hakkari - Hoşap Kalesi
Transkript
hakkari - Hoşap Kalesi
T.C. HAKKARİ VALİLİĞİ HAKKARİ EDİTÖR MEHMET TOP HAKKARİ 2010 T.C. Hakkari Valiliği Yayın No: 6 www.hakkari.gov.tr Editör Mehmet Top Yayın Kurulu Edip Çakıcı Vali Yardımcısı Emin Özatak İl Kültür ve Turizm Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayına Hazırlayanlar Prof. Dr. Recai Karahan Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top Yrd. Doç. Dr. Faruk Alaeddinoğlu Yrd. Doç. Dr. Dündar Alikılıç Halit Yalçın Fotoğraflar İl Kültür Müdürlüğü Arşivi Hacı Tansu Nasrullah Müezzinoğlu Sabahat Gazioğlu Mehmet Ali Şenol Mehmet Top Sayfa Tasarımı Mehtap Yaman ISBN: 978-605-88309-3-6 T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu Katkılarıyla Hazırlanmıştır. Baskı Anıt Matbaa / ANKARA Tel: 0.312 232 54 77 TAKDİM Başından duman eksilmeyen karlı dağları, tepelerinden kopup gelen bereketli akarsuları ve binbir çiçeğe vatan olan yaylaları ile görenleri büyüleyen bir yurt parçasıdır Hakkari. Geçit vermez gibi görünen sarp yamaçları ona sevgiyle yaklaşanların önünde adeta eğilircesine yol verir. 3.000 metreyi aşan 30’un üzerindeki dağ, heybetli duruşları ile şehrin kadim bekçileridir. Hakkari’ye “Dağların Şehri” denmesi bundandır. Ama Hakkari asıl özelliğini zengin tarihi değerleri, kültürel varlıkları ve yetiştirdiği ilim adamları ile kazanır. Üç devletin birbirine kavuştuğu geniş bir coğrafyada Hakkari kültür, sanat ve geleneklerinden izler bulmak mümkündür. Hakkari’de el sanatlarından giyim-kuşama, ev eşyasından zengin yemek ve mutfak kültürüne kadar köklü bir birikimin yansımalarını görmek mümkündür. Hakkari sosyal yaşamı, müziği, halayları, giyim kuşamı ve yemekleri sadece bölgesel bir değer ifade etmez, aynı zamanda bütün Anadolu kültürüne ayrı bir zenginlik katar. Hakkari kilimleri ve dokumaları, Hakkari balı, Hakkari türküleri sadece yöresel bir tanımlama değil, aynı zamanda milli bir markadır. Hakkari Valiliği olarak tarihe bir kayıt düşmek ve Hakkari’nin tüm yönlerini özetlemek adına hazırlamış olduğumuz bu eserin, alanındaki önemli bir ihtiyacı karşılayacağını ümit ediyoruz. Bu eserin okuyucuları, Hakkari ile ilgili en doğru bilgileri konusunun uzmanı bilim adamları ve araştırmacıların kalemlerinden bire bir öğrenme imkanına kavuşacaklardır. Uzun yıllardır bölgemizde bilimsel çalışmalar yapan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top önderliğinde hazırlanan Hakkari kitabının bundan sonraki çalışmalar için güvenilir bir zemin oluşturacağını umuyoruz. Bu vesile ile kitabın hazırlanmasında titiz çalışmaları ile emeğini esirgemeyen Sayın Mehmet Top ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyoruz. Bu eserin ülkemizin nadide köşelerinden biri olan ve hizmet etmekten her zaman onur duyduğumuz güzel Hakkarimiz ve onun güzel insanları için hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Muammer TÜRKER Vali İÇİNDEKİLER TAKDİM.................................................................................................................................... 5 GİRİŞ....................................................................................................................................... 13 HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ............................................................................... 15 GİRİŞ............................................................................................................................................ 17 1. JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK YAPI ............................................................................. 20 2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ......................................................................................................... 23 2.1. Dağlar......................................................................................................................... 23 2.2. Hakkari’nin Vadi ve Ovaları........................................................................................ 28 2.3. Hakkari’nin Plato - Yaylaları....................................................................................... 34 2.4. Hakkari’nin Akarsuları................................................................................................ 36 2.5. Hakkari’nin Gölleri..................................................................................................... 39 3. HAKKARİ’DE İKLİM........................................................................................................... 40 4. HAKKARİ’DE BİTKİ ÖRTÜSÜ............................................................................................ 45 4.1. Endemik Türler.......................................................................................................... 47 5. FAUNA............................................................................................................................... 48 6. TOPRAKLAR...................................................................................................................... 48 HAKKARİ TARİHİ .................................................................................................................. 55 1. HAKKARİ ADI.................................................................................................................... 57 2. TARİH ÖNCESİ VE NEOLİTİK DÖNEMDE HAKKARİ...................................................... 57 3. YAZILI TARİHİN İLK DÖNEMLERİNDE HAKKARİ........................................................... 58 3.1. Urartular Döneminde Hakkari.................................................................................... 59 3.2. Medler ve Persler Döneminde Hakkari........................................................................ 61 3.3. Roma ve Bizans Döneminde Hakkari.......................................................................... 61 3.4. Sasanîler Döneminde Hakkari..................................................................................... 62 4. ORTAÇAĞ’DA HAKKARİ................................................................................................... 62 4.1. Müslüman Araplar Döneminde Hakkari..................................................................... 62 4.2. Selçuklular Döneminde Hakkari................................................................................. 62 4.3. İlhanlılar Dönemi ve Hakkari Beyliğinin Teşekkülü ................................................... 63 4.4. Karakoyunlular ve Akkoyunlular Döneminde Hakkari .............................................. 65 5. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ................................................................... 66 5.1. Hakkari Beyliği........................................................................................................... 66 5.1.1. Hakkari Beyliğinin En Geniş Sınırları.................................................................. 69 5.1.2. Hakkari Beyliği’nin Yıkılışı.................................................................................. 71 5.1.3. Hakkari Beyliği ve Nesturîler (Asurîler)............................................................... 72 5.2. Osmanlı’nın Son Döneminde Hakkari......................................................................... 74 6. RUS İŞGALİ DÖNEMİNDE HAKKARİ................................................................................ 75 7. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ.......................................................... 75 8. HAKKARİ’NİN İDARÎ YAPILANMASI VE BUGÜNKÜ DURUMU....................................... 76 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME.................................................................................... 79 1. HAKKARİ İLİNDE YERLEŞME .......................................................................................... 81 1.1. Hakkari İlinin İdari Gelişimi....................................................................................... 81 1.2. Hakkari İlinde Kırsal Yerleşmeler................................................................................ 83 1.3. Hakkari İlinde Kentsel Yerleşmeler............................................................................. 86 2. HAKKARİ İLİNDE NÜFUS................................................................................................. 90 2.1. Cumhuriyet Öncesi Hakkari Nüfusu ......................................................................... 90 2.2. Cumhuriyet Dönemi Hakkari Nüfusu......................................................................... 92 2.2.1. Nüfusun Doğal Gelişimi .................................................................................... 92 2.2.2. Hakkari İli Kent ve Kırsal Nüfusları.................................................................... 94 2.2.3. Göçler................................................................................................................. 96 2.2.4. Doğumlar ve Ölümler......................................................................................... 98 2.2.5. Nüfus Yoğunlukları............................................................................................. 99 2.2.6. Nüfusun Alansal Dağılımı ................................................................................ 100 3. HAKKARİ İLİNDE NÜFUSUN SOSYAL VE EKONOMİK NİTELİKLERİ........................... 101 3.1. Aile Büyüklükleri...................................................................................................... 101 3.2. Nüfusun Yaş ve Cinsiyet Yapısı................................................................................. 101 3.3. Eğitim Durumu........................................................................................................ 102 3.4. Nüfusun Sağlık Özellikleri........................................................................................ 105 3.5. Nüfusun Ekonomik Sektörlere Göre Dağılımı........................................................... 106 HAKKARİ EKONOMİSİ........................................................................................................ 113 1. ARAZİ KULLANIMI.......................................................................................................... 116 2. TARIM VE HAYVANCILIK............................................................................................... 117 3. SANAYİ ........................................................................................................................... 132 4. HAKKARİ’DE HİZMET SEKTÖRÜ................................................................................... 132 5. HAKKARİ’DE TİCARET SEKTÖRÜ.................................................................................. 132 6. HAKKARİ’DE YERALTI KAYNAKLARI............................................................................. 134 7. HAKKARİ’DE ULAŞIM..................................................................................................... 135 7.1. Karayolu................................................................................................................... 135 HAKKARİ İLİNDE TURİZM.................................................................................................. 137 1. HAKKARİ’DE TURİZM ÇEŞİTLERİ ................................................................................. 142 1.1. Hakkari’de Ekoturizm............................................................................................... 142 1.2. Hakkari’de Kültür Turizmi........................................................................................ 151 HAKKARİ KÜLTÜRÜ............................................................................................................ 157 GİRİŞ.................................................................................................................................... 159 1. EL SANATLARI................................................................................................................ 159 1.1. Hakkari Kilimleri...................................................................................................... 159 1.2. Yün Çorap................................................................................................................ 160 1.3. Şal............................................................................................................................ 161 1.4. Oyalar....................................................................................................................... 161 1.5. Kanaviçeler............................................................................................................... 161 1.6. Keçe.......................................................................................................................... 162 1.7. Ağaç İşleri................................................................................................................. 162 1.8. Taş İşçiliği................................................................................................................. 162 2. GİYİM KUŞAM................................................................................................................. 162 2.1. Kadın Kıyafetleri....................................................................................................... 162 2.2. Erkek Kıyafetleri....................................................................................................... 165 3. YEMEK KÜLTÜRÜ........................................................................................................... 166 4. HAKKARİ’YE ÖZGÜ YEMEK ÖRNEKLERİ....................................................................... 169 4.1. Ayran Çorbası / Devîn............................................................................................... 169 4.2. Kıris.......................................................................................................................... 169 4.3. Doleme..................................................................................................................... 169 4.4. Kotildevk.................................................................................................................. 169 4.5. Keledoş . .................................................................................................................. 170 4.6. Tırşik........................................................................................................................ 170 4.7. Doğaba..................................................................................................................... 170 5. YAŞAM............................................................................................................................. 170 5.1. Din ve Mezhep.......................................................................................................... 170 5.2. Aşiret ve Aşiretçilik................................................................................................... 170 5.3. Mesken-Ev Durumu................................................................................................. 171 5.4. Yaylacılık.................................................................................................................. 172 5.5. Doğum Adetleri, Çocuk Büyütme ve Sünnet............................................................. 173 5.5.1. Doğum Adetleri................................................................................................ 173 5.5.2. Çocuk Büyütme................................................................................................ 174 5.5.3. Sünnet.............................................................................................................. 175 5.6. Evlenme Adetleri...................................................................................................... 175 5.6.1. Evlenme Biçimleri............................................................................................. 175 5.6.2. Kız İsteme......................................................................................................... 175 5.6.3. Söz Kesme / Desteser........................................................................................ 176 5.6.4. Başlık Kesme ve Şeker Kırma / Nextvebir ve Şekirşkandın................................ 176 5.6.5. Nişan Töreni..................................................................................................... 177 5.6.6. Düğün.............................................................................................................. 177 5.6.7. Düğünlerde Müzik............................................................................................ 182 5.6.8. Düğün Yemekleri.............................................................................................. 183 5.6.9. Düğün Sonrası.................................................................................................. 184 5.7. Ölüm Adetleri........................................................................................................... 185 5.7.1. Ölüm Sonrası.................................................................................................... 185 5.7.2. Ölünün Yemeği / Şîva Mîrî................................................................................ 185 5.7.3. Kabir Ziyaretleri................................................................................................ 185 5.7.4. Yatırlar.............................................................................................................. 180 5.7.4.1. Hakkari Merkez İlçede Tespit Edilen Yatırlar............................................. 186 5.7.4.2. Yüksekova İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar................................................. 189 5.7.4.3. Şemdinli İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar................................................... 190 5.7.4.4. Çukurca İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar.................................................... 192 HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI....................................................................... 195 GİRİŞ . ................................................................................................................................. 197 1. KALELER VE GÖZETLEME YAPILARI ............................................................................ 198 1.1. Kaleler...................................................................................................................... 198 1.1.1. Bay Kalesi......................................................................................................... 198 1.1.2. Çölemerik Kalesi............................................................................................... 198 1.2. Gözetleme Yapıları.................................................................................................... 199 1.2.1. Dez Gözetleme Yapısı....................................................................................... 199 1.2.2. Doğanca Şeyh Mahmut Gözetleme Yapısı ........................................................ 200 1.2.3. Doğanca Orite Gözetleme Yapısı ...................................................................... 200 1.2.4. Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı......................................................... 201 2. CAMİLER......................................................................................................................... 202 2.1. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii.................................................................................... 202 2.2. Çukurca Emir Şaban Camii....................................................................................... 204 2.3. Çukurca Süleyman Peygamber Camii....................................................................... 206 2.4. Hızır Peygamber Camii............................................................................................. 207 3. KİLİSE VE MANASTIRLAR . ............................................................................................ 210 3.1. Koçhanis Kilisesi . .................................................................................................... 210 3.2. Helil Kilisesi ............................................................................................................ 212 3.3. Kırıkdağ Mar Salita Manastırı . ................................................................................. 213 3.4. Kırıkdağ Gelezo Kilisesi ........................................................................................... 214 3.5. Oğul - Mar Abdişo Manastırı..................................................................................... 216 3.6. Oğul Bag (Göze) Kilisesi........................................................................................... 218 3.7. Oğul - Azizan Kilisesi................................................................................................ 219 3.8. Derav Kilisesi............................................................................................................ 220 3.9. Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi..................................................................................... 220 3.10. Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi............................................................................... 221 3.11. Çukurca Köprülü Kilisesi........................................................................................ 222 3.12. Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi........................................................... 223 3.13. Çukurca Bey Kilisesi............................................................................................... 224 3.14. Beruji Kilisesi.......................................................................................................... 226 3.15. Miskin Kilisesi........................................................................................................ 228 3.16. Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi................................................................................ 229 3.17. Şemdinli Kara Kilise................................................................................................ 231 3.18. Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi.................................................................................. 232 3.19. Kerpil Kilisesi......................................................................................................... 233 3.20. Orişe Kilisesi........................................................................................................... 234 3.21. Şavita Kilisesi.......................................................................................................... 235 4. MEDRESELER.................................................................................................................. 236 4.1. Zeynel Bey Medresesi................................................................................................ 236 4.2. Meydan Medresesi.................................................................................................... 239 5. TÜRBE VE ZAVİYELER.................................................................................................... 241 5.1. Kızıl Kümbet Zaviyesi............................................................................................... 241 5.2. Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi..................................................................... 241 6. SU YAPILARI.................................................................................................................... 243 6.1. Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri.............................................................................. 243 6.2. Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü........................................................................... 244 9. SİVİL MİMARİ.................................................................................................................. 245 9.1. Çukurca Mehmet Turan Evi...................................................................................... 245 9.2. Çukurca Dervişoğlu Konağı...................................................................................... 246 9.3. Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı.................................................................................. 248 9.4. Çukurca Enver Parlak Evi......................................................................................... 249 9.5. Şemdinli Baglar (Nehri) Kayme Sarayı...................................................................... 250 9.6. Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı......................................................................... 251 10. TARİHİ MEZARLIKLAR VE MEZAR TAŞLARI................................................................ 254 10.1. Kızıl Kümbet Mezarlığı........................................................................................... 254 10.2. Melik Eset Mezarlığı................................................................................................ 259 10.3. Kale Altı Mezarlığı.................................................................................................. 262 10.4. Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü Tarihi Mezarlığı................................................... 264 10.5. Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası Tarihi Mezarlığı.............................................. 266 10.6. Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü Tarihi Mezarlığı .............................................. 268 HAKKARİ’DE YETİŞEN MİR, ALİM VE ŞAİRLER................................................................ 269 GİRİŞ.................................................................................................................................... 271 1. HAKKARİ MİRLERİ.......................................................................................................... 272 2. HAKKARİ ULEMASI......................................................................................................... 274 3. HAKKARİ ŞAİRLERİ......................................................................................................... 281 KAYNAKÇA.................................................................................................................... 293 GİRİŞ Hakkâri gizemdir, Hakkâri zorluktur, Hakkari tutkudur anlayana bilene… Anadolu’nun doğu köşesinde kalan Hakkâri, bölgenin dağlık ve engebeli coğrafyalarından birini teşkil etmektedir. Bu nedenle “Hakkari’ye Dağların Kenti” denir. Cilo’da doruklar erişilmezliğin keyfini sürerken; vadilerden akıp gelen sularla sürekli beslenen Zap Suyu, Hakkari topraklarını bir baştan bir başa akar gider zamana inat bazen durgun, bazen yorgun, bazen de coşkun… Hakkâri’de doğa, tarih, kültür ve turizm denince, geçmişten günümüze zihinlerde birtakım sıkıntılar beliriverir onca güzelliklerine rağmen. Bunların başında insanımızın Hakkari’yi iyi algılayamamasından kaynaklanan imajı ile ilgili olumsuzluklar gelmektedir. Bunun nedeni Hakkâri insanını, coğrafyasını, tarihini, sosyal dokusunu, aşiretlerini, kültürünü, sanatını ve mimarisini yeterince tanıyamamaktan kaynaklanmaktadır. İlin geri kalmışlık algısına ve birikmiş sorunlarına son yıllarda bir de terör ve kırsal kesimden göçler eklenmesiyle sıkıntıların arttığı gözlemlenmektedir. Son yıllarda gerçekleştirilen gerek alt yapı ve gerekse insana yapılan yatırımlar noktasında belirli mesafelerin alındığını da ifade etmek gerekiyor. Bu bağlamda en somut gelişmeler Hakkâri’ye bir üniversitenin açılmış olması, Yüksekova’ya havaalanı yapılıyor olması gibi yatırımlar, ileriye dönük umutların yeniden yeşermesine imkan sunacakmış gibi gözüküyor. Bütün bu beklentilere ve eksikliklerine rağmen, bu kitap mevcut potansiyeli harekete geçirmeye yarayacak ve bu yöndeki çalışmaları artıracaktır. Anadolu’nun güneydoğu köşesinde yüksek dağlar ve vadilerden oluşan Hakkari bölgesi, tarih boyunca bir medeniyete ev sahipliği yapmış olmasına rağmen, kırsal alandaki daha çok köy yerleşmeleri şeklinde gelişen dağınık doku, kentleşme olgusunu engellemiş gözükmektedir. ‹llin dağlık ve engebeli bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen, üzerinde zengin bir kültürel miras barındırmaktadır. Hakkari, soyut ve somut kültürel mirası kadar farklılıkları ile özgün bir yapı göstermektedir. Hakkari’nin tarihsel olarak geçmişi daha çok Ortaçağ ve Osmanlı dönemi ağırlıklı olarak gelişmektedir. Hakkâri, tarih boyunca büyük medeniyetlerin uzağında kalmış bir coğrafyadır. İlkçağlardan Ortaçağ’a kadar bu durum hiç değişmemiş; güç coğrafi koşullar ulaşımı ve yerleşmeleri zorlaştırmıştır. Daha çok köy yerleşmeleri şeklinde gelişen dağınık doku, kentleşme olgusunun gerçekleşmesini engellemiş gözükmektedir. Bir de göçebelik ve buna bağlı hayvancılık, kültürün yerel özellikler taşımasına neden olmuştur. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, kültürel dokuyu belirleyen iki önemli unsur göze çarpmaktadır. Bunlar İslam ve Hıristiyanlıktır. İslam kültürünü belirleyen mimari, şiir ve her türlü kültürel birikim Osmanlı Devleti’nin bölgede hâkimiyetini kurmasından sonra gerçekleştiği gözlemlenmektedir. Çoğunluğu Hakkâri Beyleri ile Müslüman Kürt halkının ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Bu süreç, 16. yüzyılın ikinci yarısından başlamakla beraber, 18. ve 19. yüzyıllarda artış göstermektedir. Daha çok dini ve sivil yapılarla mezar taşlarından oluşmaktadır. Çölemerik (bugünkü il merkezi), Çukurca ve Şemdinli bu eserlerin görüldüğü başlıca merkezlerdir. Bütün bu yapıların mezar taşları dışında ortak bir tipi temsil etmedikleri anlaşılmaktadır. Hıristiyan kültürünü çoğunlukla Nesturiler teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra Ermeniler de az da olsa yörede varlık göstermişlerdir. Nesturiler Hıristiyanlıkta diofizit olan bir gruptur. Bunlar Hz. İsa’nın hem insan ve peygamber hem de tanrı kelamı olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle Efes konsilinde aforoz edilmişlerdir. Geçmişte, Hakkâri’nin dağlık coğrafyasında yoğunlaşarak kabileler şeklinde yaşayışlarını ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hem bölgesel hem de kabile adları örtüşmekte; bunların başlıcalarını Dez, Cilo, Baz, Tiyari ve Thoube teşkil etmektedir. Vadilere de adını veren bu Nesturi yerleşmelerine tanıklık eden köy yerleşmelerinde birçok kilise ve manastır günümüze ulaşmıştır. Halen sağlam durumdadır. Bu kitap, Hakkâri’nin değişik yönlerini ele alan bir çalışma olup, yedi bölümden oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla; Hakkari’nin Coğrafi Özellikleri, Hakkari Tarihi, Hakkari’de Nüfus ve Yerleşme, Hak- kari Ekonomisi, Hakkari İlinde Turizm, Hakkari Kültürü, Hakkari’nin Mimari ve Sanat Mirası ve Hakkari’de Yetişen Ünlüler gibi ana başlıkları kapsamaktadır. Hakkâri ili, her birisi kendi alanında akademisyen ve uzmanların yayına hazırladığı, kaynak niteliğinde bir kitaba kavuşmuş olacaktır. Hakkari Valiliği’nin öncülüğü ve gayretleri ile Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun destekleri ile ortaya çıkan bu kitabın hazırlanması ve basılmasında maddi, manevi her türlü desteğini gördüğümüz başta Hakkari Valisi Muammer TÜRKER ve Vali Yardımcısı Edip ÇAKICI, bu kitabın basımını gerçekleştiren Uyum Ajans’ın sahibi Mehmet Ali ŞENOL ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Emin ÖZATAK ile kitaptaki bölümlerin yazılmasını gerçekleştiren Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Recai KARAHAN, yine Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAADİNOĞLU, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dündar Ali KILIÇ ve Araştırmacı Yazar Halit YALÇIN’a teşekkür ederim. HAKKARİ adıyla hazırlanan bu kitabın hayırlı olması dileğiyle... Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP Editör HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 15 HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU GİRİŞ Hakkari ili, Türkiye topraklarının 1/5’ini bünyesinde barındıran Doğu Anadolu Bölgesi’nin Hakkari Bölümü’nde yer alır. Türkiye’nin güneydoğu ucunu oluşturan il, merkez ilçe dâhil toplam 4 ilçe (Hakkari, Yüksekova, Çukurca, Şemdinli), 8 belediye ve 103 köyden oluşmaktadır. İl, doğudan Türkiye-İran devlet sınırı ve güneyden Türkiye Irak devlet sınırı ile çevrelenmiştir. İki ayrı devletle sınırı olan ilin kuzeyinde Van ilinin Başkale ve Gürpınar ilçeleri, batısında Şırnak ilinin Beytüşşebap ve Uludere ilçeleri yer almaktadır. 42-10 ve 44-50 doğu boylamları ile 36-57 ve 37-48 kuzey enlemleri arasında yer alan Hakkari, 7178,88 km² yüzölçümüyle Türkiye topraklarının yaklaşık %0,92’sini oluşturur. Genel karakteristiğini yüksek dağların belirlediği ilin denizden yüksekliği ortalama 2000 metrelerin üzerindedir. En yüksek dağı Cilo Dağı (4168) olan Hakkari de irili ufaklı birçok yüksek dağ bulunmaktadır. Bu dağların başlıcaları, Sandil (3818 m), Mordağ (3810 m), Karadağ (3630 m), Geverok (3680 m) ve Sümbül (3250 m) dağları- dır. İlin toplam alanının büyük bir bölümünü kaplayan dağlar, il alanının %87,6’sına tekabül etmektedir. Dağlardan sonra ikinci ağırlıklı yeryüzü şeklini %10,3’ile platolar almaktadır. Dağlık kütleler arasında ve akarsu boylarında uzanan ovalar ise toplam il alanın %2,1’ini oluşturmaktadır. Hakkari ili denizlerden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olması nedeniyle genel olarak karasal iklimin etkisi altındadır. Ancak güneyden gelen hava hareketlerinin etkisine giren kesimlerde sıcaklık ortalaması biraz yükselmekte ve güney kesimler kuzeye oranla daha ılıman geçmektedir. Yer şekillerinin etkisiyle tam anlamıyla bir karasal ikliminin hüküm sürdüğü Hakkari’de yıllık ortalama sıcaklık 10 ˚C, en soğuk ay olan ocak ayı ortalaması -4,9 ˚C ve en sıcak ay ortalaması Temmuz 24,8 ˚C’ dir. Yağış değerlerine bakıldığında, yazların az yağışlı ve sıcak, kış aylarının ise daha yağışlı ve oldukça soğuk geçmekte olduğu görülmektedir. Oysa bahar 18 HAKKARİ aylarında yılın en fazla yağışı düşer ve hava sıcaklıkları ılık bir karakter gösterir. Yıllık ortalama yağışlı gün sayısı 84, yağış miktarı ise 789,4 mm3 olup en çok yağış Nisan (131,7 mm3), en az yağış da Ağustos (1,9 mm3) ayında düşmektedir. Ayrıca yılda ortalama 113,3 gün kar örtüsü görülmektedir. Bölgedeki nem ortalaması yıllık ortalama %54, ortalama yerel basınç ise 827,5 (mb) dır. Hakkari ili dağlık ve engebeli alanlardan oluşması nedeniyle, Zap suyu hariç, ildeki akarsuların boyla- rı genellikle kısa ve az su taşımaktadır. İlin en büyük akarsuyu sularını Dicle nehrine taşıyan ve ili kabaca kuzeyden güneye kat eden Zap Suyu’dur. İldeki doğal bitki örtüsü doğudan batıya, kuzeyden güneye hakim formasyon antropojen steptir. Orman formasyonunun bugünkü yayılış sahası ise ilin güney kesimlerinde ve kısmen de vadi ve dağların kuzey yamaçlarında kendini göstermektedir. Doğal olarak yetişen türler arasında meşe, huş, ardıç, titrek kavak ve Akdeniz bitkisi türleri yer almaktadır. HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Harita 2: Hakkari İli Lokasyon Haritası 19 20 HAKKARİ 1. JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK YAPI Hakkari ili gerek jeolojik ve gerekse jeomorfolojik yapısındaki çeşitlilik ve kısa mesafede meydana gelen değişikliklerden dolayı başta tektonizmanın olmak üzere, dış etken ve süreçlerin ve buzullaşmanın kendini her haliyle gösterdiği nadir sahalardan biridir. Doğu Anadolu Bölgesinin Hakkari Bölümünde yer alan ilin, stratigrafisi biraz karışıktır. Dolayısıyla jeolojik yapı yönünden çok değişik özellikleri bir arada görmek mümkündür. Genel olarak paleozoik yaşlı gnays, mikaşist, kristalleşmiş kalker gibi tortullar ve başkalaşmış kayaçlardan oluşmuştur. Kayaç cinsleri bakımından çok farklılık gösteren saha aynı zamanda pek çok kırık ve şaryajla da oldukça girift bir durum arz eder. Başlıca kayaçlar traverten, kumtaşı, radyolorit, kireçtaşı, metalav, gabro, sipilit, lisfanit, serpantinit ve mermerlerdir. Hakkari Bölümü, Arabistan, Avrasya levhalarıyla Anadolu levhasının tektonik hareketlerinin bir ürünüdür. Bu levhaların orta eosen ve miyosende (3. zaman sonları) birbirlerine yaklaşması sonucunda gelişen perokzismal (Toplu yükselme), nitelikli orojenez (Dağ Oluşumu) fazları ile tektonik çatı sağlanmıştır. Bu yapısal hareketler sonucunda bölüm kuzey-güney yönlü, tektonik kuvvetlerin etkisinde kalmış otokton birimlerin üzerine allokton örtüleri ile ilerlemiştir. Bundan dolayı bölüm Alp Himalaya orojenezinin bir HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 21 devamı niteliğinde gelişip faylar, kıvrımlar, yapraklanma ve heyelanlara çokça sahne olmuştur. Hakkari kütlesinin yapısını, kuzeyde ve merkezde paleozoik döneme ait kristallen şistler, güneyde ve doğuda daha ziyade kretase-eosen kalkerleri oluşturur. Bununla beraber, yukarıda da ifade edildiği gibi yapısı oldukça karmaşıktır. Burada jeolojik devirlerin birçok teşekkülleri geniş şekilde temsil edilmektedir. Kütlenin güneybatısında çimentolaşmış konglomeralar ile konglomeralı gre (kum taşı) ve kırmızı kumtaşları hayli kalın bir tabaka görünümünde olup kalınlıkları iki kilometreyi bulmaktadır (Saraçoğlu, 1989). Hakkari kompleksi Üst Kretase-Paleosene ait olup güneyde önemli bir şaryajla sınırlandırılmıştır (Altınlı, 1963). Hakkari il sınırları içerisinde yüksek dorukları tek tepeler şeklinde görmek mümkündür. Bu güne intikal etmiş olan eski peneplen parçalarının yükseklikleri; Hakkari çevresinde 2500-3000 m’ye çıkmaktadır. Sahada Mesozoyik-Oligosen kıvrım paroksizmasını takip eden safhada, özellikle de Oligosen’de bu yeni kıvrımların aşındırıldıkları ve böylece havzalarda Oligosen’de kullanılan depolarının oluştuğu söylenebilir. Miyosen kıvrımlanmasından sonra ise, aşınım sahasının bu kıvrımları da kapsamak suretiyle genişlediği ve Pliyosen sonlarında bütün sahanın bir peneplen haline geldiği sanılıyor. Bugünkü morfolojik manzara, işte bu Post Miyosen penepleni yükselmesi ve derin vadilerle yarılması sonucu ortaya çıkmış gibi görünmektedir (Arınç, 2007). Doğu Anadolu Bölgesi Neotektonik dönem başlarında (Orta Miyosen’de) bir peneplen görünümündeydi (Güner-Şaroğlu, 1987). Orta Miyosen’de bölge, kuzey güney yönlü bir tektonizmanın baskısı altında sıkışmaya başlayınca kıvrım ve kırıklar oluşmaya, topografya hızla dalgalanmaya ve değişmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak peneplen yerini rejiyonal bir yükselmeye bırakmıştır. Neotektonik dönem boyunca Doğu Anadolu’da kıvrımlar, bindirmeler, açılma çatlakları, sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı faylar gelişmiştir (Şaroğlu-Yılmaz, 1986). Hakkari Bölümü’nü etkileyen epirojenik hareketlerin ana hattının, bölüm dışında ki Muş Ovası’yla Van Gölü’nün güneyinden geçen fay veya faylar sistemi teşkil etmiş olmalıdır. Belirtilen sistemin güney tarafındaki saha yükselirken, kuzeyindeki havzalar çökmüştür (Kaya, 2008). 22 HAKKARİ Harita 2: Hakkari ili jeoloji haritası Güneydoğu Anadolu bindirmesinin en doğu ucunda, kuzeybatı-güneydoğu genel doğrultusunda uzanan sağ yönlü, doğrultu atımlı Şemdinli-Yüksekova aktif fay zonu yer almaktadır. Bu fay zonu Güneydoğu Anadolu bindirmesiyle İran’daki Zağros kuşağı arasında doğrultu atımlı bir transfer fayı niteliğindedir. Birbirini aralı sıçramalı olarak tümleyen beş altı faydan oluşan bu zonun Türkiye sınırları içerisindeki uzunluğu yaklaşık 100 km’dir. Şemdinli-Yüksekova fay zonu İran sınırları içinde yer alan ve ülkenin önemli aktif faylarından olan Piranşah fayının devamında yer alır (Şaroğlu-Emre-Boray, 1987). Şemdinli-Yüksekova fay zonunun son yüzyılda orta büyüklükte depremler ürettiği bilinmektedir (Kaya, 2007). Hakkari Toroslarının ana çatısını oluşturan Cilo Dağı ve çevresinin jeolojik yapısı, tektonik hareketler ve aşınmalarla yakından ilgilidir. Bölgedeki yassı platolar, tersiyer tabakalarından oluşur. Sivri dorukların temeli sert volkanik oluşumlar, güneydeki basamakların temeli ise triyas tabakalarıdır. Cilo Dağı ve çevresinin kuzeyindeki, Yüksekova çöküntü alanı ile Büyük Zap oyulma ve boşalma alanları ortaya çıkmıştır (Altınlı, 1966). Hakkari şehri, Nümmülitli kalker şariyajı esnasında vuku bulmuş bir graben içine kurulmuştur. Katolar fay hareketinin neticesidir. Belki de Zap suyu yatağını bir fay boyunca açmıştır. Zap’ın kolları olan Halili Deresi, Dezi Deresi muhtemelen fay dereleridir. Kuaterner’de umumî bir yükselmeye (vadi yamaçlarındaki konglomera taraçaları) ve kırılmaya tâbi olmuştur. Bu kırılma esnasında Sümbül dağı Mere dağından ayrılmıştır. Sümbül Dağının cenup yamacı şimaline nazaran daha fazla yükselmiştir. Sümbül dağı için bu kısa tektonik müşahedeler, Kretase ve Nümmülitik sedimentlari ihtiva etmeyen, Çarçal Dağı istisna edilecek olursa, Hakkari’nin diğer dağ silsileleri için de aynıdır (Hakkari Çev. Dur. Rap., 2008). Hakkari ilinin doğu kesimleri ve İran sınırındaki Bernuvaz köyünde benzer görünürdeki Üst KretasePaleosen üzerinde belirli olmayan açısal diskordansla duran, çoğunlukla kırmızı ve yanık kırmızı renkli fliş, marn, kumtaşı, çakıl kumtaşı, kumlu çakıltaşı ve tali önemde kireçtaşı nöbetleşmesinden yapılmıştır. Tabakalanma her zaman belirgin değildir. Alttaki benzer temelden yeşil kayaç ve şişkin kireçtaşı merceklerinin yokluğu ile ayrılır (Altınlı, 1966). HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 23 2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ Hakkari ili yeryüzü şekilleriyle ön plana çıkan ve bir bütün olarak yüksek bir bölge olması nedeniyle farkındalık yaratan bir ilimizdir. Zira ilin %80’den fazlasının dağlık alanlardan oluşması bölgeye şekilsel bir zenginlik kattığı gibi, görsel anlamda da bir zenginlik sağladığı muhakkaktır. Sıradağların geniş yer kapladığı Hakkari, dünyanın çok az yerinde görülebilecek derin vadilere sahiptir. Bu derin vadilerden hızla akan akarsular ki, özelliklede ilkbahar aylarında kar erimeleri ile birlikte suların yükselmesi neticesinde, görsel bir şölene ev sahipliği yapmaktadır. İlde yer alan yüksek dağlık alanlar genel olarak doğu-batı doğrultusunda sıralanmış olmakla beraber, sahanın orta miyosende topyekun yükselmesi esnasında Zap Suyu ve onun yan kolları dağlık alanı kuzey-güney yönünde yararak dik ve derin vadilerin oluşmasına neden olmuştur. Şüphesiz dağların ve derin vadilerin varlığı ildeki düz ve ovalık alanların varlığını sınırlandırmış ve %2’ler gibi çok küçük bir alanda kendine yer bulmalarına neden olmuştur. 2.1. Dağlar Türkiye’nin güneydoğu ucunu oluşturan, doğuda İran ve güneyde Irak sınırına kadar uzanan Hakkari ili, Türkiye’nin en arızalı topografyaya sahip Dağlık alanlardan genel bir görünüm dağlık yörelerinden biridir. Doğu Anadolu Bölgesinin güneydoğusunu oluşturan ve “Hakkari Yöresi” olarak adlandırılan bu alan kuzeyden Asya ve güneyden Arabistan platformlarının bir birlerini itmeleri veya diğer bir ifadeyle yaklaşmaları neticesinde sıkışmış ve yer yer kıvrımlar oluşturmak ve yer yerde kırılmak suretiyle yükselmiştir. Yükselen bu dağlık alanlar genellikle kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanan akarsularla parçalanmış çok dik ve derin vadilerin oluşmasına neden olmuştur. Şüphesiz yörenin bu oluşum sürecinin jeolojik zaman dilimi içerisindeki yerinin yeni sayılması ve maruz kaldığı basınç, morfolojik bir birim olan ovalık alanların son derece sınırlı alanlarla temsil edilmesine neden olmuştur. Bilindiği üzere sıradağ oluşumunun önemli bir bölümü 3. Jeolojik dönemde gerçekleşmiştir. Oluşumunu büyük ölçüde 3. ve 4. jeolojik devirlere borçlu olan ülkemiz bu nedenle genç bir yapıya sahiptir. Hakkari ili bu özelliğin belirgin olarak görülebileceği bir yerdir. Dağların yüksek ve sivri dorukları, derin uçurumların olduğu vadiler, düzlük sayılabilecek alanların azlığı, engebenin çok fazla oluşu bunun en açık göstergesidir. Türkiye’de Alp-Himalaya Kıvrım Sistemi içerisindeki sıradağlar, kuzeyde Kuzey Anadolu Dağlarını (Karadeniz’e paralel uzanan), güneyde 24 HAKKARİ ise Toros Dağlarını oluştur. Hakkari il sınırları içerisindeki dağlar bu uzantının devamı olup Güneydoğu Torosları olarak bilinmektedir. Doğuya doğru genel olarak yükselme gösteren ülkemiz sıradağları Hakkari ilinde doruk noktasına ulaşır. Bu sistem içerisindeki Cilo Dağı (4.135 m), ülkemizdeki sıradağlar içerisinde en fazla yükseltiye sahip dağdır. AlpHimalaya Kıvrım Sistemi içerisinde şekillendirilmiş olan Hakkari dağları, Arabistan, Anadolu ve Avrasya levhalarının hareketi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu durum, Güneydoğu Toroslar’ın doğu ucunu oluşturan Hakkari Dağlarını engebeli bir hale getirmiştir. Harita 3: Hakkari ili fiziki haritası Doğu ve güneydoğuya gidildikçe yüksekliği daha da artan bu dağlar, yukarıda da ifade edildiği üzere, buzul dağı olarak da bilinen Cilo Dağı’nın Reşko Tepesi’nde (Uludoruk) en yüksek noktasına ulaşmıştır. Hakkari ilinin en yüksek noktasını oluşturan bu tepe, Türkiye’nin en yüksek ikinci doruğudur. 4.060 metre yüksekliğindeki Suppa Durek’ten başka 3.800 metreyi aşan birçok tepenin yükseldiği Cilo Dağı’nın güneydoğusunda, İkiyaka Dağı olarak da anılan Sat Dağı yer alır. Hakkari Dağları ile çevresindeki başlıca yükseltiler Samdi, İncebel, Tanintanin, Altın, Sümbül, Mordağ ve Çimen dağlarıdır (Kaya, 2007). HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ İlin dağlık ve arızalı bir saha olması bazı kısımlarında ani yükselmelere (3.500-4.000 m) neden olduğundan vadi tabanlarının bile 2.000 m’nin üzerinde yer alması sonucunu doğurmuştur. 2.000 m’nin üzerinde yer alan bu vadi tabanlarında yerleşmeler seyrek olarak bulunur. Hakkari bölümü genelde dağlık ve arızalı sahalardan oluştuğu için geniş alanlar yerleşmeden yoksun ve ıssızdır (tenhadır). Alp-Himalayaların ülkemizdeki bağlantı kuşağı durumundaki Toroslar’ın en görkemli kısmını teşkil eden Toros Dağlarının doğu kanadında yer alan ve Dış Doğu Toroslar olarak ifade edilen bu dağlar, Bitlis sınırından sonra Hakkari Dağları ismini alır ve İran sınırına kadar devam eder. Dağlar burada doğu-batı doğrultulu uzanır. Ancak yer yerde bu uzantılar, güney-kuzey doğrultulu derin vadilerle parçalanır. Bitlis’ten başlayıp İran sınırına kadar uzanan bu dağlar, batı-doğu yönünde uzanan Hakkari Dağlarının Hakkari il sınırları içinde kalan kesimleri Zap, Avarobaşin vadileri ve Yüksekova Çöküntü Havzası ile parçalanmıştır. Çok yüksek bir kabartı oluşturan bu sıradağlar, doğuya doğru gittikçe genişler. Bazı kolları, kuzeye ve güneye doğru uzanan bu silsilenin güney kesimleri daha da yüksektir. Habur ve Zap su- Harita 4: Hakkari ilinde dağlık alanlar 25 ları ile bunların kolları, bol yağış alan ve yüksekliği çoğunlukla 3.000 metreyi geçen bu yüksek dağlardan beslenmektedir. Sulara karşı direnci az olan kalkerler içinde Türkiye’de eşine rastlanmayan derinlikte ve sarplıkta vadiler oyulmuştur. Bazı yerlerde bir duvar gibi dik olan derin ve sarp yamaçlı vadilerin arasında kalan sırtlar, Zap Suyu’nun batısında kalan 26 HAKKARİ Harita 5: Hakkari ilinin uydudan görünümü kesimi, kuzey-güney yönünde bölümlere ayırmıştır. Bu dağ gruplarının en önemlisi 3.000 m üzerindeki Konaklı Dağı’dır. Bu bölümde yer alan platolarda engebe az olmasına rağmen yükselti nedeniyle yerleşik yaşam oldukça sınırlıdır. Hakkari ilini kabaca ortadan ikiye bölen Zap Suyunun doğusunda kalan dağ kütlesi, kuzeydoğu ve güneydoğu yönünde açılarak İran ve oradan da Irak sınırına kadar uzanır. Bu yöre Sümbül, Mere ve Cilo dağ kütleleriyle başlar, doğuya doğru gidildikçe yükselir. Bu bölümde dik, sarp ve bitki örtüsünden yoksun çok sayıda doruk bulunur. Bunların başlıcaları Kisara Dağı (3.500 m), Suppa Durek Dağı (4.060 m), Köşedireği Dağı (3.700 m) ve Cilo Dağıdır. Bölgenin en yüksek noktası olan 4.135 m yükseltili Reşko (Gelyaşin ya da Uludoruk) Tepesi bunların en önemlileridir (Yurt Ansiklopedisi 1982), (Kaya, 2007). Ana dağ gruplarını oluşturan bölgenin dışında Maunsell Sivrisi 3.850 m ve Gelyano Tepesi 3.650 m ise asıl kütleden ayrılarak kuzey yönünde uzanan bir kol üzerindedir. Hakkari dağ silsilesinin Şemdinli yöresinde kalan kısımları da oldukça sarptır. Cilo ve Şemdinli yörelerindeki yüksek dağlardan kaynağını alan ve güney yönünde akan akarsular, bu yörede- ki kalkerli toprakları zamanla oyarak birtakım sarp bölmelere ayırmıştır. Cilo Dağının güney-batı yönünde uzanan ve engebeli olan bu kütle üzerinde 3.000 metreyi geçen çok sayıda doruk vardır. 3.250 m yükseltili Beridalo ve Yekboy Dağları, 3.250 m yükseltili Samur Dağı, 3.460 m yükseltili Gare Dağı bunların başlıcalarıdır. Avarobaşin Çayı (Rubareşin) ile Şemdinli Çayı arasında, geniş ölçüde volkanik kayalardan oluşan Sat Dağları (İkiyaka Dağları) uzanır. Bu dağların en önemli dorukları 3.540 m yükseltili Sat Dağı ile 3.356 m yükseltili Gevaruk Dağı’dır. Şemdinli Çayı ile Hacıbey Deresi arasında uzanan Karadağ ise doğuya doğru yönelerek İran-Türkiye sınır dağları ile birleşir. Hakkari’de, Nehil Vadisi ile Şemdinli’nin doğusunu kaplayan dağlar, Türkiye-İran sınırı üzerinde bulunur. Bu bölümde güneyden kuzeye doğru 3.150 m yükseltili Çimen Dağı, 2.954 m yükseltili Karacadağı, 3.008 m yükseltili Beyazdağ ve 3.807 m yükseltili Mordağ en önemli doruklardır. Yüksek dorukları kar ve buzullarla kaplı olan dağ silsilesi, genellikle çıplak olup güneye bakan bölümlerinde ve yer yer vadi yamaçlarında meşe ve ceviz ağaçlarına rastlanır (Yurt Ansiklopedisi, 1982), (Kaya, 2007). HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Hakkari Dağları Şekil 1: Hakkari İlinde Yükseltisi 3.000 Metrenin Üzerinde Olan Bazı Dağlar Cilo Mergan Dağı 3008 Beyazdağ 3150 Çimen 3250 Beridalo ve Yekboy 3250 Sümbül 3356 Gevaruk 3460 Gare 3500 Kisara 3540 Sat 3630 Karadağ 3700 Köşedireği 3807 Mordağ 3818 Sandil Suppa Durek 4135 4060 Cilo (Buzul) 4500 4000 3500 3000 2500 2000 1500 1000 500 0 27 28 HAKKARİ 2.2. Hakkari’nin Vadi ve Ovaları Hakkari yöresini kaplayan Doğu Toroslar, neojen ortalarından aşınmış, daha sonra şiddetli yükselmelere uğramış ve kubbeleşmiş dağlardır. Yüksek yerlerde buzul oyma ve birikintileri ortaya çıkmıştır. Buzulların çekilmesinden sonra, akarsu oymaları sonucu, derin karstik vadiler oluşmuştur. Bu vadiler Zap, Nehil, Avarobaşin, Şemdinli ve Hacıbey vadileridir. Havaril Dağları’nın güney yamaçlarından başlayan Zap Vadisi, ülkemizin en derin ve dar vadilerinden birisidir. Başkale civarında Hakkari il sınırları içine giren vadi, Nehil Vadisi ile birleşinceye kadar sınır boyunca devam eder. Cilo Dağı’nın kuzeyinde Nehil Vadisiyle birleştikten sonra güneybatıya döner, genişçe bir yay çizerek Altın Dağlarıyla Samur Dağları arasında geçer ve Çukurca yöresinde Irak topraklarına girer. Zap vadisi yer yer yarma vadi, yer yer de henüz gelişimi tamamlanmamış (U) profilli vadi şeklindedir. Bu nedenle, vadinin hiçbir yerinde geniş tarım alanları yoktur. Vadi yamaçlarında, bölgenin yükselme hareketiyle uyumlu olarak sekiler oluşmuş ise de buralar Zap Suyu ve Vadisi Harita 6: Yüksekova ve yakın çevresi HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ çoğunlukla yüzeyin yontulması sonucu birikmiş taş ve molozlarla kaplıdır. Bu düzlüklerde tarım yapma olanağı yoktur (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Yukarıda da ifade edildiği üzere Zap, oluşturduğu derin ve dar vadiden dolayı, tarım alanlarını çok sınırlandırmıştır. Akarsuyun oluşturduğu küçük tarım alanları ve yapay taraçalar dışında tarıma elverişli alan hemen hemen yok gibidir. Bu alanlarda da çoğunlukla, buğday ve arpa ekilmektedir. Ayrıca elma ve dut üreticiliği başta olmak üzere, bağcılıkta yapılmaktadır. Ancak sayıları az da olsa son yıllarda meyve ağacı çeşidi ve bahçe sayısında bir artış görülmektedir. 29 Hakkari’nin en önemli düzlüklerinden biri olan Yüksekova Türkiye’nin en yüksek ovaları arasındadır. Yüksekova tarım ve hayvancılık için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Geniş bir alana yayılan Yüksekova’nın yükseltisi 1.900 metredir. Genişliği 15 kilometre, uzunluğu 40 kilometredir. Bu ovanın doğusundaki dağların güney yamaçlarından başlayan Nehil Vadisi diğer önemli bir vadisidir. Vadi önce güneybatı, sonrada batı yönünden uzayarak geniş bir yayçizer. Başlangıçtan hemen sonra tabanı genişler ve geniş bir düzlük ortaya çıkar. Bu düzlüğe Gevar Ovası adı verilir. Ovanın, batı ucunda vadi, yeniden 30 HAKKARİ Hakkari dağları ve vadiden bir görünüm HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 31 Harita 7: Hakkari kenti ve yakın çevresindeki yaylalar daralır ve bir boğaz şeklini alarak Zap Vadisiyle birleşir. Doğu Toroslar’ın en büyük düzlüğü olan Gevar Ovası, Nehil vadisinin geniş düzlüğünün oluşturduğu ovadır. Burası eskiden kapalı bir havza iken Nehil Suyu vadisinin yatağı derinleşerek zamanla Zap suyu vadisi ile birleşmiştir. Çöküntü oluğu olması nedeniyle Doğu Torosların en büyük düzlüğüdür. Nehil suyu boyunca uzanan ovanın uzunluğu, yaklaşık 30 km’dir. Genişliği ise 5 ile 10 km arasında değişmektedir. Yüzölçümü 175 km² dolayındadır. Ova genellikle düzdür, ama ortasından geçen Nehil Suyu’na yakın yerlerde eğim çok düzensizdir. Alüvyal topraklarla kaplı olan ova, çok verimlidir. Nehil Suyu’na, ovada katılan derelerin suyu çok fazladır. Mart sonlarında çevre dağlardaki karların erimesiyle, ovanın geniş bir kesimi göl olur. Kısa bir süre sonra sular çekilir. Sular çekilince çok gür çayırlar yetişir. Suların çekilmediği bazı yerlerde yaz boyunca kalan bataklıklar oluşur. Yaklaşık 1.900 metre yükseltili Gevar Ova’sında kışlar çok sert ve uzun geçmektedir. Yüksek dağlarla çevrili olduğundan ova yüzeyinde yoğun atmosfer hareketleri görülmez. Ağır soğuk hava, ova yüzeyine çöker. Ancak, yaz aylarında öğle üzeri havanın ısınıp yükselmesiyle etkili sıcaklar görülebilir. Yükselti ve iklim koşullarının elverişsizliği nedeniyle, ovanın tamamı tarıma elverişli değildir. Çayır ve meralardan oluşan bu kesimler özellikle hayvancılıkta önemlidir. Ova’da kış ayları soğuk geçtiğinden meyve ağaçları kış soğuğuna karşı pek direnemezler ya da direnen türlerde görüldüğü üzere rekolteleri çok düşük olur (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Nordüz Platosu’nun güney yamaçlarından başlayan Habur Vadisi, Karacadağ, İncebal Dağı ve Tanin Dağı ile Türemiş, Konak ve Altın Dağları arasında kalan, suya direnci az şistler ve eosen kalkerleri 32 HAKKARİ üzerinden oluşmuştur. Habur Vadisi, Beytüşşebap’a dek güneybatı yönünde, daha sonra güney yönünde uzanarak, Irak topraklarına girer. Irak sınırı yakınında vadi tabanı biraz genişlemekteyse de, genellikle dar ve geniştir. Hiçbir yerinde geniş tarım alanları yaratmaz. Habur Vadisi’nin, Beytüşşebap’tan sonra ki kesimlerinde, vadinin her iki yanında şerit halinde uzanan tarlalarda, başta mısır olmak üzere buğday ve arpa ekimi yapılır. Biraz da dut, elma ve üzüm yetiştirilir. Doğal ya da yapay olarak açılmış taraçalarda genellikle buğday ekilir. İkliminde etkisi ile, bitkisel üretim, daha yükseklerde bütünüyle ortadan kalkar. Yerini hayvancılık alır (Yurt Ansiklopedisi, 1982). İl sınırları içindeki uzunluğu fazla olmayan bir diğer vadi ise Avarubaşin Vadisidir. Çok dar ve derin olan bu vadi, Sat Dağı’yla, Cilo Dağı arasındaki kalkerli ve volkanik alanda, genellikle boğaz şeklinde uzanan bir yarma vadidir. Sat Dağı’yla, Cilo Dağı’nın birleştiği sırtın batı yamaçlarından başlayan vadi, çok geniş bir yay çizerek Dağlıca’dan geçer Irak’a girer. Dağlıca yöresi ile sınıra yakın yerlerde, küçük tarım alanları vardır. Bu kesimlerde az miktarlarda buğday, arpa ve mısır ekilmekteyse de, daha çok hayvancılık yapılmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982). İl sınırları içerisinde yer alan vadilerden bir diğeri ise Şemdinli Vadisidir. Şemdinli yöresi, Hakkari’nin en engebeli kesimlerinden biridir. Gerçek bir yarma vadi olan Şemdinli vadisi çok dar ve diktir. Yer yer, vadi tabanı ile vadi yamacının en üst noktası arasındaki yükselti farkı 1.000 metreyi bulur. Vadide, düşeye yakın diklikler gösteren uçurumlar az değildir. Hem yamaçlar hem de vadi, kopan ve yuvarlanan kayalarla, taş parçalarıyla doludur. Bu kesimin volkanik ve kalkerli yapısı nedeniyle vadide pek çok mağara oluşmuştur. Mağaraların içlerinde, “kapan” adı verilen patikalar geçer. Şemdinli Vadisi’nin, il sınırlarına dek olan bölümünde tarım alanları bulunmaz (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Irak, ‹İran ve Türkiye sınırlarının birleştiği noktadan başlayan Hacıbey Vadisi, Karadağ’ın güneyinde, Irak’la sınırı oluşturacak şekilde, güneybatı yönünde uzanır. Hacıbey Vadisi’nin oluşturduğu havzaya Gerdi adı verilir. Bu yöre, Hakkari bölgesinin en alçak kesimidir. İklim özellikleri, öbür yörelerden oldukça farklıdır. Yazlar daha sıcak, kışlar daha yumuşak geçer. Bu nedenle, Hacıbey Vadisi’nin il sınırları içerisindeki bölümünde bulunan tarım alanlarında, buğday, arpa, mısır ekimi yanında, yaz sebzeciliği ve meyvecilik de yapılmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Şemdinli HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 33 34 HAKKARİ 2.3. Hakkari’nin Plato - Yaylaları İldeki dağlık alanlar ve onların arasında oluşmuş muhteşem vadiler kadar olmasa da platolarda ilin diğer önemli bir yeryüzü şeklidir. İlde platolar ya da beşeri yaşamda yaygın olarak kullanılan ismi ile yaylalar, özellikle hayvancılık adına önemli bir ekonomik getiri iken 1990’lardan sonra yörede başlayan sosyal huzursuzluklar nedeniyle bu özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Ancak son yıllarda özellikle turizm adına olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Yaylalar birer turizm çekiciliği olarak kullanılmakta ve bu kulanım hızla ulusal bir organizasyon haline gelmektedir. Hakkari il alanının, %10,3’ü platolarla kaplıdır. III. Zamanın sonlarında Avrupa ve Asya dağlarının birbirlerine yaklaşmasıyla yükselen bölgede kalkerli ana yapı, iklim ve suyun etkisiyle kubbeleşmeye başla- Barçelan Yaylası mıştır. Kubbeleşmenin başlamasıyla, toprakların, suya, buzul ve ısı farkına dayanıksız yerleri, vadi ve çöküntü olukları şeklinde oyulmuştur. Böylece, dar boğaz ve çöküntü alanlarıyla parçalanmış geniş plato düzlükleri ortaya çıkmıştır. Bunların en önemlileri Mirgezer, Faraşin ve Mendin platolarıdır (Yurt Ansiklopedisi,1982). Berçelan Yaylası ve çevresi dağcılık, kayakçılık, doğa yürüyüşü imkânlarına, güzel floraya sahip bir alandır. Berçelan Yaylası diğer yaylalar gibi yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettikleri, geleneksel kara çadırları ile yaşadıkları bir yayladır. Hakkari’ye 18 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bodur ağaç ve ağaçlıkları dışında önemli olan bir doğal bitki örtüsü yoktur. Yükseltinin 2.000 m’ye düştüğü yerlerde, çayırlarla HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ kaplı yaylalık alanlar bulunur. Buralarda daha çok hayvancılık yapılır. Yer yer arpa ve buğday ekilmekte ise de, yazların çok kısa olması nedeniyle pek önemli boyutlarda değildir. Yörede bulunan önemli yaylalar ise şunlardır: Çölemerik’te Mergan, Bala, Avahark, Bilmizid, Berçelan, Çalesor, Kanikurkan, Kanimehan, Vareberzikan yaylaları; Çukurca’da Sereseve, Semedar, Meydan-ı Melhem yaylaları; Şemdinli’de Helane Yaylası; Yüksekova’da Ceyter, Mirgezer, Meydan-ı Belek, Mordağı, Vargeni Yaylalarıdır (Yurt Ansiklopedisi, 1982), (Kaya, 2007). Bu önemli platoların dışında Hakkari’de özellikle Yüksekova yöresinde bulunan Gevar Plato’su ekonomik etkinlikler açısından önemlidir. Bu platoda zengin çayırlarla kaplı, geniş yaylalara “Zoma” adı verilir. Bu kesimler ilde hayvancılık yapılan önemli yerlerdendir. 35 36 HAKKARİ 2.4. Hakkari’nin Akarsuları Hakkari’nin akarsu drenaj sistemini ve bugün oluşumunu büyük ölçüde tamamlamış vadi tabanlarını mevcut akarsu yapısıyla izah etmek oldukça güçtür. Zira Türkiye’nin bir çok bölgesinde olduğu gibi Hakkari Yöresinin akarsu sitemini anlamak için geçmiş dönemleri irdelemek gerekmektedir. Çünkü kuaterner’de bir yandan meydana gelen genç tektonik hareketler, bir yandan meydana gelen volkanizma olayları ve diğer yandan iklim özelliklerindeki büyük değişiklikler yöredeki akarsu şebekesinin hemen hemen son şeklini almasını sağlamıştır. Bu akarsu şebekesi, Plio-Kuaterner’den daha yaşlı değildir (Ardos, 1992). Esasen Pleistosen’de hüküm süren buzul (glasyal) ve buzul arası (interglasyal) dönemlerde iklimde birçok salınımlar meydana gelmiş ve bunun sonucunda serin-yağışlı ve sıcak-kurak dönemler birbirini takip etmiştir. Bu da akarsu şebekesinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Holosen de ise iklimin daha ılıman bir özellik göstermesinden ve morfolojik etkenlerin daha durgun (Erol, 1979) olmasından dolayı akarsu şebekesinde önemli değişiklikler olmamıştır. Hakkari’de akarsu ve köprü Bu bağlamda Hakkari incelendiğinde özellikle topografyasından kaynaklanan bir takım sınırlılıklardan dolayı Zap Suyu hariç büyük akarsuların oluşmasına izin vermemiştir. Çünkü ilin tamamında arazinin dik ve eğim derecesinin yüksek olması başta vadi tabanlarının dar, kırıklı ve kısa mesafede kesintilere uğramasına neden olmuş ve bu durum da ilde büyük akarsuların oluşmasını engellediği gibi boylarının da kısa olmasına neden olmuştur. Ancak her ne kadar yörenin yeryüzü şekilleri ulusal anlamda büyük akarsuların oluşmasına izin vermese de mevcut akarsular taşıdıkları su miktarı ve yıl boyunca sürekli akış göstermeleri bakımından önemli akarsulardır. Şüphesiz taşıdıkları su miktarı ve süreklilikleri ile Hakkari’ye kattıkları değer açısından incelendiğinde tablonun olumlu olmadığı görülmektedir. Çünkü akarsuların aktığı vadi tabanlarının dar ve derin olması ve bu vadi tabanlarında verimli alüvyal tarım alanlarının oluşamaması, suların olumlu etkilerini azaltmıştır. Hakkari’deki akarsular incelendiğinde başlıca akarsuları Dicle Irmağına katılan Büyük Zap ile Büyük Zap’a karışan Avarobaşin, Şemdinli ve Hacıbey sula- HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ rı olduğu görülmektedir. Bunlardan il için en önemli akarsu olan Zap Suyu, Van il sınırları içerisinde Haravil Dağı’nın kuzey yamaçlarından doğar ve güney batı yönünde akarak Albayrak’a, oradan güneye dönerek Başkale’nin doğusundan Hakkari il sınırlarına girer. Hakkari iline girinceye kadar, çok geniş düzlükler oluşturan Başkale Ovası’nın orta-sından akar. Bu ovalar Hakkari’de Bağışlı yöresine kadar uzanır. Bu bölgede vadi pek derin değildir. Büyük Zap Suyu, Mordağ’ın batısına geldiğinde çok derin ve dar bir yarma vadiye sokulur ve yeniden güneybatı- Avaşin Akarsuyu ya yönelir. Mordağ’ın batı ucunda Yüksekova’nın kuzeydoğusundaki sınır dağlarından kaynaklanan Nehil Suyu ile birleşir. Karadağ ile Cilo Dağı arasındaki dar vadi boyunca akan Büyük Zap Suyu, Hakkari il merkezinden sonra geniş bir yay çizerek Samur Dağı’nın çevresini, batı-güneydoğu yönünden geçer ve Çukurca yöresinden Irak sınırlarına girerek yurdu terk eder. Büyük Zap Suyu’nun ülke sınırları içindeki uzunluğu 180-190 km’dir. Bunun, yaklaşık 100 km’lik bölümü Hakkari il alanında kalmaktadır. Karlarla örtülü yüksek dağlarla çevrili olduğundan suyu her mevsim boldur. Hakkari’nin Şemdinli ve Dağlıca yörelerinin sularını toplayan Avarobaşin ve Şemdinli suları ile Hacıbey Deresi de Büyük Zap Suyu’nun kollarıdır (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Avarobaşin Suyu Cilo Dağı’yla Sat Dağı arasında kalan çöküntü havzasının sularını toplar. Batıdan güneye, geniş bir yay çizer ve yaklaşık 35 km sonra Irak topraklarına girer. Şemdinli Suyu, İran-Türkiye sınır dağlarından çıkar; genellikle batı yönünde 50 km akar ve Irak sınırlarına girer. Avarobaşin ve Şemdinli suları, Irak topraklarında birleşerek Büyük Zap Suyu’na karışır. Hacıbey Deresi, Türkiye, Irak ve İran sınırlarının birleşme noktasındaki sınır dağlarından kaynaklanır. Irak sınırı boyunca, güneybatı yönünde akar. Hakkari il topraklarından çıkmadan önce, Irak’tan gelen Rubarı Suyu’nu alır ve Irak topraklarına girer. Irak topraklarından Büyük Zap Suyu’na karışır. Bu suların rejimleri düzensizdir; mayıs ve haziran 37 aylarında karların erimesiyle birlikte sular kabarır ve taşkınlar oluşturur (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Hakkari’de Zap ve Habur akarsuları dışında daha kısa boylu ve az su taşıyan akarsular ise çoğunlukla yatakları boyunca küçük alüvyal birikintiler oluşturmaktadır. Genellikle fay ve şaryaj hatlarını takibeden bu akarsular dar ve derin vadiler içinden akarlar. Yukarıda belirtilen akarsuların tamamının yıl içinde akışları mevcuttur. Bunların dışında yağış dönemlerinde akışa geçen geçici akarsular da yer almakta olup çoğunlukla eğim derecesinin azaldığı alanlarda kaybolurlar. Yıl içerisinde sürekli ve geçici olarak akan akarsuların tamamına yakını sularını Dicle nehrine boşaltırlar. Hakkari’de akarsuların yıl içindeki akışlarına bakıldığında, Nisan-Mayıs kısmen de Haziran ayları en fazla suyun taşındığı aylar olarak karşımıza çıkarken, kış mevsimi en az suyun taşındığı dönemdir. Nisan-Mayıs aylarındaki artışın sebebi eriyen kar suları ve ilkbaharda düşen yağmur şeklindeki yağışlardır. Hakkari’de yer alan daimi ve geçici akarsulara rağmen sulama suyu ihtiyacı karşılanamamaktadır. Bunda en önemli faktörler, akarsuların aktığı vadilerin derin olması, yaz kuraklığı, akarsu boylarının kısa oluşu ve yeterli altyapı (kanal, kanalet, gölet, baraj) oluşturulmayışıdır. Hakkari bol yağışlı bir saha olmasına karşın su bolluğunu ifade eden doğal göller, yapay göl ve göletler ve baraj göllerinden büyük ölçüde yoksundur. 38 HAKKARİ Hakkari’de buzul gölü HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 39 2.5. Hakkari’nin Gölleri Hakkari ili sınırları içerisinde yer alan göller, kapladıkları alan bakımından bölgesel ve/veya ulusal boyutta önemli olmasalar bile fiziki ve biyolojik özellikleri ile yöresel, bölgesel ve hatta ulusal boyutta önemli özellikleri bünyelerinde barındırmaktadırlar. Zira göllerin sahip oldukları bu fonksiyonlar (göl çevresindeki manzara, fauna ve florası) ilin turizmine katkı sağlayabilir. Bilindiği üzere Hakkari Yöresi bir bütün olarak yüksek ve engebeli bir arazi özelliği göstermektedir. Bu durum göllerin genel karakteristiklerini de belirlemiştir. Çünkü ildeki göller küçük oldukları gibi oldukça yüksek kesimlerde oluşmuşlardır. Dolayısıyla ildeki göller ağırlıklı olarak buzul gölleri şeklinde tezahür etmişlerdir. Hakkari’de özellikle Cilo, Sat ve Karadağ üzerinde buzul ve krater gölleri bulunmaktadır. Bu dağların yaklaşık 2.600 m’den yüksek yerlerinde özellikle kuzey yamaçlarında büyüklü, küçüklü buzul gölcükleri görülür. Buzul gölcüklerinden bazıları kapalı çanak biçimindedir. Bazıları sonradan akarsuların oyma ve aşındırması ile vadi ağzını bağlamış durumdadırlar. Çanaklaşmış buzul gölcükleri, zamanla buzul göllerine dönmüştür. Buzul göllerinin oluşumunu açıklaması bakımından, bunların en önemlisi Gelyana Gölü’dür. Sert kayalarla oyulmuş bir buzul gölcüğünden oluşmuş Gelyana Gölü, Reşko Buzulu’nun 3 km. kadar kuzeydoğusunda, 2.950 m yüksekliğindedir. Eni ve boyu 250-300 m olan gölün güney ve doğu yamaçları çok diktir. Göl yüzeyinden 100-150 m kadar yüksekte, daha az eğimli kesim başlar. Buraları sürekli kar ve buzla kaplıdır. Eriyen kar suları 100-150m yukarıdan göl yüzeyine düşer. Gölün fazla suları kuzeyde bulunan bir eşiğin çukur yerinden boşalır. (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Ayrıca Cilo Dağlarında bulunan Mirgezer yaylasında Terazi ve Dola Kervan Gölü bulunmaktadır. Gelyana Gölü dışında, Cilo-Sat dağlarının kuzey yamaçlarında, Yüksekova ilçe sınırları içinde kalan kesimlerde Sat Gölleri bulunmaktadır. Sat Gölleri ve çevresinin hem oluşumları hem de görünümleri açısından, yüksek bir turizm potansiyeli vardır. Ayrıca, Karadağ eteklerinde krater gölleri bulunmaktadır. Bunların en önemlileri Çayırlık, Seyithan, Lis, Mavigöl, Ayran, Sarıgöl ve Yeşilgöl’dür. Hakkari’de, merkez ilçeye 7 km. uzaklıktaki Otluca köyündeki dere üzerinde kurulan hidroelektrik santrali çalıştıran küçük bir baraj gölü bulunmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982) 40 HAKKARİ 3. HAKKARİ’DE İKLİM Hakkari yöresinin genel olarak iklim özelliklerine bakıldığında, Doğu Anadolu’nun şiddetli karasal ikliminin bütün bileşenlerinin görüldüğü bir yöre olduğu ve bu bileşenlerin iklim elemanlarına yansıdığı görülmektedir. Bölgenin doğusuna ve kuzeydoğusuna doğru gidildikçe karasallığın şiddeti artmasına karşılık, güneydoğusuna gidildiğinde bu etki özellikle de alçak kesimlerde tedrici olarak azalmaktadır. Bölgenin denizlerden uzaklaşması, yükseltisinin art- Yüksekova’da bahar ması ve bunun yanında yaz ve kış devrelerinde farklı hava kütlelerinin tesiri altında kalması dolayısıyla kışların çok uzun şiddetli ve karlı, yaz mevsiminin ise çok kısa ve oldukça sıcak geçmesine neden olmaktadır. Sıcaklık farkları 25 °C’den fazladır. Zira Ekim sonlarından Mayısa kadar Doğu Anadolu Sibirya üzerinden gelerek bu sahada yerleşen kontinental kutbi hava kütlesinin işgali altında kalır. Bu hava kütlesi soğuk, ağır ve kuru karakterlidir. Yazın ise daha çok HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ güneyden gelen Tropikal hava kütlesinin etkisi altına girer. Ancak bu hava kütlesi bölgenin kuzey doğusunda hiç bir zaman uzun süreli yerleşip kalamaz. Bununla beraber bölümde etkili olan hava kütlesi, yüksek basınçlı, soğuk ve kuru Kontinental Kutbi havanın etkisi altında bulunur (Erinç, 1953). Hakkari’nin ikliminde, enlem, bakı ve topografya şartlarıyla ilişkili olarak, kısa mesafelerde değişiklikler göze çarpar. İlde geniş alanları kaplayan dağlar, yüksek platolar ve bunların arasında uzanan depres- 41 yonlar, kısa mesafelerde birbirlerinden ayrılmaktadır. Bu arızalı rölyef ve yükselti farkından kaynaklanan yerel iklim tipleri ortaya çıkmıştır. Zira bölümde yer alan depresyonlar, yüksek plato ve dağlara göre daha mutedil (ılıman) bir karakter gösterir. Dolayısıyla Çukurca ve Şemdinli gibi ilçelerin sınırları içerisinde kalan derin vadiler ve Yüksekova gibi depresyon alanlarında daha ılıman ve kısmen Akdeniz ikliminin etkisi görülürken, yüksek dağ ve platolara çıkıldıkça az da olsa iklimde bir değişiklik söz konusu olur ve 42 HAKKARİ kış ayları sert ve etkili bir şekilde kendini gösterir. Örneğin Zap Suyunun doğusunda ve batısında kalan yüksek dağlık alanlarda kış devresi uzun, yaz devresi daha kısadır. Ortalama sıcaklıklar depresyon alanlarına oranla daha düşüktür. Karın yerde kalış süresi yüksek kesimlerde artmasına karşılık derin vadiler ve güneye doğru gidildikçe azalır. Bu olumsuzluklar yüksek alanlarda hem yaşamı hem de iktisadi faaliyet- leri etkilemektedir. Bunun yanında, depresyonlarda iklimin müsait olması, tarım alanlarının başta olmak üzere buralarda toplanmasına ve buna bağlı olarak da nüfus ve yerleşme alanlarının bu kesimlerde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Hakkari ili sınırlarında geniş alanların yerleşmeden yoksun ya da seyrek nüfuslanmış olmasında iklimin önemli bir etkisi vardır. İlin sıcaklık ve yağış değerleri oldukça farklı özelikler göstermektedir. İklimin yerleşim yerinin tespiti üzerinde rol oynayan en önemli etkisi kuraklık ve aşırı soğuklardır. Bu konuda 350-250 mm yağış eğrisinin tarla ziraatının sınırını, 75-100 mm.lik yağış eğrisinin de otlaklara dayanan yerleşmelerin sınırını belirlediği ileri sürülmektedir (Tolun Denker, 1977), (Göney, 1995). Kurak iklime sahip çöl bölgeleri ve daima donmuş olan kutup bölgeleri insanların fazlaca yerleşmediği alanlardır. Dolayısıyla iklim doğrudan doğruya yeryüzünde insanların dağılışı üzerinde de rol oynamaktadır (Erol, 1964). Bu anlamda Hakkari İlinde iklim ve özelliklede yüksek dağlık alanların geniş yer kaplaması nedeniyle ilde büyük ölçekli yerleşmelerin gelişemediği ya da gelecekte potansiyel büyüme ihtimali olan yerleşmelerin nereler olduğu daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Hakkari ili meteorolojik elemanlar açısından incelendiğinde ilde başta sıcaklık ve yağış olmak üzere, birçok değişken ili kısmen de olsa çevresinden farklılaştırmaktadır. 42 yıllık rasat verilerinden anlaşıldığı kadarıyla ilde ortalama sıcaklığın 10 °C, en düşük ortalama sıcaklığın -4,9 °C ile Ocak ayında ve en yüksek ortalama sıcaklığın ise 30,7 °C ile Temmuz ayında gerçekleştiği görülmektedir. Ortalama yüksek ve ortalama düşük sıcaklık değerlerine bakıldığında ise, yüksek sıcaklık değerlerinin 30,7 °C ile Temmuz ve Ağustos aylarında, düşük sıcaklık değerlerinin ise -8,4 °C ile Ocak ayında gerçekleştiği görülmektedir. İlin yukarıda verilen sıcaklık değerleri ve aşağıda verilecek güneşlenme süresi, ortalama bulutluluk, kapalı günler gibi değişkenleri incelendiğinde yerleşme ve tarımsal faaliyetler açısından uygun olduğu görülecektir. Ancak unutulmaması gereken, bu değerlerin alındığı rasat istasyonunun denizden yüksekliğinin 1.728 m olduğu gerçeğidir. Bu bağlamda ilde bulutlu gün sayısı incelendiğinde hiçbir ayın 5 gün ya da daha fazla bir değeri ifade etmediği görülmektedir. 43 Yılın tamamında 5 günün altında ve hatta tablo 1 incelendiğinde görüleceği üzere yaz aylarında bu değer 1 günün altına dahi düşmektedir. Dolayısıyla bulutlu gün sayısı az olan ilin güneşlenme süresi uzun, bulutlu günler ve ortalama kapalı günler sayısı ise düşük bir değeri ifade etmektedir. Yine yerleşme ve tarımsal hayat için vazgeçilmez bir değişken olan bağıl nemin ki, özelliklede insan sağlığı için, çok uygun koşullar arz ettiği söylenebilir. Kış ayları hariç bağıl nem %50’ler civarında seyretmektedir. Ancak bağıl nemin uygunluğuna karşılık basınç değerleri oldukça yüksektir. Ortalama atmosfer basıncı 827,5 mb olan ilin yerel atmosfer basınca bütün yıl yüksek değerler ifade eder. Hakkari’de buharlaşmada sınırlıdır. Zira yaz aylarında gerçekleşen buharlaşma özellikle hemen sınır komşusu olan Şırnak’ın Silopi ve Cizre gibi şehirleriyle kıyaslandığında daha da anlamlı olacaktır. Çünkü söz konusu şehirlerde yaz aylarında gerçekleşen aylık buharlaşma miktarı 1000 mm.yi çok aşmaktadır. Oysa Hakkari’de hiçbir ay buharlaşma değeri 350 mm’yi dahi bulamamaktadır. HAKKARİ 44 Yağış değerleri açısından oldukça olumlu bir tablo gösteren ilde yıllık yağış miktarı 789,4 mm gibi oldukça yüksek sayılan bir miktarı ifade etmektedir. AYLAR Rst. Sür. I II III Ortalama Sıcaklık (°C) 42 -4,9 -3,5 Ortalama Yüksek Sıcaklık 42 0,5 1,0 Ortalama Düşük Sıcaklık 42 -8,4 -7,3 Meteorolojik Elemanlar Günlük Ort. Güneşlenme Suresi saat,dak. Ortalama Bulutluluk (0-10) Ort. Bulutlu Günler Sayısı (bult. 2.0-8.0) Ort. Kapalı Genler Sayısı (bult. 8.1-10.0) Ort. Acık Günler Sayısı (bult. 0.0-1.9) Ortalama Yerel Basınç (hPa) Ortalama Bağıl Nem (%) 31 IV V VI VII VIII IX X XI XII Yıllık 1,6 7,9 14,1 20,1 24,8 24,5 19,9 12,7 5,1 1,8 10,0 6,1 12,5 19,1 25,5 30,7 30,7 26,3 18,4 9,9 2,3 15,2 -2,3 3,7 8,9 13,6 18,0 17,7 13,5 7,6 1,0 -5,0 5,1 04:18 05:26 06:03 06:48 09:09 11:58 12:23 11:43 10:18 7:26 5:21 3:54 7:54 31 4,5 4,6 4,8 4,9 3,9 1,9 1,0 0,9 1,1 3,0 4,0 4,6 3.3 31 12.9 12.6 15.9 18.8 20.4 11.6 7.6 6.5 6.9 14.9 13.8 15.1 157.0 31 7.5 6.8 6.8 5.4 2.5 0.4 0.0 0.1 2.2 5.2 6.5 43.4 31 10.5 8.8 8.3 5.8 8.2 18.0 23.4 23.0 14.0 11.0 9.4 164.9 31 828.3 827.0 826.4 826.8 826.8 825.3 823.8 825.0 828.5 831.0 830.8 829.7 827.5 42 70 70 66 Ortalama Buharlaşma (mm) Ortalama Toplam Yağış Miktarı (mm) Ortalama Kar Yağışlı Günler Sayısı Ortalama Kar Örtülü Genler Sayısı Ortalama Sisli Günler Sayısı Ortalama Rüzgar Hızı (m/s) 61 2,0 53 42 37 24.5 35 37 53 63 129,9 246,8 330,6 326,3 232,3 118,6 22,1 41 89,2 105,6 121,3 131,7 66,1 31 10.7 9.4 9.1 2.5 0.1 31 29,9 27,6 23,0 4,4 0,1 42 0,8 0,9 0,7 0,3 0,1 31 1,1 1,2 1,6 2,1 2,0 14,8 2,0 3,9 2,0 1,9 1,9 5,8 1,8 71 54 11,1 59,0 89,4 100,7 789,4 0.0 3.7 8.6 43.3 5,3 23,0 113,3 0,3 0,8 0,8 4,0 1,7 1,4 1,1 1,7 Tablo 1: Hakkari ili iklim değerleri (Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010). Uzun yıllık yağış durumu incelendiğinde yağış miktarının yıllara göre inişli çıkışlı bir özellik gösterdiği söylenebilir. 