azalacaktır (Özel, 2000). Gençlik dergilerinde kullanılan dilin Türkçeye olumsuz etkilerini en aza indirmek veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla çok boyutlu bir çalışma yürütmek gerekir. Bu çalışmaları şu sıralayabiliriz: Herkesi güzel Türkçeyi etkili, güzel ve doğru kullanmaya özendirmeliyiz. Dil duygusu ve ana dili bilincine sahip bireylerin yetişmesini sağlamalıyız. Her ne kadar kolay bir çalışma olmasa da dil gümrüğü uygulamasına bir an önce geçilmelidir. Yoğunluktaki dile/dillere karşı koyabilmek için sözcük ve terim üretimine yeterince önem verilmelidir. Uzman kişiler tarafından bu konuda gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Tüm öğretim kademelerinde Türkçe eğitiminin yeterince etkili, verimli yapılabilmesi için gerekli duyarlık ve özen gösterilmelidir. Bu önemli konu, gelip geçici olan bakan ya da hükümet politikası olarak değil, sıkı ve değişmez bir devlet politikası olarak görülmelidir. İşin özü, etkili ve bilinçli ana dili eğitiminde yatmaktadır. Kaynakça Atmaca, N. S. (2004). Çırpınış. İstanbul: Toroslu Kitaplığı. Best, J. W. (1959). Research in Education . Prentice Hall. Duverger, M. (1973). Sosyal Bilimlere Giriş: Metodoloji Açısından. (U. Oskay, Çev.) Ankara: Bilgi Yayınevi. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 95 Gencan, T. N. (1966). Dilbilgisi. İstanbul. Karaçalı, A., Eşitgin, D., & Aslan, C. (2004). Türk Dil Kurumu Başkanı İle Söyleşi. Eğitim (özel sayı) . Kongar, E. (2003). Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe. İstanbul: Remzi Kitabevi. Özel, S. (2000). Dil Kiri El Kiri. Ankara: Bilgi Yayınevi. Özmen, M. (2000). İsim ve Sıfat Tamlamalarında Bozulmalar. Türk Dili 586 , 354. Rummel, J. F. (1968). Eğitimde Araştırmaya Giriş. (R. Taşçıoğlu, Çev.) Ankara: MEB Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı. Sezgin, F. (2004). Türkçede Batı Kaynaklı Kelimelerin Yoğunluğu. Ankara: TDK Yayınları. Şensoy, F. (2006). Medya Ve İletişim Yolu İle Türkçeye Girmiş Yabancı Sözcükler. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Edirne. Zülfikar, H. (2000). Doğru Yazalım Doğru Konuşalım. Türk Dili 586 , 344. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 96 HARF DEVRİMİ ÖNCESİ TÜRKÇEDEKİ STANDART İML SORUNU Ensar KILIÇ Savaş BÜYÜKGÖKDERE Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi ensarkilic@hotmail.com.tr savas_bgd@hotmail.com Özet Türkler tarihsel süreç içerisinde birçok kavimle etkileşmiştir; bunun bir sonucu olarak Türkçeye önemli miktarda yabancı kökenli sözcük girişi olmuştur. Dildeki bu hareketlilik, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeye başlamasıyla daha da hızlanmıştır. Dile giren özellikle Arapça ve Farsça sözcükler; zamanla “edebiyat dilinde” cümle yoğunluğunu ele geçirmeye başlamıştır. Aynı süreçte bu yeni kelimelere büyük ehemmiyet verilip Arapça ve Farsçayı kapsayan birçok gramer kitabı kaleme alınmıştır. Ayrıca, Farsçadan ve Arapçadan alınan kelimelerin yazımında orijinal şekilleri standartlaştırılıp; olası bir imlâ karmaşası önlenmiştir. Tüm bunlara rağmen, dilin özünü teşkil eden Türkçe kelimeler konusunda yapılan çalışmalar oldukça yetersiz kalmış ve Türkçe kelimelerin yazımında belli bir standart yakalanamamıştır. Türkçe kökenli kelimelerin yazımında oluşan bu keyfiyet o raddeye varmıştır ki, aynı sayfanın içinde dahi aynı sözcüğün farklı farklı yazıldığına rastlanmıştır. Böylece Türkçe kelimelerdeki standart imlâ meselesi uzun süre çözüm bulunamayan, Türkçe öğrenimini zorlaştıran ve anlamlandırmada karışıklıklara neden olan bir konu olarak kalmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerine geldiğimizdeyse Türkçenin yazım meselesine karşı hassasiyet gösterilmeye başlanmış, seslere en yakın fonetik değerleri sağlayan bir imlâ sistemi kurulup, dil alfabenin olumsuz etkilerinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Bu süreç, Cumhuriyet’in ilanının ardından, dil öğreniminin kolaylaştırılıp yaygınlaştırılması düşüncesiyle de desteklenerek kuvvetlendirilmiştir. Git gide, vokallerin büyük önem arz ettiği bir dil olan Türkçeye Latin alfabesinin, Arap alfabesinden daha uygun olduğu dile getirilmiş, yazımın standartlaştırılıp dil öğretiminin kolaylaştırılması bu temele oturtulmuştur. Biz de bu makalemizde, Cumhuriyet’e kadar olan dönemde, keyfiyet arz eden bir imlâdan kaynaklanan öğretim ve öğrenim sorunlarını mercek altına alarak, yeni alfabenin Türkçenin daha kolay öğrenilmesine ve “imlânın standartlaşması”na olan katkısını ele alacağız. Anahtar kelimeler: Standart imlâ, Türkçe eğitimi, alfabenin eğitime etkileri Giriş Türkçe kökleri çok eski devirlere dayanan bir dildir. Bunun için tarih boyunca Türklerin yaşadığı yerler ve kültür dairelerine göre Türkçenin yazımında birçok alfabe kullanılmıştır. Biz de bu makalemizde, Arap harflerini temel alan Cumhuriyet öncesi Türk alfabesini “dilde ortak yazım kanaatleri oluşturabilme ve standartlaşma” yönüyle ele alacağız. Aslen yaptığımız bu araştırma Latin alfabesine niçin geçildiği sorusunun birçok boyutta yanıtı olacak. Ayrıca Arap harflerine dayanan bu alfabenin kullanımının doğurduğu güçlükleri örneklerle açıklamaya çalışacağız. Cumhuriyet öncesinde Arap harfleriyle yazılan Türkçenin standart bir yazımının ortaya koyulamamasını üç temel başlık hâlinde inceleyebiliriz: Öğretmeye Dayalı Sorunlar Ünlü Harflerin Yazımı Konusunda Oluşan Sorunlar Ünsüz Harflerin Yazımı Konusunda Oluşan Sorunlar A) Öğretmeye Dayalı Sorunlar Bir dilin yazımında kullanılan alfabenin standart biçimlerinin olmaması, gerek anlam karışıklıkları doğurması gerekse öğrenimde güçlükler meydana getirmesi bakımından büyük bir sorun olarak ortaya çıkar. Osmanlı’nın son dönemlerine geldiğimizde imlâ konusunun yalnız şeklen bir sorun olmadığı, öğretimi de olumsuz yönde etkilediği görüşü hâkim olmuştur. Bu konudaki çözüm 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 97 olarak kimi aydınlar Latin alfabesinin getirilmesini önermiş kimi aydınlarsa bunun büyük bir kültür birikimini yok saymak anlamına geleceğini savunarak Türkçe için kullanılan Arap harflerinin ıslah edilmesi gerektiğini söylemiştir (Ergün, 2009: 268-69). Arap harflerinin kullanımından doğan imlâ sorunlarına ilk kez Münif Paşa 1862’de verdiği bir konferansta değinmiştir (Tongul, 2004: 105). Münif Paşa’ya göre Osmanlı dilindeki Arapça-Farsça tamlamaların çokluğu ve bu tamlamaların belirtilmesinde çoğunlukla fonetik bir unsurun kullanılmaması önemli bir imlâ sorunudur. Bunun yanında, kelimelerin yazımında harekelerin kullanılmaması, özellikle bazı özel isimlerin okunmasını imkânsız hale getirmiştir. Ayrıca Münif Paşa, Arapçada büyük harflerin bulunmamasının özel isimlerin ayırt edilememesine neden olduğunu savunmuştur (Mehmet Tahir, 1862: 14). Cumhuriyet öncesinde Türkçenin yazımında oluşan bu sorunlar, her ne kadar klasik imlâ sorunları gibi görülseler de aslında dil öğretimini çıkmaza sokan bir sorun olarak belirmişlerdir. Münif Paşa 1862’de Avrupa’da yedi yaşına gelen bireylerin okuma yazma öğrenebildiğini söylerken bu aynı zamanda Osmanlı eğitim sisteminin bireye okumayı ne denli uzun bir sürede öğretebildiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır (Tongul, 2004: 105). Bu sorunları yenebilmek amacıyla başta yeni matbaa harflerinin yapılması ve noktalama işaretlerinin kullanılması olarak Tanzimat Döneminde çeşitli çalışmalar yapılmıştır (Tansel, 1985: 16). Ancak tüm bu çalışmalara rağmen standart bir imlânın oluşturulması başarılamamış, imlâ karmaşası tâ Cumhuriyet’in kurulup TDK’nin dil üzerindeki tek yetkili kurum olarak imlâ kılavuzu yayımlama göreviyle vazifelendirilmesine dek sürmüştür. Ancak bugün bile imlâ konusunda muhtelif konular mevcuttur. B) Ünlü Harflerin Yazımı Konusunda Oluşan Sorunlar Türkçenin Arap harfleriyle yazımı konusunda oluşan temel sorun, vokallerin yazımına dayanır. Türkçe sondan eklemeli bir dil olduğundan, sözcük kökleri umumi bir önem kazanmıştır. Bundan dolayı sözcükler Semitik dillerde olduğu gibi çekimlenmez. Bu da Arap harfleri kullanılarak Türkçe kökenli sözcüklerin yazımını zorlaştıran bir faktör olarak karşımıza çıkar. Çünkü Türkçenin vokalleri, sözcük çekimlemesinde yeni anlamlar kazandırmaya yarayan ek unsurlar değil bizzat kelimenin asli unsurlarıdır. Örneğin, vokal farkları bulunan “kir, kır ve kar” sözcükleri birbiriyle hiçbir şekilde alakalı değildir. Bu sözcükleri Arapça kurallara göre -yani uzun ünlülerin gösterilmesi kuralına göreyazmaya kalkarsak hiçbir ünlüyü gösteremeyeceğimizden büyük bir anlam kargaşası doğar. Kaldı ki zaten Batı Türkçesinde uzun vokaller bulunmaz. İşte buradaki temel sorun Türkçedeki kısa ünlülerin nasıl gösterileceği olmuştur. Ancak bu konuda temel bazı prensiplerin oluşması zaman almış, oluşan bu prensiplerin dışında birçok farklı yazım örnekleri kalıplaşmıştır. Bu durum özellikle dilin öğrenilme aşamasını zorlaştıran bir etmen olarak ortaya çıkmıştır. Yaptığımız araştırmaya dayanarak ünlü harflere dayalı olarak oluşan beş temel sorun şu şekilde sıralanabilir: a) Dil kurgusuna (alfabe sistemine) dayalı sorunlar b) Öznel yazımlar ve dönemler arasındaki yazım farkları c) Eklerin yazımındaki sorunlar d) Ünlü karışıklıkları ve olumsuz etkileri e) é (kapalı e) sorunu Saptadığımız bu sorunlardan daha geniş bir biçimde bahsetmek gerekirse: a) Dil kurgusuna (alfabe sistemine) dayalı sorunlar Türkçenin Altay dönemiyle başlayan serüveni, M.S. 8. yüzyılda yeni bir boyut kazanmıştır. Bu yüzyılda Göktürk Alfabesi’yle bengi taşlar üzerinde oluşturulan Orhun Yazıtları, Türk Dili’nin bilinen ilk yazılı örnekleri olarak karşımıza çıkmıştır. Böylece Türkçe ilk kez sistematik ve kurallara bağlanmış bir alfabe sistemiyle ele alınmıştır. Bahsedilen dönemde Türkçenin öz söz varlığını büyük oranda koruduğu ve yabancı sözcük girişinin oldukça sınırlı olduğu düşünülürse; bu ilk dönem yazılarının barındırdığı yazım standartlarının Türkçenin özüne dönük bir aritmetik içerdiği gerçeğiyle karşılaşırız. Bunun için gerek etimolojik çalışmalarda; gerekse Türkçe kökenli sözcüklerin yazımını 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 98 anlamlandırmada bu ilk dönem yazılarının büyük önem taşıdığı ortadadır. Aslında, Orhun Yazıtları’nda kullanılan Göktürk Alfabesi öz bir Türkçenin nasıl işlevsel bir fonetik yeterliliğe ulaşacağının ilk ipuçlarını vermiştir. Göktürk alfabesi 30’u sessiz, 4’ü sesli ve 4 de çift sesli olmak üzere toplamda 38 harften oluşan bir alfabedir (Tanyeri, 2009: 7). Göktürk alfabesinde bulunan 30 ünsüz harften 20 tanesi "kalınlıkincelik" durumuna göre değişmektedir. Geriye kalan 10 harfin de, 5 tanesi bütün ünlülerle kullanılan harflerden; 5 tanesi ise çift ünsüzü karşılayan harflerden oluşmaktadır (Tanyeri, 2009: 9). Buradan da anlayacağımız gibi Türkçenin sessiz harflere gösterdiği hassasiyetin kökleri eski dönemlere dayanmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, ünsüz harflere verilen bu önemin esas kaynağını ünlü harflerin değeri oluşturmaktadır. Çünkü Türkler, Göktürk döneminde yeni ünlü harfler kullanmayıp bazı ünsüz harfleri kalınlık-incelik özelliklerine göre iki türevde kullanmıştır. Yani bir nevi ünsüz harflere gizlenmiş “gizli ünlüler” kullanılmıştır. Böylelikle yalnızca ilk hecelerdeki ünlü harfler belirtilerek yazılan sözcükte bahsi geçen vokallerin neler olduğu ortaya çıkarılmış, yazı boyutundan tasarruf edilmiştir. Zamanla -özellikle Batı Türkçesinde- ünlülerin kullanım sınırları daha da belirginleşmiş, incelik-kalınlık uyumlarının yanına darlık-genişlik ve yuvarlaklık-düzlük gibi uyumlar da eklenmiştir. Böylece kelime içi vokaller belli bir dilsel aritmetiğe kavuşmuştur. Görüldüğü gibi Türkçe için ünlü harfler olmazsa olmaz bir yapı teşkil etmektedir. Türkçenin fonetiğine uygun ve kullanışlı bir alfabe yapılabilmesi için ünlü harflerin keyfiyetten uzak belirli imlerle gösterilmesi gerekmektedir. Türklerin ilk alfabesi olan Göktürk alfabesindeki ünsüz sayısının fazlalığının dahi ünlü harflerin kalınlık-incelik kullanımını betimlemek için olduğu düşünülürse, ünlü harflerin belirtilmesinin Türkçe açısından ne kadar hassas olduğu ortaya çıkacaktır. İşte, Osmanlı Türkçesi döneminde oluşan standart imlâ sorununun kökeninde de ünlü harflerin belirtilmesindeki kararsızlıklar yatmaktadır. Çünkü çekimli bir dil olan Arapçaya özgü bir alfabe olan Arap alfabesi, genellikle üç sessizden oluşan fiil köklerinde bulunan ünsüzlerin önem kazandığı bir sisteme göre kurgulanmış, bunun için ünlü harf sayısı sınırlı tutulmuştur. Böylece yapılan çekimlemelerde, ünlü uzatılmadıkça vokaller gösterilmemiştir. Bu durum, Arap alfabesine geçen ve sondan eklemeli vokallere önem veren bir dili kullanan Türklerin kendi öz dillerinden gelen kelimeleri yazarken ortak teamüller geliştirememesi ve Türkçenin yazımındaki ünlü harf yetersizliği ile sonuçlanmıştır. Ünlülerin nasıl ve nerelerde yazılacağına dair oluşan belirsizlik sonucunda, bazen aynı sayfanın içinde bile aynı kelime farklı yazımlarla kaleme alınmıştır. b) Öznel yazımlar ve dönemler arasındaki yazım farkları Osmanlı Türkçesinin omurgasını oluşturan Arapça, Farsça ve Türkçenin her birinin farklı dil ailelerine mensup, değişik yapılarda diller olmaları, Arap harfleriyle kayda geçirilmeye başlanan Türkçenin yazımına tesir etmiş, standart bir yazım belirlenmesinde sorunlar yaşanmıştır. Yabancı sözcükler hemen hemen aynı yazılıp belli bir kriter sağlansa da Eski Anadolu Türkçesinden başlayarak Türkçe, farklı biçimlerde yazılmıştır. Eski Anadolu Türkçesinin yazımıyla, sonraki dönemde gelişen imlânın arasında büyük farklar bulunur. Bu dönemde Arapçanın da etkisiyle genellikle vokaller kullanılmamış; vokallerin yerine esre, ötre gibi işaretlere yer verilmiştir; ayrıca bu işaretlerin de kullanılmadığı metinlere rastlanmıştır. (Genç, 2008: 262) Böylece Türkçenin yapısına tamamen ters bir durum ortaya çıkmış; imlânın nasıl uygulanacağı tamamen çoğaltıcının (müstensihin) tutumuna bağlı kalmıştır (Genç, 2008: 263). 14. yüzyılda yaşayan Kadı Burhaneddin’e ait bir şiiri incelersek: وارلغمز يولنا كيريان اولسه/ يار لبندن درده بر درمان اولسه (Yâr lebinden derde bir dermân olsa/Varlığımız yoluna gîryân olsa) (Kadı Burhaneddin, 1393: 55) Görüldüğü gibi هsesinin yerine göre “a” [( اولسهolsa) gibi], yerine göre “e” [ (دردهderde) gibi] sesi vermesi her ne kadar yerine göre kullanım gerektiren bir uygulama olarak görülebilecek olsa da; dilin genel standartlaşamamasının bir örneği olarak karşımıza çıkar. Osmanlı Türkçesinin son dönemlerinde kalınlık-incelik durumlarını belirtmek için çeşitli imler kullanılmıştır; bu imlerin en yaygın olanı hemzedir. Bu tür imlerin kullanılmadığı metinlerdeyse anlamsal bir okuma 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 99 yapılmadığında bir kelimenin birkaç şekilde okunabileceği ortadadır. Örneğin yukarıdaki yazıda geçen اولسهifadesi yalnız başına kullanıldığında “ölse, olsa hatta evvelse” biçimin de dahi okunabilir. Osmanlı Türkçesinde bu durum önemli bir karışıklığa mahal verirken; tâ 11. yüzyılda yazılan Divanu Lugati’t-Türk’te kelime başlarındaki “o, ö, u, ü” sesleri için ötre imi kullanılması; dikkate değerdir (Çoban, 2005: 15). Tüm diller tarih boyunca çeşitli değişiklikler yaşamıştır. Ancak yazıya geçen bir dil üzerinde anlaşılmayı güçleştirecek bir raddede yaşanan değişiklikler, imlâ alanında yaşanan bir karmaşanın göstergesidir. Eski Anadolu Türkçesinden günümüze yaklaştıkça, Türkçenin giderek yeni vokal uyumları kazanması, eklerini kısaltması (örn. bildirme eki) hatta kaldırması (örn. emir kipi eki) gibi olayların Türkçenin yazımına etki etmesi tabii ki normal karşılanmalıdır. Ancak Osmanlı Türkçesi Döneminde dilin yazıya geçirilmesindeki tutarsızlık yalnızca dönemsel farklılık bazında kalmamış, aynı müstensihin yazdığı aynı sayfada dahi farklı farklı yazımlara rastlanmıştır. Örneğin, aynı sayfada “saç” kelimesine hem سچhem de ساچşeklinde rastlamak mümkündür. Olayı daha da açmak gerekirse, 1927’de yani alfabe devriminin hemen öncesinde Terbiye Dergisi’nde imlâ sorununu ele alan bir yazıda şu ifadeler kullanılmıştır: “...bu teşevvüş (karışıklık) yalnız bugüne mahsus değil, öteden beri lisanımızda mevcuttur. En eski kitaplara ve hatta müelliflerin kendi el yazılarıyla yazdıkları nüshalara müracaat ediniz. Bir kelimenin hatta aynı sahifede iki üç türlü yazıldığını görürsünüz.” (Sungu, 1927: 94). Gördüğümüz gibi mevcut imlâ kargaşasının yalnızca yeni bir alfabeye geçme tartışmalarının vuku bulduğu Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarından çok daha eskiye dayandığı ortadadır. Aslına bakılırsa, Arap harfleriyle yazılan Türkçede ortaya çıkan yazım belirsizliklerinin temelini “imlânın bireysel olarak kullanılması” oluşturur. Bu da imlâyı öznel mantıkla kuramlayarak kullanmak anlamını taşır. Oysaki dönemin imlâsı genel bir mantık çerçevesinde yeni çıkarımlar yapabilecek bir yapıya sahip değildir. Bunun için bu yıllarda gerçekleştirilen dil öğretiminde; kelimelerin imlâsı tek tek işlenmiş ve öğrencilerin bunları ezberlemesi istenmiştir (Sungu, 1927: 95). Yazımı ideal bir dil oluşturabilmek için, dilin standartlarının belli olması ve imlânın dilsel birleştirici özelliğinin desteklenmesi gerekir. Osmanlı Döneminde dili yöneten belli bir mercinin olmaması, bu sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hâle sevk etmiştir. Aslında bu durum, sözlü Türk kültürünün yazılı kültüre göre daha gelişmiş olduğunu da ortaya koyar çünkü sözlü kültürün gelişkin düzeyinin yazılı kültür tarafından karşılanamaması, yazının belli bir yazımsal amaç güdülmeksizin yalnızca tarihe not düşme aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Ünlü Psikiyatr Prof. Dr. Kemal Sayar’ın Türk toplumuna değindiği bir röportajındaki şu sözleri, Türk toplumunun sözlü aktarımı yıllarca yazı yerine kullandığı gerçeğini şöyle dile getirmiştir: “Bizim gibi toplumlarda, sözlü kültür çok önemli. Bizler, hikâyelerimizi, söylencelerimizi, kıssalarımızı hep bir nesilden ötekine sözlü gelenek ile aktardık.” (Canbey, 2008). Bir dilin gelişmiş dünya dilleri arasında yerini alabilmesi için, belli kriterlere sahip olması ve öncelikle kendi içindeki sorunları bir çözüme kavuşturması gerekmektedir. Bunun için öznel yazımların varlığı büyük bir sorundur. Cumhuriyet Döneminde yukarıda nedenlerini saydığımız sorunları aşmanın yolu olarak, fonetik bir alfabe kurma fikri ortaya atılmıştır. Bu da Latin alfabesinin Türkçeye uyarlanması şeklinde gerçekleşmiştir. Ancak bu durumun bile Türkçedeki standart sorununu çözdüğü söylenemez. Günümüzde yazım konusunda tek yetkili kurumun TDK olması ve TDK tarafından sözcük yazımlarının kurallara bağlanması dahi farklı yazım şekillerinin gelişmesini engelleyememiştir. Örneğin Hristiyan kelimesinin Hıristiyan şeklinde yazılması; bilim isimlerinin ayrılmadan yazılması (örneğin: halkbilimi) yaygın yapılan imlâ hatalarına örnektir. Bugünün Türkiye’sinde bile olgun bir imlâ kullanımının yaygınlaştırılamaması, geçmişte yaşanılan sorunların bir kalıtı niteliğindedir. Osmanlı Türkçesindeki imlâ sorununun bu kadar önemli olmasının başka bir boyutu da toplum tarafından sıkça kullanılan ve günlük söz dağarcığının büyük bir kısmını teşkil eden kelimelerin yazımının bile ihtilaflı olmasıdır. Örneğin öz ulus ismi olan “Türk” kelimesinin yazımında bile belli bir standart yakalanamamıştır. Bunun için “Türk” sözcüğünün yazımına bazı kaynaklarda تورك şeklinde rastlarken aynı kelimeye başka kaynaklarda تركşeklinde yazılmıştır. Yine bazı kaynaklarda Türkçe kelime başlarındaki “e” sesini göstermek için ) ءhemze) kullanıldığını görürüz. Ancak bazı 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 100 kaynaklarda buna rastlanmaz. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Tüm bunlara bağlı olarak anlamsal sorunlar da ortaya çıkabilir. Örneğin “evet” kelimesi) اelif)’in üzerine) ءhemze) koyulmadığında; “ot” şeklinde okunabilir. Yine Osmanlı Türkçesine hâkim olmayan bir kişi موجد (mûcid) sözcüğünü, ortadaki) وvav)’ı şeddeli düşünerek “müveccid” şeklinde okuyabilir. Ayrıca: münevver–münevvir, müzehher–müzehhir... gibi kelimelerin birbiriyle karıştırılmadan okunması fonetik olarak mümkün olmayıp anlama bağlıdır. Kısacası, Arap alfabesiyle yazılan metinlerde her ses bir im karşılığı kullanılmadığından fonetik bir yazım mümkün olmamıştır. Bunun bir sonucu olarak Türkçe kelimeleri yazarken hangi vokalin kullanılıp hangisinin kullanılmayacağı, ses değerinin harekelendirilip harekelendirilmeyeceği tam bir imlâ kargaşasına neden olmuş, kişiler kullandıkları imlâyı kendi inisiyatiflerine göre şekillendirmiştir. Ayrıca bazı yabancı kökenli sözcüklerin okunmasında da tamamen anlama bağlı hüküm verme zorunluluğu doğmuştur. Aslında Türkçe kelimelerin yazımında; “ı, i” okutucu sesleri her zaman gösterilir gibi şifahi kurallar olsa da bunlara bile birçok yerde riayet edilmemesi, kalıplaşan yazımların dışında, dilin sınırlarının çizilmediği ve âdeta “başıboş bir imlâ” sisteminin kullanıldığı gerçeğini bizlere gösterir (Ensârî, 1997: 42). Yukarıdaki anlattıklarımızı 1896 basımlı Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin ön sözünde Ahmet Midhat’tan aldığımız bir metinden yola çıkarak örneklendirelim. مثال هند و چينه داﺌر اوالن، برآزاجق اوزاق مملكتلر.فقت اوقدرجك معلومات اوزمان ايچون بيوك موفقياتدن عد اولونور متقدميندن بزه انتفال ايدن سياحتنامه لرن اك مهمى.معلومات صرف افسانه و خياالتدن عبارت برطاقم روايات اوزرينه مۇسس ايدى بونده برچو ك خرافات اولمقله برابر احوال قديمه حقنده همان مأخذ يكانه اولديغندن تاريخ و جغرافياى قديم.«هرودوت» ن اثريدر اربابى عندنده غايت مهم بر اثردر (Midhat, 1896: b) (Fakat o kadarcık ma’lûmât o zemân içün büyük muvaffakiyyatdan addolunur. Birazacık uzak memleketler, meselâ Hind ve Çin’e dâir olan ma’lûmât sarf-ı efsâne ve hayâlâtdan birtakım rivâyât üzerine müessis idi. Mütekadiminden bize intikâl eden seyâhat-nâmelerin en mühimi “Herodot”un eseridir. Bunda birçok hurâfât olmakla berâber ahvâl-i kadîme hakkında hemân me’huz yegâne olduğundan târîh ve cûğrâfiyâ-yı kadîm erbâbı ‘indinde gâyet mühim bir eserdir.) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, parçada geçen “o kadar, o zaman” gibi ifadeler bitişik yazılmıştır. Ayrıca “birtakım, biraz(a)cık” gibi bugün de bitişik yazılan birleşik yazımlara da rastlamaktayız. Görüldüğü gibi bugün genelleşme sonucu bitişik kullandığımız: “biraz, birkaç, birtakım” gibi ifadelerin bu kullanım gerekçesinin köklerini son dönem Osmanlı imlâsı hazırlamıştır. Bu da Cumhuriyet öncesi imlânın etkilerinin hâlâ devam ettiğini göstermektedir. Osmanlı Türkçesinde Türkçe kelimeler yazılırken hiçbir kural yoktur demek mümkün değildir. Dili yöneten bir kurum olmadığından bu standartlar, genel teamüllere dayanmıştır; bundan dolayı da bolca istisnaların bulunması ve keyfî davranışlar temel sorunları teşkil etmiştir. Örneğin Osmanlı Türkçesinde genel bir teamül olarak; “ı, i” harfleri her zaman gösterilmiştir (Ensârî, 1997: 42) Ama bu kuralın birçok istisnası da kullanılmıştır. Örneğin normalde kelime içinde yuvarlak ünlüler her zaman gösterilirken iki yuvarlak ünlü peş peşe kullanılmışsa, bazen ilk hecedeki ünlü yazılmamıştır. (Deny, 1941: 26) Yukarıdaki parçadaki büyük sözcüğü buna örnektir ( ;)بيوكgörüldüğü gibi sözcükte bulunan “ü” yuvarlak ünlülerinden ilki belirtilmemiştir. Ancak birçok kaynakta bu uygulamaya hiç yer verilmemiş, özellikle dilin standartlarının oluşmasında önemli rol oynayan Genç Kalemler yazarlarından Ömer Seyfettin bu kelimeyi بويوكbiçimiyle kullanmıştır (Seyfettin, 2005). Ancak yine aynı türden bir kelime olan küçük sözcüğü, Recaizade tarafından, yukarıda belirtilen kuralın tersi bir biçimde ikinci hecesindeki yuvarlak ünlü atılarak كوچكbiçiminde kullanılmıştır (Ekrem, 1881: 66). Bu da aslında kuralların ne denli göreli olduğunu göstermektedir. Şimdi de konunun daha rahat anlaşılabilmesi için ikisi de 16. yüzyıl tarihli nüshalara ait olan Burgazi Fütüvvetnamesi ve Şerifî’nin Yusuf u Zeliha Hikâyesi’ni; ünlü kullanımı açısından birkaç örnekle karşılaştıralım. Burgazi Fütüvvetnamesi’ni ele alan karşılaştırmamızda Yılmaz’ın 2006’daki tez çalışmasını Yusuf u Zeliha Hikâyesi’nin incelemesinde ise Kültüral’ın 2009’daki makalesini referans alalım. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 101 Eser a sesi (başta) e sesi (başta) u sesi (orta) Fütüvvetname Örnek آ ا ْي ُرق َا َْار ، َْبي ُون Yusuf u Zeliha ا اتامز ا ايلدى و واروب Örnek َُ_ ُو Tablodan da hareketle şunu söyleyebiliriz ki dilin yazımında harekenin kullanılıp kullanılmayacağı, kelime başlarındaki ünlüler yazılırken ünlünün ses özelliğini betimleyen imlere yer verilip verilmeyeceği gibi konularda bir birliktelik yoktur. Özellikle hareke kullanıldığı zamanlarda normalde gösterilen ünlülerin gösterilmediği de olmuştur. Örneğin ağaç kelimesi el yazması Fütüvvetname’nin 2b-7’nci sayfasında َْآغچbiçiminde yazılmış; “a” sesi hareke ile gösterilmiştir. Ama ilginçtir ki yine kitap içerisinde imla birliği sağlanamamış, bu kelime 37a-2’inci sayfada َْآغاچ biçiminde yazılmıştır. Tüm bunların yanında incelediğimiz bu iki kaynakta baş-orta ve sonda yazımlar verilirken genellikle ifadesine bolca yer verilmiştir. Tüm bunlar Osmanlı Türkçesinin yazımında öznelliğin boyutunun ne denli fazla, standartlaşmanın ne denli az olduğunun kanıtıdır. Ünlü doğu bilimci Jean Deny Türk Dili Grameri (Osmanlı Lehçesi) adlı eserinde ünlü yazımlarındaki öznel tutumların nedenini şöyle açıklamıştır: “Bir vokalin imlâsı kelimede bulunduğu yere başta, içeride, sonda olmasına göre değişebilir. Kelimenin içerisinde bile ilk veya diğer hecelerde bulunduğuna göre farklıdır. Bu değişiklikler, tamamiyle sarih ve kat’i kaidelere istinat etmeyip, vokalin yazıda bazen gösterilmemesi, bazen gizlenmesi meselesinden ileri geliyor. Bu ise müptediler için Türkçe ibarelerin okunmasında başlıca zorluklara sebep oluyor.” (Deny, 1941: 22) Son olarak, Osmanlı Türkçesinde çokça kullanılan farklı yazımlara örnekler vermemiz gerekirse şöyle bir tablo yapabiliriz: Lat. okunuş 1. imlâ 2. imlâ 3. imlâ Kaynak görmedim كورمه دم كورمدم كورمادم Deny: 23 ütü اوتو اوتى Deny: 26 érken اركن ايركن Deny: 24 yatak يتاق ياتاق Deny: 25 bölük بلوك بولوك c) Eklerin yazımındaki sorunlar Deny: 26 Eklerin yazımları konusunda her ne kadar belirli kalıplar kullanılsa da; bu konuda da çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Batı Türkçesinin yazımında Kuran-ı Kerim imlâsı esas alındığından; köklerde gösterilmeyen seslerin yanında; eklerde de birçok ses gösterilmemiştir (Kartallıoğlu, 2007: 85). Ancak ünlülerin gösterilmesi bile zaman zaman karışıklığı engellemeye yeterli olmamıştır. Çünkü Arap alfabesinde ünlülerin gösterilmesi için yeterli sayıda harf olmayıp, ünlüler gösterilse dahi kalınlıkincelik açısından karışıklıklar doğabilmiştir (Kartallıoğlu, 2007: 85). Ayrıca Eski Anadolu Türkçesinden başlayarak ekler sürekli bir değişime uğramıştır. Bunun için imlâ farklılıkları eklerin yazımında açıkça görülebilir. İşte eklerdeki bu farklı yazımların temeli, eklerin yapısında oluşan köklü değişikliklere dayanır. Bunun yanında dil aritmetiğini kullanırken yapılan farklı seçimlere de rastlarız. Bu farklı seçimlerin en bariz örnekleri: eklerde “a” sesinin gösterilip gösterilmemesi veya gösterilirse nasıl gösterileceği -“he” ( )هharfiyle mi, “elif”le ( )اmi?-, yardımcı vokallerin yazılıp yazılmayacağı... gibi konulardır. Bu farklılıklara örnek vermek gerekirse: ) هر دل كدر نفاقدن پاكَاولمزNabi: 19) (Her dil keder-i nifâkdan pâk olmaz) ) دىدى بيلمزميسن كنج نهانده اژدر اولمازمىEmrah: 55) (Dedi bilmez misin genc nihânda ejder olmaz mı?) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 102 Bu iki mısraya bakınca olmaz sözcüğünün iki türlü yazımıyla karşılaşıyoruz. İlk örnekte sözcüğün kalın ünlülerden oluştuğunu belirten) اelif) harfi kullanılmamışken ikinci örnekte kullanılmıştır. Buradaki önemli bir konu da şudur: bu iki şair aynı dönemin şairi olmasa da kullandığımız ifadeleri aldığımız divan baskılarının tarihleri oldukça yakındır (1875 ile 1913). Yani bu dönem Türkçesinde ekler konusunda bir standart durumdan bahsetmek mümkün değildir. Kısmen kalıplaşmış bazı yapıların standart olarak kullanıldığı doğrudur. Örneğin soru edatı) مىmI4) her zaman "-mu, -mü” dâhil tüm kalınlık-incelik varyantlarını kapsamıştır. Yine isimden sıfat yapan bir ek “-C2I4” eki her zaman جىbiçiminde yazılmıştır (Açıkel, 2010: 57). Ancak bu dar ünlülerle çekimlenen her ekin “ye” ( )ىile yazılacağı anlamına gelmemiştir. Örneğin “-lI4” ekinin yazımında genişlik darlık özellikleri dikkate alınmış ve bu ek) لى-lı, -li) ve ( لو-lu, -lü) biçimlerinde muhafaza edilmiştir (Açıkel, 2010: 57). Osmanlı Türkçesinde bazen “u, ü” sesi eklerde “ye” ( )ىsesiyle gösterilirken bazen de “ı, i” sesi “vav” ( )وile gösterilmiştir. Ancak bu durum yazımın genel kurallara oturtulmasını engelleyen bir etmen olmakla birlikte imlâ sorunu değildir. Çünkü kelimelerin bu tür yapımı konusunda genel bir tutum sergilenmiştir. Dar ünlülerin eksel kullanımındaki temel sorun söyleyiş dönüşümüyle ilgilidir. Çünkü Türkçenin son dönemlerinde oluşan bir uyum olan darlık-genişlik ve yuvarlaklık-düzlük (dudak uyumu) uyumları; özellikle eklerin yazımında önemli değişikliklere yol açmıştır. Yaygın olarak küçük ünlü uyumu olarak da bilinen bu yeni dil armonisinin yerleşme evresinde bir “geçiş dönemi” yaşandığı gerçeği de göze alınırsa bu farklılığın yalnızca yazımda değil yaygın söyleyişte de hissedildiği söylenebilir (bilüp ve bilip gibi). Şimdi iki farklı kullanımı da göstererek olayı örneklendirelim: ) ۰بر شيىٔن ايكى اوجى برلشورRıfat, 1859: 16) (Bir şey’in iki ucu birleşür.) Görüldüğü gibi bu örnekte birleşir sözcüğü birleşür biçiminde yani yuvarlak ünlü kullanılarak yazılmıştır. Ancak yine aynı metinde -özellikle ortaç kullanılan kelimelerin ortalarında- bugün yuvarlak biçimiyle kullanımda olan söyleyiş, düz biçimiyle yazıya geçirilmiştir. Örneğin aynı kitabın 53. sayfasında bulunan ve bugün buyrularak biçiminde yazılan بيوريله رقifadesinde yuvarlak ünlü düz bir ünlü ile karşılanmıştır. Bu durum daha önce de belirttiğimiz gibi darlık-genişlik ve yuvarlaklıkdüzlük uyumlarının yazı diline geç intikali ve söyleyiş olarak da ancak XV. yüzyıldan sonra etkisini iyice hissettirmeye başlamasındandır (Timurtaş, 1977: 26). Kısacası, bu olumsuz ve uyumsuz tabloyu oluşturan temel neden standart sorunu değil geçmişteki yazı geleneğine bağlı bir yol izlemek veya fonetik bir yazımı tercih etmek arasındaki seçimdir. Yaptığımız araştırmalara dayanarak, Osmanlı son dönem yazarlarının bir nebze de olsa daha fonetik bir yazımı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Ama yine de onların yazılarında da fonetik uyumsuzluklara neden olan kalıplaşmış ifadeler oldukça fazladır. Örneğin Halit Ziya’nın “Solgun Demet” adlı kitabında kullandığı görülür kelimesini fonetik bir bakışla okursak; sözcüğün görilür şeklinde imlendiğini görürüz, oysaki aynı metinde kullanılan yetişir kelimesindeki işaretleme sistemi gerçel söyleyiş ile paraleldir. Şimdi bahsettiğimiz ibareyi inceleyelim: هر يره يتيشير، او هريره قوشار،كوريلور (Uşaklıgil, 1901) (...görülür, o her yere koşar, her yere yetişir.) Halit Ziya gibi yenilikçi yazarların birçoğu, ekseriyetle imlâyı geleneksel kalıplar eşliğinde kullanmıştır. “Bilüp, sevüp” şeklinde yazılan kelimeler buna örnektir. Halit Ziya bu kullanımını Kavâ’id-i Lisân-ı Türkî adlı kitabında şöyle ifade eder: “...meselâ didi, gelüp gibi kelimeler böyle yazılırlar, amma dedi, gelip okunurlar...” (Türkay, 1999: 13). Buna rağmen bir gerçek de vardır ki yeni dönem yazarları “-şI4r” eki gibi bazı eklerin yazımında fonetik unsurdan yararlanmıştır. Örneğin Tevfik Fikret “Haluk’un Bayramı”nda şöyle der: سوينديككَيتيشير،چيقار او سوسلرى ارتق (Fikret, 1927: 210-211) (Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 103 Gördüğümüz gibi burada ve Halit Ziya’nın yazısında yetişir ifadesinde fonetik bir yazım kullanılmıştır ama örneklerden yararlanarak fonetik yazımın kullanılmadığı yerlerin de çok olduğunu biliyoruz. Buradan şu çıkarımı yapabiliriz ki, Osmanlı Türkçesinde vokallerin yazılıp yazılmaması belli bir standart ve kararlılık göstermez. Eklerin yazımıyla ilgili bir diğer önemli sorun yardımcı vokal ve iç ek sorunudur. Şimdi aşağıdaki parçada durumu örneklendirelim: رنكنده كى صفوت ايله تناسبنده... ، چهره سى عاشقانه بر سولوك بياض اوزرينه كل زيبا پنبهَلكنه ماﺌل بر رنك ايله مزين ( كى لطافت اچيلمسنه بر كون قالمش بر زنبق غنجهَسنه بكزرKemal, 1874: 93) (Çehresi âşıkâne bir soluk beyâz üzerine gül-zibâ penbeliğine mâil bir renk ile müzeyyen, ...renkdeki safvet ile tenâsübünde ki letâfet açılmasına bir gün kalmış bir zanbak goncesine benzer.) Örnekten de anlayacağımız gibi; eklerdeki vokaller her zaman yazılmaz. Örneğin; پنبه َلكنه )penbeliğine) ifadesinde “-lI4k” ekinden sonra gelen “i” vokali gösterilmezken; اچيلمسنهaçılmasına) ifadesinde kullanılan edilgenlik ekinden (-l) önce gelen “ı” yardımcı vokali gösterilmiştir. Bunun yanında) ناسبندهtenâsübünde) sözcüğünde de “ü” vokali gösterilmemiştir. “-sI4na” biçiminde biten sözcüklerde de vokal kullanımı tercih edilmemiştir. Yani ekler için genel olarak vokaller yazılır veya yazılmaz biçiminde bir kanaat belirtmek imkânsızdır. Çünkü ek vokalleri yer yer gösterilirken; yer yer gösterilmemiştir. Bunda ekin türü de önemli bir belirleyici olmuştur. Örneğin genelde sonda bulunan ve vokalle biten eklerde vokaller gösterilirken yardımcı ses görevi gören veya yazılmadığında anlam karışıklığına neden olmayan eklerdeki vokaller yazılmamıştır. Ancak özellikle yardımcı ses veya şahıs eklerinden önce gelen eklerin yazımı konusundaki alışkanlıklar genel eklerden daha görelidir. Örneğin مش- (mI4ş) ve şart eki ( )سهgibi genel eklerin yazımında önemli bir mutabakat varken özellikle sorun kelime ortalarındaki hem yardımcı ses olabilen hem de iyelik bildirebilen sözcüklerdedir. Çünkü bu iki ek kelimenin anlamına bakılmaksızın ayırt edilemez. “yoluna” ibaresini ele alırsak; bu kelimenin başına hem “senin” hem de “onun” ifadeleri gelebilir. Bu durumda eklerin vasıfları değişecektir (“-n” anlama göre zamir n’si olabilir). İşte bu eklerdeki kararsızlığın yazımı da etkilediği düşünülebilir. Kısacası Latin alfabesinin kabulüne dek eklerin yazımında üç temel sorunla karşılaşırız. Bunlardan birincisi Batı Türkçesinde kendini gösteren dudak uyumu, ikincisi ünlülerin gösterilip gösterilmemesi konusundaki görelik ve üçüncüsü ise ek kalıplaşmalarının genel bir aritmetik içinde olmamasıdır. Ama şüphesiz en büyük sorun, belirttiğimiz ikinci durum yani eklerin gösterilip gösterilmemesi konusundaki keyfiyettir. Öyleki ekseriyetle دير- (D2I4r) biçiminde yazılan dönüşlülük ekine örneğin Tarih-i Gülşen-i Maarif’te (Feraizcizade, 1836: 304) ve birçok eserde درbiçiminde rastlayabiliriz. Bu da dil kullanımı için önemli bir sorunu beraberinde getirir. Çünkü böylece farklı yapılarla kalıplaşan dönüşlülük eki ve bildirme ekini karıştırmış oluruz. Oysaki Türkçe bu karışıklığa hiçbir zaman mahal vermez. Kaldı ki bildirme eki her zaman درbiçiminde yazılmış ve genellikle kelime sonunda kullanılmıştır. Bu iki ek, söyleyiş olarak da bir araya geldiğinde farklılaşmıştır. Örneğin: ”Kalemi kaldırtır.” derken dönüşlülük ekininden sonra gelen bildirme ekinin ilk harfi sertleşir. Fiil kökünün son harfi sert olsa dahi bu iki ek karışmaz; çünkü bu kez bildirme ekinin ilk harfi düşer. Örnek vermek gerekirse Türkçede “sattırtır” ifadesi değil “sattırır” ifadesi kullanılır. Bu da ek yazımındaki keyfiyetin oluşturduğu karışıklığı belgeler nitelikte olup olayın dil bilgisi açısından önemini ortaya çıkarmaktadır. d) Ünlü karışıklıkları ve olumsuz etkileri Bazı karışıklıklara daha önceki başlıklar altında yer versek de imlânın bu boyutunu ayrı bir başlık altında incelemek gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda öncelikle Arap harfleriyle yazılan Türkçede birçok ünlü sesin aynı im ile gösterildiği gerçeğini belirtmemiz gerekir. Örneğin “o, ö, u, ü” seslerinin tümünü kalıplaşmış bazı istisnalar haricinde) وvav) harfi karşılar. Böylece dilsel sözcük kuruluşlarında yaşanan tesadüfi ve aritmetik bağlamlarda sorunlar meydana gelir. Örneğin اولkelimesi hem vav harfini ünsüz harf kabul ederek evvel şeklinde okunur, hem de aynı harf ünlü kabul edilerek ol biçiminde okunabilir. Bu durumun önüne geçmek için Osmanlı Türkçesinin son dönemlerinde çeşitli okutucu imler kullanılmıştır. Örneğin Safahat’ten bir dize alırsak: مزارى هيكللرن اوزاقدى بكا،أوت (Ersoy, 1888: 34) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 104 (Evet, mezârı heykellerin uzakdı bana.) Bu dizeden de görülebileceği gibi اوتkelimesinin “ot” değil “evet” biçiminde okunabilmesi için elif ( )اharfinin üzerine hemze ( )ءkoyulmuştur. Böylece olası bir karışıklık engellenmiştir. Osmanlı Döneminden Cumhuriyet Dönemine yaklaştıkça bu tür yazım karışıklığını engelleyen imlerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu konudaki bir diğer sorun ise harf seçimi ve kafiye sisteminin dilde oluşturduğu sorunlardır. Bu tür sorunlar dil aruza uydurulurken veya kafiye yapabilmek için seslerin inceltilmesiyle oluşan sorunlardır. Örneğin Türkçe yarmak fiilinden türeyen yara sözcüğünün yâre biçiminde telaffuzu bu tür bir sorundur. Oysaki Türkçede hem uzun ses bulunmamaktadır hem de bu tür bir değişiklik Türkçenin ana kurallarından biri olan kalınlık-incelik kurallarına tezat bir durum oluşturmaktadır. Hâl böyle olunca aynı kelimenin çeviri yazısı farklı eserlerde farklı farklı verilmektedir. Bunun en bariz örneklerini Yunus Emre’nin ilahilerinde görürüz. Örneğin bazı Divan baskılarında; Ben yürürem yana yana ışk boyadı beni kana Ne âkılem ne divâne gel gör beni ışk n’eyledi (Akbaş, 2004: 356) biçiminde Latin alfabesine aktarılan dizeler, bazı kaynaklarda Men yürürem yâne yâne Aşk boyadı beni kâne Ne âkilem ne dîvâne Gel gör beni aşk neyledi (Banarlı, 2002: 192) şeklinde Latin harflerine nakledilmiştir. Görüldüğü gibi ikinci versiyonda Türkçe kökenli “yâne (yana)” ve “kâna (kana)” ibareleri hem uzun ünlüyle yazılmış hem de kelimelere gelen eklerde ünlü uyumuna riayet edilmemiştir. Bu yazımın nedeni şiirin üçüncü mısrasında bulunan dîvâne sözcüğüyle uyumlu uyaklar yakalayabilmektir. Örnekten de anlaşılacağı üzere uyağa veya vezne uydurma çabası Harf Devrimi’ne dek olan dönemde önemli bir sorun olmuştur. e) é (kapalı e) sorunu é (kapalı e) sorunu Türkçenin geçmişten günümüze gelen temel imlâ konularından biridir. Ünlü Türk bilgini Ali Şîr Nevaî, ye ( )ىharfinin Türkçede üç sese karşılık geldiğini belirtir. Bu sesler “é”, “i” ve yabancı kelimelerde bulunan “î” sesleridir (Clauson, 1962: 83-84). Hatta Nevaî’nin, “salgı oluşturan organ” anlamını taşıyan “béz” kelimesi ile kişi adılı “biz” sözcüğünün farklı olduğu örneğini belirtmesi, durumun önemini ortaya koymaktadır (Kocaoğlu, 2003: 268). Türkçede geniş e genellikle ya a sesinin gösterim imiyle gösterilmiş ya da Osmanlı Türkçesinde de birçok yazımda rastladığımız gibi hiç gösterilmemiştir. Kapalı é ise tarih boyunca farklı biçimlerde gösterilmiştir. Örneğin bu ses Orhun Türkçesinde “ı, i” ünlülerini karşılayan ünlü harfle karşılanmıştır (Kocaoğlu: 268). Bu durumda kapalı e kendine has bir karakter olmakla birlikte kendine özgü bir ime hiçbir zaman kavuşamamıştır. Ancak kapalı ve açık e seslerinin çoğunlukla aynı harfle gösterilmemesi, kapalı e’nin açık e içinde asimile olmadan Cumhuriyet Dönemine kadar gelmesini sağlamıştır. Bu konudaki temel sorun kelimelerin okunuşu ve yazılışı arasındaki farklardır. Örneğin Osmanlı Türkçesinde) كيجهgice) biçiminde yazılan “gece” sözcüğünün tâ 17. yüzyıl söyleyişlerinde dahi géce biçiminde söylendiği bilinmektedir. Asıl olarak bu durum Osmanlı Dönemi imlâsı için büyük bir sorun sayılmayabilir çünkü kapalı e özel bir karakter olarak kabul edilmiş ve ayırt edilebilmesi için daha yakın olduğu (İstanbul ağzı için) e sesi yerine i sesi ile gösterilmiştir. Ancak gerçek sorun dönem metinlerinin bugüne aktarılmasındadır. Örneğin; é ünlüsünü barındıran béş, béz, géce, étmek, él... gibi kelimeler günümüzde büyük orada açık e, kısmen de i sesiyle ifade edilmektedir. Bunda İstanbul ağzının aslen bu sese sahip olmayıp, açık e sesine sahip olması, bu sesin İstanbul ağzına sonradan dâhil olması etkin rol oynamıştır (Semedli, 2008: 527). Bu da mevcut sesin her zaman açık e’ye yakın bir ses olmasına neden olmuştur. Böylece söyleyiş ve yazım arasında temel doktrin farkları doğmuştur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 105 C) Ünsüz Harflerin Yazımı Konusunda Oluşan Sorunlar Alfabe Devrimi’ne kadar olan dönemde her ne kadar imlâ sorunlarının temelinde ünlü harflerin yazımı önemli bir yer tutsa da olayın ünsüz harfler boyutunun olmadığı düşünülmemelidir. Özellikle Türkçenin Arap harfleriyle yazıldığı ilk dönemlerde bu sorunlar daha fazla görülmektedir. Çünkü bu ilk dönemde harf yetersizliği yaşanmış; ağaç, birkaç... gibi kelimeler yeterli ses olmadığı için yumuşak ünsüzlerle yazılmıştır (Korkmaz, 1979: 74). Daha sonraki dönemlerde çe ( )چve pe ( )پharfleri kullanılsa da özellikle el yazması eserlerde farklı yazımlar kullanılmaya devam etmiştir. (Korkmaz, 1979: 74) Bu durum kuşkusuz anlam karışıklığına neden olabilecek bir boyutta değildir ancak dilin standart yazıma göre belli kurallarının oluşmasını engelleyen önemli bir sorundur. Olaya anlamsal açıdan bakarsak belki de en büyük sorunlardan biri olarak ñ (nazal n) sorunu karşımıza çıkar. Türkçede iki n sesi vardır. Bunlar birbirinden oldukça farklıdır. Hatta özellikle eski Türkçede anlam farklılıkları doğurabilmişlerdir. Örneğin Divânu Lügati’t-Türk’te ton sözcüğünün elbise anlamına; toñ kelimesininse donma anlamına geldiği bilinmektedir (Bahari, 2003: 22). Yani bugün zannettiğimiz gibi donmak fiil kökü ve elbise anlamında kullandığımız don kelimesi sesteş kelimeler değildir. Çağdaş Türkiye Türkçesi yazımında nazal n kullanılmadığı için günümüz alfabesi, bu konuda bizleri yanıltabilmektedir. Osmanlı Türkçesinde bu harf kef ()كle yazılmıştır. Ancak kef harfiyle başka artseslerin daha yazıldığını görürüz, bunun için bu konu önemli bir sorun hâline gelmiş, kef harfinin ڭ،گ gibi türevleri ortaya çıkmıştır. Ancak bu tür imlerin gösterilmemesi, aynı harfle gösterilen birçok sesin doğması sonucunu doğurmuştur. Örneğin, Ali Ekrem Bolayır’ın bir şiirini ele alırsak: سنكله اى مترنم لسان عثمانى سنكله بن يازارم اك بلند افكارى (Bolayır, 1914: 7) (Seninle ey müterennim lisân-ı Osmânî/Seninle ben yazarım en bülend efkârı) Görüldüğü gibi burada kef harfi, hem nazal n görevinde hem de “k” sesini karşılamak için kullanılmıştır. Buradaki esas sorun şudur. اكşeklinde yazılan sözcük, parçasal anlama bakılmadığında hem ek hem de eñ olarak okunabilir. Bu da özellikle dilin öğrenilme safhasında mevcut durumun neden olabileceği olumsuzluklara örnektir. Ünsüz harflerin yazımındaki diğer bir sorun da ünsüz değişmeleridir. Bu durum sadece Türkçe kökenli kelimeler için geçerli değildir. Örneğin aslı Farsçadaki şatranc sözcüğü olan satranç kelimesi; Türkçede satranç biçiminde okunmasına rağmen ﺵﻄرنﺞolarak yazılmıştır (Kanar: 418). Ayrıca ﺧدﻡت )hizmet) kelimesi de yazıldığı gibi okunmayan kelimelere örnektir. (Kanar: 189) Bu durum Türkçe kökenli kelimelerin yazımında da görülebilir. Çünkü Türkçede birçok ses değişimi yaşanmıştır. Sadece d-t değişimini bile incelediğimizde önemli miktarda örnek bulabiliriz: dutmak (tutmak), tar (dar), tağılmak (dağılmak)... bu değişimlere örnektir. (Korkmaz: 76) Yine aynı durumun bir türevi de sertleşmesi gereken ünlülerin sertleştirilmeden yazılmasıdır َچوكدر،سرتدرsertdir, çokdur) gibi ifadeler buna örnektir. Bunun bir imla sorunu olup olmadığı tartışılabilir. Çünkü bildirme eki kalıplaşmış ve söyleyiş ne olursa olsun tüm dil çekimlerinde aynı kullanılmıştır. Bunun için bu durumu fonetik bir sorun olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Ayrıca Arapçada bulunan belirleme ünsüzleri (örneğin kalın sesler için kaf ( )قyumuşak sesler için kef (( كgibi) -gerekli ünlüler kullanıldığındaTürkçede gerekli sesler değildir. Bu harflerin bazıları zaten Türkçe kelimelerde kullanılmamıştır. Acemi bir yazımla benzer sesler birbirine karıştırılmadığı sürece, bu ünsüzler imlâ konusunda önemli bir sorun teşkil etmemiştir. Sonuç Arapça ünsüz çeşitliliğine bağlı bir dildir. Bu durum Semitik dillerin yapısı gereği oluşur. Çünkü bu diller üç veya dört harften oluşan fiil köklerinin çekimlenerek yeni sözler oluşturulması temeline göre yapılanmıştır. Türkçe ise sondan eklemeli bir dildir. Bunun için Türkçe, kelime köklerindeki ünlü harflere büyük önem verir. Hatta ünlü harflerin değişmesi, birbirinden bağımsız kelimelerin doğmasına neden olur. Bu durum, Arap alfabesindeki ünlü sayısının Türkçe için yeterli olmaması durumunu ortaya çıkarmıştır. İlk dönemlerde sesli harfleri göstermek için harekelerin gösterilmesi gibi külfetli bir yola başvurulmuş, daha sonra ise bundan vazgeçilmiştir. Bu durumda hangi seslilerin yazılıp yazılmayacağı konusu keyfiyete bağlı bir hâl alarak Osmanlıda standart bir dil 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 106 oluşumunun gelişimini engellemiştir. Ancak sorunlar yalnızca bu keyfiyete bağlı olarak gelişmemiştir. Ünlü harf ve ünsüz harflerin karıştırılması, kullanılan eklerdeki seslerin zıt kalıplaşmalar dahi içermesi gibi problemler, olayı tamamen içinden çıkılmaz bir hâle sürüklemiştir. Bu en çok dil öğretimini etkilemiştir. Öyleki bir bireyin Osmanlıcaya hâkim olması normalden çok daha uzun zamanda gerçekleşmiş, bu da ülkedeki okuma-yazma oranı düşürmüştür. Osmanlının son dönemlerine doğru yazımın standartlaşması için çeşitli adımlar atılması gündeme gelmiştir. Öncelikle okumayı kolaylaştırıcı ek imler kullanılmaya başlanmış ama bu imler konusunda bile belli bir mutabakat sağlanamamıştır. Tüm bu sorunların sonucunda dilin belli standartlara kavuşturulması ve dil öğreniminin kolaylaştırılması için Latin alfabesine geçiş, elzem bir hâle gelmiştir. 1 Kasım 1928’e geldiğimizdeyse Latin alfabesi resmen kabul edilmiştir (TDK, 2003: 387). Böylece Türk dili için ünlü harflerin gösterilebileceği daha fonetik bir yazım kurulmasının önü açılmıştır. Kaynakça Akbaş, E. (2004). Yunus Emre Divanı’ndan Seçmeler. Eflatun Yayınevi: İstanbul. Banarlı, N. S. (2002). Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri. Kubbealtı Yayınları: İstanbul. Bahari, M. (2003). Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini. TDK, web: http://www.turansam.org/kitaplar/KasgarliMahmutDivaniLugatitTurk.pdf 2011-8-25 tarihinde erişilmiştir. Bolayır, A. E. (1914). Lisân-i Osmânî. Zarafet Matbaası: İstanbul. Burhaneddin A., K. (1393). Divan. Matbaa-i Âmire: İstanbul Canbey, M. (2008). Prof. Dr. Kemal Sayar: Öteki’nin Hikâyesine Saygı Duymalıyız. Milli Gazete (2008-2-6). Clauson, S. (1962). Turkish and Mongolian Studies. The Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland: Londra. Çoban, M. S. (2005). Divanu Lugati’t-Türk’te Geçen Oğuzca Kayıtlı Dil Malzemesi. AÜ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Deny, J. (1941). Türk Dili Grameri (Osmanlı Lehçesi) (çev. A. U. Elöve). Maarif Vekâleti: İstanbul. Ekrem, R.M. (1881). Talim-i Edebiyat. Mihman Matbaası: İstanbul. Emrah, Erzurumlu. (1903). Divan. Toronto Üniversitesi Kütüphanesi: Kanada. Ensari, M. A. (1997). Osmanlıca İmlâ Müfredatı. Hayrat Vakfı: İstanbul. Ergün, M. (2009). II. Meşrutiyet Dönemindeki Eğitim Reformlarının Türk Modernleşmesindeki Yeri. 100. Yılında II. Meşrutiyet Gelenek ve Değişim Ekseninde Türk Modernleşmesi Uluslararası Sempozyumu, İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Ersoy, M. A. (1888). Safahat. II. Basım, İstanbul. Feraizcizade. (1836). Tarih-i Gülşen-i Maarif. Bavyera Eyalet Kütüphanesi: Almanya. Fikret, T. (1927). Haluk’un Bayramı. Rübab-ı Şikeste, İstanbul. Genç, İ. (2008). İmlanın Diğer Bilim Dallarıyla İlişkisi Üzerine Tespitler. Turkish Studies, 3 (6), Erzincan. Kanar, M., web: http://www.sevde.de/OsmanliTurkcesiSozlugu.pdf, 2011-8-25 tarihinde erişilmiştir. Kartallıoğlu, Y. (2007). Tanzimat Gramerlerinde Bazı kelimelerin İmlası ve Dudak Uyumu ile İlgili Uyarılar. Bilig dergisi, SFN Yayıncılık: Ankara. Kemal, N. (1874). İntibah. Toronto Üniversitesi Kütüphanesi: Kanada. Kocaoğlu, T. (2003). Tarihi Türk Lehçesi Metinlerinin Transkripsiyonlanmasında Kapalı é/i Meselesi. Türk Kültürü dergisi, S.483-84. Korkmaz, Z. (1979). Eski Osmanlı Kaynaklarının Yayınında Transkripsiyonla İlgili Değerlendirmeler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 107 Türkoloji Dergisi, c. VIII. Kültüral, Z. (2009). Şerifi’nin Yusuf u Zeliha Hikâyesi ve Dil Özellikleri. Turkish Studies, 4 (7), Erzincan. Midhat, A. (1896). Bibliyografya: Evliya Çelebi Seyahatnamesi. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I, İkdâm Matbaası: İstanbul (Der-Saadet). Münif, M. T. (1862). Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye Konferansı. Mecmûa-i Fünûn, S. 74, İstanbul. Rıfat, M. S. (1857). Rusya Muharebesi Tarihi. Bavyera Eyalet Kütüphanesi: Almanya. Semedli, E. (2008). Türk Lehçelerindeki Bir Ses: Kapali é. Journal of Azerbaijani Studies (2008), Hazar Üniversitesi Baskısı. Seyfettin, Ö. Diyet. Web: http://wikisource.org/wiki/%D8%AF_%D9%8A%D8%AA, 2011-8-26 tarihinde erişilmiştir. Sungu, İ. (1927). Kelimelerin İmlâsını Çocuklara nasıl Öğretmeli? Terbiye Dergisi, S.2. Tansel, F. A. (1985). Arap Harflerinin Islahı ve Değiştirilmesi Hakkında İlk Teşebbüsler. Belgelerle Türk Tarih Dergisi, İstanbul. TDK. (2003). Türk Dili Dergisi, 622-624. sayılar, Ankara. Timurtaş, F.K. (1977). Eski Türkiye Türkçesi. İÜ Yayınları: İstanbul. Tongul, N. (2004). Türk Harf İnkılâbı. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi (Mayıs-Kasım sayısı), Ankara. Türkay, K. (1999). Halit Ziya Uşaklıgil, Kavâid-i Lisân-ı Türkî. 1885, TDK: Ankara. Uşaklıgil, H. Ziya. (1901). Solgun Demet. web: http://books.google.com.tr/books?id=eXtHAAAAYAAJ&q=%D9%8A%D8%AA%D9%8A%D 8%B4%D9%8A%D8%B1&dq=%D9%8A%D8%AA%D9%8A%D8%B4%D9%8A%D8%B1& hl=tr&ei=sthWTumzBcPbsgb886TMCg&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=9&ved=0 CEkQ6AEwCA, 2011-8-26 tarihinde erişilmiştir. Yılmaz, K. (2006). Burgazi Fütüvvetname Dil İncelemesi-Metin-Sözlük. Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi: Sakarya. Yusuf, N. (17-18.y.) Nabi Divanı. Toronto Üniversitesi Kütüphanesi: Kanada. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 108 İLKÖĞRETİM 8. SINIF TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDAKİ METİNLERİN OKUNABİLİRLİK DÜZEYLERİ Dilek ŞENEL Nesibe ŞENTÜRK Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi dilek_senel05@hotmail.com Elif KIŞLA Gökçe ÖZTÜRK Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özet Ders kitapları, temel öğretim materyali olarak kullanıldıkları için özel bir öneme sahiptirler. Bu sebeple, ilköğretim 8. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan metinlerin okunabilirlik düzeylerini incelemek bu çalışmanın temel amacıdır. Bu amaçla okunabilirlik kavramı üzerinde durulmuş, ders kitaplarının taşıması gereken özellikler kısaca belirtilmiştir. Dört farklı yayınevinden çıkan dört ders kitabındaki bütün metinlerin incelendiği bu çalışmada metinlerin okunabilirlik düzeyleri belirlenmiş, Ateşman ve Çetinkaya’nın kelime ve cümle uzunluğunu temel alan formülleri kullanılmış, konuyla ilgili önerilerde bulunulmuştur. Anahtar sözcükler: Ders kitabı, Türkçe eğitimi, Okunabilirlik Giriş Öğrenim ortamlarında belirlenmiş olan hedeflere ulaşmak amacıyla birçok öğretim/öğrenim etkinliği gerçekleştirilir. Bu etkiliklerin gerçekleştirilebilmesi için birtakım araç-gereçlere gereksinim duyulmaktadır. Bu araç-gereçler kendi içerisinde çeşitlilik göstermekle birlikte, Türkiye şartlarında görev yapan öğretmenlerin büyük bir kısmının ders kitaplarına bağlı kalarak eğitim ve öğretimi sürdürdüğü göz önünde bulundurulursa, ders kitapları; 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan Türk Milli Eğitiminin genel amaçlarının ve her dersin kendine özgü olan özel amaçlarının bireylere kazandırılmasında önemli bir yere sahiptir (Demirel, 1998; Oğuzkan, 1993). Tüm derslerde olduğu gibi Türkçe dersinin de temel kaynağı ders kitaplarıdır. Bu ifadeye koşut olarak Özbay (2002: 37), araştırmasında, Türkçe öğretmenlerinin derslerini büyük oranda (%94,44) ders kitabına bağlı kalarak işlediklerini ortaya koymuştur. Türkçe dersinin temel amacı öğrencilere anadili bilinci kazandırmak ve sahip olduğu anadilini en etkili şekilde kullanmasına olanak sağlamaktır. Bu bakımdan Türkçe derslerinde işlenen metinlerin öğrencilere ana dilini sevdirmesi, kültürel ve tarihî değerlere karşı ilgi uyandırması, bilişsel ve duyuşsal bakımdan birçok beceri kazandırması, öğrencide estetik zevk uyandırması ve çeşitli mesajlar vererek onları eğitmesi gerekmektedir. Bu öneminden dolayı, ders kitaplarının beklentileri ve ihtiyaçları en üst düzeyde karşılayabilecek nitelikte hazırlanmasına ihtiyaç vardır. Türkçe ders kitapları hazırlanırken göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsurların başında, kitaplara alınacak metinlerin niteliği ve metinlerin öğrenci düzeyine uygunluğu gelmekte; içerik olarak kitabın onlara hitap etmesinin yanında, metindeki cümle ve kelime uzunluklarının yani metnin okunabilirlik düzeyinin öğrenci seviyesine uygun olması gerekmektedir. Bilindiği üzere ders kitaplarında bulunması gereken en temel özelliklerinden biri de okunabilirlik derecelerinin öğrenci seviyelerine uygun olarak düzenlenmesidir. Okunabilirlik, çoğunlukla metinlerin nicel özellikleri yani cümle ve kelime uzunlukları ve bilinmeyen kelime sayısı göz önüne alınarak metnin güçlüğünü belirlemeyi amaçlar. Ateşman’a (1997: 71) göre ise okunabilirlik kısaca, okuyan tarafından metinlerin kolay ya da güç anlaşılır olma durumudur. Metinlerin güçlük derecesinin belirlenmesi ve bu doğrultuda metinlerin düzeye uygunluğunun tespiti okunabilirliğin en temel problemidir. Çünkü kitaplardaki metinlerin okunabilirlik derecelerinin çok zor veya çok kolay oluşu öğrencilerin okuduğunu anlama becerisi kazanabilmelerinde engel teşkil edebilmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 109 Türkiye’de okunabilirlikle ilgili çalışmalar sınırlı olsa da -özellikle- Amerika ve Batı’da uzun bir geçmişe sahiptir. Flesch, Dale, Chall, Gunning, Spache, Fry gibi araştırmacıların çalışmaları önemli birkaç çalışmadan bazılarıdır. Her dilin kelime ve cümle yapısı kendine has özellikler göstermekte olup herhangi bir yabancı dil için geliştirilen formül, hiçbir değişiklik yapılmadan bir başka dilde kullanıldığı takdirde elde edilen sonuçların güvenilirliği hakkında belirsizlikler söz konusu olacaktır. Türkçede okunabilirlik konusundaki alanyazına bakıldığında, bu konuyla doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan az sayıda çalışmaya ulaşılabileceği görülmektedir. Türkçe metinlerin okunabilirlik düzeylerini tanımlama ve sınıflandırmaya yönelik iki çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki, Ateşman tarafından Türkçe için, kelime ve cümle uzunluğunu temel alan ve metinden seçilen yüz kelimelik bir bölümde uygulanabilen aşağıdaki okunabilirlik formülü ve sınıflandırması geliştirilmiştir: Okunabilirlik Sayısı = 198,825 – 40,175 x1 – 2,610 x2 x1 = Hece olarak ortalama kelime uzunluğu x2 = Kelime olarak ortalama cümle uzunluğu Tablo 1. Türkçe Okunabilirlik Aralıkları Okunabilirlik Sayısı 90–100 70–89 50–69 30–49 1–29 (Ateşman, 1997: 71- 74) Okunabilirlik Düzeyi Çok Kolay Kolay Orta Güçlükte Zor Çok Zor Yukarıda özetlenen Ateşman’ın çalışması, alan yazında Türkçe metinlerin okunabilirlik düzeylerini sınıflandırmaya yönelik ilk çalışma olma özelliğine ve önemine sahiptir. Bu çalışma ile okunabilirlik kavramı Türkçe alanyazında yer bulmuştur. İkincisi de Çetinkaya’nın (2010) Türkçe metinlerin okunabilirliği ile, “ortalama sözcük uzunluğu”, “ortalama tümce uzunluğu” , ”4 ve daha fazla heceli sözcük oranı” ve “tekrarlanan sözcük gövde oranı” gibi dört değişkenin ilişkisel eşliğini ortaya koyduğu ve okunabilirlik puanıyla anlamlı ilişkilerinin saptandığı iki değişken ile oluşturduğu “Çetinkaya–Uzun Okunabilirlik Formülü”dür. Sözü geçen formülün denklemi şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: ÇP=118,823-25,987xOSU-971xOTU ÇP=Çıkartma Puanı OSU=Ortalama sözcük uzunluğu OTU=Ortalama tümce uzunluğu Ayrıca, formül işletilerek elde edilen puanın yorumlanmasına yönelik dönüştürme tablosu da şu şekilde yer almaktadır: Tablo2.Türkçe Metinlerin Okunabilirlik Düzeylerinin Tanımlandırılması ve Sınıflandırılması Okunabilirlik Puanı 0-34 35-50 51+ Okunabilirlik Düzeyi Engelli Düzey Eğitsel Okuma Bağımsız Okuma Eğitim Düzeyi 10. 11. ve 12. Sınıf 8. ve 9. Sınıf 5. 6. ve 7.sınıf Okunabilirlik formülleri metnin yapısal zorluğuna ilişkin bir kestirim sağlamaktadır. Formül işletilerek elde edilen okunabilirlik puanının hangi okur düzeyine uygun olduğuna ilişkin kesin bilgi vermesi düşünülemez. Çünkü 12.sınıf bir okur grubunun okuma düzeyi, eğitim gördüğü aşamanın özelliklerinde olmayabilir. Yani 12. sınıf bir okur grubunun okuma düzeyi 8. sınıf düzeyinde olabilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 110 Bu yüzden formül işletilerek elde edilen puanın hangi okur grubuna uygun olduğunu kestirmenin en doğru yolu, okur grubumuzun okuma düzeyini de belirlemekten geçer. Yöntem Problem Cümlesi Tarama modelini esas alan bu çalışmada “Türkçe 8. sınıf ders kitaplarındaki yazınsal metinlerin (MEB Yayınları, Koza Yayınları, Pasifik Yayınları, Batu Yayınları) okunabilirlik düzeyleri öğrenci seviyelerine ne derece uygundur?” temel araştırma problemi ile aşağıda yer alan problemlere de cevap aranmıştır. İlköğretim 8.sınıf Türkçe ders kitaplarındaki metinlerin, kelime uzunlukları ne kadardır? cümle uzunlukları ne kadardır? okunabilirlik açısından düzeyleri nedir? Okunabilirlik düzeyleri öğrenci seviyelerine uygun mudur? İncelenen Materyaller Verilerin toplanmasında; sözü geçen yayınevlerinin hazırlamış olduğu kitaplardaki metinlerden ilk yüz sözcük ele alınmıştır. İlk yüz sözcük oluştuğunda son tümce eğer bitmedi ise son tümce içinde yer alan sözcüklerde sayılmıştır. Ateşman tarafından Türkçeye uyarlanmış Flesch formülü ile (1997) Çetinkaya’nın (2010) okunabilirlik formülleri kullanılarak her metnin kelime-cümle uzunluğu ve okunabilirlik düzeyleri belirlenmiştir. Bulgular İncelenen metinlerin bütününün ortalama kelime - cümle uzunlukları ve okunabilirlik değerleri şu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Tablo 3. Batu Yayınevlerince Hazırlanan 8.Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Metinlerin Okunabilirlik Düzeyleri Kitap ve İnsan İmza Günü Muğla Kocaefendi İl Halk Kütüphanesi Öykülerin Sıcağında Cahit Sıtkı Atatürk’ün Kişilik Özellikleri ve Eserleri Bir Hatıra İnsan Sevgisi ve Evrensellik Dil Sevgisi, Dil Bilinci Son Kuşlar Beyaz Diş Dünyayı Güldüren Adam Yünden Halıya Ergenekon Destanı Güneş Battı Mevsimini Yitirmiş Yaşamak Dünya Hep Güzel Kalsın Komşusuzluk Birey Toplumsallık Okunabilirlik Puanı Ateşman Çetinkaya Okunabilirlik Düzeyi Ateşman Çetinkaya Kelime Uzunluğu Cümle Uzunluğu 2,76 2,70 2,38 2,75 14,37 6,56 9,63 11,1 50,21 73,03 77,78 59,10 33,21 42,16 47,44 36,40 Orta güçlükte Kolay Kolay Orta güçlükte Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma 2,50 14,85 59,61 39,42 Orta güçlükte Eğitsel okuma 2,93 2,87 3,07 2,57 2,78 2,60 2,55 2,60 2,55 2,48 2,78 2,65 3,07 6,82 12,22 10,9 26 7,64 12,75 7,85 9,72 9,72 9,27 10,18 6,23 12,3 63,31 51,51 46,90 27,24 66,98 60,77 75,68 68,68 76,68 74,97 60,33 76,04 43,25 36,02 32,30 28,37 26,61 39,02 38,67 44,80 41,61 45,14 45,36 36,54 43,28 27,22 Orta güçlükte Orta güçlükte Zor Çok zor Orta güçlükte Orta güçlükte Kolay Orta güçlükte Kolay Kolay Orta güçlükte Kolay Zor Eğitsel okuma Engelli düzey Engelli düzey Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Engelli düzey 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 111 Tablo 4. Koza Yayınevlerince Hazırlanan 8.Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Metinlerin Okunabilirlik Seviyeleri Herkes Başarılı Olur Mu? Selim’i Anarım Helen Keller En Büyük Görevimiz Atatürk Kurtuluş Savaşında Milli Eğitim ve Milli Birlik Nutuk Atatürk Bir Çıkıştır Varış Değil Uluslar Bahçesinde Çağdaş Dünya Nasrettin Hoca Atasözleri ve Deyimler Masal Ananın Son Masalı Yangın Konuğa İkram Yaprak Dökümü’nden Koca Taş Nerede İnsan Varsa Orada Umut Vardır Kedi Ağaca Çıktı Hazır Olun Fırtına Geliyor Oyuncak Peri Bacaları Kızılderili Reisinden Çevre Dersi Soluk Kesen Macera Okunabilirlik Puanı Ateşman Çetinkaya Okunabilirlik Düzeyi Ateşman Çetinkaya Kelime Uzunluğu Cümle Uzunluğu 2,84 2,53 2,58 2,55 2,46 3,22 2,96 2,16 3,12 2,85 2,78 2,66 2,62 2,38 2,48 2,29 8,07 11,3 12,11 7,2 13 10,8 14,12 20,8 11,17 9,72 9,41 6,93 10,2 9,45 9,36 4,65 63,39 67,69 63,28 77,38 66,02 41,27 42,88 57,63 42,66 63,31 62,28 73,74 66,66 78,37 74,55 94,32 36,99 42,10 39,83 45,43 42,24 24,65 28,03 42,14 26,55 35,31 37,25 42,88 40,65 47,69 45,15 54,56 Orta güçlükte Orta Güçlükte Orta Güçlükte Kolay Orta güçlükte Zor Zor Orta güçlükte Zor Orta güçlükte Orta güçlükte Kolay Orta güçlükte Kolay Kolay Çok kolay 2,78 10,18 60,33 36,54 Orta güçlükte 2,52 2,66 2,88 2,76 2,87 3,02 9,18 7,92 7,13 8,21 9,09 12,5 73,46 71,28 64,22 66,30 59,79 50,49 44,31 42 36,87 38,99 35,41 28,20 Kolay Kolay Orta güçlükte Orta güçlükte Orta güçlükte Orta güçlükte Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Engelli düzey Engelli düzey Eğitsel okuma Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Bağımsız okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Engelli düzey Tablo 5. Pasifik Yayınevlerince Hazırlanan 8.Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Metinlerin Okunabilirlik Seviyeleri Dünyada Herkeste Sevgi Var Her Yerde Sevgi Günü Var Değişmek veya Kaybolmak Seyfi Baba Misafirliklerimiz Yürüyelim Arkadaşlar Dil Devrimi Atatürk İlkeleri Milli Eğitim Başlıyor Nasrettin Hoca Festivali Başlıyor Yozgat’ta Gençlerin Askere Uğurlanışı Cazgır Mis Gibi Şerbetlerimiz Kolaya Yenik Düştü Sevinme Oyunu Sazıma Portakalın Yaprağını Kopardığım An Yazı Hayali Gerçeğe Dönüştüren Büyü Kişilik İnanç Hayallerim Vardı Renkler İçinde Güzellik Suyu Yunus Balığı Sırtındaki Çocuk Okunabilirlik Puanı Ateşman Çetinkaya Okunabilirlik Düzeyi Ateşman Çetinkaya Kelime Uzunluğu Cümle Uzunluğu 2,45 8,14 58,67 37,37 Orta güçlükte Eğitsel okuma 2,80 2,08 2,08 2,60 2,50 2,30 2,91 2,60 2,60 2,16 12,7 6,17 14,8 15 15,4 8,4 14,2 13 7,50 21 29,51 98,70 37,47 54,42 54,53 40,57 1,26 50 71,99 49,72 25,22 58,13 24,53 35,59 35,96 22,42 1,27 34,75 42,16 38,88 Zor Çok kolay Çok zor Orta güçlükte Orta güçlükte Zor Çok zor Orta güçlükte Kolay Zor Engelli düzey Bağımsız okuma Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma Engelli düzey Engelli düzey Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma 2,30 7,6 79,6 46,9 Kolay Eğitsel okuma 2,5 2,2 2,6 2,7 2,7 2,8 3,1 2,5 2,5 6,5 9,09 14,2 7,9 12,6 9,3 8,5 11,5 8,4 82,07 86,72 57,10 71,03 60,44 60,4 51,2 72,12 75,70 48,14 52,82 37,39 85,65 38,64 36,1 29,5 45,2 45,09 Kolay Kolay Orta güçlükte Kolay Orta güçlükte Orta güçlükte Orta güçlükte Kolay Kolay Eğitsel okuma Bağımsız okuma Eğitsel okuma Bağımsız okuma Eğitsel okuma Eğitsel okuma Engelli düzey Eğitsel okuma Eğitsel okuma 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 112 Tablo 6. MEB Yayınevince Hazırlanan 8.Sınıf Türkçe Ders Kitabındaki Metinlerin Okunabilirlik Seviyeleri Kız Kalesi Geçmiş Zaman Şiirleri Atatürk’ten Anılar (Her Şeyden Evvel Millet) Atatürk’ten Anılar (İşte Onun Evrensellik Anlayışı) Atatürk ve Bilim İhtiyar Çilingir Gönül Mimarlarımız (Aşk Elçisi: Yunus Emre) Gönül Mimarlarımız (Koca Sinan) Nevruz ve Birlik Ergenekon Destanı Çiğdem Der Ki Aşinasız Basından Teknoloji Haberleri (Başıboş Hayvanlar Vücutlarına Yerleştirecek Çiple Takip Edilecek) Basından Teknoloji Haberleri (Nesli Tükenen Balıklara Çipli Takip) Basından Teknoloji Haberleri (Dünyada Yangın) Basından Teknoloji Haberleri (Carettalara Uydudan Çipli Takip) Anadolu’nun Bahtı Açık Kara Treni Bilgisayar Yalnızlığı Hayatta Başarının Yolları İki İyi İnsan Martı Bir Başarı Öyküsü Okunabilirlik Puanı Ateşman Çetinkaya Okunabilirlik Düzeyi Ateşman Çetinkaya Kelime Uzunluğu Cümle Uzunluğu 2,55 2,38 10,6 4,12 68,72 59,13 42,27 38,16 Orta güçlükte Orta güçlükte Eğitsel okuma Eğitsel okuma 2,56 14,57 98,70 58,13 Orta güçlükte Eğitsel okuma 2,66 21,2 36,63 29,12 Zor Engelli düzey 2,83 2,47 21,4 9,38 29,28 75,11 24,51 45,54 Çok zor Kolay Engelli Düzey Eğitsel okuma 2,62 18 46,59 33,27 Zor Engelli düzey 2,51 2,64 2,70 2,89 2,75 10,1 26 8,75 9,72 15,25 71,63 24,90 67,52 57,36 48,54 43,80 24,98 40,17 34,29 32,56 Kolay Çok zor Orta güçlükte Orta güçlükte Zor Eğitsel okuma Engelli düzey Eğitsel okuma Engelli düzey Engelli düzey 3,14 18,33 24,84 19,44 Çok zor Engelli düzey 3,28 22,6 8,07 11,65 Çok zor Engelli düzey 2,66 20,5 38,46 29,70 Zor Engelli düzey 2,89 17 38,35 27,22 Zor Engelli düzey 2,81 3,27 2,71 2,85 2,65 2,84 11,8 12,62 16,83 10,6 8,91 15,28 55,14 34,52 46,03 56,67 69,11 44,85 34,35 21,60 32,06 34,47 41,31 30,19 Orta güçlükte Zor Zor Orta güçlükte Orta güçlükte Zor Engelli düzey Engelli düzey Engelli düzey Engelli düzey Eğitsel düzey Engelli Düzey Değişken sayısalları formül denklemlerinde yerlerine konularak yapılan işlemler sonucu, metinlerin okunabilirlik düzeyleri yukarıda tablolar hâlinde verilmiştir. Her iki formülle yapılan hesaplama sonucu metinler sınıflandırılmıştır. Okunabilirlik açısından bakıldığında metinlerde zor, orta güçlükte ve kolay şeklinde bir değişimin olduğu görülmektedir. Tablolar incelendiğinde metinlerin okunabilirlik düzeyleri ile cümle ve kelime uzunlukları arasında sıkı bir ilişkinin olduğu görülür. Sonuç Çalışmadan elde edilen bulgular yayınevlerinin okunabilirlik açısında yeterince titiz davranmadıklarını göstermektedir. Ancak bu değerlendirme sadece sayısal veriler anlamında değerlendirilmelidir. Metinlerin içeriği hakkında bir yargıya varmak doğru olmaz. Bu çalışma farklı yayınevlerinden çıkan 8. sınıf Türkçe ders kitaplarındaki metinlerin okunabilirliklerini incelemeyi amaçlamış ve yapılan çalışmaya göre kitaplara alınan metinlerin bazılarının öğrenci seviyelerine uygunluğu göz ardı edilmiş, ayrıca kitaplarda çok uzun metinlere yer verilmiştir. Öneriler Çalışmamızdan elde edilen veriler doğrultusunda şu öneriler getirilebilir: Yapılan çalışmada okunabilirlik açısından incelenmeye alınan yazınsal metinlerin güçlüğü sadece kelime uzunlukları ve cümle uzunlukları açısından ele alınmıştır. Metinlerin kelime bilgisi yönüyle güçlüğünün de belirlenebilmesi için kelime sıklığına ilişkin çok daha geniş çalışmalar 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 113 yapılmalıdır. Türkçe için, bilinmeyen kelimelerin de göz önünde bulundurulduğu farklı formüller de geliştirilmelidir. Okunabilirlik, metinlerin zorluklarını niceliksel açıdan ele almaktadır ve bu yönüyle kesin bir ölçüt değildir fakat metnin güçlüğü hakkında fikir verir. Metinlerin nitelik özelliklerinin de ele alındığı formüller geliştirilmelidir. Yayınevleri bu çalışmanın ve yapılan diğer çalışmaların verilerini dikkate alarak yayınlanacak yeni kitaplarda veya yeni baskılarda yapılmış olan hataların tekrarından kaçınmalıdırlar. Bu ve benzeri çalışmalarda ele alınan sorunlar Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının denetiminde en aza indirgenmeye çalışılmalıdır. Ders kitapları ile ilgili yapılacak olan yeni çalışmalarda Türkçe ders kitaplarının daha kaliteli bir düzeye ulaştırılması hedeflenmelidir. Böylece ana dili eğitimimiz hızla arzu edilen düzeylere ulaşacaktır. Kaynakça Ateşman, E. (1997). Türkçede Okunabilirliğin Ölçülmesi. AÜ TÖMER Dil Dergisi, sayı: 58, s.171-174 Çetinkaya, G. (2010). Türkçe Metinlerin Okunabilirlik Düzeylerinin Tanımlanması ve Sınıflandırılması. Yayımlanmış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü Demirel, Ö. (1998). Türkçe Ders Kitaplarının İncelenmesi. Topbaş, S. (Ed.). Türkçe Öğretimi (ss. 147-155). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Oğuzkan, F. (1993). Eğitim Terimleri Sözlüğü (3. Baskı) . Ankara: Emel Matbaacılık Özbay, M. (2002). Öğretmen Görüşlerine Göre Ankara Merkez İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi. Ankara. Zorbaz, K. Z. (2007). Türkçe Ders Kitaplarındaki Masalların Kelime-Cümle Uzunlukları ve Okunabilirlik Düzeyleri Üzerine Bir Değerlendirme. Eğitimde Kuram ve Uygulama, 3 (1), s. 87-101 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 114 İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME DERS KİTAPLARINDAKİ DİL YANLIŞLARI Murat SARIBAŞ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi muratgaziedu@hotmail.com Özet Dil insanlar arası anlaşmayı sağlayan, en çok kullanılan ve en gelişmiş iletişim aracıdır. Bunun yanı sıra dilin bir diğer önemli görevi de kültür aktarımını sağlamasıdır. Bu bilgiler ışığında baktığımızda dil eğitimi, insanlara iletişim ve düşünme becerilerini kazandırmaktadır. Günümüzde bireylerin başarıya ulaşması, dili iyi öğrenmesi ve etkili kullanabilmesine bağlıdır. Bu bağlamda, Türkçe ders kitapları büyük önem arz etmektedir. Dil eğitiminde araç olan Türkçe ders kitaplarını incelemek gerekmektedir. Çünkü istenilen dil kalitesine sahip olmayan bir ders kitabı, istenilmeyen ölçüde dil eğitimine zincir vuracak, dil eğitimini olumsuz etkileyecektir. Bu çalışmada çeşitli Türkçe ders kitapları incelenmiş ve birçok yanlışın olduğu görülmüştür. Hiçbir Türkçe kitabı birbirini tutmadığı, dil bilgisi kurallarında tutarlı bir seyir olmadığı gözlenmiştir. Bireye anadili bilinci ve kendini düzgün bir şekilde ifade etme yetisini kazandırmayı hedefleyen Türkçe ders kitaplarının bu halleriyle hedeflediklerine ulaşması imkânsız gözükmektedir. Bu çalışmada Türkçe ders kitaplarında gereksiz sözcük kullanımı, yanlış sözcük kullanımı, ek yanlışlıları, öge yanlışları, tamlama yanlışları, anlam ile ilgili yanlış kullanımlar, deyim yanlışları ve çeviri hatalarından kaynaklanan yanlışlar örneklendirilerek ele alınmıştır. İncelenilen ders kitaplarında azımsanmayacak kadar fazla dil yanlışının bulunması, Türkçe ders kitaplarının dil sevgisi oluşturmada ve dili kazandırmada eksik niteliklere sahip olduğunu göstermektedir. Türkçe eğitiminin sorunsuz olmadığı görülmekte ve özellikle bu yaş grubunda yer alan çocukları dil sevgisi açısından kritik dönemde bulunduğu göz önüne alınırsa, Türkçe ders kitaplarının daha özenli ele alınıp incelenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Türkçe, ders kitabı, dil yanlışları Giriş On iki asırlık yazılı edebiyata dayanan ve çok geniş bir coğrafyada gelişip yayılan Türk dili, bugüne kadar birçok yerli ve yabancı Türkolog tarafından ilmi tahlillere tabi tutularak araştırılmış ve neşredilmiştir. Kapsamı itibariyle çok geniş bir sahaya ve zamana yayılan Türkçemizi, tek bir kaynaktan takip etmek mümkün değildir. Neşredilen kaynakların çoğalmasıyla, Türk dilinin gücü daralan dünyada artmaya devam etmiştir. Yazının, sözün önüne geçtiği dönemde dil ehemmiyet kazanarak canlı bir varlık haline gelmiş, gelişen teknolojinin etkisiyle daralan dünyada yerini ilk günkü gibi korumuştur. Sadece insana özgü bir yeti olan dil, fonksiyonları itibariyle birçok bilimin konusu olmuştur. İnsanla birlikte var olan, yaşam boyunca insanın en çok gereksinim duyduğu düşünme ve iletişim aracı olan dilin, pek çok tanımı yapılmıştır. En derli toplu tanımı ise şu şekildedir: “Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.” (Ergin, 1999: 7). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 115 Tanımda da belirtildiği gibi dilin esas fonksiyonu anlaşma aracı olmasıdır. Kültürlerin oluşmasında, taşınmasında, iletişimin sağlanmasında, anlaşmalarda veyahut tersi gibi durumlarda başvurulan en önemli araç dildir. Doğuşunun ve oluşum sürecinin nasıl gerçekleştiği konusunda bile kesin olarak bir şey söylenemeyen bu sihirli araç, zamanla hangi evrelerden geçti de günümüzdeki niteliğine ulaştı; bu gerçekten muazzam bir gelişim sürecidir. Bu süreç, her zaman düşünürleri zorlamıştır. Çünkü bu süreçte toplumların özgeçmişi vardır; birebir insanların çilesi, sevinci, mutlulukları ve yaşadıkları vardır. Dili zorlamalarla bir yerlere götürmektense onu kendi halinde bırakıp anlamaya, çözümlemeye ve keşfetmeye çalışmak aslında kendini ve benliğini anlamaya çalışmak olacaktır (Esengül, 2006: 16). “Dil, toplu yaşamanın doğurduğu en önemli olay ve bu yaşamanın getirdiği en yararlı araçtır. Öğretim ve öğrenimin anahtarı, bilgi aktarmanın ve biriktirmenin biricik sağlayıcısıdır. Dil olmasaydı uygarlık olmazdı.” (Aksoy, 1997: 8). Dil olmasaydı, kültürler aktarılmaz, milletler oluşmaz, şehirler kurulmaz daha da önemlisi dil olmasaydı insanoğlu hala Afrika kabilesindeki konuşamayan “kuntu” adıyla yaşıyor olacaktı. “Dil, milletlerin tarihinden süzülerek gelen bir varlıktır. Kültürü oluşturan en temel unsurdur. Dil insanlar arasında anlaşma vasıtası, nesillerin akrabalık bağı, geçmişimizin bilgi, zevk ve tecrübelerinin taşıyıcısı, geleceğimizin ise teminatıdır” (Göğüsger,1998:237). Milletler dillerine gereken önemi verdiği sürece millet olarak kalacaklardır. Dil de o vakit milletlerin geleceklerinin teminatı olabilir. Dilini kaybeden toplumların millet oluşundan da söz edilemez. “Dil duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın ve kitle olmaktan kurtararak aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir cemiyet yani millet haline getirir” (Kaplan, 1985: 45). Bu yönüyle, “Dil, düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü çok gelişmiş bir dizgedir” (Aksan, 1979: 51). İnsan doğası gereği düşünen bir varlıktır. Düşünen insan kendisini en iyi dil ile tanımlar. Dil bir nevi konuşan insanın kimliğidir. Düşünce ile olan ilişkisi de kopmaz bir bağ gibidir. Zamanla birbirini etkileyen, besleyen ve geliştiren iki önemli ögedir dil ve düşünce. Nermi Uygur, dil ile düşüncenin ayrılmazlığını kendine özgü ifadesiyle şu şekilde anlatmaktadır: "Dilsiz düşünemiyorum ben. Daha doğrusu şöyle diyeyim: Sözcükler ortamından ötede hiçbir düşüncem yok. Dilim düşüncemi, düşüncem de dilimi yoğuruyor. Bir ayrılmazlık var, dilimle düşüncem arasında. Bu arada çok kez dilim bana kılavuzluk ediyor, düşünürken... Düşüncemin aktığı yol dilimin çizdiği yoldur" (Uygur, 1997:88-89). Yavuz Bülent Bakiler, dilin hayal gücü ve düşünce üzerindeki etkisi üzerine yapmış olduğu bir konuşmasında “Batı dünyası sekiz yıllık eğitimde ders kitaplarını 71 bin kelime ile yazıyor. Bu rakam Japonya’da 44 bin, İtalya’da 32 bin, Türkiye’de ise 6 bindir. Çağdaş medeniyet seviyesine sıçramak mecburiyetinde olan bir ülkede, çocuklarımızı 6 bin kelimenin içerisine hapsetmek gericiliktir” diyor. Asırlardır varlığını koruyan dilimizin bugünkü durumuna en iyi örnek Bakiler’in konuşmasıdır. Türkçemizin bugünkü durumu hakkında birçok kitap yazıldı. Sayısız konferanslar ve bilgi şölenleri düzenlendi. Yazımızın da konusu, bir nevi Türkçemizin bugünkü durumu, kaynak olarak okutulan kitaplarımızdaki Türkçedir. Bu kitaplar, dilimizin geleceği konusundaki endişeleri dile getiriyor. Geleceğimizi şekillendirecek olan gençlerimizin Türkçeyi kullanmadaki yetersizlikleri, bu endişelerin en önemli nedenini oluşturuyor. Gençlerimiz, kendilerini ifade etmede sıkıntı yaşıyorlar. Söz dağarcıkları sınırlı olduğu için zıt kavramları anlatmak için aynı sözcükleri kullanabiliyor, hızla gelişen teknolojiyle beraber, anlatamadıkları kavramların yerine de, yabancı dillerden buldukları karşılıkları tercih ediyorlar. “İnsan sözcüklerle düşünür.” ilkesi gereği, düşünce güçleri de zayıflıyor, kendilerini geliştiremiyorlar. Bu korkutucu durum, vaktiyle Konfüçyüs’ün işaret ettiği gerçeğe kulak vermemizi gerektiriyor: Bir ülkeyi yönetirken ilk yapılması gereken şey, dili gözden geçirmektir” (Öz, 2002: II). Bu olumsuz gidişin önüne geçmenin en önemli yolu anadilin en iyi şekilde öğrenilip geliştirilmesi gereken dönemden geçiyor. Bu dönem çocuklarımızın ilköğretim çağındaki dönemleridir. Yetişme çağında bireylerin evrene bakış açısını belirleyecek olan dönem... Bir başka deyişle "Anadili, bireylerin evrene bakış açısını belirlediği gibi onların düşünce çevresinin de hem oluşturucusu hem de değişkenidir" (Özdemir, 1983: 21). Dilin düşünceyi, düşüncenin bütün bir 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 116 geleceği ilgilendirdiği, etkilediği hatta kucakladığı bir ortam ve dönemde dil, özenli ve düzgün öğrenilmelidir. "Temel Eğitim Okulları Türkçe Eğitim Programı"na göre hazırlanan bu Türkçe kitabı, öncelikle öğrencilerin anlama ve anlatma yeteneğini geliştirmeyi amaçlamıştır. Ayrıca öğrencilere Türk dilini sevdirmek, okuma alışkanlığı ve zevki kazandırmak, onların milli duygularını güçlendirmek, yapıcı, yaratıcı ve yararlı olmalarını sağlamak da bu kitabın amaçları arasındadır” (Yörük vd., 1996: IX). Türkçe dersinin ana materyali Türkçe ders kitaplarıdır. Bu kitaplar, çeşitli metinler etrafında, ana dili kullanımını geliştirmeyi hedefler. Dolayısıyla, Türkçe öğretiminde Türkçe ders kitabı metinlerinin önemi yadsınamaz. Dil hakkındaki çeşitli görüşleri sunduktan sonra, ders kitaplarını hazırlayan yayınevlerinin ve şahısların kitaplarını hangi doğrultuda hazırladıklarına ve hazırladıkları kitaplarda dilin önemi üzerinde gösterdikleri hassasiyeti incelemeye çalışacağız. Kitapların dil incelemesine geçmeden önce, dil gelişimi ile ilgili ortaya atılmış kuramları incelemek, konunun genel değerlendirmesi açısından faydalı olacaktır. Dil gelişimi ile ilgili birçok kuram ortaya atılmıştır. Davranışçı görüş ve psikolinguistik yaklaşım dil gelişimi ile ilgili olarak daha çok bireyin konuşmaya başlama dönemini ele almışken, Piaget’in ileri sürdüğü “Bilişsel Gelişim” modeli, dil gelişimini çeşitli yaş evrelerini göz önünde bulundurarak incelemiştir. Konumuzun temelini oluşturan ilköğretim ikinci kademede öğrenim gören bireylerin yaş aralığı 12-15 olup, sözü geçen kuramda bu dönem “Soyut İşlemler Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Bilişsel kurama göre bu dönemde benmerkezci düşünce sistemi yeniden canlanmaya başlar ve soyut kavramlar kullanılarak genelleme, tümdengelim, tümevarım gibi zihinsel işlemler yapma becerisi kazanılmaya başlanır. Burada bir parantez açarak şunu belirtmek gerekir. 12 yaş dönemi somut işlemler döneminin sonu, soyut işlemler döneminin başlangıcı kabul edilen evresidir. Bu ilköğretim ikinci kademenin 6. sınıf öğrenimine denk gelmektedir. 12 yaş dönemi bir nevi geçiş dönemi özelliği göstermekte, bu evrede bireylerin soyut yetenekleri kişiden kişiye değişim gösterebilmektedir. Bu bilgiler ışığında, bireyin dilsel özelliğinin gelişiminde yayıncıların yukarıda belirtilen özellikleri göz önünde bulundurarak ders kitabı hazırlamaları büyük önem arz etmektedir. Çünkü bireyin gelişim özellikleri dikkate alınmadan hazırlanacak ders kitabı, bireyin dilsel gelişimine katkıda bulunmayacağı gibi olumsuz yönde de etki yapabilir. Bu noktada bireyin dilsel gelişim özelliklerinin algılayamayacağı, kavrayamayacağı ve zorlanacağı metinlerin ders kitaplarında ele alınması problem teşkil edebilir. Yine bu hususta ders kitaplarına alınacak metinlerin seçici ve eleştirel bir gözle değerlendirilmesi gerekmektedir. Ders kitaplarına gelişigüzel konulan metinler, daha sonra öğrencinin algı seviyesine indirgenmeye çalışılmakta, bu yapılırken de hem metin tahrip edilmekte hem de dil yanlışlarına düşülmektedir. Yaptığımız araştırmalar neticesinde, MEB imzalı Türkçe Ders Kitabı’nda şu dil yanlışlarına rastlanmıştır: Aşağıdaki sonuçları verilen cümlelerin sebeplerini yazınız. (Bülbül İle Bağcı 3. etkinlik) (MEB, 2007: 23) “Aşağıda sonuçları verilen cümlelerin sebeplerini yazınız” olarak düzeltilmesi gerekmektedir. “Ki” eki gereksiz olarak kullanılmış ve anlam karmaşasına yol açmıştır. Atalarımız kuşları korumak için tarih boyunca birçok kuş evleri yapmışlardır. (Bülbül İle Bağcı 7. etkinlik, 2. cümle) (MEB, 2007: 26) “Atalarımız kuşları korumak için, tarih boyunca birçok kuş evi yapmışlardır” olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Çoğul ekinin gereksiz olarak kullanılması cümle yapısını bozmuş ve anlam karmaşasına yol açmıştır. “Bu kadar çok gazete okumanı biz de bilelim.” (Bülbül İle Bağcı 7. etkinlik, 7. cümle) (MEB, 2007: 26) “Bu kadar çok gazete okumanın sebebini biz de bilelim” şeklinde düzeltildiğinde cümle ancak bir anlama kavuşmaktadır. İlk hali ile ne anlatmak istediği meçhul bir cümledir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 117 “Verilen mastır ve eklerin tamamını kullanarak örnekteki gibi cümleler oluşturunuz.” (Bülbül İle Bağcı 8. etkinlik) (MEB, 2007: 27) “Verilen mastar ve eklerin tamamını kullanarak örnekteki gibi cümleler oluşturunuz” şeklinde düzeltilmelidir. “Mastar” kelimesi “mastır” olarak yazılarak bir yazım yanlışı yapılmıştır. “Cümlelerde yanlış yazılan kelimeleri bularak altlarını çiziniz.” (Yolcu Konmaz Oteli 5. Etkinlik) (MEB, 2007: 19) “Cümlelerde yanlış yazılan kelimeleri bularak, kelimelerin altlarını çiziniz” olarak düzeltilmesi gereken cümle, nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğuna sebep olmuştur. Geçenlerde bir gün eve dönüyordum. (İletişim teması değerlendirme soruları, “Bana Zehir Olan Şeker” adlı metin, 1. cümle) (MEB, 2007: 34) “Bir gün eve dönüyordum” veya “geçenlerde eve dönüyordum” olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Yakın anlamlı iki kelimeyi bir arada kullanılarak, gereksiz sözcük kullanımından doğan anlatım bozukluğuna sebep olunmuştur. Otelci: Peki bana niçin kim olduğunuzu söylemediniz? Topaç: Nasıl kim olduğunu söylemedim? (MEB, 2007: 19) Otelci: Peki bana niçin kim olduğunuzu söylemediniz? Topaç: Nasıl kim olduğumu söylemedim? Şeklinde düzeltilmelidir. “M” harfi yerine “n” harfi kullanılarak şahıs karmaşasına yol açılmıştır. Bu durum, öğrencilerin anlam bocalaması yaşamasına sebep olabilir. “Çünkü o dil ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar, gönül devirir.” (MEB 2007: 10) “Çünkü o dil, ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar, gönül devirir” olarak düzeltilmelidir. Virgül eksikliği, cümlede anlamı bozmuştur. “Konuşmaktaki noksanlarını bazı zeki insanlar susmayı becermek suretiyle işlerinde muvaffak olurlar.” (MEB, 2007: 10) “Konuşmadaki eksikliklerini, bazı zeki insanlar susmayı becererek kapatır ve başarılı olurlar” olarak baştan kurulması gereken bir cümledir. “”Noksan ve muvaffak” kelimeleri 7. sınıf seviyesine uygun kelimeler değildir. “Eksik” yerine, Arapça kökenli “noksan” kelimesinin kullanılması düşündürücüdür. Sonuç ve Değerlendirme Yazının başında belirtildiği üzere dil her zaman bir araçtan çok insanların hayatlarının her alanında kullandığı canlı bir varlık, temel bir ihtiyaç olmuştur. Bu ihtiyacını karşılamak adına, insanoğlu var olduğu günden bu yana, bulunduğu ortam ne olursa olsun, kendine özgü bir dil geliştirmiş ve bu dil kimi zaman mağara duvarlarında bir resim, kimi zaman Sümer tabletlerinde çivi yazısı, kimi zaman, Mısır Piramitleri’nde bir hiyeroglif bazen de “Orhun Yazıtları”nda bir dikit halinde varlığını devam ettirmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Tarih şu gerçekliği göstermiştir ki insan hangi çağda yaşarsa yaşasın, dil her zaman onun vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bundan sonra yaşanacak çağlarda da dilin bu vazgeçilmez özelliğini muhafaza edeceği tüm somutluğuyla karşımızda durmaktadır. Fakat teknolojinin baş döndürücü bir biçimde ilerlediği ve dilsel sınırların ortadan kalktığı çağımızda, dilin bilimsel bir disiplin ışığında ele alınması ve işlenmesi zorunluğu herkes tarafından kabul edilen ortak bir gerçeklik haline gelmiştir. Bu zorunluluk dilin geliştirilmesi, kendini çağın koşullarına göre uyarlaması ve yenilemesi açısından son derece önemlidir. Çağın gerektiği koşullar, dilin sadece akademik düzeyde değil, kitleler halinde bilinçli kullanılmasını mecburi kılmakta, kitlelerin bilinçli olarak kullanamadığı dillerin zaman içinde dezenformasyona uğrayarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı gerçeğini gözler önüne sermektedir. Fas’ta resmi dilin Arapça olmasına karşın devlet dairelerinde Fransızca kullanılması, bu duruma verilecek en güzel örnektir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 118 Dil öğreniminde kitle bilinci oluşturulması ise ilköğretimin ve dolayısıyla ilköğretimde okutulan dil kitaplarının önemini bir kat daha arttırmıştır. Buna bağlı olarak dil öğretimi amacıyla hazırlanan kitaplar, tamamen profesyonel bir çalışmanın ürünü olmalı ve hitap ettiği yaş kesiminin, kolayca algılayıp kavrayabileceği bir kapsamda hazırlanmalıdır. Aksi takdirde dil öğretimi hedeflenen amaca ulaşamayabileceği gibi dil bilincinden yoksun kuşakların yetişmesi de engellenemeyecektir. Öne sürülen bu düşünceler ışığında, ilköğretim ikinci kademe Türkçe ders kitapları ele alınacak olursa, bu amaçla hazırlanan kitapların birçoğunun dil bilinciyle işlenmediği, özellikle ifade ve yazım noktasında karşılaşılan birçok eksikliğin ve dil kitabında asla olmaması gereken çok basit hataların yapıldığı aşikârdır. Bu durum da göstermektedir ki günümüzde ders kitabı olarak okullara gönderilen birçok çalışma, kısmen ticari kaygılarla kaleme alınmış, kişisel gelişim süreçleri derin olarak incelenmeden ve hedef kitlenin algı seviyesi düşünülmeden yazılmış ürünler olarak karşımıza çıkmaktadır. İncelenen ders kitaplarında yapılan hatalar, çalışmamın önceki bölümlerinde detaylarıyla sunulmuştur. Misyonu, öğrencilere Türkçenin temel kurallarını ve kullanım özelliklerini öğretmek olan bu kitaplarda yer alan yazılarda, birçok yazım yanlışı ve ifade eksikliklerinin olması kabul edilemez bir durumdur. Yazarlarının bile Türkçeye tam anlamıyla hâkim olamadığı bu kitapların, öğrenciler üzerinde ne kadar olumlu etki bırakacağı ise tartışmaya açık bir konudur. Unutulmamalıdır ki çağımızda kitlelerin dil bilincine sahip olması, o dilin işlevselliği açısından çok büyük önem kazanmıştır. Kitlesel dil bilinci ise ilköğretim sıralarında başladığına göre, bu yaş grubuna hitap edecek kitaplar son derece iyi çalışmalar ile meydana getirilmeli ve sorumluluğunu bilen profesyonel kişiler tarafından hazırlanmalıdır. Kaynakça Aksan, D. (1979). Her Yönüyle Dil, 1.Cilt, TDK Yay. 2. Baskı, Ankara. Aksoy, Ö. A. (1997). Dil Yanlışları, Adam Yay. 7. Basım, İstanbul. Ergin, M. , (1999). Üniversiteler İçin Türk Dili. Bayrak Basım Yayın Tanıtım, İstanbul. Esengül, M. (2006). İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Dil ve Anlatım Yanlışları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi. Göğüsger, Ş. (1998). “Türkçenin Dünü Bugünü”, Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin Kullanımı-Tebliğler, TRT Yay. Ankara. Kaplan, M. (1985). Kültür ve Dil, Dergâh Yay. 3.Baskı, İstanbul. Öz, E. ve Öz, S. (2002). “Türkçe Ders Kitabı ( 6. ve 7. sınıf)”, Ders Kitapları Anonim Şirketi: İstanbul. Özdemir, E. (1983). Anadili Öğretimi, Türk Dili, Dil Öğretimi Özel Sayısı, TDK, Ankara. Uygur, N. (1997). “Dilin Gücü”, YKY, Ankara. Yörük, Y., Mıhçı, A. İ. ve Başer, S. (1996). “İlköğretim Türkçe 8”, Serhat Yay. İstanbul. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 119 İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEMEDEKİ YAZMA EĞİTİMİNDE ÖĞRETMENDEN KAYNAKLANAN SORUNLARA YÖNELİK BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Elif ÇOŞKUN Arzu KAYA Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi coskun201067@hotmail.com arzukaya08@windowslive.com Özet Ülkemizde yazma eğitimiyle ilgili birçok problem vardır. Bunların büyük çoğunluğu öğretmenden kaynaklanmaktadır. Öğretmenlerin yetersizliği öğrencilere mal edilmektedir. En belirgin problemleri şu şekilde sıralayabiliriz: Hiç eğitim vermeden, öğrencileri hiçbir türe alıştırmadan yalnız sınav için metin yazdırılması; kompozisyon saatlerinin yalnız sözlü söyleyişlerle geçirilmesi; yalnız kuramsal bilgiler vermekle yetinip yazma çalışmasının yaptırılmaması; ön hazırlık yapmadan ve yaptırmadan kompozisyon yazdırılması ya da atasözü verilip açıklatılması; yazma eğitiminin ilk aşamasında öğrencilere düşünce yazılarının yazdırılması; öğrencilerin yazdıkları kompozisyonların geri bildiriminin verilmemesi; genellikle derslerde yapılan sınavların yazılı sınav yerine çoktan seçmeli olması. Yazma eğitimi, hayatın her aşamasını içine almalıdır. Günlük hayatta sık sık yazma durumuyla karşılaştığımız göz önüne alınırsa yazma eğitiminin ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır. Hayatın her aşamasında kullandığımız bu beceriyi sadece atasözü ya da anı yazdırmayla sınırlandıramayız. Yazma becerisinin geliştirilmesine yönelik birçok uygulama yaptırılmalıdır. Bu çalışmada Türkçe öğretmenlerinin derslerdeki bazı hatalarına değinilmiş, yaptırılması gereken uygulamalara yönelik bazı etkinlikler önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yazma Eğitimi, İlköğretim İkinci Kademe, Türkçe Öğretmeni. Giriş Yazma eğitimi, 2005 Türkçe Dersi (6, 7, 8. Sınıflar) Öğretim Programı’nda ayrı bir başlık altında yer almış, bu beceriye yönelik amaç ve kazanımlara yer verilmiştir. Önerilen etkinlikler incelendiğinde oldukça çeşitli ve faydalı oldukları görülmektedir. Ders kitaplarına ve öğrenci çalışma kitaplarına bakıldığında da eğlenceli ve işleve yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ancak öğrencilerin hâlen istenilen düzeyde olmadıkları bilinen bir gerçektir. Öğrencilerin yazma becerisinde istenilen düzeye ulaşması için sadece kitaplar yeterli değildir. Başta Türkçe öğretmenlerinin bu konuda bilinçli olması ve öğrencilerine uygun çalışmalar yaptırarak hem onları yazmaya güdülemesi hem de onları hayattaki yazma durumlarına hazırlaması gerekmektedir. Aşağıda Türkçe öğretmenlerinin nasıl bir yol izleyecekleri üzerinde durulmuş ve bazı etkinlik önerilerine yer verilmiştir. “Öğrencilerin yazılı anlatım çalışmalarında başarısız olmalarına sebep olarak çeşitli hususlar gösterilebilir. Bunların başında, özellikle ilköğretimde öğrencilere soyut, yaşamlarından uzak yazma çalışmalarının yaptırılmış olması, test türü değerlendirmelere fazlaca yer verilerek yazılı anlatım çalışmalarının geri plana atılması ve dolayısıyla öğrencilere düşük notlar verilerek onların kaygıya düşmeleri gelebilir.” (Arıcı, 2008: 209). Arıcı’nın belirttiği bu sorunlar Türkçe öğretmenlerinin tutumlarıyla çözüme ulaşacaktır. Türkçe öğretmenleri, tutumlarıyla öğrencilere düzenli düşünme ve yazma alışkanlığını kazandıracaktır. Yazma eğitiminde dikkat edilecek ilk nokta kompozisyonun tanımı üzerinde durulmasıdır. Öğrenciler kompozisyonun ne anlama geldiğinin bilincinde olmalıdırlar. Bu kavram, lezzetli bir yemeğe benzetilerek açıklanabilir. Tıpkı yemeğin malzemelerinin birbiriyle uyumlu olması gibi kompozisyonu oluşturan kelimelerin, cümlelerin de gerek yapı gerekse anlam olarak birbiriyle uyumlu olması gerekir. Kompozisyon kavramı kimi zaman renkleri uyumlu bir tabloya kimi zaman da bütünlük oluşturan bir kıyafete benzetilebilir. Böylece öğrencilerin kompozisyon kavramıyla ilgili yeterli bilinci kazanmasına yardımcı olunacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 120 Öğrencilere yazdırılacak türler onların yaşlarına, bilgi düzeylerine göre seçilmelidir. Nitekim programda da bunun üzerinde durulmuş, hangi türün öğretiminin kaçıncı sınıfta zorunlu olduğu belirtilmiştir. İsteğe göre diğer türlerin de kullanılabileceği vurgulanmıştır. Ancak türlerin hangi sırayla öğretileceği üzerinde durulmamıştır. Öğretmen ve öğrencilerin gerçekleştirebilecekleri etkinlikler şöyle ifade edilebilir: (Öz, 2003: 240) Bir düşünce, bir olay üzerinde önce konuşma, sonra konuşulanları yazma Cümle kurma ve yazma tekniği alıştırmaları Görülen, yaşanan, incelenen olayları yazı ile anlatma Derslerde varılan sonuçları yazma Resim ve levhalara bakarak yazma Dinlenen ve okunan parçalarla ilgili yazılar yazma Mektup, kart, telgraf, dilekçe, bildiri yazma, tutanak hazırlama Betimleme ve portreler yazma Okul gazetesine yazılar yazma Hayali konular yazma Okunan veya dinlenen bir parçanın özetini çıkarma ve ana fikrini bulup yazma Rapor hazırlama Anlatılanları not tutma Bir şiir, hikâye veya makale üzerindeki görüş ve duyuşları yazma Güzel yazılmış yazıları okuyup inceleme yolu ile yazmayı geliştirme Bu çalışmaların belli bir sıra dâhilinde yapılaması gerekmektedir. Burdurlu, türlerin öğretilme sırasını şu şekilde belirtmektedir: (Burdurlu, 1984: 3) 1. Yaşanmış zamandan örnekler: a. Anılar b. Geziler c. Günlükler d. Öz yaşam öyküleri 2. Yaşanmışlardan yararlanarak öteki türlere atlayan örnekler: a. Anıları öyküleştirmek b. Gezileri söyleşi durumuna sokmak c. Yaşanmış olayları kısa oyun biçiminde yazmak d. Dışsal betimceler e. Tinsel betimceler f. Kişilerin kişiliklerini çözümleme g. Özel mektuplarla yaşanmışları bildirmek 3. Genişletme çalışmalarına geçmek: a. Atasözlerini genişletmek b. Özdeyişleri genişletmek 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 121 c. Savunma yazılarına atlayarak kanıtlı, tanıdık yazıların, olumlu, olumsuz örnekli denemelerin yapılmasına geçilmesi 4. İnceleme, eleştirme: a. Kısa öykülerin, oyunların incelenmesi b. Bunların eleştirilmesi 5. Kısaltma, özetleme çalışmaları 6. Fıkra, söyleşi, makale, deneme yazmak. Yukarıdaki sıranın izlenmesi öğrencilerin yazma becerisini geliştirmesi bakımından oldukça önemlidir. Yazma eğitimi, aşama aşama gerçekleştirildiğinde hem öğrenciler zorlanmayacak hem de istenilen noktaya ulaşılacaktır. Yazma eğitiminde diğer bir sorun öğrencilere yeterli derecede geri bildirim verilmemesidir. Türkçe öğretmenleri sadece sınavlardan sonra -o da gecikmeli olarak- öğrencilere yazıları hakkında dönüt vermektedirler. Bu durum öğrencilerin eğitim sürecinde pasif durumda kalmalarına neden olmaktadır. Hâlbuki öğrenciler yazdıkları metnin her aşamasında değerlendirilmeli, yanlışlar anında düzeltilmelidir. Değerlendirme sonuç değil süreç odaklı olmalıdır. Öğrenciler yazdığı metni öğretmenin talimatlarıyla değerlendirmeli ve yazısını yeniden düzenlemelidir. Raimes’in metin üretimi esnasında yapılmasını istediği etkinlikler süreçte geri bildirimin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir: (Raımes, 1983: 141) a. Konunun saptanması b. Ön yazma etkinliklerinin gerçekleştirilmesi c. Öğretmen tarafından notların, listelerin vb. okunması ve öğrencilere öneriler sunulması d. Öğrencilerce taslak metnin ana hatlarının yazılması e. Öğrencilerce taslak metnin oluşturulması f. Taslak metnin öğretmen ve öğrencilerce okunması; içerik hakkında yorumlar yapılması ve öneriler sunulması g. Öğrencilerce ikinci taslak metnin oluşturulması h. Öğrencilerce kontrol listesine göre ikinci taslağın düzeltilmesi i. Öğretmen tarafından ikinci taslağın okunması ve iyi noktaların, geliştirilebilecek düşüncelerin gösterilmesi j. Öğrencilerce üçüncü taslak metnin oluşturulması k. Öğrencilerce taslak metnin düzeltilmesi l. Öğretmen tarafından ilk taslaktan son taslağa dek yazının gelişiminin değerlendirilmesi m. Öğretmen tarafından öğrencilerin zayıf noktalarının geliştirilmesi için ödev verilmesi. Yukarıdaki etkinlikler bir metin çalışmasında bile geri bildirim ve alıştırma yaptırılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Önemli sorunlardan biri de öğrencilere atasözünü açıklatan yazılar yazdırılmasıdır. Atasözleri, bir toplumun önemli değerleridir. Toplumu geçmişten geleceğe bağlayan köprü görevini üstlenir. Ancak henüz yeterli bilişsel olgunluğa erişememiş öğrencilere ilk aşamada “atasözlerini konu alan kompozisyon” yazdırmak doğru değildir. Kompozisyon kelimesini duyan öğrenciler, bir tedirginlik içinde olurlar. Onların bu korkularını yenmenin yolu seviyelerine uygun konularda yazdırılmasıdır. Çünkü insan sadece bildiği konularda yazabilir. Dikkat edilmesi gereken diğer nokta kompozisyon yerine ‘metin’ kavramının kullanılmasıdır. Komposizyon bir yazma şekli değil sadece bir özelliktir. Yazıda bütünlük ve uyumun olmasıdır. Çevremizde gördüğümüz çoğu şeyde de kompozisyon vardır. Öğrencilere atasözlerini konu alan yazı yazdırılacağı zaman sadece derste açıklanan, üzerinde durulan 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 122 atasözlerinden yararlanılmalıdır. Anlamı ve hangi durumlarda söylendiği bilinen atasözleri hakkında rahatça metin yazılabilir. Türkçe öğretmenlerinin bu konuda titizlik göstermeleri gerekmektedir. Yazma eğitiminin her aşamasında Türkçe öğretmenlerinin şu ilkelere uyması gerekmektedir. (Göğüş, 1978: 240-242; Okuner, 1997: 52-53; Demirel, 1999: 59-60; Özbay, 2006: 124-125; Yılmaz, 2006: 212-214) Bu ilkeleri göz önünde bulunduran öğretmenler yukarıda değinilen sorunları rahatlıkla aşacaklardır: Yazma becerisi yazı yazmakla öğrenilir. Yazma eğitimi yönteminin temel ilkesi “yazdırmaktır.” Yazmak, yazarak öğrenildiğinden öğrencilere bol bol uygulama yaptırılmalıdır. Öğrencilerin kendi düzeylerine uygun duygu, yaşantı ve bilgilerini anlatma olanağı verecek konular seçilmeli, bireysel farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Yazma çalışmalarında öğrenci daima merkeze alınmalıdır. Yazma çalışmaları yaşamla ilişkilendirilmeli; günlük tutma, anı yazma, rapor oluşturma vb. etkinliklerle öğrencilere yazmanın zevkli yanları gösterilmelidir. Dil bilgisi kuralları, yazma etkinlikleri içinde –yüzmeyi veya bisiklete binmeyi öğrenen çocuklara verilen bilgiler gibi- teorik ve uygulamanın bir arada uygulandığı bütünleşik bir yapıda verilmelidir. Yazma çalışmalarıyla konuşma etkinlikleri arasında ilgi kurulmalıdır. Öğretmenler de öğrencileriyle yazmalıdırlar. Yazılan yazılar sınıf ortamında yapıcı bir yaklaşımla eleştirilmelidir. İyi yazabilmesi için öğrencide kendine karşı güven uyandırılmalıdır. Öğrenci yazısını kendisinin de kabul etmiş, benimsemiş olacağı bir amaç için yazmalıdır. Öğrenci yazmadan önce yazının konusuna karşı muhakkak ilgi duymalıdır. Öğrenci, yazısına karşı bir sorumluluk duygusuna erişmelidir. Öğretmen öğrencileri tanıyıp ona göre yöntemler belirlemeli ve yazma çalışmalarını program dâhilinde yapmalıdır. Öğrencilerin düşünceleri önemsenmeli, etkinliklerle üretilen ürünlerden arşiv oluşturulmalıdır. Öğretmenlerin, yazma çalışmalarını sadece not vermek için değil, öğrencilerin yazma çalışmalarındaki eksiklikleri tespit ederek onların yanlışlarını düzeltmelerine yardımcı olma amacıyla hareket etmeleri gerekir. Sonuç olarak, sınıfta yazmaya istek havası oluşturulmalı; bu hava, yazanları isteklendirerek, çekingenleri yüreklendirerek, yazdıklarını birbirlerine okutarak, yazma yarışmaları düzenleyerek, sınıf ve okul gazetesine yazılar yazdırarak, gazete ya da dergi çıkartarak yaratılabilir. Buraya kadar yazma eğitimindeki bazı sorunlara ve çözümüne yönelik bazı önerilere yer verilmiştir. Çözüm önerileri aşağıdaki etkinliklerle amacına ulaşacaktır. ETKİNLİK 1: KOMPOZİSYON NEDİR? Ders: Türkçe Sınıf: 6. Sınıf Konu: Kompozisyon kavramının anlaşılması Amaç: Planlı yazma Süre: 20 dakika 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 123 YÖNERGE 1. Kompozisyon kavramının ne çağrıştırdığı üzerinde durulur ve öğrencilerden alınan görüşler tahtaya yazılır. 2. Öğretmen, öğrenci görüşlerini değerlendirerek kompozisyonun sadece metin için değil genel bir özellik olduğunu belirtir. 3. Öğrencilerle birlikte kompozisyonun ne ifade ettiğini anlatan bir afiş hazırlanıp sınıf panosuna asılır. KAZANIMLAR: 1. Öğrenciler kompozisyon kavramını doğru değerlendirirler. Yazıda niçin kompozisyon özelliğinin bulunması gerektiğinin farkına varırlar. 2. Kompozisyonun sadece yazıya has olmadığının farkına varırlar. 3. Yazma eylemine karşı güdülenme düzeyleri artar. ÇEVREMİZDEKİ KOMPOZİSYON ÖRNEKLERİ Yiyeceklerin bütünlük içinde kullanılması lezzetli yemeklerin yapılmasını sağlar. Yemeği oluşturan malzemelerin de bir kompozisyonu vardır. Giydiğimiz kıyafetlerin de bir uyumu vardır. Kompozisyon oluşturan kıyafetler daha çok tercih edilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Renklerin birbiriyle uyumu duvarlara astığımız tablolardaki resimleri meydana getirir. Evimizdeki eşyalar da birbiriyle uyumlu ve düzen içinde yerleştirilmiştir. — Peki, yazılarımızdaki düzene ne ad veriyoruz? — Kompozisyon — Cevabın doğru. O hâlde şu soruyu da bil: Metinlerdeki kompozisyon neyle sağlanıyor? — Onu da biliyorum: Sağlam ve zengin bir kelime hazinesine sahip olmak, Bol ve dikkatli okumak, İyi bir gözlemci olmak, 124 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 125 Başarıya niyetli, azimli ve bir amaca sahip olmak, Dilin özelliklerini ve inceliklerini bilmek, Geniş düşünmek ve bol hayal kurmak, Duygu ve düşünceleri mantıklı ve ahenkli bir düzen içine sokabilmek, Orijinal (özgün) olmak, Yazma işini zevkle yapabilmek. — O hâlde durma! Devamlı yazma çalışması yap. Çünkü ancak yazarak doğruya ulaşabilirsin. ETKİNLİK 2: ATASÖZLERİ HAVUZU Ders: Türkçe Sınıf: 7. Sınıf Konu: Atasözlerinin yazılarda kullanımı Amaç: Kelime hazinesini artırma Süre: 30 dakika YÖNERGE: 1. Öğretmen sınıfa renkli kartonlar getirir. 2. Getirilen kartonlardan öğrencilerle birlikte bir kutu yapılır. 3. İşlenen metinlerde geçen atasözleri küçük kâğıtlara yazılır ve kâğıtlar katlanarak kutunun içine atılır. Böylece atasözleri havuzu oluşturulur. 4. Gönüllü olan bir öğrenciye kutudan bir kâğıt çektirilir. Çıkan kâğıttaki atasözü üzerinde öğrencilerin hayatlarından örnekler vererek yazı yazmaları istenir. 5. İsteyen öğrenciler yazısını okur. Hatalar öğretmen ve diğer öğrencilerce düzeltilir. 6. Beğenilen yazılar sınıfın dosyasına konularak sınıf arşivine katkı sağlar. KAZANIMLAR: 1. Öğrencilerin anlamını bildiği atasözleri hakkında yazmaları sağlanır. 2. Öğrencilerin yaşamdan hareketle yazmaları sağlanır. 3. Yazma konusunda kendine güvenleri artar. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 126 ETKİNLİK 3: ATASÖZLERİNİ VE DEYİMLERİ TESPİT EDELİM Ders: Türkçe Sınıf: 7. Sınıf Konu: Atasözlerinin ve deyimlerin anlamını kavrama Amaç: Kelime hazinesini artırma Süre: 30 dakika YÖNERGE 1. Öğrencilere bazı şarkılar dinleyecekleri söylenir. Bu şarkılardaki atasözü ve deyimleri tespit etmeleri belirtilir. 2. Her öğrenci belirlediği atasözü ve deyimleri bir kâğıda yazar. 3. Atasözü ve deyimlerin karşısına şarkıda hangi anlamda kullanıldığı yazılır. 4. Bu kelimelerin günlük hayatta hangi durumlar üzerinde kullanıldığı öğretmen tarafından açıklanır. 5. Öğrenciler kâğıtlarında yazdıklarını öğretmenin anlattıklarına göre kontrol eder. Farlı görüşleri olan öğrencilere gerekli açıklamalar yapılır. 6. Anlamı yanlış tespit edilen deyim ve atasözlerinin de kullanıldığı bir paragraflık yazı yazdırılır. KAZANIMLAR: 1. Öğrencilerin dinlediklerinden yararlanarak yazmaları sağlanır. 2. Öğrenciler açıklama cümlesinin nasıl yazıldığını öğrenir. 3. Deyim ve atasözlerinin anlamı kavranır. BAZI ŞARKI ÖRNEKLERİ ALİ YAZAR VELİ BOZAR (Barış Manço) Gözümde yaş görseler erkek ağlar mı derler, Gökler ağlıyor dostlar ben ağlamışım çok mu, Rahmet yağarken dostlar ben ıslanmışım çok mu? Ali yazar Veli bozar küp suyunu çeker azar azar, Üzülmüşüm neye yarar keskin sirke küpüne zarar. Bir gün dönsem sözümden düşerim dost gözünden, Dünya dönüyor dostlar bir sözden dönsem çok mu, Devran dönüyor dostlar ben dönmüşüm çok mu? Ali yazar Veli bozar küp suyunu çeker azar azar, Üzülmüşüm neye yarar keskin sirke küpüne zarar. Barış yolun sonunda yürü demek boşuna, Hayat duruyor dostlar ben durmuşum çok mu, Yaşam bitiyor dostlar ben bitmişim çok mu? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü SEHER VAKTİ (Barış Manço) Sabah seher vakti düştüm yola, Anam sordu nire oğlum böyle, Dedim “Ana fazla sorma bağrım yanık yeter sorma.” Seher vakti düştüm yola. Günler boyu yol aldım durmadım, Pınar başlarında konakladım, Dağlar taşlar geçit verdi, Çayır çimen kilim serdi, Seher vakti düştüm yola. Ben bir yeşil gözlü yar sevmiştim, Gece gündüz başın beklemiştim, Bir kış günü vakit çaldı, Yârim son uykuya daldı. Uyanmadı gitti uzaklara, Yıllarca kurda kuşa dert yandım, Zaman geçer unuturum sandım, Kerem derdiyle yanarmış, Mecnunsa ölüp solarmış, Benim derdim vurdu beni yola. Sorarlar “Barış ne edersin orda?” Nasıl ağır gelmez mi ki sıla? İşte içim döktüm sormayın artık tanrı aşkına Benim derdim vurdu beni yola. 127 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 128 ETKİNLİK 4: BİRLİKTE YAZALIM Ders: Türkçe Sınıf: 6. Sınıf Konu: Metin oluşturmada izlenecek yol Amaç: Planlı yazmayı öğrenme Süre: 30 dakika YÖNERGE 1. Öğretmen öğrencilerle birlikte metin oluşturacağını söyler. 2. Sınıfça oluşturulacak metin örneği tahtada ya da projektör yardımıyla bilgisayarda yazılır. 3. Öğrencilerin hangi konuda yazmak istedikleri onlara yöneltilen soruyla tespit edilir. En çok istenen konu metnin konusu olarak belirlenir. 4. Seçilen konu ile ilgili ana ve yardımcı fikirler düşünülür. Bu kısımda öğretmen beyin fırtınası, kavram haritası, salkım oluşturma vb tekniklerle öğrencileri yeni düşüncelere ulaştırmalıdır. 5. Yazının planı yapılır. 6. Ana ve yardımcı düşünceler plana göre yazıya geçirilir. 7. Anlatım tür ve biçimleri konusunda öğrencilere bilgi verilir. 8. Oluşturulan metin yazım ve noktalama bakımından kontrol edilir. 9. Metin oluşturulduktan sonra metnin özünü veren bir başlık bulunmalıdır. 10. Öğretmen bu çalışmaya benzer birkaç çalışmayı daha sınıfta yaptırdıktan sonra öğrencileri tek başlarına yazmaları konusunda yönlendirmelidir. KAZANIMLAR: 1. Öğrenciler planlı yazmayı öğrenirler. 2. Öğretmen sadece söyleyen değil aynı zamanda uygulayan bir rehber görevindedir. Öğrencilerin öğretmeni örnek alması kolaylaşır. 3. Öğrenciler yazdıkları metinlerde nasıl bir sıra izlenmesi gerektiğinin farkına varırlar. Metin Oluşturma Örneği 1. Konu: Piknik 2. Konuyla İlgili Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi o Ana Düşünce: Piknik insanları birbirine yaklaştırır. o Yardımcı Düşünceler: Piknikte birçok oyun oynanır. İnsanlar birbirine yardım eder. Pikniğe giderken mutlaka alınması gereken malzemeler vardır. Piknikte farlı yerler gezilerek bilgi edinilir. 3. Plan Yapma - Ana Ve Yardımcı Düşünceleri Plana Göre Yazma o Giriş kısmında: Okuyucuya dil ve üslupla anı türünde bir yazı olduğu sezdirilir. Durum hakkında bilgi verilir. o Gelişme kısmında: Yardımcı düşünceler bu kısımda yer alır: Piknikte birçok oyun oynanır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 129 İnsanlar birbirine yardım eder. Pikniğe giderken mutlaka alınması gereken malzemeler vardır. o Sonuç kısmında: Ana düşünce (Piknik insanları birbirine yaklaştırır.) verilir. Olayı anlatan kişinin duygularına yer verilir. 4. Anlatım Tür Ve biçimleri Konusunda Öğrencileri Bilgilendirme Öğrencilere seçtikleri konu nedeniyle anı, öykü, gezi yazısı türleri hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. Bu türlerin genel özellikleri belirtilmeli ve nasıl yazılacağı anlatılmalıdır. (Konuya uygun anlatım tür ve biçimlerinin seçilmesi gerekir. Bu yolla öğrenciler daha kolay yazarlar.) Öğrenciler tanıtılan türlerden istediğini seçerek yazısını oluturur. Öykü: Gerçeğimsi olayları yer, zaman ve kişi göstererek ayrıntıya girmeden anlatan yazı türüdür. Öykülerin kişileri azdır, öykü bir tek olayı anlatır. Anı: Yazarın yaşamış olduğu önemli olaylarla ilgili gözlem bilgi ve izlenimlerini, edebi değer taşıyan bir dille ve hikâye etme anlatım biçimiyle yazdığı yazılara anı denir. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli, sonra ya günü gününe tutulan notlar veya hafızada saklanan olaylar zinciri, plana göre düzenlenmelidir. Gezi yazısı: Gezilip görülen yerlerin çeşitli yönlerini ilgi çekici bir biçimde anlatan yazılardır. Üslup akıcı ve çekici olmalıdır. (Burada kısaca tanıtılan türler gerekirse ayrıntılı anlatılmalı öğrencilere bu türlerde yazılmış edebi metinler okutularak daha iyi anlamaları sağlanmalıdır.) Bizim tercih ettiğimiz tür anıdır. 5. Metni Yazma Ne güzeldi geçen yılki yaz tatili. Evimizde birçok misafir vardı. Annemin yakın bir akrabasının düğünü olacaktı. Düğün için uzaktan gelen akrabalarımız da bizde kalıyorlardı. Birkaç gün bir arada olmamıza rağmen onlara bir türlü ısınamamıştım. Çünkü çoğuyla yeni tanışmıştım. Düğün günü nihayet geldi. Tüm akrabalar düğündeki görevlerini yerine getirdiler. Herkes çok eğlendi. Eve geldiğimizde hepimizde bir yorgunluk vardı. Düğün boyunca oynayan akrabalarımız koltuklara kendilerini bırakmışlardı. Ben yine onlarla oturuyordum. Ama onlarla samimi olamıyordum. Annem odaya girdiğinde bir şey söyleyeceğini anladım. Yanılmamışım da. Ertesi gün pikniğe gideceğimizi söyledi. Koltukta oturan yorgun misafirlerden biri birden canlanıp “Ne iyi düşünmüşsün. Zaten iki gün sonra buradan ayrılacağız. Çocuklara da bize de güzel bir hatıra olur.” dedi. Ben de annemin haberine sevindim. İçimde bir coşku oluştu. Ertesi gün annemin “Oğlum, topunu ve hırkanı almayı unutma! Top olmazsa sıkılırsınız. Akşama doğru da serinlik oluyor. Üşüyebilirsin.” sesiyle uyandım. Annem ve misafirler erkenden uyanmış, pikniğe götürülecek malzemeleri hazırlıyorlardı. Benim uyanmış olduğumu zanneden annem bana da yapmam gerekenleri söylüyordu diğer odadan seslenerek. Apar topar yataktan kalkıp üzerimi giyindim. Evin sahibi olarak benim de yardım etmem gerekiyordu. Topu ve hırkamı aldıktan sonra salona yöneldim. Bir de ne göreyim, annem de misafirler de hiç olmadıkları kadar mutlu. “Bu piknikte bir keramet var.” diye geçirdim içimden. Yardım edilecek bir şey olup olmadığını sordum. Annem her şeyin hazır olduğunu söyledi. Piknik sepetine baktığımda annemin haklı olduğunu anladım. Sebzeler, meyveler, plastik tabak, bardak ve çatallar, kazayla zarar vermemesi için kâğıda iyice sarılan bir bıçak, tuz, ağzı sıkıca kapatılmış kavanozda biraz yağ… Ben bu malzemelere bakarken dışarıdan korna sesi geldi. Babam arabayı hazırlamış, bizi bekliyordu. Eşyaları da alarak arabaya bindik. Arabadayken gelen misafirlerin çocuklarıyla ilk defa sohbet ettim. Ev kalabalık olduğu için onlarla bir türlü yalnız kalamamıştık. Arabada yan yana oturunca büyükler kendi aralarında çocuklar da kendi aralarında konuşmaya başladı. Ayşe Teyze’nin oğlu Ömer sınıfça gittikleri piknikte az kalsın kaybolduğunu anlattı. Ama öyle bir anlatıyordu ki üzülecek yerine gülüyor, onun komik tavırlarına dayanamıyordum. Oğuz Dayı’nın kızı Serap da ailecek yaptıkları pikniği anlattı. Kömürü, mangalı ve diğer malzemeleri kusursuzca hazırlayıp götüren Oğuz Dayılar eti unuttukları için piknikte sebze ve 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 130 meyve yemeyle yetinmişler. Serap da en az Ömer kadar espriliydi. Unutuşlarını şakayla karışık anlatıyor bizi güldürüyordu. Ben de bir piknik anımı anlattım. Yol boyunca iyi zaman geçirdik. Piknik yerine vardığımızda önce eşyaları arabadan indirip oturacağımız yere taşıdık. Sonra topu alarak Ömer ve Serap’la oynamaya başladım. Annemler de sofrayı hazırlamaya koyulmuşlardı. Kendimizi oyuna kaptırdığımız için saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Annemlerin yanına döndüğümüzde sofra çoktan hazırdı. Saatlerce oynadığımız için karnımız bir hayli acıkmıştı. Yiyeceklerin hepsi çok lezzetliydi. Büyük bir iştahla yemeklerimizi yedik. Yemek faslı bittikten sonra eşyaları toplayıp arabanın bagajına yerleştirdik. Artık istediğimiz gibi hareket edebilirdik. Babam yakınlarda şifalı bir su olduğunu söyledi. Su buz gibi soğukmuş. Ülke çapında da ünlüymüş. Suya ulaşmak için yarım saat yürüdük. Böylece gezi de yapmış olduk. Su, babamın dediği kadar vardı. O kadar soğuktu ki Serap ve Ömer’le elimizi suyun içinde ne kadar tutabileceğimizi öğrenmek için yarış yaptık. Ama iki dakikadan fazla tutamadık. Ömer iki dakika tutarak birinci oldu. Musluğu çevirmeden sürekli akan bir sudan doyasıya içme zevkini hiç unutmayacağım. Biraz daha gezdikten sonra arabaya binip eve döndük. Yol boyunca yine Ömer ve Serap’la şakalaşıp gülüştük. Eve vardığımızda kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Akrabalarımızın çocuklarıyla artık samimiydim. Bu piknikte gerçekten keramet vardı. İnsanları birbirine yaklaştırmış, sıcak bir hava oluşturmuştu. Pikniğin insanlar üzerinde olumlu bir etki bıraktığını anladım. O gün yaşadıklarımı her zaman tebessümle hatırlayacağım. 6. Metni Kontrol Etme Yazılan metin anlatım, yazım ve noktalama bakımından kontrol edilerek hatalar düzeltir. 7. Metnin Başlığını Belirleme Yazılan metin tamamlandıktan sonra okunarak metnin anlamına uygun bir başlık seçilir. Bu metne “Piknikteki Keramet” başlığı verilebilir. Sonuç Yazma eğitimi Türkçe öğretmenlerinin ellerinde şekil almaya hazır bir hamur gibidir. Bu hamurdan lezzetli ekmeklerin yapılması Türkçe öğretmenlerinin maharetine kalmaktadır. Yukarıda öğretmenlerin yazma becerisini geliştirmek için yaptığı uygulamalardaki yanlışlar ve çözümlerine yer verilmiştir. Çözüme yönelik bazı etkinlikler gösterilmiştir. Etkinlikler Türkçe öğretmenlerinin çabalarıyla geliştirilebilir. Öğrencilerin yaşları, ilgileri, duyguları dikkate alınıp dersler ona göre işlenirse hiçbir problem kalmaz. Yazma çalışmaları da bu ilkeye dikkat edilerek yapıldığı sürece kendilerini rahatça ve korkmadan ifade edebilen bireyler yetiştirilecektir. Geleceğin yazarları ancak Türkçe öğretmenlerinin anlayışlı uygulamalarıyla yetiştirilebilir. KAYNAKÇA Arıcı, A. F. (2008).“Üniversite Öğrencilerinin Yazılı Anlatım Hataları”, Dumlupınar üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi XXI (2), s.209-220 Bağcı, H. (2007 Bahar).“Türkçe Öğretmeni Adaylarının Yazılı Anlatıma Ve Yazılı Anlatım Derslerine Yönelik Tutumlarının Değerlendirilmesi” , TÜBAR-XXI- s29-61. Baş, B. (2002). “Türkçe Temel Dil Becerilerinin Öğretiminde Atasözlerinin Kullanımı" Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S.12, s. 60-68. Burdurlu, İ. Z. (1984). “Sözlü Ve Yazılı Anlatım Eğitimi” Yeni Defne C.3, S.34, s.3-4 Demirel, Ö. (1999). İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi, İstanbul: MEB Yayınları. Deniz, K. (2003). “Yazılı Anlatım Becerileri Bakımından Köy ve Kent Beşinci Sınıf Öğrencilerinin Durumu”, Türklük Bilimi Araştırmaları (Türkçenin Öğretimi Özel Sayısı), S. 13, s. 233-255. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 131 Göğüş, B. (1978). Orta Dereceli Okullarımızda Türkçe ve Yazın Eğitimi, Ankara: Kadıoğlu Matbaacılık. Okurer, C. (1997). Kompozisyon Öğretimi, İstanbul: MEB Yayınları. Öz, F. (2003). Uygulamalı Türkçe Öğretimi, Ankara: Anı Yayıncılık. Özbay, M. (2006). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri II, Ankara: Öncü Kitap ve Yayıncılık. Raimes, A. (1983). Techniques in Teaching Writing,OUP, New York. Ülper, H. (2008). Bilişsel Süreç Modeline Göre Hazırlanan Yazma Öğretimi Programının Öğrenci Başarısına Etkisi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Yılmaz, Y. (2006). Yazma Öğretimi (ss. 203-276), Kuramdan Uygulamaya Türkçe Öğretimi (Editör: Cemal Yıldız), Ankara: Pegem A Yayıncılık. Koç, S., Yeniçeri, H., Yağcı, İ., Odacı, S., Deniz, K., Yıldız, H. (2009).Üniversiteler İçin Dil Ve Anlatım, (2. Baskı), Konya: Palet Yayınları. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 132 İLKÖĞRETİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA EDAT VE BAĞLAÇLARIN ÖĞRETİMİ Binnur AYKÜL Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi bnnrykl@hotmail.com Özet Bu çalışmada ilköğretim ikinci kademe Türkçe ders kitaplarında sözcük türü olarak edat ve bağlaçların öğretimi ele alınmıştır. Edat ve bağlaç öğretimi, Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda dilbilgisi konu alanının yanı sıra yazma becerisi alan kazanımıyla da ilişkilendirilmiştir. Dilbilgisi öğretimi içinde sözcük türleri, önemli konulardan biridir. Edat ve bağlaçlar ise bu türler içinde yer alan ve öğretiminde zorluk yaşanan kavramlardır. Bu sebeple öğrenci çalışma kitabındaki etkinlikler ile öğretmen kılavuz kitabındaki ek bilgi ve açıklamalar, edat ve bağlaç öğretimi açısından incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Edat, bağlaç, dilbilgisi öğretimi, ders kitapları, sözcük türü Giriş Dil, temel iletişim aracı olmanın yanı sıra kültürün aktarımını ve sürekliliğini sağlayan unsurlardan biridir. “İnsanın konuşma yeteneği, onu öteki varlıklardan ayıran, ona büyük üstünlük sağlayan niteliklerin başında gelir. Dil yalnızca bildirişmeyi, haberleşmeyi gerçekleştiren bir araç değil, aynı zamanda bireyin ve toplumun kültür varlığı olarak da belirir.” (Atabay, Kutluk, Özel, 1976: 15). Dolayısıyla bir insanın ana dilini iyi bilmesi ve kullanması büyük önem taşır. Bunun yolu ise nitelikli bir dil öğretiminden geçer. Belli bir seviyede dili öğrenmiş olarak okula gelen çocuğa verilecek eğitim, planlı ve programlı etkinliklerden oluşmalıdır. Ülkemizde ilköğretim ikinci kademede dil öğretimi, Türkçe dersi kapsamındadır. Türkçe Dersi Öğretim Programı, dört temel dil becerisinin (okuma, dinleme/izleme, konuşma, yazma) yanı sıra dil öğretiminin konu alanını oluşturan dilbilgisi, yazım ve noktalama işaretleri konularından oluşmaktadır. Programda, bu dört temel beceri ile konu alanı, hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle bir bütünlük içerisinde ele alınmış ve ilişkilendirilmiştir. Dilbilgisi öğretiminin kapsadığı konulardan biri sözcük türleri öğretimidir. Sözcüklerin özellikleri ve işlevleri öğrenilmeden, yerli yerinde kullanımından söz edilemez. Bu çalışmada, sözcük türlerinden edat ve bağlaçların öğretimine yönelik Türkçe ders kitaplarında ve öğretmen kılavuz kitaplarında yer alan etkinlikler ve açıklamalar incelenmiştir. Edat (İlgeç) Sözcük türlerinin anlatıldığı çalışmalarda “edat” için yapılan tanımlardan bazıları şunlardır: Ergin`e göre “Edatlar mânâları olmayan, sadece gramer vazifeleri bulunan kelimelerdir... Fakat mânâlı kelimelerle birlikte kullanılarak onları desteklemek suretiyle bir gramer vazifesi görürler.” (Ergin, 2003: 348). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğünde edat yerine “ilgeç” terimi kullanılır ve şöyle tanımlanır: “Çeşitli dillerde, önünde yer aldığı ya da ardından geldiği birimle başka bir birim ya da tümcenin geri kalan bölümü arasında ilgi kurmaya yarayan, anlamı, aynı bağlamdaki öbür birimlerle belirginleşen işlevsel biçimbirim.” (Vardar, 2007: 120). Zeynep Korkmaz`a göre “Edatlar, yalnız başlarına anlamları olmayan, ad ve ad soylu kelime ve kelime gruplarından sonra gelerek anlam bakımından bunlarla sıkı sıkıya bağlı bulunan, gramer 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 133 bakımından onlara hâkim olan ve eklendikleri kelimeler ile cümlenin öteki kelimeleri arasında çeşitli anlam ilişkileri kuran görevli sözlerdir.” (Korkmaz, 2003: 1052). Hacıeminoğlu, “Türk Dilinde Edatlar” adlı çalışmasında edatları şöyle tanımlar: “Tek başlarına mânâları olmayıp, ancak cümledeki diğer kelime ve kelime grupları arasında çeşitli münasebetler kurmaya yarayan kelimelerdir.” (Hacıeminoğlu, 1984: 4). Banguoğlu, edat yerine “takı” terimini kullanır ve bunu “isimlerden sonra gelip, onların söz içinde başka unsurlarla ilişkilerini kuran kelimeler” olarak tanımlar. (Banguoğlu, 1995: 386). Gencan da “ilgeç” terimini kullanır: “Sözcükler, kavramlar arasında anlam ilgisi kurmaya yarayan ve ancak bu görevleri için kullanılan sözcüklere ilgeç denir.” (Gencan, 2001: 473). Yapılan bu benzer tanımların ortak taraflarından yola çıkarak, edatların tek başına anlamı olmayan; ancak cümle içinde anlam kazanan ve sözcükler arasında ilgi kurmaya yarayan görevli sözcükler olduğu söylenebilir. Bağlaç Bağlaçlar, eş görevli sözcükleri ve anlam bakımından birbirini tamamlayan cümleleri bağlama işlevinde kullanılan sözcüklerdir. Tek başına anlam taşımamaları bakımından edatlara benzetilen bağlaçlar, konuyla ilgili bazı kaynaklarda “edatlar” başlığı altında incelenmektedirler. Ergin (2003) ve Hacıeminoğlu (1984) bağlaçları, edatların içinde “bağlama edatları” terimiyle karşılayarak açıklamışlardır: “Kelimeden küçük dil birliklerini, kelimeleri, kelime guruplarını ve cümleleri şekil veya mânâ bakımından birbirine bağlayan, onlar arasında bir irtibat kuran edatlardır.” (Ergin, 2003: 352) “Cümleleri veya cümle içinde kelimeleri ve kelime gruplarını ya mânâ bakımından yahut şekil itibariyle birbirine bağlayan sözlerdir.” (Hacıeminoğlu, 1984: 112). Çoğu dilbilgisi kaynağında ise bağlaçlar bağımsız bir tür olarak ele alınır. Söz gelimi Korkmaz, bağlaçları oluşma biçimleri, şekil bilgisi yapıları ve cümle içinde yüklendikleri çok yönlü işlevleri ile Türkçenin anlatım gücüne derinlemesine incelikler katan ayrı bir sözcük türü olarak ele alır ve şöyle açıklar: “Türkçede çok geniş bir yer tutan bağlaçlar; kelimeleri, kelime gruplarını, cümleleri ve kimi zaman da paragrafları şekil ve anlam bakımından birbirine bağlayan ve yüklendikleri işlevler ile, bağlandıkları sözler arasında türlü anlam ilişkileri kuran gramer ögeleridir.” (2005: 118, 124). Bağlaçları ayrı bir tür olarak ele alan diğer dilcilerin tanımları ise şöyledir: “Anlamca ilgili tümceleri, kavramları ya da görevdeş öğeleri bağlamaya yarayan sözcüklere bağlaç denir.” (Gencan, 2001: 482). “Bir tümcede işlev açısından iki sözcüğü, iki sözcük öbeğini ya da hem aynı türden, hem de ayrı işlevli iki tümceyi birbirine bağlayan biçimbirim.” (Vardar vd., 2007: 31). “Görevdeş sözcükleri, sözcük öbeklerini, anlamca ilgili tümceleri bağlamaya yarayan ve tek başına belli bir anlamı olmayan görevli sözcüklere bağlaç denir.” (Kükey, 2003: 347). İlköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programında Edatlar ve Bağlaçlar İlköğretim Türkçe Dersi (6, 7 ve 8. Sınıflar) Öğretim Programı (2006)’na göre; “Dil bilgisi; bir dilin dinleme/izleme, konuşma, okuma, yazma temel becerilerini destekleyen kurallar bütünüdür. Öğrenci açısından Türkçenin yapısını oluşturan ve işleyiş kurallarını tanımlayan bilgilere sahip olmak oldukça önemlidir; ancak daha da önemli olan bu kuralların konuşma, yazma, dinlemeyle ilgili dil etkinliklerinde uygulanmasıdır.” (MEB, 2006: 7). Programda edat ve bağlaç öğretimi, yazma becerisi ve dilbilgisi alanına ait kazanımlarla ilişkilendirilmiştir. Yazma becerisi alanında “Yazım kurallarını kavrayarak uygular.” (MEB, 2006: 36) kazanımıyla ilişkili olarak, mi soru edatı 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 134 de bağlacı ki bağlacının yazımı konuları işlenir. Edat ve bağlaç öğretimi dilbilgisi alanında ise iki kazanımla ilişkilendirilmiştir. Kazanımlara göre öğrenci; “Edat, bağlaç ve ünlemlerin işlevlerini, cümleye kazandırdıkları anlam özelliklerini kavrar; bu kelimeleri işlevlerine uygun olarak kullanır.” (MEB, 2006: 42) “Kelimeleri cümlede farklı görevlerde kullanır.” (MEB, 2006: 42) Problem Durumu Dil edinimi okul öncesi dönemde çocuğun ailesi ve yakın çevresiyle etkileşimi sonucu başlar. Ancak dilin doğru ve etkili kullanımı için temel dil becerilerinin gelişimi, okulda sistemli bir çalışmayı gerektirir. Bu da dil eğitimini önemli hâle getirir. “Ana dili öğretiminde, amaçlara anlama ve anlatma etkinlikleriyle ulaşılırken; bu etkinlikler yazım, noktalama ve dilbilgisi çalışmalarıyla beslenir, bütünleşir. Dilbilgisi öğretimiyle öğrenciler, dilin olanaklarını, sınırlarını ve gizil gücünü ortaya çıkarırlar.” (Sever, 2004: 28). Bu nedenle dilbilgisi öğretimi, dilin kurallarının öğretilmeye çalışıldığı bağımsız bir ders olarak değil, Türkçenin anlama ve anlatma dil becerileriyle birlikte ele alınarak, bu alanları açıklayıcı ve destekleyici nitelikte olmalıdır. Dil, pek çok alt sistemden oluşan bir sistemler bütünüdür. Dilbilgisi, bu sistemin işlemesini sağlayan kurallardan oluşur. Dilbilgisi konularının öğretimi, dilin işlemesi bakımından gereklidir. Sözcük türleri de dilbilgisi kapsamında ele alınan temel konulardan birisidir. Sözcük türleri içinde yer alan edat ve bağlaçlar ise öğretiminde zorluk yaşanan konulardandır. Tek başına anlamı olmayan bu görevli öğelerin öğretimi 6. sınıf konuları kapsamında ele alınmıştır. Bu nedenle edat ve bağlaçların öğretimi konusunda 6. sınıf öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinlikler ile öğretmen kılavuz kitabındaki ek bilgi ve yönlendirici ifadelerin niteliğinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi araştırmanın problem durumunu oluşturmuştur. Araştırmanın Amacı ve Önemi İnsan, doğal bir dil ortamında doğar ve ana dilini bu ortamda öğrenir. “Kişi, ana dilini anlamaya ve konuşmaya başladıktan sonra dilin gramer yapısını da algılamaya başlar. Bireyin ana dilini bilmesi, o dili oluşturan dil dizgelerinden haberdar olmasıyla mümkündür.” (Erdem, 2011). Bu amaçla çocuğa verilecek eğitim, konuştuğu dili geliştirmeye yönelik etkinliklerden oluşmalıdır. Türkçenin temel becerilerinin kazandırılmasında ve işlevsel bir biçimde kullanılmasında dilbilgisinin önemi büyüktür. Dilbilgisi konuları dilin işleyişine yön vererek dilin etkili bir biçimde kullanılmasına katkı sağlar. “Dil bilgisi doğru konuşma ve yazmanın bilimsel yöntemini öğretir. Onun yardımıyla doğru düşünme de öğrenilir.” (Ediskun, 1988: 65). Türkçe dersi sınırları içinde kavram, kural ve doğru-yanlış üzerinde anlaşmak için ortak dilbilgisi terimlerinin kullanılması sağlanmalıdır. “Eğitim ve öğretimde sürekliliğin, verimliliğin sağlanması büyük ölçüde bu birliğin ve karşılıklı anlayışın kurulmasına bağlıdır.” (Zülfikar, 1991: 24). Evren ve Örneklem Bu araştırmanın evrenini Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu tarafından 2006-2007 yılından başlayarak ilköğretim okullarının 6., 7. ve 8. sınıflarında, 5 yıl süreyle, okutulmak üzere kabul edilen Türkçe ders kitapları oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini ise MEB ve Koza yayınevlerince hazırlanan Türkçe ders kitapları oluşturur. Edat ve bağlaç konusunun 6. sınıfta işlenmesi sebebiyle de örneklem, 6. sınıf öğrenci çalışma kitapları ve öğretmen kılavuz kitaplarıyla sınırlandırılmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 135 Yöntem Araştırmada döküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmamızda 6. sınıf Türkçe dersi öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kılavuz kitabı betimsel bir yaklaşımla incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada incelenen kitaplardan elde edilen veriler, şu başlıklar altında sunulacaktır: 1. MEB Yayınlarınca Hazırlanan Kitaplarda Edat ve Bağlaç Öğretimi 2. Koza Yayınlarınca Hazırlanan Kitaplarda Edat ve Bağlaç Öğretimi 3. İki Yayınevinin Hazırladığı Kitapların Karşılaştırılması 1. MEB Yayınlarınca Hazırlanan Kitaplarda Edat ve Bağlaç Öğretimi 1.1. Yazma Becerisi Kazanımıyla İlişkili Etkinlikler Yazma becerisiyle ilgili olarak işlenen konular: mi soru edatının yazımı de bağlacının yazımı ki bağlacının yazımı 1.1.1. Mi Soru Edatının Yazımı Bu konuyla ilgili öğrenci çalışma kitabında ilki sezdirme, diğeri uygulama amaçlı olmak üzere iki etkinlik yer alır (s. 76). Sezdirme etkinliğinde, verilen dört cümleden hangisine, neden cevap verileceğine ve soru anlamı sağlayan sözcüğe dikkat çekilmiş; diğer etkinlikte ise bir metin verilerek buradaki yanlış yazılan mi`lerin bulunması ve düzeltilmesi istenmiştir. Bu etkinliklere yönelik olarak kılavuz kitapta şöyle bir açıklama yer alır: ”Öğrencilerinize soru edatı ‘mi’nin ayrı yazıldığını, kendisinden sonra gelen eklerle birleştiğini söyleyiniz.” (s. 153). Açıklamada mi`nin cümleye kattığı diğer anlamlara ve cümlelerin noktalamasına değinilmemiştir. Ayrıca kılavuz kitapta edat olarak geçen “mi”, İlköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programı`nda soru eki olarak yer almaktadır (MEB, 2006: 36). Bu durum da program ile kitaplar arasında bir tutarsızlık olduğunun göstergesidir. 1.1.2. De Bağlacının Yazımı Bu konuyla ilgili kılavuz kitapta, biçimce benzerliği sebebiyle yazımı karıştırılan bulunma hâl eki ile de bağlacının ayırt edilmesine yoğunlaşılmış ve şöyle açıklanmıştır: “Öğrencilerinize bağlaç olan ‘de, da’ların ayrı; ek olan ‘-de, -da’ların bitişik yazıldığını söyleyiniz. ‘de, da’bağlacının cümleye ‘dahi, bile’anlamları kattığını, cümleden çıkarıldığında genel olarak anlamın bozulmadığını belirtiniz. Ardından ek olan ‘-de, -da’ların bulunma, yer ve zaman anlamı taşıdığını, cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamının bozulduğunu söyleyiniz.” (s. 158) Çalışma kitabında konuyla ilgili iki etkinlik yer alır. Etkinliklerden ilkinde ek olan –de ile bağlaç olan de`nin yazım farkına dikkat çekilir. Sonraki etkinlikte ise öğrenciye bir metin verilerek, ondan bu metindeki yanlış yazılan de, da`ları bulması istenmiştir (s. 81). Kılavuz kitapta ek ve bağlaç olarak ‘de’nin farklı anlamlarına değinilmesine rağmen, etkinlikler bu doğrultuda değildir. 1.1.3. Ki Bağlacının Yazımı Konuyla ilgili çalışma kitabındaki ilk etkinlikte ek olan –ki ile bağlaç olan ki`nin yazım farkına dikkat çekilir. Sonraki etkinlik ise pekiştirme amaçlıdır (s. 85). Öğrenciden istenen, verilen metinlerde kullanılan ve önceden işaretlenmiş olan ki`leri cümleden çıkarıldığında anlamı bozup bozmamasına göre ayırt etmesidir. Etkinliklere yönelik kılavuz kitaptaki açıklama ise şöyledir: “Öğrencilerinize cümleden çıkarıldığında anlatımı bozmayan ‘ki’lerin bağlaç, cümleden çıkarıldığında anlatımı bozan ‘ki’lerin ek olduğunu söyleyiniz.” (s. 164). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 136 1.2. Dil Bilgisi Alan Kazanımlarıyla İlişkili Etkinlikler Bu alandaki etkinlikler iki farklı kazanımla ilişkilendirilmiştir: 1) “Edat, bağlaç ve ünlemlerin işlevlerini, cümleye kazandırdıkları anlam özelliklerini kavrar; bu kelimeleri işlevlerine uygun olarak kullanır.” 2) “Kelimeleri cümlede farklı görevlerde kullanır.” Çalışma kitabının iki farklı yerinde 1. kazanıma yönelik etkinlikler vardır. İlk olarak “Kırkikindiler” metninin dilbilgisi bölümünde edat ve bağlaçların işlevlerini sezdirme etkinliği yer alır (s. 172). Daha sonraki iki etkinlik ise pekiştirme amaçlı olup, cümle içindeki edat ve bağlaçları buldurmaya, verilen edat ve bağlaçları cümlede kullandırmaya yöneliktir (s. 173). Kılavuz kitapta bağlaçlar “iki kelime veya cümleyi birbirine bağlamakla görevli kelimeler”, edatlar ise “kelimeler arasında neden-sonuç, benzetme, görelik, nasıllık, birliktelik gibi anlam ilgisi kurmaya yarayan görevli kelimeler” olarak açıklanır (s. 258 - 259). Ancak etkinliklerde bu işlevler üzerinde durulmamıştır. Ayrıca “yalnız, ancak, ile” gibi hem edat hem bağlaç olarak kullanılan sözcüklerin farkını kavratmaya yönelik bir ifade de yer almaz. 1. kazanıma yönelik diğer etkinlik ise “Cennet Göller Tek Tek Yok Oluyor” metninin dilbilgisi bölümünde yer alır. Bu metin 6. sınıflarda işlenen son konudur. Dolayısıyla buradaki etkinliklerin çoğu tekrar ve pekiştirme amaçlıdır. Söz konusu etkinlikte, verilen edat, bağlaç ve ünlemlerin cümlede kullanılması istenmiştir (s.185). Dilbilgisi alanı içerisinde yer alan 2. kazanıma yönelik etkinlikler ise sadece edat ve bağlaçları değil 6. sınıfta öğretilmesi amaçlanan tüm sözcük türlerini (isim, zamir, sıfat, edat, bağlaç, ünlem) kapsar (s. 179 ve 184). Bu anlamda tekrar niteliğindedirler. 2. Koza Yayınlarınca Hazırlanan Kitaplarda Edat ve Bağlaç Öğretimi 2.1. Yazma Becerisi Kazanımıyla İlişkili Etkinlikler Yazma becerisiyle ilgili olarak işlenen konular: mi soru edatının yazımı de bağlacının yazımı ki bağlacının yazımı 2.1.1. Mi Soru Edatının Yazımı Çalışma kitabındaki etkinlikler ‘mi’nin cümleye kattığı farklı anlamları vurgulamaya yöneliktir. Ayrıca bu cümlelerin noktalamasına ve ‘mi’nin kalınlık-incelik uyumuna göre değişimine de dikkat çekilir (s. 105). Kılavuz kitapta ise ‘mi’nin kalınlık-incelik uyumuna göre değişimine, soru anlamından farklı olarak cümleye kattığı diğer anlamlara ve kullanıldığı cümlenin noktalamasına yönelik açıklamalara yer verilmiştir (s. 141). 2.1.2. De Bağlacının Yazımı Çalışma kitabında öğrencilerden metinde ek olan –de ve bağlaç olan de`nin geçtiği cümleleri tespit etmesi, daha sonra verilen cümlelerdeki yanlış yazımları düzelterek yazmaları istenmiştir (s. 99). Kılavuz kitaptaki açıklama ise şöyledir (s. 135): “Ek ve bağlaç durumundaki ‘de’lerin bağlı olduğu kelimeye ya da cümleye kattığı anlamlarla ilgili sorular yönelterek bulunma anlamı veren ‘de’nin ek; dahi, bile anlamı veren ‘de’nin ise kelime olduğunu öğrencilere kavratınız. Öğrencilerin ek ve bağlaç arasındaki farkı daha iyi kavramaları için onlardan cümleyi ‘de’yi çıkararak okumalarını da isteyiniz. Daha sonra bağlaç olan ‘de, da’nın kelime olduğu için benzeşme kuralına uymadığını ve kendisinden önceki kelimeyle bitişik yazılmadığını vurgulayınız.” 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 137 Kılavuz kitaptaki bu açıklamada ek olan –de ile bağlaç olan de`nin cümleye kattığı anlamlar üzerinde de durulmuş; ancak etkinlikler sadece bağlacın ayrı yazılmasıyla ilgili olarak verilmiştir. Bu etkinlikler dışında kılavuz kitapta ‘de’nin yazımına ilişkin bir açıklama daha vardır (s. 148). Yıllık plana göre ‘de bağlacı’nın yazımı konusu işlendikten sonraki derslerde “hâl ekleri” konusu işlenir. Bu açıklamanın amacı “hâl ekleri”nden biri olan –de bulunma ekini de öğrenen öğrencide meydana gelebilecek kavram karmaşasına engel olmak ve eski bilgilerini hatırlatmak olmalıdır. 2.1.3. Ki Bağlacının Yazımı Çalışma kitabında yer alan etkinlikte öğrencilerden ‘ki’nin bağlaç görevinde kullanıldığı cümleleri diğerlerinden ayırt etmeleri ve etkinliğin devamında cümledeki boşlukları ‘ki’nin yazımına dikkat ederek doldurmaları istenmiştir (s. 110). Kılavuz kitaptaki açıklama ise etkinliğin kapsamından daha geniştir. Çeşitli örnekler aracılığıyla, zamir olan ve eklendiği kelimeyi sıfat yapan “-ki” açıklandıktan sonra yine örnek cümleler verilerek bağlaç olan ki`nin yazım farkına dikkat çekilir. Ki bağlacının ayrı yazıldığı ve anlamca birbiriyle ilgili olan cümleleri bağladığı belirtilir (s. 147). Bu açıklamaya göre öğrencinin zamir ve sıfat kavramlarını bildiği varsayılarak ‘hatırlatılması’istenmiştir. Oysa yıllık plana göre sıfat konusu henüz işlenmemiştir. Bu durum, açıklamada öğrencinin hazırbulunuşluluğuna dikkat edilmediğini gösterir. 2.2. Dilbilgisi Alan Kazanımlarıyla İlişkili Etkinlikler Bu alandaki etkinlikler iki farklı kazanımla ilişkilendirilmiştir: 1) “Edat, bağlaç ve ünlemlerin işlevlerini, cümleye kazandırdıkları anlam özelliklerini kavrar; bu kelimeleri işlevlerine uygun olarak kullanır.” 2) “Kelimeleri cümlede farklı görevlerde kullanır.” Çalışma kitabında 1. kazanımla ilgili olarak sadece bir yerde etkinlik vardır (s. 64). İki kısımdan oluşan etkinliğin ilk kısmında öğrenciden, verilen cümlelerdeki edatların cümleye kattığı anlamla ilgili eşleştirme yapması; ikinci kısmında ise bazı sözcükler verilerek bunların cümlede kullanması ve anlam ilgisini belirlemesi istenmiştir. Bu etkinlik için kılavuz kitapta geçen yönlendirici ifadede etkinliğe paralel olarak edat ve bağlacın işlevleri açıklanmıştır (s. 85). Fakat bu açıklamada “yalnız, ancak, ile” gibi hem edat hem de bağlaç olarak kullanılan sözcüklerin anlam farkına değinilmemiştir. Oysa etkinlikteki cümlelerde bu sözcükler yer almış; ancak bunların edat mı yoksa bağlaç mı olduğu belirtilmemiştir. Kılavuz kitapta, bu etkinliklerden farklı olarak ve herhangi bir kazanımla ilişkilendirilmeden verilen bir ek bilgi daha yer alır (s. 179). Bu açıklamada “ne....ne....” bağlacının yaygınlaşan yanlış kullanımının doğrusunu göstermek amaçlanmış olmalıdır. Dilbilgisi alan kazanımlarından 2. kazanım için kılavuz kitapta yer alan ifade şöyledir : “Aynı kelimenin farklı cümlelerde değişik görevlerde kullanılabileceğini, bu durumda kelimenin çeşidinin kullanıldığı cümleye göre değişeceği sonucuna ulaşmalarını sağlayınız.” (s. 217). Bu açıklamaya paralel olarak çalışma kitabında bir etkinliğe yer verilmiştir (s. 164). 3. MEB Ve Koza Yayınlarınca Hazırlanan Kitapların Edat ve Bağlaç Öğretimi Açısından Karşılaştırılması - Soru edatı mi`nin yazımına ilişkin her iki çalışma kitabında da iki etkinlik vardır. İşlenen metinlerin yazma becerisi alanına giren bu etkinliklerdeki cümleler, metinle ilişkili değildir. MEB Yayınlarının kılavuz kitabında sadece soru edatı mi`nin ayrı yazıldığı belirtilirken Koza Yayınlarına ait kılavuz kitaptaki açıklama daha kapsamlıdır. Burada mi`nin kalınlık-incelik uyumuna uyduğu, cümleye soru dışında pekiştirme, zaman gibi başka anlamlar da kattığı, soru anlamı kazandırdığı cümlelerin noktalamasının nasıl olması gerektiği de belirtilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 138 - De bağlacının yazımına yönelik her iki yayının kılavuz kitabındaki açıklama ifadeleri birbirine paraleldir. Açıklamalarda ek ve bağlaç olan ‘de’nin yazım farkının yanı sıra cümleye kattıkları anlamlara da değinilmesine rağmen etkinlikler yazma ağırlıklıdır. MEB`in çalışma kitabında yer alan iki etkinlikten sadece ilki metinle ilişkilidir. Koza Yayınlarının kitabında ise iki bölümden oluşan bir etkinlik yer alır ve bunun ilk kısmı metindeki ek ve bağlaç olan ‘de’leri buldurmaya yöneliktir. Bunların dışında, Koza Yayınları kılavuz kitabında –de bulunma hâl ekinin öğretilmesinden sonra geriye dönük, hatırlatma amaçlı ek bilgi yer alır. -Ki bağlacının yazımıyla ilgili her iki kitapta da iki etkinlik yer alır ve bunların hiçbiri metinle ilgili değildir. MEB Yayınının kılavuz kitabında, “ki” cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulmuyorsa bağlaç, bozuluyorsa ek olduğu belirtilmiştir. Koza Yayınlarının kılavuz kitabında yer alan açıklama ise daha geniştir. Burada –ki`nin ismin yerini tutma ve sıfat yapma işlevlerinden de söz edilmiştir. - Dilbilgisi alan kazanımlarından edat ve bağlaç öğretimine yönelik etkinliklerin hiçbiri, bağlı oldukları metinle ilişkilendirilmemiştir. İki yayınevinin çalışma kitaplarındaki etkinlikler nicelik olarak birbirinden farklıdır. MEB Yayınlarının kitabında dilbilgisiyle ilgili 7 etkinlik bulunurken, Koza Yayınlarında 3 etkinlik vardır. Edat ve bağlaç kavramlarının açıklanmasına ilişkin her iki yayının kılavuz kitabındaki açıklama ifadeleri birbirine paraleldir. Her iki kitapta da hem edat hem bağlaç olarak kullanılan sözcüklere yönelik ek bilgi yoktur. Etkinliklerde ise bazı farklar göze çarpar: MEB Yayınlarının kitabındaki etkinliklerde edat ve bağlacın cümledeki işlevleri üzerinde durulmamıştır. Öğrencilerden verilen cümlelerde edat ve bağlaç olarak kullanılan sözcükleri tespit etmeleri ve bazı sözcükleri cümlede kullanmaları istenmiştir. Koza Yayınlarında ise öğrencilerden verilen cümlelerdeki edatları, cümleye kattığı anlamla eşleştirmeleri ve bazı sözcükleri cümlede kullanmaları istenmiştir. Tüm sözcük türlerini kapsayan diğer dilbilgisi kazanımıyla ilgili, MEB Yayınlarında üç etkinlik yer alırken, Koza Yayınlarında sadece bir etkinlik vardır. Her iki kitaptaki etkinlikler de ilgili metinden bağımsızdır. Koza Yayınlarının kılavuz kitabındaki açıklamalar, MEB Yayınlarına göre daha kapsamlıdır. Buna rağmen etkinlik sayısı daha azdır. Sonuç ve Öneriler Edat ve bağlaç öğretimine yönelik MEB Yayınlarının çalışma kitabında 13, Koza Yayınlarının çalışma kitabında ise 9 etkinlik vardır. Her iki kitapta da sadece birer etkinlikte ilgili oldukları metinlerden yararlanılmıştır. Oysa “Dil bilgilerinin öğretiminde, kuralların verilmesinin yanında, bu kuralların kelime, cümle ve metin düzeyindeki uygulamaları amaçlanmalıdır.” (MEB, 2006: 7). Dilbilgisi çalışmaları metnin doğru okunmasını ve anlaşılmasını amaçlar. Edatlar ve bağlaçlar da, diğer sözcük türleri gibi, metin ve cümle içinde işlev ve anlam kazanan sözcük türleridir. Bazı etkinlikler, kılavuz kitapta verilen bilgilerin uygulanacağı nitelikte değildir. Bu da öğrencilerin dil bilgisi konularını öğrenseler bile beceriye dönüştürememelerine sebep olmaktadır. “Türkçemizin yapı, kural ve imkânlarının öğrencilere uygulamalarla kavratılması ve onlarda Türkçeyi doğru kullanma duyarlığı ve bilincinin oluşturulmasında ana dilinin etkinlikleriyle bütünleşmiş bir dil bilgisi öğretimine önemli görevler düşmektedir” (Sever, 2004: 29). Ne kılavuz kitaplarda ne de çalışma kitaplarında, edat terimi yerine kullanılan “ilgeç” sözcüğü geçmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 139 Edat ve bağlaçlar, tek başına anlamı olmayan, görevli unsurlardır. Bu terimlerin tanımı ve tasnifi bugün Türk gramerinin sorunları arasında yer alır. Bu nedenle de öğretiminde güçlük yaşanır. Dolayısıyla konunun 6. sınıf seviyesine ne kadar uygun olduğu tartışmaya açıktır. Yıllık plana göre mi soru edatı, de bağlacı ve ki bağlacının yazımına ilişkin etkinlikler, sözcük türü olarak “edat ve bağlaçlar”ın öğretiminden önce yer alır. Öğrenci, edat ve bağlacı öğrenmeden bunların çeşitleriyle karşılaşır. Yıllık plan hazırlanırken, öğrencinin ön bilgileri göz önünde bulundurulmalıdır. Türkçe Dersi Öğretim Programı`nda ek olarak geçen mi, kılavuz kitaplarda soru edatı olarak yer alır. Bu terim tutarsızlığı giderilmeli ve programda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Kaynakça Atabay, N., Kutluk, İ. ve Özel, S. (1976). Sözcük türleri 1. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Banguoğlu, T. (1995). Türkçenin grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Ediskun, H. (1988). Türk dilbilgisi. İstanbul: Remzi Kitabevi. Erdem, İ. (2011). Dil bilgisi öğretim yöntemi üzerine değerlendirmeler. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volum 6/1, Winter, s. 1030-1041. Erol, A., Altan, A., Arhan, S. ve Başar, S.; (Komisyon) (2006). İlköğretim 6 Türkçe Öğrenci Çalışma Kitabı. Ankara: MEB Yayınları. Erol, A.; Altan, A.; Arhan, S.; Başar, S.; (Komisyon) (2006). İlköğretim 6 Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı. Ankara: MEB Yayınları. Ergin, M. (2003). Türk Dil Bilgisi. İstanbul: Bayrak Basımevi. Gencan, T. (2001). Dilbilgisi. Ankara: Ayraç Yayınevi. Hacıeminoğlu, N. (1984). Türk dilinde edatlar. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. Kapulu, A.; Okuyucu, S. D.; Kaplan, Ş.; Karaca, A. (2010). İlköğretim 6 türkçe öğrenci çalışma kitabı. Ankara: Koza Yayın Dağıtım. Kapulu, A.; Okuyucu, S. D.; Kaplan, Ş.; Karaca, A. (2010). İlköğretim 6 türkçe öğretmen kılavuz kitabı. Ankara: Koza Yayın Dağıtım. Korkmaz, Z. (2003). Türkiye türkçesi grameri (şekil bilgisi). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Korkmaz, Z. (2005). Bağlaçlar ve Türkiye Türkçesindeki oluşumları. Türk Dili Dergisi, 638, s.118– 125. Kükey, M. (2003). Türkçenin dilbilgisi 1. Samsun: Cem Ofset. MEB (2006). İlköğretim Türkçe dersi (6, 7, 8. sınıflar) öğretim programı. Ankara: MEB Yayınları. Sever, S. (2004). Türkçe öğretimi ve tam öğrenme. Ankara: Anı Yayıncılık. Vardar, B. (2007). Açıklamalı dilbilim terimleri sözlüğü. İstanbul: Multilingual Yayınları. Zülfikar, H. (1991). Terim sorunları ve terim yapma yolları. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 140 İSMAİL GASPIRALI’NIN HAYATI VE TÜRK DİLİNE HİZMETLERİ Asım ÖKSÜZ Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü asimoksuz@hotmail.com Özet: Bu çalışmada bin sekiz yüz eli bir ile bin dokuz yüz on dört yılları arasında yaşamış Kırımlı bir Türk düşünürü olan İsmail Gaspıralı’nın hayatını araştırdık. Hayatının belli karelerini aktarmaya çalışırken fikirlerine ve bazı teşebbüslerine çalışmamızda yer verdik. Özellikle, Türk diline yapmış olduğu hizmetleri ayrıntılı bir biçimde ele aldık. Türk dilinin, Gaspıralı’nın yaşadığı dönemdeki durumunu incelerken hayalindeki Türk dilini de kendi yazılarından aktardığımız örneklerle anlatmaya çalıştık. Türk dünyasının mevcut durumunu etüt ederken idealindeki Ortak Türkçenin günümüzde uygulanabilirliğini sorguladık. Açılmasına öncülük ettiği okullarda geliştirmiş olduğu eğitim sisteminin modern eğitim sistemleri ile olan benzerliğini yansıttık. Çıkarmış olduğu Tercüman gazetesini Türk dili ekseninde tanıttık. Ülkemizde otorite olarak kabul edilen Türkçe üzerinde çalışmalar yürüterek Türk diline hizmet vermiş olan değerli bilim insanlarımızın İsmail Gaspıralı hakkındaki görüşlerini de aktarmayı ihmal etmedik. Gaspıralı’yı kısaca özetlemek gerekirse O, açtığı okullar ve geliştirdiği eğitim sistemi ile her şeyden evvel iyi bir eğitimcidir. Toplumsal hayatta reform niteliğinde bazı değişimleri başardığından dolayı, kendisinden sonra gelen mütefekkirler için örnek bir yenilikçidir. Çıkardığı gazete ve yayın organlarının tüm Türk dünyasında okunması sebebiyle başarılı bir girişimci ve etkili bir gazetecidir. Okullarında ve yayın organlarında idealindeki Türk dilini tüm güzellikleriyle yansıtarak öz dilini karşılıksız seven bir Türkçe sevdalısıdır. Tüm Türklere yönelik ürettiği politikalarla Türk milliyetçiliğinin tarihi gelişiminde etkin rol oynayan bir düşünce adamıdır. Anahtar Sözcükler: İsmail Gaspıralı, Usul-i Cedit, Tercüman Doğumu ve İlk Gençlik Yılları Ünlü Türk düşünürü, eğitimci, yazar, Türklerin ve Müslümanların uyanmalarına hizmet etmiş değerli bir gazeteci olan Gaspıralı İsmail, 1851 yılında Kırım’ın Bahçesaray şehri yakınlarındaki Avcıköy’de doğmuştur. Annesi Fatme Sultan, Babası Mustafa Ağa’dır. Annesi Fatme Sultan köklü bir mirza ailesinden gelmekteydi. Babası Mustafa Ağa; tahsilli, aydın ve vatansever bir insandı. Çarlık ordusunda teğmen olarak görev yapmıştı. Emekli olduğunda Bahçesaray’a yerleşti. Mustafa Ağa, Gaspıra köyünden olduğu için İsmail de Gaspıralı, “Gasprinsky” lakabıyla tanınmıştır. İsmail, 1854’te Sivastopol Savaşı esnasında Bahçesaray’a yerleşmiştir. 10 yaşına kadar burada yaşamıştır. İlkokula mahallî bir mektepte başlayıp bir Rus okulu olan Akmescit Erkek Gimnazyumunda sürdürmüştür. On iki yaşında, önce Voronej’deki sonra Moskova’daki harp okuluna kaydolmuştur. Bu lisede yaşatılan Panslavizm fikriyatı ve Türk düşmanlığı, Gaspıralı’nın ruhunda derin etkiler oluşturmuş; gelecekteki fikirlerine zemin hazırlamıştır. Nitekim 6. sınıfta iken 1867’de Türklerin tek hür ülkesi olan Osmanlı Devleti’ne gitmek, Girit İsyanı esnasında Rum asilere karşı savaşmak istemiştir. Ancak bu gizli geçiş teşebbüsü Odesa’da yakalanmasıyla son bulmuştur. Bu hadiseden sonra bir daha okula dönmemiş, Kırım’da Zincirli Medresesi’nde öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır. Gaspıralı, o zamana kadar zihnine yerleşen "yenilikçi" fikirleri, ilk olarak Zincirli Medresesi’nde tatbik etmeye çalışmış; öğrencilerine, asli görevi dışında kendi geliştirdiği eğitim sistemi ile Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan eski eğitim tarzını da eleştirmeye başlamıştır. Fakat ne öğrenciler ne de Kırımlılar, psikolojik olarak böyle bir yeniliğe hazır değildi. Nitekim ders saatlerini zil yardımıyla ilan etmeye kalkışması, çan sesinden haklı olarak hoşlanmayan talebelerin büyük tepkisine yol açmıştır. Ölümle tehdit edilince, Zincirli Medresesi’nden ayrılmak zorunda kalan Gaspıralı, bu tecrübesinden aldığı dersi daha sonra şöyle aktarmıştır: "Bizde 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 141 ilk tedris ve terbiyenin olmadığını mektepte, dinî mekteplerimizin korkunç geriliğini ise daha sonra Zincirli’de tamamıyla öğrendim ve bunun için daha bu devirlerde her şeyden önce bu esasların ıslah edilmesi gerektiğine inandım." (Özdil, 2009: 9) 1868’de Bahçesaray’a dönmüş, yoğun bir şekilde Rus edebî ve felsefi eserlerini okumaya başlamıştır. 1872 yılında Paris’e gitmiştir. Batı medeniyetinin içinde yaşamış ve onu tanımıştır. Ünlü Rus romancı Turgenyev’e asistanlık da dâhil olmak üzere çeşitli işlerde çalışmıştır. 1874’te Osmanlı zabiti olmak hayaliyle İstanbul’a gelmiş ancak Ceride-i Askeriye’de tercüman olarak çalışmasına izin verilmiştir. Siyasi Hayata Atılması ve Tercüman Bir sene sonra tekrar Kırım’a döndü. Birkaç kez başarısızlığa uğrasa da 1878’de Bahçesaray belediye reisi seçilerek 4 yıl bu görevi yürüttü. 1879’da gazete çıkarmak istedi fakat çar izin vermedi. 1881’de “Genç Molla” müstear ismiyle Rusça Tavrida gazetesinde “Rusya Müslümanları” adlı seri yazılarını çıkardı. Yazılarında hep değişimi savundu. 1883’te Bahçesaray’da Tercüman gazetesini eşi Zühre Hanım’ın mücevherlerini satarak çıkartmaya başladı. Gazetenin ilkesi "Dilde, fikirde, işte birlik"ti. Adını Tercüman koymasının da bir sebebi vardı: “O’nun gazetesine verdiği "TERCÜMAN" adı gelişigüzel seçilmiş bir gazete adı değildir. Bu adın taşımış olduğu manevî anlam daha güçlüdür. "Tercüman olmak" deyimi "başkasının düşüncesini ve duygusunu bilmek, dile getirmek, anlatmak" demektir. Gaspıralı bu adı seçerek, yalnız Kırım Türkü’nün değil, bütün dünya Türklüğünün hislerini ve düşüncelerini ifade etmek istemiştir.” (Gülensoy, 1991: 1) Gaspıralı’nın, Tercüman’ı çıkarmadan evvel “Tonguç”, “Şafak”, “Kamer”, “Ay”, “Güneş”, “Hakikat” gibi broşür mahiyetinde olan yayınları da olduğunu belirtelim. Gaspıralı, Tercüman’dan başka “Millet” gazetesini, “Âlem-i Nisvan” (Kadınların Dünyası), “Âlem-i Sıbyan” (Çocukların Dünyası) adlı dergileri ve “Ha! Ha! Ha!” adlı bir mizah dergisini de çıkarmıştır. Tercüman, ilk başta haftada bir yayınlanıyordu ve ilk çıkarıldığında yalnızca 300 okuyucusu vardı. Ekim 1903’ten itibaren haftada iki gün çıkarılan Tercüman, 1912’den sonra günlük çıkarılmaya başlandı. Eğitim Anlayışı ve Usul-i Cedit Gaspıralı, mevcut eğitim sisteminin yetersizliğini görüyordu. O dönemde Kırım’da Türkçe eğitim veren okul kalmamıştı. Türkçe kitap, gazete, risale bile basılmıyordu. Önemli fikir ve bilim insanları da yetişmiyordu. Rusların, Türkler üzerinde uyguladığı baskı ve göç politikası da bu olumsuz durumların oluşmasına zemin hazırlamıştı. Kırım’daki Türkler göçe zorlanmıştı. Kırım Hanlığı’nın nüfusu 18. yüzyılda 3.5 milyon iken 1897’deki sayımda 664.592’ye düşmüştü ve bunun sadece %35’i Türk’tü. 1.2 milyon Türk göç etmek zorunda bırakılmıştı. Şehir isimleri Yunanca isimlerle değiştirilmişti. Kırım’ın ismi Tavrida, Akmescit’in ismi Simferopol olmuştu. Gaspıralı, Rusya’da yaşayan Türkler için yeni bir eğitim sistemi öngörmüştü. Maarif reformunun ilk tecrübesini, 1884’de Bahçesaray’ın Kaytmaz Ağa Mahallesi’nde açtığı mekteple tatbik etti. Bu mektep, ilk Usul-i Cedit Mektebi oldu. Hoca olarak da yakın arkadaşı Bekir Efendi’yi görevlendirdi. Mektebin ilk başta 12 öğrencisi vardı. Gaspıralı, okuma yazma öğretmek için günde 4 saat dersi yeterli görüyordu. 45 gün içerisinde okuma yazma öğretiminin gerçekleştirilebileceğini savunuyordu. Halk -özellikle mutaassıp kesim- bu mektebe şüpheyle yaklaştı. Ancak gerçekten de tam kırk gün sonra eşrafın ve halkın hazır bulunduğu açık bir imtihanla, talebelerin bunu başardığını gösterdi. Daha sonra öğrenci sayısını kırka çıkardı yine başardı. Ardından işçiler için akşam mektebini açtı. Hocası da bizzat kendisi oldu. Usul-i Cedit Mektepleri, günümüzde uygulanan eğitim sisteminin özelliklerini içerisinde barındırıyordu. Arap alfabesinin öğrenimi, önceki eğitim sisteminde daha farklıydı. Bu usulde önce harflerin telaffuz şekilleri sonra bir kelime içinde nasıl kullanıldıkları ve aynı şekilde kelimelerin de cümle içerisinde nasıl kullanıldıkları öğretiliyordu. Bu mekteplerin belli başlı özellikleri ise şunlardı: 1.Talebeye baştan itibaren yazı yazma imkânı veriliyordu. 2.Mektebe devam zorunluydu. 3.Her sınıf 30 kişiyi geçmeyecek şekilde tanzim ediliyordu. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 142 4.Günde 4 saat ve haftada 6 gün ders veriliyordu. 5.Teneffüs ve dinlenme saatleri vardı. 6.Sınıflar ve mektep binaları temiz ve emniyetliydi. 7.Eskiden olduğu gibi talebelere dayak, falaka, kötü söz yoktu. 8.Eğitim 2 sene sürüyordu. 9.Eskisi gibi imamlar değil düzenli maaş alan öğretmenler çalışmaktaydı. 10.Öğrenciler şu dersleri alıyorlardı: Arapça ve Türkçe, Okuma-Yazma, Kaligrafi, Tartışmalı Ders, Türkçe Gramer ve Aritmetik. 1917’ye kadarki dönemde Rus İmparatorluğu’nda bu sistemle yetişen millî-reformist kadrolar da genel itibarıyla “Ceditçiler” olarak adlandırılacaktır. Gaspıralı, eğitim sisteminin kabul görmesi ve yerleşmesi için hayatını vakfetti. Ancak birçok engelle karşılaştı. Bu engellerden birisi de bu mektepler için muallim yetersizliğiydi. Bu probleme Gaspıralı’nın bulduğu çare, ilgilenen muallim adaylarını Bahçesaray’a çağırarak onları ücretsiz olarak uygulamalı bir şekilde eğitmek ve onlardan memleketlerine döndüklerinde en az üç kişiyi muallim olarak yetiştirmeleri sözünü almaktı. Gaspıralı, sürekli olarak Rusya İmparatorluğu dâhilinde Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları yerlere ziyaretlerde bulunarak Usul-i Cedit’i tanıtmaya ve benimsetmeye çalıştı. Artık pek çok Türk bölgesinde okunan Tercüman ise onun en önemli propaganda aracıydı. İlk Usul-i Cedit mektebinin açılışının üzerinden on yıl geçmeden Gaspıralı’nın, çeşitli Türk bölgelerinde birçok destekçisi ortaya çıktı. 1895’te bütün Rus İmparatorluğunda Usul-i Cedit mekteplerinin sayısı yüzü geçerken 1914 yılında bu sayı yaklaşık 5.000’i buldu. Gaspıralı, Müslüman Türk kızlarının eğitiminde de öncü rol aldı. İlk Usul-i Cedit kız mektebini ablası Pembe Hanım, 1893’te Bahçesaray’da açtı. Bu örnek, diğer bölgelerde de kısa sürede etkisini gösterdi. Gaspıralı, medreseleri de Usul-i Cedit’in üst dereceli eğitim kurumları hâline dönüştürecek şekilde ıslah etmeyi düşündü ve bunun programlarını hazırladı. Ancak bu medreselerin sayısı sadece 9’a ulaşabildi. Bunun sebebi medreselere kesin olarak hâkim olan mutaassıp çevrelerin şiddetli tepkisiydi. Bu medreselerde de reform niteliğinde uygulamalar vardı: 1. Medreseler 6 yerine 8 veya 9 ay öğretime açıktı. 2. Talebeler maddi açıdan destekleniyor ve isteyen öğrenci günde 7-8 saat derse girebiliyordu. 3. Yurtların şartları iyiydi ve gece etütleri yapılıyordu. 4. Talebeler sınıflara ayrılmıştı. Her sınıfın göreceği dersler belliydi. 5. Sene sonunda öğrenciler imtihanlara giriyorlardı. 6. Müderrisler, dışarıda çalışmıyor; tüm gayretleriyle medresede çalışıyorlardı. 7. Arapçanın öğretiminde daha iyi bir metot takip ediliyordu. 8. Yazmaya ve aritmetik öğrenmeye daha çok ilgi gösteriliyordu. 9. Sınıf çalışmaları, yemekler ve çalışma saatleri dengeli bir şekilde organize ediliyordu. 10. Bu medreselerde eğitim üç safhada gerçekleştiriliyordu. İlkokul yerine geçen mektep, medrese öğretimi için bir hazırlık safhasıydı. 11. Medresenin ilk tahsil devresi “Rüştiye” idi. Eğitim altı seneydi 12. İkinci devre “İdadi” adını alıyordu. Eğitim yine altı seneydi. 13. Son devreye ise “Galiye” deniyordu. Eğitim üç seneydi. 14. Bu medreseleri bitirenler tahsillerine göre mekteplere muallim, medreselere müderris ya da yüksek rütbeli din adamı oluyorlardı. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 143 15. Şu dersler okutuluyordu: Dinî İlimler, Türk dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı, İslam tarihi, Tarih felsefesi, Umumi tarih, Coğrafya, Tabiat bilgisi, Matematik, Fizik, Kimya, Psikoloji, Pedagoji, Sağlık bilgisi, Kaligrafi, Rusça ve Fransızca Hayalindeki Türk Dili Tercüman’a geri dönecek olursak, Tercüman, ilk yirmi yıl içerisinde daha önce hiçbir gazetenin ulaşamadığı bir başarıya imza attı. Tüm Türk dünyası tarafından ilgi ile takip ediliyordu. Gaspıralı’nın Mehmet Emin Yurdakul’a yazdığı mektubundaki ifadesiyle Tercüman, (Aktaran: Kaymaz, 2005: 77) “Dersaadet’in hamal ve kayıkçılarına, Çin dâhilinde bulunan Türk devecilerine ve çobanlarına gazeteyi tanıtmıştır. Kazan’da, Sibirya’da olduğu gibi Tebriz’de ve Horasan’da da Bahçesaray dilini öğrenmeye meyil doğurmuştur”. Tonguç isimli broşürde yayınladığı bir yazısında ise Türk dili ile alakalı şu satırları dikkatimizi çekmektedir: (Akçura’dan Aktaran: Devlet, 1988: 21) “Milletimizin eseri olan dilimiz, edebiyatta işlenmemişse de eğitime ve kurallara gelecek dildir. Gayet nazik Tatar türkülerinden, Nogay cönklerinden, Kırgız ve Türkmen cırlarından anlaşılır ki, eğer dilimiz usta bulunup, kalem alınıp işlenirse, şimdikine göre çok dereceli parlak ve kullanışlı olur. Muradımız dilimizi ilerletmektir.” Yayınlandığı 33 sene boyunca Rusya’da bir kez olsun kapatılmayan Tercüman, sansüre dahi uğramamıştı. Bunun sebebi, Gaspıralı’nın ihtiyatlı ifade tarzı ve taktik kabiliyetidir. Gaspıralı aynı zamanda Rusya’ya yakın olunması gerektiği kanaatindeydi. Çünkü geri kalmış olan milletini Batı’dan almayı planladığı ilim ile kalkındırmak istiyordu. Rusya da bu amaç için bir kanal vazifesi görmekteydi. Gaspıralı İsmail’in 1905 İhtilali sonrasında Rusya Müslümanlarının ittifakı amacıyla toplanan üç kongrede de önemli roller oynadığını, eğitim meselesinin ele alındığı III. Kongre’de "dil birliği" ile ilgili görüşlerini bütün Rusya Müslümanlarına kabul ettirdiğini görüyoruz. Kırımlının aktardığına göre (Kırımlı: 2010): ”Bu konuda kabul edilen programın, esasen Gaspıralı’nın çeyrek asırdır savuna geldiği Usul-i Cedit millî maarif sisteminin Rusya Müslüman Türkleri arasındaki nihaî zaferini ilân ettiği söylenebilir. Tamamen Gaspıralı’nın fikirleri ve idealleri doğrultusundaki bu programda, Rusya İmparatorluğu dâhilindeki bütün Müslüman maarif sisteminin birleştirilerek organize edilmesi, kızerkek bütün Müslüman çocuklarına ilköğretimin mecburî hale getirilmesi, bütün Müslüman muallimlerin tek bir teşkilat bünyesinde birleştirilmesi ve Müslüman orta dereceli okulları olan rüşdiyelerin açılması öngörülmekteydi. Programa göre, ilk mekteplerde öğretim dili mahallî lehçe veya şive (yahut mümkünse, “edebî Türkçe”, yani Gaspıralı’nın Tercüman’da kullanageldiği şekilde sadeleştirilmiş Osmanlı Türkçesi) olacak, rüşdiyelerde ise yalnız “edebî Türkçe” okutulacaktı.” Yine Togan’a göre (Aktaran: Akpınar,2001): “1905 ihtilalinden sonra özellikle "edebî dil" ve öğretim problemlerini hâlletmek üzere tasarlanmış bir program tasarladı. Bu plân ilkokul öğretiminde ilk üç yılda mahallî Türk lehçelerinin kullanılmasını öneriyordu. Sonraları "ortak edebî dil", öğretimin umumî dili olacaktı. O’nun orijinal "ortak edebî dil" ideali, temelde Tatar olan bir dile Osmanlıca’nın ilâvesiydi, fakat kendisiyle çalışan kişilerin de etkisiyle Osmanlıca tesiri arttı ve neticede Rusya Müslümanları tarafından anlaşılabilen basit bir Osmanlıca oldu.” Tarihî önemine rağmen, Bütün Rusya Müslümanları Kongreleri’nin ve diğer benzer TürkMüslüman toplantılarının kararlarının büyük çoğunluğu hayata geçirilemedi. 1905 inkılâbının sarsıntılarını üzerinden atan Rus devleti, eski otoriter günlerine geri dönerek Türklere yönelik uyguladığı baskı politikasına devam etti. Ancak tüm engellemelere rağmen, 1905-1925 arasında Rusya İmparatorluğu’nda yayınlanan Türk lehçelerindeki pek çok gazete ve derginin, “Tercüman Türkçesi” yahut ona çok yakın bir dil kullanmaları ve bunun ancak Sovyet Dönemi’nde mecburî olarak son bulması, Gaspıralı’nın ortak edebî dil konusundaki bir ömür boyu süren gayretlerinin hiç de boşa gitmediğinin delilidir. Hayatının Son Yılları 1905’i izleyen yıllarda ise, her ne kadar Gaspıralı’nın Rusya Türkleri için idealinde yatan her şey daha gerçekleşememiş olsa da onun sisteminin yetiştirdiği aydınların sahiplenmesiyle millî uyanış hareketi artık gereken ivmeyi kazanmış ve geriye dönülemez bir noktaya gelinmişti. Bu durum, Gaspıralı’ya çok daha geniş çaplı projelerini uygulamaya koyma hususunda cesaret verdi. Gaspıralı’nın projelerinden en dikkat çekicisi onun bir “Dünya Müslümanları Kongresi” toplama 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 144 hareketidir. Ancak yer olarak Kahire’yi belirleyen Gaspıralı’nın önüne çıkan engeller, böyle bir kongrenin oluşumunu sürekli erteletti ve sonunda kongre iptal edildi. Dünya Müslümanları Kongresi’ni toplamaya yönelik bu başarısız teşebbüsünden sonra Gaspıralı’nın, reformlarını İslâm dünyasının Türk olmayan kesimine “ihraç etmek” amacıyla son bir girişimi daha oldu. 1912’ye doğru, “Usul-i Cedit’i, dünya üzerinde en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke olan Hindistan’a tanıtmaya ve orada benimsetmeye karar verdi. Şubat 1912’de Gaspıralı bu amaçla Bombay’a gitti. Her gittiği yerde saygıyla karşılanan Gaspıralı, Encümen-i İslâmiye’nin toplantısına katılarak tecrübelerini ve amacını anlattı. Bombay’da bir “Usul-i Cedit” mektebi açarak burada meşhur “40 günde okuma-yazma öğretme” prensibini başarıyla uyguladı. Kısa bir süre sonra Hindistan’dan ayrılan Gaspıralı’nın buradaki girişiminin nasıl son bulduğu bilinmemekteyse de, bunun kalıcı olamadığı bellidir. Yoğun faaliyetler içinde sağlığı giderek bozulan İsmail Gaspıralı 24 Eylül 1914’de Bahçesaray’da vefat etti. Cenazesi Rus İmparatorluğu’nun her yanından gelen 6,000’i aşkın insanın katıldığı büyük bir törenle toprağa verildi. Gazetesi Tercüman, ölümünden sonra beş yıl daha yayınlandı. Tercüman’ın başlığının altında yer alan meşhur “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ibaresi ise günümüze kadar Türk dünyasındaki en yaygın sloganlardan biri hâline dönüştü. Sonuç: Sovyet hâkimiyetindeki Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanması neticesinde dünyada oluşan yeni dengeler, Gaspıralı’nın düşünmüş olduğu fikirleri bir kez daha uygulanabilir hale getirmiştir. Türk toplum ve siyaset adamları; Gaspıralı’yı okumalı, anlamalı ve günümüz bakış açısıyla yeniden değerlendirmelidirler. Unutulmamalıdır ki büyük işleri başarmak için önce hayalini kurmak gerekir. Gaspıralı, milleti için bu hayali kurmuş ve kısmen uygulamıştır. Bize yüzyıl öncesinden ise şöyle seslenmiştir: “Bazı düşünceler vardır ki, bize yasaktır. Onları bizden sonra gelecek nesillere bırakalım. Biz manevi birliği yapalım, dilleri birleştirelim, siyasi birliği başkaları düşünsün” (Devlet, 1988: 46) Gaspıralı’yı, Türk âlemine yapmış olduğu hizmetlerden dolayı bir kez daha saygıyla anıyor, ruhunun şad olmasını temenni ediyoruz. Kaynakça Akçura, Y. (1978). Türkçülüğün Tarihi Gelişimi. Akpınar, Y. (2001) Gaspıralı (Gasprinski), İsma’il http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/zvtogan.htm adresinden Mayıs 2011 tarihinde alınmıştır. Devlet, N. (1988). İsmail Bey Gaspıralı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara: 1988 Gaspıralı, İ. (1914). Mehmet Emin Yurdakul’a Mektup Türk Yurdu, Yıl 3, Cilt 6, Sayı 12, Sayfa 359. Gülensoy, T. (1991). İsmail Gaspıralı ve Anadolu http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/tgulensoy.htm adresinden Mayıs 2011’de alınmıştır. Türklüğü İsmail Bey Gaspıralı ve Ziya Gökalp Sempozyumu Bildirileri, Türksoy Yayınları, Ankara: 2003. Kaymaz, Z. (2005). İsmail Bey Gaspıralı’da Dilde Birlik Fikri Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi Cilt 5, Sayı 1, Sayfa 77. Kırımlı, H. (2001). İsmail Bey Gaspıralı (Gasprinsky)-1851–1914 Sayfa http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/hkirimli03.htm adresinden Mayıs 2011’de alınmıştır. 3. Kydyraliyev, D. (2001). Türkistan’da Ceditçilik Hareketi ve Bunun Türkiye ile Münasebeti. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensitütüsü, İstanbul: Yayınlanmamış Doktora Tezi Saray, M. (1987). Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey,1851-1914. Türk Kültürünü Araştırma Ensitütüsü Ankara: 1987. Togan, Z. V. (1965). Gaspralı (Gasprinski) İsma’il “The Encyclopaedia of Islam", New Edition, V.II, l965, Leiden, E. J. Brill, p. 979-81 (EI, 2 (l965) 2; 979-981) Yaman, E. (2002). İsmail Gaspıralı Ankara: Alternatif Yayınları. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 145 İŞ YERİ ADLARINDA YABANCI SÖZCÜK KULLANIMI ÜZERİNE “Sınırlarını çiz; ama içinde hapsolma.” Ali YOL Ali YOL Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü yol.ali@hotmail.com Özet Dil kültür aktarıcısıdır. Her ülke kendi kültürünü başka dille değil kendi diliyle aktarır. Geçmişten bu güne her millet çevresindeki dillerden, kültürlerden etkilenmiştir. Türkçe de zaman içinde; Çince, Farsça, Arapça, Fransızca ve İngilizce gibi dillerden etkilenmiştir. Son zamanlarda iş yeri adlarında da etkisi altında kalınan dil (özellikle İngilizce) yüzünden insanlar kendilerini farklı ülkede yaşıyor sanmaktadır. Ne yana bakılsa tabelalarda, etkisi altında kalınan dilin farklı şekillerde yer ettiği görülür. Tarih, ders almak için okunur. Geçmişte Türkçe konusunda ne kadar eksik kalındığı ve o oranda da diğer dillerin etkisinde olunduğu unutulmamalıdır. Gerek bilinçli gerek bilinçsiz şekilde iş yeri adlarının gün geçtikçe kirlendiği görülmektedir. Bu konuda gerekli hassasiyet gösterilip tarihi doğru yorumlamak gerekir. Devletin, bu konuda gerekli önlemleri almasının yanında halkın da bilinçli davranması gereklidir. Aksi takdirde tarihin bu manada tekrar etmesi kaçınılmaz olur. Anahtar kelimeler: İş yeri adları, Türkçe, yabancı sözcük, özenti. Giriş Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık dünya daha da küçüldü. Bununla birlikte dil konusunda dünya devletleri, özellikle İngilizcenin etkisi altına girdi. Bugün herhangi bir ülkeye gidildiğinde İngilizce, anlaşma aracı olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de de son zamanlarda İngilizcenin etkisi daha da hissedilir hale geldi. İngilizce eğitim –ki okul öncesine kadar indi-, sokaklarda İngilizce kelimelerle dolu tabelalar, iletişim araçlarında -özellikle televizyonlardaİngilizceye karşı sempatinin oluşturulması gibi unsurlar Türkçeye karşı bir saldırı niteliğindedir. Bu konuda alınması gereken önlemler elbette vardır. UNESCO, Türkçeyi dünyada konuşulan ilk beş dil arasına koyup ana dil olarak göstermiştir. Bu beş dil arasında İngilizce de vardır. İngilizce dünya dili hâline geliyorsa Türkçenin neden dünya dili hâline gelmediği, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Üstelik Türkçe daha fazla üstünlüğe sahiptir. Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Karamanoğlu Mehmet Bey ve diğerleri, hepsi Türkçenin üstünlüğünü, diğer dillerin gölgesinde kalmaması gerektiğini söylemişlerdir. Peki, günümüzde dile gereken önem veriliyor mu? Tarihten ders çıkartılıyor mu? Tarih, ders almak için vardır. Tarihe bu gözle bakılmadığı takdirde gelecek de tarih gibi hatalarla dolu olur. O hatalar da devletin tarih olmasına neden olabilir. Geçmişten bu yana kimi dillerin etkisine giren Türkçe İslamiyet’in kabulüyle Arapça ve Farsçadan; yönünü Batı’ya çevirmesiyle Fransızca ve İngilizceden etkilenmiştir. İlk yazılı kaynaklarımızda dili korumanın gerekliliği mesajı verilmiştir. Kül Tigin ve Bilge Kagan Abideleri’nde Türklerin yaptığı hatalar arasında sayılan, “Türk beyleri Türk adını bıraktı, Çinlilerin unvanını aldılar” ifadesi, kötü bir tecrübenin sonraki bütün nesillere ulaştırılması için taşa kazınmasından başka bir şey değildir. Çünkü Türkler kendi adlarını bırakıp unvanını aldıkları millet karşısında çok kötü bir varlık yokluk mücadelesi vermiştir (Demir, 2008: 1). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 146 Daha tarihin ilk sayfalarında dilin korunması gerektiği aksi takdirde etkisi altında kalınan dilin ve kültürün hâkim olacağı mesajı yer almaktadır. İslamiyet’in kabulünden sonra zaman zaman Türkçenin üstünlüğünden bahseden eserler ortaya çıksa da kurulan Türk devletleri, Türkçe yerine çoğunlukla resmî dil olarak Arapça ya da Farsçayı kabul etmişler. Anadolu sahasında bir tek Karamanoğlu Mehmet Bey, “Her yerde Türkçe konuşulacak.” diye ferman yayımlayarak Türkçeye sahip çıkmıştır. Ama bu uzun sürmemiş, diğer devlet adamları Türkçeye gereken değeri vermemiştir. Doğu dillerinin etkisinden sonra Türkiye’nin yönünü Batıya çevirmesi ve yapılan harf devrimiyle birlikte Türkçe üzerinde Batı dillerinin etkisi daha da hissedilir olmuştur. Özellikle Osmanlının son dönemlerinde başlayan Batı hayranlığı gün geçtikçe arttı. Mehmet Akif eserlerinde, Batının ilminin alınması ama buna karşın kültüründen uzak durulması gerektiği mesajını verir. Bu ifade, tarihten ders çıkarılması gerektiğini gösterir. Dil, kültürün aktarıcısıysa yabancı diller, eğitimde ve diğer alanlarda kullanıldığında kültürden de uzaklaşılır. 1. Değişen Dünyanın Etkisi Küreselleşen dünyada Türkiye’nin de küreselleşmesi normal karşılanabilir. Kültürlerle elbet iletişime geçilir. Bunun öncesinde kırmızı çizgilerin belirlenmesi gerekir. Çizgiler netleştikten sonra diğer diller ve kültürlerle iletişime geçilmesi gerekir. Böylece dilin ve kültürün dışarıdan gelecek olumsuz etkilere karşı korunması sağlanabilir. Türkçeye yabancı sözcükler genelde, geçmişte dinin etkisiyle; bugün ise bilim ve teknolojideki gelişmeler yoluyla girmiştir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle yeni çıkan ürünlere, Türkçe isim vermede sıkıntı yaşanmaktadır. Yeni açılan işyerlerinde bu isimler de yer almaktadır. İnsanın beş duyu organının ne kadarına hitap edilebilirse o oranda algılanan nesne veya unsurda kalıcılık artar veya azalır. Çok fazla duyuya hitap edilirse öğrenme de artar. Bugün sokaklardaki levhalarda, iş yeri adlarında yabancı sözcüklere rastlamamak mümkün değil. Bir tabelada olmazsa diğer tabelada mutlaka yabancı sözcük bulunmaktadır. Böylece yavaş yavaş yabancı sözcükler sayı olarak tabelalarda artmaktadır. Hem göze hem de iletişim araçları vasıtasıyla kulağa hitap eden bu yazılar zamanla duygularımıza işlemektedir. Böylece kalıcı hale gelip pekişir. Hatta ‘böyle olmazsa iş yapamazsın’, “içinde yabancı sözcük olmalı” -işveren kelimenin anlamını anlamasa da- düşüncesi verilmeye çalışılıyor. Bazı kuruluşlar yurt dışındaki bazı firmaların anlaşmaları gereği adlarını taşımak zorunda kalırlar. Lakin üzücü olan durum bunların dışında bir bağlantısı olmayıp tamamen ülkemizde faaliyet gösteren kuruluşların Türkçe konusunda hassasiyet göstermemeleridir. Milletimizde yabancı hayranlığı, özentilik vb. unsurlar dilimizin yıpranmasına neden olup “Yabancılar iyisini yapıyor”, düşüncesi gittikçe etkili olmaktadır. Bu, rekabetin bir parçası olunca da iş farklı boyutlara taşınıyor. Bunun böyle olmasına halk müsaade etmemelidir. 2. İş yeri Adlarının Yazımındaki Sorunlar İşyerlerinde tabelalardaki yazılarda birçok sorun vardır. Bu sorunlar 6 başlıkta toplanabilir. 1. Tamamen yabancı sözcüklerin kullanılması (My Emmy) 2. Yarısı Türkçe yarısı yabancı sözcüklerin kullanılması (Grand Erkek Kuaförü, Myhane) 3. Türkçe sözcüklerde alfabemizde bulunmayan harflerin kullanılması (Em@el-Alix-Wedath) 4. Sözcüklerin yabancı dildeki gibi okunmasının istenmesi (Casaba) 5. Türkçe sözcüklerin sonuna yabancı eklerin getirilmesi (Ali’s Kırtasiye) 6. Türkçe olan kelimelerin yanlış yazılması (Egzos) Bu yanlış ya da yabancı sözcük kullanımının dışında bir de söz dizimi hatası da vardır. Tamlamalar İngilizcedeki tamlama gibi kurulmaktadır. Örneğin ‘Enerji Otel’ismi Türkçe tamlamaya uygun değildir. ‘Enerji Oteli’olması gerekmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 147 Yabancı yazılan kelimeler, ya yanlış yazılmakta (lüxs) ya da yapılan işi anlamsal olarak yansıtmamaktadır (Diyarbakır Ciğer Showroom). Bilindiği üzere "showroom" kelimesi İngilizce bir kelime olup, "sergi salonu" anlamına gelmektedir. Bu kelime eskiden dilimizde kullanılan "teşhir salonu" kelimesinin yerine kullanılmaya başlanmış ve daha çok sergilenerek satılan ev eşyalarının pazarlandığı mobilya mağazaları veya otomobil satıcıları tarafından, anlamına uygun veya yakın şekillerde kullanılmaktadır. Fakat bizim örneğimizde hepimizin "ciğerci" olarak bildiği bir iş yerinin isminde kullanılmıştır. Tabiidir ki iş yerine bu ismi verenler ilgi çeksin, dikkat çeksin, müşteri çeksin istemektedir. Ancak bu düşünce ironik bir manzarayı ortaya çıkarmaktan öteye gitmemiştir (Koç, 2010: 3). Bir araştırmada Antalya’da 318 otel adı taranmış ve ortaya şu sonuç çıkmıştır: Otuzu Türkçe ya da Türkçeleşmiş ada sahipken otuzu dışında kalan otel isimlerinde de Türkçe olmayan sözcükler yer almaktadır (Aydoğan, 2001). Yapılan diğer bir araştırmaya göre; Bursa’daki iş yeri adlarında Türkçenin kullanımı irdelendiğinde karşımıza tahmin edebildiğimiz sonuçlar çıkmaktadır. Ne yazık ki ortaya çıkan tablo, hem düşündürücü hem de inciticidir. Yapılan çalışma sonunda 22.433 iş yeri adının 1596’sının %7’lik oranla tamamen Türkçe, 6574’ünün %29’luk oranla tamamen yabancı, 14.263’ünün %64’lük oranla Türkçe ve yabancı sözcük karışımından oluştuğu belirlenmiştir (Üstünova vd., 2010). Bir benzer çalışma Van’da yapılmıştır. Araştırmada sadece işyerlerinde yabancı sözcük kullanımına ve kullanılan kelimelerin de yanlış kullanıldığına dikkat çekilmiştir (Koç, 2010). Trabzon’da Kartallıoğlu’nun (2008) yaptığı çalışmada da benzer sonuçlar görülmüştür. Trabzon’daki Maraş Caddesi üzerinde yapılan araştırmada, 428 iş yerinden 39’unun tamamen yabancı sözcüklerden, 39 iş yerinde de en az bir tane yabancı sözcükten oluşmuş iş yeri adı mevcuttur. Aynı araştırmada 141 iş yerinde de Türkçenin söz dizimi kuralına uyulmadığı tespit edilmiştir. Bu da araştırılması gereken daha vahim bir konudur. Ankara Kızılay’da Konur ve Olgunlar sokaklarında yapılan bir başka araştırmanın sonuçları da şu şekildedir: Olgunlar ve Konur Sokak’taki çift ve tek numaralı binalardaki iş yerleri adlarının %29,25’i Türkçe, %38,5’i Türkçe-yabancı sözcüklerden, %32,25’i de tamamen yabancı sözcüklerden oluşmaktadır. (Güleryüz, 2004). Ayrıca İstanbul’da, Feyza Hepçilingirler’in de (2006) dikkatini çeken sinema adları yabancılaşmaya doğru gitmektedir: Akatlar MAYADROM, Avcılar CINEMETRO, Bahçeşehir CINEMAX, Beyoğlu CINEPOP, Fındıkzade CINEMASS, Kadıköy BRODWAY, Maslak PRINCESS… Bununla birlikte ülkenin çeşitli yerlerindeki sinema isimlerine bakıldığında sinema tabelalarının yabancı adlarla dolu olduğu görülmektedir. ANKARA: AFM Ankamall, AFM Antares, AFM Cepa, Ankapol, Armada, Atakule On Tower, Büyülü Fener (Bahçelievler), Büyülü Fener (Kızılay), Cinebonus (Arcadium), Cinebonus (Bilkent), Cinebonus (Gordion), Cinebonus (Panora), Cinemaltepe, Cinema Pink Göksu, Forum Cinema Pink, Kentpark Prestige, Megapol, Metropol Avşar, Moviecity, Optimum, Sineplanet ANTALYA: AFM Laura, Cinebonus (Migros AVM), Cinetime, Deepo, Megapol AYDIN: Cinebonus Forum BALIKESİR: Cinemarine BURDUR: Oscar BURSA: Setbaşı Prestige, Zafer Plaza Cinetech DENİZLİ: Cinebonus (Forum Çamlık) EDİRNE: Cinemarine 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 148 ERZURUM: Cinebonus (Erzurum AVM) ESKİŞEHİR: Cinebonus (Espark), Kanatlı Cinema Pink, Cinebonus GAZİANTEP: Sinepark Nakıpali ISPARTA: Prestige İZMİR: AFM Passtel, Cinebonus (Kipa Balçova), Cinebonus (Konak Pier), Çiğli Cinecity Kipa, Gaziemir Hollywood, Cinepark, Dolphin, Ncity KAHRAMANMARAŞ: Arsan Center KAYSERİ: Cinebonus (Park), Kasseria KIRKLARELİ: Cine Plaza KONYA: Cinens KÜTAHYA: Cinens MERSİN: Cinens NEVŞEHİR: Cinema Pink ORDU: Cinevizyon SAMSUN: Konakplex TRABZON: Cinebonus Forum, Royal UŞAK: Cinens VAN: Cinevan YALOVA: Cinema Pink ZONGULDAK: Demirpark Prestige 27 ilde 63 sinema adının birkaçı hariç (Büyülü Fener-Armada) ya tamamen yabancı sözcükten ya da Türkçe ve yabancı sözcük karışımından oluşmuştur. Bu araştırmalardan da anlaşıldığı gibi sadece turistik yerlerde değil ülkenin dört bir yanında etkili olan bir sorun vardır. Araştırmalardan çıkan sonuç vahim denilecek derecededir. Artık Türkçe isim kullanımının azaldığı görülmektedir. Belediyelerin bazısı kendi isteği ile bazısı duyarlı kişi ya da kuruluşların desteği ile işyerlerinin Türkçe olması konusunda karar alıp işler hale getirmektedirler. Bunlardan birkaçı Afyon, Kırşehir, Kastamonu, Bâlâ, Salihli gibi il ve ilçelerdir. Bu, sadece birkaç il ve ilçeyle kalmamalı bütün ülkede uygulanmalıdır. Ayrıca TDK, bu il ve ilçelerde işyerleri Türkçe ad kullanıyor diye onur ödülü vermektedir. Ancak ironi olan durum ana dilini kullanmaya teşvik etmek ve işyerleri adlarında ana dili kullanıldığında ödül vermektir. 3. İşyeri Adlarının Yabancı Olmasının Nedenleri Bugün evden dışarı adım atıldığında ortaya, sanki yurt dışında bir yerde geziniyormuşsunuz gibi bir görüntü çıkmaktadır. Özellikle tatil yörelerinde bu böyledir. Tatil yerlerinde bile olsa gelen turistler nereye niçin geldiklerini bildiklerinden sıkıntı çekmeyeceklerdir. Çünkü çoğunun rehberi vardır. Peki, yurdun en ücra köşesinde bırak yabancıyı, içimizden birinin bile seyrek uğradığı yerlere ne demeli? Bakkal, fırın, kahve vb. işyerleri isimlerinin çoğu yabancıdır. Yerli turiste yabancı dil mi öğretilmekte, yoksa yabancı turistlere kolaylık olsun diye mi yapılmaktadır? Ya da yabancıların gözüne hoş görünmek için mi yapılmaktadır? Bu sorunun sebepleri toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik faktörleri temel alındığında oldukça fazladır. Ancak en önemli nedenlere değinildiğinde sosyal açıdan özenti, kültürel açıdan Türkçeyi düşük seviyede görmek, ekonomik açıdan da ticari unsurlardır. En büyük nedenlerden biri “özenti”dir. Halk farklılığı, kolaya kaçma şeklinde algılamakta ne yazık ki. Biri farklı olmaya çalışmış, bunu da bilinçsizce yapmışsa, sorgusuz sualsiz hep birlikte onun 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 149 peşinden gidilir. Durup, ‘bunun bana, milletime ne zararı olabilir?’ diye düşünmek yerine, hiç düşünmeden ‘o yapmışsa bir bildiği vardır’diyerek peşinden gidilir. “Shark Sofrası” iş yeri adıdır. Bu iş yerinin sahibi ‘Şark’ demeyi uygun görmemiş olacak ki İngilizceymiş gibi düşünerek yazmıştır. Bazı iş yeri sahipleri de böyle yapıyor ve çok müşteri çekiyor, diye düşünülerek tabelalar yabancı sözcüklerle yazılmıştır. Ne kadar ticari amaç da olsa Şark sofrasını, kültürünü öğretmek ya da tanıtmak amacı olan bu iş yerinin, maalesef daha ismi ile Şark’ı yanlış tanıtmaktadır. Ayrıca “Shark” kelimesi İngilizcede “köpekbalığı” anlamına gelmektedir. Diğer en büyük nedenlerden biri de kendini ve dilini düşük statüde görmektir. Son zamanlarda İngilizcenin dünya dili hâline getirilmeye çalışılması, özelikle eğitimde İngilizceye ağırlık verilmesi, turist sayısının artmaya başlaması gibi nedenler dünyada dilimizin yeri yokmuş gibi düşünülmesine, bu da halkımızda aşağılık duygusunun oluşmasına neden olmaktadır. “Marlon Branda” branda satan iş yerinin ismi. Öyle görülüyor ki kişi, sadece ‘branda’demeyi göze alamamış onu bir film karakteri ile özdeşleştirmeye çalışmıştır. Başka bir neden ise ticaret boyutudur. Dikkat çekmek amaçlı, iyi isim (!) koyulup akılda kalıcı hale gelmek, sözde farklı olmak için yabancı sözcüklere başvurulmaktadır. Türkçe sözlükte yer alan binlerce sözcüğü beğenmeyen vatandaşlarımız büyük (!) ve geleceği düşünerek bu yolu seçmektedir. Sakaoğlu da (2005) insanımızın gözünü bürüyen para hırsının devam etmesi, çabaların sonuçsuz kalmasına neden olmaktadır, der Bunun yanında TDK Başkanı Prof. Dr. Akalın’ın söylediğine kulak verilirse; "İş yerleri sicil alırken Türkçe isimlerle başvurmak zorundalar. Fakat tabelaya isim yazılma aşamasında ciddi bir yasal boşluk var. Belediyeden iş yeri açma belgesi alınırken orada tamamen farklı isimler kullanılıyor. Şirketin adı Ticaret Sicil Gazetesi’ndekiyle aynı ama tabelaya çoğunlukla yabancı isimler yazılıyor" (http://www.ancyragazetesi.com) Millet olarak birtakım bilinçsiz nedenlerden ötürü ve yasal boşluğun olmasından da faydalanarak Türkçe gülünç duruma düşürülmektedir. Filozof Konfüçyüs, “ Bir milleti yok etmek istiyorsanız işe önce dili ile başlayın” demiştir. Eğer Türkçe üzerinde bir oyun varsa, bilinçli bir şekilde yıpratılma amaçlanmışsa bu söz temel alınmıştır. Halk olarak da bunun farkına varılmamıştır. Yok, eğer böyle bir durum söz konusu değil de kendiliğinden gelişen bir durumsa devlet ve millet olarak dil bilincine varılamamıştır. Devlet olarak hâlâ bir dil politikamız yoktur. Bunun olumsuz sonuçları da bu şekilde karşımıza çıkmaktadır. Devlet, dil konusunda kalıcı bir politika yapıp uygularsa yani sınırlarını çizerse yabancı sözcüklerin etkisi biraz daha azalır. Dil bir ülke gibidir. Kırmızı çizgileri çizilmeli ve nöbet tutularak bu çizgiler korunmalıdır. Ama bunun yanında o sınırlar içinde hapsolunmamalıdır. Yeni kavramlara açık olmalı lakin bu kavramları kendi süzgecinden geçirerek sınırın içine almalıdır. Sonuç ve Öneriler Dünyanın en kötü yürüyüşlü kuşu saksağandır. Neden mi? Aslında eskiden çok güzel yürüyüşe sahip olan saksağan bir gün keklik görür ve onun yürüyüşüne hayran kalır. Bu yürüyüşü de özenmeye, taklit etmeye çalışır. Fakat ne kadar uğraşırsa da başaramaz. Beğenmediği yürüyüşüne de geri dönemez. Çünkü onu da unutmuştur. Hâliyle ortaya çok kötü bir yürüyüş çıkmıştır. Ne kendi öz yürüyüşüdür bu, ne de taklit ettiği yürüyüştür. Türkçenin de böyle olmaması için gerek yetkililerin gerek dil uzmanlarının gerekse de halkın alması gereken sorumlulukları vardır. Devlet, yasal olarak yapması gerekeni yapmalıdır. Devlet adamlarının Karamanoğlu Mehmet Bey gibi yasal düzenlemeler yapması gerekir. Üniversitelerin Sınıf Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği Bölümlerinde, öğrencilere Türkçe eğitimi en iyi şekilde verilmeli ve Türkçe sevdirilmelidir. Çünkü onlar gelecek nesli yetiştirecektir. Bu iş sadece yasa ile olmayacağı için öncelikle duyuşsal düzeyde bu konunun içselleştirilmesi gerekir. Sonra hayata kolayca uygulanmalıdır. Zorla güzellik hiçbir zaman olmaz. Bunun için öncelikle sevdirme amaçlanmalıdır. Yalnız bunlar yapılırken sadece bir koldan değil her koldan Türkçeye önem verilmelidir. Akalın’ın dediği gibi (2007), “İşyerleri Atatürk’ün harf inkılâbına ve 1353 sayılı alfabe yasasına (ülkedeki yazı birliğini sağlayan yasadır) aykırı hareket etmektedirler. Atatürk’e ve onun harf 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 150 inkılâbına saygısızlık olarak adlandırılması gereken bu davranışı yapanlar uyarılmalıdır.” Dilimiz Türkçe ise bu kural iş yerlerinde de geçerli olmalıdır. Öneriler şu şekilde sıralanabilir: 1. İş yeri adlarının Türkçe olması için Maliye Bakanlığı, Belediyeler, Ticari Sicil Büroları, basın, TRT, siyasî partiler ile Ticaret, Sanayi ve Meslek Odaları konu üzerinde gerekli çalışmaları yapmalıdır. 2. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, TBMM ve Başkanı, Türk Dil Kurumu, üniversitelerin eğitim fakülteleri ve Türkçe bölümleri bu soruna ciddî olarak eğilmeli, gerek bilimsel açıdan gerekse idarî yönden gereken önlemler alınmalıdır (Güleryüz 2004: 11). 3. İş yerine isim verilirken vatandaşlarımızın da duyarlı olması gerekir. Söz dizimi göz önüne alınarak Türkçeye uygun yapısal özellikler kullanılmalıdır. 4. İş yeri adları genele hitap ettiğinden yerel söz ve söz öbeklerinden ziyade herkese hitap eden adlar verilmelidir. 5. Türkçe sözlüğe bakılarak iş yerine verilecek ismin yapılan iş ile anlamsal bağına da dikkat edilerek isim verilmelidir. 6. Belediyeler iş yeri açma izni verirken yabancı firmalar dışındaki işyerlerine ‘Türkçe isim koyma’şartını getirmelidir. 7. Zorla güzellik olmaz, düşüncesinden hareketle Türkçeyi sevdirecek faaliyetler düzenlenilmelidir. Bütün kurum ve kuruluşlar bu konuda bilinçlendirilmeli, halk Türkçe kullanma konusunda özendirilmelidir. 8. Bilinçlendirme çalışması afiş, TV, radyo, mektup vb. unsurlarla halkın gözüne ve kulağına hitap edecek şekilde yapılmalıdır. Böylece zamanla halk, duyuşsal anlamda bu bilincin farkına varacaktır. 9. Tabelalara yabancı isim koyanlara, caydırıcı olsun diye yüklü miktarda vergi getirilmelidir. Aşağıda, Ankara’nın çeşitli yerlerinde bulunan işyerleri adlarından birkaç görüntü vardır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 151 Kaynakça Akalın, Ş. H. (2007). Adana’nın Şalgamı Nasıl ‘Shalgam’Oldu? http://turkoloji.cu.edu.tr Erişim tarihi: 26.04.2011. Aydoğan, B. (2001). Türkçeye Giren Yabancı Sözcükler ve Otel Adları. Türk Dili S.596, Ağustos, s.144-154 Demir, N. (2008). Dergi, Gazete ve Turist Rehberlerinde Türkiye’deki Yer İsimlerinin Yazılışı Üzerine. http://www.necatidemir.com Erişim tarihi: 27.04.2011. Hepçilingirler, F. (2006). Dedim: “Ah!”, İstanbul, Everest Yayınları. s.5 Güleryüz, H. (2004). “Dil Kirlenmesinin Bir Başka Boyutu: İş Yeri Adları” Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, S. 57. s.121-129 Kartallıoğlu, Y. (2008). Trabzon Maraş Caddesindeki http://www.turkcesevdalilari.com Erişim tarihi: 27.04.2011. İş Yeri İsimleri Üzerine. Koç, R. (2010). Afiş, İlan, Duyuru, İş Yeri Adları Ve Tabelalarda Türkçenin Kullanımında Görülen Yazım Hataları Üzerine Bir Araştırma. 3. Uluslar Arası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu 16-18 Aralık, İzmir Erişim tarihi: 28.04.2011. Radikal, Erişim tarihi: 29.05.2011 Pazar. s: 18 Sakaoğlu, S. (2005). “Türkçenin Güncel Sorunları” Türk Dili, S.646 s: 294-307 Üstünova, M., Aydın, H. vd. (2010). İş Yeri Adlarında Türkçenin Kullanımı. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/1 Winter Erişim tarihi: 27.04.2011. http://www.ancyragazetesi.com Erişim tarihi: 26.04.2011. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 152 KÜLTÜR, DEVLET VE BİLİM DİLİ OLARAK TÜRKÇE Hatice ÜNLÜ Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü haticeunlu87@hotmail.com Özet İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan en temel iletişim aracı olarak dil, kimi zaman kültürün taşıyıcısı, kimi zaman devletin sesi, kimi zaman da bilimin ifadesi olur. Türkçe ise bahsedilen bu niteliklerin hepsine sahiptir. Çünkü dilimiz, VIII. yüzyıldan bugüne gelenek-göreneklerimizi nesilden nesile aktarması yönüyle kültür; Göktürk Devleti, Osmanlı Devleti, Karamanoğulları ve Türkiye Cumhuriyeti gibi birçok devletin resmî dili olması yönüyle devlet; sayısız bilim eserlerini ifade etmesi yönüyle de bilim dilidir. Bugün dünya üzerinde iki yüz yirmi milyon insanın konuştuğu Türkçe, ne yazık ki bilim dili olarak kabul edilmemektedir. Hâlbuki İbn-i Sina, Yusuf Has Hacip, Ömer Hayyam, Piri Reis, Birûni ve Mustafa Kemal Atatürk gibi nice önemli isimler bilimlerini inşa ederken Türkçenin dünyasında düşünüp eserlerini onun söz varlığı ile ifade etmişlerdir. Bu eserlerin yanında Türk milletinin geçmişten günümüze yaşadığı coğrafya incelendiğinde yüzlerce medrese ile karşılaşılmaktadır. Buhara, Semerkand, Konya, İstanbul gibi birçok yerleşim yerinde medreselerin bulunması aslında Türk milletinin ilme ne kadar önem verdiğini belgelendirir niteliktedir. Tüm bunların yanında Türkçenin sondan eklemeli bir dil olması, onu bilimsel çalışmalara uygun hâle getirmektedir. Çünkü ilimde hiyerarşik sistem vardır. Her bir çalışma, önceki çalışmalardan yola çıkılarak gerçekleştirilir. Bu anlamda çalışmalar arasında bağ kurmak önemlidir. Türkçede de bir kök ya da gövdeye yapım eki getirilerek yeni kelimeler türetilip ilimde yapılan çalışmalar arasında anlam yönünden bağ kurulabilir. Bu açıdan Türkçe bilime uygun bir dildir. Bu çalışmada Türkçenin kültür, devlet ve bilim dili olduğu ifade edilmiştir. Özellikle günümüzde Türkçenin bilim dili olmadığı yönündeki yanılgılara açıklık getirilerek bu soruna çeşitli çözüm önerileri sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Türkçe, bilim dili, sorunlar Giriş İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan en temel iletişim aracı olarak dil, kimi zaman kültürün taşıyıcısı; kimi zaman devletin sesi; kimi zaman da bilimin ifadesi olur. Türkçe ise bahsedilen bu niteliklerin hepsine sahiptir. Çünkü dilimiz, M.Ö. 3000 yılına kadar dayanan, “proto Türkçe” olarak da bilinen yazısız ve VIII. yüzyıl ile başlayan yazılı dönemden bugüne çeşitli şekillerde gelenekgöreneklerimizi nesilden nesile aktarması yönüyle kültür; Göktürk Devleti, Uygur Devleti, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi birçok siyasî düzenin resmî dili olması yönüyle devlet; sayısız bilim eserlerini ifade etmesi yönüyle de bilim dilidir. Bugün dünya üzerinde iki yüz yirmi milyon insanın konuştuğu Türkçe, ne yazık ki birçok kişi ve kurum tarafından bilim dili olarak kabul edilmemektedir. Bu sadece Türkçenin gelişimine engel olan bir durum değil; günümüzde önemi ve öğrenme taleplerinin her geçen gün arttığı ve yapılan araştırmalarda yaklaşık elli beş ülkede gerçekleştirilen “Türkçenin yabancılara öğretimi”nde de karşımıza çıkan bir sorundur. Hâlbuki Türkçe, hem söz varlığı hem de sözcüklerindeki anlam varlığı ile zengin bir dildir. Onun bilim dili olma özelliğinin hâlâ sorgulanıyor olması aslında dilimizin bilincine yeterince erişilemediğini açıkça göstermektedir. Bir dil kültür, devlet veya bilim dili olabilmesi için belirli özelliklere sahip olmalıdır. Bu bağlamda Türkçe nasıl bir dildir ve nasıl bilim dili hâline gelmiştir? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 153 “Türkçenin yeryüzü dilleri arasındaki yeri, Ural-Altay Dilleri takımıdır.” (Ediskun, 2005: 18). Ayrıca Türkçe, yapı olarak, bazı durumların dışında, sondan eklemeli bir dildir. Hiyerarşik sistemin bulunduğu, her bir adımın öncekilere göre atıldığı bilimdeki çalışmalar arasında adlandırma ve anlam yönünden de bağ kurmak önemlidir. Bu doğrultuda kelime kök ya da gövdesine yapım eki eklenerek yeni kelimelerin türetilebildiği Türkçe, bu özelliği ile bilime uygun bir dildir. Bilimle uğraşan, ona emek veren bir toplum, medeniyetin kapılarını açan lider konumunda olduğu için varlığını çok uzun bir süre korur. Tarihten bugüne bilimde çalışmalar yapmış toplumlar ve onların dilleri (örneğin; Latince, İngilizce, Fransızca) günümüz XXI. yüzyılına ulaşmayı başarmıştır. Türkçenin bugün dillerde varlığını hâlâ yaşatıyor olması aslında onun bilime hizmet ettiğini dolayısıyla bilim dili olduğunu gözler önüne sermektedir. Bilime yatkın olan Türkçenin bilim dili hâline gelişini birkaç yüzyılla temellendirmek yanlış olur. Çünkü bilgiye dolayısıyla bilime her zaman önem veren milletimiz, bunu hem somut verilerle hem de çeşitli isimlendirmelerle göstermiştir. Örneğin VIII. yüzyılda Türk harfleriyle yazılmış ilk Türkçe metin olma özelliğini taşıyan Göktürk Kitabeleri ve onları diktiren yöneticilerden biri olan Bilge Kağan’ın adı ayrıca yerleşik hayata geçerek uygarlığın kapısını daha da açan Uygur Devleti, Türkçenin bilimle buluştuğu en eski zamanlardır. Bir millet, yaşadığı coğrafyayı kendi düşünce ve estetiği doğrultusunda şekillendirir; oraya izini bırakır. Bunu da bulunduğu topraklara mimarî eserlerini dikerek gerçekleştirir. Bu eserler kimi zaman ibadethane kimi zaman da yönetim birimleri olur. Medreseler ise ilme verilen önemi gösteren yapıların başında gelir. “İslam âleminde ilk medreselerin, Türk hükümdarı Gazneli Mahmud (997-1030) zamanında kurulduğu bilinmektedir. O, Gazne’de bir okul ile Nişabur’da dört medrese kurmuştur.” (Afetinan, 1969: 9). Bununla birlikte üzerinde hâkimiyetimizi kurduğumuz Buhara ve Semerkand gibi yerleşim yerleri tarihte önemli ilim ve kültür merkezleri olarak bilinmektedir. Ayrıca Anadolu’nun da her bir köşesinde ilim mimarımız bulunmaktadır. Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese, Konya’daki Karatay Medresesi ve Kırşehir’deki Caca Bey Gök Bilim Medresesi ilim külliyemizden sadece birkaç örnektir. Bu durum gerçekte bizim ilme ne kadar önem verdiğimizi belgeler niteliktedir. Bununla birlikte Türkçenin söz varlığı ile düşünüp bilimlerini onunla ifadelendiren çok sayıda bilim insanımız bulunmaktadır. Tıp alanında İbn-i Sina; uzay çalışmalarında Birûni; matematikte Ömer Hayyam ve Ali Kuşçu; haritacılıkta Piri Reis; mimarlıkta Mimar Sinan ve Türkçe ile yazılmış ilk siyasetnamenin yazarı olan Yusuf Has Hacip ilme emek vermiş birçok isimden yine birkaç örnektir. Türkçe, bilim dili olma özelliğini kazanırken zaman zaman yabancı dillerin etkisiyle karşılaşmıştır. Günümüzde İngilizceye karşı verdiği bu mücadelesini tarihte Fransızca ve özellikle Arapça ile Farsçaya da vermiştir. Çünkü “Yeni ve yabancı kavramlar dilden karşılanacağına, bunlar yabancı biçimleriyle, kurallarıyla, olduğu gibi alınmış, kimi zaman Türkçe ögelerin bile yabancılaştırıldığı görülmüştür.” (Aksan, 1972: 121). Özellikle Osmanlı Devleti’nde bilim dilinin Arapça, edebiyat dilinin Farsça oluşu XV. yüzyılın ortalarından itibaren Türkçenin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Bu sebeple “İster istemez, Türkçe bilim terimlerinin Arapça ve Farsça sözcüklerden ve gramer kurallarından türetilmesi yoluna gidildi ve alışkanlıklar dolayısıyla bunda mübalağaya da kaçıldı. Bunun bir sonucu olarak bilim dilimiz tâlil, istikrâ, (…) gibi ana dili Türkçe olan bir kimsede hiçbir çağrışım yaratmayan bir sürü terimlerle doldurulmuştu.” (Sayılı, 2001: 415). Bu durum XX. yüzyılın başlarında da devam etmiştir. Ancak “Genç Kalemler” dergisi etrafında toplanan Ömer Seyfettin gibi diline karşı bilinçli isimler “Yeni Lisan Hareketi”ni başlatarak dilde sadeleşmenin yolunu açmışlar, “millî edebiyat için millî dil” anlayışıyla 1911-1923 yılları arasında beliren Millî Edebiyat Dönemi’ne de öncülük etmişlerdir. Bu hususta dönemin önemli isimlerinden Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” isimli eseriyle dilimizin sadeleştirilmesine en fazla ışık tutan kişi olmuştur. “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir, fendir.” diyerek bilime büyük önem veren Atatürk, aynı zamanda bilimdeki çalışmaların Türkçe ile ifade edilmesine de önem vermiştir. Dilimizin karşılaştığı bu olumsuz durumla yakından ilgilenmiş ve dili sadeleştirme çalışmaları için iki ana hedef belirlemiştir. Bunlar: 1. Türk dilinin millîleştirilmesi. 2. Söz varlığının, Türkçenin yapısına uygun olarak zenginleştirilmesi. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 154 Atatürk, dilimizi sadeleştirme çalışmalarından önce öğrenilmesinin kolay ve Batı ile uyum içerisinde olmamız amacıyla Arap harflerini kaldırmış, 1 Kasım 1928 tarihinde Latin alfabesini kabul etmiştir. Daha sonra Türkçenin kökeninin araştırılması ve sadeleştirilmesi amacıyla 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur. Dil inkılâbı sebebiyle de 1932,1934 ve 1936’da üç büyük Türk Dili Kurultay’ını toplamış, dilimizin sadeleştirilmesi ve dilimize yerleşmiş yabancı terimlere karşılık bulma çalışmalarında bilim insanlarımıza öncü olmuştur.1936-1937’de yazdığı “Geometri” kitabı da bunun bir örneğidir. “ Bu kitapta, günümüzde de kullanılmakta devam eden boyut, uzay, yüzey, çap, yarıçap, (…) gibi terimler Atatürk tarafından türetilmiştir.” (Sayılı, 2001: 424) 19371938’de ise bütün okullarda sadeleştirilmiş bir dil ile eğitime başlanarak hedef kitleye bilim, Türkçe terimler eşliğinde öğretilmiştir. Atatürk Dönemi sonrasında Türk Dil Kurumu, Atatürk’ün başlattığı yabancı terimlere Türkçe karşılık bulma çalışmalarını sürdürmüştür. Bugüne kadar aralıklarla yayımlanmış farklı alanlarda altmış altı Türkçe terimler sözlüğü mevcut olup kurum, daha sonra bu sözlükleri ve eklediği bazı terim çalışmalarını “Türk Dil Kurumu Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü” adıyla tek bir sözlükte birleştirmiştir. Günümüzde kurumun dokuz ayrı bilim dalında sözlük hazırlıkları ve internet üzerinden Türkçe terim önerileri devam etmektedir. Bilime uygun olan Türkçenin, bilim dili hâline gelmesi için yapılan bütün bu çalışmalar çok önemli olmakla birlikte hızla ilerleyen teknoloji karşısında ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Özellikle İngilizcenin yüksek öğretimdeki sayısal alanlarda ve uzmanlık tezlerinde önem arz etmesi, Türkçenin bilim dili olma yönünü olumsuz etkileyen bir durumdur. Çözüm Önerileri: 1- Türkçe terimleri kullanmaya teşvik amacıyla üniversitelerin bütün bölümlerinde özellikle tıp, eczacılık, mimarlık ve mühendislik fakültelerindeki Türkçe derslerinde ilgili terimlerin Türkçe karşılıkları eğitimciler tarafından sık sık dile getirilip Türk Dili Tarihi de bölüm derslerine eklenebilir. 2- Yüksek öğretimde gerçekleştirilen bilimle ilgili çalışmaların Türkçe adlandırılması ve yabancı terimlere Türkçe karşılık bulunması için ülke genelinde Türk Dil Kurumu’nun öncülüğüyle yarışmalar düzenlenebilir. 3- Günümüzde Türkçenin bilim dili olma özelliğinin hâlâ sorgulanıyor olması aslında küçük yaşlardan itibaren dil bilincinin oluşmamasından kaynaklandığı düşünülürse okul öncesinden yüksek öğretime kadar her eğitim basamağında, düzeye göre Türk dilinin tarihi anlatılabilir. Bu kimi zaman sadece bilimde çalışmalar yapmış isimlerin fotoğrafları kimi zaman da basit cümlelerden oluşan kısa bir anlatım olabilir. 4- Yaratıcı düşüncenin en fazla olduğu okul öncesi ve ilköğretim birinci basamaktaki çocuklar bilim çalışmalarında göz ardı edilmemeli. Bu sebeple çocuklar, düşüncelerin rahatça ortaya çıkacağı ortam ve durumlarla karşı karşıya getirilip elde edilen düşünceler değerlendirilebilir. Ayrıca uzman kişilerin de yer alacağı bir bilim grubu oluşturulabilir. 5- Bilimde yapılan her çalışma mensup olduğu toplumun diliyle adlandırılır. Hızla gelişen teknoloji karşısında bilimdeki yeni terimler de artmaktadır. Yabancı terimlere Türkçe karşılık bulunmasının yanında daha çok Türkçe yeni terimler türetilmelidir. Bu sebeple bilime emek verenlerin devlet tarafından maddimanevi desteklenmesi daha güçlendirilip her türlü olumsuz etkiden uzak, sadece bilimsel çalışmaların yapıldığı bir yerleşim birimi oluşturulabilir. 6- Yüksek öğretimdeki bütün çalışmalarda özellikle makale, bildiri ve uzmanlık tezlerinde kullanılacak terimlerin yabancı şekliyle değil Türkçe karşılığıyla ifade edilmesi zorunlu tutulabilir. Son olarak diyebiliriz ki yanıtı bulunan “Türkçe, bilim dili midir?”, “Türkçe, bilim dili olabilir mi?” gibi sorularla zaman keybetmek yerine “Türkçeyi dünyanın en çok konuşulan dili hâline nasıl getirebiliriz?” sorusuna yanıt aranmalıdır. Kaynaklar: Aksan, D. (1972). “Türk dili zengin bir dil midir?”, Türk Dili Dil Ve Edebiyat Dergisi, Mayıs, C: XXVI., S: 248, s: 119-123, Ankara. Afetinan, A. (1969). Kayseri Gevher Nesibe Şifaiyesi, Hacettepe Yayınları, Ankara. Ediskun, H. (2005). Türk Dil Bilgisi, Remzi Kitabevi, İstanbul. Sayılı, A. (2001). “Bilim ve Öğretim Dili Olarak Türkçe”, Bilim Kültür Ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 155 MEB İLKÖĞRETİM 8. SINIF TÜRKÇE DERS KİTABI VE DEĞER AKTARIMI Aysun YILMAZ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi aysunyilmaz08@gmail.com Özet Dil üzerine yapılan çalışmalar ve tanımlar sonucunda dilin üç boyutu ön plana çıkmıştır. Bunlar: iletişim, düşünce ve kültür aktarımıdır. Kültür, bir toplumun geçmişten bugüne kadar oluşturduğu maddi ve manevi değerler bütünüdür. Toplumu millet yapan değeler bütünü olan kültürün aktarılmasında temel araç dildir. Dil, toplumların düşünüş, yaşayış ve hayata bakışlarını yansıtan, aktaran bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda yapılacak ana dili eğitiminde de, dilin kültür taşıma özelliği dikkate alınmalıdır. Ana dili eğitimi için hazırlanan materyallerde dil ile kültür arasındaki sıkı bağ göz önüne alınmalı; kullanılacak metinler, planlanan etkinlikler bu özelliğe uygun olarak seçilmelidir. Çalışmamızın amacı, MEB 8.sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda yer alan araç metinleri inceleyerek bu metinlerin değer aktarma işlevine uygunluğunu sorgulamaktır. Çalışmayı gerçekleştirmek için tarama yöntemine başvurulmuştur. Tematik yaklaşımla hazırlanan kitapta Zaman ve Mekân teması altında Kız Kalesi ve Eski Ankara Evleri; Millî Kültür teması altında Gönül Mimarlarımız, Nevruz ve Birlik; Toplum Hayatı teması altında Ergenekon Destanı ve Aşinasız; Kişisel Gelişim teması altında da İki İyi İnsan adlı metinlerde Türk toplumunun kültürel yapısını yansıtan unsurlara rastlanmaktadır. Bu metinlerin hazırlık ve etkinlik kısımlarında kültür aktarımına yönelik çalışmalar yeterli düzeyde yer almamaktadır. Atatürkçülük teması altındaki metinlerde Atatürk’ün Türk kültürü ile ilgili görüşlerini yansıtan unsurlara rastlanmamıştır. Bilim ve Teknoloji teması altındaki metinlerde kültür ögeleri yok denecek kadar az bulunmaktadır. Yapılan inceleme sonucunda MEB İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’nın Türk kültür değerlerini aktarma yönünden geliştirilmesi gerektiği yargısına ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ana dili, kültür, ders kitabı. Giriş Çalışma aşağıdaki soru cümlesi çerçevesinde şekillenmiştir. MEB İlköğretim 8. sınıf Türkçe Ders Kitabı, Millî Eğitim genel amaçları ve bu genel amaçlar altında da Türkçe eğitiminin özel amaçlarına uygun olarak, Türk toplumunun millî ve kültürel değerlerini aktarma hususunda ne durumdadır? Araştırmanın amacı; MEB İlköğretim Türkçe Ders Kitabı’nın Türk toplumunun millî ve kültürel değerlerini yansıtıp yansıtmadığını tespit etmek ve bulgular sonucunda duruma uygun öneriler vererek daha sonra aynı doğrultuda yapılacak çalışmalar için emsal teşkil etmektir. Dil kavramı incelendiğinde ve dil kavramının tanımlarına bakıldığında, bütün tanımlarda dilin üç boyutunun ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlar: iletişim aracı olma, kültür aktarımını sağlama ve düşünce aktarımını sağlamadır. Dilin söz konusu üç boyutu da bir aktarma işlevinden söz etmektedir. Yani dil, gerek toplum içerisinde ve gerekse de toplumlararası anlaşmayı sağlar ve kültürün, anlayışın, duyuşların farklı toplumlara aktarılmasını sağladığı gibi gelecek nesillere nakledilme işlevini de görür. Özbay’a (2002) göre dil; millî kültürün temel unsuru olma, milleti meydana getiren bireylerin ortak 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 156 yanını oluşturma, en önemli iletişim ve düşünce aracı olma, millî değerleri gelecek nesillere aktarma görevi görme gibi temel özelliklere sahiptir. Bu bağlamda dil eğitiminin temel amaçlarından birisinin de kültür, dolayısıyla da değer aktarımı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Söz konusu durumun daha net anlaşılması için kültürün tanımının yapılması uygun olacaktır. Greverus’a (1982) göre kültür, insanın bir organizma ve bir tür olarak hayatta kalabilmek için değiştirerek ve biçimlendirerek dış ve iç doğaya dâhil olma potansiyelidir. İnsan bu süreç içerisinde kendi çevresinden hareketle ve bu çevreyle ilgili olarak araç ve değerler yaratır. Bu araç ve değerler, değişen dünya koşullarına göre bunlardan uzaklaşmak gerekinceye kadar, kurumsallaşmalarla ve geleneklerle bağlantılıdır. Kültür, insanın icra ettiği tüm alanları kapsar. Yani, materyallerle ilgili yaşam güvencesinden hareket ederek, sosyal yaşam düzenleri üzerinden geçip estetik ve değerlere uyumlandırılmış çevre şartlarına kadar uzanır (Aktaran: Ültanır, 2003). Ergin’e göre ise kültür; bir topluluğu, bir milleti millet yapan, onu başka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin bütünüdür. Bu hayat tezahürleri, her milletin kendine has olan millî değerleridir (Aktaran: Şen, 2007: 65). Bir milletin kültürünü o milletin değerlerinin oluşturduğu görülmektedir. Ancak, kültürün oluşmasında son derece etkin bir rol oynayan değerlerin kesin çizgilerle sınıflandırılması mümkün olmamıştır. “İnsanca Değerler Eğitimi Programı, temelde beş evrensel değer olduğunu belirtmektedir. Bunlar: a-Sevgi Değeri b-Hakikat Değeri c-iç Huzur Değeri ç-Doğru Davranış Değeri d-Şiddetten Kaçınma Değeri (Dilmaç, 2002: 8-9)”dir. Değerlerin eğitiminin gerekliliğini ise; gelişen ve değişen teknolojinin de etkisiyle yeni nesillerde görülen kimlik karmaşası, kültür çatışması, benliğini fark etmeme, ceddini önemsememe, toplumun kınadığı ve yapılmamasını istediği davranışları sergileme durumlarının giderek artması oluşturmaktadır. Bunlara bağlı olarak da millî eğitimin ve siyasî iradenin hedeflediği vatandaş tipine ulaşmada yaşanan zorluklardır. Dilmaç (2002: 3) da değerlerin öğrenilmesinin daha ziyade rol öğrenilmesi şeklinde bir sosyal öğrenme olduğunu dile getirmiştir. Bütün bu sorunların giderilmesi için millî ve manevî değerlerin eğitim kurumlarında planlı bir şekilde yeni kuşaklara verilmesi gerekmektedir. Toplumun bozulmasının engellenmesi ve devamlılığının sağlanması açısından da değer eğitimi önem arz eder. 2005 Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda Türk Millî Eğitimi’nin genel amaçları ve temel ilkelerine uygun olarak, değer aktarımı ile ilgili şu maddeler yer almaktadır: M-1) Dilimizin, millî birlik ve bütünlüğümüzün temel unsurlarından biri olduğunu benimsemeleri, M-9) Türk ve dünya kültür ve sanatına ait eserler aracılığıyla millî ve evrensel değerleri tanımaları, M-10) Hoşgörülü, insan haklarına saygılı, yurt ve dünya sorunlarına duyarlı olmaları ve çözümler üretmeleri, M-11) Millî, manevî ve ahlakî değerlere önem vermeleri ve bu değerlerle ilgili duygu ve düşüncelerini güçlendirmeleri amaçlanmaktadır. Türk Millî Eğitimi’nin genel amaçlarına ve bunun altında da Türkçe Dersi Öğretim Programı’nın özel amaçlarına ulaşması için eğitim-öğretim faaliyetlerinde kullanılan temel materyal olan ders kitabı bu noktada son derece büyük bir önem kazanır. Kılıç ve Seven (2002: 19) ders kitabının önemini şöyle açıklamaktadırlar: “Kitaplar içinde ders kitabının ayrı bir yeri vardır. Çünkü bir kitabın ders kitabı olarak nitelendirilmesi, ilgili derslerin programıyla örtüştüğü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla programın hedef ve davranışlarının gerektirdiği strateji, yöntem ve teknikleri 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 157 uygulamaya uygun bir araç demektir. Bu açıdan bakıldığında, ders kitabı birçok aracın işlevini yerine getirme durumunda olan bir araçtır.” Ders kitabı, programın hedeflerini gerçekleştirmeye hizmet ettiği gibi aynı zamanda öğretmenin elindeki en önemli başvuru kaynağı olması bakımından da ehemmiyet taşımaktadır. Öğretmenin; dersi programın hedeflerine uygun olarak yürütebilmesi, gerektiği durumlarda yardımcı kaynaklara yönelebilmesi ve neyi, ne zaman, ne kadar, nasıl öğreteceğini planlaması gibi durumlarda öğretmene yol gösterir. Ders kitapları öğrenci açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Ders kitabı, öğrencinin farklı kaynaklara başvuramadığı durumlarda en temel kaynaktır. Ders kitabı; öğrencinin ufkunu genişletebilecek, dili doğru ve işlevsel olarak kullanmasına yardım edebilecek, kendi kültürel unsurlarını ve toplumsal değerlerini doğru algılayıp özümsemesini sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. Ders kitabını oluşturan metinlerin de son derece dikkatli bir şekilde seçilmesi gerektiği görülmektedir. Zira metinlerdeki değerler, çocuklara doğru davranış kalıplarını öğretir. Aytaş (2001), “Türkçe ders kitaplarının yazımında seçilen metinler, mümkün olduğunca çocuğun okul dışındaki dünyasıyla ilgili olmalıdır. Çünkü, çocuk kendi gözlemleriyle, okudukları ve dinledikleri arasında ilgi kurmak ister. İlgi kuramadığı konulara kayıtsız kalır. Onları kavramakta güçlük çeker.” diyerek Türkçe ders kitabında yer alacak metinlerin taşıması gereken özellikleri kısaca anlatmıştır. Duman (2002) da aynı hususla ilgili olarak benzer bir şekilde, kelimelerin kültürel ağırlık kazanması için, metin içinde kullanılması gerektiğini vurgulamıştır. Yine Duman (2002) ders kitabı ve içinde yer alan metinlerle ilgili olarak; “Örgün eğitim kurumlarında Türkçe eğitiminin en etkili aracı öğretmen; öğretmenin kullandığı en önemli araç da ders kitabıdır. İyi bir Türkçe eğitimi, sağlıklı bir kültür aktarımı için Türkçe ders kitaplarına alınacak metinlerin seçiminde çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü metinler sayesinde öğrenci farklı bir ortama girer. Metni okurken bu ortamda yaşar, buradaki insanlarla tanışır. Yazarın kullandığı kelimeler ve konuyu ele alış tarzına göre bu ortam ve bu ortamdaki insanların duygu, düşünce ve davranışlarını yargılar. Çocuğun kültürel kimliğinin şekillenmesinde bu yargıların izleri görülür. Türkçe öğretiminde metin seçimi bunun için önemlidir.” diyerek metin seçiminin kültür nakli açısından taşıdığı ehemmiyeti dile getirmiştir. Yöntem Çalışmamız betimsel nitelikli olup tarama yöntemine başvurulmuştur. Çalışmamızın evrenini MEB 8.sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda yer alan okuma metinleri oluşturmaktadır. Örneklemini ise dinleme metinleri ve serbest okuma parçaları dışında kalan on sekiz adet metin oluşturmaktadır. Çalışmamızda veri toplama aracı olarak MEB 8.sınıf Türkçe Ders Kitabı kullanılmıştır. Elde edilen veriler, değerlerin vurgulanma sıklığını yansıtan bir tablo hâlinde sunulmuştur. Kullanılan değerler tablosu Özgen Sezer’in II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu’ndaki (2006) sunumundan alınmıştır. Bulgular ve Yorumlar İncelenen metinlerde vurgu yapılan değerlerin sıklık tablosu şöyledir: 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Değerler Çevresindeki canlı varlıklara değer verme Bilimin önemine inanma Tekniğin önemine inanma Yurda hizmet etmenin gerekliliğine inanma Türk milletini yücelten Türk büyüklerine saygı duyma Türk milletini yücelten Türk büyüklerine değer verme Doğanın güzelliklerine hayatında yer verme Türk milletinin ahlakî değerlerini benimseme Türk milletinin insanî değerlerini sevme Toplum menfaatlerini ustun tutma Yurt sevgisi Bilimsel düşünceyi üstün tutma Tarihi eserleri sevme Tarihi eserleri korumanın gerekliğine inanma Ailenin önemini benimseme Sanatçıları takdir etme Çevresindeki cansız varlıklara değer verme Geleneklere saygı Öğrenme merakına önem verme Araştırıcı olmayı tercih etme Evde ve okulda sorumlulukları olduğunu bilme Yurtta sulh cihanda sulh ilkesine inanma Aile büyüklerine sevgi duyma Aile büyüklerine saygı duyma Ailenin zor şartlarına katlanması gerektiğine inanma Bilginleri takdir etme İnsanlığa hizmet etmiş bilginlere değer verme Sağlık ve temizlik alışkanlığına önem verme Okuma alışkanlığına hayatında öncelik verme Tutumlu olmayı savurganlığa tercih etme Bayrağa saygı Aile bireyleri arasında hoşgörü olması gerektiğine inanma Kendi isteklerini ailenin şartlarına uydurması gerektiğine inanma Bilginlerin eserlerine önem verme Grup çoğunluğunun kararına değer verme Toplum hayatı adına iş ve meslek sahibi olması gerektiğine inanma Ailede demokratik iş bölümüne inanma Resim yapmayı tercih etme Müzik dinlemeyi tercih etme Kanunlar karşısında eşit olduğuna inanma 158 Vurgulanma Sıklığı 8 7 7 6 6 6 6 5 5 5 4 4 4 4 4 4 4 3 3 3 3 3 2 2 2 2 2 2 2 2 1 1 1 1 1 1 0 0 0 0 Sıklık tablosundan da anlaşılacağı üzere en fazla tekrar eden değer “Çevresindeki canlı varlıklara değer verme.” değeridir. Bunun ardından “Bilimin önemine inanma ve tekniğin önemine inanma.” değerleri gelmektedir. Vurgulanma sıklığında üçüncü olan değerler; “Yurda hizmet etmenin gerekliliğine inanma, Türk milletini yücelten Türk büyüklerine saygı duyma, Türk milletini yücelten Türk büyüklerine değer verme, Doğanın güzelliklerine hayatında yer verme” değerleridir. İncelenen metinlerde “Ailede demokratik iş bölümüne inanma, Resim yapmayı tercih etme, Müzik dinlemeyi tercih etme ve Kanunlar karşısında eşit olduğuna inanma” değerlerine rastlanmamıştır. İncelenen MEB 8. sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda Türk toplumunun yaşam tarzından izlere ve değer yargılarına rastlanmıştır. Ancak, bazı değerlere sık vurgu yapılırken bazı değerler metinlerde hiç yer almamıştır. Örneğin “Bayrağa saygı.” değeri ile “Yurt sevgisi, Yurda hizmet etmenin gerekliliğine 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 159 inanma.” değerleri birbirini tamamlar niteliktedir. Ancak “Bayrağa saygı.”değerine kitap boyunca sadece Çiğdem Der Ki… adlı metinde bayrağın kırmızı renginden bahsedilerek değinilmiştir ki bu da tatmin edici yeterlilikte değildir. “Okuma alışkanlığına hayatında öncelik verme.” değerine de yeteri kadar değinilmemiştir. Hâlbuki eğitimdeki amaçlardan birisi de öğrencinin bilgiye kendisinin ulaşmasını sağlamaktır. Öğrenci, farklı kaynakları okuyarak, analiz sentez ve değerlendirmeler yaparak doğru bilgiye ulaşmalıdır. İncelenen kitapta bu yönde de bir eksiklik söz konusudur. Metinlerde hiç değinilmeyen değerlerden biri olan “Kanunlar karşısında eşit olduğuna inanma değeri.” ülkemizin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında üzerinde durulması gereken bir değerdir. Ülkemiz topraklarında, bayrağımız altında yaşayıp ülkemizin vatandaşı olan herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu, hiç kimseye din, ırk ya da cinsiyet ayrımı yapılamayacağı hususu temel eğitim okullarında öğretilmeli ve benimsetilmelidir. Ancak son derece önemli olan bu değere metinlerde hiç vurgu yapılmamıştır ve bu durum da, ülkemizin birlik ve beraberliği düşünülünce, son derece vahimdir. Sonuç ve Öneriler Toplumlar, kendi yaşam şekillerini, buna bağlı oluşan değerlerini yeni kuşaklara dilleri aracılığıyla aktarırlar. Ana dili başlangıçta ailede öğrenilir. Çocuk, kültürünü ve değerlerini bu yolla ilk önce ailesinden alır. Başlangıçta aileden informal bir şekilde alınan ana dili, çocuk, yasalarla belirlenmiş olan yaşa geldiği zaman devletin ilgili kurumlarında planlı ve programlı bir şekilde verilmeye başlanır. Bu eğitim faaliyetlerinde kasıtlı bir kültürleme yoluna gidilmektedir. Ana dili eğitiminin amacı anlama ve anlatma faaliyetlerini geliştirmenin yanında, toplumun sahip olduğu kültürü ve değerleri yeni nesillere aktarmak, istenen insan ve vatandaş tipine eğitim yoluyla ulaşmaktır. Devlet eğitim ve kültürleme yoluyla kendisine bağlı, sadık vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlar. Eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürecek elemanlarını bu doğrultuda yetiştirir, kullanılacak materyalleri bu yönde hazırlar. Söz konusu materyallerden en önemli olanı ders kitabıdır. Ders kitabı gerek programın hedeflerine ulaşması açısından, gerek öğretmen ve de gerekse öğrenci açısından ayrı ayrı ehemmiyetler taşır. Ders kitabında yer alan metinler de toplum değerlerini sezdirme yoluyla öğrenciye aktaracak, öğrencinin eleştirel düşünme becerilerini geliştirecek nitelikte olmalıdır. Öğrenci metinler yoluyla yeni insanlar tanır, yeni yaşamlar görür, ufkunu geliştirir, kendi toplumunun değer yargılarını benimser, kelimelere yüklenen kültürel anlamları iyice kavrar. Ancak, söz konusu kitapta, değerlere birbirini tamamlayıcı şekilde değinilmemiştir. Kimi değerler sık sık vurgulanırken kimi değerler çok az vurgulanmış ve ya hiç vurgulanmamıştır. Oysa değerlerin hepsi birbirini tamamlar niteliktedir. Değerlerden birine vurgu yapılıp birine yapılmazsa ya da çoğunlukla aynı değer grubuna vurgu yapılırsa veya bazı değer grupları dışarıda bırakılırsa hedeflenen vatandaş tipinde ulaşma konusunda sorunlar görülecektir. Ders kitabı hazırlanırken konunun uzmanlarından oluşan bir komisyon kurulmalı ve metinler yoluyla öğrenim hususu dikkate alınmalıdır. Zira metin öğrenciye değer yargılarını, kültürü benimsetebilmek için en uygun ortamı oluşturmaktadır. Ders kitaplarına alınacak metinler seçilirken Türk toplumunda iz bırakmış şahısların hayatlarından daha fazla bahsedilmelidir. Özellikle ahlakî yönden Türk-İslam anlayışını yansıtan tipler seçilmelidir. Türk kültür eserlerinden parçalara daha fazla yer verilmelidir. Örneğin Dede Korkut Hikâyeleri’nden daha fazla yararlanılabilir. Yeni nesillerde millî bilinci iyice uyandırabilmek için Sosyal Bilgiler Dersi ile iş birliği yapılarak tarihsel metinler kullanılmalıdır. Yeni kuşaklara birlik-beraberlik duygusunu, vatan sevgisini tam ve doğru olarak anlatabilecek metinlere daha fazla yer verilmelidir. Bu hususlar dikkate alınarak söz konusu ders kitabının yeniden gözden geçirilmesi ve program doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 160 Kaynakça Adıgüzel, M.S. (2001). “Türkçe Üzerine Notlar”.Türk Yurdu. C.21,s.161-164,Ankara. Aytaş, G. (2001). “Türkçe Ders Kitaplarının Yazımında Metin Seçimi ve Metin Altı Sorularının Hazırlanmasında Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Hususlar”. Türk Yurdu. C.21, s.258-262, Ankara. Aytaş, G. (2005). “Edebî Türlerden Yararlanma”. Millî Eğitim. S.168, s.261-275,Ankara. Bacanlı, H. (2005). Duyuşsal Davranış Eğitimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Ceyhan, E.,Yiğit, B. (2003). Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi. Ankara: Anı Yayıncılık. Dilmaç, B. (2002). İnsanca Değerler Eğitimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Duman, A. (1999). “Dil Problemlerimiz”. Türk Kültürü. 37 (437), 564-656, Ankara. Duman, A. (2002). “MEB İlköğretim 7.sınıf Türkçe Ders Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme”. Millî Folklor. 14 (56), 148-152, Ankara. Kılıç, A., Seven, S. (2002). Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Köseoğlu, N. (2001). “Kimlik ve Dil”. Türk Yurdu. 21, 263-266, Ankara. Küçükahmet, L. (2003). Konu Alanı Ders Kitabı İnceleme Kılavuzu. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Özbay, M. (2002). “Kültür Aktarımı Açısından Türkçe Öğretimi”. Türk Dili. S.602, 112-120, Ankara. Özbay, M. (2003). “Türkçe Öğretiminde Hedef-Araç İlişkisinin Ders Kitabı Örneğinde Değerlendirilmesi”. Türklük Bilimi Araştırmaları, Türkçenin Öğretimi Özel Sayısı.S.13, 5969, Ankara. Özensel, E. (2003). “Sosyolojik Bir Olgu Olarak Değer”. Değerler Eğitimi Dergisi. 1, (4), İstanbul. Özgen, S. (2006, 4-6 Ekim). “İlköğretim 1.Kademe Türkçe Ders Kitaplarında Yer Alan Metinlerdeki Değerlerin İncelenmesi”. II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumunda Sunuldu, Ankara. Şen, Ü. (2007). Millî Eğitim Bakanlığının 2005 Yılında Tavsiye Ettiği 100 Temel Eser Yoluyla Türkçe Eğitiminde Değerler Öğretimi Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Türkçe Öğretim Programı. (2005). Millî Eğitim Bakanlığı. Ankara. Ültanır, G. (2003). “Eğitim ve kültür İlişkisi- Eğitimde Kültürün Hangi Boyutlarının Genç kuşaklara Aktarılacağı Kaygısı”. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. 23 (3),291-39, Ankara. Yüce, S. (2003). “Millî Kimliğimiz ve Türkçe”. Türk Yurdu. 21, 460-462, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 161 MİZAHİ ÖGELERDE TÜRKÇENİN KULLANIMI VE TÜRKÇE ÖĞRETİMİNE ETKİLERİ Meryem DOĞAN Nafiye KAYA Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi mrymdgn061@gmail.com Özet Mizah Arapça kökenli bir sözcük olup dilimizdeki karşılığı “gülmece”dir. Eğlendirmeyi, güldürmeyi ve bir kişiye veya bir davranışa ince alay yoluyla takılmayı içeren hayatın her alanında görülebilen bir etkinlik olarak mizah günlük yaşantımızın en önemli sosyal araçlarından biridir. Mizahi anlatımda özenli bir dil kullanılmaz. Bu tür anlatımlarda bazen argo yoğun şekilde kullanılır. Kahramanlar genellikle soylu kişiler değil, sıradan kişilerdir. Bu nedenle günlük konuşmaya ait unsurlar sıkça kullanılır. Mizahi anlatımda dilin kullanımı çoğunlukla değiştirilerek gülünç durumlar ortaya çıkarılır. Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalı durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından da yararlanılabilir. Bu araştırmada karikatür dergilerinde yer alan mizahi ögelerdeki Türkçenin kullanımı ve bu kullanımın Türkçe öğretimine olası etkileri ele alınmıştır. Araştırma kapsamında karikatür dergilerinden seçilen birinin (Penguen) bir yıl boyunca yayımlanan sayıları örnekleme alınmıştır. Dergideki karikatürlerde yer alan yazılarda günlük konuşma dilinin yazı diline yansıtılması ve argo dilinin kullanılması hususları incelenmiştir. Araştırma sonunda, mizahi ögelerde günlük konuşma dilinin yazı diline olduğu gibi aktarıldığı ve argo kullanımının çok üst seviyelerde olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar Türkçenin gelişmesi ve öğretilmesi açılarından olumsuzluk taşımaktadır. Gelişim özellikleri ve öğrencilerin mizahi ögelere olan ilgileri dikkate alındığında bu metinlerde kullanılan Türkçenin özensiz olması, öğrencilerin dil gelişimlerini /öğrenimlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, mizahi metinlerde kullanılan dilin daha özenli ve doğru olmasına dikkat edilmelidir. Anahtar sözcükler: Türkçe öğretimi, mizahi ögeler, argo, dil kullanımı. Giriş Mizah Arapça kökenli bir sözcük olup dilimizdeki karşılığı “gülmece”dir. Eğlendirmeyi, güldürmeyi ve bir kişiye veya bir davranışa ince alay yoluyla takılmayı içeren hayatın her alanında görülebilen bir etkinlik olarak mizah günlük yaşantımızın en önemli sosyal araçlarından biridir (Fırlar ve Çelik, 2010). Ana Britannica’da mizah, “olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirme ve güldürme sanatına verilen ad” olarak tanımlanmaktadır. Mizahla ilgili birçok tanıma bakıldığında hepsinin çıkış noktasının “gülme” olduğu görülür. Aziz Nesin’e göre “Mizahta gülme vardır ve gülme olmayan şey mizah olamaz. Ancak bu gülmenin oranı, kasıklar çatlayıncaya kadardan bıyık altından gülmeye, gözlerinin içi gülmekten belli belirsiz gülmeye kadar değişir.” Berthol Brecth’e göre de “Mizahın olmadığı bir yerde yaşamak çok zor ve sıkıcıdır. Her şeyin mizaha dönüştüğü bir yerde yaşamak ise olanaksızdır.” Mizahın kökeninde eğlence ve hoşgörü vardır. Bunlar da mizaha önem kazandıran ve mizahın gelişmesini destekleyen temel özellikleridir. Mizahi anlatımda amaç okuyucuyu düşündürürken eğlendirmektir. Çok farklı konular mizahi özellik taşıyabilir. Yerine göre çok sıradan bir durum gülünç hale getirilebilir ya da topluma ait bir geleneğin eksik ve yanlış yanları gülünçleştirilebilir. Mizahi anlatımın temelinde eleştirinin de olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle mizah “Taşı gediğine koyma” sanatıdır (Kılınç, 2007). En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı vardır: saldırma ve savunma. İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır. Kentleşmeyle birlikte daha soyut ve dolaylı bir özellik kazanmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 162 Önceleri sözlü olarak gerçekleştirilen mizah, yazılı malzemenin ve basının da etkisiyle çok geniş kitlelere yayılma imkânı bulmuş, ilk zamanlar gazetelerin ilavelerinde mizaha yer verilirken daha sonraları müstakil mizah gazete ve dergileri yayımlanmış, birçok yazar ve çizer bu dergi ve gazeteler etrafında toplanarak yeni yeni mizah türlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Basınla mizahın birleşmesi karikatürü gündeme getirmiş, karikatüristler de mizah çerçevesinde yerlerini almıştır. Mizahın özel konuşmalarda, edebiyatta, politikada, basın yayın araçlarında çoğunlukla bir iletişim aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. İletişim aracı olarak kullanıldığında mizah, hem düşünceleri doğrudan karşı tarafa iletir hem de duygu alışverişini kolaylaştırır (Yörükoğlu, 1970; akt. Aslan, 2006). Mizahi anlatımda özenli bir dil kullanılmaz. Bu tür anlatımlarda bazen argo yoğun şekilde kullanılır. Kahramanlar genellikle soylu kişiler değil, sıradan kişilerdir. Bu nedenle günlük konuşmaya ait unsurlar sıkça kullanılır. Mizahı anlatımda dilin kullanımı çoğunlukla değiştirilerek gülünç durumlar ortaya çıkarılır. Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalı durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından da yararlanılabilir. Mizahi ögelerin kullanıldığı güldürmeyi, güldürürken eleştirmeyi amaçlayan karikatür çalışmalarında kaba, argo, müstehcen veya küfürlü kelimelerin değişikliğe uğratılarak yani yazım kuralları değiştirilerek yazıldığı görülür. Bu nedenle bu araştırma içerisinde mizahi ögeler olarak karikatürler ele alınmıştır. Günümüzde Türkçenin kullanımına ilişkin birçok sorun bulunmaktadır. Görsel, işitsel, görselişitsel ve yazılı basın organlarının Türkçeyi yanlış kullanmalarından dolayı birçok bozukluk meydana gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının sebep olduğu bu bozukluk, bu araçlar yoluyla halka inmektedir ve sorun burada başlamaktadır. Halkın büyük bir ilgiyle izlediği dizilerde, filmlerde kullanılan replikler halkın diline geçmekte ve günlük hayatta kullanılmaya başlamaktadır. Bu da Türkçede yozlaşmaya yol açmaktadır. Bir gazete makalesinde bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Prof. Dr. Dursun Türk Malı dizisinde pek çok kelime, deyim, özlü söz, özel isim, unvan, yer ismi, terim ve yabancı kelimelerin yoğun olarak yanlış kullanıldığını belirterek, "Dizide dilin yanlış kullanılması en önemli mizah unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bu televizyon gibi etkili bir mecrada yapılıyor" dedi.”Üst kurul uzmanlarının belirlediği yanlış kelimelerin neredeyse mini bir sözlük oluşturacak kadar fazla olduğunu vurgulayan Dursun , "Dizide dilin yanlış kullanımı açısından doz aşımı söz konusudur" diye konuştu. Üst Kurulun mizaha, komediye müdahale etmediğini dile getiren Prof. Dr. Dursun, Türk Malı dizisiyle aynı kuşakta, belli bir ölçüde, kelimelerin değiştirilerek kullanıldığı başka mizah programlarının da yayınlandığını ve bunlara müeyyide uygulanmadığını bildirdi. Televizyonda ve mizah programlarında Türkçe eğitimi verilmesi gibi bir beklentilerinin olmadığını ifade eden Dursun, şunları kaydetti. "Ülkemizde günlük ortalama televizyon izleme süresinin beş saate yakın olduğunu göz önünde bulundurursak, televizyon programlarında kullanılan dilin izleyicilerin konuşmaları üzerinde ne kadar etkili olabileceğini görürüz. Konunun uzmanları ve eğitimciler de bu görüşteler. Televizyon programlarının izleyiciler üzerindeki etkisi, kitaplarla, mizah dergileriyle, internet siteleriyle karşılaştırılamayacak kadar fazladır. Mizah dergilerini birkaç bin kişi okur, televizyon programlarını ise aynı anda milyonlarca kişi izliyor. Üst Kurulun, Türk Malı dizisiyle ilgili kararı eleştirilirken göz ardı edilen husus budur." Türk Malı dizisindeki gibi, sevilen sanatçılar tarafından başarıyla canlandırılan karakterlerin, yaptıkları, söyledikleri her şeyi başta çocuklar ve gençler olmak üzere izleyicilerin taklit ettiklerine dikkati çeken Dursun, "Çünkü dizideki karakterler gibi konuşmayı, kelimeleri onlar gibi söylemeyi sempatik buluyorlar. RTÜK İletişim Merkezine gelen şikâyetlerde de ebeveynler, çocukların dizideki karakterlere özenip bu sözcükleri sürekli kullandıklarını ve bu sözcüklerin adeta çocukların dillerine yapıştığını belirtiyorlar." (Bugün, 2010) Televizyon programlarının yanı sıra yazılı basında da bu tür yanlışlar yapılabilmektedir. Hatta bu tür yanlışlıklar bazı amaçlara hizmet etmek amacıyla yapılmaktadır. Örneğin karikatür dergilerinde günlük konuşma dili kullanılmakta, yazım hataları yapılmakta, böylelikle amaçlarına hizmet edecek bir yazı dili oluşturulmaktadır. 1982 yılından 2009 yılına kadar geçen sürede yayın hayatını sürdüren çeşitli mizah dergilerinde (Atmaca, Fırt, Hayvan, Hıbır, Gırgır, Penguen, Leman, Manyak, Uykusuz) kural dışı yazım 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 163 örneklerine sıkça rastlanır. Ayrıca internet ortamında çeşitli sitelerde (www.komikaze.net, www.karikaturdunyasi.com) bu tür kullanımların yaygın olduğu görülmektedir (Aysel, 2009). Farklı ortamlarda görülen bu tür dil yanlışlıklarının Türkçenin gelişimine ve öğrenimine olumsuz etki edeceği söylenebilir. Bu durum, araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Yöntem Bu çalışma, betimsel nitelikte tarama modeliyle yapılmış bir araştırmanın ürünüdür. Araştırma kapsamında Penguen karikatür dergisinin 2009 yılında yayımlanmış 12 sayısı örnekleme alınmış ve Türkçenin kullanımı incelenmiştir. Tespit edilen yanlış kullanımlar, kategorilere ayrılarak dikkatlere sunulmuştur. Bulgular 1. Kelimeden ses ya da hece atılarak yapılan yazım yanlışları: Bişeyi, Hamfendi, Yırtıcan, Büyültcektim, Geçiyomuş, Baam, Gitcem, İçecez, Gelicem, Örtmenim, Çoğaltiim, Diil, Yaratıcam, Geçicem, Efenim, Sevicem 2. Kelimede yanlış ünlü daralması yapılarak oluşturulan yazım yanlışları: Söylim mi, Dinlim, Yapmıyim, Oynatmıycaksın, Alıcaksın, Isırıyım, Yaşıyan, Anlamıyım, Geçiriciim, Bakıyim, Bilmiyen, Götürüyim, Duymıyım, Oynıyacak 3. Kelimede bir sesin değiştirilerek yazılması sonucu oluşan yazım yanlışları: Cevatlıyorum, Gızlara, Güsel, Lüdven, Bröve, Apla, Giremes, Bilader, Erkeg, Tükkan, Yavu 4. Argo kullanımı: Lan, Keriz, Nah, La, Olm, Öküz Sonuç ve Öneriler Araştırmadan elde edilen verilerde görüldüğü üzere karikatürlerde konuşma dilinin yazıya aynen aktarıldığı tespit edilmiştir. Yazım hataları ve anlatım bozuklukları günlük konuşma dilinde rastlanılan yanlışların karikatürlerde yazıya geçirilmiştir. Bunun yanında güldürme unsurunu elde etmek için argo kullanımları ve küfür de oldukça yaygın olarak görülmektedir. İlk bakışta bu kullanımlar karikatür kullanımlarında sempatik ve güldürme unsuru olarak görülse de bu dergileri okuyan çocuklar ve gençler arasında yanlış dil kullanımları yayılma göstermektedir. Türkçenin yazı dili kurallarına uymayan kullanımlar Türkçenin gelişimini ve öğretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Türkçe öğretimi konusunda okumanın önemi göz önüne alındığında, öğrencilerin bu tür yanlışlıklarla dolu metinleri okumaları ana dili gelişimlerini ve öğrenimlerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Öğrencilerimizin ve buna bağlı olarak gelecek kuşağın daha özenli ve düzenli bir dil kullanmaları isteniyorsa mizahi ögeler ve mizahi ögelerin bulunduğu karikatürlerde daha özenli ve düzgün bir Türkçe kullanılmasına özen gösterilmelidir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 164 Kaynakça Aysel, G. (2009). Mizah Dergilerinde ve İnternette Küfürlü Sözlerin Yazılımları. Acta Turcıca, 2 (1), 61-67. Fırlar, F. B. ve Çelik, M. (2010). Gazete Reklamlarında Mizah: Türk Mizah Reklamlarına İlişkin Tarihsel Bir Analiz. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12, 164-176. Kılınç, A. (2007). Üstünlük Kuramı Bağlamında Harp ve Mizah. Milli Folklor, 73, 55-60. Kolektif (2005). Ana Britannica. İstanbul: Ana Yayıncılık. Türk Malı’nda Doz Aşımı Var. (18.08.2010). Bugün, s.5. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 165 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 166 MÜYESSİRETÜ’L-ULÛM ve DİL BİLGİSİ ÖĞRETİMİNE KATKILARI İsmail Yavuz ÖZTÜRK Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü ismailyavuzozturk@gmail.com Özet İnsanların birbirleriyle anlaşmalarını sağlayan, geçmişten geleceğe iletişimin temelini oluşturan, nesiller arası kültür aktarıcısı dilin bu işlevlerini yerine getirebilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için o dili konuşan insanların iyi bir ana dili eğitiminden geçmesi şarttır. Dilin kullanım şekillerini inceleyen ve tespitler yapan; genel ve özel kurallarını, bu kuralların birbirleriyle ilişkilerini ortaya koyan dil bilgisi, böylece dilin daha kısa sürede ve düzgün öğrenilerek kullanılmasını sağlamış olur. Bilindiği üzere dil dediğimiz sistem dinleme, konuşma, okuma ve yazma olmak üzere dört temel beceriden oluşur. Dil bilgisi bu temel becerileri bir düzene sokar, dili kurallara ayırarak somutlaştırır. Dinleyip okuduklarımızı doğru anlamamızı, konuşma ve yazma becerimizle doğru anlatımlar yapabilmemizi sağlar. Kısacası bize, dili kullanma sürecinde, bir bilinç kazandırır. Çocukluktan sezdiğimiz birtakım dil kurallarını kullanmamızda bize güven verir. Bu yüzden, bir dili kullanan bireylerin mutlaka dil bilgisi öğretiminden geçirilmesi gerekir (Özbay, 2009: 139). Dil bilgisi öğretiminin önemini yüzyıllar öncesinden kavrayan fikir babalarımız, çeşitli eserler kaleme almışlardır. Bunlardan ilki, farklı kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Kâşgarlı Mahmut tarafından neşredilen Kitâbü Cevâhiri’n-Nahvi fi Lûgati’t-Türk’tür. Ancak bu nadide eser ne yazık ki bulunamamıştır. Üzüntü verici bir durum olsa da en azından Türk dil bilgisi öğretiminin 11. yüzyıla kadar gittiğini biliyoruz. Yine Kaşgârlı Mahmud tarafından Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmış Divân-ü Lûgati’t-Türk adlı eser ise tam olarak bir dil bilgisi kitabı hüviyetine sahip olmayıp bir sözlük niteliğindedir. Bu sebeplerle 16. yüzyılda Bergamalı Kadri tarafından yazılan Müyessiretü’l-Ulûm adlı eser Türkçenin bilinen ilk dil bilgisi öğretimi kitabıdır. Ancak esere, günümüzde hak ettiği değerin verildiği söylenemez. Özellikle Türkçe eğitimi alanında hizmet verecek olan gençler arasında bir Divanü Lûgati’t-Türk kadar tanınmayan eser hakkında yapılan çalışmalar da bir elin parmaklarını geçmemektedir. Bu çalışmada, Bergamalı Kadri’nin dil bilgisi öğretiminde kullandığı önemli metotlar ve günümüz dil bilgisi öğretimine yapabileceği katkılar, alanının ilk eseri olma özelliği göz önünde bulundurularak ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Dil, dil bilgisi, dil bilgisi öğretimi, Müyessiretü’l-Ulûm. 1. Müyessiretü’l-Ulûm Hakkında Bilgiler 1530 yılına gelindiğinde, dil bilgisi öğretimi alanında bir isim daha ortaya çıkar: Bergamalı Kadri. Adına ne tezkirelerde ne de diğer kaynaklarda rastlayabildiğimiz bu zatın sadece kendi eserinde bahsettiği kadar bilgi sahibiyiz. Buna göre yazar Bergama’dan İstanbul’a gelmiş, 1530 (Hicrî 937) yılında Müyessiretü’l-Ulûm isminde Türkçe bir dil bilgisi kitabı yazıp Kanunî Sultan Süleyman’ın veziri İbrahim Paşa’ya sunmuştur (Karabacak, 2002: VII). İlk defa, 1911 yılında, Bursalı Mehmet Tahir tarafından bulunan eserin günümüzde yalnızca tıpkıbasımı mevcuttur (Atalay’dan aktaran Karabacak, 2002: VII). Talik yazı türüyle yazılan satırlar herbir sayfada 12 adettir. Toplam 184 sayfa olan eser iki bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölüm Sadrazam İbrahim Paşa için yazılan bir kaside ile başlar, ardından kitabın yazılış tarihi ve maksadı belirtilerek asıl konulara geçilir. Bergamalı Kadri ilk olarak tasnifi yaptıktan sonra kelimeleri isim, fiil ve harf olmak üzere üçe ayırmış, bunların tariflerini yapmıştır. Ardından tıpkı Arapçada olduğu gibi “bil-” fiilini esas alarak bütün fiil zamanlarının ve şahısların açıklamalarını yapmış; eklerin olumlu, olumsuz, etken ve edilgen 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 167 şekillerini gösterip bütün bunlara göre fiilleri çekimlemiştir. İsm-i zaman (zaman zarfı), ism-i âlet (alet ismi), ism-i mekân (yer zarfı), ism-i tasgir (küçültme ismi), ism-i mensûb (ilgi ismi), ism-i tafdîl (üstünlük ismi) ve fiil-i taaccüb (şaşma fiili) üzerinde de durmuştur (Karabacak, 2002: XI). İkinci bölümde isim çeşitlerinden, ismin hâllerinden, sayılardan, zamirlerden, zarflardan, soru edatlarından, isim tamlamasından, cümle tamlayıcılarından, isim cümlesinden, işaret isimlerinden ve edatlardan bahseden yazar, ardından Hayalî’ye ait bir gazelden yararlanarak gazelde geçen bütün kelimeleri hem sanat hem de dil bilgisi kuralları yönünden incelemiştir. Bu arada, daha önce bahsetmediği kuralları da dile getirmiştir. 2. Müyessiretü’l-Ulûm ve Dil Bilgisi Öğretimi Türkiye Türkçesinin temel kurallarını ihtiva eden ve Batı Türkçesiyle kaleme alınmış ilk dil bilgisi kitabı olan Müyessiretü’l-Ulûm; muhtevası, dil bilgisi öğretim metodu ve üslup özellikleri yönünden günümüzde dil bilgisi öğretimine yeni ufuklar kazandırabilecek, bu alanda yaşanan birçok sıkıntıya çözüm getirebilecek bir hüviyete sahiptir. Ayrıca, eseri incelendiğimiz zaman, günümüzde ortak kanıya varılmış birçok dil bilgisi öğretim ilkesinin uygulandığını görürüz. Eseri değerli kılan bu özellikler ve günümüz dil bilgisi öğretimine yapabileceği katkılar, aşağıya başlıklar hâlinde sunulacaktır. 2.1. Dil Bilgisi Öğretiminde Metinlerden Yararlanma (Şeklin Yanında İşleve de Yer Verme) Ana dili eğitiminde amaç; bireylerin dili bilinçle ve güvenle kullanmalarını, okuduklarında veya dinlediklerinde yer alan fikri, duyguyu doğru kavrayıp sezebilmeleri ve zevk alabilmelerini sağlamaktır. Bu amaca ulaşılabilmesi için dört temel dil becerisi ile iç içe bir dil bilgisi eğitiminin yapılması gerekmektedir (Özbay, 2009: 150). Dil bilgisi eğitimi ancak ezbercilikten uzak olduğu sürece başarılı olur. Bunun için dile ait her bir birimin şekil özelliklerinin yanında işlevine de yer verilmesi, anlatıma katkılarının sezdirilmesi şarttır (TDK, 2004: 9-13:). Örneğin yönelme durum ekine ait genel bilgilerin yanında, çeşitli anlatımlar içerisinde kazandığı işlevlerin de bilinmesi lazımdır. Bu da dile ait herhangi bir birimin cümle içinde, dolayısıyla bunlardan oluşan metnin bağlamında ele alınmasıyla olur. Çünkü duygu, düşünce, hayal, fikir ve isteklerin ifade edilebildiği en küçük birim cümledir. Cümleler de biraraya gelerek metinleri meydana getirir. Özellikle edebî metinlerden yararlanılarak yapılan dil bilgisi öğretimi sayesinde bireylerin hem dil zevki kazanmaları hem de dilin kurallarını ezbercilikten uzak, daha etkili ve zevkli bir şekilde öğrenmeleri sağlanmış olur (Polat, 2003: 452). Şeklin yanında işleve de yer veren, ezbercilikten uzak bir dil bilgisi öğretimi için metinlerin ne kadar önemli olduğunun farkına bundan 5 asır önce varan Bergamalı Kadri, 1530’da kaleme aldığı Müyessiretü’l-Ulûm adlı eserinde, ismini vermediği bir şairden ve Hayalî’den alıntıladığı bir gazeli kelimesi ve eklerine kadar tek tek incelemiş, böylece daha önce anlattığı ve örneklerle desteklediği dil kurallarını uygulamalı olarak göstermiştir. Yazar herhangi bir dil yapısını ele alırken önce o yapıyı karşılayan terimin tarifini yapmış; ardından “´Alâmet” başlığı altında o yapıyı şekil yönünden incelemiş, yapının kullanımlarını anlam ve işlevlerine göre irdelemiştir: Ta´rîf: Mâẓî ol fi´le dirler ki geçmiş zamanda işlenmiş ola; bildi gibi, bildi disek ma´lûm olur ki geçmiş zamânda bilmişdür. Fi´l-i mâẓî iki kıṣmdur; biri ma´lûmdur, biri meçhuldür. Ma´lûm dimegüñ ma´nâsı bilinmiş dimekdür. Ma´lûma, ma´lûm anuñ içün dirler ki fi´li işleyen ẕikr olunmışdur. Fi´li işleyen ẕikr olunmaġla bilinmiş oldı. Mechûl dimegüñ ma´nâsı bilinmemiş dimekdür. ´Alâmet: Mâżî-i ma´lûmuñ ´alâmeti oldur ki maṣdaruñ âḫirinden mim’i kâf’i [-mek] yâ (da) mîm’i ḳâf’ı -mak] giderürüz, yirine bir esrelü dâl koruz. Meselâ maṣdar ki bilmekdür, âḫirinden mîm’i kâf’ı gidersek bâḳî bil ḳalur, yirine bir esrelü dâl ḳoyup bildi dirüz. Taḥḳîḳ: Bildiler’de aṣl bildi erler’dür yâ bildi ´avratlar’dur; er ḥaẕf olundı iḫtisâr içün; yâ olar’dur; o haẕf olundı iḫtisâr içün. Bildüñ’de kâf-i ´acemî żamîr-i muḫâṭab-i muttaṣıldur, munfaṣılı sen gelür. (s.9). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 168 Aşağıdaki alıntı ise yazarın, şeklin yanında işleve de ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından önemlidir. Burada, -lI ekinin kullanım yerlerine göre işlevleri anlatılmaktadır: Bir ism-i mensûb (ilgi ismi) daha vardır ki başka şekilde yapılır. Bu şeklin alameti odur ki kelimenin ardına bir –lı/-li/–lu/-lü eki getirilir: Basralu gibi, Kûfelü gibi. Aslında bunlar “Basra’ya, Kûfe’ye mensup kişilerdir” manasına gelir. Eğer bir kimse “filan köydeniz, filan şehirdeniz” dese “filan köylüyüz, filan şehirliyiz” anlamını kastetmiş olur. Ama “bilgili, anlamalı” desek bunlar ism-i mensup (ilgi ismi) olmaz, fail (özne) olur. Ek olarak eğer “et kaynamalı, aş pişmelidir” desek bunlar yine ilgi ismi olmazlar, -lı/-li ekleri burada yaklaşma ifadeli isimden isim yapma ekidir. Etin pişmesine ve kaynamasına yaklaşıldı, az kaldı manasına gelmektedir. “Filan kimse sevmeli kimsedir” desek -li burada isimden sıfat yapma ekidir, yani filan kimse sevmeye layıktır manasına gelir. Veya “filan kimsenin kesimi vardır” manasında “filan kimse kesimlidir” desek buradaki -li de kelimeyi sıfat yapar. “Giyimli, yasaklı” örneklerinde olduğu gibi… (s. 35). 2.2. Dilin Günlük Kullanımlarına Yer Verme Dil öğretiminde bazen genel kabul görmüş, oturmuş olan yazı dili ile konuşulmakta olan günlük dil arasındaki farklılıkların belirtilmesi gerekir. Yazı diline ait herhangi bir yapı veya kural; konuşma dilinde, aynı anlamı vermek suretiyle, farklı biçimlerde de dile getirilebilir. Kitabımızın yazarı dilin bu iki yönünü de göz önünde bulundurmuş, anlattığı konu ile ilgili olarak günlük konuşma diline ait aynı anlama gelenifadeleri örnek olarak eklemiştir. Böylece kullanıma yönelik, yani işlevsel bir dil bilgisi öğretimi yapma yoluna gitmiştir. Örneğin birinci ve ikinci şahsın olumsuz emri konusunu anlatıp çekimlerini yaptıktan sonra atalarımızın ve o dönemlerde halkın kullandığı konuşma şekillerini de örnek olarak vermiştir: Bazen yeri geldiğinde olumsuz emri bir şekilde daha tabir eylerler; gelip yürüme, gidip yürüme, yazıp yürüme gibi... Yani burada “sen bu fiilleri âdet edindin, şimdiden gayri bu âdetini kes” manasına gelmekte olup “gelip durma, yazıp durma” demek de bu manadadır. Ve dahası atalardan “gitme gitme, dönme dönme” gibi bir söz rivayet eylerler. Onların bu sözlerinden muradı “bir yola baştan ya hiç gitme ya da gideceksen geri dönme” demektir. Atalar hakikat sahibi kimselerdir, sözleri tecrübeyle sabittir. Galiba atalar öyle kimselerdir ki sözleri enbiya sözlerine benzer, hepsinin sözleri tecrübelerin beyanıdır. Bazen de olumsuz emri -gil ve -gıl eklerini kullanarak pekiştirirler; gelmegil, oturmagıl gibi… (s. 25). Eserde, günlük kullanılan dile ait örneklere sıkça rastlarız. Şu parçada birinci ve ikinci şahsın olumlu emrine ait halk söylemlerine yer verilmiştir: Bazen birinci ve ikinci şahıs olumlu emrinin sonuna -a/-e ekini getirirler; okuya, bile gibi. Bazen de kelimenin sonuna -sene/-sana eklerinden uygun olanını getirirler; bilsene, okusana gibi. Bu tür söylemden kast edilen serzeniştir, yani başa kakmadır yahut arzdır. Ve vakit olur ki bu tür emri “bile gör, anlayı gör” şeklinde de söylerler. Burada gizlice “bunu bil yoksa sonra şöyle olur, yani ya kayıp olur ya da bir zarar meydana gelir. (s. 22). Tekrar zarfı konusunda gerekli bilgiler verilip şahıslara göre çekimler yapıldıktan sonra yazar, aynı anlama gelen farklı ifade kalıplarını da açıklamıştır: Bir kimse “yüz kerre görmekler” dese, bunun gibi söylemlere tekrar zarfı adını veririz. Ve eğer başka bir kimse “yüz kerre görmek” dese, yani çoğul ekini getirmese, bu söyleme de tekrar zarfı diyebiliriz. Zira buradaki “görmek” çoğul eki almamış olsa da biz onun birden çok kez olduğunu anlarız. Ayrıca “bir kez bilme, bir kez biliş” deyişleri dahi tekrar zarfına ait kullanımlardır (s. 37). 2.3. Manzum Örneklerden Yararlanma Bergamalı Kadri’nin yapı ve kuralları örneklendirirken dilin en güzel ve incelikle kullanıldığı tür olan şiirlerden yararlanması, dil bilgisi öğretirken aynı zamanda dil zevkinin de kazandırılması yolunda, dikkat edilmesi gereken ayrı bir noktadır. Bilindiği gibi ana dili eğitiminde bireylerin güzel metinler aracılığıyla dil zevkini tatmaları ve dile olan sevgilerinin artırılması amaçlanır.Bergamalı Kadri de dil öğretiminin bu boyutunu göz önünde bulundurarak örneklerini özenle seçmiştir. Yazar, bir kelime türü olarak tasnif ettiği harf başlığı altında, “hele” kelimesinin işlevine örnek vermek için ismini vermediği bir şairden şu beyti alıntılamıştır: 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 169 Müşkil görünür baña hele seyr-i ṭarîḳ-i şıḳ Âsân durur diyen anı söyler ḳula yine (s. 54). Hayalî’nin gazelini de dil kural ve yapılarını uygulamalı olarak gösterebilmek amacıyla en uygun şekilde seçmiştir: Tîr-i cefâlar eyledi baġrım delik delik Ġam oḳlarıyla ṭopṭoluyam nitekim belik Bennâ-yı ´ışḳ bir ulu bünyâda ṣaldı ṭarḥ Kim ol binâya kelle-i uşşâḳdur helik Öpmek dilerken ol mehi âheng devr idüp Şehnâza başladı ṣoñını ḳıldı bûselik Tâb-ı rûḫında eyledi dil zülfîni mekân Gün germ olunca kendüye idindi gölgelik Ḳutlu ḳapu açıldı Ḫayâlî’nüñ üstine Alçak gönüllü olalıdan nitekim eşik (s. 59). 2.4. Dil Bilgisi Konularını Birbirine Dayalı Olarak İşleme Kitapta yer alan dil bilgisi konuları birbirinden bağımsız değil, birbirine dayalı olarak, aşama aşama verilmiştir. Böylece konular arası bağlantı kurulmuş, bilgilerin hafızaya aktarılması ve sınıflandırılması kolaylaştırılmıştır. Örnek olarak önce kelime türleri işlenip örneklendirilmiş; eserin son kısmında, bir manzum eser aracılığıyla uygulamalı olarak gösterilmiştir. Başka bir örnek vermek gerekirse şahıs ve zaman türleri hakkında bilgi verilmeden fiiller çekimlenmemiştir. Önce zamanın geçmiş, şimdi ve gelecek hâlinde olabileceği anlatılmış; şahısların Arapça kaideye göre tek, iki kişi ve ikiden fazla hâlde olabileceği belirtilip örneklendirilmiş, sonra tek tek olumlu, olumsuz, etken ve edilgen kavramlarının ne anlama geldikleri örneklerle gösterilmiş, ardından da fiillerin çekimi yapılmıştır. 2.5. Zamir n’si İle İlgili Önemli Bilgiler Bilinen Türkçe en eski yazılı metinlerden itibaren üçüncü şahıs iyelik eki ile hâl ekleri arasında bir “n” ünsüzünün ortaya çıktığı görülür. Dilimizin temel tartışma konularından olan bu ünsüz hakkında bilim adamlarımız çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır. Şimdi bu görüşleri, “çanta” kelimesi üzerinden açıklamaya çalışalım: “Kardeşimin çantasında” örneğinde, teklik üçüncü şahıs iyelik eki (-sI) ile bulunma hâli eki olan (-da) arasında beliren “n” ünsüzü için hemen hemen hepsi zamir n’si demektedir. Hatta buradaki “n” için Bergamalı Kadri de zamir n’si anlamında “muzâfun ileyh zamîri” tabirini kullanmıştır (s. 46-47). “Kardeşimin çantasını” örneğinde ise görüşler ayrılmaktadır. Annamarie Von Gabain, Muharrem Ergin, Zeynep Korkmaz, Ahmet Bican Ercilasun gibi uzmanlarımız buradaki “n” ünsüzünün de zamir n’si olduğunu söylemektedirler. Bunun yanında Osman Nedim Tuna, Talat Tekin, Gürer Gülsevin, Ahmet Buran gibi uzmanlarımız bu ünsüz için hem Türkiye Tükçesine hem de diğer lehçelere göre görüş beyan ederler. Onlara göre bu ünsüz, Türkiye Türkçesine göre teklik üçüncü şahıs iyelik ekine aittir (-sın şeklinde); diğer Türk lehçelerine göre ise yükleme hâli ekine aittir (-nı şeklinde) (Başdaş, 2008: 7). Tarihî metinlerde sıkça karşılaştığımız “Kardeşimin çantasın” tarzındaki yapı hakkında da görüş ayrılıkları vardır. Buna göre birinci görüştekiler “n” ünsüzüne yükleme hâli derken, ikinci görüştekiler bu ünsüzün teklik üçüncü şahıs iyelik eki (-sIn) olduğunu söylemektedir (Başdaş, 2008: 7). Müyessiretü’l-Ulûm incelendiğinde, Bergamalı Kadri’nin bu konuya da değindiği görülür. Uzun süredir yapılan “n” ünsüzü tartışmalarına ışık tutabilecek olan bu bilgiler sadeleştirilerek isim tamlaması (ilgi hâli eki, iyelik eki) ve belirtme hâli eki başlıkları ile beraber aşağıya aktarılmıştır: Mużâf (tamlanan) nispet olunmuş, mużâfun ileyh (tamlayan) de tamlanana nispet olunmuş demek olup terim olarak bir ismi bir isimle ilişkilendirip birbirine bağlamaktır: Zeyd’in oğlu, Amr’ın 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 170 oğlu gibi. Bazen tamlayan ekini kaldırıp Zeyd oğlu, Amr oğlu da derler. Zeyd ve Amr, tamlayandır; oğlu tamlanandır. Türkçede tamlayan tamlanandan önce gelir. (Tamlayan ismin sonundaki harfin sesli veya sessiz oluşuna göre)Tamlayana bir -ın/-in/-un/-ün, -nın/-nin/-nun/-nün eki getirirler: Bekir’in kulu gibi. Peki, “Tamlanana niçin ekler getiriliyor?” diye sorarlarsa şöyle cevap veririz: Çünkü Türkçede tamlanan, tamlayandan sonra gelir. Bu ekler sayesinde sonra gelen tamlanan, kendinden önceki tamlayana bağlanmış olur. Arapça ve Farsçada tamlanan, tamlayandan önce gelir, bundan dolayı o dillerde tamlanan eki yoktur. Tamlanan ismin sonu sesli harfle bitiyorsa ardına -sı/si/-su/-sü eklerinden biri gelir: Evin örtüsü, kuş yavrusu, bağ elması gibi… (s. 48). Bu parçada yazar, belirtme hâli ekinden bahsetmektedir: Bir ismi özne görevine sokmak istersek, sonu sesli harf olsun ya da sessiz harf olsun, herhangi bir ek getirmeden dile getiririz: Zeyd geldi, koca oturdu gibi… Eğer bir ismi tümleç görevine sokmak istersek, sonu sessiz harfle bitiyorsa -ı/-i/-u/-ü eklerinden uygun olanı getiririz: Vurdum adamı, kovdum avradı gibi… İsmin sonu sesli harfle bitiyorsa araya bir “y” ünsüzü ekleriz: Vurdum deveyi, ateş yaktı pervaneyi, bıçak kesti çelebiyi gibi… (s. 57). Yazarın bu parçada söyledikleri ise günümüzdeki tartışmalarla ilgili olup çok önemli bilgiler içermektedir: Eğer tümleç, bir isim tamlaması ise tamlayan isme bir “nun” eki getiririz. Bu “nun” eki, üçüncü şahıs zamiridir. Tamlanan ismin sonu eğer sessiz harfle bitiyorsa -ın/-in/-un/-ün eklerinden uygun olanını alır: Fülânın atın gördüm, fülânın eşeğin gördüm gibi… (Bu ifade “n” ünsüzünün, teklik üçüncü şahıs iyelik ekinin ardından, nasıl belirtme anlamı kazandırdığını açıkça göstermektedir). Bazen en sona ek bir -ı/-i/-u/-ü getirildiği görülür: Fülânın atını gördüm, fülânın eşeğini gördüm gibi… (Demek ki -ı/-i/-u/-ü eklerinin yerine bazen “n” ünsüzü de belirtme hâli eki görevi yapmaktadır). Eğer tamlanan ismin sonu sesli harfle bitiyorsa -sın/-sin/-sun/-sün eklerinden uygun olanını getiririz: Fülânın yemesin gördüm, fülânın içmesin gördüm gibi… Bu durumda bile bazen en sona bir -ı/-i/-u/-ü eklendiği görülür: Fülânın yemesini gördüm, fülânın içmesini gördüm gibi… (s. 58). 2.6. Samimi Üslup Kullanma Bergamalı Kadri’nin eserinde dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de kullandığı sıcak ve samimi üsluptur. O, dil bilgisi konularını sanki okurlarıyla konuşuyormuşçasına anlatmakta, ayrıca kendini okurlarının yerine koyarak akıllara gelebilecek ayrıntı tarzındaki sorulara bile anında cevap vermektedir. Aşağıya, kitabın bir bölümünde yazılanlar, günümüz Türkçesine çevrilerek aktarılmıştır: Üçüncü şahsın olumsuz ve etken çatılı emrinde asıl mana, işi işlemeyecek olan kimsenin zikredilmesidir. Buna göre fiili işlemeyecek olan kişi belli oldu, yani bilinmiş oldu. Sual edip derlerse ki fiili işlemeyen kişiye burada da fail adını verirler; hâlbuki fail diye kendi işini işleyene derler. Şimdi ne sebeple iş işlemeyene fail diyorlar? Cevap verip deriz ki burada fiili işlemeyen kimseye fail dememiz şekil (ıstılah-terim) yönündendir (s. 21). Gerçekte bunların (hergiz bilmeye, artuk görmeye, şimdiden girü görmeye, ebedî görmeye, hîç görmeye, aṣlâ görmeye, ḳaṭ´â görmeye, ilâ ġayri’n-nihâye görmeye) ifade ettiği manalar pekiştirilmiş olumsuz gelecek zamana aittir. Eğer bir kişi başka bir kimseye “filan kimseyi kıyamet oluncaya kadar görmeyesin” dese aslında muradı “ölüp dirildikten sonra (yani kıyametten sonra, ahiret hayatında) görürsün” demektir. Böyle bir cümleyi pekiştirilmiş olumsuz gelecek zamandan sayabilir miyiz? Elbette sayabiliriz. Zira belirtilen gelecek zaman, terim anlamı olarak yeniden diriliş tamam oluncaya kadardır. Öyleyse fiil, bahsedilen zamana kadar vücut bulmaya anlamı açığa çıkmaktadır. Bir kimse “İsa aleyhisselam gökten ininceye kadar şöyle olmaya” dese buna ne diyeceğiz? Öncelikle şu ki bunun gibi söylemler pekiştirilmiş olumsuz gelecek zamandan sayılır. (s. 17). Ve bazen yeri geldiğinde ikinci şahsın olumlu emrinin en sonuna, anlamı pekiştirmek için kefli bir -gil ya da gayınlı bir -gıl ekini getirirler: Gelgil gibi, okugıl gibi, daha bunlara benzer ne var ise… Sual edip derlerse (yani sorarlarsa) ki “Ne sebeple kimi yerde -gil eki kimi yerde -gıl eki getirilir?” diye, cevap verip deriz ki kalın ünlüyle okunan bir emre -gıl, ince ünlüyle okunan bir emre ise -gil eki getirirler (s. 22). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 171 3. Sonuç ve Öneriler Kâşgarlı Mahmut’un Kitabü Cevâhiri’n-Nahvi fi Lûgati’t-Türk adlı eserinin ardından Türkçemizin bilinen ilk dil bilgisi öğretim kitabı olan Müyessiretü’l-Ulûm’a, günümüze kadar ne yazık ki hak ettiği değer verilmemiştir. Eser, günümüz gençliği arasında bir Divân-ü Lûgati’t-Türk kadar tanınmamaktadır. Bunda Bergamalı Kadri’nin Türkçeyi Arapça kaideleri temel alarak anlatması etkili olmuştur. Zira Arapçaya ait dil bilgisi kuralları bilinmeden bu eserin layıkıyla anlaşılması zordur. Ayrıca dilimizi, kendi kuralları ve sistematiği içinde değil de başka bir dile göre anlatması eleştiri toplamasına neden olmaktadır. Hâlbuki 16. yüzyılda, Osmanlı Türkçesi yoğun bir şekilde Arapça ve Farsçanın etkisi altındadır. Bu yüzyılda yaşamış bir yazar olan Bergamalı Kadri, aslında böyle bir ortamda Türkçemizi öğretmek amacıyla Müyessiretü’l-Ulûm’u kaleme alarak adeta “Arapça ve Farsçanın yanında Türkçenin de olduğunu bir kez daha ortaya koymak istemiştir.”. Böyle olmasaydı eserinde, yeri geldiği zaman, Türkçenin Arapça ve Farsçaya göre daha fesahatli ve belagatli olan yönlerini vurgulama gereği duymazdı. Ana dil öğretiminde basamak sistemi uygulanması, dil zevki ve sevgisi kazandırmak amacıyla metinlerden yararlanılması, şeklin yanında işleve de ağırlık verilmesi, kural vermekten çok uygulamaya dayalı öğretim gibi hususlar günümüzde dil bilgisi öğretiminin vazgeçilmez ilkeleri arasındadır. Bu temel ilkelerin daha 16. yüzyılda, Müyessiretü’l-Ulûm’da, Bergamalı Kadri tarafından uygulanması; övünürken üzerinde düşünmemiz gereken önemli noktalardır. Yazarın, eserin tamamında takındığı samimi, sıcak ve akıllıca üslubu günümüzde yazılan ilköğretim ve ortaöğretim dil bilgisi öğretim kitaplarındaki kuru, sıkıcı ve soğuk üslupla karşılaştırınca ne yazık ki bir gerilemeye gidildiği fark edilmektedir. Bu konuda özellikle çocuklarımız için dil öğretim kitabı hazırlayan yazarlara, Millî Eğitim Bakanlığına, dershane yayımcılarına büyük işler düşmektedir. Ana dili öğretimine yönelik kitaplar çocuklarımızın seviyesine inilerek, konulara onların gözünden bakılarak, onlarla konuşuyormuşçasına hazırlansa; kitabı okurlarken kafalarında oluşabilecek sorular akıllıca belirlenerek sıcak ve samimi bir üslupla etraflıca cevaplansa dil öğrenmeleri onlar için daha zevkli, ilgi çekici bir hâle gelebilir. Umarız eser, en kısa zamanda, hak ettiği değeri bularak daha kaliteli çalışmalara malzeme olur, özellikle Türkçe adına hizmet verecek olan gençlerimiz arasında daha da tanınır hâle gelir. Kaynakça Başdaş, C. (2008). Türkçede İyelik-Yükleme Sorunu Dede Korkut Örneği. Turkish Studies.3/1 Winter,7. Karabacak, E. (2002). Müyessiretü’-Ulûm. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Özbay, M. (2009). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri II (3. Baskı). Ankara: Öncü Kitap. Polat, N. (2003). Türkçenin Öğretimi ve Ahmet Cevdet Paşa. Türklük Bilimi Araştırmaları, 13, 452. TDK (Türk Dil Kurumu). (2004). Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı (22-23 Ekim 1993). Ankara: Türk Dil Kurumu. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 172 NASREDDİN HOCA FIKRALARI VE TÜRKÇE EĞİTİMİ Elif GÜLTEKİN Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi elanur_nis@hotmail.com Özet Nükteli hikâyeler olarak tanımlanan fıkra, Türk Halk Edebiyatının önemli türlerinden biridir. Bu türün en renkli simalarından biri şüphesiz ki, Nasreddin Hoca’dır. Ona ait fıkralarda, Türk halkının duygu, düşünce ve kıvrak zekâsı yer almaktadır. Bu fıkralar, aynı zamanda Türklerin hayat felsefesi veya dünya görüşünü yansıtırlar. Nasreddin Hocanın yüzyıllar boyunca, gönülden sevilmesi ve yediden yetmişe herkesçe bilinmesi, fıkralarında işlenen konuların güncelliğini korumasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki, günümüzde de özellikle Türkçe öğretiminde Nasreddin Hoca fıkralarının önemli olduğu görülmektedir. Onun fıkralarının gerek dil bil bilgisi, gerekse çeşitli sözcük ve kavramların öğretiminde kullanılması, Türkçe eğitimi açısından önemli malzeme olduğunun göstergesidir. Bu fıkraların özellikle de ilköğretimin ilk aşamasında oldukça etkili olduğu muhakkaktır. Bu bildiride, Türkçe eğitiminde oldukça önemli bir yere sahip olan Nasreddin Hoca fıkralarının önemi üzerinde durularak, bu fıkraların Türkçe eğitimindeki işlevleri konusunda örneklerle bazı tespitler yapılacaktır. Bu amaçla ilköğretimin birinci kademesinde okutulan Türkçe ders kitaplarından çeşitli örnekler sunularak, Nasreddin Hoca fıkralarının Türkçe eğitimindeki önemi ve bu fıkraların işlevleri konusunda değerlendirmeler yapılması hedeflenmektedir. Anahtar kelimeler: Nasreddin Hoca, Nasreddin Hoca fıkraları, Araştırmanın Amacı Araştırmamın amacını oluşturan unsur, 2011 Türkçe programına göre hazırlanmış ilköğretimin birinci kademe (1.–5. sınıflar) Türkçe ders kitaplarında yer alan Nasreddin Hoca fıkralarının, eğitimdeki işlevleri ve de önemini vurgulamaktır. Çalışmanın sınırlarını; ilköğretim kitaplarından ve de çeşitli kaynaklardan edinilen Nasrettin Hoca fıkralarının öğrenciye ne gibi katkılar sağlayacağı, öğrenciye ver ilmek istenen dersin nasıl aktarılmaya çalışıldığı ve bu aktarımın nasıl bir dil kullanılarak gerçekleştiği hususları oluşturacaktır. Kapsam Bu çalışmada ilköğretimin birinci kademesinde oldukça önemli bir yere sahip olan Türkçe derslerinde kullanılan ders ve çalışma kitaplarının yanı sıra çeşitli Nasrettin Hoca kitapları incelenerek toplam on kitap taranmıştır. Söz sahibi ve kahramanı Nasreddin Hoca olan parçaları tespit etmek amacı ile yapılan bu taramada söz konusu şartları taşıyan 2 hikâye tespit edilmiştir. Sınırlılıklar 13. yüzyıldan başlayıp günümüze kadar uzanan Nasreddin Hoca fıkralarının günümüzdeki Türkçe ders kitaplarında kullanımı araştırmanın sınırlılığını oluşturmaktadır. Yöntem ve Teknikler Araştırmaya konu olan okuma parçası incelenirken tarama tekniği kullanılmıştır. Bulgular Çalışmanın amacı ve kapsamı doğrultusunda taranan 9 kitap içerisinde bir tane okuma parçası ve bu parça ile ilişkili etkinlikler bulunmuştur. Söz konusu parçalar Nasreddin Hoca’nın fıkralarından ve bu fıkralar kapsamındaki etkinliklerden oluşmaktadır. *İlköğretim ve Yazma Öğreniyorum Ders Kitabı Birinci Kitap 1.Sınıf Selt Yayınları Ankara 2011 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 173 *İlköğretim Türkçe Ders ve Öğrenci Çalışma Kitabı 1.Sınıf ikinci Kitap Selt Yayınları Ankara 2011 *İlköğretim Türkçe 2.Sınıf Ders ve Öğrenci Çalışma Kitabı Yıldırım Yayınları Ankara 2011 *İlköğretim Türkçe 3 Ders Kitabı Öğrenci Çalışma Kitabı 1. Kitap Dörtel Yayıncılık Ankara 2011 *İlköğretim Türkçe 3 Ders Kitabı Öğrenci Çalışma Kitabı 2. Kitap Dörtel Yayıncılık Ankara 2011 * İlköğretim Türkçe 4. Sınıf Ders Kitabı Bilim ve Kültür Yayınları Ankara 2011 * İlköğretim Türkçe 4. Sınıf Öğrenci Çalışma Kitabı Bilim ve Kültür Yayınları Ankara 2011 * İlköğretim Türkçe 5. Sınıf Ders Kitabı Ada Yayıncılık Ankara 2011 * İlköğretim Türkçe 5. Sınıf Öğrenci Çalışma Kitabı Ada Yayıncılık Ankara 2011 Giriş Türk düşünce tarihinin büyük dehası gerçek bir halk filozofu, yalnız yasadığı 13. yüzyılın değil bütün zamanları en büyük nüktecisi, Türk zekâsını, mizah dehasının en önemli temsilcisi Nasreddin Hoca, hicri 605, miladi 1208 yılında Sivrihisar´in Hortu köyünde doğmuştur. Nasreddin Hoca’nın şöhret kazandığı fıkralarda Türk halkın kıvrak zekâsına, duygu ve düşüncelerine uygun nükteli söyleyişlerin hiç eskimediği aşikârdır. Türk edebiyatının önemli edebi türlerinden biri olan ve öğreticilik yönü ağır basan fıkralarda Türk halkının mizah dehasının başta gelen temsilcilerinden biri olan Nasreddin Hocanın yeri oldukça büyüktür. Nasreddin Hoca kelimenin tam anlamıyla eğitimci bir milli şahsiyettir. Nasreddin Hoca’nın Türk halkı tarafından bu kadar sevilmesi nedeni onun nüktelerinde ele alınan konuların hayatla iç içe olması ve kalıcılığını korumasından kaynaklanmaktadır. Onun fıkralarında anlam zenginliği, engin hayat tecrübesi ve okuyanı düşündüren bir derinlik söz konusudur. Halkımızın anlamlı ve güzel söz söyleyebilme gücünü Nasreddin Hoca adeta simgeleştirmiştir. Nasreddin Hoca fıkralarında halkın her kesiminin eleştirilerini, düşüncelerini ve çelişkilerini dile getirmekte büyük bir başarı göstermiştir. Fıkraların genel özelliği olan kısa ve yoğun anlatımın önemli temsilcilerinden olan Nasreddin Hoca’nın fıkralarının birkaç özelliğini şu şekilde sıralayabiliriz. Fıkralarının Özellikleri 1) Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve anlam öğelerinin inceliği ile ölçülür. 2) Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarla geçen kelimelerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. 3) Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendisiyle çelişkiye sürükleme, dinin temel kabulleriyle çelişmeden çok ince bir söyleyişle hoşgörüyü yeğlemedir. 4) O bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, vurdumduymaz, şaşkın, kurnaz, uysal, atılgan, atak gibi çeşitli niteliklere bürünür. 5) Özellikle karşıdakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin genel özelliğidir. Bu özellikler Anadolu insanının belli olaylar karşısındaki tutumunu yansıtan düşünce ürünlerini oluşturur. 6) Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur. 7) Nasreddin Hoca, bütün fıkralarında, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. İlköğretimin birinci kademesinde okutulan Türkçe ders kitaplarındaki incelemem de bulduğum örneklerin ilki 4. sınıf ders kitabındaki okuma parçası şu şekildedir; 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 174 NASRETTİN HOCA’NIN KÖYÜNDE Ankara’dan Eskişehir’e yolunuz düşerse, Sivrihisar’a varmadan yol üzerinde bir benzinlik görürsünüz. Benzinliğin önünde yüksekçe bir kaideye oturtulmuş Nasrettin Hoca heykeli vardır. Hoca, fıkralarında “Boz oğlan” diye adı geçen eşeğinin üzerinde karşı yamaçlardaki bir köyü seyretmektedir. Burada Nasrettin Hoca heykelinin ne işi var, diyemezsiniz. Çünkü az ötedeki bayırın altında. Nasrettin Hoca’nın doğup büyüdüğü Hortu köyü, şimdiki adıyla Nasrettin Hoca köyü vardır. Hortu’da herkes, bir Nasrettin Hoca torunudur. Herkes Nasrettin Hoca’dan bildiğiniz ya da bilmediğiniz, duymadığınız fıkralar anlatır. Size Hoca’nın doğduğu evi, okuduğu medreseyi, imamlık ettiği camiyi gösterseler şaşırmayın. Yıkılmış, göçmüş de olsalar, kerpiçleri yine de aynı topraktan kesilmiş, aynı temeller üzerine bir yenisi yapılmıştır. Kimdir Nasrettin Hoca? Nasrettin Hoca, insanların dertlerini, umutlarını, güzelliklerini ve çirkinliklerini anlatmıştır. O, bu yüzden ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Bir sabah Akşehir Gölü’ne yoğurt çalarken: —Hoca, göl hiç yoğurt tutar mı, diyenlere: —Ya tutarsa cevabı bir umut ışığı gibi parlamıştır. Yaşantımız, umutlarla güzeldir. Umudunu yitirmiş insan için dünya tatsızdır, karanlıktır. Alışverişten dönerken kendisine düdük ısmarlayan çocuklara verdiği cevabı hepiniz bilirsiniz: —Parayı veren, düdüğü çalar. Bu söz, ticaret hayatının değişmeyecek olan kuralı değil midir? Hoca’nın kürsüye çıkıp da: —Bilenler, bilmeyenlere öğretsin, sözündeki gerçek, eğitimin temelinde oturan ana sorun değil midir? Hani şu, eşekten düştüğü zaman çevresindekilere: —Düşmeseydim zaten inecektim, cevabındaki espri, her devirde güncelliğini sürdürür durur. “Ye kürküm ye” fıkrasındaki gerçek, hiçbir zaman eskimemiştir. Nasrettin Hoca’yı bir halk filozofu olarak ölmezliğe ulaştıran, fıkralarındaki bu gerçeklerdir. Nasrettin Hoca’nın köyü Hortu’da yüzler hep güleçtir. Köyün bir ucundaki kerpiç bir evin, Nasrettin Hoca’ya ait olduğu ısrarla söylerler. Belki doğru, belki yanlıştır. Ama o evde olmazsa, şu evde doğmuştur Nasrettin Hoca. Bu sokaklarda oynamış, toza bulanmıştır. Bir gün babası ile birlikte Sivrihisar’a gitmiş, Sivrihisar medreselerinde okumuştur. Bir süre Konya’da, daha sonrada Akşehir’de ölür. Akşehir’deki türbesine gömülür. Hortu, küçük bir Anadolu köyü ama ne büyük köy böyle! Kolay mı bir Nasrettin Hoca yetiştirebilmek? (İlköğretim 4. sınıf Türkçe Ders Kitabı; Önder 2011: 88–91) 4. Sınıf Ders Kitabındaki bu parçada Nasreddin Hoca’nın köyüne bakan heykelinden, köyünün büyüklüğünden (köydeki insanların değerlerinden), orada yaşayan insanların birer Nasreddin Hoca torunu olduğundan, fıkralarında verdiği birçok mesajda öğrencinin anlayabileceği seviyede bahs edilmiştir. Parçanın sonunun da soru cümleleri ile bitmesi öğrencilerin zihinsel yeteneklerine katkı sağlayabilmek için düzenlemiştir. Bu okuma parçasının hemen akabinde çalışma kitabında konu ile ilgili birçok etkinlik verilmiştir. Bu etkinlikler yapılandırıcı eğitimin önemini benimseyip öğrenciye farklı boyutlarda uygulayabilmek için düzenlenmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 175 NASRETTİN HOCA’NIN KÖYÜNDE 1. Etkinlik Aşağıdaki anahtar kelimelerin anlamlarını zihninizde canlandırınız. Bu kelimelerden istediklerinizin resmini aşağıdaki boşluğa yapınız. (Heykel, Kerpiç, Düdük, Gül, Türbe) Yorum: Bu etkinlikte öğrencinin görsel ve zihinsel zekâsını kullanması amaçlanmıştır. 2. Etkinlik Anlamlarını yeni öğrendiğiniz kelime ve kelime gruplarını, anlamları ile birlikte aşağıya yazınız. Yorum: 2. Etkinlikte ise verilen parça ile öğrencilerin hangi kelimeleri öğrendikleri saptanmak istenmiştir. 3. Etkinlik Aşağıdaki soruları okuduğunuz metne uygun olarak cevaplandırınız. *Nasrettin Hoca’nın heykeli nerededir? Nasrettin Hoca’nın heykeli………………………………………… *Buraya, Nasrettin Hoca’nın heykeli niçin konmuştur? Çünkü……………………………………………………………………. *Metinde, Hortu’daki insanların hangi özellikleri belirtilmiştir? Metinde, Hortu’daki insanların ………………”…………………….. *Yazara göre Hortu, neden büyük bir köydür? Çünkü……………………………………………………………………. Yorum: 3. Etkinlikte ise parçayı okuyup yorumlamaya dayalı sorular öğrenciye yöneltilerek beyin fırtınası oluşturulmaya çalışılmıştır. 4. Etkinlik Aşağıda boş bırakılan yerlere da/de bağlacını uygun biçimde yazınız. *Ben çok köy gördüm, Hoca’nın köyünü ……. Gördüm *”Ye kürküm ye” fıkrasını okudun. “Nasrettin Hoca Pazarda” fıkrasını …… Okudun mu? Yorum: Bu etkinliğin 4. sınıftaki bir öğrenci için basit kalabileceğini düşünüyorum. Zira kelimenin ses uyumuna göre hangi bağlacı alabileceğini o yaşta bir öğrenci çok rahat tespit ederek uygulayabilir. 5. Etkinlik Yoğurt Çalmak, Yolu düşmek, Ölümsüzlüğe ulaşmak Bir gün Eskişehir’e ……………………………………Hoca’nın doğduğu köyü görünüz. *Nasrettin Hoca nükteleriyle ……………………………….bir insandır. *İyi bir maya bulursam……………………………………………… 6. Etkinlik Aşağıdaki örnek cümleleri inceleyiniz. *Nasrettin Hoca İşi yapan Hortu’da işi tamamlayan doğdu. işi bildiren 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 176 Siz de aşağıdaki cümlelerde işi bildiren, işi yapan ve işi farklı yönlerden tamamlayan kelimeleri ve kelime guruplarını bularak altına yazınız. *Çocuklar Hoca’dan düdük istediler. *Herkes, Nasrettin Hoca’dan fıkra anlatır. Yorum: Bu etkinlikte öğrencinin dilbilgisi seviyesinin ne düzeyde olduğu tespit edilmeye çalışılıyor. 7. Etkinlik Aşağıdaki cümleleri, genel ve özel durumları anlatacak şekilde yan taraftaki kelime ve kelime grubu ile tamamlayınız. *Hortulular…………………….konukseverdir. (çoğunlukla) *Onlar ……………………gelenlere yardım ederler. (birkaçı) *Bu yaz ………………………Hortu’ya gideceğim. (özellikle) *Hortu’da yüzler ………………………….güleçtir. (genellikle) *Futbol ve basketbol oynadığım oyunlardan ………….ikisidir. (her zaman) *Çocuklardan………..............fıkralar anlattı. (sadece) 8. Etkinlik İçinde mı, mu, mü, mi sözlerinin yer aldığı birer soru cümlesi yazınız. Sorulara uygun cevaplar veriniz. Örnek: Nasrettin Hoca’nın köyünü gördünüz mü? Cevap: Nasrettin Hoca’nın köyünü görmedim. …………………………………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………………………………………… …………………………………………………… Yorum: Bu etkinlik ile öğrencilerin verilen soru cümlelerine kurallı cümleler kurarak cevap vermeleri amaçlanmıştır. 9. Etkinlik İçinde de bağlacının geçtiği iki cümle yazınız. …………………………………………………………………………………………………… ……………………………… 10. Etkinlik Aşağıdaki cümlenin iş bildiren, işi yapan ve işi farklı yönlerden tamamlayan kelimeleri veya kelime gruplarını belirleyip yazınız. *Biz cumartesi günü arkadaşlarımız ile tiyatroya gideceğiz. İş bildiren: ……………………………………………………… İşi yapan: ……………………………………………………...... İşi farklı yönlerden tamamlayan: ………………………………. FIKRA ANLATIMI ÖZ DEĞERLENDİRME FORMU Adım, Soyadım: ……………………………..Tarih…………... Sınıfım: ………………………………………………………... Numaram: ……………………………………………………... 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 177 Öğrenme alanı: Konuşma Aşağıdaki maddeleri okuyunuz. Çalışmalarınızı en doğru yansıtan seçeneği işaretleyiniz. EVET (5) KISMEN (3) HAYIR (1) 1. Fıkrayı anlatırken kendime güvendim. 2. Fıkradaki olayı, oluş sırasına göre anlattım. 3. Söz varlığını kullandım. 4. Ana fikri vurguladım. 5. Olayın geçtiği yeri betimledim. 6 Fıkrada geçen kişilerin adlarını öğrendim. 7. Anlatırken gülmedim. 8. Beden dilini kullandım. 9. Fıkrayı özetledim. 10.Arkadaşlarım, anlatışımı beğendiler. TOPLAM GENEL TOPLAM DEĞERLENDİRME Bu formdan…………. puan topladım. Fıkrayı anlatırken daha başarılı olmam için ……………………………………..……………….. …………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………....yapmam gerekir. (İlköğretim 4.sınıf Türkçe Öğrenci Çalışma Kitabı sayfa 111-116) İlköğretim Okuma ve Yazma Öğreniyorum Ders Kitabı 1.Sınıf (Değerlerimiz Başlığı Altında) Yorum: Verilen bu değerlendirme formunda öğrencinin kendisini eleştirebilmesi, anlayabilmesi, puanlayabilmesi ve seviyesinin ne düzeyde olduğunu görebilmesi amaçlanmıştır. Sonuç Çalışmamda ilköğretimin birinci basamağındaki (1–5) Türkçe ders kitaplarını inceledim fakat bu incelememde ne yazık ki Nasreddin Hoca’nın hayatla tamamen iç içe olan ve hiç eskimeyen fıkralarına yeterice yer verilmediğini gördüm. Anlatımı kısa olan Nasreddin hoca fıkraları öğrenciyi sıkmamakta ve verilmek istenilen mesajı daha rahat aktarabilmeye yardımcı olmaktadır. Fıkralar sözlü gelenekte de kısa, açık, yalın ve özlü anlatıldığı için Nasreddin Hoca’nın fıkralarında bunu en önemli anlatım özelliği olarak değerlendirebiliriz. Onun diyalaoglarında da söz uzatılmadan istenilen cevaba ulaşılması öğrencilerin anlama becerilerine büyük katkı sağladığı tartışılmaz gerçeklerdendir. Ayrıca Nasreddin Hoca’nın fıkralarında yer alan birçok kelime grubunun bugün vecize olarak kullanılması da öğrencinin kelime dağarcığının gelişmesine katkıda bulunacaktır. Türk milletinin mizah dehası olarak bilinen Nasreddin Hoca’nın fıkraları, sözlü anlatım ürünü olduğu için ağızdan ağza nakledilerek günümüze kadar gelebilmiştir. Bu yüzden Nasreddin Hoca fıkraları birçok değişikliğe uğrayarak zaman zamanda efsanevi bir hal almıştır. Onun fıkralarında güldürürken düşündürme ve ders verme esastır. Olaylarında tek merkezi Nasreddin Hoca’dır. Olaylar basit görünse de fıkra içindeki nükteler düşündürücüdür. Eğitim yetişkinlerin, yetişmekte olan kuşakları toplumsal hayata hazırlama sürecidir. Özellikle çocukların iletişim yeterliliklerini artırmak için birbirlerine ve çevrelerine Nasreddin Hoca fıkraları anlatmaları teşvik edilmelidir. Eğitimde önemli bir yaklaşım olan sezdirerek öğretme sonucu bireyin duyuşsal özellikler kazanmasını kolaylaştırır. Böylece onların Türkçeyi özenle ve güvenle kullanmaları sağlanmalıdır. İncelediğim İlköğretim birinci kademesindeki kitaplarda Nasreddin Hoca fıkralarına yeterince yer verilmediğini gördüm. 8 Tema hâlinde oluşturulan 4. sınıf ders kitabının 5. Temasında Değerlerimiz başlığı altında Sayın Önder’in kaleme aldığı “Nasreddin Hoca’nın Köyünde” adlı okuma parçası ve yine 4. sınıf Öğrenci Çalışma Kitabında da yine aynı başlık altında etkinliklerin olduğu görülmektedir. Etkinlikler tamamen öğrenciye konuyu anlayıp yorum yapabilme olanağı sağlamıştır. Ayrıca öğrenciyi düşünmeye sözlü ve yazılı zekâsını çalıştırmaya yönelik olduğu için adeta bir beyin fırtınası yaşatılma zemini hazırlanmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 178 Eğitim değerleri bireye çeşitli yollarla aşılanmalıdır. Nasreddin Hoca’nın fıkralarında da küçük şeylerle mutlu olan, yaşamayı seven, dirençli, insan örneklerinin verildiğinden öğrenciye bu değerler fıkralar ile aktarılmalıdır. Kişinin öz eleştiri yaparak kendini geliştirmesi ve hayatla mücadele edebilmesi çok önemlidir. Bu özelliklerinde kısa ve açık anlatım ile Nasreddin Hoca’nın fıkralarında bulabiliriz. Bilgisizliğin bir insana vereceği zararları 13. yüzyılda fark eden Nasreddin Hoca bununla ilgili vecize değerindeki sözlerini sarf etmiştir. Gülünç duruma düşmenin zararlarını, hoşgörülü olmayı, insanın bir hatasını söylerken incitmeden söylemeyi, kişinin bulunduğu hâline daima şükür etmeyi bilmesi gerektiğini, doğadaki canlı varlığının korunmasının önemini, bireyin gereksiz işlerle uğraşıp zaman öldürmesi yerine faydalı işler yapmasını, cimri olmamayı, kanaatkâr olmayı ve bunun gibi birçok sosyal, ahlaki ve kültürel mesajlar verdiğinden Nasreddin Hoca fıkralarının eğitimdeki yerinin büyüklüğü tartışılmazdır. Araştırmanın nihai sonucu; eğitsel değerlerin fazla olduğu Nasreddin Hoca fıkralarına, ilköğretimin birinci kademesindeki ders kitaplarında daha fazla yer verilmeli ve Çalışma Kitaplarındaki etkinliklerle yapılandırıcı eğitim daha verimli hale getirilmelidir. Kaynakça Aslan, A. (2011). İlköğretim 2.Sınıf Ders ve Öğrenci Çalışma Kitabı Birinci Kitap Yıldırım Yayınları Hazırlayanlar: Editör: M.Fikri İNAL Dil Uzmanı: Riyazi CANPOLAT Görsel Tasarımcı: Nurcan KAYA Program Geliştirme Uzmanı: Türkan YILDIRIM Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı: Zafer ÜNAL Rehberlik Uzmanı: Emel TÜKELİ Dizgi Grafik: Mustafa KAYA. Ankara. Karakuş, S. (2011). İlköğretim Türkçe 3 Ders Kitabı Öğrenci Çalışma Kitabı 1. Kitap Dörtsel Yayıncılık Editör: Serkan KARAKUŞ Gelişim Uzmanı: Nihat ERDAL Görsel Tasarım: Halil ŞENSES, Nusret TÜZÜN, Nergiz USLU Program Geliştirme Uzmanı: Sanem GEZMİŞ Rehberlik ve Gelişim Uzmanı: Gülsema UYGUN. Ankara. Karakuş, S. (2011). İlköğretim Türkçe 3 Ders Kitabı Öğrenci Çalışma Kitabı 2. Kitap Dörtel Yayıncılık Editör: Serkan KARAKUŞ Gelişim Uzmanı: Nihat ERDAL Görsel Tasarım: Halil ŞENSES, Nusret TÜZÜN, Nergiz USLU Program Geliştirme Uzmanı: Sanem GEZMİŞ Rehberlik ve Gelişim Uzmanı: Gülsema UYGUN. Ankara. Karakuş, S. (2011). İlköğretim Türkçe 5. Sınıf Ders Kitabı Ada Yayıncılık Osman ALACALI Editör: Serkan KARAKUŞ Gelişim Uzmanı: Nihat ERDAL Görsel Tasarım: Halil ŞENSES, Nusret TÜZÜN, Nergiz USLU Program Geliştirme Uzmanı: Sanem GEZMİŞ Rehberlik ve Gelişim Uzmanı: Gülsema UYGUN Ankara. Karakuş, S. (2011). İlköğretim Türkçe 5. Sınıf Öğrenci Çalışma Kitabı Ada Yayıncılık Osman ALACALI Editör: Serkan KARAKUŞ Gelişim Uzmanı: Nihat ERDAL Görsel Tasarım: Halil ŞENSES, Nusret TÜZÜN, Nergiz USLU Program Geliştirme Uzmanı: Sanem GEZMİŞ Rehberlik ve Gelişim Uzmanı: Gülsema UYGUN Ankara. Öz, E.; Öz, S. (2011). İlköğretim Türkçe 4. Sınıf Ders Kitabı Bilim ve Kültür Yayınları Editör: Servican ÇAKIR Dil Uzmanı: Seher BOZTEPE Görsel Tasarımcı: Ali Cavit YAREN-Ahmet Sadık PALA Program Geliştirme Uzmanı: Aykut OK Ölçme Değerlendirme Uzmanı: Firdevs ALTINTAŞ Rehberlik Uzmanı: Zeynep Tunay ÖZDEMİR. Ankara. Öz, E.; Öz, S. (2011). İlköğretim Türkçe 4. Sınıf Öğrenci Çalışma Kitabı Bilim ve Kültür Yayınları. Editör: Servican ÇAKIR Dil Uzmanı: Seher BOZTEPE Görsel Tasarımcı: Ali Cavit YARENAhmet Sadık PALA Program Geliştirme Uzmanı: Aykut OK Ölçme Değerlendirme Uzmanı: Firdevs ALTINTAŞ Rehberlik Uzmanı: Zeynep Tunay ÖZDEMİR Ankara. Yılmaz, S. (Editör). (2011). İlköğretim ve Yazma Öğreniyorum Ders Kitabı Birinci Kitap 1. Sınıf Selt Yayınları Hazırlayanlar: Dil Uzmanı: Halil ASLANTAŞ Görsel Tasarımcı: Sadi ALACA Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı: Aytekin ÖZTÜRK. Ankara. Yılmaz, S. (Editör). (2011). İlköğretim Türkçe Ders ve Öğrenci Çalışma Kitabı 1. Sınıf ikinci Kitap Selt Yayınları Hazırlayanlar: Gelişim Uzmanı: S. Mennan AKYAR Ankara 2011YILMAZ Dil Uzmanı: Halil ASLANTAŞ Görsel Tasarımcı: Sadi ALACA Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı: Aytekin ÖZTÜRK Rehberlik ve Gelişim Uzmanı: S. Mennan AKYAR. Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 179 OKUL DENEYİMİ DERSİNE İLİŞKİN TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİ (AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ) Celal BOZAĞAÇ Mehmet Ziya BİNGÖL Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi celalbozagac@hotmail.com mehmetziyabingol@hotmail.com Ahmet AKÇAY Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi turkolog_25@hotmail.com Özet Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe dersine yönelik belirlenen amaçları gerçekleştirmek için Türkçe öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Türkçe öğretmenlerinin bu görevleri yerine getirebilmesi için ise hizmet öncesinde gerekli bilgiye sahip olarak ve gerçek hayatta karşılaşılabilecek durumlara uygun şekilde uygulamalar yaparak mezun olması şarttır. Bu doğrultuda Türkçe Öğretmenliği Lisans Programı’nda dördüncü sınıf güz döneminde yer alan ve bir saatlik teorik kısmı fakülte bünyesinde ve dört saatlik uygulama kısmı ilköğretim okullarında işlenen Okul Deneyimi dersi, öğretmen adaylarına uygulama yapma imkânı sağlaması açısından önemli görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkçe Öğretmenliği Lisans Programlarında yer alan Okul Deneyimi dersinin uygulama kısmı hakkında Türkçe öğretmen adaylarının görüşlerini değerlendirmektir. Çalışmada evrenin tamamına ulaşılmıştır. Çalışma grubunu 2010-2011 eğitim- öğretim yılında Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenimlerini sürdüren ve Okul Deneyimi dersini alan 35 Türkçe öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla Kudu vd. (2006) tarafından oluşturulan ve 20 maddeden oluşan 4 dereceli Likert tipi anket ve yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen nicel verilerin analizinde frekans, yüzde gibi betimsel istatistikler kullanılırken, nitel verilerin analizinde ise içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre Okul Deneyimi dersi Türkçe öğretmen adayları tarafından önemli görülmektedir. Araştırma sonucunda Okul Deneyimi Dersine ilişkin uygulamaya yönelik olarak öğretmen adaylarından alınan görüşler değerlendirilmiş ve Okul Deneyimi dersinin daha verimli olmasına yönelik bazı öneriler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Okul deneyimi, öğretmen adayı, Türkçe eğitimi bölümü. Giriş Bir ülkenin eğitim alanında ortaya koyduğu hedeflerin gerçekleşmesinde ve eğitim amaçları doğrultusunda bireylere kazandırılacak davranışların oluşturulmasında en önemli rol öğretmenlere aittir. Öğretim sisteminin uygulayıcısı olan öğretmenler istenen özellikte birey yetiştirme işini üstlenmişlerdir (Gözütok, 1991). Dolayısıyla bir toplumun en önemli dinamiklerinden biri olan eğitimin başarısı bir anlamda öğretmenlerin başarısına bağlıdır. Bu açıdan öğretmenlerin hizmet öncesinde iyi yetiştirilmeleri önem kazanmaktadır. Özellikle öğretmenlerin hizmet öncesinde okullarda öğretmenlik deneyimi kazanmaları ve uygulamalara katılmaları öğretmenlerin yetişmeleri açısından gereklidir. Bu amaç için Eğitim Fakültelerinde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları öğretmenlik deneyimi dersleri almaktadırlar. Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması derslerinin amacı, öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine daha iyi hazırlanmalarını, öğrenimleri süresince kazandıkları genel kültür, özel alan eğitimi ve öğretmenlik mesleğiyle ilgili bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklarını gerçek bir eğitim - öğretim ortamı içinde kullanabilme yeterliliği kazanmalarını sağlamaktır (Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Deneyimi Kılavuz Kitabı, 2010). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 180 Öğretmen yetiştiren kurumlarda, hizmet öncesi eğitim döneminde öğretmen adaylarının iyi bir teorik bilgiye sahip olmaları ve sahip oldukları teorik bilgileri gerçek okul ortamında uygulamaları sağlanmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe dersine yönelik belirlenen amaçları gerçekleştirmek için Türkçe öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Türkçe öğretmenlerinin bu görevleri yerine getirebilmesi için ise hizmet öncesinde gerekli bilgiye sahip olarak ve gerçek hayatta karşılaşılabilecek durumlara uygun şekilde uygulamalar yaparak mezun olması şarttır. Gömleksiz vd. (2006) yaptıkları çalışmada okul deneyimi II dersine ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini incelemişler, araştırma sonucunda öğretmen adaylarının üniversitedeki öğretim elemanlarını dersi yürütme ve değerlendirme açılarından yeterli görmediklerini bildirmişlerdir. Öğretmen adayları, ayrıca, öğretim elemanlarının Okul Deneyimi II dersine yeterli ilgi göstermediklerini de belirtmişlerdir. Aydın vd. (2007) yaptıkları çalışmalarında öğretmen adaylarının okul deneyimi II dersine ilişkin görüşlerini incelemişler, araştırma sonucunda öğretmen adaylarının okul deneyimi dersini önemli ölçüde yararlı olarak gördüklerini ve öğretmen adaylarının bir kısmının ise öğretmenlik mesleğinin tahmin ettiklerinden daha zor olduğunu fark ettiklerini tespit etmişlerdir. Kudu vd. (2006) tarafından yapılan çalışmada ise öğretmen adaylarının okul deneyimi uygulamalarının yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Gökçe ve Demirhan (2005) tarafından yapılan çalışmada ise öğretim elemanlarının öğretmen adaylarıyla işbirliği içinde olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Altınok ve Eskimen (2011) tarafından yapılan çalışmada Türk dili edebiyatı öğretmenlerinin okul deneyimi dersine ilişkin görüşleri incelenmiş, araştırma sonucunda öğretmen adaylarının öğretmenliğin zannedilenden zor olduğunu gördükleri, bunun yanında tüm konulara hâkim olamadıklarını düşündükleri ve bu durumun neticesinde yetersiz kalma korkusu yaşadıkları tespit edilmiştir. Bir diğer araştırma Yapıcı ve Yapıcı (2004) tarafından yürütülmüş ve araştırma sonucunda okul deneyimi derslerinde fakülte-okul koordinasyonunun eksik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmalar genel olarak ele alındığında, araştırma sonuçları öğretmen adaylarına okul deneyimi dersleri sırasında yeteri kadar danışmanlık yapılmadığını, fakülte ve uygulama okulları arasında koordinasyon eksikliklerinin bulunduğunu ve yapılan uygulamaların yetersiz olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler doğrultusunda bu çalışmanın amacı ise Türkçe Öğretmenliği Lisans Programlarında yer alan Okul Deneyimi dersinin uygulama kısmı hakkında Türkçe öğretmen adaylarının görüşlerini değerlendirmektir. Yöntem Bu çalışmada betimsel araştırma modeli izlenmiştir. Betimsel araştırma, bir konudaki herhangi bir durumu saptamayı hedefleyen araştırma modelidir (Erdoğan, 1998). Araştırmada evrenin tamamına ulaşıldığından örneklem tayin edilmemiştir. Araştırmanın katılımcı grubunu 2010-2011 eğitim- öğretim yılında Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenimlerini sürdüren ve Okul Deneyimi dersini alan 35 Türkçe öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla Kudu vd. (2006) tarafından oluşturulan ve 20 maddeden oluşan 4 dereceli (Tamamen katılıyorum, Biraz Katılıyorum, Katılmıyorum ve Kesinlikle Katılmıyorum) Likert tipi anket ve yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmen adayları ile yapılan görüşmeler yaklaşık yarım saat sürmüş ve kayıt cihazı aracılığıyla kaydedilmiştir. Elde edilen nicel verilerin analizinde frekans, yüzde gibi betimsel istatistikler kullanılırken, nitel verilerin analizinde ise içerik analizi kullanılmıştır. Bulgular ve Yorum Bu bölümde araştırmada elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Araştırmada görüşme yapılan katılımcılar sembolik biçimde (K-sayı) gösterilmiştir. 1. Türkçe Öğretmen adaylarının Okul Deneyimi dersinin yararlarına ilişkin görüşleri Türkçe Öğretmen adaylarının Okul Deneyimi dersinin yararlarına ilişkin görüşlerini yansıtan anket sonuçları Tablo 1’de verilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 181 Tablo 1. Türkçe Öğretmen adaylarının Okul Deneyimi dersinin yararlarına ilişkin görüşleri TK F 21 23 % 60 66 f 9 5 BK % 26 14 K f 3 4 % 9 11 f 2 3 Okul deneyimi bence yararlı bir çalışma oldu. Okul deneyimi sırasında öğretmenlik deneyimi kazandım. Okul deneyimi etkinlikleri ile ilgili bir dosya düzenlenmesini çalışmalarımızın amacına ulaşması 19 54 8 23 3 9 5 bakımından gerekli ve yararlı buluyorum. Okul deneyimi etkinlikleri ile ilgili bir dosya düzenlenmesinde gerekli olan kriterleri yerine getirdiği 18 52 9 26 4 11 4 inancındayım. Okul deneyimi süresini verimli olarak kullanma olanağını 16 46 8 23 6 17 5 buldum. TK: Tamamen Katılıyor, BK: Biraz Katılıyor, K: Katılmıyor, KK: Kesinlikle Katılmıyor KK % 5 9 14 11 14 Tablo 1 incelendiğinde “okul deneyimi bence yararlı bir çalışma oldu” görüşüne tamamen katılan öğretmen adaylarının oranı %60; biraz katılıyorum diyenlerin oranı ise %26’dır. Bu sonuç tüm öğretmen adaylarının %86’sının okul deneyimi dersinin yararlı olduğunu düşündüğünü ortaya koymaktadır. Bununla birlikte tüm öğretmen adaylarının %80’i okul deneyimi dersi ile öğretmenlik deneyimi kazandığını belirtirken; %77’si okul deneyimi dersi ile ilgili dosya düzenlenmesini gerekli görmektedir. Araştırmaya öğretmen adaylarının okul deneyimi dersinin yararları ile ilgili mülakat sorusuna verdikleri cevaplar incelendiğinde öğretmen adaylarının okul deneyimi aracılığıyla pek çok kazanım elde ettikleri tespit edilmiştir. Öğretmen adayları, bu ders aracılığıyla pek çok öğretim yöntem ve teknikleri ile tanıştıklarını, Türkçe dersinin etkili biçimde nasıl işlenebileceğini gördüklerini, topluluk karşısında heyecanlanmadan nasıl ders anlatılabileceğini anladıklarını ifade etmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak K-27 şunları dile getirmektedir: “Açıkçası, bu dersten önce Türkçe ders kitabındaki etkinlikler nasıl yapılıyor bilmiyordum. Öğretmen kılavuz kitabından hiç bir şey anlamıyordum. Bu ders sayesinde kılavuz kitabı, okuma kitabı ve etkinlik kitabının nasıl kullanılabileceğini öğrendim.” Bununla birlikte K-14 şunları ifade etmiştir: “Bu ders bana 3 yıl boyunca öğrendiğim teorik bilgilerin nasıl uygulama döküldüğünü görmem açısından yararlı oldu. Hangi konuda hangi yöntem, hangi etkinlikler yapılıyor daha iyi anladım. Bununla birlikte bu ders sayesinde öğrencilerle iletişim kurma fırsatı yakaladım.” 2. Türkçe öğretmen adaylarının fakülte ve uygulama okulundaki etkinliklere ilişkin düşünceleri Türkçe Öğretmen adaylarının fakülte ve uygulama okulundaki etkinliklere ilişkin görüşlerini yansıtan anket sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2’de görüldüğü gibi öğretmen adayları okul deneyimi dersi ile hem bireysel (%78) hem de gruplar (80) hâlinde çalışma imkânı elde etmişlerdir. Buna karşın öğretmen adayları okul deneyimi program süresinin okulu ve öğrencileri tanımak için yeterli olmadığını (%75) düşündükleri tespit edilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 182 Tablo 2. Türkçe öğretmen adaylarının fakülte ve uygulama okulundaki etkinliklere ilişkin düşünceleri TK Öğrencilerle bireysel olarak çalışma imkânı buldum Öğrencilerle gruplar hâlinde çalışma imkânı buldum Okul deneyimi program süresi okulu ve öğrencileri tanımak için yeterlidir Okul deneyimi öğretmenleri gerekli olan etkinliklerde bizlere yeterince yardımcı oldu. Okul, idare ve öğretmenin etkinliklerle ilgili yapıcı öneri ve eleştirilerden yararlandım. Okul deneyimi ile ilgili uygulanan program, uygulama okulundaki eğitim-öğretim faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir Uygulama okulu Okul deneyimi ile ilgili görevlerini yerine getirmekte isteklidir Uygulama okulundaki rehber öğretmenler yeterli mesleki bilgi ve tecrübeye sahiptirler f 25 22 % 72 63 f 2 6 BK % 6 17 f 4 4 K % 11 11 f 4 3 KK % 11 9 5 14 4 11 8 23 18 52 18 52 9 26 4 11 4 11 17 49 9 26 5 14 4 11 8 23 7 20 9 26 11 31 8 23 9 26 7 20 11 31 21 60 8 23 4 11 2 6 Ayrıca, öğretmen adayları, rehber öğretmenlerin deneyim sahibi olduklarını (%83) ve rehber öğretmenlerden yeterince yararlandıklarını (%75) belirtmişlerdir. Öğretmen adaylarının bu konuya ilişkin mülakat sorularına verdikleri cevaplar incelendiğinde öğretmen adayları, okul deneyimi dersinde rehber öğretmenlerle işbirliği içerisinde olduklarını, rehber öğretmenlerin kendilerine rahat bir eğitim ortamı hazırladıklarını ve öğrencilerle iletişime imkân tanıdıklarını belirtmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak K-8 şunları dile getirmektedir: “Rehber öğretmenimiz çok deneyimliydi. Kendisinden pek çok şey öğrendim. Ders işlenişinde bana yardımcı olacak pek çok tavsiyede bulundu.” Benzer görüşleri ifade eden K-32 devamında şunları dile getirmiştir: “Uygulama okulundaki öğretmen, bize dersleri takip edebilmemiz açısından rahat bir ortam sağladı. Özellikle öğrencilerle iletişimimiz için bize fırsatlar verdi. Öğrencilerle birlikte zaman geçirebilmemiz için etkinlikler ayarladı.” 3. Türkçe öğretmen adaylarının fakülte okul koordinasyonuna ilişkin ilişkin düşünceleri Türkçe Öğretmen adaylarının fakülte okul koordinasyonuna ilişkin görüşlerini yansıtan anket sonuçları Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Türkçe öğretmen adaylarının fakülte okul koordinasyonuna ilişkin ilişkin düşünceleri Fakülteden görevli öğretim elemanlarının etkinliklerle ilgili yapıcı öneri ve eleştirilerden yararlandım Uygulama okulu ile fakülte arasında yeterli koordinasyon sağlandı F TK % f BK % 8 23 6 6 17 6 K KK % f % f 17 10 29 11 31 17 9 26 14 40 Tablo 3’e göre öğretmen adaylarının fakülteden görevli öğretim elemanlarının öneri ve eleştirilerinden yararlanma oranları (%40) düşüktür. Aynı zamanda uygulama okulu ile fakülte arasında yeterli koordinasyon sağlanmadığı (%34) öğretmen adayları tarafından belirtilmiştir. Bu oranlarının düşük olmasının sebebi olarak öğretim elemanlarının ders yüklerinin fazla oluşu ve akademik çalışmalara zaman ayırma istekleri gösterilebilir. Buna bağlı olarak öğretim elemanlarının uygulama okulu ile fakülte arasındaki koordinasyonda daha aktif olamadıkları söylenebilir. Öğretmen adaylarının bu konuya ilişkin mülakat sorusuna verdikleri cevaplardan öğretmen adaylarının öğretim 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 183 elemanlarının rehberliğinden yeterince yararlanamadıkları ve yapılması gereken işlemleri tek başlarına halletmek zorunda kaldıkları tespit edilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak K-18 şunları ifade etmektedir: “Okul deneyimi dersleri için fakültede haftada 1 saat ders yapmamız gerekiyordu. Ama bazı haftalar hocamızın yoğunluğu nedeniyle ders yapamadık.” K-22 de “ Doldurulması gereken formlar vardı. Bu formların nasıl doldurulacağı ile ilgili bilgiler konusunda hocamız biraz daha bilgi vermeliydi.” Bununla birlikte K-25 ise düşüncelerini “Okul öğretmeni elinden geldiğince yardımcı oluyor ama fakülte danışmanı stajyerleri bir yük olarak görüyor.” şeklinde ifade etmiştir. K-7 ise bu konunun çözümüne yönelik olarak düşüncelerini “okul yönetimi ve fakülte daha çok işbirliği yapmalı. Okul yönetimi öğrencilere stajyerlerin de birer öğretmen olduğu fikrini aşılamalı.” şeklinde ifade etmiştir. 4. Türkçe öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşleri Türkçe Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşlerini yansıtan anket sonuçları Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4. Türkçe öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşleri TK Okul deneyimi sırasında mesleki bilgilerimin yetersiz olduğunu fark ettim Okul deneyimi sırasında mesleki bilgilerimin yeterli olduğu fakat kendimi geliştirmem gerektiği kanaatine vardım Okul deneyimi sonunda öğretmenlik mesleğinin düşündüğümden daha zor olduğunun farkına vardım Okul deneyimi sonunda öğretmenlik mesleğine atılma konusundaki isteğim arttı Öğretmenlik hayatımızda karşılaşabileceğimiz sorunları okul deneyimi sayesinde önceden görme imkânımız oldu f % f BK % f K % f KK % 18 52 7 20 6 17 4 11 22 63 6 17 3 9 4 11 20 57 6 17 6 17 3 9 14 40 7 20 9 26 5 14 18 52 6 17 6 17 5 14 Tablo 4’e göre kendisini geliştirmesi gerektiğini düşünen öğretmen adaylarının oranı %80, öğretmenlik mesleğinin zor olduğunu düşünen öğretmen adaylarının oranı %84 ve okul deneyimi sırasında mesleki bilgilerinin yetersiz olduğunu fark eden öğretmen adaylarının oranı %72 gibi yüksek bir orandadır. Öğretmen adaylarının bu konu ile ilgili olarak mülakat sorularına verdikleri cevaplardan öğretmen adayları açısından öğretmenlik deneyimi uygulamalarının faydalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak K-6 şunları söylemiştir: “Okul deneyimi benim için çok faydalı oldu. Ben öğretmenliğin gerçekten çok kolay bir meslek olduğunu düşünüyordum. Ama anladım ki bilgi yeterli değil, bilgiyi aktarmak da önemli. Bunun için de tecrübe gerekli. Bu açıdan kendimi geliştirmem gerektiğini düşünüyorum.” 5. Türkçe öğretmen adaylarının uygulama boyunca karşılaştıkları sorunlara ilişkin görüşleri Türkçe Öğretmen adaylarının uygulama boyunca karşılaştıkları sorunlara ilişkin görüşlerini yansıtan anket sonuçları Tablo 5’te verilmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 184 Tablo 5. Türkçe öğretmen adaylarının uygulama boyunca karşılaştıkları sorunlara ilişkin görüşleri TK Okul deneyimi süresi yeterince gözlem yapmamız için çok kısa Okul deneyimi süresi gereğinden fazla Uygulama okulu kaldığım yere çok uzak Gereksiz dersleri gözlemledik Okul deneyimi ile fakültedeki derslerin aynı günde olması bizi olumsuz etkiledi Uygulama okulundaki idareciler bizimle yeterince ilgilenmediler Uygulama okulundaki hizmetlerden yararlanamadık f % f BK % f K % f KK % 18 52 7 20 5 14 5 14 6 11 5 17 31 14 7 9 8 20 26 23 9 8 12 26 23 34 13 7 10 37 20 29 3 9 8 23 13 37 11 31 16 46 9 26 6 17 4 11 15 43 6 17 6 17 8 23 Tablo 5 incelendiğinde öğretmen adaylarının en çok yakındığı konular; okul deneyimi süresinin yeterince gözlem yapmak için az olması, uygulama okulundaki idarecilerin kendileriyle yeterince ilgilenmemeleri ve uygulama okulundaki hizmetlerden yararlanamamalarıdır. Öğretmen adaylarının bu konu ile ilgili olarak mülakat sorularına verdikleri cevaplardan öğretmen adaylarının uygulama okullarında stajyer oldukları için okuldaki idareciler tarafından öğretmen olarak kabul görmediklerini ifade etmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak K-11 şunları dile getirmiştir: “Okulda idareciler bize öğrenciymişiz gibi bir tavır alıyorlar. Öğrencilere bizim de birer öğretmen olacağımız bilincini vermiyorlar. Onun için de öğrenciler bize gereken saygıyı göstermiyor ve tabi bu da bizi oldukça üzüyor.” Sonuç ve Öneriler Araştırma sonucuna göre öğretmen adaylarının anket ve mülakat görüşmelerine verdikleri cevaplardan öğretmen adaylarının okul deneyimi sırasında pek çok sıkıntıyla karşı karşıya kaldıklarını çıkarmak mümkündür. Bununla birlikte öğretmen adayları okul deneyimi uygulamasının kendileri için faydalı olduğunu düşünmektedirler. Öğretmen adaylarına göre okul deneyimi süresi azdır ve bu kısa sürede öğrencileri yeterince gözlemlemek mümkün görülmemektedir. Öğrencilerin en fazla yakındıkları konuların başında fakültedeki danışmanlarının çeşitli sebeplerle kendileriyle ilgilenmemesi gelmektedir. Bununla birlikte öğretmen adayları gittikleri uygulama okullarında okul idarecilerinin kendileriyle yeterince ilgilenmediklerini ifade etmişlerdir. Araştırma sonuçları paralelinde şu öneriler sıralanabilir: 1. Danışman öğretim elemanları haftada bir okul deneyimi dersini yapmalı ve uygulama okullarındaki gelişmeleri yakından takip etmelidir. 2. Danışman öğretim elemanları, öğretmen adaylarının ihtiyaç duydukları konularda rehberlik ve danışmanlık hizmetini sürdürmelidir. 3. Öğretmen adaylarına okul deneyiminin önemi iyi kavratılmalıdır. 4. Fakülte- okul koordinasyonundaki eksiklikler giderilmelidir. 5. Uygulama öğretmenlerinin rehberliklerinin üst seviyede olması açısından hizmet içi kurslar verilmelidir. 6. Okuldaki idarecilere öğretmen öğretmenlik uygulamaları ve bu uygulamaların önemi hakkında bilgi verilmelidir. Kaynakça Altınok, Ş. ve Eskimen, A. D. (2011). Türk dili ve edebiyatı öğretmen adaylarının okul deneyimi I dersine ilişkin görüşleri. 2nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications kongresinde sunuldu, Antalya. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 185 Aydın, S., Selçuk, A. ve Yeşilyurt, M. (2007). Öğretmen adaylarının “okul deneyimi II” dersine ilişkin görüşleri (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Örneği). Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 4 (2), 75-90 Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Deneyimi Kılavuz Kitabı. (2010). Okul deneyimi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. Erdoğan, İ. (1998). Araştırma Dizaynı ve İstatistik Yöntemleri. Ankara: Emel Matbaası. Gökçe, E. ve Demirhan, C. (2005). Öğretmen adaylarının ve ilköğretim okullarında görev yapan uygulama öğretmenlerinin öğretmenlik uygulaması etkinliklerine ilişkin görüşleri. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 38 (1), 43-71. Gömleksiz, M. N., Mercin, L., Bulut, İ. ve Atan, U. (2006). Okul deneyimi II dersine ilişkin öğretmen adaylarının görüşleri (sorunlar ve çözüm önerileri). Eurasian Journal of Educational Research, 23, 148-158. Gözütok. D. F. (1991). Öğretmenlerin ve öğrencilerin algılarına göre mesleki davranışlarının değerlendirilmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 24 (2), s. 405-409. Kudu, M., R. Özbek ve Bindak, R. (2006). Okul Deneyimi- I Uygulamasına İlişkin Öğrenci Algıları (Dicle Üniversitesi Örneği). Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 5 (15), 99-109. Yapıcı, Ş. ve Yapıcı, M. (2004). Öğretmen adaylarının okul deneyimi I dersine ilişkin görüşleri. İlköğretim-Online, 3 (2), 54-59. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 186 ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA TUTUMLARININ FARKLI DEĞİŞKENLERE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ Abdullah KÖSE Yusuf YILMAZ Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi abdullah_kose_28@hotmail.com yusufyilmazturkce@hotmail.com Özet Okuma, bir insanın yaşam boyu öğrenim geçekleştirebilmesi için gerekli olan bir edinimdir. Model niteliğindeki öğretmen adaylarının, böylesine önemli bir kazanıma ne oranda sahip oldukları, öğretmen adayları tarafından okuma stratejilerinin ne oranda kullanıldığı cevaplanması gereken önemli sorulardandır. Bu çalışma ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinde öğrenim gören birinci sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıkları ile kitap okumaya ilişkin tutumlarını belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Örneklemini ise Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinin Fen ve Teknoloji Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği, Resim Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği birinci sınıflarında öğrenim gören 301 öğrenci oluşturmaktadır. Bu araştırma ile birinci sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıkları ve kitap okumaya yönelik tutumları cinsiyet ve bölüm değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Gömleksiz (2004) tarafından hazırlanan “Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler SPSS 16.0 programında cinsiyet ve bölüm değişkenlerine göre analiz edilmiştir. Ölçeğin güvenirlik katsayısı (Cronbach alpha) ,88 olarak bulunmuştur. Verilerin analizinde Bağımsız Gruplar t-Testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumları değerlendirildiğinde cinsiyet ve bölüm değişkenlerine göre altı alt boyutta (sevgi, alışkanlık, gereklilik, istek, etki, yarar) da kız öğrenciler lehine anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Ayrıca bölüm değişkenine bakıldığında bütün boyutlara ilişkin tutumlarda Türkçe Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören öğrencilerin Fen ve Teknoloji Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Resim Öğretmenliği bölümlerinde okuyan öğrencilere göre daha yüksek düzeyde tutuma sahip oldukları tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Öğretmen adayı, kitap okuma, okuma alışkanlığı, tutum ölçeği Giriş Çağdaşlaşma sürecinde ilerleyen adımlarla hızla gelişen toplumlarda eğitim sürecinden geçen bireylerin yaratıcı, olaylara ve çevreye eleştirel gözle bakabilen, değişime açık olabilen, bilgi üreten, edindiği bilgiyi uygulamaya dönüştürebilen, bilimsel ve teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilen, problem çözme becerisine sahip olan ve yaşam boyu öğrenme sürecinde kendilerini daima geliştiren kişiler olmaları beklenmektedir. Bütün bunların sağlanması, öğrenme ile eğitim sürecinin etkili bir biçimde yürütülmesine ve yaşam boyu olmasına bağlıdır. İstenilir düzeydeki öğrenme süreci ise işlevsel bir okur kitlesi oluşturmaya bağlıdır. “İşlevsel bir okur kitlesi yaratmanın amacı da ülkenin insan gücünü aydınlatmak ve bağımsız, başı dik, üretici ve ürettiğinin hakkını isteyen bir toplum yaratmaktır” (Sarıhan, 2003: 31). Eğitim sürecinden geçen bireylere kazandırılması gereken özelliklerden bir başkası da etkili okuma alışkanlığının kazandırılmasıdır. Bireyin kendisini, çevresini ve dünyayı doğru biçimde algılayıp içinde bulunduğu sosyal çevreye uyum sağlaması açısından okuma alışkanlığının edinilmesi önem kazanmaktadır. Çağın gereksinim duyduğu niteliklere sahip bireyler yetiştirmek de ancak bilgi çağının özelliklerine sahip; okuyan, öğrenen, gelişen öğretmenler yetiştirmekle mümkündür. Bireyin kendisini geliştirmesi ve yeni bilgilere açık olması, yaşam boyu öğrenen bir birey olmasını gerektirir. Bilgiye ulaşmanın en eski ve en etkili yollarından biri olan kitap okuma, gelişmiş bir toplum olmanın da göstergesi olarak görülmektedir. Bilim ve teknolojinin büyük bir hızla geliştiği 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 187 dünyamızda, milyonlarca yazı yazılmakta ve bunlar hızla basılıp dağıtılmaktadır. Böylece, yenilikleri takip etmek ve bu yeniliklere uyum sağlamak için "okuma" zevk değil, bir gereksinim ve yükümlülük hâlini almaya başlamıştır. Bilgilerin böyle hızla üretildiği çağımızda, ulus olarak etkin okuma alışkanlıklarımızın boyutlarının incelenmesi önemlidir (Bayram, 2001). Okuma becerisini Kayalan (2000: 12), “Bir yazar tarafından görsel uyarıcı biçiminde kodlanan anlamın, okuyucunun aklında bir anlam çıkarmasını sağlayan bir etkileşim.” ; Günay (2003: 9), “Alıcının metin karşısında yaptığı düşünsel bir etkinlik”; Yavuzer (2005), “Okuma, bir görsel semboller serisini, sözlü veya özsüz olarak ses dizilerine çevirme süreci”; Akyol (2006: 29) “yazar ve okur arasındaki aktif ve etkili bir iletişimi gerekli kılan dinamik bir anlam kurma süreci”;Özbay (2007: 4), “Göz yoluyla algılanan işaret ve sembollerin beyin tarafından değerlendirilmesi ve anlamlandırılması süreci.”; Türk Dil Kurumu (2009: 1494) ise “Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek” olarak tanımlamaktadır. Okuma, yazılı işaretleri anlamlandırma amacı ile zihnimizin göz ve ses organlarımızla birlikte yaptığı faaliyettir. Okumanın gerçek amacı; anlamı doğru ve çabuk kavrama, sözcükleri ayırma ve tanıma, bunları anlamları ile algılama anlamı kavrama, okuma eylemini meydana getirir (Kantemir,1995).Okumak, kelimelerden, mısra ve cümlelerden yüksek sesi duyabilmektir (Güzel, 2003). Jefferson’a göre "Okuma, insanları gerçek anlamda özgür kılar. Çünkü insanları, cehaletin ve yanlış inançların pençesinden ancak okumak kurtarır" (Kantemir, 1995). Cemil Meriç de kitabın ve okumanın önemini şu şekilde ifade etmektedir: “Kitap kâinata açılan kapı, ruh yazının icadından sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak tas yığını, granit homurdanır mermer gülümser, yalnız kitap konuşur. İnsanı kertenkele olmaktan kurtaran, soyumuzun hafızası. Kaybolmayan mazi kitap binlerce yılın ötesinden gelen ve binlerce yıl öteye taşan ses. Eflatun’u barbardan ayıran okumuş olması" (Meriç, 1996). Okuma becerisi öğrenmede başlıca araçlardan biridir. Okuma bireyin bilgi birikimini arttırır ve bireye yeni düşünce olanakları yaratarak bireyin genel kültürünü geliştirmesini sağlar. Gelişen çağda hemen hemen herkes dünden daha çok okumak zorundadır. “Öğrencilikte yüksek bir okul başarısı, yetişkinlikte de iyi bir iş sahibi olmak ve bu işte yükselebilmek, her zaman olduğundan daha çok okumayı gerektirmektedir” (Uluğ, 1993). Öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığı kazanmalarında ailenin ve model niteliğindeki öğretmenlerinin önemli katkıları vardır. Öğretmenlerin de okuma alışkanlığını kazandırabilmeleri için öncelikle kendilerinin de okuma alışkanlığına sahip olmaları gerekmektedir. Saracaloğlu, Bozkurt ve Serin (2003) tarafından yapılan bir araştırmada öğretmen adaylarının okuma alışkanlıklarının yeterli seviyede olmadığı tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ise, kız öğrencilerin okumaya karşı tutumlarının erkek öğrencilerin okumaya karşı tutumlarına oranla daha olumlu olduğu ortaya konmuştur. McNinch ve Steelman (1990) tarafından yapılan bir araştırma sonucunda da öğretmen adaylarının yeterli seviyede kitap okumadıkları tespit edilmiştir. Olsan ve Gillis (1983)’in tarafından yapılan bir araştırmada da öğretmen adaylarının okumaya karşı olumlu bir tutum taşımadıkları ortaya konmuştur. (Gömleksiz, 2004b: 3) 1. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumlarının bölüm ve cinsiyet değişkenlerine göre farklılık gösterip göstermediklerini tespit etmektir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Öğretmen adaylarının “kitap okumayı sevmeye ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 2. Öğretmen adaylarının “kitap okuma alışkanlığına ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 3. Öğretmen adaylarının “kitap okumanın gerekliliğine ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 188 4. Öğretmen adaylarının “kitap okumaya istekli olmaya ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 5. Öğretmen adaylarının “kitap okumanın etkisine ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 6. Öğretmen adaylarının “kitap okumanın yararına ilişkin görüşleri” arasında bölüm ve cinsiyet değişkenleri bakımından bir farklılık var mıdır? 2. Yöntem Bu bölümde araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, verilerin toplanması ve değerlendirilmesi süreci hakkında bilgi verilmiştir. 2.1. Araştırmanın Modeli Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıkları ile kitap okumaya ilişkin tutumlarının belirlenmesine yönelik bu çalışma, betimsel nitelikte tarama modeliyle yapılmış bir araştırmanın ürünüdür. “Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez” (Karasar, 2000: 77). 2.2. Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğrenciler; örneklemini ise Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesinin Fen Bilgisi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği, Resim Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği birinci sınıflarında öğrenim gören 301 öğrenci oluşturmaktadır. Örnekleme alınan bölümlerin seçiminde üniversiteye yerleşim puan türleri göz önünde bulundurulmuştur. Bu nedenle; sayısal alandan Fen ve Teknoloji Öğretmenliği, eşit ağırlıklı alandan Sınıf Öğretmenliği, sözel alandan Türkçe Öğretmenliği ve özel yetenek alanından Resim Öğretmenliği bölümleri seçilmiştir. 2.3. Verilerin Toplanması ve Analizi Kitap okumaya ilişkin öğrencilerin görüş ve tutumlarını belirlemek amacıyla Gömleksiz (2004) tarafından hazırlanan “Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Beşli likert tipinde olan ölçekte seçenekler ‘Tamamen Katılıyorum’, ‘Katılıyorum’, ‘Kısmen Katılıyorum’, ‘Katılmıyorum’ve ‘Hiç Katılmıyorum’biçiminde sıralanmıştır. Ölçekler araştırmacılar tarafından örneklemdeki öğrencilere elden dağıtılmış, öğrencilerce sınıf içerisinde doldurulmuş ve yine araştırmacılarca elden toplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 16.0 programı kullanılmıştır. Olumlu ifadeli maddeler “tamamen katılıyorum” seçeneğinden başlayarak 5, 4, 3, 2, 1 şeklinde puanlanırken, olumsuz ifadeli maddeler ters yönde işleyecek şekilde 1, 2, 3, 4, 5 olarak puanlanmıştır. Öğrencilerin kişisel özellikleri ile ilgili tanımlayıcı istatistiksel analizler için frekans (f) ve yüzde (%) tekniği kullanılmıştır. Öğrencilerin cinsiyet değişkenine göre, kitap okumayı sevmeye, kitap okuma alışkanlıklarına, kitap okumanın gerekliliğine, kitap okumaya karşı istekli olmaya, kitap okumanın etkisine ve yararına ilişkin görüşlerinin belirlenebilmesi için bağımsız gruplar t testi gerçekleştirilmiş; bu veriler alanlarına göre karşılaştırılmış ve bu amaçla bölüm değişkenine göre de ANOVA testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde anlamlılık düzeyi (p) 0.05 olarak kabul edilmiştir. 3. Bulgular ve Yorumlar Bu başlık altında öğretmen adaylarının alan ve kişisel bilgileri ile öğretmen adaylarına uygulanan kitap okuma alışkanlığına ilişkin tutum ölçeğinin altı alt boyutundan elde edilen öğrenci görüşlerinin analiz sonuçları ve bu verilerin yorumlanması bulunmaktadır. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin analizi ile ulaşılan bulgular aşağıda tablolar hâlinde sunulmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 189 3.1. Öğretmen Adaylarının Alan ve Kişisel Bilgilerine İlişkin Bulgular Bölümler f % Resim Öğretmenliği 61 20,2 Türkçe Öğretmenliği 81 26,9 Sınıf Öğretmenliği 79 26,2 Fen Bilgisi Öğretmenliği 80 26,5 Cinsiyet Kız 196 65,1 Erkek 105 34,8 Toplam 301 100,0 Tablo 1: Öğretmen Adaylarına Ait Alan ve Kişisel Bilgileri Programlara göre dağılımda Tablo 1’e bakıldığında araştırmaya katılan öğretmen adaylarının %26,2’si Sınıf Öğretmenliği, %20,2’si Resim Öğretmenliği, %26,5’i Fen Bilgisi Öğretmenliği ve %26,9’u da Türkçe Öğretmenliği öğrencilerinden oluştuğu görülmektedir. Türkçe Öğretmenliği programında öğrenim gören öğrenciler %26,9 ile en büyük grubu oluşturmaktadırlar. Erkek öğrenciler %35, kız öğrenciler ise %65 oranındadır. 3.2. Öğretmen Adaylarının Kitap Okuma Tutumuna İlişkin Bulgular Bu bölümde öğretmen adaylarına uygulanan kitap okuma alışkanlığına ilişkin tutum ölçeğinin altı alt boyutundan ve cinsiyet ile bölüm değişkenlerinden elde edilen öğrenci görüşlerine ait analiz sonuçları ve ulaşılan bulguların yorumları yer almaktadır. 3.2.1. Cinsiyet Değişkenine Yönelik Bulgular: CİNSİYET Kız (n: 196) Erkek (n: 105) t P X ss X ss Sevme 4,07 ,689 3,55 ,758 5,865 ,000 Alışkanlık 3,44 ,406 3,18 ,468 4,728 ,000 Gereklilik 3,15 ,348 3,16 ,398 ,-149 ,882 İstek 3,16 ,419 3,00 ,511 2,774 ,006 Etki 3,44 ,395 3,39 ,530 ,980 ,328 Yarar 3,96 ,555 3,73 ,615 3,172 ,002 Tablo 2: Öğretmen Adaylarının Kitap Okuma Alışkanlığına Yönelik Tutumlarının Cinsiyet Değişkenine İlişkin t Testi Sonuçları ALT BOYUT Tablo 2’de görüldüğü gibi cinsiyet değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin sevme alt boyutunda kız öğrenciler lehine anlamlı bir fark gözlenmektedir (p= ,000). Aritmetik ortalamalara bakıldığında hem kız öğrencilerin hem de erkek öğrencilerin tutumları ‘katılıyorum’ seviyesinde olmasına karşın; kız öğretmen adaylarının kitap okumaya yönelik sevme boyutundaki tutumlarının (Χ =4,07), erkek öğretmen adayların tutumlarına (Χ =3,55) göre daha olumlu olduğu görülmektedir. Sevme boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Gömleksiz (2004b),Yalınkılıç (2007), Özbay, Bağcı ve Uyar (2008), Arslan, Z.çelik ve E.Çelik (2009), Demir (2009) ve Bozpolat (2010) tarafından yapılan çalışmalardaki bulgularla birbirini desteklemektedir. Öğretmen adaylarının okuma alışkanlığına ilişkin görüşlerin belirlenebilmesi için gerçekleştirilen bağımsız gruplar t testi sonucunda, farklılığın kız öğrenciler lehine anlamlı olduğu gözlenmiştir (p= ,000). Kız öğretmen adaylarının kitap okumaya yönelik alışkanlık boyutundaki tutumlarının ‘katılıyorum’ (Χ =3,44) düzeyinde; erkek öğretmen adaylarının da ‘kısmen katılıyorum’ (Χ =3,18) düzeyinde olması kız öğrencilerin okuma alışkanlıklarının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Alışkanlık boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Gömleksiz (2004b), Özbay vd. (2008), Demir (2009) ve Yalınkılıç (2007)’ın çalışmalarıyla paralellik göstermektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 190 Tablo 2’de yer alan cinsiyet değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin gereklilik alt boyutunda öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre tutumlarının farklılaşmadığı tespit edilmiştir (p= ,882). Aritmetik ortalamalara bakıldığında hem kız hem de erkek öğrencilerin tutumları ‘kısmen katılıyorum’düzeyinde olmasına rağmen erkek öğretmen adaylarının kitap okumaya yönelik gereklilik boyutundaki tutumlarının (Χ =3,16) kız öğretmen adaylarının tutumlarına (Χ =3,15) göre daha olumlu olduğu görülmektedir. Gereklilik boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Gömleksiz (2004b), Bozpolat (2010), Arslan vd (2009) ve Demir (2009)’in çalışmalarıyla paralellik göstermektedir. Tablo 2’de yer alan verilere göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin istek alt boyutunda kız öğrenciler lehine anlamlı bir farklılık gözlenmektedir (p= ,006). Araştırma kapsamındaki hem kız hem de erkek öğretmen adaylarının tutumları ‘kısmen katılıyorum’düzeyinde olmasına rağmen; kız öğretmen adaylarının kitap okumaya yönelik istek boyutundaki tutumlarının (Χ =3,16) erkek öğretmen adaylarının tutumlarına (Χ =3,00) oranla daha olumlu olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgu kız öğretmen adaylarının kitap okumayı erkek öğretmen adaylarına göre biraz daha fazla istedikleri şeklinde yorumlanabilir. İstek boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Gömleksiz (2004b), Özbay vd. (2008), Demir (2009) ve Yalınkılıç (2007)’ın çalışmalarıyla paralellik göstermektedir. Öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik etki boyutlarına ilişkin tutumları, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p= ,328).Ancak; kız deneklerin aritmetik ortalamasının (X =3,44), erkek deneklerin aritmetik ortalamasına (X =3,39) oranla daha yüksek değerde olduğu görülmektedir. Kız öğretmen adaylarının okumanın etki boyutuna ilişkin tutumları ‘katılıyorum’ düzeyindeyken, erkek öğretmen adaylarının tutumları ‘kısmen katılıyorum’ düzeyindedir. Bu bulgu kız öğretmen adaylarının kitap okumanın etkisini erkek öğrencilere göre biraz daha fazla benimsedikleri ve erkek öğretmen adaylarına oranla daha olumlu bir tutum geliştirdikleri şeklinde yorumlanabilir. Etki boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Özbay vd. (2008), Bozpolat (2010), Arslan, Z.Çelik ve E.Çelik (2009) ve Demir (2009)’in çalışmalarıyla paralellik göstermektedir Tablo 2’de görüleceği üzere öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik yarar boyutlarına ilişkin tutumları, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (p= ,002). Kitap okumanın yararına ilişkin hem kız hem de erkek öğrencilerin tutumları ‘katılıyorum’ düzeyindedir. Kız öğretmen adaylarının aritmetik ortalamasının (X =3,96) erkek öğrencilerin aritmetik ortalamasına (X =3,73) oranla daha yüksek değerde olduğu görülmektedir. Bu durum kız öğretmen adaylarının okumanın yararlılık boyutuna ilişkin erkek öğretmen adaylarına oranla daha olumlu bir tutuma sahip olduğunu göstermektedir. Yarar boyutuyla ilgili bulguya bakıldığında, Gömleksiz (2004b) ve Demir (2009)’in çalışmalarıyla paralellik göstermektedir. Bu araştırma kapsamındaki öğretmen adaylarının okumaya yönelik tutumları genel olarak değerlendirildiğinde, kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla daha olumlu tutuma sahip olduğu görülmektedir. Bu bulguya paralel olarak, Gömleksiz (2004), Korkmaz (2007),Yalınkılıç (2007), Özbay vd. (2008), Odabaş vd. (2008), Demir (2009), Kuş ve Türkyılmaz (2010)’da yaptıkları çalışmalarla kız öğrencilerin okumaya karşı tutumlarının erkek öğrencilere oranla daha üst seviyede olduğunu tespit etmişlerdir. Bu çalışmaların aksine Yılmaz Aydın (2006), cinsiyetle okuma alışkanlığı arasında bir ilişki tespit edememiştir. 3.2.2. Öğrenim Gördüğü Bölüm Değişkenine Yönelik Bulgular Bu bölümde öğretmen adaylarına uygulanan kitap okuma alışkanlığına ilişkin tutum ölçeğinin altı alt boyutu ve bölüm değişkenine yönelik ANOVA testi sonuçları ile elde edilen öğrenci görüşlerine ait analiz sonuçları ve ulaşılan bulguların yorumları yer almaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü ALT BOYUT Bölüm N 81 T.Ö 79 S.Ö 61 R.Ö 80 F.Ö X 4,16 3,91 3,55 3,84 SEVME ss F ,75 ,70 8,295 ,83 ,63 ALT BOYUT Bölüm N 81 T.Ö 79 S.Ö 61 R.Ö 80 F.Ö X 3,06 2,93 3,17 3,30 İSTEK ss F ,36 ,54 9,258 ,40 ,41 P ,000 P ,000 X 3,31 3,20 3,49 3,42 X 3,42 3,26 3,63 3,43 191 ALIŞKANLIK ss F P ,33 ,46 6,253 ,000 ,53 ,40 ss ,31 ,51 ,43 ,41 ETKİ F 8,720 P ,000 X 3,03 3,09 3,30 3,24 GEREKLİLİK Ss F P ,30 ,33 9,796 ,000 ,42 ,35 X 4,01 3,76 3,85 3,91 YARAR ss F ,32 ,85 2,518 ,59 ,43 P ,058 Tablo 3: Bölüm ve Alt Boyutlara İlişkin ANOVA Testi Sonuçları Tablo 3’teki bulgular incelendiğinde, bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin sevme alt boyutunda anlamlı bir farklılığın bulunduğu görülmektedir (P= ,000). Sevme alt boyutunda tüm bölümlerdeki öğrencilerin tutumları ‘katılıyorum’düzeyindedir. Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okumayı sevmeye ilişkin tutumlarına bakıldığında aritmetik ortalamaları (X =4,16) en yüksek iken, Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =3,55) en düşük olduğu görülmektedir. Türkçe Öğretmenliği bölümünün sevme alt boyutundaki tutumlarının daha yüksek olmasının nedenini Bozpolat (2010) şöyle ifade etmektedir: “Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin aldıkları eğitim doğrultusunda kitap okuma alışkanlığını ve kitap okumanın önemini daha çok benimsemiş olmaları, kitap okumayı diğer bölümlerden biraz daha çok sevmelerinin bir göstergesi olabilir.” Tablo 3’te yer alan verilere bakıldığında bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin alışkanlık alt boyutunda öğrencilerin tutumları arasında anlamlı bir farklılık bulunduğu tespit edilmiştir (p= ,000). Alışkanlık boyutunda Türkçe Öğretmenliği Bölümü ve Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin tutumları ‘kısmen katılıyorum’düzeyinde iken; Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü ve Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin tutumları ‘katılıyorum’düzeyindedir. Ayrıca Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıklarına ilişkin tutumlarına ait aritmetik ortalamaları (X =3,49) en yüksek iken, İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =3,20) en düşük olduğu görülmektedir. Kitap okuma alışkanlığını öğrencilere temelden kazandıracak olan sınıf öğretmeni adaylarının aritmetik ortalamasının en düşük olması dikkat çekmektedir. Tablo 3’teki bulgular bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin gereklilik alt boyutunda anlamlı bir farklılığın bulunduğunu göstermektedir (P=0,000). Gereklilik boyutunda tüm bölümlerdeki öğrencilerin tutumları ‘kısmen katılıyorum’düzeyindedir. Ayrıca Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okumanın gerekliliğine ilişkin tutumlarına ait aritmetik ortalamaları (X =3,30) en yüksek iken, Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =3,03) en düşük olduğu görülmektedir. Elde edilen bu bulgu da okumaya karşı olumlu tutum kazandırmada çok büyük etkiye sahip olacağı düşünülen Türkçe Öğretmen adaylarının aritmetik ortalamasının en düşük olması dikkat çekmektedir. Tablo 3’te görüldüğü gibi bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin istek alt boyutunda anlamlı bir farklılık bulunduğu tespit edilmiştir (p= ,000). İstek boyutunda tüm bölümlerdeki öğrencilerin tutumları ‘kısmen katılıyorum’düzeyindedir. Ayrıca Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okuma isteklerine ilişkin tutumlarına ait aritmetik ortalamaları (X =3,30) en yüksek iken, Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =2,93) en düşük olduğu görülmektedir. Tablo 3’ten anlaşılacağı üzere bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin etki alt boyutunda öğrencilerin tutumları arasında anlamlı bir farklılık görülmektedir (p= ,000). Etki boyutunda Türkçe, Resim ve Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin tutumları ‘katılıyorum’ 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 192 düzeyinde iken; Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin tutumları ‘kısmen katılıyorum’ düzeyindedir. Ayrıca Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okumanın etkisine ilişkin tutumlarına ait aritmetik ortalamaları (X =3,63) en yüksek iken, Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =3,26) en düşük olduğu görülmektedir. Tablo 3 incelendiğinde bölüm değişkenine göre kitap okumaya ilişkin tutum ölçeğinin yarar alt boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p= ,058). Yarar boyutunda tüm bölümlerde öğrencilerin tutumları ‘katılıyorum’düzeyindedir. Ayrıca Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin kitap okumanın yararına ilişkin tutumlarına ait aritmetik ortalamaları (X =4,01) en yüksek iken, Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin (X =3,76) en düşük olduğu görülmektedir. Bölüm değişkenine göre genel bir değerlendirme yapıldığında bütün bölümlerdeki öğrencilerinin kitap okumayı sevdiklerini ve gerekli gördüklerini, kitap okuma alışkanlığına sahip olduklarını, kitap okumaya karşı istekli olduklarını, okumanın etkisini ve yararını kabul ettiklerini yani okumaya karşı olumlu bir tutum içerisinde olduklarını söylemek mümkündür. Ayrıca araştırmaya katılan öğretmen adaylarının mesleki yaşamlarına hazırlandıkları hizmet öncesi dönemde okumaya karşı olumlu tutum sergilemeleri ve okuma alışkanlığının önemini kavramış olmaları ümit verici bir durumdur. Araştırmadan elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde ve son zamanlarda yapılan araştırmalarla karşılaştırıldığında sonuçların, bazı çalışmalardaki sonuçlarla desteklendiği, bazı çalışmalardaki sonuçlarla ise paralellik içinde olmadığı görülmüştür. 4.Sonuç ve Öneriler 4.1.Sonuç: Araştırma sonucunda genel olarak şu sonuçlara ulaşılmıştır; 1. Öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlıkları ile kitap okumaya ilişkin düşünce ve tutumlarının belirlendiği; öğrencilerin kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumlarının çeşitli değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediklerini tespit edilmeye çalışıldığı bu araştırmada, kız öğrencilerin okumaya karşı tutumlarının erkek öğrencilere oranla daha yüksek olduğu ve okuma alışkanlığı ile okuma ilgisi taşıdıkları açıkça görülmüştür. 2. Kitap okuma alışkanlığına yönelik tutum ölçeğindeki altı alt boyuttan gereklilik boyutu dışındaki tüm boyutlarda (sevme, alışkanlık, istek, etki, yarar) kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla yüksek ortalamaları tespit edilmiştir. Kitap okumanın sevme, yarar, alışkanlık ve istek alt boyutlarına ilişkin ölçekteki ifadelere verilen yanıtlarda kız öğrenciler lehine anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Bu çalışmadaki bulguların aksine, Arslan vd (2009) ve Bozpolat (2010) tarafından yapılan çalışmada ise cinsiyet değişkenine göre alışkanlık, istek ve yarar boyutlarında anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. 3. Gereklilik ve etki boyutuyla ilgili bulgu Demir (2009), Arslan vd (2009) ve Bozpolat (2010)’ın çalışmasıyla paralellik göstermektedir. Bununla birlikte kitap okuma alışkanlığının etki boyutuyla ilgili tutumlarının kızlar lehine anlamlı bir farklılıkların tespit edildiği çalışmalarda mevcuttur (Gömleksiz, 2004b; Yalınkılıç, 2007). 4. Öğretmen adaylarının bölüm değişkenine göre kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumlarına bakıldığında yarar boyutu dışındaki bütün boyutlara ilişkin tutumlarda anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Elde edilen veriler incelendiğinde öğretmen adaylarının kitap okumaya ilişkin tutumlarının öğrenim gördükleri bölümlere göre değişiklik gösterdiği görülmüştür. Demir (2009)’in çalışmasına bakıldığında sevgi, gereklilik, istek ve etki boyutlarında bu çalışma ile paralellik gösterdiği anlaşılmıştır. 5. Öğretmen adaylarının bölüm değişkenine göre kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumlarına bakıldığında, sevme ve yarar boyutunda Türkçe Öğretmenliği; alışkanlık, etki ve gereklilik boyutunda Resim Öğretmenliği; istek boyutunda Fen Bilgisi Öğretmenliği öğrencilerinin daha olumlu tutum sergilediği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, kitap okuma alışkanlığının kazanılacağı küçük yaşlardan itibaren Sınıf öğretmenleri ve Türkçe öğretmenlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Russel (1994)’a göre, 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 193 karmaşık bir hiyerarşinin birbirine geçişiyle oluşan görsel-işitsel ve söze dayalı işlem becerisi olan okumanın, alışkanlık olarak kazandırılabilmesinde çocukluk, gençlik ve yetişkinlikten oluşan üç dönem ile aile, okul ve çevreden oluşan üç toplumsal kurumun etkili olduğu bir gerçektir (Arslan vd, 2009: 122). Bu nedenle öncelikle, model niteliğindeki öğretmen adaylarının da kitap okuma alışkanlığına sahip olması gerekmektedir. 4.2.Öneriler: 1. Yüksek öğretim sistemi öğretmen adaylarının meslek yaşamına atılmadan önce aldığı son formel öğrenim programıdır. Bu nedenle üniversiteler bireyin mesleki alanda uzmanlaşmasını sağlamanın yanı sıra kişisel gelişimini destekleyecek programlara da yer vermelidir. 2. Kütüphanelerde, üniversitelerde “Okuma Toplulukları” veya “Kitap Okuma Kulüpleri” oluşturulmalıdır. Bu tür organizasyonlarla öğrencilere kitaplar hakkında bilgiler verilmeli, kitaplarla ilgili önerilerde bulunulmalı, böylece öğrencilerin kitap okuma alışkanlığı kazanmalarını sağlamada etkin bir rol üstlenilmelidir. 3. Öğretmen adaylarının etkili kitap okuma alışkanlığı edinmeleri ve bu alışkanlığın yaşam boyu sürdürebilmeleri sağlanmalıdır. Bu amaçla öğretmen adaylarının ilgi alanlarına uygun kaynaklara rahat bir şekilde ulaşabilmeleri için üniversite kütüphanelerinin yanı sıra fakülte ve bölüm kütüphaneleri oluşturulmalı ve kütüphane kullanımı teşvik edilmelidir. Yurtlarda kalan öğrenciler için kütüphaneler alternatif, rahat bir çalışma ve dinlenme alanıdır. Bu sebeple kütüphaneler birçok açıdan rahat okuma salonları şekline büründürülmelidir. 4. Öğretmen adayları kitap okumaya teşvik edilmeli ve okumanın gerekli olduğu bilinci geliştirilmelidir. Bu doğrultuda öğretim elemanları veya bu alanda uzman kişiler tarafından, öğrenciler için okuma bilincinin geliştirilmesine yönelik seminer ve konferanslar verilmelidir. 5. Öğretmen adaylarına okumanın sadece ders geçmek için bir araç olmadığı, öğretmen adaylarının kişisel gelişimleri için de önemli bir etkinlik olduğu ifade edilmelidir. Ayrıca kitap okuma etkinliğinin günlük ve mesleki hayatta öğretmen adaylarına sağlayacağı yararlar hakkında somut veriler sunulmalıdır. 6. Öğrencilerde kitap okumanın gerekli olduğu bilinci geliştirilmek amacıyla, üniversite veya fakülteler bünyesinde öğretmen adaylarının okuma ilgilerini ve alışkanlıklarının arttırılabilmesi için alanında uzman kişiler tarafından seminerler, konferanslar ,“Okuma Günleri”, “Kitap Fuarı Günleri”, “Yazarlarla Söyleşi”, “Okuma Yarışmaları” vb. gibi etkinlikler düzenlenmelidir. 7. Öğretim elemanları da öğretmen adaylarına kitap okumaya teşvik amacıyla ilgili derslerle kapsamında kitap tanıtımı hazırlama, kitap inceleme, kitap eleştirisi ve kitap sunumları ödev olarak verilmelidir. Bunun yanında öğretim elemanları okudukları kitaplar hakkında öğretmen adaylarına bilgiler sunarak rehberlik yapmalı; bu şekilde öğretmen adayları da kendi öğrencilerine rehberlik yapma ve okuma alışkanlığı kazandırma konusunda teşvik edilmelidir. 8. Öğretmen adaylarının okuma isteklerine karşın Eğitim fakültelerinde ilgi çekici okuma etkinlikleri düzenlenmelidir. Bu etkinliklerde çeşitli ödüller verilerek ve okuma şenlikleri veya yarışmaları tarzında uygulanarak öğretmen adaylarının bu etkinliklere aktif bir biçimde katılmaları sağlanmalıdır. 9. Öğretmen adaylarının kitap okumaya yönelik tutumlarının cinsiyet ve okunan bölüm değişkenine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Bu doğrultuda okuma materyallerinin yazımında cinsiyet ve bölüm değişkeninin dikkate alınması; bölüme ve cinsiyete hitap edecek dergiler, kitaplar yazılması kitap okumaya yönelik tutumların olumlu yönde değişmesini sağlayacaktır. 10. Öğretmen adaylarında kitap okuma alışkanlığının geliştirilmesi için üniversite ve fakülte kütüphaneleri öğrenci yönlendirme etkinliklerine ve çeşitli etkinliklere yer vermelidir. Kütüphanenin bilinçli bir şekilde kullanımını özendirmek için kütüphaneyi en çok kullanan öğrenciler ilan edilerek, diğer öğrencilerin de katılımını sağlayabilecek çeşitli ödüller verilebilir. 11. Öğretmen adaylarının okuma becerisi ve okuma alışkanlığını geliştirmek amacıyla lisans derslerinin yanı sıra ve “Etkili ve Hızlı Okuma” dersleri türünde seçmeli dersler konulabilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 194 Kaynakça Akçamete, G. (1989). Üniversite Öğrencilerinin Okumalarının Değerlendirilmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 22 (2), 735–754. Akyol, H. (2006). Yeni Programa Uygun Türkçe Öğretim Yöntemleri. Ankara: Kök Yayıncılık Arslan,Y., Çelik, Z. ve Çelik, E. (2009).Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığına Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,26, ss. 113-124 Bozpolat, E. (2010). Öğretmen Adaylarının Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutumların Değerlendirilmesi (Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Örneği). ZfWT Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks, ZfWT Vol. 2, No. 1 Demir, T. (2009). İlköğretim II. Kademe Öğretmen Adaylarının Okuma Alışkanlıkları Üzerine Bir Araştırma (Gazi Üniversitesi Örneği). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 4/3, s.717-745 Esgin, A., Karadağ, Ö. (2000). Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığı. Popüler Bilim. Eylül 2000, 19-23. Günay, D. (2003). Metin Bilgisi. İstanbul: Multilingual Yayınları. Gömleksiz, M. N., Telo, A. (2003). Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Kitap Okuma Alışkanlığı (Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Örneği). I. Sosyal Bilimler Eğitimi Kongresi, 15-17 Mayıs 2003. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, İzmir. Gömleksiz, M.N. (2004a). Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Bir Tutum Ölçeğinin Geçerlilik ve Güvenirliği, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14, (2), s. 185–195. Gömleksiz, M. N. (2004b). Geleceğin öğretmenlerinin kitap okumaya ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesi (Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Örneği). Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Elektronik Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt: 1, Sayı: 1. Karasar, N. (2000). Bilimsel Araştırma Yöntemi (10.Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Kayalan, M. (2000). Etkili Ve Hızlı Okuma Sanatı, İstanbul: Alfa Basım Yayım-Dağıtım. Korkmaz, İ. (2007). Üniversite birinci sınıfta okuyan öğrencilerin lise döneminde kitap okuma durumlarının incelenmesi. Eurasian Journal of Educational Research. 27, 127-138. McNinch, G. W. ve Steelman, P. (1990). Perceived Reading Status of Teacher Education Students. Reading Improvement, Fall. 27 (3), 203-206. Odabaş, H. Odabaş, Z. Y. Polat, C. (2008). Üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığı: Ankara Üniversitesi örneği. Bilgi Dünyası. 9 (2), 431-465. Olsen, M. W. ve Gillis, M. (1983). Teaching Reading Study Skills and Course Content to Preservice Teachers. Reading World, December. 23 (2). 124-133. Özen, F. (1998). “Türkiye’de Okuma Alışkanlığı ve Öğretmenin Sorumluluğu”. Eğitim Sen Demokratik Eğitim Kurultayı, 2-6 Şubat 1998. 571-590. Ankara: Volkan Matbaası. Özbay, M. (2007). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri II, Ankara: Öncü Kitap. Özbay, M., Bağcı, H. ve Uyar, Y. (2008). Türkçe öğretmeni adaylarının okuma alışkanlığına yönelik tutumlarının çeşitli değişkenlere göre değerlendirilmesi. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 9 (15), 117- 136. Russel, D.H. (1994). “Reading and Child Devolopment”, Reading in The Elementary School, FortyEighty yearbook, The National Society for The Study of Education, Part II. Chicago: Chicago University Press. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 195 Saracaloğlu, A. S., Bozkurt, N. ve Serin, O. (2003). Üniversite Öğrencilerinin Okuma İlgileri ve Okuma Alışkanlıklarını Etkileyen Faktörler. Eğitim Araştırmaları. Yaz 2003, Yıl: 4, Sayı: 12. 148-157. Sarıhan, Z. (2003). Öğrencilere Kitap Okutmak İçin Masrafsız Bir Proje: Okullarda Her Ay Bir Kitap. Yaşadıkça Eğitim. Ekim-Aralık 2003, 31-34. TDK. (2009). Türkçe Sözlük. Ankara: TDK Yay. Türkyılmaz, M. ve Kuş Z. (2010). Sosyal Bilgiler ve Türkçe Öğretmeni Adaylarının Okuma Durumları: (İlgi, Alışkanlık ve Okuma Stratejilerini Kullanım Düzeyleri). Türk Kütüphaneciliği 24, 1,s. 11-32 Yalınkılıç, K. (2007). Türkçe Öğretmen Adaylarının Okumaya İlişkin Tutum ve Görüşleri. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.1, (1), s. 225-241. Yılmaz Aydın, Z. (2006). Sınıf Öğretmeni Adaylarının Okuma Alışkanlığı. İlköğretim Online. (1), s. 1-6. (http://ilkogretimonline.org.tr/vol5say1/v5s1m1.PDF (E.T. 12.04.2011). 5 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 196 ÖMER SEYFETTİN’İN HİKÂYELERİNDE KÜLTÜR VE DEĞER AKTARIMI Fidan UĞUR Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi fidanugur.90@hotmail.com Özet Edebiyat eserleri milletlerin maddi ve manevi kültürel unsurlarını nesilden nesile taşıyan hazinelerdir. Bu nedenle eğitim öğretim faaliyetlerinde Türk edebiyatının seçkin eserlerine yer vermek, millî bilince sahip fertler yetiştirmek açısından son derece önemlidir. Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerinden biri olan Ömer Seyfettin, verdiği eserlerle Türk toplumunun duygu ve düşünce dünyasında derin izler bırakan bir yazarımızdır. Milli Edebiyat akımına bağlı olması dolayısıyla “Toplum için sanat” anlayışını benimseyen Ömer Seyfettin, duru bir Türkçe ile kaleme aldığı hikâyelerinde Türk milletinin maddi ve manevi değerlerini ele alarak özellikle Türk çocuklarını ve gençlerini eğitmeyi hedeflemiştir. Bu çalışmada Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Üç Nasihat ve Bir Çocuk Aleko hikâyelerindeki eğitim değerleri, İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretim Programı (6-7)’ndaki değerler esas alınarak tespit edilmiştir. Adı geçen hikâyelerde tespit edilen eğitim değerleri: “sevgi, yardımseverlik, misafirperverlik, dayanışma estetik, duyarlılık, adil olma, bağımsızlık, çalışkanlık, temizlik, dürüstlük”tür. Ayrıca hikâyelerdeki milli kültürümüzün maddi ve manevi unsurları da belirlenmiştir. Bu unsurlar: “Türk büyükleri, Türk halk edebiyatı, geleneksel sanatlar, Türk sporları (ata binmek, cirit oynamak, avcılık), din, komşuluk ilişkileri, şehitlik ve bayram”dır. Bu değerlerin ve kültürel unsurların İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Öğretim Programı’ndaki “sevgi, milli kültür, toplum hayatı, hak ve özgürlükler, güzel sanatlar, alışkanlıklar” temalarıyla ilgili olduğu tespit edilerek bu eserlerin Türkçe dersi kapsamında temaların işlenmesinde yardımcı kaynak olarak kullanılabileceği ortaya koyulmuştur. Anahtar Kelimeler: Ömer Seyfettin, değer, kültür aktarımı Giriş Bir toplumun; inançları, ahlaki yapısı, gelenek ve görenekleri, düşünceleri velhasıl her türlü değer yargıları o topluma ait eğitim değerlerini, maddi ve manevi bütün unsurları da o toplumun kültürünü meydana getirir. Çocuklarımıza iyi bir eğitim vermek için de kültür aktarımını ve değer eğitimini en iyi şekilde gerçekleştirmek gerekmektedir. Şüphesiz ki okulda değer eğitimini ve kültür aktarımını en iyi şekilde yapan derslerden biri de Türkçe dersidir. Ancak Türkçe dersinde sadece ders kitaplarına bağlı kalınarak yapılan bir eğitimin bizi hedeflerimize layıkıyla ulaştıramayacağı da aşikârdır. Bu sebeple Türkçe eğitim ve öğretiminde ders kitapları dışındaki materyallerden de yararlanmak büyük önem taşımaktadır. Kültür aktarımı ve millî değerlerin kazandırılması konusunda ders kitapları dışındaki materyaller içinde en önemli yeri edebî eserlerimiz tutmaktadır. Çünkü okul kişiye belli yaş sınırlarında bazı bilgiler verirken ve ona kendi toplumunun eğitim değerlerini kazandırırken edebî eserlere de başvurur. Kaldı ki eğitim okulda başlayıp okulda biten bir olay değil, insanı bir ömür boyu etkileyen, çekip çeviren, aynı zamanda da çekilip çevirilen dinamik bir olgudur. Yani görülüyor ki insanın eğitilmesinde, okulun fonksiyonunun bittiği yerde edebî eserler eğitim görevlerini sürdürmeye devam etmektedirler (Aydemir, 1998). Bu noktadan bakıldığında Ömer Seyfettin’in hikâyeleri de genel olarak Türk millî eğitiminde özel olarak da Türkçe derslerinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü o, yazmaya başladığı günden beri sanatın eğitim ve öğretim görevi bulunduğuna inanan bir yazardır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 197 Bu nedenle Ömer Seyfettin hikâyelerinde millî kültürümüzün pek çok unsuruna yer vermiş; çocuk ve gençlere sevgi, yardımseverlik, misafirperverlik, dayanışma, estetik, duyarlılık, adil olma, bağımsızlık, çalışkanlık, dürüstlük gibi pek çok değeri kazandırmaya çalışmıştır. Bu çalışmada da yazarımızın Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Üç Nasihat ve Bir Çocuk Aleko hikâyelerinden yola çıkılarak bu eserlerdeki eğitim değerleri ve millî kültür unsurları tespit edilmiş, bu tespitler İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Öğretim Programı’ndaki temalara uygunluk açısından değerlendirilmiş ve adı geçen hikâyelerin Türkçe derslerinde temaların işlenmesinde yardımcı kaynak olarak kullanılabileceği ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı; Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Üç Nasihat ve Bir Çocuk Aleko adlı hikâyelerindeki eğitim değerlerini Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı (6-7)’ndaki değerleri esas alarak tespit etmek, hikâyelerdeki millî kültür unsurlarını belirlemek ve elde edilen bulgular doğrultusunda bu hikâyelerin İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Öğretim Programı’ndaki hangi temaların işlenmesinde yardımcı kaynak olarak kullanılabileceğini ortaya koymaktır. Yöntem Araştırmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Çalışma yapılırken Sosyal Bilgiler Öğretim Programı (6-7)’ndaki yirmi değer göz önünde bulundurularak eğitim değerleri tespit edilmiş, hikâyelerdeki millî kültür unsurları da aynı yöntemle belirlenmiş ve tespit edilen unsurlar örneklerle ele alınmıştır. Evren ve Örneklem Çalışmanın evrenini Ömer Seyfetti’in araştırma sonucu tespit edilen 160 hikâyesi oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini ise Ömer Seyfettin’in en çok okunan ve beğenilen hikâyelerinden olan Yalnız Efe, Pembe İmcili Kaftan, Başını vermeyen Şehit, Üç Nasihat ve Bir Çocuk Aleko adlı hikâyeleri oluşturmaktadır. Bulgular ve Yorum Bu bölümde adı geçen hikâyelerde tespit edilen eğitim değerleri ve millî kültür unsurları örneklerle ortaya koyulmuştur. Tespit edilen unsurların temalarla ilişkisi de sonuç bölümünde ele alınmıştır. Hikâyelerde Bulunan Eğitim Değerleri 1) Adil Olma Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar İncelenen hikâyelerde adil olma değeri ile ilgili sadece Yalnız Efe hikâyesinde birtakım bulgulara rastlanmıştır. Eserde bu değerin; haksızlığa tahammül edememe, hakkını savunma konusunda kararlı olma boyutlarında ele alındığı görülmektedir. Aşağıdaki paragraf adil olma değeriyle ilgili bir örnektir: “Evet, bir zaman onun korkusundan kimse kimseye haksızlık edemez olmuş. Haksızlığa uğrayan, düşmanını ‘Gidip Yalnız Efe’ye söylerim.’diye korkuturmuş. On beş sene ne köyümüze ne ilçemize yabancı, yağmacı gelebilmiş. Rüşvet değil, ikram olunan yemişi bile kimse almaya cesaret edemezmiş.” (Seyfettin, 2009: 52). 2) Bağımsızlık Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar İncelenen eserlerde Yalnız Efe ve Bir Çocuk Aleko dışındaki hikâyelerde bağımsızlık değerine rastlanmamıştır. Örnek olması açısından aşağıya Yalnız Efe hikâyesinden bir paragraf alınmıştır: “Silahsız at ne işe yarardı? Esir gibi kaldıktan sonra yüzmeye ne gerek vardı? İnsanın kendini suya atıp boğulması daha iyiydi. Köyün en büyük üzüntüsü işte buydu. Askerlerin evleri basıp, çeyiz sandıklarına varıncaya kadar arayıp ucu sivri bir bıçak bile bırakmadıkları gün, bütün köy, sanki ölmüş gibi susmuştu.” (Seyfettin, 2009: 24). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 198 3) Çalışkanlık Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar İncelenen eserler arasında Yalnız Efe, Başını Vermeyen Şehit ve Üç Nasihat hikâyelerinde çalışkanlık değerine rastlanmıştır. Hikâyelerde bu değerin boş durmama, azimle çalışma, ilme, okumaya önem vererek çalışma boyutlarında ele alındığı görülmüştür. Örnek olması açısından aşağıya Yalnız Efe hikâyesinden bir paragraf alınmıştır: “İkindiye doğru tekrar döndü. Boş durmamak için eline çorabını aldı. Örmeye başladı. Tığları parmaklarına batıyordu. Kalktı. Ahırdaki folluklardan yumurtaları topladı.” (Seyfettin, 2009: 32). 4) Dayanışma Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Hikâyelerde dayanışma değeri ile ilgili olarak sadece Yalnız Efe hikâyesinde bazı bulgulara rastlanmıştır. Buradaki dayanışma da zor anlarda fertlerin birbirlerine yardımcı olması boyutunda ele alınmıştır. Aşağıdaki paragraf buna bir örnektir: “Kezban olduğu yere çöktü. Başını ellerinin içine aldı. Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Recep gidemiyor, genç kızın baş ucunda duruyordu. Ağlaya ağlaya sanki gözyaşı bitti Kezban’ın. Hıçkırıkları seyrekleşti. Recep, üzerine eğildi: -Galk gardaşım galk, hadi bize gidelim. Kezban karanlığın içinde birdenbire doğruldu. -Ben gidiyorum. -Nereye? -Babamın ölüsüne. -Şimdi gece. Yarın bütün köylü gidecek. -Ben duramam. Ben de geleyim. -İstemez.” (Seyfettin, 2009: 36-37). 5) Duyarlılık Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Duyarlılık değeri ile ilgili olarak Yalnız Efe ve Pembe İncili Kaftan hikâyelerinde bazı bulgulara rastlanmıştır. Bu hikâyelerde duyarlılık; yardıma muhtaç olan insanlara destek olma, zor durumda olan yakınlarla, komşularla ilgilenme boyutlarında ele alınmıştır. Aşağıda Pembe İncili Kaftan hikâyesinden bir örnek vardır: “Yoksula, zayıflara, gariplere bakar, sofrasından konuk eksi olmazdı.” (Seyfettin, 2009: 100). 6) Dürüstlük Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Dürüstlük değeriyle ilgili olarak Pembe İncili Kaftan ve Üç Nasihat hikâyelerinden elde edilen bulgular; doğruluktan ayrılmama, emanete hıyanetlik etmeme doğrultusunda mesajlar verildiğini göstermektedir. Aşağıdaki cümleler buna örnek olacak niteliktedir: -“Ama çok yüreklidir. Doğrudan ayrılmaz. Ölümden çekinmez.” (Seyfettin, 2009: 98). -“Al nasihatini, ‘Emanete hıyanetlik etme!’dedi.” (Seyfettin, 2009: 139). 7) Estetik Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Estetik değeriyle ilgili olarak Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan ve Başını Vermeyen Şehit hikâyelerinden elde edilen bulgular, bu değerin tabiattaki, mimari yapılardaki ve insanlardaki güzellikleri fark ettirmeye ve onları estetik bir bakış açısıyla gözlemlemeye yönelik olarak verilmiştir. Aşağıda Yalnız Efe hikâyesinden bir örnek görülmektedir: “Kırların yorgun sessizliğini taşıyan hazin çıngırak sesleri, uzak yakın ineklerin böğürtüsü, köpeklerin havlayışı fark edilmez bir uğultunun içinde kayboluyor, sıcak bir bahar günü, evvela şeffaf bir sis gibi başlayan uyuşuk gecenin renksiz gölgeleri altında sanki yavaş yavaş eriyor, dumanlaşıyordu.” (Seyfettin, 2009: 15). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 199 8) Misafirperverlik Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Misafirperverlik değeriyle ilgili bulgulara Yalnız Efe ve Pembe İncili Kaftan hikâyelerinde rastlanmıştır. Bu değerin misafirlere ikramda bulunma, misafire saygı duyma boyutlarında ele alındığı görülmüştür. Aşağıdaki paragraflar bu değere örnek olacak niteliktedir: “Kezban ve Yörük Hoca dış çite kadar misafirleri uğurladılar.” (Seyfettin, 2009: 29) “Yoksula, zayıflara, gariplere bakar, sofrasından konuk eksi olmazdı.” (Seyfettin, 2009: 100 bk. Duyarlılık) 9) Sevgi Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan ve Bir Çocuk Aleko adlı hikâyelerde sevgi değeriyle ilgili bulgulara rastlanmıştır. Bu hikâyelerde sevgi değerinin; insan sevgisi, devlet sevgisi, din sevgisi, millet sevgisi boyutlarında ele alındığı görülmüştür. Aşağıda Pembe İncili Kaftan ve Bir Çocuk Aleko hikâyelerinden alınmış örnekler görülmektedir. “Dinine bağlıydı. Ama tutucu değildi. Din, millet, padişah aşkını ta yüreğinde duyanlardandı.” (Seyfettin, 2009: 100). “Köydeki hocanın ‘Hristiyanlar da Allah’ın kuludur, onlara fenalık etmek günahtır.’, diye vaaz ettiğini hatırlıyor.” (Seyfettin, 2009: 206). 10) Temizlik Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Temizlik değeri ile ilgili olarak Yalnız Efe, Üç Nasihat ve Bir Çocuk Aleko adlı hikâyelerden elde edilen bulgular bu değerin, yaşanılan yeri ve kıyafetleri temiz tutma boyutunda ele alındığını göstermiştir. Aşağıda Yalnız Efe hikâyesinden alınmış bir örnek görülmektedir: “Kezban sebepsiz bir üzüntü içinde sıkılıyordu. Ahırı temizledi. Biraz çamaşır yıkadı. Sonra tahtaları sildi.” (Seyfettin, 2009: 31). 11) Yardımseverlik Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar İncelenen hikâyelerden Yalnız Efe, Bir Çocuk Aleko, Pembe İncili Kaftan ve Başını Vermeyen Şehit adlı eserlerde yardımseverlik değeri ile ilgili bulgular elde edilmiştir. Bu değerin zor durumda olanlara, yoksullara, fakirlere, öksüzlere yardım etme, milletin ve devletin zor durumlarında yardımdan ve hizmetten çekinmeme boyutlarında ele alındığı görülmüştür. Ayrıca yapılan yardımdan ve hizmetten hiçbir şekilde karşılık beklememe de verilen mesajlardandır. Aşağıda Yalnız Efe hikâyesinden alınan bir örnek görülmektedir: “Köyün fakirlerine, dullarına, öksüzlerine yardım eder, herkesin ölüsüne kendi sevabı için mevlit okurdu.” (Seyfettin, 2009: 17). Hikâyelerde Bulunan Millî Kültür Unsurları 1) Türk Büyükleri Pembe İncili Kaftan hikâyesinde Sultan Bayezid, Yavuz Sultan Selim gibi Türk büyüklerinin ve hükümdarlarının adı geçmektedir. Aşağıdaki paragraf hikâyeden alınmış bir örnektir: “Bu elçi, yedi yıl sonra takdirin ‘Yavuz!’ namındaki yaman sillesiyle her gururunun, her cinayetinin cezasını bir anda gören İsmail Safevi’ye gönderilecekti. Şehzadeliğini ata binmekten, cirit oynamaktan, silah kullanmaktan çok kitapla geçiren bilge Bayezid’in yaradılışı son derece uysaldı. Yalnız şiiri, bilgeliği, tasavvufu sever; savaştan, mücadeleden nefret ederdi.” (Seyfettin, 2009: 96). 2) Türk Halk Edebiyatı Yalnız Efe hikâyesinde Türk halk edebiyatına ait isimlerden, koşma türünden, bu türün saz eşliğinde çalınıp söylendiğinden bahsedilerek halk edebiyatımız hakkında bilgi verilmiştir. Aşağıdaki paragraf buna bir örnektir: 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 200 “Bu saz, Yörük Hoca’nın gençlik yadigârıydı. Âşık Garib’in, Âşık Kerem’in, Köroğlu’nun koşmalarını bunda çalar; Sivastopol, Ey Gaziler havalarını tekrarlarken kendisini dinleyenleri ağlatırdı.” (Seyfettin, 2009: 18). 3) Geleneksel Sanatlar Yalnız Efe hikâyesinde geleneksel sanatlarımızdan olan dokuma ve örgüye yer verilmiştir. Aşağıdaki cümleler buna bir örnektir: “Boş kaldığı zamanlar hep bu kadının yanına gelir, tezgâhında bez dokurdu. Bugün tezgâha elini sürmedi.” (Seyfettin, 2009: 31). “İkindiye doğru tekrar döndü. Boş durmamak için eline çorabını aldı. Örmeye başladı.” (Seyfettin, 2009: 32). 4) Türk Sporları Yalnız Efe ve Pembe İncili Kaftan hikâyelerinde avcılık, cirit, ata binme gibi geleneksel Türk sporlarının adı geçmektedir. Aşağıdaki paragraflar hikâyelerden alınmış birer örnektir: “Köy, dik bir dağın eteğinde olduğu için ahâlisi hem ovada işleriyle uğraşır hem de kışın dağlarda ayı, kurt, geyik avı yapardı.” (Seyfettin, 2009: 24). “Şehzadeliğini ata binmekten, cirit oynamaktan, silah kullanmaktan çok, kitapla geçiren bilge Bayezid’in yaradılışı son derece uysaldı. Yalnız şiiri, bilgeliği, tasavvufu sever; savaştan, mücadeleden nefret ederdi.” (Seyfettin, 2009: 96, bk. Türk büyükleri). 5) Din Dinle ilgili olarak Yalnız Efe ve Başını Vermeyen Şehit adlı hikâyelerde namaz kılmak, hacca gitmek, dua etmek, Kur’an okumak gibi dinî vecibeler hakkında bulgulara rastlanmıştır. Aşağıda Başını Vermeyen Şehit hikâyesinden alınmış olan paragraf buna örnektir: “Bugün Cuma, hem de arife. Bugün hacılarımız Arafat’ta, diğer müminler camilerde bizim gibi gazilerin zaferi için dua etmekteler... Bunda şüphesi olan var mı? -Hayır. -Hayır, asla! -Hayır. -O hâlde doğru olan budur ki, biz de namazlarımızı eda edelim. Gözlerimizin yaşını dökelim. Dua edelim. Birbirimizle helalleşelim. Sonra gazaya girişelim. Kalanlarımız gazi, ölenlerimiz şehit olsun! Dünyada iyi nam ile anılalım. Ahirette Peygamberimizin alemi dibinde toplanalım... Ne dersiniz? -Hay hay! -Uygun... -Pekâlâ!” (Seyfettin, 2009: 116). 6) Komşuluk İlişkileri Yalnız Efe hikâyesinde komşuluk ilişkileriyle ilgili olarak rastlanan bulguda, komşularla iyi ilişkiler kurma, zor zamanlarda onların yanında olma mesajının verildiği görülmüştür. Aşağıdaki konuşmalar buna bir örnektir: “-Bu gece komşular bize gelecekler. Varıp Tosun Dayı’ya da bir diyeyim. O da gelsin. -Tosun Dayı hastaymış. Bütün gün yatmış. Kızı bana dedi. -Ben de bir bakayım. Sen yemeği hazırla. Şimdi gelirim.” (Seyfettin, 2009: 16). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 201 7) Şehitlik Şehitlikle ilgili olarak Yalnız Efe ve Başını Vermeyen Şehit hikâyelerinde bazı bulgulara rastlanmıştır. Aşağıda Başını Vermeyen Şehit hikâyesinden bir örnek görülmektedir: “Birbirimizle helalleşelim. Sonra gazaya girişelim. Kalanlarımız gazi, ölenlerimiz şehit olsun! Dünyada iyi nam ile anılalım. Ahirette Peygamberimizin alemi dibinde toplanalım...” (Seyfettin, 2009: 116). 8) Bayram Başını Vermeyen Şehit hikâyesinde Kurban Bayramı ile ilgili aşağıdaki bulguya rastlanmıştır: “Yarın arifeydi. Öbür günkü bayram için hazırlanan beyaz kurbanlar, küçük Grigal etrafında otluyorlardı.” (Seyfettin, 2009: 110) Sonuç İncelenen beş hikâyeden elde edilen bulgulara göre hikâyelerdeki eğitim değerleri ve millî kültür unsurlarının İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Öğretim Programı’ndaki bazı temalarla ilişkisi aşağıdaki gibidir: TEMALAR SEVGİ MİLLÎ KÜLTÜR TOPLUM HAYATI HAK VE ÖZGÜRLÜKLER GÜZEL SANATLAR ALIŞKANLIKLAR EĞİTİM DEĞERLERİ VE MİLLÎ KÜLTÜR UNSURLARI Sevgi Türk büyükleri, Türk halk edebiyatı, geleneksel sanatlar, Türk sporları, din, komşuluk ilişkileri, şehitlik, bayram Dayanışma, duyarlılık, misafirperverlik, yardımseverlik, komşuluk ilişkileri Adil olma, bağımsızlık Estetik, geleneksel sanatlar Çalışkanlık, dürüstlük, temizlik (insan için alışkanlık hâline getirilmiş davranışlar.) Ayrıca elde edilen bulgulardan hareketle hangi hikâyelerden hangi temaların işlenmesinde yararlanılabileceği de şöyle ortaya koyulmuştur: TEMALAR SEVGİ MİLLÎ KÜLTÜR TOPLUM HAYATI HAK VE ÖZGÜRLÜKLER GÜZEL SANATLAR ALIŞKANLIKLAR HİKÂYELER Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Bir Çocuk Aleko Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Bir Çocuk Aleko Yalnız Efe, Bir Çocuk Aleko Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit Yalnız Efe, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Üç Nesihat, Bir Çocuk Aleko. Tablolarda da görüldüğü gibi adı geçen hikâyelerde tespit edilen eğitim değerleri ve millî kültür unsurları, İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Öğretim Programı’ndaki temalarla ilişkilendirilebilmektedir. Dolayısıyla bu hikâyelerin temalar kapsamında okutulması ve işlenmesi; eğitimin sadece ders kitaplarına bağlı kalınmadan, farklı kaynaklar üzerinden yapılmasına imkân tanıyacak ve Türkçe öğretiminin en önemli işlevlerinden biri olan kültür ve değer eğitiminin hakkıyla yapılabilmesini sağlayacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 202 KAYNAKÇA Aydemir, C. (1998). “Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Eğitim Değerleri”, Türk Yurdu, 18 (131), s.48-54. Aydoğan, B. (2010). II. Kademe Türkçe Öğretiminde Ömer Seyfettin Öykülerinin İşlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Çetişli, İ. (1999). “Ömer Seyfettin Hikâyelerinde Millî Şuur”, Türk Yurdu, 19 (139-141), s.203-211. Has-Er, M. (1997). “Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Muhteva”, Türk Edebiyatı, S.282, s.39-40. Ömer Seyfettin. (2009). Yalnız Efe. İstanbul: Timaş Yayınları. Şen, Ü. (2007). Millî Eğitim Bakanlığının 2005 Yılında Tavsiye Ettiği 100 Temel Eser Yoluyla Türkçe Eğitiminde Değerler Öğretimi Üzerine Bir Araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Şimşek, Y. (2008). “Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde Çocuklara Yönelik Öğretici Ögeler”, 2. Dünden Bugüne Ömer Seyfettin Sempozyumu Bildiriler, s.139-152, Gönen Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul. Tekşan, K. ve ÖZDEN, M. (2008). “Ömer Seyfettin Hikâyelerinin Yeni Türkçe Programındaki Temalara Uygunluğu”, 2. Dünden Bugüne Ömer Seyfettin Sempozyumu Bildiriler, s.89-96, Gönen Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul. Türker, K. S. (2008). “Ömer Seyfettin’in Öykülerinde Çocuk Kahramanların Tutum ve Davranışlarını Belirleyen Değerler”, 2. Dünden Bugüne Ömer Seyfettin Sempozyumu Bildiriler, s.247-255, Gönen Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 203 SARIKAMIŞ HAREKÂTINDAN SONRA ORTAYA ÇIKAN AĞITLARIN DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE BELLEK İLİŞKİSİ AÇISINDAN İNCELENMESİ Emrah BOYLU Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi gazili-0625@hotmail.com Özet Ölüm, her insanın kaderinde olan bir hadisedir. Bu nedenle ölümü konu alarak yazılan eserlerin çokça ilgi görmesi okunması ve belleklerde yer edinmesi normaldir. Başlangıçtan günümüze Türk edebiyatı içerisinde ölen insanların arkasından yazılan ve ölen kişinin özelliklerini anlatmakla beraber geride kalan insanlar hakkında bilgi veren ağıtların, toplum hayatı içindeki işlevi ve köklü bir ağıt yakma geleneğine sahip oluşumuz bu çalışmaya başlamamıza ön ayak olmuştur. Çalışmamız, sosyolengüistiğin dil, kültür ve toplum ilişkisini inceleyen bilim olma özelliği göz önünde bulundurularak; dil, kültür, toplum ve bellek ilişkisi bağlamında ele alınmıştır. Çalışmamızda Türk edebiyatında ağıt kavramını, ağıtların dil ve üslup özelliklerini, muhtevasını, toplumsal bellekteki işlevini, iletişimin temel birimleri açısından kullanımını ve dilkültür-ağıt ilişkisini inceledik. Burada ağıt içerisinde yer alan hitaplar, sıfatlar, acı ifade eden kelimeler ve kalıp sözler incelenerek ağıtların dil ve üslubu, muhtevası ve belleklerdeki yeri açıklanmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sarıkamış, Ağıt, Dil, Kültür, Toplum, Bellek Giriş Ağıt kelimesinin manası “ağlamadır” ve bu anlamdan hareketle yas törenlerinekatılanları ağlatmak için, ölünün arkasından ağlanarak söylenen sözlere ve bu sözleri söyleme fiiline “ağıt”denmiştir (Uludağ,1998: 478). İslamiyetten önceki dönemlerde “sagu”deyimiyle karşılanan ağıtın “sığatmak: ağlamak” fiilinden türediğini (Elçin, 1990) veya ‘yuğ’ törenlerinde okunan şiirlerle ağıtı ilişkilendirenler vardır. Ağ- eylemi, yapılan törenin adı olmuş (yuğ) ve buradan hareketle, bu törenlerde ezgiyle söylenen şiirlere bu isim verilmiştir. (Görkem, 2003) Bu tanımlardan yola çıkarak ağıtın “ağ” kökünden geldiği ve ölünün arkasından okunan şiirlerle beraber, yas törenlerinde okunan türkülere ağıt adı verildiğidir. İnsanları derinden etkileyen hadiseler sonucu ortaya çıkan ağıt türü Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Ölümün her insan için gerçek oluşu, geride kalan insanların çaresizliği, ölen kişiye duyulan özlem, ağıt yakmanın önemli etkenlerindendir. Şükrü Elçin “Türkiye Türkçesinde Ağıtlar” adlı kitabında ağıtları şöyle tanımlar: “İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlıcansız bir varlığı kaybetme üzüntüsü, telaş korku ve heyecan anındaki feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini, şikâyetlerini düzenli-düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türkülere umumiyetle” ağıt denir. Çalışmamızın temel kaynağı olan Sarıkamış ağıtları Türkiye’nin dört bir yanında söylenmiştir. Bunun sebebi seferberlik sırasında ülkenin her yerinden Sarıkamış’a askerlerin gelmesi ve burada şehit olmalarıdır. Bundan dolayı, Sarıkamış ağıtları sınırlı bir bölgeyi kapsamayarak tüm ülkenin sosyal tarihine kaynaklık etmekte ve toplumsal belleğini yansıtmaktadır. Çerkezler, Kürtler, Avşarlar hepsi Sarıkamış Harekâtına katılmış; Rize, Erzurum, Çukurova, Kayseri ve daha pek çok yerde Sarıkamış için ağıt yakılmıştır. Erzurum’da Sarıkamış’ta şehit olan askerler için yakılan ağıt: Soğanlı’nın göktaşları Kızarır al haşhaşları Soğanlı’da kırıldı hep Erzurum’un dadaşları (Çınaraltı, 1942: 6–7) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 204 Arslan, (2004: 17) Sarıkamış ağıtlarının sosyo-kültürel ve tarihî açıdan farklı bir anlam taşıdığını, ayrıca yöresel bir olaya tanıklık etmenin ötesinde, ulusal tarih açısından büyük bir önem taşıdığını ifade etmektedir. Özellikle son yıllarda dünya kamuoyunda Ermenilerin Türk halkını katletmiş olduğuna inandırma çabalarına Sarıkamış ağıtının şu dörtlüğü cevap vermektedir. Sarıkamış saza döndü Dağlar gülzara döndü Serçe canlı Ermeniler Her biri Şahbaza döndü (Doğuş,1939: 6) Başgöz’ün, “Ağıt Sosyal Tarih ve Etnografya” başlıklı tebliğinde Sarıkamış ağıtları ile ilgili şu tespitte bulunuyor: Ağıt, zaman zaman tarihçinin bile çözemediği karmaşık ilişkiler yumağını kolayca çözüyor, olaya yön veren asıl sebebi gözler önüne seriyor. Birinci Dünya Savaşı’na nasıl ve niçin girdiğimizi aydınlarımız kadar tarihçilerimiz de bugün bile tartışıp duruyor. Ama kim bilir kaç kardeşini bu savaşta kurban veren bacı, şaşıp yanılmadan, Avşar içindeki köyünden, tarih olayının gerisinde yatan gerçeği kolayca yakalıyor ve parmağını gerçek suçluya uzatıyor (BAŞGÖZ, 2004: 1530). Mektup yazdım da varmadı Tel vurdum aynı gelmedi Alamanya harbeylesin Gayrı kardaşım kalmadı (Başgöz, 2004: 21-22) Sarıkamış ağıtlarının genelinde bir bekleyişin, yalvarışın ve ümidin, çaresizliğin varlığı tespit edilmiştir. Erzurum’a gidiciyim Dizimde kalmadı derman Eğer ki oğlu gelirse İnekten keserim kurban (Özdemir, 1994b: 67-68). Edem edem benim edem Kitli galdı senin odan Bir korkum var diyemiyom Gelmedi Gafgasa giden (Altınkaynak, 2002: 112) Boz Omar’ın Ağ Murat’ım Yıradım oğlum yıradım (Iramak, uzaklaşmak) Dokuz oğlan anasıyım Elden orakçı aradım (Özdemir, 1994a: 31-34) Altınkaynak, (2006: 273) Sarıkamış ağıtlarında”öldü” sözcüğünün kullanılmamasına özel bir gayret sarf edildiğini ifade eder. Sarıkamış kozaları Yandı Avşar kazaları Sarıgamış’da gırıldı Gonca gülün tazeleri (Altınkaynak, 2002: 67) Narman dağı, Sarıkamış Öznettim dağıttım yemiş Tangrı canım ala Senem Senin Ali’n gelmem demiş (Özdemir, 1994a: 87-89) Kadanı alayım karı Sağ taraftan kalktı yeri Azziye’ye varıncağız Künyesi okunmuş Veli (Özdemir, 1994a: 87-89) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 205 Gene uğru kış geliyor Görmeyene hoş geliyor Şu Sivas’a giden kağnı Dolu gider boş geliyor (Özdemir, 1994a: 35-38) Aziziye baba yurdum Kafkasya’ya tabya kurdum Benim korkum Ruslar değil Kara kışa kurban verdim (Özdemir, 1994a: 35-38) 1. Dil ve Üslup İncelemesi 1.1. Hitaplar Hitaplar, ağıtlarda sık kullanılan kelime ve cümle türlerinden biridir. Bunlarda muhatap genellikle ölen kişi ve kişinin öldüğü yerdir. Bunun sebebi ise ağıtçının, ölümünden üzüntü duyduğu kişiye ve öldüğü yere karşı olan duygularını, düşüncelerini, bazen de sitemlerini dile getirmek istemesidir. Sitemlerin muhatabı ise çoğunlukla can verip can alan Allah’tır. Fakat ağıtlarda, ağıt söyleyen kişi açıkça Allah’a sitem etmek yerine, olayı kadere, kısmete, talihe bağlamayı tercih eder. Aşağıdaki dörtlüklerde Sarıkamış Savaşı’nın yaşandığı Sarıkamış ve Soğanlı mevkiine, ağıtçının karşısındaymış gibi hitap edildiği görülmektedir. Hünkâr Yaylası (Soğanlı) Soğanlı dağların yüceden yüce Methine nihayet yoktur netice Güzelsin baharın yazın gelince Cevherdir toprağın taşın Soğanlı Sürüler her yandan gelirler sana Suların benziyor abu zemzeme Dağılmıştır adın senin her yana Var mıdır bir yanda eşin Soğanlı Bir yanın ovadır bir yanın orman Yavuz Sultan Murat okumuş ferman Sana feda ettik doksan bin kurban Dumanlı savaşlı başın Soğanlı Bağrında yaylalar yurtlar geniştir Sana Enver Paşa kanlı demiş Nice yaralını kurt kuş yemiştir Başından geçeni düşün Soğanlı Küsme İhsani’nin yadigârından Ben usandım dumanından karından Çok güzeli ayırırsın yârinden Bellisiz baharın kışın Soğanlı (Altınkaynak, 2002: 27-28) Sarıkamış Destanı Doksan bin şehit yatıyor Kucağında Sarıkamış Ebedi nöbet tutuyor Toprağında Sarıkamış Allahuekber, Soğanlı Döşü kar, başı dumanlı Nice şehit delikanlı Her dağında Sarıkamış 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 206 Sarıkamış karlı, kışlı Dağları iniş yokuşlu Anaların gözü yaşlı Ocağında Sarıkamış Tipide boranda kalmış Gül rengi sararmış solmuş Kefeni beyaz kar olmuş Durağında Sarıkamış Mehmetçikler kumandanlar Donmuş nice genç civanlar Kurumuş yeşil fidanlar Yaprağında Sarıkamış Baştakiler yön vermişler Karlı dağa yar vermişler Vatan için can vermişler Genç çağında Sarıkamış ŞEREF’in bir destanı var Candan aziz vatanı var Şehitlerin al kanı var Bayrağında Sarıkamış (Âşık Şeref Taşlıova, Bir Beyaz Ölüm, Kültür Bakanlığı, 2006) Sarıkamış Harekâtı; Allahuekber, Sarıkamış ve Soğanlı sözcükleri ile imgeleşmiş toplumun hafızasında kodlaşmıştır. Aşağıdaki ağıtlarda, ölen kişi ağıtçının karşısındaymıs gibi, ona soru yöneltilerek de hitap edildiği görülmektedir Böyle uzun dal mı olur Şöyle çürük kol mu olur Bir obada, bir ocakta Yedi gelin dul mu kalır. Basma fistan kirlenirse Başta püskül fırlanırsa Ya kimlere baba desin Ağ bebeğin dillenirse (Özdemir, 1994b: 61) Aşağıdaki dörtlüklerde Allahuekber’de yaşanan felaketin sorumlusu olarak görülen Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa’ya ağıtçının karşısındaymış gibi ithamda bulunulur. Aşağıdan ses geliyor Figan bağrımı deliyor Kör olasın Enver Paşa Gelinleri el alıyor (Altınkaynak, 2002: 77) Allahuekber başı duman Olduk Urusa perişan Kör olasın Hakkı Paşa Sen eyledin bizi pişman (Altınkaynak, 2002: 64) Tekelioğlu Hasan Ağa Sözüm tokanmasın sana Padişah başın seversen Aslanımı gönder bana (Altınkaynak, 2002: 35) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 207 1.2. Sıfatlar Genellikle yitirilenin ardından söylendiği için, ağıtlarda, duyguların kolaylıkla ifade edilmesini sağlayan sıfatların çok kullanıldığı görülür. Kaybedilenin özellikleri bazen biraz abartılarak, bazen kalıplaşmış birtakım sıfatlarla bazen de ağıtı söyleyen kişinin duyguları, düştüğü durum biraz mübalağalı bir şekilde ifade edilmeye çalışılır. Aşağıdaki ağıtlarda yer bu özellikleri görüyoruz: Çadırlar dağa guruldu Hücum borusu vuruldu Bir sarı kamış uğruna Doksan bin fidan gırıldı (Altınkaynak, 2002: 49) Yazılı kilim yazılı Avdan geliyor tazılı Sargamış’ta harbediyor Ardı ufacık guzulu (Altınkaynak, 2002: 32) Alamanın gır paşası (Sıfat) Obasını çer alası (Deyiş) Gayrı uşağım galmadı Evine ateş düşesi (Altınkaynak, 2002: 67) Yine ağıtlarda eş veya karşıt anlamlı terimlerin, deyişlerin, cümleciklerin bir arada kullanılması ağıtları etkili kılmıştır. Hasıla yavrum hasıla Memmet’im getti yesire Kutmu döşeklerde yatan Nasıl dayandın hasıra (Altınkaynak, 2002: 30) “Kutmu döşek”, rahatlığı ile bilinen bir yatak çeşididir, “hasır” incedir ve üzerine yatıldığında rahatsızlık verir. Bu karşıtlık ağıtı etkili kılmaktadır. Çadırlar dağa guruldu Hücum borusu vuruldu Bir sarı kamış uğruna Doksan bin fidan gırıldı (Altınkaynak, 2002: 49) “Kamış” kuru ve sarıdır, “fidan” ise taze ve yeşil. Ayrıca “sarı kamış” tamlaması, “Sarıkamış” mekânına; “doksan bin fidan” tamlaması, “doksan bin şehit”e göndermedir. Soğanlı’da yastığın daş Önün ayaz arhan ataş Varıp agganı buldun mu Soğanlı’da galan gardaş (Altınkaynak, 2002: 50) “Ayaz” soğuktur ve Sarıkamış’ta soğuktan kaynaklanan acılar yaşanmıştır; “ataş” ise sıcaktır ve Yemen’de sıcaktan kaynaklanan acılar yaşanmıştır. Savaşta ölenler için söylenen ağıtlarda, o anda yitirilenin ardından hissedilen büyük acı ve düşmana karşı duyulan nefretten dolayı hakarete varan ifadelerin yer aldığı sıfat tamlamalarının kullanıldığını görüyoruz. Sarıkamış saza döndü Dağlar gülzara döndü Serçe canlı Ermeniler Her biri Şahbaza döndü (Doğuş, 1939: 6) Hükümet işi şaşırdı Büyük gücük hep deşirdi Gâvur imiş gâvur düşman Birine bomba düşürdü (Altınkaynak, 2002: 43) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 208 Kimini gülle götürdü Kimini toplar yatırdı Kör olasıca Moskoflar Nece ocaklar batırdı. (Özdemir, 1994a: 35-38) Enver Paşa hücum dedi Yarıldı Moskof’un ödü Zalım Allahuekber Dağı Neçe yiğit aslan yedi (Özdemir, 1994b: 38-40) 1.3. Acı İfade Eden Kelimeler Ağıtların en büyük özelliği, şüphesiz acı veren bir olayın neticesinde zuhur etmeleridir. Bu yüzden incelediğimiz ağıt metinlerde acı belirten ifadeler oldukça çoktur. Acı ifade eden kelimelerin kullanıldığı cümlelerin hepsinde, ölüm karsısında duyulan acı ve çaresizlik vardır. Bu acı, bazen ölenin hayatını kaybetmesinden, bazen de geride kalanların kendileri için duydukları üzüntü, endişe ve yalnızlık korkusundan kaynaklanır. Sarıkamış al kan oldu Zalım urus murat aldı Kimsesiz kız, dul gelinler Kara giyip saçın’yoldu (Özdemir, 1994b: 38-40) Aşağıdan ses geliyor. Figan bağrımı deliyor Kör olasın Enver Paşa Gelinleri el alıyor (Özdemir, 1994b: 38-40) Sivas’tan Sarıkamış’tan Yatamıyom kara düşten Hastam zayıf arabacı Yavaş indirin inişten (Özdemir, 1994a: 35-38) Akşamleyin atlı geldi Sordum ki ne acı haber Akşamki yediğim yemek Bilmem acı bilmem biber (Altınkaynak, 2002: 113) Aziziye baba yurdum Kafkasya’ya tabya kurdum Benim korkum Ruslar değil Kara kışa kurban verdim (Özdemir, 1994a: 35-38) Soğanlı’da yastığın daş Önün ayaz arhan ataş Varıp agganı buldun mu Soğanlı’da galan gardaş (Altınkaynak, 2002: 50) 2. Muhteva Bakımından Değerlendirme Sarıkamış Harekâtı üzerine söylenen ağıtlarda kızgınlık, bekleyiş, sitem çaresizlik, yalvarış, başkaldırı ve protesto söz konusudur. Ağıtlarda savaşın nasıl olduğuna lirik bir biçimde kısaca değinilmiştir; çünkü ağıtı yakanlar savaşın görgü tanıkları değil savaşın acısını yaşayanlardır. Bu yönüyle Sarıkamış ağıtları geride kalanlar hakkında bilgiler verir ve daha çok sosyal tarihe kaynaklık eder. 2.1. Yalvarış Din duygusunun etkisiyle askerin başarılı olması için din büyüklerinden yardım istenir. Ruslar’ın İslamiyet’in bekasına kast ettiği vurgulanır. Battal Gazi, Hazreti Ali, Hızır, halkın güç aldığı manevi şahsiyetler olarak ön plana çıkar. Beş oğlunu Sarıkamış’a yollayan anne, Battal Gazi’ye şöyle seslenir: 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 209 Geçiyor gâvurun sözü Padişah kırıcı bizi Din İslâm elden gidiyor Ulaş bari Battal Gazi (Kemal, 2004: 161) Gözünü Sevdiğim Eşe Tekerim Dayandı Taşa Seferberliği Durdur Elin öpem Enver Paşa. (Derleyen: Sancar Bulut) Üçüncü Ordu’ya arzu çekeriz Elele verince dağlar sökeriz İnşaâllah düşmanın kaddin bükeriz Mevlâm bu Urus’tan kurtar İslâm’ı (Kırzıoğlu, 1958: 86) 2.2. Çaresizlik Orduya güvenerek cepheye hazırlıksız giden asker, Sarıkamış’ın kışında zor durumda kalır. Aileler askerlerin giyecek doğru dürüst elbiselerinin olmayışından ve bu durumu görememekten yakınırlar: Sarıkamış Altınbulak Soğanlıyı biz ne bilek Bizim uşak böyle gezer Aklı zıbın kara yelek (Vay Anam Kurasının Ağıdı) (Kemal, 2004: 163) Cephe gerisinde Erzurum merkezli yaşanan sıkıntıların da söz konusu metinlere birçok açıdan yansıdığı görülmektedir. Ordunun yayımladığı emirlerle hemen her şeyleri ellerinden alınan halk, açlıkla yüz yüze kalır. Kış ortasında cephedeki babalarını bekleyen çocuklar kışlık elbiselerden yoksundurlar: O zenneler kundakların düşkünü Hep oldular hanelerin şaşkını Sabı sıbyan yalın-ayak kış günü Yolda kalan çok kurbana yetiştim. (Altınkaynak, 2002: 24) 2.3. Sitem Böyle uzun dal mı olur Şöyle çürük kol mu olur Bir obada, bir ocakta Yedi gelin dul mu kalır (Derleyen: Durdu Demirel) 2.4. Başkaldırı, Protesto Enver Paşa kişi değil, toplumun belleğinde semboldür, acının sembolüdür. Bu ağıtlarda toplumsal protesto kendini hissettirir. Yaşa Padişah’ım yaşa Kan bulaşmış çatık kaşa Biz Urus’u alteyledik Sebep oldu Enver Paşa (Aydın, 2006: 231) Aşağıdan ses geliyor. Figan bağrımı deliyor Kör olasın Enver Paşa Gelinleri el alıyor (Özdemir, 1994b: 38-40) Sarıkamış içi meşe Urus yaktı hep ateşe Bizi koydu eli bağlı Nere gitti Enver Paşa (Özdemir, 1994b: 38-40) 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 210 2.5. Geride Kalanlar Ruslar’ın karşı saldırısıyla Kars ve Erzurum bölgesinde görülen göç, cephe gerisinde yaşanan bir diğer hadisedir. Birçok insan Rus ve Ermeni zulmü nedeniyle doğup büyüdüğü topraklara veda etmek zorunda kalır. Kış mevsiminde, geriye doğru yapılan uzun yürüyüşlerde başta kadın ve çocuklar olmak üzere yüzlerce insan telef olur. Yaşananlar bunlarla sınırlı kalmaz. Memleket özlemi ve gerideki yakınlara duyulan hasret belki de yaşananların en kötüsüdür: Geldi bahar faslı göründü yazlar Yığılıp turnalar öter mi kazlar Kuruyup tozar mı bizim ellerde Sonalar yüzer mi bizim ellerde Dostlar akrabalar kavim kardaşlar O aziz komşular yârân yoldaşlar Akıyor gözümden kan ile kanlı yaşlar Cem olup gezer mi bizim ellerde (Kırzıoğlu,1958: 99) Adam olan hergediyor (nadas yapmak) Onyedili harbediyor Her nereye vardıysam Kız, gelin çifte gidiyor (Özdemir, 1994a: 31-34) Mızıka öter boruyunan Al sancaklı nuruyunan Her nereye vardıyısam Bir gelin var karıyınan (Özdemir, 1994a: 31-34) Boz Omar’ın Ağ Murat’ım Yıradım oğlum yıradım (Iramak, uzaklaşmak) Dokuz oğlan anasıyım Elden orakçı aradım (Özdemir, 1994a: 31-34) Basma fistan kirlenirse Başta püskül fırlanırsa Ya kimlere baba desin Ağ bebeğin dillenirse (Özdemir, 1994b: 61) Sarıkamış al kan oldu Zalım urus murat aldı Kimsesiz kız, dul gelinler Kara giyip saçın’yoldu (Özdemir, 1994b: 38-40) Bardız deresi kan çağlar Analar ciğerin’dağlar Çil horoz dağı salında Neçe nişanlılar ağlar (Özdemir, 1994b: 38-40) Gaman’da uşak kalmadı Ladif gitdi sürüyünen Sabahaça yatılmıyor Gelinlerin zarıyınan (Altınkaynak, 2002: 91) 2.6. Kızgınlık Savaşın büyük kayıplarla neticelenmesi üzerine seferberlikle başlayan Alman ilgisinin öfkeye dönüştüğü görülür. Almanlar’ın Osmanlı Devleti’ni savaşa sürüklediği, halk muhayyilesinde yer edinir. Sarıkamış felaketle sonuçlanmış, Almanlar verdikleri sözde durmamışlardır: 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 211 Alaman bizimle ortak dediler İngiliz Fransız oynak dediler Kör Moskof çoksa da korkak dediler Eski çamlar şimdi bardakta kaldı. (Altınkaynak, 2002: 73) Allah(ü) ekber başı duman Olduk Urus’a perişan Kör olasın Hakkı Paşa Sen eyledin bizi pişman (Özdemir, 1994b: 38-40) Erzurum – Hasankalesi Yıkılıp viran kalası Yoğun Oluk’ (un) karı söktü Kalan mektubun sırası (Özdemir, 1994b: 67-67) Kimini gülle götürdü Kimini toplar yatırdı Kör olasıca Moskoflar Nece ocaklar batırdı. (Özdemir, 1994a: 35-38) Enver Paşa hücum dedi Yarıldı Moskof’un ödü Zalım Allahuekber Dağı Neçe yiğit aslan yedi (Özdemir, 1994b: 38-4) 3. Ağıtların Belleklerde Yaşama Sebepleri Sözlü kültüre sahip toplumlarda yazının işlevini söz üstlendiğinden deneyimin, bilginin aktarımı için hafızanın sorumluluğu artmaktadır. Hafızada bilginin saklanıp aktarılabilmesi için kalıplara ihtiyaç duyulur (Gökdayı, 2004: 33). Halk edebiyatı türleri içinde katıksız doğaçlama söylemenin en iyi örneklerinden olan ağıtlar (Başgöz, 2004: 16), hafızada bilginin saklanması için ihtiyaç duyulan kalıpları, şeklinde, içeriğinde, makamında ve bağlamında barındırır. Özdemir ağıtın belleklerden belleklere geçmesini yazının kullanılmamasına bağlar (1994a: 8).