1970-2009 yılları arasındaki yağış miktarına bakıldığında yağışın en fazla 2003 yılında (1059.7 mm) olduğunu görülmektedir. Şekil 1: Hakkari ili yağış ve sıcaklık grafiği HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Yağışın aylara göre ortalama değerine bakıldığında 131,7 mm ile en yağışlı ayın Nisan ayı olduğu ve en az yağışlı ayın ise 1,9 mm ile Ağustos ayı olduğu görülmektedir. Tablodan da anlaşılacağı üzere en yağışlı ay ile en az yağışlı ay arasındaki yağış değeri oldukça yüksektir. Yaz ayları boyunca yağış değerleri oldukça düşük seyretmektedir. İldeki yağışın seyri bu anlamda tipik bir Akdeniz iklimi yağış grafiğine benzer bir durum arz eder. Haziran ayının ilk günleri hariç, ilde Haziran ayının son 20 günü, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarının tamamında yağış değerinin toplamı ancak 18 mm’yi bulmaktadır. Bu da aylık ortalama toplam yağışın 4,5 mm de kaldığını göstermektedir. Diğer bir ifadeyle dört ayda düşen toplam yağış yıllık yağışın yalnızca %2,3’üne denk gelmektedir. Hatta Haziran ayının ilk 10 gününü de dahil ettiğimizde bu değer toplam yağışın %3.3’ü etmektedir. Görüldüğü üzere yaz aylarında bir yağış sorunu vardır ve bu sorun başta akarsuların taşıdıkları su miktarını ve daha önemlisi tarımsal faaliyetleri önemli ölçüde sınırlandırmaktadır. Yaz ayları en az yağışın düştüğü mevsim olmasına karşın en yağışlı mevsimin ilkbahar olduğu tablodan anlaşılmaktadır. Toplam yağışın %40,2’si bu mevsimde düşmektedir. Şüphesiz ilkbahar yağışlarının toplamda çok geniş yer kaplaması ve bir de bu mevsimde yaşanan kar erimeleri, ilde önemli su taşkınları sorununun yaşanmasına neden olmaktadır. Zira ilde taşkın döneminin ilkbahar ayları olması bu mevsimi sel ve toprak kayması gibi doğal afetlerin yoğun şekilde kendini gösterdiği mevsim olmasına da neden olmuştur. Özellikle taşkın olaylarının görüldüğü en önemli alanların başında, Yüksekova ilçe merkezi, Büyük Çay ve Zap Suyu kenarındaki yerleşim alanları gelmektedir. Hakkari’de ortalama rüzgâr hızı 1,1 ile 2,1 m/s arasında değişmektedir. Rüzgârın etkili olduğu dönem ise Nisan ile Ekim arasıdır. 4. HAKKARİ’DE BİTKİ ÖRTÜSÜ Yeryüzünde herhangi bir sahadaki doğal bitki örtüsünün özellikleri doğrudan, iklim, yükselti ve toprak şartlarıyla ilişkilidir (Özçağlar,1997). Hakkari iline bakıldığında doğal bitki örtüsünün yer şekilleri ve nemliliğin kontrolü altında geliştiği görülmektedir. Bu nedenlidir ki, il sınırları içinde batıdan doğuya, kuzeyden güneye gidildikçe bitki örtüsünde belirgin bir değişim görülememektedir. Aynı durum vadi tabanlarından dağların zirvelerine doğru çıkıldıkça da görülmektedir. Örneğin, dağların dik yamaçları, aşınım ve süpürme sonucu çoraklaşmış iken eğimin azaldığı yamaçlar, orman, çalılık veya çayırlarla örtülüdür. Doğal orman sınırı 1800-2000 metreye kadardır. 45 Şekil 2: Ortalama rüzgar hızı m/s 2000-3000 metreler arası zengin çayırlık alanlardır. Bu alanlarda 1 metre yüksekliğe sahip gevenlere sıkça rastlanır. 3000 metreden sonra ise doğal bitki örtüsü ortadan kalkar. Vadi tabanları ise baltalık orman ve orman altı çayır ve otlaklardır. İl topraklarının %25,6 sı orman ve funda örtüsü altındadır (Kaya,2007). Yakın tarihlere kadar geniş alanları kapladığı ifade edilen ormanların varlığından bu gün maalesef söz etmek pek mümkün değildir. Seyrek olarak vadi boylarında ve özellikle dağların kuzey yamaçlarında başta meşe toplulukları olmak üzere ardıç, huş, kavak, söğüt, dışbudak ve bazı yabanıl ağaçları hariç tutarsak, hakim formasyon antropojen steptir. Otsu bitkilerden oluşan bu formasyon içinde en sık rastlanan türler geven, yavşan otu, keçi kulağı çoban yastığı, deve dikeni, kuzu dili, yabani yonca ve yabani korunga’dır. Ancak ilin güneyinde yer alan ve oldukça geniş bir alan kaplayan Toroslar’ın belirli bölgelerinde dağlar arasına sıkışmış dar şeritler halinde meşe ağacı orman kalıntılarına rastlamak mümkündür. Hakkari şehri de dahil olmak üzere, ilin bir çok noktasında 35-40 yıl öncesine kadar meşeliklerin olduğu yöre sakinleri tarafından doğrulanmaktadır. Geçmişte Hakkari ilinde çok daha geniş alanları kapladığı düşünülen ve hatta kabul gören ormanın tahrip edilmesi, bugün yukarıda da ifade edildiği gibi çok dar alanlara sıkışmış şekilde varlığını sürdürmesine neden olmuştur. Ormanlar hem görsel güzellikleri hem de insanlara sundukları beden ve ruh sağlığı açısından önemli bir doğal zenginlik oldukları gibi başta ısınma olmak üzere diğer birçok imkân sağladıkları içinde yöre için değerlidirler. Daha öncede ifade edildiği üzere 789.4 mm’lik bir yağış değerinin kaydedildiği ilde ormanın çok daha geniş alanları kaplaması beklenmelidir. Özelliklede rasat istasyonlarının 1730 46 HAKKARİ m’lerde olduğu düşünüldüğünde ki, yükseklere çıktıkça yağış değerlerinin arttığı bilinmektedir, bu durumda mevcut tablo oldukça düşündürücüdür. Oysa ilin genel görünüme bakıldığında hâkim bitki örtüsünün bozkır olduğu görülmektedir. Buna karşın değişik yükseklik ve şekillerde arazileri bulunan bir ilin, doğal bitki örtüsünün zengin olması kaçınılmaz bir gerçektir. Daha öncede ifade edildiği üzere vadilerde Akdeniz’in yarı bozulmuş tipik iklimi, doruklarda ve yüksek platolarda da karasal iklimin etkilerinin hâkim olduğu bir alanda zengin bitki varlığından söz etmek mümkündür. Zira bunda toprakların da önemli bir etkisi vardır. Aynı zamanda ekolojik şartlar dikkate alındığında ormanın doğal olarak oluşabileceği alanlar, başta ilin güney kesimleri olmak üzere diğer bir çok alanda yayılış göstermesi gerektiği ifade edilmelidir. Gerçekten de bugün var olan orman kalıntılarına yukarıda belirtilen sahalarda rastlanmaktadır. Özellikle güney kesimlerde yağış şartlarının iyi olduğu dağların kuzey yamaçları ile dağlık alanların batı, güney ve güney batı yamaçlarında orman kalıntılarına (meşe topluluklarına) rastlanılmaktadır. İlkbahar mevsimiyle beraber, havaların ısınması buna bağlı olarak eriyen karlar ve yağan yağmur sularıyla hayat bulan step formasyonu Hakkari iline yeşil bir Hakkari’de doğal bitki örtüsü görüntü kazandırır. Ancak, bu yeşil görüntü bir süre sonra başlayan yaz kuraklığı nedeniyle (sıcaklığın artması ve yağışın azalması) sararır ve kurur. Dağların oldukça bol yağış alan kısımları, güney, güneygüneybatı kesimler ile akarsu boyları ve suni olarak yetiştirilen kültür bitkilerinden oluşan bölümler yaz kuraklığına direnebilen yeşil alanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu alanlar yaz ayları boyunca çevrelerine göre birer yeşil saha görünümündedirler. Hakkari ilinin doğu, batı ve kuzey kesimlerinde hakim formasyon steptir. Yağış ve toprak şartları doğal halde ağaç yetişmesine elverişli olduğu halde maalesef tahribatın derecesi bu alanları ormandan yoksun bırakmıştır. Ancak bu alanların tamamen ormandan yoksun olduğu söylenemez. Lokal de olsa orman alanları ve seyrek bir dağılış gösteren bazı ağaç türlerinden söz etmek mümkündür. Orman formasyonunun yayılış sahası içerisinde meşe türleri, ardıç, titrek kavak, menengiç ve yaban gülü yer almaktadır. Yukarıda ifade edildiği üzere ilin doğu-batı ve kuzey bölümlerinde ağaçlara bazen küçük guruplar bazen de seyrek de olsa vadi boylarında rastlamak mümkün olduğu gibi, asıl formasyonun step olduğu belirtilmiştir. Hâkim olan step formasyonu içerisinde geven, yavşan otu, keçi kulağı, çoban yastığı, deve dikeni, HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 47 Endemik türler kuzu dili, yabani yonca, yabani korunga yer almaktadır. Dağlık alanlarda bu bitkilerin bazıları (geven) 3000 metre yüksekliklere kadar yetişme ortamı bulabilmektedir. 3000 m’den sonra tedrici olarak doğal bitki örtüsü ortadan kalkar ve sıcaklık isteği az olan ve seyrek bir doku gösteren bitkiler 3400’lere kadar yaşarlar. 3400-3500’lerden sonra bitki örtüsü hemen hemen tamamen ortadan kalkmaktadır. Hakkari ili, elde edilen bulgulara göre çok eski tarihlerden beri yerleşmeye sahne olmuştur. Buna istinaden doğal bitki örtüsünün ciddi bir tahribata uğradığı söylenebilir. Bu tahribat sonucunda asıl bitki örtüsü bozulmuş ve orman alanları büyük çoğunlukta yok edilmiştir. Çünkü bugün hala ilin bir çok alanında meşe, ardıç gibi orman veya koruluk alanların kalıntılarına rastlamak mümkündür. Gerek yakacak ve gerekse inşa malzemesi için ormanın tahribi, kontrolsüz otlatma vb. gibi beşeri müdahaleler, bir zamanlar ormanın doğal yetişme ortamı olan Hakkari’de, bugün ormanlardan yoksun step alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Eğim şartlarının olumsuzluğu ve bitki örtüsünden yoksunluk, toprak erozyonu gibi ciddi bir doğal felaketin de oluşmasına neden olmuştur. Şüphesiz bu olumsuzluklar, turizm için önemli bir potansiyel olan ormanın, büyük oranda ortadan kalkmasına sebep olmuş ve genel peyzajı olumsuz yönde etkilemiştir. Oysa, bir çok destinasyonda doğal bitki örtüsü tek başına bir çekicilik olarak turistlerin akınına uğramakta ve yöre insanının rekreasyon amaçlı kullanımına olanak tanımaktadır. 4.1. Endemik Türler Hakkari biyo çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Hakkari ili ve çevresinde yükselti, eğim ve bakı faktörlerinin kısa mesafelerde çok değişiklik göstermesi, saha genelinde genel atmosfer sirkülasyonunun Ters lale ortaya çıkardığı iklim içerisinde lokal klimatik alanlar ortaya çıkmakta, bu da bitki örtüsünün çeşitlenmesine neden olmaktadır. Şüphesiz bu durum aynı zamanda çok sayıda endemik bitki türlünün ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hakkari’de doğal kaynak envanteri yapılmamış olmakla beraber ildeki bitki türü sayısı oldukça çarpıcıdır. Ancak bunlar içinde özellikle biri Hakkari açısından önemli bir yere sahiptir. Ters Lale (Ağlayan Gelin) olarak adlandırılan bu çiçek kendine has görüntüsü ve endemik olması nedeniyle bir turizm değeri olarak ön plana çıkmaktadır. Hakkari’nin Cilo Dağları ve yakın çevresinde doğal ortamda yetişen bu bitki Hakkari Valiliği ve ayrıca Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nca koruma altına alınmıştır. Ters Lale, dünyanın en nadide çiçeklerinden biridir. Geçmişte Hakkari Bölgesi’nde yaşayan Asuri’lerin her sabah göbeğinden su yaydığı için ‘Ağlayan lale’ adını verdiği ve bu yüzden kutsal saydığı Ters Lale, günümüzde de çok değerlidir. Boyu 75 santimetreyi bulan, her dalında 6 lalenin ters büyüdüğü doğa harikası çiçek, özellikle son yıllarda açık ve kapalı alanlarda yetiştirilebilmekte ve önemli HAKKARİ 48 bir pazarı bulunmaktadır. Diğer önemli bir çiçeği Yayla Çiçeği ya da halk arasında yaygın olarak kullanılan Sosin’dir. Sosin, ilkbahar aylarında yaylaları rengârenk süsleyen çiçeklerden biridir. Yayla ve vadilerde yetişen bu çiçek ilin görsel kalitesini artıran diğer bir çekiciliktir. Şüphesiz ilde bunlar dışında birçok endemik tür vardır. Bunların başlıcaları yada diğer bir ifadeyle, Hakkari’nin tabii florasında en çok rastlanan bitkiler şunlardır: Cynedan doctynon (Köpek dişi ayrığı) Copsella busa pastorıs (Çoban çantası) Mentha spp (Nane) Salvia spp (Ada çayları) Convurulus arvensis (Tarla sarmaşığı) Trifolium spp (Üçgüller) Bromus spp (Bromlar) Cuscuta (Küsküt) Orobanche (Orobanj, canavar otu Eupharabiase (Sütleğenler) Chrysanthemum segetum (Sarı papatya) Cirsium arvensis (Köy göçüren) Hordeum spp (Arpagiller) Conium moculatum (Baldıran) Avena fatva (Yabani yulaf) Achilla vihelmsii (Civan perçemi) Alchemilla barbatiflora (Aslan pençesi) Amonita citrina (Sarı mantar) Agaricus bisporus (Kültür mantarı) Anthemis chia (Beyaz papatya) Astragalus (Gevenler) Fritallaria imperialis (Ters lale) Astragalus C. Brassicaceae Campanula L. Centaureaa L. Carduus L. Carteaa sativa Geranium Tüsü (yerel ismidir, Latincesi görülmedi) (Hakkari İl Çevre Durum Raporu, 2006). dendir. Kırmızı benekli alabalık olarak adlandırılan bu balık türlerinin dışında yine başta Zap Suyu olmak üzere diğer akarsuların birçoğunda sazan balıklarının çeşitli türleri yaşamaktadır. 6. TOPRAKLAR Alabalık 5. FAUNA Hakkari yer şekillerinin getirdiği avantaj sayesinde av hayvanları açısından zengin sayılabilecek bir potansiyele sahiptir. Özellikle dağlık alanlarda kurt, tavşan, tilki, dağ keçisi, dağ koyunu, vaşak, porsuk, sansar, ayı ve domuz gibi hayvanlara rastlanırken kuş türlerinin sayısı oldukça kabarıktır. Ancak özellikle av hayvanları açısından ördek, bıldırcın, keklik, turaç, angut ve yabani hindi başlıcalarıdır. Bu av hayvanları dışında özellikle ildeki akarsularda yetişen alabalık türleri en önemli yaban hayvan değerlerin- Toprak, horizonları oluşmuş veya oluşmamış olsun, karada yaşayan bitkilerin gelişmesi için gerekli olan doğal ortamdır. Herhangi bir yerdeki toprağın özellikleri, iklim ve canlıların, rölyef şartlarına bağlı olarak ve uzun bir zaman periyodu içinde ana kaya maddesi üzerinde yaptıkları müşterek tesirin neticesinde meydana gelir. Kültür şartları ve insanların toprağı kullanma şekilleri de bu müşterek tesire dâhildir (Oakes, 1958). Hakkari ilinde toprakları 4 ana grupta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, kalkersiz kahverengi topraklardır. Olgun topraklardan olan kalkersiz kahverengi topraklar, Hakkari’de 400-750 mm arasında yağış alan yerlerde, kalkerli kumlu kil ve kumlu kil taşları üzerinde oluşmuştur. İlde yaklaşık 266.000 hektar alanı örtmektedir. Genel olarak doğal drenajları iyi olan bu toprakların, ildeki dağılışına bakıldığında ilin, doğu, güneydoğu ve kuzeyinde oldukça geniş alanları kapladıkları görülmektedir. Bu toprak- HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ 49 Hakkari’de tarım alanları ların doğal bitki örtüsü ot ve ot- çalı karışımı bitkilerden oluşmaktadır. (Yurt Ansiklopedisi, 1982) Diğer bir toprak grubu, kahverengi orman topraklarıdır. Yarı olgun topraklardan oluşan kahverengi orman toprakları, ilde yıllık yağışın 627-870 mm olduğu kesimlerde yaklaşık 230.000 hektar alan örter. Toprağı oluşturan ana kaya, genellikle, kireççe zengin kil taşlarıdır. Üst toprak iyi oluşmuştur. Gözenekli ya da kırıntılı yapıdadır. Mineral madde ile organik madde iyice karışmış durumdadır. Alt toprak kırıntılı yapıda ve kahverengidir. Altta kalsiyum karbonat birikimi görünür. Derinliği 50-90 cm arasında değişmektedir. Kahverengi orman topraklarının doğal bitki örtüsü kışın yaprağını döken orman ağaçları ve çalılardır (Yurt Ansiklopedisi, 1982). İkinci grubu, kestane renkli topraklar oluşturur. Olgun topraklardan olan kestane renkli topraklar, ilde yıllık yağışın 370-620 mm arasında olduğu kesimlerde yaklaşık 212.000 hektar alan örter. Kestane renkli toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve kalkerli kayalardır. 30-50 cm kalınlığında ve kırıntılı yapıdaki üst tabaka, orta derecede organik madde içerir. Organik madde mineral madde ile iyice karışmış durumdadır. Alt toprağın rengi koyu kahverengi ya da kırmızı kahverengidir. Prizmatik yapılı bu tabakada kil birikmesi görülür. Alt kesimlerde, sertleşmiş halde kireç birikmesi vardır. Hakkari’de kestane renkli toprakların doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek ağaçlardır. Üçüncü grubu, kestane renkli topraklar oluşturur. Olgun topraklardan olan kestane renkli topraklar, ilde yıllık yağışın 370-620 mm arasında olduğu kesimlerde yaklaşık 212.000 hektar alan örter. Kestane renkli toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve kalkerli kayalardır. 30-50 cm kalınlığında ve kırıntılı yapıdaki üst tabaka, orta derecede organik madde içerir. Organik madde mineral madde ile iyice karışmış durumdadır. Alt toprağın rengi koyu kahverengi ya da kırmızı kahverengidir. Prizmatik yapılı bu tabakada kil birikmesi görülür. Alt kesimlerde, sertleşmiş halde kireç birikmesi vardır. Hakkari’de kestane renkli toprakların doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek ağaçlardır. Dördüncü bir grup toprak grubu ise İlde yıllık yağışın 500-1.200 mm olduğu alanlar üzerinde oluşan podzolik topraklardır. Olgun topraklardan olan, podzolik topraklar yaklaşık 72.000 hektar alan örter. Podzolik toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve kalkerli kayalarla kum taşlarıdır. Gözenekli yapıda bir üst tabakada, organik madde ile mineral madde iyice karışmıştır. Alt toprak, yuvarlak köşeli blok yapıdadır ve kil birikmesi görülmektedir. Podzolik toprakların doğal bitki örtüsü, kışın yaprağını döken orman ağaçları ile iğne yapraklı ağaçlardır. Akarsuların taşıma ve biriktirme faaliyetlerinin ürünü olan alüvyal topraklar ise, beşinci grup toprakları oluşturmaktadır. Bu topraklar ilde Zap, Habur, Şemdinli ve Nehil vadilerini tabanlarıyla Hacıbey 50 HAKKARİ Deresi çevresinde, yaklaşık 9.000 hektar alanı örter. İklim, drenaj ve kullanma durumuna göre içerdikleri organik madde miktarları değişmektedir. Genç topraklar olmaları nedeniyle, özel bir ilklim tipi ve bitki örtüsü gerektirmez. Bu topraklarda, ilin iklim ve topografya koşullarına uyabilen her ürün yetiştirilebilir. Tarih boyunca insanların yerleşme faaliyetlerinin yoğunlaştığı alanlar olan bu topraklar, aynı zamanda yoğun ziraat alanlarıdır. İkime bağlı olarak hemen her tür bitki bu topraklarda yetiştirilebilir. İlde, alüvyal topraklarla iç içe olmak üzere, sürekli su alan ya da su sızan alanlarda hidromorfik alüvyal topraklar bulunur. Uzun süre yaş kalan bu topraklar ilde yaklaşık 12.000 hektar alanı örter. Yılın büyük bir bölümünde bataklık durumunda olan bu topraklar gerekli drenaj önlemleri alınabilirse, çayır ve sulak yerlere uygun ağaç türleri yetiştirilmesine elverişlidir (Yurt Ansiklopedisi, 1982). İlde diğer önemli bir toprak çeşidi ise kolüvyal topraklardır. Sözkonusu topraklar, eğim derecesi fazla olan alanların etek kısımlarında toprak kayması, yüzey akışı, yer çekimi ve yan derelerin kısa mesafelerden taşıyarak etek kısımlarında ve vadi ağızlarında biriktirerek oluşturduğu Kolüvyal topraklar ise, daha çok ildeki küçük de olsa bulunan ovaların kenar kısımlarındaki eteklerde yer almaktadır. İyi drenajlı ve verimli olan bu topraklarda bölgede tahıl tarımı yapılmaktadır. Alüvyal topraklarla geçişli olmak üzere eğimi %2’nin üstünde olan yamaçlarda, yaklaşık 1.200 hektar alan örter. Genç topraklar olmaları nedeniyle özel bir iklim tipi ve bitki örtüsü gerektirmez. İlin iklim ve topografya koşullarına uyabilen bütün ürünler yetiştirilebilir. İlde, tarımın ana kaynağı olan toprak, kullanma amaçları yönünden %86 oranında tarıma uygunluk göstermektedir. Bu değer yaklaşık %94 olan ülke ortalamasının altındadır. Sürüme elverişlilik açısından ise, 1.,2.,3. ve 4. yetenek sınıflarına giren ve tarım araçlarıyla işlenebilen topraklar yaklaşık, 58.000 hektar alan kaplamakta ve il alanının %6’sını oluşturmaktadır. Bu toprakların ancak 2.000 hektarı 1.sınıf sorunsuz topraklardır. Geriye kalan 2., 3., ve 4. yetenek sınıfı toprakların %17 oranında çoraklık, %31 oranında yaşlılık ve %66 oranında su erozyonu sorunu vardır. Bu nedenle, tarım araçlarıyla işlenebilir nitelik gösteren bu tarım topraklarının büyük bir bölümünde ürün yetiştirilememektedir. İşlenebilir topraklarda, Türkiye ortalaması %34 civarındadır. Hakkari’ de tarla tarımı fazla önemli bir yer tutmaz. Tarımda hayvancılık başta gelen uğraştır. İlde çayırmera ve orman kullanımı altında bulunması gereken 6 ve 7. sınıf topraklar (5.sınıf toprak yoktur), yak- laşık 764.000 hektar alan kaplamakta ve il alanının %80’ini oluşturmaktadır. Bu oran, %60 olan Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Ülke genelinde etkili olan erozyon, Hakkari il topraklarının da başta gelen sorunudur. Erozyonla birlikte ölçüsüz ve bilgisiz kullanım, ilde yaklaşık 129.000 hektar alanı çıplaklaştırmış ve tarıma elve- HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ rişsiz duruma sokmuştur. 640.000 hektarlık tarım yapılabilir toprak da yok olmak üzeredir (Yurt Ansiklopedisi, 1980). Kullanma kabiliyet sınıflarına göre tanımladığımızda ildeki topraklar geçmişten farklı olarak yeni değerlendirmelere göre farklılaşmakta ve 8 kabiliyet sınıfınıda görmek mümkün olmaktadır. Bunlardan, 1. Sınıf arzilerin yeryüzü şekillerinin düz veya düze 51 yakın (%0-2) olduğu görülmektedir. 1. Sınıf arazilerin kapladığı alan 158.906 ha olup il yüzölçümünün %5,6’sını teşkil etmektedir. 1. Sınıf arazilerin; %61’ini alüvyal topraklar, %4’ünü kolüvyal topraklar, %2,7’sini kahverengi orman topraklar, %28,6’sını kahverengi topraklar, %0,1’ini kireçsiz kahverengi topraklar, %3,5’ini kırmızı kahverengi topraklar oluşturmaktadır. Bu arazilerin 73.395 ha’da kuru tarım, 52 HAKKARİ 78.759 ha’da sulu tarım yapılmaktadır. 3.150 ha’da çayır- mer’a alanı, 1.021 ha’da diğer kullanım içindir. İkinci sınıf arazilerin toplam miktarı 187.303 ha’dır. Bu arazileri %7,6’nı alüviyal topraklar, %7,2’sini kolüviyal topraklar, %11,4’nü kahverengi orman toprakları, %24’ünü kahverengi toprakla ve %3’ünü kırmızı kahverengi topraklar oluşturmaktadır. Bu arazilerin; 144.140 ha da kuru tarım, 29.310 ha’da sulu tarım yapılmaktadır. II’inci sınıf arazilerin 12.123 ha çayır-mera, 944 ha orman ve fundalık ve 785 ha tarım dışı arazidir. III.sınıf araziler 337.498 ha kapladığı alan ile ilin %12,23’sini teşkil eder. Bu arazinin toprak gruplarına göre dağılımı ise %3,3’ü alüviyal topraklar, %4,4’ü kolüviyal topraklar, %2,4’ü kah- verengi orman topraklar, %1,4’ü kireçsiz kahverengi orman toprak, %59’u kahverengi toprak, %1,8’i kireçsiz kahverengi topraklar şeklindedir. Bu alanların kullanım durumları ise şöyledir; 285.208 ha kuru tarım, 20.559 ha sulu tarım, 24.845 ha çayır-mera ve 629 ha yerleşim alanı şeklinde dağılıma sahiptir. IV. sınıf araziler ilin 302.811 ha alanı ile %11’sini kaplamaktadır. IV.’üncü sınıf arazilerin toprak gruplarına göre dağılımı ise şöyledir; %0,7’si kolüviyal topraklar, %26’sı kahverengi orman topraklar, %1,7’si kireçsiz kahverengi orman topraklar, %55,7’si kahverengi topraklar, 9,4’ü kırmızı kahverengi topraklardan oluşmaktadır. Bu alanların kullanım durumları ise şöyledir; 227.036 ha’da kuru tarım, 9.146 ha’da HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ sulu tarım, 50.289 ha’da çayır-mer’a, 15.757 ha’da orman-fundalık alanlarıdır. Beşinci sınıf araziler, 5.645 ha alam ile ilin %0,2’sini kaplamaktadır. Bu alanın büyük toprak gruplarına göre dağılımı şöyledir; V.sınıf arazilerin 254 ha alüviyal topraklar, 4.766 ha hidromorfik alüviyal topraklar, 625 ha kahverengi toprak grubu, 5.020 ha toprakta yaşlık-çoraklık sorunu vardır. V’inci sınıf toprakların 4.716 ha’ı çayırmera alanıdır ve derin toprak profiline sahiptir. Altıncı sınıf araziler, 378.727 ha alan ile ilin %13,3’nü kaplar ve toprak gruplarına göre dağılımı ise; 2.362 ha’ı alüviyal topraklar, 171.704 ha’ı kahverengi orman toprakları, 10.924 ha’ı kireçsiz kahverengi orman toprakları, 160.979 ha’ı kahverengi topraklar, 14.216 ha’ı kireçsiz kahverengi topraklar, 12.727 53 ha kırmızı kahverengi topraklar, 3.543 ha alan yüksek dağ-çayır toprakları şeklindedir. Bu toprakların kullanım durumları ise şöyledir; 224.233 ha’ında kuru tarım, 3.173 ha’ında sulu tarım yapılmaktadır. Bu toprakların 120.145 ha’ında çayır-mera, 30.993 ha’ında orman ve fundalık, 183 ha’ında yerleşim alanı mevcuttur. Yedinci sınıf araziler, 1.387.681 ha alanı ile ilin %48,6’lik kısmını kaplar. Bu alanların toprak gruplarının dağılımı ise; 761.837 ha kahverengi orman topraklar, 92.974 ha kireçsiz kahverengi orman toprakları, 396.877 ha kahverengi topraklar, 61.058 ha kireçsiz kahverengi topraklar, 70.771 ha kırmızımsı kahverengi topraklar şeklindedir. VII. sınıf toprak alanlarının; 117.722 ha’ında kuru tarım, 56 ha’ında sulu tarım yapılmaktadır. Vll’inci sınıf arazilerde 992.655 ha çayır-mera, 276.573 ha orman funda arazisi ve 148 ha yerleşim alanı mevcuttur. Sekizinci sınıf araziler, 90.271 ha ile il topraklarının %3,2 ‘sini oluşturur. Bu arazilerin toprak gruplarına göre dağılımı ise 75 ha alüviyal topraklar, 138 ha sazlıkbataklık, 9.286 ha ırmak-taşkın yatakları, 77.137 ha çıplak kaya ve moloz, 2.023 ha su yüzeyi şeklindedir. Orman ve fundalık alanlar ilin 330.524 ha’mı kaplar. Bunun 232.618 ha’ı orman, 97.906 ha’ı fundalıktır. Orman-fundalık alanların %84’ü VII. Sınıf arazilerde bulunmaktadır. Yerleşim alanları ise ilin 5.036 ha’lık kısmını kaplamaktadır. Bu alanların 1.021 ha’ı l’inci sınıf arazilerde, 785 ha’ı H’inci sınıf arazilerde, 629 ha’ı III’üncü sınıf arazilerde bulunmaktadır. Yerleşim alanlarının %60’lık kısmı tarıma elverişli alanlarda kurulmuştur. Diğer alanların dağılımı ise şöyledir; 77.137 ha çıplak kayalık veya moloz, 9.286 ha ırmak taşkın yatakları, 2.023 ha’ı su yüzeyi oluşturmaktadır. Bu alanların toplamı 90.271 ha’dır. Tarım arazilerinde Hakkari’de kuru, sulu ve bahçe arazilerinin çoğunluğu herhangi bir şekilde muhafaza çalışması gerekmektedir. Muhafaza işlemlerine gerek göstermeyen ve I. sınıf olarak nitelendirilen tarım arazilerinin oranı %0,2’dir. Bunların dışında kalan tarım arazileri problemin cinsine göre değişik muhafaza çalışmalarına ihtiyaç göstermektedir. Tarım arazilerinde muhafaza işlemlerini gerektiren problemler erozyon zararı, aşırı su ve elverişsiz toprak şartlarıdır. Yüzey akışı toprağın üst katmanını tabalar halinde taşıyıp götürdükçe, daha alt tabakaların sürülmesi gerekmekte ve en sonunda yüzeye çıkan verimsiz ana materyalin bile işlenmesi icap etmektedir. Erozyon ilerledikçe toprak verimi de düşmektedir. Çünkü bitki besin maddeleri, organik maddeler ve toprağa canlılık veren mikroorganizmalarda yüzey akışları ile taşınıp gitmektedir. Erozyonu önlemede kontur sürüm, şeritvari ekim ve teraslama önerilebilir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). 54 HAKKARİ HAKKARİ TARİHİ 56 HAKKARİ HAKKARİ TARİHİ Yrd. Doç. Dr. Dündar Alikılıç Hakkari yöresinde elde edilen bazı bulundular, il topraklarındaki geçici ilk yerleşim yerlerinin Taş Devri’nin ilk evrelerinde kurulduğunu göstermektedir. Hakkari’nin çeşitli yörelerinde rastlanan çok sayıdaki kaya resimlerinden, burada yaşayan insanların günümüzden yaklaşık on bin yıl önce avcılık, toplayıcılık, hayvancılık yaptığı ve tarımla uğraştığı anlaşılmaktadır. Asurluların “Irmaklar Ülkesi” dediği Hakkari yöresi, MÖ 2000’lerde Urartuların yurduydu. İklim koşulları elverişsiz olan ve yalçın dağlarla kaplı bu yörede yaşayan Urartular tüm bunlara karşın yüksek düzeyde bir uygarlığa sahipti. Günümüzde bile kullanılan bazı yollar, bu yolların kenarlarındaki konaklama yerleri, çivi yazılı anıtlar, mağara resimleri ile koruma kuleleri bu uygarlığın en çarpıcı kanıtlarıdır.1 Bölgeye, sırasıyla Sümerler, Asurlular, Babilliler, Medler hâkim olmuştur. Hakkari yöresi, Persler ve Romalılardan sonra Sasanîler, onlardan sonra Araplar ve Türklerin egemenliği altında bulunmuştur.2 Hakkari yöresinde yaşayan halkın yarısına yakınını, V. yüzyılda bağımsız bir mezhep oluşturan Nesturîler ile aşiret düzeninde yaşayan Kürtler oluşturuyordu.3 Diğer yarısını ise Türkler, Araplar, Ermeniler, Keldanîler ve Yahudiler teşkil ediyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Müslüman olmayan unsurlar, İran ve Irak gibi ülkelere göç ederek Türk devleti sınırları dışında yaşamaya başlamışlardır.4 Bu mozaik şeklindeki topluluk XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar Abbasî hanedanına ait beyler tarafından yönetilmiştir. Bu yüzyıldan sonra vilâyet şeklini alan Hakkari, Cumhuriyet döneminde de bu konumunu devam ettirmiştir. bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere X. yüzyıl Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır. Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal; “Yöredeki Hakkari yani Herkariyan (güçlü savaşçı) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır” diye yazmaktadır.5 Bir başka ifadede de: “Hakkari, Eski çağlarda burada hüküm süren Hakar adlı bir Sümer boyundan gelmiştir. Araplar bunu Hakkariye, Türkler ise Hakkari şeklinde söylemiştir.”6 Şeklinde bir kayıt vardır. Eski coğrafya kitaplarındaki ifade ise “Hekkâri”7 şeklindedir. Bir bölge adı olarak Hakkari, Van Gölü’nün güney kıyıları yakınından başlayarak günümüzde Türkiye sınırları dışında kalan dağlık kesimleri de içine alan engebeli bir yöreyi, Çölemerik ise buranın merkezi olan kasabayı niteler. Cumhuriyet’in başlarında sahası eskisine göre daralmış ve bir kısmı sınırlarımız dışında kalmış olan vilâyet için Hakkari, bu vilâyetin merkezi için Çölemerik adı kullanılmış, fakat zamanla Çölemerik adı unutularak hem ile hem de merkezine Hakkari denmiştir.8 Çölemerik, Süryani kaynaklarında Gûlâmark (Gulmar) şeklinde geçmekte, batı kaynaklı eser ve haritalarda ise Culamerg veya Julamerk şeklinde kaydedilmiştir. Çölemerk ya da Çölemerik, çölün ortasında vaha, yeşillik veya yerleşim yeri manasını taşımaktadır.9 2. TARİH ÖNCESİ VE NEOLİTİK DÖNEMDE HAKKARİ Hakkari, tabiî koridor hizmeti gören vadiler ve geçitlerle çevreye bağlanan yolların kesiştiği noktada yer alır. Bu da eskiden beri burayı bir idarî birimin merkezi haline getirmiştir. Bugün Hakkari olarak bilinen şehrin eski adı Çölemerik’tir. MÖ 7000 yılından Hakkari yöresi, yazılı tarih öncesi çağlardan bu yana, insan topluluklarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. Yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda MÖ 10.000’lere tarihlenen orta paleolotik dönemden başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya koymaktadır. Hakkari- Yüksekova’da bulunan Obsidyen- Volkanik cam gereçleri, bölgedeki ilk yerleşmelerin bu döneme ait olduğunu vurgulamaktadır.10 Hakkari bölgesindeki yerleşmelerin Neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimleri- 1 *Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü. Temel Britannica, İstanbul 1993, c. 7, s. 327. 2 İstanbul 1993, c. 8, s. 232. 3 Dündar Alikılıç “Kürtçülük Hareketini Başlatanlar Kürt Değildi”, Tarih ve Düşünce, İstanbul 2006, sayı 65, s. 20. 4 Besim Darkot, İslâm Ansiklopedisi (İA) Eskişehir 1997, c. 5/1, s. 99. 5 6 7 8 9 10 1. HAKKARİ ADI www. hakkarim.net. İstanbul 1993, c.2, s. 488. Şemseddin Sami, , İstanbul 1306, c. 3, s. 1967. Metin Tuncel, “Hakkari”, İstanbul 1997, s. 206. Dündar Alikılıç, İstanbul 2006, s. 44. Hakkari 2003, s. 21. 58 HAKKARİ Hakkari stelleri dir. Bu resimlerin önemli bir bölümünü Hakkari’nin güneydoğusundaki Gevaruk vadisinde bulunan kaya resimleri oluşurmaktadır. Bu vadide, 2600 metre yükseklikteki birçok kayaya kazınmış yüzlerce resim bulunmuştur. Bunların çoğu, yöredeki bir tür dağ keçisini betimlemektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ve hayvan avlayan insan resimleri de dikkat çekmektedir. Resimler, kayaların yüzeyindeki koyu kızıl renkli katmana sert taşlarla kazınarak yapılmıştır. Bu kayalar, sarkan buzulların da etkisiyle, zamanla aşınmıştır.11 Bir başka kaya resimleri de Tirişin yaylasında bulunmuştur. Bu kaya resimleri, ilk bilinen Hakkari insanının, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla da uğraştığını ortaya koymaktadır. Tirişin Yaylası ve Gevaruk Vadisi’ndeki kaya üstü resimlerinin genel bir 11 http:// www. Hakkarim.net/ tarih.htm. değerlendirme ile günümüzden yaklaşık olarak 90004000 yılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat kesin bir tarihlendirmenin yapılabilmesi için daha sistemli bir araştırmanın yapılması gerekmektedir.12 3. YAZILI TARİHİN İLK DÖNEMLERİNDE HAKKARİ Van Gölü’nün güneyinin MÖ 9. yüzyılın başlarından itibaren çivi yazılı Asur kaynaklarında Hubişkia Ülkesi olarak geçen bölge olduğu saptanmıştır. Hubuşkia adı, tıpkı Uruatri, Nairi ve Habhi gibi Asur Krallığı’nın vermiş olduğu bir isimdir. Hubişkia, Asur kralı II. Tukulti Ninurta (MÖ 890–884) döneminden, Assarhaddon (MÖ. 681–669) dönemine kadar 12 Oktay Belli, “Van Gölü’nün Güneydoğusu ile Hakkari Bölgesinde Bulunan Tarih Öncesi Döneme Ait Kaya üstü Resimleri”, Ankara 2008, s. 9. HAKKARİ TARİHİ çivi yazılı Asur kaynaklarında geçmektedir. Urartu Krallığı’nın bu bölgeyi hangi isimle adlandırdığı ise henüz tespit edilememiştir.13 Arkeolojik belgelerden öğrendiğimize göre, Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi MÖ 3. bin yılı başlarından itibaren Hurrilerin egemenliği altına girmiştir. Yarı göçebe bir yaşam biçimi sürdüren Hurriler, tarihte ilk kez Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde kültür birliğini sağlamıştır. Bir anlamda Urartuluların cedleri olan Hurriler Van Gölü’nün güneyindeki zengin su kaynakları ile yaylaklarda binlerce küçükbaş hayvan beslemişlerdir. Birçok dilbilimcinin de kabul ettiği gibi, çivi yazılı Asur belgelerinde geçen Hubuşkia Ülkesi yöneticilerinden Kaki, Puhame ve Datana tipik Hurri adlarıdır.14 13 Oktay Belli, “Van Gölü’nün Güneyi ile Hakkari Bölgesinde Bulunan Anıtsal Mimarlık Anıtları: Dev Evleri”, Ankara 2008, s. 74. 14 Oktay Belli, a. g. m, s. 76. 59 3.1. Urartular Döneminde Hakkari Urartu Devleti, 1. bin yılın ilk yarısında, merkezi Tuşpa (bugün Van) olmak üzere, Doğu Anadolu Bölgesinde kurulmuş bir devletti. Asur krallığının güneyden gelen ve ardı arkası kesilmeyen yağma seferlerine karşı koymak üzere Hurri kökenli boylardan oluşan Uriatri ve Nairi federasyonlarının bir araya gelerek, daha sonra Urartu Krallığı adı verilecek olan devleti kurdular. Urartu ya da Uruarti, Asurca olan bu ad, etnik bir sözcük değildir ve “dağ bölgesi” ya da “ dağlık” anlamında kullanılan bir coğrafya terimidir.15 Urartular, MÖ IV. yüzyılın sonlarına değin, güçlü bir siyasal yapı olarak, Doğu Anadolu’nun yüksek yaylalarında varlıklarını sürdürdüler. En güçlü devirlerinde egemenlik sınırları, batıda Fırat Nehri’ne, güneyde Toros Dağları’na, doğuda Tebriz’in doğusundaki 15 İstanbul 1982, s. 39. 60 HAKKARİ Sarab yöresine, kuzeydoğuda Sevan Gölü, kuzeyde de Kura Nehri’nin kaynak bölgesine kadar uzanmaktaydı.16 Bugün bu bölge Türkiye, Ermenistan, İran ve Irak devletleri arasında dağılmıştır. MÖ 2000’li yıllarda Hakkari’yi de içine alan Doğu Anadolu yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk bilgiler, MÖ XIII. yüzyıla tarihlenen Asur kralı I. Salmanassar’ın (MÖ 1274–1245) bir yazıtında geçmektedir. Dağlık bölgedeki bu ülkeden Uruadri olarak söz etmekte ve sekiz kabile ile elli bir kentten oluştuğunu bildirmektedir. MÖ III. bin yılında Doğu Anadolu’ya gelen Hurrilerin dışında, bölgede ilk kez bir halk topluluğunun adına rastlanılmaktadır. Bu bölge ile ilgili bilgi veren ikinci Asur yazıtı, Salmanassar’ın oğlu I. Tukulti Ninurta (MÖ 1244–1208) dönemine aittir. Asur kentinde sarayın onarımını belgeleyen bir yazıtta, Tukulti Ninurta kendisini kâinatın kralı, Asur’un kralı, Yukarı ve Aşağı Deniz’in kralı ve tüm Nairi ülkelerinin kralı olarak tanımladıktan sonra, saltanatının birinci yılında Nairi Ülkesi olarak adlandırılan bölgeye askeri sefer düzenlendiğini anlatmaktadır. Bu yazıtta sözü edilen “ Nairi’nin Yukarı Denizi” deyimi, çok büyük bir olasılıkla Van Gölü için kullanılmış olmalıdır.17 “Nairi’nin Aşağı Denizi” olarak atfedilen yer, bugün İran sınır- ları içerisinde olan Urumiye Gölü’dür. Bugün dahi Urumiye Gölü’nün Farsçası “Deryaçe” yani “Küçük Deniz” anlamındadır.18 Urartular, MÖ X. yüzyıldan başlayarak kendi ülkelerini “Bianni Ülkesi” diye adlandırmışlardır. MÖ I. bin yılın ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzey Batı İran Bölgesi’nde egemenliğini sürdüren Urartular, aynı zamanda Anadolu ve dünyanın en büyük madenci krallığı idi. Urartu Krallığı’nın başkentinin MÖ 9. yüzyılın ortalarında Van Kalesi kayalıkları üzerinde kurulmasında, bölgedeki zengin maden yataklarının çok büyük bir katkısı olmuştur. Van Bölgesi’nde bulunan madenlerin başında demir, bakır, gümüş, kurşun ve arsenik gelmektedir. Van Ovası’na en yakın gümüş, kurşun ve arsen yatakları Çatak, Yüksekova ve Hakkari Bölgesi’nde bulunmaktaydı.19 Urartuların Hakkari için önem arzeden durumu ise “Ordu Yolu” denen güzergâhta olması idi. Bu yolun Van’dan başlayarak Yüksekova- Şemdinli coğrafyasından geçerek Ravandız’a ulaştığı tarihî ve arkeolojik kaynaklarda bulunmaktadır. Bununla beraber Hakkari yöresi yaklaşık üç yüz yıl Asur- Urartu savaşlarına sahne olmuştur. Yöre halkı Hurri kökenli olduğundan hep Urartuluların yanında yer almıştır. 16 Margaret R. Payne, İstanbul 2006, s. 6. 17 Oktay Belli, “Van ve Urartular”, İstanbul 2005, s. 17–18. 18 Mirjo Salvini, İstanbul 2006, s. 25. 19 Oktay Belli, “Van ve Urartular”, İstanbul 2005, s. 24. HAKKARİ TARİHİ 61 Asurîler ise Sami ırkından olup güneyli bir kavimdi. Orta Mezopotamya’nın güneyinden gelerek bu bölgeye yerleşmiştiler. Bu konumu itibarıyla Hakkari bir geçiş noktası statüsünde, Asur başkenti Ninova ile Urartu başkenti Tuşba arasında olduğu için de stratejik bir öneme sahipti.20 3.2.Medler ve Persler Döneminde Hakkari Urartu Krallığı’nın MÖ 7. yüzyılın sonunda yıkılmasıyla birlikte bölgeye Medler hâkim olmuştur. Medler günümüz İran’ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, Toros- Zagros dağ sistemi içinde ve Fırat- Dicle arasında yaşadıkları için, verimli ve üretken bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır. Mezopotamya medeniyetinin önemli kabilelerinden olan Gutilerin devamı olan Babillilerle ittifak kuran Aryen kökenli Med aşiretler federasyonunun birleşmesi sonucu ortaya çıkan Medler, günümüz Azerbaycan’ından kuzeye, Orta Asya ve Afganistan’a dek uzanan bir imparatorluk kurmuşlardır. Bununla birlikte Medler, İran’ın bir imparatorluk ve bir millet olarak kurulmasına vesile olmuş bir topluluktur.21 Persler ise, İran yüksek yaylasının güneybatısında Parsa (Persis) adını taşıyan, günümüzde Fars eyaletine tekabül eden bölgede otururlardı. Başlarında Akhaimenid sülâlesinden krallar vardı. Sülâlenin beşinci kralı II. Kiros vasali bulunduğu Med Kralı İştuvegu’ya baş kaldırdı ve onu yenilgiye uğratıp tutsak ederek Med Krallığı’na da son verdi. Yerine İran yaylasından Anadolu’da Kızılırmak’a kadar uzanan büyük Pers İmparatorluğu’nu kurdu. Pers İmparatorluğu’nun güçlenerek gelişmesi Anadolu kıtasına hâkim olmalarıyla devam etmiştir. Anadolu’da karşılaştıkları Yunanî kavimleri de yenerek Avrupa ile karşı karşıya gelmişlerdir. Pers devletinin en önemli şahsiyeti olan Dara, Pers İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmekle kalmamış, yeni fetihlerle birlikte örnek bir yönetim örgütü kurmuştur. Pers devleti, Kiros’tan Dara’ya kadar tüm dünyaya egemen olmayı amaçlayan bir siyaset izlemiş ve sınırlarını durmadan genişletmiştir. Pers devletinde geniş bir posta örgütü vardı ve tam yüz on bir posta durağını Kapsayan bir “Kral Yolu” Efes’ten başlıyor, Sardes üzerinden Gordion’a, buradan Kapadokya’daki Pteriya’ya varıyordu. Daha sonra Doğu Anadolu’nun engebeli topraklarından ge20 http:// www. Hakkarim.net/ tarih.htm. 21 http:// www.webhatti.com/kultur/112166-medler.html. çip Dicle vadisini izleyerek Mezopotamya’ya iniyor, Sus’da son buluyordu.22 Persler, egemenlikleri altına aldıkları ulus ve halklara karşı Asurluların tersine insancıl davranmışlar ve dinleriyle dillerini kabullenmeleri konusunda herhangi bir baskı yapmamışlardır. Bu vesileyle bölgelerindeki yerel halklar Pers kültüründen fazlaca etkilenmemiştir. Bu hoşgörü Doğu Anadolu halkları üzerinde yüzyıllarca etki etmiş, kendi kimliklerini muhafazada önemli bir rol oynamıştır. 3.3. Roma ve Bizans Döneminde Hakkari Pers İmparatorluğu’nun iki yüz yıl kadar süren egemenliği, MÖ IV. yy’da Büyük İskender’in Anadolu’ya hâkimiyetiyle sona erdi. İskender-i Rumî de denilen Makedonya Kralı İskender, âlim, akıllı, âdil, cömert, yiğit, tedbirli ve idareci idi. Babası Filis tarafında Aristotalis’e gönderilmiş, onun hikmet ve felsefe bilgileriyle yetişmişti. Yunan memleketlerinin beylerini hükmü altına alıp, memleketlerini zabt ve kendi ülkesini rabt edince, sahibkıranlık (cihangirlik) için dünya memleketlerini fethe azmetti.23 Büyük İskender, Atlas Okyanusu’ndan Arap ve Mısır ülkelerini de içine alacak şekilde Hindistan’a kadar olan memleketleri zabt edip hükmü altına aldı. Pers hükümdarı Dara ile savaşta galip gelince Doğu Anadolu Bölgesi’ne de sahip oldu fakat bu bölgeye fiilen hâkim olamadı. Büyük İskender’in ölümünden sonra Makedonya Krallığı, generalleri arasında taksim edildi. Bu bölge, Selevkos (Asya) İmparatorluğu’nda kaldı. Selökidler, İskender döneminin geniş toprakları ile birlikte, buralarda sürüp giden ayaklanmaları da devraldılar. Elam, Sümer, Akad uygarlıklarının kalıntıları yanın22 İstanbul 1982, s. 55–56. 23 Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, (Sadeleştiren: A. Faruk Meyan), İstanbul 1987, c. II, s. 631. 62 HAKKARİ da, Urartu, Asur, Babil ve Ahemeniş kültürlerini de kucaklayan büyük devlet birikiminden yoksundular. Dolayısıyla bu bölgede hâkimiyetleri uzun soluklu olamadı. Aksi etki olarak, Doğu uygarlığıyla Helen kültürünün birleşmesi bölge halkları üzerinde bir karmaşaya sebep oldu. Selökid egemenliğinin kurulmasından yüz yıl kadar sonra Roma İmparatorluğu, Anadolu topraklarında hâkimiyeti ele geçirince, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki baskın unsur olmaya başladı. Fakat bölge Roma ve Partlar, sonrada doğuda ortaya çıkan Sasanîler arasında devamlı el değiştirdi. MS 395’te, Roma İmparatorluğu bölününce Doğu Roma (Bizans), bu toprakların sahibi olmak istedi, fakat hiçbir zaman bu bölgeye hâkim olamadı.24 4. ORTAÇAĞ’DA HAKKARİ 4.1.Müslüman Araplar Döneminde Hakkari Hakkari Bölgesi, Hazreti Ömer zamanında, İslâm orduları tarafından 640 senesinde feth edildi.28 Bölgenin dağlık ve ikliminin soğuk olması nedeniyle Arap yöneticiler burada hâkimiyet kurmayıp yerel yöneticiler vasıtasıyla yönetimi kontrol altına almayı yeğlemişlerdir. Emevîler ve Abbasîler döneminde de Hakkari’nin konumu fazla değişikliğe uğramamıştır. İç çekişmelerle sarsılan Abbasîler döneminde İran’da ortaya çıkan Büveyhîler (932–1062)29 kısa bir dönem Hakkari üzerinde egemenlik kursalar da yaptıkları zulüm yüzünden hâkimiyetleri kısa olmuştur. 3.4. Sasanîler Döneminde Hakkari MS III. yüzyıl başlarında Partlar’ın yerini Sasanîler alınca, Hakkari yöresinde yoğunlaşmış olan RomaPart çatışması sona erdi fakat bu kez Roma- Sasanî savaşları başladı. Yüz elli yıl kadar süren bu çatışmalar, MS 387’de yapılan bir antlaşmayla durur gibi olduysa da, Roma’nın ikiye bölünüp, Ön Asya’nın Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalmasından sonra (MS 395) yeniden alevlendi. MS VII. yüzyıla değin süren bu çatışmalarda, Ön Asya’nın güneydoğusunda ortaya çıkan Hıristiyan- Nesturîlik mezhebinin büyük bir rolü oldu. Yukarı Mezopotamya’nın pek çok yerinde hâkim olan unsurlardan biri olan Asurîler, daha sonraları Süryanî papazlarından Nestorius’un (380–451) kurduğu Hıristiyan mezhebinden dolayı Nesturîler diye anılmışlardır.25 Bizans devlet kilisesinin baskısı altına kalan Nesturîler, Sasanî Devleti sınırları içine çekilmişlerdir.26 Bugün Hakkari Bölgesi sınırları içerisindeki Büyük Zap Irmağı’nın orta mecrasındaki alan asıl yaşama alanları olmuştur.27 Önceleri, Bizans İmparatorluğu’nca Sasanîlere karşı silah olarak kullanılan Nesturîlik olayından, VI. yüzyıl sonrasında Sasanîler yararlandılar. Doğu Roma Kilisesi’ne karşı bağımsızlığını ilan eden Nesturî Kilisesi’ne arka çıkarak, Bizans’ın yöredeki etkinliğini kırdılar. Bu yüzyılın sonunda Bizans topraklarına sefere çıkan Sasanî hükümdarı II. Hüsrev, 605’te Kayseri’yi alarak Bizans içlerine ilerledi. Bir süre sonra geri çekildi ama Kilikya ve Kuzey Suriye’ye dek bütün Doğu Ön Asya toprakları elinde kaldı. Ancak VII. yüzyıldaki Müslüman Arap akınlarıyla birlikte bu etkinlik giderek azaldı. 24 25 26 27 İstanbul 1993, c. 8, s. 232. İstanbul 1985, c. VII, s. 2644. Kadir Albayrak, “Nesturîlik”, İstanbul 2007, s. 16. B. Nıkıtıne. “Nesturîler”, İstanbul 1971, s. 209. 4.2. Selçuklular Döneminde Hakkari Orta Asya’da hâkimiyet kurup, ismini kurucusunun adından alan Selçuklu Devleti, Maveraünnehir’de sıkıntı içinde olmaları hasebiyle Tuğrul ve Çağrı Beyler döneminde, daha elverişli topraklar aramaya karar verdiler. Tuğrul Bey çöllere çekilirken Çağrı Bey, üç bin kişilik bir süvari birliğinin başında Gazneli hâkimiyetindeki Horasan’dan Anadolu’ya doğru hareket etti (1016–1021). Ermeni ve Gürcü topraklarında bir süre kaldıktan sonra ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan tekrar Tuğrul Bey’in yanına döndü.30 Bu akınlar, Türklerin Anadolu topraklarına ilk hamlesiydi denilebilir. Türklerin Hakkari yöresine ilk defa gelişleri ise h. 432, (m. 1040–1041) yıllarına tekabül eder. İlk gelen öncü kuvvetleri, yöre halkıyla savaşıp obalarını ve mallarını ele geçirmiş, kadın ve çocuklarını esir almışlardır. Ancak daha sonra onları dağlarda takip ettikleri sırada cereyan eden ikinci savaşta yenilen Oğuzlar yöreden uzaklaşıp dağlara çekilmişlerdir.31 Oğuzların ya da Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya geldiklerinde Hakkari Bölgesi, Bağdat’taki Abbasî halifelerine bağlı idi.32 XI. yüzyılın başlarından itibaren yöreye yerleşmeye başlayan Türkler, Azerbaycan üzerinden hareketle Urumiye civarında diğer Türkmenlerle birleşerek, Tuğrul Bey komutasında 1054 yılında Hakkari’yi feth ettiler. Ancak buradaki hâkimiyetleri uzun süreli olmadı. Zira Türkmenler kalabalık bir zümreyle güney-batı yönünde, Bizans’a doğru hareket halindeydi28 29 30 31 32 İstanbul 1993, c. 8, s.233. Erdoğan Merçil, “Büveyhîler”, İstanbul 1992, s. 496. Faruk Sümer, “Selçuklular”, İstanbul 2009, s. 366. Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 206. İstanbul 1993, c. 8, s. 233. HAKKARİ TARİHİ ler. Zap Suyu Vadisi ve Buhtan Irmağı taraflarındaki sarp ve yüksek dağları geçip, Erzen ve Batman sularını besleyen dağlık yörelere eriştiler ve buraları yağma akınlarına uğrattılar.33 Bu dönemde Hakkari civarındaki yerleşme merkezleri, bir ağanın ya da bir beyin başkanlığındaki aşiretlerce yönetiliyordu. Etkinlikleri büyük olan ağa ve beyler yöreyi büyük devletlere kapalı tutmayı başarmış, kimi zamanda bağlı bulundukları devletler üzerinde etki bile yapmışlardır. Selçuklu Devleti’nin Anadolu coğrafyasına hâkim olmaya başladığı bu dönemlerde, Hakkari bölgesindeki savaşlar da önemli bir konumdaydı. Tuğrul Bey’in Anadolu’ya giren ilk hükümdar olması gibi, Selçuklu prenslerinden Azerbaycan’ı fethe memur edilen Hasan, o dönem Bizans ülkesi olan Van Gölü havzasına geçerek akınlar yapmıştır. Bu akınlardan birinde Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinin destek verdiği Bizans ordusuyla Selçuklu ordusu Vaspurakan hududundaki Büyük Zap nehri kenarında karşılaşmıştır. Buradaki çetin muharebeler sonucu şehzade Hasan şehid olmuştur (1048). Bir yıl sonraki mücadelelerde ise Tuğrul Şah, Azerbaycan valisi tayin ettiği kardeşi İbrahim Yınal’ı bölgeye göndererek hem kardeşinin intikamını almış hem de Anadolu’nun fethi sürecini başlatmıştır.34 1054’te Selçuklular Hakkari Bölgesi’ne tam hâkim oldular. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud’un Musul ve Azerbaycan emirlerinden Küyüş Bey, bölgedeki Kürtlerin huzursuzluk çıkarmaları ve yol emniyetini ihlal etmeleri üzerine Hakkari yöresindeki birçok kaleyi zapt etmiş ve bölgedeki huzuru sağlamıştır.35 1122–1262 tarihleri arasında Selçuklulara bağlı Musul Atabegleri (Zengîler), bu bölgeyi Selçuklular adına idare ettiler. Atabegliğin kurucusu İmadüddin Zengî, başlangıçta çevreyi hâkimiyeti altına alarak Haçlılar ile siyasî ve askerî mücadelelere girişmek arzusunda idi. Selçuklulardan kalan boşluğu doldurmak için büyük ve kuvvetli bir Türk devleti kurmağa çalıştı. Dolayısıyla Diyarbekir ve Suriye’nin Arab ve Türkmen hâkimlerine karşı bir fetih siyaseti izlemeye başladı. Bu amaçla Suriye ve Doğu Anadolu Bölgesi üzerinde fetih hareketlerinde bulundu. 1139 da bu bölgeleri itaat altına almaya muvaffak oldu. Hakkari civarındaki Kürd reisleri ile de savaşarak bu bölgeyi emniyet altına alarak huzura kavuşturdu.36 1142 senesinde Atabeg İmadüddin Zengî, Aşip Kalesi yerine 33 34 35 36 Ali Sevim, Ankara 1988, s. 25. Mehmet Altay Köymen, Ankara 1982, s. 245. Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 206. Erdoğan Merçil, Ankara 2000, s. 215. 63 İmadiye kalesi ve şehrini kurdu. Selçuklular’ın yıkılmasından sonra bölge,1262’de İlhanlılar’a bağlandı.37 4.3. İlhanlılar Dönemi ve Hakkari Beyliğinin Teşekkülü 10 Şubat 1258’de Moğollar, Bağdat’a saldırıp Halife Musta’sım Billâh’ı ve yüz binlerce insanı öldürdükten38 sonra, yaşanamayacak hale gelen şehirden çekildiler. Hülâgû’nun Bağdat katliamı İslâm dünyasında bir gerilemeye ve kargaşaya sebep oldu. Hülâgû Abbasî hanedanına mensup bulabildiği herkesi öldürmüştü. Hülâgû, bu hareketiyle İslâm âleminde önemli bir yer tutan hilâfet müessesesini de ortadan kaldırmış durumdaydı.39 İslâm dünyasında oluşan karışıklıktan Hakkari‘de nasibini almış, Moğol saldırılarına maruz kalmıştı. Bölge, 1259’da Hülagu döneminde İlhanlılar’ın eline geçti. Bütün İslâm memleketlerindeki katliamlar burada da sürmüş, ahalinin büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmişti. Ne zaman ki İlhanlı tahtına Gazan Mahmud Han geçti, bölgenin siyasî durumu da değişmeye başladı. İlhanlı Sultanı Gazan Han, kumandanlarından halasının kocası Nevruz Bey’in teşvikiyle 695/1296 yılı Cemaziyelevvel ayında40 Elburz’da Lâr vadisinde Müslüman olup Mahmud adını aldı.41 Bu haber Mısır’a ulaşınca, Mısır’daki Abbasî halifesinin memnuniyeti arttı. Zira İlhanlı tahtına çıkan Gazan Mahmud Han yüz bin askeriyle Müslüman olup İslâmiyet’i devletin resmi dini haline getirdi.42 Mısır’da olmalarına rağmen gönülleri daima Bağdat’da olan Abbasî hanedanı mensupları, bu haberin ardından veliaht olan Siracüddin ismindeki zatı Sultan Mahmud Gazan Han’la görüşmeye gönderdiler. Sultan Mahmud Gazan Han halife evlatlarından birinin kendisini ziyarete geleceğini haber alınca vezirleri ve kumandanlardan bir cemaatle karşılamaya çıktı. Sultan Mahmud Gazan Han, Siracüddin’i hürmet ve izzetle karşılayıp, saltanat makamında tahta oturtarak; Bağdat’ı eskisi gibi hilâfet merkezi yapacağını ve kendisini halife yapıp, biat edeceğini söyledi. Fakat bir müddet ortalığın sakinleşmesini tavsiye etti. Zira mensup olduğu Cengiz hanedanının henüz tam Müslüman olmadığını, itaatsizlik yapıp, Müslümanların zararına hareket edebileceklerini söyledi. Bununla birlikte şartların olgunlaşmasına kadar Şeşter, Cevize ve Zerkul 37 c. 8, s. 233. 38 Abdulaziz Ed-Dûrî, “Bağdat”, İstanbul 1991, s.431. 39 Süleyman Özbek, “Yakın Doğu Türk-İslâm Tarihinin Akışını Değiştiren Bir Meydan Savaşı: Ayn Calud”, Ankara 2002, s.131. 40 Cem Tüysüz, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum 2004, s.56. 41 Abdulkadir Yuvalı, “Gâzân Hân”, İstanbul 1996, s.429. 42 Abdulkadir Yuvalı, “İlhanlılar”, İstanbul 2000, s.103. 64 HAKKARİ Bay Kalesi şehirlerini ve etraflarını Siracüddin’in emrine verdiğini ifade etti. Siracüddin, Sultan Mahmud Gazan Han’ın makul sözlerini duyunca fikir ve siyasetini beğendi. Kabul ederek Sultan Mahmud Gazan Han’ın fermanı ve çeşitli hediyeleriyle Şeşter şehrine gitti.43 Şehir ahalisi ve askerleri Emir Siracüddin’i karşılayıp, hürmet ettiler. Bu vesileyle Şeşter şehrinde ikamet eyledi. Bu arada Emir Siracüddin, Sultan Mahmud Gâzân Hân’ın kendisine söylediği ve vaat ettiği sözleri Mısır’daki kardeşlerine yazdı. Mektup Mısır’a ulaşınca, hanedan mensupları kendi aralarında toplanıp, uzun uzun meşveret ettikten sonra Mısır’da kalmaya karar verdiler. Yakin hâsıl oluncaya kadar bekleyelim zira sultan eski bir düşmanımızın oğludur, biz şimdilik Siracüddin’in zevcesini ve oğlu İzzeddîn’i gönderelim dediler. Vaadinde durursa biz de arkalarından gideriz, diye mutabakata vardılar. Siracüddin’in eşini ve oğlunu Şeşter’e gönderip, durumu bir mektupla bildirdiler.44 Şeşter şehrine ulaşan İzzeddîn birkaç günlük istirahattan sonra baba ile oğul bir cemaatla Sultan Mahmud Gazan Han’a gittiler. Gazan Han, bunların teşriflerini duyunca eskisinden daha ziyade sevindi. Büyük bir hürmetle onları karşıladı. Taht mahalline getirip çok i’zâz ve ikram eyledi. Uzun söz ve sohbetten sonra Siracüddin’in oğlunun ismini sordu. İzzeddîn kendini takdim etti. 43 Muhammed Tayyar, (El Yazma Nüsha ?), s.16. 44 Muhammed Tayyar, s.17. Sultan Mahmud Gazan Han, amcalarının niye gelmediğini sordu. İzzeddîn de, amcalarının tedbirli olarak gelmediklerini; zira Sultan Gazan Han’ın cedlerinin Hulâgû olduğunu söyledi. Sultan Mahmud Gazan Han, bu sözden etkilenerek ağladı ve “Ceddimin peygamberimizin amcalarının zürriyetine yaptığı günahları benden sorma” diye yakarışta bulundu. Sultan Gazan Han, İzzeddîn’e dönerek, hangi memleketi istersen vereyim dedi. İzzeddîn de dağlarla ve kalelerle mahfuz vilâyetleri isterim ki kendimizi koruyalım, dedi. Belki sizden sonra gelenlerle aramız iyi olmayabilir ve bizi eskisi gibi yok etmek isteyebilirler, bu yüzden kendimizi koruyabilmemiz için uygun yerler istiyoruz, diye ilave etti. Sultan Mahmud Gazan Han, İzzeddîn’in akıllı ve ferasetli görüşünü beğenip ismini “Mücellâ” koydu ve kâtiplerine İzzeddîn Mücellâ namına ferman yazdırdı. Sultan Mahmud Gazan Han, fermana bakıp yazılan şehirleri görünce kâtibe emrederek bunlara Hafitân Kalesini, Bâzân, Bistun ve Peşter şehirlerini de ilâve ettirdi. Âlât, Bâlât, Kelâs ve Azerbaycan hududuna kadar verdi. İzzeddîn’e şâhtâcı giydirip, verdiği yerlerin batından batına, asırdan asıra bunların hükmünde kalacağını ve bu yazdığı fermana uymayanların Allah’ın lanetinin üzerinde olmasını vasiyet edip, ferman yazdırdı.45 Şeref Han, Şerefnâme adlı eserinde Hakkari hükümdarlarını anlatırken, bunların soyunun Abbasî 45 Muhammed Tayyar, s.19. HAKKARİ TARİHİ halifelerine ulaştığını ifade etmiştir.46 Bununla birlikte bu soylu ailenin adı geçen belgelerden başka, eyaletlerin ömürleri boyunca kendi mülkiyetlerinde olduğu hakkında, Cengizoğulları sultanlarından almış oldukları (muhtemelen Gazan Mahmud Han’ın verdiği imtiyaznâme) Uygurca yazılı bir emirnameye sahip bulunduklarını ve bu emirnameyi kendisinin de gördüğünü ifade etmektedir.47 Ayrıca ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi, bu bölgeyi ziyaretinde, beyliğin Abbasî hanedanlığına mensup olduğunu bildirmektedir. Evliya Çelebi, “Seyahâtnâme”sinde “Eyâlet-i Van’da azl kabul etmez hükümetleri bildirir” başlığı altında beyliği şöyle tarif etmektedir: “Evvelâ cümleden şebîh-i hükümet-i Hakkari-i Âl-i Abbâsîyân Van’ın kıblesinde Vestân Kalası ve Şatak Kalası aşar-ı kala-i Çölemerik’te sakin ulu hanlıktır kim kırkyedi bin askere mâlikdir.”48 Melik İzzeddîn’den sonra gelen Melik İmâdüddin, bölgedeki idareyi tam manasıyla ele aldığında bölge üzerindeki İlhanlı baskıları da azalmaya başlamıştı. Birkaç kez yapılan savaşlarda İlhanlı askeri yenilip kaçtı. Böylece beylik tam anlamıyla huzur dolu günlere kavuştu. Kardeşi Melik Halil ve diğer Kürt beyleri ve reisleri hep ona tabi olmuşlardı. Adalet ve ihsanı şöhret buldu. Kendisi ve evlatları için Hakkari vilâyetini payitaht seçti. Bâd Kalesi’ni tamir ettirdi. Melik İmâdüddin’in Hakkari’yi merkez seçmesinin sebebi ise, Hakkari vilâyetinin İran’a hudut olup, diğer vilâyetlerden daha muhkem, aşiretleri ve ahalisinin daha cesur olmasıdır. Ayrıca Moğollara karşı buranın savunmasının daha müsait olmasıdır.49 Bad Kalesi (Bay- Pay Kalesi) ve Çölemerik Kalesi arasındaki yerleşim biriminin adının İrisân olmasından dolayı, Hakkari Beylerine “İrisân Beyleri” de denilmiştir.50 4.4. Karakoyunlular ve Akkoyunlular Döneminde Hakkari XIV. yüzyılın birinci yarısında Moğollar’a tabi olarak ortaya çıkan Karakoyunlular, Van Gölü kıyısından başlayarak Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere Irak ve İran’da iki yüzyıla yakın hüküm sürmüş, Moğol hâkimiyetine son vererek buralarda Türkmen nüfusu tesis etmek suretiyle bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardı. XIV. yüzyılın sonlarına doğru, devletleşme sürecinde, mahallî hanedanları da kendilerine bağlamışlardı. 46 Şeref Hân, (Çeviri: Mehmet Emin Bozaslan), İstanbul 1971, s.107. 47 Şeref Hân, s.109. 48 (Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), 4. Kitap, İstanbul 2001, s.117. 49 Muhammed Tayyar, s.26. 50 Dündar Alikılıç, İstanbul 2004, s.44. 65 Karakoyunlular, bütün Anadolu’yu nüfuzları altına aldıkları bu dönemde Timur’un Anadolu’yu istilâsı, Anadolu topraklarında bir müddet kargaşalık yaşanmasına sebep olmuştur. Daha sonra Timur’un oğlu ve halefi Şâhruh bölgeye hâkim olmuş, Hakkari ve Bitlis hâkimleri Şâhruh’a bağlılıklarını bildirmişti. 51 Karakoyunlu Devleti’nin kurucusu sayılan Kara Yusuf’un ölümünden sonra İskender Mirza, hükümdarlığının ilk yıllarında Şâhruh’u metbu’ tanıyan Hakkari ve Bitlis hâkimleriyle uğraştı ve bunları kendisine bağladı. 1425’te Van’ı zaptetti. Böylelikle Van civarında İzzeddîn Şîroğulları diye adlandırılan Hakkari Beyleri’nin idaresine son vermiş oldu.52 Karakoyunlular’dan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hâkim olan Akkoyunlular Devleti, bilhassa Uzun Hasan Bey döneminde bu bölgede hâkimiyet kurmuş, buradaki irili ufaklı beyleri ortadan kaldırmış ve kendi idaresini benimsetmiştir. Bu hâkimiyet döneminde Van Gölü çevresini de yağmalamıştır.53 Melik Muhammed’in Hakkari emirliği sırasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, emirlerinden ve Türkmen beylerinden Sofu Halil ile Arap Şâh Bey’i Hakkari’nin zaptına memur etmişti. Bu komutanlar büyük bir ordu ile Kürdistan vilâyetlerine yürüdüler.54 Kale ve yolları gözetleyen askerler, düşmanın yaklaşmakta olduğu haberini getirince, Muhammed Menkelân: “Bugün Cuma’dır ve yarın muharebe günü değildir ve bugünlerde asker toplayamam, pazarı bekleyelim” dedi. Tabileri ve eminleri her ne kadar zorladılar ise de faide vermedi. O gece Akkoyunlu ordusu kaleye saldırdı. Kale kapısını açık bulup, zahmetsizce içeri girdiler. Hücum ederek kaledeki herkesi katlettiler. Hanedandan büyük ve küçük ayrıca kalede bulunan hiç kimseyi sağ bırakmadılar. Burada hemen şunu ifade etmek lazım ki, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki beylikler ve Kürt oymakları emirleri, sona erinceye kadar Karakoyunlu hanedanına bağlı kalmışlardı. Bunda en önemli amil, şüphesiz Karakoyunluların, Akkoyunlular’ın aksine olarak onların ellerinde bulunan yerlere göz dikmemeleridir. Akkoyunlular ise Kürt hâkimlerinin şehirlerini ve kalelerini ellerine geçirmeyi gaye edinmişlerdi.55 Akkoyunlular’ın bu davranışları Hakkari (İrisân) Beyliğinin bir fetret dönemi yaşamasına neden oldu. Akkoyunlu Uzun Hasan’ın ölümünden sonra hemen hemen beş yıl boyunca, Akkoyunlu Devleti’nin siyasal yaşamı, hanedan kavgaları ve yabancı istilalar 51 52 53 54 55 Faruk Sümer, “Karakoyunlular”, İstanbul 2001, s.434. Ankara 1993, s.97. Faruk Sümer, “Akkoyunlular”, İstanbul 1989, s.272. Nazmi Sevgen, Ankara 1982, s.141. Faruk Sümer, s.42. 66 HAKKARİ Çölemerik Kalesi altında geçti.56 Bu arada ortaya çıkan Safevî Devleti, Doğu Anadolu Bölgesi’nde hâkimiyet kurmaya başladı. Hakkari Beyliği’nin fetret dönemi olan bu dönem, Osmanlı Devleti’nin bölge üzerindeki egemenliğine kadar baskı ve çatışmalarla devam etti. Yavuz Sultan Selim Han’ın 1514 Çaldıran Seferi’nden sonra bölge, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır Seferi’yle Hilâfet makamının da sahibi olan Yavuz Sultan Selim, son Abbasî halifesi Musa Mütevekkil Alellah’ı da beraberinde İstanbul’a getirmişti. Yavuz Sultan Selim Han’dan cedlerine ait beldelerin tekrar kendisine verildiği hükmünü alan Musa Mütevekkil Alellah Hakkari’ye giderek, Bâd Kalesi altında bir mescit yaptı.57 XV. yüzyılın ortalarında Osmanlılar’ın Van vilâyetini yeniden yapılandırma faaliyeti içerisinde Hakkari, Abbasî hanedanından gelen beylere Van vilâyetine tabi yarı bağımsız ocaklık olarak düzenlendi. Merkezi Çölemerik olan Hakkari Hükümeti statüsünü aldı. Mütevekkil Alellah’tan sonra yerine oğlu İbrahim Han Bey geçti. İbrahim Han Bey, Gevaş’taki payitahtını Çölemerik kasabasına nakletti. Aynı sene içerisinde babasının kalesini tamamladı. Her ilimde kemal sahibi, iyilikte emsalsiz bir zat olup “sâhib-i sikke” olarak meşhur oldu.58 Kanunî Sultan Süleyman döneminde Van Beylerbeyi kurulmasına rağmen Hakkari’deki İrisân Beyliği, Osmanlı padişahlarının özel imtiyazıyla Osmanlıya bağlı olarak beyliklerini devam ettirmişlerdir. Bu dönemde beylik merkezi bazen Hakkari (Çölemerik) bazen de Gevaş (Vestan) olmuştur. Fakat İran tarafından gelebilecek tehlikelere karşı, savunmaya elverişliliği yüzünden ekseriya Çölemerik merkez olmuştur. Beyliğin bu güçlü döneminde, Hakkari beylerinin Van Gölü’nde resmî işler için yiyecek ve levazım naklinde kullandıkları gemileri vardı.59 Kanunî Sultan Süleyman zamanında yazılan bir belge, bölge beylerinin önemi ve konumları hakkında detaylı bilgiler içermektedir: “Kürdistan beylerine yazılacak hüküm sûreti: Babası Yavuz Sultan Selim devrinde Kürd beyleri Kızılbaşlara karşı cephe alarak yararlıklar gösterdikleri cihetle, eskiden beri tasarruflarında olan eyâlet ve kaleler kendi yurtları ve ocakları olduğu gibi ayrı ayrı beratlarla ihsan edilen yerlerde kâffe-i mahsûlâtıyla 56 John E. Woods. İstanbul 1993, s.232. 57 Bu mescit hâlâ mevcuttur. Nev Kalesi mescidi Başkale’den 15. kilometrede bir harabedir. Muhammed Tayyar, s.33. 58 Muhammed Tayyar, s.35. 59 Mühimme Nr. 5, s.462. 5. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ’NDE HAKKARİ 5.1. Hakkari Beyliği HAKKARİ TARİHİ 67 kendilerine evlâddan evlâda temlîk ve ihsan edildiği, buna karşılık hükümet ve saltanata âid bir lüzûm hâsıl olduğunda Diyarbekir ve Bağdad beylerbeyleriyle civardaki Kürdistan beylerinin birlikte harekete geçip hizmet ifâ etmeleri lüzûmuna ve şeriat ve kanunlar dairesinde hareket edip zulm ve taaddîden kesinlikle sakınmaları hakkında.” İbrahim Han Bey’in vefatında yerine oğlu Melik İzzeddîn Şîr beylik makamına oturdu. İzzeddîn Şîr Bey tahta oturduktan kısa bir zaman sonra vefat etti. İzzeddîn Şîr Bey’den sonra yerine genç yaşta ama çok akıllı oğlu Muhammed Pîrî Bey geçti. Gayet güzel olup fehm ve idrakte emsali yok idi. Ömrü vefa etmeyip o da genç yaşta öldü. Vefatında oğlu Melik Esed Bey tahta oturdu. Melik Esed Bey, genç yaşta olup ismi ile mutabık olarak şecaâtta bir arslan idi. Kürtlerden bir cemaatle Halife-i Müslimîni ziyareti için İstanbul’a gitti. Buradan Sultan Süleyman Han’ın ferman-ı âlisiyle kâfirlerle gazaya gitti. Savaşta gösterdiği kahramanlıkla padişahın takdirini kazandı. Öyle ki, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, kendisine ziyadesiyle hürmet eyledi ve “oğlum” diye hitap etti. Çok ikram görerek tahtına döndü. Ancak dönüş yolunda rahatsızlanmıştı ve rahatsızlığı ilerleyerek kısa bir zaman sonra vefat etti. Bugün Hakkari’de Melik Esed adına cami ve mezarlık bulunmaktadır. Melik Esed Mezarlığı, Biçer Mahallesi’nde ve civarında on yedi tanesi dikili, diğerleri etrafa dağılmış yirmi beş adet mezar taşı tespit edilmiştir. Bu mezar taşları kitabeli, bitkisel ve geometrik süslemeleriyle dikkat çekmektedir.60 Melik Esed adına olmasına rağmen mezar taşları kitabelerinde Melik Esed’in mezar taşına rastlanılmamıştır. Muhtemelen tahrip edilen mezar taşlarından birisi ona aittir. Hakkari şehrinin güney tarafında 7–8 km uzaklıkta bulunan Bay Kalesi, Melik Bey’in idare merkezi olması açısından önemlidir. Kale denizden 2025 m yükseklikte sarp ve kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Hakkari Beyleri’nin Çölemerik Kalesi’nde oturmalarına rağmen, Melik Bey’in Bay (Pay) Kalesi’ni tercih etmiştir. Kalede mimari doku büyük ölçüde tahrip olduğundan bunu tam olarak ortaya koymak mümkün olmamaktadır. Ancak en üst kesiminde moloz taşlar ve Horasan harcı ile tutuşturulmuş duvar izlerine rastlanmıştır. Tuğla ve seramikler dışında üzerinde harç ve süslemeler olan bir taş parçası ile üzerinde kazınmış ters lale motifleri kalenin diğer kalıntılarını teşkil etmektedir.61 Melik Esed’in vefatından sonra yerine oğlu Emir İmâdüddin geçti. Emir İmâdüddin İhsan ve cesarette babasından aşağı kalmadı. Kürtler arasında “Rekib-i Şûrî” yani, “Rikâbı Uzun” olarak şöhret buldu. Çok hayır sahibi idi. Otuz yaşında öldü. Yerine on dört yaşındaki oğlu İzzeddîn Şîr Bey geçti. İzzeddîn Şîr Bey’in hüsn-i cemali emsalsiz idi. Bîatı ile birlikte velime cemiyeti (düğünü) de yapıldı. İlim ve diyanette kemal sahibi idi. Bu dahi genç yaşta vefat edip yerine oğlu Emir Kasım geçti. İhsan ve cömertlikte şöhret bulmuştu. Bunun da vefatında oğlu Melik Muhammed Pîrî Bey tahta oturdu. Melik Muhammed Pîrî Bey dervişliğe teveccüh edip, terk-i dünya eyledi ve hayatında makamını oğlu Melik İzzeddîn Şîr Bey’e verdi. Şâb Zaviyesi’nde tevbe edip, ibadetle meşgul oldu. Ve burada ömrünü nihayete erdirdi. İzzeddîn Şîr Bey de dârü’l-bekâya gidince mahdûmu Muhammed Zâhid Bey hükümdarlık tahtına teşrif eyledi. İlim ve diyaneti meşhur idi.62 Zâhid Bey’in vefatında oğlu Melik Muhammed Bey, Emîrü’l-Ümera oldu. Bu da genç yaşta ölünce oğlu Zeynel Bey ecdadının makamını eline aldı. Zeynel Bey, hüküm ve adalette herkesi geçti. Ömrü vakıflar ve camiler yapmak gibi hayratla geçti. Yaptırdığı Zeynel Bey Medresesi, Hakkari’deki en önemli mimarî yapılardandır. 16. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan medrese bugün büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Vezir-i azam ve Serdar-ı Ekrem Özdemiroğlu Osman Paşa, Tebriz seferinde 993/158563 Zeynel Bey’i ordu emrine alarak Tebriz ve havalisinin yağma ve tahribine, asayişin ihlâline memur ederek önden göndermiştir. Merend’de yapılan savaşta Zeynel Bey ve maiyetinden bazı ağalar şehid olmuşlardı. Bu yüzden Merend’in ileri gelenleri Zeynel Bey’in naşını oraya gömmüşlerdir. Tebriz’in zaptından sonra naaş, Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medrese avlusuna gömülmüştür.64 Zeynel Bey üç oğul bıraktı. Zâhid Bey, Zekeriya Han Bey ve İbrahim Bey. Zâhid Bey’i Tebriz paşasına hizmete, İbrahim Bey’i Albak hâkimliğine emredip, Zekeriya Han Bey’i kendi yanında bırakmıştı. Dolayısıyla ölümünde Zekeriya Han Bey Hakkari beyi oldu. Bu hanedanın Kürdistan’da hükümet bulmalarından bu zamana kadar hiç fesat zuhur etmemişti. Çeşitli aşiretlerin teşvikiyle Zekeriya Han Bey’in amcası Ali Şîr Bey ve biraderi Zâhid Bey asılsız iddialar neticesinde, Zâhid Bey’i tahta geçirmek için fesat 60 Mehmet Top, “Hakkari’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezar taşları”, Kayseri 2002, s.747. 61 www. Yuksekovahaber.com/hakkari/ty-caykalesi.asp. 62 Muhammed Tayyar, s.38. 63 Yunus Zeyrek, Ankara 2001, s.77. 64 Nazmi Sevgen, Ankara 1982, s.147–148. 68 HAKKARİ tohumu ektiler. Somay’dan bir miktar asker toplayıp payitahta yürüdüler. Zekeriya Han Bey bir miktar askerle mukabeleye mecbur oldu. Gevar (Yüksekova)65 civarında muharebe oldu. Her ikisi de evlatlarıyla ve bazı tâbileriyle beraber öldüler. Zâhid Bey’in hayatta kalan oğlu Melik Bey şikâyeti havi bir mektup ile İstanbul’a gitti. Bu arada muavenet etmesi için Tebriz paşası Ali Paşa’ya hünkârdan bir ferman geldi. Anadolu’dan ve Kürtlerden fazla miktarda asker toplayarak Çölemerik’e yürüdü. Zekeriya Han Bey, Melik Bey’in hâlini ve hünkârın emrini işitince, fitneyi def için İmâdiye Hâkimi Seyyid Han Bey’in yanına gitti. Melik Bey payitahta gelip, tahta oturdu ve askeri dağıttı. İki ay geçmeden bunun hırsından maiyeti ve askeri usandılar ve kendisinden yüz çevirdiler. Sahih bir ittifak ve misak yazıp Zekeriya Han Bey’e gönderdiler. Durumu da Melik Bey’e bildirdiler. Melik Bey de asker getirmek için Tebriz’e gitti. Zekeriya Han Bey Çölemerik’e avdet eyledi. Bu arada Melik Bey’in ahvali ve efalini Tebriz paşası işitmiş olduğundan müracaatına aldırmadı. Melik Bey’i İstanbul’a gönderdi. Ve orada vefat etti. Osmanlı Padişahı III. Mehmed Han, Ali Paşa vasıtasıyla Zekeriya Han Bey’e namına ferman gönderdi. Fermanla sadakâtta lazım olanlar ve emirler tavsiye edildi.66 Zekeriya Han Bey, ikinci defa tahta çıkıp, uzun zaman adaletle hüküm sürdü. Zekeriya Han Bey’in uzun zaman çocuğu olmadı. Fakat ahir ömründe vücudundan varisler zuhur eyledi. En büyük oğlu Yahya Bey’i Çatak, Gevaş ve civarı bulunan Müküs ve Hizan’a hâkim edip, veliaht tayin etti. Fakat bir yere fesat ateşi düşünce bunun yayılacağını zannetmiyordu. Bir müddet sonra bazı fesatçıların aldatması ve biraderi Zeynel Bey’in kuvveti ile Yahya Bey, babasına kast etti. Babası tahttan inip, kaçtı. Yahya Bey şecaat ve cömertlikte şöhret kazandı. Yahya el-Kirâm ismini aldı. Zeynel Bey’i Albak hâkimi yaptı, fakat Van paşası ile arası açıldı. Hile ile paşa bunu Van’a davet etmişti. Düşmanlıklarını açıklayıp birbirlerini öldürdüler. Bundan sonra Zekeriya Han Bey tekrar tahta avdet eyledi. Altmış dokuz yaşında vefat etti. Zamanına gelinceye kadar bu hanedandan bunun kadar ömür süren yoktu.67 Zekeriya Han Bey’in üçüncü oğlu Şeref Han Bey, babasının vefatında Albak (Başkale) Emîri idi. Bunun büyüğü Zeynel Bey ise Şatak (Çatak) Emîri idi. Babasının vasiyeti üzerine lüzumlu mühimmatı alarak tahtına geldi. Kendisi bütün ömründe babasının rızasına aykırı hiç hareket etmemişti. Tahta vasıl olmadan önce diğer biraderi İbrahim Bey makam-ı âliyi işgal etmişti. Şeref Han Bey gelince İbrahim Bey tahttan inerek kardeşine biat eyledi. Şeref Han Bey de kardeşinin hizmetine karşılık, onu Albak Emîri tayin etti. Yahya Bey vefat edince dört oğlu kalmıştı. Bunlara ne dedeleri, ne diğer amcaları sahip çıkmadı. Şeref Han Bey, bunları taltif eyledi ve kendi evlâtlarından ayırmadı. Büyükleri olan İmâdüddin bin Yahya’yı Çıhrık Emîri yaptı. Emir İmâd çok şecaatli olmasına rağmen tarif edilemeyecek derecede kibirli ve mağrur idi. Kötü niyetlilerin ve bazılarının azdırmasıyla amcasına itaatten yüz çevirdi ve kalbine taht tamahı yerleşti. Hakkari vilâyetini yağmalamaya başladı. Albak’ta ma’mur bir yer bırakmadı. Şeref Han Bey’in yanında bulunan Süleyman Bey ve Emir Kasım ismindeki iki kardeşi bir kazada ölünce fitne ziyadeleşti. Bundan sonra Van valisi Rıdvan Paşa’nın kuvvetleriyle takviye bularak evvelâ Kürtler ve sonra Osmanlı askerinden bir gurupla Çatak’ı aldı. Amcası Zeynel Bey kaçtı. Ferâşin yolundan Çölemerik üzerine yürüdü. Kalede sadece Şeref Han Bey, biraderi Hasan Bey ve yirmi kadar kölesi var idi. İmdat yolları kapalıydı. İmâdüddin ve askeri bir hafta saldırıdan sonra kaleyi delerek içeri dâhil oldular. Kendisine yapılan ihsana karşılık amcasını öldürdü ve Emir İmâdüddin ismiyle tahta geçip kuvvetlendi. İlimde ve adalette, idare ve siyasette kemal sahibi olup Hakkari Bölgesi’ni tam anlamıyla itaat altına aldı.68 Bir rivayette, Şeref Han Bey İranlılarla birleşmiş olması neticesinde, Hakkari halkının cezalandırması sonucu öldürülmüştü.69 Emir İmâdüddin, Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyetlerde ve Hakkari halkına verdiği zararladan dolayı zamanın padişahına şikâyet edildi. Bunun üzerine IV. Murad, Hakkari Emîri İmâdüddin Bey’in yakalanmasını emretti. Van Beylerbeyi Hasan Paşa komutasında, üzerine asker gönderildi. Kaçmasına rağmen Haleb şehrinde yakalandı. İstanbul’a götürülüp Baba Cafer Zindanı’nda yedi sene hapsedildi. Sekizinci sene zavallı haline merhamet edip tekrar eski emaretine tayin ile men’üs bulunduğu vatanına gönderdiler. Yolda Adana şehrinde veba hastalığından öldü.70 Veraset üzere taht Şeref Han Bey’in çocuklarına kaldı. Şeref Han Bey’in çocuklarının en büyüğü İzzeddîn Şîr tahta oturdu. Kardeşi Emir Hüsrev’i Albak hâkimi nasb eyledi. İzzeddîn Şîr Bey hac farizası için yanında bir cemaatle Hakkari’den yola çıkarak, İstanbul’a uğrayıp Sultan İbrahim Han’ın huzuruyla şereflendi. Bura- 65 Nuri Akbayar, İstanbul 2001, s.60. 66 Muhammed Tayyar, s.41. 67 Muhammed Tayyar, s.41. 68 Muhammed Tayyar, s.43. 69 Nazmi Sevgen, s.156. 70 Muhammed Tayyar, s.45. HAKKARİ TARİHİ dan farz olan maksadına hareket eyledi. Dönüşünde ferman-ı âli mucibince tekrar sultanın huzuruna çıktı. Pek çok hürmetle karşılanıp, padişahın hususi fermanıyla ve çeşitli hediyelerle tahtına avdet etti. Hilmi ve keremi sayesinde yalnız Hakkari ahalisi değil, her taraf itaatine girdi. Adaleti eski düşmanlarını tuzağına getirdi. Bütün iyi ahlâkta kemal sahibi idi. Zamanında rızasına muhalefet eden kimse kalmamıştı. Mescidler, medreseler ve sair birçok vakıflar yaptı. Yaptığı hayır ve hasenatı anlatmak mümkün değildi. Vefatında oğlu Emir Muhyi Sünne Bey makamına geçti. Bu da babası Hacı İzzeddîn Şîr Bey gibi ilm ü kerem fazl u gayret sahibi idi. Keramet sahibi olup vefatında oğlu Melik Muhammed Han tahta vâris oldu.71 5.1.1. Hakkari Beyliğinin En Geniş Sınırları Melik Muhammed Han, mertebesi yüksek, diyanet sahibi, âdil ve ibadetle meşgul bir zat olup, güzel ahlakının emsali yok idi. Hâl ehlini ve ilim sahiplerini severdi. Her suretle yüksek olduğundan “Alâi” mahlasıyla şöhret buldu. Bütün ömrü ve emareti zamanında ahali kemal üzere rahatta idi. Vefatında yerine oğlu El-Munimullah İbrahim Han Bey geçti. İbrahim Han Genç yaşında olmasına rağmen her işte babasını geçti. Nimet ve ihsanı herkese yetişiyordu. Yaşının gençliğinden fırsat bulan İran Hanları fırsatı ganimet bilip, eski düşmanlıklarını canlandırarak Hakkari’ye saldırdılar. Zulüm ve vahşeti artırıp bu hanedana sadık olanların yerlerini harap ediyor, yıkıyorlardı. Tüm bu yapılanlar Hevder Hâkimi Şîr Bey tarafından İbrahim Han Bey’e bildirilince, iki taraf da büyük bir ordu toplayıp, kendisi de askerin kumandasını eline alıp, derhal İran ordusuna karşı yürüdü. İranlılar, Tebriz’den Merağ’a, Hoy ve Urmi ve sair yerlere toplanıp iki üç misli askerle hududa geldiler. Hakkari yakınında olan Berâdost mahallinde karşılaştılar. İranlıların çokluğunu gören bir kısım asker cesaretsizlikten Tuşgân’dan geri döndü. Burada mukâtele ve muharebe başladı. İbrahim Han Bey bu sırada on sekiz yaşında idi. Bir siyah ata binmiş, askerin en önünde İranlılara kılıç sallıyordu. Üç gün çetin mücadeleler olup, dördüncü gün İranlılar bozguna uğrayıp kaçtılar. Somâye Emîri Ali Bey, Kızılbaşların reisini, yetmiş Kızılbaş beyi ile İbrahim Han Bey’in huzuruna getirdi. Hakkari yiğitleri Enzel ve Emir Somâ Kalesi’ni ve diğer bağlı bölgeleri yağma ettiler. Bu muzafferiyet etrafa yayılınca her taraftan iltica edenler ve adalete kavuşanlar çoğaldı. İbrahim Han Bey’in asker sayısı on iki bini geçti. İran’ın eline geçen Enzel, Somâye, Berâdost, Mîrgur, Terguvâr ve Deşt havâlileriki bu71 Muhammed Tayyar, s.47. 69 ralar Hakkari mülhekâtıdırlar hepsi geri alındı. Ayrıca Kızılbaşların arkasından gidilerek Urmi, Selmâs, Hoy, Tabe ve Tâsu ele geçirildi. Hadden aşırı mal ve ganimetler alındı. Şah tarafından elçiler ve sefir gelip görülmemiş hediyeler ve elbiseler ile Tâsu’da huzura geldiler. Eğer bu elçiler gelmeseydi, Kürt dilâverleri İbrahim Han Bey’in gayret ve şecaati ile Tebriz’e kadar gidecekti.72 Şahın elçileri işi sulh ile hâl etmeyi istirham ettiler. Hakkari Emirleri ve büyükleri ile müşavere ederek, reyleriyle memurların istirhamını kabul etti. Hakkari ile İran hududunun düzenlenmesi için Şah’tan ferman istedi. Saldız hududundan Urumiye Gölü’ne kadar ve Urumiye Gölü’nden sahrasına kadar ve buradan Marzivend Tepesi’ne kadar Kedunhân’dan göle kadar, buradan da Selmâs kesiktaşına kadar ve eski hudut gerisine, Hoy ve Kütul ilerisindeki Mahmudiyan hududuna kadar kat’ ettiler. Meftur olan ahalinin zarar ve ziyanını temin ettiler. Melik Munimulah İbrahim Han’ın arzu ve emirleri ferman olarak o zamanın meşhur hattatı ve beyliğin yazıcısı olan Mirzaoğlu Yazıcı’nın hattıyla yazılıp, mezkûr sulhnâme Şah’ın huzuruna gönderilip tasdik olundu ve geri getirildi.73 Bu muzafferiyetten sonra, etraftaki bütün beyler birer birer büyük hediyelerle İbrahim Han Bey’in huzuruna geliyorlardı. Mahmudiyân arazisi birkaç defa Hakkari Beyliği hudutları içerisine girdi. Herkes ElMunimullah İbrahim Han Bey’e sadakatini bildirerek itaat etti. Ahali kemal-i emniyet ve istirahatla işleriyle meşgul oldular, asker istirahat ve eğlence ile vakit geçiriyordu. Çadırlı olan göçebe aşiretler yaz mevsiminde Gevâr (Yüksekova) ve Şemdinân dağlarına, kışın Behdinân vilâyetine gidip geliyorlardı.74 Beylik huzur ve mutlu günler yaşarken, bazı fesatçılar Gevâr ve Şemdinân ahalisinden bazılarının haklarına tecavüz ettiler. İbrahim Han Bey imdada koşup iki gün içinde bunların hepsini oralardan çıkardı ve mallarını ahaliye dağıttı. Bu olayı yapanlar, İbrahim Han Bey’in darbesini yiyince Behdinân paşasına sığındılar. Hakkari ahalisinden gidip gelenlere taarruz etmeye başladılar. Paşa bunların Hakkari’ye gitmelerini emretti. İbrahim Han Bey bunların Hakkari’ye hareketlerini haber alınca, bir miktar asker gönderdi ve bu gönderilen asker onları mağlup etti. Behdinân arazisinin bir kısmı bu vesileyle Hakkari Beyliğine ilave edildi. İbrahim Han Bey’in, bugün Hakkari’nin sembolü durumuna gelen en sağlam anıtsal yapısı Meydan Medresesi’ni yaptırdığı rivayet edilir. Meydan Medre72 Muhammed Tayyar, s.50. 73 Muhammed Tayyar, s.51. 74 Muhammed Tayyar, s.52. 70 HAKKARİ Kızıl Kümbet Mezarlığı sesi, Hakkari merkezinde Biçer Mahallesi’nde bulunmaktadır. Giriş kitabesi üzerindeki kitabesine göre medrese 1112/1700–1701 tarihinde yapılmıştır. Kapı üzerindeki iki satır halinde dört bölümden oluşan kitabenin büyük bir bölümünü Kur’ân-ı Kerim’den ayetler oluşturmaktadır. Bu nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o yıllarda Hakkari Beyliği’nin başında bulunan İbrahim Han Bey tarafından yaptırıldığı söylenebilir. İbrahim Han Bey vefat edince evlâtlarının en güzeli ve âlîsi Abdullah Hân Bey tahta geçip ittifakla bîat olundu. Her türlü hayratta dedelerini geçti. İlimde, hünerde, fazilette ve keremde misli yok idi. Abdullah Han Bey, Kerim Han Bey, Ali Bey, Mustafa Han Bey, Timur Bey ve Emir Şeref Bey’i yetiştirdi. Mahlası “Ârif’” idi. Hakikatte Ârif-i billah idi. Vefâtında oğlu Kerim Hân Bey yerine geçti. Abdullah Han Bey’in kabri, bugün Hakkari merkezde bulunan Kızıl Kümbet Mezarlığı’ndadır. Hakkari’yi merkez yaptıktan sonra burada vefat eden İrisân Beyleri, kendileri, eşleri ve çocuklarının defnedildiği Kızıl Kümbet Mezarlığı’nı, bir nevi beyliğe ait bir mezarlık olarak düzenlemişlerdir. Bilhassa XVIII. yüzyıla ait mezar taşları ilgi çekmektedir. Buradaki mezar taşlarının tamamına yakını zaviyenin kuzey tarafına düşen düzlük alanda dikili durumdadır. Bir kısmı ise medreseye kaldırılmıştır. Mezarların bozulmuş ve iç içe geçerek taşların birbirine karıştığı görülmektedir. Ancak isim, tarih, süsleme ve form benzerliklerinden mezar taşlarının birleştirilmesi mümkün olmuştur. Kızıl Kümbet Mezarlığı’ndaki pek çok mezar taşının kitabelerinden kime ait oldukları ve tarihleri belirlenmiştir. Buradaki mezar taşlarının kitabelerine bakarak bunların Hakkari Beyleri ile eş ve çocuklarına ait oldukları anlaşılmaktadır. Ayrıca bu isimlerin sonunda yer alan “El-Abbâsî” nitelemesi soy ve şecerelerinin Abbâsîler’e dayandığını ortaya koymaktadır. Malzeme açısından biri hariç, tamamı hafif yeşile çalan serpantin taşından yapılmıştır. Bu taşların Berçelan yaylasındaki taş ocaklarından getirildiği ifade edimektedir. Yüzeyi parlak, sert ve dayanıklı bir taş çeşididir. Mezar taşları için yöreye özgüdür. 75 Bugün Hakkari’de, Hakkari Beyleri’ne ait Kızıl Kümbet Mezarlığı’ndan hariç iki mezarlık daha bulunmaktadır. Bunlar, Melik Esed Mezarlığı ve Kale Altı Mezarlığı’dır. Bu mezarlıktaki kabirler, XVIII. ve XIX. yüzyıllardan kalma beylere ait mezar taşları olup, korumasız olduklarından, yerlerinden alınarak Meydan Medresesi’ne kaldırılmışlardır.76 Abdullah Han Bey’den sonra oğlu Kerim Han Bey dört sene emarette kaldı. Bu dönemde Hakkari’deki meydana gelen karışıklıklar üzerine Kerim Han Bey emaretten ayrılıp istifa etti. Kerim Han Bey’in istifasından sonra, beylik makamına kardeşi Mustafa Han Bey geçti. Mustafa Han Bey hüsn-i tedbir ve hüsn-i siyasetinden dolayı kırk beş sene emarette kaldı. Ama beyliğin huzurunu bozmak isteyen fesatçı tiynetli olan bazı kişiler fesat tohumu ektiler. Mustafa Han Bey ve oğlu Muhammed Nasrî Han Bey arasına hile 75 Dündar Alikılıç, s. 80. 76 Mehmet Top, “XIII. Türk Tarih Kongresi Sunumu”. S. 1293. HAKKARİ TARİHİ soktular. Mustafa Han Bey’i hal’ ederek oğlunu emir yapmaya karar verdiler. Aralarına münazara soktular. Neticede Mustafa Han Bey’i tahttan indirdiler ve takip ederek Hırvâta karyesinde emareti oğluna vermeye mecbur ettiler. Sonra beraberce Çölemerik’e döndüler. Emaret makamında bir sene kalan Nasrî Han Bey, babası hayatta iken vefat etti. Kabri Hakkari’de Melik Esed Mezarlığı’nın batı tarafında bulunmaktadır.77 Muhammed Nasrî Han Bey ‘in mezar taşındaki ifadeden, onun ölümünden sonra beyliğin dağılma sürecine girdiği anlaşılmaktadır.78 Muhammed Nasrî Han Bey’in genç yaşta ölümü üzerine babası Mustafa Han Bey tekrar emaret makamına oturdu ve birkaç sene daha emareti devam ettirdi. Mahlası “Pertev” idi. Vefatında torunları küçük olduklarından biraderzadesi İshak Bey bin Emir Şeref Bey’e biat olundu. İshak Bey bin Emir Şeref Bey, üç ay emarette kaldı ise de tedbiri ve himmeti az olduğundan hal’ edildi. İshak Bey bin Emir Şeref Bey’in hal’ edilmesinden sonra beylik emareti Mustafa Han Bey’in torunlarının en büyükleri olan Nurullah Bey’e geçti. Hakkarililerin ortaya koyduğu fesatlar Emir ile Süleyman Bey arasına nifak soktu. Bu arada Süleyman Bey ise herkesin kararıyla müdebbir-i veliaht idi. Bir vurudet zahir olunca Hakkarililer iki fırka oldu. Bir taraf Nurullah Bey’e, diğer taraf Süleyman Bey’e biat etti. 5.1.2. Hakkari Beyliği’nin Yıkılışı Hakkari Beyliği eskiden beri Şark coğrafyasının en güçlü emirliklerinden biri idi. Osmanlıların yöreye hâkimiyetleri esnasında cereyan eden Osmanlı-İran Savaşlarında Osmanlılar lehine oldukça yararlılıklar göstermişlerdi. Beylik daha sonra Osmanlı Devleti’nin Van Eyaletine Hakkari Hükümeti olarak bağlanmıştı. Ama XIX. yüzyıla gelindiğinde beylik eski gücünü arar olmuştu. Ve yüzyıllardır taht kavgasında bu denli sarsılmamıştı. Buna rağmen XIX. yüzyılın başlarında da Hakkari Beyliği, Şark bölgesinin en saygın ve en güçlü beyliklerinden biri idi. Fakat 1830’lu yıllara gelirken Hakkari Beyliği eski ihtişamlı gücünden biraz uzaklaşmıştı. Özellikle Müküs Emîri Han Mahmud’un tarih sahnesine çıkması ve coğrafi olarak Hakkari Beyliği bölgesine gelişimini sürdürmesi beyliğin zayıflamasına neden olmuştur. Ayrıca Hakkari Beyliği 1830’lu yıllara gelirken, Bedirhan Bey ile birlikte büyüyen Botan Beyliği’nin gölgesinde kalmıştır. Bununla birlikte Botan ve Hakkari Beylikleri arasında tarihe dayalı bir çekişme vardı. Bedirhan Bey daha 77 Muhammed Tayyar, s.63. 78 Mehmet Top, “Hakkari’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezartaşları”, Kayseri 2002, s.747. 71 sonra iki emirlik arasındaki eski düşmanlığı ortadan kaldırıp Nurullah Bey’le iyi ilişkiler içine girmeyi başarmıştır.79 Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki Mehmet Ali Paşa ailesiyle uğraşması, Osmanlı Devleti’nin bu bölgedeki siyasi egemenliğini önemli ölçüde azaltmıştı. Bu durum öteden beri Osmanlı ile çekimser ve güvensiz ilişkilerde bulunan Kürt beylerinin bir araya gelmesine zemin hazırladı. Bunun oluşmasında önderlik eden Cizre Beyi Bedirhan Bey faktörü çok önemlidir. Bedirhan Bey, Hakkari Beyi Nurullah ve kayınpederi olan Müküslü Han Mahmud’la işbirliğine girerek bölgede Osmanlı Devleti’ne karşı başıbozuk faaliyetlere girişti.80 Bu faaliyetlerin en önemlisi, bölgede yaşayan Hıristiyan Nesturîlere karşı girişilen harekâttı.81 Osmanlı idarecileri, bölgedeki mahallî beyliklerin yıkılmasıyla bile durmayacak olan KürtNesturî çatışmasının82 önlenmesi için her zaman teyakkuz halinde olup, gerekli tedbirlerin alınması için devlet merkezinden mahalli yetkililere devamlı ikazlarda bulunuyorlardı. Osmanlı Coğrafyası içindeki Kürt-Nesturî çatışması nedeniyle Hıristiyan devletler, Osmanlı Devleti’ni sıkıştırdılar. Osmanlı Devleti de bu isyanın bastırılması için Müşir Osman Paşa83 komutasında bir ordu hazırlayıp bölgedeki beyliklerin üzerlerine gönderildi. Botan Emîri Bedirhân Bey asker toplayıp Osman Paşa’ya karşı koydu. Nurullah Bey, Bedirhan Bey, Han Mahmud ve İzzeddîn Şîr Bey birlik olup Osman Paşa’ya karşı çetin muharebelerde bulundular. Birçok muharebelerden sonra Bedirhan Bey teslim oldu. Hürmet ve ikramla ehl u iyâli ile birlikte İstanbul’a gönderildi. Burada paşalığa terfi ettirilen Bedirhân Bey, daha sonra Girit’in Kandiye şehrine sürgün edilmiştir. Sekiz yıl Girit’te sürgün hayatı yaşayan Bedirhân Bey, bu süre sonunda önce İstanbul’a sonra da 1870 yılında vefat ettiği Şam’a gitmiştir.84 Bedirhân Bey’den sonra Cizre Beyi olan İzzeddîn Şîr Bey de isyan etti.85 Bununla da muharebe edilerek yenilgiye uğratıldı ve yakalanarak İstanbul’a gönderildi.86 İsyanlardan bir netice alınamayacağını anlayan Han Mahmud ise 19 Eylül 1846’da Osmanlı Ordusu’na teslim oldu. Diğerleri gibi ailesiyle birlikte İstanbul’a gönderilerek buradan da Rusçuk’a sürülmüştür. 79 80 81 82 83 84 85 86 Sinan Hakan, İstanbul 2002, s.54. Mahmut Çetin, İstanbul 2002, s.52. Dosya 55, Gömlek 9. Dosya 7, Gömlek 37. Osman Paşa Haleb Valisi iken 1262’de Anadolu Müşiri olmuştu. Yonca Anzerlioğlu, Ankara 2000, s.47. www. hakkari.gov.tr/sayfalar/turkce/semdinli.htm Muhammed Tayyar, s.65. 72 HAKKARİ Buradaki isyancı mahallî beylerin yakalanması neticesinde beylik sınırları tamamen Osmanlı idari sistemine girmiş oldu. Kürt isyanının en büyük iki ayağı olan Bedirhan Bey ve Han Mahmud’un esir edilmeleri ile bunların diğer müttefiki olan Nurullah Bey savaşmadan Hakkari’ye çekildi. Bunun üzerine Binbaşı Kurt İsmail kumandasındaki bir tabur Osmanlı askeri bu bölgeye gelmişti. Binbaşı Kurt İsmail taburu Başkale’de bırakıp kendisi Çölemerik’e geldi. 1848 yılında Hakkari halkının Anadolu Ordusu’na katıldığı haberini87 alınca, hayatından endişe eden Nurullah Bey Gevâr’da İran hududundaki Berdesur Kalesi’ne çekilmiş, daha sonra kendisi ile Osmanlılar arasında arabuluculuk yapan Nehri Şeyhi Seyyid Tâhâ’ya sığınmıştı. Seyyid Tâhâ ile Osmanlı Devleti’nin Kürdistân valisi Mahmud Esad Paşa arasındaki yapılan görüşmelerde, Nurullah Bey’in İran’dan geri dönüp, orduya sığınmak fikrinde olduğu88 belirtilmiştir. Daha sonra Nurullah Bey 1849’da Seyyid Tâhâ hazretleri tarafından Osmanlılara teslim edilmiştir.89 Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Hakkari Beyliği, birkaç liva ilâveyle Hakkari Eyaletine dönüştürüldü.90 Nurullah Bey 1849 yılında İstanbul’a getirildi. Nurullah Bey 16 Receb 1265 (1849) tarihinde “mahall-i menfası olan Girit’e Medar-ı Ticaret isimli vapur ile”91 sevk edilmiştir.92 1277 (1860) yılında sürgünde iken ölmüştür.93 Yaklaşık olarak beş yüz yıllık bir döneme yayılan Abbâsî hânedânına mensup Hakkari (İrisân Beyliği) Nurullah Bey ve Süleyman Bey’in tevkif edilmesiyle son bulmuştur. Bu aile, beyliğin dağılmasından sonra Van ve Hakkari vilâyetlerinin çeşitli kaza ve köylerine yerleşmiş olup, evlâtları hâlâ buralarda yaşamaktadırlar.94 5.1.3. Hakkari Beyliği ve Nesturîler (Asurîler) Hakkari vilâyetinde ve özellikle Hakkari Sancağında Nesturî (Asurî) çoktu. Yukarı Mezopotamya’nın pek çok yerinde hâkim olan unsurlardan biri olan Asurîler, daha sonraları Süryanî papazlarından Nestorius (380–451)’un kurduğu Hıristiyan mezhebinden dolayı Nesturîler diye anılmışlardır. Asurîler ya da Nesturîler, Doğu Anadolu (Hakkari), Kuzey Irak (Musul) ve İran Azerbaycanı’nın batısı (Urumiye) arasındaki dağlık sınır bölgesinde yaşamış olan aşiret87 88 89 90 91 92 Dosya 10, Gömlek 14. Dosya 166, Gömlek 80. Dosya 12, Gömlek 61. Dosya 12, Gömlek 45. Dosya 196, Gömlek 11119. Sinan Hakan, Nazmi Sevgen’den alıntı yaparak Nurullah Bey’in Tair-i Bahri vapuru ile Girit’e sevk edildiğini yazmaktadır. 93 Sinan Hakan, s.109. 94 Muhammed Tayyar, s.77. lerdir. Bu aşiretlerin asıl yaşama sahaları Büyük Zap Irmağı’nın orta mecrası boyundaki alandır. Toplu yaşadıkları bu bölge dışında, Osmanlı İmparatorluğu ve İran topraklarında Müslüman topluluklar içinde dağınık zümreler halinde yaşamakta idiler. İrkî-kavmî menşe ve yapıları karışık ve belirsiz olan Nesturîler aktif misyonerlerdi.95 Nesturîlerin kitap ve şeriatları tam bir kesinlik göstermediği gibi, ayinleri de kesin kaidelere ve şekillere bağlanmış değildi. XVII. yüzyılda Roma Katolik Kilisesi’ne bağlanmış olanlara “Keldânî” adı verilmiş; bununla beraber, İngiliz ve Amerikan kaynaklarında umumî olarak “Asurî” tabiri kullanılmıştır. Nesturîler ise kendilerine “Suriai’ ismini vermişlerdi.96 XX. yüzyılın başlarında Rusların etkisiyle Ortodoksluğu kabul etmiş Mirşimun (Marşimun) unvanı verilen bir patrik tarafından yönetilmekteydiler. Bunlar bazen Kuçanis, bazen de Çölemerik’i merkez edinerek teşkilâtlanmışlardı.97 Nesturîler Hıristiyan iseler de bu dinin baba, oğul ve ruhu’l-kuds’ten ibaret olan üçlü inanışına değil, Allah’ın birliğine inanırlar. Hazreti İsa’ya Allah’ın ruhu derler. Allah’ın oğlu diyenleri kâfirlikle suçlarlar. Kiliselerinde resim bulunmasını küfür sayarlar. Çok eşlilik dinlerince gayri meşru ise de âdetlerince uygundur. Cinsi temastan sonra gusül dinî görevlerindendir. Domuz eti yemek inanışlarınca haramdır. Sabah, öğle, akşam günde üç vakit ibadet ederler. İbadetten önce taharet şarttır. Vücut temizliklerinden şüphe edenler, gusletmek, yıkanmak zorundadır. Zina eden kadın boşanır. Fakat boşanmadan sonra kadın da, erkek de yeniden evlenemezler. Eğer ikisinden biri ölürse yeni bir evlilik o zaman gerçekleşebilir.98 İrisân Beyliği sınırları içindeki Nesturîler ise, Moğol istilâlarını takiben Hakkari ve çevresinde sıkışıp kalmışlardı. Yerleştikleri bu bölge, sırasıyla 1054 yılında Selçuklu denetimi altına girmiş, 1127’de Musul Atabeyleri, bunları takiben 1262’de İlhanlılar ve 1349– 1405 yılları arasında Karakoyunlular, 1387’de Timur ve 1468 yılında da Akkoyunlular’ın hâkimiyetine girmiştir. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcı ise XVI. yüzyıl başlarına rastlamaktadır.99 Dolayısıyla bu bölgede yaşayan Nesturîler, XIV. yüzyılın başlarından itibaren bölgeyi hâkimiyetleri altına alan İrisân Beyleriyle beraber yaşamışlardır. 95 96 97 98 99 İstanbul 1985, c. VII, s.2644. B. Nıkıtıne, “Nesturîler”, İstanbul 1971, s.209. Suat Akgül, Ankara 2004, s.61. Sami Önal, İstanbul 2003, s.130. Bayram Kodaman, Ankara 1987, s.95. HAKKARİ TARİHİ 73 Koçhan Kilisesi Hakkari ve Botan arasında yaşayan ve patrikleri Mirşemun100 olan Nesturîler (Asurîler)101 daha önce müttefikleri olan Hakkari Emîri’nin yönetimi altındaydı. 1840’lı yıllara kadar Hakkari bölgesinde yaşayan Kürtler ve Asurlular arasındaki ilişki dostçaydı. Hatta İrisân Beyliği’nin kuruluş yıllarındaki hizmetleri ve hanedan mensuplarını Akkoyunlu saldırılarından korumaları biliniyordu. Şöyle ki; Doğu Anadolu Bölgesi’nde tam hâkimiyet sağlamak isteyen Akkoyunlular, Hakkari Kalesi’ni ele geçirdikleri zaman İrisân Beylerinden Muhammed Menkelân’ı ve kaledekilerin hepsini öldürdüler. Bu esnada Muhammed Menkelân’ın bir oğlu ve annesi Dîz Kalesi’nde idi. Çölemerik Kalesi’ndeki olayları haber alan Dîz Kalesi’ndeki Hıristiyanların reisi şehzâdeyi ve annesini Akkoyunlular’dan gizledi. Bir yıl muhafaza ettikten sonra Mısır’a gidip amcalarına teslim ederek olanları anlatmıştı.102 XIX. yüzyılın ortalarına doğru İrisân Beyliği’nin başına Nurullah Bey geçti. Nurullah Bey, asilzadeleri 100Hıristiyan Nasturîlerde rütbeler şu şekilde sıralanır: Kaşe, Şemaşe, Erken, Abone, Matran ve Merişhun (Mirşemun). Merişhun rütbesinin sahibi Çölemerik’te oturur. Padişahın bir fermânı ve dinî derecesinin yüksekliğini gösteren bir mührü olurmuş. (Sami Önal, s.131.) 101Hakkari’nin dağlık bölgesinde oturan ve aslen Hıristiyan olan Nasturîler’in Hakkari bölgesindeki o zamanki nüfusu 11.000 kadardı. Nasturîler, Çölemerik, Tiyâr ‘aşağı-yukarı’, Valto, Tuhub, Dîz, Baz ve Gevar (Yüksekova)’da Gilo diye büyük-küçük sekiz aşiret teşkil ediyordu. (Nazmi Sevgen, s.76.) 102Muhammed Tayyar, s.28. ihraç edip sufli tabakaya meyl ve muhabbet etti. Bu hareketi emaretin inkırazına ve esasının yıkılmasına sebep oldu.103 Nurullah Bey’in bu tavrı karşısında beyliğin bir kısmı veliaht Süleyman Bey’e biat etti. Süleyman Bey de Nurullah Bey’le olan çekişmesinden ve inadından dolayı fesatçıların da teşvikiyle Hıristiyan olan Tiyâr ve Dîz ahalisini yağma ve harap etmeye karar vermişti. Bu arada misyonerlerin etkisiyle hareket eden Tiyârî bölgesi Nesturîlerinin Hakkari Beyliğine yıllık vergilerini vermemeleriyle birlikte bazı Kürt köylerine baskın yaparak katliama girişmeleri104 bardağı taşıran son damla oldu. Bu kışkırtmalar neticesinde 1842 yılında Süleyman Bey, Bitlis Emîri Şerefhân’ın torunlarından olması hasebiyle amcazâdesi olan Botan Beyi Bedirhân Bey’den ve kayınpederi olan Müküs Beyi Hân Mahmud’dan yardım istedi. 1843 yılına girildiğinde Botan Beyi Bedirhân Bey büyük bir orduyla gelip, Müküs Beyi Han Mahmud’la birleşerek Tiyâr ve Dîz şehirlerini yağmalayıp, harap ettiler. Bir kaç bin Nesturîyi öldürdüler. Köylerini yağmalayıp, yıktılar. Sağ kalan Nesturîlerin bir kısmı İran’a iltica etmiş, patrikleri Mirşemun da kaçarak Musul’daki İngiliz Konsolosluğu’na sığınmıştı.105 103Muhammed Tayyar, s.63. 104Yonca Anzerlioğlu, s.46. 105Muhammed Tayyar, s.64. 74 HAKKARİ Bedirhân Bey’in Nesturîler üzerindeki bask››ısının büyümesi sonucunda Amerika ve Fransa devreye girerek Osmanlı Devleti’nden Bedirhân Bey’i cezalandırmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri Osman Paşa kumandasında bir orduyla, kısa sürede üzerlerine gitmiş, Bedirhân Bey’in ve Han Mahmud’un teslim olması sağlanmıştı. İrisân Beylerine karşı iyilikleri hiçbir zaman unutulmamış olan Nesturîler, beylik ahalisi ile yani Kürtlerle daima dostane ilişkiler içerisinde olmuşlardı. Fakat bir yere fesat ateşi düşmemiş olsun, hemen gelişir ve etrafını yakmaya başlar. Dört yüz küsur yıl bir arada ve dostluk içinde yaşamalarına rağmen iki toplum arasına fitne girmesine kimse mani olamadı, aksine körüklendi. Dolayısıyla batılı devletlerin bu bölgedeki dindaşlarına sahip çıkma amacıyla giriştikleri faaliyetler, bölgedeki huzurun kaçmasına sebep oldu. Kaynaklar, batılı temsilcilerin, özellikle Amerikan ve İngiliz misyonerlerin karşı politikaları, farklı dinlere inanan Kürtlerle Asurluları birbirine düşman hale getirdiğini belirtir.106 Tarihi kaynaklarda Nesturî sürgünü olarak geçen bu olay, Kürt beyleri olarak adlandırılan bölgedeki beylerin, ittifakla büyüyen Kürt hareketlerinde önemli bir yere sahip olup, büyük bir dönüm noktasını teşkil etmekteydi. Kürtler, bu bölgedeki aşırı hareketleriyle, Hıristiyan Dünyası’nın büyük tepkisini çekmiş ve Osmanlı Devleti’nin Kürt beylerine karşı Avrupalılardan somut destek almalarını sağlamıştır. Bu durum Osmanlı kuvvetlerinin Kürt beylerini islah etmek için uygulayacağı her türlü yöntemi meşrulaştırmış107, nihayetinde de bölgedeki mahalli (irsî) beylikler ortadan kaldırılmış oldu. Osmanlı idaresinde Hakkari, Van Beylerbeyliği’nin on dört sancağından (vilâyetinden) birini teşkil etti. Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcı olan XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın ortalarına kadar Van eyaleti içinde bir sancak durumunda kalan Hakkari genellikle bu eyalete bağlı “hükümet” statüsünde sayılmıştır. Bu yüz yılın ikinci yarısında eyalet sisteminden büyük vilâyet sistemine geçilirken kurulan Erzurum vilâyeti içinde Van sancağına bağlı olan Hakkari 1876’da kısa bir süre vilâyet merkezi haline getirilmiş, 1888’ de yeniden Van vilâyetine bir sancak merkezi olarak bağlanmıştır.108 XIX. yüzyılın sonlarındaki Hakkari yöresi Osmanlı Devleti’nin merkezî otoritesinin tam anlamıyla kurulamadığı bölgelerden biridir. Bölgedeki çeşitli aşiretlerin başına buyruk davranışları, ayrıca yörenin aşılması güç dağlarla kaplı oluşu, ulaşımı, dolayısıyla asker sevkıyatını büyük ölçüde engellemekteydi. Kışın yoğun kar nedeni ile kapanan yollar, ancak yazın birkaç ayında ulaşıma açılabilmekteydi. Bu olumsuzluklara ilaveten İrsî beylerin de ortadan kaldırılmasıyla bölgede bir otorite boşluğu oluşmuştu. Bu dönemde patlak veren Osmanlı- Rus savaşlarında, bölgede büyük etkisi olan Nakşî şeyhi Seyyid Taha-i Hakkârî, sevenleri ve Hakkari halkı birlik olup, Ruslara karşı koymuştur. Hatta aynı medresede ilim okuduğu arkadaşı Dağıstan’daki Şeyh Şamil’le işbirliği yaparak Ruslara karşı, beraber hareket ederek mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Seyyid Taha’dan sonra kardeşi Seyyid Salih ve Seyyid Taha’nın oğlu Seyyid Ubeydullah aynı şekilde bölge üzerinde emelleri olan Rusya ve İran gibi devletlerle savaşacak şekilde mücadele içerisinde olmuştur.109 Karışıklık yaşanan bir dönemden sonra Sultan II. Abdülhamid’in ortaya koyduğu Doğu Anadolu politikası devreye girdi. II. Abdülhamid, Doğu Anadolu’da merkezî otoriteyi sağlamak, yeni bir toplumsal ve siyasal yapı oluşturmak istiyordu. Bu durum bölgede yaşayan Nesturî ve Ermenilerin siyasî faaliyetlerine engel olurken, bölgedeki gayri Müslimlerin Müslüman halkla iyi ilişkiler içerisinde olması gerektiği gerçeğini de ortaya koyuyordu. Bu vesile ile 1890 yılı başlarında Hamidiye Alayları kuruldu. Hamidiye Hafif Süvari Alayları, Doğu Anadolu’da merkezî otoritenin sağlanması, devletin etkin olacağı yeni bir sosyopolitik dengenin kurulması, aşiretlerin askerî gücünden faydalanılması, bölgede Ermenilerin sürdürdüğü faaliyetlerin engellenmesi ve muhtemel bir Rus saldırısına karşı bölge savunmasının güçlendirilmesi için teşkil edilmişti.110 Bu amaçla 1884’te Hakkari’ye gönderilen Ethem Paşa, aşiret reisleri ile ilişkilerin geliştirilmesine çalışmıştı. II. Abdülhamid, bölgede saygınlığı olan kıymetli âlim ve şeyhlere iltifat ediyor, onlarla yazışarak, dualarını istirham ediyordu. Sultan II. Abdülhamid ayrıca Doğu Anadolu aşiretlerini Hamidiye Alayları biçiminde örgütlerken onlardan asker olarak yararlanmayı düşünüyordu. Hamidiye Alayları mensublarına tanınan, askerliği evlerinden uzaklaşmadan kendi yurtlarında yapma imkânı gibi bazı ayrıcalıklar, pek çok aşiretin Hamidiye Alaylarına katılmasına neden olmuştur. Bu alaylar I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında bölgenin savunmasında çok önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.111 106Sinan Hakan, s.84. 107Sinan Hakan, s.85. 108 Metin Tuncel, “Hakkari”, s.206 109 Abdüllatif Uyan, i, İstanbul 1984, c. 3, s. 1915–1939. 110 Cezmi Eraslan, “Hamidiye Alayları”, İstanbul 1997, s.462. 111 İbrahim Arvas, İstanbul 2005, s.39. 5.2. Osmanlı’nın Son Döneminde Hakkari HAKKARİ TARİHİ 6. RUS İŞGALİ DÖNEMİNDE HAKKARİ 75 diği Nesturî aşiretlerini Türklere karşı kışkırtıyordu. İşgale karşı başlayan direnişlerin bastırılmasında, oluşturduğu 4 Nesturî taburunu da kullanan İngiltere, bu hizmetlerine karşılık, Nesturîlere Hakkari yöresinde özerk yönetim sağlamaya söz veriyordu. İngiltere, bu çok yönlü politikalarla bölgede oldukça elverişli bir konum edinmişti. O sıralarda Irak’ta bulunan 6. Ordu da mütareke koşullarına uyarak bölgeden çekilince, Musul yöresinde İngilizlerin karşısına çıkacak önemli bir güç kalmamıştı. Bu arada, bazı kazaları işgal edilen ve özerk bir Nesturî yönetimi vaadine konu olan Hakkari’de, büyük bir tehditle karşı karşıyaydı. Zap Vadisi’ne yerleşen Nesturîler, İngilizlerin de yardımıyla Hakkari köylerine girmeye çalışıyorlardı. Fakat yöredeki duyarlı aşiret ve şeyhler İngilizlere karşı uyanık olunması hususunda halkı uyarıyorlardı. İngilizlerin yöre halkına itaatsiz davranmaları için dağıttığı binlerce altından söz ediliyordu. Bölge ahalisi üzerinde pek etkili olan, Osmanlının son dönem, Cumhuriyetin ilk dönem Hakkari mebusluğunu yapan İbrahim Arvas’ın büyük gayretleri sonucu İngilizlerin bölgedeki etkinliği kırılmış, hatta Şemdinli onun gayretleriyle Türkiye sınırları içinde kalmıştır.113 Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte açılan cephelerden biri Doğu Cephesi idi. Ruslar Hakkari yöresindeki Nesturîler ve Ermenilerle birleşerek Osmanlı şehirlerini yağmalıyor, halka zarar veriyorlardı. Doğu Cephesinin genişlemesi ise ayrı bir sıkıntı idi. Doğu Cephesi, Karadeniz hattından Hakkari’ye kadar olan uzunca bir hattı teşkil ediyordu. Hakkari yöresindeki Nesturîler, patrikleri Mir Şemun önderliğinde Rus kuvvetlerinin yanında yer alınca bölge üzerindeki hâkimiyetleri hızlı bir süreçte cereyan etti. Şehir 23 Mayıs 1915’te Rus kuvvetlerinin eline geçti. Fakat işgale direnen Hakkari halkı bilhassa yüzyıllardır beraber yaşadıkları Nesturîlerin ihanetini unutmadılar. Çeşitli aşiretlerin önderliğinde Ruslarla işbirliği içindeki Nesturî köylerine saldırmaya başladılar. Saldırılar fazlalaşınca, Rus işgal kuvvetleri dahi önünü alamayınca Hakkari civarındaki Nesturîler İran içlerine sığındılar. Hakkari’yi üç yıl kadar işgal altında tutan Ruslar, 1917 Bolşevik İhtilal’i ardından yapılan Erzincan ve Bret-Litvols anlaşmaları uyarınca işgal ettikleri yöreleri boşaltmaya başladılar Ancak bu kez de Rus birliklerinin yerini silahlı Nesturî çeteleri almaya başladı. Giderek artan saldırılar üzerine Osmanlı Hükümeti Irak’ta bulunan 6. Ordu. Komutanı Ali İhsan Paşa’yı İran harekâtını yürütmekle görevlendirdi. Ali İhsan Paşa hızla kuzeye doğru ilerleyerek 22 Nisan 1918’de Hakkari ve yöresini denetimi altına altı. Ali İhsan Paşa’nın Tebriz’e de girmesiyle korkan Nesturîler, Urumiye civarından, İngiliz işgalindeki İran’ın iç kesimlerine doğru, ağırlıklı olarak Hemedan’a göç ettiler. 112 Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanması ve bu yenilginin 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle belgelenmesinden sonra, İtilaf Kuvvetleri, Mütareke hükümleri uyarınca Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar. Bunlardan İngiltere, mütarekenin imzalanmasından bir hafta kadar sonra, 8 Kasım 1918’de daha önce Fransa’ya verilmesi kararlaştırılan Musul’u işgal etti. 26 Kasım’da da, o sırada Hakkari Sancağı’na bağlı olan İmadiye ve Zaho kasabalarına girdi. İngiliz Hükümeti, aralarındaki Sykes-Picot Antlaşması’na karşın, zengin petrol yatakları olan Musul’u Fransa’ya bırakmak istemiyor, burada dolaylı bir yönetim, bir manda yönetimi kurmak istiyordu. İngiltere, Musul’a bir yandan yeni yeni askeri birlikleri yığarken, bir yandan da Hemedan’dan Irak’ın kuzeyine gönder- 1923 sonrasında, İngiltere, işgal altında tuttuğu Musul’u yasal olarak da elde edilebilmek için diplomatik görüşmelere olanca ağırlığını koyarken, işgali altındaki toprakları daha da genişletmek ve Hakkari yöresini de dolaylı olarak elde edebilmek için bir takım kışkırtmalara ve askerî hazırlıklara girişti. İngiliz hükümeti, bu amaçla, daha önce Irak’ın kuzeyine yerleştirdiği Nesturîler arasında yoğun bir propagandaya girişti ve onları askerî bir eyleme zorladı. Bu kışkırtmalar sonucunda, Hakkari Valisi Halil Rıfat Bey, 7 Ağustos 1924’te keşif için geldiği Hangediği’nde, Nuhup Nesturî aşireti Reisi Gülyano’nun saldırısına uğradı ve tutsak edildi. Aynı saldırıda il jandarma komutanı Binbaşı Hüseyin Bey’le üç jandarma eri de öldürüldü. Bu olay Ankara Hükümeti’nin büyük tepkisine yol açtı. Bu tepki öyle büyük oldu ki Aşağı Tayyare Nesturîleri Reisi Hoşabe, valiyi serbest bıraktırdığı halde, T.C. Hükümeti, Nesturîlere karşı güç kullanılmasını kararlaştırdı. Böylece 12–28 Eylül arasında Nesturîleri yeniden Hakkari dışına çekilmeye zorladı. Hakkari, Lozan’daki görüşmelere pazarlık konusu bile yapıldı. Musul Sorunu olarak ortaya çıkan meselede 5 Haziran 1926‘da Türkiye, İngiltere ve Irak 112 Hakkari 2003, s.25–26. 113İbrahim Arvas, s.61–63. 7. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ 76 HAKKARİ arasındaki Ankara Antlaşmasıyla Hakkari’ye bağlı olan Zaho ve İmadiye ilçeleri Irak tarafına bırakıldı.114 Hakkari’nin ilçesi konumundaki Başkale ise Van vilayetine bağlandı. Çölemerik ise, 1924’te kurulan Hakkari Vilâyeti’nin Merkez İlçesi durumuna getirildi. 1933’te Van iline bağlanan Hakkari, 1936’da yeniden il olunca, Çölemerik kesin olarak, Hakkari ilinin Merkez ilçesi olmuş ve bugünkü konumunu kazanmıştır. sâlnâmeye göre, bu kazaya bağlı nahiyeler de, Şekfeti, Şivelan, Masru, Suvartan, Kemerburç, Seralpak idi. XIX. yüzyılın sonlarına ait bilgi veren Cuinet, 1892’de, Çölemerik Merkez kazanın 3 nahiyesi ve 120 köyü olduğunu kaydetmektedir. Yine Cuinet’in verilerine göre, Hakkari Sancağı’nın bugünkü Hakkari ilinde kalan kesiminde 6 kaza, 27 nahiye ve 768 köy bulunmaktaydı. Cuinet’e göre, 1891’de Hakkari Sancağı’nın (Çölemerik, Albak, Gevar, Şemdinan, 8. HAKKARİ’NİN İDARÎ YAPILANMASI Mahmudi, Nordiz; Çal, Mamuret ül-Hamid, Beytüş VE BUGÜNKÜ DURUMU şebap, Uramar ve İmadiye kazalarını kapsamaktaHakkari Sancağı XIX. yy’da, Van Vilâyeti’nin dır) toplam nüfusu 300.000 idi. Bunun 180.000’ini güneydoğusunda yer alıyordu. Kuzeyinde Van Müslümanlar oluşturmaktaydı. Hıristiyan nüfus içinMerkez Sancağı, doğuda İran, güneyde Musul, gü- de ise, toplam 92.000 ile Nesturîler çoğunluktaydı. neydoğuda Diyarbekir vilayetleri ile batıda Bitlis XIX. yy sonunda, Hakkari Sancağında 4.000 kadar da vilayeti ve yine Van Merkez Sancağı ile çevriliydi. Yezidî yaşamaktaydı. Hakkari Sancağı’nın yüzölçümü XIX. yy sonlarında, Cuinet’e göre 1891’de, toplam nüfusu 33.000 25.000 km2’yi bulmaktaydı. Bu toprakların 10.000 olan Çölemerik Kazasında 15.000 Nesturî ve 16.900 km2’si ekilebilir nitelikteydi. Dağların 10.000 km2’lik Müslüman yaşamaktaydı. Nüfusu en çok olan kaza bölümü çıplak, yalnızca 5.000 km2’lik bölümü ağaç43.890 kişiyle Çal idi. Çal’ı Çölemerik, Gever (26.200) lık idi. ve Uramar (25.910) izlemekteydi. Hakkari’de 85.000 Osmanlı Devleti’nin 1831’deki yönetsel bölüm- Müslüman’a karşılık 75.000 Nesturî ve 2.000 Keldanî lenmesine göre, Hakkari, Van Eyaleti’ne bağlı bir yaşamaktaydı. “hükümet” idi. 1867 Vilâyet Nizâmnâmesi’ne göre, 1897 Van Vilâyet Sâlnâmesine göre, Çölemerik Hakkari, Van ile birlikte, “Maa Hakkari Van” adıyla Kazasında 8.902’si erkek ve 7.000’i kadın olmak üzeErzurum Vilâyeti’ne bağlı bir sancaktı. 1877’de Van, re toplam 15.902 Müslüman; 6.402’si erkek, 4.338’i yalnızca Merkez Sancağı olan küçük bir vilâyete dökadın olmak üzere toplam 10.758 Hıristiyan yaşanüştü. Van Vilâyeti, Hakkari yöresinde Çölemerik maktaydı. 1897 Van Vilâyet Sâlnâmesinde 37.664 (Hakkari), Beytüşşebap, Şemdinan (Şemdinli) ve Getoplam nüfusuyla Beytüşşebap Kazası en kalabalık var (Yüksekova) kazalarını kapsamaktaydı. kaza olarak kaydedilmiştir. Beytüşşebap’ı 26.660 ile 1892’ Devlet Salnamesi’ne göre, Van Vilâyeti’nin Çölemerik ve 22.868 ile Gever izlemekteydi. Aynı salVan Merkez Sancağı ve Hakkari Sancağı’ndan oluşnamede, Hakkari Sancağı’nın toplam nüfusu 103.773 tuğu görülmektedir. Hakkari Sancağı’nın 1892’deki olarak verilmiştir. merkezi günümüzdü Van ili içinde bulunan AlXIX. yy sonunda, Çölemerik-Merkez Kaza’nın bak (Başkale) idi. Aynı salnameye göre, Hakkari toplam nüfusu 33.900 idi. 1914’te ise, bunun Sancağı’nın kazaları, sırasıyla şunlardı: Albak, Gever, Şemdinan, Mahmudi (günümüzde, Van’ın Özalp Ka- 36.145’e çıktığı görülmektedir. Shaw’a göre, 1914’te zası, 1903’te Van Merkez Sancağı’na bağlanmıştır), Çölemerik-Merkez Kaza’nın nüfusunun dinsel dağılıMamüret ül-Hamid, Beytüşşebap, Çölemerik ve İma- mı şöyleydi. diye (günümüzde, Irak sınırları içinde). Müslüman 31.848 1903 Devlet Sâlnâmesi’nde aynı yönetim durumu korunmakla birlikte, Beytüşşebap ve İmadiye Ermeni Gregoryen 3.461 kazalarının Hakkari Sancağı’na bağlı olmadığı görülYahudi 836 mektedir. 1916’da ise yine Van Viâyeti’ne bağlı olan Toplam 36.145 Hakkari Sancağı, Çölemerik, Gever, Şemdinan, Mamüret ür-Reşad, Muradiye (bugün Van’a bağlıdır), Cuinet’e göre, Çölemerik Kenti’nin nüfusu XIX, Beytüşşebap ve Hoşap (günümüzde Van iline bağlı) yy sonunda toplam 4.600 idi. Cuinet’in verilerikazalardan oluşmaktaydı. ne göre, en çok nüfuslu Çal Kazası’nın merkezi Çal 1897 Van Vilâyet Sâlnâmesi, Hakkari Sancağı’nın Merkez kazasının Albak olduğu kaydetmektedir. Aynı Kasabası’nda 1.000’i Müslüman ve 200’ü Yahudi olmak üzere, toplam 1.200 kişi yaşamaktaydı. 114Hakkari 2003, s.29. HAKKARİ TARİHİ 77 Hakkari merkez 1897 Van Vilâyet Sâlnâmesi’ne göre, Beytüşşebap kazasının merkezi Elki’nin XIX. yy sonundaki nüfusu ise, 600 Nesturî’den oluşmaktaydı. Çal Kazası nüfusunun yaklaşık ¾’ünü oluşturan 31.960 Nesturî, I. Dünya Savaşı yıllarında önce İran’a daha sonra da Irak’a göç edince, kazanın nüfusu bir anda büyük düşüş kaydetmiştir. 4 Ocak 1936 tarih ve 2885 sayılı kanunla yeniden kurulan Hakkari ilinin merkezi olan şehrin nüfusu 1945 sayımına kadar 2000’i aşamadı. Nüfusu ilk defa 1975 sayımında 10.000 ‘i aşan (11.735) Hakkari şehri bundan sonra özellikle yakın çevresinden daha hızlı nüfus toplamaya başladı ve nüfus 1985’te 20.000’i (20.754), 1990’da da 30.000’i (30.407) aştı. Hakkari’nin merkez olduğu Hakkari ili kuzeyden Van, batıdan Şırnak illeriyle kuşatılmıştır. Ayrıca doğuda İran, güneyde Irak topraklarına komşudur. Bugün itibarıyla Hakkari’nin yüzölçümü 7121 km2’dir. 2000 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusu ise 236.581’dir. Bu nüfusun 139.455’ü şehir merkezlerinde, 97.126’sı köylerde yaşamaktadır. Hakkari ili, merkez ilçeden başka Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinden oluşmaktadır. Buna ilaveten dört belde, yüz yirmi köy ve üç yüz yetmiş üç mezrası bulunmaktadır.115 Günümüzde Hakkari şehri Zap Suyu Vadisi’ne sağ taraftan kavuşan Katramas Çayının kuzeyindeki bir düzlükte kurulmuş yönetim binaları ve iş merkezini ihtiva eden Bulak Mahallesiyle, eskiden bu mahalleden boşluklarla ayrılan, fakat son yıllarda dolmaya başlayan on mahalleden (Dağgül, Biçer, Mezran, Kıran, Bağlar, Pehlivan, Gazi, Yenimahalle, Medrese, Keklikpınar) meydana gelir. Bunlardan Dağgül, Cumhuriyet’in başlarında idare merkezinin bulunduğu mahalle idi. Bu fonksiyon sonradan Bulak mahallesine geçmiştir. Bu mahalledeki İstiklâl, Cumhuriyet ve Kayacan Caddeleri üzerindeki okullar, ticaret yerleri ve başlıca resmî binalar yer alır. Bulak Mahallesinin batısında bulunan ve Katramas Çayı ile birbirinden ayrılan Mezran ve Pehlivan mahalleleri, eski köylerin sonradan belediye sınırları içine alınmasıyla mahalle statüsüne kavuşmuştur. Bunlardan Mezran Mahallesinin 1995 Ekim ayında ikiye ayrılmasıyla Bağlar adında yeni bir mahalle oluşturulmuştur. Aynı şekilde 1994 yılında Dağgül mahallesinden ayrılan bir mahalleye, özellikle taş işlemeli kapısıyla dikkat çeken Meydan Medresesi’nin adına nispetle Medrese mahallesi adı verilmiştir. Bu eserin dışında Hakkari’de önemli tarihî abide, şehrin güneyinde Katramas Çayı ile ona kavuşan Serink deresi arasında kalan ve bu iki vadiye dik yamaçlarla inen tepe üzerinde yer alan Çölemerik Kale’sidir. 116 115 Hakkari 2003, s. 49, Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 207. 116 Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 207. HAKKARİ TARİHİ 79 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME 80 HAKKARİ HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU 1. HAKKARİ İLİNDE YERLEŞME 1.1. Hakkari İlinin İdari Gelişimi Arkeolojik araştırmalar Hakkari yöresinin yerleşme tarihini MÖ 7000 yıllarına kadar götürmektedir. Yöreye ilişkin ilk bilgilere Arap ve Fars kaynaklarında rastlanmaktadır. Tarihçi İbn-i Havkal yöredeki Hakkar aşiretinin adına dayanarak, Van Gölü’nün güneyine düşen bölgeye “Hakkariya” (Hakkarların beldesi) adını vermiştir. Hakkari kelimesi güçlü, savaşçı, gücü yetebilen anlamlarına gelmektedir. Hakkar aşireti, bölgede bugün de varlığını sürdüren 12 Pınyanış ve 12 Ertuşi aşiretinden oluşmaktaydı. Bu gün Hakkari merkez ilçesine bağlı bir köy ile Yüksekova ilçesine bağlı Oremar Bucağı’nın bir köyü bu aşiretin (Hakkar) adıyla anılmaktadır. Yöre 1536’da Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle Osmanlı topraklarına katılmasından bu yana “Hakkari” adıyla anılmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982) Hakkari yöresinde farklı zamanlarda yaşamış olan değişik din ve ırktan milletler, merkez ilçeyi kendilerine göre adlandırmışlardır. Yakın zamana kadar Çölemerik adıyla anılan merkez ilçeye, ki yöre halkının bugün bile yaygın olarak kullandığı bir isimdir, Ermeniler İlmar, Süryaniler Gulamark, Memlüklar Culamerg adını vermişlerdir. Yaklaşık 9000 yıllık bir yerleşme tarihi olan ilin, idari yapılanma ve yönetim şekillerinin temelini aşiret yapısı oluşturmuştur. Bugünde hala varlığını sürdüren aşiret yapısı ilin sosyodemografik yapısını da derinden etkilemiştir. 1536’da Hakkari Beyliği egemen oldukları yerlerdeki haklarını korumak, iç işlerinde bağımsız olmak ve Osmanlı toprak düzeni dışında bir sistemle yönetilmek koşulları ile Osmanlı Devletine bağlı bir beylik şeklinde Osmalı Devletinin son yüzyılına kadar özerk ve güçlü yapısını koruyabilmiştir. 1688 tarihinden itibaren yörenin yönetim biçimi “bağlı hükümet” durumundan “ocaklık” sistemine dönüştürülmüş ve 19. yy’da Hakkari Yöresi Van Eyaleti’ne bağlanmıştır. Bölgede bulunan Hakkari ve Mahmudi (Özalp) yöreleri “hükümet”, Kotur ve Möküs (Müks) yöreleri ise “ocaklık” sistemini devam ettirmişlerdir (Baykara, 2000). Aynı yüzyılda Van vilayetine bağlı bir sancak durumuna getirilen Hakkari yöresi; kuzeyde Van Merkez Kazası, doğuda İran, güneyde Musul eyaleti, güneybatıda Diyarbekir eyaleti ve batıda Bitlis eyaleti ile sınırlandırılmıştır. Osmanlı devletinin 1831’deki yönetsel bölünmesinde Hakkari bir hükümet durumunda görülüyor, bu hükümetin başında ise Zekariya B. Zeynel Bey bulunuyordu. 13 Aralık 1847 tarihli Takvim-i Vekayi’ye göre Diyarbakır ve Van Eyaletleri, Muş ve Hakkari Sancakları ile Cizre, Bohtan ve Mardin kazalarından oluşan “Kürdistan” adlı bir eyalet teşkil edilmiştir. Kürdistan eyaleti 1266 / 1849 salnamesine göre ise Muş, Van, Hakkari ve Diyarbakır sancaklarını içine almaktadır (Baykara, 2000). 1 Eylül 1856 – 20 Ağustos 1857 salnamesinde ise Liva- ı Hakkari olarak Van eyaletine bağlı olan Hakkari’nin 9 kazası vardır. Bunlar, Ablak (Başkale), Mahmudi (Özalp) Gür-i Şemdinan (Şemdinli), Çal (Çukurca) Beytüşşebap, Kotur, Tayyer-e Ulya ve Sülfe (Aşağı ve Yukarı Tayyar) kazalarıdır. 1865 tarihli salnamede ise Mahmudi (Özalp) kazası hariç 1856’daki diğer kazaların hepsi Hakkari’ye bağlıydı. 1871 tarihli devlet salnameside Hakkari Erzurum Vilayeti’nin Van sancağına bağlı bir kaza olarak belirlemiştir (Cevad, 1313). (Tablo 1). Kazalar (Erzurum’a bağlı) Van Kazası (Merkez) Gevar Kazası Culamerg Kazası Albak Kazası Mahmudi Kazası Erciş Kazası Adilcevaz Kazası Müks Kazası Gevar Kazası Şatak Kazası Nahiyeler Abağa Nahiyesi Şemdinan Nahiyesi Uramar Nahiyesi Beytuşşebab Nahiyesi Çal Nahiyesi Hoşap Nahiyesi Bargiri Nahiyesi Karcikan Nahiyesi Vastan Nahiyesi Norduz Nahiyesi Tablo 1: 1871 Tarihinde Hakkari Kazası (Kaynak: 1871 Erzurum Vilayet Salnamesi, s. 136-148) 1871’de Erzurum Vilayeti’ne bağlı olan Hakkari kazasının nahiyesi durumunda olan Şemdinan (Şemdinli), Uramar, Beytuşebab, Çal (Çukurca), Norduz ve Hoşap daha sonra Hakkari’nin tekrar sancak yapıl- 82 HAKKARİ masıyla kaza durumuna getirilmiştir. Hakkari 1881 tarihinde Van Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı ve Çölemerik, Albak, Gevar, Norduz, Çal, Hoşap, Beytüşşebap, Mahmudi, İmadiye ve Uramar adında toplam 10 kazası vardı (Chantre, 1889). Bu tarihe kadar Hakkari Sancağı’na bağlı olan Tayyar, Ulya ve Sufla (Aşağı ve Yukarı Tayyar) kazası ile Kotur kazasının bu tarihten sonraki dönemlerde Hakkari’ye bağlı olmadığı görülüyor. Hakkari 1867’deki Vilayet Nizamnamesi’nde Van ile birlikte “Maa Hakkari Van” adıyla Erzurum’a bağlı bir sancak iken 1881’de Van’a bağlı bir sancak olarak görülüyor. Cuinet’e göre 1892’de Hakkari Sancağı’ndaki idari durum şöyledir (Cuinet, 1892) (Tablo 2). Kaza Adı Çölemerik Albak Gevar Şemdinan Mahmudi Norduz Mamuretul Hamid Beytüşşebap Uramar İmadiye Toplam 10 Kaza Nahiye Sayısı 3 8 5 4 5 2 2 7 2 5 49 Köy Sayısı 120 180 260 140 91 80 70 80 32 366 1555 Tablo 2: 1892’de Van Eyaleti’ne bağlı Hakkari Sancağının idari durumu. (Kaynak: CUİNET, V., 1892, La Turquie D’Asie, Tome II, 1982, s. 716-726, Paris). Bu kazalardan Mahmudi (Özalp) 1903 tarihinde Van Merkez sancağına bağlanmış, İmadiye ise Lozan antlaşmasıyla Irak topraklarına dâhil edilmiştir. 1895 tarihli Osmanlı Devlet Salnamesinde Hakkari Sancağı’nın 6 kazası, 48 nahiyesi ve 852 köyü mevcuttu (Ali Cevad, 1313). Kazalar şunlardır: Albak, Gevar, Şemdinan, Mahmudi, Mamuretül Hamid, Beytüşşebap. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Hakkari’nin merkez kazası olan Çölemerik kazasının burada olmayışı ve Hakkari’ye bağlı yerleşim yeri sayısındaki düşüştür. Bu tarihte Hakkari Sancağı’nın merkez kazası olarak Ablak (Başkale) kaydedilmiştir. 1897 Van Vilayet Salnamesinde de merkez kaza olarak kaydedilen Albak’ın (Başkale) Şekeffi, Şivelen, Mesru, Suvartan, Kemerburç ve Seralpak adlı 7 nahiyesi olduğu belirtilmiştir (Yurt Ansiklopedisi, 1982). 1898 tarihinde Hakkari Sancağı’nın 7 kazası, 31 nahiyesi ve 770 köyü olduğu kaydedilmiştir. Hakkari Cumhuriyet Öncesi dönemde Osmanlı devletine bağlı olan Musul Vilayetine komşu olduğundan stratejik bir öneme sahipti. Günümüzde Irak sınırları içerisinde bulunan İmadiye ve Zaho şehirleri Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar Hakkari Sancağı’na bağlı iki kaza merkeziydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler Musul Vilayeti ile beraber bu iki kazayı da işgal etmiştir. Musul 29 Ekim 1924 tarihinde Milletler Cemiyeti’nin oluşturduğu bir komisyon kararıyla Irak’a bağlandı ve 16 Aralık 1925’te kararın kesinleşmesiyle İmadiye ve Zaho kazaları Irak’a bağlandı (Şemsettin Sami, 1898). Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 tarihinde il yapılan Hakkari 20 Mayıs 1933’de tekrar ilçe durumuna getirilip Van iline bağlandı. 4 Ocak 1936’da tekrar vilayet durumuna getirilen Hakkari’nin merkez ilçesi Çölemerik olarak belirlendi. Eski adı “Elki” olan Beytüşşebap, Hakkari’nin 1936’da il olmasıyla buraya bağlandı. Diğer adı “Navşar” olan Şemdinli Cumhuriyet’in ilanından sonra yürürlüğe giren bir kanunla bucak durumuna getirilmiştir. 1936’da ise tekrar kaza merkezi yapılarak Hakkari’ye bağlanmıştır. Halk arasında “Gever” olarak bilinen Yüksekova ilçesi 1936’da Hakkari’ye bağlı bir ilçe durumuna getirilmiştir. Merkez kasabası “Çal” olarak bilinen Çukurca ilçesi 1 Mart 1953 yılında Hakkari’ye bağlı bir ilçe yapılmıştır. Bugün Şırnak iline bağlı bir ilçe olan Uludere daha önce Beytüşşebap ilçesine bağlı bir bucak iken 1956’da Hakkari’ye bağlanmıştır. 1936 yılında il olan Hakkari’nin idari bölünüşü 1990 yılında değişmiştir. Daha önce Hakkari’ye bağlı olan Beytüşşebap ve Uludere ilçeleride 16.05.1990 tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla il yapılan Şırnak’a bağlanmıştır (TUİK, 2002). Bugün Hakkari ili merkez ilçeyle beraber 4 ilçe, 80 belde 131 köy ve 373 mezradan meydana gelmektedir. Beldelerden birisi, Merkez İlçeye birisi Şemdin- Harita 1: Hakkari ili idari haritası, 2010 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME li ilçesine, iki tanesi de Yüksekova ilçesine bağlıdır. 1990 yılı öncesinde Hakkari ilinde 167 köy bulunmaktaydı. Gerek 1990 yılındaki idari değişiklikle, gerekse 1990 yılından sonra gerçekleştirilen köy boşaltılma süreci sonucu 2010 yılı itibarı ile ildeki yerleşik köy sayısı 103 dür. Köylerin yükselti kademelerine göre dağılışına bakıldığında toplam köy sayısının %50’sinin 15002000 metreler arasında olduğu görülmektedir. Bu aralıktaki toplam nüfusun oranı da %69,4’tür. Köylerin sayısal olarak ikinci en çok bulunduğu aralık 2000-2500 m arasıdır. Bu aralıktaki köy sayısının oranı %39 olurken, toplam barındırdığı nüfus oranı %14.1’dir. Görüleceği üzere bu aralıktaki köy sayısının fazlalığına karşılık barındırdığı nüfus oranı oldukça düşüktür. Şüphesiz bunun anlamı 2000-2500 m’ler arasındaki köy yerleşmelerinin tamamına yakınının hayvancılık ekonomisine dayalı küçük yerleşmeler olduğu gerçeğidir. Oysa 1000-1500 m’ler arasında bu durumun tam tersi bir manzarayla karşı karşıya kalmaktayız. Bu aralıktaki köy yerleşmelerinin oranı %11 olmasına karşın barındırdığı nüfus %16,5’tir. Bu köylerin ekonomik faaliyetleri ağırlıklı olarak tarıma dayalıdır. Dolayısıyla bu durum köylerin daha büyük yerleşmeler şeklinde gelişmesine olanak tanımıştır. 1.2. Hakkari İlinde Kırsal Yerleşmeler Hakkari’de 2010 yılı itibarı ile aktif olarak yerleşilen 100 köy bulunmaktadır. Bu köylerin %50’si 1.500-2.000 m’ler arsında yer almaktadır. Söz konusu köyler küçük ve orta ölçekli köylerdir ve bu köylerde yaşayan toplam nüfus köy yerleşmelerinde yaşayan nüfusun yaklaşık %70’ini barındırmaktadır. Köyler çoğu kez bir peyzaj anlayışından uzak ve planlama noktasında eksikleri olan yerleşmeler görünümündedirler. Ancak kısmen de olsa doğal ve beşeri nedenler yerleşmelerin görünümünün belli bir formda gelişmesine olanak tanımıştır. Kesin bir sınıflandırma yapmak mümkün olmasa da, jeomorfolojik elemanlardan vadiler, akarsular ve ovalar beşeri elemanlardan ise özellikle yollar, Hakkari’deki yerleşmelere belli şekiller kazandırmıştır. Hakkari’de yerleşmeler ağırlıklı olarak eğimli alanlarda ve kısmen de olsa düzlüklerde kurulmuşlardır. Düzlüklerde kurulmuş olanlar, vadi tabanları-nehir kenarları, alçak plato düzlüklerinde ve kısmen de ovalık alanlarda yer alırlarken, eğimli yüzeylerde kurulmuş yerleşmeler ise etek düzlükleri sırt ve yamaç yüzeylerinde yer alırlar (Tablo 3). Köylerin yükselti kademelerine göre dağılışına bakıldığında toplam köy sayısının %50’sinin 15002000 metreler arasında olduğu görülmektedir. Bu 83 aralıktaki toplam nüfusun oranı da %69,4’tür. Köylerin sayısal olarak ikinci en çok bulunduğu aralık 2000-2500 m arasıdır. Bu aralıktaki köy sayısının oranı %39 olurken, toplam barındırdığı nüfus oranı %14.1’dir. Görüleceği üzere bu aralıktaki köy sayısının fazlalığına karşılık barındırdığı nüfus oranı oldukça düşüktür. Şüphesiz bunun anlamı 2000-2500 m’ler arasındaki köy yerleşmelerinin tamamına yakınının hayvancılık ekonomisine dayalı küçük yerleşmeler olduğu gerçeğidir. Oysa 1000-1500 m’ler arasında bu durumun tam tersi bir manzarayla karşı karşıya kalmaktayız. Bu aralıktaki köy yerleşmelerinin oranı %11 olmasına karşın barındırdığı nüfus %16,5’tir. Bu köylerin ekonomik faaliyetleri ağırlıklı olarak tarıma dayalıdır. Dolayısıyla bu durum köylerin daha büyük yerleşmeler şeklinde gelişmesine olanak tanımıştır (Babacan, 2005). Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari’de yerleşmelerin büyük çoğunluğu eğimli yüzeylerde kurulmuşlardır. Bu da kuşkusuz ilin yüksek ve dağlık bir yapı göstermesinden ileri gelir. Eğimli yüzeylerde kurulmuş olan yerleşmelerin konumları ve bunlara hizmet götürme çabaları arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki hem avantajlar hem de dezavantajlar yönünden incelenebilir. Ancak dezavantajları çok daha fazladır. Düzlüklerde kurulmuş olanların ulaşım sorunları daha kolay çözülmüştür. Ayrıca alüvyal topraklar, sulama kolaylıkları, içme suyu sorunu çözülen vadi boyu yamaç kaynaklarının bulunması gibi nedenler bu yerleşmelerin gelişmesinde rol oynamıştır. Ancak Hakkari’de söz konusu alanlara kurulmuş olan köylerin bazı sorunları da vardır. Bunlar su baskınları, salgın hastalıklar vb. şeklinde sıralanabilir. İlde asıl ve köklü sorunları olan kırsal yerleşmeler, eğimli yüzeylerde kurulmuş olanlardır. Bu sorunların en başında ulaşılabilirlik gelmektedir. Bu tip yerleşmeler genellikle eğimli yüzeylerde yer almışlardır. Dolayısıyla da çevre yerleşmelerle sağlanan bağlantı güçlükle yapılır. Bu tip yerleşmelerde çığ ve kaya düşmesi, toprak kaymaları gibi doğal afetlerle sık sık karşılaşılır. Bu güçlüklere rağmen bu yerleşmelerin manzara avantajı olan, havadar ve insanı ruhsal açıdan dinlendiren yerleşmeler olduğunu söylemek mümkündür. Hakkari’de kırsal yerleşmeler büyük çoğunlukla toplu yerleşmeler şeklindedir. Yerleşmelerin toplu olması tek bir nedene bağlanamaz. Çünkü birden fazla neden rol oynamıştır. Bunda yeryüzü şekillerinin etkileri, su temin şartları, mülkiyet durumu, ekonomik faaliyetin şekli, nüfus miktarı ve tarihi nedenler gibi değişkenler sıralanabilir (Tablo 3). 84 HAKKARİ Şehirlerarası Nehir Köy Köy Orman Orman Diğer Ovada Dağda Yamaçta Vadide kenarında sayısı tipi içinde kenarında yol kenarında A 6 7 21 21 4 5 6 Toplam 94 B 10 1 2 35 30 20 3 8 2 A 2 2 2 2 3 Merkez 23 B 1 11 11 6 1 5 A 1 1 1 Çukurca 3 B 1 2 1 1 2 A 2 7 13 11 1 1 2 Şemdinli 21 B 1 1 4 3 3 1 1 A 4 6 7 1 1 Yüksekova 47 B 9 18 15 10 1 1 İlçe Tablo 3: Köy tipi ve konumlarına göre dağılışı (Kaynak: D. İ. E. HAKKARİ Köy Etüdü, 1997 A-Toplu Köy, B-Dağınık Köy) Hakkari’de kırsal yerleşmeler içinde geçici yerleşmeler önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Hakkari’nin tarihinde, başta yaylacılık olmak üzere diğer birçok organizasyon hep olagelmiştir. Özellikle yaylalar çok Hakkari’de geleneksel yapı örneği İlçe Toplam Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova yaygındır. Buralara il dışından ve ilçelerden birçok insan gelmektedir. Bu insanlar yaz boyunca bu yaylalarda kalırlar. Bu yaylalarda hayvan sürüleri için gerekli çayır ve otların bulunması burayı sürü sahipleri için cazip hale getirmektedir. Sürü sahipleri bu süre zarfında pazarlamak için hayvan ürünlerini üretmektedirler. Bölgede yaylacılık köylerin ikinci bir geçim ve ekonomik faaliyet bölgesidir. Yörede yaygın bir diğer geçici yerleşme şekli mezralardır. Yöredeki mezralar, geçici yerleşmelerden çok sürekli yerleşilmiş, ekip biçme ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı yerleşmeler görünümündedir (Tablo 3). Hakkari’de kırsal yerleşmelerinde yaygın olarak kullanılan mesken yapı malzemesi taştır. Taşın kullanılmasının nedeni genellikle doğal çevrenin özellikleri ile yakından ilgilidir. Taş meskenlerinin en karakteristik özelliği çok uzun yıllar dayanmalarıdır. Meskenlerde kullanılan diğer gereçler ise kerpiç, briket ve kısmen de kerestenin karıştırıldığı karma yapılardır (Tablo 4). Hakkari kırsal yerleşmelerinde alt yapı hizmetleri yeterince gelişmemiştir. Hemen hemen tüm yerleşmelerde su önemli bir altyapı sorunudur. Su soru- Taşıyıcı sitem Köy Konut Konut İskelet Sayısı amaçlı bina dışı bina Yığma ahşap Betonarme sayısı sayısı kagir 94 7.565 5.081 11.718 153 504 23 1.760 1.258 2.983 ---35 3 236 ----226 ---10 21 1.848 1.512 3.3328 ---32 47 3.721 2.311 5.181 153 427 Tablo 4: Mesken yapı gereçleri (Kaynak: D. İ. E. HAKKARİ Köy Etüdü, 1997) Yapı malzemesi Kerpiç 4.001 736 ---68 3.97 Tuğla 309 107 ------202 Taş Briket 6.935 1.863 206 2.863 2.003 1.346 312 30 429 575 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME nu olan yerleşmeler sorunlarını ya devlet eliyle ya da kendi imkânları dâhilinde çözmeye çalışmaktadırlar. Bir diğer alt yapı sorunu karayoludur. Kırsal yerleşmelerin birçoğunun yolu topraktır. Ancak bu konuda kaydedilen gelişme fevkaladedir. Özellikle son yıllarda karayolu ve elektrik altyapısına yapılan yatırım kayda değerdir. Ancak sorunun henüz tam olarak çözüldüğünü ifade etmek yanlıştır. Zira hala birçok sorun mevcuttur. Ancak geçmişle kıyaslandığında gerçekleştirilen yatırımlar çok anlamlıdır. Hakkari’deki kırsal yerleşmelerde bir diğer önemli konu meskenlerin planları ve yapı malzemeleridir. İlde mesken planları ile iklim özellikleri ve ekonomik faaliyet arasında yakın bir ilişki vardır. Genelde köylerde ev ve ev eklentileri (ahır, ağıl, samanlık, kiler) bir arada görülür. Kırsal kesimlerde en köklü fiziki planlama sorunlarından biri de, meskenlerin ve ev yapılarının, kırsal kesimlerin sosyo – ekonomik yapısına göre planlanmış olmamasıdır. Oysa Hakkari’de afet evleri, deprem evleri, sosyal konutlar gibi uzun yıllardan beri yapılmakta olan bu tür devlet yardımı konutları, çoğunlukla, kırsal yerleşmelerin sosyal ve ekonomik yapısına uygun olmayan meskenler olarak planlanıp yapılmışlardır. Oysa yörenin ekonomik şartlarına göre değişen farklı planlama yaklaşımları geliştirilmek zorundadır. Özellikle ailelerin uğraştığı ekonomik faaliyet türüne göre meskenler yapılmalıdır. Yerleşme için planlama yapılırken öncelikle doğal çevre faktörleri (jeomorfolojik özellikler, hidrografik özellikler, klimatik ve biyotik özellikler gibi) etüt edilip, insan hayatı ve eserlerine, müspet veya menfi et- Harita 2: 1990 Öncesi Hakkari ilinin idari bolünüm haritası 85 kileri anlaşılmalı ve nüfus yapısı ve nüfusun uğraştığı ekonomik fonksiyonlar planlamaya dâhil edilmelidir. Aksi takdirde getirilen fiziki planlama kararları, büyük ölçüde isabetsiz olacaktır. Esas olarak şunu ifade etmek mümkündür. Devlet eliyle yörede birçok kamu yatırımı yapılmıştır. Ancak bu yatırımlar planlı bir bakış açısıyla gerçekleştirilememiştir. Oysa bugün yapılan ve kısmen de başarılı olan altyapı çalışmaları başta yerel idarecilerin alanı tanıma çabası ve bu doğrultuda kararlar almasıyla alakalıdır. İlçe MERKEZ ÇUKURCA ŞEMDİNLİ YÜKSEKOVA TOPLAM Yükselti (M) 1500-2000 2000-2500 1000-1500 1500-2000 1000-1500 1500-2000 1500-2000 2000-2500 1000-1500 1500-2000 2000-2500 Köy Sayısı 8 16 2 3 9 10 29 23 11 50 39 Köy % 33 67 40 60 47 53 56 44 11 50 39 Tablo 5: Hakkari ilindeki köylerin sayısı ve yükselti kademeleri Sonuç olarak, her ne kadar son yıllarda gerçekleşen iyileşmeler olumlu yönde atılmış adımlar olsa da, ilin kırsal kesiminde ciddi yapısal sorunlar henüz çözümlenmiş değildir. Kısacası kırsal kesimin temel yapısı ciddi bir çöküş içindedir. Kırsal kesimde eğitim ve gelir seviyesinin çok düşük oluşu, işsizlik ve fa- 86 HAKKARİ Yüksekova kirliğin büyük şehirlerin çok üstünde olması ve buna ek olarak da sosyal ve ekonomik baskıların üst üstte gelmesi ilde önemli bir baskı oluşturmaktadır. Zira yöre insanı doğdukları yerleri terk ederek, daha iyi olanaklar vaat eden, büyük şehirlere göç etmeye ve yerleşmeye başlamışlardır. Hakkari’de kırsal kesimin tarıma dayalı ekonomik yapısı, gerekli hizmetlerin bu bölgelere götürülemeyişi ve bu göç hareketini durduracak ekonomik sektörlerin henüz geliştirilememiş olması il açısından kaydedilmesi gereken önemli parametrelerdir. Bey Mahallesinden Çukurca genel görüntüsü 1.3. Hakkari İlinde Kentsel Yerleşmeler Hakkari ilinde kentleşme hareketleri oldukça eskilere dayanmaktadır. Zira 18 ve 19. yy’larda yörede yaşayan nüfusun miktarı, iş ve ticaret alanları gibi göstergeler yörenin kentlilik bilincine ulaştığını göstermektedir. Ancak bu süreç özellikle Nasturı’lerin yöreden göç etmeleri neticesinde kesintiye uğramış ve uzun bir zaman kentleşmeden söz edilememiştir. Bilindiği üzere kentleşmenin birçok kriteri vardır. Ancak bunlardan en yaygın olanları nüfus ve ekonomik kriterlerdir. HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Ekonomik açıdan düşünüldüğünde, kentleşme nüfusu tarım dışı alanlarda çalışan, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi sürecinde toplumun sürekli olarak değişen gereksinmelerini karşılamak için ortaya çıkan bir ekonomik mekanizma olarak değerlendirilebilir (Keleş, 1996). Kentleşmeyi demografik ölçütü ön planda tutarak tanımlamaya çalışanlara göre ise kentleşme, kent olarak kabul edilen yerleşim birimlerinin sayıca artışı diğer bir ifadeyle “belirli bir zaman aralığında şehir olarak kabul edilen yerleşme birimlerinde nüfus artışı ile birlikte görülen ekonomik ve toplumsal yapıdaki değişmeyi belirleyen süreçtir.” (Gökçe, 1977). Bu bağlamda düşünüldüğünde Hakkari’de gerçekleşen kentleşme olgusunu ağırlıklı olarak bir nüfus birikim süreci olarak düşünmek mümkündür. Zira Hakkari’de kentleşmenin geçirdiği evrelerde toplumsal ve ekonomik yapıda önemli boyutlarda bir iş bölümünden ve uzmanlaşmadan söz etmek mümkün değildir. Ancak Hakkari’de gerçekleşen kentleşmeyi Türkiye gerçeğinden soyutlamak ve diğer kentlerdeki gelişme süreçlerinden ayrı görmek imkânsızdır. Bilindiği üzere aşırı göç ve yığılma nedeniyle kentlerde ortaya çıkan hızlı büyüme, kentin sağlıklı gelişimi için büyük bir engeldir. Zaten az gelişmiş ülkelerin kentleşmesi konu edildiğinde çoğu kez “çarpık”, “aşırı”, “hızlı”, “dengesiz” “sahte” “tek yönlü” gibi bazı terimler kullanılmakta ve bununla sağlıksız kentleşmenin belirli özelliklerine vurgu yapılmaktadır (Keleş, 2002). Bu çerçevede gelişen kentleşmeye belki de en güzel örneklerden biri Hakkari’dir. Çünkü Hakkari’deki kentleşme olgusunda ana belirleyici unsur aşırı nüfus artışı olmuştur. Oysaki salt nüfus artışı, kentleşmeyi gerçekleştirmez. Nüfus artışı, kentleşme yönünden en önemli ayırıcı ve belirleyici öğelerden 87 biri olmakla beraber, başlı başına kentleşmenin öğesi değildir. Diğer bir ifadeyle, Hakkari kentindeki nüfus yığılması, Hakkari’nin kent niteliğini kazandığını belirlemez. Ancak dar anlamda düşünüldüğünde bir kent olan Hakkari, geniş anlamda düşünüldüğünde sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi sürecini (Keleş, 2002) yaşayamamıştır. Yukarıda da ifade edildiği üzere kentleşmenin iki boyutlu bir olgu olduğu ortaya konmuştu. Bunlardan ilki birtakım ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik değişmelerin sonucu olarak ortaya çıkan bir olgu, ikincisi ise, toplumun ekonomik, siyasal ve sosyal yapısında ve insan tutum ve davranışlarında değişmelere yol açabilme gücüne sahip bir olgu (Kartal, 1978) olduğu şeklindedir. Bu anlamda Hakkari’ye bakıldığında kentsel gelişmenin seyri birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır. Hakkari tarihsel geçmişi oldukça eski olmasına karşılık, şehirsel organizasyonlar noktasında oldukça zayıftır. Zira gelişmiş dünya ülkelerinde modern kentler sanayinin ürünü olarak ortaya çıkmışlardır ve gelişme trendlerini de onlar belirlemiştir. Ancak Hakkari’de görülen durum oldukça farklılık göstermektedir. Bilindiği üzere kentin kurulmasında ve ilk gelişme evrelerinde başta tarihsel nedenlerin ve coğrafyanın önemli bir etkisi olmuştur. Ancak bu süreç, 1990’lardan sonra sürdürülebilirlikten çıkmış ve Hakkari kentinin oluşumu tamamen kırdan kente göçün diğer bir ifadeyle az gelişmiş ülke profilinin getirdiği bir yapı izlemiştir. Bu süreç Hakkari’de gecekondu 88 HAKKARİ olgusunu kalkınmanın temel sorunlarından biri haline getirmiştir ve özellikle kırsal alanda geçimini sağlayamayan veya kent yoksulluğunu kır yoksulluğuna tercih eden yığınların mekânı yapmıştır. Şüphesiz bu durum kentin dokusunu etkilemiş ve doğal olarak kente gelen bireyleri ucuz, altyapı hizmetlerinin olmadığı, imarsız kenar mahallelerine yöneltmiştir. Zira bu durumun yol açtığı hızlı ve sağlıksız kentleşme Türkiye kentlerinin çoğunda olduğu gibi Hakkari’de de birçok soruna neden olmuştur. Hakkari’de yaşanan bu sorunlardan başta toplumsal olmak üzere, çevre sorunları, dağınık ve düzensiz yerleşme dokusu, fiziki plansızlık veya yerleşme düzensizliği, gelir dağılımında eşitsizlik, sosyal tabakalaşmanın derinleşmesi, kültür değişmesi, kültür boşluğu ve toplum hayatında çözülmelerin yaşanması gibi (Sezal, 1992) sorunlar belirtmek mümkündür. Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari kentinin gelişim evreleri ve gelişme stratejisi özellikle 1990’larden sonra kırdan kente göç ve güvenlik ağırlıklı bir göç hareketine sahne olmuştur. Bu hareketin getirdiği yığılmanın ürünü olması nedeniyle mekânda dağılım süreci eşitsiz bir şekilde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu eşitsizlik bireysel düzeydeki eşitsizliği üretmiş ve bir çark gibi sürekli yenilenmiştir. 1990’lardan sonra Hakkari kentinde görülen plansız ve çarpık kentleşme şehirsel dokuyu parça parça eklemlenmeler şek- Şemdinli’den bir görünüm linde bir büyüme trendine sokmuştur. Bu durum yıkyap süreçlerinin işleyişini ve sürekli olarak yoğunluk artışını desteklediğinden kentte yaşayan insanların yaşam kalitesini düşüren bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Zira bilinmektedir ki sanayinin ve kentsel nüfus artışının kentin fiziki gelişimini desteklediği kentlerde mekânsal büyüme yaşam alanlarını içine alan boşluklar bırakarak gelişmesini devam ettirmektedir. Ancak Hakkari’de görülen durum aşırı göç almasıyla ilişkili olarak, genelde aralarda hiç boşluk bırakmayan bir büyüme yapısı göstermiştir. Şüphesiz bu büyüme kontrollü bir büyüme değil aksine popülist siyasal eğilimlerin güçlü olduğu dönemlerde yerel yöneticilerin arsa üzerinde doğan rantları doğru mekanizmalar kurmak suretiyle yönetememelerinden kaynaklanmıştır. Çünkü, söz konusu gelişme sonucunda kent merkezinin yakın çevresinde kurulan yeni yerleşmeler, zamanla iki taraflı dolmuş ve birinci gelişmede olduğu gibi ara bölgeler yaşam alanlarını yok sayan bir yapıda büyümüştür. Dolayısıyla iş ve ticaret alanları kentin bütün mahallelerine dağılmış ve belirli alanlarda uzmanlaşma sağlanamadığı gibi önceden iş yerleri planlanmadığından konut alanları iş yerlerine dönüştürülmüştür. Bugün de gerçekleşen bu durum bilgi toplumuna geçişin yaşandığı dünyamızda önemli bir sorun olduğu gibi, başta ulaşım olmak üzere zaman ve maliyet ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Bu bağlamda bir bütün olarak Hakkari’nin ve Hakkari kent merkezinin sosyo-ekonomik bakımdan sürekli olarak gerilemesinde, bölgede 1990 sonrası tırmanışa geçen şiddet ortamının etkisiyle yoğunlaşan zorunlu göçler temel etken olmuştur. Diğer bölge illerinde olduğu gibi, Hakkari’de de 1990 yılında başlayıp 1995’ten sonra hızlanan kırsal alanların boşaltılması süreci, çoğunlukla güvenlik sorunları nedeniyle ve zorunlu olarak gerçekleşmiştir. Bölgede normal olmayan yaşama koşulları, bir yandan kırsal alanlarda yaşayan insanların tarımsal faaliyetlerini (yayla yasağı gibi) çeşitli nedenlerle önemli ölçüde kısıtlamış; öte yandan, sürekli olarak can güvenliği kaygısı içerisinde bir yaşamın ağır psikolojik baskısı nedeniyle insanların göç etmesine neden olmuştur. Örneğin, Hakkari merkez ilçeye bağlı köylerin nüfusu 1990 yılında 23.374 iken, 2000 yılında 19.387 kişiye düşmüştür. Merkez ilçenin de 34 köyünden 8’nin köy yasal statüsü devam ettiği halde hiç nüfusu bulunmamaktadır. Bütün bu süreç, ilin kendisinin de 1990-2000 döneminde il dışına (özellikle Van ili) büyük miktarda göç vermesine rağmen, Hakkari kent merkezi nüfusunun 10 yıl içerisinde %91,2 artarak 30.407 kişiden 58145 kişiye ulaşmasına neden olmuştur. Önceki sayım dönemlerinde yıllık nüfus artış hızının %4-5 arasında değişmesine rağmen 1990-2000 döneminde yıllık %9,1’e yükselmesi sözü edilen durum ile ilgilidir (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011). Şüphesiz bu yığılma zaten yerleşme alanı sorunu yaşayan kentin adeta nefes almasını zorlaştırmıştır. Bu göç sürecine maruz kalan insanların belli bir planları ve hazırlıkları ve dahası yaşama ilişkin bir stratejileri olmadığı için, barınmadan beslenmeye kadar bir dizi sorunla baş etmek zorunda bırakılmışlardır. Göç ile beraber kentsel altyapıda da büyük tıkanmalar meydana gelmiştir. Kentin mevcut içme suyu ve kanalizasyon şebekesinin 30 bin kişi için planlanmış olması ve nüfusun iki katına çıkması, belediye hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini neredeyse imkânsız hale getirmiş ve başta göç alan Biçer, Bulak, Dağgöl, Keklikpınarı ve Pehlivan mahalleleri olmak üzere büyük altyapı sorunları ortaya çıkmıştır (Aker, 2006). İşsizlik nedeniyle tablacılık, boyacılık gibi enformel işler yaygınlaşırken (sözü edilen işler, büyük kentlerde mevcut olan enformel ilişki ağları ya da sistemleri tümüyle dışında gerçekleştiğinden göç edenlerin bireysel olarak sorunlarına çözüm aramalarını zorunlu kılmıştır), istihdam sorununu hafifletmek için bölgenin yapısına uygun yeni iş alanları da açılamamıştır. Kentin değişen ekonomik ve toplumsal ilişkiler boyutuna uyum sağlamak da önemli bir sorun haline gelmiştir. Bir taraftan göçün yıkıcı etkileri, diğer taraftan kente göçle birlikte ortaya çıkan barınma ve iş soru- 89 nu, psikolojik rahatsızlıkların da giderek artmasın yol açmaktadır. Kadınlar bu süreçten daha olumsuz etkilenmektedir. Göçle beraber başta çocuklarda olmak üzere önemli sağlık sorunları ortaya çıkmıştır (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011). Bu bağlamda Hakkari kentinin sorunları incelendiğinde iki ana başlığın ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan ilki göç ve ekonomik gelişme ekseninde ele alınması gereken sorunlar olurken, diğeri ise plansız yapılaşma, kanalizasyon, temiz su şebekesi, kaldırım, cadde ve sokakların inşası, trafik, rekreasyon, temizlik gibi konuları ele alan başlıktır. Kentte uzun yıllar gerçekleşen nüfus artış hızı düşünüldüğünde, hızlı bir kentleşme sürecinin yaşandığını ifade etmek durumundayız. Bu sürecin nedeni olan göçün kentte yarattığı sağlıksız kentleşme sürdürülebilirliği her alanda sınırlandırmaktadır. Sürdürülebilir gelişmenin sürdürülebilir bir toplumla gerçekleştirilebileceği gerçeğinden hareket edersek var olan kırsal göç azalmadığı ya da kontrol edilemediği sürece, Hakkari’de sürdürülebilirlik mümkün görülmemektedir. Bu anlamda düşünüldüğünde Hakkari kentindeki yerel yönetimlerin mevcut maddi kaynaklarla bu denli hızlı bir gelişmeyi finanse edemeyeceği açıktır. Çünkü, daha önce de ifade edildiği üzere, ortalama hane halkı büyüklüğü 8 kişinin üzerinde, yıllık ortalama nüfus artış hızı binde 30’lar civarında, bebek ölüm hızı binde 50’nin üzerinde, doğurganlık hızı %5,5’ler de olan bir ilde mevcut demografik yapı az gelişmiş yada gelişmekte olan bir kentin yapısını göstermektedir ki, bu durumu sürdürebilmek imkansızdır. Hakkari kentinde 2009 yılı itibari ile 22 mahalle bulunmaktadır ve bu mahallelerde yaşayan toplam kişi sayısı 68.560’dır. Kent merkezindeki en büyük mahalleler, Bağlar (5.224), Bulak (6.414), Gazi (6.405), Dağgöl (5.048), Pehlivan (6.552) Yeni (4.654), Sümbül (4.421), ve Barçelan (4.561) mahalleleridir. Kent her ne kadar birçok sorunu bünyesinde barındırıyorsa da özellikle son yıllarda bir gelişme ve iyileşmeye sahne olmaktadır. Özellikle merkezi yönetimin başta ulaşım olmak üzere gerçekleştirdiği altyapı çalışmaları ve yerel idarenin yaptığı kentsel altyapı, kentin çehresini kısmen de olsa değiştirmiştir. Ancak kentin kuruluş yerinin fiziki olarak yetersizliği meskenlerin zorunlu olarak eğimli yüzeylerde kurulmasına neden olmuştur. Bu durum başta binaların kuruluş maliyet olmak üzere diğer birçok altyapı hizmetini de sınırlandırmıştır. Hızlı ve sağlıksız kentleşmenin bir ürünü olan bu durum ekonomik problemler yanında, yalnızlık, uyum, yabancılaşma, suç, kentle bütünleşememe, yerel hizmetlerin zorlanması ve çevre kirliliği gibi sosyal problemleri de beraberinde getirmiştir. 90 HAKKARİ Sonuç olarak Hakkari kenti 1990-2005 yılları arasında oldukça sorunlu yıllar yaşamış olmasına karşın bugün doğru yaklaşımların ve anlayışın yönettiği bir kent olma yolunda ilerlemektedir. İlde Hakkari kenti kadar gelişmiş ve hatta projeksiyonların gelecekte çok daha gelişeceği ve yörenin önemli bir merkezi olacağı öngörüsünde bulundukları bir başka kent Yüksekova’dır. Kent birçok açıdan gelişmeye uygundur. Başta kuruluş yerinin uygun olması kentsel alanın gelişmesini ve yerleşme dokusunu olumlu yönde etkilemektedir. İkinci önemli konu ise kentin İran’la olan sınır ilişkisidir. Zira Esendere sınır kapısında gerçekleştirilen bütün gümrük işlemleri kentin ticari ve sosyal ilişkilerine olumlu yansımaktadır. 17 mahalleden oluşan kentte, 66.684 kişi yaşamaktadır. Güngör (10.207), Yeni (11.794) ve Cumhuriyet (10.408) mahalleri toplam nüfusun yarıya yakının barındırmaktalar. Kent nüfusu hızlı bir şekilde artmaktadır. Hakkari kenti için düşünülen süreçlerin tamamına yakını Yüksekova içinde geçerlidir. Yüksekova’yı farklı kılan yerleşme alanının mekânsal genişlemeye uygun olduğu gerçeğidir. Diğer bir ifadeyle, yerleşmenin alansal büyümesini sınırlandırıcı bir coğrafi unsur yoktur. Kentsel sürecin gerçekleştiği bir diğer merkez Şemdinli’dir. 11 mahallesi bulunmaktadır. İlçe merkezinde 18.990 kişi yaşamaktadır. Şemdinli Hakkari ve Yüksekova’nın aksine genel peyzaj olarak kentsel bir görünüm arz etmemektedir. Şemdinli’de de Hakkari kent merkezi için tespit edilen birçok değişken geçerliliğini korumaktadır. 2. HAKKARİ İLİNDE NÜFUS Bir ilin sosyal yapısını oluşturan ve değiştiren en önemli faktörlerden biri, hiç şüphesiz ki nüfustur. Bunlardan özellikle nüfusun mutlak miktarı, cinsiyete göre dağılımı, artış hızı, şehirli veya kır olma özelliği, iktisadi faaliyet dallarına göre dağılımı, yaş gruplarına göre ayırımı, eğitim seviyesi v.b. özellikleri bölgenin yeniden yapılanması ve kalkınmasına ilişkin planlama çalışmalarının önemli belirleyicilerindendir. Şüphesiz bu günü anlamak için öncelikle geçmişten günümüze Hakkari’nin geçirdiği süreci doğru anlamak gerekmektedir. Bu bağlamda Hakkari’yi nüfussal olarak anlamanın yolu süreci iki ana eksende ele almaktır. Bunlardan ilki Cumhuriyetin ilanı ve gerçekleştirilen ilk sayıma kadar olan süreç ve Cumhuriyetin ilanından sonraki süreç şeklindedir. 2.1. Cumhuriyet Öncesi Hakkari Nüfusu Hakkari yöresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, yörenin Orta Paleolitik dönemde insanların yerleşmesine sahne olduğunu ortaya koymaktadır. Yüksekova ilçesinde bulunan Cilo Dağları’ndaki mağaralara kazınmış insan ve hayvan figürleri bu yörede çok eski çağlarda bile insanların yaşadığının kanıtıdır. Yörenin yerleşme tarihi eski olmasına karşın nüfusa ilişkin bilgileri oldukça yenidir. Zira Türkiye’nin diğer birçok ilinde olduğu gibi nüfus bilgileri bazı dönemlere ilişkin ya hiç yok ya da eksiktir. Dolayısıyla Cumhuriyet Devrine kadar Hakkari ili nüfusu hakkında sağlıklı bilgilerin mevcut olmadığını ifade etmek mümkündür. Cumhuriyet öncesi nüfus bilgileri çeşitli dönemlerde Hakkari’yi ve daha çok bölgeyi ziyaret eden seyyahların eserlerinde, Osmanlı dönemi tahrir defterlerinde, şer’iyye sicillerinde ve salnamelerde rastlamak mümkündür. Selçuklu ve Beylikler döneminde nüfus miktarını ortaya koyacak kaynaklar yeterli olmasa da Selçuklu devleti döneminde (1360’lı yıllar) Hakkari’de bulunan beyliklerin birleşmesiyle kurulan Hakkari Beyliği’ne ilişkin nüfus bilgileri kısmen de olsa mevcuttur. Cumhuriyet öncesi dönemde, Osmanlı devletinin yaptığı sayımların çoğu askeri amaçlı yapıldığından sadece erkek nüfus sayılmıştır. Bazı sayımlar ise vergi toplama amaçlı yapıldığından bu dönemde bütün yerleşim yerlerinde olduğu gibi Hakkari’nin de nüfusu hakkında kesin veriler bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde Hakkari’de değişik milletler yüzyıllarca bir arada yaşamıştır. Kesin olmamakla beraber, 19. yy. sonlarında 25.000 km2lik Hakkari Sancağı’nda; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve Yezidilerle beraber nüfus 300.000’e yaklaşmıştır (Cuinet, 1892). Yörede V. yy’dan itibaren Hakkari’yi merkez edinen ve burada yaşayan Hıristiyan Nasturilerin nüfusunun 19. yy sonlarında 40 bini aştığı belirtilmektedir. Zira Nasturiler yaklaşık 1500 yıl bu bölgede yaşamışlardır. 20. yy başlarına kadar merkez edindikleri Çölemerik’te yaşamış olan ve buraya “Gulamark” ismini veren Nasturilerin bir kısmı birtakım nedenlerden dolayı 1890 yılında İran’a göç etmişlerdir. Fakat bu göç hareketine katılan Nasturiler’in büyük bir kısmı bir süre sonra tekrar Hakkari Sancağı’na geri dönmüşlerdir. 20. yy başlarından itibaren ayaklanan ve yerel halkla çatışmaya başlayan Nasturiler, Birinci Dünya Savaşı yıllarında göçe zorlanmışlar ve yaklaşık 40 bin Nasturi İran’a, oradan da Irak’a göç etmiştir. Şüphesiz Hakkari yöresinin sosyo-demografik yaşamında önemli bir yeri olan Nasturiler’e ilişkin veriler oldukça sınırlıdır. Bunda en etkili neden Hakkari’nin coğrafyasından kaynaklanan sınırlılıklardır. Ancak yöreye ilişkin bir takım bilgilere ve başta da bazı nüfus verilerine vilayet yıllıklarından ulaşmak mümkün olmuştur. HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Kaza-Nahiye Adı Gevar Kazası Çölemerik Kazası Albak Kazası Mahmudi Kazası Şemdinan Nahiyesi Uramar Nahiyesi Beytüşşebap Nahiyesi Çal Nahiyesi Hoşap Nahiyesi Norduz Nahiyesi Toplam 4 Kaza 6 Nahiye TOPLAM NÜFUS Köy Sayısı 250 350 260 240 53 30 40 70 80 59 1.432 Hane Sayısı 3.360 20.000 7.800 7.200 7.927 1.800 1.200 1.400 2.200 1.100 53.987 Hıristiyan 3.472 35.000 7.500 3.000 7.107 2.850 1.200 2.400 1.700 50 64.729 91 Müslüman 5.790 5.000 15.900 18.600 14.260 2.360 2.400 3.300 3.600 2.600 76.410 141.139 Tablo 6: 1876’da Hakkari’nin nüfusu (Kaynak: 1876 Tarihli Erzurum Vilayet Salnamesi, s. 141-176) 1871 Erzurum Vilayet Salnamesinden elde edilen verilerde Vilayetin bugün Hakkari’yi oluşturan kısmında (Çölemerik, Gevar, Çal, Şemdinan) iki kaza ve iki nahiye ile birlikte toplam 325 köyünün olduğu, buradaki toplam nüfusun ise 17.010 kişi olduğu belgelenmiştir. Aynı salnamede Hakkari’ye bağlı kazalardan Gevar’da 1.000, Çölemerik’te 780, Şemdinan nahiyesinde 506, Çal nahiyesinde ise 600 hane olduğu tespit edilmiştir (Başar, 1997). 1876 tarihli Erzurum Vilayet Salnamesi’nde ise Hakkari Sancağı ve ona bağlı yerleşmelerde, 1432 köy, 53.987 hane mevcut olduğu ifade edilmiştir. 141.139 kişinin yaşadığı Sancakta nüfusun %54,2’si Müslümanlardan oluşmaktadır (1876 tarihli Erzurum Vilayet Salnamesi). Hakkari Sancağında yaşayan nüfusun oransal olarak çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor ise de, iş ve ticaret alanlarının ve dini merkezlerin sayısında Hıristiyanların bariz bir üstünlüğü söz konusudur. Zira Çölemerik’te 35 dükkân, 4 cami, 2 medrese, 60 kilise ve 3 İslam okulu, Gevar’da 40 dükkân, 3 cami, 33 kilise ve 1 tane Rüştiye mektebi, Şemdinan nahiyesinde, 10 dükkân, 2 cami, 8 medrese, 4 İslam okulu, Çal nahiyesinde ise dükkân bulunmazken 2 cami, 2 medrese ve 1 İslam okulu bulunmaktaydı (Tablo 6). 1881 tarihinde gerçekleştirilen başka bir nüfus sayımında ki o tarihlerde Hakkari Van vilayetine bağlı bir sancak durumundadır, toplam nüfusu 5.896’dır. Sayımda gerek erkek ve kadın şeklinde yapılan ayırım ve gerekse dinsel dağılım, nüfus bilgilerinin daha sağlıklı olduğunu ortaya koymaktadır (Karpat, 1978) (Tablo 7). Hakkari Nahiyesi Toplam Müslüman Hıristiyan Toplam Erkek Kadın Erkek Kadın Kadın Erkek 2549 2281 440 660 2907 2989 4830 1066 5896 Tablo 7: 1881’de Hakkari’de dinsel dağılım (Kaynak: Karpat, K.H. 1978, S: 237-274). Karpat’ın 1881-82 ve 1893 yılları salname ve kayıtlarından elde ettiği nüfus verilerinin aksine farklı bir kaynakta yörenin nüfusu şu şekilde aktarılmaktadır. Chantre’ye göre Hakkari Sancağı’nın 1882 yılındaki dinsel ve etnik dağılımı şu şekildedir. 68.000 Müslüman, 7.000 Nasturi, 1328 Yahudi, 2.200 Yezidi, 800 Ermeni şeklindedir (Chantre, 1889). Aynı dönemlere (1891) ilişkin Cuinet’in ortaya koyduğu Hakkari Sancağı nüfusu şu şekildedir. 1891 yılı kayıtlarına göre sancakta yaşayan toplam nüfusun %60’ı Müslüman ve %40’ı diğer dinlere mensuptur. Diğerleri içinde sayıları 92 bini bulan Hıristiyan Nasturiler çoğunluktadır. Yezidi ve Yahudilerin sayısı ise, toplamda %6.6’lık bir değer ifade eder. Sayıca fazla olan Nasturiler daha çok Çal kazası (31.960) Çölemerik kazası (15.000) ve Uramar kazasında (11.044) bulunmakta iken; Yahudiler, Gevar ve Şemdinan kazalarında yoğunluktaydılar. Aynı tarihte yine nüfusun en fazla olduğu kaza Çal iken (yaklaşık 44.000) nüfusun en az olduğu kaza ise Şemdinan kazasıdır (Cuinet, 1892). Dinsel Grup Etnik Grup Sayı Müslüman Türk 20.000 Müslüman Kürt 160.000 Hıristiyan Ermeni Gregoryen 15.000 Hıristiyan Nasturi Reaya 40.000 Hıristiyan Nasturi Otonom 52.000 Hıristiyan Katolik Keldani Toplam 180.000 112.000 5000 Yahudi 4000 4000 Yezidi 4000 4000 Genel Toplam 300.000 Tablo 8: 1891’de Hakkari Sancağında nüfusun dinsel ve etnik dağılımı (Kaynak: CUINET, V., La Turquie D’Asie, 1892, s.716-726). 92 HAKKARİ Yukarıda da ifade edildiği üzere yörede yaşayan Nasturiler’in 19. yy’ın sonlarına doğru bölgeden göç ettikleri şeklindeydi. Bu durumu 1896 yılı verilerinden anlamak mümkündür. Zira söz konusu tarihte gerçekleştirilen başka bir tespitte, Çölemerik, Elbak, Gevar, Şemdinan, Beytüşşebap, Mahmudi ve Hamidiye adında 7 kazası olan Hakkari Sancağı’nda toplam 1.423 Yahudi, 8.503 Nasturi 6.738 Ermeni ve 64.370 Müslüman’ın bulunduğu belirtilmiştir. Görüleceği üzere Nasturiler’in sayısında ciddi bir azalma olmuştur. 19.505 hanesi bulunan sancağın toplam nüfusu 81.034 kişi olarak kayıt edilmiştir (Demirtaş, 1996). 1897 tarihli vilayet salnamesinde ise Hakkari Sancağı ve bağlı kazalarda nüfusun dağılışı ve dinsel yapısı aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Tablo incelendiğinde nüfusu en fazla olan kaza Beytüşşebap olurken en az nüfuslu kazanın ise Şemdinan olduğu görülmektedir (Tablo 9). En fazla nüfuslu kazası olan Beytüşşebap’ın merkezi Elki’de 19. yy sonunda 600 Nasturi’nin yaşadığı ifade edilmiştir. Çal kazasında 31.960 Nasturi’nin I. Dünya Savaşı yıllarında önce İran’a daha sonra da Irak’a göç etmesi yöredeki nüfus dengelerini köklü şekilde değiştirmiş ve başta yöre nüfusu olmak üzere Nasturi nüfus sayısında da ciddi bir düşüşün gerçekleşmesine neden olmuştur. Aynı dönem Çal kazasının nüfusu 1.000 Müslüman 200’ü Yahudi olmak üzere toplam 1.200 Müslüman E 8.902 8.219 3.118 16.962 43.271 Kaza Adı Çölemerik Şemdinan Gevar Beytuşşebab Toplam kişi şeklinde ifade edilmektedir. Sonuç itibari ile yöredeki toplam nüfus 19.yy’ın sonlarında 33.000 iken 1914’lere gelindiğinde Çölemerik Merkez Kazası nüfusunun 36.145’e çıktığı ve nüfusun 31.848’i Müslüman, 3461’i Ermeni Gregoryen ve 836’sı Yahudi olduğu belirtilmektedir. 2.2. Cumhuriyet Dönemi Hakkari Nüfusu 2.2.1. Nüfusun Doğal Gelişimi Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de gerçekleştirilen ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Bu sayım birçok yönüyle çağdaş bir sayımdır. Zira bu sayımla Türkiye’nin nüfus bilgileri ilk kez doğru ve anlaşılır bir şekilde kayıt altına alınmıştır. 1927 yılında gerçekleştirilen sayımda Türkiye nüfusu 13.648.270 kişi iken, aynı sayım yılında Hakkari’nin nüfusu 25.016 kişi olarak tespit edilmiştir. 63 ilden oluşan Türkiye’nin en az nüfuslu ili olan Hakkari bu özelliğini uzun yıllar korumuştur. İl her ne kadar toplamda Türkiye’nin en az nüfuslu ili olsa da, nüfus artış oranında Türkiye ortalamasından daha yüksek değerler ifade ettiği verilerden anlaşılmaktadır (Tablo 10). Zira 1927 yılından 2009 yılına kadar geçen 82 yıl içinde Türkiye nüfusu yaklaşık 5,3 kat artmasına karşın, Hakkari’nin nüfusu 10,3 kat artarak 251.302’ye yükselmiştir. K 7000 6.328 7.488 11.565 32.381 Müslüman Olmayan E K 6.420 4.338 1.037 997 2.960 3.323 5.585 3.552 17.002 11.119 Genel Toplam 26.660 16.581 22.868 37.664 103.773 Tablo 9: 1897 Vilayet Salnamesine göre Hakkari Sancağı nüfusu ve dinsel dağılımı (Kaynak: CUINET, V. 1897, Le Turgue D’Asie, Tame II, 1982, S. 732-734, Paris). Yıllar 1927 1940 1945 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000 2010 Nüfus 25.016 36.446 35.124 44.207 54.824 67.766 83.937 102.312 126.036 155.463 138.707 172.479 236.581 251.302 Köy Şehir 0 32.747 30.467 38.016 47.608 57.810 69.805 81.518 95.704 111.345 92.183 101.380 97.126 115.252 0 3.699 4.657 6.191 7.216 9.956 14.132 20.794 30.332 44.118 46.524 71.099 139.455 136.050 Şehir/İl % 0.00 10.15 13.26 14.00 13.16 14.69 16.84 20.32 24.07 28.38 33.54 41.22 58.95 54,14 Tablo 10: Hakkari ili nüfus gelişimi (1927-2009) (Kaynak: TUİK. 29427) Köy/İl % 0.00 89.85 86.74 86.00 86.84 85.31 83.16 79.68 75.93 71.62 66.46 58.78 41.05 45,86 Artış hızı % 0.00 2,41 -0,76 4,11 3,87 3,79 3,85 3,61 3,76 3,84 -2,41 3,92 2,71 1,06 İl/Türkiye %0.18 %0.20 %0.19 %0.21 %0.23 %0.24 %0.27 %0.29 %0.31 %0.35 %0.27 %0.31 %0.35 %0.34 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Hakkari ili, gerek coğrafyasının getirdiği sınırlılıklar ve gerekse ulaşım başta olmak üzere diğer birçok altyapı organizasyonunun yetersizliğinden dolayı, hiçbir dönem yoğun nüfuslanamadığı gibi, büyük kent merkezlerinin de oluşmasına olanak tanımamıştır. Zira 1927 yılı sayımlarına göre Şemdinli, Beytüşşebap ve Merkez İlçe ile birlikte üç ilçesi olan Hakkari’nin hiçbir ilçesi 10 bin nüfusun üzerinde değildir. Türkiye ölçeğinde nüfussal gelişime bakıldığında ya da diğer bir ifadeyle bölgesel bazda gelişen diğer illerle kıyaslandığında, Hakkari ilindeki ilçelerin nüfuslarının çok artmadığı görülecektir. 2011 yılına gelindiğinde yerleşmelerin büyüklüklerinin, geçen 82 yıla rağmen hala küçük ve orta ölçekli yerleşmeler grubunda yer aldıkları görülecektir. Şekil 1: Hakkari ili nüfus gelişimi (1927-2009) 1927 yılında gerçekleştirilen ilk sayım yılından 2010 yılına kadar geçen süreç içinde ilin toplam nüfusunda inişli-çıkışlı evreler yaşanmıştır. İnişlerin en yaptığı, diğer bir ifadeyle nüfus artış hızının eksilere indiği iki dönem vardır. Bunlar 1940-1945 dönemi ve 1980-1985 dönemidir. Bunlardan birinci aralıktaki nüfusun artış oranı %-0,76 olarak gerçekleşirken, ikinci dönemde bu oran %-2,41 şeklinde olmuştur. Şüphesiz birinci aralıktaki eksi değerler, tüm ülke ile beraber Hakkari’de de görülen İkinci Dünya Savaşı ve onun getirdiği olumsuzluklarla izah etmek mümkündür. İkinci aralıktaki düşüşte Hakkari’nin idari bölünüşünün 1990 yılında gerçekleşmesi en önemli etken olmakla beraber, bölgede baş Foto 5: Hakkari’de çocuklar 93 gösteren sosyal huzursuzluklar ve bunların sonucunda gerçekleşen zorunlu köy boşaltmaları da etkili olmuştur. İldeki bu düşüşlerin yanında nüfus artış oranının en yüksek olduğu dönem ise bütün Türkiye’de olduğu gibi savaş sonrası (1950) yıllardır. 