İlhan Başgöz “Ölüm hadisesinde sosyal bir yarayı deşen bir hal mevcutsa ağıtlar, daha uzun müddet yaşıyor. “diye ifade eder (Akt. Sever, 2002: 25). Tabiî olmayan ölümler, bütün milleti ilgilendiren olaylar da ölenler, beklenmedik acıklı bir şekilde ölenler için yakılan ağıtlar; yakılma sebeplerinden ötürü Sever’e (2002: 25) göre unutulmaz ağıtlar arasına girer. Ayrıca ağıtların kendilerine has makamları, ağıt yakanların hafızalarında yer alır ve yeni ağıt yakılırken kolaylık sağlar. (Görkem, 1995: 220; Sever, 2002: 25–26) Milletlerin ortak anılardan kaynaklanan ortak kelimeleri vardır. Çağrışımlar kültürün içinden kopup gelir. Çağrışımlar mecaz anlamları doğurur ve toplumsal kodları, duygu ve düşünceleri gün yüzüne çıkarır. Sözcükler, mekânlar; anıların göstergesi olur. Ağıtların sosyal gerçekleri yansıtmaktan daha önemli olan duygudaşlığı sağlama, bu duygudaşlık sonucu grup oluşturma işlevi vardır. Duygudaşlığın ağıtlar vasıtasıyla tam manası ile gerçekleşebilmesi için, ağıtlar iletişimin temel öğeleri ile taşınmalıdır. Ağıt iletişimin temel birimleri açısından incelendiğinde şöyle bir durum ortaya çıkabilir: 4. Ağıtların İletişimin Temel Birimleri Açısından İncelenmesi Kaynak Ağıtı yakanlar Ağıtın ortaya çıktığı bağlamda yaşadılar. Kanal Ağıt Ortak duyguların, ortak yaşananların ortak kelimelere yansımasının ürünü Mesaj Acı Açık mesaj acıdır; fakat sitem, başkaldırı, sosyal yaşam, çaresizlik, tarihi olay gibi örtük mesajlar da verilebilir. Alıcı Ağıtı dinleyenler Ağıtı dinledikleri bağlamda ve zamanda kavradılar, hissettiler. Bu tabloya “ortak duygu sisteminin dolaşımı” adı da verilebilir. İletişim, folklorun içinde bazen gizli bazen aleni bir şekilde varlığını sürdürür. Semboller, sözcükler iletişimle, gittikçe genişleyebilen 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 212 bir döngü içinde gelecek zamana seslenebildiği ölçüde aktarımın içinde yer almaya devam edebilir. (Çalış Ersöz, 2007: 71) 5. Dil-Kültür-Ağıt İlişkisi Toplumlar millet olma özelliğini yıllarca birlikte yaşamanın getirdiği bir sonuç olarak kazanmışlardır. Bu birlikte yaşamanın temelini dilin kendisi oluşturmaktadır. Dilin yanı sıra yaşayış tarzı, tabiatın ve coğrafyanın biçimlendirdiği değerler dizgesi, her bir toplumu diğerinden ayıran farklılıkları dolayısıyla kültürü tanımlar. Dilde bulunan kelimeler, deyimler ve atasözleri ifade kalıpları ait olduğu milletin yaşayış tarzını, insanla tabiat ilişkisini açıkça ortaya koyar. Milletlerin ve diğer alt toplulukların yaşadığı coğrafya, olaylar ve iklim şartları dillerin yapılanmasında rol oynarlar. Biz de konumuz olan Sarıkamış Savaşından sonra ortaya çıkan ağıtlarda, yukarıda bahsettiğimiz dil-kültür ilişkisini gösterdik. Adam olan hergediyor (nadas yapmak) Onyedili harbediyor Her nereye vardıysam Kız, gelin çifte gidiyor (Özdemir, 1994a: 31-34) Hasıla yavrum hasıla Memmet’im getti yesire Kutmu döşeklerde yatan Nasıl dayandın hasıra (Altınkaynak, 2002: 30) Alamanın gır paşası Obasını çer alası (Deyiş) Gayrı uşağım galmadı Evine ateş düşesi (Deyiş) Hasan, Mehmet, Ali’yinen Ömer, Çerkez, Veli’yinen Sülemen gö gıra binmiş Halil gayfe doruyunan Sülemen gö gıra binmiş Halil gayfe doruyunan Acep gavuştu mu ola Benli Fakı Sarı’yınan (Kalkan, 1992: 8-9) Sarıgamış’ta var maşın (tren) Urus yığmış ağır koşun Bizim uşak açık, cılbak Dağlarda büyüdü gışın (donmak) (Altınkaynak, 2002) 6. Sonuç Sonuç olarak, Sarıkamış Harbi, Sarıkamış yolunda eriyip giden bir ordunun destanıdır. Savaş sonrası Enver Paşa’nın Sarıkamış’la ilgili her türlü yayına getirdiği sansürle, yaşanan felaket kamuoyundan uzun süre gizlenmiştir. Fakat bu gizleme belleklerden saklanamamıştır. İncelediğimiz halk şiiri örnekleri Sarıkamış Harbi’nin belleklere geniş bir şekilde yansıdığını ve o dönemin sözlü tarihine kaynaklık ettiğini göstermektedir. Ağıtların sadece Sarıkamış yöresine ait olmadığını, yaşanan bu acı olayın tüm ülkenin sosyo- kültürel yapısını yansıttığını, duygu ve düşüncelerin ortak kelime ve sembollerle ifade edildiğini ve çaresizlik, sitem bekleyiş gibi duyguların tüm ağıtlarda ortak tema olduğunu incelediğimiz ağıtlarla ortaya koyduk. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 213 Kaynakça “1914–1915 Sarıkamış Harekâtına ve Felaketine Söylenen Bayatılar”, Çınaraltı Dergisi, Yıl: 1942, Sayı: 43, 6–7.s. “1914–1915 Sarıkamış Harekâtına ve Felaketine Söylenen Bayatılar”, Doğuş Dergisi, Yıl: 1939, Sayı: 2/45, 6.s. Altınkaynak, E. (2002). Sarıkamış Destanı, ÜBL Yayınları, Ankara. Altınkaynak, E. (2006). “Sarıkamış Harekâtı ve Etrafında Oluşan Ağıtlar”, Bütün Yönleriyle Sarıkamış Sempozyumu, (255–280.s.) Arslan, A. (2004). “Genç Ölüm üzerine Yazılmış Ağıtlardan Hareketle Anadolu Kültüründe Ölüm ve Genç Ölümü Olgusu”. Âşık Şeref Taşlıova. (2006). Bir Beyaz Ölüm, Kültür Bakanlığı. Başgöz, İ. (2004). “Ağıt Sosyal Tarih ve Etnografya”, (15–30.s.) Somut Olmayan Kültürel Mirasın Düzenlenmesi Sempozyum Bildirileri, Gazi Üniversitesi THBMER Yayını, Ankara. Çalış Ersöz, F. (2007). Sarıkamış Harekâtının Toplumsal Bellekteki İzdüşümleri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Elçin, Ş. (1990). Türkiye Türkçesinde Ağıtlar, Ankara. Gökdayı, H. (2004). “Türk Kültürü ve Dilin Sözlü Kullanımı”, Folklor/Edebiyat, Cilt: X, Sayı: XL,17– 38 s. Görkem, İ. (1995). “Çukurova Ağıtlarında Muhtevanın Şekillenmesi. Görkem, İ. (2003). “Ağıtlar”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, c. III, Ankara. Kalkan, E. (1999). Kayseri ve Yöresi Ağıtları, Kayseri. Kemal, Y. (2004). Ağıtlar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Kırzıoğlu, F. (1958) Edebiyatımızda Kars, İstanbul: Işıl Matbaası. Özdemir, A. Z. (1994a). Öyküleriyle Ağıtlar 1, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara Özdemir, A. Z. (1994b). Öyküleriyle Ağıtlar 2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara Sever, M. (2002). Türklerde Ağıt, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 465,20-32.s. Uludağ, S. (1988). “Ağıt”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul 1988), c.I, 470 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 214 SEVİYE BELİRLEME SINAVLARININ METİNDİLBİLİM ÖLÇÜTLERİYLE DEĞERLENDİRİLMESİ: SEVİYE BELİRLEME SINAVLARINDAN ÖRNEKLERLE BİR BETİMLEME ÇALIŞMASI Halil Erdem ÇOCUK Mersin Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü halilerdemcocuk@gmail.com Özet Dilbilimin bir alt dalı olan metindilbilim, her geçen gün önemini dil eğitimi ve dil öğretimi alanında hissettirmektedir. Metindilbilimin, büyük ölçekli metin incelemelerinin yanında küçük ölçekli metin oluşturum veya çözümleme süreçlerine de katkı sağladığı açıktır. Bu çalışmada seviye belirleme sınavları Türkçe testi soruları, metindilbilimsel açıdan çözümlenmektedir. Çalışmada son üç yılın 6, 7 ve 8. sınıf SBS Türkçe testlerindeki eş tipli sorular “eylemler, bağlaçlar, paragraf oluşturma süreçleri, metin türleri, soru-cevap” başlıklarında sınıflandırılmaktadır. Bu başlıklara ait örnek çalışmalar metindilbilimsel ölçütlerden “bağdaşıklık” ve “tutarlılık” bakımdan incelenmektedir. Tarama modeli kullanılan çalışma sonucunda, SBS Türkçe sorularının metindilbilimsel uygunluk gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda metindilbilim bilgilerine sahip öğrencilerin bu ve benzeri sınavlarda daha başarılı olacağı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Metindilbilim, Seviye Belirleme Sınavı, Bağdaşıklık, Tutarlılık. Giriş Fransızcadaki “texte” ya da İngilizcedeki “text” karşılıklarının kökenine baktığımızda, bunların Latincede “kumaş” anlamına gelen “textus” sözcüğünden geldiğini görmekteyiz. Kumaş nasıl ipliklerden dokunarak bir bütünü oluşturuyorsa, metin de kendisini oluşturan ögelerin birbirine aşama aşama eklenmesiyle, bir dokum süreci sonucu ortaya çıkar (Onursal, 2003). Metin tanımlamaları farklılık gösterse de tanımlardaki ortak çıkarım yukarıda belirtildiği gibi metnin anlamlı bütün oluşturma çabası olduğudur. Onursal (2003), metin kavramını “kendisini oluşturan tümce dizilerinin birbirine bağdaşıklık ve tutarlılık ölçütleriyle bağlanarak bir anlam bütünü oluşturmasıyla meydana gelen, belli bir amaçla üretilmiş, başı ve sonu kesin çizgilerle sınırlandırılan yazılı ya da dilsel ürün” şeklinde tanımlamaktadır. Günay (2003) ise metni “başı ve sonu ile kapalı bir yapı oluşturan dilsel göstergelerin art arda geldiği anlamlı yapı” olarak tanımlamıştır. Keçik-Subaşı Uzun (2004), ise metni dilsel iletişimin temel birimi şeklinde tanımlamakla beraber metnin doğası gereği mantıksal anlamsal ve dilbilgisel bir bütünlük göstermesi gerektiğini vurgular. Bir metnin mantıksal, anlamsal ve dilbilgisel bir bütünlük göstermesi için de metin oluşturum süreçlerine dikkat edilmelidir. Metin oluşturum süreçleri, birbirini takip eden ve aşamalılık gösteren bir yapı bütünlüğündedir. Fakat bu aşamalılık tamamen çizgisel değildir. “Nasıl bir tümce basit bir sözcük dizisi değilse, bir metin de basit bir çizgisel tümce dizisi değildir” (Riegel, Pellat ve Rioul, 1994). Metni oluşturan yapılar arasında yüzey ve derin yapıda birtakım bağlantılar vardır. Her metin üretiminde bu bağlantılardan ihtiyaç olanı metin üreticisi tarafından kullanılır. İlk olarak sesbirimler birbirine eklemlenerek biçimbirimleri oluşturur. Biçimbirimler de ait olduğu dilin kendine ait kuralları çerçevesinde tümceleri oluşturur. Tümcelerin metin içinde şekillenmesine “metnin konusu, türü, yapısal özelliği, işlevi ve metin üreticisinin müdahaleleri, metin üretilim ortamı, metin alıcısı” gibi unsurlar etki eder. Dilbilgisel uyum ve mantısal tutarlılık sağlandığı koşulda, bir izlek etrafında ortaya metin çıkar. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 215 1. Metinsellik Kavramı ve Metinsellik Ölçütleri “Metinsellik” kavramı, dilsel dizgelerin “metin” olup olmama ölçütüdür. Metinsellik, bir metni metin olmayan tümce ya da sözce topluluğundan ayırmak için başvurulan ölçütler ya da bir metnin oluşturulması için gerekli koşullar olarak düşünülür (Toklu, 2009). De Beaugrande ve Dressler (1981) metinsellik ölçütlerini bağdaşıklık, tutarlılık, amaçlık/niyet, kabul edilebilirlilik, bilgilendiricilik, duruma uygunluk, metinler arasılık olmak üzere yedi başlık etrafında toplamıştır. Bu ölçütlerden özellikle bağdaşıklık ve tutarlılık metin üretilme ve anlamlandırma sürecinde temel ölçütler olarak kabul edilmektedir. 1.1. Bağdaşıklık Bağdaşıklık, Beaugrande ve Dressler’e (1981) göre metinselliğin ilk ölçütüdür. Metnin yüzey yapısıyla ilgili olan ve metindeki bir ögenin yorumunun bir başka ögeye bağlı oluşunu açıklayan metinsellik ölçütü bağdaşıklıktır (İşeri, 2010). Bağdaşıklık, metindeki dilbilgisel yapıların biraradalığıyla metinin biçimsel bütünlüğünü sağlar. Metni oluşturan cümleler arası ilişkileri kurarak metinin yüzeysel yapısının oluşmasını sağlayan bağdaşıklık, metnin oluşumuna önemli bir katkı verir. Bağdaşıklık, Halliday ve Hassan (1976), tarafından gönderim ve değiştirim başlıkları altında toplanmıştır. Gönderim, dilin anlamsal boyutunu oluştururken, değiştirim dilin dilbilgisel boyutunu oluşturur. Bu çalışmada ise bağdaşıklık ögeleri, gönderimsel bağdaşıklık ve biçimsel-sözlüksel bağdaşıklık ana başlıkları ve bu iki ana başlığı oluşturan çeşitli alt başlıklar altında incelenecektir. 1.1.1. Gönderimsel Bağdaşıklık Gönderimsel bağdaşıklık, art ve ön gönderim, metin içi ve dışı gönderim, uzak ve yakın gönderim olmak üzere altı başlıkta toplanabilir. Gönderimsel bağdaşıklık, öncül/bağımız gönderim ögeleri (kişi adılları, gösterme adılları, dönüşlülük adılı, gösterme sıfatları) ve ardıl/bağımlı gönderim ögeleri (iyelik ekleri, belirtme durum ekleri, ilgi ekleri, kişi ekleri) ile yapılır. Art gönderim, metin içinde önceden kullanılan bir ögenin yerine daha sonra bir adılın kullanılmasıdır: “Ozanlar, gecenin sessizliğine türkülerin sıcaklığını sarıyorlardı. Onlar, gecenin karanlığında ezgilerin sesiyle yüreklerini yakıyorlardı.” Dizgelerinde “ozanlar” ve “ onlar” sözcük birimleri, iki dizge arasındaki bağı kurmaktadır. “Onlar” adılı ancak birinci cümledeki “ozanlar” sözcük birimiyle ilişkilendirildiğinde anlamsal birliktelik sağlanır. Ön gönderim ise, adılın yerini tuttuğu addan daha önce metin içinde yer almasıdır: “Öğrencileri, onu gözyaşları içinde uğurladı. Behzat Öğretmen, arkasına bakarak büyük bir hüzünle okuldan ayrıldı.” dizgelerindeki “o” kişi adılı ikinci dizgede “Behzat Öğretmen” sözcük grubunun yerini tutmaktadır. Metindışı gönderimlerde gönderilen öge dış bağlamlıdır ve daha çok sözlü dilde kullanılır. “-Hüseyin çok yaramaz bir çocuk oldu. -Tıpkı benim yeğenim.” dizgelerinde birinci konuşucu “Hüseyin” adlı çocuğun yaramazlığından yakınırken ikinci konuşucu da aynı durumdaki bir başka yaramaz çocuktan, kendi yeğeninden bahsetmektedir. Metin içi gönderimde, dizgeler arasındaki bağlantılar metnin içinde bulunmaktadır. Metin içi gönderimler, uzak ve yakın gönderimleri bünyesinde taşır. Uzak gönderimler uzun metinlerde, bir ögenin sekiz on tümce sonra tekrarlanmasıdır. Yakın gönderim ise birbirini izleyen sözceler arasındaki gönderimlerle kurulabilir (İşeri, 2010). 1.1.2. Biçimsel Sözlüksel Bağdaşıklık Bir diğer bağdaşıklık türü de biçimsel-sözlüksel bağdaşıklıktır. Bu bağdaşıklık ilişkisi, metin içi mantıksal ve anlambilimsel ilişkilerin varlığıyla da yakından ilgilidir. Bağlaçlar, değiştirim, sözcük ilişkileri ve sözlüksel bağdaşıklık, eksiltili yapılar, zaman-görünüş-kip gibi biçimbirimlerle de bağlantılı metinsel ögeler (Özkan, 2004) tarafından oluşur. 1.1.2.1. Bağlaçlar Eş görevli sözcükleri, sözcük öbeklerini ve dizgeleri çeşitli anlam ve görev ilişkileri bakımından bağlayan sözcükbirimlerine bağlaç denir. İki dizge arasında amaçsallık, nedensellik, sonuç bildiricilik, birliktelik, zıtlık vb. yönlerinden bağlantı kurar. Böylece dizgeler arası anlamsal bağlar sağlamlaşır ve metnin iletişimsel yönünü güçlendirir. Uzun (1995), “yalnızca dilbilgisinin zorunlu kurallarıyla işleyen 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 216 bir yapı değil aynı zamanda iletişimsel etkileşimde, konuşucu/dinleyicinin bağlamada kullandığı her türlü sözdizimsel biçimleri içerir” sözleriyle bağlama grubunun işlevselliğine dikkat çekmiştir. 1.1.2.2. Değiştirim Değiştirim ögesinin işleyişi, metinde kimi kez bir adın, kimi kez bir eylemin, kimi kez de bir ya da birden fazla tümcenin tamamının yerini tutuşuna göre farklılık göstermektedir. Bu nedenle ada bağlı, eyleme bağlı tümceye bağlı türleri çıkmaktadır (Uzun,1995). “Siyah, uzun saçları, küçük yüzü ve yüzündeki hafif tebessümle dikkat çekici bir kızmış. Yürüyüşündeki kıvraklık, konuşurkenki ellerinin hareketleri ve saçlarının ahenkli dansı görülmeye değermiş. Öyle diyor.” Son dizgedeki “öyle” sözcükbirimi kendinden önceki dizgelerle anlam kazanmaktadır ve bu dizgelerin tamamının yerine kullanılmaktadır. Buradaki kullanımın “eksiltili yapılar” ile karıştırılmaması gerekiyor; çünkü değiştirim söz konusu olduğunda dilbilgisel bir iz bırakılmaz. İşeri’ye göre (2010), öyle, böyle, şöyle işlev belirten sözcüklerdir ve tek başlarına anlamları yoktur ama anlatımı içsel olarak yinelerler. Uzlaşma sonucu benimsenen bu kalıp ögeler bağdaşıklık kurarken hiçbir dilbilgisel iz taşımazlar. - Sınava girmemiş. Öyle mi? - Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, ben işime bakarım. – Öyle deme, çok ayıp! - Saldırgan ve öfkeliydi. Kötü konuşmaları herkesi bıktırmıştı. En azından ben böyle algılıyordum. 1.1.2.3. Eksilti Eksilti, dizgede anlamsal kayba uğramadan dizgeyi oluşturan ögelerden birkaçının kodlanmamasıdır. Eksiltili yapılar, dilsel ekonomi denilen dildeki en az çabayla çok şey anlatma ihtiyacından doğmaktadır. Eksiltili anlatımlarda bağlam önemlidir. Çünkü kast edilmek istenilen anlam, bir önceki dizgedeki bağlamdan çıkarılır: “-Seni çok seviyorum. -Ben de.” dizgelerinde ikinci konuşucu birinci konuşucunun ifadesinde yer alan duruma paydaşlık yapmaktadır. Bunu dizgesel bir görünümde değil sadece iki sözcükle ifade etmektedir. Fakat konuşmanın bütününe baktığımızda anlamsal bir kayıp olmadığını görülmektedir. 1.1.2.4. Sözcük İlişkileri ve Sözcüksel Bağdaşıklık Bir metnin yapısındaki bağdaşık yapılar, sadece dilbilgisel ilişkilerle açıklamak yeterli değildir. Söz varlığına ait düzenlemeler de bağdaşıklığı oluşturan öğelerdir. Uzun’a göre (1995), sözcük ilişkileri ve sözlüksel bağdaşıklık; aynı sözcüğün yinelenmesi, karşıt anlamlı sözcüklerin kullanımı, aynı kavram alanından sözcüklerin kullanımı ve yapı yinelemeleri olarak metindilbiliminde inceleme konusu oluşturmaktadır. Sözcüksel bağdaşıklığın temelinde yineme vardır. Yineleme, ardıl cümlelerde sözcüklerin veya söz gruplarının tekrarlanmasıdır. Yinelemeler, aynı sözcüğün veya sözcük gruplarının tekrarı, adılların tekrarı, aynı kökten sözcüklerin tekrarı, aynı ekle türetilmiş sözcüklerin tekrarı gibi çeşitli şekillerde oluşur: “Öğrenciler karne sevinciyle okulun kapısına koşmaya başladı. Birbirine itip kakan öğrenciler, martı sürüleri gibi çığlık çığlığa yola aktı.” dizgelerinde “öğrenciler” sözcükbirimi tekrarlanmaktadır. Sözcük ilişkileri, sözcüksel bağdaşıklığın bir diğer ögesidir. Özellikle aynı kavram alanına ait sözcüklerin bir arada kullanımı hem metnin yapısını güçlendirir hem de metni anlamsal açıdan rahatlatır. 1.1.2.5. Zaman-Görünüş-Kip Bir söylemde eylemlerin zamansal ifadeleri, eylemin hangi zaman aralığında olduğuna ve/veya olacaklarına yönelik açıklamalardır. Bunlar bir olayın bittiğini, devam ettiğini veya olacağını gösteren ipuçlarıdır (Ögeyik, 2010). Aynı zamanda dilbilgisel zaman, görünüş ve kip metindeki bağdaşıklık örgüsünü destekler. 1.2. Tutarlılık Metin içi dilbilgisel gönderimler her ne kadar metnin biçimsel yapısını oluştursa da metnin tam anlamıyla metin olabilmesi için bağlantı ögeleri arasında mantıksal bağlantılar sağlanmalı ve anlamsal 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 217 birlikler kurulmalıdır. Bağdaşıklık ile tutarlılık arasındaki en önemli fark buradadır. Bağdaşıklık yüzey yapıdaki birlikteliklerin örgüsü iken tutarlılık derin yapıdaki mantıksal örgünün sağlamlığı ile ilgilidir. Ducrot ve Schaeffer’e göre, “tutarlılık, anlam parçalarının metne konu olan izleğin etrafında bütünlük ve süreklilik oluşturacak şekilde gelişerek birbirine eklenmesini sağlar; bu da metin evreninin biçimini belirleyen ve ussal bir yapı olarak tasarlanan kavramların kabul edilebilirliliğini önvarsayar” (akt.: Onursal, 2003). 1.3. Amaçsallık Her metnin bir yazılma amacı vardır ve metin üreticisi amacı dâhilinde metnini oluşturur. Alan’a (1994) göre, “bir metinde yazarın niyeti rahatça anlaşılabilmelidir. Bunun içinde yazarın fikirlerini, belirli bir plan dâhilinde tutarlı bir mantık silsilesiyle vermesi gereklidir. Yazar böyle bir makam oluşturamazsa niyeti müphem kalır.” 1.4. Kabul Edilebilirlilik Metinsellik ölçütlerinden amaçsallık açıklanırken her metinin bir amacının olduğu irdelenmişti. Bir amaç çerçevesinde üretilen metin, metin üreticisi ve metin alılmayıcısı arasında ortak bir uzlaşı gerektirir. Metin üreticisinin metin alılmayıcısını yok sayması veya metin alımlayıcısının metin üreticisini anlama çabasının olmaması metin aracılığıyla ulaştırılmaya çalışılan iletinin gerçekleşmesini engeller. 1.5. Bilgisellik Metinsellik ölçütlerinden bilgisellik, metin alımlayıcısının herhangi bir ihtiyacını karşılamak için gerekli bilgiye ulaşma ihtiyacını giderir. Bilgisellik, metin alımlayıcısının daha önce bilmediği, ulaşmak istediği yeni bilgiler sunar. Alan’a (1994) göre, bilgisellik “orijinallik” olarak da adlandırılabilir. 1.6. Durumsallık Eğer alıcı metinde anlatılan olayın nerede, ne zaman, hangi koşullarda gerçekleştiğini bilirse o metni bir konuma yerleştirebilir (Günay, 2003). Böylece metin alılmayıcısı metin aracılığıyla iletilmek istenen iletiyi daha rahat anlamlandırır ve çözümler. Durumsallık, aynı zamanda söz varlığındaki deyimlerin, atasözlerinin, vecizelerin ve kalıp sözlerin oluşumunu etkiler. Örneğin Türkçede çalışan birisi fark edilince önce selam verilir sonra da “kolay gelsin.” denir. Karşıdaki kişi ise “sağ ol!” der. Buradaki sözceler durumsallığın bir sonudur. İşeri’ye (2010) göre bir metnin durumsallığı açısından düşünülmesi gereken kimi fiziksel niteliklerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu fiziksel nitelikler şunlardır: - yaş - ilgiler - okuyucu/dinleyici - bireysel özellikler - süre 1.7. Metinlerarasılık Her metin üreticisi, metin oluşturum sürecinde eski metinlerden yararlanır. Bu eski bilgilerin üzerine eksik görülen veya yeni oluşturulan bilgiler yerleştirilerek metin tamamlanır. Hiçbir metin başka metinlerden ve dış dünyadaki olgulardan bağımsız değildir. Bir başka deyişle, metinlerarasılık başka metinler ve olaylarla kurulan bir köprüdür. Bu ilişki izlek, biçem, biçim, dil, konu vb. gibi metni oluşturan tüm birimleri içerebilir (akt.: Ögeyik, 2010). 2. Amaç ve Önem Metindilbilim, sadece büyük ölçekli metin çözümlemelerinde kullanılan ve bu ölçekteki metinleri ilgilendiren bir dilbilim alanı değildir. Son zamanlardaki gelişmelerle metindilbilim, ister metin çözümlemelerinde olsun ister dil niteliğini ölçen sınavlarda olsun önemini büyük ölçüde hissettirmiştir. Yani malzemesi dil olan bütün söylemler, metindilbilimsel ölçütler çerçevesinde incelenebilir. Bu çalışmada da seviye belirleme sınavları Türkçe testlerindeki sorular metindilbilim 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 218 ölçütleri bağlamında çözümlenecektir. Özellikle metindilbilimsel ölçütlerden “bağdaşıklık” ve “tutarlılık” bu testlerin çözümlenmesinde diğerlerine göre daha çok dikkate alınacaktır. 3. Yöntem Bu çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları, herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar, 1999: 77). 4. Bulgular 4.1 Dilbilgisi Sorularında Eylemlere Dair Sorular SBS Türkçe testlerinde her yıl eylemlere dair sorular sorulmaktadır. Zaman zaman verilen dizgedeki eylem zamanı sorulurken bazen de dizgeyi üreten kişi sorulmaktadır. Bir dizgedeki zaman ve kişi göstergelerini bilmek, soru kökünde istenilen bilgiyi bulmaya yardımcı olabilir. Örnek 1 (2009- 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı-9.soru): Yukarıdaki soruda görüldüğü gibi soru kökünde “metinlerden hangisinde olayın üçüncü kişi ağzından anlatıldığı” sorulmaktadır. İlk üç şıkta anlatıcı birinci tekil kişiyken “D” seçeneğinde olay anlatıcısı üçüncü tekil şahıstır. Örnek 2 (2010 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 19. Soru): 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 219 Yukarıdaki soru şeklinde ise konuşuculardan hangisinin kullandığı eylemin nesne almadığı sorulmaktadır. “ kırdım, taşıdım, oturdum ve tuttum” eylemleri içinden, Seçkin adlı kişinin kullandığı “oturdum” eylemi geçişsizdir ve nesne almaz. 4.2 Bağlaçlara Dair Sorular Bağlaç soruları, çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Metin tamamlamada olduğu gibi ayrı şekilde de sorulmaktadır. Burada bağlaçların kullanıldığı bağlamları bilmek soruların çözümlerini oldukça kolaylaştıracaktır. Örnek 3 (2010 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 7. Soru): “Ama” bağlacının ilk görevi çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamadır. Soruda bu duruma uygun bir cümle verilmiş ve “ama” bağlacının cümledeki işlevi sorulmuştur. “Ama” bağlacının işlevleri hakkında haberdar olan bir öğrencinin zorlanmadan çözebileceği bir soru çeşididir. Bağlaçlarla ilgili diğer bir soru çeşidi de paragraf tamamlamada karşımıza çıkmaktadır. Eksik bırakılan bir dizge yerine en uygun olan ifadenin yerleştirilmesi paragrafın anlam bütünlüğünü sağlayacaktır. Bu konuda bağlaçlar önemli işlevler üstlenirler. Örnek 4 (2011 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 5. Soru): Yukarıdaki paragrafta düşünce akışına göre içinde bağlaç bulunan bir dizge parça bütünlüğü dikkate alınarak uygun numaralandırılmış yere yerleştirilmesi isteniyor. “Oysa yaşlanmak hiç de üzülecek bir şey değil.” dizgesinde bulunan “oysa” bağlacının ana işlevi aralarında karşıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, aksine” anlamlarıyla birbirine bağlamaktır. Bu bağlamda “N” numaralı yere yerleştirilen dizge parçanın anlamsal bütünlüğünü sağlayacak şekilde tamamlanır. 4.3. Paragraf Oluşturma İle İlgili Sorular SBS Türkçede her sınıf düzeyinde çıkan önemli bir soru tipidir. Bu soru tipinde metin oluşturma süreçlerine azamî şekilde dikkat edilmesi gerekir. Bu soru tipinde “giriş” cümlesi olabilecek 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 220 veya olamayacak dizgeler sorulabilir. Karışık şekilde verilen dizgelerden bir bütün oluşturulması da istenebilir veya numaralı bir yere uygun dizgenin yerleştirilmesi istenebilir. Örnek 5 (2009 7. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 15. Soru): Yukarıdaki paragrafta ilk dizgesi boş bırakılan bir metin verilmektedir ve uygun dizgenin yerleştirilmesi istenmektedir. Paragrafta ilk dizgeden sonraki dizge “yani gerçekte var olmayan konularla ilgili olanları” şeklinde devam etmiştir. Yani ilk dizgede “gerçekte var olmayan konular” ile bağlantı kurulacak bir yapı gerekmektedir. Cevap şıklarında bulunan metin türlerinden sadece “fantastik öyküler”de gerçekte var olmayan konularla ilgili yazılar bulunmaktadır. Örnek 6 (2011 7. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 16. Soru): Yukarıdaki soruda geometrik şekillerin içine farklı dizgeler yerleştirilmiştir. Oluş sırası dikkate alınarak oluşturulacak bir paragraftaki sıralama sorulmaktadır. İlk olarak giriş dizgesini yani olay sıralamasındaki ilk dizgeyi bulmamız gerekmektedir. “daire” dışındaki diğer şekillerdeki dizgeler giriş cümlesi niteliği taşımaz, çünkü bazıları bir bağlaçla bazıları da gösterme sıfatı ile dizgeye başlamışlardır. “kare”deki “adam”, “daire” “şekerlemeci”dir. “yıldız”da kullanılan gösterme sıfatı, kendinden önce gelen “şekerlemeci ve adam” göstergelerini işaret etmektedir. Üçüncü dizgedeki “süt” sözcük birimi son şekil olan “üçgen”de tekrar edilmiş ve anlamsal bütünlüğü sağlayacak “ise” bağlacı ile yapılandırılmıştır. Bu soru tipinin klasik bir soru çeşidi de “giriş, gelişme ve sonuç” bölümlerine göre metin oluşturmadır. Bu tip sorularda genelde giriş, gelişme sonuç bölümleri çeşitli görsellerle desteklenmektedir. Gerekli bilgiler verildikten sonra anlamlı bir paragraf oluşması için hangi görsellerin art arda geldiği sorulmaktadır. Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi “yıldız,üçgen ve daire” işaretlerinin her birinde farklı yargılar bulunmaktadır. “Daire” şeklinde bulunan dizgelerde genel 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 221 ifadeler yer almaktadır. Genelden özele bir sıralama yaptığımızda ikinci olarak “yıldız” şeklindeki dizge gelir. Son olarak da kendinden önceki iki şekli örnekleyerek tamamlayan “üçgen” şekli sıralamada yerini alır. Örnek 7: (2009 6. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 11. Soru): 4.4 Metin Türleri İle İlgili Sorular Örnek 8: (2010 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 17. Soru): Bu örnekte görüldüğü gibi verilen metnin yazınsal türlerden hangisine ait olduğu sorulmuştur. Metinde felsefe mezunu bir kişinin kendi ağzından yaşam öyküsünün ana hatları anlatılmaktadır; yani kişi otobiyografisini oluşturmaktadır. 4.5 Soru-Cevap İle İlgili Sorular SBS Türkçedeki “soru-cevap” kısmında hem bağdaşıklık hem de tutarlılık önemli bir işleve sahiptir. Çünkü herhangi bir bağlamda oluşturulan soru o bağlama paralel bir cevap gerektirmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 222 Örnek 8: (2011 8. Sınıf SBS Türkçe A Kitapçığı 9. Soru): Yukarıdaki soruda, Deniz adlı öğrenci cevap olarak haritaların bilimselliği ve insanların haritayı algılamaları hakkında konuşmaktadır. Şıklar içinde bu bağlama en uygun soru, “B” seçeneğinde sorulan “Haritalar gerçeğin kendisini mi yansıtır yoksa onun kurgulanmış resmi midir?” sorusudur. 5. Sonuç ve Öneriler Son zamanlarda dilbilim alanındaki gelişmeler dil öğretimini de etkilemiştir. Dil, dil eğitimi genelinde ve Türkçe öğretimi özelinde dilbilim uygulamaları hız kazanmıştır. Dilbilimin bir alt dalı olan “metindilbilim”, metin üretme ve tahlil süreçleri bakımından gittikçe önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, metindilbilimsel ölçütlerden “bağdaşıklık” ve “tutarlılık” ölçütlerinin SBS Türkçe testlerindeki uygulanabilirliliği tartışılmıştır. Öncelikle son üç yılın 6., 7. ve 8. sınıf SBS Türkçe testleri incelenmiştir. Bu testlerdeki eş tipli sorular “eylemler, bağlaçlar, paragraf oluşturma süreçleri, metin türleri, soru-cevap” başlıklarında sınıflandırılmıştır. Bu başlıklara ait örnek çalışmalar metindilbilimsel ölçütlerden “bağdaşıklık” ve “tutarlılık” bakımdan incelenmiştir. Çalışmalar sonunda, testlerdeki metinlerin metindilbilimsel ölçütlere uygunluğu belirlenmiştir. Metin oluşturum süreçleri hakkında bilgi sahibi olan öğrencilerin bu sorular karşısında zorlanmayacağı açıktır. Özellikle gönderim öğelerine hakim öğrenciler, soru çözerken hız sorununun da üstesinden gelmiş olacaktır. Bilgiden çok verilen bilgilerin yeniden üretilmesi istenen bu sınavda hız sorunu adayların büyük sıkıntılarından biridir. Bu bağlamda, özellikle lisans düzeyinde dilbilim derslerine ağırlık verilmesi, dilbilim incelemelerinden haberdar öğretmenlerin yetiştirilmesi dil öğrenim sahasına katkı verebilir. Böylece dilbilim incelemeleri direkt olarak işlevsellik kazanır. Metindilbilim alan bilgisine sahip öğretmen ve öğrenciler hem metin üretme hem de metin çözümleme noktasında daha bilinçli olacakları düşünülmektedir. Aynı şekilde okullarda okutulan ders kitaplarının hazırlanış sürecinde metindilbilim verilerinden yararlanmak, öğrencilerin nitelikli materyallerle eğitim öğretim yapmasına olanak verecektir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 223 Kaynakça Alan, Y. (1994). Lisan ve İnsan. İzmir: T.Ö.V Yayınları. Beaugrande, De ve Dressler, W. (1981). Textlinguistics. New york: Longman. Günay, D. (2003). Metin Bilgisi. İstanbul: Multilingual Yayınevi. Halliday, M. A. K., Hasan, R. (1976). Cohesion in English. London: Longman. İşeri, K. (2010). Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinlerin Metinsellik Özellikleri, Türkçe Ders Kitabı Çözümlemeleri (Editör: Hakan Ülper). Ankara: Pegama Akademi. Karasar, N. (2010). Bilimsel Araştırma Teknikleri. İstanbul: Nobel Yayın Dağıtım. Keçik, İ., Uzun Subaşı, L. (2004). Sözlü ve Yazılı Anlatım Üzerine, Türkçe Sözlü ve Yazılı Anlatım (Editör: Canan İleri). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını. ss.1-20. Onursal, İ. (2003). Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık. Günümüz Dilbilim Çalışmaları (Yayına Hazırlayanlar: Ayşe Eziler Kıran, Ece Korkut, Suna Ağıldere). Dilbilim Dizisi. İstanbul: Multilingual Yayınevi. ss. 121-132. Ögeyik, M.C. (2010). Metindilbilim Ölçütleriyle Yabancı Dil Sınavlarının Değerlendirilmesi: ÜDS Sınavından Örnek Bir Betimleme Çalışması. Milli Eğitim. Sayı: 186. ss. 151-165. Özkan, B. (2004). Metindilbilimi, Metindilbilimsel Bağdaşıklık ve Haldun Taner’in "Onikiye Bir Var" Adlı Öyküsünde Metindilbilimsel Bağdaşıklık Görünümleri. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi. 13/1. ss. 167-184. Riegel, M., J.-C. Pellat ve R. Rioul. (1994). Grammaire Méthodique du Français. Paris: Puf. Toklu,O. (1999). Dilbilime Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları. Uzun, L. (1995). Orhun Yazıtlarının Metindilbilimsel Yapısı. Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 224 TEKNOLOJİ KARŞISINDA TERİM ÜRETME SORUNU Sinan YENİAY Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi sinanyeniay23@gmail.com Özet Teknoloji özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılda olanca hızıyla ilerlemektedir. Bu gelişmeler, insan yaşamına olumlu yönde katkılar sunmaktadır. Teknolojiyi ve bilimi geliştiren toplumlar bunları kendi dilleri ile adlandırmaktadırlar. Bu sebeple, teknolojiyi alan ve kullanan toplumların bunu kendi dilleriyle adlandırmaları gerektirmektedir. Bu araçlara kendi dillerinde karşılıklar bularak halka sunmaları gerekmektedir. Bu terminoloji işlemini yapacak olanlar ise, şüphesiz ülkenin aydınları, dilbilimcileri ve bilim insanlarıdır. Son yıllarda ülkemizde de gelişen teknolojiye karşı terim üretme gereği duyulmuştur. Bu terimlerin bir kısmı kullanılırken bir kısmı kullanılmamıştır. Bu çalışmada, teknoloji karşısında terim üretme ile ilgili sorunlar belirlenmeye çalışılmış, son yıllarda ülkemizde kullanılan teknolojik gelişmelere getirilen Türkçe kelimelerden ve bu gelişmelere Türkçe bir karşılık bulunamayan kelimelerden örnekler verilmiştir. Terim üretme sorunu ile ilgili çözüm önerileri belirlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkçe, Terminoloji, Teknoloji. Giriş Geçmişten günümüze kullanılan araç ve gereçlerde hep değişmeler olmuştur. Bundan birkaç yüzyıl önce kullanılan araç gereçlerle günümüzde kullanılanlar arasında önemli farklar vardır. Bu, insanların merakı ve yeteneği doğrultusunda olmuştur. Bu yüzden teknoloji yıllar yılı değişmiştir. Teknoloji, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te şu şekilde tanımlanmıştır: “1. Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi, uygulayım bilimi, 2. İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü.” Yine teknolojiye, Türk Dil Kurumu Eğitim Terimleri sözlüğünde şu tanım verilmiştir: “Bir endüstri dalıyla ilgili yapım yöntemlerinin, yollarının ve araçlarının incelenmesinden oluşan bilgi dalı.” Bu tanımlardan yola çıkarak teknolojiye bir bilim diyebiliriz. Nasıl diğer bilimlerde dışarıdan gelen kelimelere Türkçe bir karşılık bulunması gerekiyorsa teknoloji ile gelen kelimelerde de Türkçe bir karşılık bulunması gerekmektedir. Terim ise Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlükde şu şekilde tanımlanmıştır: “1. Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime, ıstılah.” Bunun dışında terim ile ilgili diğer bir görüş de şudur: “ Terimler insan zihninde çağrışım yapmak, ilgi alanında bulunan kişiler için bir ışık yapmakla yükümlüdürler. Buna terimin aydınlık olma özelliği denir. Bu özellikten yoksun terimler, insanı ezberciliğe sürükler. Bu durumda düşünme eylemi verimli olmaz. Bunun en kolay çözümü terimlerin milli dilden türetilmesidir.” (Pala, 1996: 160). Bu tanımdan yola çıkarak terim olarak seçilen sözcüğün ulusal olması ve anlamayı kolaylaştırması gerektirmektedir. Seçilen sözcüğün anadilde olması hâlinde toplumun her kesimindeki bireyler seçilen sözcüğü rahatça anlayacaktır. Terimler yabancı sözcüklerden sıyrılırsa halkta okuma ve anlama isteği artacaktır. Tanzimattan günümüze kadar gelen Batı hayranlığı seçilen sözcüklerde de kendini göstermiş ve ulusal dil bilinci kaybolmuştur. Türk Dil Devrimiyle birlikte dilde ulusallaşmaya dönmüşsek de günümüzde Türkçenin bilim dili olamayacağı inancı aydınlar arasında yaygınlaşmış ve Türk aydınları İngilizce sevdalısı olmuşlardır. Bu sevda halkı bilime uzaklaştırmış ve sadece belli bir topluluğun bilim yapacağı kanısı oluşturmuştur. Dünya dilinin İngilizce olduğu söylenmekte ve bilim dilinin de 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 225 İngilizce olmasını istemişlerdir. Bilimin İngilizce ile yapılacağını savunmuşlardır. Türkiye’nin önde gelen devlet üniversitelerinde ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda İngilizce eğitim öğretim yapılması, bir bilim adamının seçilmesi veya unvanca yükselmesi için yabancı dil sınavına tabi tutulması bu anlayışın bir ürünüdür. Yine terim üretme konusunda suç Türkçeye bulunmuş “Türkçenin terim sorunu” gibi adlandırmalar yapılmıştır. Hâlbuki suç, dilde değil dili kullananlardadır. Türkçe terim üretmemiz için insanlarımızda dil bilinci olmalıdır. Dil konusunda şu görüşler dikkate değerdir: “Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Bundan dolayı ona büyük ehemmiyet vermek gerekir. Aynı dili konuşan insanlar ‘millet’denilen sosyal varlığın temelini teşkil eder. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtarmak, aralarında ‘duygu ve düşünce birliği’ olan bir cemiyet, yani ‘millet’ hâline getirir. Dilini bilmediğimiz bir ülkede, etrafımızda milyonlarca insan kaynaşsa da kendimizi ‘yalnız’ hissederiz. Fert, konuştuğu dili hazır bulur. Dil, ferde cemiyetin bağışladığı en büyük miras ve donatımdır. Ana, baba, çevre, okul, çocuğa dil vasıtasıyla cemiyetin asırlar boyunca biriktirdiği hayat tecrübesini ve kültürü de aktarır.” (Kaplan, 1987). Bu ifadeler, dilin toplum hayatındaki önemini göstermektedir. Anadilimiz konusunda ise şu sözler önemlidir: “İnsan doğumundan başlayarak içinde yaşadığı toplumda var olan bilgilerin, insanlar arasındaki davranış şekillerinin, inanç ve kuramların oluşturduğu bir değerler yığını ile kuşatır. Tüm bu değerler onları bünyesinde taşıyan dil vasıtasıyla bireylere aktarır. Çocuk, gözünü kendisini çepeçevre saran bir dil içinde açar. Bu onun anadilidir. O dilin ses özelliklerini edinir, o dilin anlama-anlatma yoluyla bilinci uyanır. Dilin temel vazifesi de budur. Dil, anlama ve anlatmayı sağlayan bir araçtır.” (Adalı, 1983). Yukarıdaki sözler dilimiz hakkındaki önemi ifade etmiştir. Terim konusunda da Türkçeden yana tavır almak doğru olacaktır. Unutmayalım ki “Dil bakıldıkça büyüyen bir ağaçtır.” (Aksan, 2010). Problem Günümüzde bilim adamları, aydınlar ve düşünürler terim üretme konusunda farklı görüşler dile getirmektedir. Bir kısmı Türkçe terim olması gerektiğini savunurken diğer bir kısmı da buna karşı çıkmaktadır. Türkçenin gelişmesini ilerlemesini isteyenler olduğu gibi ortaya çıkan terimin veya kavramın alındığı dildeki şeklinde kullanılması gerektiğini düşünenler de vardır. Bu çalışmada amaç son yıllarda gelişen teknoloji karşısında dışarıdan alınan kelimelerde hangi dilin öne çıkması gerektiği olacaktır. Sınırlılıklar Bu çalışma konusu içerik olarak dilin önemi, günümüzde İngilizce (veya başka bir yabancı dil) dilinin hayatımızı etkilemesi, Türkçenin yozlaşması, dil kurallarının kullanılmayışı gibi birçok konuyu ele almayı gerektirmektedir. Ancak konu teknoloji karşısında terim üretimi ile sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Bu konulardan bahsedilerek terim üretme konusundan uzaklaşılmamaya çalışılmıştır. Makalede teknolojinin gelişmesi ile dilimize yerleşen yabancı sözcüklere karşı türetilen Türkçe sözcüklerden ve yabancı sözcüklere karşı Türkçe terim bulunamayan sözcüklerden de örnekler verilmiştir. Bulgular ve Yorum 1.Terim Sorunu Terimin tanımını yukarıda yapmıştık. Terimlerin genel özellikleri ise şu şekilde sıralanmıştır: — “Terimler, bir bilimsel kavrama tek karşılığı bulunan kelimelerdir. — Terimlerin anlamları sabittir ve cümle içinde de olsa değişik anlamlarda kullanılamazlar. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 226 — Terimlerin bildirdiği anlam yoruma açık değildir ve karşıladıkları anlamı net, açık ve kesin bir biçimde bildirirler. — Terimler halkın söz varlığında yer almazlar ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.” (Zülfikar, 1991). Dil, hiç şüphesiz canlı bir varlıktır. Dilimizin canlılık özelliğini devam ettirebilmesi için yeni kelimelerin üretilmesi gerekmektedir. Teknoloji ile gelen dilde yozlaşma, yabancı sözcüklere Türkçe bir karşılık bulamayarak veya bulunan Türkçe karşılıkların hayata uygulanmamasıyla zirveye ulaşmıştır. Bunun için teknolojinin gelişmesiyle birlikte gelen kelimelere Türkçe karşılıklar bulmalıyız. Ulusal benliğimizi ve ulusal düşünce yapımızı ancak bu şekilde kazanabiliriz. Yine dil ve düşünce konusundaki önem şu şekilde ifade edilmiştir: “Yirminci yüzyılda dil âlimleri, psikologlar ve sosyologlar dil ile düşünce arasında sıkı bir münasebet bulmuşlardır. Bu münasebeti şöyle özetleyebiliriz: Dil, onu konuşanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarını tayin eder. Bir dilde ne kadar kelime varsa, o milletin dünya görüşü o kelimelerle sınırlıdır. İnsanoğlu bildiği ve dikkat ettiği varlıklara, duygu ve düşüncelere ad koyar, bilmediklerinin o dilde adları da yoktur. Diller sade yapıları bakımından değil, kelime kadroları bakımından da birbirlerinden ayrılırlar. Ve bu ayrılık kültür ve medeniyet farkına delâlet eder. (Kaplan: 2008). Terim üretme konusunda dilbilimci Doğan Aksan şu görüşleri dile getirmiştir: “… Türk Dil Devrimi’nin amaçlarından birini ve çalışmalarının önemli bir bölümünü terimlerin özleştirilmesi oluşturuyordu. Türk Dil Kurumu’nun kuruluşundan başlayarak bu konuda pek çok çaba harcanmış, bilim, teknik ve sanatla ilgili alanlarda 50 kadar terim sözlüğü hazırlanmıştır. Bunlar arasında, tarihten fiziksel kimyaya, yazın alanından spora, metalbilgisinden otomobilcilik ve motor bilgisine kadar çeşitli konulardaki sözlükler vardır. Önerilen karşılıklar Osmanlıca döneminden kalan terimlerin olduğu gibi Batı dillerinden giren terimlerin de özleştirilmesine yönelmiştir. Bizce, bu doğrultuda başarıya ulaşılması için en önemli etkenlerden biri, değişik alanlarda ürün veren yazarların bilinçli bir özenle Türkçe karşılıları kullanmayı yeğlemeleridir… (Aksan, 2010). Yukarıda da görüldüğü gibi Türk Dil Kurumunun terim üretme konusunda önemli çalışmaları olmuştur. Ama terim üretme, Türkçeye sahip çıkma, Türkçeyi koruma sadece Türk Dil Kurumu çalışmaları ile sınırlı kalmamalıdır. Ülkenin bilim insanları, aydınları, akademisyenleri, bilim uzmanları da bu çalışmalara katılmalıdır. Türkçe konusundaki çalışmalar sadece Türk Dil Kurumundan beklenmemelidir. Farklı alanlardaki birçok bilim insanı Kurumla ortak bir çalışmayla terim üretmelidir. Yine de TDK çalışmaları sevindiricidir. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, terim konusunda bizlere örnek olmuş ve Geometri terimlerini Türkçeleştirmiştir Türkçe terim üretimindeki veya kullanımındaki duyarsızlıklardan bazıları şunlardır: - Türkçe terim üretme gereksizdir. - Bilim evrenseldir ve evrensel kavramlarla yapılmalıdır. - Bilim ve Dünya dili İngilizcedir. - Türkçe bilim dili değildir. 2. Yabancı Dil Sorunu Türkiye’de yabancı dil ile ilgili birçok sorun vardır. Yabancı dil öğretimindeki yetersizlik, yabancı dille eğitim öğretim gibi problemler vardır. Bunların yanında bir sorun olarak yabancı dil sevgisi vardır. Bu sevgi, kendi dilini yetersiz görüp bilim dili olamayacağı inancıdır. Teknolojiyi, üreten toplumun diliyle kullanmak istemektir. Hâlbuki bu yanlış bir düşünce olup yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkçenin herhangi bir sorunu veya eksiği yoktur. Eğer bir sorun varsa o da dili kullananlardadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 227 Yabancı dil öğrenmek günümüzde bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bu, elbette yadsınamaz bir gerçektir. Ama yabancı dili direk yaşamımıza almak ise doğru değildir. Özellikle teknoloji yoluyla gelen kelimeleri olduğu gibi değil Türkçeleştirerek kullanmamız gerekir. Dilimize giren bu yabancı kelimeler elbette ki Türkçenin sonunu getirmeyecektir fakat insanlardaki Türkçe bilincini, Türkçe sevgisini önemli oranda etkileyecektir. Örnekler Teknoloji ile gelen yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar bulunmuştur. Bazı örnekleri aşağıdadır. Bu üretilen kelimeler Türk Dil Kurumu’nun Yabancı Sözcüklere Karşı Türkçe Karşılıklar kılavuzundan alınmıştır. Yazılan ilk kelime Türkçedeki kullanılış şekli eğri yazılan ise hangi dilden geldiğini belirtmiştir. Bunlardan sonra ise kelimeye getirilen Türkçe karşılık ve kelimenin anlamı yazılmıştır. - Call-Center İng. callcenter- Çağrı Merkezi: Herhangi bir şirketin müşterisinin ihtiyaçlarını, beklentilerini öğrendiği, kısa çözüm yollarını sunduğu çalışma birimi. - Cip İng. chip - Yonga: Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon benzeri yarı iletken malzeme. - Data İng. Data - Veri: Bilgi. - Dedektör Fr. détecteur - Algılayıcı: Gaz, mayın, radyoaktif mineral, manyetik dalga vb.ni bulmaya, tanımaya yarayan cihaz. - Fotokopi Fr. Photocopie kopyasını çıkarma yöntemi. - Tıpkıçekim: Bir yazı, kitap veya biçimin fotoğraf yoluyla - İnternet İng. İntertional network’den – Genel Ağ: Bilgisayar ağlarının birbirlerine bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası bilgi iletişim ağı. - Kripto Fr. crypto – Saklı Yazı: Gizlilik taşıyan belge. - Link İng. link – İlişim: İletişimi sağlayan dizgenin, teknik ağın birliği. - Mesaj Fr. message – İleti: Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi. - Navigasyon Fr. navigation – Yolbul: Yol ve belirlenen yeri bulma işi. Teknoloji ile gelen yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulunamayan sözcüklerden bazıları aşağıdadır: - Amortisör Fr. amortisseur: 1. Motorlu taşıtlarda sarsıntı, sallantı vb. hareketleri en aza indiren, yayların gereksiz hareketlerini gidermeye yarayan düzen. 2. bu düzeni kuran öge. - Anten Fr. antenne: Boşlukta yayılan elektromanyetik dalgaları toplayarak bu dalgaların transmisyon hatları içerisinde yayılmasını sağlayan cihaz. - Deklanşör Fr. déclencheur: Fotoğraf makinesinin fotoğraf çekilirken basılan düğmesi. - Disk İng. Disk: Disk - Fan İng. fan: 1. Havalandırma aracı, pervane, pervane kanadı, vantilatör. 2. Sıcak veya soğuk havayı dengeli olarak savuran araç. - Fotoğraf Fr. photographe: 1. Çeşitli araç ve malzeme kullanarak görüntüyü özel bir yüzey üzerinde sabitleme. 2. Bu yöntemle aktarılarak çoğaltılan resim, foto. 3. mec. Görüntü. - Helikopter Fr. hélikoptére: Dik iniş ve çıkış yapabildiği için dar yerlerde de kullanılabilen, tepeden pervaneli uçan taşıt. - Kamera Fr. caméra: Görüntülerin filme alınmasını sağlayan alet, alıcı. - Lens İng. lens: Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 228 - Robot Fr. robot: Belirli bir işi yerine getirme için manyetizma ile kendisine çeşitli işler yaptırılabilen otomatik araç. Sonuç Bu çalışmada teknolojinin gelişmesiyle birlikte dilimizdeki terim üretme ve üretilen kelimelerin kullanma sorunu aktarılmaya çalışılmıştır. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere Türkçe karşılık bulma gerekliliği anlatılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak da dilimizin geleceği ve korunması için teknoloji yoluyla gelen kelimelere Türkçe karşılık bulmalıyız. Bunun yanında bu kelimelerin günlük hayatımızda kullanılması için de gerekli önlemleri almalıyız. Öneriler Bu konuda öneriler maddeler hâlinde belirlenmeye çalışılmıştır: 1. Terim üretme konusunda ilgili bilim adamlarıyla birlikte bir kurul oluşturularak terim üretilmelidir. 2. Terim üretme ile ilgili bilgi şöleni ve kurultaylar düzenlenmelidir. 3. Dil kanunu çıkarılarak Türkçenin tarafı olunmalıdır. 4. Teknoloji ile gelen kelimelere hiç zaman geçirmeden bir karşılık bulunmalıdır. Kaynakça Adalı, O. (1983). Anadili Olarak Türkçe Öğretimi Üstüne. Türk Dili, 379–380, 31–35. Aksan, D. (2010). Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını. Ankara: Bilgi Yayınevi. Kaplan, M. (1987). Türk Milletinin Kültürel Değerleri. Ankara: KTB Yayınları. Kaplan, M. (2008). Kültür ve Dil. İstanbul: Dergâh Yayınları. Pala, İ. (Hazırlayan) (1996). Türkçe Kültürü. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları. Zülfikar, H. (1991). Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları. Ankara: TDK Yayınları. http://tdkterim.gov.tr/bts/ http://tdkterim.gov.tr/karsilik/ 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 229 TÜRKÇE EĞİTİMİ VE ÖĞRETİMİNDE TÜRK DİL KURUMU İNTERNET SAYFASINDAN YARARLANILMASI Ebru GÜLENÇ Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi ebru.gulenc@hotmail.com Özet Hızla gelişen teknolojiyle beraber internet kullanımı gittikçe yaygınlaşmıştır. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler sonucunda İnternetteki öğrenme ortamları, eğitim alanında daha fazla kullanılmaya başlanmış, eğitim- öğretim etkinlikleri elektronik ortamlarda daha yaygın bir şekilde yapılır hale gelmiştir. TDK internet sayfasında yer alan uygulama vb. materyallerin Türkçe eğitiminde kullanılması ve buna yönelik öneriler bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkçe eğitimi ve öğretiminde TDK internet sayfasından nasıl yararlanılacağını açıklamak ve konuyla ilgili örnekleri vermektir. Anahtar Kelimeler: TDK, TDK internet sayfası, Türkçe eğitimi-öğretimi Giriş Her konuda ve alanda olduğu gibi, Türkçe eğitimi ve öğretiminde de internet sayfalarından en iyi şekilde yararlanılabilir. İnternet siteleri eğitim açısından çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Çünkü internet sayfaları ses ve görüntülü araçlara, etkileşimli araçlara, haberleşme araçlarına ve diğer internet sayfalarına bağ içererek zengin bir öğrenme ortamı sağlayabilmektedir. Öğrencilerin kütüphanesinde bulamadığı materyallere İnternet aracılığıyla çok kolay bir şekilde erişmesi veya belli bir konunun alan uzmanıyla iletişim kurması, öğrendiği konular ile ilgili alıştırmalar yapması, oyunlar ve çeşitli etkinlikler sayesinde konu ile ilgilenenlerle iletişim kurup bilgi paylaşması, güncel bilgilere ulaşması daha kolay olabilmektedir. Özellikle TDK internet sayfası, her seviyedeki Türkçe eğitimi ve öğretiminde yararlanılacak ana kaynakların önemlilerinden biridir. Bu sayfada yer alan aşağıdaki başlıklar altında toplanan materyaller Türkçe eğitiminde aktif olarak kullanılabilir. Bu çalışmada, belirtilen materyallerin özellikleri ve Türkçe eğitiminde hangi alanlarda kullanılabileceği açıklanmaktadır. Ayrıca Türkçe eğitimi ve öğretiminde dinleme/izleme, okuma, yazma ve konuşma alanlarındaki kazanımlara da yer verilmiştir. TDK İnternet Sayfasındaki Türkçe Eğitimi ve Öğretimiyle İlgili Kullanıcılara Sunulan Materyaller 1) Sıkça Karıştırılan Sözler: Sözcüklerin birbirleriyle karıştırılması ve yanlış anlamda kullanılması da bir anlatım bozukluğudur. Bu bozukluğu önlemek amacıyla TDK, sıkça karıştırılan sözlerden oluşan yeni bir yazılımı kullanıcıların yararlanmasına sunmaktadır. Böylece kullanıcılar; “Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. (O.4.1.). Aynı zamanda; Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını da dikkate alarak kullanır.” (O.4.2.). Arama kutucuğuna birbiriyle karıştırılan sözlerden biri yazılarak arama yapılabilir. Sıkça karıştırılan sözlere örnekler: * Muhabere – Muharebe * Mahsur – Mahzur * Maiyet – Mahiyet * Meşruiyet – Meşrutiyet * Muhasebe – Musahabe 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 230 * Nüfus – Nüfuz * Öğretim – Öğrenim * Özel – Özgü 2) Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu: Bu kılavuz ile söz varlığımıza son dönemde giren yabancı sözlere karşılık önerilmesi amaçlanmaktadır. Bu kılavuz yazı dilimizde, bölge ağızlarında, tarihsel metinlerde, çağdaş Türk lehçelerinde var olan söz varlığımız gözden geçirilerek oluşturulmuştur. Yazılımda hem kapsamlı arama yapılabilmekte hem de tüm veri abecesel olarak da listelenebilmektedir. Bu kılavuz sayesinde kullanıcılar; Yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş kelimelerin yerine Türkçelerini kullanır. (K.1.6.). Örnekler: * Abone (Fr.) – Sürdürümcü * Barkod (Fr.) – Çizgi im * Center (İng.) – Merkez * Catering (İng.) – Yemek hizmeti * Dedüksiyon (Fr.) – Tümdengelim * E-mail (İng.) – Elektronik posta * Editör (Fr.) – Yayımcı * Manifesto (İt.) – Bildiri * Kalifiye (Fr.) – Nitelikli* Zapping (İng.) – Geçgeç 3) Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular: Türkçenin söz varlığındaki bazı sözler yanlış söylenmekte, yanlış yazılmakta, kimi zaman da yanlış anlamda kullanılmaktadır. Çoğu yabancı kökenli olan bu sözlerin Türkçedeki söylenişleri ve yazılışları genel kullanıma göre ölçünlü duruma gelmiştir. Bu sözlerin ölçünlü biçimleriyle Türkçede kullanılması söyleyişte ve yazımda birliğin sağlanması açısından önem taşımaktadır. Türkçe karşılıkları varsa bu karşılıkların kullanılması yanlışlardan kaçınmak açısından doğru bir çözümdür. Ancak Türkçe karşılığı yaygınlaşmamış sözlerin kullanılması durumunda bu sözleri ölçünlü Türkçedeki biçimleriyle yazmak ve söylemek gerekir. Sitede, bu yanlışlardan kaçınmak isteyenlere yardımcı olmak amacıyla böyle bir çalışmaya yer verilmiştir. Sıkça yapılan yanlışlara düşmemek ve doğrusunu öğrenmek için arama kutusuna kelimeler yazılıp bakılabilmekte, ayrıca kutucuğun üst tarafında örnek sözcükler, akan yazı şeklinde de geçmektedir. Örnekler: Yanlış Tafsiye Tahtarevalli Tanımamazlık Teferuat Tela: fuz Doğru Tavsiye Tahterevalli Tanımazlık Teferruat Telaffuz Yanlış Taha: mül Takikardi Taşaron Tekrardan Tenbel Doğru Tahammül Taşikardi Taşeron Tekrar Tembel 4) Parmak Alfabesi: Türkçe sözlükteki her kelimenin, işaret diliyle nasıl ifade edildiği gösterilmektedir. Arama kutucuğuna istenilen kelime girilerek, hem kelimenin anlamı, açıklaması; hem de işaret diliyle ifade edilişi gösterilmektedir. 5) Sözbul: TDK Sözcük – Bulmaca Bilgilendirme Uygulamasıdır. Hem üye olunarak hem de üye olunmadan günün iletisi okunabilmektedir. Bu uygulamayla Türkçe söz dağarcığı geliştirilebilir. Öğrenciler; kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. (O.4.3.). Yeni öğrendiği kelime, kavram, atasözü ve deyimleri kullanır. (K.5.4.). Okuduklarından hareketle öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. (O.4.4.). Böylelikle okuma ve konuşma alanında kazanımlar sağlanmış olur. Sözbul’da üye olacak herkese her gün; 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 231 * Türkçe Sözlükten günün sözü, * Yabancı Sözlere TDK’nin önerdiği Türkçe karşılık, * Bir yazım kuralı, * Günün atasözü/deyimi, * Günün bulmacası SÖZBUL e-postası ile gönderilmektedir. Üyelik ücretsizdir. Ayrıca üye olmadan da verilen güvenlik kodu girilerek günün iletisi görüntülenebilir. 6) Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü: Atasözlerimiz ve deyimlerimiz, Türkçenin söz varlığını oluşturan önemli öğelerindendir. Hayata bakışımızın, değerlerimizin, geleneklerimizin, inançlarımızın söze dönüşmüş biçimleridir. Kültür değerimizdir. Sitedeki veri tabanında 2.396 atasözü, 11.209 deyim bulunmakta ve kullanıcılara iki tür arama yapma imkânı sunulmaktadır. Anlamını öğrenmek istediğiniz atasözünün tamamını, bir bölümünü veya içinde geçen herhangi bir sözcüğü arama kutusuna yazarak atasözü/deyimde seçeneği ile arama yapabilirsiniz. Ayrıca yazılım, yalın sözcükle yapılan aramalarda sözcüğün ek almış biçimlerini de kullanıcıya sunma özelliğine sahiptir. Arama sonucunda bulunan atasözü ve deyimin anlamından sonra edebiyatımızın tanınmış yazarlarından alınma örnek cümleler de verilmekte, hangi sözün atasözü hangi sözün deyim olduğu da bildirilmektedir. Bir de ‘anlamda’seçeneğiyle de arama yapılabilmektedir. Bu materyalde “Atasözü, deyim ve söz sanatlarını uygun durumlarda kullanarak anlatımını zenginleştirir.” (Y.2.6.). 7) Büyük Türkçe Sözlük: Türkçenin bütün söz varlığını bir araya getiren ve ortak bir veri tabanında kullanıma sunulan Büyük Türkçe Sözlük, yazı dilimizin söz varlığının yanı sıra bütün bilim, sanat ve spor terimlerini, yer adlarımızı, kişi adlarımızı, bölge ağızlarımızdaki ve kaynaklarımızdaki sözcükleri, deyimleri içermektedir. Büyük Türkçe Sözlük, anlamını öğrenmek istediğiniz herhangi bir sözün; ölçünlü dilde veya ağızlarda kullanılan sözcük, deyim, terim, özel ad olup olmadığına bakmadan tek veri tabanında arama yapma imkânı sağlamaktadır. Büyük Türkçe Sözlükte söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767 söz varlığı bulunmaktadır. 8) Güncel Türkçe Sözlük: Türkçenin en güvenilir, en gelişmiş ve en güncel sözlüğü, 1945’ten beri yayımlanan TDK Türkçe Sözlük’ünün Genel Ağ’daki sürümüdür. Sürekli güncellenmektedir. Şu anda sözlükte 121.509 anlam bulunmaktadır. Güncel Türkçe Sözlükte kişi adları yer almamaktadır. Ayrıca ana sayfada sağ köşede kutucuk hâlinde yer alıp, kolay arama sağlanmaktadır. Büyük Türkçe Sözlük ve Güncel Türkçe Sözlük sayesinde söz varlığını zenginleştirme çalışmalarında; Türkçe sözlük, atasözleri ve deyimler sözlüğü, terimler sözlüğü, ansiklopedik sözlük vb. den yararlanılır. (D/İ.4.2.A.). 9) Sesli Türkçe Sözlük: Güncel Türkçe Sözlük’ün yeni bir sürümüdür. Aramak istediğiniz sözü kutucuğa yazarak aradığınız sözle ilgili bilgilere erişebileceğiniz gibi herhangi bir eki, ses öbeğini yazarak da sorgulama yapabilirsiniz. İle başlayan, 1.ve/veya 2.kelimesi … başlayan, içinde… olan seçenekleriyle de arama yapılabilinmektedir. Sesli Türkçe Sözlükte madde başı her söz seslendirilmiştir. Seslendirmeleri Göksel DURNA ile Rahmi AYGÜN tarafından yapılmıştır. Böylelikle kelimelerin doğru telaffuz edilmesi (K.2.3.) ve standart Türkçe ile konuşulması (K.1.4.) amaçlanmıştır. 10) Kişi Adları Sözlüğü: Erkek ve kız adlarının çeşitli kaynaklardan taranmasıyla hazırlanmış bir sözlüktür. Sözlükte, 3.612 kız, 7.230 erkek olmak üzere toplam 10.842 ad bulunmaktadır. Aranan söz yazılarak; tüm adlar arasında, erkek adları arasında, kız adları arasında, erkek veya kız adı olanlar arasında, benzer, aynı, ada ve anlama göre seçenekleriyle de aranma imkânı sunulmaktadır. 11) Terim Sözlükleri: Terimler Sözlüğü, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, Ekonometri Terimleri Sözlüğü olarak üç kısma ayrılmaktadır. Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü’nde Türkçe veya diğer diller seçenekleriyle arama yapılabilmekte ve veri tabanında 185.332 terim bulunmaktadır. Üç ayrı aşamada arama yapılabilmektedir. Birinci aşamada, aranan terimle birebir eşleşen terimler ve anlamları sıralanmaktadır. (Örnek: alan). İkinci aşamada, aranan terimi içeren madde başları, içinde yer aldığı sözcükle birlikte gösterilmektedir. (Örnek: alan boşluğu). Üçüncü aşama ise ikinci aşamanın genişletilmiş biçimidir. (Örnek: değişir alanlı işlem). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 232 12) Türk Lehçeleri Sözlüğü: Türk lehçeleri arasında karşılıklar kılavuzu olarak hazırlanmıştır. Türkiye Türkçesi ile birlikte Azerbaycan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygur lehçelerinin söz varlığından seçilmiş sözler bulunmaktadır. Ayrıca Rusça dil seçeneği de vardır. 75.000 söz varlığı bulunmaktadır. 13) Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü: Bu sözlükte, edebi eserlerimizde kullanılan sözler, anlamlarıyla ve örnekleriyle birlikte verilmektedir. Fransızca başta olmak üzere İtalyanca, Almanca ve İngilizce gibi dillerden alıntılara ve Türkçeye yerleşen Rumca ve Ermenice kökenli alıntılara da sözlükte yer verilmiştir. Şu ana kadar 87 yazarın 466 eseri fişlenmiştir. Bu sözlükte edebi eserlerimizde geçmiş Batı kökenli 5.321 söz ve bunların yer aldığı 25.530 örnek cümle bulunmaktadır. 14) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü: Derleme sözlüğü ile Anadolu ağızlarıyla ilgili olarak TDK tarafından yayımlanan çalışmaların sözlük kısımlarının Genel Ağ ortamına aktarılmış şeklidir. Sözlükte, tam sözcük ile başlayan ve içinde… olan seçenekleriyle arama yapılabilmektedir. Yaklaşık 232.000 söz varlığından oluşmaktadır. 15) Türkçede Eş ve Yakın Anlamlı Kelimeler Sözlüğü: Eş ve yakın anlamlı kelimelerin aramaları kapsamlı bir şekilde yapılabilmektedir. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. 16) Tarama Sözlüğü: Türk Dil Kurumunun 1965 yılından 1977 yılına kadar sekiz cilt olarak yayımladığı 13. Yüzyıldan beri Türkiye Türkçesiyle yazılmış kitaplardan toplanan Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü’nün veri tabanına toplanarak kullanıma sunulmuş hâlidir. Sözlere ait cümleler özgün biçimleriyle resim olarak verilmiştir. Tam sözcük, 1.ve/veya 2.kelimesi … başlayan ve anlamda arama seçenekleriyle kullanıma sunulmuştur. 10,11,12,13,14,15 ve 16’ncı maddelerdeki materyallerin Türkçe eğitimi ve öğretiminde dinleme/izleme, okuma, konuşma alanlarında kullanıcılara sağladığı kazanımları şunlardır: * Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerini kavrayarak birbiriyle anlamca ilişkili kelimelere örnek verir. (D/İ.4.1.). * Aynı kavram alanına giren kelimeleri, anlam farklılıklarını dikkate alarak kullanır. (D/İ.4.2.). * Okuduğu metinde geçen kelime, deyim ve atasözlerini cümle içinde kullanır. (O.4.3.). * Okuduklarından hareketle öğrendiği kelimelerden sözlük oluşturur. (O.4.4.). * Yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş kelimelerin yerine Türkçelerini kullanır. (K.1.6.). * Yeni öğrendiği kelime, kavram, atasözü ve deyimleri kullanır. (K.5.4.). 17) Yazım Kılavuzu: Arama ve bilgi verme olarak iki şekilde sitede yer almaktadır. Arama olarak; ana sayfada sağ alt köşede, bilgi olarak sol köşedeki sitenin içerik kısmında yer almaktadır. Yazım Kılavuzu’nda, ile başlayan, 1.ve/veya 2.kelimesi … başlayan, içinde… olan gibi arama seçenekleri bulunmaktadır. Kılavuzda aşağıdaki konular hakkında bilgiler ve örnekler verilerek konu anlatımı yapılmıştır: * Ses, Harf ve Alfabe * Sesler ve Ses Uyumları * Düzeltme İşareti * Büyük Ünlü Uyumu * Küçük Ünlü Uyumu * Ünlü Düşmesi * Ünsüz Uyumu ve Ünsüz Düşmesi * Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 233 * Noktalama İşaretleri * Kısaltmalar * Hece Yapısı ve Satır Sonunda Kelimelerin Bölünmesi * Bazı kelime ve eklerin, sayıların, birleşik kelimelerin, deyimlerin, ikilemelerin ve alıntı kelimelerin, yabancı özel adların yazılışları. Kılavuzun Türkçe eğitimi ve öğretiminin yazma alanında kullanıcılara sağladığı kazanımlar şunlardır: * Standart Türkçe ile yazar. (Y.1.4.). * Yabancı dillerden alınmış, dilimize henüz yerleşmemiş kelimelerin yerine Türkçelerini kullanır. (Y.1.6.). * Yazım ve noktalama kurallarına uyar. (Y.1.11.). * Yazım kurallarını kavrayarak uygular. (Y.6.1.). * Noktalama işaretlerini işlevlerine uygun olarak kullanır. (Y.6.2.). * Yazdıklarını yazım ve noktalama kurallarına uygunluk yönünden değerlendirir. (Y.4.3.). 18) TDK Kütüphanesi: Bir uzmanlık kütüphanesidir. Kütüphanede Türk dili ve edebiyatı ile ilgili yayınların yanı sıra, genel Türkoloji ile ilgili yayınlar da yer almaktadır. İnternet üzerinden tarama ve katalog taraması yapılabilmektedir. Kütüphanenin Türkçe eğitimi ve öğretiminin okuma alanında kullanıcılara sunduğu kazanımları şunlardır: * Kitaplık, kütüphane, kitap fuarı ve kitap evlerinden faydalanır. (O.5.5.). * Süreli yayınları takip eder. (O.5.3.). 19) Türkçe Gönüllüleri: Türkçe Gönüllüleri Ağ Kümeleri başlığı altında Türkçeye gönül vermiş sitelerin yer aldığı bir sayfadır. Bu sitelerde de Türkçe ile ilgili bilgiler, eserler, araştırmalar, haberler, yazılar vb. unsurlar bulunmakta ve kullanıcıların yararına sunulmaktadır. 20) Türkçe Tartışma Topluluğu (TTT): Türkçenin geliştirilmesini, zenginleştirilmesini ve özleştirilmesini sağlamak için; Türkçe ile ilgili çeşitli konuların tartışılabildiği, düşünceler ve önerilerin paylaşılabildiği, belirli tartışma konularının yanı sıra ilgi çekici dil konularında da farklı görüşleri öğrenmek için kurulan bir topluluktur. TTT’ye üyelik ücretsizdir. Üyeler, mevcut tartışma topluluklarının alt öbeklerini açabilecekleri gibi yeni bir tartışma topluluğu kurarak ilgi alanlarına göre tartışma başlatabilirler. Örneğin; Yazım Tartışma Topluluğu’nun alt öbeği olarak Birleşik Sözlerin Yazılışı oluşturulabilir. Bir de tartışma konuları Türkçe ile ilgili olmalıdır. Bu materyalin Türkçe eğitimi ve öğretiminin dinleme/izleme, konuşma ve okuma alanlarındaki kazanımlarıyla kullanıcılar: * Çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip eder. (D/İ.5.3.). * Anlamadıklarını ve merak ettiklerini sorar. (K.5.2.). * Okudukları ile ilgili duygu ve düşüncelerini arkadaşlarıyla paylaşır. (O.5.6.). 21) Bilgi Edinme Hakkı: Türkçe ve Kurum çalışmaları ile ilgili bilgi edinmek isteyen kişilerin “Bilgi Edinme Kanunu ve Yönetmeliği” usullerince kuruma yöneltebilecekleri sorulara ilişkin haktır. * Sözlüklere yönelik eleştiriler ve katkılar katki@tdk.org.tr adresine, * İşaret dili ile ilgili bilgi edinmek için e-postalar isaretdili@tdk.org.tr adresine gönderilebilir. Bilgi edinmek için bilgi@tdk.org.tr adresine e-posta gönderilebilir. Kuruma başvurmak için; Atatürk Bulvarı No: 217, Kavaklıdere, Ankara adresi ziyaret edilebilir. Kuruma (312) 457 52 00 numarasından ulaşılabilir, (312) 468 07 83 numarasından belgegeçer (faks) gönderilebilir. Bilgi edinme hakkı ile kullanıcılar, anlamadıklarını ve merak ettiklerini sorar. (K.5.2.). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 234 22) Dünden Bugüne Türkçe: Prof. Dr. Hamza Zülfikar’ın Türk Dili dergisinde ‘ Dünden Bugüne Türkçe’başlığı altında yayımlanan Şubat 2007, Sayı: 662 den; Mart 2010, Sayı: 699 da yer alan yazılarına bu sayfadan ulaşabilirsiniz. Bu sayede kullanıcılar süreli yayınları takip etmiş olur. (O.5.3.). 23) Konferans Merkezi: TDK toplantı salonundaki açık oturumları, bilgi şölenlerini (sempozyum),kurultayları ve diğer etkinlikleri canlı ve bant yayını olarak sayfadan izleyebilirsiniz. Böylelikle kullanıcılar çok yönlü iletişim araçlarındaki yayınlardan ilgi, istek ve ihtiyaçlarına uygun olanlarını takip etmiş olur. (D/İ.5.3.). 24) Engelliler İçin Sayfalar: Kurumun internetteki sayfalarından ana sayfa ve tarihçe sayfası görme engelliler için seslendirilmiş ve duyma engelliler için görüntülendirilmiştir. Bu linkten sayfalara ulaşılabilmekte ve engellilere büyük kolaylıklar sağlanmaktadır. 25) Yazılımlar: Bilgisayarınızda kullanabileceğiniz yazılımları, yazılım güncellemelerini ve yazı tiplerini indirme amaçlı hazırlanan bir sayfadır. * Ters dizici ve dizin yazılımı, * Adobe Reader, * Yazı Tipleri 1–2 * Ekonometri Terimleri Sözlüğü gibi programlar bulunmaktadır. 26) Türk Dili Dünya Dili: Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın Türk dilinin bir dünya dili olduğunu kanıtlayan makalesi bu sayfada yer almaktadır. Sonuç ve Öneriler Günümüzde teknoloji kullanımının önemi hızla artmaktadır. İnsanlar bir sözlük karıştırmaktan daha çok hem zamandan tasarruf etmeyi istemekte hem de aradığı bilgiye kolayca ulaşabilmeyi hedeflemektedir. İşte bu noktada TDK internet sayfası Türkçe eğitimi ve öğretimi alanında bol seçeneği ve yararlanma alanlarıyla bu ihtiyaca cevap verebilecek niteliktedir. Sadece Türkçe eğitimi ve öğretimi alanında değil, her alanda yararlanılabilecek kaynaktır. Örneğin; Sözlükler ve Yazım Kılavuzu alanı herkesin yararlanabileceği bir materyaldir. Yine Ekonometri Terimleri Sözlüğü, Yazılımlar gibi materyallerle de farklı alanlara hitap etmektedir. Sitede toplam 24 ana bağlantı yer almaktadır. Bu bağlantıların 7 tanesi Türkçe eğitimi ve öğretiminde doğrudan yararlanılacak kaynakları içermektedir. Öte yandan diğer 2 bağlantı ise Türkçe ile ilgili topluluklar ve gönüllülerle ilgili bağlantıları içermektedir. Diğer bağlantılar ise site hakkında genel bilgiler, diğer alanlarda yararlanılacak kaynaklar, çalışmalar ve ek hizmetleri kapsamaktadır. Bu bağlantılardan her alanda hızlı ve güvenilir bilgilere erişmek mümkündür. Ayrıca bu bağlantıların Türkçe eğitimi ve öğretiminin dinleme/izleme, okuma, konuşma ve yazma alanlarındaki kazanımları da çok önemli ve yararlıdır. Bu yüzden bu konuda sitenin önemini artırmaktadır. Ancak sitenin hızının artırılması ve yararlanılacak kaynaklara bir tıklamayla ulaşılmasının sağlanması verilen hizmetin kalitesini artıracaktır. Bu sayede daha etkin bir şekilde yararlanılabilinecektir. Türkçeyle ilgili hizmet noktasında TDK internet sitesi sadece bu sayfa ile sınırlı değildir. Çeşitli kurum ve kuruluşların sempozyumlarında da destek vererek sağladığı yararı pekiştirmektedir. Kaynakça www.tdk.gov.tr 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 235 TÜRKÇE EĞİTİMİNDE 100 TEMEL ESERİN KULLANILMASI İlay Aybala PARTİ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi ilay_aybala_91@hotmail.com Özet Bu çalışmanın amacı, ilköğretime tavsiye edilen 100 Temel Eserin Türkçe derslerinde nasıl kullanılabileceğini araştırmak ve önerilerde bulunmaktır. Öğrenci, anlatım gücünü, anlam zenginliğini, kelime hazinesini okuma kitaplarındaki metinler aracılığıyla edinir ve geliştirir. Öğrencilere toplumun ortak değerlerini ve kültürünü edindirmek amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı, okuma kitapları seçiminde öğretmenlere ve velilere yol gösterecek 100 eserden oluşan kitap listesi yayımlamıştır. Ancak hangi kitapları hangi yaştaki çocukların okuması gerektiğine dair seviyelendirme yapılmamıştır. Bu durumda, kitapların seçiminde devreye Türkçe öğretmeni girmektedir. Öğretmen, öğrencilerin ilgi alanları, yaş, cinsiyet, okuma hızı gibi kriterlere göre kitapların seçiminde yardımcı olmalıdır. İlköğretime yönelik Türkçe kitaplarındaki temalar ve alt temalar dinleme ve okuma eğitimi metinlerinin seçiminde önemli bir yer tutar. İlköğretim Yüz Temel Eser de alt tema açısından zengin bir birikime sahiptir. Türkçe öğretmeni, kitabındaki temaları seçilen eserlerin temalarıyla eşleştirmeyi ve zenginleştirmeyi bilmelidir. Tema olarak benzer olup farklı türlerdeki kitaplardan yararlanılabilir. Şiir, türkü, mani, ninni gibi eserleri ezberleterek öğrencilerin pasif kelime hazinelerinin geliştirilmesine katkı sağlanabilir. Öğretmen, hangi kitabın hangi temayı işlediğini, bu kitaplara ilgiyi yönlendirmeyi, bu eserlerle dersi eğlenceli ve daha etkili bir hale getirmeyi bilmeli ve bunu derslerinde uygulamalıdır. Şiir, fıkra, mani, türkü, tiyatro gibi türlerden oluşan eserleri bir bütün olarak okutmamalı, sırası geldiğinde sınıfta dersi renklendirmek için kullanmalıdır. Öğrencilerde ve yetişkinlerde, okuma alışkanlığı ve kültürünün olmadığının her vesileyle dile getirildiği günümüzde, okumanın eğitim sürecinde aile ve öğretmen gözetiminde yapılmasına imkan sağlayan İlköğretim Yüz Temel Eser, uygun tekniklerle yönlendirildiğinde Türkçe eğitimi kazanımlarına, özellikle de okuma becerisi kazanımlarına ulaşmada önemli katkılar sağlayabilir. Anahtar Kelimeler: Türkçe Eğitimi, 100 Temel Eser, Okuma Eğitimi Giriş 1. Problem Durumu Okuma, şekillerin ve sembollerin gözümüz ile algılanıp aklımızla yorumlanma sürecidir. Yalçın (2006)’a göre okuma insanların kendi aralarında önceden kararlaştırdıkları özel sembollerin duygu organları yoluyla algılanıp beyin tarafından yorumlanarak değerlendirilmesi işlemidir Okuma insanın dünyasının kavrama ve düşünme yönlerini geliştirir. Öğrenme kavrayışını, analiz ve sentez gücünü, yorumlama ve yeni hükümler verme yeteneğini arttırır. Düşünen ve konuşan toplum olmanın yolu kitap okumaktan geçer. Metni okuyan bireyden okuduğunu anlaması, yorumlayabilmesi, yeni çıkarımlarda bulunabilmesi, karar alabilmesi beklenir. Okuma birçok zihinsel ve fiziksel olayın gerçekleşmesiyle oluşan karmaşık bir süreçtir. Bu nedenle sürekli geliştirilmesi gerekmektedir. Okuma alışkanlığı, öğrenmeyi gerçekleştirmek için okumayı bir araç olarak kullanma sıklığıdır. Kişi, okuma eğitimiyle kazandığı okuma becerisini, bir alışkanlık hâlinde ömür boyu sürdürebilmelidir. Alışkanlığını sürdürenler, gözlemci, araştırıcı ve eleştirici olurlar. Okuma alışkanlığı şüphesiz ki ailede kazanılır; okulda ise pekişir ve gelişir. Maraşlı (2005)’nın da belirttiği gibi; çocuk evde anne-babasını örnek alırken okulda da öğretmenini alır. Okuma 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 236 alışkanlığının kazanılmasında evde ebeveyne, okulda ise öğretmene büyük görev düşmektedir. Örneğin dersin bos zamanlarında örgenciler serbest bırakılarak öğretmen de bu bos zamanı kitap okuyarak geçirebilir. Aynı şekilde evde ebeveyn de günün belli saatlerinde okuma programları düzenleyerek çocuklar okumaya yönlendirilebilir. Bu kişilerin çocukları okumaya teşvik etmesi ve yönlendirmesi okuma alışkanlığı kazandırmanın temelini atar. Aksi takdirde Büyükkantarcıoğlu (2006)’nun belirttiği gibi; öğretmenin sorgusuz otoritesi, benmerkezli eğitimi ve ders kitaplarının çocuğa göre olmamasından dolayı çoğu öğrenci eğitimin ilk dönemlerinden itibaren okumaya ilgilerini kaybetmeye başlarlar. Ülkemizde okuma becerisi okuma alışkanlığına dönüştürülememiştir. Bu okumama durumunu üstüne alıp geniş bir araştırma yapan kuruluşlar olmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı 2005 yılında İlköğretim Birinci Kademe için okunması gereken 100 Temel Eseri belirlemiştir. Bu eserlerin ne kadar başarılı seçildiği ise hâlâ tartışılmaktadır. Tartışmalar sürmeye devam etse de bu eserlerden yararlanma yoluna gitmemiz öğrencilerimize daha faydalı olacaktır. Özen (2001)’e göre Türkçe öğretmenlerinin görevi geleceğin Türkçe,edebiyat öğretmenlerini yetiştirmek değildir. Öğrencilerin görgüsünü edebiyatla zenginleştirme, onlara güzel eserlerin güzelliğini duyurma, anadilini, sanatını ve edebiyatı bir okuyucu düzeyinde sevdirme ve okuma alışkanlığı kazandırmadır. Günümüzdeki teknolojik gelişmeler ve farklı uyaranların öğrenciyi etkilemesi kitaplardan uzaklaştırmıştır. Öğrencilerin farklı kişilik özelliklerini, ilgi ve beğenilerini göz önünde bulundurarak öğretmenin öğrenciyi kitap seçmeye ve okumaya teşvik etmesi gerekmektedir. Seçilen kitap öğrencinin kitap okumaya karşı oluşturacağı tutumu belirler. Bu sebeple öğretmenlerimizin tavsiye edeceği kitap konusunda oldukça dikkatli ve bilgili olması gerekmektedir. 2. Amaç Bu çalışmanın amacı, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim okulları için hazırladığı 100 Temel Eser serisinde yer alan kitapların Türkçe derslerinde ne kadar etkili kullanılabileceğini ve nasıl kullanılacağını araştırmaktır. Öğrenciye okuma alışkanlığı kazandırmakla yükümlü olanlardan biri olan Türkçe öğretmenine tema ve alt temaları kitaplarla ilişkilendirip kolaylık ve öğrencinin ilgisi dâhilinde kitaplar okuyabilmesini sağlamaktır. 3. Yöntem Tarama modelleri, geçmişte ya da günümüzde var olan bir durumu, olduğu gibi betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar, 1991) Bu araştırmada, tarama modeli kullanılmıştır. 100 Temel Eser’den rastlantısal olarak belirlenen kitaplar aşağıda belirtilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığının 2005 yılında tavsiye ettiği 100Temel Eser içerisinden 2 yabancı (İnci, Beyaz Yele) 2 yerli kitap (Benim Küçük Dostlarım, Halime kaptan) seçilmiştir. İncelenen kitapların seviyeleri ve hitap ettiği düşünülen kitle aşağıdaki kriterlere göre incelenmiştir. 1. Psikolojik Okuma Yaşı Özen (2001)’e göre her çocuğun farklı psikolojik okuma yaşı vardır. a. Resimli kitap ve küçük çocuk tekerlemeleri yaşı (02-05 yaş) b. Peri masalları yaşı (05-08 veya 09 yaş) c. Gerçekleri okuma ve çevreyle ilgili hikayeler yaşı (09’dan 12 yaşına dek) d. Macera hikayesi yaşı (12-14 veya 15) e. Olgunluk yılları veya okuma geliştirmenin edebi-estetik alanı 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 237 2. Punto ve resimler Kitaptaki yazılar ilköğretim birinci kademe için 12punto ikinci kademe için 10punto olmalıdır. İlköğretim birinci kademe kitaplarında yazının 1/3 ‘ü kadar resim bulunabilir. 3. İlköğretim ikinci kademe Türkçe dersi temaları 4. Cümle uzunluğu İnci’de, bir cümle ortalama 10 kelimeden oluşmaktadır. “Bugünün güzelliği ancak bebeklerinin doğduğu günle kıyaslanabilirdi.” “Kızgın bir kedi gibi fırladı Beyaz Yele kitabındaki cümlelerin ortalaması 8’dir. “Bataklık kıyısındaki evine dönerken Folko’nun kasabadaki bayramı düşündüğü bile yoktu” “Söz Antonyo!” Halime Kaptan kitabının ortalaması yedidir. “Sabri’nin yattığı tümseğin altında uzanan yoldan kıvrılarak yürümeleri gerekiyordu.” “Sesler uzaklaşıp duyulmaz oldu.” Benim Küçük Dostlarım kitabındaki cümle uzunluğu ortalaması altıdır. “Sineme hakkında hiçbir bilgisi, deniz hakkında hiçbir fikri yoktu.” “Güzel mi Osman?” 4. Bulgular ve Yorum 4.1. İnci ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Adı: İnci Yazarı: John Steinbeck Türü: Hikâye Yayınevi: Remzi Kitabevi Basım yeri ve yılı: İstanbul, Kasım 2009 Sayfa sayısı: 93 Konu: Fakir bir inci avcısının dünyanın en büyük incisini bulmasıyla değişen hayatı anlatılmaktadır. Tema: İnci 8.sınıflar için sevgi temasında kullanılabilir. Özellikle aile sevgisini aşılamak için. İlköğretim 7.sınıflarda toplumsal hayat temasında kullanılabilir. Farklı toplumları öğretmeye yardımcıdır. Dil ve Anlatım: İnci Nobel ödüllü John Steinback ‘in kitabıdır. Türkçeye çevrilmiş hâli akıcı, sade ve anlaşılırdır. Cümle uzunluğu ilköğretim ikinci kademeye uygundur. İnci avcılığı ile ilgili, toplumsal hayatla ilgili öğretici bilgiler yer almaktadır. “Şarkıya ritmini veren, Juana’nın sabah ekmeği için mısır öğütürken kullandığı değirmen taşıydı.” “Kino kalktı, saz kulübeye girdi.” “Pulque içti.” (Meksika’da yetişen bir bitkiden yapılan hafif alkollü içki) “Juana içinden nazara karşı bildiği birkaç eski tılsımlı sözcüğü tekrarlayıp duruyor, sesli olarak da sıkılı dişlerinin arasından Azize Meryem’e dua ediyordu.” 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 238 “Kino bir an tereddüt etti. Doktor kendi halkından biri değildi. O neredeyse dört yüz yıldır Kino’nun ırkını dayaktan geçirmiş, aç bırakmış, soymuş ve hor görmüş bir ırkın temsilcisiydi.” “Tanrı karşısında ölçülü davranmak gerekirdi.” “Rahip de duymuştu. Kino’nun nikahının kıyılıp kıyılmadığını, ya da bebeğini vaftiz edip etmediğini hatırlamaya çalıştı.” Seviye: İlköğretim ikinci kademe (6, 7, 8. sınıf) öğrencileri için uygun görülmüştür. Etkinlik Örnekleri Kitabı bütün sınıfa okuttuktan sonra “Siz olsaydınız ne yapardınız?” “Kino’nun hatası nedir?” gibi sorular sorulmalıdır. Böylelikle öğrencilerimizin okuduğunu anlama ve çıkarımlarda bulunma yeteneğinin gelişmesini sağlayabiliriz. Ayrıca kendi görüşünü sınıf içinde ifade etmesi sağlanmalıdır. Küçük bir münazara yaratıp konuşma becerilerini geliştirebiliriz. Kitabımızın yazarı Nobel ödüllüdür. Okuma becerisini geliştirmede kullanılabilir. Anlatımın duruluğu ve akıcı oluşu öğrencilerin okuma kültürünü geliştirmeye yardımcıdır. Kitapta anlatılan olaylar ve çıkarılacak ana fikir öğrencilerin kişilik gelişimine de olumlu etkiler yapabilir. Ayrıca yazarın kurduğu kusursuz cümleler yazma becerisi için güzel örnekler sağlayabilir. 4.2. Beyaz Yele ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Kitabın Adı: Beyaz Yele Yazarı: René Guillot Türü: Hikâye Yayınevi: Can Çocuk yayınları Basım yeri ve yılı: İstanbul, Mart 2010 Sayfa sayısı: 116 Konu: Atları çok seven bir çocuğun bir atı özgür kılma mücadelesi anlatılmaktadır. Tema: Beyaz Yele 8.sınıflar için kitap sevgi temasında hayvan sevgisini aşılamak için kullanılabilir. Dil ve Anlatım: Kitap oldukça sade ve kısa cümlelerle yazılmıştır. Anlatım akıcı ve sürükleyicidir. Bol resimli olması ve puntosunun büyüklüğü nedeniyle 4,5,6.sınıf öğrencilerine uygun görülmüştür. Kitabın konusu nedeniyle seyis, yılkı, toynak, kısrak, dörtnal, hara, kement, yele, sağrı… vb kelimeler sıkça kullanılmıştır. Kitabın içerisinde soru cümlelerine de yer verilmiştir. “Evine varınca bakalım Folko başına gelenleri anlatacak mıydı?” Seviye: İlköğretim 4, 5, 6. sınıf öğrencileri için uygun görülmüştür. (Hayvanlarla özellikler atlarla ilgilenen ya da hayvanlardan korkan öğrencilerin okuması için teşvik edilmelidir.) Etkinlik Örnekleri Öğrencilerimize “Hayvanları seven kimler?”, ”Daha önce evinde hayvan bakan var mı?” gibi sorular sorup onların bu konulardaki görüşlerini, anılarını anlatmalarını sağlayabiliriz. Konuşma becerisini geliştirmeye yönelik basit ama etkili bir çalışmadır. Çeviri bir kitap olan Beyaz Yele anlatım ve konu seçiminde sadedir. Cümleler kısa, açık ve anlaşılırdır. Okuma becerisi düşük olan öğrenciler için kolay okunabilir. Cümlelerin yapısı nedeniyle yazma becerisi gelişmeyen ya da az gelişmiş olan öğrencileri yazmaya teşvik etme açısından önemlidir. 4.3 Halime Kaptan ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Adı: Halime Kaptan Yazarı: Rıfat ILGAZ 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 239 Türü: Roman Yayınevi: Çınar Yayıncılık Basım yeri ve yılı: İstanbul - 2002 Sayfa sayısı: 143 Konu: Kadın bir kaptanın hayat mücadelesi ve tüm zorluklara rağmen cephaneye mermi taşıması anlatılmaktadır. Tema: “Halime Kaptan” adlı romanın ana teması sevgidir.6.sınıflarda sevgi temasında kullanılabilir. Sevgi temasında ise vatan sevgisini ve aile sevgisini alt tema olarak söyleyebiliriz. 7.sınıflarda ve 8.sınıflarda Milli Kültür temasında da yararlanılabilir. Dil ve Anlatım: Yazar Rıfat Ilgaz, çocukluğunda yakından tanıdığı Halime Kaptan’ı kitabında öyküleyerek bir roman kahramanına dönüştürmüştür. Anlatımı yalın, sade ve akıcıdır. Romanda, denizcilikle uğraşan kişilerin kullandığı birçok terime rastlanmaktadır. Örneğin, felek, seren, amura, ıskata, baştankara, fora, pupa yelken, sakarcık, tulumba, vardiya, siya vb… gibidir. Bu terimler çok sık kullanıldığı için okurun konudan uzaklaşmasına neden olabilir. Bu terimlerin geçtiği sayfaların sonlarında kısa açıklamalar bulunması, okurun hem bilgilenmesine hem de konuya ortak olmasına yardımcı olacaktır. Genel olarak incelendiğinde ise, yazım ve noktalama yanlışlarına rastlanılmamakta ve anlatımın çocukların Türkçeyi doğru ve etkili kullanması için yardımcı olacaktır. “Ramazan pidesi, ezan, mescit… vb.” gibi dinsel öğeler kullanılmıştır. “Hökümet, parasıynan, kıymatlı… vb.” gibi halk söyleyişlerine yer verilmiştir. Seviye: “Halime Kaptan” İlköğretim ikinci kademe (6, 7, 8.sınıf) öğrencilerinin okuması için tavsiye edilmiştir. Etkinlik Örnekleri Romandan Türkçe eğitiminde birçok alanda yararlanılabilir. Mesela öğrencilere bu roman okutulduktan sonra, onlardan roman ile ilgili bir değerlendirme yapmaları istenebilir. Böylece öğrencilerin okudukları kitaplar üzerine yorumlama ve değerlendirme becerileri geliştirilmiş olur. Halime Kaptan adlı romanda Kurtuluş Savaşı’nda bir kadının yaşadıkları anlatılmaktadır. Öğrencilere bu kitap okutulduktan sonra onlara şöyle bir soru sorulabilir ‘ Sizin çevrenizde de Kurtuluş Savaşı ile ilgili anlatılan böyle hikâyeler var mı? Araştırıp, yazınız.’. Böylece öğrencilere bu tip sorular sorularak, öğrenciler araştırmaya yönlendirilir. Bu sayede öğrencilerin araştırma becerileri ve yazma becerileri geliştirilmiş olur. Yine öğrencilere bu kitap okutulduktan sonra onlardan dün ile bugün arasında karşılaştırma yapmaları istenir. Böylece öğrencilerin kavramlar ve zamanlar arasındaki farkı kavramaları ve anlamaları daha kolay olur. Bu kitap okutulduktan sonra öğrencilere kazandırılacak bir diğer beceri ise ‘yaratıcı düşünme’becerisidir. Kitap okutulduktan sonra öğrencilere ‘ Siz Halime Kaptan’ın yerinde olsaydınız ne yapardınız?’sorusu sorularak, onlara yaratıcı düşünme becerisi kazandırabiliriz. Bu romanda kadın-erkek eşitliği gibi bir unsur da yer almaktadır. Öğrencilere bu durum hakkında düşündükleri sorularak onların bu konu hakkında yorum yapmaları istenir. Böylece öğrencilerin güncel konular hakkında fikir edinmeleri sağlanır ve öğrencilerin hazırlıksız konuşma becerileri geliştirilmiş olur. Yine bu kitapta denizcilikle ilgili çok fazla terim var. Öğrencilere bu terimlerin anlamlarını araştırmalarını ve öğrenmelerini isteyebiliriz. Böylece öğrencilerimizin kelime dağarcıklarını geliştirmiş oluruz. 4.4. Benim Küçük Dostlarım ile İlgili Bulgu ve Yorumlar Adı: Benim Küçük Dostlarım Yazarı: Halide Nusret ZORLUTUNA Türü: Anı Yayınevi: L&M Yayınları 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 240 Basım yeri ve yılı: İstanbul, 2005 Sayfa sayısı: 128 Konu: Halide Nusret Zorlutuna’nın öğretmenlik anıları anlatılmaktadır. Tema: Benim Küçük Dostlarım 8.sınıflarda sevgi teması ve onun alt temaları olan çocuk sevgisi, mesleğe duyulan sevgi ile kullanılabilir Dil ve Anlatım: Anı olarak ele alınan kitap kısa bölümlerden oluşmuştur. Her bölümde farklı bir olay ve öğrenciden bahsedilmektedir. Anlatım akıcı fakat cümleler uzun ve süslüdür. Kullanılan bazı eski kelimeler ilköğretim öğrencilerinin anlamasını zorlaştırabilir. Özellikle bu sebeple 8.sınıflara uygun görülmüştür. Karşılıklı konuşmalara, konuşma çizgisiyle yer verilmiştir ve bu da kolay okunmasını sağlamaktadır. “Ümmid ile teşyi-i hayat etmedeyim.” “Müstesna, vakarlı, tevekkül, biçare… vb” gibi kelimeler kullanılmıştır. Seviye: “Benim Küçük Dostlarım” İlköğretim ikinci kademe 8.sınıf öğrencileri için tavsiye edilmiştir. (Aynı zamanda bu eseri öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin de okuması tavsiye edilir.) Etkinlik Örnekleri Eserde çok fazla fotoğrafa yer verilmiş. Türünün anı olmasının etkisiyle kitap öğrenci açısından dikkat çekecek bir konumdadır. Bu özelliklerle öğrenciye kitap okuma sevgisini, günlük, anı defteri oluşturma alışkanlığını da kazandırabiliriz. Bu tür alışkanlıklar kazandırmak öğrenciyi sosyalleştirir, yazma becerisini geliştirir. Eserin farklı bölümlerden meydana gelmesi farklı zamanlarda öğrenciye okutularak ve sorular sorularak konuşma becerisini geliştirmeye yardımcıdır. 5. Tartışma, Sonuç ve Yorumlar Türkçe derslerinde konuşma, yazma, dinleme, okuma, dil bilgisine ait kazanımları geliştirmek için seçilen okuma kitapları çok önemlidir. Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığının 2005’te belirlediği 100 Temel Eser dışında okuma kitaplarının seçimiyle ilgili bir çalışma yapılmamıştır. 100 Temel eserin tamamının öğrenciye okutulması mümkün değildir. Bu kitapların arasından da öğrencilerin ilgi, seviyelerine ve temalara uygun olanları seçmek Türkçe öğretmenine düşmektedir. Öğretmen çocuğun yaşına, ilgisine, cinsiyetine göre okuma alışkanlığını geliştirecek, okumaya olan ilgisini arttırabilecek kitapları uygun olarak seçmelidir. Dersin içeriği ve ders kitabındaki temalara uygun olarak okutulacak kitapları belirlemelidir. Kaynakça Akçay, E. (2009). “100 Temel Eserin Kelime Kazanımı Açısından Değerlendirilmesi ” , Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Bolu. Arıcan, S. (2010). “100 Temel Eser Uygulamasının Öğrencilerin Okuma Alışkanlıklarına Etkileri Konusunda Öğretmen Görüşleri”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Arıcı, A. F. (2008). “Okuma Eğitimi”, Pegem Yayınları, Ankara Aytaş, G. (2005). “Okuma Eğitimi ”, Gazi Üniversitesi Türk Eğitim Bilimleri Dergisi http: //www.tebd.gazi.edu.tr/arsiv/2005_cilt3/sayi_4/461-470.pdf adresinden 11.08.2011’de alınmıştır. Cemiloğlu, M. (2009). “İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi Yeni Programa Uyarlanmış”, Alfa Akademi Yayınları, Bursa. Coşkun, E. (2002); “Okumanın Hayatımızdaki Yeri ve Okuma Sürecinin Oluşumu”, TÜBAR-XI/2002-Bahar http://www.tubar.com.tr/TUBAR%20DOSYA/pdf/2002BAHAR/6eyupcoskun231-244.pdf adresinden 11.08.2011’de alınmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 241 Coşkun, E. (2003). “Çeşitli Değişkenlere Göre Lise Öğrencilerinin Etkili Okuma Becerileri ve Bazı Öneriler”, TÜBAR-XIII-/2003-Bahar http: //www.tubar.com.tr/TUBAR%20DOSYA/pdf/2003BAHAR/10eyup%20coskun.101.pdf adresinden 10.08.2011’de alınmıştır. Deniz, K. (2001). “Okuma Eğitimi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Doktora Programı, Ankara İnce, Ö. A. (2008). “100 Temel Eserin Çocuk Edebiyatının Temel İlkeleri Doğrultusunda İncelenmesi”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara. İnce, H. G. (2006). “Türkçede Kelime Öğretimi”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Bolu. Karasar, N. (1991). Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Nobel Yayınları, Ankara. Kotaman, H. (2009). “Ana-Babaların Hikaye Kitabı Okumaya İlişkin Özyeterlilik Ölçeği”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Güz, 2009 http: //www.egitimduragi.com/showthread.php/1157-AnaBabalarin-Hikaye-Kitabi-Okumaya-iliskin-ozyeterlilik-olcegi adresinden 02.09.2011’de alınmıştır. Özen, F. (2001). “Türkiye’de Okuma Alışkanlığı”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Yalçın, A. (2006). “Türkçe Öğretim Yöntemleri-Yeni Yaklaşımlar-“, Akçağ Yayınları, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 242 TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE YENİ BİR KAVRAM: ÖRTÜLÜ ANLAM Erkan ZAFER Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü erkanzafer@windowslive.com Özet 2006 yılından itibaren uygulanmaya başlanan İlköğretim Türkçe Dersi (6-7-8. Sınıflar) Programı ile birlikte birçok yeni kavram ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de okuma ve dinlemeizleme temel dil becerilerinin kazanımlarında yer alan “örtülü anlam” kavramıdır. Örtülü anlam mevcut programda “doğrudan söylenmeyen yargılar” olarak açıklanmaktadır. Yine mevcut programda ve bu programa bağlı olarak hazırlanmış ilköğretim 6-7-8. Sınıf Türkçe ders kitaplarında, dinlemeizleme becerisi alanında “Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur.”, okuma becerisi alanında ise “Okuduklarındaki örtülü anlamları bulur.” kazanımları yer almaktadır. Bu çalışmada, örtülü anlamın dil bilimindeki karşılığı, örtülü anlam kazanımları, bu kazanımların Millî Eğitim Bakanlığı Türkçe 6-7-8. sınıf ders kitaplarında nasıl etkinliğe dönüştürüldüğü, hangi bilişsel öğrenme basamaklarına yönelik olduğu ve bu etkinliklerin öğrenci tarafından verimli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için neler yapılabileceği ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Örtülü Anlam, Okuma, Dinleme-izleme, Anlam Bilimi. Giriş Sosyal bir varlık olan insanın vazgeçilmez niteliği iletişim becerisidir. Toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı iletişim kurmasının ön koşulu da alıcısı olduğu iletileri doğru anlamlandırabilmesidir. Bu iletiler yazılı, sözlü veya simgesel olabileceği gibi bu iletilerde görünenin dışında anlamlar da gizli olabilir. Ana dili eğitimiyle kazandırılmak istenen temel dil becerilerinden okuma ve dinleme, anlamaya dayalıdır. “Anlama, duyulan ses, söz ve anlatımlardan; okunan materyallerden; görülen olay ve olgulardan bir sonuç çıkarma, mesaj alma; denmek isteneni veya neye işaret edildiğini kavrama ve bilgi edinmedir.” (Calp, 2007: 74). Yapılandırmacı yaklaşım ilkelerine göre hazırlanan ve 2006 yılından itibaren uygulanmaya başlanan İlköğretim Türkçe Dersi (6-7-8. Sınıflar) Programı ile Türkçe öğretiminde birçok yeni kavram ve uygulama ortaya çıkmıştır. Bu yeni kavramlardan biri de “örtülü anlam”dır. Çalışmamızın amaçları: Örtülü anlam kavramına açıklık getirmek, İlköğretim 6-7-8. Sınıf Türkçe ders kitaplarındaki örtülü anlam etkinliklerinin hangi yaklaşımlarla hazırlandığını belirlemek, Bu yaklaşımların öğrencinin hangi bilişsel düzeylerine yönelik olduğunu tespit etmektir. MEB İlköğretim Türkçe Dersi (6, 7, 8. Sınıflar) Öğretim Programı’nda Örtülü Anlam ve İlgili Kazanımlar Örtülü anlam MEB İlköğretim Türkçe Dersi (6, 7, 8. Sınıflar) Öğretim Programı’nın sözlük bölümünde, “Bir cümlenin anlamından çıkarılabilecek diğer anlamlar, ifadeler.” olarak tanımlanmakta ve hemen arkasından şöyle örneklendirilmektedir: “Örneğin, ‘Toplantıya Ali de katıldı.’cümlesinden çıkarılabilecek ‘Toplantıda Ali’den başkaları da vardı.’sözü örtülü bir şekilde yer alır.” (MEB, 2006: 287) Dinleme temel dil becerisi bölümünün “Dinleneni/izleneni anlama ve çözümleme” alt başlığında “Dinlediklerindeki/izlediklerindeki örtülü anlamları bulur.” (2.9) kazanımı yer alırken, 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 243 okuma temel dil becerisi bölümünün “Okuduğu metni anlama ve çözümleme” alt başlığında da “Okuduklarındaki örtülü anlamları bulur.” (2.11) kazanımı bulunmaktadır. Açıklamalar bölümünde her iki kazanım için de “Doğrudan söylenmeyen yargılar bulunur.” açıklaması yapılmıştır. Anlam Biliminde Örtülü Anlam Örtülü anlam hakkında bilgi edinmek için öncelikle anlam bilimi üzerine yazılmış kaynaklara bakmak gerekir. Anlam bilimi ile ilgili telif ve tercüme Türkçe kaynaklara baktığımızda örtülü anlam ile ilgili herhangi bir bilginin bulunmadığını görmekteyiz. Dil bilimi ve anlam bilimi kaynaklarında, programdaki örtülü anlam tanımıyla kısmen benzeşen tek kavram “önvarsayım” (presupposition) kavramıdır. Berke Vardar, önvarsayımı, “Bir sözcede dinleyiciye ulaştırılmak istenen bildirinin dışında kalan, tartışma götürmeyecek biçimde sunulan bilgi.” şeklinde açıklayıp şöyle örneklendirmektedir: “Kardeşimin çocuğu hasta tümcesinin içerdiği Kardeşimin çocuğu var ve Çocuk hasta önermelerinden birincisi önvarsayım, ikincisiyse sunulan bilgidir.” (2007: 155). Doğan Aksan ise “Önvarsayımda öne sürülen önermenin bir başka önermeyi, olguyu tartışmasız olarak içermesi, dile getirmesi söz konusudur.” (2006: 164) der. Örnek olarak da şu cümleleri verir: “Ayşe’nin kocası askere gitmiş. (Ayşe evlidir.) Hasan Bey artık denize girmiyor. (Eskiden denize girerdi.) Babam sigarayı bıraktı. (Eskiden içiyordu.) Kayınvalidesini İstanbul’a götürmüş. (Kayınvalidesi var.) gibi.” (Aksan, 2006: 141). Önvarsayımın tanımına ve örneklerine bakıldığında, cümleden çıkarılan anlamın önceden gerçekleşmesi gerekliliği dışında programda yer alan örtülü anlamın tanım ve örneğine benzediği görülmektedir. Fakat örtülü anlamda herhangi bir zaman ölçütü olmadığı için kapsam bakımından önvarsayıma göre daha geniştir. Yöntem Araştırmanın evrenini 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı’nda ülke genelindeki ilköğretim okullarında kullanılan 6-7-8. sınıflar Türkçe ders kitapları oluşturmaktadır. Ulaşılabilirlik bakımından kolay olması ve kullanım yaygınlığı sebebiyle araştırma örneklemini, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları’na ait ilköğretim 6-7-8. sınıf Türkçe ders kitapları oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Bulgular ve Yorum Türkçe Ders Kitaplarında Örtülü Anlam Etkinlikleri Çalışmamızın örneklemini oluşturan, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları’na ait ilköğretim 6-7-8. sınıf Türkçe ders kitaplarında yaptığımız inceleme esnasında, 6. sınıf Türkçe ders kitabında yer alan 6 temadaki 26 okuma ve dinleme metninin 6’sında, 7. sınıf Türkçe ders kitabında yer alan 6 temadaki 25 okuma ve dinleme metninin 2’sinde, 8. sınıf Türkçe ders kitabında yer alan 6 temadaki 25 okuma ve dinleme metninin 7’sinde örtülü anlam kazanımlarına ve etkinliklerine yer verildiği görülmüştür. Bu metinlerde örtülü anlamla ilgili kazanımların etkinliğe dönüştürülmesinde üç temel yaklaşım yer almaktadır: Birinci yaklaşım, okuma ya da dinleme metninden cümle(ler) ya da ifadeler verilerek “Bu cümle(ler)de anlatılmak istenen ne(ler)dir?” sorusunun yöneltilmesidir. Birinci yaklaşımın örnekleri: “‘Tutup ebemkuşağını sermiş önüne’ dizesinden ne anlıyorsunuz (2.11)?” (MEB, 2009a: 163) “Yazar ‘hiç yaşamadan ölenler’ifadesiyle neyi kastediyor?” (MEB, 2009a: 251). “Yazar ‘Soğuk ama güvenli bir zırhın arkasında, sıcak sohbetlerimiz de kilitleniyor.’ifadesiyle ne anlatmak istiyor (2.11)?” (MEB, 2008: 151). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 244 “Yazarın ‘tuhaf bir olay’diye anlattığı hikâyede vurgulanmak istenen nedir (2.9)?” (MEB, 2009b: 88). “‘Dili bağımsız olmayan bir ulusun kendisi de bağımsızlığın tadına varamaz.’ sözünden ne anlıyorsunuz? (2.9)” (MEB, 2009b: 118). İkinci yaklaşım, öğrencilerin okudukları ya da dinledikleri metindeki örtülü anlamları bulmalarının istenmesidir. İkinci yaklaşımın örnekleri: “Aşağıdaki cümleleri tahtaya yazınız. Güneş ufuktan kulağını yeni göstermişti. Her insanın bir dev, bir cüce yanı bulunur. İnsanları güldürüp düşündürenler biraz Nasrettin Hoca’dır. Öğrencilerinize bu cümlelerde anlatılmak istenilenin ne olduğunu sorunuz. Öğrencilerinizin cevaplarını aldıktan sonra, yazarın neden böyle bir anlatım yolu seçmiş olabileceğini sorunuz. Daha sonra öğrencilerinizden metnin içinden yukarıdaki örneklerde olduğu gibi doğrudan söylenmeyen yargılara başka örnekler bulmalarını isteyiniz (2.11).” (MEB, 2009a: 71). “Metindeki örtülü anlamları bulmaları amacıyla metni yeniden okuyacağınızı söyleyip öğrencilerinizden örtülü anlamları defterlerine not etmelerini isteyiniz (2.9).” (MEB, 2009a: 93). Üçüncü yaklaşım ise kelimeler arasındaki ilişkinin sorulmasıdır. Üçüncü yaklaşımın örneği: “… öğrencilerinize ‘barış’ ile ‘güvercin’; ‘savaş’ile ‘kartal’arasında ne gibi bir ilişki olduğunu sorunuz (2.11).” (MEB, 2009a: 194). Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarına ait ders kitaplarında yer alan on beş örtülü anlam etkinliğinin on biri birinci yaklaşıma göre, ikisi ikinci yaklaşıma göre, biri hem birinci hem ikinci yaklaşıma göre hazırlanmıştır. Üçüncü yaklaşım sadece bir etkinlikte kullanılmıştır. Örtülü Anlam Etkinliklerinin Bilişsel Alan Basamaklarındaki Yeri Eğitim etkinliklerinde amaçların önceden belirlenmesi esastır. Belirlenen amaçların sınıflandırılmasında çeşitli taksonomilerden yararlanılır. “Taksonomi, tasnif ederek dağıtma sınıflandırma demektir. Öğretimin amaçlarının bu anlamda en uygun olarak kullanılan sınıflandırması 1951 yılında B. S. Bloom tarafından yapılmıştır. Öğretmenler bu sınıflandırmayı öğretimlerinin her aşamasında kullanabilir. Diğer sınıflandırmalar gibi Bloom’un sınıflandırması da oldukça yoğun eleştiriler almıştır. Ancak Bloom’un sınıflandırmasının temel özelliği öğretmene ‘öğretimin sonunda öğrencide ne tür değişiklik olacaktır?’sorusuna cevap bulmada yardımcı olmasıdır.” (Küçükahmet, 2006: 17). “Gelişim ve öğrenme arasındaki ilişki dikkate alınarak hazırlanmış olan ‘taksonomi’ilkeleri, hem bilişsel işlemlerin sınıflandırılmasında hem de diğer eğitim uygulamalarındaki yeterliklerin ölçülmesinde kullanılmaya elverişli olması yüzünden birçok araştırma yönteminin oluşması ve problem durumunun çözümlenmesi aşamalarında belirleyici olmuştur.” (Ensar, 2002: 40). Bloom’un bilişsel (kognitif) alan için yaptığı sınıflandırma, bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme basamaklarından oluşmaktadır. Bu basamaklardan birincisi olan bilgi basamağı, ezberlemeye dönük, yorum gerektirmeyen genel bilgilerdir. “Burada edinilen genel bilginin hatırlanması, zihnin hatırlama fonksiyonunu yerine getirmesi önemlidir.” (Küçükahmet, 2006: 17). Kavrama basamağı, bilgilerin öğrenci tarafından yorumlanmasına dayalı bir basamaktır. “Kavrama düzeyinin bilgi düzeyinden farkı, bireyin sınırlı da olsa verilen malzeme, örneğin durum ya da problemle ilgili bazı düzenlemeler yapmasıdır. Örneğin kavrama basamağındaki yeterlilikler için, 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 245 öğrencinin kendisine verilen malzemeyi, aslına uygun olarak değişik bir ifadeyle sunması, onu kendi ifadesiyle vermesi, özetlemesi ve orada açıkça belirtilen yönelimler varsa bunların uzantılarının ne olacağını tahmin etmesi (öteleme) söz konusudur.” (Özçelik, 1987: 26; Akt: Ensar, 2002: 49). Örtülü anlam etkinliklerindeki birinci yaklaşım kavrama düzeyine yöneliktir. “Yazar … ifadesiyle ne anlatmak istiyor?”, “Yazar … ifadesiyle neyi kastediyor?”, “… sözünden ne anlıyorsunuz?” kalıp ifadeleriyle sorulan sorular, bilişsel basamaklardan kavrama basamağına yönelik olarak hazırlanmış metin altı sorularıdır. Murat Özbay, “İlköğretim Okulları Türkçe Ders Kitaplarındaki Anlama Sorularının Öğrencilerin Düşünme Becerilerine Katkısı” isimli makalesinde birinci yaklaşımı şu şekilde örneklendirip açıklamaktadır: ‘“Kitaplar bir adamın yahut bir kafanın süsü değildir.’cümlesiyle anlatılmak istenilen düşünceyi belirtiniz.’ sorusu, mesajın kayba uğramadan anlaşılması sürecine ilişkin bir örnek olarak verilebilir. Şöyle ki, öğrencinin bu soruyu cevaplayabilmesi için öncelikle, bu cümleyi özümsemiş olması gerekmektedir. … Öğrenciye soru şeklinde verilen, “Kitaplar bir adamın ya da bir kafanın süsü değildir” yargısı öğrenci tarafından örneklerle açıklanacağından, bu soruyu kavrama basamağının yorumlama etkinliği içerisinde değerlendirebiliriz.” (Özbay, 2002: 541-542). Örtülü anlam etkinliklerindeki ikinci yaklaşım ise uygulama düzeyine yöneliktir. “Uygulama basamağında öğrencinin sergilemesi gereken etkinlik, öğrenmiş olduğu bilgileri yeni ve benzer durumlarda kullanmaktır.” (Ensar, 2002: 55; Özbay, 2002: 542). İkinci yaklaşıma dayalı etkinliklerde, öğrencinin örtülü anlamla ilgili edindiği ön bilgilerden hareketle okudukları veya dinledikleri metinlerden benzer özellikte cümle ve söz grubu örnekleri bulmaları istenmektedir. Üçüncü yaklaşım diğer iki yaklaşıma göre daha üst düzeydedir. Aynı kavram alanına giren ya da aynı duygu değerini taşıyan kelimeler arasındaki ilişkinin sorulduğu bu yaklaşım, analiz düzeyindedir. Çünkü birbiriyle ilişkili kelimeler, bir bütünün parçalarını oluştururlar. İlişki düzeyinin ortaya çıkarılması da analiz işlemini gerektirir. Ziya Selçuk’a göre, ‘.............. ile ............. arasındaki iliski nedir?’soru kalıbı, analiz düzeyinde kullanılabilecek soru kalıplarından birisidir. (Akt: Balta, 2006: 32). Üçüncü yaklaşımın örneğindeki “‘barış’ile ‘güvercin’; ‘savaş’ile ‘kartal’arasında ne gibi bir ilişki olduğunu sorunuz” yönergesi, yukarıdaki soru kalıbıyla aynıdır. Sonuç ve Öneriler Örtülü anlam, son İlköğretim Türkçe Dersi (6-7-8. Sınıflar) Programı ile ortaya konulmuş yeni bir kavramdır. Gerek geçmiş programlarda yer almamış olması gerek dil bilimi kaynaklarında böyle bir kavrama rastlanmamış olması bu iddiamızı doğrulamaktadır. Örneklemde yer alan on beş örtülü anlam etkinliğinin on biri kavrama, ikisi uygulama biri hem kavrama hem uygulama düzeyindedir. Sadece bir uygulamada (üçüncü yaklaşım) analiz düzeyine çıkıldığı görülmüştür. Öğrencilerin üst düzey bilişsel becerilerini geliştirmek için üçüncü yaklaşıma uygun etkinlik örneklerine daha fazla yer verilmelidir. Öğrencilerin gündelik hayatlarında da karşılaştıkları örtülü anlamları yorumlama becerilerini geliştirmek için okudukları kitaplardan, gündelik konuşmalarından örtülü anlam içeren örnek ifadeler bulmaları istenebilir. Öğrencilerin örtülü anlam kazanımlarını gerçekleştirme düzeylerini belirlemeye yönelik çalışmalar yapılabilir. Kaynakça Aksan, D. (2006). Anlambilim, Engin Yayın Evi, Ankara. Balta, A., Yurtdagülen, N. (2006). İlköğretim Okullarında Uygulanan Sınavlarda Tam Öğrenmenin (Bloom Taksonomisi) Kullanılmasının Önemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Calp, M. (2007). Türkçe Öğretimi, Eğitim Kitabevi, Konya. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 246 Ensar, F. (2002). İlköğretim 6. Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Metin Altı Soruları Üzerine Bir İnceleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Küçükahmet, L. (2006). Öğretimde Planlama ve Değerlendirme, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Millî Eğitim Bakanlığı (2006). İlköğretim Türkçe Dersi (6, 7, 8. Sınıflar) Öğretim Programı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. Millî Eğitim Bakanlığı (2009a). İlköğretim Türkçe 6 Öğretmen Kılavuz Kitabı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. Millî Eğitim Bakanlığı (2008). İlköğretim Türkçe 7 Öğretmen Kılavuz Kitabı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. Millî Eğitim Bakanlığı (2009b). İlköğretim Türkçe 8 Öğretmen Kılavuz Kitabı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. Özbay, M. (2002). İlköğretim Okulları Türkçe Ders Kitaplarındaki Anlama Sorularının Öğrencilerin Düşünme Becerilerine Katkısı, Türk Dili Eylül 2002, C: 2002/II, (S: 609) (Özel Sayı: Dil Bayramının 70. Yılı) s. 536-546. Vardar, B. (2007). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Multilingual, İstanbul. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 247 TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OKUMA KÜLTÜRÜNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Ersu ÇIRAK Bahar KOZAK Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ersu_79@hotmail.com bahargoksin@hotmail.com Özet Günümüzde okuma, pek çok kuramcı tarafından dört temel dil becerisinin yapı taşı olarak kabul edilmektedir. Çalışmamızda, diğer dil becerilerinin geliştirilmesinde büyük paya sahip olan okuma, okuma kültürü kazanımıyla hedeflenen kasıtlı kültürlenme sürecini gerçekleştireceği varsayılmıştır. Bu araştırmada, bireylerin okuma yetisini kazanmalarında kritik dönem kabul edilen ilköğretim çağında, okuma kültürünü daha işlevsel bir şekilde kazandırılabilmek için Türkçe öğretmeni adaylarının okuma kültürüne ilişkin yetkinlikleri incelenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Okuma, Okuma Kültürü, Türkçe Öğretmeni Yetiştirme Programı 1. Giriş 1.1. Problem Durumu: Okuma, ilköğretim öğrencilerinin birinci kademede tanıştığı, ikinci kademede tam olarak kazanmaları hedeflenen 4 temel beceriden biridir. Yazılı materyallerin çözümlenerek, anlamlandırılması şeklinde tanımı kabul gören “okuma” kavramı, günümüzde ilköğretim öğrencilerine uzun uğraşlar sonucunda kazandırılabilen bir becerinin adı hâline gelmiştir. İlk kez 2006’da Türkçe ders programlarına giren “tema” kavramı ve bu temalardan biri olan “okuma kültürü” ilköğretim öğrencilerine kazandırılmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın problem durumu, bu temayı işlevsel bir şekilde ilköğretim öğrencilerine kazandırması beklenen Türkçe öğretmeni adaylarının konuyla ilgili lisans eğitimindeki kazanımlarının ne boyutta olduğunun tespiti çıkış noktası kabul edilerek oluşturulmuştur. 1.2.Araştırmanın Amacı: Bu çalışmayla Türkçe öğretmeni adaylarının ilköğretim 6. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan temalardan okuma kültürü temasının ne kadar farkında oldukları tespit edilmeye, elde edilen çıkarımlarla Türkçe öğretmeni adaylarına, lisans eğitiminde okuma kültürü temasının ne boyutta kazandırıldığı açıklanmaya çalışılmıştır. Aktaş’ın kitabında yer verdiği bir araştırma okuma kültürü kazanımının Türk toplumundaki dağılımını şöyle göstermektedir: Bu soylu iş, ülkemiz insanları tarafından ne ölçüde yerine getiriliyor? Birleşmiş Milletlerin 1996 yılında yayınladığı istatistikî yıllığının rakamları bu konuda az çok bilgi veriyor. Yıllığa göre 1994’te yıllık kitap basımı Almanya’da 12 621, Güney Kore’de 8677, Nijerya’da 134, Türkiye’de ise sadece 92’dir. Yine Piar’ın 1982’de yaptığı bir araştırmaya göre ülkemizde kitap okuyanların toplam nüfusa oranı on binde sekizdir. Öyleyse okuma-yazma bilen kişi ile kitap okuyan kişi kimliği arasında büyük farklar bulunmaktadır (Aktaş, 2004: 18). Aktaş’ın ilettiği sayısal veriler, toplumun önemli yapı taşlarından olan Türkçe öğretmenlerinin, ait olduğu Türk toplumunun genel durumu da göz önüne alınarak okuma kültürü farkındalıklarının açıklanmasına yardım edeceği düşünülerek çalışmada yer almıştır. Çalışma, Türkçe öğretmeni adaylarının daha bilinçli ve işlevsel lisans eğitimi almaları amacına yönelik olduğu için araştırmada pek çok veri incelenmiştir. İlköğretim öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırmada büyük bir sorumluluğa sahip olan Türkçe öğretmenlerinin, okuma kültürü farkındalıklarının yeterli olması gerekliliği çalışmanın amacında belirleyici bir noktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 248 1.3. Çalışmanın Önemi: Yazılı materyallerin çözümlenerek, anlamlandırılması şeklinde tanımı kabul gören “okuma” kavramı, günümüzde ilköğretim öğrencilerine uzun uğraşlar sonucunda kazandırılabilen bir becerinin adı hâline gelmiştir. Okuma becerisinin diğer temel becerilere kaynaklık ettiği, tüm dünyada dil kuramcılarının çoğunun hemfikir olduğu, dil öğretiminin ana noktalarından biridir. Bu ana noktanın gerekçesi ise, okuma yetisini istenilen düzeyde kazanmış öğrencilerin, Türkçenin diğer temel becerilerini daha anlamlı yapılandırabildikleri gerçeğine dayandırılmaktadır. Bir başka açıdan incelendiğinde ise okuma yetisine sahip öğrencilerin, sadece Türkçe dersindeki değil, diğer derslerindeki de başarılarının da arttığı yönündedir. Dil öğretiminde bu denli büyük bir öneme sahip olan okuma yetisini, ilköğretim öğrencilerine kazandırabilmek adına Türkçe ders kitaplarında “okuma kültürü” temasına yer verilmektedir. “Tema” kavramı, yapılandırmacılığın esas alındığı 2006 Türkçe ders programında ilk kez yer alan tematik yaklaşımın bir gereği, her bölüme verilen adlardan biri olarak tanımlanmaktadır. 6. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan “Okuma Kültürü” teması ile sınıflandırılan metinlerle, bilinçli okur kimliğine sahip bireyler yetiştirmekte en büyük görev Türkçe öğretmenlerine, dolayısıyla Türkçe öğretmeni yetiştirilen eğitim fakültelerine düşmektedir. Lisans eğitiminde, “Tema”, “Okuma Kültürü” teması gibi kavramları yeterli düzeyde kazanan Türkçe öğretmeni adaylarının, meslek hayatlarında daha başarılı öğrenciler yetiştirecekleri pek çok kuramcı tarafından sıkça vurgulanmaktadır. 2. Yöntem: Bu çalışmada araştırma yöntemi nitel olarak şekillendirilmiştir. Araştırma tekniği olarak görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşme; yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak gerçekleştirilmiştir. 2.1. Evren ve Örneklem: Araştırma, 2010-2011 eğitim-öğretim yılı ikinci döneminde Uşak Üniversitesi evreninde gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın örneklemi olarak Uşak Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümü öğrencilerinden yansız atanan 60 öğrenci belirlenmiştir. 2.2. Sınırlılıklar: Bu araştırma Türkçe Öğretmeni adayları ile sınırlandırılmıştır. Bu çalışma neticesinde elde edilen veri ve saptamalar benzer özellikteki gruplara genellenebilir. 2.3. Verilerin Toplanması ve Analizi: Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma formunun kapsam geçerliliği için Uşak Üniversitesi, Türkçe Eğitimi Bölümündeki uzmanların görüşüne başvurulmuştur. Bu eleştiriler ve öneriler doğrultusunda son hâlini alan sorular, katılımcılara yöneltilerek veriler not alma sistemiyle kaydedilmiştir. Çalışma neticesinde ulaşılan veriler betimsel analizle öncelikle sistematik bir biçimde betimlenmiş, sonra bu betimlemeler, neden sonuç ilişkilerine dayandırılıp irdelenerek sonuçlar elde edilmiştir. Ulaşılan sonuçların Miles ve Huberman’ın (1994) önerdiği uyuşum yüzdesi formülüyle güvenirliği hesaplanmıştır. Son olarak veriler anlamlı ve mantıklı bir biçimde bir araya getirilerek tanımlanmıştır. 3. Bulgular ve Yorumlar: Çalışmamızda görüşmeyi gerçekleştirmek için seçilen öğretmen adaylarının görüşme formundaki sorulara verdikleri cevaplar doğrultusunda elde edilen bulgular şu şekilde sıralanmaktadır: 1. Katılımcılar, “okuma” kavramını doğru açıklarken, “okuma kültürü” kavramını açıklamada yetersiz kalmıştır. 2. Katılımcılar, “tema” kavramını tanımlayabilmiş ve bu kavramın 2006’dan beri Türkçe ders programında yer aldığını beklenen düzeyde açıklayabilmiştir. 3. Katılımcıların, en doğru, kapsamlı ve anlamlı açıklayabildikleri temalar “Sevgi” ve “Atatürkçülük” tür. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 249 4. Katılımcılar “Okuma Kültürü” temasını beklenen düzeyde açıklayamamış, katılımcıların bu kavrama ilişkin tanımlamaları ve ifadelerinin yetersiz düzeyde olduğu görülmüştür. 5. “Okuma Kültürü” temasına uygun etkinlikleri, katılımcılar yordayamamıştır. 6. Katılımcılar, “Okuma Kültürü” temasını kazanımlarla ilişkilendirmekte zorlanmıştır. 7. “Okuma Kültürü” teması için anı, öykü, şiir gibi metin türlerinin etkili olabileceği, katılımcılar tarafından öngörülmüştür. 8. Katılımcılar, 6. sınıf Türkçe ders kitaplarının bazılarında “Okuma Kültürü” temasının yer almamasını doğru bulmadıklarını, gerekçeleriyle anlamlı bir şekilde açıklayabilmiştir. 9. Katılımcılar, lisans derslerinde “Okuma Kültürü” kavramıyla yeterince karşılaşmadıklarını ifade etmiştir. 10. Türkçe öğretmeni adayları bu yetersizliklerinin: - Metin Bilgisi (12katılımcı) - Anlama Teknikleri (17katılımcı) - Öğretim Teknikleri ve Materyal Geliştirme (10 katılımcı) - Yazılı ve Sözlü Anlatım (5 katılımcı) - Özel Öğretim Yöntem ve Teknikleri (11 katılımcı) ve türevi derslerde “Okuma Kültürü” kavramının daha nitelikli işlenmesiyle giderilebileceğini savunmuştur. 4. Sonuç ve Öneriler: 4.1. Sonuçlar: Bu çalışmada Türkçe öğretmeni adaylarının okuma kültürüne ilişkin farkındalıklarının tespiti araştırmanın problem durumu kabul edilmiştir. Araştırma nitel yöntemle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcıları Uşak Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümü 4. Sınıf öğrencilerinden yansız atanarak oluşturulmuştur. Yarı yapılandırılmış görüşme formu katılımcılara uygulanarak veriler sistematik bir şekilde toplanmıştır. Uşak Üniversitesi’ndeki uzmanlar çalışmanın her aşamasında araştırmaya destek olmuşlardır. Toplanan veriler betimsel analiz teknikleri ile düzenli bir şekilde yorumlanmaya çalışılmıştır. Bulgular yorumlandığında Türkçe öğretmeni adaylarının okuma kültürü farkındalıklarının yetersiz olduğu tespit edilmiştir. 4.2. Öneriler: Dil öğretiminin yapı taşı olduğu kabul edilen okuma becerisini kazandırmak için 2006 Türkçe ders programına alınan “Okuma Kültürü” temasını daha işlevsel hale getirebilmek için iyi bir okur kimliği kazanmış, okuma kültürüne sahip ve tüm bu becerileri öğrencilerine aktarabilecek Türkçe öğretmenleri yetiştirmek gerekir. Bu çalışmayla Türkçe öğretmeni yetiştiren üniversitelerin ilgili bölümlerinin okuma kültürüne yönelik etkinliklerini geliştirmesi önerilmektedir. Bu öneri çıkış noktası kabul edilerek farklı önerilerle desteklenmiştir. Çoklu bakış açısı, alandaki diğer kuramcıların çalışmalarıyla yapılandırılmıştır. Bahsedilen donanımlara sahip Türkçe öğretmeni yetiştirmek için ise Türkçe öğretmenliği bölümünde okutulan ders içerikleri bu gereksinimlere uygun düzenlenilmelidir. Kaynakça: Aktaş, Ş. (2004). Yazılı ve Sözlü Anlatım. (5. Baskı). Ankara: Akçağ Yayıncılık. Akyol, H. (2007). İlköğretimde Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Demirel, Ö. (1999). İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi. Ankara: MEB Yayınları. Demirel, Ö. (2006). Türkçe ve Sınıf Öğretmenleri İçin Türkçe Öğretimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Kavcar, C. (1998). Türkçe Eğitimi ve Sorunlar. AÜ TÖMER Dil Dergisi. Sayı: 65. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 250 Küçükahmet, L. (1997), Eğitim Programları ve Öğretim İlke ve Yöntemleri, Ankara: Gazi Kitabevi. Küçükahmet, L. (1999), Öğretimde Planlama ve Değerlendirme, Ankara: Alkım Yayınları. Öz, F. (2006). Uygulamalı Türkçe Öğretimi. Ankara: Anı Yayıncılık. Özbay, M. (2006). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 1. (1. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi. Özbay, M. (2007). Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri 2. (2. Baskı). Ankara: Öncü Basımevi. Özdemir, E. (1990), Okuma Sanatı, İstanbul: İnkîlap Kitabevi. Özdemir, E. (1997), Eleştirel Okuma, Ankara: Ümit Yayıncılık. Senemoğlu, N. (2010). Gelişim, Öğrenme ve Öğretim. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık. Sever, S. (2000). Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme. Ankara: Anı Yayıncılık. Türkçe Sözlük (2005), Ankara: TDK Yayınları. Yalçın, A. (2006). Türkçe Öğretim Yöntemleri Yeni Yaklaşımlar. Ankara: Akçağ Yayınları. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (7. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 251 TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİM MATERYALLERİNİ KULLANMA DURUMLARI Meryem KAYA Mustafa TAKAK Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi meryemkaya1@hotmail.com takakmustafa@hotmail.com Ahmet AKÇAY Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi turkolog_25@hotmail.com Özet Günümüzde yapılandırmacılık anlayışının etkisiyle bilgiyi ezberlemek yerine bilgiyi zihninde yapılandıran bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaca uygun olarak öğretmenlerin eğitimöğretim ortamlarında çağın koşullarına uygun öğretim materyalleri kullanması önemli görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkçe Öğretmenlerinin öğretim materyallerini kullanma durumlarını ortaya koymaktır. Çalışma Ağrı ilinde görev yapan 60 Türkçe öğretmeni üzerinde yapılmıştır. Araştırmada veri toplamak amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu ve Karamustafaoğlu (2006) tarafından Fen Bilgisi öğretmenleri için hazırlanan anketin, Türkçe öğretmenlerine yönelik olacak şekilde uyarlanması sonucu elde edilen yeni bir anket kullanılmıştır. Oluşturulan yeni anket 5 dereceli Likert tipi ve 14 madden oluşmaktadır. Anketin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı ise .82 olarak ölçülmüştür. Araştırmaya katılan öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin cinsiyet, kıdem ve mezun olunan bölüme göre farklılıklarını ortaya koymak amacıyla t-testi ve betimsel istatistikler (frekans, yüzde vs.) kullanılmıştır. Elde edilen nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre Türkçe öğretmenlerinin materyal kullanma düzeyleri cinsiyet, kıdem ve mezun olunan bölüm değişkenlerine göre farklılık göstermemektedir. Bunun yanında Türkçe öğretmenleri öğretim materyali kullanmaya olumlu yaklaşmakta, öğretim materyali olarak en fazla Türkçe ders kitaplarını kullanmaktadırlar. Türkçe öğretmenlerinin derslerinde kullandıkları yöntem ve teknikler ise çok fazla değişiklik göstermemektedir. Araştırma sonucunda Türkçe öğretmenlerinin materyal kullanma durumları ve materyal kullanımına ilişkin değerlendirmelere yer verilmiş ve Türkçe derslerinde materyal kullanımına ilişkin çeşitli öneriler sıralanmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkçe eğitimi, öğretim materyalleri, Türkçe öğretmeni, eğitimde materyal kullanımı. Giriş Eğitim en yaygın tanımıyla bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydan getirme sürecidir (Ertürk, 1997). Bu süreç içerisinde bireylerden bilgiyi kullanabilen, sorunlar karşısında çözüm üretebilen, problem çözme yeteneği kazanmış ve yaratıcı düşünebilen kişiler olması beklenmektedir. Bireylerin bu özellikleri kazanması için yapılabilecek en önemli çalışmalardan biri olarak eğitim-öğretim ortamlarında çağımızın teknolojik şartları doğrultusunda düzenlenmiş materyallerin eğitimde etkili olarak kullanılması gösterilebilir. Eğitimde araç-gereç kullanmak, zamandan tasarruf sağlamakta, öğrencilerin motivasyonunu artırmakta ve soyut konuları daha anlaşılır hale getirmektedir. (Küçükahmet, 1994: 95). Bununla birlikte sınıf ortamına getirilmesi veya gösterilmesi mümkün olmayan olay, olgu veya objeleri öğrencilerin istifadesine sunmak, öğrencilerin bilgiyi daha kalıcı öğrenmelerinde etkin rol oynar. Dolayısıyla öğrenme sürecinde materyale yer vermek, öğrenmeyi kolaylaştırmakta ve daha verimli bir öğretim ortamı sunmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 252 Akkoyunlu’ya (2002) göre öğretim materyalleri, öğrencileri motive eder, öğrencilere bilgiye erişim ve değerlendirme olanağı verir ve öğrencilerin ders çalışmalarını sağlar. Bununla birlikte eğitimde kullanılan materyaller eğitim araç-gereçleri öğrencinin ilgi ve dikkatlerini hedef davranışlara çekerek derse katılımlarını sağlayarak, yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine sebep olabilir (Küçükahmet, 1994: 95). Elbette öğretmenlerin eğitim materyallerini kullanmaları kadar, eğitimöğretim sürecinde amaca uygun olanları seçmeleri de önemlidir. (Yalın, 1997: 86). Bunu yaparken öğretmenler öğretim hedefleri, materyallerin özellikleri, öğrenci özellikleri ve öğrencilerin becerileri gibi kriterleri göz önünde bulundurmalıdırlar. Öğretmenlerin derslerinde materyal kullanımı ile ilgili pek çok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda öğretmenlerin materyal kullanımları ve materyal kullanımındaki eksiklikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Uçar (1998) çalışmasında ilköğretimde materyal kullanımını incelemiş, araştırma sonucunda fen Bilgisi, sosyal Bilgiler ve Türkçe öğretmenlerinin kolaylıkla ulaşabilecekleri ders araç-gereçlerini bilmelerine rağmen araç-gereçleri kullanmadıklarını ortaya koymuştur. Alım ve Girgin (2004) tarafından coğrafya öğretmenleri üzerinde yapılan çalışmada coğrafya öğretmenlerinin ihtiyaç duydukları materyale kısmen ulaştıkları ve derslerinde yeterince materyal kullanmadıkları tespit edilmiştir. Özdemir (2000) ‘in müfredat laboratuar okullarında görev yapan öğretmenler üzerinde gerçekleştirdiği araştırmada öğretmenlerin belli seviyede teknik bilgi gerektiren araçgereçleri az kullandıkları, teknik bilgi gerektirmeyen araç-gereçleri daha fazla kullandıkları tespit edilmiştir. Pek çok alanda yapılan bu araştırmaların Türkçe öğretmenlerinin durumunu ortaya koymak açısından yapılması da önemli görülmektedir. Eskiden anadili öğretimi daha çok yazılı materyale dayalı olarak yapılmaktaydı. Çağımızda teknolojinin gelişmesi ile birlikte pek çok araç-gereç (resim ve şekiller, projeksiyon, radyo ve televizyon, bilgisayar ve internet gibi) eğitim-öğretim ortamlarında öğretmen ve öğrencilerine büyük ölçüde yardımcı olmaya başlamış bulunmaktadır. (Kavcar vd., 1995). Özellikle Türkçe öğretiminde, bilgi teknolojilerinin kullanımı ile öğrenciler görerek, duyarak ve uygulayarak öğrenebilirler. Bu sayede her düzeyden öğrenciye uygun bilgi sunulabilir ve klasik sınıf ortamı eğitimlerinde gerçekleşen öğrenmeden daha kalıcı bir öğrenme gerçekleşir (Önkaş, 2008). Etkili öğrenme için ise öğretmenlerin araç ve gereç kullanmaya özen göstermeleri ve bu araçların seçiminde itinalı olmaları beklenmektedir. (Odabaşı ve Namlu, 1998). Araştırmanın amacı, Türkçe öğretmenlerinin materyal kullanma durumlarını ortaya koymak ve materyal kullanma düzeylerinin cinsiyet, kıdem ve mezun olunan bölüme göre farklılıklarını ortaya koymaktır. Yöntem Bu çalışmada betimsel araştırma modeli izlenmiştir. Betimsel araştırma, bir konudaki herhangi bir durumu saptamayı hedefleyen araştırma modelidir (Erdoğan, 1998). Bu araştırmada tabaka seçkisiz örnekleme yöntemi izlenmiştir. Tabaka seçkisiz örnekleme sınırları saptanmış bir evrende evreni alt tabakalara ayırarak her bir tabaka içerisinden tesadüfî seçim yapmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Bu araştırmanın evrenini Ağrı ili merkezinde görev yapmakta 72 Türkçe öğretmeni, örneklemini ise tesadüfi yöntemle seçilen 60 Türkçe öğretmeni oluşturmaktadır. Nitel verilerin toplanması için yapılan görüşmeler araştırmanın katılımcı grubundan rasgele seçilen 30 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplamak amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu ve Karamustafaoğlu (2006) tarafından Fen Bilgisi öğretmenleri için hazırlanan anketin, Türkçe öğretmenlerine yönelik olacak şekilde uyarlanması sonucu elde edilen yeni bir anket kullanılmıştır. Oluşturulan yeni anket 5 dereceli Likert tipi ve 14 madden oluşmaktadır. Gerçekleştirilen pilot uygulamada anketin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı ise .82 olarak ölçülmüştür. Araştırmaya katılan öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin cinsiyet, kıdem ve mezun olunan bölüme göre farklılıklarını ortaya koymak amacıyla ttesti ve betimsel istatistikler (frekans, yüzde vs.) kullanılmıştır. Elde edilen nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz kullanılmıştır. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler yaklaşık 15 dakika sürmüş ve kayıt cihazı aracılığıyla kaydedilmiştir. Bulgular ve Tartışma Bu bölümde anket ve görüşmeden elde edilen bulgular sıralanmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 253 Anketten Elde edilen Bulgular 60 Türkçe öğretmenine uygulanan ankete ilişkin veriler gösterilmiştir. (frekans, yüzde) Tablo 1’de 1. Derslerde materyal kullanmaya önem veriyorum. 2. Kullandığım materyalin öğrencilerin daha fazla duyu organına hitap etmesine özen gösteriyorum. 3. Çalıştığım okulda ihtiyaç duyduğum materyalleri bulabiliyorum. 4. Materyal öğrencilerin dikkatini çekmede oldukça önemlidir. 5. Derslerimi gerektiğinde bilgisayar destekli işliyorum. 6. Derslerimde çalışma yaprağı, etkinlik ve proje ödevleri gibi değerlendirme materyalleri kullanıyorum. 7. Öğretmen kılavuz kitaplarından faydalanıyorum. 8. Materyalin öğretimin önemli bir parçası olduğuna inanıyorum. 9. DVD, VCD ve CD gibi hem göze hem kulağa hitap eden öğretim materyallerini sıklıkla kullanırım. 10. Çalıştığım okulun imkânları kısıtlı ise çevresel imkânlardan yararlanarak, basit öğretim materyalleri geliştiririm. 11. Öğretim materyalinin öğretilecek konun hedef davranışlarını kazandıracak nitelikte ve güncel olmasına dikkat ederim. 12. Öğretim materyallerini sağlayabileceğim kuruluşları biliyorum. 13. Derslerde gerektiğinde görsel sunu materyallerine yer veriyorum. 14. Dinleme metinleri için kasetçalar vb. kullanıyorum. Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Tablo 1. Öğretmenlerin ankete verdikleri cevapların frekans ve yüzdeleri f 26 % 43 f 28 % 47 f 0 % 0 f 4 % 7 f 2 % 3 14 23 25 42 0 0 8 13 13 22 0 12 4 0 20 7 0 27 32 0 45 53 8 5 4 13 8 7 40 13 12 67 22 20 12 3 8 20 5 13 17 28 31 52 4 7 5 8 3 5 18 19 30 32 21 27 35 45 7 6 12 10 9 8 15 13 5 0 8 0 5 8 26 43 1 2 9 15 19 32 11 18 14 23 18 30 10 17 7 12 26 43 28 47 6 10 0 0 0 0 6 19 3 10 32 5 8 17 6 13 28 10 14 14 4 23 23 7 19 7 27 32 12 45 13 3 20 22 5 33 Tablo 1 incelendiğinde düşük puana sahip maddelerin 3. madde “Çalıştığım okulda ihtiyaç duyduğum materyalleri bulabiliyorum” , 9. madde “DVD, VCD ve CD gibi hem göze hem kulağa hitap eden öğretim materyallerini sıklıkla kullanırım.”, 12. madde “Öğretim materyallerini sağlayabileceğim kuruluşları biliyorum.” ve 14. madde “Dinleme metinleri için kasetçalar vb. kullanıyorum.” olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamına yakını (%87) okulunda ihtiyaç duyduğu materyalleri bulamadığını belirtirken öğretmenlerin yarıya yakını DVD, VCD gibi materyalleri sıklıkla kullandıklarını belirtmişlerdir. Yine araştırmaya katılan öğretmenlerin %56’sı öğretim materyallerini sağlayabilecekleri kuruluşları bilmemektedir. Derslerinde dinleme metinleri için kasetçalar vb. materyal kullanan öğretmenlerin oranı (%9) ise düşüktür. Araştırmaya katılan öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinde cinsiyet değişkenine göre farklılık olup olmadığını anlamak amacıyla bağımsız t-testi yapılmıştır.. Yapılan t-testi sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin cinsiyete değişkenine göre t-testi sonuçları Cinsiyet Erkek Kadın N 35 25 X 45,77 47,16 ss 15,405 13,882 t p -0,358 0,721 Tablo 2’ye göre erkek öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin ortalaması 45,77; kadın öğretmenlerin ise 47,16’dır. Yapılan bağımsız t-testi sonucu erkek öğretmenler ile kadın öğretmenler arasında cinsiyet açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir (t=-0,358 p>0,05). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 254 Araştırmaya katılan öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinde kıdem yılı değişkenine göre farklılık olup olmadığını anlamak amacıyla bağımsız t-testi yapılmıştır. Yapılan t-testi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin kıdem yılı değişkenine göre t-testi sonuçları Kıdem Yılı 1-10 yıl 10-20 yıl N 42 18 ss 15,764 12,029 X 47,07 44,67 t p 0,578 0,565 Tablo 3’e göre 1-10 yıl arasında kıdem yılına sahip öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin ortalaması 47,07; 10-20 yıl arasında kıdem yılına sahip öğretmenlerin ise 44,67’dir. Yapılan bağımsız t-testi sonucunda 1-10 yıl arasında kıdem yılına sahip öğretmenler ile 10-20 yıl arasında kıdem yılına sahip öğretmenler arasında kıdem yılı açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir (t=0,578 p>0,05). Araştırmaya katılan öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinde mezun olunan bölüm değişkenine göre farklılık olup olmadığını anlamak amacıyla bağımsız t-testi yapılmıştır. Yapılan ttesti sonuçları Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4. Öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin mezun olunan bölüm değişkenine göre t-testi sonuçları Bölüm Türkçe Öğretmenliği Edebiyat Öğretmenliği N 47 13 ss 16,081 8,192 X 46,04 47,46 t -0,306 p 0,761 Tablo 4’e göre Türkçe öğretmenliği mezunu öğretmenlerin materyal kullanma düzeylerinin ortalaması 46,04; Edebiyat öğretmenliği mezunu öğretmenlerin ise 47,46’dır. Yapılan bağımsız t-testi sonucu Türkçe öğretmenliği mezunu öğretmenler ile Edebiyat öğretmenliği mezunu öğretmenler arasında mezun olunan bölüm açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir (t=-0,306 p>0,05). Mülakattan Elde Edilen Bulgular Araştırmada öğretmenlerle gerçekleştirilen yüz yüze görüşme neticesinde elde edilen bulgular aşağıda sıralanmıştır. Öğretmenlerin Kullandıkları Materyaller Öğretmenlerin derslerinde sıklıkla kullandıkları materyaller Tablo 5’te gösterilmiştir. Tablo 5. Öğretmenlerin Kullandıkları Materyaller Materyal Ders kitabı Yazı tahtası Çalışma kâğıtları Soru bankaları VCD-DVD TV Pano Video Bilgisayar Kasetçalar Projeksiyon f 30 22 16 15 12 11 8 6 5 5 3 Tablo 5’e göre öğretmenlerin derslerinde en fazla kullandıkları materyaller ders kitapları ve yazı tahtasıdır. Bununla birlikte öğretmenlerin en az kullandıkları materyaller ise kasetçalar ve projeksiyondur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 255 Öğretmenlerin derslerinde materyal kullanma sıklık dereceleri ile görüşleri Tablo 6’da gösterilmiştir. Tablo 6. Öğretmenlerin Materyal Kullanma Sıklıkları Materyal Kullanma Sıklıkları f Bazen 12 Sık Sık 8 Her Zaman 6 Hiçbir zaman 4 Tablo 6’ya göre araştırmaya katılan öğretmenler derslerinde bazen materyal kullanmaktadırlar. Araştırmaya katılan öğretmenlerin bilgisayar destekli eğitime ilişkin tutumları Tablo 7’de gösterilmiştir. Bilgisayar destekli eğitim f Olumlu 18 Olumsuz 8 Kararsız 4 Tablo 7’ye göre öğretmenler bilgisayar destekli eğitime olumlu tutum beslemektedirler. Sonuç ve Öneriler Araştırmada elde edilen veriler neticesinde öğretmenlerin genel olarak materyal kullanmaya olumlu yaklaştıkları, buna karşın materyallere erişmekte sorun yaşadıkları ve buna bağlı olarak Türkçe derslerinde materyal kullanımının istenilen seviyede olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Bununla birlikte materyal kullanma düzeyi açısından erkek öğretmenlerle kadın öğretmenler arasında, 1-10 yıl arası kıdem yılına sahip öğretmenlerle 10-20 yıl arasında kıdem yılına sahip öğretmenler arasında ve Türkçe öğretmenliği mezunu öğretmenlerle Edebiyat öğretmenliği mezunu öğretmenler arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Türkçe öğretmenleri en fazla der kitaplarını ve yazı tahtasını kullanmaktadırlar. Materyallere derslerinde bazen yer verirken, bilgisayar destekli eğitime olumlu bakmaktadırlar. Ortaya konan sonuçlar doğrultusunda aşağıdaki öneriler sıralanabilir: 1. Öğretmenlerin ihtiyaç duydukları materyaller giderilerek okullar materyal açısından zenginleştirilmelidir. 2. Öğretmenlere materyal kullanımı konusunda hizmet içi eğitimler verilmelidir. 3. Öğretmenler derslerinde bilgisayarı etkin biçimde kullanılabilecek şekilde hizmet öncesinde eğitilmelidir. 4. Fakültelerde verilen Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı derslerinde, öğretmen adaylarına Türkçe derslerinin mümkün olduğunca çok materyal kullanarak yapılması gerektiği bilinci kazandırılmalıdır. Kaynakça Alım, M. ve Girgin, M. (2004). Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre 9. Sınıf Coğrafya Derslerinde Yararlanılan Araç-Gereçler ile Materyal ve Öğretim Yöntemleri. Doğu Coğrafya Dergisi, 9 (12), 25-42. Akkoyunlu, B. (2002). Educational technology in Turkey: past, present and future. Educational Media Internatiınal, 39 (2),165-174. Erdoğan, İ. (1998). Araştırma dizaynı ve istatistik yöntemleri. Ankara: Emel Matbaası. Ertürk, S. (1997). Eğitimde program geliştirme. Ankara: Meteksan A.Ş. Karamustafaoğlu, O. (2006). Fen ve teknoloji öğretmenlerinin öğretim materyallerini kullanma düzeyleri: Amasya ili örneği. AÜ. Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi, 1 (1), 90-101. Kavcar, C., Oğuzkan, F. ve Sever, S. (1995). Türkçe öğretimi. Ankara: Engin Yayınları, s.89. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 256 Küçükahmet, L. (1994). Öğretim ilke ve yöntemleri. Ankara: Nobel yay. Odabaşı, F. ve A.G. Namlu (1998). Türkçe Öğretiminde Ortamlar., Seyhun Topbaş (editör). Türkçe öğretimi. Açık öğretim Fakültesi İlköğretim Öğretmenliği Lisans Tamamlama Programı. Önkaş, N. A. (2008, 6-8 Mayıs). Türkçe öğretiminde teknoloji kullanımı ve kalıcı öğrenme. 8. Uluslararası Eğitim Teknolojileri Konferansında sunuldu. Eskişehir. Özdemir, S. M. (2000). Müfredat laboratuar görev yapan öğretmenlerin eğitim araç-gereçlerini etkili kullanma durumlarına ve hizmet içi eğitim ihtiyaçlarına yönelik bir araştırma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Uçar, M. (1998). İlköğretim araç-gereç kullanımı konusunda öğretmen görüşlerinin değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon. Yalın, H. G. (1997). Eğitim teknolojisi öğretim tasarımı. Ankara: Pegem Yayınları. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin yay.,s. 105. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 257 TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN TÜRKÇE EĞİTİMİNDE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR (AĞRI İLİ ÖRNEĞİ) Asude Rüyal KAHYA Mukaddes EŞİN Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi asuderuyalkahya@hotmail.com mukaddesesin@hotmail.com Sevda ÇEÇEN Ahmet AKÇAY Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Eğitim Fakültesi sevdacecen@hotmail.com turkolog_25@hotmail.com Özet Eğitim-öğretim faaliyetleri öğretmenler aracılığıyla yürütülmektedir. Dolayısıyla herhangi bir eğitim alanında ortaya çıkan aksaklıklar ve sorunlardan haberdar olanların başında öğretmenler gelmektedir. Eğitimin her alanın da olduğu gibi Türkçe eğitimi alanında da birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Türkçe öğretmenlerinin Türkçe öğretiminde karşılaştıkları sorunların ortaya konması, sorunların çözümü açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkçe Öğretmenlerinin Türkçe öğretiminde karşılaştıkları sorunların belirlenmesi ve değerlendirilmesidir. Çalışmaya Ağrı ilinde görev yapmakta olan ve tesadüfi yolla belirlenen 30 Türkçe öğretmeni katılmıştır. Araştırmada veri toplamak amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler yaklaşık 30 dakika sürmüştür. Araştırmada elde edilen verilerin analizi için içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, Türkçe öğretmenleri Türkçe derslerinde çeşitli sorunlarla karşılaşmakta, bu sorunların başında okuma, konuşma ve okuduğunu anlama ile ilgili problemler yer almaktadır. Bununla birlikte Türkçe öğretmenleri karşılaştıkları sorunların çözümü ile ilgili birtakım çalışmalar da yürütmektedirler. Araştırmanın sonucunda Türkçe öğretmenleri, hizmet öncesinde aldıkları Türkçe eğitiminin Türkçe derslerini yürütmek için gerekli donanımı sağlamadığını, Türkçe ders kitaplarında çeşitli sorunların olduğunu, kendi alanları ile ilgili çalışmaları takip edemediklerini ve kendi alanları ile ilgili hizmet içi eğitim kurslarına katılmadıklarını dile getirmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Türkçe eğitimi, sorunlar, Türkçe öğretmeni Giriş Dil, iletişimin en önemli aracı ve kültürel ögelerin en önemli aktarıcıdır. Daha geniş tanımıyla dil, “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir” (Ergin, 1990). Bu açıdan dil, insan hayatı için büyük önem taşır. Dolayısıyla bireylerin anlama, anlatma ve aktarma aracı olan dilin iyi öğretimi büyük öneme sahiptir. Demir (2006) tarafından yapılan çalışmaya göre günümüz eğitim sisteminde ilköğretim çağında 1000-1500, orta öğretim çağında 1500-2000, yükseköğretim çağında ise 3000 civarında kelime hazinesine sahip bireylerin yetişmekte öğrenciler yazarken ve konuşurken düşüncelerini 30-40 kelimeyle ifade etmeye çalışmaktadırlar. Bu açıdan anadili eğitimine gereken önemin verilmediği veya dil eğitiminde yanlış politikalar izlendiği ileri sürülebilir. Eğitim sisteminde öğretmen, öğrenci ve öğretim programı olmak üzere üç önemli unsur yer almaktadır. Bir eğitim sisteminin başarısı da bu üç unsura gereken önemin verilmesine bağlıdır. Bu açıdan ana dili eğitimini gerçekleştirecek öğretmenlerin iyi yetiştirilmesi, derslerinde karşılaştıkları 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 258 sorunları tespit edilmesi ve çözüm yollarının aranması gerekli görülmektedir. Ayrıca ana dili öğretiminde her bilgi ve becerinin tek tek yeri ve zamanı gelince en uygun yöntemle ve en doğal “eğitim ortamları” oluşturularak kazandırılmasına dikkat edilmelidir. (Demir ve Yapıcı, 2007). Araştırma konusuyla ilgili literatüre bakıldığında Türkçe öğretiminin sorunlarının ve Türkçe öğretmenlerinin derslerde karşılaştıkları sorunların belirlendiği çalışmalarda; Türkçe programında dilbilgisine yeterince yer verilmemesi, programdaki kazanımların genel amaçları karşılayamaması, farklı illerde farklı ders kitaplarının kullanımı ile öğretimde birlikten uzaklaşılması, öğrenci çalışma kitaplarının programdaki bazı amaçlarda yetersiz kalması (Alyılmaz, 2010), ders kitaplarındaki metinlerde yabancı kökenli sözcükler olması (Kaya, 2008), ders kitaplarında seçilen metinlerin uzun olması (Boy, 2006; Alyılmaz: 2010), Türkçe öğretmenlerinin konuşma eğitimi hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması (Arhan, 2007), ilk okuma yazmada öğretmen ve ders kitapları odaklı çeşitli sorunların olması (Turan: 2007; Nargül: 2006), öğrenci başarısını ölçme ve değerlendirmede sorunlar yaşanması (Akata, 2007) ve sınıfların kalabalık oluşu öne çıkan sorunlar olarak gösterilebilir. Bu araştırmanın amacı, Ağrı ili merkez ilköğretim okullarında görev yapmakta olan Türkçe öğretmenlerinin Türkçe öğretiminde karşılaştıkları sorunlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesidir. Yöntem Bu araştırma nitel bir çalışmadır. Nitel araştırma "gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma" türü olarak tanımlanmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 19). Evren ve Örneklem Bu araştırmada tabaka seçkisiz örnekleme yöntemi izlenmiştir. Tabaka seçkisiz örnekleme sınırları saptanmış bir evrende evreni alt tabakalara ayırarak her bir tabaka içerisinden tesadüfî seçim yapmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Bu araştırmanın evrenini Ağrı ili merkezinde görev yapmakta 72 Türkçe öğretmeni, örneklemini ise tesadüfi yöntemle seçilen 30 Türkçe öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan Türkçe öğretmenlerinin kişisel bilgileri Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Araştırmaya katılan Türkçe öğretmenlerinin kişisel bilgileri Öğretmenlerin Kişisel Bilgileri Cinsiyet Eğitim Durumu Mezun Olunan Bölüm Mesleki kıdem Nüfusa Kayıtlı Olduğu Yer Erkek Kadın Lisans Yüksek lisans Türkçe Öğr. Edebiyat Öğr. 1-10 10-20 20 ve üzeri Ağrı Diğer n 16 14 27 3 22 8 20 9 1 18 12 % 53 47 90 10 73 27 67 30 3 60 40 Veri Toplama Araçları Veriler yarı-yapılandırılmış görüşme aracığı ile toplanmıştır. Görüşmeler yüz yüze ve birebir olarak yapılmıştır. Her görüşme yaklaşık 30 dakika sürmüştür. Verilerin Analizi Görüşmelerde öğretmenler tarafından belirtilen görüşler, araştırmacılar tarafından görüşme esnasında not edilmiş ve kayıt cihazı aracılığıyla kaydedilmiştir. Çözümleme sonrasında elde edilen verilerin analizinde kodlamaya dayalı içerik analizi yaklaşımı uygulanmıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 259 Bulgular ve Yorum Araştırmada elde edilen bulgular aşağıda maddeler hâlinde sıralanmıştır: 1. Türkçe Dersi Programından Kaynaklı Sorunlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamına yakını (%94) Türkçe programında eksiklikler bulunduğunu ifade etmiştir. Özellikle Türkçe dersi programının SBS ile ilişkilendirilmemesi öne çıkan sorun olarak gösterilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 6 şunları dile getirmiştir: “Türkçe müfredatı, uygulanan sınav sisteminden (SBS) oldukça uzak. Öğrencilerin bir kısmı dershaneye gittiği için aynı zamanda dershaneyle de yarışmak zorunda kalıyoruz.” Aynı görüşü paylaşan Öğretmen 7 ise görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Öğrenciler sürekli SBS kaygısı taşıyorlar. Bunları derste rahatlıkla görüyorum. Öğrenciler derste konsantre olmakta sıkıntı yaşıyorlar. Hâliyle biz de sıkıntı yaşıyoruz. “ Ders programı ile ilgili olarak öğretmenler tarafından ortaya konan bir diğer sorun ise programın ihtiyaçlara cevap vermemesi ve eksikliklerinin bulunması. Bu eksiklikleri Öğretmen 12 şöyle ifade etmiştir: “Program hazırlanırken bireysel farklılıkların dikkate alındığı belirtiliyordu. Ama ben programı uygularken bu konuda eksiklikler yaşıyorum. Ayrıca öğrenciler öğrendikleri bilgiler kalıcı olmuyor. Derste iyi öğreniyorlar fakat daha sonrasında bilgilerini hatırlamakta sıkıntılar yaşayabiliyorlar.” Öğretmen-5 ise eksikliklerden şöyle bahsetmektedir: “Türkçe programı güzel hazırlanmış. Ama öğrenciler dilbilgisi konularını anlamakta güçlük çekiyorlar. Çünkü dilbilgisi konuları dağınık olarak verilmiş. Ben bazen bütün konuyu en başından beri anlatmak zorunda kalıyorum.” Öğretmen 13, Öğretmen 28, Öğretmen 22, Öğretmen 26 ve Öğretmen 16 ise bu program aracılığıyla öğrencilerin yazma becerilerini geliştirmekte sıkıntı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Diğer ön plana çıkan sorunlar ise Türkçe programında değerlendirme formlarına çok fazla yer verilmesi, bölgesel veya yerel farklılıkların dikkate alınmamış olması, programda yer verilen bazı proje ve performans ödevlerinin yapılabilirliğinin düşük olması ve hazırlanan içeriğin kimi konularda öğrenci seviyesinin üstünde olması olarak sıralanabilir. 2. Eğitim Ortamı ve Araç-Gereçlerden Kaynaklanan Sorunlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin çoğu (%89) bu konu ile ilgili olarak öncelikle sınıfların kalabalık olduğunu dile getirmişlerdir. Öğretmenlerin tamamı materyal olarak en fazla ders kitabı kullandıklarını, ders kitabı dışında nadiren başka materyaller kullandıklarını ifade etmişlerdir. Araştırmanın katılımcı grubunu oluşturan öğretmenlerin bu konu ile ilgili orta koydukları sorunlar genellikle ders kitapları ile ilgili olmuştur. Özellikle hazırlanan ders kitaplarında yer verilen metinlerin çok uzun oluşu, örnek metinlerin öğrencilerin seviyesine uygun olmaması ve baskılarının yetersiz oluşu en önemli sorunlar olarak görünmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 17 şunları dile getirmiştir: “Öğrenci ders kitaplarındaki metinler ve bazı konulardaki etkinlikler ayrıntılı olduğu için konuları zamanında bitiremiyorum. Dolayısıyla bazı konulara süre sıkıntısı yaşıyorum. “ Öğretmen 14 ise şunları söylemiştir: “Kılavuz kitapları özensiz hazırlanıyor. Baskısı ve kullanılan kâğıt gerçekten kalitesiz. Kılavuz kitabı okul başladıktan birkaç hafta sonra sayfa sayfa dağılıyor. “ Bununla birlikte birkaç öğretmen (Öğretmen 3, Öğretmen 6 ve Öğretmen 18) kılavuz kitaplarla birlikte dinleme metinlerinin CD’lerine sahip olmadıklarını ve birkaç öğretmen de (Öğretmen 25, Öğretmen 13) de dinleme CD’lerini öğrencilere dinletebilecek gerekli donanıma sahip olmadıklarını belirtmişlerdir. Bu konu ile ilgili ifade edilen diğer başlıca sorunlar ise okul ve sınıf kitaplarının yetersiz oluşu, görsel ve işitsel elektronik araçlarda eksikliklerin yaşanması ve nitelikli materyallere ulaşma zorluğu olarak gösterilebilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 260 3. Öğrenci Kaynaklı Sorunlar Araştırmaya katılan öğretmenler öğrencilerin hazırbulunuşluk düzeylerinin yeterli olmadığı konusunda hemfikirdiler. Öğrenciler özellikle anlama ve kendilerini ifade etmede çeşitli sıkıntılar yaşamaktadırlar. Elbette bunda bulunulan yörenin Türkçenin az konuşulan yörelerden biri olmasının etkisi büyüktür. Öğrencilerin bir kısmının ilköğretime başlarken hiç Türkçe bilmemeleri de en önemli sorunlardan biri olarak gösterilebilir. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 2 şunları dile getirmiştir: “Öğrencilerin kelime hazineleri çok zayıf. Bir alt sınıfta öğrenmesi gereken konuyu öğrenmeden gelenler oluyor. Dolayısıyla dersi kimi zaman birkaç kere tekrar etmem veya eski konulara tekrar geri dönmem gerekiyor. Böyle olunca programı yetiştirmekte sıkıntı yaşıyorum.” Aynı görüşleri paylaşan Öğretmen 11 ise bu konu ilgili sorunları şöyle anlatmaktadır: “Öğrenciler kendilerini ifade etmekte zorlanıyorlar. Öğrencilerin anlama ve anlatma yeteneklerini geliştirmek için çeşitli çalışmalar yapıyoruz fakat sınıflar kalabalık. Dolayısıyla bu konuda tam başarı sağlamamız zor.” 4. Sosyal ve Fiziki Çevreden Kaynaklanan Sorunlar Araştırmaya katılan öğretmenlere göre sosyal çevreden kaynaklanan en önemli sorun ailelerin ilgisizliğidir. Velilerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmediklerini dile getiren öğretmenler ailelerin ekonomik anlamda da yetersiz olmalarının bunda etkili olduğunu ifade etmişlerdir. Aileler ilköğretimin zorunlu olması nedeniyle çocuklarını okula göndermekte dolayısıyla çocuklarının okula gitmeleri konusunda ilgili davranmamaktadırlar. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 1 şunları söylemiştir: “Veliler çocukları için nerdeyse hiç okula gelmiyorlar. Bazı veliler okula geliyorsa da çocuklarının durumlarını soran pek fazla olmuyor.” Sosyal çevreye ilişkin bir diğer sorun da ailelerin kalabalık olmasıdır. Bunun neticesinde öğrenciler ders çalışma ortamı bulamamakta ve ödevlerini yapmakta güçlük çekmektedirler. Bununla birlikte yörenin geri kalmış olması ve sosyal imkânların kısıtlı olması da öğretmenlerin işini zorlaştırmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 29 şunları dile getirmiştir: “Ağrı’da tiyatro gibi faaliyetler maalesef olmuyor. Diğer yandan gezi-gözlem çalışmalarını da yapmak da zor. Ekonomik şartların kötülüğü, sınıfların kalabalık olması ve bürokratik engeller gibi pek çok sorunla karşılaşıyoruz.” Bu konu ile ilgili olarak bir diğer sorun ise çocukların aileleriyle olan iletişimlerinde Türkçeye az yer vermeleridir. Bu da kendilerini ifade etme becerilerini kısıtlayan bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Yörenin soğuk oluşu, Türkiye’nin en doğusunda yer alan illerden biri oluşu, görev yapan öğretmenlerin memleketlerine uzak oluşu ile sosyal ve kültürel etkinliklerin fazla olmayışı da öğretmenlerin sıraladığı diğer sorunlardır. 5. Öğretmenlerin Hizmet Öncesi ve Hizmet İçi Eğitimleri ile İlgili Sorunları Araştırmaya katılan öğretmenler hizmet öncesinde edindikleri bilgilerin çoğunlukla ezbere dayandığını ifade etmişlerdir. Özellikle mesleğe yeni başlayan öğretmenler öğrendikleri bilgilerin çoğunlukla teorik olduğunu, konuları bildiklerini fakat öğrenciye aktarmada çeşitli sıkıntılar yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu konuya ilişkin Öğretmen 20 şunları dile getirmiştir: “Lisans eğitiminde aldığımız bilgiler ilköğretim çağında işimize pek yaramamaktadır. Yapılan okul deneyimi çalışmaları da oldukça yetersizdir. Öğretmenlik daha çok uygulamalı ve yaparakyaşayarak öğrenilmesi gereken bir meslek diye düşünüyorum.” Bununla birlikte kıdem yılı yüksek bazı öğretmenler (Öğretmen 4, Öğretmen 8 ve Öğretmen 19) Türkçe dersi programında yer alan yapılandırmacılık, aktif öğrenme yaklaşımlarını tam anlamıyla anlamadıklarını, bu yaklaşımlara yönelik etkinlikleri uygulamada sıkıntılar yaşadıklarını dile getirmişlerdir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 261 Araştırmada yer alan öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%74) hizmet içi eğitim kurslarına katılmadıklarını ifade etmiştir. Öğretmenler genel itibariyle hizmet içi eğitimin gerekliliğine inanmaktadırlar. Bu konu ile ilgili olarak Öğretmen 15 şunları dile getirmiştir: “Bana göre hizmet içi eğitim kurslarına her zaman ihtiyaç var. Öğretmenin kendisini sorgulaması ve yenilikleri kabullenebilmesi önemli. Eğitim kurslarında gördüğümüz teknikler güzel ve yararlı.” Ayrıca Öğretmenlerin bir kısmı Türkçe eğitimi ile gelişmeleri takip edemediklerini, takip edenler ise internet ortamı ile sınırlı kaldıklarını ifade etmişlerdir. Sonuç ve Öneriler Ağrı ili merkez ilköğretim okullarında görev yapan Türkçe öğretmenlerinin karşılaştıkları sorunların tespit edilmeye çalışıldığı bu çalışmada sorunların kaynağı olarak 5 temel unsur belirlenmiştir. Bunlar Türkçe Programı, eğitim ortamı ve araç-gereçler, öğrenciler, sosyal ve fiziki çevre ve öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimleridir. Öğretmenlere göre Türkçe Dersi Programı ile ortaya çıkan en önemli sorun, SBS ile Türkçe Ders Programı’nın örtüşmemesidir. Bunula birlikte bireysel farklılıkların dikkate alınmamasıdır. Bununla birlikte araştırmaya katılan öğretmenler, sınıfların kalabalık oluşundan ve ders kitaplarındaki eksikliklerden dolayı sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca bu araştırmayla öğretmenlerin, yörenin şartlarından dolayı çeşitli sıkıntılarla karşılaşmakta oldukları, öğrencilerin seviyelerinin bazı konularda yetersiz olduğu, hizmet içi eğitime karşı olumlu yaklaştıkları, kendi alanlarıyla ilgili gelişmeleri takip etmede sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu bilgiler ışığında bu sorunların çözümüne yönelik şu öneriler sıralanabilir: 1- Öğrencilerin aileleri öncelikle okul ve Türkçenin önemi açısından aydınlatılmalıdır. 2- Öğrencilerin okul dışında velileriyle Türkçe konuşmaları sağlanmaya çalışılmalıdır. 3- Türkçe Programı ile ilgili öğretmen görüşleri doğrultusunda gerekli düzeltmeler yapılmalıdır. 4- Türkçe dersi için gerekli araç-gereçler tamamlanmalı, sınıf veya okul kitaplıklarındaki eksiklikler giderilmelidir. 5- Türkçe dersi için araç olan metinler daha özenle seçilmelidir. 6- Türkçe Dersi programında yer verilen yapılandırmacı yaklaşım, aktif öğrenme gibi yaklaşım ve yöntemler hakkında Türkçe öğretmenlerine hizmet içi eğitim verilmelidir. 7- Kalabalık olan sınıfların mevcutları yeni dersliklerin yapılmasıyla düşürülmelidir. 8- Öğrencilerin konuşma, okuma ve yazma becerilerini gelişmesi öğrenciler teşvik edilmeli, okul veya yöre çapında ödüllü yarışmalar düzenlemelidir. Kaynakça Akata, A. (2007). Türkçe programıyla ilgili ölçme ve değerlendirme sürecinin işlevselliği üzerine bir araştırma (Tekirdağ ili örneği). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. Alyılmaz, C. (2010). Türkçe öğretiminin sorunları. Turkish Studies-Internatioanl Periodical For The languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 5 (3), 728-749. Arhan, S. (2007). Öğretmen görüşlerine göre ilköğretim okulları ikinci kademede konuşma eğitimi (Ankara ili örneği). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Boy, M. (2006). 5. sınıf Türkçe ders kitaplarındaki etkinliklerin öğrenme ve öğretme kuramları açısından değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 262 Demir, C. (2006). Edebiyat /Türkçe eğitimi ve kişisel kelime serveti. Millî Eğitim Dergisi. 199, 207225. Demir, C. ve Yapıcı, M. (2007). Ana dili olarak Türkçenin öğretimi ve sorunları. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 9 (2), 177-192. Ergin, M. (1990). Üniversiteler İçin Türk Dili. İstanbul: Bayrak Basım/Yayım/Dağıtım, İstanbul 1990, s.7. Kaya, E. (2008). İlköğretim II. Kademe Türkçe ders kitaplarında sözvarlığı incelemesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli. Nargül, E. (2006). Alan dışından gelen sınıf öğretmenlerinin ilkokuma yazma öğretimindeki yeterlilikleri ve karşılaştıkları sorunlar. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. Turan, M. (2007). İlköğretim I. sınıf Türkçe dersi ilk okuma yazma programında uygulanan ses temelli cümle yönteminin uygulamadaki etkililiği. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin yay.,s. 105. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 263 TÜRKÇEDE GÜNCEL YAZIM SORUNLARI Sebahat DEMİR Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü demir-sebahat@hotmail.com Özet Bu çalışmada öncelikle yazımla ilgili kavramlar açıklanmaktadır. Yazım, bir dilin yapısını koruması açısından çok önemlidir. Bu nedenle yazım sorunu, günümüzde dil ile ilgili en önemli sorunlardandır. Yazım sorunu, 1928’de Dil Encümen’ince yayımlanan ilk imlâ kılavuzundan başlamıştır ve günümüze kadar devam etmektedir. Bu alanda yapılan birçok çalışma kelimelerin doğru yazılmasını sağlamak yerine, farklı dillerden kelimelerin dilimize girmesine neden olmuştur. Yabancı dillerden dilimize giren kelimelerin yazımında da büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Yazma becerisi, öğrencilikle başlar fakat bu beceri, bebekliğin ilk yıllarından getirilen bir süreçtir. Bu nedenle de bebekliğin ilk yıllarından itibaren yazım konusunda gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu çalışmayı yapmaktaki amacım, yazım sorunlarının özellikle nelerden kaynaklandığını tespit edip bu alanda gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Sorunun kaynağını bilirsek çözümü daha kolay olacaktır. Bu çalışmada sorunun nedenleri başlıklar hâlinde aktarılıp özellikle ikinci kademede ağırlıklı olarak hangi alanlarda yazım hataları yapıldığı belirtilmektedir. Anahtar Kelimeler: Yazım, dil, yazım sorunları, yazma becerisi. Giriş Yazı, bilinen tarihin başlangıcı, insanlığın en önemli, en değerli buluşlarından ve ihtiyaçlarından birisidir (Demir, 2003:1). Yazım, bir dilin yapısını koruması açısından çok önemlidir. Bu nedenle yazım sorunu, günümüzde dil ile ilgili en önemli sorunlardandır. Yazım sorunu, 1928’de Dil Encümen’ince yayımlanan ilk imlâ kılavuzundan başlayarak günümüze kadar devam etmektedir. Bu alanda yapılan birçok çalışma kelimelerin doğru yazılmasını sağlamak yerine, farklı dillerden kelimelerin dilimize girmesine neden olmuştur. İngilizce kelimeler ve kalıp ifadeler 1950’lerden itibaren dilimize girmeye başlamıştır (Yaman, 2006:345). Bu durum, günümüzde de artarak devam etmektedir. Durumun vahimliğini anlamak için pencereden dışarı bakmanız yeterlidir. Çevremizde neredeyse bütün tabelalar ne İngilizce ne Türkçe ne de başka bir dilde hepsinin ortasında tuhaf bir dil ile yazılmaktadır. İlgimi çeken bazı tabelalardan örnek vereyim: “Youusuff Kafe”, “Selamünhello! Buraya gel vatandaş”, “Türksel hat bulunur” gibi. Günümüzde öznesi, nesnesi belli olmayan bir “internet dili” oluştu. “Napıcaz yani şimdi olduk”, “Vicdan yaptım abi” gibi (Yaman, 2006:346). Yazım sorunu, hâlâ çözüme ulaştırılamayan ciddi sorunlardandır. Bu sorunun oluşmasında da çeşitli nedenler vardır. Bu nedenleri farklı başlıklar altında inceleyebiliriz. Kısaltmalardan kaynaklanan yazım sorunları “Selam” kelimesi, uzun uzadıya yazılmıyor artık. “Selam” kelimesi uzun uzadıya yazılmıyor artık. “Slm” şeklinde kısaltılıyor. “görüşürüz”, “grsrz”; “tamam”, “tmm” bazen de “ok” şeklinde yazılıyor. Bazı ek ve bağlaçların yanlış kullanılmasından kaynaklanan yazım sorunları Kısaltmalara getirilen eklerde de sıkıntı yaşanmaktadır. Bazı kısaltmaların açılımları okunarak bazılarının ise kısaltması okunarak ek getirilir. Bu nedenle de kısaltmalara getirilen ekler de çeşitli 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 264 sorunlar yaşanmaktadır. Örnek: THY’de (doğru) – THY’da (yanlış), TEK’nun (yanlış) – TEK’in (doğru), kg’den (yanlış) – kg’dan (doğru). Ayrı yazılması gereken –da/-de bağlacı, çoğu zaman kelimeye –ta/-te şeklinde birleştirilerek yazılır. Örnek: Ahmet’te söylemiş. Hiçde güzel olmamış. Bu çalışma 2011 de Ankarada yapıldı. Bunun sonucu olarakta… Soru ve pekiştirme anlamı veren –mı/-mi eki daima ayrı yazılır. Fakat tabelalarda, birçok yazılı metinde bu ek bitişik yazılmaktadır. Aşağıdaki fotoğraf Mersin kent ormanında çekilmiştir. Kitap okumak için hazırlanmış bir kamelyanın tabelasında -mı/-mi ekinin yazımıyla ilgili yanlışlıklar görebiliyoruz. Başka bir sorun da –ki ekinin yazımıyla ilgilidir. Bağlaç olan –ki ayrı, ek olan –ki bitişik yazılır. Örnek: “Öyle bir havada gelki, vazgeçmek mümkün olmasın.” “Hoşuna gitmişki, hiç sesi çıkmıyor.” “Soğukki ne soğuk, buza kesiyor insan.” Bu örneklerde ki bağlaçtır ve ayrı yazılması gerekir. Birleşik yazılması gereken kelimelerden kaynaklanan yazım sorunları Hangi kelimelerin birleşik hangi kelimelerin ayrı yazılacağını birçok insan kestirememektedir. “Ön söz, his etmek, yapa bilmek” gibi kelimeler birleşik yazılması gerekirken ayrı yazılmışlardır, bu da başlı başına bir yazım hatasıdır. Özellikle “birtakım” ve “bir takım” kelimelerinin yazımında çok sıkıntı yaşanmaktadır. “Bazı, kimi” anlamında kullanılan “birtakım” şeklinde yazılırken “takımlardan biri” anlamında kullanılan “bir takım” şeklinde yazılır. Bazı kelimelerin söylendiği ya da okunduğu gibi yazılmasından kaynaklanan sorunlar Özellikle Batı dillerinden gelen kelimelerin yazılışında büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. İnsanlar bu kelimeleri söyledikleri gibi yazmaktadırlar. Örnek: pırogram, elektirik, tiren, sıpor, ihtibaren, muaffak gibi. Bazı, “ğ” harfinin kullanıldığı kelimelerde de insanlar kelimeyi okurken “y” ya da “v” harflerini kullandıkları için bunu yazılarına da aktarmaktadırlar. Örnek: öğmek-övmek, döğmek-dövmek, değildeyil, eğitim-eyitim, öğün-öyün, eğer-eyer… Şive nedeniyle de bazı yazım sorunları yaşanır. Mesela, bazı kişi adları şiveye uygun yazılır: Aamet, Fadih, Camal, Yousuf gibi. Çıkış noktaları bakımından birbirine yakın seslerin bölgesel benzeşmeleri de yazıda görülmektedir (Zülfikar, 1985:8): anamadan, yalınız, bunnarnan, mahsustan vb. Okuduğu ya da konuştuğu gibi yazmaya kalkan “yazım kuralları” konusunda hiçbir şey bilmediğini ortaya koymuş olur: sormiyyim, bissürü, var mı bi diyiceeniz gibi (Hepçilingirler, 2011:209). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 265 Sayıların kullanımından kaynaklanan yazım sorunları Yıl rakamlarının eksik yazılması yazım sorunlarındandır. 1987 şeklinde yazılması gerekir. 987 ya da 87 şeklinde yazılmamalıdır. Sayılar, “doksan iki, bin elli” şeklinde yazılır. “doksaniki, binelli” gibi yazımlar yanlıştır. Bunların dışında, “1.inci, iki’inci, 6’ıncı” şeklinde yazımlar da yanlıştır. Yabancı dillerdeki gibi “Mahmut 4. Veya Selim 3.” Şeklinde yazmak da yanlıştır. Yanlış yazılan kelimelerden kaynaklanan yazım sorunları: Yanlış yazılan kelimelere birkaç örnek verelim: “ızdırap-ıstırap, yanlış-yanlış, yalnız-yalnız, ahret-ahiret, dooru-doğru, kurdela-kurdele, mütevazi-mütavazı, makine-makine, hakkat-hakikat, ceyran-cereyan, matamatik-matematik, egsoz-egzoz.” Ünsüz yumuşaması kuralının anlaşılamamasından kaynaklanan yazım sorunları Öğrenciler son sesleri aynı olan ve aynı ekler getirildiğinde bir kısmı değişip bir kısmı değişmeyen kelimelerde sıkıntı yaşamaktadır. Hamza Zülfikar (2006:439), “ümit, umut kelimeleri “ümidim kalmadı”, “umudum kırıldı” şeklinde kullanılır. “sarkıt, kesit” gibi kelimelerde ise son ses değişmez. Bu da yazım sorunlarına neden olur.” demektedir. Görüldüğü üzere, “ümit, umut” kelimelerinde ses değişimi olurken diğerlerinde olmamıştır. Bu kural da öğrenciler tarafından doğru algılanamamaktadır. Doğal olarak yazım sorunları ortaya çıkmaktadır. Umut-umudu saat-saati Kitap-kitabı sap-sapı Renk-rengi kürk-kürkü Görüldüğü üzere, “umut, kitap ve renk” kelimelerinde ses değişimi olurken diğerlerinde olmamıştır. Bu kural da öğrenciler tarafından doğru algılanamamakta ve çeşitli yazım sorunları ortaya çıkmaktadır. Moda tabirlerden kaynaklanan yazım sorunları Son zamanlarda moda tabirler; televizyondan, internetten yayılarak önemli bir kitleye ulaştı. Yedisinden yetmişine çoğu insan bu tabirleri dillerinden düşürmüyorlar. En kötüsü de bunu, yazıya da aktarıyorlar. “Napcaz şimdi”, “Oha filan oldum yaniiii”, “Döncem ben sana, dur arkadaş msn’e girdi”, “Gabasın diyorum anlamiyosun”, “Üff daral geldi, soldan soldan geliyolar” vb. Yabancı kelime kullanımından kaynaklanan yazım sorunları Dilimizde yazım açısından sorun oluşturan kelime ve kalıpların büyük çoğunluğu farklı dillerden kelimelerin kullanımından kaynaklanmaktadır (Yaman, 2006:347). Örnek: Show-şov, parlemento-parlamento, dinazor-dinozor… Yazım sorunlarının nedenlerine başlıklar hâlinde değindikten sonra biraz da ayrıntıya inip öğrencilerin yaptıkları hatalar hakkında bilgi verelim. Dönem başlarında öğrencilere yazımla ilgili hatalarını tespit etmek için çeşitli dikte çalışmaları yaptırıp öğrencilerin sıklıkla yaptıkları hataları tespit ederiz ve dönem içinde yazımla ilgili yaşadıkları sorunları birlikte çözmeye çalışırız. Bu çalışmalar Ek-1, Ek-2, Ek-3, Ek-4 olarak çalışmanın sonuna eklenmiştir. Bu çalışmalar sonunda da öğrencilerin özellikle bağlaçların yazımında, noktalama işaretlerinin kullanımında, harflerin yazımında, yabancı dillerden dilimize giren kelimelerin yazımında sorun yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu da önceki sınıflardan düzeltilmeden gelen yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Bu dikte çalışmalarında tespit edilen hatalardan yola çıkarak öğrencilere bir etkinlik çalışması daha yaptırırız. Ardından 1 ay süreyle haftada 2 saat dersin son 10-15 dakikasını bağlaçların, eklerin yazımıyla ilgili, kelimelerin yazımıyla ilgili çeşitli etkinlikler yaptırarak geçiririz. 1 ay sonra ilk yaptırdığımız dikte çalışmasını tekrar yaptırırız ve %50-%60 oranında başarı gözlemleriz. Bununla ilgili yaptırılan çalışmalar da Ek-5, Ek-6, Ek-7, Ek-8, Ek-9, Ek-10, Ek-11, Ek-12, Ek-13, Ek-14 olarak çalışmanın sonuna eklenmiştir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 266 Sonuç: Sonuç olarak bir kurbağayı suya atıp suyu yavaş yavaş ısıttığımızda kurbağa, suyun ısındığını fark etmez ve haşlanarak ölür. Dilimizi de kurbağaya benzetirsek yabancı dillerden dilimize giren kelimeler, az önce bahsettiğimiz nedenlerden kaynaklanan sorunlar da gün geçtikçe artarak devam etmekte tıpkı bir kurbağanın haşlanarak öldüğü gibi dilimizde bu durumdan olumsuz yönde etkilenmektedir. Çözüm Önerileri Toplumun her kesimi ulusal dil bilinci ile Türkçeyi doğru ve düzgün kullanmaya teşvik edilmelidir. Türkçe öğretimine gereken önem verilip Türkçe öğretmenlerinin daha iyi yetişebilmesi için her türlü tedbir alınmalıdır. Dilbilgisi ve yazımla ilgili kurallarda uygulamaya yönelik genel bir standart belirlenmelidir. Basın yayın araçlarında Türkçenin doğru kullanımına özen gösterilmelidir. Basın yayın kurumlarında çalışanların dil ve diksiyon kursu almaları sağlanmalıdır. İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinde kelimeleri bitişik yazma ve noktalama işaretlerini yanlış kullanma gibi yazım hataları çok sık görülmektedir. Bunu bildiğimize göre çözüm yoluna gitmek de zor olmasa gerek. Özellikle sıkıntılı olan konular üzerinde daha fazla durup daha çok uygulama çalışması yapılmalıdır. Öğrencilere yazımla ilgili ilgilerini çekebilecek çeşitli çalışma kâğıtları dağıtılabilir. Daha küçüklükten anadili sevgisi herkese aşılanmalı ve yanlış kullanılan bir kelime herkesi rahatsız etmelidir. Dikte çalışmalarıyla çeşitli etkinliklerle yanlışlar tespit edilip bu yanlışlar giderilmeye çalışılmalıdır. Devlet büyükleri, ünlüler özellikle çocukların örnek aldıkları kişiler konuşmalarına, diksiyonlarına dikkat etmelidir. Oyunla öğretim yöntemi, yazım hatalarını engellemek adına başarılı bir öğretim yoludur. Öğrenciler hem eğlenir hem de yaptıkları yanlışların farkına varıp aynı hataları tekrarlamaktan kaçınırlar. Oyunla öğretim yolu sayesinde bütün öğrenciler aktif olacağı için de çalışma daha başarılı olur. “Yazım hatalarına ölüm.” gibi ilginç isimler taşıyan çeşitli kampanyalar ya da yarışmalar düzenlenmesi de ilgi çekici olabilir. Aile içinde çocuğun yaptıkları yanlışlar, “Daha küçük, büyüyünce düzeltir.” denilerek geçiştirilir. Bazı zamanlarda çocukların kelimeleri yanlış kullanmaları ailelerin hoşuna gider. Bu da o hatanın kalıcı olmasına neden olur. Belli bir yaştan sonra da çocuğun o alışkanlığını değiştirmek mümkün olmayabilir. Bu nedenle aileler kelimelerin yanlış kullanılması, harflerin eksik söylenmesi gibi konularda hassas olmalıdır. Kaynakça Aksoy, Ö. A. (2000). Dil Yanlışları. Ankara: Adam yayınları. Ateş, K. (2010). Öğretemediğimiz Türkçe. Ankara: İmge Kitapevi. Demir Koçak, G. (2003). İlköğretim Birinci ve İkinci Kademe Öğrencilerinin Yazım Hataları ve Öğretmen Görüşleri. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı. Yaman, E. ve Gürer, G. (2006). Türkçenin Çağdaş Sorunları. Ankara: Gazi kitapevi. Hepçilingirler, F. (2011). Türkçe “Off”-1. İstanbul: Everest yayınları. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 267 Zülfikar, H. (1985). Yüksek Öğretimde Türkçe Yazım ve Anlatım. Ankara. Zülfikar, H. (2006). Doğru Yazalım Doğru Konuşalım. Türk Dili: Dil ve Edebiyat Dergisi. 653. 435441. Zülfikar, H. (2006). Doğru Yazalım Doğru Konuşalım. Türk Dili: Dil ve Edebiyat Dergisi. 656. 172181. EK-1 EK-2 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-3 EK-4 268 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-5 269 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-6 270 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-7 271 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-8 272 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-9 273 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-10 274 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-11 275 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-12 276 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-13 277 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü EK-14 278 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 279 TÜRKÇENİN DİL POLİTİKASI SORUNU Osman ÖZDEMİR Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi osmanozdemir86@hotmail.com.tr Özet Dil politikası ya da dil planlaması; bir devlet tarafından bir dilin resmi dil olarak seçilmesi, kodlanması, uygulanması ve genişletilmesi süreçlerini içermektedir. Resmi dilleri için bu süreçleri uygulamak her devletin politikası olmuştur. Ülkemizde de resmi dil olan Türkçenin seçilme, kodlanma, uygulanma ve genişletilme çalışmalarını yapmak devletin bir ödevidir. Yapılan bu çalışmanın amacı Türkçenin dil politikası açısından durumunu ele almak, sorunlarını ortaya koymak ve bu sorunlara çözüm yolları önermektir. Tarihte kurulan Türk devletlerinde Türk dili, Cumhuriyetin ilk yılları hariç bir devlet sorunu olarak gündeme gelememiştir. Zaman zaman bazı devlet adamları ve aydınlar tarafından Türkçe konusunda bireysel çaba ve çalışmalar görülse de Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi planlı bir dil politikasına rastlanmamıştır. Burada Cumhuriyetin ilk yılları teriminin özellikle kullanılmasının nedeni ise ülkemizde özellikle 1950 sonrası dönemde Türkçe konusunda herhangi bir dil politikasına rastlanmamasıdır. Dil alanında politikasızlık nedeniyle ülkemizde sosyal ve kültürel gelişme hızının Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadar hızlı olmadığı yapılan bu çalışmada açık bir şekilde görülmektedir. Dilin toplum hayatının her aşamasına doğrudan etki edebilen yegane unsur olduğu göz önüne alınırsa, devletin belirli bir dil politikasının olmamasının böyle sonuçlar vermesi kaçınılmazdır. Son yıllarda Türkçenin yabancılara öğretimi alanında gelişmeler yaşansa da, ülkemizde yabancı dillerin özellikle İngilizcenin etkisi belirgin bir şekilde görülmektedir. Bunun da temel nedeninin Türkçenin dil politikası konusunda yaşadığı sorunlar olduğu bu çalışmada açık bir şekilde görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkçe, Türkçenin Sorunları, Dil Politikaları, Dil Planlaması Giriş Dil, bir toplumun ulus olabilmesini sağlayan en önemli unsurdur. Politika ise devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünüdür. (TDK, 2011) 1959’da Haugen tarafından ortaya atılan “Dil Planlaması” ya da “Dil politikası” terimi ulusal dilin çağcıllaştırılması ve geliştirilmesi çabalarını göstermektedir. (İmer, 2000) Haugen’in sınıflamasına göre dil politikası dört temel evrede ele alınmaktadır. Bu evreler seçme, kodlama, uygulama ve genişletme evreleridir. Dolayısıyla dil politikaları devletlerin resmi dilleri için uyguladığı seçme kodlama uygulama ve geliştirme işlemleri ile ulusal dilin çağcıllaşması geliştirilmesi ve erginleştirilmesi çabalarını betimlemektedir (İmer, 2001: 8). Dil politikalarının ortaya çıkması mutlak monarşilerin kurulduğu zamanlara tekabül eder (Sadoğlu, 2003:2). Bu tanım her ne kadar doğru olsa da Türkçe açısından dil politikaları kavramını M.S. 8.yüzyıla kadar götürmek mümkündür. İlk yazılı edebi ürünlerimiz olan Orhun Abidelerinin Kültigin yazıtının doğu yüzü 7. bölümünde “Türük begler Türük atin ıttı. Tabgaçgı begler tabgaç atin tutupan tabgaç kaganka körmiş” şeklinde bir ibare geçmektedir. Bu ibare “Türk beyleri Türk adlarını bırakıp Çin adlarını alarak Çin hükümdarının hizmetine girdiler” şeklinde bir uyarıdır. Burada Bilge Kağan, halkına 1. Göktürk Devleti döneminde Çin’in esaretine nasıl girdiklerini anlatırken Türklerin Çin diline özenmeleri, Türk adlarını bırakıp Çin adları almaları sonucu benliklerini kaybedip ülkelerinin yıkıldığını belirtmiştir. Böylesine bir uyarının abidelere yazdırılması halkın dil konusunda bilinçlenmesinin sağlanmaya çalışıldığını göstermektedir (Türk, 2006: 315). Türkçenin tarihin en eski dönemlerinden beri koruyucu dil politikalarına ihtiyaç duymasının en önemli nedenleri; Türklerin yer ve din değiştirmeleri sonucu çok farklı kültürler ve dillerle karşılaşmalarıdır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 280 Türk milleti için Türkçe, millî birliğinin en önemli dayanağı olmuştur. Dolayısıyla Türk milleti tarih boyunca birliğini Türkçe ile sağlamıştır. Dilde birlik bozulunca, millî birlik de zayıflamış, her defasında bedeli çok ağır ödenmiştir. İslamiyet’in kabulünden sonra kurulan Türk devletleri Arapça ve Farsçayı üstün tutan bir anlayışla hareket etmişlerdir (Demir, 2007). Türk Milleti, atalarının Arapça ve Farsçayı üstün tutan bu anlayışının bedelini Osmanlı ve Selçuklu Döneminde yazılan sekiz yüzyıllık bir edebi birikimi anlayamamakla ödemektedirler. Karşılaşılan bu sorun Türkçe için dil politikası uygulamalarının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Günümüzde Türkçe konusunda yaşanılan sıkıntıların aşılması, bireysel temelden ziyade devlet eliyle yapılan girişimlerle çözüleceği görülmektedir. Bu bakımdan Türkçenin, dil politikalarının seçme, kodlama, uygulama ve genişletme aşamaları açısından sorunlarını incelemenin ve bu sorunlara çözüm yolları önermenin dilimizde yaşanan sorunların çözümü açısından faydalı olacağı düşünülmektedir. 1. Türkçenin Seçilme Sorunu Seçme dil politikasının ilk evresidir. Bu evre geliştirilmesi düşünülen dilin belirlenmesi ve bu dille ilgili gerekli saha araştırmaları ile derleme çalışmalarının yapılmasını kapsamaktadır (İmer, 2001: 51). Bu çerçeveden baktığımızda Türkçenin ilk yazılı belgelerinin bulunduğu Göktürk ve Uygur Devletinde bu günkü anlamda olmasa da bir dil planlamasının yapıldığını söyleyebiliriz. Orhun Abidelerinde bulunan “Türk beyleri Türk adlarını bırakıp Çin adlarını alarak Çin hükümdarının hizmetine girdiler” ibaresi Türkçenin milli kimliğin en önemli unsuru kabul edildiğini göstermektedir. Uygurlar ise Mani ve Buda dinleri kabul etmelerine rağmen dillerini değiştirmemeleri ve dini kitapları yazıldıkları dilde değil de tercüme faaliyetleri ile Türkçeye çevirmeleri dil konusunda koruyucu bir tutum sergilediklerini göstermektedir. (Türk, 2006: 315). Bu iki devlet döneminde Türkçeyi koruyan bu uygulamaların yanında iki devletin de Türk alfabesi oluşturulması ve eserlerin bu alfabe ile yazılıp yaygınlaştırılması bize temelde bir dil politikasının uygulandığını ve Türkçenin bu dönemde uygulanan dil politikalarında seçilen dil olduğunu göstermektedir. Nitekim Köktürkçe yazılan Orhun Abideleri’nde yabancı sözcük oranı %1, Uygurlar döneminde ise farklı eserlerde yer alan yabancı kelime oranı %2 ile %12 arasında değişmektedir. (Aksan, 1977) İslamiyet’in kabulü ile Arapça ve Farsçaya olan ilginin artması ile Türk-İslam devletlerinde Türkçenin etkisinin azalmaya başlamıştır. Nitekim İslamiyet’in kabul edildiği ilk yıllarda yazılan Kutadgu Bilig’de yabancı sözcük oranı %2 civarında iken 2 asır sonra yazılan Atabet’ül Hakayık’ta ise %26’lara kadar çıkmıştır (Aksan, 1977). Özellikle Büyük Selçuklu Devleti devlet dili olarak Farsçayı seçmiş ve bu dönemde Türkçeden ziyade Farsça ve Fars kültürü etkili olmuştur (Kayhan, 2011). O devirde kurulan Nizamiye Medreselerinde ve diğer eğitim kurumlarında Arapça ve Farsça eğitim verildiğini görmekteyiz (Güven, 1992). Bu durum Anadolu Selçuklu devletinde de farklı değildir. Anadolu Selçuklu Devletinde devlet kurumlarında resmi yazışma dili olarak yüz yıl Arapça, yüz yıla yakın da Farsça kullanılmıştır. (Arslanoğlu, 2004) Görüldüğü gibi Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu gibi Türk İslam medeniyetinin temsilcisi iki büyük devlet, Türk devleti olmalarına rağmen her alanda Arapça ve Farsçaya yönelmeleri Türkçenin geri plana atılmasına neden olmuştur. Anadolu Selçuklularının yıkılması sonucu Anadolu’da yaşayan Türk Beylikleri bağımsızlıklarını ilan ederek beylikler şeklinde yaşamaya devam etmişlerdir. Bu beylikler Arap ve Fars kültürüne itibar etmeyerek Türkçeyi geliştirmeye, Türk dilinde bilim yapmaya beylik saraylarında Türkçe yazan şairleri himaye etmeye başlamışlardır. Bu dönemde en dikkat çeken çıkışı ise Karamanoğlu Mehmet Bey beylik sınırları içinde günlük hayatın her alanında Türkçe kullanılmasını zorunlu hale getirerek yapmıştır. (Korkmaz, 2004) Osmanlıların kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar medreselerde bilim dili Osmanlı Türkçesi iken, daha sonra bunun yerini Arapça almış, 16. y.y.’dan sonra özellikle divan edebiyatının gelişmesi ile dilimizde Arapça ve Farsçanın ağırlığı artmıştır (Arslanoğlu, 2004). Fatih Sultan Mehmet döneminde medreselerde Türkçe okutulsa da sonraki dönemlerde bu kaldırılmış, dahası Arapça sıbyan mekteplerine kadar indirilmiştir. 19. yüzyılda 2. Abdülhamit Arapçayı resmi dil yapmayı önermiş ancak Başkâtip Sait Paşa Türklüğün kalmayacağını belirterek Arapçanın ortak dil olmasını önlemiştir (Sadoğlu, 2003: 76). Tanzimat Fermanı sonrası Türkçeye verilen önem artmış bu sayede Türkçe adeta yeniden doğmuştur. Bu dönemde Türkçe gazete ve dergiler çıkmaya başlamıştır. Halka hitap eden bu gazete ve dergiler sade bir Türkçe ile yayınlanmış, böylece halkın kültür seviyesi 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 281 yükselmiştir. Bunun yanında Şinasi, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin gibi aydınların Türkçeye sahip çıkmaları ve Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmak için sadeleşme hareketlerine girişmeleri de son derece etkili olmuştur. Sadeleşme hareketleri ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin de uygulayacağı dil politikalarının temelini oluşturmuştur. (Çiftçi, 2007: 5055) Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlı’dan tamamen farklı olarak, politikalarının odağına Türkçeyi oturtmuştur. Bu dönemde halk tarafından anlaşılamayan Osmanlıcanın üzerinde yapılacak değişikliklerle milli bir dilin oluşturulamayacağı açıktı bu yüzden devrimsel nitelikte bir değişim gerektiği düşünülmekteydi. İlk olarak 1920’de halk ağızlarından kelime derleme işine girişilmiştir. 1923’te Meclis’e Türkçe kanunu verilmiş ve 1923–1928 yılları arasında yazılaştırma çalışmaları yapılmıştır. 1932 yılında ise Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. (İmer, 2001: 51). Yapılan tüm bu yenilikler bilinçli olarak oluşturulan bir dil politikasının seçme sürecine işaret etmektedir. Burada en dikkat çekici husus da 1920’de daha Kurtuluş Savaşı kazanılıp devlet kurulmadan yeni devletin dili ile ilgili Anadolu’da derleme çalışmalarının başlamış olduğudur. Nitekim Cumhuriyetin ilanı ile birlikte uygulanan ulusal dil politikaları olumlu yönde sonuç vermiş ve okuma yazma oranı 1929’da %6,5 iken 1935’te %15’e, 1936’da %17’ye, 1940’ta ise %40’a yükselmiştir. (İmer, 2001: 71 ) 1934’te toplanan ikinci Türk Dili Kurultayı’nda bilim ve teknik konularında terim alınması gerektiğinde yaşayan dillerden değil de Latince ya da Grekçe gibi ölü dillerden alınması kararlaştırılmıştır (Türk, 2006: 331). Bu önemli kararın Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtarılan Türkçenin bir daha başka bir dilin etkisi altına girmesini önleyen çok ileri görüşlü bir karar olduğu görülmektedir. Üçüncü dil kurultayında açıklanan Güneş Dil Teorisi de temelde tüm dillerin Türkçeden çıktığını savunan bir teoridir. Atatürk tarafından ortaya atılan bu teori, 1938 sonrası gündemden çıkmıştır (Türk, 2006: 332). Türkiye’de dil devrimi çok başarılı sonuçlar vermesine rağmen birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Birçok aydın sadeleşme hareketinin yüzyıllar önce dilimize girmiş ve artık Türkçeleşmiş sözcükleri dilimizden çıkararak adeta bir kültür kıyıma yol açtığını öne sürmektedirler. Örneğin, Mehmet Kaplan Türk Dili isimli makalesinde Türkçeleşmiş ve dilimize uyarlanmış sözcüklerin çıkarılmasıyla aslında duygu ve düşüncelerimizin de feda edildiğini belirtmiş ve örnek olarak Arapçadan aldığımız “akıl” kelimesinin çıkarılıp yerine “us” kelimesinin getirilmeye çalışılmasını vermiştir. Akıl kelimesi çıkarıldığında “akıl almak”, “akıl dağıtmak”, akıl erdirememek” gibi yirmiden fazla deyimin de öleceğini belirterek uygulanan bu politikayı eleştirmiştir (Kaplan, 2005: 39). Sadeleşme ile bazı sözcükler çıkarılarak kelime sayımız, dolayısıyla kavram zenginliğimiz de azalmıştır. Bu beraberinde Arapça ve Farsçadan boşalan yerin İngilizce ve Fransızcadan geçen kelimelerin almasını getirmiştir (Gündoğan, 1997). Ancak sadeleşme ve harf inkılâbı yapılmasaydı, Arapça - Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, halktan kopuk, bu ağdalı dil ile on bir yıl içinde okuryazar oranımızın %6’dan yüzde %40’a çıkmasının da imkânsız olduğu açıktır. Burada en büyük etken Cumhuriyet yönetiminin yüzyıllardır uygulanan ıslahatların başarısızlığını görüp, her alanda devrim yapılması gerektiğine inanması ve kılık kıyafetinden konuşmasına, ölçü ve tartı birimlerinden haftalık tatil günlerine kadar her şeyiyle yeni bir toplum yaratıp, Türk Milletini geri kalmışlıktan kurtararak modern bir toplum haline getirmeyi istemeleridir. Cumhuriyet döneminde uygulanan dil politikaları sayesinde resmi dil olarak seçilen Türkçe anayasada da kendine yer bularak resmi dil konumuna gelmiştir. Nitekim T.C. Anayasası’nın 3. Maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” şeklinde yer alan ibare bunun göstergesidir (Kanun ve Kararlar Müdürlüğü, 2010). Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında var olan Türkçe hassasiyetinin zamanla azaldığını görülmektedir. Nitekim 1957 yılında Agâh Sırrı Levend özellikle gençlerin alafrangalık hevesi ve aşağılık duygusu ile günlük hayatlarında alabildiğine yabancı kelime kullandıklarından şikâyet etmekte, batı kökenli sözcüklerin dilimize yerleşmemesi için kelime üretme yoluna gitmemiz ve yabancı kelimeler konusunda uyanık olmamız gerektiğini savunmaktadır (Levend, 1957). Cumhuriyet dönemi uygulanan dil politikalarından sadece 25 – 30 yıl sonra bunların yaşanması dil hassasiyetini aşılama konusunda sorun yaşadığımızı göstermektedir. Nitekim sadeleşme hareketleri ile Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtarılan dilimiz bu defa batı dillerinin etkisi altına girmeye başlamıştır (Gündoğan, 1997). Günümüzde sırf kulağa hoş geldiği ya da moda olduğu için yabancı kökenli sözcükler kullanılmaktadır. Bunun yanında bu yabancı sözcükleri kullananlar içinde Türkçenin yetersiz olduğunu söyleyenlerin de olması daha vahim bir durumdur (Aydoğan, 2004). Yakın zamanda yapılan bilimsel bir çalışmada sadece gazete 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 282 reklâmlarından yola çıkılarak bulunan 318 otel isminin yalnızca 30’unun Türkçe olması son derece çarpıcı bir ayrıntıdır (Aydoğan, 2001). Yapılan bu çalışma toplumumuzun Türkçe hassasiyetinin ne durumda olduğunu gösteren küçük bir ayrıntıdır. Günümüzde Türkçenin yavaş yavaş geri plana itildiği gerek kişisel gözlemlerle gerekse yapılan bilimsel çalışmalarla açık bir şekilde görülmektedir. 