1927 yılında Hakkari ili ülke nüfusu içinde %0.18’lik bir orana sahipken 1985’te bu oran %0.36’ya yükselmiş ve bu da Hakkari’deki nüfus artış hızının Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 1940–1945 yıllarında meydana gelen nüfus artış hızının azalmasından sonra Hakkari nüfusu hızla artmaya başlamış ve 1945–1950 yılları arasında en yüksek artış hızına ulaşmıştır. 1950’lerden sonra il nüfusu ülke genelindeki dalgalanmalardan bağımsız olarak düzenli bir şekilde artmaya devam etmiş ve bu artış devam ettiğinden ülke genelinde binde 42 olan kaba doğum hızı Hakkari’de binde 62’ye yükselmiştir. 1980 yılındaki sayım dönemine kadar yıllık nüfus artış hızı %4’ler civarında gerçekleşen ilde 1980’den sonra kısmi bir düşüş görülse de genellikle nüfus artış hızı Türkiye ortalamasının üzerinde seyretmiştir. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere, 1985’te gerçekleşen düşüşte yaklaşık 10 bin kişilik azalmanın nedeni 16.05.1990 tarihinde Hakkari’ye bağlı Uludere ve Beytüşşebap ilçelerinin bu tarihten itibaren 3647 sayılı kanunla Şırnak iline bağlanması olduğu gerçeğidir. Görüleceği üzere Hakkari ili nüfus artış oranları değişmekle beraber hep yükselen bir trende sahip olmuştur. 94 HAKKARİ 2.2.2. Hakkari İli Kent ve Kırsal Nüfusları Hakkari’nin nüfussal gelişimini ve kır-kent nüfusu dağılımını, her ne kadar 1927-2010 yılı sayım sonuçlarına göre değerlendiriyor olsak da, esas olarak geçmişle de ilişkilendirmek gereklidir. Çünkü özellikle geçmişte yörede yaşayan Hıristiyan grupların ve onlara ait bina ve işyerlerinin mevcudiyeti yörenin kentli bir havası olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak Birinci Dünya savaşının tüm Türkiye’de olduğu gibi Hakkari yöresinde yapmış olduğu tahribat, Hakkari kentini Cumhuriyet’in ilanından sonra 1935 yılına kadar küçük bir kent merkezi olmaktan öteye götürememiştir. 1936 yılında idari sınırları büyütülen Hakkari‘nin yeniden vilayet merkezi yapılması ile Hakkari kenti de tekrardan büyüme trendine girmiş olsa da Hakkari’nin ilk yılları özellikle büyüme noktasında sancılı olmuştur. Bu bağlamda 1936’da il yapılan Hakkari güneyde geniş bir alan boyunca Irak, doğuda İran sınırına uzanan ve bu ülke topraklarından doğal sınırlarla ayrılmış bir sınır ili olmuştur. Sonuçta Hakkari arkasını bu sınırlara dönmüş yüzünü ülkenin kalabalık ve türlü yönlerden gelişme imkânı bulmuş bölgelerine çevirmiş, fakat bu bölgelerden yüzlerce kilometre uzakta gelişme ve bayındırlaşma imkânı bulmayacak şekilde, ülkenin en güneydoğu ucunda sarp dağlar arasında kurulan küçük bir vilayet merkezi olarak SAYIM YILLARI MERKEZ İLÇE Şehir Kır YÜKSEKOVA Şehir Kır ÇUKURCA Şehir kalmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra sınırlarının belli olmasıyla da daha önce yörede çevre bölgelere yapılan aşiret göçleri durmuş, nüfus, iyice azalmıştır (İzbırak, 1951). Tablo 11 incelendiğinde görüleceği üzere 1927 yılında merkez ilçe ile birlikte, Yüksekova, Beytüşşebap ve Şemdinli ilçelerinin toplam şehirli nüfusu 1884 olurken, köy nüfusu 23.132’dir. Merkez ilçe dâhil bütün ilçelerin merkezlerindeki nüfusların toplamının bir kent merkezi dahi oluşturmaktan uzak olduğu ya da diğer bir ifadeyle birer köy görünümünde oldukları görülmektedir. Sonraki yıllarda, Hakkari’ye yeni ilçeler (Çukurca, Uludere) katılmasına rağmen 1960 yılına kadar bu 6 ilçenin toplam şehir nüfusları ancak 10 bine ulaşmıştır. Bu dönemde, kırsal nüfus toplam nüfusun %85,3’ünü oluşturuyordu. Bundan dolayı 1927 – 1960 yılları arasında Hakkari‘de herhangi bir kentleşme hareketinden söz edilmez. Uludere’nin ilçe yapılarak Hakkari’ye bağlanmasından sonra Hakkari de kentsel nüfus artmaya başlamış 1960 – 1965 yılları arasında kentsel nüfus artış hızı ‰ 70,1 gibi yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Özellikle Merkez ilçe ve Yüksekova’nın kentsel nüfus oranları giderek artmış 1970’te kentleşme hızı ‰ 77,3’e yükselmiştir. 1975’e kadar Hakkari’de kent tanımına giren 10 binin üzerinde nüfusa sahip ilçe sayısı sadece ikidir. ŞEMDİNLİ Kır Şehir ULUDERE Kır Şehir BEYTÜŞŞEBAP Kır Şehir Kır TOPLAM Şehir Kır 1927 801 6445 645 2527 - - 79 1636 - - 359 12524 1884 23132 1935 1562 8053 1184 7262 - - - - - - 912 13956 5102 29271 1940 1821 9198 858 4952 - - 206 3277 - - 814 15320 3699 32747 1945 2145 9807 1212 5448 - - 554 3094 - - 746 12118 4657 30467 1950 2756 11711 1143 7229 - - 410 3955 - - 1882 15121 6119 38016 1955 3162 8687 1397 10165 690 5907 593 5249 - - 1374 17600 7216 47608 1960 3982 11266 1628 13556 971 7216 840 6556 937 9535 1598 9681 9956 57810 1965 6129 13295 2768 17297 1210 8487 1047 8446 1281 10917 1697 11363 14132 69805 1970 9640 16084 4419 20462 1774 10015 1216 10305 1506 12171 2239 12481 20794 81518 1975 11735 18885 7329 24801 3019 12086 1433 12630 4050 11659 2766 15643 30332 95704 1980 18009 20525 14287 30725 2111 14339 1956 15502 4793 14183 2761 16071 44118 111345 1985 20754 23134 16334 36023 4322 16157 5114 18807 5046 15410 3993 17551 55563 127082 1990 30407 22499 28486 40517 5205 15146 7001 23218 - - - - 71099 101380 2000 58148 19387 59662 42307 7471 6009 14177 31753 - - - - 139455 2009 68560 18071 66684 40024 5946 5662 18990 32824 - - - - 141632 115129 Tablo 11: Hakkari ili ve ilçelerinin sayım yıllarına göre şehir ve köy nüfusları (TUİK verileri, 2009) 97126 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME 95 Harita 3: Hakkari ili 2009 nüfusu ve kırsal - kentsel nüfus oranları Şekil 2: Hakkari ili ve ilçelerinin sayım yıllarına göre şehir ve köy nüfusları 1980 yılına gelindiğinde ildeki şehirli nüfusun oranı %28,4 tür. Zira bu dönemde Hakkari’de Yüksekova ve Merkez ilçe dışındaki dört ilçenin de kentsel nüfusları 5.000’in altındadır. Yine aynı yılda hiçbir ilçenin kent nüfusu kır nüfusundan fazla olmadığı gibi, bu tarihte en büyük kentsel nüfusu barındıran Merkez İlçe’de bile kent nüfusu %47’lik bir oranı ifade etmektedir. Hakkari 1990’lı yıllara kadar kırsal nüfusun ağırlıklı olduğu bir görüntü sergilerken, 1990’dan sonra nüfus dengeleri değişmeye başlamış ve kırsal nüfusun tedricen azalma eğilimine girdiği ve şehirli nüfusun ise artma eğiliminde olduğu bir döneme girilmiştir. Zira 1990’da şehirli nüfus toplam nüfusun %41,2’sini oluştururken bu oran bir sonraki (2010) sayım döneminde %54,2’ye yükselmiştir. Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari’de her dönem doğurganlık oranı ve doğum hızları her zaman yüksek olmuştur. Şüphesiz bu durum kırsalda şehre oranla daha yüksektir. Bu bağlamda 1990 yılına kadar Hakkari’de kırsal nüfusun kent nüfusundan fazla olmasında doğurganlık oranının ve doğum hızlarının yüksek olmasının etkili olduğunu ifade etmek yanlış olmasa gerek. 1990’a kadar kent nüfusu sürekli artan, kır nüfusu sürekli azalan Hakkari ilinde 1985 – 1990 yılları arasında kır nüfusunda yaklaşık 26.000 kişilik bir azalma meydana gelmiştir. 1985 yılında köy nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı % 66.46 iken 1990 yılında % 58.8’e düşmüştür. 1990 yılından sonra Hakkari’deki kırsal nüfus hızla azaldığından kent nüfusunun oranı giderek artmıştır. 2000 yılında kent nüfusu 1990 yılına göre yaklaşık 60 bin civarında bir artış göstermiş, buna paralel olarak kırsal nüfusun toplam nüfus içindeki oranında da önemli bir düşüş meydana gelmiştir. Şüphesiz bu durumun nedenlerinden biri de 1990 yılındaki idari bölünmedeki değişikliğin sonucu olarak Hakkari’ye bağlı iki ilçenin (Beytüşşebap ve Uludere) Şırnak iline bağlanmasıdır. Ancak 1990 yılından sonra kırdan kente göçün ya da, diğer bir ifadeyle, kırsal nüfusun kentsel nüfusa oranla bu kadar hızlı azalması olağan göç ya da 96 HAKKARİ nüfus hareketleri ile izah edilemez. Bu durumun asıl nedeninin bu dönemlerde gerçekleştirilen köy boşaltmaları olduğu bilinmektedir. Ayrıca 1980 yılından sonra ülke genelinde artan işsizlik olgusundan kaynaklanan köyden kente göç hareketlerinin Hakkari’ye de yansıması, 1985 yılından itibaren bölgede artan ve 1990’lı yıllarda yoğunlaşan toplumsal siyasi sorunların yol açtığı huzursuzluk ve bunun neden olduğu göçleri saymak mümkündür. Sonuç olarak Hakkari ilinde kır nüfusu sürekli azalırken kent nüfusu da artmış; 1927 yılında %7,5 olan kentsel nüfus oranı 2010’da %54,2’ye çıkmıştır. (Tablo 11). 2.2.3. Göçler İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç, genel olarak insanların devamlı veya geçici olarak oturdukları yeri değiştirmelerini ifade eder. Diğer bir ifadeyle insan topluluklarının bireysel olarak ya da gruplar halinde kalıcı ya da uzun süreli olarak yaşadıkları yeri terk ederek başka yerleşim alanlarında yaşaması şeklindeki nüfus hareketleri, göç olarak tanımlanmaktadır (Tümertekin, 1997, Ogden, 2000). Göçlerin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Neolitikte, kıyı ve ovalardan dağlara, oradan da tekrar kıyı ve ovalara doğru süregelen ve kaynakların kullanımından doğan ritmik göçler, sonraki dönemlerde insanların kalıcı yerleşmeler kurmalarından sonra da değişik şekillerde olmak üzere devam etmiş ve esas olarak yeryüzünün kaynaklarından daha çok yararlanmaya dayalı bir faaliyet olarak günümüze kadar devam etmiştir (Tümertekin, 1985). Göçler, bireylerin ya da toplulukların kendi istekleri ile olabildiği gibi, baskı veya zorlama ile de gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle, göçler, ortaya çıkma biçimine göre farklı kategorilerde değerlendirilebilir. Genellikle ülke içerisindeki göçler iç göçler olarak değerlendirilirken, ülke dışı ile ilgili olarak meydana gelen nüfus hareketleri de dış göçler kapsamında ele alınmaktadır. Türkiye içerisinde meydana gelen göçler de kırkent ilişkisi halinde gerçekleşmiştir. Bu ilişkiler, kırsal alanların itici ve kentsel alanların çekici özellikleri ile izah edilebilir. İtici faktörlerin başında, nüfus baskısı, veraset yoluyla iyice küçülmüş ve verimi azalmış tarımsal toprakların varlığı, gizli işsizlik, zirai mekanizasyonun gelişmemiş olması, mevsim dışı ekonomik faaliyetlerin mevcut olmayışı, eğitim olanaklarının yetersizliği gibi kırsal alanların ekonomik sınırlılıkları gibi nedenler ile; doğal afetler, iklim şartları, kan davaları, güvenlik sorunları gelmektedir (Sezal, 1992). Çekici faktörlerin başında ise, kentteki iş imkânların çoğalması başta olmak üzere, köy- kent arasındaki gelir farklılıkları, daha iyi ve ileri eğitim olanakları, kentin cazibesi, daha iyi bir yaşam standardı ümidi ve ulaşım imkanları da kenti cazip hale getiren unsurlardır (Tümertekin, 1965), Sezal, 1992). Kır ve kent arasındaki bu ilişkide en önemli belirleyici faktör, mesafe unsurudur. Çünkü itici ve çekici faktörler arasındaki ilişkide, mesafe uzadıkça göçe katılan nüfus miktarı da düşmektedir (Tümertekin, 1997). Bu durum, uzun mesafelere yönelik göçlerin daha çok sıçramalı bir şekilde meydana gelmesine neden olmaktadır. İnsanların devamlı veya geçici olarak oturdukları yeri değiştirme olayı olarak ifade edilen göç olgusu, Hakkari yöresinde öteden beri var olan bir olgudur. Yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerin yaşadığı, konaklayıp göç ettiği Hakkari’de göç olgusu, gerek Cumhuriyet öncesi ve gerekse Cumhuriyet döneminde hep var olmuştur. Zira yörede gerçekleşen ilk göç hareketlerinden biri yukarıda da ifade edildiği üzere 19 yy’ın son çeyreğinde gerçekleşen Nasturi göçüdür. Osmanlı döneminde Hakkari’yi merkez edinen Nasturilerin bir kısmı yüzyılın son çeyreğinde İran’a göç etmiştir. İkinci büyük göç olayı ise Birinci Dünya Savaşı yıllarında meydana gelmiştir. Söz konusu yıllarda ise yaklaşık 40.000 Nasturi Hakkari’den ayrılarak önce İran’a, orandan da Irak’a göç etmek zorunda kalmışlardır. Hakkari’nin demografik yapısında büyük ve kalıcı etkiler bırakan göç hareketlerinin yanında, mevsimlik karakterde de göç hareketleri yaşanmıştır ve bugün de kısmen yaşanmaktadır. Zira Birinci Dünya savaşından önce Mezopotamya’nın kuzey bölümünde yaşayan aşiretler sürüleri ile birlikte yaz mevsiminde bu dağlık bölgenin serin yaylalarına gelirlerdi. Bu mevsimlik hareket yörenin yaylalarında büyük bir canlılık ve hareketliliğin yaşanmasına neden olurdu. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan sınır değişmeleri ve Hakkari’nin bir sınır vilayeti yapılmasından sonra, bu göçebe aşiretlerin hareket sahaları daralmıştır (Erinç, 1953). Cumhuriyet döneminde şehir, sahip olduğu elverişsiz topografyasından dolayı ülkenin diğer kesimlerinden uzun yıllar boyunca adeta kapalı kalmıştır. 1940’lı yıllara kadar başka bir ille ulaşım bağlantısı bile olmayan Hakkari, 1945 yılında Hakkari – Van karayolunun ulaşıma açılmasından yıllar sonra bile göç hareketleri bakımından son derece durağan bir yapı göstermiştir. 1980’li yıllara kadar Hakkari ilinde sosyo – ekonomik koşulların son derece elverişsiz olmasına rağmen, ilde toplumsal bağların çok güçlü olması, dışa kapalılığın yarattığı alışkanlıklar ve geleneklerin çözülmeyişinin yanında fiziki şartlarının da olumsuz olması ilin nüfus hareketliliği bakımından durağan yapılı olmasına yol açmıştır (Yorulmaz, 2006). HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Hakkari ili özellikle ekonomik anlamda geniş bir sektörel çeşitliliğe sahip değildir. Dolayısıyla sanayi, ticaret ve bazı hizmet sektörlerinin yeterince gelişmemiş olması, ilin, istihdam yaratmasını önemli ölçüde engellemektedir. Ayrıca bunlara ek olarak, coğrafyasının getirdiği sınırlılıklarda eklenince, Hakkari dışarıdan anlamlı bir göç alamamaktadır. Zira ilin yerel nüfusuna bakıldığında yabancıların sayısının yıllar itibarı ile artmasına karşılık anlamlı olmadığı tablodan anlaşılmaktadır. 1945 yılında Hakkari’de yaşayan Hakkari doğumlu olmayanların oranı %6’yı bulurken bu oran 2000’de %14 ve 2010’da %12’dir. Bu oranın büyük bir kısmı komşu illerden gelen nüfusla ilgili olurken (bu göçlerin temel nedeni zorunlu göçtür, özellikle Uludere ve Beytüşebap’tan gelenler), önemli bir kısmını ise ilde hizmet veren asker ve memur nüfusla ilişkilidir. 2010 yılı verilerine bakıldığında Van doğumlu olanların (2.651 kişi) sayısı toplamda %1,1’i temsil ederken, Şırnak doğumlu olanların (2.544 kişi) oranı ise %1’dir. Bu bağlamda denebilir ki, Hakkari ilinin gerek aldığı ve gerekse verdiği göçlerin büyük bir kısmında, ona komşu illerin payı büyüktür ve bu hareket günümüzde de devam etmektedir. Yıllar 1945 1955 1965 1975 1985 2000 2010 Nüfustaki Oranı (%) 94 96 93 94 88 86 88 Tablo 12: Hakkari ilinde doğanların il nüfusu içindeki oranı (19452009) (Kaynak: TUİK. Verileri) 1980 sonrası Hakkari doğumluların oransal azalışında iki temel neden etkili olmuştur denebilir. Bunlardan ilki, bu tarihten itibaren ilde artan nüfusa bağlı olarak ortaya çıkan işsizlik sorunudur. Diğeri ise yine Şekil 3: 1992-1997 yılları arasında Hakkari ilinde boşaltılan yerleşmeler 97 bu tarihten itibaren görülen siyasal huzursuzluklar ve onun tetiklediği göç hareketidir. Zira 1980 yılından sonra artarak devam eden bu huzursuzluklar beraberinde 1990’lı yıllarda başlayan diğer bir uygulamayı getirmiştir ki, bu uygulama zorunlu köy boşaltmaları olarak adlandırılan ve bugün hala bir sorun olarak varlığını sürdüren bir olgudur. Bu süreçle tüm bölgede olduğu gibi Hakkari ilinde de birçok köy yerleşmesi boşaltılmış ve köylerinden ayrılmak zorunda kalan nüfus il merkezi, ilçe merkezleri ve il dışına göç etmek zorunda bırakılmıştır. Hiç şüphe yok ki Hakkari’nin sosyo-ekonomik bakımdan sürekli olarak gerilemesinde, bölgede 1990 sonrası tırmanışa geçen şiddet ortamının etkisiyle yoğunlaşan zorunlu göçler temel etken olmuştur. Diğer bölge illerinde olduğu gibi, Hakkari’de de 1990 yılında başlayıp 1995’ten sonra hızlanan kırsal alanların boşalması süreci, çoğunlukla güvenlik sorunları nedeniyle ve zorunlu olarak gerçekleşmiştir. Bölgede normal olmayan yaşama koşulları, bir yandan kırsal alanlarda yaşayan insanların tarımsal faaliyetlerini (yayla yasağı gibi) çeşitli nedenlerle önemli ölçüde kısıtlamış; öte yandan, sürekli olarak can güvenliği kaygısı içerisinde bir yaşamın ağır psikolojik baskısı nedeniyle insanların göç etmesine neden olmuştur. Diğer taraftan, bölgede uygulanan OHAL yönetimi de insanların ekonomik hareketliliklerini önemli ölçüde kısıtlamış ve başta sınır boyu yerleşmeleri olmak üzere yüzlerce köy ve mezra tümüyle boşaltılmıştır (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011). OHAL Bölge Valiliği’nin açıklamalarına göre, 1997 yılı kasım ayına kadar 11 ilde 820 köy ve 2.345 mezra boşaltılmıştır (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011). Boşaltılan köylere Çukurca ilçesi önemli bir örnektir. Bu ilçenin 1990 yılında mevcut 16 köy ve mezrasında toplam 14.271 kişi yaşamakta iken, 2000 yılında bu sayı 3.609’a düşmüştür (DİE, 2002). Üstelik mevcut köylerden sadece Gündeş, Çığlı ve Akkaya köylerinde nüfus bulunmakta, diğer köyler ise tamamen insansız durumdadır. Boşaltılma sürecinden diğer ilçeler de etkilenmiştir. Örneğin, Hakkari mer- 98 HAKKARİ kez ilçeye bağlı köylerin nüfusu 1990 yılında 23.374 iken, 2000 yılında 19.387 kişiye düşmüştür. Merkez ilçenin de 34 köyünden 8’nin köy yasal statüsü devam ettiği halde hiç nüfusu bulunmamaktadır. Bütün bu süreç, ilin kendisinin de 1990-2000 döneminde il dışına (özellikle Van ili) büyük miktarda göç vermesine rağmen, Hakkari kent merkezi nüfusunun 10 yıl içerisinde %91,2 artarak 30.407 kişiden 58.145 kişiye ulaşmasına neden olmuştur. Önceki sayım dönemlerinde yıllık nüfus artış hızının %4-5 arasında değişmesine rağmen 1990-2000 döneminde yıllık %9,1’e yükselmesi sözü edilen durum ile ilgilidir (Yıldız ve Alaeddinoğlu, 2011). Şüphesiz bu göçler, göç edilen kentlerde önemli mekânsal değişimlere, sosyal ve kültürel sorunlara neden olduğu gibi, göç eden nüfus üzerinde de sosol-ekonomik değişimlere neden olmuştur. İlçe Merkez ilçe Çukurca Yüksekova Şemdinli Toplam Köy 16 13 10 3 42 Mezra 87 11 22 11 131 Tablo 13: 1992-1997 yılları arasında Hakkari ilinde boşaltılan yerleşmeler (Kaynak: TUİK Verileri) Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari özellikle yeryüzü şekilleri başta olmak üzere gerçekleşen ilk göç hareketlerinin aksine 1990’lardan sonra gerçekleşen göç hareketlerinin olumsuz etkilerine maruz kalmıştır. Zira bu durum ilin son yıllarında da kendini göstermektedir. 2008-2010 döneminde gerçekleşen göç hareketi incelendiğinde bu açığın küçülmesine karşın devam ettiği görülecektir (Tablo 14). 7.949 İl Türkiye Hakkari 2009 Nüfusu 72.561.312 256.761 Aldığı Göç 2.236.981 4.314 kişinin göç hareketine katıldığı Hakkari ilinde net göçün 3.635 kişi ile toplam nüfusun %1,41’ine tekabül ettiği ve göç hareketine katılan kişilerin oransal büyüklüğünün birçok ilde toplam nüfus artışından bile daha yüksek bir rakamı ifade ettiği görülmektedir. Şekil 4: Hakkari ilinin aldığı ve verdiği göç, (2008-2009) İldeki bir diğer göç şeklide, asırlardır devam eden yaylacılık hareketinin getirdiği göç hareketidir. İlde genellikle hayvancılıkla uğraşan nüfusun bir kısmı yaylalara çıkar ve bu hareket düzenli olarak devam eder. Her ne kadar belli dönemlerde güvenlik nedeniyle kesintiye uğramışsa da son birkaç yıldır yaylacılık faaliyetlerinde tekrar bir hareketlilik söz konusudur. Yüzyıllardan beri devam eden bu gelenek, nüfusun belli bir bölümünün Mayıs ayından itibaren sürüleriyle beraber Kürtçe “zozan” ya da “zoma “denilen yüksek ve serin yaylalara çıkarak kış mevsimi için gıda (yoğurt, tereyağı, peynir vb.) elde etmek amacıyla yapılır. 2.2.4. Doğumlar ve Ölümler Hakkari ilinde doğumlar ve ölümlere ilişkin ortaya çıkan tablo Doğu Anadolu Bölgesinde yaşanan süreçle benzerlik göstermektedir. Zira Bölgede doğum ve ölüm istatistiklerine bakıldığında yaşanan sürecin hem doğum oranlarında hem de ölüm oranlarında Verdiği Göç 2.236.981 7.949 Net Göç 0 -3.635 Net Göç Hızı 0,00 -14,06 Tablo 14: Hakkari İlinin aldığı ve verdiği göç, net göç ile hızı (2008-2009) (Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2009). Sayım Yılı Toplam Kadın Sayısı 1970 1975 1980 1985 1990 2000 1020 1346 1692 2008 1726 2.848 Ortalama Canlı Doğan Çocuk Sayısı Toplam Doğurganlık Hızı % Bebek Ölüm Hızı 6.307 9291 12.966 16.316 13.608 21.274 Tablo 15: Hakkari’de doğurganlık hızı ve bebek ölüm hızı (1970-2000) (Kaynak: TUİK Verileri) 4.91 5.69 7.41 6.69 137 136 129 124 70 55 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME 99 Harita 4: Hakkari ilinde nüfus yoğunluğu ve kadın-erkek nüfus oranları–2009 düşme eğiliminde olduğu şeklindedir. Aynı durum Hakkari’de de yaşanmakla beraber süreç biraz daha gecikmeli seyretmektedir. Ayrıca süreç her ne kadar benzer yönler ihtiva etse de Hakkari’de doğurganlık hızı hep yüksek olmuştur. Bilindiği üzere doğum ve ölüm oranlarındaki azalma birçok alanda kalkınmışlıkla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda birçok kalkınma parametresinde gerilerde olan Hakkari’de nüfus artış hızına (1927 – 2010) bakıldığında, 1940-1945 dönemi hariç, tüm sayım dönemlerinde doğurganlık hızı Türkiye ortalamasının üzerinde olmuştur. 1940-45 dönemi bir tarafa bırakılırsa ki bu bütün Türkiye için söz konusudur, sonraki dönemlerde ilde doğumların hızlı bir şekilde arttığı görülmektedir. 1970 yılında Türkiye’deki kaba doğum hızı %0,42 dolayında iken Hakkari’de bu oran %0,64’tür. Aynı şekilde, Hakkari’de doğurgan çağdaki kadın başına düşen çocuk sayısı 1960 yılına kadar sürekli artarken, bu tarihten sonra ise azalmaya başlamıştır. Örneğin 1985’te doğurgan çağdaki her 100 kadına 1.108 çocuk düşerken, 2000 yılında her 100 kadına 810 çocuk düşmektedir. İldeki doğurganlık oranı şehir ve köylere göre farklılık gösterir. İl merkezinde “15 – 49” yaş grubundaki her bir kadın ortalama 5.16 çocuk doğururken, ilçe merkezlerinde aynı yaş grubundaki bir kadın 6.18 çocuk, köylerde ise 8.14 çocuk doğurur. İl genelinde ise “15 – 49” yaş grubundaki bir kadın için bu değer 6.69 çocuktur. Ancak ildeki doğum oranları geçmişle kıyaslandığında sürekli bir azalmanın olduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz bunda etkili olan temel faktörler, son yıllarda halkın aile planlaması ve doğum konularında bilinçlenmesi, köyden kentlere göç ve buna bağlı olarak kent yaşamının getirdiği sınırlandırıcı etkiler, davranış özelliklerindeki farklılaşma ve algısal farklılıklardır. Ayrıca, ilde kısmen de olsa sağlık, eğitim ve ulaşım olanaklarındaki iyileşmeleride saymak mümkündür. Hakkari’deki bebek ölüm hızı oranları 1970 – 2000 yılları arasında azalma göstermiştir. Sağlık koşullarının iyileşip, yaşam seviyesi yıllara göre yükselmiş olan ilde 1970 yılında %0,137 olan bebek ölüm hızı 2000’de %0,55’e düşmüştür. 2.2.5. Nüfus Yoğunlukları 7.179 km2’lik yüzölçümü ile Türkiye’nin yaklaşık %0.92’sini oluşturan Hakkari’de, yıllar itibari ile nüfus artışına paralel olarak km2’ye düşen insan sayısı da giderek artmıştır. 1927 yılında km2’ye 2 kişi düşerken, 2000 yılında 33 ve 2010 yılında km²’ye 100 HAKKARİ İLÇE Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova Genel Toplam TOPLAM 86.631 11.608 51.814 106.708 ERKEK 48.823 6.657 26.285 54.119 KADIN 37.808 4.951 25.529 52.589 YÜZÖLÇÜMÜ (km2) 2.237 909 1.661 2.372 NÜFUS YOĞUNLUĞU 38,7 12.8 31,2 45,0 256.761 135.884 120.877 7.179 35,8 Tablo 16: 2009 yılı Hakkari ilinin ilçelere göre yüzölçümü ve nüfus yoğunlukları (Kaynak: TUİK., 2009) düşen insan sayısı 35’e yükselmiştir. Fakat bu sayı Türkiye ortalamasının altındadır. Şüphesiz nüfus yoğunluğunun bu denli düşük oluşunda en temel faktör Hakkari’nin %90’a yakın bir kısmının dağlık ve engebeli bir araziden oluşmasıdır. Zira ilde nüfusun yoğunlaştığı alanlara bakıldığında, bu alanlar ya dağların arasına sıkışmış alanlar ya da eğim derecesinin fazla olmadığı kısmen düzlük sayılan alanlar olduğu görülecektir. Hakkari ili gerek nüfusun dağılışı ve gerekse yoğunluğu konusunda oldukça farklı değerler ifade etmektedir. Şehirli nüfusun ağırlıklı olduğu Merkez ilçenin kırsal kesimi oldukça seyrek nüfuslanmıştır. Buna karşın kent merkezi almış olduğu göç sonrasında yoğun nüfuslanmış bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. 2237 km2’lik alanı ve yıllık nüfus artış hızının 3,5 olduğu Merkez ilçede km2’ye 38.7 kişi düşmektedir. Alansal dağılım incelendiğinde en geniş alana sahip ilçenin Yüksekova olduğu görülmektedir. 2372 km² alana sahip ilçenin nüfus yoğunluğu km2’ye² 45 kişi şeklindedir. İlçe bu haliyle en yoğun nüfuslanmış alan durumundadır. Zira bu durumu mümkün kılan faktörlerin başında ilçe sınırları içerisinde yer alan ve aynı ismi taşıyan ovalık alan gelmektedir. Morfolojik bir birim olarak yerleşmeye uygun olan bu ovanın yanı sıra nüfus yoğunlaşmasını sağlayan diğer bir sebep ise, İran’la olan sınır kapısı ve bunun sonucu geliştirilen ilişkilerdir. Yüksekova’nın geleceğine ilişkin oluşturulacak bir perspektif ilçenin yoğunluğunun daha da artacağı şeklinde olacaktır. Çünkü ilçe hem mekânsal olarak büyümeye müsait, hem de yerel bir rol üstlenecek konumdadır. Özellikle şehir merkezinin kuruluş yeri incelendiğinde bu daha da iyi anlaşılacaktır. Yüksekova ilçesi, il bazında incelendiğinde merkez ilçeden sonra şehir nüfusunun en yüksek olduğu ikinci ilçedir. Alansal olarak en küçük ilçe olan Çukurca nüfus yoğunluğu açısından da en az yoğunluğa sahip ilçe durumundadır. Zira km2’ye 12,8 kişi düşmektedir. Şehir ve kır nüfusu bir birine yakın olan Çukurca ilçesi 1990 sonrası göç hareketlerinden en fazla etkilenen ilçe olmuştur. Köylerin boşaltılması sürecinden en çok köyü boşaltılan Çukurca ilçesi etkilenmiştir. Ge- rek ilçe merkezinde ve gerekse ilçeye bağlı kırsal kesimlerde nüfus belirgin bir şekilde azalmıştır. Bütün ilçeler arasında kır nüfusunun kent nüfusuna oranla baskın şekilde fazla olduğu tek ilçesi Şemdinli’dir. Nüfus artış hızının en yüksek olduğu ilçe durumundaki Şemdinli’de nüfus yoğunluğu km2’ye 31,2 kişidir. 2.2.6. Nüfusun Alansal Dağılımı Hakkari ili nüfusunun yükselti kademelerine göre dağılışı incelendiğinde nüfusun önemli bir kısmının 1500-2000 m’ler arasında yaşadığı görülmektedir. 3436 km²’den oluşan bu alanın toplam il alanı yüz ölçümüne oranı %47,8’dir. Şüphesiz, nüfusun bu aralıkta yoğunlaşmasında ya da daha genel bir ifadeyle nüfusun dağılışında coğrafi değişkenlerin etkisi olmakla beraber, önemli belirleyicilerden birinin de ilin yerleşme tarihi olduğu bir gerçektir. Zira bugün yörenin kendi şartları açısından yoğun yerleşildiğini ifade ettiğimiz alanlar, aslında eski zamanlardan beri yerleşik düzen içinde kullanılmış ve yoğun şekilde yerleşilmiştir. Bilindiği üzere Hakkari Yöresi ortalama yükseltisi fazla olan bir yöredir. Dolayısıyla yerleşmelerin alansal dağılışında yükselti sınırlayıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira hemen tüm orta iklim bölgelerinde alçak kesimlerin daha yoğun nüfuslanmasına karşın yüksek kesimler daha az nüfuslanmıştır. Bu durum Hakkari ilinde de geçerli olmuş ve nüfusun en büyük kısmı 1500-2000 m’ler arasında yerleşmiştir. Yüksek kesimler ise nüfuslanma bakımından daha seyrek bir görüntü arz etmektedir. Bu alanların yoğun şekilde yerleşilmesinde birçok neden öne çıkmaktadır. Bunlar, yukarıda ifade edildiği şekli ile tarihi nedenler başta olmak üzere, iklim şartlarının müsait olması, verimli tarım alanlarının bu aralıkta olması ve belki de yöre şartlarına göre bu alanların ulaşılabilir olması başlıcalarıdır. Hakkari’nin yükselti basamaklarının alansal dağılımına bakıldığında, 500 – 1.000 m arası 40 km2 (%0,6), 1000 – 1.500 m arası 764 km² (%10,6), 1.500 – 2000 m arası 3.436 km² (%47,8), 2.000 – 2.500 m arası 1.457 km2 (%20,3), 2.500 - 3.000 m arası 1.269 HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME km2 (%17,8), 3.000 – 3.500 m arası 203 km2 (%2,8) ve 3.500 üzeri 10 km2’lik (%0,1) bir alan kapladığı görülmektedir (Babacan, 2005) (Tablo 17). Yüzölçüm (km2) 500 - 1000 40 1000 764 1500 1500 3436 2000 2000 1457 2500 2500 1269 3000 3000 203 3500 3500 + 10 Toplam 7179 Yükselti Oranı (%) 0,6 0 Oranı (%) 0 42,269 16,5 47,8 178,165 69,4 20,3 36,327 14,1 17,8 0 0 2,8 0 0 0,1 100 0 256761 0 100 10,6 Nüfus Tablo 17: Yükselti kademelerine göre Hakkari’nin yüz ölçümü ve nüfusu Yükselti kademelerine göre nüfusun dağılışı ele alındığında toplam nüfusun %69,4’nün 1.500-2.000 m’ler arsında yaşamasına karşın teorik olarak daha uygun olduğu düşünülen 1.000-1.500 m’ler arsındaki nüfus %16,5’ lik bir payı oluşturmaktadır. Bunun yanında 2.000-2.500 m’ler arasındaki nüfus ise %14,1’lik bir dilimi oluşturmaktadır. Şüphesiz nüfusun 1.5002.000 m’le civarlarında yoğunlaşmasında en önemli faktör kent merkezlerinin bu aralıkta yer almasıdır. 3. HAKKARİ İLİNDE NÜFUSUN SOSYAL VE EKONOMİK NİTELİKLERİ 3.1. Aile Büyüklükleri Nüfusun nitelikleri konusunda üzerinde durulması gereken konulardan biride hane halkı büyüklüğü veya aile büyüklüğüdür. Hakkari’de ortalama aile büyüklüğü 7-8 ler civarındadır. Aile büyüklüğünün Türkiye için 4,5, Hakkari ili için ise 7-8’ler civarında olması değerin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Hane halkı yapısının genel karakteristiği az gelişmiş bir yörenin özelliğini göstermektedir. Zira ildeki aile büyüklükleri incelendiğinde, nüfus artışına paralel olarak ildeki hane halkı sayısının hep yüksek olduğu görülmektedir. 1980 yılında hane halkı sayısı 8,47 iken bu oran 1985’te 8,81 ve 1990’da 8,72 olmuştur. Görüldüğü üzere aile büyüklüğü her zaman Türkiye ortalamasının çok üstünde gerçekleşmiştir. Ancak ilde hala aile büyüklüğü çok yüksek olsa da 2000 yılı ile başlayan aşağı yönlü trend 2010’da da gerçekleşmiştir. Zira 2000 yılında 7,91 olan aile bü- 101 yüklüğü 2010’da 7,18’e düşmüştür. Bunda etkili olan başlıca sebepler, halkın eğitim seviyesinin yükselmesi ve kırsal nüfusun giderek azalmasıdır. Sayım Yılı 1980 1985 1990 2000 2010 Toplam Nüfus 155.463 182.645 172.479 236.581 251.302 Toplam Ortalama Aile Hane Halkı Büyüklüğü Sayısı 17.637 8.47 19.516 8.81 18.377 8.72 24.400 7.91 34,053 7.18 Tablo 18: Hakkari’nin ortalama hane halkı büyüklüğü ve hane halkı sayısı (1980-2000) (Kaynak: TUİK Verileri) 3.2. Nüfusun Yaş ve Cinsiyet Yapısı Nüfusun mekânsal olarak değişen özelliklerinden biri de yaş yapısıdır. Yaş yapısı nüfus kütlesinin belirli yaşlar veya yaş grupları itibariyle gösterdiği dağılımı ifade eder. Çünkü toplumlar yaşa göre değişen ihtiyaçlara sahip bireylerden oluşmaktadır (Tümertekin ve Özgüç, 1998). Bir ülkenin veya herhangi bir yerin nüfusunun yaş yapısının belirlenmesi ve izlenmesi planlama açısından büyük değer ifade eder (Özgür, 1998). Çünkü farklı yaş gruplarından insanların eğitim, ekonomik ve sosyal yaşama ilişkin birikimleri ve beklentileri olayları algılama da farklılık yaratacağı gibi, nüfusu oluşturan bireylerin hayattan beklentileri, tercihleri, talepleri, değer yargıları yaşlarına göre farklılık gösterecektir (Özgür, 1998). Bu bağlamda Hakkari ilinin yaş yapısı incelendiğinde Türkiye geneline göre oldukça farklı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Şüphesiz bunda geçmişten gelen bir takım gelişmeler etkili olduğu gibi bugün hala devam etmekte olan göç ve onun yarattığı olumsuzluklar ve bölgedeki askeri birliklerin varlığı etkili 102 HAKKARİ olmuştur. Zira asker nüfusunun 20-24 yaş aralığında olması özellikle bu yaş grubundaki erkek sayısını belirgin olarak artırmıştır. İlin yaş yapısı incelendiğinde ağırlıklı yaş grubunun 0-14 yaş grubu olduğu görülmektedir. Zira bu yaş grubunda olanların sayısı 100,431 kişidir. Bu sayının toplam içindeki payı %39,1’dir. Detaylı incelendiğinde 0-4 yaş grubundakilerin sayısında bir önceki döneme göre bir azalma eğilimi olduğu, ancak Türkiye genel ortalaması ile kıyaslandığında değerin hala çok yüksek olduğu görülecektir. Yaş grupları yükseldikçe 20-24 yaş grubundakiler hariç oransal bir azalma söz konusudur. Bu yaş grubundakilerin artmasının temel nedeni ildeki asker nüfustur. Bilindiği üzere 0-14 (%39,1) ve 65+ (%2,7) yaş grubundakiler genç ve yaşlı tüketici sınıfı oluşturmaktadırlar. Çalışabilir durumda olan nüfusun, genç-tüketici ve yaşlı-tüketici nüfusu karşılama oranı %58,2’dir. Çalışabilir nüfusun tüketici nüfusu karşılama oranı Türkiye ortalamasına (%60,7) yakın bir durum sergilemektedir. Nüfusun yaş yapısı yanında cinsiyet yapısı da önemli bir diğer değişkendir. İldeki cinsiyet yapısı incelendiğinde erkek nüfusun baskın olduğu ancak bu durum detaylandırıldığında farklı sonuçlar ortaya çıktığı görülmektedir. 0 yaştan 49 yaşa kadar olan aralıkta genel cinsiyet oranı incelendiğinde her 100 kadına 100’ün üzerinde erkek düştüğü görülmektedir. Erkek oranlarının ekstrem oluşturduğu aralık ise 20-24 yaş arasıdır. Zira bu yaş aralığında her 100 kadına 189 erkek düşmektedir. Bu durumun nedeni ilde görev yapan asker nüfusun varlığıdır. Yaş yapısında 49 yaşından sonra kadın erkek dengeleri değişmektedir. 50-54 yaş aralığıyla birlikte kadın sayısı artmakta ve bu durum 90+’ya kadar devam etmektedir. Şekil 5: İlçelere göre kız erkek öğrenci oranları, 2009 Yaş grubu Toplam 0-4 5-9 10-14 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65-69 70-74 75-79 80-84 85-89 90+ Toplam Erkek Kadın 32.042 16.390 15.652 34.776 17.807 16.969 33.613 17.099 16.514 29.798 15.365 14.433 32.819 21.482 11.337 25.733 13.798 11.935 17.614 9.081 8.533 12.880 6.787 6.093 9.044 4.735 4.309 8.388 4.307 4.081 5.865 2.844 3.021 4.174 1.828 2.346 3.192 1.434 1.758 2.318 1.180 1.138 1.692 769 923 1.363 553 810 894 248 646 395 133 262 161 44 117 256.761 135.884 120.877 Genel Cinsiyet Oranı (%) 104,7 104,9 103,5 106,5 189,5 115,6 106,4 111,3 109,9 105,5 94,1 77,9 81,6 103,7 83,3 68,3 38,4 50,8 37.6 112,4 Tablo 19: Hakkari nüfusunun cinsiyete ve yaş guruplarına göre dağılımı 2009 (Kaynak: TUİK, 2009). 3.3. Eğitim Durumu Hakkari’de nüfusun eğitimli olma durumu, geçen yüzyıllar içinde oldukça farklılık göstermiştir. Zira Cumhuriyet öncesi belli dönemlerde bölgede yerleşik olan belli grupların özellikle eğitime önem verdikleri görülmektedir. Şüphesiz bunu o döneme ilişkin kayıtlarda görmemiz mümkündür. Cumhuriyet öncesi dönemde Hakkari’de nüfusun dini ve etnik yönden çeşitliliği eğitim kurumlarının çeşitlenmesini HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME ve sayıca fazla olmasını etkilemiştir. Osmanlı döneminde Hakkari’de İslam kültüründen dolayı dini ve ilmi eğitim veren kurumların (medrese, sübyan okulu, ilkokul, rüştiye) yanı sıra, Müslüman olmayan nüfusun eğitim faaliyetlerini gerçekleştiren kurumlar mevcuttur. Döneme ilişkin Cuınet’in verdiği bilgilerden Hakkari Sancağında Müslümanların 4, Ermenilerin 3, Keldanilerin 2 ve Yahudilerin 3 olmak üzere 12 okul bulunduğunu anlıyoruz (Tablo 20). Topluluk Adı Müslüman Ermeni Keldani Yahudi TOPLAM Okul Sayısı 2 Rüştiye, 2 İlkokul 3 2 3 12 Öğrenci Sayısı 150-80 150 50 60 490 Tablo 20: 1891’de Hakkari Sancağındaki okulların dinsel ve etnik dağılımı ve öğrenci sayıları (Kaynak: CUINET, V, 1892, La Turquie D’Asie, s. 716-726). Şekil 6: İlçelere göre erkek-kız öğrenci sayısı ve okullaşma oranı İlçeler Merkez Yüksekova Şemdinli Çukurca Toplam Okul Erkek Ö. Sayısı 80 12.216 125 16.139 86 6.709 15 1.435 306 36.499 Kız Ö. 10.369 13.523 4.934 1.260 30.086 103 Toplam 22.585 29.662 11.643 2.695 66.585 Tablo 21: Hakkari ili okullaşma ve öğrenci sayıları 2009 Hakkari ili cumhuriyet dönemindeki eğitim süreci incelendiğinde ilk okullaşma sürecinin 1925 yılındaki ilk okulla başladığı görülmektedir. Daha sonraki yıllarda ilk ortaokul 1945’te, ilk lise 1957’de ve ilk akşam kız sanat okulu 1964’te hizmete girmiştir. Günümüze kadar geçen süreç içinde okullaşma oranı artmış ve bugün ilde 306 okul ve 66,585 öğrenci bulunmaktadır. İkinci kademe (lise ve dengi) okulların sayısının artışının yanı sıra açılan Hakkari Üniversitesinin hizmete girmesi de ildeki eğitimin geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemlidir. 104 HAKKARİ ca iyileştirilmekte ve bunun neticeleri de kısmen alınmaktadır. 2009 yılı oranları buna güzel bir örnektir. Kadınların okuma yazma oranları son yılardaki artışla %77’lere çıkmıştır. 2000 yılında Hakkari ilinde okur yazar oranının ilçelere dağılımına bakıldığında, en yüksek oranın Çukurca ilçesinde (%87) en düşük oranın ise Yüksekova ilçesinde olduğu (%72) görülmektedir. (Tablo 22) Hakkari ilinde okuryazar oranı yıllar itibari ile artmıştır. 1940 yılında %4,38 iken bu oran 1960’ta %11,43, 1980’de %31,62 ve ilk defa 1990 yılında %52,28 ile okuma yazma yaşında olanların yarısından fazlası okur yazar olmuştur. Bu artış 2000’yılından sonra hızlanmış ve aynı yıl %70,69 ve 2009 yılında 83.89 ile en yüksek seviyesine çıkmıştır. Ancak 2009 yılı verilerinde bilinmeyenler okuryazar kısmına dâhil edildiğinden oran biraz yüksek çıkmıştır (Tablo 22). Ancak okuryazar tablosunda en dramatik ve sorunlu olan kısım kadın nüfusun okuma yazma oranlarındaki düşük değerlerdir. 1940-2000 yıllar arasında kadınlarda okuryazarlık oranı %0,9’dan %52,1’e, erkeklerde okuryazarlık oranı %7,8’den, %85,3’e çıkmıştır. Kadınların okuryazar oranının yıllara göre artışında erkeklerden daha geri olmasında; özellikle ilde 1990’lı yıllara kadar kızların okutulmamasında ana faktör gelenek ve kültürün de etkili olduğu bakış açısıdır. Zira kadın nüfusun okuryazar olma oranı %50’leri ancak 2000’li yıllarda görebilmiştir. Bu sorun ilde yürütülen sosyal programlar sayesinde hızlı- 6 ve Daha Yukarı Yaştaki nüfus Okuma Yazma Bilmeyenler Okuma Yazma Bilen fakat Bir Okul Bitirmeyen İlkokul İlköğretim Orta Okul veya Dengi Okul Lise veya Dengi Okul Yüksekokul veya fakülte mezunu Yüksek lisans mezunu Doktora mezunu Bilinmeyen Yıllar 1940 1945 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000 2009 Erkek % 7.76 10.60 14.32 19.62 19.20 23.36 35.54 40.74 48.77 63.49 70.69 85.28 91,8 Kadın % 0.92 1.23 1.63 2.12 2.39 3.38 7.92 8.15 10.92 23.40 29.55 52.11 76,8 Genel Ortalama % 4.38 5.93 8.41 11.61 11.43 17.61 22.86 26.06 31.62 45.85 52.28 70.69 83,89 Tablo 22: Hakkari ilinde okur-yazar oranı (1940-2000) (Kaynak: TUİK. Verileri) Şekil 7: Hakkari ilinde okur-yazar oranı (1940-2000) Toplam 217.815 35.094 71.319 22.124 34.891 3.205 29.337 6.491 338 57 14.539 Erkek 115.999 9.504 35.249 12.109 21.146 2.339 22.331 5.155 273 46 7.847 Kadın 101.816 25.590 36.490 10.015 13.745 866 7.006 1.336 65 11 6.692 Tablo 23: Hakkari ili nüfusunun okuryazarlık, bitirilen son öğretim kurumu ve cinsiyete göre dağılımı (2009) (Kaynak: DİE, 2000) HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Hastane Adı Hakkari Devlet Hastanesi Yüksekova Devlet Hastanesi Şemdinli Devlet Hastanesi Çukurca Sağlık Merkezi 105 75 50 25 Ort. Günlük Poliklinik Sayısı 331 461 30 Mevcut Personel 12 9 2 İhtiyaç Duyulan Personel 30 33 12 - - 1 5 Yatak Sayısı Tablo 24: Hakkari ilinde yataklı tedavi kurumları (Kaynak: Hakkari Sağlık Müdürlüğü, 2005 Yılı Verileri) İlde okuma yazma oranlarındaki artışın yanında üst kademe okullardan mezun olma durumunda da iyileşmeler vardır. Zira lise ve dengi okullardan mezun olanların sayısındaki artış, lisans ve lisans sonrası eğitimi de etkilemiştir. Ancak lisans sonrası eğitimde de henüz kadınlar aktif rol almış değiller. Özellikle yüksekokul veya fakülte mezunu kısmında erkeklerin bariz üstünlüğü görülmektedir. Hakkari’nin okuma yazma ve bir okul bitirme düzeyine ilişkin bilgilerin yanında eğitim ve öğretim olanakları, diğer bir ifadeyle okullaşma durumu (fiziki donanım) ve personel durumu hakkında da bilgi verilmelidir. Bu bağlamda okullaşma oranı ile okuma yazma ve bir eğitim-öğretim kurumundan mezun olma durumu arasında doğru bir orantı vardır. Buradan hareketle diyebiliriz ki, ildeki okullaşma oranı bir bütün olarak ilin gelişim seyrini olumluya çevirecektir. 2009 yılı verilerine ilişkin ortaya çıkan okuma yazma durumu yukarıda ifade edilmişti. Geçmişe kıyasla önemli bir oranda iyileşmenin yaşandığı ilde, okuma yazma ve bir okul bitirme durumu ülkemizin gelişmiş illerine oranla düşük sayılmaktadır. Şüphesiz bunda birçok faktör etkili olmuştur. Ancak kanaatimizce bu faktörlerden biri ve belki de en önemlisi okullaşma oranı ve personelin nitelik ve nicelikleridir. 20092010 eğitim-öğretim yılı itibari ilde 93 ana sınıfı, 10 ana okulu, 316 ilköğretim, 27 orta öğretim ve 12 YİBO olmak üzere toplam 458 okul vardır. Bu okullardaki toplam öğrenci sayısı, okul öncesi 2.568, ilköğretim 54.741, ortaöğretim 15.950 öğrenci olmak üzere toplam 73.259 dur. İl genelinde okul öncesi için 118 derslik, ilköğretim için 1.450 derslik, ortaöğretim için 404 derslik olmak üzere toplam 1.972 derslik bulunmaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalaması 37’dir. Dolayısıyla ilde bir dersliğe düşen öğrenci sayısı giderek bugünkü standartlarda 20-25 öğrencinin olması gerektiği ifade edilen derslik özelliğine doğru hızla ilerlemektedir. Ancak çok değil 2000 yılı verilerinde bu sayı 60 kişinin üzerindeydi. Dolayısıyla standartları yüksek bir eğitim anlayışının birçok ulusal ve bölgesel değerleri yerleştirmesi noktasında katkısı olacaktır. Bu anlamda okullaşma oran- ları kadar personelin nitelik ve nicelikleri de önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira aynı yıla ilişkin personel durumuna bakıldığında ise ildeki toplam öğretmen sayısının ilin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu görülmektedir. Dolayısıyla normal bir eğitim öğretim sürecinin işleyebilmesi için öğretmene ihtiyacının karşılaması zorunludur (Hakkari İl Milli Eğitim Mdr.Verileri, 2009). Söz konusu tablo yalnızca Hakkari için değil ülkemizin diğer birçok taşra illeri için de geçerlidir. Ancak bu noktada üzerinde durulması gereken konu Hakkari ilindeki toplam öğretici personelin %34’ünün vekâleten bu işi yapıyor olmasıdır. Diğer bir ifadeyle açıkları bir tarafa bırakırsak var olan öğretmenlerin de yaklaşık üçte birinin kalifiye olmayan meslek eğitimi almamış geçici öğretmenlerden oluştuğudur. Bu durum uzun vadede bütün sektörleri olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla başta okullaşmaya hız verilmeli ve bir an önce öğretmen açıkları kapatılarak gerçek öğretmenlerle eğitim öğretim işi devam ettirilmelidir. Sayısal anlamda en çok okulun (125) bulunduğu ilçe Yüksekova ilçesidir. Onu sırasıyla Şemdinli ve Merkez ilçeleri takip etmektedir. Bu okullar dışında Hakkari Üniversitesi bünyesinde hizmet veren Hakkari Meslek Yüksekokulu (891 öğrenci) bulunmaktadır. 3.4. Nüfusun Sağlık Özellikleri Türkiye son yıllarda hızla değişmekte ve birçok alanda önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi sağlık alanında gerçekleştirilen değişikliklerdir. Zira geçmişte ayrıcalıklı olanların alabildiği bir hizmet olan sağlık, bugün herkesin rahatlıkla alabildiği bir hizmet haline gelmiştir. Hizmetin kalitesi hem nitelik hem de nicelik açısından farklılaşmış ve dünya standartlarında ve hatta bazı illerde Avrupa standartlarında hizmetin verildiği bir sektör haline gelmiştir. Şüphesiz bu olumlu tablo, Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Hakkari’de de kendini göstermiş ve yıllarca temel bir sorun olan sağlık sorunu büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu bağlamda Hakkari iline bakıldığında, toplam sağlık harcamalarının, Türkiye genel sağlık harcamalarının %0,2’sini oluşturduğu görülmektedir. Bu değer 106 HAKKARİ Yüksekova Devlet Hastanesi Türkiye ortalamasının altındadır. Ancak son yıllarda Hakkari’de gerçekleştirilen sağlık alanındaki yatırımlar, sağlık hizmetlerindeki kalitenin hızla artmasına neden olmuştur. Özellikle yakın tarihe kadar tam teşekküllü bir hastaneden dahi söz etmek mümkün değilken bu gün biri Hakkari merkez diğeri Yüksek Ova ilçe merkezinde bulunan standartları oldukça yüksek 2 hastanesi mevcuttur. Yine söz konusu iki hastane kadar olmasa da yerel ihtiyaçlara cevap veren 1 hastane, 8 sağlık evi, 1 sağlık merkezi, 24 sağlık ocağı ve 292 yatak kapasitesiyle Hakkari’deki sağlık sektörü yöre insanına hizmet vermektedir. İlde gerçekleşen sağlık hizmetlerindeki iyileşmeler yalnızca fiziki mekan ve tıbbi araç-gereçle (donanımla) sınırlı kalmamış, aynı zamanda personel konusunda da büyük farklılaşmalar ve iyileşmeler söz konusu olmuştur. Bunlardan en önemlisi hiç şüphe yok ki, uzman hekim sayısı konusunda yaşanan iyileşmelerdir. Zira bugün 110 uzman hekimin görev yaptığı il, bu anlamda hızlı bir gelişme kaydetmektedir. Bu durum, en basit hastalıklar için dahi başta Van olmak üzere yakın illere gerçekleştirilen seyahatleri ortadan kaldırmıştır. Sağlık alanındaki iyileşmeler bunlarla da sınırlı değildir. Özellikle ilde görev yapan Pratisyen Hekim, Diş Hekimi, Hemşire, Ebe ve diğer personel sayısında da hızlı bir artış söz konusudur. Ayrıca Sağlık Bakanlığının uygulamaya koyduğu Aile Hekimliği ve yaygın sağlık taramalarının ildeki uygulamaları başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla denebilir ki, sağlık alanında gerçekleştirilen yatırımlar ve uygulamalar gerek şehir yerleşmelerinde ve gerekse kırsaldaki yöre halkının sorunlarına büyük ölçüde çözüm üretmektedir. Ayrıca Hakkari gibi oldukça dağlık bir araziye sahip yerleşmeler için büyük bir sorun olan ulaşılabilirlik, sağlık konusunda hayati önem taşımaktadır. Tamda bu noktada devreye sokulan ambulans helikopterler, insan merkezli bir yaklaşımın ürünü olan ve Hakkari’nin kırsalındaki acil hastalara çözüm üretmeyi amaçlayan olumlu bir gelişme olmuştur. Sağlık Personeli Uzman Doktor 100 Pratisyen Doktor 77 Diş Hekimi 11 Hemşire 270 Ebe 142 Diğer Personel 362 Sağlık Tesisleri Devlet Hastanesi 3 Sağlık Merkezi 1 Açık Sağlık Evi 8 Kapalı Sağlık Evi 10 Açık Sağlık Ocağı 24 Kapalı Sağlık Ocağı 2 Yatak Sayısı 292 Tablo 25: Hakkari’de sağlık kuruluşları ve çalışan personel (Kaynak: Hakkari valiliği verileri, 2010) 3.5. Nüfusun Ekonomik Sektörlere Göre Dağılımı Bir ülkede çalışan nüfusun miktarı, toplam ve çalışma çağındaki nüfusa oranları, bu nüfusun hangi sektörlerde faaliyette bulunduğu ve işsizlik gibi konular özel anlamlar taşımaktadırlar (Özgür,1998). Şüphesiz aynı özellikler daha küçük alanlar içinde aynı öneme sahiptirler. Zira bir ildeki nüfusun ekonomik özellikleri o ilin genel ekonomik karakterini HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME ortaya koyabilmektedir. Bu bağlamda Hakkari’nin genel ekonomik özeliklerini nüfusla ilişkilendirdiğimizde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus içinde işgücüne katılma oranının %38.2 olduğu ve hâkim sektörün birincil (tarım) sektör olduğu görülmektedir. Toplam istihdam edilen iş gücünden tarım sektörü çıkarıldığında (toplam 40.280 kişi bu sektörde istihdam edilmektedir) geriye kalan iş gücü oldukça düşük bir değer ifade etmektedir. Bilindiği üzere Hakkari geçmişten günümüze birçok anlamda farklılaşmış olsa da, ekonomik sektörlerin çeşitlenmesinde ya da hâkim ekonomik sektörün ne olduğu konusunda ciddi bir farklılaşma yaşanmamıştır. Hakkari’de gerek Cumhuriyet öncesi ve gerekse Cumhuriyet döneminde yaşamış olan insanların ekonomik uğraşları birçok noktada benzerlik göstermektedir. Osmanlı döneminde bölgede yaşayan Nasturiler genelde tarım ve bağcılıkla, Ermeniler ticaretle, Müslümanlar ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Geçmişten günümüze yörenin en temel ekonomik uğraşı en genel anlamı ile yaylacılık ve dolayısıyla hayvancılık olmuştur. Bununla birlikte ekip biçme özelikle son yıllarda başta arıcılık ve kültür balıkçılığı önemli ekonomik gelirlerden olmaktadır. Bölge uzun yıllar fiziki şartların getirdiği olumsuzluklar nedeni ile Türkiye’nin diğer bölgeleriyle kısmen de olsa izole olmuş bir şekilde yaşamıştır. 107 Şüphesiz bu durum il ekonomisinin gelişmesini engellemiştir. Hakkari insanı 1970’lere kadar tümüyle kapalı ekonomik koşullarda yaşamış ve bunun sonucu olarak da ilde ekonomik ilişkilerde kültürel ve geleneksel yaşayış etkili olmuştur (Tablo 26). Bugün var olan alışkanlıkların hala devam ediyor olması, birazda bu nedenledir. Sayım Toplam Tarım Sanayi Hizmet İyi Tanımlanmamış Yılı İstihdam (%) (%) (%) Faaliyet 1980 68.079 82.5 4.8 12.5 0.1 1985 81.091 74.3 3.9 21.7 0.2 1990 71.208 64.9 5.2 29.9 0.1 2000 76.872 52.4 3.7 42.8 1.0 Tablo 26: Ekonomik sektöre göre istihdam edilen nüfus (1980 – 2000) Kaynak: TUİK Verileri Şekil 8: Ekonomik sektöre göre istihdam edilen nüfus (1980 – 2000) 108 HAKKARİ Hakkari, Türkiye’nin olduğu gibi, Doğu Anadolu’nun da en dağlık ve en engebeli arazisine sahiptir. Şüphesiz bu durum ilde tarım alanlarını sınırlandırmasına karşılık, hayvancılığın oldukça yaygın olarak yapılmasına neden olmuştur. Hatta 1975’te Türkiye’nin tarımda çalışan nüfus oranlarına bakıldığında, Hakkari’nin oranının %88 gibi yüksek bir rakam olduğu görülmektedir. Günümüze doğru kırsal Şekil 9: Hakkari’de çalışanların sektörlere göre dağılımı, 2000 nüfusun azalmasına paralel olarak, tarımsal nüfus da azalmış ve bunun sonucu olarak da 2000 yılında tarımda çalışan nüfus %52,4’e düşmüştür. Eskiden çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşan kırsal nüfus, kentlere göçlerin artmasıyla beraber farklı ekonomik işlerle uğraşmıştır. Köyden kente göç eden nüfus eski ekonomik uğraşlarını yavaş yavaş terk ederek bugün değişik ekonomik işlerle (sınır ticareti, esnaflık vb.) uğraşmaya başlamıştır. Bunun yanında şehir merkezlerinde ve özellikle de Hakkari Kentinde enformel sektör oldukça yaygınlaşmıştır. İlde sanayi kuruluşlarının olmayışı, sanayide çalışan nüfus oranında da fazla bir değişime sebep olmamıştır (Tablo 26). Hakkari’de en dikkat çekici konu hizmet sektörünün yıllar itibarıyla artıyor olmasıdır. Öyleki daha 1975’lerde nüfusun %88’i tarım sektöründe istihdam edilirken bugün bu oran %50’lerin altına inmiştir. Görünen o ki bu dönüşüm devam edecek ve zamanla tarım, hizmet ve belki de ticaret sektörleri bir birlerine eşit oranlarda seyredecekler. Zira var olan süreç bu doğrultuda gelişmektedir. Ancak unutulmamalı- HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME dır ki, tarımdan bu kaçışın bir maliyeti olmaktadır. Diğer bir anlatımla sektörel farklılıklar bir başka sorunu da olumsuz yönde etkilemektedir. O da işsizlik sorunudur. Hakkari’de işsizlik ilin en temel sorunlarından biridir. Öyleki ildeki işsizlik oranı hep %20’ler civarında seyretmiştir. Dolayısıyla bu sorun başta göç olmak üzere diğer birçok sorunu da tetiklemiştir. Hakkari’nin de içinde bulunduğu Van, Bitlis, Muş ve Hakkari illerinde eğitim durumuna göre işsizliğe bakıldığında 2009 yılı verilerine göre, Okuma yazma bilmeyenlerin işsizlik oranı %8,4, Lise altı %19,4, Lise ve dengi meslek okulu %18,4 ve Yükseköğretim %8,2 şeklindedir (TÜİK, 2010). Geniş yaş grubuna ve yıllara göre işgücüne katılma oranlarına (15 + yaş) bakıldığında ise 15-19 yaş grubunda katılım %23,3 iken bu oran 20-24 yaş aralığında %34,3 olmuştur. Görüldüğü üzere, genç yaş grubuna giren bireylerin bir iş bulma şansları daha azdır. Diğer bir ifadeyle iş gücüne katılım çok düşüktür. Ancak 25-34 yaş aralığında katılım %51,5 ve 35-54 yaş aralığında %56,2 109 şeklinde artmaktadır. 55 yaş üzeri nüfusta bu oran tekrar %22 şeklinde bir azalış göstermektedir. İşsizlik ve onun ürünü olan göç olgusunun olumsuz etkilediği sorunlardan biride, ilde küçük ölçeklide olsa sanayi kuruluşlarında çalıştırılacak ara eleman ya da kalifiye eleman bulma konusudur. 110 HAKKARİ HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME Hakkari’den genel görünüm 111 HAKKARİ EKONOMİSİ HAKKARİ EKONOMİSİ Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU HAKKARİ ili Doğu Anadolu Bölgesinin yerleşme tarihi açısından en kadim illerinden biridir. Şüphesiz bu derin geçmiş birikim, tarihin her döneminde kendini kabul ettirmiş ve bir şekilde ticarete konu olmuştur. İlin coğrafi şartları belli ekonomik etkinlikleri sınırlandırırken, belli organisazyonların yapılması noktasında üstünlük sağlamıştır. Bu üstünlük bölgede başta hayvancılığı bölgenin temel ekonomik dinamiği haline getirmiştir. Ancak Hakkari’de ekonomik sektörler çok çeşitlenmemiş, hatta bazı dönemler can çekişmiş ve kesintiye uğramıştır. Bu bağlamda Hakkari incelendiğinde görüleceği üzere kırsalın boşalması tarım organizasyonunu derinden etkilemiş ve bugün karşılaşılan sorunların çığ gibi büyümesine neden olmuştur. Hakkari bölgenin önemli illerinden biridir. İlin her geçen gün büyüyen ekonomik sorunları, başta işsizliğin artmasına neden olduğu gibi, tarım, sanayi ve ticareti de durdurma noktasına getirmiştir. Bu anlamda ekonominin yeniden canlandırılması ve sorunların giderilmesi noktasında kırsal kalkınma modellerinin geliştirilmesi zaruridir. Zira hem ekonominin yeniden yapılanması ve hem de sürdürülebilir bir gelişme sağlanabilmesi için Hakkari zengin doğal ve beşeri kaynaklarını kullanılmak zorundadır. Hakkari ekonomisinin genel yapısına bakıldığında, tarımın özellikle de hayvancılığın hâkim ekonomik faaliyet kolu olduğu görülmektedir. Önemli endüstriyel tesislerden, şehirlerarası muntazam yollardan kısmen mahrum olan il, 1985’lı yıllara kadar kayda değer bir gelişme gösterememiştir. Ancak 1985 yılından sonra yapılan karayolu ve kalkınmada öncelikli iller arasına alınma girişimleri ilde ekonomik gelişmeyi teşvik etmiştir. Bu gelişme Türkiye ölçeğinde düşünüldüğünde ki, özelliklede gelişmiş illerle kıyaslandığında pekte anlamlı değildir. Zira Hakkari ilinin 2000 yılı başlarına kadar gösterdiği ekonomik kalkınmışlık performansı, oldukça düşüktür. İlin 2002 yılı verilerine göre, gayri safi yurt içi hasılası içindeki payı (%0,13) 81 il içinde 76, fert başına gayri safi yurt içi hâsıla (696 TL) payı itibari ile 74. sırada, sanayi iş kolunda çalışanların toplam istihdama oranı 80. sırada, ticaret işkolunda çalışanların toplam istihdama oranı 78. sırada mali kurumlar iş kolun- da çalışanların toplam istihdama oran 79. sırada yer almaktaydı (Hakkari İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması, 2003). Yine 2003 Ekonomik gelişmişlik sıralamasına bakıldığında, merkez ilçenin 872 ilçe arasında 308’ci, Yüksekova’nın 703. Çukurca’nın 509. ve Şemdinli’nin 832. sırada yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla 2000’li yılların başlarına kadar, Hakkari’nin bütün ekonomik göstergeleri Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Kişi başı gayri safi yurt içi hâsılaları Türkiye ortalamasına göre iller sıralandığında 2006 verilerine göre Hakkari 81 il içinde son sırada yer almaktadır. Gini katsayısına göre aldığı pay %18’dir. Oysa listenin birinci sırasındaki Kocaeli %249 pay almaktadır. Ancak Hakkari ilinde son yıllarda yapılan yatırımlar, ilin Türkiye sıralamasındaki yerini çok değiştirmemişse de kişi başına düşen milli gelir ve diğer değişkenlere oldukça olumlu yansımış ve ilin milli gelirden aldığı payı hızla yukarı taşımıştır. Şüphesiz bu durumu en iyi yansıtan göstergelerin başında, Hakkari’de tüketilen elektrik ve satın alınan araç sayısı gelmektedir. 2003 yılında tüketilen elektrik mik- Zap Suyu ve su içmeye gelen küçükbaş hayvanlar 116 HAKKARİ tarı 88,562 Mwh iken, 2008 yılında 150.685 Mwh olmuştur. Motorlu kara taşıtlarındaki artış oranı %100’lerin üzerinde gerçekleşmiştir. Örneğin, otomobil satışı 2001 yılında 1497 adet olarak gerçekleşirken 2009 yılında bu rakam 2.166’ya yükselmiştir. Minibüs satışı 2001’de 245 adet iken 2009’da 903’e, otobüs satışı 29 adetten 67’ye, kamyonet satışı ise 365 adetten 1974 adet e yükselmiştir (Bölgesel Göstergeler TRB2, 2009: 97). Hakkari ilinde halkın satın alma gücüne olumlu şekilde yansıyan bu olumlu süreç, kendini kişi başına gayri safi katma değer (2.355$ / 2006), işsizlik oranı (%16,4 / 2009) ve işgücüne katılma (%41,5 / 2009) oranlarında da göstermiştir (Bölgesel Göstergeler TRB2, 2009: 15). 1. ARAZİ KULLANIMI İnsanlık tarihi kadar eski olan, araziden yararlanma (land use) kavramı, günümüzde kullanılan mekânlardan yararlanma ve planlama çalışmaları ile mevcut potansiyelin daha iyi değerlendirilmesi yönünde kullanılmaktadır (Tunçdilek, 1985). Bilindiği üzere dünya nüfusu hızla artmakta ancak buna karşılık kullanılan alan ya aynı kalmakta veya yeni teknolojik imkanlarla sınırlı arttırılabilmektedir. Bu nok- Hakkari ilinde birincil sektör ARAZİ Tarım Arazisi Çayır-Mera Orman ve Fundalık Yerleşim Alanı Tarım Dışı Arazı (Terkedilmiş Arazi) Toplam MİKTARI (ha) 61.529 369.610 174.955 959 107.631 714.684 Tablo 1: Hakkari ili arazi kullanımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). tada araziden hem doğru ürün hem de verimliliğin arttırılması yönünde planlı girişimler gerekmektedir. Bu anlamda Hakkari değerlendirildiğinde ilin stratejik konumu, sit ve sitüasyon şartlarının uygunluğu gibi nedenlerden dolayı arazi kullanımı konusunda geçmişten günümüze pek çok değişikliğe uğradığı söyleyebiliriz. Zira daha öncede ifade edildiği gibi Hakkari ilinin yerleşme tarihi çok eskilere gitmektedir. Dolayısıyla insanoğlunun bu bölgede yaşamsal sürece başlamasıyla birlikte günümüze kadar geçen süreç içinde, toplayıcılıktan ekip dikmeye ve beraberinde hayvancılık ve diğer sektörlere kadar bir çok değişim geçirmiştir. HAKKARİ EKONOMİSİ 117 Hakkari yöresinde ana morfolojik birim dağlık alanlar Ancak her ne kadar geçmişten günümüze, Hakkari ilinde arazi kullanımı çeşitlilik arz etmişse de, birtakım sınırlılıklar nedeniyle ki; başta fiziki sınırlılıklar gelmektedir, toplam alanın ancak küçük bir kısmı gerçek anlamda kullanılabilmiştir. Bunun yanında hayvancılık gibi geliştirilebilecek sektörlerde 1990’lı yıllarla başlayan sosyal huzursuzluklar nedeni ile sınırlanmıştır. İl genelinde arazi dağılımına bakıldığında, toplam alanın büyük kısmının mera, kuru tarım ve kullanılmayan alanlardan oluştuğu görülmektedir. Zira arazi kullanım türlerine bakıldığında 1975’ten 2010’a gelindiğinde her ne kadar sulu tarım ve yerleşme alanı adına gelişme olmuşsa da önemli boyutta bir değişim gerçekleşmemiştir. Şekil 1: Hakkari ili arazi kullanımı 2. TARIM VE HAYVANCILIK Hakkari tarım sektöründe çalışanların en fazla ancak tarımsal faaliyetlerin en az geliştiği illerden biridir. İlin tarım ve hayvancılık sektörlerindeki genel durumuna bakıldığında, 2009 yılı toplam nüfusunun %44,8’u kırsal kesimde %55,2’si de şehir merkezinde yaşadığı görülmektedir. Nüfusun %45’nin kırsal kesimde yaşamasına ilaveten şehirde oturup köyle bağlantısı olanları ve Çukurca gibi ilçe durumunda olup şehir nüfusuna dahil edilenleri de eklersek aslında kırsal nüfusun yaklaşık %60’lara vardığı görülecektir. Dolayısıyla toplam gayri safı hâsılanın büyük kısmının tarım ve hayvancılıktan sağlandığını söylemek mümkündür. Özçağlar’ın ifadesiyle bir yerleşim alanında yaşayan nüfusun ekonomik faaliyet tarzı o yerin fonksiyonel özelliğinin belirlenmesinde birinci derecede etkili olmaktadır (Özçağlar,1994). İfadesi Hakkari’ye uyguladığında ağırlıklı fonksiyonel özelliğin tarım ve hayvancılığa dayalı olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari tarımsal faaliyetler bakımından en az gelişmiş illerden biridir. Faal nüfusun %90’ı tarımla (hayvancılık ve ormancılıkla) uğraşır. Halkın ihtiyaçlarının çeşit ve değişiklik bakımından düşüklüğü, esasen nüfusun azlığı sebe- 118 HAKKARİ biyle ticari hayatın gelişmemiş olmasındandır. Ovaları ve vadiler arazinin %2’sini oluşturmaktadır. Ova ve vadiler verimli ise de iklimin çok sert ve arazinin engebeli oluşu, akarsuların derin vadilerden akışı ve sulamaya elverişli olmaması sebebiyle geniş çapta tarla tarımı sadece Yüksekova’nın Gevar Ovasında yapılmaktadır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Genel olarak tarım ve hayvancılıktaki gelişmelere bakıldığında özellikle 1985-1990 yılları arasında bölgenin önemli hayvancılık potansiyeline sahip illerinden biri olduğu görülmektedir. Zira bu dönemde Hakkari, iç piyasaya ciddi katkıda bulunmuştur. Ancak 2010 yılı itibarı ile 23 bin olan büyükbaş hayvan sayısı yanında yaklaşık 6.000 civarında küçükbaş hayvanı bulunmaktadır. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle bugün Hakkari’de hayvancılık can çekişmekte dolayısıyla kendine bile yetememektedir. Benzer durum tarım sektörü içinde söz konusudur. Zira tarımla uğraşan çiftçiler, maliyetlerin artmasına bağlı olarak tarımsal etkinlikleri durdurmuş ve bugün sadece günlük ihtiyaçların karşılanması için yapılan bir sektör durumuna getirmişlerdir. Oysa ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı olan bölgelerde gelirin yükseltilmesi için, bölge topraklarının çok iyi bir şekilde etüt edilmesi ve ortaya çıkan sorunların giderilmesi gerekmektedir (Özçağlar, 1997). Ziraat hayatı açısından önemli olan sıcaklık değerleri incelendiğinde görüleceği üzere, Hakkari’de vejetasyon süresinin kısmen de olsa uygun olduğu ve buna bağlı olarak birçok tarım ürününün yetişmesine, özellikle de meyve ve sebze ürünlerinin çeşitlenmesine fırsat tanıdığı görülecektir. Ancak Hakkari ortalama yükseltisinin fazla olması, kısa mesafelerde Kullanma Şekli Kuru Tarım Sulu Tarım Yetersiz Sulu Tarım Çayır Mera Orman Funda Yoğun Yerleşim Alanı Az yoğun Yer. Alanı Su Yüzeyi Terk Edilmiş Arazi Toplam Merkez 4.869 10.512 155 327 130.210 0 30.903 171 178 151 35.043 213.019 yükselti farklarının ortaya çıkışı, bu sahalarda su, eğim ve toprak şartlarının uygun olmayışı, yetiştirilen ürünlerin çeşit ve miktarını direkt olarak etkilemektedir. Hakkari’de üretilen ürün çeşitlemesi bakımından genelde yem bitkileri ve hububat üretimi birinci sırayı almaktadır. Hakkari’de tarımsal üretimi arttırmak amacıyla ürün değişikliği çalışmaları yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalar içerisinde, meyveciliğin geliştirilmesi ceviz yetiştiriciliği, silalık mısır, yem bitkileri yetiştiriciliği, Norduz koyunu yetiştiriciliği, seracılık gibi faaliyet dalları yer almaktadır. Ancak bu olumsuzluklara rağmen sınırlıda olsa bugün ve daha önemlisi geleceğe yönelik tarımda çeşitlenmeye gidilmekte ve modern tarım yöntemlerinin uygulanmasına yönelik çabalara da devam edilmektedir. Sulu tarım henüz istenilen seviyede değildir. Bu genel yaklaşımlardan sonra Hakkari’nin tarım ve hayvancılığına ilişkin bazı istatistikleri vermek konunun anlaşılması açısından anlamlı olacaktır. Yukarıda da ifade edildiği üzere arazinin büyük kısmını dağların kapladığı Hakkari’de tarım arazisi oldukça sınırlıdır. Çayır ve meraların geniş yer kaplaması bölgede hayvancılık için doğal bir potansiyelin varlığına işarettir. Ayrıca yağışın yeterli olduğu özellikle yüksek kesimlerde ormanlık alanlar da mevcuttur. Tablo 2’ye bakıldığında sulu tarımın yaygın olduğu görülmektedir. Bölgenin tarımsal açıdan önemli avantajlarından biri suyun bol olmasıdır. Kaynağını dağlardan alan irili ufaklı akarsuların birçoğu yıl boyunca akışını sürdürmektedir. Sulamayla ilgili sorun, genellikle derin vadilerden akan suların bir şekilde tarım arazilerine taşınması sorunudur. İlçeler (Ha) Çukurca Şemdinli 1.477 4.870 4.523 6.205 508 5 30.058 50.065 15.128 57.537 29.178 21.587 25 31 87 133 53 132 11.141 26.702 93.605 167.183 Toplam Yüksekova 9.054 18.256 588 10.743 148.202 2.659 17.963 92 242 176 34.745 240.877 Tablo 2: Hakkari’de ilçelere göre arazi kullanma durumu Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009. 20.270 39.496 1.251 11.075 358.535 75.324 99.631 319 640 512 107.631 714.684 HAKKARİ EKONOMİSİ 119 Hakkari ilinde çayır ve mera alanları Hakkari nüfusunun %60’ı geçimini tarım ile sağlamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun %50’si hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlin işlenebilen tarım arazisi az olduğundan tarla tarımı, meyvecilik ve sebzecilik gibi araziye bağlı tarımsal faaliyetler yeterli ölçüde gelişememiştir. Ancak geniş çayır-meraları ve yüksek yayları ile hayvancılık yapmaya oldukça elverişlidir. Bunun dışında arıcılık, su ürünleri yetiştiriciliği, ipek böcekçiliği gibi entansif ve semi-entansif üretim faaliyetlerine son derece uygundur. İlin su kaynakları bakımından zengin olması, geniş tarla arazilerine sahip olmaması, ciddi bir hava kirliliğinin olmaması, araziye ve doğaya fazla müdahale edilmemesi sonucu tahrip edilmemiş bir doğaya sahip olması, zengin bir floristik yapıya sahip olması sebebiyle özellikle arıcılık ve su ürünleri yetiştiriciliği için önemli bir cazibe merkezidir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). 2009 yılı Çiftçi Kayıt Sistemi verilerine göre İlde 13.339 adet çiftçi kayıtlıdır. Ayrıca İlde 10.500 adet tarım işletmesi mevcuttur. Bu işletmelerin tamamı aile işletmesidir. İlde tarım işletmeleri genellikle bitARAZİ ÇAYIR-MERA MERKEZ 133.081 Şekil 2: Çayır ve mera alanlarının dağılımı kisel ve hayvansal üretimi birlikte yapmakta ve bu işletmelerin oranı da %88’i bulmaktadır. Bu işletmeleri sırasıyla %10,4’ü yalnızca bitkisel üretim yapan işletmeler ve %1,2’ü yalnızca hayvansal üretim yapan işletmeler izlemektedir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Yağışın yıllık toplamı 750 mm olmasına karşın, mevsimlere göre dağılışındaki dengesizlik nedeniyle, ilde kuru tarım sistemi hâkimdir. Bitkisel üretim tahıllar üzerinde yoğunlaşmış olup, tahıl yetiştirmede nadas+tahıl sistemi uygulanmaktadır. Hakkari’de toplam 61.529 hektar tarım arazisi mevcut olup bu- ÇUKURCA 33.794 ŞEMDİNLİ 48.651 Tablo 3: Hakkari’de çayır ve meraların dağılımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). YÜKSEKOVA 154.595 TOPLAM (HA) 369.610 120 HAKKARİ nun %30,9’unda hububat tarımı yapılmaktadır. Tarım arazilerinin kullanım durumuna göre dağılımları incelendiğinde, dikkat çeken hususlardan birinin kullanılmayan tarım arazilerinin oranının %12 gibi yüksek bir rakam olması durumudur. Nadas arazilerinin oranı da yüksek olup %20,42’dir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). S.No 1 2 3 4 5 6 Ürünün Adı Buğday Arpa Korunga Mısır (hasıl+slaj) Çeltik Patates Ekilen Alan (Ha.) 4250 380 500 5 Üretim (Ton) 9775 836 2000 117,5 5 54 13,5 145,8 Verim (Kg./Ha.) 2300 2200 4000 23500 2700 20000 Tablo 4: Hakkari ili bitkisel üretim, 2009 Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009. İlin toplam yüzölçümü 714.684 ha olup, bunun 61.529 tarım arazisi, 369.610 ha’ı çayır mera arazisi, 174.955 ha orman ve fundalık, 107.631 ha’ı tarım dışı araziyi ve 959 ha yerleşim alanı oluşturmaktadır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Hakkari’de coğrafi şartlar birçok tarım ürününü (tahıl-meyve-sebze) yetiştirmeyi mümkün kılmaktadır. Yetişen tarım ürünleri arasında buğday başta gelir. Diğer tarla bitkileri arpa, darı, mısır, çavdar, çeltik (pirinç), nohut, fasulye, mercimek, patates, soğan ve tütündür. Sebze olarak domates başta gelir. Az miktarda biber, patlıcan, hıyar, kabak, taze fasulye, taze soğan, lahana, marul ve sarımsak yetişir. Bağcılık Hakkari’de çok eski bir tarihe sahiptir. Fakat zamanla üzüm yetiştirilmesi azalmıştır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Bitkisel ve Hayvansal üretimde il ve ilçelerde genel olarak geleneksel yöntemlerden çağın gereklerini ayak uydurarak üretimde makineleşme ve daha kaliteli ürün için daha kontrollü tarım yapılmak çabası Kullanım Durumu Tarla Bitkileri Sebzecilik Meyvecilik Ürün Bazlı Toplam Nadas Kullanılan Tarım Arazi. Kullanılmayan Tarım Arazi Tarım Arazisi Toplamı Merkez 9.356 1.287 297 10.940 1200 12.140 1.503 13.643 içerisindedirler. Bitkisel üretimde son yıllarda sertifikalı tohum, fide ve fidan kullanımı giderek artmakta, çiftçilerimiz daha kalite ve daha bol ürün alabilecekleri yöreye uygun tohum, fide ve fidanları kullanmaya başlamışlardır. Bitkisel üretimde makine kullanımı yıllar itibariyle artarak devam etmektedir (Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Bölgede tarımsal açıdan modernleşmeye doğru yavaş da olsa adımlar atılmaktadır. Hayvansal üretimde genel olarak yörede bulunan yerli ırklar üzerinden üretim devam ederken, kültür ırkı sayısı uygulanan projelerde tercih edilen hayvanlar ve suni tohumlama ile artmaktadır. İlde nüfusun %70’i geçimini tarım ile sağlamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun %50’si hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlin işlenebilen tarım arazisi az olduğundan tarla tarımı, meyvecilik ve sebzecilik gibi araziye bağlı tarımsal faaliyetler yeterli ölçüde gelişememiştir (Tarım İl Müdürlüğü, 2009). İlde yetiştiriciliği yapılan ve yetiştirildiği alan itibariyle bitkisel üretimin büyük kısmını oluşturan ürünlerden buğday, arpa, çeltik, yonca, korunga, tütün, domates, hıyar, susam, ceviz, elma, armut, incir, nar önemli yer tutmaktadır. Ancak sayılan hemen bütün ürünlerin genel olarak çiftçinin ihtiyacı şeklinde değerlendirilmektedir. Son yıllarda artan kırsal kalkınma yatırımları ile başta ceviz olmak üzere sanayinin geliştiği ve il ekonomisine katkı sağlamaya başlandığı söylenebilir. İlde yetiştirilen ürünler küçük aile işletmeciliği şeklindeki çiftçilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamakta olup, üretim artışları ile ortaya çıkan ürünler genelde iç piyasa olmak üzere komşu illere pazarlanmaktadır. İlin önemli ürünlerinden olan Ceviz piyasası yüksek bir ürün olup, birçok bölgeye satışı yapılmaktadır Yetiştirilen ürünlerin birbirleri ile ikame durumları genel olarak buğday + tütün, buğday + k.sebze şeklinde ikame edilebiliyor. Yine ürünler; Buğday + Ayçiçeği + Kavun-karpuz + Mısır veya Baklagil + Buğday + Ayçiçeği + Mısır şeklinde münavebe ediliyor (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Çukurca 747 534 2.719 4.000 0 4.000 252 4.252 Tablo 5: Tarım arazisinin dağılımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Şemdinli 4.425 467 687 5.579 100 5.679 6.862 12.541 Yüksekova 24.399 66 628 25.093 4.000 29.093 2.000 31.093 Toplam 38.927 2.354 4.331 45.612 5.300 50.762 10.617 61.529 HAKKARİ EKONOMİSİ Cinsi Karasaban Hayvan Pulluğu Kulaklı Traktör Pulluğu Döner Kulaklı Traktör Pulluğu Ark Pulluğu Diskli Traktör Pulluğu Kültüvatör Merdane Diskli ve Diğer Tırmıklar Dişli Tırmık Karma Tırmık Ot Tırmığı Traktörle Çekilen Çapa Makinesi Tahıl Mibzeri Kombine Tahıl Mibzeri Adedi 337 55 781 10 2 25 127 187 168 393 92 1.943 1 5 2 Cinsi Kimyevi Gübre Dağıtıcısı Orak Makinesi Sap Döver Traktörle Çekilen Çayır Biçme Makinesi Sırt Pülverizatörü Kombine Atomizör Motorlu Pülverizatör Tozlayıcı Santrifüj Motopomp (Elektirik Motorlu) Motopomp (Termik Motorlu) Krema Makinesi Tarım Arabası (Römork) Su Tankeri (Tarımda Kullanılan) Traktör 121 Adedi 4 15 33 458 186 20 54 3 1.215 1.328 18 843 492 6 679 Tablo 6: Hakkari ili tarımda kullanılan araç gereç sayıları, 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). Hakkari İlinde dağlık ve engebenin yaygın oluşu tarımda makineleşmeyi sınırlayıcı bir etkendir. Bu nedenle Hakkari ili Türkiye’de tarımda makine kullanımının en az olduğu illerden biridir. Buna karşın tarım arazisinin çok sınırlı olması tarımda makineleşme ve modernleşmeyi dolayısıyla yoğun tarım metotlarının kullanımını gerekli kılmaktadır. Kullanım Durumu Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova Toplam Tarla Bitkileri 9.356 747 4.425 24.399 38.927 Sebzecilik 1.287 534 467 66 2.354 297 2.719 687 628 4.331 10.940 4.000 5.579 25.093 45.612 1200 0 100 4.000 5.300 12.140 4.000 5.679 29.093 50.762 1.503 252 6.862 2.000 10.617 13.643 4.252 12.541 31.093 61.529 Meyvecilik Urun Bazlı Toplam Nadas Kullanılan Tarım Arazisi Toplamı Kullanılmayan Tarım Arazisi Tarım Arazisi Toplamı Tablo 7: Hakkari İli 2009 yılı tarım arazisi kullanım durumu (ha) (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009). ÜRÜNLER ÜRÜNLER Ekilis (Da) Verim (Kg/Da) Üretim (Ton) Üretim Değeri (TL) Ortalama Satıs Fiyatı (Kr/kg) TAHILLAR Buğday 150.300 230 34.569 20.741.400 0,6 3800 220 836 367.840 0,44 Çavdar 45 130 5,85 2.340 0,4 Yulaf 40 225 9 3.600 0,4 Arpa Mısır(dane) 155 300 46,5 69.750 1,5 Çeltik 750 500 375 693.750 1,85 35.841,35 21.878.680 TAHILLAR TOPLAMI ENDÜSTRİ BİTKİLERİ 155.090 122 HAKKARİ ÜRÜNLER Verim (Kg/Da) ÜRÜNLER Ekilis (Da) Üretim (Ton) Üretim Değeri (TL) Ortalama Satıs Fiyatı (Kr/kg) Susam 475 120 57 228.000 4 Tütün 850 110 93,5 748.000 8 0 0 0 1.325 150,5 976.000 Ayçiçeği ENDÜSTRİ BiT. TOPL. BAKLAGİLLER Nohut K.Fasulye Mercimek(yeşil) BAKLAGİLLER TOPL. 60 120 7,2 15.408 2,14 290 250 72,5 195.750 2,7 75 110 8,25 12.375 1,5 87,95 223.533 425 YUMRULU BİTKİLER Soğan(kuru) Patates Toplamı 590 1500 885 796.500 0,9 540 2000 1080 1.382.400 1,28 1965 2.178.900 1.130 YEM BİTKİLERİ Korunga 5950 500 2975 1.338.750 0,45 167.250 900 150525 67.736.250 0,45 Fiğ 4480 500 2240 896.000 0,4 Üçgül 2850 500 1425 570.000 0,4 620 3000 1860 930.000 0,5 159025 71.471.000 Yonca Silajlık Mısır Toplam 181.150 TOPLAM EKİLİŞ ALANI 339.120 TOPLAM TARLA ALANI 339.120 Tablo 8: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, tarla ürünleri 2009 96.728.113 HAKKARİ EKONOMİSİ ÜRÜNLER Domates Hıyar Patlıcan Biber (dolmalık) Fasulye Lahana Maydanoz Bal Kabağı Kavun Karpuz Kabak Sakız Biber (Sivri) Soğan (taze) Turp (kırmızı) TOPLAM Ekiliş (Da) 4.500 1.300 440 460 400 100 80 150 35 120 110 645 400 27 8.767 Üretim (Ton) 13.500 4.264 440 667 560 90 32 435 63 840 242 916 400 22 Verim(Kg/da) (kg/da) 3.000 3.280 1.000 1.450 1.400 900 400 2.900 1.800 7.000 2.200 1.420 1.000 800 Üretim Değeri (TL) 12.150.000 3.837.600 550.000 833.750 700.000 67.500 64.000 326.250 53.550 462.000 205.700 1.144.875 400.000 21.600 20.816.825 123 Ortalama Satış Fiyatı (Kr.kg) 0,90 0,90 1,25 1,25 1,25 0,75 2,00 0,75 0,85 0,55 0,85 1,25 1,00 1,00 Tablo 9: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, sebzecilik ürünleri 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). 124 HAKKARİ Ceviz Ceviz Anadolu’nun pek çok bölgesinde doğal olarak yetişebilen bir ağaçtır. Ancak toprak yapısı ve iklim, bazı bölgelerde yetişen cevizlerin irilik, dayanıklılık, lezzet ve kalite bakımından diğerlerinden ayrılmasına sebeptir. Toprağın türü ve sululuk oranı ile özellikle yüksek dağlar arasında kalan derin vadi ve platolardaki iklimin uygunluğu Hakkari cevizini Anadolu’nun diğer bölgelerinde yetişen cevizlerden ayırır. Türüne göre iri olan cevizlerin içi dolgundur ve tadı oldukça lezzetlidir. Eskiden beri pek çok ailenin geçim kaynağını oluşturan cevizcilik son yollarda verilen destek ve teşviklerle daha da bir gelişmiştir. Sürekli yeni fidanlar dikilmekte. Hakkari sınırları içindeki ceviz ağacı sayısı yıldan yıla artmaktadır. Ceviz, Hakkari insanının vazgeçemeyeceği değerlerindendir. Küçüklüğünden beri cevizle içiçe büyüyen Hakkari’liler bu kıymetli besini pek çok yemeğin ana malzemesi olarak kullanırlar. Hakkari yemeklerinin kendine özgü yanlarından biri de cevizin yemeklere kattığı lezzettir. HAKKARİ EKONOMİSİ Meyve Veren Ağaç Sayısı Meyve Vermeyen Ağaç Sayısı Verim (Kg/ağaç) Kapladığı alan Üretim (Ton) Üretim Değeri (TL) 125 Ort.Satış Fiyatı (Kr./kg) Yumuşak Çekirdekliler Armut Elma (starking) 11.330 18.780 42 660 476 713.790 1,50 4.300 3.300 42 300 181 216.720 1,20 240 0 0 1,20 Elma (grannysmith) 5.800 Elma (amasya) 12.500 4.500 42 550 525 630.000 1,20 Elma (golden) 13.000 27.000 42 1.400 546 655.200 1,20 Elma (diğer) 8.800 3.600 42 430 370 443.520 1,20 Ayva 3.600 1.520 35 55 126 189.000 1,50 53.530 64.500 3.635 2.223 2.848.230 TOPLAM Taş Çekirdekliler Kiraz 7.700 7.000 18 470 139 485.100 3,50 Şeftali 5.700 950 33 170 188 376.200 2,00 Vişne 8.400 3.250 12 60 101 302.400 3,00 Erik 15.300 400 38 520 581 726.750 1,25 Kayısı 13.500 8.350 38 1.600 513 923.400 1,80 Zerdali 1.450 380 25 130 36 65.250 1,80 52.050 20.330 2.950 1.558 2.879.100 TOPLAM Sert Kabuklular Ceviz Badem TOPLAM 40.000 11.050 60 1.950 2.400 10.800.000 4,50 750 250 9 30 6,75 168.750 25,00 40.750 11.300 1.980 2.407 10.968.750 Subtropikal İklim Meyveleri İncir 3.500 500 12 42 126.000 3,00 Dut 1.200 300 20 24 96.000 4,00 Nar 450 0 20 9 22.500 2,50 5.150 800 75 244.500 5.850 8.775.000 60 5.850 8.775.000 8.625 12.113 25.715.580 TOPLAM Üzümsü Meyveler Üzüm (Sofralık Çekirdekli) (da) 4.500 TOPLAM 4.500 GENEL TOPLAM 1.300 0 155.980,00 1,50 Tablo 10: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, meyvecilik ürünleri 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010) Hakkari ilinde her ne kadar bir çok diğer değişkende görülen iyileşme tarım sektöründe de görülüyorsa da hayvancılıkta bu durumu görmek pek mümkün değildir. Ancak birçok kez ifade edildiği üzere Hakkari ekonomisinin temeli hayvancılığa dayanır. Yaylaları, çayır ve meraları ve suyu boldur. Bu geniş imkânlarına rağmen hayvan potansiyeli az sayılır. Büyük ve küçük baş yetiştiriciliğinin yanında arıcılıkta özellikle son yıllarda hızla gelişmektedir. Hakkari ili yüksek rakımlı bir arazi üzerine kurulmuş olduğundan flora ve fauna özellikleri açısından karakteristik bir yapıya sahiptir. Flora desenine bakıldığında hayvancılık için oldukça uygun otlaklar bulunmaktadır. 2.000 m’den yukarı alanlarda Alpin kuşak denilen ot vejetasyonu klimaks (durağan–kararlı bitki örtüsü) durumdadır. Otlakların varlığı geçmiş yıllarda küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliğini özendirmiş ve sayısal olarak hayvan varlığı çok 126 HAKKARİ olumlu bir noktaya getirmiştir. Fakat bölgede yaşanan olaylardan sonra otlaklar ve yaylalar kullanılamamış hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Özellikle Yüksekova ilçesi gerek besi sığırcılığı ve gerekse de süt sığırcılığı açısından önem arz eden geniş çayır ve mera alanlarına sahiptir. İlçede ova köylerinin hala en önemli geçim kaynağı sığırcılıktır. Yapılan mevcut hayvancılık ile İlçenin potansiyeli karşılaştırıldığında mevcut potansiyelin ancak %15-20’nin kullanıldığı söylenebilir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. Ancak Hakkari ve çevresinde 1980’li yılların sonları ve 1990’lı yılların tamamında yaşanan güvenlik sorunu ve köy boşaltmaları, hayvancılıkla uğraşan köylülerin önemli bir kısmının köylerini boşaltmalarına neden olmuştur. Şüphesiz bu durum bölgede hayvancılık sektörünü olumsuz etkilemiş ve sonraki süreçte telafisi zor tahribatlara neden olmuştur. Ayrıca aynı dönemlerde yine güvenlik nedenleriyle yaylalara çıkışın yasaklanması, Hakkari’de hayvancılık faaliyetlerini azaltmış ve günümüzde de yok olma noktasına getirmiştir. Ancak 2000’li yılların ikinci yarısında köylere dönüşlerin başlaması, hayvancılık faaliyetlerinin canlanmasına neden olmuştur. Hayvan kaçakçılığının önlenmesi ve hareketlerin kontrol altına alınması amacıyla 2004 yılında tüm ilde küçükbaş hayvanların sayım ve büyükbaş hayvanların küpeleme çalışmaları tamamlanarak ilin hayvan varlığı kayıt altına alınmıştır. Damızlık kullanımında ırk özelliklerini taşıyan karakterlerin seçilmesi, uygun barınak bilinci, yem bitkileri ekiCinsi Sığır (Büyükbaş) Buzağı-Dana (Büyükbaş) Manda (Büyükbaş) Koyun (Küçükbaş) Keçi (Küçükbaş) Tavuk Güvercin Ördek Kaz Hindi Arılı Kovan At Katır Eşek Kedi-Köpek Merkez mindeki artış, suni tohumlama, yoğun eğitim ve yayım faaliyetleri, Bakanlar Kurulu Hayvancılık Destekleme Kararnamesi kapsamında yapılan desteklemeler ve teşvikler, altyapı eksiklerinin büyük ölçüde giderilmesini sağlamıştır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). Ülkemizde olduğu gibi Hakkari’de de yetiştirilen hayvanlar içerisinde koyun birinci sıradadır. Koyun sayısının 439.397, keçi sayısının 139.224 ve sığır sayısının 19.682 olduğu Hakkari’de ikinci olarak keçi yetiştiriciliği yaygındır. Mevcut koyun sayısı sığır sayısının 20 katından fazladır. Bu durum aslında bölgenin önemli bir gerçeğinin sonucu olarak, coğrafi nedenlerin koyun ve keçi yetiştiriciliği için daha elverişli ortamı sağladığının kanıtıdır. Tabloda da görüldüğü gibi Hakkari’de özellikle 2006 ve 2007 yıllarında yükselen küçükbaş hayvan varlığı daha sonraki yıllarda düşmeye başlamıştır. Günümüzde maalesef bu düşüş devam etmektedir. Büyükbaş hayvan varlığı da yine küçükbaş hayvan varlığı gibi özellikle 2006 yılından sonra önemli ölçüde azalma göstermektedir. Yıllara göre gerek büyükbaş gerekse küçükbaş hayvan sayılarında inişli çıkışlı bir grafik görülmektedir. Bunun önemli bir nedeni bölgede mera hayvancılığına bağlı bir hayvancılık yapılmasıdır. Meraların iklim koşullarından etkilenmesi sonucu hayvancılık da bu durumdan doğrudan etkilenmektedir. Yağışın fazla olduğu yıllarda meraların gelişmesiyle birlikte hayvancılıkta da verimlilik artmaktadır. Hayvancılıktaki iniş çıkışların bir diğer nedeni bölgede terör nedeniyle yaşanan güvenlik sorunlarıdır. Çukurca 3.043 447 0 Şemdinli 566 62 0 Yüksekova Toplam 5.822 747 0 10.251 1.644 10 19.682 2.900 10 102.797 1.600 25.000 310.000 439.397 41.724 21.250 2.500 2.000 55.000 15.000 40.000 50.500 139.224 88.750 150 - 1.500 9.000 10.650 400 250 1.100 23.429 355 75 57 120 372 2 11 8 50 500 250 1.500 33.881 423 314 368 100 1.100 600 12.200 41.333 610 19 63 358 2.000 1.100 14.800 99.015 1.390 419 496 628 Tablo 11: Hakkari ili hayvan mevcutları (baş-adet) (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010) HAKKARİ EKONOMİSİ 127 Seyithan Gölü’nde kuzu yıkama Arıcılığın önemli bir uğraş olduğu ilde 99.015 arı kovanının bulunması rakamsal olarak il genelinde arıcılığın geliştiğini kanıtlamaktadır. Burada özellikle dikkati çeken unsurlardan biri, Çukurca ilçesinde kovan sayılarının az olmasıdır. Arıcılığın özellikle bitki örtüsünün çeşitli olduğu dağlık alanlar ve yaylalarda geliştiği düşünüldüğünde Çukurca ilçesinde bu özelliklerin yeterince kullanılmadığı düşünülebilir. İlçeler Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova Toplam 2004 10.683 1.083 11.167 23.670 46.603 2005 9.840 1.213 10.717 22.497 44.267 Büyükbaş 2006 2007 11.799 6.516 1.366 1.270 12.369 13.316 20.580 22.934 46.114 44.036 2008 4.700 450 11.109 17.000 33.259 2009 3.490 628 6.569 11.895 22.582 Tablo 12: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre büyükbaş hayvan sayısı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010) 128 HAKKARİ Şekil 3: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre büyükbaş hayvan sayısı İlçeler Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova Toplam 2004 93.044 8.500 140.750 373.913 616.207 2005 129.217 2.851 142.000 538.247 812.315 Küçükbaş 2006 2007 144.842 280.495 5.025 8.000 126.800 121.028 746.454 600.000 1.023.076 1.009.523 2008 132.515 4.124 148.792 327.320 612.751 2009 144.521 4.100 80.000 350.000 578.621 Tablo 13: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre küçükbaş hayvan sayısı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010) HAKKARİ EKONOMİSİ 129 Şekil 4: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre küçükbaş hayvan sayısı Arıcılık, dünyada en yaygın tarımsal etkinliklerinden biridir. İldeki zengin florayı değerlendirerek Hakkari’ye ve ülke ekonomisine katkı sağlamak amacıyla hazırlanan projelerde, çiftçilere arılı kovan dağıtımı yapılarak istihdam sağlanmaktadır. Hakkari’de Arı Yetiştiriciler Birliği’ne üye olan 230 çiftçi ve bu çiftçilere ait kovan sayısı 42.000 adet, üye olmayan 420 çiftçi ve bu çiftçilere ait kovan sayısı 38.000 adet olup, İlde toplam 650 çiftçi ve bu çiftçilere ait 80.000 adet arılı kovan bulunmaktadır. Yıllık bal üretim miktarı 120.000 Ton olarak gerçekleşmiştir. İstihdamın yansıra üreticilerimizin kaliteli bal üretmeleri, verimli çalışmaları ve örgütlenmeleri için eğitim çalışmalarına ağırlık verilmiş olup, kooperatifleşmelerine çalışılmaktadır. İlin arazi yapısı engebeli olup dar bir alan içinde topografik farklılıkları nedeni ile arıcılık sezonu diğer illere göre daha uzun sürmektedir. İldeki bu yükseklik farklılıklarının yanı sıra; bitki örtüsü ve çiçekli bitkiler bakımından zengin olması, bitkilerin değişik zamanlarda çiçek açması ve yöreye has çiçeklerin bolluğu Hakkari’yi arıcılık yönünden en önemli merkezlerden biri yapmaktadır. Bilindiği gibi pestisit kullanımı bal arılarının yararlandığı nektar kaynaklarını azaltmakta, bu durum hem koloni veriminde azalmaya hem de daha yoğun seyyar arıcılık yapılmasına neden olmaktadır. Yörede ise zirai mücadele faaliyetinin çok az olması nedeniyle gerek bal kalitesini ve gerekse arı popülâsyonunun korunmasında önemli bir ayrıcalık sağlamaktadır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). Yörede özellikle yaylalarda arıcılık için çok önemli olan geven, kekik gibi birçok mera bitkisi mevcuttur. Ayrıca yörede bol miktarda yonca, korunga tarımı ve vadilerde meyvecilikt bol miktarda yapılmaktadır. Bu tür bitkilerinde arıcılık için önemi büyüktür. Yörenin arıcılık için uygun bitki örtüsüne sahip olması ve yaz aylarının serin geçmesi nedeniyle çiçeklenme süresi uzun olmaktadır ve yaz aylarında her zaman arının çiçek ve nektar bulması mümkündür. Bölgede uygun saf arı ırkları ile arıcılığın yapılabilmesi, ürünlerin her zaman pazar bulabilmesi, arıcılığı vazgeçilmez bir üretim dalı haline getirmiştir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). İLÇELER Merkez Çukurca Şemdinli Yüksekova TOPLAM Eski Usul Yeni Usul Köy Kovan Kovan Bal (Kg) Sayısı Sayısı Sayısı 1.400 22.029 403.522 35 750 622 14.946 3 2.800 31.081 573.458 22 1.200 39.133 710.394 55 6.150 92.865 1702.320 Tablo 14: Hakkari ilinde kovan sayısı ve bal üretimi Hakkari her ne kadar Doğu Anadolu’nun karasal iklimine daha yakın olsa da Çukurca, Şemdinli, Derecik ve Dağlıca’da mikro klima özellikleri görmek mümkündür. Zira 800 m ile 4.000 m arasında değişen bir yükselti aralığı farklılıkları doğurmak için yeterlidir. Genellikle iklim, yazları sıcak, kışları çok şiddetli olmamakla beraber soğuktur. Yağışlar genelde bahar aylarında meydana gelir. Çok farklı yükseltilere sahip olmasından dolayı çok uzun bir arıcılık sezonunun yaşanması Hakkari’yi arıcılar için önemli bir yöre yapmaktadır. Dolayısıyla her yıl özellikle yaz aylarında gezginci arıcıların akımına uğraması bunun bir göstergesidir. Şemdinli, arı varlığı ve bal üretimi ile önemli bir arıcılık merkezidir. Ancak arıcılık potansiyelinden yeterince yararlanamamaktadır. Verimliliği sınırlayan unsurların kaldırılması durumunda arıcılık yöre halkının gelirinin artırılmasında önemli rol oynayacaktır. Diğer yandan Şemdinli balının laboratuar sonuçları ile kesinleşmiş üstün özellikleri ile geniş kitlelere ulaştırılması ve ülkemizin bir kaynağının dış dünyaya tanıtılması sayesinde dış satım yoluyla ülke ekonomisine döviz katkısı sağlayacaktır. Doğal yapısı ve florası ile arıcılığın cazibe merkezlerindendir. Buranın koruma altına alınması ve gerekli tanıtıcı faaliyetlerin yapılması halinde buradan elde edilecek bal kalitesiyle ünlü Anzer Balı’na rakip olabilecektir. 130 HAKKARİ Bu anlamda Şemdinli ilçesi gezginci arıcılığa kapatılarak koruma altına alınmıştır. Hakkari ilinde özellikle Merkez ilçe, Şemdinli ve Çukurca kırsal kesiminde birçok hanenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Hakkari’nin neredeyse her ilçesinde bal üretimi yapılmaktadır. Ancak Şemdinli ilçesinde üretilen bal Şemdinli Balı olarak isim yapmıştır. Şemdinli’de elde edilen bala yönelik yapılan çalışmada, Şemdinli ilçesinden elde edilen balın yine ülkemizin Anzer yöresinden elde edilen ve yüksek fiyatlarla pazarlanabilen, hatta ihraç olanağını sürekli koruyan Anzer balıyla ÜRÜN GRUPLARI Tarla Ürünleri Sebzeler Meyveler Bitkisel Üretim Toplamı Et (Kırmızı Et+ Beyaz Et) Süt (Sığır+Koyun+Keçi) Yumurta Bal+Balmumu Yapağı+Kıl Hayvansal Üretim Toplamı Kültür Balıkları Su Urünleri Üretimi Toplamı Toplam Tarımsal Üretim bir karşılaştırma yapıldığında bu bala özelliğini veren maddelerin Şemdinli balında da aynı oranlarda bulunduğu görülmüştür (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). Hakkari’de 2009 yılında 1.330 ton bal elde edilmiştir. Bunun büyük bir kısmı petekli baldır. Elde edilen bal, herhangi bir orijinal ve albenili ambalaj yapılmadan çerçeveli bir şekilde piyasaya sürülmektedir. Bu şekilde piyasaya arz edilen ürün taşıma ve depolama sırasında zarar görmekte ve aynı zamanda çekici olmadığı için müşteri bulamamaktadır. ÜRETİM DEĞERİ (TL) TOPLAM ÜRETİM İÇİNDEKİ PAYI (%) 96.728.113 20.816.825 25.715.580 143.260.518 2.570.800 25.170.750 1.673.600 45.213.800 723.200 75.352.150 181.150 181.150 218.793.818 Tablo 15: Hakkari ili tarımsal üretimdeki bitkisel ve hayvansal ürünlerin toplam değerlerinin toplam üretim içindeki oranları, 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010) 44,21 9,51 11,75 65,48 1,17 11,50 0,76 20,67 0,33 34,44 0,08 0,08 100,00 HAKKARİ EKONOMİSİ Hakkari’de Orman alanları Türkiye ortalamasına yakındır. Ormanlık saha 148 bin hektarın üzerindedir. Fundalık saha ise 30 bin hektardır. 52 köy orman içinde ve 29 köy orman bitişiğindedir. Bu ormanların %90’nı baltalık, %10’u bozuk koruluktur. Ormanlardan sanayi için istifade edilmeyip, yakacak olarak senede 40 bin ster odun elde edilmektedir. Hakkari Orman İşletme 131 Müdürlüğü’nün Hakkari ilini kapsayan Merkez ve Şemdinli Orman İşletme Şeflikleri’nin genel alanı; 742.705 ha. olup, bu alanın 148.213 ha. alanı orman alanıdır. Bu duruma göre alanın %19.96‘sı orman alanıdır. Mevcut ormanlık alanın 118.034 ha. baltalık orman, 30.179 ha. koru orman alanıdır. Bu alanlarında %23.7’ si verimli orman, %76.3‘ü bozuk orman alanıdır. İLİ HAKKARİ İLÇESİ MERKEZ Seri Adedi ÇUKURCA ŞEMDİNLİ YÜKSEKOVA TOPLAM 4 3 7 2 16 Ormanlık Sahalar 26.629 34.231 78.657 8.696 148.213 Bozuk Baltalık Orman Sahası 16.260 12.708 47.764 6.123 82.855 Verimli Baltalık Orman Sahası 2.224 12.040 19.294 1.622 35.179 18.484 24.748 67.057 7.745 118.034 8.145 9.483 11.600 951 30.179 - - - - - Koru orman Sahası 8.145 9.483 11.600 951 30.179 Verimli Orman Sahası 2.224 12.040 19.294 1.622 35.179 Bozuk Orman Sahası 24.405 22.191 59.364 7.074 113.034 202.029 59.020 102.140 231.303 594.492 - 26 - - 26 1.361 2.177 4.567 28 8.133 Yanık Saha “Y” - - - - - Fidanlık “F” - - - - - 30.079 30.168 43.858 44.949 149.053 241 88 146 3.368 3.843 169.000 23.382 46.793 157.627 396.802 11 326 352 60 749 1.337 2.853 6.426 25.271 35.887 228.657 93.252 180.797 239.999 742.705 Ağaç Türlerinin Kapladığı Saha 26.629 34.231 78.657 8.696 148.213 Meşe “M” 22.854 34.231 78.657 8.066 143.808 Ardıç “A” 1.821 - - - 1.821 Diğer 1.954 - - 630 2.584 Blt.Ormanları Hac.Durumu Top.(Ster) 393.365,1 909.213,5 3.199.328,1 194.618,0 4.696.524,7 Blt.Ormanları Art.Durumu Top.(Ster) 15.611,6 30.152,2 84.676,4 8.599,0 139.039,2 Koru Ormanları Hacim Durumu m 92.770,0 99.718,0 130.971,0 8.696,0 332.155,0 Koru Ormanları Artım Durumu m 2.419,0 1.996,6 3.445,0 196,0 8.056,6 Ağaçlanması Lüzumlu Saha 2.857,0 850,3 11.489,0 1.021,0 16.217,25 14.854,6 46.928,1 169.568,0 7.192,0 238.542,7 297.084,5 1.045.225,7 3.391.340,0 143.836,0 4.877.486,2 Baltalık Orman Sahası Bozuk Koru Orman Sahası Verimli Koru Orman Sahası Ormansız Sahalar Ağaçlanması Mümkün Orm.İçi Açıklık “AOT” Ağaçlanması Müm.Olmayan Açıklık “OT” Hasılat vermeyen Arazi “T” Gol,Bent,Baraj “SU” Otlak,Yayla,Çayır,Mera “Me” İskan Sahası “İs” Tarım Arazisi “Z” Genel Saha 3 3 Yıllık Eta Ster Periyodik Eta Tablo 16: Hakkari ilinin ilçelere göre orman durumu (Kaynak: Hakkari İl Çevre Durum Raporu, 2006) 132 HAKKARİ 3. SANAYİ Hakkari’de sanayileşme ve bu sektörde istihdam edilen işgücü oranlarına bakıldığında durumun hiçte pozitif olmadığı görülmektedir. Zira sanayileşme bakımından ülke genelinde kısmen de olsa hareketliliğinin yaşandığı 1970-85 arasındaki 15 yıllık devrede, Hakkari ilinde önemli bir gelişme kaydedilmemiştir. Kaydedilen gelişmeler ise sınırlı ve küçük ölçekli olmuştur. 2000’li yıllarda kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınması pozitif bir katkı sağlamasına rağmen beklenen gelişme sağlanamamıştır. Bu durumu sanayi sektöründe çalışan nüfusun oranıyla doğrulamak mümkündür. Zira 2009 yılı verilerine göre çalışan nüfusun yaklaşık %1.5’u sanayi sektöründe çalışmaktadır. Sanayide çalışan işgücünün önemli bir kısmı dokuma ve gıda sanayisinde çalışmaktadır. Dolayısıyla tarım ve hayvancılık sanayi faaliyetlerinde etkili olmaktadır. Bölgesel karakterli hammaddelerin işlendiği sanayi kuruluşlarından elde edilen ürünlerin bir kısmı diğer illere de pazarlanmaktadır. Bu sanayi tesisleri orta ölçekli 4 fabrika; 1 süt fabrikası, 1 un fabrikası, 1 iplik fabrikası, 1 elektrik üretim tesisi, 6 küp şeker imalathanesi, ve 1 tekstil işletmesi olmak üzere toplam 17 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. 4. HAKKARİ’DE HİZMET SEKTÖRÜ “Birinin işini görme veya birine yarayan işi yapma” şeklinde tanımlanan hizmet, ekonomik faaliyetler içinde önemli bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır (Özçağlar, 2003). Her türlü ekonomik ve beşeri faaliyetin devamlılığını ve verimliliğini sağlayan ekonomiye doğrudan veya dolaylı etki eden ve üçüncül (tersiyer) faaliyetleri bünyesinde toplayan hizmetler sektörü, sağlık, eğitim, ulaştırma-iletişim, pazarlamaticaret, rekreasyon-turizm, güvenlik ve barınma hizmetleri olarak tasnif edilmektedir (Özçağlar, 2003). Hakkari’de hizmet sektörünün payı geçmiş yıllarla kıyaslandığında hızla arttığı görülmektedir. İlde tarımdan ciddi bir kaçış ve bunun aksine hizmet sektöründe ciddi bir artış görülmektedir. Şüphesiz bunda özellikle başta altyapı çalışmalarının payı büyüktür. Zira son yıllarda gerçekleştirilen ulaşım, sağlık, eğitim ve enerji konularındaki iyileşmeler ve bunların sonucu gelişen bu sektörler ve hizmet alanları sektörü belirli bir seviyeye taşımıştır. Şüphesiz bu organizasyonlar yanında gerçekleşen diğer devlet yatırımları ve bunlara koşut olarak ortaya çıkan özel müteşebbislerin girişimleri de hizmet sektörünü desteklemiştir. Ancak Hakkari için en değerli sektörlerden birinin gelecekte turizm olacağı öngörülmektedir. Hizmet sektörünün ekonomideki rolü genişlediği, sosyal gerginlikler hafifletilebildiği ve pazar eğilimli ekonomik politikalar yaygınlaştırılabildiği sürece Hakkari’de seyahat ve turizm sektörünün rolünü belirgin şekilde artacaktır. Buna bağlı olarak ta yeni iş alanlarının yaratılmasında, ticaret alanlarının genişletilmesinde, hayat standardının iyileştirilmesinde, teknolojik gelişmede, kültürler arası anlayışın geliştirilmesinde, sosyo-ekonomik sorunların çözümlenmesinde önemli oranda katkı sağlayacaktır. 5. HAKKARİ’DE TİCARET SEKTÖRÜ Şehirlerin etki alanının belirlenmesinde öncelikli olmak üzere, şehre merkeziyet gücü kazandıran ve şehrin gelişmesine yol açan önemli fonksiyonlardan biri ticari faaliyetlerdir (Doğanay, 1983). Hakkari’nin ekonomisinde tarım faaliyetlerinden sonra en önem- HAKKARİ EKONOMİSİ li payı ticaret teşkil etmektedir. Hakkari ticari açıdan köklü tarihi bir geçmişe sahiptir. Bugünde, ticari faaliyetler eskiden olduğu gibi şehirlerde toplanmıştır. Şehirler çevrelerindeki köylerin pazarı durumundadır. Ticarete konu olan malların büyük bir kısmı tarım ve hayvancılığa ya da gıda sektörüne dayanır. Çevredeki kırsal alanlardan şehre getirilerek satılan başlıca ürünler: tahıllar, sebze, fasulye, patates, elma, armut, kayısı, ceviz gibi tarla ürünleri ve meyveleriyle canlı hayvan ve yün, peynir, yağ gibi hayvansal ürünlerdir. Ziraat ürünleri içinde buğday, dışarıya gönderilen başlıca üründür. Türkiye’nin diğer bölgelerine gönderilen diğer ticari malların başında büyük ve küçükbaş canlı havanların kendisi ve onlara ait deri, peynir, yapağı-yün ve et gibi hayvansal ürünleridir. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Bölgesel Gelişme Politikaları kapsamında düzenlenen sınır ticareti, 1987 Yılından başlayarak İI ve Bölge planlamasına 133 katkıda bulunmaktaydı. Öyle ki Yüksekova’daki sınır ticareti sayesinde ciddi kazançlar elde edilmiştir. Ancak şuan itibariyle sınırlı ve belli zamanlar dâhilin de yapılmaktadır. Gümrükten gerçekleştirilen ithalat ve ihracat işlemleri şu şekildedir. İhracatta daha ziyade un, şeker, demir, kereste, deterjan, bisküvi ve ham eşya, ithalatta ise kaya tuzu ve sofra tuzu ithalatı yapılmaktadır. Hakkari ilinin iki farklı ülke ile sınırı olması, doğal olarak ilin ticari hayatını derinden etkilemektedir. Ancak sınır ticareti düzeyi ve parasal boyutu mevzuat ve altyapı yetersizliğinden dolayı yeterince gelişmemiştir. Zira ilin ticari hayatında sınır ticareti önemli ve baskın bir yer tutmalıdır diye düşünülebilir. Hakkari coğrafi konumu gereği sınır ticareti için elverişli bir duruma sahiptir. Doğuda İran, güneyde Irak ile sınırları bulunan Hakkari’de, bugün faal olan ve İran’a açılan Esendere Sınır Kapısı’na ilave olarak, Çukurca ilçesindeki Üzümlü ve Şemdinli ilçesinde- 134 HAKKARİ ki Derecik’ten birer sınır kapısının Irak’a açılması yönünde çalışmalar yürütülmektedir. Derecik sınır kapısının açılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı çıkmış olup diğer işlemler devam etmektedir. Böylece bölgede ekonomik gelişimin yanı sıra sosyal bir gelişimin de hedeflendiği belirtilmektedir. Sınır kaçakçılığının önüne geçilmesi ve bölgedeki terör olaylarının etkisini azaltması açısından da düşünüldüğünde sınırların açılması önemli bir girişim olarak görülmelidir. Hakkari ilinde sınır ticareti, 1994 yılında 1.nci sınıf sınır kapısı statüsü kazanan Esendere Sınır Kapısı’ndan, 2008/14451 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından belirlenen esaslara göre onaylanan liste kapsamında yapılmaktadır (Hakkari Valiliği Brifig Raporu, 2010). 6. HAKKARİ’DE YERALTI KAYNAKLARI Hakkari ili bulunduğu jeolojik ve coğrafik konumu nedeniyle maden çeşitliliği ve rezervi yönünden fakir bir ilimizdir. İl ve yakın çevresinde yapılan çalışmalar sonucunda titan, krom, kurşun-çinko ve kükürt cevherleşmelerine yönelik bulgular ortaya çıkarılmıştır. Çukurca ilçesinde yapılan çalışmalarla 2 adet kurşun-çinko zuhuru tespit edilmiştir. Bunlardan Üzümlü (Deştan) Köyü mevkilerinde gözlenen kurşun-çinko yatağı geçmiş yıllarda işletilmiş olup, sahada eski işletmenin pasa ve cevher kalıntıları gözlenmektedir. Bu nedenle kurşun-çinko oluşumlarına yüzeyde cüruflar halinde rastlanmaktadır. Ancak son yıllarda tespit edilen yeni çinko yatakları bölgenin gelişimine katkı sağlayacaktır. Zira bölgede yapılan araştırmalar sonucunda, Türkiye’nin en büyük rezervlerine sahip karbonatlı-sülfürlü çinko yatakları bulunmaktadır. Bu yataklar oluşumu, kimyası, kaya ortamı gibi özellikleri ile Kayseri Yahyalı bölgesindeki kurşun çinko yataklarına benzer yataklardır. Bilinen çinko yatakları; Üzümcü, Meskan, Karakaya, Akaya, Demirtepe, Haksel, Deştan yatakları olup bu yataklardan şimdiye kadar 100 bin tonun üzerinde ortamlama %-30 çinko tenörlü cevher üretilmiş ve Mersin Limanına taşınarak ihraç edilmiştir. Özellikle Zap vadisi boyunca işletilen bu yataklar dışında daha doğuda Şırnak, Uludere ve Beytüşşebap civarında da benzer yatakların bulunması beklenmektedir. (M.T.A., 2005) Kurşuntepe Köyü civarında yer alan kurşun-çinko zuhuru ise damar şeklinde olup, aynı zamanda barit de içermektedir. Son yıllarda Hakkari bölgesindeki karbonat ana kayaçlı Zn-Pb cevherleşmelerine yönelik gerek özel sektör gerek üniversiteler tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda yukarıda bahsedilen Kurşuntepe ve Üzümlü (Deştan) cevherleşmeleri dışında bölgedeki diğer önemli Zn-Pb yatakları Meskantepe-Üzümcü, Karakaya ve Akkaya Zn-Pb yatakları olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bölgenin içinde bulunduğu jeolojik yapısı gereği büyük rezervli Zn-Pb yataklarının bulunması açısından önemli bir potansiyele sahip olabileceği yapılan bu çalışmalarla belirtilmektedir. Çünkü bölgenin kıvrımlı ve naplı yapısı, gömülü karbonatlı kayaçlarda gelecekte büyük rezervli sülfürlü veya karbonatlı Zn-Pb yataklarının bulunabileceğini düşündürmektedir (Hanilçi ve Öztürk, 2008). Krom oluşumlarına Yüksekova ilçesinde rastlanmaktadır. İlçede 2 adet zuhur ve bir adet terk edilmiş ocak bulunmaktadır. Yüksekova-Alakan ve Kışlacık Köyü mevkilerinde yer alan krom zuhurlarının toplam görünür+muhtemel rezervi 14.800 tondur. Alakan Köyü krom zuhurunun Cr2O3 içeriği %5.30 ile %20.55’e kadar değişmekte ve %SiO2 oranı da çok yüksek olup %13.65 ile %20.40 arasındadır. Alakan Köyü krom zuhuru tenörünün düşük ve silis içeriğinin yüksek olması nedeniyle ekonomik görülmemiştir. Kışlacık Köyü krom zuhuru ise %17.76 ile %47.75 arasında değişen %Cr2O3 içeriklerine sahip olup, silis oranı ise %1.66 ile %19.74 arasında değişiklik göstermektedir. 1967 yılında Merkez ilçe, Süngüsun ve Zakambar Dere civarında kükürte yönelik sondaj çalışmaları yapılmıştır. Çalışmalar sonucunda kükürt süblimasyonu ve gaz çıkışları saptanmış olup, gazların derinden geldiği sonucuna varılmıştır. Yüzey verilerine göre gömülü bir cevherleşme olamayacağı saptanmıştır (MTA, 2005). TİTANYUM (Ti): Çukurca-Taşbaşı Sahası, Tenör: %5 TiO2, Rezerv: 351 ton muhtemel+mümkün rezerv. KROM (Cr), Yüksekova-Kışlacık, Görhele ve Alakan Köyü zuhurları, Tenör: Alakan Köyü krom zuhurunun %Cr2O3 içeriği %5.30 ile %20.55’e kadar değişmekte ve %SiO2 oranı da çok yüksek olup %13.65 ile %20.40 arasındadır. Kışlacık Köyü krom zuhuru ise %17.76 ile %47.75 arasında değişen %Cr2O3 içeriklerine sahip olup, silis oranı ise %1.66 ile %19.74 arasında değişiklik göstermektedir. Rezerv: 14.800 ton görünür+muhtemel rezerv. (M.T.A., 2005) KURŞUN-ÇİNKO (Pb-Zn), Çukurca-Deştan Köyü sahası, Tenör: %4.18-8.9 Pb ve %37.54-45.57 Zn (2 örneğe ait analiz sonucu) Rezerv: Zuhur olduğundan rezerve yönelik çalışma yoktur. ÇukurcaKurşuntepe Köyü sahası, Tenör: %0.15 Pb ve %13.8 Zn (1 örneğe ait analiz sonucu). (MTA, 2005). KÜKÜRT (S), Singüsun (Güde) ve Zakambar (Zevnik) Sahaları Kükürde yönelik jeoloji etütleri yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda kükürt süblimasyonu ve HAKKARİ EKONOMİSİ gaz çıkışları saptanmış olup, gazların derinden geldiği sonucuna varılmıştır. Yüzey verilerine göre gömülü bir cevherleşme olamayacağı saptanmıştır. (M.T.A. 2005) JEOTERMAL, Sarıtaş, Gölebakan’da 39,2-53,7 ˚C sıcaklıkta ve 0,07 lt/sn debili jeotermal kaynak bulunmaktadır (MTA, 2005). 7. HAKKARİ’DE ULAŞIM 7.1. Karayolu Medeniyetin en önemli belirleyicilerinden biri olan yollar, aynı zamanda bölgesel ve ulusal boyutta ekonomik gelişmişliğinde göstergesidir. Hakkari’nin ekonomik anlamda kalkınması için her şeyden önce ulaşılabilir olması zorunludur. Bu nedenle yapılması gereken yolların çoğaltılması ve yapılmışların ise rehabilite edilmesi olacaktır. Şayet bu gerçekleşirse yakın zamanda Hakkari yalnızca Türkiye’nin diğer illeri ile değil hemen doğusunda ve güneyinde kalan 135 İran ve Irak ile de etkili bir işbirliği içine girebilir. Bu durum beraberinde kalkınma ve dolayısıyla Türkiye ekonomisine katkı sağlayacaktır. Hakkari ili sınırları içerisindeki karayollarının özelliklerine bakıldığında, toplam 575 km uzunluğa sahip (2010) karayollarının, 263 km sinin (%45,7) asfalt yollardan oluştuğunu görülmektedir (Karayolları Bölge Müd.). Hakkari’nin diğer illerle olan bağlantısı iki ana yol üzerinden yapılmaktadır. Ancak yolcu ve yük taşımasında ağırlıklı olarak kullanılan yol Hakkari-Van karayoludur. Hakkari’nin genel olarak kuzeyine düşen bu yol Hakkari-Başkale-Van üzerinden devam ederek, Hakkari’yi diğer bölgelere bağlamaktadır. Diğer yol ise, Güneyde Uludere üzerinden Şırnak’a bağlanan kara yoludur. 7.179 km²’lik bir alandan oluşan Hakkari ili için karayolu ağı yetersiz ve standarttı düşüktür. Ancak kırsal alanlardaki yol ağı özellikle KÖYDES gibi projelerle rehabilite edilmekte ve birçok yolun asfaltlanması çalışmaları devam etmektedir. 136 HAKKARİ Hakkari, gerek yeryüzü şekilleri ve gerekse iklim şartlarının yarattığı büyük olumsuzluklara rağmen son dönemde gerçekleştirilen büyük ölçekli altyapı yatırımları sayesinde karayolu ulaşımında önemli gelişmelere sahne olmuştur. Mevcut yolların bölünmüş yola dönüştürülmesine yönelik çalışmalar aralıksız sürdürülmektedir. İlin iki önemli çıkış güzergâhı olan Hakkari-Van ve Hakkari-Şırnak karayolları üzerindeki bölünmüş yol çalışmaları tamamlandığında ulaşımda ciddi rahatlama sağlanacaktır. Ayrıca yapımı devam eden Hakkari-Berçelan-Van güzergahı, Hakkari’yi Van’a bağlayan daha kısa bir alternatif hat olacaktır. Yüksekova ilçesi Esendere Beldesindeki sınır kapısı ise bölgenin İran’a açılan kapısıdır. Bu kapıdan İran’ın özellikle Urumiye, Tebriz, Hoy, Mahabat gibi kentlerine çok kısa sürede ulaşmak mümkündür. OTOYOL ___ DEVLET YOLU 216 İL YOLU 359 TOPLAM 575 Tablo 17: Hakkari İli Yol Ağı (km) (Kaynak: Karayolları Genel Müdürlüğü 2010). Hakkari ilinde dağların geniş yer kaplaması burada demiryolu kurulmasını engellemiştir. Yol yapım maliyetlerinin de fazla olmasının sebebi yine engebedir. Buna rağmen bölgede ulaşımın geliştirilmesi için daha aktif çözümler üretilmeye çalışılmaktadır. Yüksekova ilçesinde Temmuz 2010’da temeli atılan havaalanının yapımı devam etmektedir. Havaalanının 2013 yılının başlarında faaliyete geçerek hava trafiğine açılması planlanmaktadır. Zira Hakkari’de başta ekonomik olmak üzere sosyal yaşamın geliştirilmesi için öncelikle karayolları ulaşımının iyileştirilmesi ve halen plan aşamasında olan Yüksekova havaalanı çalışmasının bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Şüphesiz karayollarının iyi niteliklerde olması yanında, kullanılan araçlarında nitelik ve nicelik yönünden iyi durumda olması da önemli bir değişkendir. Bu açıdan Hakkari’de kullanılan araçların sayısal durumlarına ve özelliklerine bakıldığında il genelinde 8310 tescilli aracın bulunduğunu görülmektedir (TUİK, 2010). Bu araçlardan özellikle şehir merkezinde ulaşımı sağlayan 8 hattı bulunan otobüsleri ve 7 duraktan hareket eden minibüsler şehir içi toplu taşımayı gerçekleştirmekteler. İlçe, bucak ve köylerden her gün Hakkari’ye yaklaşık 200 araç giriş yapmakta ve her seferinde 12-15 arasında yolcu taşımaktalar. İlçe merkezlerine 2, köylere ise 1’er sefer yapılmaktadır. HAKKARİ’DE TURİZM HAKKARİ İLİNDE TURİZM Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU Hakkari ili başta ekoturizm olmak üzere, kültür ve tarih turizmi açısından birçok çekiciliğe sahiptir. Ulusal ölçüde olan bu değerler uzun yıllar ihmal edilmiş ve kalkınmanın aracı olarak görülmemiştir. Oysa dünyanın birçok bölgesinde, gerek ulusal ve gerekse yerel ölçüde turizm teşvik edilmiş ve kalkınmanın aracı olarak kullanılmıştır. Dünya ekonomisinde önemli bir yeri olan turizm sektörü hızla gelişmekte ve değişmektedir. Bu durum Hakkari gibi doğal değerleri bünyelerinde barındıran alanlar için bir fırsattır. Dolayısıyla İran ve Irak gibi iki farklı ülke ile sınırı bulunan ve aynı zamanda sıcak-samimi insanların yaşadığı bir coğrafya olan Hakkari, planlı bir yaklaşımla turizmi önemli bir sektör haline getirebilir. Ancak bu doğal görüntüsünün ve kadim geçmişinin Hakkari’ye kazandırdığı çekiciliklerin yanında, yine coğrafyasından kaynaklanan birtakım sınırlılıkları da bulunmaktadır. Bu sınırlılıklardan biri ve belki de turizm açısından en önemlisi ulaşılabilirliktir. Hakkari için en önemli sorun bu konuda ortaya çıkmaktadır. Zira bir turistik yöredeki ulaşım sistemleri ve ulaşım ağı, fiziki mesafe o yörenin turistik talebinin artışında en önemli unsurdur. Çünkü fiziksel uzaklık uluslararası turizmi caydırabilir ve/veya azaltabilir. Dolayısıyla denilebilir ki turizm, ulaştırma faktörü olmadan gerçekleşemez. Bu nedenle turizm, bir ülkenin ulaştırma ağı ile yakından ilgili bir sektördür. Yerli ve yabancı turistlerin bir yere yoğun olarak seyahat etmeleri ve orada konaklamalarının en önemli şartı destinasyonun ulaşılabilirlik olanakları ile doğrudan ilgilidir (Toskay, 1989). Bu noktada yapılması gereken ulaşılabilirlik faktörünü dikkate alarak Hakkari’deki turizm çeşitlerini özellikle geliştirilebilir olanları doğru tespit etmek ve ulusal – uluslararası boyutta pazarlama stratejilerini bu eksende geliştirmek olacaktır. Çünkü maceracı ve seçkin turist grupları için mesafe ve maliyet önemli değil asıl belirleyici atraksiyon motivasyonunun derecesidir. Bu bağlamda ilde var olan turizm çekicilikleri doğru turist tipi ve doğru pazar stratejisi ile ele alınırsa ilin ekonomik evirilmesine katkı sağlayacaktır. Hakkari eğitim, sanayi, altyapı ve istihdam göstergeleri açısından Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Şehirleşme oranının %53’lerde, sanayi işkolunda çalışanların toplam istihdama oranının 81 il içinde 80. sırada ticaretin 79. sırada yer aldığı, okuryazar nüfus oranının %70 olduğu ve daha eklenebilecek onlarca olumsuzluğun bulunduğu ilde turizm özelliklede bölgenin şartlarına uygun bir çıkış olabilir. Türkiye’nin İran ve Irak’la sınırı olan Hakkari binlerce yıldır sürekli bir yerleşme alanı olarak kullanılmaktadır. Geveruk vadisinde yer alan mağara resimleri (prehistorik dönem) ilin yerleşme tarihi hakkında bilgi vermektedir. Yerleşme tarihinin bu denli 140 HAKKARİ eskilere gitmesi özelikle tarihi ve kültürel değerlerin hem nitelik hem de nicelik olarak zenginleşmesine neden olmuştur. Şüphesiz bu durum özellikle ilin yaşam şekli ve davranışsal özeliklerinin bir ürünü olduğu gibi, folklorik değerlerin ortaya çıkmasında, belirleyici rol oynamıştır. Bugün dünyada var olan turist çeşitleri içinde sınır tanımayan ve her türlü kültürel birikime tanıklık etme ve bir şekilde onlarla etkileşimde bulunma ve yaşama eğilimi içinde olan turistler için Hakkari’nin bu zenginliği ilde turizmin geliştirilmesi için önemli bir fırsattır. Ancak yerleşme tarihinin bu denli eski ve kültürel çeşitliliğin ise oldukça zengin olmasına karşın ildeki turist sayısı, turizme ilişkin bütün diğer bileşenler ve dolayısıyla ilde yarattığı katma değer ilin toplam ekonomisi içinde bir anlam ifade etmemektedir. İlin genel coğrafik yapısına bakıldığında ilin %87,6’sının dağlık %10,3’ünün platoluk %2,1’inin ovalık olduğu görülmektedir. İlin ortalama yükseltisinin fazla olmasının yanında iklim koşularının da yer yer elverişsiz olması başta tarım olmak üzere sanayi ve ticarete yönelik her türlü girişimi olumsuz etkilemekte ve bu anlamda gelişme stratejisini belirleme imkânı tanımamaktadır. Dolayısıyla turizm, özellikle de ilin şartlarına uygun turizm çeşitlerinin geliştirilmesi başta diğer ekonomik sektörleri destekleyici bir özellik göstereceği gibi, emek yoğun bir sektör olması nedeniyle istihdam ve ekonomik kazanç da sağlayacağı muhakkaktır. Şüphesiz bu durumun sürdürülebilir olması için turizm altyapısı ve kentsel altyapı- ların da bunu desteklemesi gerekmektedir. Çünkü istihdam oluşturmanın tam potansiyelinden yararlanmak ve bölgesel-yerel kalkınma hedeflerine ulaşılmak isteniyorsa turizmin gelişmesinde altyapı önemli bir bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu durumlarda turizmin yaygınlaşmasını destekleyen kamu altyapısı diğer kentsel ve bölgesel gelişme amaçlarına da hizmet edebilecek ve dolayısıyla turistlere olduğu kadar yerel toplumlara da fayda sağlayacaktır (Türsab, 2002). Turizm olgusunun ortaya çıkışı ve bu günlere gelişi (19. yüzyılda başlayan) farklı bölgelerin doğal ve tarihsel güzelliklerini görmek ve kültürlerini yakından tanıma düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu düşünce turizm olgusunun gelişmesinde olduğu gibi turistin gideceği ülkeyi seçmesinde de belirleyici rol oynamıştır (Alaeddinoğlu, 2006). Birçok dünya ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de doğal ve tarihsel alanlar korunmak suretiyle, turistlerin kullanımına açılmaktadır. Turizm amaçlı kullanılan bu alanlar, turistlere farklı destinasyonların doğal ve tarihi zenginliklerini görme ve farklı kültürleri tanıma zevk ve heyecanını tattırmaktadır. Bu anlamda Hakkari, coğrafi konumu, doğal zenginliği, tarihsel geçmişi ve zengin kültürel birikimiyle yerli ve yabancı turistlere önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatları önemli kılan birçok çekicilik vardır. Ancak bu çekiciliklerin bir kısmı, ilin birçok değişkeni dikkate alındığında gerek turist tipi HAKKARİ’DE TURİZM 141 Buzullarda oluşan tünel ve gerekse pazar ilişkisi bakımından geliştirilebilir olmasına karşılık bir kısmı yalnızca destekleyici bir fonksiyon üstlenmektedirler. Dolayısıyla bu noktada geliştirilebilir turizm çeşitlerinin doğru tespit edilmesi ve bunlara göre bir yapılanmanın oluşturulması gerekmektedir. Zira dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de alternatif turizm arayışları hız kazanmaktadır. Son yıllarda doğal, tarihsel ve kültürel çekicilikler lehine olan gelişmeler, var olan bu değerlerin daha dikkatli kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Örneğin Türkiye’ye kültür turizm kapsamında gelen turist sayısı, 1993 yılında %9,8 iken bu oran 1996 yılında %12.42’ye yükselmiştir. (Ertuğrul. 1998) 2001 yılında ise bu oran %8,1 olarak gerçekleşmiştir (Kültür ve Turizm Bak. 2001). Birçok ülkede yapılmış olan anketlerde ortaya çıkan sonuç, turizmin yeni gözdelerinin doğal, tarihi ve kültürel çekicilikler olduğu yönündedir. Deniz, güneş ve kum üçlüsüne bağlı olarak gelişen ve kitleleri etkileyen turizm olgusu, günümüzdeki turizm eğilimleri doğrultusunda, alternatif arayışlar içine yönelmişlerdir (Alaeddinoğlu, 2006). Bu anlamda dünyanın en hızlı gelişen turizm çeşidi- nin doğa temelli turizm olduğu birçok bilim insanının ortak görüşüdür. Zira dünya turizm endüstrisinin 2000 yılı itibarı ile %7’sini oluşturan ve yaklaşık yılda %10 ile %30 arasında bir artış kaydeden doğa temelli turizm, yakın geleceğin en önemli turizm hareketlerinden biri haline gelecektir. Bu turizm çeşidinin ülkemizde gelişebileceği mekânlardan biri hiç şüphesiz ki Hakkari ilidir. Bu noktada Hakkari incelendiğinde, konaklama ve geceleme sayısını sınırlayan tur yaratan çekiciliklerin hâkim olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle Hakkari’de bu güne kadar gerek turizm altyapısı ve gerekse tercih edilen turizm çeşidi açısından genel eğilim tur yaratan çekicilikler üzerinde yoğunlaşmıştır. Şüphesiz bu durum ilde gerçek anlamda turizmin gelişmesini olumsuz etkilemiş ve turizmden elde edilecek çoğaltan etkinin sınırlı kalmasına neden olmuştur. Oysa planlı bir yaklaşım sergilenmesi koşuluyla ildeki turizm çeşidinin doğa temelli turizm olduğu ortaya çıkacak ve bundan sonraki stratejik yapılanma ve geliştirme çalışmalarının bu eksende gerçekleştirilmesi gereği ortaya konacaktır. 142 HAKKARİ Ancak Hakkari’deki turizm çeşitliliği doğa temelli turizmin dışında tarihi ve kültürel turizmin gelişmesine de olanak tanımaktadır. Dolayısıyla genel yapılandırma, yani geliştirilecek turizm çeşidi, turist profili ve pazar ilişkisi her ne kadar doğa temelli turizm üzerine oturtulacak ise de, tarih ve kültür turizminin de Hakkari de geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü bir bütün olarak Hakkari, tarihi ve kültürel turizm açısından oldukça önemli sayıda fırsat sunmaktadır. Bilindiği üzere dünyada eğitim ve sosyal refahın artmasına paralel olarak ortaya çıkan yeni entelektüel insan tipi, geçmişin tarihsel birikimini ve yaşatılan kültürel değerlerini öğrenmek ve araştırmak eğilimi içine girmiştir. Bu eğilim dünyada hızla gelişen bir turizm çeşidi olan kültürel turizmin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan bu yeni turizm çeşidi, Hakkari gibi tarihi geçmişi zengin olan iller için bir turizm çeşitliliği yaratmış ve turizmi hem alana hem de zamana yayarak turizm altyapısının verimli kullanılmasını sağlamıştır. Bu turizm çeşidinin başlıca çe- kicilikleri, eski uygarlıklara ait sanat eserleri, müzeler, tarihi yapıtlar ve tarihi sit alanlarıdır. Bu çekiciliklere sahip birçok il, özellikle turizm endüstrisinin gelişmekte olduğu iller, tarihi geçmişlerinden kalan mirası, turizm endüstrisinde temel turizm çekicilikleri olarak kullanmaktadırlar (Alaeddinoğlu, 2006). Bu anlamda Hakkari ili zengin sayılacak oranda tarihi ve kültürel değerlere sahiptir. Ancak bu tarihi ve kültürel turizm değerleri ilde turizmin gelişmesini tek başına sağlayamayacağı gibi fark yaratan turizm alternatifleri de oluşturamayacaktır. Dolayısıyla ili ziyaret eden turist sayısını artırmak ve daha önemlisi gelen turistlerin konaklamasını sağlamak ya da diğer bir ifadeyle turistlerin kalış sürelerini uzatmak için ekoturizmin harekete geçirilmesi zorunluluğu vardır. Çünkü kültür turizmi içinde ele alınan tarihi değerlere (Cami, Kilise, Han, Köprü, Kale vb.) yönelik turizm hareketi turistleri Hakkâri’ye çekmede yeterli olmayacaktır. Bu nedenledir ki ilde turizm adına asıl motivasyonu sağlayacak turizm şekli ekoturizmdir. Ayrıca Hakkâri’de ele alınması gereken diğer önemli turizm şekilleri ise, kırsal turizm ve kış turizmidir. Kış sporları açısından uygun fırsatlar sunan Hakkari, özellikle kayak sporu açısından ülkemizin en iddialı sporcularını yetiştirmektedir. Alp disiplininde Hakkari, kuzey disiplininde ise Yüksekova ilçesinde milli takımımızda yarışan çok sayıda kayakçı yetişmektedir. Bu potansiyelden ve doğal şartların sağladığı imkânlardan hareketle Hakkari merkezinde 12 km mesafedeki Merga Büte mevkiinde bir kayak tesisinin yapımı planlanmıştır. 2011 yılı içerisinde kayak evi, pistler ve teleskinin yapımı sağlanarak yaz mevsiminin başlarına kadar kayak sporunun yapıldığı bir tesis ülkemize kazandırılacaktır. 1. HAKKARİ’DE TURİZM ÇEŞİTLERİ 1.1. Hakkari’de Ekoturizm Hakkari’de geliştirilmesi gereken ilk turizm çeşidi ekoturizmdir. Çünkü il bu anlamda oldukça zengin ve farklı turizm çeşitlerini bir arada sunabilmektedir. Zira bir turizm bölgesinde seyahat amacının önemli bir kısmı doğal değerlerle ilişkilidir. Bu değerlerin miktar ve kalitesi turizmin gelişmesini önemli bir şekilde etkilemekte ve turistlerin o bölgeyi ziyaret etmeleri için bir çekim gücü oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, doğal çekicilikler günümüz dünyasında turist eğilimlerinin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Vahşi hayat, akarsu, göller, dağlar, bitki örtüsü, mağaralar, travertenler, vadiler, peribacaları, çağlayanlar ve kırlık yerler gibi atraksiyon motivasyonları ekolo- HAKKARİ’DE TURİZM jik turistlerin ilgilerini oldukça çok çekmektedirler. Hakkari ilinin yeraldığı doğal mekân, görsel açıdan ülkemizin en zengin sahalarından biridir. Bu sahada, özellikle ekolojik turistlere (macera turisti) hitap edecek çok çeşitli etkinlik imkanları (çekicilik) mevcuttur. Bunlar, arazi yürüyüşleri, kuş izleme gezileri, vahşi yaşam, dağa tırmanma, botanik araştırmaları, doğa fotoğrafçılığı, balık avcılığı, kampçılık, nehirde sal gezileri, kayak, trekking, bisiklet gezileri, kelebek yakalama, atla geziler, arkeolojik araştırmalar, mağara gezileri, öküz arabaları ile seyahat gibi atraksiyonlar sayılabilir. Çünkü ekolojik turistlerin aradığı, fiziksel aktivite, doğayla baş başa kalmak, yeni yaşam tarzları, macera yaşama, mümkün olduğunca çok şey görebilme, benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışma gibi motivasyonların var olduğu çalışma sahamız, bu konuda ekolojik turizmin gelişmesi için ciddi bir mekandır. Bu bağlamda Hakkari’nin doğal değerlerini bilimsel çalışmalarla planlı bir şekilde ortaya koyar ve bunları tanıtıcı broşür, doğal değerler haritası, yürüyüş parkurları ve iyi eğitim almış rehberlerle tamamlarsak bu alanda alt ve üst yapıyla da doğru orantılı olarak sürdürülebilir bir sektör yaratabilir. Çünkü Hakkari ziyaret edilmeye değer çekiciliklerin yoğunluğu, eşsizliği, farklılığı ile turistler için önemli bir doğal turizm merkezi olabilir. Başlıca ekoturizm çeşitleri; Dağlık Alanlar: Turizm destinasyonunun belirlenmesinde coğrafi görünüm büyük önem taşımaktadır. Coğrafi görünümün önemli belirle-yicilerinden biri şüphesiz ki, dağlık alanlardır. Alp Himalaya dağ sistemi üzerinde yer alan Hakkari gerek flora ve gerekse fauna açısından oldukça zengin dağ ve sıradağlara sahiptir. Bu özelliği sayesinde Hakkari dağ yürüyüşleri ve tırmanışları açısından önemli bir potansiyeli bünyesinde barındırmaktadır. Bu potansiyel planlı bir yaklaşımla değerlendirilirse turizm olgusu içerisinde önemli bir yere sahip olacak ve başta turizmin çeşitlenmesine katkıda bulunacağı gibi, arz kapasitesinin gelişmesine ve ilin ekonomisine ve sosyal yaşamına da katkıda bulunacaktır. Hakkari genelinde oldukça geniş alanları kaplayan dağlar, gerek dorukları hedefleyen dağcılar gerek rekreasyonal amaçlı geziler ve gerekse bilimsel amaçlı geziler için her türlü atraksiyona sahiptirler. Bu dağların başlıcaları; Cilo (4.168 m), Sandil (3.818 m), Mordağ (3.810 m), Karadağ (3630 m), Geverok (3680 m) ve Sümbül (3.250 m)’dir. Turizm aktiviteleri açısından birinci derecede önemli olduğunu düşündüğümüz yukarıdaki dağların, turizm altya- 143 pısı noktasında maalesef başta ulaşım ve konaklama olmak üzere birçok sıkıntısı bulunmaktadır. Ancak birer çekicilik olma noktasında turistlerin atraksiyon motivasyonlarını gerçekleştirebilecek özelliklere sahiptirler. İlde planlı bir yaklaşımla gerçekleştirilecek turizm ve kentsel altyapı sayesinde birçok doğaya yönelik aktivite artacaktır. Bu aktivitelerin başlıcaları tırmanış, doğa yürüyüşü (trekking), veya kamplı yürüyüşler (backpacking) şeklinde sıralanabilir. Dağlık bölgelere, ulaşılması zor yüksekliklere tırmanmayı ya da ulaşmayı amaçlayan bir spor olan dağcılık özellikle ülkemizde 3.000 metrenin üzerindeki yaklaşık 300 dağı amaçlamaktadır (http://dksk. styxstudios.com/dksknedir/dksknedir.php). Ancak bu dağların büyük çoğunluğu ve belki de dağcılar açısından en anlamlı olanlar, Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde kalan Ağrı, Cilo ve Süphan gibi dağlardır. Özellikle son yıllarda ülkemizde yaşanan kitle turizmindeki hızlı çıkış, önümüzdeki süreçte bir şekilde dağlara ve doğaya yönelişi beraberinde getirecektir. Bu anlamda tırmanış, doğa yürüyüşü (trekking) veya kamplı yürüyüşler (backpacking) daha çok ilgi ve talep göreceklerdir. Turizm Bakanlığı ülkemiz ölçeğinde bu potansiyeli görmüş olacak ki, yürüyüş rotaları ve mola noktaları belirlemektedir. Ancak bu alanlar içinde tırmanış hariç doğa yürüyüşü ve kamplı yürüyüşler programına Hakkari ili güvenlik sorunları ne- 144 HAKKARİ deniyle alınamamıştır. Önümüzdeki süreçle birlikte gerçekleşecek güvenlik sorunlarının çözümü ve altyapı çalışmaları Hakkari’yi bu anlamda lider illerden biri yapacaktır. Ancak günümüzde çıkılmasına izin verilmeyen Cilo, gerek ulusal ve gerekse uluslararası etkinliklerde tırmanış amaçlı kullanılabilir. Hakkari şehrinin güneydoğusunda yer alan dağ oldukça görkemli bir görünüme sahiptir. Zirve bölümünde sirklerin ve buzul göllerinin yer aldığı Cilo dağı yalnızca tırmanış sporları için değil aynı zamanda bilimsel amaçlı tırmanışlarda da kullanılabilir. Bu amaçla yapılan ilk çalışmalardan birisini 1946 yılında bir coğrafyacı bilim insanı olan Reşat İZBIRAK ve ekibinin gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu dağlar üzerinde, buzullar, buzul gölleri ve çok çeşitli yaban hayvanları bulunmaktadır. Birer doğa harikası olan bu alanların kış sporları ve rekreasyonel faaliyetler içinde uygun olduğunu söylemek mümkündür. Dağcılık sporuyla uğraşanlar için her türlü imkanı, üstelik yardımcı ekipman ve alet kullanmaksızın sunan bu dağ önemli bir turizm değeri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca tırmanıcılar için sunmuş olduğu farklı zorluk derecelerine bağlı güzergâh tercihi ve yanında doğal peyzaj açısından sunmuş olduğu güzellikler ayrıca bir zenginlik olarak adlandırılabilir. Cilo Dağı, Merkez ilçeye 37 km uzaklıktadır. Bu yolun 20 km motorlu araçlara, 17 km ise katırla ve ya da yaya olarak aşılabilmektedir. Cilo Dağı’na, bir de Yüksekova, üzerinden gidilmektedir. Sat Dağı’na ulaşım ise yine Yüksekova üzerinden, 23 km’si motorlu araçlarla 8 km’si yaya olarak ya da atla sağlanmaktadır. Şemdinli Geverek Yaylasındaki göller bölgesi ve Bay Gölü’ne ise ulaşım, 150 km’lik otomobil, 15 km’lik yaya yoluyla sağlanabilir. Merkez İlçenin kuzeyindeki Karadağ üzerinde yer alan Seyithan, Golaşın ve Golan Gölleri ile Berçelen yaylası da ilin görülmeye değer yerlerindedir. Merkez İlçeden Berçelan Yaylası’na 18 km’lik otomobil, 2 km.lik yaya yoluyla ulaşılabilmektedir (İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2009). HAKKARİ’DE TURİZM 145 Akarsular: Akarsuların da denizler ve göller gibi başlıca çekicilik kaynağı suyun yarattığı estetiktir. Yer şekilleri (kanyon ve benzeri), bitki örtüsü ve çağlayanlarla artan bu çekicilik doğa turizmine konu olurken, insanın akarsu kıyılarında yarattığı kültürlerin kalıntıları kültür turizminin ilgi alanı içine girmektedir (Doğaner, 2001). Hakkari denince akla ilk gelen akarsu şüphesiz Zap suyudur. İlde mevcut akarsular Zap suyu hariç su sporları açısından çok elverişli değildir. Ancak Zap suyu başlı başına önemli bir turizm çekiciliği ve su sporları için uygun bir özellik göstermektedir. Akarsu üzerinde rafting, kano ve nehir kayağı gibi su sporlarının yapılması mümkün olduğu gibi, akarsuyun içinden aktığı vadinin görsel açıdan ortaya koyduğu şekiller ise tam bir açık hava müzesi durumundadır. Yaz ayları boyunca su sporları açısından uygun olan bu akarsu özellikle yağışların bol düştüğü ve eriyen karların da desteklediği bahar aylarında rafting ve kano sporları için çok daha fonksiyonel olabilmektedir. Bununla birlikte Zap suyu boyunca gelişmiş dik ve derin vadiler hem seyir hem de macera arayan turistlere fırsatlar sunması açısından oldukça ilgi çekicidir. 146 HAKKARİ Zira doğal peyzajın en renkli olduğu mekânlardan biri olan Zap Suyu Vadisidir. Özellikle yamaçlardan yuvarlanarak düşen kaya parçalarının oluşturduğu doğal köprüler şeklindeki oluşumlar ki yöre halkı tarafından Şeytan Köprüleri olarak anılırlar, vadiye ayrı bir güzellik katmıştır. Vadinin Merkez İlçeyle Irak sınırı arasındaki kalan bölümünde çok özgün, bir eşi bulunmayacak güzelliği vardır. Vadinin 39’uncu km’sinde Şine kayalıklar yer almaktadır. Şine yöresinde Beytüşşebap’a giden yolun 110 km’sinde ise Melise Suyu ile Çeman Düzlüğü ve koruluğuna ulaşılır. Bu yöre de yeşilliği ile ilin ilginç yörelerinden biridir. Ayrıca Hakkari’nin girişinde yöresel olarak Depin olarak adlandırılan Zap Suyu üzerindeki köprünün hemen berisinde Helil Deresi ve Vadisi, yeşillikler içerisinde, sakin bir dinlenme alanı olarak gelişmektedir. Alabalık üretme çiftliği, alabalık lokantaları, dere kenarında Nasturiler’den kalma Helêl Kilisesi ile ceviz ağaçları ve yeşillikler burayı özellikli kılmaktadır. Gerek Hakkari’ye gelenler, gerekse Çukurca ve Şırnak’a doğru devam edenler burada çoğunlukla mola verirler. Yine Hakkari’ye 20 km kala bugün Kırıkdağ olarak adlandırılan, eski adı Dez olan bir vadi bulunmaktadır. Vadiden akan Avaspi suyu, buzullardan kopup gelen coşkulu akışıyla köpük köpük beyaz bir hal alır. Vadi içindeki, bazen yayan bazen araçla ulaşılan kiliseler doğayla tarihi birleştirmektedir. Bura- HAKKARİ’DE TURİZM dan yaylaya ve Cehennem Vadisi’ndeki buzullara da gidilebilir. Bu defa yolculuk yaya olarak devam eder. Sulak Alanlar ve Kuş Gözlemciliği (Ornitoloji): Doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporu olan kuş gözlemciliği aynı zamanda sağlıklı bir çevrenin de en iyi göstergesidir. Olağanüstü doğal güzellikleri ve sergiledikleri doğal yaşam çeşitliliği açısından her zaman insanları kendilerine çekmiş olan bu alanlar, son yıllarda turistlerin ve özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedirler. Hakkari sulak alanlar konusunda büyük bir potansiyele sahip olmasa bile Yüksekova Nehil çayı üze- 147 rinde uzunluğu 40 km, genişliği 15 km’yi bulan ve tabanı 2.000 m’ye yakın bir yükseklikte olan Gevar ovası içinde yer alan sulak alan (Nehil sulak alanı) diğer doğa temelli turizm çeşitlerini destekleyecek bir fonksiyon üstlenebilir. Çünkü söz konusu sulak alan, zengin bir floraya sahip olduğu gibi erguvanı, balıkçıl, saz ve çayır delicesi, toy, turna gibi nadir kuşların burada üremesine izin vermesi yanında, pelikan ve flamingo gibi kuş türlerinin de göç mevsiminde konaklamalarına fırsat vermektedir. Göller: Göller konusunda şanslı olmayan il destekleyici fonksiyonunun ötesinde bir özellik gösteremez. Bununla birlikte özellikle bilimsel ve macera turistleri için il’de bulunan çok sayıdaki buzul gölü ve 148 HAKKARİ krater gölü turistler için muazzam fırsatlar sunmaktadır. Bu göllerin başlıcaları, Karadağ üzerindeki krater gölü ve Cilo-Sat dağları üzerindeki buzul gölleridir. Bu göllerin en büyüğü Bay gölüdür. Alpin bitki örtüsü ile çevrili bu göle buzul dilleri sarkmıştır. Uzunluğu 4 km’ye kalınlıkları 30-40 m ve yer yer 100 m’ye ulaşan bu dilleri çok farklı görüntüler sergilemektedir. Merkez ilçede Karadağ eteklerinde de manzaralı göller bulunmaktadır. Bunların en önemlileri; Seyithan, Golaşin ve Golan gölleridir (Hakkari İli Çevre Raporu, 2005). Çağlayanlar: Oluşum, yükseklik ve su miktarının farklılığı nedeniyle birbirinden farklı görselliğe sahip olan çağlayanlar bulunduğu yerin turizm çekiciliği olarak doğa turizminin konusu içine girerler (Doğaner, 2001). Hakkari’de var olan çağlayanlar tek başlarına bir turizm çekiciliği olma özelliğine sahip değildirler. Ancak bununla beraber ildeki çağlayanlar atraksiyon motivasyonunu sağlamada ve suyun getirdiği fırsatları çeşitlendirmede birer destekleyici özellik gösterebilirler. Başlıcaları, Kavaklı ve Ağaçdibi şelaleleridir. HAKKARİ’DE TURİZM Flora: Doğa temelli turizm talebini yaratma noktasında flora önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu çevrenin hiç şüphesiz nitelikli olma zorunluluğu vardır. Bu nedenledir ki, sürdürülebilir turizm için, bölge ve yerel alanların doğal ve kültürel özelliklerinin korunması ve turizme açılması gerekmektedir. Bu anlamda Hakkari ili yeterli envanter çalışması yapılmamış olmasına karşılık önemli sayılacak oranda biyolojik çeşitliliğe sahiptir. İldeki yağış miktarının çeşitlilik arz etmesi yağış ve azda olsa sıcaklık değerlerindeki değişiklikler, dağlık alanlar, ovalar ve kısmen de olsa ormanlık alanlar çok sayıda endemik bitki türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hakkari’de doğal kaynak envanteri yapılmamış olmakla beraber ildeki bitki türü sayısının oldukça fazla olduğu bilinmektedir. Bunlar içinde Ters Lale (Ağlayan Lale) olarak adlandırılan bu çiçek kendine has görüntüsü ve endemik olması nedeniylebir turizm değeri olarak ön plana çıkmaktadır. Diğer bir endemik çiçek türü Yayla Çiçeği yada yöre insanı tarafından kullanılan ismi ile Sosin’dir. Fauna: Hakkari yer şekillerinin getirdiği avantaj sayesinde av hayvanları açısından zengin sayılabilecek bir potansiyele sahiptir. Özellikle dağlık alanlarda kurt, tavşan, tilki, dağ keçisi, ayı ve domuz gibi hayvanlara rastlanırken kuş türlerinin sayısı da oldukça fazladır. Özellikle av hayvanları açısından ördek, bıldırcın, keklik ve yabani hindi başlıcalarıdır. İldeki hayvan çeşitliliği her ne kadar tek başına turizmi harekete geçiren bir çekicilik olmasa da diğer doğa temelli turizm türlerini destekleyecek niteliktedir. Mağara ve Kaya Resimleri: Mağaraların görsel, sportif, sağlık ve kültür açısından sahip olduğu özellikler, turizme kaynak olarak mağara turizmini ortaya çıkarmıştır. Mağara turizmi, sportif ve bilimsel amaçlı olarak mağaracıların, mağara içlerinin doğal güzelliklerini keşfetmeleri ve tanıtmaları ile başlamıştır. Türkiye’de yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır. Ancak bu güne kadar tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800’dür. Birer doğa harikası olan mağaralar açısında Hakkari ili tam olarak bilinmemektedir. Çünkü il de mağaraların tespitine yönelik kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Ancak 1938’de Cilo-Sat dağlarının Gevaruk Vadisi’nde keşfedilen ve yaklaşık 5000 yıllık olduğu varsayılan kaya resimleri, ilin bu anlamda bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Bu güne kadar tespit edilen 1179 kaya resminin yanı sıra, keşif edilmeyi bekleyen yüzlerce ve belkide binlerce kaya resminin olduğu düşünülmektedir. İldeki turizm çeşitlenmesine katkı sağlayacağı ve özellikle de seçkin turist ve macera turistlerinin 149 ilgisini çekmesi açısından bu atraksiyonun gündeme getirilmesi ve bir turizm değeri olarak ele alınması gerekmektedir. Zira geliştirilmesi gerektiğini düşündüğümüz doğa temelli turizmde özelikle mağara ve onlara ilişkin her türlü görsel zenginlik gücü önemli bir çekim olarak ele alınmaktadır. Yayla Turizmi: Hakkari başta görsel güzellikler olmak üzere, diğer birçok doğal çekiciliğinin yanında farklı mikro klima iklim bölgelerine sahip olması ve zengin kültürel yaşam sayesinde yaylacılığa ve yayla turizmine önemli bir yer ayırabilir. Bu anlamda renkliliği ve zenginliği yansıtan illerden biri olan Hakkari, doğal güzellikler, etnolojik, flora, fauna ve insan ilişkileri açısından oldukça renklidir. Bu çeşitli- 150 HAKKARİ lik, Hakkari’de yayla turizminin gelişmesine ve temel çekim araçlarından biri olarak kullanılmasına katkıda bulanacaktır. İldeki en önemli yayla Hakkari’ye 18 km uzaklıkta yer alan Berçelan yaylasıdır. Yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettikleri, geleneksel kara çadırları ile yaşadıkları bir yerdir. Berçelan yaylasının batısında bulunan Golan yaylası diğer önemli bir yayladır. Kış sporları açısından da elverişli olan Golan yaylasına 15 km.lik bir yolla ulaşılmaktadır. Benzer şekilde CiloSat dağlarındaki yaylalar da yaylacılık turizmi adına kullanılabilecek özelliklere sahiplerdir. İl merkezine 37 km uzaklıkta olan bu yaylalar diğer doğa temelli turizm olanaklarını sunmaları adına da kullanılabilir bir özellik göstermektedir. Son yıllarda doğal güzellikleri ve daha da önemlisi sosyal etkinlikleri ile ön plana çıkan yaylalar önemli bir atraksiyon olarak ka- bul görmekteler. Ülkemizin bazı bölgelerinde oldukça gelişen ve hatta ulusal ölçekte önemli sayılacak katılım sağlanan birçok yayla turizm bölgesi vardır. Bu bağlamda Hakkari ili sınırları içinde bulunan potansiyel yayla turizm alanları uzaklık, ulaşım imkânlarının yetersizliği, sosyal istikrarsızlık, uzun süreli konaklama işletmelerinin olmayışı, altyapının bulunmayışı ve hatta günü birlik rekreatif faaliyetler için dahi yetersiz oluşları nedeniyle değerlendirilememişlerdir. Ancak ilde gerçekleştirilecek planlı ve toplu bir turizm yapılanması ile bu çekicilikler gerekli yatırımlar yapılmak suretiyle değerlendirilebilir. Av Turizmi: Estetik ve turistik yönleri ile bir rekreasyon turizm şekli olarak insanların gereksinimlerine yanıt veren av turizmi, birçok turizm destinasyonu için konaklama imkânı yarattığı için önemli bir turizm çekiciliğidir. Orman Bakanlığınca A Grubu HAKKARİ’DE TURİZM seyahat acentelerine verilen av turizmi izin belgesi ile birçok ilde avcılık turizmi yapılmaktadır. Bu bağlamda diyebiliriz ki doğa temelli turizm bölgesi olmaya aday Hakkari’de avcılık turizminin gelişmesi için uygun şartlar bulunmaktadır. Av kaynakları açısından önemli sayılacak bir potansiyele sahip olan Hakkari, bu potansiyelini kullanma yönünde nerdeyse hiçbir girişimde bulunmamıştır. Oysa tüm dünyada ve özellikle son yıllarda ülkemizde bir sektör haline gelmiş olan av turizmi, çekicilik olarak Hakkari’de turizmin gelişmesinde kullanılabilecek bir kaynaktır. Planlı yaklaşımla yapılacak bir düzenleme ve envanter çalışmasından sonra mevcut türlerin sayısına bağlı olarak il, av turizmine açılabilir. Hakkari coğrafi konumu ve yeryüzü şekilleri sayesinde birçok yaban hayvanına ev sahipliği yapmaktadır. Başta Hakkari – Şemdinli – Rubaruk bölgesi olmak üzere, Sümbül Dağı ve çevresi 151 Ağaçdibi köyü civarı ve diğer birçok alan av hayvanları açısından oldukça zengindir. Av hayvanları çeşitliliğine bağlı olarak ortaya çıkan bu potansiyelin diğer turizm çekicilikleri ile desteklenmesi durumunda ile ekonomik anlamda katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Çünkü avcılık, hem avlanan hayvanlardan alınan ücretler hem de ilde konaklama yaratması ve av malzemeleri işletmelerinin açılması yönündeki teşvik edici bir etkisi olması nedeniyle, önemli bir çekiciliktir. Hakkari’de dağlık ve kısmen de orman alanlarının var oluşu av hayvanlarının çeşitlenmesine neden olmuştur. Avlanan başlıca hayvanlar dağ keçisi, keklik, ördek, tavşan, üveyik, yabani tavuk, yabani hindi, tilki, kurt ve tabi ki balık (sazan ve alabalık) çeşitleridir. Bu hayvanların birden çok çeşidi vardır. Örneğin kekliğin kınalı, kum ve kaya kekliği olmak üzere üç cinsi varken, ördeğin on’un üzerinde türü vardır. Atlı Doğa Yürüyüşü Turizmi: Yüksek döviz girdisi elde edilebilecek aktivitelerden biri olan bu atraksiyon, Hakkari’nin coğrafi yapısı ve görsel güzelliği nedeniyle ilgi görebilecek bir aktivite olabilir. Ancak günümüzde il bünyesinde böyle bir aktivitenin yapılmıyor olması bir kayıp olarak görülebilir. Oysa daha öncede ifade ettiğimiz gibi turistlerin atraksiyon motivasyonlarını arttırabildiğimiz sürece veya diğer bir ifadeyle daha çok çekicilik sunabildiğimiz sürece onların kalış süresi uzatılabilir. Atlarla yapılacak olan bu turların turistlerin konaklama taleplerini arttıracağı muhakkaktır. 1.2. Hakkari’de Kültür Turizmi Kültür turizmi, bir toplumun, bölgenin veya bir grubun tarihsel, sanatsal, bilimsel veya yaşam tarzı ile tamamen veya kısmen motive olmuş yabancı bir ülkeden gelen kişilerin ziyareti olarak tanımlanmaktadır (Mccan and Ray, 2003). Swarbrooke’e göre kültür turizmi, kültürel kaynaklar üzerine inşa edilmiş bir turizm türüdür. Bu kaynaklar klasik miras ile ilgili çekiciliklerden geleneksel el sanatları, yeme ve içme, hatta geleneksel sporlar ve oyunlara kadar sıralanabilir (McGettigan and Burns, 2001). Rızaoğlu’na göre ise, insanların kültürel açıdan zengin yöreleri görmek, gittikçe kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak korumak amacıyla yapılan gezi çeşididir. Geziye katılanlar kırsal yerleşim yerlerine giderek, yerel halkın yemeklerini tatmak, halk gösterilerini seyretmek, festivallere katılmak ve eski el sanatlarını görmek isterler (Avcıkurt, 2003 :10). Bu bağlamda Hakkâri ili, kültür turistleri için birçok fırsat sunmaktadır. İlde bir kısmı geçmişte yaşanmış ve bir kısmı da günümüze kadar gelebilmiş folklorik değerler, din, dil, yaşam tarzı ve 152 HAKKARİ sanata ilişkin çok sayıda değer yer almaktadır. Bu değerlerin her biri turistleri Hakkâri’ye çekmede önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Hakkâri’de kültür turizmine konu olan çekicilikleri tarih değerler ve kültürel değerler başlığı altında ele almak doğru olacaktır. Tarihi Değerler: Geçmiş medeniyetlerin ve geçmiş çağların yaşayan fiziksel kalıntıları olarak tanımlanan tarihsel kaynaklar (Özgüç, 1998) veya anıtlar, bulunduğu zamana göre eski olan ve bir zaman aşımını ifade eden kaynaklardır. Bununla birlikte bu alanların büyük bir kısmı turizme hizmet ederler. Bu alanlar, tarihi ve turistik yerleşmeleri aynı anda bünyesinde taşırılar ve bu alanlarda tarihi eserler turizm için aktif olarak kullanılırlar (Ashwort and Tunbridge, 1990). Bütün dünyada eğitim ve sosyal refahın artmasına paralel olarak ortaya çıkan yeni entelektüel insan tipi, geçmişin tarihsel birikimini ve yaşatılan kültürel değerlerini öğrenmek ve araştırmak eğilimi içine girmiştir. Bu eğilim dünyada hızla gelişen bir turizm çeşidi olan kültürel turizmin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan bu yeni turizm çeşidi, Anadolu gibi tarihi geçmişi zengin olan ülkeler için bir turizm çeşitliliği yaratmış ve turizmi hem alana hem de zamana yayarak turizm altyapısının verimli kullanılmasını sağlamıştır. Bu turizm çeşidinin başlıca çekicilikleri, eski uygarlıklara ait sanat eserleri, müzeler, tarihi yapıtlar ve tarihi sit alanlarıdır. Bu çekiciliklere sahip birçok ülke, özellikle turizm endüstrisinin gelişmekte olduğu ülkeler, tarihi geçmişlerinden kalan mirası, turizm endüstrisinde temel turizm çekicilikleri olarak kullanmaktadırlar. Birçok Amerikalı ve Kanadalı, uzun tarihsel mirası sayesinde Avrupa’yı ziyaret etmektedirler. (Robinson, 1976). Kültürel turizmin gelişmesi bir bölgenin tarihi ve kültürel kaynaklarına bağlıdır. Tarihi ve kültürel değerleri turistlere çekici gelen Hakkâri İli, kültür turizmi kapsamı içinde ele alınacak değerler açısından oldukça zengindir. Uygarlıkların yaşadığı ve kültür mirasını devraldığı bir ilimiz olan Hakkâri’de, oldukça değerli maddi kültür birikimleri günümüze kadar gelebilmiş ve bir kısmı da keşfedilmeyi beklemektedir. Yapıldığı dönemi en iyi karakterize eden ve turistlerin her zaman büyük ilgisini çeken en temel tarihi değerlerden birisi hiç şüphe yok ki, kalelerdir. Hakkâri’de iki önemli kale vardır. Bunlardan biri, Bay Kalesidir. Kale, Hakkari merkez ilçenin güneyinde ve şehir merkezine 7-8 km uzaklıkta yer alır. 2025 m. Yükseklikteki kale sarp ve dik kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kuzey ve güney yönlerinden çıkışın olduğu kale önemli bir tarihi değer olarak turizm açısından kullanılabilir. İldeki diğer önemli kale ise, Çölemerik Kalesidir. Hakkâri kent merkezinde bulunan kale yaklaşık 150-200 m civarında bir nisbi yükselti üzerine kurulmuştur. Ancak kale birçok tahribata uğramış ve bugün için mimari dokuya ilişkin fazlaca bir bilgi bulunmamaktadır. Kale kenti tümüyle gören bir konumda olması nedeniyle turizmde kullanılabilir. Hakkâri’de kalelerin yanında diğer önemli tarihi değerler ise Camii ve Kiliselerdir. Hakkâri’de turizme konu olabilecek başlıca camiler, Üzümcü Köyü Şeyhali Camii, Çukurca Emir Şaban Camii, Çukurca Süleyman Peygamber Camii ve Hızır Peygamber Camii dir. Üzümcü Köyü Şeyhali Cami, Hakkâri merkeze bağlı Üzümcü köyünde yer alan cami, Hakkâri kent merkezine 25 km uzaklıktadır. Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km’lik stabilize bir yol ile ulaşılan Cami, aynı zamanda medrese ve tarikat yapısı özelliği ile de ilgi çekicidir. Bilindiği üzere bu tarz yapılar turizmde önem derecesi fazla olan mekânlardır. Zira özellikle bu tarz yapılar medrese ve tarikat ilişkisi nedeni ile inanç turizmine konu olmaktadırlar. İlde yer alan diğer camilerde turizmin diğer bileşenleri olarak önemli katkılar sağlayacaklardır. Camiiler yanında ilde onlarca Kilise de bulunmaktadır. Bu kiliselerin başlıcaları şunlardır. Koçhanis Kilisesi, Helil Kilisesi, Kırıkdağ Mar Salita Manastırı, Kırıkdağ Gelezo Kilisesi, Oğul - Mar Abdişo Manastırı, Oğul Bag (Göze) Kilisesi, Oğul - Azizan Kilisesi, Derav Kilisesi, Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi, Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi, Çukurca Köprülü Kilisesi, Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi, Çukurca Bey Kilisesi, Beruji Kilisesi, Miskin Kilisesi, Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi, Şemdinli Kara Kilise, Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi, Kerpil Kilisesi, Orişe Kilisesi ve Şavita Kilisesi’dir. Yukarıda adı geçen Kiliseler kültür turistleri için memnuniyeti artırmada destekleyici bir unsur olabilirler. Şüphesiz, bu Camii ve Kiliseler yalnızca birer tarihi değer olarak değil, aynı zamanda birer dinsel inanışın simgesi ve bu dinlerin ilde bugün ve geçmişte yaşandığını göstermesi adına da önemlidirler. Zira turizmin çeşitlenmesi adına kullanılan dinsel inançlar, turizm hareketlerinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Özellikle dinin toplumsal yapının temel öğesi olduğu ve toplumsal davranışların tamamına yakınının dine bağlı bulunduğu ortaçağda din, yolculukların başta gelen nedeniydi. Çeşitli dinler kutsal yerlerin ziyaretini zorunlu kılmaları da turist kabul eden bölgeler için önemli bir ekonomik hareket yaratmaktadır. Bu harekete katılan turistler için mesafe ve ücret, sınırlayıcı bir etken (ülkemizden Mekke ve Medine’yi ziyarete giden hacılar gibi) değildir. Dolayı- HAKKARİ’DE TURİZM sıyla, bu harekete katılan insanlar için asıl belirleyici ve motive edici faktör, gittikleri bölgenin duygusal atmosferi ve onlar üzerinde bıraktığı özel duygulardır. Sanat tarihi açısından türünün ender örnekleri olan ve dini açıdan kutsal sayılan ibadethanelerden bir diğer ise Medrese, Türbe ve Zaviyeler’dir. Bu dini mekânların yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmesi hem bu turizm çekiciliklerinin korunmasını hem de bu kültürel değerlerin yaşatılmasını sağlayacaktır. Hakkâri’deki başlıca Medreseler, Zeynel Bey Medresesi ve Meydan Medresesi’dir. Türbe Ve Zaviyeler ise, Kızıl Kümbet Zaviyesi ve Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi’dir. Hakkâri, tarihi değerler noktasında hem nicelik hem de nitelik açısından zengin bir ilimizdir. Hakkâri’de yer alan köprüler, su yapıları ve sivil mimari yapı örnekleri diğer önemli zenginlikler olarak ortaya çıkmaktadır. Binlerce yılı bulan yerleşme tarihine sahip ilde bir diğer tarihi değer, tarihi mezarlıklar ve mezar taşlarıdır. Söz konusu değerler, sanat tarihi açısından önemli oldukları gibi özellikle inanç turizmi açısından da değerlidirler. İldeki başlıca mezarlıklar, Kızıl Kümbet Mezarlığı, Melik Eset Mezarlığı, Kale Altı Mezarlığı, Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü Tarihi Mezarlığı, Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası Tarihi Mezarlığı ve Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü Tarihi Mezarlığı’dır. Kültürel Değerler: Hızla gelişen ekonomik bir olgu olan turizm, 21. yüzyılda çehre değiştirmekte ve giderek artan eğitim düzeyine bağlı olarak spesifik konulara ilgi duyan ekonomik gücü yüksek, turist gruplarının artmasına neden olmaktadır. Bu süreç kültür turizmi adıyla tanımlanan başlıca bir turizm türünün oluşmasına neden olmakta ve turizm sektörü üzerinde önemli bir etki oluşturmaktadır. Kültür ve turizm arasındaki çok yönlü ilişkiden doğan bu turizm şekli, insanların kültürel amaçlarla seyahat etmelerini sağladığı gibi bu seyahatlerin günümüzde de giderek artmasını neden olmuştur (Akgül 2004). Bugün dünyada farklı ülkelerin ve farklı insanların yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgilerini zenginleştirmek için kültürel deneyim arayışlarına giren birçok insan bulunmaktadır. Bu insanların bazıları arkeoloji, tarihi bina ve kalıntılara ilgi duymalarına karşın, bazıları da müzelere, galerilere, konserlere, opera ve geleneksel danslara ilgi duymaktadırlar (McGettigan ve Burns, 2001). Bütün boyutlarıyla zengin bir kültür turizmi potansiyeline sahip olan Hakkâri, kültür turizm amaçlı turizm hareketine katılan turistler için eşsiz bir mekândır. Çünkü, ilde bir kısmı geçmişte yaşanmış 153 ve bir kısmı da günümüze kadar gelebilmiş gelenek ve görenekler, din, dil, yaşam tarzı ve sanata ilişkin oldukça çok sayıda değer yer almaktadır. Bu değerlerin her biri turistleri bölgeye çekmede önemli çekim faktörleri olarak rol oynarlar. Ancak bu güne kadar güvenlik sorunu, komşu ülkelerdeki iç karışıklıklar gibi istisnai nedenlerle kullanmayı başaramadığı kültür turizmi potansiyelini, iyi bir tanıtım ve pazarlama ile değerlendireceği muhakkaktır. Hakkâri kültürel değerler noktasında oldukça zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Yöreye özgü olan bu sosyal değerler ve maddi kalıntıların bir kısmı sergilenebilmiş ya da kendini ifade edebilmiş iken, bir kısımı henüz sergilenme fırsatı dahi bulamamışlardır. Sergilenme fırsatı bulamayan en temel kültürel değerlerden biri hiç şüphe yok ki Arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkarılan bulgulardır. Hakkâri’de müzede sergilenecek birçok değer olduğu gibi, açık hava müzeciliği de yapmak mümkündür. Zira, ilde birçok arkeolojik sit’in olduğuna ilişkin ön bulgular vardır. Arkeolojik sit ya da ören yeri şeklinde isimlendirilen arkeolojik alanlar; insan etkinliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış eski medeniyetlere ait antik yerleşmeler özelliği taşıyan maddi kaynaklar veya su altındaki alanlar şeklinde tanımlanmaktadır (Büyük Larousse. 1986). Hakkâri’nin kırsal kesimlerinde henüz tescil edilmemiş olsa da birçok sit alanı bulunduğu bölgede yüzey araştırmaları yapan Dr. Mehmet TOP tarafından ileri sürülmektedir. Bölgeyi iyi tanıyan ve Hakkâri’de birçok araştırma gerçekleştiren Mehmet TOP, yöredeki arkeolojik değerlerin daha çok ortaçağ ve sonrası ağırlıklı olduğu, tarih öncesi ve ilk çağlara ilişkinde yapılan araştırmalara göre, kaya resimleri ve steller’in bölgenin önemli kültürel değerleri olarak gözüktüğünü ifade etmektedir (Mehmet Top 2011, gerçekleştirilen görüşme). Hakkâri’de iki farklı alanda tespit edilen kaya resimleri bulunmaktadır. Bunlar, Hakkâri merkeze yakın olan Tirşin Yaylası ve Yüksekova’daki Gevaruk Vadisindeki kaya resimleridir. Şüphesiz kaya resimleri kadar ve belki de daha önemli arkeolojik bulgu Hakkâri stelleridir. Hakkâri il merkezinde yer alan Çölemerik Kalesi’nin kuzeybatı eteklerinde, bugünkü Dağgöl Mahallesinde bulunan Hakkâri Stelleri, toplam 13 dikili taştan oluşmaktadır. 1998 yılında aynı mahallede oturan Necdet Yıldız’ın toprak alırken karşılaştığı taşlarla ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ulusal ve uluslararası arkeoloji bilim çevrelerince ilgiyle karşılanmıştır. Bunlarla ilgili en kapsamlı yayınları şuanda emekli olan Prof. Dr. Veli Sevin yapmıştır. 1998 yılından 2000 yılına kadar Hakkâri Mey- 154 HAKKARİ dan Medresesinde muhafaza edilen steller 2001’de Van Müzesi’ne taşınarak teşhir edilmeye başlanmıştır. Günümüzde taşlar Van Müzesinde bulunmaktadır. Hakkâri ve çevresindeki kaya kütlelerinden alınan farklı renklerdeki kireç taşlarından yapılmıştır. Stel olarak adlandırılabilecek taşlar dikdörtgen biçimde fakat düzensiz yapıdadırlar. Stellerin en önemli özelliği bir yüzeyinin yani ön yüzlerinin kabartma ve çizgi tekniğinde insan, hayvan ve savaş aleti figürleriyle doldurulmuş olmasıdır. Bu taşlardan 11 adedinde çıplak ve savaşçı özelliği olan bir erkek figürü, 2 adedinde ise insan figürleri kompozisyona hakim durumdadır. Başları belirgin olan insan figürlerinin farklı yüz ifadeleriyle verilmiş olmalarının yanında veriliş biçimleri birbirine yakındır. Balta, mızrak, hançer ve topuz gibi savaş aletlerine fazlaca yer verilmiş olması bunların savaşçı olduklarını akla getirmektedir. Bunlar dışında stellere yaban hayvanları, küçük insan figürleri, tulum, çadır, asa ve maden külçeleri işlenmiştir. Bu steller kesin olmamakla beraber MÖ II. Binlerin ortalarına tarihlendirilmektedir. Fakat bunları yapanların kim oldukları konusu henüz gizemini korumaktadır. Yapılan yorumlar Hakkâri’nin doğuyla Orta Asya’ya uzanan kültürel ilişkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca özellikle Yüksekova ilçesinin arkeolojik yönden yeterince araştırılmamış olduğu, ancak ilçenin önemli bir potansiyeli barındırdığını ifade etmek mümkündür. Hakkâri arkeolojik değerler noktasında oldukça geniş bir alanı ve geçmişi temsil etmektedir. Şüphesiz yüzey araştırmaları ve gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ortaya çıkan bulgular bir şekilde Hakkari’de Hakkari stelleri sergilenebilmelidir. Bu anlamda Kültür ve Turizm Bakanlığının çıkarılan eserlerin çıkarıldıkları yerde sergilenebilmesi yönünde girişimleri bulunmaktadır. Şayet bu girişim Hakkari’de bir müze açılması şeklinde hayata geçirilirse özellikle turizm adına önemli bir kazanım olur. Şüphesiz bu durum, bölgede çıkarılan eserlerin farklı illere dağılmasını önleyeceği gibi, zarar görmesine de engel olabilir. Ayrıca tarihi ve kültürel turizmin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan müzeler, başta turizm olmak üzere bir çok işlevi de üstlenmektedirler. Müzeler ekonomik, kültürel, sosyal rolleri ulusların kültürlerine ilişkin dilsel, ırksal kimlikleri, gelenek-görenekleri yansıtması bakımından da önemlidirler. Bölgesel, yerel ve milli kimliği yansıtan müzeler, geleneksel kültürel değerlerdeki değişimi objektif bir yaklaşımla izleyen yerler olarak ta (Emekli, 2003) ulusal ve bölgesel bazda turizmin gelişmesine katkıda bulunabilmekteler. Özel ve önemli bir yere sahip olan müzeler, deneyim üretme politikalarında da köşe taşlarından birini oluşturlar. Ziyaretçiler için kültürel deneyimi geliştirerek “anlam fabrikaları fonksiyonu oynamaları bu düşünceye yol açmaktadır (Rooijakker’e atfen Richards, 2001). Müzeler turizm kavramının ortaya çıktığı günden beri insanların ilgisini çekmiştir ve çekmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla, başta Hakkari’den çıkarılan arkeolojik eserler olmak üzere ve yörede gerçekleştirilen el sanatlarının sergileneceği bir müzenin kurulması Hakkari’ye turist çekmede önemli bir motivasyon (fırsat, avantaj) sağlayacaktır. HAKKARİ’DE TURİZM 155 Hakkari’de do€ğaba yapan kadınlar Kilim dokuma İnanç Turizmi: Dinsel inançlar, turizm hareketlerinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Özellikle dinin toplumsal yapının temel dinamiği olduğu belli dönemlerde bu faktör insanların çok daha uzak mesafelere yolculuk etmesini sağlamaktadır. Birçok uygarlığı içeren, engin coğrafyası ile Türkiye, dinsel kültür mirası bakımından eşine ender rastlanan bir ülkedir. Bu mirasın en yoğun ve zengin biçimde tezahür ettiği illerden biri hiç şüphesiz ki Hakkâri’dir. Hakkâri’de ağırlıklı olarak kendini hissettiren ve damgasını vuran din, tarihi süreç içerisinde İslam olmuştur. Ancak Hakkâri’nin dinsel kimliği İslam’dan ibaret değildir. Hakkâri’de Hıristiyanlık ve Yahudilik geçmişte yaşanmış ve tarihi dokunun şekillenmesinde etkili olmuştur. Hakkâri, özellikle Hıristiyanlık tarihinde iz bırakmış mekânlarla doludur ve bu özelliği ile yerli ve yabancı turistlerin birinci derecede ilgi odağı olabilecektir. Hakkâri geçmişte bir çok dine mensup olan insanların yaşamasına olanak tanımıştır. Dolayısıyla geçmişin bugüne yansımasını ve potansiyel turizm pazarının bölgeyi tercih etmesini sağlayacak bir dini yapıya sahip olduğunu söylemek mümkündür. Şayet Hıristiyanlığı kullanmak suretiyle gerçekleştirilecek bir planlama çalışmasında ildeki bir çok mekân turizme konu olabilecektir. Ancak her vesilede telaffuz ettiğimiz hoşgörü kelimesi, maalesef Hakkâri’de dini ibadethanelere uygulanmamış ve bu eserlerin büyük bir kısmı harabeye, enkaza çevrilmiş ve kaderlerine terk edilmişlerdir. Yeme İçme Turizmi: Özellikle son yıllarda uluslararası turizmin gelişmesinde ve şekillenmesinde kendine yer bulabilen ve hatta sınırlı da olsa birinci tercih sebebi olma eğilimi içine girebilen bir sektördür. Hem destekleyici hem de tamamlayıcı bir çekicilik olarak karşımıza çıkan gastronomi (yiyecek-içecek) turizmi, toplam turist harcamalarının yaklaşık % 25’inin yiyeceğe yapıldığını ortaya koymaktadır. Farklı deneyimler yaşamak için seyahate katılan turistler, gittikleri destinasyonlarda alacakları zevki en üst düzeye çıkarmak için çaba gösterirler. Bu bağlamda düşünüldüğünde turistlerin destinasyonda aradıkları asıl deneyimin yanında onu tamamlayan deneyimlere de ihtiyaçları vardır. Bu noktada yerel yiyeceklerin turistlerde uyandıracağı zevk bazen asıl deneyimin bile önüne geçebilmekte ve turistin bölgeyi tekrar ziyaret etmesini sağlayabilmektedir. Dolayısıyla Hakkâri’nin zengin ve bir o kadar lezzetli olduğunu düşündüğümüz yiyecekleri, diğer temel çekicilikleri destekleyici ve turistin en üst düzeyde zevk almasını sağlayıcı bir özellik gösterebilir. Yöresel El Sanatları: Turizm destinasyonlarının temel çekiciliklerinden biri olabilecek özelikleri gösteren el sanatları, özellikle ziyaret edilen alanı hatırlama aracı olarak önemli bir misyon üstlenmektedir. Dolayısıyla destinasyona gelen turistlerin hatıra eşya alma hareketi ile başlayan bu süreç birçok açıdan turizm bölgesine katkıda buluna bilmektedir. Ancak bu doğrudan katkı yanında, başta ölmeye yüz tutmuş el sanatlarının yaşatılması, istihdam yaratılması ve küçük de olsa bir pazar ve dolayısıyla ekonomik katkı sağlamaları da önemlidir. Turizm yöresi açısından yukarıdaki katkıları sağlayan el sanatları, turizmin nedenleri arasında sayılan, insanların saygınlıklarını kazanmaları için de bir araç olarak kullanılabilmektedir. Bu anlamda Hakkâri ilinde el sanatlarının yeri ve önemi tartışılmazdır. İl’de kilim, heybe, parzun, reşik, çanta, çorap, şal, yazma boncuğu ve oya kaneviçe gibi el sanatları birçok evde üretilmektedir. Ancak özellikle Hakkâri kilimleri ulusal ölçüde kabul görmüş ve turistler tarafından tercih edilen bir üründür. Geleneksel Evler: Kültürel çekiciliklerden bir diğeri olan geleneksel evler ve kırsal kesimdeki konutlar turizmin önemli çekiciliklerindendirler. Ancak bugün söz konusu (geleneksel evler) çekicilikler Hakkari’de tarihi özelliğini yitirmiş ve doğal gelişimi- 156 HAKKARİ ni bitirmiştir. Dolayısıyla sayıları sınırlı olan bu çekicilikler restore edilmeli ve benzer mimari örneklerinin taklit edilmeleri suretiyle geleceğe taşınmalıdır. Bu bağlamda denilebilirki, turizmin olumlu etkilerini yavaşta olsa görmeyi düşündüğümüz Hakkâri’de, eski kent dokusuna ve geleneksel evlerin rehabilitasyonuna önem verilmesi gerekmektedir. İlde yer alan konak ve saraylar yerel kültürün tanıtılmasında oldukları gibi yöreyi ziyaret eden turistlere, geçmişten günümüze Hakkâri’nin ev ve eklentilerinde geçirdiği süreci anlatmaları açısından da önemlidirler. Turistlerin en çok ilgi duydukları konuların başında yöre insanının davranış özellikleri gelmektedir. Tam da bu noktada bu tarihi mekanlar turistlerin çok ilgisini çekmektedirler. İldeki başlıca tarihi konak ve saraylar, Çukurca Merkez Dervişoğlu Konağı, Çukurca Merkez Piruzbeyoğlu Konağı, Çukurca Merkez Enver Parlak Evi, Şemdinli Baglar (Nehri) Kayme Sarayı ve Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı’dır. Yukarıdaki evler incelendiğinde, gerek yapılaşma düzeni ve gerekse yapım şekli ve biçimi, ihtiyaçların getirdiği zorunluluk, halkın kazandığı deneyim ve ortak yaşamın ürünleri olduklarını ortaya koymaktadırlar. Ancak, Hakkari’de geleneksel mimarinin şekillenmesinde yaşam şekli, ekonomik faaliyetin etkisi ve tabi ki coğrafi faktörlerden topografya-iklim ve yapı malzemesi önemli bir rol oynamıştır. Aynı şekilde Özçağlar’ın genel olarak ileri sürdüğü kırsal konutların şekillenmesindeki yaklaşım, Hakkâri’deki konutlarda da kendini göstermektedir. Şöyle ki kırsal kesimdeki yerleşmelerde bulunan ko- Kayme Sarayı nutlarda yapı malzemesi, şekil ve çeşitli kısımlarının düzeni, bulundukları yörenin coğrafi şartlarına uyan ve bulundukları çevrenin etkisini taşıyan konutlar (Özçağlar.1997) olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu konutlar geleneksel evler kadar olmasalar dahi çekiciliklerin çeşitlendirilmesi adına kırsal turizmin geliştirilmesinde kullanılabilirler. Özellikle kırsal kesimi tanıma ve farklı deneyimler yaşamak isteyen turistlerin ilgisine sunulabilirler. Kıyafet: Bugün dünyada hızla gelişen ve değişen turizm eğilimleri ve turistler farklı arayışlar içine girmişlerdir. Bu arayışlar içinde özellikle birçok açıdan donanımlı olan turistler, farklı ülkelerin ve farklı insanların yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgilerini zenginleştirmek için kültürel deneyim arayışlarına girmişlerdir. Şüphesiz bu deneyimlerden biride yöresel kıyafetlerle ilgilidir. Turistler hem yeni yöresel kıyafetler görüp gözlem yaparak hem de bu kıyafetleri bazen giyip bazen de satın alarak farklı bir deneyim yaşamaktadırlar. Turizm bölgelerindeki yöresel kıyafetlerin zenginliği, o bölgedeki turistlerin zevk almalarını sağlayan bir araç olabilir. Diğer bir ifadeyle ana motivasyonu destekleyen yardımcı bir motivasyon olabilirler. Bu durum belki de turistin bölgeyi tekrar ziyaret etmesini sağlayan bir faktör olabilecektir. Bu nedenledir ki, Hakkâri’de, daha önce ifade ettiğimiz birçok ana motivasyonu destekleyen böylesi bir yardımcı motivasyonun hem de oldukçada zengin bir çeşitliğe sahip olarak bulunması pozitif bir değerdir. Bu pozitif değer hem erkek hem de kadın kıyafetlerinde kendini göstermektedir. HAKKARİ KÜLTÜRÜ 157 HAKKARİ KÜLTÜRÜ Otlu Peynir HAKKARİ KÜLTÜRÜ Halit YALÇIN G‹‹İRİŞ Son derce ince ve harika bir sanat zevki ve anlayışının hakim olduğu Hakkari kilimlerindeki her bir motif yüzyıllar boyunca akıp gelen bir kültür birikiminin sonucu ortaya çıkan ve halk arasında söylenegelen öykülerle yaşamaktır. Hakkari’nin tarihin derinliklerinden gelen, yakın çevresindeki topluluklarla hem ortak hem de çok farklı örf, adet, gelenek, yaşayış tarzı vb. kültürel ve folklorik özellikleri bulunmaktadır. Tarihsel açıdan bakıldığında Hakkâri bölgesi, şu an sahip olduğu idari sınırlardan daha geniş bir alanı ifade etmektedir. Hakkari, yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devleti hakimiyetinde kalmış ve bu dönemde de Hakkari Beyleri’nin yönetimi devam etmiştir. Yörenin köklü tarihsel ve kültürel bir mirasa sahip olduğu bugüne yansıyan zengin folklorik ve etnografik özelliklerden anlaşılmaktadır. Hakkari’nin geçmişi ve bugününe yansıyan folklorik zenginliklerin daha çok aşiretlerin oluşturduğu yaşam biçimine göre şekillendikleri görülmektedir. Hakkârilinin yaşamında coğrafik yapıdan kaynaklanan zorluklar ile yarı göçebe ve aşiretler biçiminde gelişen toplumsal yapı sözlü kültüre dayalı güçlü bir folklorun oluşmasını sağlamıştır. İşte gelenek ve göreneklerle nesilden nesile aktarılan bu kültürel yapının doğumdan ölümüne kadar Hakkari insanının yaşamının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hakkari yöresinin el sanatlarından kıyafetlere, yemeklerinden folklor ve müziğine kadar birçok kültürel özelliği burada yansıtılmaya çalışılmıştır. 