1950’ye kadar seçilme konusunda sorun yaşamayan Türkçenin tekrar günlük hayatımızın merkezine alınması gerekmektedir. Bu konuda da en büyük görev dil bilincine sahip olan bireylere ve yeni dil politikaları üretecek konumda olan yetkili devlet mercilerine düşmektedir. 2. Türkçenin Kodlanma Sorunu Kodlama, planlaması yapılan dilin yazılaştırma dilbilgiselleştirme ve sözcükleştirme alanındaki gelişmeleri kapsar (İmer, 2000). Tarihsel sürecine baktığımızda Türkçenin, Göktürk, Soğd, Uygur, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, Ermeni, Arap, İbrani, Kril ve Lâtin alfabeleri ile kodlandığını görülmektedir. Bu alfabelerden Göktürk ve Uygur alfabeleri dışındakiler her ne kadar yabancı yazı sistemleri olsalar da Türkler tarafından milli bünyemize uydurularak kullanılmışlardır (İlhan, 2001). Ancak her ne kadar değişiklikler de yapılsa da bize ait olmayan bu alfabelerde kodlanma sorunu yaşanması çok doğaldır. Örneğin Arap alfabesinde olmayan p, ç ve j sesleri Osmanlı Türkçesinde alfabeye eklenmiş olsa da, o, ö, ü gibi sesli harflerin gösterilmesinde sorun yaşanmıştır. Bunun yanında peltek s, hırıltılı h gibi Türkçede olmayan sesler de bu alfabede yer almaktadır. Bugün kullandığımız Latin alfabesine baktığımızda ise Türk Lâtin yazısında diğer Lâtin asıllı alfabelerden farklı olarak ç, ğ, ı, ö, ş sesleri yer almaktadır. Bunun yanında Türkçede 8 ünlü 21 ünsüzün dışında Anadolu ağızlarında yaşayan nazal n, kalın k, çift dudak v’si gibi birtakım ünsüzlerin varlığı da bilinmektedir (İlhan, 2001). Günümüzde kodlama alanında yaşanılan diğer bir sorun; farklı Türk Cumhuriyetlerinin aynı dili konuşmasına rağmen birbirlerinin alfabe sistemlerini anlayamamasıdır. Sovyetler döneminde Türkler için açılan Rus okullarında Rusçanın yanı sıra her Türk boyunun kullandığı lehçe, Rus alfabesinde, ayrı bir dil gibi öğretilmiştir. Böylece Sovyet rejimi altında yaşayan Türklerin hem kendi lehçelerini ayrı bir dil gibi öğrenmeleri, hem Hıristiyanlığı hem de Rusçayı öğrenmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun sonucunda Rusya içinde yaşayan Türkler bile kendi aralarında anlaşmak için Rusçayı kullanmak zorunda kalmışlardır (Kirişçioğlu, 2002). 1983 yılında T.C. Dışişleri Bakanlığı ve TİKA’nın önderliğinde toplanan sempozyumda Türk Devletleri için Latin esaslı ortak alfabenin kabul edilmesi kararlaştırılmıştır (İlhan, 2001). Önce Azerbaycan, sonra Türkmenistan daha sonra da Özbekistan Latin alfabesini kabul etmiş ancak bu alfabelerde “otuz dört harfli ortak Türk alfabesi”nden sapmalar yaşanmıştır. Oysa farklı kodlarla yazılmış metinler, anlamlarının işaretlerin arkasına gizlenmesiyle, Türkler arasında anlaşmanın birkaç adım daha zorlaşmasına sebep olmaktadır (Kara, 2009). Bu yüzden Türkiye Türkçesine de eklenmesi düşünülen 3, X, Q, й ve W harflerinin lehçeleri birleştirici olmaktan ziyade Osmanlı metinlerinde olduğu gibi bu harflerin kullanıldığı metinlerin halkımız tarafından anlaşılamayacağı düşünülmektedir (İlhan, 2001). Dilbilgiselleştirme çalışmalarına baktığımızda ise binlerce yıllık geçmişi olan Türkçenin bilinen ilk sözlük ve dil bilgisi kitabı 1072 yılında yazılan Divan-ı Lügat-it Türk’tür. Bu açıdan bakıldığında bin yıla yakın bir süre Türkçe üzerinde dil bilgisi çalışmalarının yapılması gerekir. Ancak Kaşgarlı Mahmud’dan sonra özellikle Selçuklularla birlikte bilim ve yazışma dilinin Arapça ve Farsçaya dönüştürülmesi Türkçenin bir kenara itilmesine ve bu alanda yeteri kadar çalışma yapılmamasına neden olmuştur. Türkçenin bugünkü anlamda gramer çalışmaları Tanzimat Dönemi ile başlayabilmiştir. Ancak özellikle medreselerde tabulaşan Arapçanın üstünlüğü inancı ile Arapçadan başka bir dilin gramerinin öğretilmesinin neredeyse günah sayılmaya başlanmıştır. Nitekim Gaspıralı İsmail’in Türkçe Öğretimi ile ilgili fikirlerine Ahundlar (Kafkaslarda din adamları) “Arapçadan başka bir dilin sarfı ve nahvı olmaz.” şeklinde karşı çıkmışlardır (Çiftçi, 2007:54). Türkçenin ilk planlı dilbilgiselleştirme ve sözcükleştirme çalışmaları da ancak Cumhuriyet döneminde yapılabilmiştir. 1928 yılında Muhtasar Türkçe Gramer kitabı Cumhuriyet döneminde yayınlanan ilk dilbilgisi kitabı olmuştur. 1920’den itibaren Anadolu ağızlarından derlenmeye başlanan sözcükler ise dil 1932’den sonra toplanan dil encümenlerinde işlenerek sözcükleştirme ve dili işleme çalışmalarına günümüze kadar devam edilmiştir (İmer, 2001: 62 – 65). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 283 3. Türkçenin Uygulanma Sorunu Uygulama, önceden seçilmiş ve kodlanmış dilin bir devlet, kurum ya da yazar tarafından benimsenip yaygınlaştırılması yoluyla dili işlemeye yönelik ortaya koyulan etkinlikleri kapsayan süreçtir. (İmer, 2000) Türkçenin ilk yazılı kaynakları olan Orhun Abidelerinin 7. y.y.’da yazılmış olması 13 yüzyıllık Türkçe yazılı bir edebiyatın olması gerektiğini işaret etmektedir. Ancak bu 13 asırda, özellikle Türk – İslam medeniyetinin en parlak devirlerinde Türkçenin uygulanma açısından arka plana itildiği görülmektedir. Köktürk Devletinde bengütaş yazımı ile başlayan Türkçenin uygulanma süreci ardından gelen Uygur döneminde de Mani ve Buda dini metinlerinin çevirileriyle Türkçe yazılan bir Uygur Dönemi Edebiyatı oluşması ile devam etmiştir (Türk, 2006: 315). İslamiyet’in kabulü ile Karahanlı döneminde yazılan eserlerde Türkçenin kullanımının yanında birçok dini terimin de Türkçeleşmiş olması bize Türkçenin uygulandığını göstermektedir (Önler, 2009). Ancak Büyük Selçuklu Devleti ve daha sonrasında kurulan Anadolu Selçuklu Devletlerinde, devlet dili olarak Farsça seçilmiş, o devirde kurulan Nizamiye Medreselerinde ve diğer eğitim kurumlarında Arapça ve Farsça eğitim verilmiştir (Güven, 1992). Bunun sonucunda bu eğitim sisteminden geçmiş aydınların Arapça ve Farsça eserler vermeleri kaçınılmaz olmuştur. Nitekim Türk düşünce dünyasının en önemli eserlerinden biri olan Mevlana’nın Mesnevi-i Şerif isimli eserinin Farsça yazılmış olması bu durumun en çarpıcı örneklerindendir. Görüldüğü gibi Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu gibi Türk İslam medeniyetinin temsilcisi iki büyük devlet, Türk devleti olmalarına rağmen her alanda Arapça ve Farsçaya yönelmeleri Türkçenin uygulanma açısından sorun yaşamasına neden olmuştur. Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nde de Türkçe arka planda kalmış, bu dönemde her ne kadar Osmanlı Türkçesi kullanılsa da Arapça ve Farsça ağırlıklı oluşan Divan Edebiyatı halktan kopuk bir şekilde sadece eğitimli küçük bir kesimin anladığı edebi eserlerden oluşmuştur. Oysa gerek Büyük ve Anadolu Selçuklu Devletleri gerekse Osmanlı Devleti gibi üç büyük devlet zamanında Arapça ve Farsça yerine Türkçeye ağırlık verilse idi bugünkü Türk edebi hayatının ve düşünce dünyasının daha farklı olacağı düşünülmektedir. Türkçe seçme ve kodlamada olduğu gibi uygulama sürecinde de en parlak dönemini Cumhuriyet’in kurulması ile uygulanan dil politikaları ile yaşamıştır. Bu dönemde Türkçe devletin resmi dili olarak benimsenmesinin yanında dil sadeleştirilerek öz bir Türkçe elde edilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde halkevleri açılarak halkın sadeleşmiş Türkçe ile okuma yazma öğrenmesi sağlanmaya çalışılmıştır (İmer, 2001: 71). Sadeleştirilen ve işlenen Türkçenin, bu uygulama çalışmaları başarılı olmuş ve Cumhuriyet Dönemi ve sonrasında Türkçenin uygulandığı zengin edebi bir ortam oluşmuştur. Bu ortamda Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler, Garipçiler, İkinci Yeniciler, Hisarcılar, Dergâhçılar, Sosyalist Gerçekçiler, Hisarcılar, Maviciler ve Yeni İslamcılar gibi edebi topluluklar oluşmuştur. Bunun yanında bu edebi topluluklar haricinde bağımsız olarak yazan birçok yazar ve şair de bu dönemde yetişmiştir (Macit ve Soldan, 2005: 46–50). 1950 sonrası devletimizin uyguladığı dil politikasının değişmeye uğradığının ilk işareti yabancı dille eğitim veren okulların devlet desteğiyle yeniden açılması olmuştur (Türk, 2006: 333). Yabancı dille eğitim Osmanlı’nın son döneminden Lozan Anlaşması’na kadar Türkiye için sorun yaratmış ancak Cumhuriyeti kuran kadrolar bu okulları Tevhidi Tedrisat kanunuyla denetim altına almayı başarmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde olmak şartıyla eğitim faaliyetlerine izin verilmesine rağmen birçoğunun denetlenmeyi kabul etmeyerek kapatılması, bu okulların asıl amaçlarının eğitim öğretim faaliyetleri olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. 1950’lerden sonra bu okulların tekrar açılması yabancı dille eğitim meselesini yeniden gündemimize getirmiştir. Böylece yabancı dille eğitim sorunu günümüzde de baş etmemiz gereken en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır (Bozkaplan, 2006: 51). Yabancı dille öğretim 1950’lerden beri gündemimizde olmasına rağmen 1980 sonrası dönemde etkinliği iyice artmış özellikle 1990 sonrası açılan Anadolu ve Fen liselerinde Matematik ve Fen Bilgisi gibi derslerin İngilizce okutulması benimsenmiştir. Bu sebeple o dönemde ortaokul sıralarında olan öğrenciler hem Matematik ve Fen Bilgisi derslerini hem de İngilizceyi tam olarak öğrenememişlerdir. Son yılarda medyanın dil üzerindeki olumsuz etkileri de gündemimizi sıkça meşgul etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda özel televizyonların günlük hayatımıza girmesi ile dış etkilere açık, dil politikasından yoksun dilimizde yanlış kullanımlar ve yabancı kökenli sözcükler artmıştır. Televizyon yayınlarını denetleyen RTÜK gibi bir kurum olmasına rağmen televizyonlarda kullanılan Türkçe 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 284 denetlenmemektedir. Günümüzde kullanımı hızla yaygınlaşan internette de kullanılan dili denetleyecek ya da internet diline müdahale edebilecek bir kurum yoktur. Dolayısıyla internette son yıllarda argo söyleyişlerin, Türkçe olmayan harflerin bolca kullanıldığı, yabancı kelimelerin sonuna Türkçe ekler eklenerek yeni kelimelerin oluşturulduğu bir internet dili ortaya çıkmıştır (Yıldırım ve Tahiroğlu, 2006: 368–269). Bu durum dilimize sistemli bir dil politikasıyla müdahalenin gerektiğini göstermektedir. 4. Türkçenin Genişletilme Sorunu Genişletme, dil politikasına konu edilen dilin sürekli olarak uygulanması, terimsel çağcıllaşması ve biçimsel genişlemesini sürecini kapsamaktadır (İmer, 2000). Yazılı edebi ürünlerimizden bu yana 13 yüzyıl geçmiştir. Bu noktada bin yılı aşkın süredir birikimli olarak ilerleyen yazılı bir Türk yazın hayatımız olması gerekir. Ancak gerek Türklerin kullandıkları alfabeleri değiştirmeleri ile gerekse Türk devletlerinde Türkçeden farklı dillerin standart dil haline getirilmesi ile maalesef geride bıraktığımız 13 yüzyıllık yazılı edebiyatımız bir bütünlük arz edememektedir. Bunun yanında bu tarihsel süreçte dilimizin gelişimi de doğrusal bir biçimde olmamıştır. Örneğin bugün 13. yüzyılda yazılan Yunus Emre’nin şiirleri rahatlıkla anlaşılırken 17. yahut 18. yüzyıl divan şiirlerini anlamak için özel bir eğitim gerekmektedir. Oysa zaman dilimi olarak divan edebiyatı bize Yunus Emre’nin yaşadığı dönemden daha yakındır. Tarihte kurulan Türk devletleri doğru bir biçimde genişletme politikası uygulamış olsaydı hem nicelik bakımından Türkçe kullanılarak yazılan eser sayısı artacak hem de Türkçe birikimli olarak ilerleyecek ve bugün belki de dilimiz çok farklı bir noktada olacağı düşünülmektedir. Terimsel çağcıllaştırma açısından baktığımızda Cumhuriyet Dönemi uygulanan dil politikalarına kadar sistemli bir terim oluşturma yahut terimleri Türkçeleştirme hareketine rastlayamamaktayız (İmer, 2001). Cumhuriyetin ilk yıllarından beri yeni kavramlara ve yabancı menşeli sözcüklere, Türk Dil Kurumu tarafından Türkçe karşılıklar önerilmiştir. Bugün kullandığımız birçok terim Türkçe karşılıkları bulunan kavramlardır. Ancak son yıllarda ortaya çıkan yabancı kelime kullanma hastalığı bu çabaları boşa çıkarmaktadır. Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz “mobbing” yani toplu yaşanılan yerlerde bir kişiyi hedef alan yıldırma, dışlama, bezdirme kavramına Türk Dil Kurumu tarafından “bezdiri” karşılığı önerilmiştir. Ancak ne günlük hayatta ne de medya organlarında bu terimin Türkçe karşılığını kullanmaya yönelik bir hassasiyet görülmemektedir (Zülfikar, 2011). Terimsel çağcıllaştırmayı sağlamak için önerilen Türkçe karşılıkların Türk Dil Kurumuna daha fazla yetki vererek özellikle medya organlarında uygulanması sağlanmalıdır. Ancak 1980 sonrası dönemde TDK’nin özerkliğinin kaldırılıp hükümete bağlı resmî bir kurum hâline getirilmesi ile başlayan sürecin buna engel olduğu söylenebilir (İmer, 2001: 95). Türkçenin terimsel çağcıllaştırma çabaları beraberinde bilim dili olma sorununu da getirmektedir. Bir dille bilim yapmak, o dille düşünmeye ve o dille eğitim yapmaya bağlıdır. Hangi dille bilim yapılacaksa, o dille de eğitim yapılmalıdır (Gündoğan, 1997). Ancak ülkemizde Türkçeyi bilim dili olarak geliştirme çabası bir yana akademik yükseltilme ölçütleri arasına 1996 yılında dış yayın yapma zorunluluğu konulmuş, bir devlet kurumu olan TÜBİTAK’ın düzenli olarak yayınladığı 12 bilimsel hakemli derginin hepsinin dili İngilizce olmuş (Bozkaplan, 2006: 51–52) ve doçentlik seviyesi için KPDS ya da ÜDS yabancı dil sınavlarından en az 65 puan alma zorunluluğu getirilmiştir. Yani bir bilim adamı akademik hayatı boyunca sadece yabancı dilde yayın yaparak yükselebilirken yalnızca Türkçe bilen bir kişinin yabancı dil sınavlarından 65’i geçmeden yükselmesi mümkün görülmemektedir. Günümüzde Türkçenin bilim dili olması için birçok çalışma yapılmaktadır. Bir dille bilim yapmak, o dille düşünmeye ve o dille eğitim yapmaya bağlıdır. Hangi dille bilim yapılacaksa, o dille de eğitim yapılmalıdır. Ancak Türkçe ile bilim yapılmadığı, Türkçe isim verilen icatlar olmadığı sürece Türkçenin bilim dili olması pek mümkün görülememektedir. Sonuç ve Öneriler: Türkçenin tarihsel sürecine baktığımızda birkaç bireysel girişim haricinde, genel olarak Türkçenin ikinci plana itildiğini, cumhuriyetin kuruluşuna kadar da hiçbir zaman sistemli bir dil politikası uygulanmadığını görüyoruz. Bunun sonucunda Türkçe farklı dil ve kültürlerin etkisi ile başa çıkmak zorunda kaldığı görülmektedir. Tarihsel süreç içerisinde Türklerin farklı dillerde ve farklı alfabelerle eser vermeleri sonucunda hem aynı zaman dilimindeki Türk toplulukları birbirini 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 285 anlayamamış, hem de gelecek nesiller geçmişte atalarının yazdıkları eserlerden faydalanamamışlardır. Türkçe, eğitim konusunda da yabancı dille öğretim nedeniyle sorunlar yaşamış ve imparatorluk döneminde dahi Türkçe bilim dili haline getirilmemiştir. Cumhuriyet Döneminde uygulanan dil politikaları sayesinde dilde Arapça ve Farsçanın etkinliği azalmış ancak devam eden süreçte dil politikaları konusundaki hassasiyetin devam etmemesi neticesinde bu defa batı dilerinden geçen kelimelerin ağırlığının arttığı görülmektedir. Türkçenin tarihin en eski devirlerinden beri çok farklı dil ve kültürle karşılaşmasına rağmen bugünlere gelmiş olması çok güçlü bir dil olduğunu göstermektedir. Fakat dilin canlı bir varlık olduğu ve bu güçlü yapısının yanlış uygulamalarla zayıflatılabileceği unutulmamalıdır. Türkçe konusunda yaşanan sorunların çözümleri için şu şekilde öneriler sunulabilir. Türkçenin bugün içinde bulunduğu durumun tam olarak tespiti yapılıp; yaşanan sorunların çözümü için çalışmalar yapılmalıdır. Böylece günümüzde yaşanan sorunların çözümü için politikalar oluşturulup bunların eksiksiz biçimde uygulanması sağlanabilir. Ülkemizde belirli bir dil politikası oluşturulup bunun gelenek haline getirilmesi sağlanmalıdır. Böylece zihniyet yahut iktidarlar değişse dahi, sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş değişmeyen dil politikaları ortaya konmalıdır. Türkçenin güzel kullanımı üzerine çalışmalar yapılmalı ve özellikle medya organları ve yazarların duru ve düzgün bir Türkçe kullanmaları sağlanmalıdır. Böylece kitlesel iletişim araçları ve yazılan edebi ürünler sayesinde halkın da Türkçeyi daha güzel ve hatasız kullanması sağlanabilir. Türkçe üzerinde yabancı dillerin etkisi konusunda hassas davranılmalı. Özellikle batı dillerinde kullanılan kelimelerin dilimize yerleşmelerine izin verilmemelidir. Kodlama açısından Türk dünyası ile uyumluluğu sağlanmalı ve bu sayede Türk devletleri arasında iletişim geliştirilebilir. İşyeri mağaza ya da marka isimlerinin Türkçe olmasına özen gösterilmeli, bu noktada halkın dil bilincini kazanması sağlanmalıdır. Eğitim dili kesinlikle Türkçe olarak belirlenmeli ve bu konuda tartışmalara mahal verilmemelidir. Türkçenin bilim dili olması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizde Türkçe ile bilimsel çalışmalar yapılan akademik bir ortam oluşturulmalı ve bu ortamda Türkçe ile bilim yapılmalı, akademisyenler bu yönde çalışmalar yapmaya yönlendirilmelidir. Türk Dil Kurumu daha aktif bir hale getirilmeli, Türkçe konusunda yaptırım yetkisine sahip olması sağlanmalıdır. Yeni bir icât ya da kavram dilimize girmeden buna Türkçe karşılık bulunması sağlanmalıdır. Kaynakça Aydoğan, B. (2001) Türkçeye Giren Yabancı Sözcükler ve Otel Adları, Türk Dili, S.596, Ağustos, s. 144-154. Aydoğan, B. (2004) Özentinin Yaygınlaştırdığı Bir Sözcük: Trend, Türk Dili Dergisi, Sayı:628 Aksan, D. (1977) Köktürkçeden Bugüne Türkçede Ödünçlemeler Üzerine Bir Sözcük İstatistiği, Uluslararası Sürekli AItayistik Konferansı, Hollanda Leiden Arslanoğlu, İ. (2004) Ulusal Eğitime Neden İhtiyaç Vardır, Öğretmen Dünyası Dergisi, S:297, 11-13 Bozkaplan, Ş.A. (2006) Yabancı Dille Öğretim Sorunu, Türkçenin Çağdaş Sorunları Ed: Gülsevin, G., Boz, E., Gazi Kitabevi 2. Baskı s: 45-60 Çifçi, M., (2007) Yanyalı Ali Rıza Okuma Yazma (Som Türkçe Yazılmış Bir Betik), Külcüoğlu Kültür Merkezi Yayınları, Uşak 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 286 Demir, N. (2007) Türkçenin Farsça Batağına Saplanması ve Tarihin İngilizce İle Tekerrürü, http://www.necatidemir.net/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=6, Erişim Tarihi: 21.08.2011. Gündoğan, A.O. (1997) Bilim Dili Olarak Türkçe, Güven, İ. (1992) Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bir Bakış, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi c:25 s: 2, 833-848 İlhan, N. (2001) Türk Dilinin Sesleri ve Alfabe Sorunu, Türk Kültürü Dergisi Sayı: 454, s: 72-76 İmer, K. (2000) Nasıl Bir Dil Planlaması Gereklidir?, Türkçenin Zenginleştirilmesi Kurultayı. Bildiriler Tartışmalar. Yay.: H. Altınkaynak. İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi yayını, 2000. s. 86-91. İmer, K. (2001) Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı Ankara Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğü (2010) Kaplan, M. (2005) Kültür ve Dil, Dergah Yayınevi, 18. Baskı, İstanbul Kayhan, H. (2011) Selçuklular Devrinde Türk Saraylarında Fars Şairleri, Turkish Studies Vol: 6/1 Winter, 1433-1441 Kirişçioğlu, F. (2002) Kazan’ın İşgali Sonrası Sibiryadaki Dil Hareketleri, Kazanın İşgali ve Türk Toplulukları Bilgi Şöleni, Türk Dil Kurumu, 15.10.2002, Ankara Korkmaz, Z. (2004) Karamanoğlu Mehmet Bey’in Fermanından Günümüz Televizyon Türkçesine, Türk Dili Dergisi, Sayı: 634 Macit, M. ve Soldan, U. (2005) Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Grafiker Yayıncılık, 2.Baskı, Ankara Levend, A.S. (1957) Yabancı Kelime Salgını, Türk Dili Dergisi, Cilt:6 Sayı:65, s:249 – 251 Önler, Z. (2009) Karahanlı Dönemi Metinlerinde İnançla İlgili Türkçe Terimler, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 16 sayfa: 187 – 197 Sadoğlu, H. (2003) Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul TDK, (2011) Güncel Türkçe Sözlük, www.tdk.gov.tr erişim tarihi: 10.08.2011 Türk, V. (2006) Dil Politikası Sorunu, Türkçenin Çağdaş Sorunları Ed: Gülsevin, G., Boz, E., Gazi Kitabevi, 2. Baskı, 305-342 Yıldırım F., Tahiroğlu T. (2006) İnternette Türkçe Kullanımı Sorunları, Türkçenin Çağdaş Sorunları Ed: Gülsevin, G., Boz, E., Gazi Kitabevi, 2. Baskı, 361-378 Zülfikar, H. (2011) Yabancı Kelimelerin Dilde Yayılışı, Türk Dili Dergisi, Sayı: 709, 49 – 56 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 287 TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİLMESİNDE YENİ YÖNTEMLER Elif YILDIRIM Mevlana Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü elifgokceyildirim@hotmail.com Özet Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesinde çağımızın ve geleceğin gereklerine uygun olarak bilişim teknolojilerinden yararlanmanın hedefe ulaşmada ve alanın kendi içerisindeki üretkenliğini sağlamada kazançları olacağı açıktır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin doğrudan ya da dolaylı olarak öğrenmeye olan katkıları, internetin de yaygınlaşmasıyla hız kazandı. Dünün dil laboratuvarlarının yerini bugünün multimedya (çoklu ortam) etkinlikleri aldı. Ses, görüntü ve metnin bir arada kullanıldığı bu çeşit öğretme ve öğrenme süreçlerinde sağlanan başarı, bilişim teknolojilerinin verimli kullanılmasıyla artmakta ve bu yönde yapılacak ciddi çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Türkçenin öğretilmesine yönelik yetiştirilecek kişilerin de öncelikli olarak alanın gerektirdiği donanıma sahip olmaları sağlanmalıdır. Bu sebeple üniversitelerimizin eğitim fakültelerinde Yabancı Dil Türkçe Eğitimi bölümlerinin, sınırlı sayıda da olsa, açılmasında yarar olacaktır. Yabancı dil olarak Türkçe eğitiminde kullanılabilecek bilişim teknolojilerini öğrenme ve öğretme sürecinde geliştirilebilir, güncelleştirilebilir bir yöntemle Türkçenin dünya üzerinde “öğretilen” bir dil olmasını sağlamak ve buna uygun yöntemler geliştirmek bir politika olmalıdır. Öyle ya da böyle bir biçimde Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda gayret sarf etmiş kişilerin hemen hepsinin katıldıkları bir ortak yön oluşmuştur. Bunlar da, Türkçenin “öğretilen” bir dil olmasını kolaylaştıracak etkenlerdir. Bunlar Türkçenin kolay okunabilirliği, eklerle zenginleştirilebilen bir dil olması ve Türkçenin matematikselliği konularıdır. Bildirimde ortaya koyduğum yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi konusunda yeni yöntemlerde gelişen bilişim teknolojilerinden hangi düzeyde ve ne şekilde yararlanılabileceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Öğrenmenin etkinliğini arttıran multimedya (çoklu ortam) yöntemlerinin yanı sıra web ortamında öğrenme, interaktif öğrenme CD’leri, Türkçe öğretimi/öğrenimi sohbet odaları gibi farklı etkinler açıklanacaktır. Anahtar kelimeler: Yabancılara Türkçe Öğretimi, Yeni Yöntemler. Giriş Yabancı Dil Türkçe öğretimi bir kurs düşüncesinin çok ötesinde, bir dilin hayatın akışı içerisinde, gelişen teknolojinin desteğiyle, yeni şartlara kendini adapte ederek öğretilir olmalıdır. Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesinde çağımızın ve geleceğin gereklerine uygun olarak bilişim teknolojilerinden yararlanmanın hedefe ulaşmada ve alanın kendi içerisindeki üretkenliğini sağlamada kazançları olacağı açıktır. Ülkemizde her ne kadar Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesine ilişkin lisansüstü programlar olsa da bir disiplinin varlığından çok söz edilemez. Örneğin üniversitelerimizde Türkçe eğitimi, Türk dili ve edebiyatı bölümleri vardır. Ama bu bölümlerin anadil Türkçenin öğretimi, edebiyatı, kültürüyle ilgili oldukları açıktır. Oysa bugün Avrupa üniversitelerinde, İngilizce’nin, Fransızcanın ve diğer dillerin yabancı dil olarak öğretilmesiyle ilgili bölümler vardır. Türkçenin bizler kullanırken çok farkında olmadığımız, farkında olanlarımızın da bunun fazlaca zevkine varamadığını düşündüğüm en büyük güzelliği kuşkusuz yazıldığı gibi okunan bir dil olmasıdır. Yani Türkçe kelimelerde, İngilizce ya da Fransızcada olduğu gibi diftonglar yoktur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 288 Örneğin gece yazıp gece, gündüz yazıp gündüz okursunuz. Yani Fransızcadaki gibi “beaucoup” yazıp “boku” ya da İngilizcedeki gibi “kind” yazıp “kaynd” okumazsınız. Dale’in Yaşantı Konisi’nde belirlenen modele göre “Öğrenme işlemine katılan duyu organlarımızın sayısı ne kadar fazla ise o kadar iyi öğrenir ve o kadar geç unuturuz.” Bu tespite bakarak, zaman sabit kalmak üzere; Okuduklarının %10’unu, İşittiklerinin %20’sini, Gördüklerinin %30’unu, Hem görüp hem işittiklerinin %50’sini, Söylediklerinin %70’ini Yapıp söylediklerinin %90’ını hatırlamaktadırlar. (Yalın, 2006: 21) Bu veriler, bilişim teknolojilerinin öğrenim sürecindeki etkisinin göstermesi açısından çok mantıklı olacaktır. Geçmişin, öğreneni edilgen bırakan klasik yöntemlerinden, bugünün öğrenci merkezli yöntemlerine gelindiğinde Dale’in yaşam konisinden hareketle belirlenen oranlar, dil öğretiminde oldukça etkili olacaktır. Yapışkan resimler, video kasetleri, teyp kasetleri, televizyon filmleri derken materyali çeşitlendiren ama öğrenciyi yine edilgen konumda bırakan bu yöntemlerden sonra bilişim teknolojilerinin sağladığı destekle öğrenci merkezli, öğrencinin edilgen konumdan etken konuma geçtiği, çok sayıda duyu organının öğrenme sürecine katıldığı, bilişsel ve oluşumcu yöntemlerin kullanıldığı süreçlerde yabancı dil öğrenilmesi gerçeklemektedir. Yöntemler Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde konuyla direkt ilgili olanların yapması gerekenler olduğu ortadadır. Ancak arkaplanında kazanç sağlama düşüncesinin olduğu uygulamalar ne yazık ki Türkçenin öğrenilmesinden elde edilecek kazançla ölçüldüğünde, uzun vadede çok da kârlı olmamaktadır. Örneğin Oxford’un hazırlamış olduğu New English File serisinin kitapla birlikte verilen CD’leri dışında kitap içeriğinin sınıf içi uygulamalarının pek çoğunun internet ortamında web sayfasında yayımlandığı ve öğrenme eylemine doğrudan katkı sağladığı görülmektedir. Hazırlanan bu CD’lerde kazanç düşüncesi elbette vardır. Ancak kimi zaman bu kazancın önceliği ya da ötelenmesi önem taşımaktadır. Bizim ülkemizde bu açıdan devlet destekli projeler hazırlanıp Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesine ilişkin bilişim teknolojilerinin alana ilişkin katkıları sağlanmalı ve bu yönde öğreticiler yetiştirilmelidir. “Türkçe öğretme işini ciddi olarak ve bilinçli bir anlayışla ele alarak çalışmazsanız, Türkiye dışında yabancılara Türkçe öğretmeye çalışanları, kurumları maddî imkanlarınızla desteklemezseniz, bu işe gönül vermiş, çeşitli zorluklara rağmen büyük fedakârlıklarla çalışan insanları bu işten soğutursunuz.” (Yorulmaz, 2000: 195) Aşağıdaki başlıklardaki uygulamalar, aslında şu an dünyada, gerek internet ortamında gerekse yazılı ve görsel iletişim ortamlarında bulunan uygulamalardır. Bunu Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesinde kullanılmasından başka bir şey değildir. Türkiye’de Türkçeleşme Öncelikli olarak konuştuğumuz dili korumalı ve onun yozlaşmasına izin vermemeliyiz. Bunun için küçük gibi gözükse de zamanla önemi anlaşılacak olan adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum. Lokanta, alışveriş merkezleri, internet kafe gibi çeşitli işyerleri ve dükkanların isimlerinde, içlerindeki her türlü ürün tanıtımında ya da menülerde sadece Türkçe kelimeler kullanılmalıdır.Bu sayede ülkemize her yıl önemli bir artışla gelen yabancı turistlerin dilimize aşina olmalarını ve ilgi duymalarını sağlayacaktır. Örneğin crazy hair, dream house gibi İngilizce tabelalarla karşılaşmanın kendimce memnun edici bir görüntü olmadığını söyleyebilirim. En başta yabancı kelimelerle işyerleri açmaya izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 289 Ayrıca ilköğretim birinci kademede kullanılan ders kitaplarında Türkçe olmayan çoğu sözcük kullanılmaktadır. Bunlar; “fikir” , “hediye” , “şart” , “parantez” , “hayal” , “felaket” , “millet” , “icat” (5. sınıf) , “cümle”, “afet”, “etraf”, “manevi”, “ton”, “akıl”, “rol”, “şehir”, “siyaset”, “karakter” , “kişilik” , “pano”, “kamp”, “puan”, “sürpriz” , “şoför” , “karikatür” , “film seti” , “ifade”, “sosyal”, “misafir”, “lig”, “fiziksel” , “dış görünüş” (4. sınıf) , “apartman”, “teneffüs” (3.sınıf) , “hissetmek”, “plaj”, “kamp”, “stetoskop” , “sirk” , “affetmek” ve “hatıra” (2.sınıf)”dır. Bunlardan “cümle” (Ar.) yerine “tümce”; “sürpriz” yerine “şaşırtı”; “şoför” (Fr.) yerine “sürücü”; “afet” (Ar.) yerine (bağlama göre) “yıkım”; “etraf” (Ar.) yerine (yine bağlama göre) “çevre, dolay”; “manevi” (Ar., 5.sınıf, s.43) yerine “tinsel ya da “içsel olan”; “ton” (Fr.) yerine (bağlama göre) “perde”; “akıl” (Ar.) yerine “us”; “şehir” (Far.) yerine “kent”; “apartman (Fr.)” yerine “çokkatlı yapı”; “teneffüs” (Ar.) yerine “dersarası”; “hissetmek” (Ar.) yerine “duyumsamak, ayrımsamak, sezmek”; “ifade” (Ar.) yerine (“yüz ifadesi”ndeki kullanım dışında) “anlatım”, “misafir” (Ar.) yerine “konuk”; lig (Fr.) yerine “küme”; “hatıra” (Ar.) yerine “anı”; affetmek” (Ar.) yerine “bağışlamak” ya da “özür dilemek” sözcükleri kullanılabilir ya da ayraç içerisinde verilebilirdi. Öğrenciler, bu yabancı sözcüklerin anlamlarını az ya da çok karşılayan Türkçe sözcükleri de görmüş olurlardı. Genel olarak tüm ders kitaplarında, özel olarak da Türkçe ders kitaplarındaki etkinliklerde Türkçe sözcüklerin kullanılması temel bir ilke olarak benimsenmelidir. Bu sebeple ilköğretim ve ortaöğretimde kullanılan diğer ders kitapları da dilsel açıdan incelenmelidir. Çünkü bu hâliyle, öğrencilere Türkçeyi “doğru, etkili ve güzel” kullanma becerisinin kazandırılması, onlara Türkçe sevgisiyle, istek duyarak okuma-yazma alışkanlığının verilmesi pek olanaklı görünmemektedir. Türkçe ders kitapları, amacına, işlevine ve özel görevine uygun bir anlayışla hazırlanmamıştır. Türkçe ders kitabının özel görevi, öğrencilere özellikle Türkçenin sözvarlığını, değerlerini öğretmek, Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma becerisini kazandırmak ve onları Türkçenin güzel ve doğru kullanıldığı metinlerle buluşturmaktır. Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri, mesleklerinin en önemli gereği olarak, eğitim ortamlarında kararlı bir biçimde Türkçe sözcükleri kullanmalı ve kitap seçiminde özellikle dilsel açıdan titiz olmalıdırlar. Böylece Türkçeyi başkalarına da sevdirebilecek olan bireyler yetişmiş olacaktır. (Aslan, 2006: 13-14) Drama yöntemi Drama, öğrencilerin ders konularıyla bağlantılı değişik araçlar kullanma becerisini geliştirerek gruptaki arkadaşları ile çözüm stratejilerini tartışma, beden dilini kullanma, grup içinde canlandıracağı nesnenin rolünü kendi kavramlarını geliştirip birleştirerek oynamasını sağlar. Böylece özellikle ders esnasında bireylerin enerjilerini öğrenmeye yönlendirerek öğrenci merkezli etkinlikleri geliştirmek drama yoluyla kolay ve eğlenceli olabilir. Drama tekniğinin dil öğretiminde iki türü vardır: Doğal ve Biçimsel drama. Doğal drama tekniğinde bireyler serbest konuşma alışkanlığı, duygu ve düşüncelerini kendi sözcükleriyle diledikleri gibi ifade etme şansına sahip olurlar. Biçimsel drama tekniğinde ise oynanacak oyun ve hikâyeler yetişkin öğrenciler tarafından paylaşılıp ezberlendiği ve provası yapıldığından daha ciddi ve planlıdır (Demirel, 2007: 71). Günümüzde her iki drama türü de çoğunlukla eğlenceli ve oyun şeklinde sunulduğundan öğrencilerin kendilerini tanıma fırsatı bularak öğrenim deneyimlerini geliştirmesine olanak sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında drama bir Çin atasözünün "Anlatırsanız unuturum, gösterirseniz hatırlarım, yaptırırsanız öğrenirim." ifade ettiği gibi rol yapmaktan çok öğretici yönüyle ortaya çıkmaktadır. Böylece öğrenciler öğrenme sürecinde karşılaştıkları gerçek yaşam problemlerini çözerken farkında olmadan yaparak-yaşayarak öğrenme fırsatı bulacaklardır (Akar-Vural ve Çelen, 2009: 427). Dramanın olumlu yönlerini şöyle söyleyebiliriz: 1) Drama ile dil yapıları daha eğlenceli uygulanır. 2) Drama ile dil daha rahat bir iletişim ortamında öğrenilir. Ders kitapları yabancı dil öğrenme boyutunda yeterince verimli olamamıştır. Çünkü kitaplarda yer alan karşılıklı konuşmalar yalnızca tek yollu iletişim olarak kullanılmaktadır. Drama, bu gibi iletişim araçlarının rahatça kullanılmasında fayda sağlar (Maley ve Duff, 1982: 14). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 290 3) Drama ile sözcükler doğru telaffuz edilir ve doğru vurgulanır. 4) Drama ile öğrencilerin sözdizimsel ve söylemsel olarak dili kullanmada güveni artar. 5) Drama ile öğrencilerin doğru kelime kullanma ve ifade etme biçimleri gelişir. 6) Drama öğretmen için öğrettiği dilin değerlendirilmesidir. 7) Drama kültür taşıyıcısıdır ve öğrencileri gerçek yaşama hazırlar. Yansıtıcı öğretim yöntemi Yansıtıcı öğretim, başkalarının duygularına önem vermeyi ön plana çıkaran, öğretimde yapılandırmacılığı önemseyen bir sorgulama yaklaşımı ve yaratıcı sorun çözme etkinlikleri bütünüdür (Henderson, 1996). Yansıtıcı öğretim, ülkemizde yaygın olarak kullanılmamakla beraber, özellikle İngilizce’nin yabancı dil olarak öğretiminde ve İngilizce öğretmeni yetiştirmede dünyada sıkça başvurulan bir yöntemdir. Kısaca yansıtıcı öğretim, öğrenme/öğretme ortamında olanlar üzerinde düşünüp faydalı olacak bir takım değişikliklere gitmektir. Yansıtma terimi öğretimde iki anlamda kullanılabilir. Pennington öğretim bağlamında yansıtmayı (1) ayrıntılı olarak düşünme ve (2) ayna tutma olarak tanımlamıştır. Pennington’a göre yansıtıcı uygulamalar hem öğrenmede hem de öğretmede önemli bir yere sahiptir. Yansıtıcı uygulamalar aynı zamanda öğrencilerin özgüvenlerinin gelişimini ve olumlu güdülenmelerini de sağlar (Vitanova ve Miller, 2002). Yansıtıcı öğretimin veri toplama araçları vardır: 1) Öğretim günlüğü 2) Ders raporları 3) Araştırma ve anketler 4) Ses ve görüntü kayıtları 5) Gözlem: Öğretmenlerin, elde edilen yansıtmalarla sınıflarında neler olup bittiğini daha nesnel bir biçimde görüp değerlendirme fırsatı buldukları gözlem tekniği, stajyerlerin bir öğretmenin sınıfını gözlemlemesi ya da bir öğretmenin başka bir meslektaşının sınıfını gözlemesi biçiminde yapılabilir. (Parrott, 1993). 6) Eylem araştırması: Eylem araştırması, öğretmenin sınıftaki öğrenme-öğretme etkinliklerini incelemesi ve bu incelemelerden yola çıkarak uygulamalarında bir takım değişikliklere gitmesi (Kemmis ve Mc Taggart 1988) biçiminde tanımlanabilir. Eylem araştırmasının nasıl yapıldığı ve öğretimde nasıl etkili olduğu, aşağıdaki örnekle daha anlaşılır olacaktır: Japon bir İngilizce öğretmeni, derste, İngilizce kullanım oranını arttırmak istiyordu. Bunun için, öncelikle iki hafta süreyle dersini kaydetti ve kayıt kasetlerini dinlediğinde, %70 İngilizce, %30 Japonca kullandığını fark etti. Kasetleri tekrar dinlediğinde, sınıf yönetimi ve dönüt vermede Japoncaya başvurduğunu gördü. Daha sonra bu iki durumda Japonca kullanma oranını azaltmak için bir plan oluşturdu: İlk önce sınıfında tamamen İngilizce kullanan bir rehbere müracaat etti; ondan, sınıf yönetiminde ve dönüt vermede en çok kullanılan ifadeleri öğrenip küçük kartların üzerine not etti. Bu kartları masasında en göze çarpan yere koydu; sınıf yönetiminde ve dönüt vermede bu kartlardaki ifadelerden yararlandı. Bir süre sonra, bu kartlara gereksinim duymadan dersi işlemeye başladı. Dersini tekrar kaydettiğinde, Japonca kullanımında önemli derecede bir azalmanın olduğunu gördü (Richards, 1990). Yansıtıcı öğretim süreci: inceleme, bilgilenme, bilgileri karşılaştırma, değerlendirme ve eyleme geçirme olmak üzere beş aşamadan oluşmaktadır (Bartlett, 1990). Bu yöntemle dersin yansıması öğretmenlerin ve öğrencilerinkendilerini görmelerini sağlar. Böylece herkes, göremediği iyi ve zayıf yanlarını görerek olumlu değişikliklere yönelebilir (Sarıgöz, 1999). Karşılaştırmalı gramer yöntemi Bu yöntem yabancı dilin öğrencilerin ana diliyle karşılaştırılmasını temel almıştır. Böylece öğrenci bilinçli olarak Türkçenin farklı mantığını benimsemiş, yapısını öğrenmiş olur. Önemli olan, bu yöntemin, özellikle Türkçe söz dizimine ilişkin açıklamalar için uygun olmasıdır. Örneğin çoğu 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 291 Avrupa dillerinde olduğu gibi Güney Slav dillerinde de manaca eşit tümcelerde tamamen aynı yapısal modellere rastlanmaktadır. Örneğin (İng.) “Ayşe has a sister.”, (Alm.) “Ayşe hat eine schwester.”, (Boş. ve Hırv.) “Ayşe ıma jednu sestru.” tümcelerinin yapısal modeli Ö(zne) + Y(üklem) + N(esne) iken manaca eşit olan “Ayşe’nin bir kız kardeşi var.” Türkçe tümcesinin yapısal modeli ise Ö + Y’dir. Özneye gelince; Avrupa dillerinden sunulan örneklerde tek bir söz olan Ayşe, Türkçede ise geleneksel olarak “birinci isim tamlaması” dediğimiz Ayşe’nin bir kız kardeşi söz öbeğidir. Öğrencinin sözdizimsel ve anlamsal hataları yapmaması için, örnek olarak verilen tümceyi – mümkünse– ana diline harfi harfine çevirmek iyi olur. Böyle yapılmaması durumunda öğrencilerin bazıları yazılı sınavda hata yapabilir. Yani “Ayşe ıma jednu sestru.” tümcesini Türkçeye çevirirken Türkçe sözleri ana dilinin kalıbına zorla sokarak “Ayşe’nin bir kız kardeşi var.” şeklinde değil, “Ayşe bir kız kardeşini var.” diye çevirirler. Dil öğretiminde karşılaştırmalı yöntemin avantajlarını birkaç örnekle daha kanıtlayabiliriz. Ettirgen eylemlerle kurulan basit bir Türkçe tümcenin, morfoloji kategorisi olarak ettirgen eylemlere sahip olmayan Boşnakça’daki karşılığı, çoğu kez birleşik bir tümcedir. Örneğin: “Ayşe ilacı oğluma aldırdı.=Ayşe je dala mome sinu (temel tümce) // da kupi lijek (yan tümce).”. Öğrencinin bilinçli olarak Türkçenin yapısını kavrayıp öğrenmiş olması için, iki dildeki farklı yapısal modellerden başlayarak, örneğin Türkçe bir tümcenin yapısal modeli Ö(zne)+N(esne)+ T(ümleç)+Y(üklem) iken, Boşnakça’da ise Y+T+Ö // +bağlaç+(Ö2)+Y2+N2 şeklindeki gibi olduğunu öğrenmelidir. Bu yöntem kullanıldığında öğrencilere iki modelin farklı oluşunun nedenleri de açıklanmalıdır. Tabiî ki bazı tümcelerin yapısal modelleri basit değildir. “Babası suçunu bildiği halde oğlunu kurtarmak için elinden geleni yaptı.” örneğindeki gibi. “Babası suçunu bildiği halde” söz öbeğinin, yapı bakımından Almanca, İngilizce ya da Boşnakça’da benzeri olmayıp yerine anlamsal eşdeğeri olan yantümce kullanılmaktadır. Böyle açıklamalar öğrencilerin buna benzer modelleri anlama ve edinme sürecini kolaylaştırır sanırım. Türkçeyi akıcı olarak konuşamayan, ancak Türkçe grameri, genel dil bilimi konusunda yetenekli bir hoca, Türkçesi nefis olup da genel dil biliminden pek bilgisi olmayan bir hocadan daha başarılı olabilir. Altını çizmek istediğim şey, genel dil biliminin ancak Türkçe öğretiminde değil, herhangi bir yabancı dil öğretiminde de fevkalade önemli olduğudur. Uzaktan öğretim yöntemleri Önceleri yalnız başına öğrenmeye zorladığı için marjinal kalan uzaktan öğretim yöntemlerine gelişen bilişim teknolojilerinin sağladığı katkıyla Avrupa’da birçok alanda yapılan sertifika programlarına Türkçenin öğretilmesi katılmıştır. Anadolu Üniversitesi bilişim altyapısıyla dünyanın açık öğretim sistemiyle öğretim yapan en büyük on üniversitesi arasında yer alan bu üniversitenin uzaktan öğretim yöntemiyle Türkçe sertifika programı 2007 yılında yürürlüğe girmiştir. Güzel bir uygulama olan bu program yabancı dil olarak sadece Almanca, İngilizce ve Fransızca dillerinde hazırlanmıştır. Ayrıca ders örneği olarak verilen videoda geçen cümleler, kişileri fazla ve gereksiz kelime kullanımına yönlendirmektedir. Bu açıdan biraz daha geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca Dokuz Eylül Üniversitesi’nin 2006 yılında açmış olduğu DEDAM adlı dil eğitim ve araştırma merkezi de uzaktan eğitim yapmasa bile bünyesinde bulunan diğer dillerin yanısıra Türkiye’de bulunan yabancılara Türkçeyi öğretmek adına oluşturulan faydalı bir merkezdir. Web sayfaları İnternette, Avrupa dillerinin yanı sıra Uzak Doğu dillerinin bile öğrenimine/öğretilmesine yönelik oldukça etkin kullanılan web sayfaları için Yabancı Dil Türkçe adına maalesef bulabildiğim güzel bir örnek yok. Dünyanın neresinden olursa olsun Türkçeyi öğrenmek isteyenlere hemen bir web sayfasının adresini vermek isterken bunun mümkün olmadığını gördüm. Uzaktan Türkçe öğretimi yapan bazı siteler dikkat çekmektedir. Ancak bu sayfalar özel bir kurs olarak düşünüp tasarlanmıştır. Bu alanda Kültür Bakanlığımız ya da Milli Eğitim Bakanlığımız üniversitelerle yapacakları bir işbirliğiyle dünyanın hemen her yerinden rahatlıkla ulaşılabilecek, her türlü görsel/işitsel zenginliğe sahip bir Yabancı Dil Türkçe öğretimi sayfası oluşturulabilir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 292 Kültür evleri oluşturmak Eğitim sisteminin tamamen devletin elinde olduğu ve Türk nüfusunun yoğun bulunduğu ülkelerde yabancı dil olarak Türkçe öğrenmek isteyen kişilere yardımcı olabilecek kültür evleri açılmalıdır. Bu yerlerde hem yabancı dil Türkçe öğretimi yapılmalı hem de Türk kültürünü tanıtacak olan her türlü aktivite gerçekleştirilmelidir. Örneğin şu anda Japonya’da bu amaçla kurulan bir kültür merkezinde olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Bir dili öğrenmek kültürünü öğrenmekle daha kolay olacağından bu merkezlerde Türk kültürü de çayıyla, sazıyla, yemekleriyle ve gelenekleriyle tanıtılmaktadır. Ancak şu anda az sayıda olan bu yerlerin çoğaltılması gerekmektedir. Türk nüfusa oranla çok az sayıda vatandaşı bulunan diğer bazı ülkelerin, dil öğrenimi vermek amacıyla kurdukları kültür evleri her yerde dikkatimizi çekmektedir. Türkçe öğretim portalı oluşturmak Bu yöntem için Türk Dil Kurumunun Türklere yönelik ama Türkçe öğrenenlere çok az hitap eden sayfasının yeniden yapılanmasıyla Türkçenin gerek yabancı dil gerekse Anadil olarak öğrenilmesine kaynak bir portal olması sağlanabilir. Bu alanda çok yoğun kullanıldığına tanık olduğumuz İngilizce, Fransızca gibi kimi dil öğretim siteleri her türlü multimedya etkinliğiyle zenginleştirilmekte, öğrenimde etkinliğin çeşitliliği sağlanarak arzulanan başarıya ulaşmada olumlu mesafeler alınmaktadır. Özel amaçlı Türkçe öğretimi Dayanakların genişlemesiyle birlikte genel nitelikli dil öğrenme amacı yerini kullanım bağlamına uygun, sınırları daha iyi belirtilmiş bir amaca bırakmıştır. Buna bağlı olarak, özel amaçlı dil öğretim alanlarının orataya çıktığı görülmektedir. (İngilizce öğretim alanında “ESP= English for Specific Purposes olarak geçmektedir.) Özel amaçlı İngilizce programında örnek olarak “iş amaçlı İngilizce”, “fizik İngilizcesi” gibi yaklaşımların bulunduğundan bahsedilmekte ki bu uygulama halen geçerlidir Özellikle özel işyerleri, çalışanlarına buna yönelik kurslar temin etmekte, üniversitelerin bazı bölümlerinde teknik terimlere, kullanımlara, alan bilgisine yönelik dersler yer almaktadır. Böyle bir amaçla uygulanacak olan program öğrenci odaklı olacak ve öğrencinin ihtiyaçlarına, gereksinimlerine göre dil öğretimi şekillenecektir. Diğer bir deyişle dili kullanacak kimsenin, kullanma nedeninin işin içine girmesiyle, dilin toplumsal iletişim bağlamı önem kazanacaktır. Forumlar, elektronik postalar, sohbet ortamları oluşturmak Yöneticilerinin Türkçe sevdalılarından oluştuğu forumları teşvik etmek, yine özellikle öğrenciler düzeyinde internet ortamında dil merkezli haberleşmeleri sağlayacak ortamları oluturmak bu konuda faydalı olacaktır. Örneğin Facebook ya da Twitter gibi Türkçe bir paylaşım sitesi ya da ‘messenger’adlı programın özelliklerini taşıyan sadece Türkçe kelimelerle hazırlanmış bir program oluşturulabilir. Çevrimiçi sohbet ortamlarının Türkçenin öğretilmesinde kullanılmasına yönelik çalışmalar yapmak, bu alanda teşvik edici rol üstlenmek faydalı olacaktır. Örneğin Pal Talk adlı çevrimiçi görüşme ortamında İngilizce konuşma odaları, yazma odaları oluşturulmuştur. Ayrıca internette Batı dilleri açısından interaktif uygulamaların yapıldığı birçok dil öğretim sitesinde gerek çevrimiçi gerekse soru cevap şeklinde yapılan dil öğretimine/öğrenimine yönelik birçok web sayfası vardır. Böyle bir Türkçe görüşme ortamı da yapılabilir. Video etkinlikleri Özellikle Türkçeyi öğrenmek isteyenlere yönelik hazırlanmışbu tür etkinlikler kullanıcıların bilgisayarlarına indirilebilir özellikte olmalı ve yazılı metinlerle birlikte ortamda yer almalıdır. Belirlenen bir senaryo çerçevesinde yapılacak bu kayıtların, belirli dil düzeylerindeki kişilere hitap etmesi gerekmektedir. Bu etkinliğin aynı zamanda Türkçeyi ikinci dil olarak öğrenenlere Türk dili, kültürü, tarihi hakkında bir bilgi sunumu olarak düşünülmesi ve seçilecek metinlerde buna dikkat edilmesi de, dil öğreniminin yalnızca bir dilin konuşulmasının, anlaşılmasının sağlanması olmadığı ama aynı zamanda bir kültür aktarımı olduğu gerçeğini ortaya koyacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 293 Dil öğrenimindeki, Dale’in yaşantı konisini de düşündüğümüzde, bu etkinliğin okuyarak ve dinleyerek öğrenmenin gerçekleşmesini sağlayacağı unutulmamalıdır. Örneğin bizim İngilizce derslerinde izlediğimiz videolar Türkçe olarak çekilip yabancılara Türkçe öğretiminde yararlanılabilir. Dil eğitiminde görme ve işitmeye dayalı araçların yeri ve önemi yadsınamaz. “Bu sebeple özellikle yabancılara Türkçe öğretirken; kısa filmler, reklam filmleri, Türk kültürünü yansıtan belgeseller veya konulu filmler, Türk kültürünü yansıtan şarkı ve türküler gibi görme ve işitmeye dayalı malzemelerden yararlanmak gerekir.” (Barın, 2008: 109). “Dil Öğretiminde Videonun Yeri” başlıklı araştırmasında Ersöz (1987: 185), iletişim kuramı için gerekli olan temel dil becerilerinin kazandırılması için video ve bilgisayar gibi çağın gelişen teknolojisinin ürünlerinden yararlanmanın önemine işaret ederken, bu gibi materyalleri hiç kullanmadan yapılan bir yabancı dil öğretiminde öğrencilerin sınıfta öğretmen – kitap ikilisinin kullanılmasıyla yaratılan yapay öğrenme ortamında motivasyonlarını yitireceğini belirtmektedir. Oyunlarla Türkçe öğretimi Türkçeyi daha hızlı ve kolay öğrendikleri, öğrencilerin bu yöntemden zevk aldıkları, derslere severek ve isteyerek katıldıkları ve öğrendikleri bilgilerin daha kalıcı olduğu yapılan bazı çalışmalarla tespit edilmiştir. Özellikle Afrikalı öğrencilerin dilbilgisi dersinde; Türk soylu olan ve Orta Asya’dan gelen Türkmen, Kazak, Kırgız öğrencilerin yazma becerisinde; Irak Türkmenlerinin konuşma becerisinde uygulanan oyunlarda daha başarılı oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca oyunlarla dil öğretimi, öğrenciler arasındaki sevgi, paylaşım ve arkadaşlık duygularının geliştiği ve öğrencilerin sosyalleştiği, aralarındaki iletişim bağlarının kuvvetlendiği görülmektedir. Ancak öğretmenin hangi oyunların, hangi temel dil becerilerini geliştirdiğini bilmesi ve hedef kitleye uygun bir oyun seçmesi önemli bir husustur (Kara, 2010: 407) Bazı oyunları şöyle söyleyebiliriz: 1) Kelimelerin son harfine göre yeni bir kelime söylemek: Oyunun amacı, öğrencilerin kelimelerin yazılışını ve söylenişini bilip bilmediğini ölçmek ve öğrencilerin kelime haznesini tespit etmektir. Bu oyun, aynı zamanda kelimelerin tekrar edilerek unutulmamasını, unutulan kelimelerin de hatırlanmasını sağlar. 2) Öğretmen, tahtaya işlediği ünite ile ilgili kelimeleri karışık olarak yazar ve sınıfı iki gruba böler. Her gruptan birer öğrenci tahtaya gelir. Öğrencilere farklı renkte kalemler verilir. Öğretmen metni yüksek sesle ve yavaşça okurken öğrencilerden iyi dinlemelerini ve duydukları kelimeleri tahtada işaretlemelerini ister. Kelimeyi ilk işaretleyen öğrenci puan alır. Sırayla her gruptan birer öğrenci tahtaya gelir. En çok işaretleyen grup, oyunu kazanır. Bu oyun, dinleme çalışması, ünite ve kelime tekrarı için güzel bir uygulamadır. Bu oyunda aynı yöntemle öğrencilerden zıt anlamlı kelimeleri bulmaları veya dilbilgisi dersinde sıfatları, zarfları, zamirleri işaretlemeleri istenebilir. 3) Öğretmen, tahtaya öğrencilerin rahat seçebilecekleri aralıklarla alt alta, eş anlamlısı bulunan kelimeleri yazar. Sonra öğrencilerden 5 dakika boyunca tahtayı incelemelerini ve kelimelerin yerlerini hafızalarına yazmalarını ister. Daha sonra her gruptan birer öğrenci aynı anda tahtaya gelir. Öğrencilere farklı renkte kalemler verilir. Öğretmen bir kelime söyler ve öğrencilerden bu kelimenin eş anlamlısının üstünü çizmelerini ister. Kim önce çizerse onun grubu puan alır. 4) Tabu oyununun bir benzeri derste önceden işlenen ünitelerdeki kelimelerle oynanabilir. Tahtaya çıkan öğrenci bu kelimelerden hiçbirini kullanmadan, değişik cümlelerle asıl kelimeyi açıklamaya çalışır. Karşı gruptan biri süreyi kontrol ederken, öğretmen de yasaklı kelimelerin kullanılıp kullanılmadığını denetler. Bu oyunla, öğrencilerin kelime hazinelerinin genişliğini, bir yönüyle hazırlıksız konuşma sayılabilecek bu oyun esnasında doğru cümleler kurup kuramadıklarını; herhangi bir şeyi ifade ederken ilk anda herkesin aklına gelebilecek temel anlamlı sözcükleri kullanmadan değişik yollarla anlatım yapıp yapamadıklarını tespit edebiliriz. 5) Öğretmen dikte çalışması yaparken sınıfı iki gruba ayırır. Önceden belirlediği bir metni ikiye bölüp sınıfın bir yerine, öğrencilerin görmeyeceği şekilde asar. Her gruptan birer öğrenci metinden bir cümle okur ve okuduğu cümleyi hızla gruptaki diğer arkadaşlarına yazdırır. Her seferinde söyleyen kişi değişir. Oyun bittiğinde iki metin birleştirilip yeniden okunur. En az yazma hatası yapan grup kazanır. Hem öğrencilerin okudukları cümleyi akıllarında tutup tutamadıklarını, hem de hızlı ve doğru bir şekilde yazıp yazamadıklarını ölçmek için uygulanan, ayrıca zevk alarak oynanan bir oyundur. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 294 6) Öğretmen ülke, şehir, yer, çevre tanıtma ünitesini anlattıktan sonra ünlü yerlerin resimlerini kartonlara yapıştırır. Sınıfı iki gruba ayırır. Her gruptan sırayla gelen öğrencilere resimlerden birini gösterir ve öğrencilerden bu yerin adını söylemeden özelliklerini anlatmasını ister. Hangi grup daha iyi anlatır ve daha çok yerin adını bilirse oyunu kazanır. Oyunla öğrenciler tasvir etme konusunu öğrenir. Öğrencilerin kelime bilgisi artar. 7) Bir başka oyun da sessiz sinemadır. Öğretmen film isimleri, kitap isimleri, deyim veya atasözlerini yazdığı kâğıtları bir torbaya koyarak oynanabilir. Burada gruptakiler onlara çağrışım yapan tüm kelimeleri söyledikleri için öğrenciler, kelime hazinelerini gözden geçirmiş olurlar. Bazen öğrencilerin bilmedikleri kelimeler çıkarsa, o zaman öğretmen anlatıcıya sessizce o kelimenin anlamını söyler ya da bir kereye mahsus torbadan başka kelime seçmesine izin verir. En çok bilen grup oyunu kazanır. Bu oyun, ileri seviyedeki öğrencilere uygulanabilir (Parlak ve Delice, 2010: 414-418). İletişimsel yeti Bir dili konuşma ve anlama becerisi, öğrencinin kendi kültürünün yanı sıra öğrendiği yabancı dilin kültürünü algılama, anlama çabası, öğrencinin olası konuşma durumlarında belirli yapılara hakim olabilmesi ve duruma uygun tepki vermesidir. Yabancı dil öğretim yöntemlerinden iletişimsel yaklaşımda hedeflenen ve bir dili bildirişim ihtiyacını karşılamaya yönelik bir ortamda ve uygun biçimde kullanarak karşılıklı anlaşmayı sağlayan yetidir. İletişimsel yeti, ancak öz ve yabancı kültür, toplum vb. bilgisi ve bakış açısının değişmesi ile oluşur (Genç, 2000: 101). Genç’in de belirttiği gibi bu yeti, iletişime katılanların ilgili dili kullanabilmeleri ve anlayabilmeleri için bilmeleri gereken toplumsal ve kültürel bilgilerin edinimini de zorunlu kılmaktadır. Bu yeti iletişime katılanların beden dili dediğimiz el yüz hareketleri gibi sözel olmayan davranışları ve içinde yaşanılan toplumun kültürü ile davranış biçimlerinin öğrenilmesini de içermektedir (Demircan, 1990: 90). Dilin temel işlevlerinden olan konuşma, dinleme ve dinlediğini anlama becerileri ön plana çıkmaktadır. Bu becerilerin sözel iletişim için ne denli önemli olduğu ve bunların yabancı dil dersinde değişik aktivitelerle her durumda kazanılma zorunluluğu anlaşılmaktadır. Konuşma eylemi Demircan’ın da (1990: 252) belirttiği gibi kuruluş açısından ses, dilbilgisi ya da her ikisinin de dışa vuruluşunu, hem algılayıcı hem üretici olarak katılmayı, yalnızca ses üretimiyle kalmayıp yüz ve vücut hareketlerini de içerdiğinden dört boyutlu (üretici, algılayıcı, işitsel, görsel) bir eylem olarak görülmektedir. Bunun kadar önemli bir başka iletişim türü de yazılı iletişimdir. Bir dili öğrenmek demek, o dilin iletişimsel yetisini kazanarak, o dilde iletişim kurmak demektir. Bir başka deyişle, iletişimsel yetiyi kazanmak demek, o dilin iletişimsel becerilerini, yani hem konuşma ve yazma gibi yaratıcı becerileri hem de dinleme ve okuma gibi edilgen becerileri kavramak, ayrıca o dilin konuşulduğu ülkenin kültürünü, yaşam ve hareket tarzlarını, kısaca sosyodilbilim ve pragmatik biliminin öngördüğü (neyin, nerede, ne zaman, kiminle, nasıl, hangi koşullarda konuşulabileceğini öğrenmek gibi) davranış şekilleriyle birlikte o ülkenin insanlarıyla sözlü ve yazılı olarak iletişim kurmayı öğrenmek demek anlamına gelmektedir (Edmonson and House, 1993: 82). İletişimsel yetiyi hedefleyen bir derste ilgili toplumun kültürel değerlerinin tanıtılması, o toplumun davranış şekilleri, olaylar karşısında tutumları, sergileyecekleri hal ve tavırlarının öğretilmesi söz konusu olmaktadır. Dersler öğrenci odaklı olacağı için, ders içeriklerine göre sunulacak olan herhangi bir aktivite öğrenciler tarafından belirli roller üstlenerek canlandırılacak, örneğin bir doğum gününün kutlanması canlandırılırken, bu olayın gerektirdiği tüm roller paylaştırılacak ve sınıfla birlikte gerçekleştirilecektir. Böylelikle öğrenci birlikte iş yapmaya alıştırılacak, kendi değerlerini tanıyacak, sorumluluğunu taşıdığı bir eylemi zamanında gerçekleştirecek ve kendi kişiliğini geliştirecektir. Bunun dışında sözünü ettiğimiz iletişimsel yetinin kazandırılmasını hedefleyen bir yaklaşımda öğrenci kendi başına bilgiye ulaşma, sorun çözme, planlama, organize etme, bilgileri kullanma, karar verme gibi önemli yetenekleri kazanmış olacaktır. Dersler her zaman öğrenci odaklı olacağı için, öğrencilerin öğretmen baskısından kurtulup dili olabildiğince özgür kullanma olanağına kavuşacaktır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 295 Nasrettin Hoca fıkralarıyla dil öğretimi Yabancılara Türkçe öğretimi, Türk kültürünün öğretilmesi amacını taşımaktadır. Çünkü dil kültür aktarıcısıdır. Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesinin ana dil olarak öğretilmesinden farklı ve zor yönü; Türkçeyi öğrenen yabancıların Türk kültürüne olan uzaklığıdır. Yabancı dil öğrenen kişi o dile ait kültürün içine girmektedir. “Kültür, onun çevresinde yaşayan insanları, hem diğer insanlarla münasebetlerinde hem de tabiat karşısında uyumlu hâle getirmeye çalışan, değerler, normlar ve sosyal kontrol unsurlarının bütünüdür.” (Tural, 1990: 52). Kişi, kültür ögelerini ne kadar iyi algılarsa yabancı dili de o oranda iyi öğrenebilmektedir. Dolayısıyla kültür ögelerinin, yeri geldikçe, bir yabancının öğrenebileceği ölçüde ve doğru biçimde verilmesi önem taşımaktadır. Bu fıkralarla yabancılara kavratabilmek için uzun süre gerektiren deyimlerin birkaçını birden aynı anda düşündürebilmek ve öğretebilmek mümkün hâle geliyor. Nasrettin Hoca fıkralarının Türkçe öğretiminde kullanılmasının temel yararları şunlardır: 1) Dil öğretiminde fıkraların kullanımı öğrencilerin motivasyonunu ve ilgilerini artırır, derslere daha etkin bir biçimde katılmalarını sağlar. 2) Hikâyelerin kısa olması sıkılmadan dinlenmesini, okunmasını, anlatılmasını ve yazılmasını kolaylaştırır. Bu yolla, öğrencilerin dört temel dil becerisini geliştirmek için gerekli olan öğrenci katılımı sağlanır. 3) Öğrenciler her fıkrada yeni kelime ve terimlerle karşılaşır. Öğrenciler anlamını bilmedikleri kelimeyi bazen hikâyenin genel anlamından çıkarırken bazen de bu kelimeyi sözlükten öğrenir. Bu şekilde kelime hazineleri hızlı bir şekilde gelişir. 4) Türkçe ve İngilizce öğretiminde fıkraların kullanılması, öğrencilerin dil bilgisi kurallarını öğrenmelerine ve iletişimde kullanmalarına yardımcı olur. 5) Fıkralarda bizim ahlâkî değerlerimizle karşıtlık içeren durumların olması, bizim konunun dışına çıkmamıza ve konuya objektif bakmamıza yardımcı olur. Böylece, öğrenciler eleştirel okuma ve eleştirel düşünme becerilerini daha etkili bir şekilde geliştirebilir (Aşılıoğlu, 2008). Telkin yöntemi (suggestopedia) Telkin yöntemi, Bulgar psikoterapist Georgi Lozanov tarafından geliştirilen bir öğretim yöntemidir. Pek çok alanda tercih edilen bu yöntem genellikle yabancı dil öğretimi alanında kullanılmaktadır. Bu yöntemin temel amacı, öğrencilerin rahatlatılmış bir ortamda dil eğitimi almalarıdır. Bu amaçla sınıf ortamı öğrencilerin rahat edebilecekleri şekilde hazırlanır. Öğrenme sürecinde müzik önemli bir materyaldir. Bu yöntemin örneğin Amerika’da Türkçe derslerinde uygulanışı şöyle olabilir: Öğretmen sınıfa girip öğrencileri İngilizce selamlar. Öğrencilerin geriye yaslanmalarını, derin bir nefes alıp rahatlamalarını fısıldar. Gözlerini kapayarak hayali bir gezinti yapmalarını söyler. Daha sonra gözler açılır: "Türkçeye hoş geldiniz."denir. Hepsi takma adlar alıp yeni kişiliklere bürünür. Öğrencilere Türkçe erkek ve kız adları yazılı bir poster gösterilir. Her öğrenci kendisi için bir ad seçer. Öğrenciler birer de meslek seçerler. Öğretmen her öğrenciye takma adıyla hitap eder, yeni mesleği ile ilgili bazı sorular sorar, "evet" ya da "hayır" diye yanıtlar alır. Küçük bir tanışma diyaloğu öğretilip öğrencilerin birbirleriyle tanışmaları sağlanır. Sonraki aşamada öğrencilere İngilizce - Türkçe bir diyalog dağıtılır. Kenarda bazı dil bilgisi açıklamaları da vardır. Öğretmen diyaloğu anlatır, sonra okur; öğrenciler dinler. Öğrencilerin metni gözden geçirmeleri için yeteri kadar zaman tanınır. Sonra ara verilir ve rahatlamaları için Türkçe müzik dinletilebilir. Sonra öğretmen müzikle birlikte metni okumaya başlar. Metin normal bir sesle tekrar okunur. Böylece seans biter. Öğrencilere ödev verilmez; ama isterlerse diyalogu yatmadan önce ve sabah kalktıktan sonra okumaları söylenebilir. Bu yönteme göre sınıf ortamı ve düzeni de çok farklıdır: Loş bir ışık, müzik ve rahat sandalyeler. Herkes istediği gibi oturabilir. Öğretmen yabancı dilin çok kolay ve zevkli olduğunu başta belirtir. Böylece öğrenci içindeki korkuyu atar ve zihinsel kapasitesini tam olarak kullanabilir. Ayrıca dil bilgisi anlatılmaz. Duvarlara asılı posterlerin üzerindeki dil bilgisi açıklamalarını öğrenci ister istemez görür ve dolaylı olarak öğrenir. Öğretmen inandırıcı ve yumuşak olmalıdır. Böylece öğrenci 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 296 öğretmenine güvenir, saygı duyar, verileni daha iyi kavrar. Zaten bu yöntemin uygulanabilirliğinin temel koşulu öğretmene güvenmek ve saygı duymaktır. Öğrenciler yeni kişilikler/adlar alarak çekingenliklerini üzerlerinden atarlar. Ayrıca diyaloglardaki karakterleri dramatize etmek onların hayal güçlerini artırır. Güzel sanatlar bilinçaltına daha kolay ulaştığı için şarkı, dans, tiyatro, resim, oyun gibi hem rahatlatıcı, hem eğlendirici hem de öğretici etkinliklerden mutlaka yararlanılmalıdır. Bu etkinlikler ilgiyi dil bilgisinden çok dil kullanımına yöneltir. Diyaloglar akşam yatmadan önce ve sabah kalktıktan sonra okunmalıdır. Çünkü bu anda bilinç ile bilinçaltı arasındaki sınır çok belirsizdir; gizli yeteneklerin ortaya çıkması için en elverişli zamandır. Yanlışlık yapmak önemli değildir; önemli olan dili kullanmaktır. Lozanov’un telkin yöntemi, pek çok ülkede -özellikle Avrupa ülkelerinde- benimsenmiş ve "hızlı öğrenme", "çok seviyeli öğrenme" ve "süper öğrenme" gibi isimlerle uygulanmıştır. Ayrıca UNESCO (1980) tarafından önerilen bir yöntemdir. Telkin yöntemi gibi dil öğretimindeki başarısı birçok araştırmayla kanıtlanmış çağdaş yöntemlerin yabancı dil olarak Türkçe derslerinde denenmesi ve uygulanması yabancılara Türkçenin öğretimi alanında olumlu katkılar sağlayacaktır. Türk halk hikâyelerinden yararlanma Türk halk hikâyeleri sadece kültür hazinesi değildir; aynı zamanda ilgi çekici bir içeriğe sahiptir. Yapısı gereği yaratıcı ve üretici çalışmalarla dil becerilerini geliştirmeye, kültür karşılaştırmaları yapmaya oldukça uygundur. Bu nedenle Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesinde halk hikâyelerinden yararlanmanın alana özgün bir katkı sunacağı düşünülmektedir. Halk hikâyelerinin çok geniş sahalarda anlatım yaygınlığı görülmektedir. Tahir ile Zühre hikâyesi "Bütün Türk boyları arasında, hatta Ermeni ve Arnavut gibi komşu milletlerde de yayılmıştır" (Türkmen, 1983: 10). Türk halk hikâyelerinin pek çoğu Türkiye dışındaki Türkler, Bulgarlar, Ermeniler, Arnavutlar tarafından da bilinmektedir. Her milletin kendi kültürel unsurlarını katarak anlattığı halk hikâyeleri benzerlik ve farklılıkları karşılaştırma bakımından ilgi çekici olacaktır. Halk hikâyelerinde başka milletlerin masallarında yer alan motifler bulunmaktadır. Ortak motiflerden hareketle kültürel benzerlikleri belirlemek ve farklılıkları karşılaştırmak Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde halk hikâyelerinden yaralanma bakımından önemli bir iletişim zemini olma özelliği taşımaktadır. Halk hikâyeleri diyalog oluşturmaya, dramaya, benzer ve farklı yönleriyle kültür karşılaştırmaları yapmaya, sözlü anlatmalarda varyantların eksiltilmesi nedeniyle sınırlı ders saatleri içinde incelemeye, mutlu veya mutsuz sonla bitecek şekilde değişime açık yapılarıyla üretici ve yaratıcı pek çok çalışma yapmaya uygundur. Bütün bu nedenlerle Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde kullanılmasının gerektiğini düşünüyorum. CD/DVD kütüphaneleri ve basılı materyal zenginliği oluşturmak ve bu materyalleri bilişim teknolojileri ile desteklemek Belirli seviyelerde, belirli kurlara göre hazırlanacak yabancı dil Türkçe öğretim CD/DVD’lerinin yer alacağı kütüphaneler oluşturulmalıdır. Bu kütüphanelerden yurtiçi ve yurtdışı okuyucunun/dinleyicinin yararlanmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Gerektiğinde bu CD/DVD’lerin yer aldığı çevrimiçi abonelik sistemleri geliştirilmeli ve ilgililerin hizmetine sunulmalıdır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretimi alanında yararlanılabilecek kitap serileri az da olsa vardır. Ancak konuya bir de İngilizce ve Fransızcanın yabancı dil olarak öğretilmesine ilişkin yayınlar açısından bakıldığında bu serilerin çok iyi hazırlanmış olduğunu söylemek zor olur. Dil öğretiminde basılı materyalin, görsel/işitsel araç gereçlerle desteklenmesi, öğrencilerin gerektiğinde destek alacakları bir web sayfasına yönlendirilmesi, sınıf dışı alıştırmaların sağlanacağı interaktif web sayfalarının oluşturulması da basılı materyali destekleyici olacaktır. Kültür Bakanlığı web sayfasında dünya klasiklerinin de aralarında bulunduğu 160 civarında sesli kitabın sadece görme özürlüler için hazırlanmış olmalarından dolayı, telif hakları çerçevesinde genel kullanıcıya kısıtlı olması nedeniyle Türkçe sesli kitap isteyen yabancılara önerdiğimiz bu sayfadan gereğince yararlanılamıyordu. Ancak daha sonra 40 kadar kitabın herkes tarafından 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 297 dinlenilmesi sağlanmıştır. Dil öğreniminde dört dil becerisini düşündüğümüzdesesli kitabın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Düzvarım yöntemi Bu yöntemin genel özelliği dilin önce işitilecek, pekiştirilecek ve elle dokunulup yazılacaktır. Düzvarım yöntemi çok başarılı bir yöntemdir. Bunun başarısında görerek öğrenme ve örneklendirme oldukça önemlidir. Düzvarım yöntemini kullanan bir öğretmen uygulamaya sınıftaki nesnelerin adlarını söyleyerek ve öğrencilerden bunları tekrar etmelerini isteyerek başlayabilir. Örneğin: box kutu kavram yeni kelime çeviri kavram Düzvarım yönteminde dersler bir diyalogla ya da kısa bir fıkra anlatımıyla başlar. Önce sözlü öğretim yapılır. Bu nedenle gramer ve yeni sözcükler sözel olarak öğretilir. Sözcüklerin öğretimi görsel araçlarla da yapılır. Burada amaç dilin yoğun bir şekilde kullanılmasına yer vermektir. İlk bir kaç hafta telaffuz öğretimine yer verilir. Yeni dilbilgisi yapıları öğretilirken sürekli dinleme ve tekrar yapılır. Öğretmen merkezli öğretim yapılmasına karşın öğrencilerin derse aktif katılımı böylelikle sağlanmış olur. Kulak dil alışkanlığı yöntemi Yapısalcı dilbilimcilerden Bloomfield, Brooks ve Lodo’ya göre, geleneksel dilbilgisi-çeviri yöntemi yabancı dil öğretiminde etkili bir yol değildir. Dilin doğal öğrenimi önce dinleme ile başlar. Daha sonra konuşma, okuma ve yazma sırasıyla oluşur. Davranışçılara göre ise yabancı dil öğrenmede alışkanlıkların olabilmesi için tekrara, alıştırmalara ve pekiştirmelere yer verilmelidir. Burada amaç, dilde öğretilecek konuları yazılı olarak göstermeden önce sözlü olarak sunulup dil becerilerini daha iyi geliştirmektir. Tekrar, taklit ve ezber önemlidir. Doğru cevap anında tekrarlanarak olumlu pekiştireç verilir. Çok miktarda alıştırmaya yer verilmelidir. Hemen hemen hiç dilbilgisi açıklaması yapılmaz. Dilbilgisi tümevarım yöntemiyle öğretilir. Doğal öğrenme sırası (dinleme, konuşma, okuma, yazma) izlenir. Ancak ağırlık dinleme ve konuşmadadır. Daha çok ses kayıtları kullanılır. Sonuç Kişisel gayretleriyle güzel işler yapmaya çalışan kimi Türkçe sevdalılarının bu gayretlerinin sahiplenilmesi ya da desteklenmesi, konuya ilişkin karar verme durumunda bulunanların bu konuda yapacakları etkin çalışmalarla, alandaki eksiklikleri ortadan kaldıracaktır. Konuya bir kurs düşüncesi açısından bakmak, dünyanın en çok konuşulan dilleri arasında yer alan dilimizin öğretimine önem verilmediğinin açık bir göstergesidir. Eğer İngilizce bugün dünyada çok konuşuluyorsa, başka sebeplerin yanında, aynı zamanda çok öğretildiği içindir. Dil öğretiminde geliştirilen yeni yöntemler ve bunlardaki çeşitliliğin yanı sıra bilgisayar destekli dil eğitimi gibi yeni olanakları bizlere sağlayan teknolojik gelişmelerin ve bunların kullanıma geçirilmesinin önemi kuşkusuz yadsınamaz. Bu konudaki yol haritasının vakit kaybetmeksizin çizilerek, anlamlı öğrenmelerin, verimli sonuçlar doğurması için işbirliği içerisinde bu teknolojilerden yararlanılması sağlanmalıdır. Ne var ki dil eğitiminde belki diğer bilim dallarından daha da belirgin olarak en önemli etmenin insan, bu bağlamda da öğretmen olduğunu unutmamak gerekir. Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde öğretmenler de kültürel farklılıklar konusunda bilinçlendirilmelidir. Dil eğitiminde uygulanan yöntem ve kullanılan araç-gereç, teknolojik destek ne kadar iyi ve uygun olursa olsun işin temelinde bunlar ancak uygulayan ve kullanan öğretmenin bilgisi, ustalığı ölçüsünde başarılı olacaktır. Eğer Tokyo üniversitesi web sayfasında Japonca’nın yanı sıra nitelikli bir şekilde, her türlü bilişim tekniği kullanılarak Fransızca dahi öğretiliyorsa üniversitelerimizin de buradan alacakları dersler vardır. Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenmek isteyenlere sadece birkaç üniversitemizin web sayfasında bir yöntem sunulmaktadır. Dil öğretimindeki başarısı birçok araştırmayla kanıtlanmış çağdaş yöntemlerin yabancı dil olarak Türkçe derslerinde denenmesi ve uygulanması yabancılara Türkçenin öğretimi alanında olumlu katkılar sağlayacaktır. Yabancılara Türkçenin öğretiminde amaç, kişiye dili, Türk kültürünü yeterli 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 298 ölçüde kazandırmaktır. Türkçeyi severek, isteyerek öğrenen bir yabancı, Türkiye’nin kültür elçisi durumuna gelmektedir. Bu yüzden Türkçeyi öğretirken hem dilimizi zorlaştırmadan öğretmeli ve sevdirmeliyiz hem de oluşturacağımız her türlü materyalde Türk kültürünü iyi yansıtmalıyız. Kaynaklar Aşılıoğlu, B. (2008). “The Educational Value of Nasreddin Hodja’s Anecdotes”, Children’s Literature in Education 39: 1–8. Aslan, C. (2006). Türkçe Ders Kitaplarında “Türkçe Olmayan Sözcükler”in Kullanımı Üzerine Bir İnceleme. Barın, E. (2008). “Türkçenin Yabancılara Öğretiminde Motivasyon”, 1.Uluslararası Türk Dili Ve Edebiyatı Sempozyumu (23-26 Ekim 2007) Bildirileri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta. Bartlett, L. (1990). Teacher development through reflective teaching. Second language teacher education (Yay: Richards, J.C. ve Nunan, D.). New York. Boratav, P. N. (1988). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. (5.bs.). İstanbul: Gerçek Yayınevi. Demircan, Ö. (1990). Yabancı Dil öğretim Yöntemleri, Can Ofset,1. Baskı, İstanbul. Demirel, Ö. (2004). Türkçe ve Sınıf Öğretmenleri için Türkçe Öğretimi, Pegem A Yayıncılık, Ankara. Edmonson, W. and House, J. (1993). Einführung in die Sprachlehrforschung, Franke Verlag, Tübingen, Basel. Ersöz, A. (1987). ”Dil Öğretiminde Videonun Yeri”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt3, Sayı 1, Ankara. Genç, A. (2000). Wörterbuch Paedagogik, Deutsch – Türkisch, Hacettepe Taş Kitabevi, Ankara. Henderson, G. J. (1996). Reflective Teaching: The Study Of Constructivist Practices. New York: Cornell University Press. Kara, M. (2010). TÜBAR-XXVII, Bosnia i Herzegovina, Sarajevo’da International Burch University’de “International Symposium On Sustainable Development ISSD’09 (9-10 Haziran 2009) sempozyumunda bildiri olarak sunulmuştur. Kemmıs, S. ve Taggart, R. Mc. (1988). The Action Research Planner. Victoria. Lozanov, G. (1978). "Suggestology and Outlines of Suggestopedia". New York: Gordon & Breach Science Publishers. In Cook, V. (Ed.). Second language learning and language teaching. London. Hodder Headline Group: 64-87. Parlak, H. ve Delice, N. (2010). TÜBAR-XXVII: 414-418. Parrott, M. (1993). Tasks for Language Teachers: A Resource Book for Training and Development. Cambridge. Rıchards, J. C. (1990). The Language Teaching Matrix. New York. Sarıgöz, İ. H. (1999). Yansımalı yabancıdil öğretimi. Öğretmen Eğitiminde Çağdaş Yaklaşımlar Sempozyumu. İzmir. Türkmen, F. (1983). Tahir ile Zühre. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Vıtanova, G. ve Mıller A. (2002). Reflective practice in pronunciation learning. The Internet TESL Journal, 7: 1. http://iteslj.org/Articles/Vitanova-Pronunciation.html. Yalın, H. İ. (2006). Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme. Nobel Yayın Dağıtım. Yorulmaz, B. (2000). “Öğretmen ve Öğrenci Açısından Türkçe Öğretiminde Kitap ve Yöntem Sorunu”. Uluslararası Dünyada Türkçe Öğretimi Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2000, İstanbul. Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Öğretim Merkezi. Ankara Üniversitesi Basımevi. S. 195. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 299 TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİNDE DİNLEME VE İZLEME BECERİSİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Özge AKBAŞ Melike ERDEM Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi ozge90_gazi@hotmail.com melike_gazi@hotmail.com Recep MAZAK Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi mazak_recep@hotmail.com Özet Günümüzde yabancı dil öğrenmek; yepyeni bir dünyanın kapılarını açmak, yeni diyarlar görmek, farklı kültürlere sahip arkadaşlar bulmak ve bunlar gibi daha birçok tecrübe edinmektir. Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi kolay bir iş değildir. Her geçen gün yabancılara Türkçe öğretimine verilen önem artmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar (makaleler, kitaplar, tezler) hem nitelik hem de nicelik olarak gelişmektedir. Yabancıların Türkçe öğreniminde zorlandıkları dinleme/ izleme becerisinin kazandırılması konusunda yapılması gereken birçok çalışma vardır. Dil öğretiminde anlama ve anlatma becerilerinin tam olarak kazandırılması esastır. Anlama becerilerinden olan dinleme becerisi; öğrencinin her zaman kullanmak zorunda olduğu bir beceridir. Günlük hayatta, her zaman, her ortamda dinleme ile karşı karşıya kalınmaktadır. Dinleme metinleri, görsel ve işitsel materyaller bu zorluğun aşılmasında önemli araç ve gereçlerdendir. Bu bildiride Gazi TÖMER tarafından yabancılara Türkçe öğretimindeki dinleme etkinlikleri incelenmiş, eksik bulunan yönler eleştirilmiştir. Bu konuda Gazi TÖMER’de çalışan uzmanların görüşlerinden de faydalanılmıştır. Anahtar kelimeler: Yabancılara Türkçe öğretimi, dinleme, Türkçe öğretimi. Giriş İçinde bulunduğumuz çağın bilim ve teknoloji çağı olduğu kesindir. Her geçen gün gelişen ve değişen dünya, sadece anadili bilmeyi yeterli görmemektedir. Bu çağa ayak uydurabilmek güçlü bir iletişimi gerekli kılmaktadır. Şu bir gerçektir ki diller artık ülke sınırlarını aşmıştır. Bu çerçevede dil öğrenimine ve öğretimine verilen önem de artmıştır. Dil öğretimi alanında yapılan çalışmalar (makaleler, kitaplar, tezler vb.) hem nicelik olarak artma hem de nitelik olarak gelişme göstermiştir. Bu artma ve gelişme Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesine yönelik çalışmalarda da söz konusudur. Türkçenin dünya üzerinde hak ettiği yeri bulması için bu çalışmalar artarak devam etmelidir. Türkçe, her şeyden önce Türk milletinin duygusunun, düşüncesinin, hayalinin, edebiyatının, irfanının, medeniyetinin kaynağıdır (Dursunoğlu, 2004: 236). Türkçe Türk milletinin en değerli hazinesidir. Bu yüzden Türkçe öğretimine sadece dil öğretimi olarak bakmamamız gerekmektedir. Yabancılara Türkçe öğretecek olan öğretmenin Türkçenin kaynağı olan birikimlere (kültür birikimine, edebiyat bilgisine, tarih bilgisine, dil becerisine vb.) sahip olması gerekmektedir. Buradan Türkçe öğretimine yönelik sorumluluğun sadece Türkçe öğretmenine ait olduğu anlaşılmamalıdır. Ulu önderin de belirttiği gibi “Türk dilinin öğretimi bütün devlet teşkilatının dikkatli ve alakalı olmasını gerektirir”. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 300 Hayatın kendisi olan dili yine hayatın kendisi içerisinde öğretmek gerekir. Bu öğretim dört temel dil becerisinin (dinleme, konuşma, okuma, yazma) sağlıklı ve bir bütün olarak verilmesiyle gerçekleşir. Ortaya konan araştırmalar kişinin toplum içerisinde olduğu sürenin ℅42’sini dinlemekle geçirdiğini, okulda öğretmen ve arkadaşlarını günde 2,5-4 saat dinlediğini, okul başarısının da dinlemeye sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermektedir (Sever, 1997: 11). Ayrıca başka bir araştırmaya göre insan bir günün; %9’unu yazarak, %16’sını okuyarak, %30’unu konuşarak, %45’ini dinleyerek geçirmektedir (Maxwell ve Dornan, 2001: 106; Buzan, 2001: 97). Yapılan bu araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda, dil öğretiminde gerekli olan en temel becerinin dinleme olduğu görülmektedir. Dinleme, okumada olduğu gibi alıcıyı temel alan dilsel bir etkinliktir. Dinleme konuşan kişinin vermek istediği mesajı, pürüzsüz olarak anlayabilme ve söz konusu uyarana karşı tepkide bulunabilme etkinliğidir (Demirel, 1999: 33). Dinleme adı verilen psikolojik süreç, bireyin, seslerin ve konuşma örüntülerinin farkında olmasıyla ve onlara dikkatini vermesiyle başlar, belli işitsel işaretleri tanıması ve hatırlamasıyla sürer ve bunların anlamlandırılmasıyla son bulur (Ergin, 1998: 161). Dil ediniminde olduğu gibi öğrenci, yabancı dil öğreniminde de ilk olarak duyar, sonra konuşur, daha sonra ise okumayı ve yazmayı öğrenir (Yorulmaz, 2009). Dil öğreniminde dinleme, ilk öğrenilen beceri olmasına rağmen işitme ile karıştırıldığından dolayı aynı zamanda zor gelişen beceridir. Dinleme çalışmalarındaki amaç, hedef dildeki sesleri öğrencilere tanıtmak, öğrencinin konuşmacıdan gelen iletiyi tam ve doğru olarak anlamasını sağlamak, vurgu ve tonlama neticesinde oluşan anlam değişikliklerini fark ettirmektir. Yabancılara Türkçe öğretiminde dinleme becerisinin geliştirilmesinde şu noktalara dikkat etmek gereklidir: 1. Öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları birbirlerinden farklıdır. İlgi ve ihtiyaçların farklı olması konu çeşitliliğini beraberinde getirmektedir. 2. Dinleme metinlerinin hazırlanmasında veya dinleme metinlerinin işlenmesinde öğrencinin fizyolojik ve psikolojik özelliklerinin, bireysel farklılıklarının dikkate alınması kişiye/öğrenciye görelik ilkesini ifade etmektedir. 3. Dil öğretimi aynı zamanda bir kültür öğretimidir. Çünkü dil geçmişinden, toplumun yaşayışından izler taşır. 4. Dinlemeyi izlemeden ayrı düşünmememiz gerekmektedir. 5. Kaynak metinler günlük hayatla bağlantılı, iç içe olduğu ölçüde öğrenimi kolaylaştırır ve eğlenceli kılar. Öğrencilerin ilgileri doğrultusunda olmayan, yaşamlarında yer etmeyen metinler öğretime dolayısıyla dinlemeye engel teşkil etmektedir. 6. Vurgu ve tonlamanın dilimize kazandırdığı anlamdaki incelikler sadece işitmeyle kavranabilmektedir. Problem Cümlesi Çalışmamızın amacı; Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde dinleme becerisinin önemini belirtmek, Gazi TÖMER de dinleme becerisine yönelik etkinliklerin niteliklerini ve yeterliliklerini belirlemektir. Bu amaca yönelik olarak aşağıdaki problem ve alt problemlere cevap aranacaktır. 1. Gazi TÖMER’de verilen dinleme metinleri: a. Konuları bakımından çeşitlilik/faklılık göstermekte midir? b. Kişiye görelik ilkelerine ne ölçüde uymaktadır? c. Kültürel ögeleri yansıtmak bakımından ne kadar başarılıdır? ç. Anlamayı kolaylaştırma açısından görsellerle desteklenmekte midir? d. Günlük hayatla ne ölçüde bağlantılıdır? e. Seslendirirken vurgu ve tonlama gibi kavramlara dikkat edilmiş midir? f. Uzunluk/kısalık ve kelime sayısı bakımından öğrenci seviyelerine uygun mudur? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 301 2. Gazi TÖMER’de verilen dinleme metinlerine yönelik ne tür ölçme ve değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır? Yöntem Araştırmada içerik analizi ve görüşme yöntemleri kullanılmıştır. İçerik analizi yöntemi sözel, yazılı ve diğer materyallerin içerdiği mesajı; anlam ve/veya dilbilgisi açısından nesnel ve sistematik olarak sınıflandırma, sayılara dönüştürme ve çıkarımda bulunma yoluyla sosyal gerçeği araştıran bilimsel bir yaklaşımdır. Görüşme yöntemi ise önceden belirlenmiş ve ciddi bir amaç için yapılan, soru sorma ve yanıtlama tarzına dayalı karşılıklı ve etkileşimli bir eğitim sürecidir (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Yukarıda sözü edilen problemler çerçevesinde Gazi TÖMER’de ders kitabı olarak işlenen ve B1/B2 seviyelerine uygun olarak hazırlanan Yabancılar İçin Türkçe 2 adlı kitaptaki/CD’deki dinleme metinleri seviyeye uygunluk, metnin uzunluğu/kısalığı vb. gibi çeşitli yönlerden incelenmiştir. Ayrıca yapılan yüz yüze görüşmelerde dinleme becerisine yönelik ne tür etkinliklerin yapıldığı tespit edilerek sınıf içi uygulamalar hakkında bilgi edinilmiştir. Bulgular ve Yorumlar Gazi TÖMER’de uygulanan dinleme/ izleme becerisine yönelik çalışmalar, etkinlikler, yöntem ve teknikler incelenerek aşağıda yer alan problemler tespit edilmiştir. 1. Gazi TÖMER’de verilen dinleme metinleri: a. Konuları bakımından çeşitlilik/faklılık göstermekte midir? Gazi TÖMER’de kullanılan “Yabancılar İçin Türkçe 2” adlı kitapta on farklı bölüm olduğu görülmüştür. Kitaptaki bölümlerde dinleme metinlerine yer verilmemiştir. Bunun yerine dinleme metnine yönelik ölçme değerlendirme çalışmaları yer almaktadır. Dinleme parçaları Yabancılar İçin Türkçe 2 adlı CD’dedir. Bu bölümler ve parçalar şu şekildedir: BÖLÜMLER Dil ve Edebiyat Bilim ve Teknoloji Sağlık ve Çevre İletişim Güzel Sanatlar Kültürel Hayatımız İnsan Geçmiş ve Gelecek Kavramlar ve İnsanlar Paragraf ve Anlama METİNLER Sait Faik ABASIYANIK Bir Buluşun Hikâyesi Çevre Kirliliği Dünden Bugüne İletişim Araçları Türk El Sanatları Kitap Okuma Alışkanlığı Büyükşehirler ve İnsan Gelecek Bize Ne Getirecek? Geleneksel Bir Türk Sporu: Cirit Hızlı Okuma Farlı bölümlerde metinlerin farklı konu başlıklarıyla ele alınıp işlenmiş olması ilk bakışta konu çeşitliliğinin olduğunu göstermektedir. Fakat Kitap Okuma Alışkanlığı parçasıyla Hızlı Okuma parçası, Çevre Kirliliği parçasıyla Büyükşehirler ve İnsan parçası, Gelecek Bize Ne Getirecek adlı parçayla da Dünden Bugüne İletişim Araçları adlı parça içerik olarak benzerlik göstermektedir. Bundan dolayı konu çeşitliliğinden söz etmemiz doğru olmayabilir. b. Kişiye/ öğrenciye görelik ilkelerine ne ölçüde uymaktadır? Gazi TÖMER’de kullanılan ders kitabındaki/CD’deki metinler öğrencilerin aynı seviyede oldukları ve aynı gereksinim doğrultusunda Türkçe öğrendikleri var sayılarak oluşturulmuştur. Oysa ki her öğrencinin dil öğrenim gerekçesi Bu durum önemli bir eksikliğe neden olmuştur. c. Kültürel ögeleri yansıtmak bakımından ne kadar başarılıdır? B1/B2 seviyesindeki öğrenciler için kullanılan “Yabancılar İçin Türkçe 2” adlı CD’de yer verilen “Güzel Sanatlar” bölümündeki “Türk El Sanatları” adlı dinleme metin, “Kavramlar ve İnsan” bölümündeki “Geleneksel Bir Türk Sporu: Cirit” kültürel ögelerin yansıtılmasına örnek teşkil 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 302 etmektedir. Fakat bu yeterli olarak görülmemelidir. Öyle ki diğer metinlerin içeriğinde kültürel ögelerden söz etmek hemen hemen imkânsızdır. Bu problemle ilgili dikkat çekici bir diğer nokta “Kültürel Hayatımız” adlı bölümdür. Çünkü buradaki dinleme metninde kültür aktarımı ya da tanıtımı yerine kitap okuma alışkanlığına yer verilmiştir. Kitap okuma alışkanlığına farklı bir bölümde yer vererek kültürümüzü tanıtacak, güzel bir hikâye ya da farklı türde bir metne yer verilmesi bölümün adı ve içeriği açısından daha sağlıklı olacaktır. ç. Anlamayı kolaylaştırma açısından görsellerle desteklenmekte midir? Türkçenin yabancılara öğretiminde de kısa filmler (görsel materyaller) yoluyla doğal dil kullanımının sınıf ortamında yansıtılması, Türkçenin doğru, etkili ve iletişime dönük olarak öğretilmesi açısından önem taşımaktadır(Barın, 2007) TÖMER’de yapılan sınıf içi dinleme etkinliklerinde çeşitli görsel materyaller (video, slâyt, tv. vb.) kullanılmaktadır. Yapılan görüşmelerde ulaşmış olduğumuz bu durum kullanılan kaynak kitap ve CD’de göz ardı edilmiştir. Öyle ki ele aldığımız dinleme bölümlerindeki metinler sadece seslendirmeden ibaret olup görsellerle desteklenmemiştir. Bu bağlamda dinleme ve izleme birbirinden ayrılmıştır. d. Günlük hayatla ne ölçüde bağlantılıdır? Ele alınan metinlerin günlük hayatla kısmen iç içe olduğuna ulaşılmaktadır. Çevre kirliliğinin ele alındığı bir metnin yer alması, büyükşehirlerdeki yaşamı konu alan metne yer verilmesi metinlerin günlük hayatla bağlantılı olduğunu göstermekle birlikte kullanılan dil açısından ele alındığında günlük dilden ziyade daha resmi bir dil kullanıldığı görülmektedir. İnsan başlıklı bölümde yer alan Büyükşehirler ve İnsan adlı dinleme metni, metinlerin günlük hayatla “kısmen” bağlantılı olduğunun bir başka göstergesidir. Öyle ki büyükşehirde yaşayan insanların sorunları ve yaşam şartları, küçük şehirde yaşayan ve Türkçe öğrenen öğrenci için büyükşehirde yaşayan ve Türkçe öğrenen öğrenciye oranla pek bir şey ifade etmeyecektir. e. Seslendirirken vurgu ve tonlama gibi kavramlara dikkat edilmiş midir? Kullanılan dinleme metinlerinde vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Fakat dinleme metinlerinin seslendirilme hızı bu vurgu ve tonlamaları yer yer anlaşılmaz kılmaktadır. f. Cümleler uzunluk/kısalık ve kelime sayısı bakımından öğrenci seviyelerine uygun mudur? B1/B2 seviyeleri orta düzey bir Türkçeyi ifade etmektedir. Oluşturulan metinlerdeki cümle uzunlukları bu orta Türkçe dikkate alınarak oluşturulmalıdır. Bu seviyedeki öğrenci için 7-15 kelimeden oluşan cümleler ideal cümle olarak görülebilir. Aşağıdaki tabloda ve örneklerde görüldüğü gibi ele aldığımız metinlerde cümleler genellikle kısa ve ideal uzunlukta cümlelerden oluşmaktadır. Fakat bunun yanında bir paragrafa yaklaşan cümleler de yer almaktadır. Uzunluğu bir paragrafa yaklaşan cümleler dördüncü, yedinci ve sekizinci metinlerde daha sık yer almaktadır. Bundan dolayı bu metinlerin ortalama cümle uzunlukları da diğer metinlere oranla daha yüksektir. Aşağıdaki tabloda da görüleceği gibi metinlerdeki kelime sayısı ve 15 kelimeden daha uzun cümlelerin sayısında doğrusal bir artış yoktur. 7 kelimeden kısa olan cümlelerin sayısında da doğrusal bir azalma görülmemektedir. Buradan hareketle öğrencilerin her yeni metinle birlikte dil becerilerinin geliştiği varsayılarak metinlerin zorlaştırılması gibi bir kaygı güdülmediği veya bunda başarılı olunmadığı söylenebilir. METNİN SIRASI Kelime Sayısı (K.S) Cümle Sayısı (C.S) 7’den Daha Az Kelimelik C.S 7-15 Kelime Aralığındaki C.S 15’ten Daha Fazla Kelimelik C.S Ortalama Cümle Uzunluğu Ortalama Cümle Sayısı 1. 232 18 1 10 7 12.9 21.6 2. 239 19 1 15 3 12.6 3. 280 23 3 15 5 12.2 4. 267 17 --9 8 15.7 5. 281 22 2 14 6 12.8 6. 326 24 3 12 9 13.6 7. 298 18 1 8 9 16.6 8. 276 18 2 8 8 15.3 9. 318 23 2 13 7 13.9 10. 399 34 7 18 9 11.7 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 303 Örnek 1: …Bu ürünler ortaya çıktıkları ilk dönemlerde temel ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla oluşmuş; sonraki dönemlerde de kültürün zenginleşmesi ve toplumun gelişmesine paralel olarak çeşitlenmiştir.(Türk El Sanatları) Örnek 2: …Dağın tepesinden dumanla haberleşmek, mağara duvarlarına resim çizmekten; parmağa takılan yüzüğe, trafik lambalarına, polis rozetlerine doğru bir geçiş yaşanmıştır. (Dünden Bugüne İletişim Araçları) Örnek 3: …İşte bu gerçekler içinde insan, şehri güneşsiz ve havasız bırakan yüksek binalar arasında rahat nefes almanın, çocuklarını güvenli bir ortamda yaşatmanın ve oyun alanı bulmanın zorluğunu çekerken, öte yandan şehirlerde gönlümüzü ferahlatan doğal güzellikler yok olmuş ve büyükşehirlerin çoğu tabiattan kopuk hale gelmiştir. (Büyükşehirler ve İnsan) 2. Gazi TÖMER’de verilen dinleme metinlerine yönelik ne tür ölçme ve değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır? Ele alınan kaynaklarda ölçme ve değerlendirmeye yönelik üç farklı çalışmaya yer verilmiştir. Bunlar kısa cevaplı sorular, doğru yanlış soruları ve boşluk doldurma şeklindedir. Bunlar da dinleme sonrasına yönelik ölçme değerlendirme çalışmalarıdır. Kitapta dinleme öncesi ve dinleme sırasına yönelik herhangi bir etkinliğe ya da ölçme değerlendirme çalışmasına yer verilmemiştir. Dinleme sonrasına yönelik hazırlanan çalışmalar her metnin sonunda yer almaktadır. Boşluk doldurma şeklindeki etkinlik cümlelerindeki boşluklar 1 ile 3 arasında değişmektedir ve bu çalışma için her metnin sonunda beş tane cümle yer almaktadır. Doğru yanlış ve kısa cevaplı etkinliklerdeki soru sayıları da metinlere göre değişiklik göstermemektedir. Her metnin sonunda üç tane kısa cevaplı soru ve yedi tane doğru yanlış sorusu yer almaktadır. Dinleme çalışmalarına yönelik ölçme değerlendirme etkinlikleri sadece dinleme sonrasıyla sınırlandırılmamalıdır. Dinleme öncesi ve dinleme sırasında yapılması gerekenlere de yer verilmesi gerekmektedir. Türkçeyi yabancı dil olarak öğretimde süreç değerlendirilmesi yapılmalıdır. Öğrencilere her aşamada verilen geri bildirimlerle öğrenmeye güdülenmeleri ve öğrenmeden ettikleri verimler arttırılmalıdır. Sonuç: Gerek ülkemizde gerek dünyada yabancı dil öğretimine verilen önem gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye’de sanayi, turizm, ticaret, eğitim vb daha birçok alanda günden güne gelişme göstermektedir. Her alanda hızla gelişen bir ülkenin diline ihtiyaç duyulması ve yine bu ülkenin dilinin öğrenilmeye çalışılması oldukça tabiidir. Kaynak CD’de yer alan dinleme metinleri Türkçe öğretimi konusunda tam bir yeterliliğe sahip değildir. Dinleme metinlerinde konu çeşitliliği sağlanmıştır fakat bu çeşitlilik içerisinde kültürel ögelere sınırlı oranda yer verilmiştir. Metinlerde vurgu ve tonlamaya dikkat edilmiş fakat bazı metinlerde seslendirme hızından dolayı vurgu tonlama anlaşılmaz kalmıştır. Bu yüzden metin seslendirmelerinde belirli bir standart yakalanamamıştır. Seslendirmenin yanı sıra standardı yakalayamama cümle uzunluklarında da söz konusudur. Çünkü metinlerde üç kelimelik cümlelerin yanında otuz kırk kelimelik (yedi ve sekizinci metin) cümlelerin olduğu cümleler de yer almaktadır. Her insanın dil öğrenmek istemesinin sebebi farklı olabilir. Bunları dikkate aldığımızda metinler, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmadığı izlenimi vermektedir. Dinleme/izleme çalışmalarına yönelik ölçme değerlendirme çalışmaları üç tane ile ve dinleme sonrasıyla sınırlandırılmıştır ve bu çalışmaların özellileri (gerek türü gerek soru sayısı bakımından) aynıdır. Öneriler: Yabancılara Türkçe öğretiminde uygulanan dinleme-izleme etkinlikleri, dinleme sonrası etkinliklere yoğunlaşmıştır. Hâlbuki dinleme öncesinde ve dinleme sırasında yapılacak etkinlikler de 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 304 en az dinleme sonrasında yapılan etkinlikler kadar önemlidir. Uzmanlar bu konuda daha hassas davranmalıdır. Dinlemenin basit bir anlamadan ibaret olduğu görüşü yıkılmalı ve dinleme becerisinin diğer becerilere de büyük katkı sağlayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Gazi TÖMER tarafından yayınlanmış yabancılar için okutulan kaynaktaki dinleme metinlerinde görsellere yer verilmediği görülmektedir. Görseller, Yabancı öğrencilerin metne daha kolay odaklanmasını sağlayacak ve anlamayı kolaylaştıracaktır. Bunun içindir ki dinleme metinleri görsellerle desteklenmeli ve yabancı öğrencilerin dinleme/izleme becerileri pekiştirilmelidir. Dinleme metinlerinde, CD’lerde daha fazla kültür ögesi barındıran yazılar ve seslendirmeler tercih edilmelidir. Türküler, şarkılar, masallar, ninniler, fıkralar, kısa hikâyeler vs. kültürün en önemli taşıyıcılarıdır. Bunlardan herhangi biriyle oluşturulmuş yazı veya seslendirme; yabancı öğrencinin öğrendiği dilin kültürünü merak etmesini ve dinlemeye karşı daha istekli olmasını sağlayacaktır. Bu türlerin yanında öğrencinin gündelik hayatta karşılaşabileceği durum ve olayların geçtiği metinlere de yer verilmelidir. Dinleme sırasında dinleyici çeşitli uyaranlardan daha çabuk etkilendiği için ilgilerini çekebilecek parçalar kullanılmalı ve metin seslendirmede vurgu ve tonlama konusunda azami dikkat gösterilmelidir. Seçilen parçaların ve parçalardaki cümlelerin uzunluklarına dikkat edilmeli, öğrencilerin dil becerilerinin süreç içerisinde geliştiği düşünülerek metinlerin ve cümlelerin zorluk dereceleri kademeli olarak artırılmalıdır. Yabancılar için hazırlanan dinleme becerisine yönelik metinlerle ilgili ölçme ve değerlendirme formları arttırılmalı; sonuç değerlendirmesi yerine süreç değerlendirmesi yapılarak dinleme becerisinin daha sağlıklı ölçülmesi sağlanmalıdır. Kaynakça Barın E. (2007) Yabancı Dil Olarak Türkçenin Öğretiminde Kısa Filmlerin Yeri, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi Ulusal Kongresi, Kongre Bildiriler Kitabı s.191-195. Buzan, T. (2001). Aklını En İyi Şekilde Kullan, Arion Yayınevi, İstanbul. Demirel, Ö. (1999). İlköğretim Okullarında Türkçe Öğretimi, MEB, İstanbul Basımevi. Demirel, Ö. (2000). Türkçe Öğretimi, Pegem A Yayıncılık, Ankara. Demirel, Ö. (2003). Yabancı Dil Öğretimi, Pegem A Yayıncılık, Ankara. Dursunoğlu H. ‘Türkçe Öğretimi Üzerine’, Türk Dili Dergisi, Sayı: 633, 236-243. Gazi TÖMER. (2006). Yabancılar İçin Türkçe 2, Ankara. Maxwell, J. ve Donran, J. (2001): Etkili İnsan Olmak (Çev: Demet Dizman), Sistem Yayıncılık, İstanbul. Öz, Feyzi. (2003) Uygulamalı Türkçe Öğretimi, Anı Yayıncılık, Ankara. Özbay, M. (2001). “Türkçe Öğretiminde Dinleme Becerisini Geliştirme Yolları”, Türk Dili Dergisi, Sayı: 589, 9-15. Özbay, M. (2005). Bir Dil Becerisi Olarak Dinleme Eğitimi, Akçağ Basım Yayım Pazarlama, Ankara. Sever, S. (1997). Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme, Anı Yayıncılık, Ankara. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005). Nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınevi Yorulmaz M. (2009). Göreve Dayalı Öğretim Yönteminin Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Dinleme Becerisinde Kullanılmasının Avantajları, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış YLT, Edirne. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 305 YABANCI DİL TUTKUSU Handan ARSLANTÜRK Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü arslanturk.handan@hotmail.com Özet Türkçe, yeryüzünün en eski dillerindendir. Dünyanın dört bir yanına dağılan Türkler sayesinde, en geniş coğrafya parçasında konuşulan diller arasına da girmiştir. Türk toplumunun diğer devletlerle ilişkileri sonucunda çeşitli dillerden birtakım kelimeler dilimize girmiştir. Bu karşılıklı ilişkilerin kaçınılmaz sonudur. Fakat yabancı kelimelerin sayısı bazen hızla artmış ve Türkçe yozlaşmaya başlamıştır. Milletler ancak dilleriyle var olabilirler. Dilini yitiren milletler tarihin derinliklerine gömülür, diline sahip çıkan milletler ise varlıklarını sürdürebilirler. Türk milleti tarih boyunca yabancı dil tutkusu nedeniyle Türkçeyi birçok kez ikinci plana attığından dilimiz gelişememiş, körelmiş ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Türkçe bunalmaya başlayınca da Türk devletleri ya yıkılma noktasına gelmiş ya da yıkılmıştır. Anahtar kelimeler: Türkçe, yabancı diller, tutku. Giriş Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan ve insan topluluklarını millet yapan en önemli unsurdur. Bir milletin tarihi, coğrafyası, yaşam tarzı dilde saklıdır. Bundan dolayı da milletin her ferdini ortak duygu ve düşüncede birleştirip millî ruhu oluşturur. Her toplum gibi Türk toplumu da tarihinin çeşitli dönemlerinde diğer devletlerle ilişkilerde bulunmuş, çeşitli dinleri kabul etmiş ve çeşitli medeniyet alanlarına dâhil olmuştur. Bunların sonucunda Çinceden, Hintçeden, Farsçadan, Arapçadan ve Rusçadan birtakım kelimeler dilimize girmiştir. Bu, karşılıklı ilişkilerin kaçınılmaz sonudur. Çünkü toplumun yaşam biçimi, ihtiyaçları dili şekillendiren unsurlardır. Yeni ihtiyaçlara, yaşam şekillerine göre dile yeni kelimeler girer. Örneğin yarı göçebe yaşayan Türk devletlerinde genellikle akıncılık, hayvancılık ve tabiatla ilgili kavram ve kelimeler ağırlıktayken yerleşik hayata geçen Uygur Döneminde bu yaşam şekline ait kelimeler yoğunluk kazanmış ve başka dillerden kelimeler toplumun diline girmiştir. Burada önemli olan yabancı kelimelerin genel dil içindeki oranı ve toplumun bu kelimeler karşısındaki tutumudur. Bu yazıda öncelikle geçmişten günümüze kadar Türk milletinde görülen yabancı dil tutkusunun dilimiz üzerindeki etkileri ele alınmış, dilimizi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak için uğraşan devlet adamları ve sanatçılar belirtilmiştir. Son olarak da günümüzdeki yabancı dil tutkusundan bahsedilmiş ve Türk milletini bu tutkudan kurtarmak için alınması gereken önlemlere yer verilmiştir. Geçmişteki Yabancı Dil Tutkusunun Dilimiz Üzerindeki Etkileri Türk dilinin bilinen ilk yazılı belgeleri olan Göktürk Abideleri’nde Bilge Kağan, I. Köktürk Devleti’nin yıkılma nedenini “Türk beyleri Türk unvanlarını bıraktı, Çin hizmetindeki (Türk) beyleri Çin adını alıp Çin kağanına itaat etmiş” (Tekin, 1988: 11) diyerek anlatmıştır. Bunun bedelini elli yıl Çin esaretinde kalarak ödeyen Türkler aynı hataya Uygur Döneminde de düşmüşlerdir. “Türkçeyi yok sayıp bilimde, sanatta ve edebiyatta gelişmeyi Çince, Tibetçe, Sanskritçe ve Soğdakçada aramışlardır.” (Demir, 2003: 17). Bu diller günlük konuşma dilini etkileyince sıkıntılar yaşanmaya başlamıştır. Ancak bu durum ya yabancı kelimeleri “ses değişikliğine uğratıp Türkçeleştirip birer alıntı kelime durumuna getirerek yahut da onlara Türkçe karşılıklar vererek atlatılmıştır: Skr. ratna > Uyg. erdni ‘mücevher, Buddhizmin üç değerli unsuru’, Çin. piet > Uyg. biti-’yazmak’, Skr. duhkha > Uyg. emgek ‘ıstırap’vb.” (Korkmaz, 1995: 1269–1270). 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 306 İslam medeniyeti alanına giren Türklerde de ilk yüzyıllarda aynı durum görülmüş ve Arapça, Farsça olan İslamî terimler dilimize girmiştir. Ancak yüksek dil bilinci ve Türkçenin yaratıcılık gücü sayesinde bu terimlere genellikle Türkçe karşılıklar verilerek sorun çözülmüştür. Bunun en iyi örneğini Kutadgu Bilig’de görmekteyiz: “Köktürklerin ‘gök tanrısı’anlamındaki Tengri kelimesi, Müslümanlıktaki Allah kelimesi ile eş anlamlıdır ve onun yerini almıştır. Yine ‘günah’için yazuk, ‘namaz’için yükünç kelimeleri, ‘secde etmek’için yükünmek fiilleri kullanılmıştır” (Korkmaz, 1995: 1270). Türklerin Anadolu’ya yerleşme mücadelesi verdiği yıllarda Anadolu’nun eski sakinleriyle ilişkileri sonucunda da kelime alışverişi yaşanmıştır. “Genellikle Yunanca, Ermenice, İtalyanca, Slavca, Rumence gibi Hint-Avrupa dilleri ile Macarcadan geçen kelimeler, tür itibariyle tarım aletleri, bitki, sebze, meyve ve çiçek adları ile ticaret, denizcilik, balıkçılık, yemek kültürü, çeşitli gelenek görenek, idarî ve malî konularla ilgili kelimelerdir” (Korkmaz, 1995: 1270–1271). Bunların çoğu günlük ihtiyaçlarla ilgili olup dilimizin ses ve şekil yapılarına uydurularak alınmıştır. Böylece bize ait olup kelime hazinemizi geliştirmişlerdir. “Bugün yabancı olduklarını bile fark etmediğimiz aba, bezelye, çerez, domates, dirgen, kiraz, vişne, mendil gibi sözler dilimize bu dönemde girmiş olan sözlerdir. Söz konusu kelimelerden bir kısmı da ses yapılarındaki değişiklik dışında, anlam bakımından da değişikliğe uğratılarak ve halk etimolojisine tabi tutularak alınmıştır: Gordiom > Kördüğüm, Yun. hortansia > ortanca” (Korkmaz, 1995: 1271). Osmanlı Devleti Döneminde yine Türkçe ikinci plana atılmıştır. XV. yüzyılın sonlarından itibaren aydınlar arasında Türkçe, Arapça ve Farsçanın karışımından oluşan Osmanlı Türkçesi kullanılmıştır. Tanzimat Dönemine kadar kullanılan bu dil Arapça ve Farsça kelimeleri almakla kalmamış, onların eklerini, tamlamalarını, kelime gruplarını, kurallarını da almıştır. Aydınlar kendi dillerini beğenmeyip yabancı dillere hayranlık duyduklarından Türkçe gelişememiş, hatta yok alma noktasına gelmiştir. Tanzimat Döneminde ise halka uzak olan ağır dil yerine halkın anlayabileceği sade dil kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Millî Edebiyat Akımı ve dil inkılâbıyla dilde sadeleşmeye gidilmiştir. Böylece dilimiz Doğu kaynaklı yabancı kelimelerden kurtulmuştur. XVIII. yüzyıldan sonra Batıyla ilişkilerimiz başlamıştır. Batıdaki bilimsel gelişmeleri takip etmediğinden güçsüz düşen Osmanlı Devleti, Tanzimat ile birlikte Batıya yönelmiş, kalkınmanın sırrını Batı dillerinde aramıştır. Bu dönemde okullarda ders kitabı olarak okutulması için bu dillerinden çok sayıda kitap çevrilmiştir. Bu çeviriler yapılırken terimlere bazen Arapça karşılıklar verilmiş bazen de bu terimler aynen alınmıştır. Batıdaki teknolojik gelişmeleri takip etmek üzere elçiler gönderilmiş fakat gönderilen elçiler teknoloji yerine Batılı yaşam tarzını örnek almışlardır. Bunun sonucunda Batının yaşayış ve düşünce tarzını yansıtan kelimeler dilimize girmeye başlamıştır. İlk başlarda Osmanlı Türkçesine çevrilerek alınan yabancı kelimeler zamanla aynen alınmıştır: “bandaj, elastik, elit, komple vb.” (Korkmaz, 1995: 1273). Kısacası Tanzimat Döneminde Doğu dillerinin etkisinden kurtulan Osmanlı Türkçesi artık Batı dillerinin etkisi altına girmiştir. Bunun iki sebebi vardır: “1- Batıdan gelen yeni dünya görüşü ile ilgili alanlarda Batı türleri örnek alınarak ortaya konan şiir, hikâye, tiyatro, roman gibi edebî türlerde, batılı yaşayış ve düşünce tarzının ifadesi olan kavramlar dilimizde mevcut olmadığı için, bu yenilikler Fransızca başta olmak üzere hep kendi kelimeleri ile birlikte girmiştir. 2- Osmanlı aydın kesiminde, daha önce Arap ve Fars dillerine karşı gösterilen hayranlık gibi, bu kez de Fransızcaya karşı bir hayranlık ve dolayısıyla kelime akını başlamıştır. Bunda Fransızca öğrenimine verilen ağırlığın ve Osmanlı aydınında Türkçe temelinde bir ana dili bilincinin oluşmamış bulunmasının önemli payı vardır” (Korkmaz, 1995: 1272–1273). Cumhuriyet Döneminde ise Atatürk’ün öncülüğünde Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarma çalışmaları başlatılmıştır. Türkçenin üzücü durumunu savaş sırasında bile aklından çıkarmayan Atatürk, Kurtuluş Savaşı biter bitmez bu konuyu gündeme getirmiştir. 26 Eylül 1932’de zamanın aydınlarını yanına alarak Türk Dil Kurultayını toplamıştır. Bu kurultayda “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 307 diyerek Türkçenin kurtuluşuyla ülkenin kurtuluşunun aynı olduğunu ifade etmiştir. Böylece Türk aydınını dil konusunda mücadeleye çağırmıştır. Bu kurultayın sonunda Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması, sadeleştirilmesi ile ilgili kararlar alınmıştır. Atatürk, “22 Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlere yaptığı bir konuşmada ulusal eğitimin gerekli şart olduğunu, ulusal eğitimin de ulusal dille, ulusal yöntemle ve ulusal araçlarla yapılmasının tartışılmaması gerektiğini bildirmiştir” (Korkmaz, 1992 akt. Demir, 2003: 19). Camilerdeki hutbelerin Türkçeleştirilmesini, Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesini, öğretimin birleştirilmesini sağlamıştır. “10 Nisan 1926 tarihinde çıkarılan 1 Ocak 1927’de yürürlüğe giren kanunla ticarî kuruluşlarda Türkçe kullanılması zorunlu kılınmıştır” (Demir, 2003: 19). 1 Kasım 1928’de Latin kökenli harflerin kabulüyle Türkçenin önündeki büyük engel kaldırılmıştır. 1929’da Arapça ve Farsça öğretiminin okullardan kaldırılmasıyla da dilimiz Doğu dillerinin etkisinden tamamen kurtulmuştur. 1932’de Türk Dil Kurumunu kuran Atatürk, “Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasına, değerine yakışır yüksekliğe eriştirmeyi amaçlamıştır” (Korkmaz, 1992 akt. Demir, 2003: 19). Geçmişte Türkçenin Yabancı Dillerin Etkisinden Kurtarılması İçin Çalışanlar Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması için Bilge Kağan, Karamanoğlu Mehmet Bey gibi devlet adamları uğraşmışlar ve Türkçeyi zor durumdan kurtarmışlardır. Devlet adamlarının yanında sanatçılarımız da Türkçe için çabalamışlardır. Örneğin, Kaşgarlı Mahmud, Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu ispatlamak için Divanu Lûgâti’t-Türk’ü yazmıştır. Ali Şir Nevâyî, Türkçenin Farsçadan daha güzel olduğunu belirtmek için Muhâkemetü’l-Lûgateyn adlı eserini yazmıştır. Türkî-i basit hareketiyle Aydınlı Visalî, Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî dilimizin sadeliğini savunmuşlar ve yabancılaşmaya karşı çıkmışlardır. Divan edebiyatı yabancılaşmada doruk noktaya ulaşınca Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi gibi sanatçılarımız Türkçeye sahip çıkıp dili yabancı kelimelerden kurtarmışlardır. Daha sonraki dönemlerde ise Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Yahya Kemal Beyatlı gibi sanatçılarımız dilde yabancılaşmaya engel olmuşlardır. Mustafa Kemal Atatürk döneminde de dil konusunda önemli çalışmalar yapılmış ve uzun bir yol kat edilmiştir. Türkçe Doğu dillerinin etkisinden tamamen kurtulmuştur. Kısaca Türkçe, günümüze kadar içinde bulunduğu zor durumdan ana dili bilincine sahip devlet adamları ve sanatçılar tarafından kurtarılmıştır. Geçmişte ana diline sahip çıkan insanlar sayesinde Türkçe bugün varlığını sürdürebilmektedir. Günümüzde Türkçenin Durumu 1930’lu yıllarda Atatürk’ün, devlet adamlarının ve sanatçıların çabalarıyla yabancı dillerin etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan dilimiz II. Dünya Savaşı’ndan sonra da Batı dillerinin etkisi altına girmeye başlamıştır. Çünkü yapılan dil inkılâbıyla dilimiz Arapça ve Farsça kelimelerden kurtarılmaya çalışılırken Batı dillerinden gelen yabancı kelimelere karşı hiçbir şey yapılmamıştır. Bilinçsiz Batı hayranlığı, yabancı dille öğretimin yaygınlaştırılması, Türkçenin bilim dili olamayacağı yönündeki yanlış düşüncenin kabul görmesi, Türkçe eğitimine yeteri kadar önem verilmemesi gibi sebepler sonucunda Batı kökenli kelimeler, özellik de İngilizce kelimeler dilimize hızla girmiştir. Eskiden sadece aydınlar arasında ve yazı dilinde kullanılan yabancı kelimeler günümüzde halk arasında, günlük konuşma dilinde de kullanılmaya başlamıştır. Geçmişten ders almasını bilmeyen Türk milleti şimdi de İngilizce tutkusuna kapılmıştır. Bu sefer ana dili bilincini tamamen yitirmek üzeredir. Bu olumsuzluğa sebep olanların başında, basın-yayın organları gelmektedir. TV kanallarının FLASH, SHOW, STAR, KRAL, POWER TÜRK, CINE5, FOX gibi yabancı isimlerden oluşması; bu kanallarda ekonomik trend, vizyon sahibi, medya, medyatik, dizayn, konjöktür, enternasyonal, asimilâsyon, agresif gibi yabancı kelimelerin sıkça kullanılması dili yozlaştırmaktadır. Basın-yayın organlarında, iş yeri isimlerinde, çeşitli ürün markalarında, üniversitelerimizdeki bazı bölüm adlarında vb. birçok yerde karşımıza çıkan bu yabancı kelimeler ana dili sevgisi ve bilincinin körelmesi sonucu oluşan yabancı dil tutkusundan kaynaklanmaktadır. İngilizceden dilimize giren bazı yabancı kelimeler şöyledir: fast-food, fulltime, marjinal, final, check-up, nostalji, mega, viraj, baraj, entegrasyon, by-pass, disket, brifing, dizayn, kariyer, kota, 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 308 resepsiyon, slogan, show, konsept, video, marketing, vizyon vb. Bu kelimeler günlük konuşma diline giren pek çok İngilizce kelimeden bazılarıdır. Hâlbuki bu kelimelerin çoğunun Türkçe karşılığı vardır. Buna rağmen halk Türkçesini kullanmak yerine özenti sonucu yabancısını kullanmaktadır. Mahsul yerine ürün, beklenmeyen, şaşırtıcı görüntüler yerine şok görüntüler, zamanlama yerine timing, yapımcı yerine prodüktör, cankurtaran yerine ambulans, özgün yerine orijinal, kuşak yerine jenerasyon, ayrıntı yerine detay denilmesi gibi. Yine özenti sonucu günümüzdeki müzik adına ortaya konan metinlerin aralarına yabancı kelimeler sıkıştırılmakta, televizyon programlarına çıkan sanatçı diye adlandırılan bazı ünlüler konuşmalarında yabancı kelimelere çok sık yer vermektedirler. Yabancı dil tutkusuna örnek olarak “2004 yılında üniversitelerin kurduğu Amerikan futbol takımlarının isimlerini verebiliriz: Hacettepe Üniversitesi Red Ders, Gazi Üniversitesi Warriors, ODTÜ Falcons, İTÜ Hornets, Ankara Üniversitesi Cats, Boğaziçi Üniversitesi Sultans” (Sakaoğlu, 2005: 305). Yine yabancı dil tutkusunun giderek arttığını göstermek için 1922’den günümüze kadar değişik dönemlere ait iş yeri adlarından şu örnekleri verebiliriz: “1922–1923 dönemi: Ertuğrul Eczanesi, Türk Eczanesi, Yeni Kırtasiye, Halk Matbaası, Şeref Oteli, Merkez Lokantası. 1946–1950 dönemi: Süs Mağazası, Ülkü Basımevi, Güven İş Bürosu, Özen Basımevi, Çetinkaya Mağazası. 1958–1961 dönemi: Şafak Biçki Dikiş Yurdu, Varlık Emlâk Bürosu, Bakgör Kundura Evi, Saray Radyo Mağazası. 1961–1981 dönemi: Altınçizme Kundura, Restoran Memet, Turistik Dergâh Oteli, Billur Çiçek, Dekor Ofis, Ömür Plastik. Günümüz: İnternet House, İnternet Cafe, Car Wash, Jest Mode, Çay Center, Argos Ayakkabı, Anatolia Kalıp, Parfümeri Cansu, Cinema Night Clup” (Sakaoğlu, 2005: 303). İş yeri isimlerinin yabancı kelimelerden oluşması gittikçe yaygınlaşmakta ve artık sokaklarımız, caddelerimiz bize yabancı hâle gelmektedir. Bu da yetmezmiş gibi son zamanlarda Türkçe veya Türkçeleşmiş adlar iş yerlerinde kullanılırken yabancı imlasıyla yazılmaya başlamıştır: Efendy, Hotel Taxim, Kitapchi, Yemish gibi. İş yeri, gazete, kanal isimlerinin yabancı kelimelerden oluşmasının yanında artık Türkiye’deki yerlerin Türkçe isimleri yerine binlerce yıl önceki yabancı isimleri yazılmaktadır. Örneğin “Ağrı Dağı, Mount Ararot; Çanakkale Boğazı, Dardanelles; Ege, Egean; Anadolu, Anatolie; Ankara, Angora; Atatürk Evi, Atatürks Hause; Atatürk Çiftliği, La Fame de la Foret d’Atatürk gibi” (Demir, 2003: 20). Türkçe harflerin yabancılaştırılması ise bir başka sorundur. H harfinin haş, eyc; M’nin em, N’nin en şeklinde okunması; NTV’nin en ti vi, TV’nin ti vi, CNN’nin si en en, CD’nin si di diye söylenilmesi bundan kaynaklanmaktadır. Küçük yaştaki çocuklara yabancı dil sevgisinin aşılanması için okul çantalarına, defterlere, kaplıklara, etiketlere, kalem ve silgilere yabancı kelimelerin yazılması; yabancı çizgi filmlerin yayımlanması bir başka sorundur. Okumayı yeni öğrenen çocuklar bizim alfabemizde yer almayan harflerle, yazıldığı gibi okunmayan bu yabancı kelimelerle karşılaşınca afallamaktadırlar. Böylece daha küçük yaşta ana dili bilincinin oluşması engellenmektedir. Geleceğimizin güvencesi, Atatürk’ün Cumhuriyetimizi emanet ettiği çocuklarımız böylece kendilerine yabancılaşmaktadırlar. Yabancı dizi filmlerinin Türkçeleştirilmesinde yapılan hatalı çeviriler dildeki bozulmanın diğer bir sebebidir. “Sorun yok, ciddi olamazsın, kendine iyi bak, bizi izlemeye devam ediniz, ne sıklıkla, meslekte yenisin” (Zülfikar, 2001: 467), çay almak, müzik yapmak, panik yapmak gibi yanlış söz kalıpları bu yolla dilimize girmiştir. Türkçeye en büyük zararı veren ve yabancı kelimelerin dilimize gelişigüzel girmesine yol açan en önemli unsur ise yabancı dille öğretimdir. II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan ve İngiliz kültürleri bütün dünyada yayılmaya başlayınca İngilizce öğrenmek kaçınılmaz olmuştur. Bu yabancı dil öğrenme düşüncesi, zamanla yabancı dille öğretime dönüşmüştür. Günümüzde pek çok üniversitede yabancı dille öğretim yapıldığından Türkçe ihmal edilmektedir. Bu okullarda okuyan öğrenciler de sürekli yabancı dille konuştuklarından Türkçeyi giderek unutmaktadırlar. Ana dillerini yeteri kadar 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 309 bilmedikleri için de Türkçenin yetersiz olduğunu düşünüp kendi dillerine saygı duymamaktadırlar. Tarihte de yabancı dille öğretim yapılmış ve halktan kopuk bir aydın zümre oluşturulmuştur. Bu aydın denilen kişilerin verdiği eserler yabancı kelimelerle dolu olduğundan Türkçe büyük zarar görmüştür. Bunun bedelini, o yıllarda yazılan eserleri günümüz gençliği anlayamaz duruma geldiğinden hâlâ ödemekteyiz. Şimdi ise yabancı dil dersleri ana sınıfına kadar indi. Çocuklar, daha kendi dillerini doğru düzgün öğrenemeden, ana dillerinin güzelliğini fark edemeden başka dillerle karşılaşmaktadırlar. Henüz altı yaşındaki çocuklara yabancı dillerin bizim dilimizden daha güzel olduğu fikri aşılanmaktadır. Bu çocuklar büyüdüklerinde yabancı kelimelerle konuşmayı bir üstünlük sayacaklarından Türkçeyi farkında olmadan katledeceklerdir. Oysa Dağlarca’nın da dediği gibi dilimiz bizim ses bayrağımızdır. Eğer ona sahip çıkmazsak yok olmaya mahkûm oluruz. Yabancı Dil Tutkusuna Karşı Alınması Gereken Önlemler 1- Yabancı dil tutkusuna karşı alınması gereken ilk önlem Türk milletine ana dili sevgisinin ve bilincinin aşılanmasıdır. Bunun için ilk önce ana diline hâkimiyet sağlanmalıdır. Gençlerimizin genel kültürü ve söz varlığı genişletilmeli, Türkçenin zenginliğini fark etmeleri sağlanmalıdır. Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında verilen eğitimle Türkçe sevgisi aşılanmalıdır. Ancak bu yolla ‘yabancı kelimeleri kullanmak bir saygınlık değil, dilimize karşı bir saygısızlıktır’düşüncesi yaygınlaşabilir. 2- Başta Türkçe ve edebiyat öğretmenleri olmak üzere bütün öğretmenlerin yetiştirilmesine özen gösterilmelidir. Türkçeye hâkim, konuşmasıyla, yazmasıyla öğrencilere iyi örnek olacak şekilde öğretmenler yetiştirilmelidir. İşin özünün, etkili ve bilinçli ana dili eğitiminde yattığı unutulmamalıdır. 3- Basın-yayın kuruluşlarında yabancı kelimelerin kullanılması yasaklanmalı, Türkçenin doğru kullanılması sağlanmalıdır. Dil konusunda bilinçli olmak gerektiği basın-yayın organları vasıtasıyla gündemde tutulmalıdır. 4- Fransa’da çıkan bir yasayla Fransa’da yaşayanların hiçbir şekilde Fransızcadan başka dil kullanamayacakları ifade edilmektedir. Bizde de bunun gibi bir yasa çıkarılarak dilimiz yabancı kelimelerden kurtarılabilir. 5- Millî birliğimizi korumak için, Türkçe en kısa zamanda, Türkiye’nin millî politikası hâline getirilmelidir. 6- Bilimde, teknolojide yaşanan gelişmeler sonucu dile bunlarla ilgili yeni kelimeler girer. Bu yeni kavramlara, yeni ürünlere zaman kaybetmeden Türkçe karşılıklar bulunmalı ve bu Türkçe karşılıkların yaygınlaşması için basın-yayın organlarından faydalanılmalıdır. Türk Dil Kurumu, bu iş için bir komisyon oluşturmuştur. Bu komisyonun yabancı kelimelere karşı bulduğu Türkçe kelimeler Türk Dili dergisinin her sayısında kamuoyuna sunulmaktadır. Örneğin check-up: tam bakım; efor: çaba, gayret, güç; hit: gözde; manşet: başlık; sempozyum: bilgi şöleni; by-pass: damar aktarma; center: merkez vb. 7- Türk dilinin, bilim dili olamayacağı yönündeki yanlış kanı yıkılmalıdır. Yapısı ve işleyiş ölçüsü bakımından geliştirilmeye en elverişli dillerden biri olan Türkçenin böyle yanlış bir kanıya kurban gitmesi önlenmelidir. Bunun için bilimle ilgili yeni kavram ve terimlere Türkçe karşılıklar bulunmalıdır. 8- İş yeri isimlerinin Türkçe olması zorunlu olmalıdır. “1930’lardan 1980’lere kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 21. maddesi, çeşitli iş yerlerinin kapılarına asılacak levha ve tabelaların Türkçe olmasını şart koşuyordu” (Kavcar, 2008: 158). Yine böyle bir kanunla bu sorun aşılabilir. 9- Türkiye’de üretilen ürünlerin isimlerinin Türkçe olması sağlanmalıdır. Bilim ve teknolojide gelişen devletlerin ürünlerini tüketmek yerine teknolojik gelişmeleri yakından takip edip kendimiz üretmeye özen göstermeliyiz. 10- Okul çantalarında, kalemlerde, silgilerde, defterlerde, kaplık ve etiketlerde Türkçe isimlerin ve Türk kahramanlarının olması sağlanılmalıdır. Örneğin Ben10, Bakugan, Sindy, Barby, Batman, Spiderman gibi yabancı kahramanlar yerine Nasrettin Hoca, Keloğlan, Ayşegül, Karagöz ve Hacivat gibi Türk kahramanlarına yer verilmelidir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 310 11- Türk çizgi filmleri yapılmalıdır. Bu çizgi filmlerde Türk kültürü yansıtılmalı, ana dili sevgisi çocuklara aşılanmalıdır. TRT’de Türk çizgi filmleri yayımlanmaya başlamıştır ama bu yeterli değildir. Diğer kanalların da bu konuda duyarlı olması gerekmektedir. 12- Günümüzde dışa kapalı şekilde yaşanamayacağı için yabancı diller öğrenilmelidir. Ancak bu amaç olarak değil, araç olarak görülmelidir. Yabancı dil öğretimiyle yabancı dille öğretimin farklı şeyler olduğu unutulmamalıdır. Sonuç Türk milleti, tarih boyunca yabancı dil tutkusu nedeniyle Türkçeyi birçok kez ikinci plana atmıştır. Bu nedenle Türkçe gelişememiş, körelmiş ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Türkçe bunalmaya başlayınca devletler ya yıkılma noktasına gelmişler ya da yıkılmışlardır. Bu da milletlerin ancak dilleriyle var olabildiklerini göstermektedir. Türk milletinin millî birlik ve beraberlik içinde yaşayabilmesi için diline sahip çıkması gerekmektedir. Devletin, Türkçeyi millî politika hâline getirmesi ve topluma ana dili bilincini aşılaması gerekmektedir. Ancak iş sadece devletle halledilemez. Toplum da bu konuda duyarlı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki dillerini yabancı dillerin etkisinden koruyamayan milletler bağımsızlıklarını da koruyamayarak yok olurlar. Bu nedenle bağımsızlığımızı korumak için önce kültürümüzü içinde barındıran dilimizi koruyarak işe başlamalıyız. Dağlarca’nın da dediği gibi dilimiz bizim ses bayrağımızdır. Eğer ona sahip çıkmazsak yok olmaya mahkûm oluruz. Kaynakça Demir, N. (2003). “Türkçe Sahibini Arıyor”, Türk Yurdu, 192: 17-24. Kavcar, C. (2008). “Türkçenin Güncel Sorunları”, Çağdaş Türk Dili, 20 (244): 152-158. Korkmaz, Z. (1995). “Türk Dilinin Yabancı Dillere Karşı Korunması İçin Alınması Gereken Önlemler”, Türk Dili, 528: 1268-1276. Sakaoğlu, S. (2005). “Türkçenin Güncel Sorunları”, Türk Dili, 90 (646): 294-306. Tekin, T. (1988). Orhon Yazıtları, Ankara: TDK Yayınları. Zülfikar, H. (2001). “Türkçenin İçinde Bulunduğu Sorunlardan Bazı Örnekler”, Türk Yurdu, 21 (162163): 466-469. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 311 YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE İHTİYAÇ ANALİZİNİN GEREKLİLİĞİ Hamide Merve ALTIPARMAK Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü merve6parmak@hotmail.com Özet Türk dilinin gün geçtikçe daha da gelişmesi onun kullanım alanlarını genişletmekle beraber önemini daha da arttırmıştır. Kullanım alanlarının genişlemesiyle birlikte bu dili öğretme ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Öyle ki Türkçe öğretimi, son zamanlarda üzerinde oldukça fazla uğraş verilen alanlardan biri hâline gelmiştir. Dil öğretimine özellikle de Türkçe öğretimine başlanırken metot ve teknik seçiminden çok daha önce yapılması gerekenler vardır. İhtiyaç analizi olarak adlandırdığımız şey, bu amaca hizmet eder. Bu çalışmanın amacı da dil öğretiminde ihtiyaç analizinin gerekliliğini ortaya koymaktır. Çalışmada kaynak tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmamıza gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında yapılan ihtiyaç analizi ile ilgili çalışmalar kaynaklık etmiştir. Ayrıca Avrupa Dilleri Öğretimi Ortak Çerçeve Metni dikkate alınarak çalışmaya yön verilmiştir. İhtiyaç analizi, uzun yıllar boyunca sadece dil öğrenenlerin iletişimsel ihtiyaçlarına odaklı olarak varlığını sürdürmüştür. Öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve istekleri çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Fakat gerek değişen koşullar gerekse dil öğretimindeki yetersizliklerin farkına varılması yeni bir yapılanmaya gidilmesini zorunlu kılmıştır. Eğitim programlarının hazırlanmasının basamakları incelendiğinde de ilk aşamanın, eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi olduğu görülmektedir. Araştırmamıza konu olan ihtiyaç analizleri, dil öğretimine başlanmadan önceki ilk aşama olmalarından ve henüz Türkçe öğretimi yapan merkezlerin hiçbirinde seviyelere uygun ihtiyaç analizi uygulanmamasından dolayı önem teşkil etmektedir. Yapılan eğitimin amacına ulaşması adına Türkçe öğretimi yapılmadan önce öğrenenlerin seviyelerine uygun ihtiyaç analizi uygulanması ve eğitime bu analiz sonuçlarına göre yön verilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Dil öğretimi, İhtiyaç analizi, Avrupa Dilleri Öğretimi Ortak Çerçeve Metni. Giriş Türk dilinin gün geçtikçe daha da gelişmesi onun kullanım alanlarını genişletmekle beraber önemini bir kat daha arttırmıştır. Kullanım alanlarının genişlemesiyle birlikte bu dili öğretme ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Öyle ki Türkçe öğretimi, son zamanlarda üzerinde oldukça fazla uğraş verilen ve ilerleme kaydedilen alanlardan biri hâline gelmiştir. Bu dili ikinci dil olarak öğrenmek isteyenler için amaca götürecek en çabuk ve en etkili metot ve teknikler gün geçtikçe artmaktadır. Dil öğretimine özellikle de Türkçe öğretimine başlanırken metot ve teknik seçiminden çok daha önce yapılması gerekenler vardır. İhtiyaç analizi (need analyse) olarak adlandırdığımız şey, bu amaca hizmet eder. İhtiyaç analizi, dil öğretim aşamasının ilk basamağını oluşturmaktadır. Dil öğretimi Türk Dil Kurumu tarafından “dil öğretimi” kavramının en genel ve geçer tanımı: “yabancı dille eğitim ve öğretim yapma” şeklinde yapılmıştır. Türk diline duyulan ihtiyaçla ve bu dilin kullanım alanlarının genişlemesiyle birlikte gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde Türkçe, yabancı dil olarak öğretilmeye başlanmıştır. Dil öğretiminde en önemli nokta bu işin nasıl daha iyi yapılacağıdır. Doğal olarak bu soru pek çok yöntem ve tekniği de beraberinde getirir. Bugün dil öğretimi hususunda pek çok yerli ve yabancı kaynaklı yöntem ve teknik literatürde yerini almıştır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 312 Dil öğretimi bir süreç gerektirir ve bu süreç ihtiyaca cevap verebilmelidir. Ancak böyle bir durumda başarıdan söz edilebilir. Dil öğretiminde ihtiyaçların belirlenmesi, öğretimin bir plan ve program dahilinde ele alınmasını kolaylaştıracaktır. Böylelikle akademik bir çalışma için Türkçe öğrenme gereksinimi duyan bir insanla sadece günlük hayatta kullanmak için öğrenen birbirinden ayırt edilecek ve bunun sonucunda tam öğrenme yolunda ilerleme kaydedilebilecektir. Ayrıca amaca uygun en iyi ve etkili dil öğrenme yaklaşımlarından, yöntem ve tekniklerden faydalanılabilecektir. İşte bu nedenle genel anlamdaki dil öğretimi kavramının sınırları daha belirgin bir şekilde çizilerek “özel amaçlı dil öğretimi” kavramı ve buna bağlı olarak da özel amaçlı dil öğretim alanları ortaya çıkmıştır. Özel amaçlı dil öğretimi alanındaki en fazla çalışma İngilizce üzerinde yapılmıştır. İngilizcede özel amaçlı dil öğretimi, “ESP= English for Specific Purposes olarak geçmektedir. Özel amaçlı İngilizce programında örnek olarak “iş amaçlı İngilizce”, “fizik İngilizcesi” gibi yaklaşımların bulunduğundan bahsedilmektedir ki bu uygulama halen geçerlidir. Özellikle özel işyerleri çalışanlarına buna yönelik kurslar temin etmekte, üniversitelerin bazı bölümlerinde bölümlerindeki teknik terimlere, kullanımlara, alan bilgisine yönelik dersler yer almaktadır. Amacı belirlemenin ve nasıl belirlenmesinin öneminin belirtilmesinden sonra amacı bulabilmek için “gereksinim çözümlemesi” yapılması gerektiğinden bahsedilmektedir. Böylece uygulanacak olan program öğrenci odaklı olacak ve öğrencinin ihtiyaçlarına, gereksinimlerine göre dil öğretimi şekillenecektir.” (Birdal) Her ne kadar her dilin kendine özgü yapısı ve kuralları olsa da öğretim süreçlerinin benzerlik gösterdiği durumlar vardır. Bugün İngilizce eğitim veren kurumlarda bu dili daha iyi öğretmeye yönelik yapılan her çalışma, başka dilleri dolayısıyla Türkçeyi de ilgilendirir. Özel amaçlı İngilizce öğretimi (ESP) alanında yapılan uygulamalar, anketler, makaleler bizim için yol gösterici olmalıdır. Bu çalışmalardan Türkçeye uygun olanları seçilip uygulanabilir. Avrupa Dilleri Öğretimi Çerçeve Metni de bu amaçla oluşturulmuştur. Bu metin, yabancı dil öğretimine ortak bir standart getirmeyi ve dili ortak ölçütler çerçevesinde öğretmeyi amaçlamıştır. Avrupa Dilleri Öğretimi Çerçeve Metni Avrupa Konseyi Modern Diller Bölümünce belirlenen eğitim politikalarına yön veren, yabancı dil öğretiminde ortak bir standart, ortak ölçütler ve buna dayalı bir araç geliştirmeyi amaçlayan çerçevedir. Bugün tüm Avrupa ülkelerinde yabancı dil öğretimi bu çerçeve programa dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Söz konusu çerçeve metin; Avrupa Konseyi Ortak Dil Kriterleri Metni, Avrupa Dilleri Öğretim Ortak Çerçeve Programı, Ortak Başvuru Metni, Ortak Çerçeve Metni gibi adlandırılmalarla da anılmaktadır. Avrupa dil politikasının hedeflerini belirlemek ve dil öğretimine esnek bir standart getirebilmek amacıyla hazırlanan Avrupa Dilleri Öğretimi Ortak Çerçeve Metni, benimsenen yaklaşımını eylem odaklı bir yaklaşım olarak tanımlamaktadır. İşlevsel kavramsal yaklaşımın Avrupa Konseyi ile olan yakın ilişkisi ve Çerçeve Metin’in hedef aldığı dizge dikkate alındığında –durumsallık, iletişimsel yetiye öncelik verme, söz eylemlerin ele alınışı, bireyin sosyal aktör olarak tanımlanması, dilin işlevinin ön plana çıkarılması vb. – işlevsel kavramsal yaklaşımın Çerçeve Metin tarafından önerilen bir yaklaşım olduğu sezilmektedir (Deniz ve Uysal, 2010: 4). İşlevsel/Kavramsal Yaklaşım, dil eğitimine “Bu dilin grameri nedir?” sorusuyla değil; “Öğrenenlerin bu dile niçin ihtiyacı var?”, “Öğrenenlerin hedef dildeki hangi bağlam içeriklerine ihtiyaçları var?” (Brumfit ve Finocchiaro, 1987: 47) sorularıyla başlar (Deniz ve Uysal, 2010: 2). Bu nedenle dil öğretiminde öncelikli yeri olan ihtiyaç analizleri ile uyum sağlayacağı muhakkaktır. Türkçe öğretimi öncesinde hazırlanacak bir ihtiyaç analizinde yararlanılması gereken bir yaklaşımdır. Yabancı dil olarak Türkçe öğrenen öğrenciler, dili öğrenme gereksinimleri, ilgileri, ihtiyaçları dikkate alınmaksızın aynı dil öğretim programına tabi tutulmaktadır. Dil öğrenme gereksinimleri göz önünde bulundurulmaksızın aynı programa tabi tutulan öğrenciler aynı sınıfta, aynı kitap, yöntem, teknik ve materyallerle öğrenim görmektedirler. Bu durum, araştırmamızın ana problemini oluşturmaktadır. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 313 Türkçeyi öğrenme ve öğretme hususunda pek çok yöntem ve teknik kullanılmasına rağmen istenilen noktaya gelinememesi büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu durumun temel sebebi ortak bir dil öğretim programının olmamasıdır. Dil öğretim programı oluşturmadan önce yapılması gereken ilk şey ise, ihtiyaç analizi uygulamasıdır. İhtiyaç Analizi İnsanoğlu yaşadığı sürece söz konusu ne olursa olsun öğrenmek, bilgilenmek ihtiyacı duyar. Bütün bunları bir amaca yönelik yapar. Dil öğretimi de böyledir. Hiçbir dil amaçsız öğrenilmez. İhtiyaç analizi denilen kavram da bu amaca hizmet eder. İhtiyaç analizi; öğrencinin neden dil öğrenmek istediği, bu dili nerede kullanacağı, ihtiyaçta önceliğin konuşma mı, yazma mı, dili öğrenmek için ne kadar süre ayırdığı bilgilerinin alınacağı bir anket ile yapılır. Bu anketler istatistik dökümlerle gruplandırılır ve öğretimde izlenecek yol belirlenir. Tek bir dil öğrenme yöntemine bağlı kalan kurumlarda bu sorulara verilecek cevapların ne olduğuna bakılmaksızın herkes için bir tek yol izlenmektedir. Kaldı ki, yukarıda sorulan sorular bile yetersizdir. Bu sorular öğrencileri bir grup olarak ele almaktadır. Halbuki, soruların öğrencilerin bireysel dil öğrenme ihtiyaçlarını ve öğrenme stratejilerini de içermesi gerekir (Benhür, 2002: 14). Eğitim programlarının hazırlanmasının basamakları incelendiğinde ilk aşamanın eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi olduğu görülmektedir. Programın hazırlanması için bir program ihtiyacının ortaya çıkması ve bu ihtiyacın en iyi şekilde karşılanması için de gerçek ihtiyacın ne olduğunun saptanması gereklidir. Ayrıca yapılması planlanan ihtiyaç saptama çalışmalarında toplumun, bireyin ve konu alanı ile ilgili ihtiyaçların dikkate alınması gereklidir. Eğitim programlarının verimliliği; hedef davranışların (kazanımların) ve hedef davranışlara (kazanımlara) uygun konuların ve eğitim yaşantılarının belirlenmesine, eğitim yaşantılarının düzenlenmesine, hedeflenen davranış değişiklerinin ne düzeyde gerçekleştiğini değerlendirmeye bağlıdır. Bu işlemlerin planlanması aşamasında ise ihtiyaçların analizi ve belirlenmesi zorunludur (Karacaoğlu, 2009: 3). Yabancı dil olarak Türkçenin öğretiminde, hedef kitleye temel düzeyde kaç kelime verilebilir ya da verilmelidir? Bunları belirlerken ölçütlerimiz ne veya neler olmalıdır? Bütün bu soruların cevapsız kalmaması ve temel söz varlığının belirlenmesine yönelik çalışmaların, dil öğretiminde bir işlevinin olabilmesi için öncelikle Türkçenin hedef kitleye ne derece öğretileceğinin iyi belirlenmesi gerekir. Eğer, amacınız bir yabancının Türkiye’de lisans veya lisansüstü öğrenim görebilmesini sağlayabilecek düzeyde bir dil öğretiminin yapılması ise belirlemeleriniz farklı, ev hanımlarına günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri düzeyde Türkçe edindirmekse belirlemeleriniz farklı olacaktır (Barın, 2003: 311). Dil öğrenmede bir amaç yoksa yapılanlar çok da anlamlı olmaz. Öğrencinin Türkçeyi nerede ve hangi amaçla kullanacağını belirlemesi ve bu yolla kendini motive etmesi gerekmektedir (Barın, 2008). Öğrenenlerin çoğu zaman yeni bir dil öğrenmeleri, zor bir dil öğrendiklerini düşünmeleri onları imkanlardan yoksun bir define bulma hissine büründürür. Bu belirsizliğin, karmaşıklığın ortadan kaldırılması amacıyla ihtiyaç analizi önemlidir. İhtiyaç analizi insanı psikolojik yönden dil öğretimine hazır hale getirerek motivasyonu sağlar (Kavaliauskiene, 2003). Mehmet Hadi Benhür, Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenmek isteyen öğrenciler üzerinde yapılan anket sonuçlarına göre onları şu şekilde gruplandırma yoluna gitmiştir: 1. “Üniversite eğitimi için Türkçe öğrenenler: Bu grupta iki farklı öğrenci topluluğu ile karşılaşıyoruz. Bunlar; a) Türkiye’de Türk Dili bölümleri de dahil olmak üzere Türkçe eğitim veren bir üniversitede eğitim görecek olanlar. b) Yurt dışındaki herhangi bir üniversitenin Türkoloji bölümünde eğitim görenler. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 314 2. Mesleki amaçlı Türkçe öğrenenler: Bu grupta ise diplomatik görevle ülkemizde bulunanlar ile ticaret alanında ülkemizde faaliyet gösteren işadamları veya konu ile ilgili şirketlerde çalışan yabancılar ve yurt dışında özellikle Türk işçileri ve çocukları ile ilgili bir alanda çalışanlar. 3. Diğerleri: Bu grupta yer alanlar; daha çok ev hanımları, eşleri Türk olanlar veya ülkemize turistik amaçla gelen ve bu arada da dilimizi öğrenmeye çalışanlar. Bu gruplardan ilk ikisi standart bir dil öğretimini gerektirir. Ancak, birinci grupta yer alan ve Türkoloji bölümlerinde eğitim gören kişilere istek ve durum göz önüne alınarak daha detaylı öğretim verilebilir. Üçüncü grupta yer alanlar, yoğun bir öğretimi yapamayacakları için genelde konuşma ağırlıklı ve günlük dilde yer alan yapıların verileceği bir program uygulanmalıdır.” (Benhür, 2002: 15) Dil öğrenenler, belirli durumlarda kullanmak üzere (belirli bir periyodu, sınavları v.s geçebilmek için) öğretim kurumlarının dayattığı dış taleplere ek olarak kendi iç ihtiyaçları, istekleri ve eksiklikleri doğrultusunda komplike bir eğitim istemektedirler. Öğretmenler planlanan kursları uzatmak veya kısaltmakla yükümlü değildirler ama öğrenciler için en etkili dil öğretim programının hazırlanmasına yardımcı olurlar. Böylelikle dil öğretiminde daha gerçekçi hedefler belirlenmesine ve bu hedeflere yönelik olarak en uygun öğretim tekniği kullanılmasına aracılık ederler. Ders müfredatının tasarlanması, ders materyallerinin seçimi ve takibi, dersin yürütülmesi ve değerlendirilmesi sürecinde ihtiyaç analizine gereksinim duyulur (Kavaliauskiene, 2003). İhtiyaç analizinin yanı sıra dilsel bir analiz yapmak da bu yaklaşımda gereklidir. Bu amaçla dil öğrenenlere aşağıdaki sorular yöneltilebilir: - Genel veya özel bir öğretim mi amaçlanıyor? - Kurs yoğunlaştırılmış veya uzun dönemli mi? - Amaç tüm dil becerilerini kazandırmak mı yoksa belirli bir alanda yeterlilik sahibi yapmak mıdır? - Amaç dil belli bir bölgede mi yoksa geniş alanda mı konuşulacak? - Dil öğrenicileri dille ilk defa mı karşılaşıyor veya kurs eksikleri tamamlama amaçlı mı? - Öğrenenler yetişkin mi, çocuk mu? (Wilkins, 1976: 57). Sadece içinde bulunulan an için değil gelecekteki talepleri tahmin etmek ve onları karşılamak üzere bir öğretim programı ayarlama amacıyla da ihtiyaç analizi yapma önemlidir. Dil öğretiminde öğrenmenin devam ve etkililiği bakımından ihtiyaç analizi önemli bir faktördür, süreçtir Öğrencilerin asıl ilgi ve ihtiyaçlarının bilinmesi onları içinde bulundukları mevcut durumla birlikte gelecek durumlara hazırlamaya da yardımcı olur. Dil becerilerini daha etkin kullanmaya teşvik eder. Böylelikle beceriler hayata geçirilir. Zaten becerilerin tam öğrenilerek hayatta uygulamaya geçirilmesi dil öğretiminde ana amaçtır. Dil öğretiminde ihtiyaçlar, “ yabancı dil için özel gereksinimler” olarak tanımlanabilir. Bir öğrencinin dil öğrenme sürecinde kendisine uygun olarak belirlenmesi gereken ihtiyaçlarının bir alt kümesi vardır. Öğrenci bunları mevcut duruma uygun bir şekilde ve kendisindeki eksikliğe göre öncelik sırasına koyar. Ulaşmak istediği yetkinliklere bu şekilde yön ve hız verebilir (Kavaliauskiene, 2003). Benhür dil öğretim programını bazı aşamalara ayırmıştır: a) Öğrencilerin ihtiyaçlarının giderilmesi b) İhtiyaçların göz önüne alınarak hedeflerin belirlenmesi c) Öğretme ve öğrenme aktivitelerinin belirlenmesi 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 315 d) Geliştirilen programların değerlendirmesi. İşte bu programı hazırlama ve uygulamada kullanılacak esas bilgiler ihtiyaç analizi adını verdiğimiz süreçle elde edilir. İhtiyaç analizi sonuçlarına göre araştırmacılar, hedeflerin seyrini, sürecini, rotasını belirler ve buna göre bilimsel bir yaklaşım belirlerler. Eğitim süresince devam eden ihtiyaç analizine göre de belirledikleri bu hedefleri gözden geçirir, değiştirir ve ona uygun öğretim teknikleri ve malzemeleri kullanırlar. “ilk analiz sonuçları dil öğretim süreci içerisinde sürekli kontrol edilmeli ve yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.” (Dudley-Evans, 1998: 140). Journal of Language and Learning (2003) adlı makalede Litvanya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan öğrenciler üzerinde uygulanan bir ihtiyaç analizinde şu sorular yöneltilmiştir: 1- Niçin İngilizce öğrenmeye gerek duyuyorsunuz? - İletişim için - Görev için - Kişisel gelişim için - Bilgisayar kullanmak için - Görevde terfi için - Yabancı bir ülkeye yerleşmek için - Seyahat için - Daha akıcı konuşmak için - İngiliz tv kanallarını izlemek için - Profesyonel anlamda yazılan edebiyat eserlerini okumak için 2- Ne tür İngilizce kursu bekliyorsun, umuyorsun? 3- Dil becerilerindeki yeterliliğiniz nasıl? 4- Yabancı dildeki güçlü ve zayıf yönleriniz neler? 5- Hangi öğretim stillerini tercih edersiniz? gibi sorular yöneltilmiştir. Bu analizler sonucunda toplanan bilgilerin sık aralıklarla yenilenmesi dil öğretim sürecinin amacına ulaşmasını kolaylaştırır. Yukarıdaki soruların bazıları beşli likert ölçekli olarak hazırlanmış bazıları da açık uçlu sorulmuştur. Daha sonra verilen cevaplara göre yüzdelik oranları çıkarılmıştır. Bu analiz hem dil öğretiminin başlangıcında hem de öğretimin devam ettiği sürede uygulanmış ve ayrı ayrı yüzdelik tablosu çıkarılmıştır. Buna göre bir gruba uygulanan ilk ihtiyaç analizi ile devam eden süreçlerdeki analizler arasında ciddi değişmeler olduğu belirlenmiştir. Bireylerin dil öğretim sürecinde ilgi ve ihtiyaçlarının değiştiği bu nedenle analizin belirli aralıklarla tekrarlanması gerektiği ortaya konmuştur. Bu soruların yanı sıra yabancı kaynaklardan derlenen ve Türkçeye uyarlanan diğer anket soruları şu şekildedir: Daha önce hiç Türkçe konuşulan bir ülkede bulundunuz mu? Bulunduysanız ne kadar vakit geçirdiniz? Dil öğreniminiz boyunca hangi dil becerisinden/becerilerinden daha fazla yararlanmanız ve pratik yapmanız gerektiğini düşünüyorsunuz? - Okuma - Yazma 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 316 - Dinleme - Konuşma Bu soru bazı kaynaklarda her bir beceri için altı alt başlık olacak şekilde detaylandırılmıştır: - E-postalarımı veya basit yazılı dokümanları okuyabilmek - Türkçe gazeteleri ve dergileri okuyabilmek - Küçük grup tartışmalarını veya toplantıları dinleyebilmek - Bir konferansta not almayı sağlayacak kadar dinleyebilmek - Türkçe müzik dinleyebilmek (anlayabilmek) - Uluslararası bir konferansa konuşmacı olarak katılabilmek - Güncel olaylar hakkında sınıf arkadaşlarımla konuşabilmek - Türkçe e mail veya mektup yazabilmek - Birden fazla kaynaktan bilgi sentezleyebilmek… vb. Ne yönde gelişim sağlayacak bir Türkçe kursu bekliyorsun, istiyorsun? - Özel amaca yönelik olarak sadece kelime öğrenmek - Akıcı olarak Türkçe konuşmak - Herhangi bir alanda Türkçe bilgi alış verişi yapmak - Türkçe gramer bilgisine sahip olmak - Türkçe muafiyet sınavlarından geçebilmek - Türkçe konferanslara katılmak - Televizyon ve radyo dilini anlayabilmek - Gazete ve dergi gibi basit yazılı dokümanları okuyabilmek - Mektup veya e-mail yazabilmek Türkçeyi ne tür kaynaklar aracılığıyla öğrenmeyi tercih edersin? - Kasetler ve ses kayıt cihazları ile - Oyunlarla - Türkçe konuşan öğreticilerle birebir diyalog hâlinde - Kitaplar ve yazılı diğer kaynaklarla - Televizyon programları ile Türkçe konuşma egzersizlerini en çok hangi iş grubundan kişilerle yapmayı tercih edersin? - Mağaza görevlileri - Komşular ve arkadaşlar - Otobüs şoförleri - Medikal alanda çalışanlar - Öğretmenler ve diğer eğitimciler - İşçiler - Diğerleri Türkçeyi en iyi ne şekilde öğrenebileceğini düşünüyorsun? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 317 - Tek ve özel ders şeklinde - Çift kişi - Küçük gruplar (3-8) - Sınıf ortamında ve bir öğretmen rehberliğinde - Sınıf dışında bağımsız olarak Türkçe öğrenmeye ne kadar vakit ayırabilirsin? - Her gün - Haftada …….. gün - Günde ………. Saat İhtiyaç analizi için temel veri toplama yöntemleri: anketler, tartışmalar, görüşmeler, gözlem ve değerlendirmelerdir. Bir başka deyişle ihtiyaç analizinde veri toplamada ana kaynak öğrencilerin kendileridir (Kavaliauskiene, 2003). Anketler dışında ihtiyaç analizi yöntemlerinden biri de görüşme dil öğrenilecek bireylerle yapılan görüşmelerdir. Danışma saati (Counseling hours) olarak da adlandırıldığı olur. Bireylerin karşılaştıkları sorunların ve zorlukların belirlenmesinde ve onlarla başa çıkmada faydalı bir yöntemdir. Fakat bu yöntemler her zaman amacına ulaşmayabilir. Bize kesin bilgiler vermeyebilir. Çünkü kişi kimi zaman kendi beceri düzeylerinin farkında olmayabilir. Yahut öğrenici, beceri düzeyini dile getirebilecek yaş yetkinliğinde olmayabilir. Bu da görüşme sonunda elde edilen verilerin güvenilirliğine engel teşkil eder. Sonuç İnsanların algılarına yön veren onların gerçek dünya ihtiyaçlarıdır. İhtiyaç analizi, dil öğrenmek isteyenlerin algı adreslerini tam tespit edebilmek ve kişinin önceliklerini belirleyebilmek amacıyla önemlidir. İşte yabancı dil olarak Türkçe öğretiminin de verimli bir şekilde yapılabilmesi için öncelikle insanların niçin yabancı dile ihtiyaç duyduklarını açıklamak gerekir. Öğrencilerin belirli bir program dahilinde dil öğrenecekleri dikkate alındığında, öğrencilerin daha önceden Türkçeyi bilme düzeyleri ve belirli bilgilerin tam öğrenilmeden yeni bilgilerin verilemeyeceği gerçeğinden yola çıkılmalıdır. Bu görev ihtiyaç analizlerine düşmektedir. İhtiyaç analizleri dil öğretimine yön veren bir pusula görevi görürler. Dil öğretiminde, dil programsızlığı sorununun çözülebilmesindeki ilk aşamadır. Öyle ki analiz sonuçlarından elde edilen verilere göre yöntem ve teknik belirlenmektedir. Doğru yöntem ve teknik başarılı bir dil öğretimini de beraberinde getirir. Dil öğretimini tek düzelikten çıkararak motivasyonu artırır. Motivasyonun üst noktada olması hızlı ve etkili öğrenmede çok etkilidir. Öğretim sürecinin başında yapılan bir ihtiyaç analizi doğru eğitimi beraberinde getirir fakat öğretim sürecinin sonuna kadar bu etkililik devam etmeyebilir. Bu nedenle ihtiyaç analizlerinin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekmektedir. İhtiyaç analizi öğrencilerin gelecekteki taleplerinin tahmini için de değerli bir araçtır. Bu nedenle öğretim sürecinde devamlılık arz etmesi ve periyodik olarak uygulanması gerekmektedir ki öğretime, değişen talepler sebebiyle yeniden yön verilebilsin. Dil öğretim sürecinde öğrencilerin doğru bir dil öğretim planının oluşturulması, bireylerin ilgi ve isteklerinin tespitinin yanı sıra eksiklikler de ihtiyaç analizi sayesinde ortaya çıkarılır. Eksikliğin hemen fark edilip önlem alınması açısından ihtiyaç analizleri önem teşkil eder. Bu nedenle ihtiyaç analizlerinin çok yönlü olması, sadece bireylerin dil öğrenme amacını tespit etmeye yönelik olmaması, hem mevcut bilgilerin ölçülmesi hem de gelecekteki talepleri belirlemeye de yönelik olması gerekmektedir. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 318 İhtiyaçlara göre planlanmış bir dil öğretimi ardından en etkili fizikî imkanları, yöntem ve teknikleri dolayısıyla da en güvenilir ölçme ve değerlendirmeyi getirecektir. Kaynakça Barın, E. (2003). Yabancılara Türkçenin Öğretiminde Temel Söz Varlığının Önemi Türklük Bilimi Araştırmaları, Niğde , S.13, s.311-317. Barın, E. (2008). Yabancılara Türkçe Öğretiminde Motivasyonun Önemi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 7, Van. Benhür, M. H. (2002). Türkçenin Yabancılara Öğretiminde Tartışılmayan Ana Kavramlar. Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara. Birdal, A. http://www.ingilish.com/makale-karsilastirma.htm adresinden 01.09.2011 tarihinde alınmıştır. Brumfit, C. F. (1987). The Functional-Notional Approach: From theory to Practice. Oxford University Press, England. Deniz, K. Uysal, B. (2010). Yabancılara Türkçe Öğretiminde İşlevsel Kavramsal Yaklaşıma Yönelik Uygulamalar. III. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, İzmir. Dudley-Evans, T. & Jo St John, M. Developments in English for Specific Purposes. Cambridge University Pres, 1998. Karacaoğlu, Ö. C. (2009). İhtiyaç Analizi ve Delphi Tekniği; Öğretmenlerin Eğitim İhtiyacını Belirleme Örneği (Needs Analysis and The Delphi Technique: Case of Determination of Teachers’Educational Needs. I. Uluslar arası Eğitim Araştırmaları Kongresi, Çanakkale. Kavalıauskıene G. and Uzapalıene D. (2003). Ongoing Needs Analysis as a Factor to Successful Language Learning. Journal of Language and Learning, volume I, Number I, Lithuania. Wilkins, D.A. (1976). Notional syllabuses: a taxonomy and its relevance to foreign language curriculum development . Oxford University Press. http: //www.tdk.gov.tr 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 319 YABANCILARIN VE TÜRK SOYLULARIN TÜRKÇE ÖĞRENİMİNDE YAZMA BECERİLERİ Ezgi GEREM Gazi üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi ezgi__gazi89@hotmail.com Özet Gün geçtikçe önemi daha da artan Türkçenin yabancılara öğretiminde yazma becerisinin kazandırılması önemli bir yer tutmaktadır. Dört dil becerisinden olan konuşma ve dinleme ve okuma becerilerinin öğrenimi daha kolay olmakla birlikte bu alanlarda yapılan hatalar da çok daha hoşgörüyle karşılanmaktadır, buna rağmen yazma becerisinde daha katı kurallar geçerli ve yapılan hatalarda da diğer alanlar kadar hoşgörü gösterilmemektedir. Bu sebeple yazma becerisinin daha hatasız bir şekilde kazanılması gerekmektedir. Bunu sağlayabilmek için de öğrencilerin milletlerine göre daha çok yaptıkları hatalar belirlenip ona göre bir yol belirlenmelidir. Bu çalışmada öğrencilerin yaptıkları hatalar belirlenerek bu hataları düzeltmeye yönelik çözüm önerileri oluşturulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Yabancı, Türk Soylu, Yazma Becerisi Giriş Türkiye, gerek coğrafi özellikleri bakımından gerekse ekonomik, ticari ve sosyal bakımdan çok önemli bir konumda bulunmakta ve gün geçtikçe de Türkiye’nin bu değeri artmaya devam etmektedir. Bu ve bunun gibi daha birçok sebepten dolayı Türkçe de ayrı bir şekilde önem kazanmaktadır. Bu sebeple Türkçenin daha geniş kitlelere öğretimi sağlanmaya çalışılmalı ve Türkçe öğretimine gereken önem verilmelidir. Bildiğimiz gibi Türkçe öğretiminin dört temel alanı vardır: dinleme, okuma, konuşma ve yazma. Eğer Türkçe iyi bir şekilde öğretilmek ve öğrenilmek isteniyorsa bu dört temel beceride en azından orta seviyeyi geçmek gerekmektedir. Türkçe öğretiminde yazma becerisi ise bu alanlar içinde belki de en önemli yeri alabilecek beceridir. Çünkü yazma, bilginin elde edilmesi ve bilginin ifade edilmesi ile ilgili süreçlerden oluşan bir beceridir (Carter vd., 2002: 246). Yazı yazmak zor, belli bir birikim ve bilgi isteyen bir beceridir. Yazma becerisi diğer alanların içinde belki de en çok birikime sahip olunması gereken beceridir. Başarılı bir yazılı anlatımın gerçekleşebilmesi için; sağlam ve zengin bir kelime hazinesine sahip olmak, iyi bir gözlemci olmak, örnek metinleri bolca okumak, dilin özelliklerini ve inceliklerini iyi bilmek temek şartlardandır. Ancak bu özelliklere sahip olunduğunda o dilde verimli bir şekilde yazma eylemi gerçekleştirilebilir. Çalışmanın Amacı Dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerisinden oluşan dil öğretimi sürecinde (Demirel, 2003: 104), öğrencilere en zor gelen dil becerisi yazma becerisi olarak gösterilmektedir (Byrne, 1993; Della Casa, 2001; Demirel, 2007). Bu çalışmadaki amaç, yabancı uyruklu ve Türk soylu öğrencilerin Türkçe öğrenirken yazılı anlatımlarında yaptıkları yanlışlıkların belirlenmesi, çözümlenmesi ve karşılaştırılması yoluyla, Türkçeyi yazma becerisi bakımından ne kadar kazandıklarını belirlemektir. Betimsel nitelikte ve tarama modelinde yürütülmüştür. Analiz işlemleri sonunda öğrencilerin yazılı anlatımlarında anlatım bozukluğu başta olmak üzere ek yanlışlıkları gibi birçok hata bulunmuş ve öğrencilerin yabancı ve Türk soylu olmalarına göre hataların niteliğinin farklılaştığı tespit edilmiştir. Bu amaç için öğrencilerin milletlerine göre aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1. Sık görülen imla noktalama hataları nelerdir? 2. Hangi hâl eklerini kullanırken daha çok yanlışlık yapılmaktadır? 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 320 3. Sahiplik eklerinde daha çok yanlışlık yapılmaktadır? 4. Bağlaç olan “de” ve “ki” nin yazımında hangi tür yanlışlar yapılmaktadır? 5. Sık görülen anlatım bozukluları hangileridir? 6. En çok hangi konuların öğreniminde zorlanılmaktadır? Yöntem Bu çalışmanın yöntemi betimsel nitelikli tarama modeli olarak benimsenmiştir. Betimsel araştırmalar ilgilenilen durumu tanımlamaktadır, tarama modelinde de var olan bir durumun var olduğu şekliyle betimlenmesi amaçlanır (Karasar, 1993). Bu çalışma Gazi Üniversitesi TÖMER Dil Öğretim Merkezinde yapılmıştır. Öğrencilerin Türkçe dil düzeyi C2 olarak belirlenmiştir (TÖMER ölçütlerine göre). Toplam 21 ülkeden 170 öğrenciye uygulanan bu çalışmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Öğrencilere iki yazma konusu verilmiş, bunlardan istediklerini seçip o konuda yazmaları sağlanmıştır. Çalışmanın içeriğini yansıtması açısından verilen yazma konuları aşağıda sunulmuştur: 1. Ülkeniz ile Türkiye’yi karşılaştıran bir kompozisyon yazınız. 2. Türkçe öğrenirken yaşadığınız sorunları anlatan bir kompozisyon yazınız. Bulgular ve Yorumlar Sık Yapılan İmla Hataları Öğrencilerin yazmış oldukları kompozisyonlardan yola çıkarak milletlerine göre bir gruplama yapıldığında özellikle Arap ülkelerinde yapılan hataların başında Türkçedeki Arapça kökenli kelimelerin Türkçeleştirilirken sonlarındaki “b” harfinin “p” harfine dönüşümünde birçok hata yapılmaktadır. Bunlara örnek yazım olarak “Türkiye’de de o kadar çeşitli milletler, mezhebler olmadığına rağmen bütün bu özelliklere sahibtir.” “Türkiye’yi kalbten seviyorum.” “Kitabta bu konular yer almıyordu.” “Bizim dilimiz Arabçadır.” “Alfabe farkı buna sebebtir.” “Buraya ilk geldiğim hafta pasaportumu kayıb ettim.” “Türkiye çok bahalı bir memlekettir.” “Bunların hebsi bizim içindi.” Öğrenciler yazdıkları kompozisyonlarda Türkçedeki kalın ve ince ünlüleri birbirlerine çok benzettiklerini, kendi dillerinde kalın ve ince ünlü harf ayrımı olmadığından bu ünlüleri karıştırdıklarını belirtmektedirler. Bunun örneklerini de yazılarında sıkça görmekteyiz. Bunun haricinde en sık görülen hatalardan birisi de kelimedeki “u ve ı” harflerinin yerine “ü ve i” harflerinin kullanılmasıdır. “Üzün cümleleri kurmakta çok zorlanıyorum.” “Bu dili iyi bilmem lazim.” “ Benim ülkem daha ücüz.” “Herkese mütlülüklar diliyorum.” “Bazi konular çok zor geliyor.” Suriyeli öğrencilerin ise yazılarında bu ses değişikliklerine ek olarak çoğunlukla “e” harfi yerine “i harfini kullandıkları saptanmıştır. Bunların içinde hatası en sık yapılan kelimeleri verecek olursak; “izberlemek (ezberlemek), telivizyon (televizyon), öğrinse (öğrense), sistim (sistem), in (en), izber (ezber) vb.” Harf değişikliklerine örnek olarak özellikle Türk soylu öğrencilerde görülen hatalardan birisi “konuşmağa, oturmağa, katılmağa, sormağa” gibi kelimelerde yapılan “y” harfinin kullanılması gereken yerlerde “ğ” harfinin kullanılmasıdır. Birçok kelimede yapılan hatalardan birisi de ünsüz sertleşmesinde yapılan hatalardır. “Türk insanları çok dürüstdür.” “Ankara çok kalabalıkdır.” “Ertesi sabah erkenden kalkdım.” Özellikle İranlı öğrencilerde görülen hatalardan birisi de “Burada istedini giymekte özgürsün.” “Erkenden geldim için burayı gezme imkânım oldu.” “İstanbul gördüm en güzel şehirdir.” “Geldim zaman ilk işim yurda gitmekti.” gibi cümlelerde de görülen şekildeki yanlışlardır. Bu tür bir yanlışın tam olarak neden kaynaklandığını anlaşılamadı, ancak büyük bir ihtimal Farsçayla ilgili bir durum olduğu düşünülmektedir. Ayrıca Fars olan İranlıların yazdıkları kompozisyonlarında kendilerinin de belirttikleri gibi Farsçada sıfat tamlamalarında Türkçedeki önce sıfatın, sonra ismin gelmesi durumunun yerine tam tersi bir durum söz konusudur, yani Türkçede “kırmızı çiçek”, Farsçada “çiçek 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 321 kırmızı” olarak yazılmaktadır. Bu sebeple özellikle Fars öğrenciler sıfat tamlamalarında çok zorluk çekmektedirler. Suriyeli öğrencilerin yazımında çok yanlışlık yaptıkları kelimelerden biri ise “hoca” kelimesidir. Suriyelilerin birçoğu “hoca” yerine “koce” demektedirler. “Koceler muamele etmek çok iyi.” “Her zorlandığımda kocelere soru sorarım.” Afrikalı öğrencilerde en sık görülen hatalardan birisi ise ülkelerinde çoğu yerde İngilizcenin ana dil olarak kullanılması sebebiyle Türkçedeki İngilizce kökenli kelimeleri İngilizce asılları ya da onlara çok yakın bir şekilde kullanmalarıdır. “Türkiye’nin economik durumu bizimkinden iyidir.” “Politikal bakımdan Türkiye özgürdür.” “Bizim ülkede mall (alışveriş merkezi) çok yoktur.” Öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlardan anlaşıldığı üzere dillerinde “ç, ş, ğ, ü, ö ve ı” seslerinin olmaması sebebiyle, öğrenciler bu seslerin yazımında çok sayıda hata yapmaktadırlar. “Kenya’nın nüfüsü Türkiye’ye göre çok azdır.” “Hâlâ dogrusunu okuyamadım.” “Burada herkes çok meşgüldür.” “Hicbir şey bilmiyordum.” “İki yil sonra gideceğim.” Bunun yanı sıra en çok karıştırılan kelimelerin su–süt, ekmek–erkek kelimelerinin olduğu da belirlenmiştir. Pakistan’da kullanılan Urduca ile Türkçe arasında benzerlikler bulunmaktadır. Ancak bu benzerliklere ek olarak Türkçede sonu ”-e” ile biten kelime Urducada “-a” ile bitmektedir. Bu sebeple bu öğrenciler sonu “–e” sesi ile biten kelimelerin çoğunda yanlışlık yapmışlardır. Buna örnek cümleler olarak da şunları verebiliriz: “Evimizde perdamız yoktu.” Ünsüz sertleşmesi ve yumuşaması konularında da birçok hata yapılmaktadır. “Türkiye ülkemden daha genişdir.” “Kitapda olan alıştırmaları çözdüm.” “Hoca sorunca cevapı hemen verdim.” “Bizim ülkemizde ağaçı zor görürsünüz.” “Damak tatımız birbirinden çok farklı.” Birleşik kelimelerde de yanlışlar çok sık görülmektedir. Neredeyse hemen her birleşik kelimede yanlışlık yapıldığını görülmektedir. “son bahar, ilk bahar, bir az, millet vekili, bir biri, her hangi vb.” kelimeler yazımında sıklıkla yanlışlık yapılan kelimelerdendir. Türk soylu öğrencilerde en çok görülen yanlışlıklardan biri ise aynı durum için kullanılan kelimelerin Türkçede aslında çok farklı bir anlam ifade etmesidir. Bu durum birçok yanlış kullanıma neden olmuştur. Buna örnek olarak sık kullanılan “Uçak saat sekizde düştü (inmek).”, ”Buradaki kravat çok rahat (yatak).”, “Yurdun kapısı bağlıydı (kapalı).” “İki gün boyunca pasaportumu aktardım (aradım).” ”Metroda giderken kocaya (yaşlıya) yer vermezler.” “Arkadaşımın sümüğü (kemik) kırılmış.” “İlk geldiğim zaman çok defa azdım (kaybolmak) ama sonunda zor olsa da öğrendim.” Özellikle Azerbaycanlı öğrenciler bu ve bunun gibi yanlışları çok fazla yapmaktadırlar. Çünkü Türk soylu ülkeler içinde dili Türkçeye en çok benzeyen dil, Azerice olduğundan yanlış kullanımların en çok görüldüğü öğrenciler bu gruptandır. Öğrencilerin, Azericede soru ekinin olamaması sebebiyle soru cümlelerinde de çok zorlandıkları görülmektedir “Nerede kalacaksız?” “Azerbaycan’ı ne kadar seversiz?” Örneklerindeki cümlelerde görüldüğü gibi soru anlamı taşıyan cümlelerde soru eki kullanılmamaktadır. Bu da Azericenin bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk soylu öğrencilerde görülen başka bir problem cümlelerinde kendi alfabelerinde Türkçedeki bir sesi karşılayan sesleri kullanmalarıdır. “Qazi Tömer’e Türkçe kursuna gettiyimin 2. ve 3. ayında Türkiye Türkçesi konuşabiliyordum.” “Arkadaşlar da bizimle gelmiwti.” “Canını sıxma dedi bana arkadaşım.” Yazım kurallarında yapılan genel yanlışlardan biri ise noktalama işaretleri ve özel isimlerin yazımı olarak karşımıza çıkmaktadır. “Lübnanlıyım ve ben türkiye’deyim.” “Sonuçta ben biraz türkçe öğrendim.” “Ankarada anıtkabiri çok beğendim.” “Aralığa kadar burada kalacağım.” Genellikle Arap öğrencilerin yaptıkları hata ise gereksiz virgül kullanımıdır. Bağlaçlardan önce virgül kullandıkları belirlenmiştir. “Bu sebepin bu ülke farklı kültür var, aynı zamanında ve farklı dinler var.” “Bizim yurt okula yakın, ve çok güzeldir.” Öğrencilerin Milletlerine Göre Yaptıkları Hâl Eki Yanlışlıkları Hâl eklerinde yapılan yanlışlıklarda en çok karıştırılan eklerin yönelme hâl ekleriyle (-e, -a) belirtme hâl eklerinin (-ı, -i, -u, -ü) oldukları görülmüştür. Bu yanlış daha çok yabancı öğrencilerde görülmekle beraber Türk soylu öğrencilerde de az da olsa görülmektedir. “Ben sadece Ankara’ya 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 322 gördüm.” “Onun için Türkiye’yi geldim.” “Tıp fakültesine kazandım.” “Okuldan artan zamanda işi de gidiyorum.” “Gün gittikçe karşılaştığım zorlukları katlanıyordum.” “Ben fakülteyi bitirdikten sonra Türkiye’yi geldim.” “Türkiye’de geleli yedi ay oldu.” Afrikalı öğrencilerin ise özellikle hâl eklerinin şahıslara göre çekiminde daha çok zorlandıkları görülmüştür. “Öğretmen bana seçti.” “Arkadaşım bene hediye verdi.” “Annem sene bu yakışır dedi.” örnek cümlelerinde de görüldüğü üzere “ben” ve “sen” şahıs zamirlerine hâl eklerini eklerken zorlanmaktadırlar. Bu yanlışların dışında bu iki hâl eki kadar karıştırılmasa da, diğer hâl ekleri arasında da karıştırmalar yapılmaktadır. “Üniversiteyi burdan okuyacağım.” “Uzmanlık bittikten sonra Makedonya’da döneceğim.” “Hocalardan çok teşekkür ederim.” “Türkiye’de dil okumak için geldim.” Sahiplik Eklerinde Yapılan Hataların Öğrencilerin Milletlerine Göre Dağılımı Öğrencilerin kendilerinin de belirttiklerine göre en çok zorlandıkları konuların başında ekler gelmektedir. Yazdıkları yazılar incelendiğinde ise sahiplik eklerinde çok fazla yanlışlık yaptıkları görülmüştür. Özellikle tamlamalarda bu durum daha açık bir şekilde görülmektedir. “Moğollar ve Türkler bir dil aile içinde bulunurlar.” “Sonunda insanlar kendi vatanına, kendi ailene dönmelidir.” “Her yabancı öğrencinin yeni bir dil öğrenirken zorluklar olmuştur.” “Az gelişmişteki insanların çoğu kendi ülkeleri pek sevmiyorlar.” “Öğretmen sınav kâğıtları verdi.” Bağlaç Olan De ve Ki Eklerinin Yazımında Yapılan Hatalar “Doğru ve yanlış cümle arasındaki farka varmak, bende bunları çok iyi bilmiyorum.” “Sonuçki Türkiye iyi bir ülkedir ve ben buraya okumak için geldim.” “Benim için daha iyi olduki buraya geldim çünkü yeni bir kültür ve farklı şeyler gördüm.” Sık Görülen Anlatım Bozuklukları Yabancı kökenli öğrencilerde en çok görülen anlatım bozukluklarından birisi “-ler” çoğul ekinin çoğu zaman yanlış bir şekilde kullanılmasıdır. “Kenya’da aşağı yukarı yirmi üniversiteler var.” “Çoğu bayanlar hiç okula gitmedi.” “Tüm dünyada birkaç aynı şeyler var.” “Çok kelimeler aynı ama telaffuzu farklı.” “Tanzanya’da yirmi beş şehirler var.” Bu durumun Afrikalı öğrencilerin büyük çoğunluğunun eğitim dilinin İngilizce olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bunun yanı sıra öğrenciler cümlelerinin sözdiziminde de hatalar yapmaktadırlar. Eklerin doğru ve anlamına uygun kullanılamaması da cümlelerin hem anlamsal hem de yapısal olarak yanlış oluşturulmasına yol açmaktadır. “Ben alıyor Ali’nin kitap.” “Türkiye’ye geldim üniversite okumak için.” “O zaman merak ettim çok Türkçe öğrenmek.” “Koceler muamele etmek çok iyi.” Bu tür yanlışlar Türk soylu öğrencilerde de görülmektedir, ancak çok nadir olduğundan bu yanlışların daha çok kişiye özel olduğu düşünülmektedir. Anlatım bozukluklarında çok sık görülen hatalardan birisi de bağlaç ve edat yanlışlıklarıdır. Bu yanlışlar iki türlü olmaktadır: Bağlaç veya edatı doğru anlamda kullanamama: Bu tür yanlışlarda öğrenciler genelde bağlaç ve edatları birbirlerinin yerine kullanmaktadırlar. Özellikle Afrikalı ve Avrupalı öğrencilerin daha fazla yanlış yaptığı bu duruma örnek olarak şu cümleler verilebilir: “Bu baharatlar yemeklerin tadını bambaşka yapıp bu yüzden yemeklerin lezzetli olmasını sağlar.” “Kenya küçük bir ülke öylesine birkaç büyük şehirler var.” “Bunun dolayı Kenya’dan bitkiler, çiçekler, meyveler üretiyor.” “Onlarla konuştuğumuz zaman çok zor geçiyor ama her zaman onlarla söylediklerini tekrarlatıyorum.” “Bütün şu karşılaştırmağlara rağmen Türkiye ile Azerbaycan kardeş ülkedir. ” Türkiye’de de o kadar çeşitli milletler, mezhepler olmadığına rağmen bütün bu özelliklere sahiptir.” “Bu sebepin bu ülke farklı kültürler var, aynı zamanda ve farklı dinler var.” “Ankara’da gezmek üzere çok yerler var.” “Türkiye Müslüman ülke olduğuna rağmen, Türklerin çoğu islamı takip etmez.” Bağlaç veya edatı anlama uygun yerde kullanamama: Bu tür yanlış ise bağlaç veya edatın doğru anlamda kullanılıp Türkçenin söz dizimine göre yanlış yere koyulmasıyla oluşmaktadır. “Kimi çok çabuk öğrenir, öğretilen şeyleri çabuk anlıyorsa, kimi de çok yavaş öğreniyordu.” “Bunun için Türkiye’ye gelmek için çok şanslıyım.” “ama bizim ülkemizde et çok, ama meyve yok.” “Ben 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 323 Türkiye’ni çok sevdim. Çünkü öğrenim eğitimide de yüksek.” “Buraya gelmeden önce ilk hedefim yani Türkiye gibi gelişmiş bir ülkede eğitim almayı düşünüyordum.” Çoğunlukla yabancı uyruklu öğrencilerin yaptıkları yanlışlardan birisi ise zarfların doğru yerde ve doğru şekilde kullanılamamasıdır. “Türkiye ile Çeçenistan arasında epey benzeyen veya benzemeyen birçok şey var.” “Türkler ve Kenyalılar cana yakın, karıncaya kadar çalışkan insanlar.” “Kazakistan’da olduğumuz için çok Kazakça konuşurduk.” Öğreniminde En Çok Zorlanılan Konular Millet ayrımı olmaksızın bütün öğrenciler yazdıkları kompozisyonlarda kendilerinin de belirttiklerine göre, atasözleri ve deyimler konusunda çok sıkıntı yaşamaktadırlar. Mecaz ve terim anlamlı kelimeler kelimenin sözlük anlamından farklı anlamlar içerdiğinden öğrencilerin anlamasını zorlaştırmaktadır. Bununla ilgili bir öğrencinin yorumu şöyle olmuştur: “Mecaz anlamlı kelimeleri öğrenmekte çok zorluk çektim. Hatta ilk zamanlar anlamını bilmediğim bir kelime için sözlüğe baktığımda eğer anlamını bulamıyorsam bu kesin mecaz anlamlı kelimedir diye düşünüyordum. Ancak çoğu zaman yanlış düşündüğümü fark ettim ve zamanla hocalarıma sora sora mecaz anlamlı kelimeleri cümle içinde anlamaya başladım.” Burada da görüldüğü gibi öğrenciler en çok mecaz anlamlı kelimeleri, dolayısıyla da atasözü ve deyimleri öğrenmekte zorlanmaktadırlar. Öğrenciler Türkçedeki eklerin çokluğundan ve hangi anlama geldiğini tam olarak kavrayamadıklarından da şikâyet etmektedirler. Buna bağlı olarak yanlışı en çok görülen ekler ise hâl ekleri ve tamlama ekleri olmaktadır. Tamlama eklerinde en çok yanlışlığı ise yabancı kökenli öğrencilerin yaptıkları görülmüştür. “Tanzanya Afrika ülkelerden biridir.” “O, Afrika’nın doğuda bulunur .” “O zaman Türkiye’nin askerler Kore’ye geldi ve yardım etti.” “Türkçenin harfler Latin Alfabeden geldi.” “Moğollar ve Türkler bir dil aile içinde bulunmaktadır.” Arap öğrencilerin dışındaki öğrencilerin birçoğu Türkçedeki Arapça kökenli kelimelerin çokluğundan ve onları öğrenmenin zor olduğundan bahsetmektedirler ve yazılarında mümkün olduğunca bu tür kelimelerden uzak durdukları görülmektedir. Tüm öğrencilerin zorlandıkları konular arasında eş, zıt anlamlı ve eş sesli kelimelerin olduğunu da yine öğrencilerin yazdıkları yazılardan anlamaktayız. Ayrıca öğrencilerin büyük bir çoğunluğu hangi milletten olursa olsun şaşırtıcı derecede yeterlilik fiili olan “-e bilmek” fiilini yanlış yazmaktadırlar. “göre bilmek, koya bilmek, yaşaya bilmek, otura bilmek” örneklerinde de görüldüğü üzere bitişik yazılması gereken fiilleri ayrı yazmaktadırlar. Sonuç ve Öneriler Bu değerlendirmede elde ettiğimiz sonuçları göz önüne alırsak, öğrencilerin yaptıkları yanlışların çoğu zaman Türk soylu ve yabancı öğrencilerde farklılaştığı görülmektedir. Buna karşılık milletlerine göre öğrencilerin yaptıkların yanlışların farklılaştığı, aynı milletten öğrencilerin genelde aynı yanlışlıkları yaptıkları ortaya çıkmıştır. Türk soylu öğrencilerin yazı yazarken en çok zorlandıkları durumun kendi dilleri ile Türkçe arasındaki kelime benzerliği olduğu belirlenmiştir. Öğrenciler özellikle bu benzerliklerden şikâyetçidirler. Örneğin “yanlış” kelimesi Azericede “yalnış” olarak yazılmaktadır. Bu da öğrencilerin bu kelimeyi sıkça yanlış yapmalarına neden olmaktadır. Ayrıca aynı kelime için Türk alfabesinde olmayıp kendi alfabelerinde olan sesleri sıkça kullandıkları belirlenmiştir. Örneklerdeki “inw (ş)allah, bax (k)tı” kelimelerinde de görüldüğü üzere kendi alfabelerindeki sesleri kullanmaktadırlar. Arap öğrencilerin zorlandıkları kelimeler ise Arapçadan dilimize geçen ve Türkçeleşen kelimelerin yazımında olmuştur. Türkçede sonu “–p” sesi ile biten Arap kökenli kelimeleri Arapça aslına uygun olarak yazma çabası içinde oldukları görülmüştür. Bu da birçok kelimede hata yapmalarına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra alfabe farkı da bu öğrencilerin yazılarında zorlanmalarına neden olan durumlardan birisidir. Ayrıca cümlelerinde genellikle “o-ö, u-ü” seslerini karıştırma durumu da sıkça görülen hatalar arasındadır. Afrikalı öğrencilerin ise İngilizcenin dışında kendi kabile dillerini kullananlar özellikle alfabe farkından ve Arapça kelimelerin çokluğundan şikâyetçi oldukları belirlenmiştir. Avrupalı ve İngilizceyi günlük hayatta kullanan Afrikalı öğrenciler “nüfüs, cümhüriyet, uyumsuzlugu, kapi” 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 324 örneklerinde de görüldüğü üzere genellikle cümlelerini kurarken Türkçe karakterleri kullanmamaktadırlar. Bunun dışında yazılarında İngilizce kelimelere de sıkça yer vermektedirler. Uzakdoğu ülkelerinde ise genellikle tamlamalarda ve fiil çatılarında hatalar yapıldığı görülmüştür. Bu bilgilerden yola çıkarak söylenebilir ki Türk soylu öğrenciler genellikle yazım farklarında yanlışlık yapmaktadırlar. Yabancı öğrenciler ise millet ayrımı olmadan bakıldığında genel olarak dilbilgisi kurallarında daha çok hatalar yapmaktadırlar. Elde edilen bilgilere göre sonuç olarak Türk soylu öğrencilerin daha çok anlamda, yabancı öğrencilerin ise dil bilgisi kurallarında sıkıntı yaşadıkları ve bu konuları öğrenmekte zorlandıkları belirlenmiştir. Türkçe öğretiminde önemli bir yeri olan yazma becerisini öğrencilere kazandırabilmek ve öğrencilerin etkili bir yazı yazabilmelerini sağlamak için, önceden, pedagojik birikime, yazma teknikleri konusunda bilgi ve deneyime sahip olmaları önemlidir. Bunun için, öğrencilerin öğretilen teknik bilgileri beceriye dönüştürmeleri, yeteneklerini geliştirmeleri ve deneyim kazanmaları için uygulama çalışmaları ihmal edilmemelidir (Göçer, 2010). Bu uygulamalar bu çalışmadan da elde edilen bulgulara göre öğrencilerin Türk soylu ve yabancı olmalarıyla doğru orantılı bir şekilde ihtiyaca göre belirlenmeli ve özellikle hata yapılan durumlar belirlenerek uygulama çalışmalarına o yönde ağırlık verilmelidir. Yapılacak yazma çalışmalarında öğrencilere atasözü, vecize verip açıklamalarını isteme yerine, duygu ve düşünce dünyasını harekete geçirecek açık uçlu konular öğrencilerle birlikte belirlenmelidir. Konu belirleme yanında, öğrencilerin yazmayı, severek, isteyerek yapacakları sebepler geliştirilmeli, ortam oluşturulmalıdır (Göçer, 2010). Özellikle Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde öğrencilerin deneyimlerini paylaşmaları, kendi sorunlarını kendilerinin yazarak anlatabilmelerinin sağlanması öğrencileri yazmaya teşvik açısından önemli bir durumdur. Kaynakça Byrne, D. (1993). “Teaching Writing Skills”, Longman, London. Carter, C., B_SHOP, J. ve KRAV_TS, L. (2002). “Key to Effective Learning (3rd Ed.)”, New Jersey, Printice Hall. Della Casa, M. (2001). “Scrivere Testi”, La Nuova Italia, Milano. Demirel, Ö. (2003). “ELT Methodology”, Pegem A Yayınları, Ankara. Göçer, A. (2010). “Türkçe Öğretiminde Yazma Eğitimi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.12, s. 188. Göçer, A. (2010). “Türkçe Öğretiminde Yazma Eğitimi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.12, s. 192. Karasar, N. (1999). “Bilimsel Araştırma Yöntemi”, Nobel Yayınevi, Ankara. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 325 YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN ÇOCUKLARIN TÜRKÇE ÖĞRENİMİNE ETKİSİ Nükhet Emine BIÇAKÇI Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi nukhetemine@hotmail.com Özet Geleneksel yaklaşım öğrencinin kişisel özelliklerini ve bireysel farklılıklarını göz önünde bulundurmaz. 2004 yılından bu yana çocuklarda Türkçe öğretiminde yapılandırmacı yaklaşım gündeme gelmiş ve kabul edilmiştir. Konu özellikle görsel boyutta ve okumanın zihinsel süreçlere katkısı ekseninde incelenmiştir. Yapılandırmacılığın temel boyutları Henriques’in oluşturduğu dört boyut olan: Bilgi işleme, sosyal yapılandırmacılık, etkileşimli yapılandırmacılık ve radikal yapılandırmacılık olarak ele alınmıştır. Böylece, okuma yaparak anlamaya çalışan öğrencinin, resimlerden ve hikaye şemasından etkileniyor olması yapılandırmacı yaklaşımın gereklerine uygun eserler üretilmesine zemin hazırlamıştır. Yapılandırmacı yaklaşıma göre, ideal bir ders için; görsel açıdan gerekli unsurları barındıran dergi, ders kitabı ve hikaye kitaplarının seçilmesi gerekmektedir. Okuma metinlerinin öğrencilerin farklılıklarına ve seviyelerine uygun olarak seçilmesi de önemlidir. Görsel yapılandırmada yapılandırmacı öğretmenin rolü de oldukça önemlidir. Çocuk edebiyatında yapılandırmacı yaklaşıma göre “etkin bir çocuk”; resimlerden yola çıkarak: Merak etmeli, sözcüklere göz gezdirmeli ve okuduğunu anlama çabası içerisine girmelidir. Bu noktada yapılandırmacı öğretmen öğrenciye uygun materyali sunabilmeli, görsel okuma tekniklerinden yararlanabilmelidir. Bunun için, iyi bir Türkçe öğrenimi ve çocuklara hitap eden nitelikli okuma materyalleri ile Türkçe alanına ait kazanımlar etkili bir biçimde edinilebilir. Bu bilişsel kazanımlarda, yapılandırmacı yaklaşım büyük bir rol oynar. Biz de bu makalemizde, konuyla ilgili genel bir bilimsel derleme yaparak; Türkçe öğrenme alanlarından okumanın anlamayla olan ilişkisinin çocuklar üzerine etkisini araştıracağız. Anahtar Sözcükler: Yapılandırmacı Yaklaşım, Türkçe, Öğretim Giriş Bu makalemizde, yapılandırmacı yaklaşımı Türkçe eğitimi açısından inceleyip çocuk edebiyatı ve öğrenme boyutları gibi materyal ve düşünsel yapıların öğrenime etkilerini araştıracağız. Bunu yaparken, yapılandırmacı anlayışın temel doktrinlerinden hareket edeceğiz. Konuyu özellikle; eğitimin görsel boyutu, okumanın zihinsel süreçlere katkısı ve çocuk edebiyatının bilişsel kazanım niteliği ekseninde işleyecek; Türkçe ve çocuk eğitimine dair özele indirgenmiş objektif verilere ulaşmaya çalışacağız. Bunun için hedefimiz, etkisine inandığımız eğitsel olgulardan hareketle verimli bir öğrenim temelinin teorik altyapısına katkıda bulunmaktır. Kuşkusuz bu, öncelikle düşüncemizi oturttuğumuz yapılandırmacılığın temel boyutlarını bilmeyi gerekecektir: 1. Yapılandırmacılığın Boyutları “Henriques (1997), bilgi işleme, sosyal yapılandırmacılık, etkileşimli yapılandırmacılık ve oluşturmacılık (radikal yapılandırmacılık) olmak üzere yapılandırmacılığın dört farklı yüzünden bahseder. Bu boyutlar, öğrencinin anlamlandırma ve algılama yeteneklerine ulaşmanın çeşitli önermelerini içerir.” (Şimşek, 2004: 124). Yapılandırmacılığa göre, okunanların anlaşılması için yapılan çalışmaların tümü sıralı bir düzen içinde değildir. Bireysel farklılıklar önemlidir ve öğrenme böylece anlam kazanarak değişim gösterir (Türer, 2009: 102). Bu noktada zekânın farklı boyutlarının bir arada kullanılması ve bireysel yeteneklerin önemsenmesi gerekliliği doğar (Erdoğan, 2000: 5). Böylece okuma yapan çocuğun gerek resimlerden gerekse hikaye şemasından etkilenerek anlamlandırmaya başvurması önemli bir metot olarak karşımıza çıkar. Öğrencinin tam anlamıyla okunan metni anlayıp anlayamadığı, gelenekçi yaklaşıma göre hikayeyi aktarıp aktaramadığıyla ölçülürken; yapılandırmacı yaklaşımda tam tersi bir durum söz konusudur, bu yaklaşımda: “Öğrenciler kendi bilgilerini oluştururlar. Duyduklarını ve okuduklarını önceki öğrenmelerine ve 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 326 alışkanlıklarına dayalı olarak yorumlarlar.” (Çınar, Teyfur ve Teyfur, 2006: 50). Tabii bu noktada öğrenmenin yapılandırmacılığa göre bireysel ve kılavuz rolünde olduğu olduğu unutulmamalıdır. 1.1. Yapılandırmacılıkta Öğretim Uygulamaları ve Öğrenci “Yapılandırmacılıkta öğretim uygulamalarının etkisi olsa olsa öğrenmeyi kolaylaştırmaktır. Böyle bir genel çerçeve içinde öğrenme açısından öğretim programı, öğretmen öğretim ortamı ve öğrencinin nitelik, işlev ve rollerinde önemli değişiklikler öngörülmektedir. Örneğin öğrenci düşünen, yaratan ve yapılandıran kişidir.” (Şimşek, 2004: 126) 2. Çocuklarda Öğrenmenin Görsel Boyutu 2.1. Görsel Okuma-Anlamlandırma İnsanlar yazının bulunmasından önce mağara duvarlarına çizdikleri resimlerle anlaşmıştır. Bunun için bu dönemlerde, bir görsel okumanın varlığından bahsedilebilir. Bu görsel okuma, doğuştan kazanılan kendini ifade etme isteminin bir sonucu olarak gelişmiş; böylece bireyler kompleks dilsel materyallerin yerine daha basit ve anlaşılır bir yöntem olan “görsel okumayı” kullanmıştır. Ancak bu görsel okuma, insanın uygarlık gelişimiyle iletişim gereksinimini karşılayamaz hale gelmiş, böylece daha karmaşık yapıların yani dilsel ürünlerin ortaya çıkışı hızlanmıştır. Bu gelişimin bir sonraki raddesindeyse düşünce yazıları yani ideografik yazılar yer almıştır. Ancak görsel okuma her zaman; gelişmiş yazı ve algılama türlerine geçişin ilk basamakların biri olarak kalmıştır. Çünkü, çocukların daha karmaşık algılara ulaşabilmeleri için; öncelikle bu kompleks sistemin temelinde bulunan “görsel okumayla” bilişsel gelişimlerini hızlandırmaları beklenmiştir. (Karadüz, 2010: 141) Çocuk edebiyatına yönelik yayınlarda bolca resim kullanılması da bu yönden önem arz etmektedir. 2.1.1. Çocuklarda Okuma Öncesi Hazırlık Dönemi Olarak Görsel Okuma İlkel insan; görsellerden yola çıkarak okuma kabiliyetini kazanmış, anlamlandırmış ve bilgilerinin üzerine yenilerini eklemiştir. Bununla bağıntılı olarak, görsel anlaşma zeminin aslında insanın iletişim macerasının temelini oluşturması; bizim çocuk eğitimi açısından birçok önemli bulguyu keşfetmemizi sağlayan önemli bir veri görevini üstlenmektedir. Görsel argümanların, birçok bireyde hızlı bir anlama ve anlamlandırma eğrisi çizmesi; bizlere çocukların yeni gelişmekte olan algısal yapılarının görsel etmenlerle etken hale getirilmesi gerektiği gerçeğini sunmaktadır. Bu gerçekten yola çıkarak, çocuklara hitap eden: kitap, dergi, slayt vs. yayınların; görsel açıdan zengin içeriğe sahip olması gerektiği gerçeği belirmektedir. (Karadüz, 2010: 143) Esasici bir bakış açısıyla, bilginin kutsiyetine inanıp bireysel yapılanmaları ve farklı zeka boyutlarının işlevselliğine önem vermeyen eski tür öğrenme sistemlerinin düştüğü yanlışa düşülmemeli; eğitimde görselliğin tüm nimetlerinden yararlanılmalıdır. Kaldı ki, öğrenmenin gerçekleşmesi için öğrenenin ilgisini çeken bir konu olması gerekliliği vardır. Çocuk eğitiminde de bu ilgi ancak konuya uygun ama dikkat dağıtmayan görselleme teknikleriyle yakalanabilir. Bunun için, Türkçe derslerinde kullanılan okuma metni, çocuk kitapları vs. materyallerin özenle, düzenle ve yapısalcı kuramın da dikkati çektiği gibi bireysel farklara seslenebilecek bir şekilde tasarlanması gerekmektedir. Ayrıca, öğrenme-öğretme sürecine yönelik yapılan bir araştırmada ana kodun “materyal kullanımı” olarak belirlenmesi; materyal seçiminin önemini vurgular niteliktedir (Kırmızı ve Akkaya, 2009: 48). 2.1.2. Görsel Anlamlandırmada Yapılandırmacı Öğretmenin Rolü Bireyin bilgiyi anlamlandırabilmesi için öncelikle etken olması gerekir, bunun için okuduğunu anlamanın temelinde; bireyin deneyimleri, o konuyla ilgili merakı ve yaşanmışlıkları yatar. Bu noktada ilköğretim çağında görev yapan yapılandırmacı öğretmene düşen ilk görev başlık ve resimlerle konuya ilginin çekilmesi ve öğrencide merak duygusunun uyandırılmasıdır. Çocuk eline aldığı hikaye kitabının önce resimlerini inceleyerek zihninde bir anlamlandırma yapar. Resimleri inceleyen öğrenci bu görsel okumanın sonucunda hikayeyi zihninde yapılandırır, daha sonra ise resimler eşliğinde okumaya başlar. Böylece, yapılandırmacı eğitim boyutunda öğretmen, bireysel farkları önemseyen önemli bir yol gösterici olarak ortaya çıkar (Brooks ve Brooks, 1999: 23). 3. Yapılandırmacılığa Göre Okuma ve Çocuk Edebiyatının Niteliği Çocuk edebiyatında yapılandırmacı yaklaşıma göre öğrencinin ilgi, istek, ihtiyaç ve merakı doğrultusunda uygun materyal seçmeye özen gösterilmelidir. Çocuk resimlerden yola çıkarak merak 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 327 etmeli, sözcüklere göz gezdirmeli ve okuduğunu anlama çabası içine girmelidir. Bu noktada yapılandırmacı öğretmen uygun materyali öğrenciye sunmalıdır. Derste okuma yapmak için gereken yöntem ve teknikler gerekirse dersin gidişatına göre değiştirilmeli ve müfredatın dışına çıkılmalıdır (Erdem, 2001: 58). Unutulmamalıdır ki okuduğunu anlama ve öğrenme bireyseldir; her öğrenciye göre değişim gösterir. Bu yaklaşıma göre öğrenmenin gerçekleştiği ortam ve şartlar çok önemlidir. Bu noktada ortamda bulunan ve kullanılacak olan materyallere dikkat edilmelidir. Yapılandırmacı yaklaşım ürün değil süreç odaklıdır (Şentürk, 2009: 11-12). Buna bağlı olarak ortaya çıkan ürünlerin de özgün olması beklenir. Yapılandırmacı yaklaşıma göre bireyde var olan bilgilerin üzerine yeni bilgiler eklenerek öğrenmenin sağlıklı olacağı düşünülür. Bu da seçilen okuma materyallerinin nitelikli olmasının önemini vurgulayan bir prensip olarak karşımıza çıkar. “Yapılandırmacılık, öğretimle ilgili bir kuram değil, bilgi ve öğrenme ile ilgili bir kuramdır. Bu kuram bilgiyi temelden kurmaya dayanır.” (Demirel 2000: 233). Yani bir nevi öğrenmeyi öğretmek üzerine kurgulanmıştır. Buradan şu yargıya varabiliriz ki: “Günümüzde bireylerden bilgi tüketmekten çok bilgi üretmeleri beklenmektedir. Çağdaş dünyanın kabul ettiği birey, kendisine aktarılan bilgileri aynen kabul eden, yönlendirilmeyi ve biçimlendirilmeyi bekleyen değil, bilgiyi yorumlayarak anlamın yaratılması sürecine etkin olarak katılandır.” (Yıldırım ve Şimşek, 1999: 9). Bunun için, öğrencilere sunulan okuma materyallerinin öncelikli amacı; öğrenciye sorgulama, eleştirme ve en önemlisi yorumlama gibi yeteneklerin kazandırılmasıdır. Böylece bireyler, çocukluklarından itibaren düşünce tüketmeyen fikir üreten kişiler olarak yetişebilirler. İnsanların bildiği sözcüklerle düşündüğü göz önüne alınırsa, yazınsal ürünler ve dili doğru kullanma bu konudaki en önemli etmenlerden biri hâline gelir. Bu da çocuk edebiyatının yararlı olabilmesi için düşünceyi geliştirici bir etkide olması gerekliliğini doğurur. Çünkü yapılandırmacı yaklaşıma göre öğrenci bilgiyi bulunduğu hâliyle kabul etmez, kendisine göre yeniden yapılandırır (Perkins, 1999: 8). 4. Zihinsel Gelişim Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu yaklaşımda önemli olan bilginin aynen alınıp kabul edilmesi değil, bilginin bireyin belleğinde nasıl ve ne şekilde anlamlandırıldığıdır. Geleneksel yaklaşımdan ne kadar uzaklaşılırsa yapılandırmacı yaklaşımla bilginin kalıcı hale gelmesi o kadar sağlanmış olur. Ayrıca, bu yaklaşıma göre kademe kademe bir ilerleme söz konusudur. Yani dil göstergeleri öz olarak zihinsel olduğu için okumak, zihinsel alt yapıyı geliştirmede önemli bir yer edinir (Vardar, 1971: 48). 4.1. Çocuklarda Zihinsel Altyapının Tamamlanmasında Okumanın Etkisi Okuma özellikle sözel alanda tamamlanmış öğrenmeleri onarıcı bir rol üstlenir. Öğrenmenin gerçekleşmesi tamamen öğrencinin kontrolündedir. Klasik düşünceye göre öğrenci, okuduğu metni zihninde kurgulayıp var olan bilgilerinin yanına depo etmeyi başarabilirse okuduğunu anlar ve öğrenme sağlıklı bir biçimde gerçekleşmiş olur. Ancak yapılandırmacılığa göre bunun hiçbir ölçütü yoktur, önemli olan okumanın zihinsel süreçleri olgunlaştırıcı etkisidir. Burada önemli olan, öğrencinin okuduğunu anlayabilme aşamasında, öğrenciye gerekli zamanın verilmesidir. Böylece öğrenen sözcükleri en derin hâliyle değerlendirmeye almayı başarabilir. Türkçe öğretiminde de yapılandırmacı öğretmenin rolü en büyüktür. Çocuk okuduğunu anlamaktan ziyade ezberleme yoluna başvurabilir. Bu noktaya yapılandırmacı öğretmenin dikkatli olması gerekir. Öğretmen rehberliğinde okunan bilginin anlaşılır hale getirilmesi ve öğrencide kalıcılığının sağlanabilmesi için gerek resimlerden, gerek fotoğraflardan, gerekse çeşitli yazı tiplerinden yararlanılmalıdır. Yani öğrencinin ezber yapmasını engellemek için yapılandırmacı öğretmenin tam anlamıyla bir yol gösterici olması elzemdir. 4.2. Öğretmenin Yol Göstericiliği Yapılandırıcı yaklaşıma göre öğretici öğrenciye her konuda fırsat tanımalıdır. Sabırlı olmalı, algılama gerçekleşmediyse müdahale etmemelidir. Öğrenciyi yönlendiren değil rehberlik eden olmalıdır. Öğrencilerin kişisel özelliklerine uygun okuma etkinlikleri yaptırmalıdır. Öğrencinin etkin olmasını sağlamalıdır (Şimşek, 2004: 126). Bilgiyi aktarmaktan ziyade öğrencilerin kişisel özelliklerini ve aynı zamanda bireysel farklılıklarını da dikkate alarak öğrenciyi cesaretlendirmelidir. Bunun için öğrencilere; zihinsel izdüşümlerini hızlandıracak kitaplar tavsiye etmeli; dil gelişimlerini hızlandırmak için derse etkin 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 328 katılım sağlanmalı, probleme dayalı öğrenme sistemlerinin üzerinde durulmalıdır. Öğrencinin okuma yapması için ortam hazırlanarak, bunu gerek verdiği ödevlerle, gerek yaptırdığı etkinliklerle desteklemelidir (Yaşar, 1993: 9-10). Ayrıca öğretmen, öğrencinin okuduğu yazıyı zihninde kurgulayabilmesini ve kendine göre anlamlandırabilmesini sağlamalıdır. Bunun için özellikle hayal dünyasını geliştiren; fantastik çocuk kitaplarından yararlanılmalıdır. 5. Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak, her gün yeni bir bilgiye ulaşılıp, yeniliklerin hiç durmaksızın devam ettiği çağımızdan geri kalmamak, güncel gelişmelere ayak uydurabilmek için yeniliklere açık olunmalıdır. Toplumla iletişim hiç kesilmemeli, gelişmiş öğretim teknik ve stratejilerinden yararlanılmalıdır. İletişimin baş ögesinin dil olduğu göz önünde bulundurularak dili geliştirmeye yani okumaya gerekli değer verilmelidir. Tüm bunlar yapılırken, aşağıda da belirttiğimiz yapılandırmacılığın öneri ve önermelerinden de yararlanılmalıdır. Buna göre okumanın sözcüklerin zihninde anlamlandırılıp, dille sözcüklere dökülmesinin yanı sıra okuyucuda bıraktığı izler de çok önemlidir. Bu bakımdan çocuklarda okunacak metnin seçiminde öğretmenin oldukça duyarlı olması gerekmektedir. Okuma eylemi, okumayı öğrenmeye çalışan ilkokul öğrencisinin merak ve isteğiyle başlar. Öğretmenin yardımıyla zafere ulaşan öğrencinin panodaki elması öğretmen tarafından kızartıldıktan sonra, öğrenci diğer dersleri öğrenmek için okumaya başlar. Okuma hayat boyu devam eder. İlkokul çağlarından öğrenciye mirastır. Yapılandırmacı öğretmen, dayatmalara gitmeden öğrenciye okumayı aşılamalıdır. Öğrencilere okuma etkinlikleri yaptırılırken bazı yenilikleri kazandıracak tarzda olmasına özen gösterilmelidir. Özellikle Türkçe etkinliklerinde resimleri okuma, okunan masal, hikaye, şiir ya da düz yazı öğrenci tarafından kolaylıkla yorumlanabilir nitelikte olmalıdır. Olay örgüsüne uygun başlık buldurma çalışmalarının yanı sıra; öğrenciden, kahramanın yerine kendisini koyması istenerek, öğrenciye empati duygusu kazandırılmalıdır. Öğrencilerin okudukları hikayeyle benzer yaşanmışlıkları varsa anlatmaları istenmelidir. Yer ve zaman örgüsünü tespit edip edemedikleri gözlemlenmelidir. Sonuç tahmin etme etkinlikleri yaptırılarak öğrencinin olay örgüsünü kendi zihninde yapılandırmasına yardımcı olunmalıdır. Okuduğunu kavrayan öğrencinin anladığını kendi cümleleriyle aktarabilmesi Türkçe öğretiminde yapılandırmacı yaklaşımın hedeflerindendir. Öğrencinin okuduğunu anlamasının yanında öğrenciye okuma alışkanlığının da kazandırılması gerekmektedir. Öğrenci ne kadar fazla okursa anlamlandırma hızı da o denli fazla olur. Bunun için Türkçe dersinin ana amaçlarından biri olan okuduğunu anlama; dil gelişim açısından oldukça önemlidir. Kaynakça Brooks G. ve Books, M. G. (1999). The Courage ta be Constructivist. Educational Leadership, 18-24. Çınar, O., Teyfur, E. ve Teyfur, M. (2006). İlköğretim Okulu Öğretmen ve Yöneticilerinin Yapılandırmacı Eğitim Yaklaşımı ve Programı Hakkındaki Görüşleri. Eğitim Fakültesi Dergisi, 7 (11), Malatya. Demirel, Ö. (2000). Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Pegem A Yayınları Erdem, E. (2001). Program Geliştirmede Yapılandırmacılık Yaklaşımı. Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara. Erdoğan, Y. (2000) Bilgisayar Destekli Kavram Haritalarının Matematik Öğretiminde Kullanılması. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul. Karadüz, A. (2010). Yapılandırmacı Paradigma Bağlamında Türkçe Derslerinde Öğrenme Ortamları. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, VII, Hatay. Kırmızı, F.S., Akkaya, N. (2009). Türkçe Öğretimi Programında Yaşanan Sorunlara İlişkin Öğretmen Görüşleri. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 25, PAÜ Eğitim Dergisi, Denizli. Perkins, D. N . (1999). The Many Faces of Constructivism. Educational Leadership, Kasım Sayısı. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 329 Şentürk, C. (2009). Eğitimde Yeniden Yapılanma ve Yapılandırmacılık. Eğitim Dergisi, 23, Kayseri. Şimşek, N. (2004). Yapılandırıcı Öğrenme ve Öğretime Eleştirel Bir Yaklaşım. Eğitim Bilimleri ve Uygulama Dergisi, III (VI), Ankara. Türer, A. (2009). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Detay Yayıncılık. Vardar, B. (1971). Ferdinand de Saussure ve Dilbilim Kavramları. İstanbul: Yeni İnsan Yayınları. Yaşar, Ş. (1993). Yabancı Dilde Okuma Becerilerinin Geliştirilmesinde Küçük Gruplarla Öğretim Yönteminin Etkililiği. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, No.34, Eskişehir. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (1993). Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Seçkin Yayınevi. 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Kongreden Fotoğraflar 330 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 331 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 332 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 333 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 334 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 335 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 336 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 337 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 338 1. Uluslararası Türkçe Eğitimi Öğrenci Kongresi 29–30 Eylül 2011 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü 339