1. EL SANATLARI 1.1. Hakkari Kilimleri Hakkari kilimlerindeki motifler, desenler ve renkler, dokuyan insanın duygularını, düşüncelerini, sanatsal beğenilerini ve o andaki ruh halini aktarma aracı olmuştur. Dokuyan kadın o anda dile getirmediği, açıkça anlatmadığı duygularını isteklerini adeta kağıda döker gibi kilimine koyduğu “kurt ağzı” ve “akrep” motifi ile, muhabbeti, sevgiyi ve sohbeti “muhabbet kuşları” motifi ile, erkekliği, yiğitliği ve kavgacılığı “koç boynuzu” motifi ile dile getirirken, bereketi, üretkenliği, mutluluğu “bitki ve çiçek figürleri ile, “gelin kız” veya “eli belinde” adlı motifi ile de yine üretkenliği ve kısmeti ifade etmiştir. Bunun gibi bir Halitbeyi kilimi. çok duygu ve düşünce değişik motifler ve sembollerle anlatılmaya çalışılmıştır. Hakkari kilimleri arka arkaya çift sıra halinde gerilmiş çözgü ipliklerinin arasında atkı ipliklerinin çapraz olarak önden ve ardan geçirilmesiyle dokunur. Çözgü ve atkı sıklığı 203/dm adettir. Bu sıklık kilimlerin kalitesini ve duruşunu etkiler. Dokunan kilimlerde yörenin kendine özgü ve doğada yetişen bitki köklerinden elde edilen beş temel renk kullanılmaktadır. Kırmızı, lacivert, kahverengi, siyah ve beyazdır. Yeşil, ve sarı ve mavi renkler ise tali renkler olarak kullanılmaktadır. Bu renkler: kırmızı renk “ronas” denilen bitki kökünden siyah ve kahverenginin değişik tonları yeşil ceviz kabuğundan, sarı ise sütleğenden, yeşil rengi ise dere otundan elde edilmektedir. 160 HAKKARİ Hakkari’de halen yaygın olarak üretilen en önemli desenler şunlardır. Gülsarya, Lüleper, Şamari, Gülgever, Şımkubük, Kırlıgü, Canbezer, Sine, Halitbey, Gülhazar, Hevçekar, Kesnekar ve Şehvanidir. 1.2. Yün Çorap Hakkari’nin yünlü çorapları, hayvancılığın, karasal iklimin ve mahir ellerin bir ürünüdür. Çoraplarımız, kilimlerimiz kadar ün kazanmamışsa da el sanatlarımız içerisinde en fazla üretilen el sanatı olma ünvanını taşımaktadır. Her evde kilim dokuma dezgahı yoktur. Ama her evde bir veya birden fazla çorap örmede kullanılan şiş takımı vardır. Yün çorap, ilimizde eskinden beri temel giyimin bir parçası olarak kabul görülmektedir. O kadar ki yaz aylarında dahi vazgeçilmez bir giyim unsurudur. Kış aylarında bir- den fazla üst üste giyilirken yaz aylarında bir tane ile yetinilir. Çorap örme, köy kadınları için tabir yerinde ise çeyizlik mesafesindedir. Köylü kadınlar çorap örmek için ayrı bir zaman ayırmazlar. Onları, koyun sağma yolunda, yolda yürüme halinde, bebeğini uyutma esnasında, komşu ziyaretinde çorap örerken görürsünüz. Her köylü kız ve kadının boş vakit meşgalesidir. Çorap örmek, bunu yaparken günün yorgunluğunun el parmaklarından çoraplara aktarırlar adeta. Çoraplar, burun tarafından başlanarak örülür. Örme esnasında beş şiş kullanılır. Çoraplar %100 yünden örülür. Ayak tabanı ve topuğa denk gelen kısımlar daha sık ve düz örgü ile örülür. Örülen çorapların en belirgin özelliği birden fazla renkten ve desenden oluşmasıdır. En yaygın şekli parmak uç- HAKKARİ KÜLTÜRÜ larının renkli ve motifli geri kalan kısımlarının düz beyaz ve desenli olmasıdır. Parmak uçlarında kullanılan renkler siyah, beyaz ve bordo tonundadır. Bunun yanında parmak uçlarından çorap lastiğine kadar renkli ve motifli olan örgüler de vardır. Çorapta ki her renkte, her desende, her motifte bir mesaj bir duygunun ifadesi vardır. Bu motiflerin kimisi, yiğitliği, kimisi sevgiyi, kimisi sevinci ifade eder. Yukarıda anlatılan özelliklerin yanından ayırt edici bir diğer özellik de bayan çoraplarının erkek çoraplarından daha küçük ve kısa olmasıdır. Erkek çorapları diz altına uzanır ve geri kaymaması için lastik ucunda bulunan biritlerden kordon geçirilerek bacağa bağlanır. Biritli ve kordonlu çorapların kullanımı köy yerinde daha yaygındır. Özellikle kış aylarında köyden kente gelmek zorunda kalan köylüler, şalvarlarının paçalarını da çorapların içine sokarak, bu kordonla sıkı sıkıya bağlarlar. Bu şekilde hem karın çorabın içine girmesi önlenmiş olur, hem de seri bir yürüyüş için sportif bir 161 kuşam sağlanmış olur. Ayrıca köy yerinde çalışırken, koyun güderken vazgeçilmez bir giyim unsurudur. Aslında Hakkari çoraplarının diğer bir adı da rençber çorabıdır. Örülen çoraplar, günlük giyimin bir parçası olmakla birlikte, gelinlik kızların çeyizinde de önemli bir yer tutar. 1.3. Şal Tamamen kirman ipliği yün ve kök boyadan imal edilen şal, yer tezgahlarında dokunur. Üzerinde çeşitli motiflerin yer aldığı şal ince bir el sanatıdır. İkiye katlanarak çepe-çevre bere sarılır. Kadınlar yerel giysiler üzerine bağlarlar. Bazen erkekler tarafından da şelu-şepik denilen mahalli kıyafetlerin üzerine bağlanır. Bel ve karın kısmını soğuklara karşı muhafaza eder. 1.4. Oyalar Giysilerin vazgeçilmez özel aksesuarı olan oyalar, süslemek ve süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak kullanılır. İğne, tığ, firkete gibi aletlerle yapılan oyalar geleneksel sanatların en ince örnekleridir. Genellikle aynı tür iplik kullanılan bu tekniklerde, iplikler halkalanarak, birbirine bağlanarak düğüm atılarak ve bazen de pul ve boncuk kullanılarak şekillendirilir. Bunlardan özellikle iğne oyaları motif, kompozisyon ve teknik açıdan farklıdır. Tığ, firkete ve boncuk oyaları da halen gelin kızların çeyizlerinin en önemli parçalarıdır. Oyalardaki motifler doğadaki bitkilerin yaprak ve çiçeklerinden stilize edildiği gibi dağlardan, tepelerden esinlenerek de nakış nakış işlenir. Bunun yanında kuş gözü, kuş dili, horoz ibiği gibi hayvan figürleri de motifize edilerek nakış edilir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de gelin gidecek genç kızların çeyizinde oyalı başörtüler çokça bulunur. Bunlar ihtiyacın yanı sıra gelin gidilen evde gelin tarafından hediye de edilir. 1.5. Kanaviçeler İğneyle çeşitli cins ve renkte ipliklerle beyaz patiska üzerine işlenen süslemelerdir. Genç kızlar tarafından çeyizlik için yapılır. Çeşitli bitkisel yaprak ve çiçek motiflerinin yanı sıra hayvan motifleri de işlenir. Yastık uçları, karyola örtüsü, sedir örtüsü, elbise askı örtüsü, kapı arkalığı, Kur-an’ı Kerim muhafazası kanaviçeyle işlenen el sanatlarıdır. 162 HAKKARİ 1.6. Keçe Yörede “kıvan” denilen bir çırpıcı alet tarafından çırpılan kuzu yünleri bir bez yada hasır üzerine serpiştirilir. Islatılıp sıkıştırıldıktan sonra 3-5 kişilik bir grubun “ayak tepmesi” yoluyla şekillendirilen keçe, rutubetli ve sıcak ortamda kullanılır hale getirilir. Çeşitli şekillerde renklendirilen ve günümüzde azda olsa kullanılan keçeler, çoban kepeni, yer döşemesi ve semer yapımında kullanılmaktadır. 1.7. Ağaç İşleri Geçmişten günümüze sürüp gelen madeni kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğini geleneksel el sanatlarımız arasında önemli yeri vardır. Yörede ağaç işçiliği olarak cami mihrap ve minderi, çeyiz sandığı, beşik, sofra altlığı gibi çeşitli mobilya işleri, Kur-an’ı Kerim rahlesi, dokuma tezgâhları, tahta kaşıklar, ağızlık ve baston işçiliği en başta gelenleridir. Hakkari yöresinde ceviz ağacı çoktur. Ağaç işçiliğinde daha çok ceviz ağacından yararlanılmaktadır. Bunun yanında dış budak, erik, armut ve meşe ağaçları kullanılmaktadır. 1.8. Taş İşçiliği Hakkari’nin coğrafi yapısı ve iklimin özelliklerinden dolayı mimari yapılarda taş çok kullanılmaktadır. Yörede taş işçiliği en güzel örneklerini merkez Biçer mahallesindeki Kızıl Kümbet ve Melik Esat mezarlıklarında bulunan mezar taşlarında görmek mümkündür. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait mezar taşları çeşitli ve bitkisel ve geometrik motifler stilize edilerek işlenmiş birer sanat harikası durumundadır. Berçelan yaylasından getirdiği bilinerek taşlar usta eller tarafından maharetle işlenmiş ve günümüze ulaşmıştır. Bunun yanı sıra halen ayakta olan meydan medresesi, Şemdinli’deki Taş Köprü, Kelat ve Kayme saraylarındaki taş işçiliği de günümüze kadar devam eden sivil mimari örneklerinin en önemlilerindendir. 2. GİYİM KUŞAM Anadolu’nun pek çok yöresinde olduğu gibi Hakkari’nin de geçmişten gelen, kendine özgü bir giyim kültürü vardır. Kıyafetler, özellikle Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’daki diğer illerde giyilenlerle kimi yönlerden benzerlik gösterse de belirli bazı özellikleri bakımından ayırt edici özelliklere sahiptir. Bu özellikleriyle birlikte Hakkari’de giyilen kadın ve erkek kıyafetleri genel olarak şöyledir: 2.1. Kadın Kıyafetleri Hakkari’de kadınların kıyafetleri, içliklerinin dışında genellikle üç parçadan oluşur: Kıras: Boyundan ayak bileklerine kadar uzanan, yandan dikişli entari veya gömlektir. Renkli ve parlak kumaşlardan dikilir. Kıras’ın kollarının uzantısında lewendi denilen, çoğunlukla dirseğin yukarısına bağlanan bir parça bulunur. Fistan: Boyundan ayak bileklerine kadar uzanan, dikişli, önü tamamen açık, kıras’ın üzerine giyilen bir giysidir. Son derece renkli ve güzel kumaşlardan yapılan bu giysi sadece Hakkari’de değil çevre bölgelerin tamamında Kürt kadınlar tarafından giyilir. Dersuk, desmal veya lêçek:Hakkari’deki kadın kıyafetlerinin en önemli parçalarından biri de dersuk, desmal veya lêçek denen başörtüsüdür. Bu başörtüsü genel olarak başın bir kısmını örter, saçların tamamını kapatmaz. Bısk denen zülüfler çoğunlukla dışarıda bırakılır. Bu tür bir baş bağlama daha çok genç kız ve kadınlarda görülürken daha yaşlı kadınlar saçlarının tamamını örterler. Orta yaş ve üzerindeki kadınların saçlarını göstermesi çok ayıp karşılanır. Kofi veya kesrewan adı verilen baş bağlama şekilleri ise daha çok düğünlerde görülür. HAKKARİ KÜLTÜRÜ Kesrevan Püskül /Gûfik Takılar Yedi Renk /Heftreng Kemer Bilezik /Bazınk Yüzük /Gûstir Kıras Fistan Kına gecesi giyilen gelin kıyafeti. Düğün bitimine kadar giyilir. 163 164 HAKKARİ Kesrevan Püskül / Gûfik Küpe /Guhark Lewendî Kemer Kiras Fistan Hakkari’de kadınların düğün ve şenliklerde giydiği kıyafetler. HAKKARİ KÜLTÜRÜ 165 2.2. Erkek Kıyafetleri Yerel erkek kıyafetleri şel-şepik (şelûşepık) denen günlük kıyafetler ile berguz denen ve daha çok özel günlerde giyilen kıyafetler olarak ikiye ayrılır. Şel: Şalvar da denilen, kemer yerine duxin veya lastik kullanılan, bacak arasından itibaren genişleyen ancak paçaları daralan, ütü yeri belli olmayan pantolondur. Şel, daha çok günlük bir kıyafet olarak giyildiği için çok kıymetli kumaşlardan yapılmaz. Şepik: Şel ile aynı renkten dikilen gömlektir. Normal gömleklerden farkı daha kalın bir kumaştan, özellikle de şel’in kumaşından dikilmiş olmasıdır. Yelek: Anadolu’nun diğer yerlerinde giyilen yeleklerden belirgin bir farkı yoktur. Özelliği şel ve şepikle aynı renkte ve aynı kumaştan olmasıdır. Şutik: Şutik, yaklaşık bir metre eninde en az 6-7 metre uzunluğunda, şel’in içine sokularak şepik’in üzerine şel’in bitiş noktası görünmeyecek şekilde bağlanan bir bez parçasıdır. Kısacası bele dolanan bir kuşaktır. Şelûşepik kıyafetinin ayrılmaz bir parçası olan şutik, şelûşepik’in rengine uyumludur ancak onunla aynı renkten yapılmaz. Çoğunlukla naylon karışımı bir pamukludan dokunan yumuşak bir kumaşı vardır. Cemedani: Erkeğin başörtüsüdür. Bilindiği üzere Ortadoğu halklarının önemli bir kısmında erkekler başörtüsü takarlar. Bergûz: Bergûz, çok özel olan el örgüsü kumaşlardan elde edilen bir kıyafettir. Yabani keçiler ile evcil keçilerin melezi olan ve bölgede çûr denen özel bir keçinin kılından elde edilen tiftikten örülen bu kumaş hem nadir bulunur hem de çok pahalıdır. Bu yüzden bu elbiseyi ancak maddi durumu iyi olanlar edinebilir. Kumaşın üretimi ve kıyafetin dikimi de nadirdir. Cemedanî Şepik Kerik/Çuxik Şal/Şutik Şel Hakkari’de yöresel erkek kıyafeti. 166 HAKKARİ 3. YEMEK KÜLTÜRÜ Kendine özgü yemeklerin çeşitliliği ile bilinen Hakkari yöresi mutfağı, sadece Hakkari ili sınırları içinde ele alınamayacak kadar geniş bir coğrafyada etkindir. Hakkari ile kuzeyindeki Van’ın, batısındaki Şırnak’ın, doğusundaki Kuzey İran’ın ve güneyindeki Kuzey Irak’ın mutfak ve yemek kültürlerini belirgin çizgilerle birbirlerinden ayırmak oldukça zor, hatta imkansızdır. Benzer bir coğrafyayı ve sosyo-kültürel yapıyı paylaşan bu geniş coğrafi alanda yaşayanların yiyecek içecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürlerinin bu doğal benzerliği arasından yalnızca Hakkari’ye özgü olanları ayıklamak hem zor hem de gereksiz bir çabadır. Hakkari mutfağı, hemen hemen her yörede yiyecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürünün doğal belirleyicisi olan coğrafi yapının ve buna bağlı doğal çevrenin belirgin biçimde baskın olduğu mutfaklardan biridir. Öyle ki, Hakkari yemeklerinde kullanılan en temel iki malzeme, coğrafyanın öncelikli olarak hayvancılığa elverişli olmasından dolayı et ve yine dağların ve yüksek yaylaların Hakkari halkına bir armağanı olan doğal otlardır. Hakkari, dağlara yaslan- HAKKARİ KÜLTÜRÜ mış bir şehirdir ve doğada yetişen her şey, burada yaşayan insanların öncelikli besin kaynağını oluşturur. İklimin uygun olduğu ve yüksek çayırlıklarla yaylaların birbirinden gür ve besleyici otlarla donandığı yıl Hakkarili’nin de bolluk ve bereket yılı olur. Bu temel döngü içinde yayla kültürü yöre insanı için vazgeçilmezdir. Karların eriyip dağların yeşillendiği ilkbahar aylarında başlayan yayla mevsimi, yazın sonuna kadar devam eder. Bu süre, yöre halkının kışlıklarını da hazırladığı dönemdir. Hayvansal ürünlerin tamamı en verimli biçimde değerlendirilir. Kavurmalar yapılır, et kurutulur, peynir yapılır, yoğurt 167 ve kaymak kurutulur, dağın mucizesi otlar toplanıp kurutulur... Kısacası doğanın tüm canlılığıyla Hakkari insanının yanında olduğu yaz ayları, kış için bir biriktirme, hazırlanma zamanıdır. Hakkari’de bir günün öğünleri, elbette evden eve ve haftanın her günü değişse de, yaklaşık olarak şu şekilde geçer: Sabah kahvaltısının en temel besini otlu peynirdir. Dağdan toplanan otlarla yapılmış peynir hem besleyici, hem sağlıklı hem de alabildiğine lezzetlidir. Peynir için kullanılan siyabo, mende, so, sirik gibi otların insan sağlığına yaptığı katkı bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Peynirin yanında çoğu zaman cacık-lor yer alır. Jajik, yabani sarmısak, taze soğan, yoğurt ve tereyağı ile yapılan bir çeşit çökelektir. Bunların yanında yumurta, un ve tereyağından yapılmış yiyecekler bulunur ki bunlar zorlu doğa koşullarında çalışan yöre insanını öğle vaktine kadar tok tutup verimli çalışmak için yeterli enerjiyi sağlar. Öğle vaktinde, akşam yemekleri kadar olmasa da zengin sofralar kurulur. Özellikle yaz aylarında, ailenin erkeklerinin çalışıp çabaladığı zamanlarda, et, pilav, bulgur gibi hem tok tutan hem de kuvvet veren yemekler yenir. Akşam yemekleri, diğer öğünlere göre günün hem en önemli hem de en zengin öğünüdür. Tüm ailenin bir arada olduğu bu yemeklerde ailenin büyüklüğüne göre genelde birden fazla sofra kurulur. Yemeğe çorba ile başlanır. Hakkari mutfağına özgü çorbalarda genellikle dövme buğday, yoğurt ve yine yöresel otlar kullanılır. Ana yemek de yine çoğu zaman etli bir yemektir. Yöre mutfağına özgü Kıris, Doğaba, Keledoş ve Doleme bu yemeklerden bazılarıdır. Akşam yemeğinde doğal otlar ve fasulye gibi bilindik sebzelerden yapılan çeşitli sebze yemekleri de yer alır. Akşam sofralarından eksik olmayan bir diğer yemek ise pilavdır. Genellikle pirincin kullanıldığı ancak zaman zaman bulgurla da yapılan pilavın pek çok çeşidi bulunur. Pilavlar genellikle etlidir ve içinde yöresel otlar yer alır. Yemeklerin yanında genellikle bir veya birkaç çeşit yardımcı yemek bulunur. Mevsim sebzelerine göre hazırlanmış salata, kurutulmuş meyvelerden yapılan komposto çeşitleri ile yoğurt, soğan ve taze otlardan yapılan cacık çeşitleri bu yardımcı yemeklerden bazılarıdır. Yemeklerin ardından yenen tatlılar da yine çok çeşitlidir. Sütün bolluğu nedeniyle en çok yapılan tatlıların başında sütlaç gelir. Kirece yatırılarak yapılan kabak tatlısının tadına doyum olmaz. Aside ise Anadolu’nun pek çok yerinde yapılmakla bera- 168 HAKKARİ ber Hakkari’de daha bir lezzetlidir. Ancak tatlıların içinde biri vardır ki tam da bu yöreye özgüdür. Yumurta, yoğurt, yağ ve şekerden yapılan Lalepêt (lalaped), Hakkari’de her öğün yenilebilen, en beğenilen tatlıdır. virinceye kadar devam eder. Bardağı devirmek, yani tabağı içinde yan yatırmak ‘ben içmiyorum, artık yeter’ demektir. Düğün ve mevYemeklerin yanında tandır ekmeği lidlerin vazgeçilmez eksik olmaz. Tandır ekmeğinin yerini yemeği ise Kıris’tir. ise kimi zaman yapılan çöreklerle diğer Oldukça şenlikli ve kahamur işleri alır. Yemeğin ardından içilen labalık geçen düğünlerde Tandır Çöreği / Kade demli çay, ağzınızda bıraktığı buruk tatla bu kurulan sofralarda aynı anda zengin sofranın sonunun geldiğinin habercisidir. binlerce kişi bile ağırlanabilir. BüPeki ya misafir nasıl ağırlanır? Hakkari insanı da yük kazanlarda pişirilen Kıris’in yanında genellikle Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi misafirini pilav bulunur. Mevsimine göre komposto, salata ya en güzel yemekleriyle ağırlamaya çalışır. Yapılan bir da karpuzla menü tamamlanır. yemek birçok tabağa konarak sofraya getirilir. Sofraya Hakkari mutfağının lezzet bakımından en temel yeni gelen her kişi için tabak hemen yenilenir. Ev sa- özelliği, yapılan yemeklerin çoğunda ekşi tatların hibi, misafir sofradan kalkmadan sofrayı terk etmez. ağırlık taşımasıdır. Ekşi tadı verebilmek için sumak Sofrada mutlaka peynir bulunur ve gelenek olarak çok tüketilir. Yemeklere çoğu zaman sumağın suda sofradan kalkmadan önce son lokma olarak peynir kaynatılmasından elde edilen sumak suyu katılır. yenir. Bunun nedeni, tuzlu peyniri yiyerek ağzın tadı- Hakkari yemeklerinde acı oldukça az kullanılır. Yenı yemekten hemen sonra içilecek çaya hazırlamaktır. meklerdeki acı lezzeti elde edebilmek için son yıllarBöylece daha fazla çay içilebilir. Sofranın ardından da isot kullanımı artmış olsa da acı daha çok karabiçay semaverle gelir ve çay sohbeti misafir bardağı de- berden elde edilir. HAKKARİ KÜLTÜRÜ 4. HAKKARİ’YE ÖZGÜ YEMEK ÖRNEKLERİ 4.1. Ayran Çorbası / Devîn Malzemeler: 2 kg yoğurt, 1 kase pirinç, 1 su bardağı sıvı yağ, Çatı (yabani kekik) Yapılışı: Yoğurt, bir miktar su ile çırpılıp ocağa konur. İçine pirinç eklenerek kaynayana kadar karıştırılır. Tuzu eklenir. 5 dakika daha kaynatılan çorba ocaktan alınır. Tavada kızdırılan yağın içine kekik katılır. Kaselere alınan çorbanın üzerine kızgın yağ dökülerek servis edilir. 4.2. Kıris Malzemeler: 250 gr yağsız kıyma, 1/2 kg kemikli et, 250 gr nohut, 1 kase kırık pirinç, 100 gr ceviz içi, 50 gr kuru üzüm, 200 gr sumak, 1 kg soğan, Salça, Tuz, karabiber, pul biber Yapılışı: Nohut ve et birlikte pişirilmek üzere ocağa konur. Diğer yanda, pirinç, kıyma, maydanoz, tuz ve baharatlar karıştırılıp yoğrulur ve yuvarlak köfteler haline getirilir. İnce doğranan soğanlar yağda hafif kavrulur. Sumak, sıcak suya konularak bekletilir. Ceviz içi bir kaba su ile koyularak kaynatılır. Tencerede kaynayan et ile nohutun içine önce sumak suyu ilave edilir. Kaynatılan ceviz iç, kavrulan soğanlar ve köfteler eklenir ve tamamı birlikte kısa bir süre daha kaynatılır. Yemek piştiğinde ocaktan alınarak servis edilir. Ayran Çorbası Kıris 169 4.3. Doleme Malzemeler: 1/2 kg kıyma, 1 kg bal kabağı, 2 su bardağı kırık pirinç, 1 baş soğan, 1 demet reyhan, 5 bardak su, tuz, karabiber, pul biber Yapılışı: Pirinç, kıyma, rendelenmiş soğan, reyhan, tuz, karabiber ve pul biber karıştırılıp yoğrularak köftelik harç haline getirilir. Cevizden küçük parçalar koparılıp yuvarlanarak köfteler hazırlanır. Bal kabakları küp şeklinde doğranır. Tencerenin dibine bir sıra bal kabağı dizilir. Üzerine bir sıra köfte dizilir. Malzeme tükenene kadar birer sıra dizilmeye devam edilir. Tencerenin en üstüne 1 demet reyhan doğranarak serpilir. Göz kararı su eklenerek tencerenin ağzı kapatılır ve yemek pişmeye bırakılır. Pişen yemek tabaklara alınarak servis edilir. 4.4. Kotildevk Malzemeler: 1/2 kg kırık pirinç, 50 gr kıyma, 100 gr nohut, 1 kase pirinç, 500 gr yoğurt, 1 bardak sıvı yağ, tuz, karabiber, pul biber, kekik Yapılışı: Derin bir kapta pirinç, kıyma, tuz ve baharatlar yağ ile birlikte yoğrularak köftelik harç haline getirilir. Ayrı bir kapta pirinç kaynatılır. Önceden haşladığımız nohutlar pirince eklenir. Köfte harcından ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak yuvarlak köfteler haline getirilir ve bunlar da kaynayan yemeğe ilave edilir. Köfteler pişene kadar yemek ocakta tutulur. Pişen yemek tabaklara alınır ve üzerine suyla ezilmiş yoğurt dökülür. Üzerine kızdırılmış yağ eklenerek servis edilir. Kotildev HAKKARİ 170 4.5. Keledoş 4.7. Doğaba Malzemeler: 1 kg dövülmüş buğday, 1 kg kemikli et, 1/2 kg şeker pancarı, 1/2 kg patates, 100 gr sarımsak, 2 kg yoğurt, 1/2 kg nohut, 200 gr kuru fasulye, 1-2 demet yöresel ot (çuring, mendê, lûş, vb.) Yapılışı: Buğday, et, nohut ve fasulye birlikte pişirilir. Yoğurt suyla ezilip ayran kıvamına getirilerek tencereye eklenir ve kaynayana kadar karıştırılır. Kaynayan yemeğe küp şeklinde doğranmış patatesler, pancar, dövülmüş sarımsak ve yöresel otlar katılır. Kıvamı yoğunlaşıp biraz katılaşıncaya kadar ocakta tutulan yemek piştiğinde ocaktan alınarak tabaklara konur. Ortası çukur hale getirilen yemeğin üzerine kızdırılmış tereyağı dökülerek servis edilir. 4.6. Tırşik Malzemeler: 1/2 kg kırık pirinç, 100 gr kıyma, 1 kg pancar, 3 baş soğan, 1 kase sumak, 1 kaşık salça, 1 su bardağı sıvı yağ, 1 demet maydanoz, tuz, karabiber, pul biber Yapılışı: Önceden ıslatılan pirinç süzülür ve mutfak robotundan geçirilerek un haline getirilir. İçine kıymanın yarısı (50 gr), kıyılmış maydanoz, tuz ve baharatlar katılarak yoğrulur. Kıymanın geri kalanı, ince doğranmış 1 baş soğan ve maydanoz karıştırılarak yağda kavrulur. Pirinçle hazırladığımız malzemeden koparılan parçalar avuç içinde yuvarlanarak ortaları açılır. İçine kavrulan iç harcı doldurulur ve ağızları kapatılır. Tencerede soğan ve pancar kavrulur. Köfteler tencereye eklenir. Üzerine 1,5 litre sumak suyu eklenerek pişmeye bırakılır. Keledoş Tırşik Malzemeler: 1 kg dövülmüş buğday, 1 kg kemikli et, 250 gr kıyma, 1 kase kırık pirinç, 2 kg yoğurt, yarım demet maydanoz, tuz, karabiber, pul biber, kekik. Yapılışı: Bir tencerede buğday kaynatılır. İçine ayran haline getirilmiş yoğurt dökülerek kaynayana kadar karıştırılır. Kaynayan yemeğe önceden haşlanmış kemikli etlerle kıymadan yapılmış küçük köfteler katılır. Yaklaşık 15 dakika daha kaynatılır. Bir avuç kekik eklenerek ocaktan alınır. Tabaklara konulan yemeğin üzerine pul biber katılarak kızdırılmış yağ dökülür. 5. YAŞAM 5.1. Din ve Mezhep Bugün Hakkari’de yaşayan halkın tamamı Müslüman’dır ve Şafii mezhebindendir. Bilinen bazı kaynaklarda, İslamiyet öncesinde buranın yerleşik halkı olan Kürtler’in Zerdüştî dinine mensup oldukları, Asuriler’in ise Hıristiyan oldukları ifade edilmektedir. Bugüne gelindiğinde, Hakkari sınırları içerisinde Asurî, Nasturî kökeninden gelen hiç kimsenin bulunmadığı bilinmektedir. 5.2. Aşiret ve Aşiretçilik Kısaca, aynı soydan gelen, dil, din, kültür, kan ve akrabalık bağlarıyla birbirlerine bağlı, bir başkanın yönetiminde göçebe veya yarı göçebe bir yaşam sürdüren insan topluluğu olarak tarif edilebilecek olan Doğaba HAKKARİ KÜLTÜRÜ 171 Emir Şaban Camii / Çukurca Aşiretçilik aşiretler Hakkari’de varlığını korumaktadır. Hakkari insanının büyük çoğunluğu zayıf olsa da kendini bir aşiretin mensubu olarak görmekte, aşiretin iç kurallarına uyma mecburiyeti hissetmektedir. Her aşiretin başında yönetici olarak bir ‘aşiret ağası’ vardır. Ağanın danışmanları, ocak ve kabile başları olan ve Aksakallı diye tabir edilen “Rihspî”lerdir. Ağa, aşiretin bütününü ilgilendiren önemli konularda danışma meclisini toplar ve ona göre karar verir. Ağa hem kendi aşiretinin bireyleri hem de başka aşiretlerin fertleri açısından saygındır ve kendisine yapılacak saygısızlık kavga sebebidir. Kentleşme ve modernleşmenin hızı, okuryazarlığın artması, ekonomik koşulların iyileşmesi, istihdam olanaklarının artması gibi gelişmeler ağalık kurumunun etkinliğini zayıflatmışsa da aşiret ağalığı Hakkari’nin bütün aşiretleri açısından önemini korumaktadır. ve bangurdan denilen silindirik bir taş ile sıkıştırılıp düzeltilir. Evin sıvası için de mümkün olduğu kadar kırmızı killi toprak bulunur. Duvarlar, ince samanla karıştırılan bu killi topraktan elde edilen çamur harcıyla sıvanır. Köylerde evler çoğunlukla iki katlıdır. Alt katın arka tarafına koyunlar için ağıl (bêla) yapılır. Ön tarafta evin girişi bulunur.Alt kattaki odalardan biri de kiler olarak kullanılır. Tandır, evin dışına değil de içine yapılmışsa çoğunlukla kilerin yanındaki odada bulunur. Tandırdan ayrı yapılan ocak da (bixerî) burada olur. Tandırın yakılmadığı zamanlarda ocak kullanılır. Tandır yeri evin alt katında yapılmışsa, bu durum kış gecelerinin de çok renkli geçeceğinin habercisidir. Çünkü gün içerisinde tandır yakılıp ekmek pişirildikten sonra soğutulmaz ve aile bireyleri akşam yemeğinden sonra tandırın başına toplanır. Üst kat, ailenin ekonomik durumuna bağlı olarak birkaç odaya bölünmüştür. Ancak ister fakir birinin ister zengin birinin olsun Hakkari’deki her evin bir misafir odası olur. Her evde misafir için ayrılmış en az bir yatak, yorgan ve kilim vardır. Özellikle köylerde bu çok daha yaygındır. 5.3. Mesken-Ev Durumu Genel olarak binaların yapısına bakıldığında Hakkari’ye özgü bir mimari özelliğin bulunmadığı söylenebilir. Evler genellikle yığma taş, kerpiç ve toprak damlıdır. Dış duvarlar taştan, iç duvarlar ise kerpiçten yapılır. Kerpiç, evlerdeki ısının korunmasını sağlarken esnek yapısıyla binaların, özellikle depremlere karşı dayanıklılığını da arttırır. Yapılan jeolojik çalışmalar Hakkari’nin birinci derece deprem bölgesinde yer aldığını göstermektedir. Buna karşın bölgede meydana gelen depremler Hakkari’de büyük felaketlere neden olmamıştır. Evlerin damına kavak ağacından elde edilen, karite adı verilen direkler döşenir. Bu direklerin üzerine nîre denilen mertekler sıkı biçimde atılır. Direklerin ve merteklerin üzeri ise alaş adı verilen çalı çırpı ile örtülür. Üzeri çamurla iyice sıvanır. Kalınca bir çamur tabakasıyla sıvanan dam toprakla iyice sağlamlaştırılır Taş Evler 172 HAKKARİ Yayla Çadırları / Kon 5.4. Yaylacılık Hakkari’de kışın sona erip baharın gelmesi yepyeni bir heyecanla Hakkari halkının yeniden dağlarına, yaylalarına kavuşmasını ifade eder. Yayla dönemi çalışma ve bir sonraki kışı daha rahat geçirmek için dört koldan hayata sarılma döneminin de başlangıcıdır. Mayısın ilk haftasından Ekim’in son haftasına kadar üç ayrı yerde, üç ayrı konakta kurulur yayla çadırları. Birinci dönemin ismi banehî veya berbihar’dır. Berbihar, bahar öncesi demektir ki bu dönemde çadırlar çoğunlukla karlı zirvelerin derin vadilerinde, sulak alanlarda, zirveler ile biçeneklerin (otlak) kesiştiği meralarda binbir çeşit otun, çiçeğin yeşerdiği alanlarda kurulur. Bu, kısa süren ve hafif yüklerle çıkılan bir yayla dönemidir. Koyunlar günde bir kez sağılmaya başlanır. Henüz otlar kalınlaşmamış, yağlanmamıştır. Onun için bu bir aylık dönemde peynir tutulur. Yaylanın ikinci dönemi Zoma, havaların iyice ısındığı, vadilerin ve alçak kesimlerin hem insanlar hem hayvanlar için bunaltıcı olmaya başladığı zaman başlar. Haziranın ilk haftası bittiğinde Hakkari insanı için bir kez daha göç zamanı gelmiştir. Binbir çeşit otun ve çiçeğin bir gelin gibi süslediği yaylalar misafirlerine kucak açmış beklemektedir. Yaz mevsimi, yaylaların insanları ve hayvanları çağırdığı büyük bir davet zamanıdır. HAKKARİ KÜLTÜRÜ Yaylanın üçüncü dönemi ise sonbahar yurdu, sonbaharda gidilen, yerleşilen yer anlamına gelen Payîzevar’dır. Sonbahar yurdu, eylül ayından sonra çıkılan yaylayı ifade etmektedir. Sonbahar yaylası da tıpkı ilkbahar yaylası gibi kısa sürelidir. Yaylada en fazla bir ay kadar kalınır. Çadırlar çoğunlukla köyün arkalarına, tarlalardan uzak olsa da biçeneklerin içine kurulur. Bunun nedeni biçeneklerin biçilmiş olmasıdır. Ancak bir yandan sulak olan yerler yeniden sulanmış yaz yağmurları yağmışsa biçenekler yeniden yemyeşil otlarla bezenmiştir. Bu otlara ajar adı verilir. Buralar hayvanların otlatılması için bulunmaz yerlerdir. Sonbahar yaylasında daha çok teremast denilen kışlık yoğurt tutulur. 173 5.5. Doğum Adetleri, Çocuk Büyütme ve Sünnet 5.5.1. Doğum Adetleri Dünyanın her tarafında olduğu gibi Hakkari’de de aileye katılacak yeni bir bebek tüm ailede büyük bir heyecana sebep olur ve en başta anne ve baba olmak üzere ailenin tüm bireylerini çok sevindirir. Çocuk bekleyen anne aile içerisinde mümkün olduğunca kayırılıp ve kollanır. Anne adayına ağır iş yaptırılmaz ve onun canının istediği yiyecekler mutlaka alınır. Kadının aşermesine, oburluk veya açgözlülük yapmasına göz yumulur. Doğum Sırası: Köy yerinde gerçekleşen doğumlarda dayık veya ebe eve çağırdıktan sonra doğum 174 HAKKARİ daha kolay olsun diye caminin damında bulunan ve loğ adı verilen taş dikine kaldırılır. Hocanın okuduğu su mümkünse doğum yapacak kadına içirilir. Doğum zorlu geçiyorsa dua edilirken mutlaka büyük veya küçük baş bir hayvan ve ekmek adanır. Doğumdan hemen sonra da adaklar yerine getirilir. Doğum Sonrası: Selametle gerçekleşen doğumun ardından hemen çocuğun göbeği kesilir. Ardından çocuk yıkanır ve vücuduna az da olsa tuz serpilir. Yıkanan çocuk kundaklanır. Köyün imamı veya bilen başka biri çocuğun kulağına ezan okuyup kelime-i şehadet getirir. Çocuğun ismi önceden belirlenmişse adı kulağına fısıldanır. Doğum yapan anne ve bebeği doğumdan sonraki kırk gün boyunca evden dışarıya çıkamazlar. Bu döneme kırklık (çılık) denilir. Anne ve bebeği bu dönem boyunca mümkün olduğunca tek başlarına bırakılmazlar. Cin ya da başka bir şeyin musallat olmaması için odalarında mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. Ayrıca anne ile bebeğin yatağı bir iple çevrilir. Bankutk: Doğumdan sonra anne ve çocuğun selameti, etraftakilerin çocuğun doğumundan haberdar edilmesi ve ağızların tatlanması için aile fertlerine, konu komşu ve akrabaya şeker, incir, üzüm, lokum, badem, ceviz vb. tatlı şeylerin dağıtılmasıdır. Tam kelime karşılığı ‘dam dövme’ dir. Eskiden akrabalar ve komşular doğum sonrasında doğum olan evin damına çıkıp, kendilerine tatlı birşeyler verilinceye kadar saçakları döverlerdi. Günümüzde, çocuk sahibi olan aile kimsenin dama çıkıp saçakları dövmesine gerek kalmadan bu ağız tatlılığı şeyleri kendiliğinden dağıttığından artık dam dövme geleneği pek kalmasa da yerine geçen geleneğin adı banqutk olarak kalmıştır. Pirsyar / Pirsîyar: Kelime anlamı ‘dostların sorması’dır. Genellikle hacdan dönene, askerden gelene ve askere gidene, uzaktan gelene ve özellikle de yeni doğan bebeklere gönderilen hediyelerdir. Yeni doğan bir bebeğe pirsyar gönderilmesi çok önemse- nir. Özellikle akraba ve komşulardan biri yeni bebek için pirsyar getirmemişse aile alınır ve bunu bir kıskançlık, küslük şeklinde yorumlar. Amca, dayı, hala ve teyze gibi yakın akrabalar yeni bebeğe çeyrek, yarım veya tam altın alırlar. Daha uzak akrabalarla komşular ise bebek elbisesi, sabun, şekerleme vs. getirirler. İsim Koyma: Çocuğa ailenin en büyüğü ad koyar. Bu büyük kişi çoğunlukla dede olur. Ancak son yıllarda, pek çok yerde olduğu gibi Hakkari’de de bu adet değişmekte, anne ve baba ortak bir kararla çocuğa ad vermektedir. Her aile, çocuğa kendi nesebine uygun gördüğü adı verir. İslami isimler, çocuk erkek ise Hz. Peygamberin mübarek adlarından biri veya kız ise Peygamberimizin hanımları veya kızlarının adlarından biri, meleklerin isimleri, sahabenin isimleri, Allah’ın sıfatları veya evliyaullahın isimleri uhrevi sayılırken bunlar dışında kalanlar dünyevi isimler olarak nitelendirilir. Bunun yanında son yıllarda çocuklara Kürtçe isimler koymada belirgin bir artış olduğu görülmektedir. 5.5.2. Çocuk Büyütme Çocuk ilk haftadan sonra beşiğe konulur ve kundaklanır. Kundaklama işlerine dezbênk, altlığına ise kasnûk denir. Çocuk yaklaşık iki yıl boyunca beşikte sallanır. Yeni doğan bebeğin annesi çocuğunu mümkün olan en fazla süre anne sütüyle beslemeye çalışır. Bu süre çocuk 2 yaşına gelene kadar devam edebilir. Anne yeni bir çocuğa hamile kalmadığı sürece çocuğunu emzirmekten kaçınmaz. Hakkari’de sütanne veya dadı tutma adeti yoktur. Her anne çocuğunu kendisi emzirir ve büyütür. Annenin yapması gereken işleri olduğunda çocuğa ablaları, halaları veya ninesi bakar. Hakkari’de kadınların başka çocuklara sütünü verme adeti de vardır. Örneğin bir çocuk acıkmışsa ve ağlıyorsa, yanında yöresinde de sütlü bir kadın varsa bu kadın ağlayan çocuğa sütünü vermekten ka- HAKKARİ KÜLTÜRÜ çınmaz. Böyle bir durumda kadının kendi çocuğu ve emzirdiği diğer çocuk aynı cinsiyettense hiçbir sorun yoktur. Ancak çocukların cinsiyetleri farklıysa emzirme işi dikkatle yapılır. Bunun sebebi bu iki çocuğun ileride evlenme olasılığının bulunmasıdır. 5.5.3. Sünnet Hakkari’de erkek çocukların sünnet edilmesi Anadolu’nun pek çok yerinde görüldüğü gibi kalabalık ve abartılı düğünlerle yapılmaz. Çocuk, mümkünse doğar doğmaz sünnet edilir. Edilmemişse sünnet için en erken uygun zaman beklenir ve bu zaman geldiğinde çocuk eğlencesiz, düğünsüz sünnet edilir. Biraz da bu yüzden kirvelik adeti Hakkari’de yok denecek kadar azdır. Sünnetler düğünsüz yapıldığı için hediyeleşme de görülmez. 5.6. Evlenme Adetleri Pek çok yerde olduğu gibi Hakkari’de de aileler evlenme çağına gelen evlatlarını bir an önce evlendirmek isterler. Yaklaşık olarak söylemek gerekirse evlenme çağı, köylerde erkekler için 18, kızlar için 15 yaşlarında başlar. Erkek çocuklar, ortada zorunlu bir sebep yoksa genelde askerliklerini bitirdikten sonra evlendirilirler. Şehirde evlilik çağının biraz daha geç başladığı kabul edilir ve daha çok 25 yaşına geldiği halde evlenmemiş olan gençler yadırganır. 5.6.1. Evlenme Biçimleri Hakkari’de evlilikler, halen çok yaygın bir biçimde görücü usulü ile yapılmaktadır. Dolayısıyla aileler evlenecek eşlerin seçimi üzerinde etkindirler. Ancak değişen koşullarla beraber bu etkinlik de azalmakta- 175 dır. Günümüzde aileler kendi kararlarının yanısıra evlenecek gençlerin de rızasının alınmasına dikkat ederler. Şimdilerde çok azalmış olsa da birkaç yıl öncesine kadar Hakkari’de ‘berdel/değiştirme’ denilen evlendirme türü de oldukça yaygındı. Berdel, ailelerin karşılıklı olarak hem oğullarını hem de kızlarını evlendirmeleridir. Bir aile diğer bir ailenin kızını kendi oğluna alırken kendi kızını da karşı tarafın oğluna verir. Zorunlu durumlar dışında pek başvurulan bir yöntem değildir ve genelde pek de hoş karşılanmaz. Sözü edilen zorunluluk ise çoğu zaman bir kız almak için gereken başlık parasının bulunamamasıdır. Karşılıklı olarak birbirinden kız alan bu aileler birbirine başlık parası vermeyecek, kızların çeyizleri ve takıları çok fazla ağırlaştırılmayacaktır. Bu nedenle berdel evlilikleri daha çok durumu iyi olmayan aileler arasında başvurulan bir yöntemdir. 5.6.2. Kız İsteme Hakkari ve çevresinde kız isteme işini erkekler yürütür. Kadınlar kız isteme adetine pek iştirak etmezler. Hakkari’de kız isteme adeti şöyle gelişir: Herhangi bir aile oğluna bir kız isteyecekse öncelikle yakın akrabalarından birini kızın evine gönderir. Bu akraba, kız tarafının babasına veya akrabalarından birine hısımlık (xizmanî) davasında bulunur ve evlerinin kapısının açık olup olmadığını sorar. Uygun bir cevap alırsa kararlaştırılan günde, erkek tarafının ailesi, yanına aksakallıyı, aşiret ağasını ve imamı da alarak kız tarafına gider. Kız tarafının aşireti ve akrabaları da toplanmıştır. 176 HAKKARİ Eve varılıp biraz sohbet edildikten sonra ailenin büyükleriyle birlikte gelen imam veya aksakallı, lafı denk getirir ve kız tarafının daha önceden belirlediği aksakallıya “Sebebi ziyaretimiz malum. Allah’ın izni peygamberin kavli ile kızınızı, oğlana istiyoruz” der. Kız tarafının büyüğü biraz düşündükten sonra söylediği şu sözler kızın verildiğinin, bu evliliğin gerçekleşeceğinin müjdecisidir: “Bu kızı (bir kızdır) yolunuza kurban ediyoruz.” (Keçikek e em qurbanarêyawe dikin.) Bu sözler biter bitmez orada hazır bulunan hoca efendi, izdivacın kutsiyeti, çocukların mutluluğu, ailelerin huzuru üzerine bir dua okur. Dua Fatiha Suresi’nin okunmasıyla sona erer. Cemaat Fatiha’sını bitirir bitirmez müstakbel damadın babası, ağabeyi veya yakın bir akrabası kız tarafının büyüğünün eline gider, teşekkür edip hayırlı dualar temmeni eder ve kızın babasının elini sıkar. Kızın babası yaşça büyükse eli öpülür. İkramlar yenilip içildikten sonra kalkılır. Kız isteme işi tamamlanmıştır. 5.6.3. Söz Kesme / Desteser Kız istemeye katılmayan kadınlar, kız verildikten sonraki uygun bir günde, yakın akrabalardan oluşan bir topluluk halinde kız tarafına gider. Bu ziyarette hem gelin görülür hem de evlilik işini daha da kesin- Kadınlar Halayı leştirmek için söz kesilir. Söz kesme anlamına gelen desteser denen bu küçük törende gelin kıza çok fazla takı takılmaz. Hediyeler çoğunlukla bir iki yüzük, küpe ve bilezik ile tepeden tırnağa bir takım elbiseden oluşur. 5.6.4. Başlık Kesme ve Şeker Kırma / Nextvebir ve Şekirşkandın Birkaç yıl öncesine kadar Hakkari’de, özellikle köy ve kasabalarda başlık parası oldukça yaygındı. Başlık parası çok sıkı bir şekilde pazarlık edilirdi. Bu nedenle bu olaya başlık kesme veya başlık kararlaştırma denmiştir. Şimdilerde başlık parası pek alınmamaktadır. Ancak maddi durumu iyi olmayan kız tarafı süt parası veya çeyiz alımı için damat tarafından bir miktar para alır. Bu da kimsenin duymaması için mümkün olduğunca gizli yapılır. Amaç kimseyi rencide etmemektir. Şeker kırma, başlık kesmenin en önemli aşamalarındandır. Aileler başlık parası konusunda anlaştıktan sonra işin tatlıya bağlandığını gösterir bir adet olarak ‘tatlılık’ (şirinahi) yenilir. Zaten başlık parasının miktarı konusunda öyle ya da böyle anlaşılacağı bilindiğinden damat tarafı kız tarafına giderken şeker, HAKKARİ KÜLTÜRÜ 177 Kına götürme lokum, bisküvi ve gofret gibi tatlı şeyler götürür. Başlık kesmenin ardından götürülen bu tatlı yiyecekler dağıtılır. Şeker kırmanın en önemli yanlarından biri de damadın sağdıcının bu törende belli olmasıdır. Şekerler dağıtılırken küp şeker veya bir paket şekerleme bir mendilin içine konur ve tepsinin üstüne bırakılır. Tepsi içeri getirildiğinde, kimin sağdıç olacağı önceden belliyse o kişi, belli değilse sağdıçlığa talip olan kişi “O şekeri bana verin!” der ve sağdıçlığı almış olur. Bazen sağdıçlık için birden fazla istekli kişi bulunur. Bu durumda şeker kapışılır. Damadın ailesi bütün isteklilere eşit mesafedeyse şeker kimin elinde kalmışsa o kişi sağdıç olur. 5.6.5. Nişan Töreni Bundan yaklaşık on yıl öncesine kadar Hakkari’deki nişan törenleri, neredeyse bir yarım düğün kadar şatafatlı, masraflı ve davetli yapılırdı. Şimdilerde bu gelenek, yerini daha az masrafla yapılan nişan törenlerine bırakmıştır. Nişan, damat tarafının kız tarafına götürdüğü hediyelerin, gelinin nişan elbisesinin ve nişan için alınan takıların takılması günüdür. Aynı şekilde gelin tarafı da damat tarafına gelinin çeyizi ile birlikte hediyeler gönderir ve bunlar düğünden sonra dağıtılır. 5.6.6. Düğün Hakkari’de düğünler üç gün üç gece sürer. Düğün, çoğunlukla cuma günü ikindi vaktinden sonra başlayıp pazar gecesine kadar devam eder. Düğün sahibi aileler, düğüne bütün akrabalarını, dostlarını ve köylülerini davet ederler. Hakkari’de düğünler oldukça kalabalık yapılır. Davetli akrabalar düğüne ailenin tüm bireyleriyle (erkekler, kadınlar, çocuklar) katılırlar. Akraba olmayıp kısmen yabancı sayılabilecek davetlilerdense sadece erkekler düğüne gelirler. Kız tarafının davetlileri kız evinde, damat tarafının davetlileri damadın evinde toplanırlar. Düğün davetlileri cumartesi günü kuşluk vaktinden başlayarak ertesi gün gecenin ilerleyen saatlerine kadar türküler / stranlar eşliğinde büyük bir coşkuyla düğüne devam ederler. Ancak düğün demek sadece eğlence demek de değildir. Eğlencenin yanısıra yerine getirilen başka birçok adet vardır: Kına Götürme: Düğünün birinci günü ikindi vaktinde damadın evinden bir grup kadın ve erkek, yanlarına kına, bir miktar ziynet ve takı ile gelinin düğünde giyeceği elbiseyi de alarak gelinin eline kına yakmaya giderler. Götürülen takılar geline takılır, elbiseler teslim edilir. Usulen gelinin eline bir miktar kına konulur. Kınanın ortasına da bir altın konulur ve gelinin eli bağlanır. 178 HAKKARİ HAKKARİ KÜLTÜRÜ 179 180 HAKKARİ Gelinlik / Hizark: Gelinin evine götürülen elbiselerin içinde yakın zamana kadar hizark denilen renkli bir de çarşaf bulunurdu. Gelin, damadın evinden gelen elbise ve takıları düğünün ikinci gününde giydikten sonra üzerine bu kıyafeti giyerdi. Hicaz’dan getirtilen hizark’ın geline esenlik getireceğine inanılırdı. Hem İslami geleneğe hem de aşiretin kurallarına göre gelinin örtünmesine, yüzünü dahil hiçbir yerini kimseye göstermemesine dikkat edilirdi. Şimdilerde, halen köylerde devam etse de şehir merkezlerinde hizark kullanımı çok azalmıştır. Tasa Sêri Berçavk Hizark Damadın Kınası: Düğünün birinci günü akşam yemeği yendikten sonra uzak akrabalar ve davetlilerin bir kısmı ertesi gün tekrar gelmek üzere düğün evinden ayrılırlar. Yakın akrabalar, komşular ve özellikle damadın arkadaşları evde kalarak, oyunlar oynamaya, şarkılar söylemeye, halaylar çekmeye devam ederler. Çoğunlukla yatsı vaktinden sonra da sağdıçın evine gidilir. Şarkılarla ve stranlar söyleyen büyük bir kalabalıkla sağdıcın evine doğru yola çıkıldığı andan itibaren damadın rolü de değişir. O artık tam bir damat (zava) olur. O saate kadar her işe koşturan HAKKARİ KÜLTÜRÜ adam, artık emir verendir. Bundan böyle onun her dediği yapılır. Sağdıcın evine varıldığında paşiv (sahur) niyetine bir yemek yenilir. Yemekten sonra damat ortaya alınır. Orada bulunan herkes halkalar şeklinde damadın etrafında toplanır. Dengbêjler karşılıklı olarak şarkı söyleyerek geceye ayrı bir renk ve tat katarlar. Damadın önce serçe parmağı daha sonra ayak parmakları kınalanır. Damadın eli sarılırken avuç içine bir miktar para konulur. Sabahleyin damat elinin bağını açtığında düşen parayı kim kaparsa para onun olur. Sağdıç Kahvaltısı: Sağdıç akşamdan veya sabahın erken saatinden itibaren konu komşu, hısım ve akrabayı kahvaltıya çağırır. Konuklar gelmeye başladığında sağdıcın evinde yatan damat çoktan uyandırılmış, hamamı yaptırılmış, traşı bitirilmiş ve damatlıkları giydirilmiş bir halde cemaati selamlar ve kahvaltıya oturulur. Kahvaltının ardından damat yine büyük bir alayı vala ile şarkılar ve stran’lar eşliğinde düğünün yapılacağı alana götürülür. Orada kendisi için beylere layık bir yer hazırlanmıştır. Bahşiş: Gerek damadın davetlileri gerekse gelinin davetlileri düğünde gelin ve damada helat adı verilen bir bahşiş verirler. Yakın akrabalar bahşiş olarak geline beyaz eşya, kap kacak, halı, kilim, altın takı; uzak akraba ve durumu elverişli olmayanlar zarfın içine koydukları bir miktar para takdim eder- 181 ler. Geline gelen bahşişlerden ev eşyası ve altın takılar çeyizine katılarak damat evine gönderilirken, toplanan paralar düğün masrafı olarak harcanır. Damada ise bahşiş olarak bir zarfın içine konulmuş bir miktar para verilir. Düğün bitimine kadar gelen tüm zarflar bir sandıkta toplanır. Akşam, zarfların saklı bulunduğu bu sandık heyecanla açılır ve gelen helat sayılır. Ailenin maddi durumuna ve sosyal statüsüne göre gelen bu helat’lar bazen düğünün masraflarını bile karşılayamazken bazen de ciddi bir servetin oluşmasına vesile olur. Gelin Alma: Düğünün ikinci günü, gelinin evi uzakta ise erkenden değilse ikindi vakti büyük bir törenle gelin almaya gidilir. Önde erkekler, arkada sıra sıra dizilmiş genç kızlar ve kadınlar türkülerle / stranlar’la gelinin evine yaklaşırlar. Gelinin evine girildikten sonra kadınlar gelinin yanına erkekler de babasının olduğu tarafa yönelirler. Her iki tarafta da halaylar şiddetlenir. Bir taraf türkü söyler diğer taraf çevirirken mümkün olduğunca bir birlerinin sesini bastırmaya çalışır ve halayı kuvvetlendirirler. Bu arada hazırlanan gelin, sağdıç ve karısı tarafından üçer defa kaldırılıp oturtulur. Son kaldırışta sağdıç gelinin üzerine para saçar. Etraftakiler paraları ve hediyeleri toplamakla meşgul iken gelini kalabalıktan kurtarmaya, arabaya veya ata bindirmeye çalışırlar. Bu arada gelinin akraba tarafı gelin yolunda engel çıkararak bahşiş talebinde bulunurlar. Buna pişteder denilmektedir. 182 HAKKARİ Kapı Arkası / Pişteder: Pişteder yani kapı arkası âdeti çok yaygın olmasa da devam etmektedir. Gelin odasına girilecek iken veya gelin alınıp çıkılacak iken gelinin yakın akrabalarından biri, örneğin kardeşi, ablası, annesi, kız kardeşi veya başka biri kapıyı tutar, kapatır ve gelinin çıkmasına engel olur. Sağdıçtan veya damadın babasından ciddi bir bahşiş almadıkça da kapıya açmaz. Bazen de gelinin kapısı tutulmaz ama gelinin sandığı veya valizi üzerine oturulur. Her iki durumda da bahşiş alınır ve gelin veya valizi serbest bırakılır. Gelinin Damat Evine Gelişi: Gelin baba evinden alınıp arabaya veya ata bindirilirken damat tarafı övücü stran’lar söyler. Gelin alma alayı, gelinin evinden çıkıp damadın evine gelir. Gelin geldikten sonra damat arabayı karşılamaya gider ve gelini arabadan indirir. İkisi birlikte gelinin oturacağı tarafa doğru yürürler. Gelin, koltuğuna yerleşirken kadınlar hep bir ağızdan narink’ler (gelin türküleri) söyler. Gelin yerine yerleşip damat da yerine geçtikten bir süre sonra akşam yemeği yenir. Akşam yemeği daha önce de söylendiği üzere düğünün en önemli yemeğidir. Bu yemekler büyük şölenler gibi hazırlanır ve çoğunlukla binlerce kişiye verilir. Şerbet: Yatsı vakti düğün alayı dağılıp davetlilerin çoğu evlerine gittikten sonra sağdıç ve birkaç akraba damadı alıp gelinin yanına götürler. Bu, gerdek değil daha çok gelin ve damadı tanıştırma faslıdır. Bu arada imam bir dua okur ve duayı Fatiha ile noktalar. Daha sonra gelin ve damada şerbet ikram edilir. Bu şerbet merasiminden sonra kalan davetliler de düğün evinden ayrılır. Yalnızca sağdıç ve eşi kalır. Sağdıç damadın, karısı da gelinin yanındadır. Uyku vakti gelince de aynı odaya götürülürler ve orada baş başa bırakılırlar. Mehir: Hakkari’demehir kadının rızasına ve geçmişten gelen teamüllere göre kararlaştırılır. Çoğunlukla geline alınan ziynet ve takılar mehir olarak gelinin kendisine verilir. Mehir, kadının rızası olmadan kullanılamaz. Rızası dahilindesatılsa bile sonradan mutlaka yerine konulur. Bundan dolayı kadınların takıları servetten, evin zenginliğinden sayılmaz. 5.6.7. Düğünlerde Müzik Geleneksel olarak Hakkari düğünlerinde davul, zurna ile pîk veya bilul denen kaval dışındaki müzik aletleri pek kullanılmaz, halaylar stran adı verilen, karşılıklı söylenen türkülerle çekilir. Ancak son yıllarda bağlama ve benzeri müzik aletleri düğünlerde çok daha fazla yer almaktadır. Bu durum, halay çekerken söylenen stran’ları biraz daha geri plana atmış gibi gö- HAKKARİ KÜLTÜRÜ rünse de bu türküler Hakkari insanı için hala vazgeçilmezliğini korumaktadır. Stranlar Hakkari’nin onlarca değişik figürlü halaylarında söylenir ve oynanır. Oyunlar iki ayak (dupê), üç ayak (sêpê), şeyhanî vb. isimlerle anılır. Bazı oyun türleri ise söylenen stran’ın adıyla bilinirler. 5.6.8. Düğün Yemekleri İki günlük düğün boyunca damadın ailesi bütün davetlilere iki yemek verir. Bunlardan ilki kına günü yani düğünün birinci günü verilen akşam yemeğidir. Diğeri de düğünün ikinci günü yine akşam verilen yemektir. Bu yemeklerin bütün masrafı damadın ailesi tarafından karşılanır. İlk gün verilen yemek genellikle et, mevsim sebzeleri, taze fasulye, tas kebabı ile pilav ve cacıktan oluşur. Konu komşu ve davetlilerin tamamı katılır bu yemeğe. Şivadawetê diye adlandırılan ikinci gün yemeği düğünün de en önemli yemeğidir. Bu yemekte Hakkari’nin geleneksel yemeklerinden Doxeba veya Qıris hazırlanır. Bu yemeklerin yanında cacık, ayran veya mevsim salatası da ikram edilir. Düğünün ikinci günü, düğün davetlileri, damadın komşuları ve akrabaları arasında paylaştırılır ve herkes kendi evine aldığı misafire öğle yemeği verir. 183 184 HAKKARİ 5.6.9. Düğün Sonrası Çeyiz Üstü / Sersênî: Düğünün üçüncü günü çeyizüstü(sersênî) günüdür. Çoğunlukla çarşamba gününe denk gelir. Eve damadın akrabaları ve komşuları davet edilir. Yemekler, tatlılar hazırlanır. Gelinin evinden de bir iki kadın eşliğinde çeyiz gelmiştir. Bu gün gelini görme, tanıma ve çeyizine bakma günüdür. Gelinin çeyizini getiren akrabaları getirdikleri çeyizi açar ve neredeyse tek tek sayar. Ardından yemekler yenilir ve davetli kadınlardan her biri kendi durumuna göre geline hediyeler verir. Davetler: Bazen düğünün ertesi günü ama çoğunlukla sersêni’den sonra damadın akrabaları damat ve gelini kendi evlerine davet ederler. Bunlar da bir nevi tanışma davetleridir. Damadın akrabalarının çokluğuna göre bu davetler bazen bir hafta bazen de bir ay sürebilir. Gelin hangi akrabanın evine gitmişse bu kez o evin sahipleri geline bir bahşiş verirler. Bu çoğu zaman bir takı ya da fistan vb. şeyler olur. Selamlama / Sılavî: Düğünden birkaç hafta sonra gelinin annesi ve babası yeni evlilerin evine gelirler ve gelirken de hediyeler getirirler. Çoğu zaman gelin baba evine getirildiğinden bu selamlama da damadın babasının evine yapılır. Gelinin anne ve babası yakın bir yerden gelmişse bir gün, uzaktan gelmişse birkaç gün kalırlar ve gelin ve damadı evlerine davet ederek ayrılırlar. Ayrılırken aileye hediyeler verilir. Onlar gittikten birkaç gün sonra bu kez gelin ve damat, damadın anne ve babası, bazen bazı akrabalar ve damadın sağdıcı hep beraber gelinin akrabalarına ziyarete giderler. Burada bir iki gün kalan gelin ve damada dönerken yine hediyeler verilir. Bundan sonra bu iki aile için hayat artık normal seyrine döner. HAKKARİ KÜLTÜRÜ 185 Murtuxe denilen bir helva yapılır veya pazardan helva alınıp ekmekle birlikte dağıtılır. Buna ‘ölünün üç günlüğü’ (sêrojkamıri) adı verilir. Ölümden bir hafta sonra bu kez kurbanlar kesilir. Ölen kişinin durumuna göre 5-10 veya daha fazla koyun keslir ve konu komşuya, hısım akrabaya dağıtılır. Buna ‘ölünün haftası’ (heftekiyamıri) denir. Ölümün üzerinden 40 gün geçtikten sonra yine helva ve ekmek dağıtılır. Buna da ‘ölünün kırklığı’ (çilrojamıri) denir. 5.7.2. Ölünün Yemeği / Şîva Mîrî 5.7. Ölüm Adetleri 5.7.1. Ölüm Sonrası Ölüm gerçekleşip mevtanın ruhu Rab’bine kavuştuktan sonra evde büyük bir yas başlar. Merhum/ merhume, İslamî usullerce yıkanır ve kefenlenir. Ardından cenaze namazı kılınır ve naaş defnedilir. Defin esnasında hocalar hem mezarın başında hem de cenazenin olduğu yerde Kur’an-ı Kerim okurlar. Çoğunlukla hatimler indirilir. Cuma gecesi ve mübarek bir gün veya gecede vefat eden birisinin iyi bir kul olduğuna inanılır. Bu günlerde ölenlerin kabri tutulmaz. Ancak ölüm cuma gününden önce gerçekleşmişse, ölünün mezarı başına bir çadır kurulur ve cuma gecesine kadar mezarında hatimler indirilir. Hakkari ve civarında ölü defnedildikten sonra üç gün boyunca yas tutulur ve taziye evi veya çadırı kurulur. Mevtanın akrabaları bu ev veya çadıra gelip otururlar. Uzak, yakın akraba ve hemen hemen o yerleşim yerinde oturan çoğu insan bu taziye yerine uğrar, bir Fatiha okur, dua ve temennalarda bulunur. Bu tören üç gün boyunca devam eder. Üçüncü günün akşamına doğru cemaatin bir kısmı bir imam ve ölünün akrabalarıyla kabir ziyareti yapıp Yasin ve Fatiha okurlar. Döndükten sonra mevtanın akrabaları tıraş edilir. Tıraştan sonra taziye bitirilir. Üçüncü günde ölünün helvası dağıtılır. Çoğunlukla ya Hakkari’de, çok yaygın olmasa da ölünün birinci haftasından sonra bir yıl boyunca akşam yemeği olarak evde hazırlanan yemekten bir tas, fakir bir komşuya veya akrabaya verilir. Buna şîvamîrî denir. Bu yemeği hazır yemek olarak değil de çiğ halde gıda maddesi olarak toptan verenler de vardır. 5.7.3. Kabir Ziyaretleri Hakkari’de cuma akşamları ile mübarek gün ve gecelerde kabir ziyareti yapılır. Bu ziyaretlerde insanlar yanlarında getirdikleri bisküvi, gofret, kek, pasta, lokum vb. yiyecekleri mezarlığa götürürler. Ölülerinin mezarında Fatiha ve Yasin-i Şerif okur veya okuturlar. Sonra da getirdikleri yiyecekleri orada bulunanlara ve özellikle de çocuklara dağıtırlar. Bayram günlerinde erkekler bayram namazından döndükten sonra yanlarına ev ahalisini de alarak kabir ziyaretleri yaparlar. Bu adet çok yaygındır. 186 HAKKARİ 5.7.4. Yatırlar 5.7.4.1. Hakkari Merkez İlçede Tespit Edilen Yatırlar Gülüreş Baba Asıl adı Eş-şeyh Adiy bin Musafir olan bu zatın türbesi Hakkari’nin Biçer mahallesinde Gülüreş Baba ismini taşıyan caminin avlusunda bulunur. 10721162 (H.465-555) tarihleri arasında yaşadığı kitabesinde yazılıdır. Bu yatır hakkında iki rivayet vardır. Birinci rivayete göre Yezidiliğin kurucusudur. Ancak Şeyh Adi’nin öldüğü ve Laleş’te mezarının bulunduğu bilinmektedir. İkinci rivayete göre halk arasında Müslüman olarak bilinen Şeyh Adiy bin Musafir, Yezidiliğin kurucusu kabul edilen Şeyh Adi’nin yeğeni Küçük Şeyh Adi’dir. Dolayısıyla burası Şeyh Adi’ye izafe edilen bir makam olmalıdır. Halkın sürekli ziyaret ettiği önemli bir ziyaretgâhtır. Dr. Yaşar Kalafat ise burayı Gülerek Baba olarak zikretmiştir. Yörede anlatılanlara göre şoförler sefere çıkarken bir odun kütüğünü sadaka olarak Gülüreş Baba türbesine atarlar. Bunu yapmadan yola çıkan nakliyecilerin işlerinin rast gitmeyeceğine inanılır. Ayrıca burada biriken odunların musibetlere sebep olacağı inancından dolayı odunları kimse götürmez. ği bir mübarek kimseydi. O, züht ve takvada eşsizdi, dünyaya kıymet vermezdi, Allahu Teâlâ’nın rızasına muhalif hiçbir söz ve harekette bulunmazdı. Tevazu ve kerametler sahibi, akıl ve zekâda üstün bir kimse idi. O, değil haram ve şüphelilerin yanından geçmek, helâlden kullandığı şeylerin hesabını nasıl vereceğini düşünürdü. Mübahları yaşamak için zaruri olduğu miktarda kullanırdı. Amcası Adiy bin Müsâfir’in vefatından sonra ondan aldığı ilim ve feyzi insanlara yayan Ebu’lBerekâtEmevi Hazretleri, birçok talebe yetiştirdi. Doğu evliya ve ulemasının birçoğu onun ilim ve feyizlerinden istifade etti. Salih kimseler gelip onun meclisinde bulundular. Onun yetiştirdiği evliyalardan biri de oğlu Ebu’lMefâhirAdiy bin Ebu’l-Berekât Hazretleri’ydi. Bu zatın Gülüreş Baba ile aynı kişi olduğu kanaati oluşmuştur. Ebu’l-Berekât el-Hakkârî Irak ve Doğu Anadolu’da yaşayan büyük velilerdendir. Adı Sahr olup, babasının adı da yine Sahr’dır. Künyesi Ebu’l-Berekât’tır. Hocası Adiy b. Müsafir’in kardeşinin oğludur. Lübnan-Ba’lebek yakınlarında Beyt-i Far beldesinde doğdu. 13. asrın sonlarında Hakkari’de vefat etti. Amcasının inşa ettirdiği ve kendisinin ders verdiği zaviyede defnedildi. Her ferdi Allah aşkıyla yanıp tutuşan bir ailenin evladı olan Ebu’l-Berekât Emevi Hazretleri, küçük yaştan itibaren yüksek seviyeli âlimlerin meclislerine devam ederek ilim tahsilinde bulundu. Abdulkadir-i Geylani Hazretleri’nin halifelerinden olan amcası Adiy bin Müsafir’in yanına gelerek irşat faaliyetlerinde bulundu. Üstadı ve amcası Adiy bin Müsâfir hazretleri onun için; “Ebu’l-Berekât gerçek bir velidir.” buyurup, Hakkari dağlarındaki talebelerinin yetiştirilmesi ile vazifelendirdi. Doğu evliyasının birçokları ile görüştü. Yüce makamlara, üstün ahlâk ve davranışlara sahip oldu. Allahu Teâlâ’ya yakın olmaktan bahsedilince sözü o alır, vilâyetin üstünlük ve hükümleri onun dilinden dinlenirdi. O, Allahu Teâlâ’nın ölü kalpleri diriltmek, karanlık gönülleri aydınlatmak, hikmetli sözleri söylemek, Allah adamlarını yetiştirmekle vazifelendirdi- Şeyh Muhammed Selim Şeyh Muhammed Selim Şeyh Muhammed Selim 1892 yılında Hakkari’nin Kavaklı köyünde doğdu. İlk tahsilini Hakkari’de, müderris ve aynı zamanda kayın pederi olan yörenin tanınmış âlimlerinden Şeyh Abdülaziz Hani’nin yanında yaptı ve O’nun tavsiyesi üzerine âli tahsil görmesi için (İlm-i İsna Aşer) yani On iki ilim tahsili için sırasıyla Başkale’de daha sonra Van’ın Gevaş ilçesindeki medreselerde tahsil yapmaya başladı. Henüz genç yaşta olan Muhammet Selim için okumanın daha yararlı olacağına kanaat getiren hocaları kendisine Musul, Şam ve Bağdat’ta üç âlim ismi verdi ve Muhammet Selim bu âlimlerin yanında tahsilini tamamladı. Şeyh Muhammet Bahaeddin Efendi, şeyhi olduğu Nakşibendî Tarikatı’na dâhil olmasını sağladı. Birinci Cihan Harbi HAKKARİ KÜLTÜRÜ sonunda Musul’dan Hakkari’ye döndü. Burada irşada başlayan Şeyh Muhammet Selim, Hakkari Valisi Lütfü Bey’in tavsiyesi üzerine devletin resmi erkânı ile birlikte “Hudut Nesayıh” heyetinde aylarca fiilen çalıştı. Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede bilen Şeyh Muhammet Selim’in üzerinde yıllarca çalıştığı “Nefahat Şarki ve İstikbal” isimli eseri bilahare kaybolmuştur. Şeyh Muhammet Selim çevresinde sevilen âlim, abit, müşfik, cömert ve misafirperver bir insandı. Halkın kendisine gösterdiği sevgi ve saygıdan ötürü, mahkemelerde “Şeyh Muhammet Selim Efendi’nin başı için doğru söylerim” diyerek yemin edildiği bütün muhitçe bilinen bir gerçektir. Günümüzde de Hakkari yöresinde Şeyh Muhammet Selim Hazretleri’nin başına yemin edilmektedir. 1946 seçimlerinden itibaren iki dönem Hakkari Milletvekilliği yapmıştır. Yaşantısı çok sade ve mütevazı olan Şeyh Muhammet Selim yaşlandığında Hakkari’nin Dağgöl Mahallesindeki kaim tekkesinde ibadet etti. Kendisini ziyarete gelen Hakkarililerle dini sohbetler yapardı. O’nun zamanında Hakkari gerçek bir manevi güzelliğe kavuştu. Hakkarililer arasında yalan, hırsızlık, içki, kumar vb. yanlış hareketler belirgin bir şekilde azaldı, bunun yerine güzel ve faydalı hasletler yaygınlaştı. Eylül 1955 tarihinde 63 yaşında vefat etti. Türbesi Hakkari Asri (Kalealtı) Mezarlığındadır. Şeyh Nazır Hakkari’nin Durankaya Beldesi’nde bulunan Şeyh Nazır’ın mezarı bütün bölgeye hâkim bir tepe üzerindedir. Çok eski dönemlerde bu coğrafya Hristiyanların elinde iken İslamiyet’i yaymak için buraya gelmiş ve bu bölgenin İslamlaşmasında büyük katkıları olmuştur. Hz. Ömer döneminde Hakkari ve çevresine fetihler düzenlenmiştir. Hakkari ve çevresini fetheden ordunun içinde Nazır adında bir zat da varmış. Bu zat bölgede savaşırken ağır yaralanır, susar ve su içmek için suyun yanına gider. Burada da şehit olur. Mezarı buraya yapılır. Belirli günlerde mezarında nur saçtığı söylenir. Ziyarete her türlü insan gider. Hacca gidemeyecek olanlar orayı ziyaret ettiklerinde hacca gitmiş gibi olduklarına inanırlar. Adakta bulunulur, türbeye taş yapıştırılır. Taş yapışırsa dileklerin kabul olduğuna inanılır. Ölümünden itibaren vasiyeti üzerine 15 Temmuz günü bayram ilan edilmiştir. Bu bayram günümüze kadar devam etmekte ve halk Şeyh Nazır’ı ziyaret ederek, kurban keserek, Kur’an okuyarak, adak adayarak bayramı kutlamaktadır. Türbe yakın tarihte yapılmıştır ve dikdörtgen taş yapılıdır. Üstü ise kubbe ile örtülmüştür. Mezar abartılı bir biçimde uzun olmasına rağmen onarımda küçültülmüştür. Katırla ilgili herhangi bir kitabe mevcut değildir. 187 Şeyh Musa Şeyh Musa Hazretleri, Hakkari’nin Işık köyünde bir mahallede caminin içindeki türbe görünümünde olan mezarda metfundur. Şeyh Musa hakkında iki rivayet vardır. Birinci rivayete göre Şeyh Musa Abdulkadir Geylani’nin kardeşidir, ikinci rivayete göre de babasıdır. Musa Cengi Dost olarak bilinir. Mezarın üzerinde bir cami yapılmıştır. Kiliseden bozma bir caminin içinde bulunan bu yatırın, bölgenin İslamlaşmasında büyük katkıları olduğu rivayet edilmektedir. Türbenin yanında bulunan eski ve büyük ağaçlar kutsal kabul edilmektedir. Melik Muhammed Esad Hakkari Merkez Biçer Mahallesi’nde Melik Esat Cami’nin arkasındaki mezarlığın içinde bulunmaktadır. Bir dönem Hakkari Miri olarak hüküm sürdüğü bilinir. Mezar taşları üzerinde “Melik Muhammed Esed ve Şehit Ameli Muhammet ve Meram Bey” yazılıdır. Melik Esat Bey babasının ölümünden sonra Kanuni döneminde Hakkari Beyliği tahtına oturur. Kanuni ile beraber bazı savaşlara katılır ve onun takdirini kazanır. Kanuni, Melik Esat’a ‘oğlum’ diye hitap eder. Savaşın birinden dönerken yolunda rahatsızlanır ve Hakkari’de vefat eder. Bugün Hakkari’de Melik Esat adına bir cami ve mezarlık bulunmaktadır. Mezar taşları sanatsal özelliğe sahip, üzerleri bitkisel ve geometrik desenlerle bezelidir. Mezar 18. ve 19. yüzyıllara aittir. Mezar kitabelerinden bunların Abbasi soyundan gelen HakkariBeyleri’ne ait oldukları anlaşılmaktadır. Seyit Hacı Hakkari merkeze bağlı Taşbaşı köyünden Üzümcü köyüne göç edip yerleşmiş bir seyit ailesine mensuptur ve 1840 yılında bu köyde doğmuştur. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin torunlarındandır. Irak’ta zamanın âlimlerinden dersler alır ve Kadiri Tarikatı’nın halifesi olarak Hakkari Bölgesi’nde irşat faaliyetlerinde bulunur. I. Dünya Savaşı’nda Hakkari’yi istila eden Ruslar ve onlara yardımcı olan Nesturilere karşı cihat ilan eder ve müritleriyle birlikte Rus Nasturi ordularına karşı savaşır. 1926 yılında Üzümcü köyünde vefat etmiştir. Mezarı önemli bir ziyaretgâhtır. Hakkari Merkez Üzümcü köyünde bulunan bu mezar ağaçlıklar arasında yer almakta ve etrafında da aileye ait diğer mezarlar bulunmaktadır. Herhangi bir kitabesi mevcut değildir ve etrafındaki koruluklar bezlerle kaplanmıştır. Halk arasında üstün takva sahibi olan bu zatın aç ve susuz yaşadığı bilinir. Zap suyu üzerinden yürüyüp ayakkabısının altı dahi ıslanmadan karşı tarafa geçtiği anlatılır. Bir keresinde kış mevsiminde bir tabak dolusu taze dut getirdiği rivayet edilir. 188 HAKKARİ Molla Salih Hakkari iline bağlı Geçitli köyünde Beriskan Taşı denilen bölgede 45 şehitlerinin mezarlarının bulunduğu mezarlık içinde metfundur. Kızıl Kümbet Mezarlığı, Molla Mahmut ve Molla Yusuf Hakkari merkezinde bulunan Kızıl Kümbet mezarlığında baba Molla Yusuf ve oğul Molla Mahmut’un kabirleri bulunmaktadır. Bu mezarlıkta çok sayıda üzeri işlemeli ve Arapça yazıların yer aldığı mezar taşı vardır. Bir kısım mezar taşlarında hicri tarihler de yer almaktadır. Mezarlıkta Osmanlı döneminden kalma üzerleri kitabeli, zengin bitkisel ve geometrik desenli mezar taşları mevcuttur. Mezar taşlarının kitabelerine bakarak bunların Abbasi soyundan geldiği kabul edilen ve Şeref Han’ın eserinde de bahsettiği Hakkari Beyleri’ne ait oldukları anlaşılmaktadır. Bu yatırlar Kızıl Kümbet denilen Hakkari Mirleri’nin ve diğer Hakkari eşrafının mezarlarının bulunduğu tarihi mezarlığın içindedir. Rivayetlere göre baba, oğul veli kimselerdendir. Bu mezarlıktaki ağaçlar bez ve çaput gibi dilek dileme eşyalarıyla doludur. Halife Derviş 20. asrın başında Şemdinli’deki Şeyh Seyyid Taha’nın yanında öğrenimini tamamlayarak halifelik göreviyle Hakkari’ye yerleşir ve irşat vazifesine burada devam eder. Rivayet ve söylentilere göre Halife Derviş’i bütün yabani hayvanların ziyaret ettiği, kendisiyle konuştuğu ve hayvanları itaat altına aldığı bilinmektedir. Ayrıca Van’da bulunan Sofu Baba ile arkadaş oldukları ve aynı medresede öğrenim gördükleri rivayet edilir. Molla Keşfettin Hakkari Merkez, Dağgöl Mahallesi’nde etrafı duvarlarla çevrili yerde metfun bulunan Nakşibendî uleması Halife Derviş Hazretlerinin ikinci oğludur. İlim ve irfanı ile tanınmış keramet sahibi bir zattır. Kökende sürekli molla yetiştiren bir ailenin çocuğu olup meşhur müellif ve şair Ahmed-i Hani ile akrabalığı vardır. İlk öğrenimini babasının yanında Hakkari Meydan Medresesi’nde, devamını da Irak’taki medreselerde yapmıştır. Hem çiftçilikle uğraşmış hem de hocalık yapmıştır. Halk arasında çok sevilen bu zat, cömertliği, ilim ve esprili sohbetleri ile halkın gönlünde taht kurmuştur. Molla Keşfettin öldüğünde Çalo ismindeki koçun kanıyla yeşeren ağacın altına gömülmüştür. İnsanlar bu ağaca çaput bağlar, dua ederler. Molla Ubeydullah Halife Derviş’in torunu, Molla Keşfettin’in oğludur. Babasının ve dedesinin yanında metfundur. Şeyh Ali Hakkari’ye bağlı Üzümcü köyünde bir mescidin alt katında bir türbenin içinde metfundur. Yatırın ismi Şeyh Ali veya Şîr Ali olarak iki şekilde bilinir. Hiçbir kitabe ve sanduka mevcut değildir. Şeyh Ali Hazretleri’nin Abdulkadir Geylani’nin üstadının üstadı olduğu bilinir. Ayrıca caminin bahçesinde asırlık bir çınar ağacı vardır. Buraya da bez, çaput bağlanarak dileğin yerine geleceğine inanılır. Batıdan doğuya doğru eğimli bir arazi üzerine kurulan caminin gerçekte üç katlı olduğu; zemin katın zaviye, orta katın medrese, üst katın ise cami olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Son yapılan tamiratla birlikte cami iki kata düşürülmüş, üstü sac çatı ile kapatılmıştır. Zemin kat ziyaretgâh üst kat ise cami olarak kullanılmaktadır. 1700’lerde yapıldığı tahmin edilen camide bir vitrin içinde korunan tarikat eşyaları bulunmaktadır. Şeyh Reyhani Hakkari Merkez Durankaya Beldesi Derebaşı köyünde caminin içinde bir mezar bulunmaktadır. Bu mezarı ziyaret edenler eskiden caminin damında bulunan silindirin gezdirilmesiyle rahatsızlıklarından kurtulduklarına inanırlardı. Ancak cami yıkıldığından ve mezarın yeri bilinmediğinden dolayı daha önceki uygulamalar yapılmamaktadır. Pir Ömer ve Sofi Bapir Hakkari Merkez Durankaya Beldesi Pınarbaşı Mahallesi’ndeki bir mezarlıkta, eski yapılı bir türbede Pir Omer’in mezarı bulunmaktadır. Pir Omer eskiden kardeşiyle başka bir yerden Hakkari’ye gelmiş ve Hakkari Mir’i onlara Durankaya da bir yer vermiştir. Yol güzergâhında olan bu yerde yolculara, misafirlere her konuda yardımcı olmuşlar ve kısa sürede hatırı sayılır kişiler arasında kabul görmüşlerdir. Pir Ömer’in mezarının önünden geçenler attan iner ve sakince yürürler. Pir Omer’in gürültüden hoşlanmadığını bildiklerinden attan düşürüleceklerine inanırlar. Pir Ömer’in kardeşi olan Sofi Bapir ise karşı yamaçta bir mezarda gömülüdür. Şeyh Fadil (Fadile) Hakkari Merkez Işık köyünde bir mezarlıkta bulunmaktadır. Bu yatırın tam karşısında Şeyh Musa’nın kız kardeşi vardır. Onların kerameti ise çok öksüren çocuklara deva olmalarıdır. Mezarda bulunan bir deliğe çocuğun başını koyup çıkardıklarında çocu- HAKKARİ KÜLTÜRÜ 189 ğun iyileşeceğine inanılır. Perşembe akşamları Şeyh Fadıl’ın mezarından bir ışığın diğer mezara gittiği Allah’ın salih kullarınca görüldüğü söylenmektedir. taşına üç adet taş yapıştırmaya çalışırlar. Taşları yapıştırabilenlerin muratlarına ereceğine inanılır. Dize Şehidi Mezarı, Hakkari merkez Kırıkdağ köyü Harput Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bu mezarda Müslüman ve Hristiyanlar yaşarmış. Aralarındaki savaştan dolayı Müslümanlardan bir kadın ve bir erkek şehit olmuş ve mezarları dağın yamacına yapılmış. İleriki zamanlarda bu yamacın bir kısmı heyelan sonucu kaymış ve köy meydanına kadar inmiş. Köylüler burada bir gömünün olabileceğini düşünerek kazmışlar ve şehidin kemiklerini bulmuşlar. O gün bu gündür orası ziyaret edilir. Yatırın yanındaki ağaca çaput bağlanır, mezar taşına taş yapıştırılır. Mezarı Hakkari Yüksekova, Kadı köyünde bulunmaktadır. Yahudiler tarafından bir savaşta şehit edildiğine ve arkadaşları tarafından buraya gömüldüğüne inanılmaktadır. Halk tarafından şehit mezarı olarak bilinmektedir. Şeyh Salih Mezarı, Hakkari Merkez, Durankaya Beldesi, Yeni Mahalle’de bulunmaktadır. Hz. Ömer döneminde kâfirlerle savaşırken şehit olmuştur. Şeyh Salih’in her çarşamba ve cuma günü kendisi için ayrılan eve gelip gittiği söylenir. Bu eve konulan her türlü gıdanın bereketlendiğine inanılır. Seyyid Halit Mezarı, Hakkari Merkez, Olgunlar köyünde bulunmaktadır. Ahali tarafından önceden küçümsenen bu zatın daha sonra kerameti görülmüş ve kendisine hak ettiği değer verilmiştir. Seyyid Halit’in mezarını ziyaret edenler oradaki bez parçalarından birini alırlar ve başlarına bağlarlar. Böylelikle baş ağrılarının iyileştiğine inanırlar. 5.7.4.2. Yüksekova İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar Ağaç Şehidi Mezarı Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde bulunmaktadır. Kahraman bir asker olduğuna ve bir rahibenin nazar etmesi sonucu öldüğüne inanılır. Mezarının yanında kocaman bir ağaç vardır. Bu şehidin mezarından cuma akşamları belli saatlerde yeşil bir nurun yükseldiği, karşı tarafta bulunan mezarın yanına giderek orada söndüğü söylenir. Başka bir rivayete göre mezar civarında otlayan bir keçinin hastalanıp ölmesiyle burada kimse hayvan otlatmaz. Derviş Halife Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Şakitan köyünde mezarlığın içinde Halife Derviş isminde bir yatır bulunur. Bu zatın mezarının bulunduğu mezarlığa her yıl yüzlerce kişi gelir, adakta bulunur ve mezar Pibal (Hasen) Derviş Mezarı Hakkari Yüksekova, İkiyaka köyünde bulunmaktadır. Mezarın yanındaki ağaca bez, çaput bağlanarak dileklerde bulunulur. Şeyh Celal Hakkari Yüksekova, Büyükçiftlik köyünde mezarı ve mezarın yanında bir dilek ağacı bulunmaktadır. Şeyh Celal kerametleri olan bir zat olarak bilinir. Ağacın altından çıkan su ile Müslüman halkın kurtulduğuna inanılır. Marime Sate Mezarı Hakkari Yüksekova İkiyaka köyünde bir kayalıkta bulunmaktadır. Hz. İsa’nın bir havarisi olduğu söylenmekte ve kerametleri ile meşhur bir zat olarak bilinmektedir. Yatırın yakınında akan dereden yıkanan ya da suyunu içen kişinin musibetle karşılaşacağına ve yatırdan Kur’an ve zikir sesi geldiğine inanılır. Peyk (Avdel Ömer) Mezarı Hakkari Yüksekova, Köşkün köyünde bulunmaktadır. Ziyaret edenler bir gece orada kalır, sabah uyandıklarında gözler açılırmış. Gözleri kör olan bir kadının bu yeri ziyaret ettikten sonra açıldığı anlatılıyor. Ayrıca kısmetlerinin açılması için bekâr kızlar tarafından ziyaret edilmektedir. Şifa bulanların başında güvercinlerin uçtuğuna inanılır Molla Ekrem Hakkari Yüksekova, Ortaç Köyünde bulunuyor. Bu zat bu köyde doğar daha küçükken ilimle uğraşır. Irak’a giderek ünlü âlimlerden ders alır. On iki ilim anılan derslerini bitirerek icazet alır. Köye gelerek orada imamlık yapar. Toplumda mütevazı ve bilgin olarak tanınır ve Allah’ın bazı lütuflarına mazhar olur. Bir gün iki genç ile birlikte yolculuğa çıkar. Yaşlı olduğu halde gençler ona yetişemezlerdi. En büyük kerametlerinden biri de ışıksız, karanlık odada kitap okumasıdır. Kısa bir süre sonra vefat eder ve dostlarını görmeden Allah’ın rahmetine kavuşur. 190 HAKKARİ 5.7.4.3. Şemdinli İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar Seyyid Taha-i Hakkari Hakkari ili Şemdinli ilçesine bağlı Nehri (Bağlar) köyündedir. Anadolu’da yaşayan büyük velilerden, silsile-i aliyye adı verilen, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahrette saadete, mutluluğa kavuşmalarına vesile olan büyük âlim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci torunudur. Babası Seyyid Molla Ahmet bin Salih Geylani’dir. Şihâbüddîn, İmâdüddîn, Kutbü’l-İrşat vel-medâr lakaplarıyla ve Hakkârînisbesiyle meşhurdur. Mevlana Halit-i Bağdadi hazretlerinin halifelerindendir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri’de vefat etti ve burası ziyaret mekânı olmuştur. Her yıl yurdun çeşitli yerlerinden yüzlerce insan kendisini kabri başında ziyaret etmektedir. SeyyidTâhâ-i Hakkari’nin pek çok kerametleri vardır. Asıl adı Taha-yıNehri’dir. Mezarı türbe şeklinde değildir. Rivayete göre mezarının türbeye çevrilmesini istememiştir. Bu zata ait kerametler ve hayatı ile ilgili tarihler mezar taşında yazılmıştır. Eski mimariyle yapılmış mezar taşları sökülerek yeni mermer Seyyid Taha-i Hakkari türbesi mezar taşları dikilmiştir ve kitabeleri aslına uygun bir şekilde üzerine işlenmiştir. Mezarın Seyit Salih’in mezarı ile bitişik olması üç mezar taşının bulunmasını sağlamıştır. Ziyaretçiler kurban, sadaka vb. adaklarda bulunurlar. Seyyid Salih Hakkari ili Şemdinli ilçesi Nehri köyünde bulunur. Osmanlılar dönemi Anadolu’da yetişen büyük Allah dostlarındandır. Nakşibendî’ye silsilesinde otuz ikinci halkayı teşkil eder. Adı Muhammed Salih, babasının adı Molla (Mela) Ahmed’dir. Büyük Veli Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin on birinci batında torunudur. Tâhâ-i Hakkari Hazretleri’nin kardeşidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1281 (m.1865) yılında Nehri’de vefat etti. Kabri, ağabeyi ve mürşidi SeyyidTâhâ-i Hakkari Hazretleri’nin ayakucundadır. Şu anda ağabeyi ile mezarları birleştirilmiştir. Orijinal mezar taşları sökülmüş ve mezarlık içinde muhafaza edilmektedir. Ziyarete gelenler kurban, sadaka vb. adaklarda bulunurlar. Seyyid Abdullah Aslen Şemdinlili olup Nakşibendî tarikatı mensubudur. Anadolu’da yetişen büyük velilerden, Silsile-i aliyye adı verilen büyük âlim ve veliler silsilesinin HAKKARİ KÜLTÜRÜ 191 Seyyid Abdullah türbesi otuzuncusudur. Seyyid Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin onuncu torunu ve SeyyidTâha-i Hakkari’nin amcasıdır. Lakabı, Sirâcüddîn ve Menba-ul-Hilm’dir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Önce Irak’ta medresede ilim tahsil etti. Burada Halid-i Bağdadî Hazretleri ile irşat faaliyetlerinde bulunmuş Ortadoğu’nun çeşitli beldelerinde dolaşmış son olarak doğum yeri olan Şemdinli’ye yerleşmiştir. Nehri’de 1813 (H.1228) senesinde vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Mezarı yeğenlerinin yaklaşık 50 metre güneyinde yer almakta ve mezarın üstü eski yapılı bir kümbet ile kapatılmıştır. Ancak tadilatlar neticesinde eski mimari özelliğini kaybetmiş ve çatı ile üstü örtülmüştür. Ziyaretçiler kurban, sadaka vb. adaklarda bulunurlar. Şeyh Kekis Hakkari Şemdinli İlçesi, Şapatan Köyünde bulunan bir yatırdır. Mezarın az ötesinde şifalı bir su vardır. Ziyaretçiler önce burada suyu içer, suda yıkanır ve mezarı ziyaret ederler. Bazıları mezar taşına küçük taşlar yapıştırır. Halk tarafından genelde Çarşamba ve Cuma günleri ziyaret edilir. Genelde hastalığı olan (sivilce vs.) kişiler şifalı suyu içer, yıkanır ve mezarı ziyaret eder ve iyileşirler. İmam Mahmut Hakkari Şemdinli Oylum köyü mezarlığında önemli şahsiyetlerin gömülü olduğu rivayet edilir. Bunlar İmam Mahmut ve onun dört halifesi Şeyh Ferağ, İmam Sin, Pir Sin ve Geremıjdin’dır. Ayrıca İmam Mahmut’un, Mevlana Halit’in ve Seyyid Taha-i Şemdinli’nin halifesi olduğu da söylenir. Mezarlığı; hastalar, akıl hastaları ziyaret eder. Ayrıca çocuğu olmayan kadınlar mezarlıktaki bademlerden yer. Geremıjdin’in mezarının yanında bir çeşme bulunmaktadır. Romatizması olanlar bu çeşmeye girip, faydalı olduğuna inanırlar. Hilfe-i Sore (Sorî Halife) Hakkari ili Şemdinli İlçesinin Günyazı Köyünün Olgunlar Mezrası camisinin arka yan duvarında (doğu duvarı) mihraba benzer yaklaşık 1.20 cm yüksekliğinde genişliği 1 metre olan 3 adet oyuk (küçük mihrap) bulunmaktadır. İnanışa göre çok eskiden kardeş olan üç şeyhe aittir. Burada inzivaya çekildikleri bilinir. Ancak öldükten sonra çeşitli mezarlıklara gömüldüklerinden mezarları burada değildir. Burayı özellikle akıl hastalarının ziyaret ettiği görülür. Yaygın inanışa göre o oyukların (küçük mihrap) içine hastalar yatırılır ve uyumaları beklenir. Oyukların birinde hastalar uyursa iyileşerek uyanır. Yine bu zatlardan biri olan Şeyh Hasan’ın karşıki dağların birinden 5 kişinin taşıyamayacağı ağırlıkta bir taşı namazgâh için taşıdığı anlatılır. Pirisin (Pir Hüseyin) Hakkari ili Şemdinli ilçesinin Samanlı Köyüne Irak’ın Süleymaniye bölgesinden beş asır kadar önce 192 HAKKARİ gelip yerleştiği rivayet edilmektedir. Çocukluğunda çobanlık yapan bu zat, zamanın âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. Dayısının yanında kalan Pirisin yeğeninde gördüğü olağanüstü hallerden dolayı köy halkının ona zarar vermesinden korkmuş onu Akören köyüne göndermiştir. Pirisin Şemdinli’ye bağlı Akören(Bışan) köyünde vefat etmiş ve aynı yerde defnedilmiştir. Mezarlığın içinde bulunan kendisine ait kabir yeşil bir örtüyle örtülüdür. Ziyaretçiler kurbanlar kesip, adaklar adamaktadırlar. Piribibekir (Pir Ebubekir) Hakkari ili Şemdinli ilçesi Konur Köyü Dereyanı mezrasında metfundur. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin torunu olduğu rivayet edilir. Bağdat’tan gelip bu köyde yaşamaya başlayan Ebubekir burada ölür. Mezarı köy mezarlığının içindedir. Kurbanlar kesilir, adaklar adanır. Kırk Şehitler Dağı Hakkari ili Şemdinli ilçesinin Soğuksu köyünde bulunmaktadır. Söylenceye göre Hz. Ömer zamanında İslam topraklarına katılan Şemdinli’de 40 Müslüman, bir Cuma namazı esnasında İranlı Mecusiler tarafından şehit edilmiştir. Bu sebeple burası kutsal sayılmış ve asırlarca insanların uğrak yeri olmuştur. Pir Mend türbesi Burada çok sayıda adak adama ve dilek tutma yerleri bulunmaktadır. Yine buraya yakın bir yerde halkın kutsal kabul ettiği bir kaya parçası vardır. Ortasından ikiye ayrılmış olan bu kaya parçasına insanlar sırtını dayayıp sürtünerek şifa bulacaklarına ve ağrılarından kurtulacaklarına inanırlar. 5.7.4.4. Çukurca İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar Pir Mend (Haci Mend) Çukurca ilçesi Cevizli Köyü’nün Güven mahallesinde bulunan bu yatır, tek odalı bir mescidin içindedir. Türbe, Han Yaylası yolu üzerinde bulunan derenin kuzey tarafında eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Üzerinde herhangi bir yazıt olmadığı için kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Tek katlı ve iki bölümden oluşmaktadır. Bölümlerden güneydeki mescit, kuzeydeki türbedir. İri kesme taşlarla yapılmış olan türbenin üstü düz dam olarak örtülüdür. Kapısı oldukça eski, dar ve ahşap işlemelidir. Y.Y.Ü.Öğretim üyesi Mehmet Top’un anlattıklarına göre yörenin en eski yapılarındandır. Kırsal bir bölgede bulunan bu yatır özellikle yolculara mekânlık eder. Ayrıca HaciMend ismini 7 defa hacca gitmesinden aldığı söylenilir. HAKKARİ KÜLTÜRÜ 193 atasıdır. Yaklaşık üç dört asır önce Cizre civarından Hakkari’ye gelen Piruz Bey, Çukurca’nın yöneticisi olan Hakkari mirinin buradaki hâkimiyetine son vererek Çukurca’nın yönetimi ele geçirmiştir. Mezarının bulunduğu yere dönemin Çukurca Belediye Başkanı Mustafa Turan, bir türbe yaptırmıştır. Süleyman Peygamber türbesi Süleyman Peygamber (Hz. Süleyman) Hakkari ili Çukurca İlçesi Meşeli Köyünde bir türbenin içinde bulunan zat, Süleyman Peygamber (Hz. Süleyman) olarak bilinir. Ancak tarihi kaynaklarda bu zatın peygamber olmadığı aşikârdır. Çok eski zamanlarda savaşların birinde şehit düşen bir zata Süleyman ismi konulmuş ve daha sonra Süleyman peygamber ünüyle günümüze kadar hayatiyetini devam ettirmiştir. Üzerine bir mescit inşa edilen Hz. Süleyman türbesinde geceleyin kimse korkudan yatamaz. Çünkü yatsı namazından sonra mescidin tavanının gıcırdadığı söylenir. Ancak Hakkari evliyalarından Molla (Mela) Mahmut ve Şeyh Muhammet Selim’in burada uyuduğu bilinir. Her türlü sıkıntısı bulunan kişiler burayı ziyarete gelir, adak adar ve müşküllerinin çözümlendiğine inanılır. Piruz Bey Hakkari Çukurca ilçesinde bulunan bu mezar çukurca halkı için oldukça önemlidir ve mezar taşında geometrik şekiller dışında Hicri 1312 tarihi yazılıdır. Hakkari’nin Çukurca ilçesinde ana cadde üzerinde bulunmaktadır. Çukurca yöresindeki Pinyanişi aşiretinin yönetici sülalesi olan Piruzbeyoğullarının Emir Şaban Hakkari Çukurca ilçesinde bulunan ve Eski Emir Şaban Camisinin avlusunda bulunan bu mezar oldukça eskidir. Hazreti Ömer döneminde İslam coğrafyasına dâhil olan ve Çukurca’da şehit olan bir komutanın mezarı olduğuna inanılır. Şahidesinde Besmele ve Arapça yazılar mevcut olup sandukanın üzeri ikiye bölünmüş ve çeşitli şekillerle süslenmiştir. Rivayete göre Hz. Ömer döneminde Sasani devletiyle yapılan savaşlar sırasında bir kısım İslam ordusu Abdullah bin Ömer komutasında yöreyi fetihle görevlendirildi. Bölge kısa zamanda Mecusilerin elinden alındı. Orduda komuta mevkiinde bulunan emirlerden Şaban adlı kişi, yerli halka İslam’ın esaslarını öğretmek amacıyla buraya yerleşti ve burada öldü. Yaptığı hizmetlerinden ötürü kendisine büyük bir sevgi ve saygı gösterilen Emir Şaban’ın mezarı üzerine daha sonra bir türbe yapılmıştır. Halkın önemli bir ziyaret yeri olan türbesi, kendi adıyla anılan caminin hemen arka bitişiğindedir. Tek katlı ve yapısı itibariyle eski olduğu izlenimi veren caminin mermer kitabesinde H.635 tarihi vardır ve Emir Şaban tarafından yaptırıldığı kayıtlıdır. Ancak bu kitabe yenidir. Orijinal kitabenin Van’da bir kişide bulunduğu söylenmektedir. Molla Süleyman Hakkari Çukurca Kavşak köyü Baştepe Mahallesi’nde yaşamıştır. Ailesi hakkında pek fazla bilgi yoktur. Ancak iki tane oğlu olduğu ve bunların da kendisi gibi şeyh olduğu söylenir. Kırk gün boyunca ıssız bir mağarada günde 1 yumurtayla (ya da hurma) beslenerek yaşadığı rivayet edilir. Oldukça fazla savaşa katılmıştır ve savaşlarda kullandığı keskin bir kılıca sahiptir. Doğum yapacak kadınlar bu yatırı ziyaret eder, kılıcı suyun içine batırarak sudan içerler. Böylelikle doğumda hiçbir acı ve sancı kalmayacağına inanılır. Bir de şeyhin köy için dua ederek istediği bir çeşme vardır. Bu çeşmenin suyu kar gibi beyaz ve buz gibi soğuktur. Tadı da oldukça güzeldir. Ancak yaz aylarında suyu azalır ve kesilir. Köylüler suları kesilmesin diye Şeyh için dua eder ve bir tören düzenlerler. Danebi (Kurumasın) denilen bu yemekli törene tüm köylüler birer farklı yemek tepsisiyle katılır, çeşmenin bulunduğu yere sırayla koyarlar. Bütün köylüler bu yemeklerden sırayla ikişer kaşık yerler. Daha sonra dua ederek töreni bitirirler. 194 HAKKARİ Şeyh İsmail Hakkari ili Çukurca ilçesine bağlı Narlı köyünde bir tepede Şeyh İsmail adında bir zata ait kümbet içinde iki mezar bulunur. Türbe çok eski yapılı olmasına rağmen bazı restorasyon çalışmaları sebebiyle orijinalliğini kaybetmiştir ve sıva yapılarak çatı ile kaplanmıştır. Mezar taşının üstünde üç tane yuvarlak küçük taş bulunur. Bu taşlar birbirlerine çok benzeseler de geometrik olarak birbirinden farklı ebatlardadır. Muradı olanlar bu taşları mezar taşının üstünde dizerek muratlarına kavuşur. Rivayete göre adamın biri bu taşları bir gün alıp, Zap suyuna atar ve bir sonraki gün bu taşların geri geldiğini görür. Türbesinin yanında bir çeşme bulunmaktadır. Öncelikle bu çeşmeden abdest alınır ve daha sonra dua edilir. Navrunk [Molla Muhammed] Hakkari ili Çukurca ilçesi Cevizli köyü camiinin alt katında Molla (Mela) Muhammed isminde bir yatırın bulunduğu rivayet edilir. Bu yatır geceleyin bazı kimselerce ışıkla göründüğünden Navrunk (içi ışımış - ışık) olarak adlandırılır. Herhangi bir dileği bulunan ve özellikle çocuk isteyen kadınlar tarafından ziyaret edilen bu yatırın türbesinde iki çubuğa ip bağlanılır. Ve bu ipler, sallanırsa çocuğun olacağına inanılır. Dili şişen ve yaralananlar bademcik olanlar külden kete yapıp bu caminin duvarına yapıştırılır. Yine gözlerine perde düşenler de bu yatıra götürülerek Allah’tan dilekte bulunulur. Şeyh Ömer Sor Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Cevizli köyü Yaylak mezrasında bulunmaktadır. Yatırın bulunduğu çevre ile ilgili birçok keramet anlatılmaktadır. Kilise ve mezarlığın etrafındaki ağaçlar kesilirse insanları felç ettiğine inanılır. Eskiden kilisenin eğlencesine (ŞaneDirhe) gelenler için ağacın eğildiği ve ziyarete gelenlerin çanta, tüfek ve diğer eşyalarını buraya as- tıkları anlatılır. Yılda bir kere adına yemek dağıtılır. Kilise ve mezarlığın onarımında çalışan kişilere bölgedeki meşe ağaçlarından armut verdiği söylenmektedir. Alekine Late [Molla (Mela) Hasen] Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde bulunmaktadır. Dağın yamacındaki bir mağarada bulunan yatırın son yıllara kadar ibrik, kap kacak, tespih ve seccadesinin bulunduğu rivayet edilir. Yatıra adak adanır. Cercis Peygamber Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde bulunmaktadır. Bu isimle anılan üç mezar Çukurca Uzundere beldesinde mevcuttur. Ancak en ünlü olanı Kurbe mevkiindekidir. Diğerleri Alkan’da ve Bitrut’tadır. Her üçünden de yeşil bir nurun yükseldiğinin görüldüğü söylenir. Her üç yatır da mescidin alt katındadır. Ancak Kurbe’deki mescidin altından bir suyun çıkması onu daha da meşhur etmiştir. Burada sadaka verilir, kurban kesilir, mezarların etraflarındaki ağaçlara çaputlar bağlanır Mela Pişiku [Molla (Mela) Muhammed] Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde bulunmaktadır. Kerametleri görülen ve bu köyde imamlık yapan bir zattır. Kedileri çok sevdiğinden Pişiku lakabı verilmiştir. Kumandanın Mezarı Hakkari Çukurca ilçesinin Cevizli köyünde bulunan bir mezar için bu isim kullanılmaktadır. Osmanlı komutanı olan Binbaşı Hüseyin Bey 1. Dünya Savaşı sırasında çıkan Nasturi isyanında şehit düşmüştür ve burada defnedildiği anlatılır. Mezarı yolun kenarında, yerleşim yerlerinden uzak ıssız bir yerdedir. Her yolcunun Fatiha ve duasına mazhar olan bir zattır. HAKKARİ’nİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 196 HAKKARİ HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP GİRİŞ Hakkari, tarih boyunca büyük medeniyetlerin (Sasani, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi) uzağında kalmış, Anadolu’nun güneydoğu köşesinde yüksek dağlar ve vadilerden oluşan bir yöremizdir. Bu durum ortaçağda da değişmemiş; güç coğrafi koşullar ulaşımı ve yerleşmeleri zorlaştırmış, göçebelik ve buna bağlı hayvancılık kültürün yerel özellikler göstermesine neden olmuştur. Ortaçağ boyunca Anadolu, İran ve Irak’ın arasında kalan bu dağlık coğrafyada, İslam ve Hıristiyanlık kültürel dokuyu belirleyen iki önemli unsurdur. İslam kültürü ve buna bağlı mimari yapılar Osmanlı Devletine bağlı Hakkari Beyleri ile çoğunluğu Sünni-Şafi mezhebine mensup Müslüman Kürt halkı tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu yapılanma süreci Osmanlı’nın bölgeye hakim olduğu 16. yy’ın ikinci yarısından itibaren izlenebilmektir. Bunun yansımasını cami, medrese, ev, konak, köprü gibi dini ve sivil mimari yapılar ile tarihi mezarlıklar ve mezar taşları oluşturmaktadır. Cami ev ve konaklar daha çok Çukurca ve Şemdinli ilçelerinde tarihi mezarlıklar ve mezar taşları ile medreseler il merkezinde karşımıza çıkmaktadır. Hıristiyan kültürünün çoğunluğunu Nasturiler teşkil etmektedir. Bunun yanında Ermenilerde az da Taş evler olsa yörede varlık göstermişlerdir. Nasturiler Hıristiyanlıkta diofizit (çift tabiatlılık) inanışına sahip bir guruptur. Bunlar Hz. İsa’nın hem insan ve peygamber hem de tanrı kelamı olduğunu kabul etmektedirler. Geçmişte yoğun bir biçimde Hakkari’nin dağlık bölgelerinde kabileler şeklinde yaşayışlarını sürdürmüşlerdir. Bu kabilelerden başlıcaları, Dez, Cilo, Baz, Tiyari, ve Thube’dir. Vadilere de adını veren bu Nasturi kabilelerine ait köy yerleşmelerinde bir çok kilise ve manastır günümüze ulaşmıştır. Ermenilere ait ise sadece Yüksekova sınırları içerisinde bir kilise yapısı tespit edilmiştir. Nasturi ve Ermeni unsurları birbirinden ayrı Hıristiyan toplulukları olup bölgedeki bütün Hıristiyanlar için Ermeni tabirinin kullanılması yanlış bir bilgilendirmedir. Bu bölümde hem İslam hem de Hıristiyan kültürüne ait dini, askeri, sivil ve su mimarisine ait kültür varlıkları ile tarihi mezarlıklar ve mezar taşları kısaca tanıtılacaktır. Bu bulgulara yörede Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleri ile 1998 yılından itibaren yaptığımız yüzey araştırmaları ile ulaşılmıştır. Burada her yapı türünden önemli olan örnekler ele alınıp ayrıntılı olarak tanıtılacaktır. 198 HAKKARİ 1. KALELER VE GÖZETLEME YAPILARI 1.1. Kaleler 1.1.1. Bay Kalesi Şehrin güney tarafında, merkeze 7-8 km uzaklıkta bulunmaktadır. Kale denizden 2.025 m yükseklikte, sarp ve dik kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kaleye hem kuzey taraftan, hem de güney taraftan tırmanarak çıkmak mümkündür. Günümüzde kuzey tarafına yarıya kadar araba için yol açılmış olup, bundan sonrası tırmanma yoludur. Bu kesimde kayalıklara basamaklar açılarak merdivenler oluşturulmuştur. Bunlar çıkışı kolaylaştırmaktadır. Kalede mimari doku büyük ölçüde tahrip olduğundan, bunları tam olarak ortaya koymak mümkün olmamıştır. Ancak en üst kesimde doğu batı doğrultusunda moloz taşlar ve horasan harcıyla tutturulmuş duvar izlerine rastlanılmıştır .Etrafa dağılmış seramik parçalarından demir çağından itibaren Orta çağ sonu- Çölemerik Kalesi na kadar burada yerleşimin olduğu izlenebilmektedir. Tuğla ve seramikler dışında, üzerinde haç ve süslemeler olan bir taş parçası ile kaya üzerinde kazınmış ters lale şek1indeki motifler kalenin diğer kalıntılarım teşkil etmektedir . Tarihi kaynaklarda Hakkari Beyleri’nden Malik Bey’in Bay Kalesi’nde hüküm sürdüğü belirtilmesi, Hakkari tarihinde buranın önemini ortaya koymaktadır. 1.1.2. Çölemerik Kalesi Hakkari’nin merkezinde kuzey güney doğrultusunda uzanan, yüksekliği yaklaşık 100-200 rn. civarında bir tepe üzerine kurulmuştur. Kaleden günümüze hiçbir kalıntı ulaşmamıştır. Bu nedenle mimari dokusu hakkında bir fikir ileri sürmek mümkün olmamıştır. Ancak gerek Evliya Çelebi’den ve gerekse diğer tarihi kaynaklardan Çölemerik Kalesi’nin mevcudiyeti belirlenebilmektedir. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 199 Dez gözetleme yap››ıs›››ı 1.2. Gözetleme Yapıları 1.2.1. Dez Gözetleme Yapısı Kırıkdağ Vadisi’nden akan derenin kuzey tarafında, yer alan tepenin üzerine kurulmuştur. Zap suyuna ve vadiye hakim noktada bulunmaktadır. Güney tarafından patika bir yol ile kaleye çıkılmaktadır. Kale doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Dıştan dışa (kulelerle birlikte) 24.10 m x 17.70 m ölçülerinde olup, iç kısmı ise, 16.30 m x 14.30 m ölçülere sahiptir. Yapının dört köşesine 5.00 m çapında kuleler yerleştirilmiştir. Günümüzde bu kulelerden batı taraftaki ikisi temel seviyesine kadar yıkılmıştır. Diğerlerinin içleri dolmuş vaziyettedir. Dikdörtgen bir alan teşkil eden iç kısım ortada boydan boya uzanan bir hol ile bunun iki yanında karşılıklı sıralanan üçer odadan oluşmaktadır. Dış duvarları kısmen sağlam olan kalenin iç bölüntüleri temel seviyesine kadar büyük ölçüde yıkılmış vaziyettedir. Bu nedenle odaların kapıları belirlenememiştir Ancak yapının dış kapısı doğu cephenin ortasında yer almakta ve hole geçiş sağlamaktadır. Hol, 2.80 m x 14.10 m ölçülerine sahip dikdörtgen planlıdır. İki yanındaki odalardan birincileri 5.00 m x 3.80 m, ikincileri 3.40 m x 3.60 m, üçüncüleri ise, 4.00 m x 3.80 m büyüklüklerinde tutulmuşlardır. Bunlar dış cephelere açılan mazgal pencerelerle aydınlatılmıştır. Üst örtüleri ve kapıları belli değildir. Yapıda harçta tutturulmuş moloz taş malzeme kullanılmıştır. Dış cephelerin yapısı daha sağlam olup, duvar kalınlıkları dışta 1.1 0 m, iç duvarlarda ise, 0. 90 m kalınlığında tutulmuştur. Yapının üzerinde kime ait olduğunu ve tarihini verecek herhangi bir yazıt mevcut değildir. Bu nedenle kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belirlenememiştir. Şerefname’de Hakkari Beyleri anlatılırken Dez Kalesi’nden bahsedilmekte y.e Nesturiler’e ait olduğu belirtilmektedir. Bu ve Dez (Kırıkdağ) vadisinde yoğun bir Nesturi yerleşimi olduğu göz önünde bulundurulursa; kalenin Nesturilerin bir yapısı olduğu ve Ortaçağ’da inşa edildiği tahmin edilebilir. 200 HAKKARİ Doğanca Şeyh Mahmut gözetleme yapısı 1.2.2. Doğanca Şeyh Mahmut Gözetleme Yapısı Doğanca (Orite) Vadisi’nde, vadiyi tutmak için yapılan küçük bir gözetleme yapısıdır. Van- Hakkari karayolunda 10 km’lik stabilize bir yol ile yapıya ulaşılmaktadır. Batıdan ve güneyden geçen derelerin kesiştiği noktada yolun tam karşısında kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Buraya ancak kayalara tırmanarak ulaşmak mümkün olmuştur. Kuzeyi açık üç yönlü ters “U” şeklindeki duvarlardan ibarettir. Duvarların belirli bir yüksekliğe kadar olan kısımları kalmıştır. Güneyden 7.80 m uzunluğunda bununla birleşen batı duvarı 4.63 m doğu duvarı 6.03 m’dir. İçten güney duvarına açılmış Doğanca Orite gözetleme yapısı bir niş dışında herhangi bir mimari elemanı yoktur. Harçla tutturulan üç duvardan moloz taş örgülü duvarların kuzeye devam eden kısımları ile üst kısımları yıkılmıştır. Vadiye hakim çevreyi gözetlemek için yapılmıştır. 1.2.3. Doğanca Orite Gözetleme Yapısı Doğanca’nın doğusundaki ormanlık arazi içinde kalmaktadır. Kuzey-güney yönündeki kayalık kütle üzerine kondurulmuştur. Mekânı olmayan 12.00 m uzunluğunda kuzeyden 3.77 m, güneyden 2.00 m genişliği olan, orta kesimde biraz daha genişleyen moloz taşlarla oluşturulmuştur. Yamuk planlı, kayaya göre şekillenmiş yapısal özellikler göstermektedir. Herhangi bir özelliği yoktur. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 1.2.4. Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı Çukurca’nın kuzey batısında Sidan vadisinde bulunmaktadır. Mir evi olarak da bilinmektedir. Yapı aslında küçük bir gözetleme yapısından ibarettir. Vadinin güney yamacında, ortaya yakın bir kesimde kayalık üzerine inşa edilmiştir. Yapıya ulaşmak için günümüzde patika veya benzeri herhangi bir yol yoktur. Bu nedenle ulaşımı oldukça zordur. Kayalık bir platform üzerinde iki burçlu dikdörtgen bir yapı özelliği taşımaktadır Ortadaki bölüm, içten 7.00 m x 5.50 m ölçülerinde doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Buraya kuzey cephenin batı köşesinden bir kapı ile girilmektedir Duvar kalınlığı 1.00 m olup, harçla tutturulmuş moloz taşlarla Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı 201 örülmüştür. Duvarların üst kesimleri büyük ölçüde yıkılmış vaziyettedir. Bunun biri doğusunda diğer batısında iki burç vardır. Güney köşelere kaydırılmış burçlarda doğudaki içten 3.00 m genişliğinde yarım daire planlıdır Burcun duvarı üzerinde iki mazgal pencere belirlenebilmektedir. Batıdaki yine aynı yerde, 4.00 m genişliğinde yarım daire planlıdır. Moloz taş örgülü duvarları 1.00 m kalınlığında tutulmuştur. Karşısındaki Hasgel kayalıkları ile birlikte vadinin etkileyici bir görünümü vardır. Muhtemelen Çukurca’daki Beyler tarafından savunma amaçlı yaptırılmış olmalıdır. Vadiden gelebilmek tehlikeler karşı yapılmış küçük bir gözetleme yapısıdır. Tarihi belli değildir. 202 HAKKARİ 2. CAMİLER 2.1. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii Hakkari merkeze bağlı Üzümcü köyünün içersinde yer almaktadır. Merkeze 25 km uzaklıktaki köyü, Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km’lik stabilize bir yol ile ulaşılmaktadır. Cami batıdan doğuya doğru eğim yapan bir araziye kurulmuştur. Aslında yapının üç katlı olduğu ve bu üç katın değişik fonksiyonları içerdiği anlaşılmıştır. Bu durumda zemin kat zaviye, orta birinci kat medrese, üst ikinci kat ise cami olarak düzenlenmiştir. Ancak son yapılan onarımlarda caminin dış beden duvarlarına dokunmadan ve kısmen planını koruyarak iki kata düşürülmüş içten tamamen betonarme hale dönüştürülmüştür. Dıştan da örtü saç çatı ile kaplanmıştır. Zemin kat ziyaretgah, birinci kat ise cami olarak kullanılmaktadır. Yapının mevcut mimarisi ve planı göz önünde bulundurularak aslı gibi üç kat halinde planı çıkarılmıştır. Özellikle sonradan ilave edilen beton direk ve kirişler bu planda gösterilmemiştir. Zemin kat, doğu batı yönünde düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. Dış kenar uzunlukları birbirinden farklı; buna güney kenarı 16.10 m, kuzey kenarı 15.24 m, doğu kenarı 10.70 m, batı kenarı ise, Üzümcü Köyü Şeyhali Camii 11.91 m dir. Burası üç bölüm halinde düzenlenmiş olup, birincisi giriş kısmıdır. Buraya güney duvarına açılmış kapıdan girilmektedir. Kapının önüne yine sonradan üzeri beton kenarları demir kaplı bir dış giriş yapılmıştır. Duvar bu kısımda dıştan bir kademelenme yapmaktadır. Bu kısım, 3.00 x 9.00 m ölçülerinde kuzey güney yönünde dikdörtgen planlıdır. Doğu duvarında iki küçük pencere açılmıştır. İkinci bölüm yapının kuzey tarafında, doğu batı ekseninde dikdörtgendir. Birinci kısım batı duvarına açılmış bir kapıdan buraya geçilmektedir. Batı ucu kayalıktır. Ziyaretgah bu bölümde olup, bir vitrinde muhtelif tarikat eşyaları sergilenmektedir. Bunun güneyinde ise asıl toplanma mekanı yer almaktadır. Burası doğudan batıya genişleyen ve düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. İkinci bölümden buraya geçilmekte kuzey duvarının ortasında bir kapı bulunmaktadır. Güney duvarında üç niş yerleştirilmiş, ortaya yakın bir yerine ise, pencere-mihrap açılmıştır. içten sivri kemerli dikdörtgen bir girinti şeklindedir. Buradaki her üç bölümde beton direk, kireç ve tabliye kısımları yeşil, üst kısımlar sarıya boyanmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Üzümcü Köyü Şeyhali Camii Birinci kat, zemin katın üzerinde devam etmekte ve iki bölümden oluşmaktadır. Doğudaki birinci bölüm, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı 3.20 x 8.97 m ölçülerindedir. Kuzeyden merdivenlerle çıkılan giriş kapısı buraya açılmaktadır. Doğu duvarında sivri kemer açıklıklı üç pencere yer almaktadır. Pencereler büyükçe ve birbirine eşdeğerdir. Batıdaki ikinci kısma buradan sivri kemerli iki açıklıkla geçilmektedir. Bu açıklıklardan güneydeki 2.60 m diğeri 2.30 m genişlikte tutulmuştur. Düzgün olmayan dörtgene oturan bu kısmın güney duvarına üç pencere açılmıştır. Kuzey tarafına sonradan bir mahfil eklenmiştir. Burası da tamamen betonarme hale dönüştürülmüş ve güney duvarı ortasına basit mihrap yapılmıştır. Dikdörtgen girintili, girintisi fazla derin olmayan sivri kemerli bir yapıdan. Yine sıvalı, zemin kısmı yeşil, üst kısımlar sarı boyalıdır. Günümüzde batı duvarının kuzey köşesindeki kapı dışında mimari olarak pek belirtisi kalmamış, köylülerin anlatımı ile de doğrulanan ikinci kat tek mekandan ibarettir. Güney duvarına açılmış mihrap ve iki pencere dışında herhangi bir açıklık söz konusu değildir. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii iç mekan görüntüsü 203 204 HAKKARİ Planını üç katlı olarak tahmin ettiğimiz ve günümüzde iki katlı hale dönüştürülmüş yapının, dış beden duvarları ve cepheleri asli halini büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Harçla tutturulmuş, düzgün sıralı moloz taş örgülü duvarları görülmektedir. Doğu ve güney duvarındaki sivri kemerli üçlü pencereler cepheleri hareketlendirmektedir. Hem cami, hem medrese, hem de tarikat yapısı özelliği ile üç fonksiyonlu bir yapıdır. Özellikle yörede caminin az bulunması nedeniyle, bir Müslüman yerleşmesini işaret eden ve 1700’lerde yapıldığı tahmin edilen ve halen ziyaret edilen bir yapı olması önemini artırmaktadır. Ayrıca 6 parça halinde bazı tarikat eşyaları camide bulunmaktadır. Bunlar camideki bir vitrin içersinde korunmakta ve sergilenmektedir. Bu malzemeler oldukça iri taneli ağaçtan 80 cm uzunluğundaki bir tespih, metalden 80 cm uzunluğunda bir maşa, iki tane biri kulplu kandil, bir adet keçeden fes ile, pirinçten yapılmış 23 cm uzunluğunda bir yazı hokkasından oluşmaktadır. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii bazı tarikat eşyaları Çukurca Emir Şaban Camii 2.2. Çukurca Emir Şaban Camii İlçe merkezinde, hükümet konağının kuzey doğusunda kalan cami, iki yıl önce yapılan tadilat ve onarımlardan sonraki şekliyle günümüze intikal etmiştir. Cami, medrese üniteleri ile birlikte bir kompleks yapı oluşturmaktadır. 22.70 m x 19.50 m dış ölçülere sahip, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Enine uzanan dön sahından meydana gelen yapının kuzey doğusuna bir gasilhane yerleştirilmiştir. Ayrıca kuzeyden birinci sahnın batı tarafı iki katlı düzenlenerek alt kat odunluk olarak kullanılmaktadır. Kuzeyden birinci sahın ortaya yakın bir yerden ikiye bölünmüştür. Doğu tarafı, l0.30 m x 3. 50 m ölçülerinde enine dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Kuzey duvarındaki eşit aralıklı dört adet sivri kemerli açıklıkla giriş sağlanmaktadır. Bunun batı tarafı iki katlıdır. Üst kat 4 basamak!ı ahşap merdivenle çıkılmakta; kuzeye kaldırılmış dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile içerisine girilmektedir. İçerisi 6.40 m x 3. 50 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Güney duvarı ortasına yarım daire planlı bir mihrab nişi ile batı duvarına dikdörtgen iki pencere açılmıştır. Alt kat. batı taraftan dışa açılan bir kapıyla girilmekte, aynı büyüklükte olup, günümüzde odunluktur. Bunun üzeri ahşap hatıllarla kapatılmıştır. Bu sahnın birinci bölümünden güney batı köşedeki sivri kemerli açıklıkla ikinci sahına geçilmektedir. Burası da ikiye bölünmüş; iki bölüm birbirine I.60 m genişliğinde sivri kemerli bir açıklıkla bağlanmıştır. Doğusu 6.70 m x 4.80 m ölçülerinde, üzeri beşik tonoz örtülü dikdörtgen bir mekandır. Kuzey duvarına iki dolap nişi açılmıştır. Doğu duvarında güneye kaydırılmış bir mazgal pencere yer almaktadır. Batı tarafı sonradan yükseltilmiş, arada bir hol gibi geçit bırakılarak ahşap doğramayla kapatılmıştır. Boylu boyunca 9.60 m x 4.90 m ölçülerindedir. Üzeri doğu batı doğrultusunda beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına sivri kemerli iki pencere açılmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 205 Buradan yine ikiye bölünmüş üçüncü sahına sivri kemerli bir açıklıkla geçilmektedir. Bunun birinci bölümü 11.00 m x 4.40 m ölçülerinde, enlemesine beşik tonozla örtülüdür. Duvarları belirli bir yüksekliğe kadar Kütahya çinileri ile kaplanmıştır. Geriye kalan kısımlar sıvalı ve boyalıdır. Doğusundaki ikinci mekan. 5.30 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Aslında buraya sivri kemerli bir açıklıkla geçilmekte iken, sonradan bu açıklık genişletilerek dikdörtgen hale dönüştürülmüştür. Yanlarda 0.30 m, doğuda 2.10 m genişliğinde ve 1.00 m yüksekliğinde bir seki vardır. Güney duvarının doğu köşesine bir dolap nişi yerleştirilmiştir. Üzeri beşik tonoz örtülüdür. varları ve mihrabı Kütahya çinileri ile kaplanmıştır. Asıl mihrab yerine, çini kaplı kütlesel bir mihrab yerleştirilmiştir. Batı duvarındaki pencere sonradan genişletilmiş ve dikdörtgen açıklıklı hale getirilmiştir. Kıble duvarına da mihrabın iki yanında sivri kemerli birer pencere açılmıştır. Sivri kemerli ve I.20 m genişliğinde bir açıklıkla geçilen dördüncü sahın enlemesine boydan boya uzanmaktadır. 17.40 m uzunluğunda, batısı 4.30 m, doğusu ise, 4.40 m genişliğindedir. Doğu tarafı sivri kemerli açıklığın hemen yanından kademelenme ile genişlemektedir. Üzeri, beşik tonoz örtülüdür. Du- Camide tarihlendirmeye yarayacak herhangi bir yazıt ve belgeye rastlanmamıştır. Bu nedenle kesin tarihi belli değildir. Büyük ihtimalle 18. yy’dan sonra yapılmış olmalıdır. Camiye adını veren Emir Şaban’ını kimliği de bilinmemektedir. Doğu taraftaki mezarlığa yakın tarihte adına bir türbe yapılmıştır. Çukurca Emir Şaban Camii Caminin dış beden duvarları doğu cephe duvarı hariç tamamıyla sıvanmıştır. Günümüzde bu sıvalar maviye boyanmıştır. Üzeri sonradan saçla kaplı bir çatıyla örtülmüştür. Orijinal hali moloztaş örgülü duvarlar ve düz toprak dam şeklinde iken iki üç yıl önce yanındaki yeni caminin ihtiyacı karşılamaması üzerine elden geçirilip bugünkü duruma getirilmiştir. 206 HAKKARİ 2.3. Çukurca Süleyman Peygamber Camii Cami Cevizli vadisinde, Kayalık (Zavite) köyüne bağlı Meşeli (Hişet) mezrasında yer almaktadır. Vadinin kuzey batısında kalan Meşeli, derenin doğusuna kurulmuş etrafı dağlarla çevrili bir yerleşimdir. Günümüzde buraya araç yolu bulunmamaktadır. Kazan vadisinden Cevizli’ye devam eden stabilize yolun Cevizli ve Meşeli derelerinin birleştiği kesimden kuzeye doğru dereyi takiple uzanan patika bir yolla yaya olarak köye ulaşılmaktadır. Bu yürüyüş yaklaşık 30 dakika sürmektedir. Vadideki diğer köy ve mezralar gibi terör nedeniyle 1990’lardan sonra boşaltılmıştır. Ancak köy halkı 2003 yılında köylerine geçici olarak dönebilmişlerdir. Köy evleri ve cami bu süre içerisinde harabe haline gelmiştir. Geçmişte vadide çoğunluğu Nasturi Hıristiyan halk oluştururken burası Müslüman Kürt köylerinden birisidir. kaynaklarda Hişet olarak geçmektedir. Cami köyün girişi, güneydoğu kesiminde yer almaktadır. Kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerine kurulmuş olan caminin doğu ve kuzey kesiminden patika yol geçmektedir. Batısında tarla güneyinde camiye ait eğimli bir arazi yer almaktadır. Camide Süleyman peygamberin makamı olarak kabul edilen bir bölüm yer almaktadır. Bu camiden ayrı ve alt kısmında kalan dışa kapalı bir mekandır. Çukurca Süleyman Peygamber Camii Asıl cami bunun üzerine inşa edilmiştir. Cami bazı ilave ve eklemelerle günümüze gelmiştir. Harim mekanının güneydoğu alt kısmında Süleyman Peygamber mekanı, doğusunda buraya inebilmek için boydan boya uzanan bir duvar ile oluşturulmuş dehliz şeklindeki bir yol ve kuzeyinde ise iki oda yer almaktadır. Bütün bu ilavelerle birlikte yapı dıştan 13.15x11.90 m ölçülerinde dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Süleyman peygamber mekanının dıştan sadece cami güney duvarı ile bütünleşmiş kısmı görülebilmektedir. Altta kalan bu yapı, doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı içten 5.15x3.95 m ölçülerinde tutulmuştur. Doğu duvarının kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapı dıştan dikdörtgen açıklıklı içten sivri kemerli bir girinti içine alınmıştır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Güney duvarı ortasına sivri kemerli bir mihrap yerleştirilmiştir. Bunun dışında mihrabın doğu tarafına bir mazgal pencere, diğer duvar yüzeylerine muhtelif nişler açılmıştır. Buraya ulaşabilmek için caminin doğu tarafına dehliz şeklinde bir yol yapılmıştır. Bu yol camiye paralel uzanan bir duvarla sınırlandırılmıştır. 1.35 m genişliğinde ahşap hatıllarla oluşturulan üst örtüsü yıkılmış vaziyettedir. Kuzey tarafta kuzeydoğu köşede camiye paralel 1.60 m bir duvar dam seviyesine kadar HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 207 Çukurca Süleyman Peygamber Camii uzanmaktadır. Güney köşede de camiden 0.45 m içeride bu defa dik uzanan bir duvar yapılmıştır. Bu da çatıya kadar devam etmektedir. Bu ikisinin arasında boydan boya uzanan duvar daha alçak tutulmuştur. Güney tarafında hacet penceresi gibi dikdörtgen bir açıklık mevcuttur. Buraya çaput ve bezler bağlanmıştır. Bunun dışında kapı hizasına bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Cami harim kısmı kuzeyindeki iki oda ile birlikte dıştan 10.35x13.55 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kuzeydeki iki odadan batıdaki giriş ünitesidir. Burası 4.50x3.20 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlı üzeri ahşap hatıllı düz dam örtülüdür.kuzey duvarı ortasına dış giriş kapısı yerleştirilmiştir. Buradan güney duvarının doğusuna kaydırılmış bir kapı ile harim mekanına geçilmektedir. Batı duvarındaki 2.00 m genişliğindeki açıklığın alt kısmına ahşaptan oyma ayakkabı rafları yapılmıştır. Bunun doğusundaki ikinci odaya buradan geçilmektedir. Bu oda 4.50x4.20 m ölçülerinde kareye yakındır.ahşap hatıllı düz dam şeklindeki üst örtüsü büyük ölçüde yıkılmıştır. İçerisinde harime bakan güney yöndeki mihrap nişini andıran sivri kemerli pencere dikkat çekicidir. Ayrıca doğu duvarının ortasına da dikdörtgen pencere yerleştirilmiştir. Tabanı ve tavanı çökmüş, moloz taş örgülü duvarları büyük ölçüde sağlam olup, sadece kuzeyba- tı kesiminde yıkılmalar meydana gelmiştir. Güney duvarına ortada mihrap nişi, bunun iki yanına ahşap hatıllı birer pencere açılmıştır. Aynı şekilde batı duvarına da bir pencere bırakılmıştır. Ahşap hatıllı düz dam örtülü olduğu anlaşılan yapının ortasındaki kuzey-güney yönündeki hatıl sağlam kalmıştır. Arada iki ahşap direkle desteklenmiş bu hatıl duvardan duvara uzanmaktadır. Diğer hatıllar buna enlemesine bağlanmıştır. Ahşap tabanı da büyük ölçüde yıkılmıştır. Caminin içerisi tam bir harabeyi andırmaktadır. Caminin beden duvarlarında moloz taş ve kaba yonu taşlar kullanılmıştır. Eski dokuya ait olanlar kireç harcıyla tutturulmuştur. Sonradan yapılan eklemelerde çamur harcına da yer verilmiştir. Halk tarafından kutsal bilinen cami, İnanç turizmi açısından bölgedeki önemli yapılardan birisidir. 2.4. Hızır Peygamber Camii Cami Kazan vadisinde, Kazan köyüne bağlı Benekli (Sifsidan) mezrasında bulunmaktadır. Vadinin güney tarafında üç yönden yüksek, sarp ve dik kayalık dağların çevrelediği çanak şeklinde yer yer düzlükleri bulunan bir arazide kurulmuştur. Yerleşim yeri doğu yamacında olup, cami de evlerin hemen altında yer almaktadır. Su kaynağı karşı yamaçtadır. Terör nedeniyle 1990lardan sonra boşaltılmıştır. Bu uzun süre terkedilmişliğin izlerini harap vaziyetteki evlerin ve caminin durumu göstermektedir. 2003 208 HAKKARİ yılında buranın halkı gelip günü birlik de olsa arazilerindeki mahsulleri toplamaya başlamıştır. Arazisi genelde ormandır. Meşe, sumak, çitlenbek bunların başında gelmektedir. Araç ulaşımı yoktur. Vadiden dereyi takiple, meşe ağaçları arasından patika bir yolla buraya ulaşılmaktadır. Yaya olarak 45 dakikalık bir yürüyüşle ulaşım sağlanabilmektedir. Cami ve çevresi halk tarafından kutsal bilinmektedir. Cami Hızır Peygambere atfedilmiştir. Burası ile ilgili değişik söylenceler anlatılmaktadır. Bunlar arasında en ilginç olanı caminin içerisinde yerden birkaç karış yukarıda askıda duran bir direktir. Bunun terör olaylarının cereyan ettiği dönemlerde tahrip edildiği söylenmektedir. Bugün meskun olmayan ancak geçmişte 4-5 hanelik meskun bir mahal içerisinde yer alan cami, bu yıkık evlerin kuzeybatısındadır. Kuzey tarafı mezarlık olup, etrafını yaşlı ağaçlar çevrelemiştir. Doğudan batıya eğimli bir arazi üzerine yapılmış olan cami iki katlıdır. Batısına bir giriş ünitesi ile kuzeybatısına üst kapısına ulaşmak amacıyla bir duvar eklenmiştir. Ayrıca giriş ünitesinin güney tarafa bakan ön kısmına ahşaptan bir sundurma yapılmıştır. Cami doğu-batı yönünde dıştan düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. Dış ölçüleri değişken Hızır Peygamber Camii olup, doğusu 8.40, batısı 6.30, güneyi 11.25 m, kuzeyi ise 11.80 m uzunluğundadır. İki katlı caminin alt katı asıl ibadet mekanı, üst katı ise misafirhane işlevi görmektedir. Alt kata yani asıl camiye giriş, batıdaki ek mekana açılan batı cephenin kuzey tarafındaki dikdörtgen kapıdan sağlanmaktadır. İç harim mekanı 9.20x4.85 m ölçülerinde olup, dikdörtgen planlı ve doğu-batı yönünde sivri beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına içten sivri kemerli bir girinti oluşturan bir kapı dışında, üst orta kesimine içerisini aydınlatan bir pencere açılmıştır. Bu pencere de içten sivri kemerli bir girinti şeklindedir. Bunun da alt kesimine bir mazgal pencere ile bir niş yerleştirilmiştir. Güney duvarının ortasına yakın bir yere mihrap ile bunun doğu ve batı taraflarına birer niş bırakılmıştır. Mihrap 0.60 m genişlikte, 1.60 m yükseklikte tutulmuş ve sivri kemerli bir niş şeklinde düzenlenmiştir. Doğu duvarının önüne tonoz başlangıç seviyesine kadar ek bir duvar yapılmıştır. Bu duvarın yarısı yıkılmıştır. Bu duvar 2.10 m yüksekliğinde ve 0.65 m genişliktedir. Kuzey duvarına açılmış iki niş dışında, kuzey ve güney duvarların tonoz başlangıç hizasında sıralanan altışar oyuk, ahşap hatıl yuvaları olmalıdır. Ayrıca duvarlarında sıva izleri mevcut olup çoğu dökülmüştür. Üst kat tek bir mekan halinde düzenlenmiş dikdörtgen planlı olup, 10.25x6.80 m ölçülerinde tutul- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI muştur. Zemini toprak dolguyla gerçekleştirilmiştir. Üst örtü tamamıyla yıkılmış olup sadece 2.45 m yüksekliğindeki duvarları kalmıştır. Buraya batı cephenin ortasından bir kapıyla girilmektedir. Bu kapı eğimden dolayı doğrudan dışarıya açılmaktadır. Günümüzde kapının üst kısmı yıkılmıştır. Bir de güney cephenin batı tarafına kaydırılmış oldukça aşağıda kalan bir kapı açıklığı daha mevcuttur. Dıştan belli olan bu kapı açıklığının içerisi toprakla dolmuş ve kapanmıştır. Çoğunlukla moloz taş örgülü 0.80 m kalınlığındaki duvarlara çok sayıda niş açılmıştır. Bunlar dışında batı duvarının güney köşesine kaydırılmış bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Tamamın yakını dikdörtgen biçimindeki nişlerden 5’i doğu duvarına, 7’şer adeti kuzey ve güney duvarlarına 4’ü de batı duvarına açılmıştır. Çoğu aynı hizada, bazıları da yukarıya ve aşağıya kaydırılmış olarak yerleştirilmişleridir. Bunlar içerisinde farklılık gösteren bir uygulama güney cephenin batısına doğru kümelenen nişlerin arasında görülmektedir. Bu da üste doğru sivri kemerli olarak sonlanan bir yapıda karşımıza çıkmaktadır. Buranın alttaki ibadet mekanının üzerinde , bir misafirhane ya da tehlike anında toplanma yeri olarak kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Bu iki mekan dışında yapının batı tarafına eklenen bir giriş ünitesi bulunmaktadır. Burası 4.20x2.55 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, üzeri ahşap hatıllı düz toprak dam örtülüdür. Kuzey-güney köşesi içten hafif kavis yapmaktadır. Güney cephenin doğusuna kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Dıştan düz lentolu, dikdörtgen açıklıklı kapı, içten sivri kemer girintilidir. Bundan başka ana yapının güneybatısında doğuya doğru 5.60 m uzanan 1.65 m genişliğe sahip duvar, doğudan batıya hafif rampalı bir yol oluşturmaktadır. Bu yol hem güney cephenin batısındaki üst kata çıkışı sağlayan kapıya ulaşımı sağlamakta, hem de batıdaki ek giriş ünitesinin üzerine buradan geçilmektedir. Camiden bağımsız bunun güney tarafına dikdörtgen biçimde, 0.60 m kalınlığındaki kaba yontu taş duvarla çevrelenmiş bir mezar yapısı yapılmıştır. 3.30x2.60 m ölçülerinde, doğu-batı yönündedir. Üst kısmında üzeri ve önü düzlenmiş düzgün bir kaya bloğu yer almaktadır. İçerisindeki mezarlar belli değildir. Burası vadinin yerleşmelerinden biridir. Bunun en büyük delili mevcut caminin taşıdığı tarihi değerdir. Yörede oldukça az olan cami sayısına bakarak bunun önemini anlamak mümkündür. Önce tescillenip, aslına uygun biçimde onarılıp, hem ibadete hem de inanç turizmine kazandırılması gereken bir yapıdır. 209 210 HAKKARİ Koçhanis Kilisesi 3. KİLİSE VE MANASTIRLAR 3.1. Koçhanis Kilisesi Kilisenin bulunduğu Konak Köyü, Hakkari merkeze 18 km uzaklıkta ve şehrin kuzey tarafında kalmaktadır. Doğu batı yönünde uzanan ve içerisinde genişçe düzlüklerin ve kavaklıkların bulunduğu bir vadi içerisinde yer almaktadır. 1996 yılından beri köy meskun değildir. Köye ulaşım kuzeybatıdan Berçalan yaylası eteklerinden stabilize bir yol ile sağlanmaktadır. Kilise köyün doğu tarafına vadiye hakim noktada doğal kayalık bir platform üzerine kurulmuştur. 16.70 m x 8.30 m dış ölçülere sahip, doğu - batı ekseninde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Güney cephenin batı köşesine kaydırılmış bir kapı ile yapıya girilmektedir. Kilise iç mekanı iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan birincisi doğrudan dış ile bağlantılı Koçhanis Kilisesi sahın bölümü, ikincisi sahından iki kapı açıklığıyla geçilen doğudaki Kanki (Bema) bölümüdür. Ayrıca kuzey tarafa kayakların üzerine, biraz yüksekte kalan ve havalandırmaya geçiş sağlayan bir bölüm daha ilave edilmiştir. Kuzeydeki ek bölüm dışında yapımın dış cephesi tamamıyla düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Duvarların yarıya kadar olan kısmı gri renkli, üst kesimi açık krem renkli düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Güney cephede batı tarafa kaydırılmış sivri kemerli bir girinti teşkil eden taşıntısız kapı, üst kesimindeki güneş saatleri, kitabe ve süslemeler yer almaktadır. Kapı, iki renkli taşlarla sivri kemerli girinti içerisine açılmıştır. Özengi seviyesinde batıdaki dairesel, diğeri kare şeklinde geometrik geçme kompozisyonları yer almaktadır. Asıl kapı açıklığı dikdörtgen şeklinde olup, üç yandan geometrik örgülü ikişer bordür çerçevelemektedir. Alınlığın yüzeyi ise rozet ve üçlü haç motifi ile doldurulmuştur. Kapı sövelerinin süslemeli yekpare taşları yerinden sökülmüş ve kırılmış vaziyette etrafa dağılmıştır. Cephenin çatıya yakın üst kesiminde batı tarafta sekiz satırlık Nasturice bir kitabe yerleştirilmiştir. Biri bunun altında, diğeri ortaya yakın yerde dairesel şekilde iki güneş saati yer almaktadır. Bunlarda süslemeler de mevcuttur. Ayrıca kapının üzerinde iç içe daire geçmeli bir kompozisyon daha yer almaktadır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Diğer doğu, batı ve kuzey cephede herhangi bir süsleyici unsur görülmemektedir. Bunlardan kuzeydekine moloz taşlarla ek bir bölüm ilave edilmiştir. Bunun dışında doğu ve batı cephelerde birer mazgal pencere yer almaktadır. Bunlardan doğu cephenin güney tarafı yıkılmış vaziyettedir. Batıdaki sahın bölümü, 5.60 m x 9.30 m ebatlarında dikdörtgen planlıdır. İçerisi sivri kemerlerle üçe bölünmüştür. Bölüntüyü sağlayan sivri kemerler düzgün kesme taşlarla gerçekleştirilmiştir. Kemerler üzengi seviyesine kadar hafif taşıntılı plaster şeklinde duvar payeleri üzerine oturtulmaktadır. Bunların araları da aynı seviyede sonlanan yuvarlak kemerli arkadlar şeklinde düzenlenmiştir. Bunlar içeriye doğru bir girinti teşkil etmekte, üzerlerine tonoz oturmaktadır. Güney batıdakinin içerisine içten de sivri kemerli açıklık şeklinde olan kapı yerleştirilmiştir. Üzeri moloz taş örgülü beşik tonozla örtülüdür. Doğu batı istikametindeki beşik tonoz ikisi yanlarda, üçü ortada beş kemerle desteklenmiştir. Batı duvarının üst kesimine yuvarlak kemerli düzgün kesme taşlarla çerçevelenmiş bir mazgal pencere açılmıştır. Doğu duvarı düzgün kesme taş kaplamalı olup, biri ortada, diğeri güney yanda sivri kemerli iki kapı yer almaktadır. Ayrıca ortadaki kapının üzerinde basamak şeklinde iki yana kademeli yükselen bir silme ve iki kapı arasında istiridye yivli bir niş mevcuttur. Ortadaki kapının iki 211 yanında kesme taş kaplamalar dökülmüştür. Kapının üzerinde yukarıya doğru iki yandan basamaklar şeklinde daralan taşıntılı düz silmelerle yapılmış çerçeve şeklindeki süslemenin üst ortasına dikdörtgen çerçeveli bir niş yerleştirilmiştir. Bu nişin kandillik olabilme ihtimali vardır. Ayrıca batıdan birinci bölümün kuzey arkad kemeri üzerine ek bölüme geçişi sağlayan dikdörtgen açıklıklı bir kapı açılmıştır. Buraya çıkış seyyar bir merdivenle sağlanmış olmalıdır. Yine ikinci bölümün kuzey duvarına arkad kemeri içine bir niş daha açılmıştır. Doğudaki kanki bölümü 5.70 m x 2.40 m ebatlarında kuzey - güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Ortadan duvarlara oturan sivri bir kemerle iki kısma ayrılmış ve üzerleri kubbe ile örtülmüştür. Buraya sahın bölümünden sivri kemer açıklıklı iki kapı ile girilmektedir. Güney duvarına sivri kemerli bir girinti açılmış ortasına bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Doğu duvarı güneye doğru kaçak define arayıcıları tarafından yıkılarak burada dıştan 1.5m genişliğinde bir delik oluşturulmuştur. İç kesimde de yine kaçak kazılarla kaplama taşları sökülerek tahribatlar yapılmıştır. Kilisenin kuzey tarafına kaya platformu üzerine, 3.00 m genişliğinde, 4.20 m uzunluğunda bir bölüm eklenmiştir. Doğudan dik devam eden, batıya doğru 212 HAKKARİ çeyrek daire kavis yaparak ana yapıya birleşen odanın üzeri beşik tonoz örtülüdür. Buradan üstteki havalandırmaya giriş sağlanmaktadır. Batı ucundaki bir kapı ile sahından geçilmektedir. Doğu duvarına sivri kemer açıklıklı bir pencere, batıya doğru bir mazgal pencere açılmıştır. Ayrıca biri kilise duvarına diğeri bunun karşısına iki niş açılmıştır. Kilisenin üzeri düz toprak dam örtülüdür. Bunun 0.80 m altında kenarlardan boydan boya devam eden, kanki bölümünün hem içten hem de dıştan dolanan havalandırma tüneli yer almaktadır. Tünel batı tarafta iki yönden içe doğru dönerek kesilmektedir.1.00 m yükseklikte, 0.80 m genişliğinde tünelin üzeri uzun sal taşları ile kapatılmıştır. Sahın bölümüne doğu ve batıda ikişer mazgal deliği açılarak havalandırma tüneli ile irtibatlandırılmıştır. Kaya platformu üzerine, muntazam kesme taşlarla yapılmış iç ve dış mimari yapısı düzgün bir işçilik Helil Kilisesi göstermektedir. Güney cephedeki süsleme ve güneş saatleri, içteki arkadlar, havalandırma tüneli yapıyı ayrıcalıklı kılan hususlardır. Geçmişte yörede önemli bir yere sahip olan Nasturiliğe merkezlik etmiş olup, inanç turizmi açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. 3.2. Helil Kilisesi Hakkari’ ye 10 km mesafede, Van – Hakkari karayolunun kenarındaki Helil Mevkiinde bulunmaktadır. Nosturilere ait kilisenin üzerinde kitabe veya herhangi bir süsleme mevcut olmadığından hangi tarihte yapıldığı kesin belli değildir. Dikdörtgen planlı, doğu batı doğrultusunda uzanan kilise, 6.70 m x 13.70 m dış ölçülere sahiptir. İki bölümden oluşmaktadır. Batıdaki sahn bölümüne güney batı köşeden bir kapı ile girilmektedir. Üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülmüştür. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 213 kalyon yer almaktadır. Kayalığın önünde yüksekçe bir duvarla oluşturulmuş iki kademeli cephe anlayışı göstermektedir. Sağır beden duvarları savunmayı ön plana çıkarmaktadır. İçeriden geçilen kaya oyuğu şeklinde bir ayazma ve birikinti su, bu manastırın yapılma amacına büyük ölçüde belirlemektedir. Önde duvarla oluşturulmuş teras, 12.30 m genişliğinde ve 6.50 m derinliğinde bir alan meydana getirmektedir. Kuzey yanda bu alan daha dar tutulmuştur. Manastırın üç katlı bir yapısı vardır. Alt zemin kat kilise olarak düzenlenmiştir. Kaya oyuğuna uydurulmuş doğu köşeden bir dış kapı ile girilen sahın bölümü, kuzey- güney ekseninde uzanmaktadır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Yaklaşık 9.00 m uzunluğunda ve 3.00 genişliğinde ölçülere sahiptir. Buradan doğudaki kanki bölümüne, batıdaki ayazmaya ve güneyden üst katlara çıkış sağlanmaktadır. Doğu duvarın ortaya yakın bir yerinde sivri kemerli bir niş yer almaktadır. Doğudaki kanki bölümü 5.10 m x 2.10 m ölçülerinde kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. İki bölümlü olarak yapılmıştır. Üzeri beşik tonoz örtülüdür. Ara duvar günümüzde yıkılmıştır. Helil Kilisesi Doğudaki kanki bölümüne biri ortada diğeri güney yanda iki kapı ile geçilmektedir. Ortadaki tören kapısı, sivri kemerli açıklık şeklinde olup daha büyük tutulmuştur. Kuzey güney yönündeki dikdörtgen odanın üzeri yine aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Doğu duvarında tören kapısı ekseninde bir niş (mihrap) yer almaktadır. Yan duvarlarda dolap nişleri mevcuttur. Yapının tamamında taş malzeme kullanılmış olup, dış cephelerde düzgün sıralı kaba yönü taşlar görülmektedir. Yapı sağlam, üzeri dıştan düz toprak dam örtülüdür. 3.3. Kırıkdağ Mar Salita Manastırı Kırıkdağ vadisinin batı yamacında oldukça yüksek bir mevkiinde yer almaktadır. Ana yoldan 6 km’lik stabilize araba yolundan sonra, Dikmen Mahallesi’nden patika yolla 6 saatlik bir tırmanma ile manastıra ulaşılmaktadır. Yapı, yöre halkı tarafından Dera Çiya (Dağ Kilisesi), Dera Keriser (Beyaz Kilise) olarak adlandırılmaktadır. Ulaşılması zor, sarp, bir arazide kaya oyuğu içerisine inşa edilmiştir. Önünde bir teras, doğu ya doğru dik olarak vadiye inen iki yanı kayalık bir Kırıkdağ Mar Salita Manastırı 214 HAKKARİ Kırıkdağ Mar Salita Manastırı Birinci bölümde girişin tam karşısında sivri kemerli bir niş yer almaktadır. İkinci bölümde doğuya açılan bir mazgal pencere vardır. İçerisi define arayıcıları tarafından kazılmıştır. Birinci katta güneyden dikdörtgen açıklıklı bir kapıdan geçilen, doğudan duvarla sınırlandırılmış bir ara bölümden çıkılmaktadır. Kaya oyuğuna uydurulmuş kat, doğudaki kademeli beden duvarı ile sınırlandırılmıştır. Güneyde daha dar, kuzeye doğru genişlemektedir. Günümüze iç bölüntü ile ilgili duvar kalıntısı ulaşmamıştır. Ancak güneydoğu köşede banyo olabileceği tahmin edilen bölümün kalıntısı mevcuttur. Üst örtü tamamıyla yıkılmıştır. Kalan izlerden ahşap hatıllı olduğu anlaşılmaktadır. Duvarlar ve zemin beyaz alçı sıvalıdır. Bunun üzerindeki ikinci katın güney taraftan çok az kısmı kalmıştır. Yaklaşık 6m genişliğinde (kuzeyden) ve 12.50 m uzunluğunda ölçülere sahiptir. Ayrıca buradan batı taraftaki ayazmaya kaya oyuğu içerisinden inilmektedir. Yapıya giriş güneydoğu köşeden sağlanmaktadır. Dikdörtgen açıklık şeklindedir. Moloz taş malzeme ve harç beden duvarlarında kullanılmıştır. Dış cephelerin bazı bölümleri ile iç kısımlar sıvalıdır. Herhangi bir süsleme mevcut değildir. Define arayıcılarının yaptığı kaçak kazılarla yapı büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bunun hemen kuzey doğusunda doğal mağaralar yer almaktadır. Bunların önüne duvar örülerek, yiyecek ve zahire ambarı olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu kısımdan bugün bir bölümü Van Müzesinde muhafaza edilen Nasturice kitaplar ve ayin eşyaları ile din adamlarına ait kıyafetler çıkarıldığı öğrenilmiştir. 3.4. Kırıkdağ Gelezo Kilisesi Kırıkdağ Vadisi’nin sonunda, stabilize yolun bittiği noktada yer almaktadır. Bulunduğu yer, Gelezo mevkii olarak adlandırılmaktadır. Karşı yamaçta eski Gelezo Nasturi köyü kalıntıları bulunmaktadır. Kayalıkların önünde batıya doğru eğimli bir arazide inşa edilmiştir. Vadiye hakim bir yerde kurulmuştur. Yapı , doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, 13.20 m x 7.10 m dış ölçülere sahiptir. Sahın ve kanki bölümlerinden oluşan yapının üst kesiminde üç yandan dolaşan bir havalandırma tüneli yer almaktadır. Kuzey batı köşede yapıdan ayrı sonradan eklenen bir bölüm vardır. Burada sadece kapının karşısında 1.80 m uzunluğundaki duvar orijinal olup, arada 0.60 m’lik bir koridor oluşturmaktadır. Ayrıca bu bölüm doğudan büyükçe bir kaya kütlesi ile sınırlandırılmıştır. Sahına kuzey batı köşeden bir kapı ile girilmektedir. Kapı dıştan dikdörtgen açıklıklı, içten genişle- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI yen sivri kemerli girinti şeklindedir. 6.80 m x 5.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Tabanı tamamen düzgün kireç harcıyla kaplanıştır. Bu durum 0.30 m’yi bulan hayvan gübrelerinin temizlenmesi ile ortaya çıkarılmıştır. Kuzey doğu köşeye 1.00 m x 1.10 m ölçülerinde 0.65m yüksekliğinde bir seki yerleştirilmiştir. Taş ve harçlarla oluşturulmuş sekiden itibaren güney köşeye kadar uzanan üç basamaklı bir merdiven yer almaktadır. Bu merdivenden iki kapı vasıtası ile biraz yüksekte kalan kanki bölümüne geçilmektedir. Güney köşedeki daha küçük, dikdörtgen açıklıklı kapının üst duvar kesimi yıkılmıştır. Diğer kapı 2.50 m yüksekliğinde, 1.10 m genişliğinde sivri kemer açıklıklıdır. Bu kapı ekseninde batı duvarının üst kesimine bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Ayrıca doğuda iki kapı arasındaki yüzeye bir dolap nişi açılmıştır. Duvarlarda sıva izleri mevcuttur. Doğuda daha yüksekte kalan kanki bölümü, 3.10 m x 4.80 m ölçülerinde kuzey- güney yönünde dikdörtgen planlıdır. Üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Doğu duvarına açılan iki nişten kuzeydeki kutsal niş niteliğindedir. Bunlardan güney yandaki tabandan başlamakta, 0.60 m derinliğinde 1.70 m uzunluğunda ve 1.00 m genişliğinde üstten sivri kemer son bulmaktadır. Kutsal niş olan diğeri Kırıkdağ Gelezo Kilisesi 215 daha küçük 0.70 m yükseklikten başlamakta, 0.40 m derinliğinde, 0.80 m genişliğinde ve 1.30 m yükseklikte, sivri kemerli bir niş şeklindedir. Ayrıca birbirine yakın büyüklükte kuzey duvarında iki, güney duvarında da bir dolap nişi yer almaktadır. Moloz taş örgülü duvarları, 1.10 m kalınlıkta tutulmuştur. Üzeri dıştan düz toprak dam örtülüdür. Yapıda düz damın hemen altında kuzey, batı ve güney yönden boydan boya kenarları dolanan havalandırma tüneli 0.50 m genişlikte ve 1.00 m yükseklikte bir açıklık şeklindedir. Sahın bölümüne kuzey duvarından üç, güney duvarından iki, bati duvarından bir olmak üzere altı delik açılmaktadır. Kanki bölümü- 216 HAKKARİ Kırıkdağ Gelezo Kilisesi ne de karşılıklı birer delik açılmıştır. Havalandırma delikleri künklerle oluşturulmuştur. Kuzey duvarın doğu ucunda yıkılan kısımdan bu havalandırma tüneli ortaya çıkmıştır. Yapı günümüzde sağlam olmakla beraber meskun mahalden uzak kalmış, korumasız durumdadır. Kilisenin güney doğusundaki yamaçta 4 adet Nasturi mezarı ortaya çıkmıştır. Güney batı- kuzey doğu doğrultusunda uzanan mezarların güney batı yönünde toprak akmış olduğundan mezarlar açığa çıkmıştır. Anlaşılabildiği kadarıyla mezarların iki uzun ve kısa kenarları düz sal taşları ile çevrilmiş, üzerleri düz kapak taşı ile kapatılarak, topraklanmıştır. Ayrıca karşı yamaçta Nasturi köy kalıntısı, kilisenin altında iki üç sıra iri taşlarla oluşturulmuş teras arazileri dikkat çekmektedir. 3.5. Oğul - Mar Abdişo Manastırı Manastır ve kiliselerin bulunduğu Oğul Vadisi eski adıyla Tal, Hakkari merkeze bağlı ve merkeze uzaklığı 27 km’dir. Buraya Çukurca karayolu üzerinden 20 km’si asfalt, geriye kalanı, vadiye doğru toprak araç yolu ile ulaşılmaktadır. Vadideki Oğul köyü ve diğer mezralar terör nedeniyle boşaltılmış ve tamamı uzun yıllar meskûn mahal dışında kalmıştır. Ancak 2001 yılında kontrollü bir şekilde buralara ulaşma imkânı bulunabilmiştir. Eski Nasturi birimlerinin bulunduğu vadi, coğrafik olarak sarp kayalık ve yüksek dağların sıralandığı, tabanı ve çevresi ağaçlık ve ormanlık bir arazi yapısına sahiptir. Oğul Vadisinin orta kesiminde yer alan manastır yapısı; ulaşılması güç, yüksekçe sarp ve dik kayalıkların önünde kurulmuştur. Toprak yoldan kuzeye doğru yaya, 2 saatlik bir tırmanma ile yapıya ulaşıl- maktadır. Günümüzde herhangi bir patika yol mevcut olmayıp, dağ tırmanışı şeklindeki yürüyüşle çıkış sağlanmaktadır. Ancak kayalıklara oyulmuş eski yol izleri ve merdivenler kayalık kesimlerde halen mevcuttur. Topografik açıdan vadinin güneye bakan manastır dik ve sarp kayalıklarından ikinci kademesine doğal kaya girintilerinden faydalanılarak yapılmıştır. 82.43 m uzunluğunda, en derin kısmı 14.30 m batı ucu 5.00, doğuya doğru bazen 0 noktasına yaklaşan ve bazen derinleşen doğal kaya girintilerinden istifade edilerek manastır kurulmuştur (Çizim 1). Buranın kayalıklara birleşen iç kısmında bir ayazma bulunmaktadır. Asıl yapı batı tarafta karşımıza çıkmaktadır. Burada kayalığın kuzeye doğru genişlemesinden yararlanılarak yapılmıştır. Ön kısmında doğu batı yönünde uzanan günümüzde tek zemin kattan ibarettir. Bu mekan 1.85 m genişliğinde, 23.93 m uzunluğunda, üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. İçerisi büyük ölçüde toprak ve yıkıntılarla dolmuş ve yer yer beşik tonoz yıkılmıştır. Bu mekanın üzeriyle birlikte genişçe bir alan oluşmuş vaziyettedir. Güney duvarı hem kalın hem de cepheden dikkat çekici yüksekliktedir. Kireç harcıyla düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Ortaya yakın bir yerine dikdörtgen açıklıklı bir kapı yerleştirilmiştir. Bunun biri doğusunda biri batı üst kesiminde olmak üzere iki pencere açılmıştır. Pencerelerden batıdaki haç şeklinde düzenlenmiştir. Yapının kurulduğu kaya girintisinin en gerisinde bir ayazma yer almaktadır. Oval şekilde kuzeyden kayalıklara dayanmış, güney tarafına bir duvarla set yapılmıştır. İçerisinde suyu halen mevcuttur. Manastır yapılarının ikinci bölümü kayalıkların doğusunda doğal girintili çıkıntılı mağaraların önü- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI ne bir duvar yapılması suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu ikisini bağlayan yol, kayalıkların önüne yapılan duvarla gerçekleştirilmiştir. Ancak bir duvar büyük ölçüde yıkıldığından doğu ve batı bölümlerine eskisi gibi birbirinden geçiş sağlanamamaktadır. Bu duvarın bir kısmı yukarıya kadar devam etmektedir. Batı tarafındaki duvarın üst kesimleri doğusu ise tamamen yıkılmıştır. Duvarın içe bakan kısımları kireç harcıyla sıvanmış, orta kesimine dikdörtgen bir niş, en üste de bir pencere açılmıştır. Düzgün sıvalı moloz taş örgülü duvar, 0.80 m kalınlığında tutulmuştur. Günümüze gelebilen kısımları yapı hakkında fikir verebilecek mahiyettedir. Zaman içerisinde define arayıcılarının da büyük tahripleri olmuştur. Batıdaki tek sahından ibaret içerisi tonoz seviyesine kadar toprakla dolmuş mekanın üzerinde ikinci katın varlığı belirlenememiştir. Buradaki güney duvarının üst kesiminin yıkılması, duvarın devam ettiğini göstermektedir. Burada duvar yukarıya doğru devam ettirilip, gerisinde korunaklı bir alan da oluşturulmuş olabilir. Gerçekten doğal kaya ve mağaralarla bütünleşmiş bir mimarisi anlayıp, bu manastıra ilginç ve erişilmesi güç özellikler kazandırmaktadır. Patika yolun yapılarak ziyaretçilere açılması Hakkari turizmine büyük katkı sağlayacaktır. Oğul-Mar Abdişo Manastırı Oğul-Mar Abdişo Manastırı 217 218 HAKKARİ 3.6. Oğul Bag (Göze) Kilisesi Ogul Bag (Göze) Kilisesi Göze Kilisesi Kilise, Oğul Vadisinin Göze mezrasında, yolun ve derenin güney tarafında yüksekçe bir yerde kurulmuştur. Karşısındaki güneybatı yamacında boş ve yıkık durumdaki mezra evleri bulunmaktır. Vadi tabanına yakın durumdadır. Kilise doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı, 6.40 x 10.50 m dış ölçülere sahip bir yapıdır. Sahın ve kanki bölümlerinden meydana gelmiştir (Çizim 2). Batı cephede hafif güneye kaydırılmış dıştan dikdörtgen açıklıklı bir kapıdan sahına girilmektedir. Kapı dıştan 0.55 m, içten 1.00 m genişlikte tutulmuş ayrıca içten sivri kemerli bir şekilde düzenlenmiştir. Sahın 4.50 x 4.85 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri doğu-batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarın üst orta kesiminde yer alan bir mazgal pencere burayı aydınlatmaktadır. Duvarlarında sıva kalıntıları mevcuttur. Sahının kuzeybatısı define arayıcıları tarafından kazılmıştır. Yine bu bölümün güneydoğu kesimi ise güney tarafındaki yıkıntılarla dolmuş vaziyettedir (Resim 4). Sahnın doğusundaki kanki bölümü, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı 2.05 x 4.40 m ölçülerindedir. Sahından birisi servis, diğeri tören kapısı HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI olmak üzere iki kapı açıklığı ile geçilmektedir. Tören kapısı sivri kemerli bir açıklık şeklinde 1.15 m genişliğinde ve 2.10 m yüksekliğinde dikkat çekici büyüklükte tutulmuştur (Resim 5). Doğu duvarına tören kapısının tam karşısına yerden 1.10 m yükseklikle bir mihrap yerleştirilmiştir. Mihrap 0.40 m genişliğinde ve 0.80 m yüksekliğinde sivri kemerli olarak sonlanmaktadır. Biri doğu, diğeri batı duvarında kuzey köşeye kaydırılmış dolap nişleri açılmıştır. Ayrıca doğu duvarının güney üst köşesine bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Duvarlar kireç harcıyla sıvanmıştır. Yapının üst kesiminde biri kuzey, diğeri güney tarafta birbirinden bağımsız iki havalandırma tüneli mevcuttur. 0.50 m genişlik ve 0.30 m yükseklikteki havalandırma tünellerinden güneydeki kısmen yıkılmış durumdadır. Kilisenin dış cepheleri düzgün sıralı moloz taşlarla oluşturulmuştur. Duvar kalınlıkları 0.80- 1.40 m arasında değişmektedir. Güney ve doğu duvarlarının üst kesimlerinde yıkılmalar mevcuttur. Dış beden duvarları düz toprak damdan sonra üst kesimlerde devam etmektedir. Bu ya üstte ikinci bir katın varlığına ya da, koruma amaçlı bir çevre duvarına işaret etmektedir. Bu duvarların da çoğu kısımları yıkılmıştır. ğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Ortaya yakın yerdeki tören kapısı 1.00 m genişlikte, güneydeki servis kapısı ise daha dar tutulmuştur. Yapının üst örtüsünden sahınla kankinin birlikte yapıldığı, bölüntünün ise, sonra gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bugün bu ara duvarın kolayca yıkılmış olması, kenarlardan bağlantısız olmasındandır. Kankinin doğusuna ortaya yakın bir yere yerleştirilen mihrap, zeminden 1.00 m yükseklikte sivri kemerli bir girinti şeklindedir. Boyu 0.90 m, genişliği 0.70 m, derinliği ise 0.40 mdir. Benzer formda daha derin bir niş kuzey duvarın ortasına yakın bir yerde yer almaktadır. Yine doğu duvarın kuzey ve güney köşelerine küçük nişler yerleştirilmiştir. Yapıda kireç harcıyla tutturulmuş moloz taş malzeme kullanılmıştır. Üst örtü dıştan düz toprak dam şeklindedir. Kenarlarına taştan bir saçak dolanmaktadır. Doğu ve batı duvarlarında boydan boya çatlamalar mevcuttur. Kuzeyine sonradan günümüze yakın bir ilave yapılmıştır. Dış cephelerdeki kalın derz sıva vazifesi görmektedir. İçteki yıkılan ara duvarı ve dış duvarlardaki bazı çatlamalar dışında yapı sağlamdır. Ancak günümüzde kullanılmamakta, kendi haline terkedilmiş durumdadır. 3.7. Oğul - Azizan Kilisesi Vadi tabanından Oğul’a kadar devam eden toprak yolun yaklaşık 7. Km.sinde kuzeye ayrılarak devam eden araç yolundan kiliseye ulaşılmaktadır. Günümüzde de Azizan olarak adlandırılan mevkiide herhangi bir yerleşme mevcut değildir. Eğimli, teraslanarak tarlalar oluşturulmuş yer yer ağaçlık bir araziye kurulmuştur. Kuzeyden güneye eğim yapan yamaca inşa edilmiş kilisenin güney giriş cephesine bir teras yapılmıştır. Bu teras, doğu batı yönünde uzanan 4.60 x 11.30 m ölçülerinde dikdörtgen bir alan oluşturmaktadır. Kilise dikdörtgen planlı, 10.90 x 5.62 m dış ölçülerinde bir yapıdır. İki bölümden meydana gelmiş olmasına rağmen, bugün içteki bölüntü duvarı temel seviyesine kadar yıkılmıştır. Yapıya güney cephenin batısına kaydırılmış iki kademeli bir açıklığa sahip kapıdan girilmektedir. Kapı içten sivri kemer açıklıklıdır. Sahın 3.50 x 6.75 ölçülerinde, dikdörtgen planlı, doğu batı yönünde beşik tonozla örtülmüştür. Batı yönüne bir mazgal pencere açılmıştır. Yine aynı duvarın kuzey ve güney köşelerine birer niş yerleştirilmiştir. Doğudaki kanki bölümünü ayıran duvar günümüzde zemine kadar yıkıktır. Burada iki açıklık oldu- 219 Oğul-Azizan Kilisesi 220 HAKKARİ Derav Kilisesi 3.8. Derav Kilisesi Zap Vadisi’ nde Üzümcü Köyü ilerisinde Derav Mevkiinde, eğimli bir arazi üzerinde yer almaktadır. Küçük tutulmuş olan yapı, 6.85mx10.00 m dış ölçülere sahip, doğu batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen plandır. İki bölümden oluşan yapının doğusunda kanki bölümü ile batıdaki daha büyük sahından meydana gelmektedir. İçeriye güney cephenin batısından bir kapı ile girilmektedir. Sahnın üzeri doğu batı doğrultusunda beşik tonoz örtülüdür. Kanki bölümüne, sahından iki kapı ile geçilmektedir. Ortadaki tören kapısı içten ve dıştan sivri kemerli bir girinti içersine alınmıştır. Güney yandaki servis kapısı içten ve dıştan sivri kemerli bir girinti içersine alınmıştır. Güney yandaki servis kapısı küçüktür. Burası enine dikdörtgen ve aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Nasturiler’e ait yapı, kaba yonu ve moloz taşlarla yapılmıştır. Süslemesi yoktur. Geneli sağlam, duvarları yer yer yıkılmış vaziyettedir. 3.9. Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi Kilisenin bulunduğu Ceylanlı, eski adıyla Valto bölgesi ve vadisi Hakkari merkeze bağlı ve merkezden uzaklığı yaklaşık 35 km dir. Günümüzde tamamen Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi boşaltılmış üç yerleşim birimine (sırasıyla Sütçüler, Yığınlı ve Ceylanlı) sahiptir. Araç yolu henüz yeniden açılmadığı için buraya yaya olarak gidilmiş ancak Sütçüler ve Yığınlı’da incelemeler yapılabilmiştir. Sirte Kilisesi, Ceylanlı’ya bağlı Sütçüler mezrasında bulunmaktadır. Burası Çukurca – Hakkari asfaltından itibaren 7 km uzaklıktadır. Güneyden kuzeye eğimli arazi kademeli teraslar şeklinde değerlendirilmiştir. Ağaçlık arazi bu şekilde alt kesimdeki dereye kadar uzanmaktadır. Kilise bugünkü yolun hemen üst kısmında kalmakta, düzlenmiş bir araziye kurulmuştur. Güney tarafına bitişik olarak sonradan iki odalı bir ev yapılmıştır Kilise doğu batı yönünde dikdörtgen planlı olup, dış ölçüleri 11.90 x 6.50 m dir. İki bölümden meydana gelmiştir (Çizim 3). Batıdaki salon kısmına kuzey cephenin batı köşesinden girilmektedir. Burası 3.80 x 6.50 m ölçülerinde doğu – batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına bir mazgal pencere ile, alt kesimine bir ocak yerleştirilmiştir Doğudaki kanki kısmı 2.00 x 3.80 m ölçülerinde kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı ve doğu – batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Ortada sivri kemerli, 0.70 m genişliğindeki tören kapısı ile güney HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI köşedeki daha küçük servis kapısı salonla kankinin irtibatını sağlamaktadır. Doğu ve güney duvarında yakılmalar mevcuttur. Ayrıca kuzey duvarında iki niş bulunmaktadır. Duvar kalınlıkları değişmektedir. Güney ve batı duvarları daha dar tutulmuştur. Düzgün sıvalı moloz taş örgüsü görülmektedir. Yer yer sıva izleri kalmıştır. Taşlar birbirine kireç harcıyla tutturulmuştur. Üzeri dıştan düz toprak dam örtülüdür. Günümüzde büyük ölçüde sağlam, ancak kullanılmamaktadır. 3.10. Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi Valto Deresi’nin kuzey yamacına yüksekçe bir mevkiye ve vadiye hakim bir noktaya kilise inşa edilmiştir. Batı tarafındaki düzlük Nasturi mezarlığıdır. Daha üst kuzey yamaçta ise taştan Nasturi evlerinin kalıntıları mevcuttur. Kilise de kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. Kilise, doğu batı yönünde dikdörtgen planlı, 13.00 x 6.93 m dış ölçülerinde iki bölümden meydana gelmiştir. Dış cephesi toprak ve taş yığıntılarıyla dolmuş, doğu duvarı tamamen yıkılmıştır. Günümüzde güney cephenin batı tarafına kaydırılmış giriş kapısı dıştan kapanmış vaziyettedir. Doğudan yıkılan duvar nedeniyle, yapıya da giriş bu kısımdan sağlanmaktadır. Kuzey cephenin doğu tarafına sonradan duvarla bir eklenti yapılmıştır. Dikdörtgen planlı salon 4.35 x 9.85 m ölçülerinde doğu batı yönündeki tonuz seviyesinde açılmış bir Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi 221 pencere aydınlatmaktadır. Güneydeki giriş kapısı içten sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Doğudaki kankiye geçişi sağlayan tören kapısı sivri kemer açıklıklıdır. Dikdörtgen ve daha küçük servis kapısı sonradan kapatılmıştır. Sıva izleri mevcuttur. Yıkılan duvarlarda taş ve toprak zeminde yığınlar meydana getirmiştir. Kanki kuzey güney eksenli dikdörtgen planlı ve 2.40 x 4.34 m ölçülerinde doğu duvarı temel seviyesine kadar yıkıktır. Doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Güney duvarın alt seviyesine dar ve derin tutulmuş bir niş açılmıştır. Bunun dışında batı duvarına da tören kapısının iki yanına yerleştirilmiş nişler küçük ölçülerdedir. Yapının tamamında moloz taş kullanılmıştır. Moloz taşlar kireç harcıyla tutturulmuştur. Üst örtü dıştan düz toprak dam şeklindedir. 222 HAKKARİ Yapının kuzey tarafındaki sonradan yapılan eklentide bir taş dikkat çekmektedir. Bu taş üzerinde kazıma tekniğinde tamamen stilize bir süvari figürü işlenmiştir. Sola doğru dönük süvari bir eliyle kılıç diğer eliyle balta tutmaktadır. Sol üst köşede de bir haç motifi yer almaktadır. Yapı günümüzde terkedilmiş, kullanılmamaktadır. Burası 10.00 m uzunluğunda ve 3.70 m genişliğinde, doğu batı ekseninde uzanan derinlemesine dikdörtgen planlıdır. Eşit aralıklı iki kemer, beşik tonoz örtüyü desteklemektedir. Bunun doğu yönünde duvarın ortasına açılmış yuvarlak kemerli bir kapı ile kanki 3.11. Çukurca Köprülü Kilisesi Kilise Zap Suyu kenarında, askeri bölge içerisinde kalmaktadır. Hakkari’den gelen karayolunun Çukurca ve Şırnak kavşağındaki eski ismi Geyman olan Köprülü’de yer almaktadır. Kilise, nehrin kuzey kenarındaki düzlükte, Şırnak karayolunun hemen altında kurulmuştur. Kilise, dıştan 20.20 m x 13.30 m ölçülerinde, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üç sahınlı iç mekanın doğu ve batısında enine bölümler yer almaktadır. Bunlardan doğudaki yapının aslından batıdaki sonradan eklenmiştir. Yapının iç mekanını oluşturan üç sahın birbirinden farklı ölçülerde karşımıza çıkmaktadır. Güney duvarında batıya kaydırılmış bir kapıdan içeriye girilmektedir. Birinci net: 10.00 m derinliğinde ve 2.30 m genişliğinde derinlemesine dikdörtgendir. Ortadan birbirine eşit aralıklı sivri kemerlerle desteklenmiş, sivri beşik tonozla örtülüdür. Batı tarafında, üst kesime bir mazgal pencere açılmıştır. Giriş kapısı ekseninde sivri kemerli, 1.20 m genişliğindeki bir açıklıkla ikinci sahına geçilmektedir. Çukurca Köprülü Kilisesi Çukurca Köprülü Kilisesi HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI bölümüne geçilmektedir. İçten 4 basamaklı bir merdivenle kapıya ulaşılmaktadır. Üçüncü sahın kuzey tarafta boydan boya uzanmaktadır. İkinciden dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile buraya girilmektedir. 11.00 m uzunluğunda ve 2.10 m genişliğinde, boylamasına beşik tonozla örtülüdür. Diğerlerinin düzgün taşlarla yapılmasına karşın bunun harçla tutturulmuş, moloz taşlarla yapıldığı görülmektedir. Doğudaki kanki bölümü birinci ve ikinci sahını karşılayacak biçimde uzanmaktadır. 7.10 m x 2.80 m ölçülerinde kuzey-güney ekseninde devam etmektedir. Buranın doğu duvarı ile beşik tonoz örtüsü yıkılmış vaziyettedir. Bu kısmın batı duvarının üst kesiminde yan yana iki havalandırma deliği yer almaktadır. Bir diğer havalandırma deliği ise, kuzey duvarında bulunmaktadır. Bunun dışında kuzey Ve güney duvarlarına muhtelif dolap nişleri açılmıştır. Yapıda doğu bölümü ile irtibatlı havalandırma tünelleri ilgi çekmektedir. Güneyden birincisi duvar içerisinde devam ederek, güneydoğu köşeden birinci sahına bir delikle açılmaktadır. İkincisi ortadan boydan boya uzanarak, ikinci sahına yine güney taraftan iki delikle ulaşmaktadır. Üçüncüsü doğu bölümünün kuzey duvarından başlayarak, aradan ikiye ayrılıp hem ikinci sahına hem de üçüncü sahına bağlanmaktadır. İkinci sahnın kuzey duvarı boyunca devam edip, ortadan kuzeye açılan iki delikle buraya ulaşmaktadır. Diğer yandan doğudan kuzeye doğru ayrılarak Üçüncü sahnın doğu duvarına bağlantı sağlamaktadır. 0.40 m x 040 m ebatlarında bu havalan- Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi 223 dırma tünelleri duvarların içerisinde üstten devam etmek suretiyle değişik bir uygulama göstermektedir. Batı tarafındaki ek bölüm ise, daha alt seviyede kalmakta, sonradan ilave edildiği anlaşılmaktadır, 7.40 m x 2.80 m ölçülerinde kuzey köşeden başlayarak, orta sahnın bitimine kadar uzanmaktadır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Gerek duvarlar ve gerekse beşik tonoz, harçla tutturulmuş çay taşları ile gerçekleştirilmiştir. Buranın güney tarafı yıkılmış, diğer kısımları da toprak altında kalmıştır. Yapıda duvarlar oldukça kalın tutulmuş, 1.20 m-1.40 m arasında değişmektedir. Kuzey tarafı yığma toprakla tamamıyla kapatılmıştır. Güney ve batı duvarları düzgün sıralı iri moloz taşlarla örülmüştür. Birinci ve ikinci sahnı içten düzgün kesme taş yapıldığı ve üzerleri sıvandığı görülmektedir. Günümüzde askeriye tarafından temizlenerek, duvarlar içten yarıya kadar yeniden sıvanmıştır. Askeriyenin erzak, deposu işlevinin görmektedir. 3.12. Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi Cevizli Vadisinde, Kayalık köyüne bağlı Çeltik mezrasında yer alan kilise, aslında Thoube’nin merkez köyüdür. Burası vadinin en geniş ve verimli arazilerine sahip kısmıdır. Terör nedeniyle 1994 yılında boşaltılan mezraya sahipleri 2003 yılında gelip, yeniden arazilerini ekip biçmeye başlamışlardır. Hakkari-Çukurca karayolunda 18 km’lik bir araç yoluyla ulaşılmaktadır. 224 HAKKARİ Vadinin içerisine, hafif meyilli bir araziye kurulmuş olan kilisenin etraf günümüzde tarım arazileridir. Bunun güney ve kuzey taraflarında terkedilmiş yarı yıkık vaziyette köy evleri bulunmaktadır. Güney tarafındaki düzlük Nasturi mezarlığıdır. Nasturi kilisesi olan yapı, doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ve 13.80x6.80 m’lik dış ölçülere sahiptir. İki bölüm halinde düzenlenmiştir. Batıda sahın, doğuda kanki bölümleri yer almaktadır. Dıştan düz toprak dam şeklinde örtülüdür. Dış cepheleri düzgün sıralı kaba yonu ve moloz taşlarla örülmüştür. Doğu ve batı cepheleri birer mazgal pencereyle değerlendirilmiştir. Güney cephe sivri kemer açıklıklı kapı ve üst saçak altında bir dizi taştan oyukla hareketlendirilmiştir. Kuzey cephe tamamıyla sağır tutulmuştur. Güney cephenin doğu tarafına ayrıca bir taş üzerine haç ve bazı işaretler kazınmıştır . Sahına güney cephenin ortasındaki kapıdan girilmektedir. Burası 4.90x8.40 m ölçülerinde, doğubatı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarının üst ortasına bir mazgal pencere açılmıştır. Doğu duvarında orta- ya yakın bir yere tören kapısı yerleştirilmiştir. Güney köşeye de servis kapısı açılmıştır. Tören kapısı sivri kemer açıklıklı 1.50 m genişlik ve 2.85 m yükseklikte olup anıtsal görünümlüdür. Servis kapısı daha küçük ve dikdörtgendir. Diğer yönden aynı duvarda dolap nişlerine de yer verilmiştir. Duvarların sıvalı olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Kanki kismı, 5.00x2.50 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, üzeri beşik tonozla örtülüdür. Doğu duvarının ortasına mihrap (kutsal niş) yerleştirilmiştir. Tören kapısı istikametinde olan mihrap, zeminden yüksekçe atnalı kemerle sonlanan 1.00 m genişlikte ve 1.70 m yükseklikte bir niştir. Mihrap ve doğu duvarı kireç harcıyla sıvanmıştır. Güney ve batı duvarlarına dolap nişleri açılmıştır Kireç harcıyla tutturulmuş taş duvarlar, 0.801.10 m arasında değişen genişliklerde tutulmuştur. Dış kapısı, tören kapısı ve mihrap yapının en anıtsal öğeleridir. Günümüzde sağlam ve fazla tahribata uğramamıştır. Tescil kaydı bulunmayan yapının kültür varlığı olarak tescillenip koruma altına alınması gerekmektedir. 3.13. Çukurca Bey Kilisesi Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi Çukurca ilçe merkezinin doğu tarafında Bey mahallesinde yer almaktadır. Belat vadisinde Çukurca’ya bağlı dört beş haneli bir mahalle olup günümüzde yeniden evler oturulur duruma, araziler de ekilip biçilmeye başlamıştır. Çünkü terör nedeniyle uzun süre boş kalmıştır. Buraya araç yolu yoktur. Çukurca’dan kalenin altına kadar araçla inilmekte buradan itibaren patika bir yol ile yaya olarak otuz dakikalık bir yürüme ile mahalleye ulaşılmaktadır. Kilise vadinin kuzey yamacına düzlenmiş bir araziye kurulmuştur. Yöre halkı “Dera Bey” olarak kiliseyi adlandırmaktadır. Büyükçe düzgün yapılı ve iyi korunmuş vaziyettedir. Nasturiler’e ait olup adından “Bet Biyya” olarak zikredilmektedir. Vadiye hakim bir noktada, batı tarafından kuru bir dere yatağı, kuzey kayalık tepe ve sırt güney ve doğusu ise dereye kadar eğimli bir yamaçtır. Kuzeyden güneye eğimli bir araziye, güneyden bir teras duvarı ile oluşturulmuş düzlüğe kurulmuş lan kilise dıştan ve içten hem malzeme hem de plan yönünden düzgün bir işçilik göstermektedir. Kilisenin önünde 1.5-2 m yüksekliğinde uzanan bir teras duvarıyla düzlenmiş bir alan oluşturulmuştur. Kuzeyden kayalara rastlanmış doğu batı yönünde dikdörtgen planlı 19.00x8.80 m ölçülerinde olup iki bölümden oluşmaktadır. Kiliseye güney yönünden bir kapı ile girilmektedir. Yapının dış cepheleri düzgün sıralı kaba yonu taşlarla şekillendirilmiştir. Aralarda yer yer iri blok taşlar da kullanılmıştır. Kuzey cephe HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 225 Çukurca Bey Kilisesi tamamıyla sağır bir yapıda diğer cepheler kapı, pencere ve nişçiklerle hareketlendirilmiştir. Bunlardan en ilginç olanı batı cephedeki haç şeklinde düzenlenmiş dört mazgal penceredir. Güneyde ortaya yakın bir yerde düz lentolu dikdörtgen kapı açıklığı ile bunun batı yan tarafındaki ikinci bir açıklık dikkat çekicidir. Doğu cephenin ortasına yerleştirilmiş mazgal pencere kilisenin dışa kapalı olduğunu belirginleştirmektedir. Yine üç yönden uzanan saçak ve bunun altında sıralanan ikişer üçer taş atlamalı oyuklar işlevi tam olarak bilinmese de cephelerin ışık gölge etkisini arttıran unsurlardır. Kilisenin iç mekanı iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü teşkil eden sahın oldukça büyük tutulmuş 12.65x6.35 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu batı yönünde uzanan sivri kemer tonoz örtüsü ortadan iki takviye kemeri ile güçlendirilmiştir. Kapı ve pencere ve nişlerin yerleştirilmelerinde belli bir düzen ve simetriye uyulmuştur. Sahnın mekan düzeni, hacim ve toplanma alanı açısından geniş ve yüksek tutulması yanında her bir duvardaki değişik açıklık ve girintilerle pekiştirilmiştir. Güney duvarının batı yan tarafında içten sivri kemer girintili iki kapı açıklığı, doğu yanda da sivri kemerli iki dolap nişi yer almaktadır. Sahnın doğu duvarı ortasına eksen teşkil edecek tarzda yüksek ve sivri kemer açıklıklı tören kapısı yerleştirilmiştir. Aynı duvar yüzeyine tö- ren kapısının iki yanına birer niş ile güney köşeye servis kapısı açılmıştır. Kuzey duvarında da karşısındaki sivri kemerli iki dolap nişinin tekrarı yapılmış, ayrıca takviye kemerlerinin başlangıç hizalarına karşılıklı iki yana da olmak üzere küçük delikler bırakılmıştır. Batı duvarında sahnın aydınlatılmasını sağlayan haçvari dört mazgal pencere ile iki köşeye kaydırılmış üst kesimde kalan birer niş yerleştirilmiştir. Doğudaki kanki bölümü ise 6.50x2.60 m ölçülerinde kuzey-güney ekseninde dikdörtgen planlı bir mekan özelliği göstermektedir. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Burada dikkati çeken tören kapısı eksenindeki mihrap nişidir. Zeminden 1.00 m yükseklikte sivri kemer girintili ve 1.55 m boyunda tutulmuştur. Üst ortasına bir mazgal deliği açılmıştır. Bunun dışında güney duvarının beşik tonoz örtüye uydurulmuş üstten sivri kemerli şekilde neticelenen yüzeyi ortada bir mazgal pencere ve bunun dört yönüne yerleştirilmiş birer nişle haçvari bir görünüm kazandırılmıştır. Sağlam, iyi korunmuş ve yöredeki en büyük ve itinalı işçilik gösteren kilise yapısıdır. Yeri de konum açısından iyi seçilmiştir. Bu kilisenin turizme kazandırılması inanç turizmi açısından önemlidir. Tescil edilerek kültür varlığı statüsü kazandırılması gerekmektedir. Yer yer definecilerin yaptığı küçük çaplı hasar ve tahribat dışında sağlam kalmış bir yapıdır. 226 HAKKARİ 3.14. Beruji Kilisesi Thoube bölgesinin en dikkate değer manastır kilisesidir. Cevizli köyüne bağlı Yaylak (mezri) mezrasının kuzeybatısındaki tepede yer almaktadır. Burası Tuhubenau olarak, kilise de Rabban Peta’yus adıyla anılmaktadır. Çeltik’ten burası yaklaşık 1 km mesafededir. Çeverli’ye giden yol üzerindedir. Buraya tepeye doğru patika bir yoldan bir saatlik bir tırmanma ile kiliseye ulaşılmaktadır. Mezri önceleri Thoube’ye bağlı bir Nasturi yerleşmesidir. Bunun üst kuzeybatı kesiminde meskun bir mahal dışında kurulmuş olan kilise, etrafındaki yapılarla bir manastır hüviyeti taşımaktadır. Burası Hıristiyanlara ait olmakla birlikte, müslümanlar tarafından da kutsal bilinenebir yerdir. Bu nedenle çevresindeki ağaçlara dokunulmamış, kilisenin giriş kısmındaki ağaçlara bez ve çaputlarla dilek tutulmuştur. Anıt niteliğinde ceviz, badem ve çitlenbek niteliğindeki ağaçlar dikkat çekmektedir. Vadinin kuzey yamacında, gözden ırak fakat hakim bir noktada kurulmuş olan kilise, etrafında çoğu yıkılmış yapılarla bir manastır özelliği göstermektedir. Bunlardan kilise ve doğusundaki amhzen yapısı günümüze sağlam gelmiştir. Günümüzde manastıra yakın bir su kaynağı yoktur. Büyük ihtimalle burada sadece din adamları kalıyordu. halk ancak ibadet amacıyla burada toplanıyordu. Manastırın en sağlam yapısı kilisedir. Batı tarafta kuzeyden güneye eğimli bir araziye kurulmuştur. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı dıştan 16.80x10.00 m ölçülerinde olup, güney tarafına ilave bir bölüm yapılmıştır. Asıl kilise iki sahınlı ve bunların doğu tarafındaki aknki bölümlerinden oluşmaktadır. Üzeri dıştan düz toprak dam şeklinde örtülüdür. Beruji Kilisesi Güneyden kiliseye bitiştirilmiş ek mekan 17.00x5.00 m ölçülerinde doğu-btı yönünde uzanmaktadır. İki bölüm halinde düzenlenmiş olup, sahın ve kanki bölümlerine uydurulmuştur. Buna göre batıdaki daha büyük tutulmuş kısımdan kiliseye girişi sağlayan kapı bulunmaktadır. Burası batı taraftan kilisenin yüksekliğinde bir duvarla sınırlandırılmıştır. Köşeden itibaren güney kesimde duvar büyük ölçüde yıkılmıştır. Bundan ayrı biçimde doğu taraftaki odanın duvarları üç yönlü olarak yükselmektedir. Buraya batı duvarına açılmış bir kapıdan girilmektedir. Üst örtüye ilişkin herhangi bir iz bulunmamaktadır. İçte kuzey ve doğu duvarına açılmış dolap nişleri yer almaktadır. Dış duvarlar moloz taşlarla örülmüş yer yer kireç harcıyla sağlamlaştırılmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Kiliseye güney cepheye açılmış bir kapıdan girilmektedir. Birinci sahın, 10.55x2.60 m ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, büyük ölçüde üst örtüsüyle birlikte yıkılmıştır. Yıkıntılar içerisini doldurmuş, sadece batı kesimi ayaktadır. Üzerinin doğu-batı yönünde beşik tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Batı duvarının üst ortasına bir mazgal pencere açılmıştır. Buradan hem doğusundaki kanki bölümüne hem de ikinci sahna geçiş sağlanmaktadır. Doğusundaki kanki bölümü, 3.80x2.70 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik tonozlarla örtülüdür. Sahından batı duvarının kuzey köşesine kaydırılmış 1.20 m genişliğinde içten ve dıştan toprakla kapanmıştır. Görünebildiği kadarıyla kapı sivri kemer açıklıklı olarak yapılmıştır. Kuzey duvarındaki bir diğer kapı, asıl kanki bölümüyle irtibatlıdır. Doğu duvarına altta sivri kemerli bir mihrap nişi, üstte bir mazgal pencere ile kuzey köşesine bir dolap nişi açılmıştır. Güney duvarında da mazgal pencere ve dolap nişleri yer almaktadır. İkinci sahına birinci sahnın kuzeyinde buradan bir kapıyla geçilmektedir. 12.00x5.85 m ölçülerinde doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Sahnın kuzey ve güney duvarları boyunca birbirine eşit dörder arkad kemeri sıralanmaktadır. Her biri 0.50 m derinliğinde, 2.50 m genişliğinde ve 3.50 m yüksekliğinde tutulmuştur. Kuzey taraftaki kemerli girintilerden batıdan ikincisinde dikdörtgen bir kapı açıklığı yer almaktadır. Bu açıklık toprakla dolmuş vaziyette olup, kapanmıştır. Güneydeki girintilerden ikincisinde ve dördüncüsünde birer kapı açıklığı mevcuttur. Ayrıca bu kısımdaki yüzeylerde taşların yatık ve balık sırtı dizilmesiyle bir hareketlilik sağlanmıştır. Doğu duvarının ortasına oldukça anıtsal ölçülerde tören kapısı yerleştirilmiştir. 1.85 m genişlik ve 4.40 m yükseklikte yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Üzengi seviyesinden itibaren kemeri oluşturan taşlar düzgün ve büyük tutulmuş olup, yüzeyleri sıvanmıştır. Tören kapısının iki yan tarafına birer niş açılmış bu nişlerden kuzey yandaki sivri kemerli 0.50 m derinlikte 1.15 m yükseklikte olup, yüzeyi sıvalıdır. Diğer taraftaki niş de kemerli olup, daha küçük ölçülerde yapılmıştır. Batı duvarının üst ortasına içten sivri kemerli olarak yapılmış bir mazgal pencere açılmıştır. Bunun iki yanına köşelere kaydırılmış kare şeklinde birer dolap nişiyle tonozun başlangıç seviyesine yakın kinci bir pencere yerleştirilmiştir. Duvar yüzeyleri kireç harcıyla sıvanmıştır. Ayrıca sahının zemini define arayıcıları tarafından kazınmıştır. 227 Doğu taraftaki kanki bölümü, 4.75x2.90 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı ve beşik tonozla örtülüdür. Doğu duvarının ortasına bir mihrap nişi yerleştirilmiştir. Tören kapısı ekseninde 1.80 m yükseklik ve 0.50 m derinlikte sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Mihrabın ortasın küçük bir mazgal deliği açılmıştır. Bunun dışında doğu duvarının iki köşesinde, güney duvarının ortasında, kuzey duvarının batı köşesinde ve batı duvarının güney köşesinde olmak üzere beş dolap nişi yer almaktadır. Güney duvarının batı yanına kaydırılmış bir kapı yandaki mekana geçiş sağlanmaktadır. Burası servis kapısı işlevi görmektedir duvar yüzeyleri sıvalı olup, buranın da zemininde define aranmıştır. Kilisenin beden duvarları kireç harcıyla tutturulmuş, moloz taş örgülüdür. Duvar kalınlıkları 0.901.10 m arasında değişmektedir. Güney cephenin ortasındaki birinci sahına girişi sağlayan kapı, düzgün kesme taşlarla yuvarlak kemer alınlıklı olarak yapılmıştır. Düz atkı taşı üzerine haç işaretleri kazınmıştır. İçteki ikinci sahın kapısı da içten ve dıştan yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. İçte de duvar yüzeylerine çeşitli nişler açılmış ve sıvayla kaplanmıştır. Özellikle doğu duvarında boydan boya yarıklar oluşmuştur. 228 HAKKARİ Kilisenin güneyindeki ek mekan dışında, kuzey cephenin doğu köşesine haçsız, taşlarla örülü bir duvar eklenmiştir. Arasında kemerli bir açıklık bulunan duvar, 4.00 m uzunluğunda 1.90 m genişliğinde tutulmuştur. Burası hafif bir eğimle kilisenin damına kadar yükseltilmiş olup, muhtemelen dama çıkış sağlamak için yapılmıştır. Kilisenin doğu tarafında temel seviyesindeki duvar kalıntıları bulunan manastır yapısına ait bir çok odanın mevcudiyeti tespit edilebilmektedir. Bunların arasında kilisenin tam karşısına denk gelen yere bir ek mekan yapılmıştır. Bu mekan doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ve dıştan 8.00x5.25 m ölçülerinde tutulmuş ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Buraya batı duvarının güney köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Duvar kalınlıkları 0.85 m olup, harçla tutturulmuş moloz taşlar kullanılmıştır. Güney duvarının ortasında yıkılmalar n,,mevcuttur. Burası muhtemelen depo veya inziva yeri olarak kullanılıyordu. Meskun bir mahal dışında kilise ve ek yapı büyük ölçüde sağlam kalabilmiş, diğer manastır yapıları yıkılmıştır. Bu bölgenin merkez kilisesi ve en önemli yapısıdır tescilsiz olan yapının kültür varlığı olarak kayıtlara geçirilmesi ve koruma altına alınması gerekmektedir. Miskin Kilisesi 3.15. Miskin Kilisesi Cevizli vadisinde cevizli köyüne bağlı Başak (Gondki) mahallesinde yer almaktadır. Burası geçmişte Thoube’ye bağlı Nasturi yerleşmesi olup Gundukda adıyla zikredilmektedir. Thoube bölgesindeki altıncı kilisedir. Kilise meskun bir mahal içinde kalmıştır. Burası da terör nedeniyle boşalmış ancak 2003 yılında halkı geçici olarak köyüne dönüp arazilerini değerlendirmeye başlamıştır. Günümüzde kilisenin bulunduğu arazi Fettah Yücel’e aittir. Kilise Cevizli’ye giden stabilize yolun hemen kuzeyinde kalmaktadır. Düz bir araziye kurulmuş olan kilise güney tarafındaki üç duvardan ibaret ek yapıyla günümüze ulaşmıştır. Nasturi kilisesi olan yapı doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı dıştan düzgün olmayan bir plana sahiptir. 13.90x5.90 m ölçülerinde iki bölümden oluşmaktadır. Kiliseye giriş güney cephenin batı tarafından dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile sağlanmaktadır. Bu kapı ile doğrudan sahına girilmektedir. Sahın, 8.25x4.85 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Sahının batı duvarının ortasına açılmış üst üste iki mazgal pencere aydınlatmaktadır. Doğu duvarındaki tören kapısı 0.40 m genişlikte sivri kemerli HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 229 Miskin Kilisesi küçük bir nişe yer verilmiştir. Güney ve kuzey duvarlarına daha küçük birer dolap nişi açılmış ve duvar yüzeyleri kireç harcıyla sıvanmıştır. Kilisenin güney tarafına doğu batı köşelerden ve ortadan uzanan üç duvarla yapılmış bir ek mekan elde edilmiştir. Duvarlar birbirinden bağımsız 7.25 m uzunluğunda kiliseye dik uzanmaktadır. Üzeri ve önü açık şekilde iki bölüm oluşturacak bir düzenleme göstermektedir. Batıdaki bölümün önüne 1.00 m yüksekliğinde bir duvarla sınırlandırmaya gidilmiş ayrıca batı duvarına bitişik içten ikinci bir duvar yapılmıştır. Bu ek bölümün işlevi bilinmemektedir. Aynı zamanda üzeri örtülü mü olduğu da şüphelidir. Günümüzde üstünün örtülü olduğunu gösteren herhangi bir iz mevcut değildir. Yine batıdaki birinci bölümde kilise giriş kapısının hemen yanına 1.92 m yüksekliğinde yekpare taştan bir dikme yapılmış ve bu üstten ek duvarla bağlanmıştır. Kilisenin ve ek yapının tamamında taş malzeme kullanılmıştır. Taşlar kaba yonu ve moloz taş şeklinde kireç harcıyla tutturulmuştur. Üstten düz toprak dam şeklinde olup damın kenarlarında kademeli taşlarla bir saçak yapılmıştır. Günümüzde büyük ölçüde sağlam olan yapı tescilsizdir. Kültür varlığı olarak tescillenerek koruma altına alınması gerekmektedir Miskin Kilisesi bir açıklıktan ibarettir. Aynı duvarın güney köşesindeki servis kapısı ile kanki bölümüne geçilmektedir. Duvar ve beşik tonozun yüzeylerinde sıva izleri mevcuttur. Sıvalar kireç harcıyla yapılmıştır. Günümüzde içerisi kuru ot deposu olarak kullanılmaktadır. Kanki bölümü 4.80x1.90 m ölçülerinde kuzey güney yönünde dikdörtgen bir mekandır. Üst örtüsü beşik tonozdur. Doğu duvarın ortasına tören kapısı eksenine mihrap yerleştirilmiştir. Mihrap 0.75 m genişlikte 1.20 m yükseklikte sivri kemerli bir girinti şeklindedir. Mihrabın ortasına bir mazgal deliği açılmıştır. Ayrıca aynı duvarın güney köşesinde de daha 3.16. Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi Kazan Vadisi’nde Kazan Köyü’ne bağlı Yaprak Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mahallenin eski ismi Gissa’dır. Gissa Tohub’a bağlı Nasturi yerleşmelerinden biri olarak zikredilmektedir. Kilise meskun mahal dışında kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Kilisenin doğusunda kuru bir dere, güneybatısında teras şeklinde bahçeler, kuzeyi ise meşe ve ceviz ağaçları ile kaplı tepeliktir. Yapının dış cepheleri kireç harcı ile tutturulmuş kaba yonu taşlarla örülmüştür. Güney cephedeki tek açıklık batıya kaydırılmış giriş kapısıdır. Doğu ve batı cephelerde birer mazgal pencere açıklığı bulunmaktadır. 230 HAKKARİ Kilise doğu- batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, dıştan 9.50x6.60 m ölçülerindedir. Sahın ve kanki bölümünden oluşmaktadır. Sahın bölümü içten, 6.80x4.30 m ölçülerindedir. Doğu-batı istikametinde dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Dıştan güney cephenin batı kenarına kaydırılmış bir kapı ile yapıya girilmektedir. Kapının etrafı kısmen yıkılmıştır. Kapı açıklığı yuvarlak kemerlidir. Batı duvarının alt kesimine yerleştirilmiş iki dolap nişinden kuzeyde kalanı daha yüksekte tutulmuş sivri formludur. Diğeri ortaya yakın bir yerde düz sonlanan kareye yakın bir özelliktedir. Üstte duvar bitiminde bir mazgal pencere açıklığı bırakılmıştır. Doğu duvarında kankiye geçişi sağlayan iki kapı Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi açıklığı ve üst üste iki tane dolap nişi bulunmaktadır. Nişler kuzey köşede 0.38 m derinliğinde düz atkı taşlıdır. Ortada sivri kemerli 1.70 m yüksekliğinde ve 0.80 m derinliğinde tören kapısı bulunmaktadır. Tören kapısında kemerin hemen altında yekpare bir taştan atkı taşı bırakılmıştır. Güney köşedeki servis kapısının üst kısmı yıkılmıştır. Bu nedenle kapı açıklığının şekli tam belli değildir. Mevcut şekli ile 0.70 m genişliğindedir. Kanki bölümü doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, içten 4.30x1.80 m ölçülerindedir. Üzeri kuzey güney yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarında servis ve tören kapısı arasında düz sonlanan 0.30 m derinliğinde ve tören kapısının kuzeyinde yine düz sonlanan 0.25 m derinliğinde iki dolap nişi yerleştirilmiştir. Doğu duvarında tören kapısı ekseninde sivri kemerli kutsal nişe(mihrap) yer verilmiştir. Kutsal niş 0.70 m genişliğinde ve 0.55 m derinliğindedir. Nişin güneyinde bir mazgal pencere ile 0.40 m derinliğinde düz sonlanan bir dolap nişi bulunmaktadır. Yer yer sahın ve kanki bölümünde sıva izleri kalmıştır. Kilise tamamen moloz taş malzemeden yapılmıştır. Duvar kalınlığı ise 0.80 m’dir. Taş malzeme gerek duvarda gerekse tonoz örtüde harçla tutturulmuştur. Üst kısmında da sal taşlarından saçak yapılmıştır. Üzeri düz toprak dam şeklindedir. Yapı tamamen HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI sade tutulmuş, hiçbir süsleme unsuruna yer verilmemiştir. Yapının kuzey cephesinin batı tarafında sonradan yapılmış ek mekan şeklinde bir ilave yapılmıştır. Güney tarafında da batı köşeye bir duvar eklenmiştir. Doğu-batı-kuzey duvarında çatlaklar ve yer yer yıkılmalar meydana gelmiştir. Doğu cephede yer yer sıva kalıntıları kalmıştır. 3.17. Şemdinli Kara Kilise Yapı, Dera Reş olarak da adlandırılmaktadır. Şemdinli’nin Yayla Mahallesi’nde, oldukça yüksek bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Stabilize bir yoldan araçla kiliseye ulaşılmaktadır. Mevki olarak Şemdinli’nin kuzey batısına düşmektedir. Yolun hemen altında düzlükte kurulmuştur. Dıştan düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. Dış ölçüleri itibariyle her bir kenar birbirinden farklı olup, doğudan 15.50 m, batıdan 13.80 m, kuzeyden 13.40 m güneyden ise, 12.60 m ebatlarındadır. Kilise batıdaki üç sahın, doğudaki iki kanki bölümü ve güney doğudaki iki katlı ek bölümden ibarettir. Kuzeydeki asıl sahın 7.40 m x 4.30 m ölçülerinde doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, güneyindeki sahına açılan sivri kemer açıklıklı bir kapıdan girilmektedir. Üzeri de aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Doğu duvarındaki iki kapı açıklığı ile kankiye geçilmektedir. Bu kapılardan ortadaki sivri kemer, güneydeki daha küçük dikdörtgen açıklıklıdır. Kanki doğu duvarı orta kısmından tonozun bir kısmıyla birlikte yıkılmıştır. 2.10 m x 4.60 m ölçülerinde kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Ana orta kapı ekseninde kutsal niş (mihrap) yer almaktadır. Bunun üst kesimi yıkılmıştır. Bunun dışında kuzey ve batı ile doğu duvarında muhtelif nişler açılmıştır. Güney duvarı batı tarafına açılmış kapı ile güneydeki kanki bölümüne irtibatlandırılmıştır. İkinci sahın, 7.40 m derinliğinde doğusu 2.70 m, batıya doğru olarak 2.20 m’ye düşen derinlemesine dikdörtgen planlı ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Doğu tarafa doğru kuzey duvarına bir, güney duvarına iki sivri kemerli girinti açılmıştır. Üst örtü ile batı ve güney duvarları kısmen yıkıktır. Kuzey köşeye kaydırılmış bir kapıdan kankiye girilmektedir. 2.50 m x 2.10 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzeri kuzey güney yönünde beşik tonozla örtülüdür. İki katlı olarak düzenlenmiştir. İkinci kata güneydeki bölümden geçilmektedir. Doğu duvarına sivri kemerli kutsal niş (mihrap) ile bunun güneyine derin tutulmuş dolap nişi yerleştirilmiştir. 231 Güneydeki üçüncü sahın doğu batı ekseninde dikdörtgen planlı 7.20 m uzunluğunda, batıdan 2.50 m, doğudan ise 3.00 m genişliğinde tutulmuştur. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Bu beşik tonoz örtü ile duvarların üst kesimleri büyük ölçüde yıkılmıştır. Kanki sırasındaki bu sahına bitişik oda güney doğu köşede yer almaktadır. 2.50 m x 3.80 m ölçülerinde enine dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Bağımsız dışarıdan güney yöne açılmış bir kapı ile girilmektedir. Kapı içten ve dıştan sivri kemer açıklıklıdır. Yine aynı yöne kapının hemen doğusuna bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Ayrıca muhtelif dolap nişleri açılmıştır. Kuzey güney eksenindeki beşik tonoz örtü alt katta büyük oranda yıkılmıştır. Üst katın sahına bakan batı duvarı ile güney duvarına açılmış birer mazgal penceresi, kuzeydeki kanki bölümü ile bağlantılı kapısı dikdörtgen açıklıklıdır. Şemdinli Kara Kilisesi 232 HAKKARİ Yapının tamamında moloz taş malzeme kullanılmıştır. Duvar kalınlıkları değişkenlik göstermektedir. Bunlar 0.80 m ile 1.50 m arasında değişmektedir. Sahınların duvarlarında yer yer sıva izleri mevcuttur. Yapıda yıkılan kısımlar olmakla beraber, planını çıkarabilecek özelliklerini sürdürmektedir. Bunun yanında birinci sahının güney- batı köşesinde kaçak define kazısı yapılmıştır. Ayrıca ikinci ve üçüncü sahında yıkılan kısımlar çoğunluktadır. Bunlar dışında birinci kankinin doğu duvarı, ikincisinin kat bölüntüsü ile diğer bölümün alt kat tonoz örtüsü yıkılmıştır. 3.18. Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi Yüksekova’ya bağlı eski adı Kalanis olan Yeşildere köyünün batısında, Yeniköprü yol ayrımı-Yüksekova karayolunun doğusunda meskun bir mahal dışında yer almaktadır. Karayolundan yaklaşık 1 saatlik tırmanma ile kiliseye çıkılabileceği gibi köyden de ulaşılabilir. Yapı yamacın kenarına doğuya ve kuzeye doğru genişleyen bir düzlüğe kurulmuştur. Doğu ve güney taraftan toprak seviyesine yakın olması ve kuzey ve batı cephelerinin de büyük ölçüde yıkılması sebebiyle kilisenin dış cephelerini belirlemek mümkün olmamıştır. Kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı yapı dıştan 15.40 x 10.50 m ölçülerinde tutulmuştur. Üç sahın ve iki kanki bölümünden oluşmaktadır. Yapıya giriş batı cephenin güney Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi tarafında bulunmakla beraber günümüzde bu kısım yıkıldığından kapının yeri belli değildir. Güneydeki birinci sahın boydan boya uzanan 8.90 x 2.50 m ölçülerinde doğu batı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Batı tarafı yıkılmıştır. Bunun kuzey duvarına açılmış bir kapı ile ikinci sahına geçilmektedir. Doğusuna kanki bölümü yerleştirilmiş olan bu sahın 2.80 x 5.80 m ölçülerinde dikdörtgen ve doğu-batı yönünde beşik tonozla örtülü bir mekandır. Batı tarafı kısmen yıkılmıştır. Doğu duvarına bir dolap nişi yerleştirilmiştir. Mekandan yer yer sıva izleri kalmıştır. Bu kısımdan sivri kemer açıklıklı bir diğer kapı ile kuzeydeki üçüncü sahına ulaşılmaktadır. Asıl ibadet HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI ve toplanma mekanı burasıdır. Bu kısım da üst örtüsü dahil olmak üzere büyük ölçüde yıkılmıştır. 4.30 x 7.60 m ölçülerinde beşik tonoz örtülü dikdörtgen bir mekandır. Bu bölümün diğer özelliği ise, doğudaki her iki kanki bölümüne de buradan geçilmesidir. Özellikle doğu duvarının ortasına açılmış düzgün kesme taş işçiliği gösteren ve sivri kemerli bir girinti içine alınmış kapı dikkat çekicidir. Bu kapı ibadet amaçlı tören kapısı niteliğindedir. Güney duvarının doğu köşesinde yer alan dehliz şeklindeki açıklıkla ortadaki kanki kısmına varılmaktadır. Kilisenin doğu tarafındaki ikinci ve üçüncü sahınlara denk gelen kanki bölümü iki kısımdan oluşmaktadır. Tören kapısı ile üçüncü sahına açılan kankinin birinci kısmı, 1.85 x 4.80 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülüdür. Bunun güneyinde doğu köşeye kaydırılmış ikinci bir kapı ile, ortadaki kankinin ikinci bölümüne ulaşılmaktadır. Ayrıca buraya üçüncü sahından “L” şeklinde duvarın içine açılmış bir dehlizden de geçilmektedir. 2.80 x 2.90 m ölçülerinde kare planlı ve üzeri bir beşik tonozla örtülüdür. Bunun doğu duvarına sivri kemerli bir mihrab (kutsal niş) yerleştirilmiştir. Zeminden 1.30 m yükseklikte, 0.60 m derinlik ve 1.10 m yüksekliğe sahip bir niştir. Bu- Kerpil Kilisesi 233 nun güney tarafına tonoz seviyesine yakın bir mazgal pencere açılmıştır. Yapının tamamında taş malzeme kullanılmıştır. 1.70 -130 m arasında değişen duvar kalınlıkları harçla tutturulmuş düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Tören kıyısında olduğu gibi yer yer düzgün kesme taş yapıda görülmektedir. Dış duvarlar ya toprak altında kalmış ya da yıkılmıştır. Üst örtüde içten beşik tonoz dıştan düz topraktan şeklindedir. Yapıda yer yer sıva izleri görülmektedir. 3.19. Kerpil Kilisesi Kerpil’in bugünkü ismi Köprücük’tür. Yüksekovaya’ya 8 km mesafede, Hakkari-Yüksekova karayolundan 2 km uzaklıkta bulunan köye asfalt bir yol ile ulaşılmaktadır. Meskun bir köydür. Burasının tarihi kayıtlardan bir Ermeni köyü olduğu anlaşılmıştır. Tesbit edilen kilisede plan ve mimari özelliklerine göre Ermeni Kilisesi konumundadır. Kilisesin üzerinde herhangi bir yazıt bulunmadığından kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Günümüzde kilise, İsmet Açıkel’in mülkiyetinde bulunmaktadır. Köyün ortasına yakın bir yerde kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. Doğu batı 234 HAKKARİ yönünde dikdörtgen planlı, dıştan 7.00 m x 13.60 m ölçülerindedir. Yapının dıştan batı, doğu ve kısmen güney cephesi görülebilmektedir. Güney cephesine bugün tandır evi olarak kullanılan bir ev bitiştirilmiştir. Batı cephesi düzgün kesme taşlarla kaplanmış ortasına üç dilimli kemer girintili bir kapı açılmıştır. Bunun tam üzerine dam seviyesine yakın bir mazgal pencere bırakılmıştır. Ayrıca yapının tümüyle açık bir şekilde görülebilen yeri durumundadır. Doğu cephenin kısmen toprakla kapanmasına rağmen düzgün kesme taşlarla kaplandığı ve bir mazgal pencere açıklığının bulunduğu kalan kısmından anlaşılmaktadır. Dam seviyesine kadar toprakla dolan kuzey cephenin batı tarafı sonradan toprağı temizlenmek suretiyle açılmıştır. Sağır duvar görünümünde olan cephenin üst kısımları kaba ve düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Alt kısımlarında ise moloz taş malzemeden örgü görülmektedir. Bugün kapanmış olmakla beraber güney cephenin düzgün kesme taş örgülü olduğu ve sağır tutulduğu anlaşılmaktadır. Yapıya batı cephenin ortasındaki bir kapı ile girilmektedir. Üç dilimli kemerli bir girinti içerisinde, üst kısmı yıkılmış sivri kemer açıklıklı bir kapı özelliğindedir. İç mekan 11.30 m x 5.00 m ölçülerinde, dikdörtgen bir nef ve doğusundaki yarım daire bir apsisten oluşmaktadır. Batıdaki nef kısmı kuzey güney yönünde atılmış iki kemerle üç eşit bölüme ayrılmıştır. Bu kemerler duvardan 0.20 m taşıntılı duvar payelerine oturmuştur. Duvar payeleri ve sivri kemerler düzgün kesme taşlarla yapılmıştır. Bu kemerlerin desteklediği sivri beşik tonoz nefin örtüsünü teşkil etmektedir. Batı yönüne kapının üst kesimine bir mazgal pencere açılmıştır. Ayrıca batıdan itibaren üçüncü kısmın kuzey duvarına zeminden 1.50 m yüksekliğe bir niş yerleştirilmiştir. Sivri kemerli, 0.40 m derinliğinde tutulan niş düzgün kesme taşlarla oluşturulmuştur. Apsis, neften bir sivri kemerle ayrılmış, 3.75 m genişliğinde ve 3.00 m derinliğinde tutulmuştur. İçten yarım daire planlı olup, aynı şekilde bir örtüye sahiptir. Doğu duvarına bir mazgal pencere açılmıştır. Kemerin hemen iç kısımlarına kuzey ve güney taraftan karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir. Apsisin güney doğu kısmında ayrıca derin bir niş daha bulunmaktadır. Yapıda duvar kalınlıkları 1.10 m olup, apsis kısmı daha kalın tutulmuştur. Düzgün kesme taş ve harçla tutturulmuş moloz taş malzeme yapıda kullanılmıştır. Dıştan düz toprak dam örtülüdür. Kilisenin içerisinde bir dönem tandır yakıldığından duvar yüzeylerini simsiyah is kaplamıştır. Bugün depo olarak kullanılmaktadır. Sağlam kalmış, büyük ölçüde özelliklerini muhafaza etmektedir. Orişe Kilisesi 3.20. Orişe Kilisesi Yüksekovaya 24 km uzaklıktaki Dereiçi köyünde bulunmaktadır. Köy günümüzde terkedilmiş olup, meskun değildir. Cilo dağlarından gelen iki derenin kesiştiği düzlükte kurulmuştur. Bir Nasturi yapısı olan kilise, köyün kuzeydoğusunda yer almaktadır. Kuzeyden güneye eğimli bir arazide, tepenin yamacına yakın bir yere kurulmuştur. 11.00 m x 6.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Sahın ve kanki bölümlerinden oluşmaktadır. Sahın bölümü, 6.00 x 3.95 m ölçülerinde doğu batı yönünde dikdörtgen bir mekandır. Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Güney cephenin batısına kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Giriş kapısının etrafı kısmen yıkılmıştır. Bu nedenle kapı açıklığının özellikleri kaybolmuştur. İç mekanda batı duvarının üst kesimine bir mazgal pencere açılmıştır. Alt kesimde düz sonlanan 0.30 m derinliğinde üç dolap nişine yer verilmiştir. Kuzey duvarında yer alan iki kapı ile kankiye geçiş sağlanmaktadır. Bunlardan ortaya yakın bir yere açılmış olan tören kapısı sivri kemerli olup, 0.87 m genişliğinde tutulmuştur. Güney köşeye kaydırılmış olan servis kapısı ise dikdörtgen bir açıklıktan ibarettir. Sahının duvarlarında yer yer sıva izleri kalmıştır. Kanki, kuzey güney istikametinde dikdörtgen planlı olup, aynı yönde bir beşik tonozla örtülmüştür. İçten 4.20 m x 2.10 m ölçülerinde tutulmuştur. Doğu duvarında hafif kuzeye kaydırılmış şekilde kutsal niş (mihrap) yerleştirilmiştir. Sivri kemerli bu niş 0.44 m derinliğinde olup, dış duvarı yıkıktır. Bunun dışında kuzey duvarına düz iki niş daha açılmıştır. Yapıda tümüyle taş malzeme kullanılmıştır. Duvar kalınlıkları 1.00 m ile 1.20 m arasında değişmektedir. Moloz taş, gerek duvarlarda ve gerekse beşik tonoz örtülerde harçlar tutturularak kullanılmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Dıştan düz toprak dam örtülüdür. Kenarlarına taştan bir saçak yapılmıştır. Sonradan kuzey tarafının bir takım yapılar ilave edilen kilise günümüzde oldukça haraptır. Özellikle sahın ve kanki bölümünde define arayıcıları kazılar yaparak büyük bir tahribat meydana getirmişlerdir. Dış beden duvarlarında da bazı yıkılmalar meydana gelmiştir. Günümüzde köy ile birlikte kilise kendi kaderine terkedilmiştir. Cilo dağlarına çıkış sağlayan bir mevkide doğal güzelliklere tarihsel bir derinlik kazandıran kilisenin koruma altına alınması gerekmektedir. 3.21. Şavita Kilisesi Yüksekovaya bağlı Kolbaşı köyünde bulunmaktadır. Köyün eski adı Şavita’dır. Van-Hakkari karayolundan 6-7 km’lik stabilize bir yol ile köye ulaşılmaktadır. Bu yol oldukça virajlı ve tırmanma gerektirmektedir. Köy meskun olup, gerek içerisinde ve gerekse çevresinde yer alan kaynak suları ile yeşillik ve sulanabilir bir araziye sahiptir. Köyün güneyinde kalan ve Şavita deresinin kenarından yükselen sarp ve dik bir kayalık üzerine kilise kondurulmuştur. Bu kayalığa batı taraftan çıkılabilmektedir. Kayalığın sarp ve uçurum olan kuzey uç noktasına kurulmuş kilise, üç yönden doğal bir koruma oluşturmaktadır. Bu yönüyle Zap suyuna kadar inen vadiyi ve etrafını gözetlemek maksadını da gütmektedir. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen bir alana oturan yapı, 6.90 x 10.70 m ölçülerinde dış ölçülere sahiptir. Asıl ibadet mekanı sahın ile kanki bölümlerinden oluşmaktadır. Yapının dış cepheleri kayalıkların üzerinde kaldığından ancak uzaktan karşı taraftan görülebilmektedir. Güney cephe ile doğu cephenin kaplamaları kısmen bozulmuştur. Batı cephede de iki mazgal pencere açıklığı ile sıva izleri seçilebilmektedir. Güney cephenin batı köşesine açılmış kapıdan sahın bölümüne girilmektedir. Dıştan düz atkı taşlı kapı, içten sivri kemer açıklıklıdır. Yapıdaki tek süsleyici unsur atkı taşı üzerindeki kazıma bir haç motifidir. Sahın, düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. Duvar uzunlukları değişken olup, kuzey duvarı 6.65 m, güney duvarı 6.15 m olup, doğu duvarı 4.70 m, batısı ise 4.95 m’dir. Üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına açılan iki mazgal pencere bulunmamaktadır. Güney duvarına kapıdan başka doğuya doğru ortadaki derin iki dolap nişi açılmıştır. Doğu duvarında kankiye geçişi sağlayan iki kapı ile bunların arasındaki yüzeyde bir dolap nişi yer almaktadır. Ortadaki tören kapısı sivri 235 kemer açıklıklı, daha küçük tutulan güney köşedeki servis kapısı ise dikdörtgen açıklıklı tutulmuştur. Duvarlarda sıva izleri bulunmaktadır. Kanki, kuzey güney yönünde dikdörtgen planlı, aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. 5.00 x 170 m ölçülere sahiptir. Batı duvarındaki sivri kemerli kapı açıklıkları yanında, biri ortada, diğeri kuzey tarafta iki dolap nişi bulunmaktadır. Doğu duvarında tören kapısının tam karşısına sivri kemer açıklıklı kutsal niş (mihrab) yerleştirilmiştir. Bunun güney tarafında ise bir mazgal pencere yer almaktadır. Ayrıca kuzey duvarına bir, güney duvarına da üst kesimde dört niş açılmıştır. Sıvalı olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Doğu duvarında yıkılmalar mevcuttur. Kartal yuvası kayalıklara kondurulmuş kilise konumu ile dikkat çekmektedir. Büyük ölçüde sağlam, güney ve doğu ve batı tarafında yıkılmalar mevcuttur. İçerisinde de define arayıcıları kazı yaparak tahribatta bulunmuştur. Şavita vadisinin ve civarının günümüze ulaşan yapılarından biri olması önemini arttırmaktadır. Doğal dokusuyla bir dağ kilisesi görmek isteyenlere ilginç görüntüler sunabilir. Şavita Kilisesi 236 HAKKARİ 4. MEDRESELER 4.1. Zeynel Bey Medresesi Medrese Hakkari’nin Biçer Mahallesinde bahçeler arasında ve dere kenarında yer almaktadır. 1998 yılında Hakkari’de başlatılan yüzey araştırması sırasında tespit edilen medrese; kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve 17.20x22.20 m dış ölçülerinde bir alana oturan yapı olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde yapı büyük ölçüde yıkıldığından kazı ve temizlik yapmadan planını tam olarak ortaya koymak mümkün olmamıştır. Ancak ortada bir avlu ve bunun tarafından sıralanan medrese odaları anlaşılmaktadır. Odalar kare ve dikdörtgen planlı, üzerleri beşik tonoz Zeynel Bey Medresesi örtülüdür. Medresenin tamamımda moloz taş ve kaba yonu taşlar kullanılmıştır. Medresenin üzerinde inşasına ilişkin herhangi bir kitabe bulunmamasına rağmen, tarihi kaynaklardan kim tarafından yaptırıldığı öğrenilebilmektedir. Şeref name’den Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim’in mazhariyetine nail olmuş, Hakkari Beyi Zeynel Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Zeynel Bey, 1560–1578 tarihleri arasında Hakkari Beyliği’nde kalmış olup, büyük ihtimalle medreseyi bu tarihler arasında yaptırmış olmalıdır. Yine Şeref name’ye göre, İranlılarla 1585 yılında yapılan bir savaş sırasında HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 237 Zeynel Bey Medresesi Marend’de şehit edilen Zeynel Bey’in naşı 1587’de Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medresenin avlusuna gömülmüştür. Zeynel Bey Medresesi tespit edildikten ve mevcut duruma göre tanımlamaya çalışılmış ve Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 14.11.1998/2159 kararı ile tescillenerek koruma altına alınmıştır. Yapının tam olarak ortaya çıkartılması ve restorasyonunu gerçekleştirebilmek amacıyla 2005 ve 2006 yıllarında kazı ve temizlik çalışması yapılmıştır. Bu temizlik çalışmalarında, medresenin dış ve iç temizliği gerçekleştirilerek yapı tamamen ortaya çıkartılmıştır. Medresenin doğu-batı doğrultusunda düzgün olmayan dikdörtgen planlı ve kuzeyden 15.93 m güneyden 17.16 m, batıdan 21.55 m doğudan 23.69 m ölçülerine olduğu görülmüştür. Elde edilen verilere göre yapının planı ortada avlu ve bunu güney, batı ve kuzeyden çevreleyen 8 oda ve bir eyvandan oluşmaktadır. Avlunun kuzey ve güney kanadında üçer, batı kanadında ise iki medrese odası bulunmaktadır. Dış yapı özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan temizlik sonucunda; kuzey cephenin boydan boya altı taş sırasından oluşan duvar örgüsü ortaya çıkartılmıştır. Taş sıraları düzgün ancak taşlar kaba yonudur. Yalnız üstten iki sırada taşların düştüğü görülmüştür. Duvarın doğu köşeye yakın kesiminde yıkılma oluşmuştur. Aynı cephede üç mazgal pencere açıklığı yer almaktadır. Bunlardan ikisi aynı seviyede, doğudaki ise, iki taş sırası daha aşağıdadır. Düz lento taşı yekparedir. Pencerelerin bazı taşlarında gevşemeler olmuş ve taşlar yerlerinden oynamıştır. Doğu cephe, değişikliğe uğramış olup, düzgün değildir. Taş sıraları yer yer değişiklik göstermektedir. Genelde beş sıra taş örgüsü izlenebilmekte, güneye bu üç sıraya düşmektedir. Duvarda farklı devir izleri olduğu izlenimleri uyandıran değişmeler vardır. Aynı zamanda üzerinde medrese avlusuna giren kapı açıklığı üst kısmı yıkık vaziyette ortaya çıkmıştır. Güneye doğru duvarda kademelenme çatlamalar mevcuttur. Kaba yonu düzgün taş sıraları yanında daha gelişigüzel taş örgüsü olan kısımları vardır. Güney cephe, doğu ve batı köşe arasında aynı seviyede ortaya çıkartılmıştır. Burada üç sıra taş duvar örgüsü ortaya çıkartılmıştır. Duvarın tam ortasında dikdörtgen kesitli bir payanda yer almaktadır. Payandanın en üst sırasında batıya bakan yüzde palmet motiflerinin yer aldığı süslemeli taş ele geçmiştir. Aslında bu taş sırası bütün payandayı dolanmaktadır. Bu da medresede ele geçen tek süsleme unsurudur. Batı cephe ise, güney köşeden itibaren 5.87 m’de dışa bir kademelenme yaparak kuzey köşeye kadar devam etmektedir. Üst sıra taşları yer yer düşmekle beraber bu cephede dört sıra taş duvar örgüsü görülmektedir. Bu tarafta duvara yakın mezarlar ortaya çıkmıştır. Avlu yaklaşık 10.00 x 10.44 m ölçülerinde kare planlı olup, ortasında birbirine eşit aralıklı dört paye çıkmıştır. Avlu doğu taraftan bir duvarla sınırlandırılmıştır. Duvarın ortasına açılmış bir kapı ile avluya girilmektedir. Avluda 1.00 m yüksekliğindeki payeler 5–6 sıra taş dizileri ile oluşturulmuştur. Kalan izlerden kuzey güney istikametinde sivri kemerlerle birbirine bağlandığı anlaşılmıştır. Payelerin ortasında kalan kısma sonradan mezarlar yapılmıştır. Bu mezarlara ait mezar taşları kırık vaziyette bulunmuştur. Burası zeminden bir duvarla yükseltilmiştir. Ayrıca batı tarafta avlu zemininin de taş döşeli tabanı ortaya çıkarılmıştır. Avlunun dışında medresenin kuzey kanadı ortaya çıkarılmıştır. Burası üç oda ve bir eyvandan oluşmaktadır. Bu odalardan ikisi sağlam ele geçmiştir. Üst 238 HAKKARİ Zeynel Bey Medresesi örtüleri yıkık olan üçüncü oda ve eyvan kısmen temizlenebilmiştir. Kuzey batıdaki birinci oda, 2.70x3.10 m ölçülerinde kuzey güney istikametinde dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yönde beşik tonoz örtülüdür. Odaya güney doğu köşesindeki bir kapı ile girilmektedir. 0.90 m genişliğindeki kapı dikdörtgen açıklıklıdır. Kapı doğrudan avluya açılmayıp, bu oda ile batı kanat arasında kalan doğu batı yönündeki ve 1.10 m genişliği olan koridora açılmaktadır. Odanın batı duvarına ortada ocak ve bunun iki yanında birer dolap nişi, kuzey duvarına ortada mazgal pencere ile bunun doğusunda bir dolap nişi, doğu duvarına ortaya yakın bir dolap nişi, güney duvarına da kapı dışında bir dolap nişi yerleştirilmiştir. İkinci oda 2.80x3.30 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Odanın güney doğu köşesindeki kapıdan girilmektedir. Bu kapı doğrudan avluya açılmaktadır. Odanın batı duvarına ortada ocak ve bunun kuzey köşesine kaydırılmış bir dolap nişi, kuzey duvarına ortada mazgal pencere ile bunun batısında tam köşeye bir dolap nişi ve doğu duvarına ise kuzeye yakın bir dolap nişi yerleştirilmiştir. Duvarlarında yer yer sıva izleri mevcuttur. Üçüncü oda 2.90x3.50 m ölçülerinde beşik tonoz üst örtüsü yıkılıp içerisine dolmuştur. Bu odanın yarısına yakın kısmı temizlenebilmiştir. Ortaya yakın bir yere alınmış odaya giriş kapısının üst kısmı yıkılmış vaziyettedir. Doğu tarafta yer alan eyvan 3.10x4.50 m ölçülerinde doğrudan avluya açılmaktadır. Eyvanda zemine yakın koda kadar inilmiş olup, kuzey duvarının doğu kısmının yıkık olduğu görülmüştür. Üst örtüsü büyük ölçüde yıkık durumda olup, yalnız kuzey güney yönünde beşik tonoz olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 239 4.2. Meydan Medresesi Meydan Medresesi, Hakkari merkezinde Biçer Mahallesi’nde bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre medrese, H. 1112 M. 1700-1701 tarihinde yaptırılmıştır. Kapı üzerindeki iki satır halinde dört bölümden oluşan kitabenin büyük bir bölümünü Kur’an-ı Kerim’den ayetler oluşturmaktadır. Bu nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o yıllarda Hakkari Hükümeti’nin mutasarıfı olan İzzeddin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmış olabilir.2 Ayrıca medresenin 1472 tarihli bir Akkoyunlu eseri olduğuna dair görüşler mevcuttur.3 Yapım tarihi üzerindeki kitabeyle kesin olarak belirlenen medresenin bu tarihte yapılmış olması mümkün görülmemektedir. Kitabe, iki parçadan oluşan mermer üzerine nesih bir hatla iki satır halinde yazılmıştır. 0.30 x 0.90 m ölçülerindeki kitabelerin metni şöyledir: Ve iz bevve’na li-İbrahime mekane’l-beyti en la tuşrik bî şey’en. (el-Hac-26). Fetevekkel alallah kâle İbrahimu veccehtu vechiye lillezi feterassemavati ve’l-ardı (elEn’am - 79). Zakiren bi-tarihihi fetevekkel alallah sene - 1112. Meydan Medresesi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında onarımı gerçekleştirilmiştir. 1959’da yapıdan bahseden O. Aslanapa, iki katlı yapının revaklı avlusunun yıkık olduğunu bildirmektedir.4 Bu da medresenin önceleri büyük ölçüde yıkılmış olduğunu ortaya koymaktadır. Medrese, 18.25 x 23.40 m ebatında dış ölçülere sahip, enine dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Avlulu, iki katlı ve iki kanatlı medreseler grubuna girmektedir. Yapıya güney cephenin ortasındaki bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. 6.10 x 10.20 m ölçülerindeki boylamasına dikdörtgen avluyu dört yandan, iki kat halinde revaklar çevrelemektedir. Alt kat revakları değişik şekillerde başlık ve kaideleri olan silindirik gövdeli sütunlara, ikinci kat ise payelere oturmaktadır. Kuzey ve güneyde üçer, yanlarda dörder revak gözü yer almaktadır. Bunlar basık ve sivri kemerli şekillerde olup, her bir bölümün üzeri basık beşik tonozlarla örtülmüştür. Yapının içerisine girildiğinde, ilk dikkati çeken hususun alt kat revaklarındaki sütun başlık ve altlıklarının olduğu görülmektedir. Her birisi değişik şekillerde düzenlenmiş başlıklar, mukarnaslı ve bilezikli olarak karşımıza çıkmaktadır. 240 HAKKARİ Avlunun doğu ve batı tarafında iki kanat halinde sıralanan medrese odaları yer almaktadır. Batı kanatta hem alt ve hem de üst kat, birbirine yakın ölçülerde dörder odadan meydana gelmektedir. Odalar, 3.00 x 4.80 m ölçülerinde enine dikdörtgen planlı olup, üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür. Oda kapıları dikdörtgen biçimde, düz atkılı ve oldukça küçük tutulmuştur. Batı duvarlarının ortasındaki birer mazgal pencere odaları aydınlatmaktadır. Ayrıca odaların muhtelif yerlerine yerleştirilmiş dolap ve ocak nişleri yer almaktadır. Son yapılan onarımda harçla sıvanmış durumdaki odaların orijinal özellikleri kaybolmuştur. Doğu kanatta ise, altta üç, üstte iki oda yer almaktadır. Her iki katın kuzey tarafında daha büyük tutulmuş iki oda mescid ve dershane olarak düzenlenmiştir. Üst kattaki 3.50 x 9.50 m ölçüsünde dikdörtgen planlı ve üzeri beşik tonoz örtülüdür. Kuzeybatı köşeden bir kapıyla girilmektedir Doğu duvarında iki, batı ve kuzey duvarında birer pencereyle aydınlatılmaktadır. Güney duvarı ortasındaki mihrab, üstten üç dilimli kemerle taçlandırılmış yarım daire planlıdır. Bunun güney tarafındaki diğer oda, 3.50 x 5.50 m ölçüsünde beşik tonoz örtülü olup, güney duvarında bir mazgal pencere, diğer duvarlarında ocak ve dolap nişleri yer almaktadır. Alt kattaki mescid, 3.40 x 3.30 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, üst kattakine göre daha küçük tutulmuştur. Güney duvarı ortasındaki mihrab yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralıdır. Kuzeybatı köşeden küçük, dikdörtgen bir kapıyla girilen mescitte, kuzey ve batı duvarındaki birer mazgal pencere aydınlatmaktadır. Ayrıca muhtelif yerlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır. Diğer iki odadan ortadaki oldukça küçük olup, beşik tonozla örtülüdür. Kuzey ve doğu duvarındaki birer dolap nişi ile batı duvarındaki köşeye kaydırılmış kapı ve bir mazgal pencere yer almaktadır. Köşedeki oda, 3.40 x 4.90 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Güney duvarındaki mazgal pencere ile diğer duvarlara açılmış ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır. Buradaki mescid ve odaların tamamı harçla sıvanmış olup, içten ara duvarlara birbirinden geçilebilecek büyüklükte delikler açılarak tahribat yapılmıştır. Düzgün kesme taşlarla gerçekleştirilmiş yapının güney cephesi taçkapıyla hareketlendirilmiştir. Diğer cephelerde dikdörtgen açıklık şeklindeki pencereler dışında, herhangi bir hareketlendirici unsur göze çarpmamaktadır. Taçkapı güney cephenin ortasında yer almaktadır. Kapı köşeden helezonik yivli bir kaval silme ve bunu takip eden mukarnaslı bir bordürle oluşturulmuş sivri kemerli şekilde, fazla derin olmayan bir Meydan Medresesi HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI girinti teşkil etmektedir. Mukarnaslar, kahverengi taşlarla iki sıra halinde, yelpaze dilimli olarak gerçekleştirilmiştir. Ortadaki asıl kapı açıklığı, oldukça küçük tutulmuş olup, üst ve yanlardan yekpare blok taşlarla sınırlandırılmıştır. Ayrıca kapı, ters “U” biçiminde üç yandan dolanan bir bordürle çerçevelenmiştir. Kahverengi taştan gerçekleştirilmiş bordürün üzeri kabartma, vazo ve çiçeklerle süslenmiştir. Kapının üst kesimine mermer kitabe yerleştirilmiştir. Bunun dışında iki yan kemer başlangıç hizasında, içleri geometrik yıldız desenli birer madalyon daha yer almaktadır. Medrese, düzgün kesme taş işçiliği gösteren anıtsal yapısı, düzgün planı, iki katlı revaklı avlusu, mescid ve odaları ile kapısındaki süslemeler ve içerisindeki sütun başlıkları ile dikkat çekmektedir. Ayrıca günümüze sağlam olarak ve büyük ölçüde orijinal yapısını muhafaza ederek gelmiş, Hakkari’nin, tek anıt yapısıdır. Yapının 2006 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu gerçekleştirilmiştir. Yapı ziyaretçilere açık durumdadır. 5. TÜRBE VE ZAVİYELER 5.1. Kızıl Kümbet Zaviyesi Gülereş Baba Mahallesinde, mezarlığın bulunduğu sırtın güney tarafında yer almaktadır. Günümüzde yapı oldukça harap ve yıkılmış vaziyettedir. Kalan duvar kalıntılarından planını belirlemek mümkün olmuştur. Yapı, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, 16.50 m x 11.80 m dış ölçülere sahiptir. Yapıya batı cephenin kuzey köşesinden bir kapıyla girilmektedir. Buradan doğuya doğru genişleyen bir hole geçilmektedir. Bunda başka, kapılar hole açılan, doğu ve güney tarafta dört oda yer almaktadır. Bu odalar kare ve dikdörtgen planlı bir özellik taşımaktadır. Yapılan yüzey araştırmasında, yapıda firuze renkli çini parçalarına rastlanmıştır Bunun da kazısının yapılması halinde yapı tam olarak ortaya çıkarılabilecektir. Kızıl Kümbet Zaviyesi 241 Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi 5.2. Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi Çukurca’ya bağlı Cevizli (Güzareş) köyünün Piri (Güven) Mezrası’nda bulunmaktadır. Türbeye vadide Han Yaylası istikametinde devam eden bozuk bir araç yolu ile ulaşılmaktadır. Türbenin bulunduğu Piri Mezrası, kara yolundan vadi boyunca 25 km’lik bir mesafededir. Cevizli Köyü’nden itibaren yapıya ulaşabilmek için 4 km daha gidilmektedir. Günümüzde meskûn değildir. Türbenin de içinde bulunduğu arazi Nasir Özerk’e aittir. Türbe Han Deresi’nin kuzey tarafında kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Türbenin güney ve batısında değirmen ve ev kalıntıları mevcuttur. Yapının kuzey tarafı sarp kayalıklarla çevrilidir. Üzerinde herhangi bir yazıt bulunmadığından kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Yapıdan günümüze üzeri bezemeli ahşap kapı parçası ulaşmıştır. Türbe dıştan 6.80x5.45 m ölçülerindedir. Kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, tek katlı ve iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan güneydeki mescit, kuzeydeki türbedir. Yapının dıştan doğu ve batı cepheleri kısmen görülebilmekte, sağır duvar görünümündedir. Kuzey cephesi dam seviyesine kadar toprakla kapanmıştır. Güney cephenin batı köşesine kaydırılmış düz lentolu, dikdörtgen biçiminde bir kapı açılmıştır. Kapının doğusunda dam seviyesine yakın bir mazgal pencere bırakılmıştır. Giriş zeminden yükselmiş ve sonradan yapılmış bir merdiven vardır. Güney cephe yapının tümüyle açık bir şekilde görülen yeri durumundadır. Cephelerde yer yer sıva kalıntıları vardır. Yapıya güney cephenin batı köşesine kaydırılmış bir kapı ile girilmektedir. Giriş zeminden yükseltilmiştir. Sonradan taşların yığılması ile oluşturulmuş bir merdiven vardır. Kapı düz lentolu, düz açıklıklı 242 HAKKARİ 0,77 m genişliğinde tutulmuştur. İç mekan güneydeki mescit bölümü 3.60x1.90 m ölçülerinde doğubatı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yöndeki beşik tonoz ile örtülüdür. Güney duvarının ortasında sivri kemerli bir mihrap nişi açılmıştır. Nişin ortasında kabaca işlenmiş bir kandil motifi bulunmaktadır. Kuzeydeki türbe kısmı içten 2.95x3.55 m ölçülerindedir. Mescit kısmına göre daha büyük olup, buradan 0.50 m yükseltilmiştir. Bu bölümde doğu-batı istikametinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Toprak zemin şeklindedir. Ortada doğu-batı doğrultusunda bir mezar bulunmaktadır. Mezarın baş ve ayak şahideleri basit taşlardan yapılmıştır. Batı duvarında 0.20 m derinliğinde bir dolap nişine yer verilmiştir. Her iki bölümde kireç harcı ile sıvanmış, yer yer dökülmüştür. Yapıda tek süsleme unsuru olan kapı parçası ceviz ağacından yapılmıştır. Dikdörtgen biçimindeki kapının yarıya yakın kısmı kalmıştır. Yüzeyine oyma tekniğinde süslemeler yapılmıştır. Üst, orta kesiminde yer alan bir çarkıfelek motifi ile bunun üst ,yan ve alt kesimindeki çeşitli geometrik süslemelerden oluşmaktadır. Çarkıfelek motifi dairesel şekilde onüç koldan meydana gelmiştir. Bunun üst kesiminde ve alt kesiminde eşkenar dörtgenlerle oluşturulan altıgen ve Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi altı köşeli yıldız süslemeler yapılmıştır. Yan kısımlarda ise çapraz motifleri iki sıra halinde düzenlenmiştir. Parçanın sağ yarısı kırılmış yer yer çatlamalar mevcuttur. Bu parça Van Müzesi’ne getirilerek koruma altına alınmıştır. Yapının tamamı iri kesme taşlarla oluşturulmuştur. Alt kısımdaki taş sıraları daha iri ve düzgündür. Üst sıralarda ise taşlar küçülmüştür. Yapıda duvar kalınlıkları 0.70 m. ve 0.98 m. arasında değişmektedir. Kesme taş gerek duvarlarda ve gerekse beşik tonoz örtülerde harçla tutturularak kullanılmıştır. Dıştan düz toprak dam örtülüdür. Kenarlarına sal taşlarından bir saçak yapılmıştır. Bugün kullanılmayan türbe sağlam kalmış, büyük ölçüde özelliklerini muhafaza etmektedir. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 243 Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri 6. SU YAPILARI 6.1. Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri Çukurca merkez Bey Mahallesi’nde Sidan Vadisi’nde bulunmaktadır. Çukurca merkezden su kemerine,stabilize araç yolu,geriye kalanı patika yürüme yoluyla 45 dakikada ulaşılmaktadır. Haskel kayalıklarının alt kesiminde vadinin içinde meskun bir alan dışında yapılmıştır. Sidan deresinin kuzey tarafındaki sırtta kayalıklara yaslanmış olarak inşa edilmiştir. Bey Mahallesi’ndeki dereden alınan suyu Narlı’daki bahçelere aktaran yaklaşık 5 km’lik bir kanalın üzerinde bulunmaktadır. Kanal yer yer izlenebilmekte, fakat günümüzde büyük ölçüde kaybolmuş vaziyettedir. Su kemeri, kuzey sırtta dik bir şekilde yükselen kayalıklara yaslanmış vaziyette doğu-batı istikametinde uzanmaktadır. Dört kemer açıklığı ile bunun doğu ve batısında devam eden duvarlardan ibarettir. Su kemeri ve duvarlar, topoğrafik ve kayalıklara göre şekillenmiş bir yapıdır. Duvarlarla birlikte 68 m uzunluğunda, 10 m yüksekliğinde olup, asıl su kemerlerinin bulunduğu kısım ise 22.68 m uzunluğunda tutulmuştur. Yanlarda duvarlara, ortada 1.60 m genişliğinde üç adet ayağa yaslanan kemerler düzgün olmayan sivri kemerli açıklıklar şeklindedir. Ayaklar altla 2.00 m’lik kaide oluşturan bir duvar üzerinde yükselmektedir. Kemer açıklıkları 3.40 m, yükseklikleri ise değişmektedir. Üstte 1.00 m’ye yaklaşan duvar üzerinden kanal geçmektedir. Su kemeri ve duvarlarda kaba yontu ve moloz taş kullanılmıştır. Taşlar, kireç harcıyla tutturularak düzgün sıvalı olarak örülmüştür. Hakkari bölgesinde karşımıza çıkan bu su kemeri su yapısı olarak ilginç ve tek örnektir. Sulama amaçlı olarak yapılmış kanalın üzerinde yer almaktadır. Bey Mahallesi Çukurca’ya en yakın Nasturi yerleşmelerinden biridir. Burada büyük bir kilise tesbit edilmiştir. Bey Mahallesi’nde Nasturilerin oturması ve günümüzde halkında bu yapının Hristiyanlardan kalma olduğunu belirtmeleri, bu yapının HristiyanNasturiler tarafından yaptırıldığını ortaya koymaktadır. Ancak Ortaçağda inşa edilmiş olan bu yapının üzerinde tarihlendirmeye ışık tutacak kitabe veya süsleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kesin tarihi belli değildir. Günümüzde büyük ölçüde sağlam kalmış yapının kemer ve duvarlarında yer yer yıkılmalar mevcuttur. 244 HAKKARİ 6.2. Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü Şemdinli Çayı üzerinde, ilçe merkezine 13 km uzaklıktadır. Nehri- Derecik- Irak yolunun bağlantısını sağlamaktadır. Köprünün Şeyh Seyyid Muhammed Sıddık tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Buna göre 20. yy başlarında inşa edilmiştir. Yüksek dağlar arasında derin bir vadide kuzeygüney doğrultusunda uzanan köprü, tek gözlü yolunun eğimli olduğu köprüler grubuna girmektedir. Güney ve kuzey taraftan tempan duvarları ve yol bağlantısı yıkılmıştır. Günümüzdeki durumuna göre ölçüleri, üstten yolu 17.90 m uzunluğunda, 3.10 m genişliğinde, ortadan suya olan yüksekliği 11.00 m’dir. Köprünün tamamında taş malzeme kullanılmıştır. Kemer ve korkuluklarda kesme taş, duvarlarda düzgün kaba yonu taşlar görülmektedir.bağlantı duvarları yıkılmış olan köprüye güney taraftan dal ve tahtalarla yapılmış eğreti bir yoldan geçilmektedir. Eski köprünün hemen batısına betonarme yeni bir köprü yapılmıştır. Tescilli olan köprünün bağlantı yolları bulunmamaktadır. Kemeri sağlam olarak duran güzel ve canlı bir görüntü yansıtan köprünün yöre için önemli bir eser olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Konumu itibariyle biraz uç noktada kalması göz ardı edilmesine neden olmuştur. Köprü 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir. Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 245 Çukurca Tarihi Taş Evleri 9. SİVİL MİMARİ 9.1. Çukurca Mehmet Turan Evi Kalenin güney yamacında Kale Mahallesi’nde, batı uçta yer almaktadır. Basamaklı dar bir yoldan eve ulaşılmaktadır Günümüzde evde oturan bulunmamaktadır. Kayalık yamaca uydurulmuş, doğu batı doğrultusunda, iki katlı olarak düzenlenmiştir. Kuzeyden ana kayaya yaslanmaktadır. Doğu cephe, 10.30 m uzunluğunda olup, kuzey tarafından sivri kemerli bir açıklıkla iç avluya girilmektedir. Burası iki kademeli kayalık bir zeminden ibarettir. 15.30 m uzunluğunda ve yaklaşık 3.80 m genişliğinde, doğu ve batıdan duvarlarla sınırlandırılmıştır. Kuzeyi kayalık, güneyinde odalar sıralanmaktadır. Üzeri odalarla aynı seviyede ahşap hatıllı düz toprak dam örtülüdür. Burada kayaya oyulmuş bir dibek dikkat çekmektedir. Doğu cephedeki açıklık, dıştan ve içten iki kademeli sivri kemerli şeklindedir. Dış ve iç, 1.80 m genişliğinde. arası 1.40 m’dır. Düzgün kesme taşlarla yapılmıştır. Altta üç bodrum ve üzerindeki üç odadan müteşekkildir. Odalara iç avludan düz atkı taşlı kapılarla girilmektedir. Doğudaki birinci oda, 4.70 m x 4.50 m ölçülerinde kareye yakın bir plan göstermektedir. Girişten sonra. 1.30 m’lik bir ön bölüm yer almaktadır. Burası ince dalların yatay sepet örgüsü şeklinde örülüp sıvanmasıyla oluşturulmuş, perde duvarla ayrılmıştır. Bu kısmın doğusunda 3 basamaklı bodruma inen merdivenler mevcuttur. İkinci bir kapıyla Çukurca Mehmet Turan Evi asıl oda güneyindeki 1.30 m açıklıklı pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu duvarına yarım daire bir ocak nişi ile bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır. Ayrıca güney duvarının batı köşesinde bir diğer dolap nişi yer almaktadır. Ortadaki ikinci odaya da bir ön bölüntüden geçilmektedir. Aynı örgüyle bölünmüş, doğusunda bodruma inen merdivenler, kuzey duvarının batı tarafında iki dolap nişi yer almaktadır. Ön bölümle birlikte 4.70 m x 3.50 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu duvarının ortasında yarım daire bir ocak ve iki yanında dolap nişleri yer almaktadır. Güney duvarının ortasında, 1.90 m genişliğinde büyükçe bir açıklık mevcuttur. Batı duvarının güney köşesine 0.80 m genişliğinde ve 0.50 m derinliğinde bir abdestlik açılmıştır. Ayrıca batı duvarına iki, güney duvarına da bir dolap nişi yerleştirilmiştir. 246 HAKKARİ Batıdaki üçüncü odaya kapıdan itibaren boylamasına bir ön bölüntüden geçilmektedir. Bunun güney tarafı bölünerek banyoya dönüştürülmüştür. Yine aynı şekilde perde duvarla oluşturulmuştur. Güneyden 6.00 m uzunluğunda, kuzeyden daralarak 5.50 m’ye düşen oda, 3.50 m derinliğinde tutulmuştur. Bu odanın dış cephesi diğerlerinden 1.70 m içeriye çekilmiştir. Odanın güney duvarına mazgal şeklinde iki pencere açılmıştır. Kuzey duvarının doğu tarafında büyükçe bir dolap nişi mevcuttur. Bodrum kattaki odalardan doğudaki 4.60 m x 4.50 m ölçülerinde kare planlıdır. Üstten yedi basamaklı taş merdivenle inilmektedir. Kuzeyden duvar kayaya yaslanmıştır. Güney duvarına üç mazgal pencere açılmıştır. Ortadaki bodrum katına girilememiştir. Batıdaki ise, dikdörtgene yakın planlı ve güneyden 5.90 m, kuzeyden 5.40 m genişliğinde, boylamasına 3.50 m ölçülerindendir. Güney duvarının ortasına bir ocak nişi iki yanında birer mazgal pencere, batı duvarına ise iki mazgal pencere açılmıştır. Gerek bodrumun ve gerekse üst katın örtüleri düz ahşap hatıllı ve toprak dam şeklindedir. Yapının güney duvarında düzgün kesme taş, diğer kısımlarında moloz taş kullanılmıştır Herhangi Mehmet Turan Evi bir süsleyici unsur bulunmamaktadır Tarihi ile ilgili bir bilgi mevcut olmayıp, ancak 18-19. yüzyıllardan kalma olabileceği tahmin edilmektedir. 9.2. Çukurca Dervişoğlu Konağı Kale Mahallesi’ndeki konak, kalenin güney eteğinde sıralanan taş evlerin arasında kalmaktadır. Yaklaşık. ortaya yakın bir yerde bulunmaktadır. Doğusundaki Piruzbeyoğlu konağına bitişik olarak yapılmıştır. Yapı kule tipli olarak çok katlı şekilde inşa edilmiştir. Günümüzde örtü ile ara katların bölüntüleri yıkılmış durumdadır. Konağın doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planı, dıştan 8.5m x 6.5m ölçülerinde bİr alana oturmaktadır. Zemin kat üzerinde üç kat daha bulunmaktadır. Zemin kata batı cephenin kuzeyine kaydırılmış bir kapı ile girilmektedir. Kapı dıştan düz atkı taşlı, içten yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Kapı dıştan 0.90 m içten 1.20 m genişliğinde açıklığa sahiptir. Aynı duvarın ortaya yakın bir yerine açılmış bir mazgal pencere bulunmaktadır. Bunun dışında diğer duvarlarda herhangi bir açıklık yoktur. Birinci kat, zeminin üzerinde aynı ölçülere sahip tek mekandan ibarettir. Kuzey cephenin doğu köşesine yakın bir yerden kapı ile girilmektedir. Kapı içten yuvarlak kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Bunun içerisindeki açıklık dıştan düz atkı taşlıdır. İçten 1.10 m, dıştan 0.80 m genişliğe sahiptir. Bu katın doğu duvarı sağır olup, diğer duvarlarda kapı, pencere, ocak ve dolap nişleri yer almaktadır. Kuzey duvarında kapıdan başka, duvarın yüzeylerine dolap nişleri yerleştirilmiştir. Dikdörtgen biçiminde üç dolap nişi, yaklaşık aynı seviyede ve duvarın ortasına yakın bir kesiminde yer almaktadır. Ortadaki diğerlerine göre daha büyük tutulmuştur. Batı duvarının ortasına bir ocak nişi yerleştirilmiş, üç tane de mazgal pencere açılmıştır. Ocak- 0.60 m genişlik ve 0 50 m derinlikte, yarım daire kavisli, dar ve uzun üçgen bir görünüme sahiptir. İki yandan dizilmiş üstte birleşen taş sıraları ile belirginleştirilmiştir. Mazgal pencerelerden ikisi ocağın sağ ve solunda, üçüncüsü üst kesimde katın bitiş hizasına kadar devam etmektedir. Güney duvarına ikisi normal. ikisi de mazgal açıklıklı dört pencere açılmıştır. Biri batı köşede, biri de ortada. dıştan içe daralan iki mazgal pencere yer almaktadır. Pencereler ise dıştan düz dikdörtgen açıklıklı, içten sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Katın bitiminde kuzey ve güney duvarlarda eşit aralıklı ahşap hatıl yerleri bulunmaktadır. Ayrıca bunların arasına bir mazgal pencere daha açılmıştır. Duvarları çamurla sıvanıp, badanalanmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 247 Çukurca Dervişoğlu Konağı İkinci kat, yine aynı ölçülerde, duvarlarının büyük bir kısmı sağlamdır. Taban ve tavanı çökmüştür. Tavandan iki ahşap hatıl kalmıştır Buraya kuzey cephenin doğu tarafına kaydırılmış, içten sivri kemerli bir girinti teşkil eden ve dıştan dikdörtgen düz atkılı bir kapı ile girilmektedir. Aynı duvara içten yerleştirilmiş dört dolap nişi bulunmaktadır. Dikdörtgen biçimdeki nişlerden ikisi altta, biri bunların üst ortasında ve diğeri kapının sol üst yanında yer almaktadır. Batı duvarında, güneye kaydırılmış olan normal açıklıklı, kuzeyde kalanı mazgal şeklinde iki pencere bulunmaktadır. Normal pencere, içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Bunun ortasında dikdört- gen açıklık yer almaktadır. Diğer mazgal pencere ise, içten dikdörtgen girinti oluşturmaktadır. Aynı duvara bir de kare biçimde dolap nişi yerleştirilmiştir. Güney duvarın doğu tarafı yıkılmıştır. Bu duvar yüzeyine bir ocak nişi ile biri normal, ikisi mazgal şeklinde üç pencere açılmıştır. Ocak batı tarafa kaydırılmış, dışa taşıntısı olmayan üstten yuvarlak kemerli şekilde sonlanan dikine dikdörtgen görünüşlüdür. Duvarın daha batısında köşede kalan bir mazgal pencere açıklığı yer almaktadır. Ocağın doğusundaki normal pencere içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmekte; bunun ortasındaki açıklık ise dikdörtgen biçimdedir. Diğer mazgal pencere duvarın yıkılan kısmında bulunmaktadır. 248 HAKKARİ Üçüncü katın taban seviyesinden itibaren duvarları yıkılmıştır. Ancak batı ve kuzey duvarında bazı kısımları kalmıştır. Kalan duvarlardan kuzey duvarın ortasında bir ocak nişi bulunmaktadır. Bunun doğusunda kapı ile batısında bir dolap nişinin olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır Duvarları harçla tutturulmuş, düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Dış cephelerde taşlar daha düzgün tutulmuştur. Tavan ve tabanlarda ahşap hatıllar kullanılmıştır. Dıştan pencere açıklıkları cepheleri hareketlendirmektedir. İçten normal ve mazgal pencereler ile dolap ve ocak nişleri dikkat çekmektedir. Yapının tarihlendirilmesine ilişkin kitabe vaya herhangi bir belge mevcut değildir. Halktan dinlediğimiz bazı görüşlere göre. 17 yy sonlarından veya 18 yy başlarından kalmış olabilir. 9.3. Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı Kale mahallesinde Dervişoğlu Konağı’nın doğu bitişiğinde yer almaktadır. Kule tipli olarak, çok katlı şekilde inşa edilmiştir Günümüzde zemin katı yıkıntılarla dolmuş, içerisinde ağaçlar çıkmıştır. Birinci ve ikinci katların güney ve batı duvarları ile kısmen doğu duvarı sağlam kalmış, kuzey duvarına bitişik, kuzey batı köşeye dıştan bir ahır yapılmıştır. Konağın kare bir planı vardır Dıştan 7.80 m x 7.80 m, içten ise, 6.20 m x 6.20 m’lik ölçülere sahiptir. Zemin kat üzerinde bir ve ikinci katların durumu belirlenebilmektedir. Bütün katlar aynı büyüklükte karşımıza çıkmaktadır. Birinci kata batı duvarının kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapı günümüzde içten yarıya kadar. dıştan tamamıyla kapanmış durumdadır. Kalan izlerden, içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Aynı duvarın geriye kalan kısmında ortaya doğru bir ocak nişi ile bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır. Birinci katın güney cephesinde dört pencere ile bir ocak nişi yer almaktadır. Pencerelerden batıdan ikisi içten dikdörtgen girinti içerisinde, üzeri ahşap hatıllıdır. Dıştan ise, dikdörtgen açıklık şeklindedirler. Üçüncü pencere içten dışa sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Dıştan yine dikdörtgen açıklık şeklindedir. Bunun hemen doğusuna üçgen biçiminde son bulan yarım daire bir ocak yerleştirilmiştir. Doğu köşede bunların üst hizasında kalan bir diğer pencere, içten ve dıştan dikdörtgen şeklindedir. Bu pencerelerin üstlerine birer dolap nişi daha açılmıştır. Aynı katın doğu duvarının ortaya yakın bir yerinde bulunan dolap nişi dışında herhangi bir açıklık yoktur. Kuzey duvarı da sağır tutulmuştur. İki duvarın kuzeydoğu köşesi yıkık durumdadır. İkinci kata da batı cephenin kuzeyinden bir kapı ile girilmektedir. Kapı içten sivri kemerli, dıştan dikdörtgen açıklıklı olup, dıştan kapatılmıştır. Güney cephesine aynı şekilde üç pencere, bunların üzerinde birer dolap nişi ile ortaya yakın bir yerde ocak nişi açılmıştır. Pencereler üstten ahşap hatıllı dikdörtgen girinti oluşturmaktadır. Ocak aşağıdan yukarıya doğru daralan üçgen bir görünüme sahiptir. Üçü pencerelerin üzerinde, biri ocağın sol üst tarafında olmak üzere dikdörtgen şekilli dört dolap nişi aynı hizada sıralanmaktadır. Bunlar da üstten ahşap hatıllıdır. Yapıda duvarlar harçla tutturulmuş moloz taş örgülüdür. Duvar kalınlıkları 0.80 m’dir. dış cephelerde taş sıraları daha düzenli dizilmiştir Özellikle Güney cephe, iki kata ait aynı hizada sıralanan pencerelerle hareketlendirilmiştir. Örtü ve tabanda, yıkılmış olan ahşap hatıllar kullanılmıştır. Aynı hatıllar, pencere ve dolap nişlerinin üzerinde de görülmektedir. Kule tipli bir özellik taşıyan konak, Çukurca’nın önemli sivil mimari örneklerinden birini teşkil etmektedir Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 249 Çukurca Enver Parlak Evi 9.4. Çukurca Enver Parlak Evi Çukurca’nın Cumhuriyet Mahallesi’nde yer almaktadır. Doğu batı doğrultusunda, 17.70 m x 14.70 m dış ölçülere sahip, dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Ev üç katlı olarak İnşa edilmiş olup, zeminin üzerinde iki kat daha yer almaktadır Bunlardan en üstü köşk katıdır. Zemin kata batı cephenin ortasından bir kapı İle girilmektedir. Kapı sivri yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Girinti 2.00, kapı açıklığı ise 1.60 m genişliğindedir. Sonradan iki yandan ve alttan örülen duvarla kapı daraltılmış olup, dikdörtgen bir açıklığa dönüştürülmüştür. Kapıdan sonra ulaşılan hol, doğu batı doğrultusunda uzanan, derinlemesine planlıdır. 13.10 m uzunluğunda ve 3.50 m genişliğindeki holün iki yanında karşılıklı üçer oda sıralanmaktadır Bugün girilemeyen bu odalar, 4.10 m x 5.40 m ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, kuzey ve güney duvarlarına birer, batı duvarına ise ikişer mazgal pencere açılmıştır. Hole açılan kapıları ise, dikdörtgen, düz ahşap hatıllı olarak yapılmışlardır. Üstten ahşap hatıllı desteklerle örtülmüştür. Bu aynı zamanda üst katın tabanını teşkil etmektedir. Holün doğusundaki ters “U” şeklinde dolanan taş merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Ortasında zemin kattaki gibi bir hol ve iki yanında üçer oda yer almaktadır. Holün batı tarafında kapının üzerine denk gelen kısımda ahşap balkon kaldırılarak, buraya bir pencere yapılmıştır. Ayrıca hol batıdaki odaların hizasında sonradan bölünerek bır ara oda oluşturulmuştur. Batıda yer alan odalardan kuzeydeki 3.40 m x 5.40 m ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, batı duvarındaki bir pencere ile aydınlatılmaktadır. Sıva ve örtüsü yenilenmiş olan odanın kuzey duvarının doğu köşesinde bir dolap nişi bulunmaktadır. Güneydeki oda ise, 5.60 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, güney ve batısında pencereler yer almaktadır. Burası da yenilenmiş olup, kapının arkasına denk düşen doğu duvarına bir dolap nişi açılmıştır. Ortadaki odalardan kuzeydeki 5.40 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu ve batı duvarlarında birer dolap nişi, kuzey duvarında ortada ocak, bunun iki yanında ise birer pencere yer almaktadır. Güneyindeki oda ise, 5.60 m x 3.50 m ölçülerindedir. Güney duvarına iki pencere açılmıştır. Batı duvarında üç, doğuda da bir dolap nişi bulunmaktadır. Büyük ölçüde harap olan doğudaki odalardan kuzeydeki 5.40 m x 4.00 m ölçülerinde, kuzey duvarına iki mazgal pencere ve ortasına dolap nişi; doğu 250 HAKKARİ duvarına ise yine iki mazgal pencere ve ortasına bir ocak açılmıştır. Güneydeki oda 5 60 m x 4.00 m ölçülerindedir. Güney duvarına iki mazgal pencere, batıya bir dolap nişi, kuzeye iki dolap nişi, doğuda ortada ocak ve yanlarında birer dolap nişi açılmıştır. Bu iki odanın tavan ve tabanları yıkılmış durumdadır. Evin köşk katına ve dama holün doğu tarafındaki yine ters “U” şeklinde ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır. Bugün bu merdiven yıkıktır. Dışarıdan seyyar bir ağaç merdivenle dama çıkılmaktadır. Batı tarafında toprak genişçe bir düz damın gerisinde yer almaktadır. Ortada eyvan şeklinde bir mekan ve bunun iki yanında birer oda yer almaktadır. Odalara eyvandan birer kapı ile girilmektedir. Kuzeydeki oda, 5.40 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Kuzey duvarına içten dikdörtgen girinti teşkil eden iki pencere ve ortasına bir ocak nişi açılmıştır. Doğu duvarında birbirine eşit büküklükte dört dolap nişi sıralanmaktadır. Dama bakan batı duvarında ise ortada bir pencere ile bunun güneyine yerleştirilmiş bir dolap nişi yer almaktadır. Güneyindeki odanın kuzey ve güney duvarı dama doğru taşıntı yapmaktadır. 5.60 m x 4.00 m ölçülerindeki odanın güney duvarına iki pencere ile ortasına bir ocak nişi yerleştirilmiştir. Batısına iki pencere ile dikdörtgen bir dolap nişi; kuzeyine ise kapının dışında iki dolap nişi açılmıştır. Bu iki oda ile köşk katı evin en dikkat çekici yanını oluşturmaktadır. Evin batı cephesini, ortadaki sivri kemerli bir kapı, üst katta ise, ortadaki balkon açıklığı ile yanlar- Şemdinli Bağlar (Nehri) Kayme Sarayı daki pencereler hareketlenmektedir. Yine kuzey, ve güney cephelerin monotonluğunu dikdörtgen açıklıklı pencereler gidermektedir. Duvarları tamamıyla haçla tutturulmuş, moloz taşlarla örülmüştür. Dış cephelerde taşlar düzgün sıralıdır Kapıda ise kesme taş kullanılmıştır. Oda kapıları, pencere ve üst örtülerde ahşap hatıllar görülmektedir. 1999 yılında büyük ölçüde sağlam olan ve kullanılan evin 2002 yılında tamamına yakını yeni ev yapmak maksadıyla yıkılmıştır. Tescil edilemediği için evin yıkımına herhangi bir müdahale edilememiştir. Yapının tarihlendirilmesi konusunda kesin bir veri yoktur. Edinilen izlenim ve genel durumu 18-19 yüzyıllardan kalabileceği şeklindedir. 9.5. Şemdinli Baglar (Nehri) Kayme Sarayı Bugünkü ilçe merkezine 15 km uzaklıkta, stabilize bir yol ile Bağlar köyüne ulaşılmaktadır. Yöre için dini turizm açısından önemli bir ziyaret yeridir. Eski ilçe merkezi olan Nehri burasıdır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde Şemdinli Şeyhleri tarafından idare edilmiştir. Bunlardan Seyyid Taha ve Seyyid Abdullah gibi zatların mezarları buradadır. Günümüzde bir iki hane ikamet etmektedir. Saray, köyü evlerinin batısında, eski yerleşim yerinin kuzeyinde kalmaktadır. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Kuzey cephenin ortasından sivri kemerli bir kapı açıklığı ile yapıya girilmektedir. Kapının iki yanında birer kitabe HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 251 bulunmaktadır. İçerisi büyük ölçüde yıkılmış, sadece batı ve kuzey duvarları ile güney cephesinin bir kısmı kalmıştır. Gerek içerisi ve gerekse dışarısında çıkan çalı ve ağaçlar yapıyı büyük ölçüde kapatmıştır. Plan olarak her iki katın da ortadan ikiye bölünmüş bir hol ve buna açılan iki yandaki dörder odadan meydana geldiği anlaşılmaktadır. Her odanın dışarıya açılan ikişer penceresi cepheleri de hareketlendirmektedir. Dış cephe duvarları kesme taş kaplamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İçerisinde odaların duvarları ise moloz taş örgülüdür. Günümüzde plan ve rölevelerinin sağlıklı olarak çıkarılması için temizlik çalışmalarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle 1995 yılında tarafımdan yayınlanan sarayın planı ile yetinilmiştir. Bu da o bir rölöve çalışması olmayıp, sadece plan bazında yapıyı tanıtmaya yöneliktir. Tescilli olup, yapı üzerinde 2011 yılı itibarıyla kazı ve temizlik çalışmaları ile rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmalarına başlanmıştır. 9.6. Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı Nehri’nin güneybatısında çayın kenarına kurulmuştur. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı yapının sadece güney giriş cephesi kısmen ayakta kalmıştır. Geriye kalan kısımlar tamamen yıkılmış, bir taş yığını haline gelmiştir. Planı ve rölövesinin yapılabilmesi için büyük bir temizlik çalışmasına ihtiyaç vardır. Tahmini olarak 30.00 m x 25.00 m ebatlarında bir alana oturmakta- Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı dır. Yapının üç katlı olduğu eski resimlerden anlaşılmaktadır. Tamamı düzgün kesme taş işçiliği göstermektedir. Güney cephedeki mevcut kalıntılardan ayakta kalan kısmın 14.50 m olduğu görülmüştür. Kapının bulunduğu orta kısım içe doğru girinti teşkil etmekte, ortada sivri kemer açıklıklı ve kademeli kapı ile iki yanında pencereler yapıyı anıtsal bir hüviyete büründürmektedir. İçerisinin ortada bir hol ve bunun iki yanındaki odalardan meydana geldiği görülebilmektedir. Kapı ve pencereler kenarlardan kademeli silmelerle profillendirilmiştir. Yapıya ait düzgün kesme taşlar etrafa dağılmış ve yer yer yakınındaki ahır yapılarında kullanılmıştır. Yıkılmış olmasına rağmen yörenin önemli sivil mimarlık örneklerindendir. Tescilli bir yapıdır. 252 HAKKARİ HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Kızıl Kümbet 253 254 HAKKARİ 10. TARİHİ MEZARLIKLAR VE MEZAR TAŞLARI 10.1. Kızıl Kümbet Mezarlığı Gülereş Baba Mahallesi”nde, kuzeyden güneye doğru eğimli bir sırtta yer alan mezarlık halk tarafından ziyaret edilen ve kutsal bilinen yerlerden birisidir. Zaviye kalıntısının kuzey tarafındaki düzlük kesimde Osmanlı Dönemi’nden kalma üzerleri kitabeli, zengin bitkisel ve geometrik desenli mezartaşları mevcuttur, Mezarlık alanında çoğu yerlerinden sökülmüş ve kırılmış 39 mezartaşı tespit edilmiş olup, bunlardan sadece 17 adedi durumunu korumaktadır. Etrafa dağılmış ve yerlerinden sökülmüş olanların tamamı Meydan Medresesi’ne kaldırılmış ve koruma altına alınmıştır. Zaviyeyi de içine alacak biçimde mezarlık alanı ihata duvarı ve tel örgü ile çevrilerek, valilikçe çevre düzenlemesi yapılmıştır. 10.1.1. Abdullah Han’ın Baş Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nın ortaya yakın bir yerinde, zaviyenin kuzey batısında bulunmaktadır. Abdullah Han’a ait olup, ayakucu şahidesine göre 1194 h.1780 m. tarihlidir. Ustası Amile Muhammed şeklinde şahide üzerine yazılmıştır. Kitabesi Arapça olarak, dört sıra ve sekiz satır halinde celi sülüs hatla gerçekleştirilmiştir. Kızıl Kümbet Mezarlığı Kitabe El-bekâu lillâhi İnne hâzihiravzatün sâhet riyâzatü’I-cenân U ‘1-emîri ‘1-âdili ‘I-mâğfur Abdullah Han Lâbisü’t-tâci’l-mükelleli re’sü mihcâci’l-mülûk Efdalü’l-akrân hâvi li’1-maâlî ve’1-beyân Kâne mensûben ile’l-Abbâsi ammü’l-Mustafa Nâşiru’l ihsâni û’1-âlâki kehfen li’1-âmân I’lemû inin hâfıü târihi’y-irtihâli Arifün bil Hakkı ilmen medde câhehû cennetini. Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş kemer formunda olup, aşağıdan yukarıya, alınlık kısmına doğru hafif genişlemektedir. 0.48 m. eninde, 0.93 m. yüksekliğinde ve 0.06 m. kalınlığında ölçülere sahiptir (Çizim 1). Şahidenin doğuya bakan tek yüzünde yazı ve süslemeler mevcuttur. Kaş kemerin bitimine usta adı sıkıştırılmıştır. Mezar taşının bu yüzeyi dıştan ince bir silme ile bunu takip eden çiçek motiflerinden oluşan bir bordur çerçevelemektedir. İçteki daha ince bir şerit ise, alınlığı ve yazıları ayrı ayrı sınırlandırılmaktadır. Üstte alınlık bunun altında ise, gövde yer almaktadır. Alçak kabartma şeklinde süslemeler işlenmiştir. Celi sülüs karakterli yazılar dışında kenar bordürü, alınlık ve gövdede bitkisel süslemeler yer almaktadır. Kenar bordüründe üst ortadan başlayarak, sola ters, sağa düz, S kıvrımlı ve ikişer yapraklı dallarla bir- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Abdullah Han’ın baş şahidesi birine bağlanmış dilimli gülbezekler sıralanmaktadır. Çiçek, dal ve yapraklar, eşit aralıklarla düzgün bir şekilde sıralanmışlardır. Alınlığın ortasında El-bekâu lillahi yazılı üçgen bir kartuş yer almaktadır. Zikzak formlu birer şerit üçgenin iki yan kenarını oluşturmaktadır. Üst ortasındaki lale şeklinde bir alemle üçgen kartuş son bulmaktadır. Bununla alınlık, iki ayrı yüzeye bölünmüş, her biri simetrik şekilde kıvrık dal ve uçlarındaki stilize çiçeklerle doldurulmuştur. Tek kökten çıkarak, üç kol halinde yüzeyi dolduran dalların kıvrılan uçları çiçeklerle nihayetlenmektedir. Aralarındaki boşluklarda üçlü yapraklar sıralanmıştır. Alınlığın altında başlayan yazıların her satırı enine dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Aralan yatay ve dikey olarak düzenlenmiş, ortası zikzak biçiminde üçlü şeritlerle birbirinden ayrılmıştır. Oldukça sık istif edilmiş yazılar harekelerle zenginleştirilmiştir. En altta ise, zikzak formlu yatay iki şeridin alt ve üstten sınırlandırıp, ortadan ikiye böldüğü bitkisel süslemeli küçük panolara yer verilmiştir. Her ikisi de aynı şekilde, simetrik ve merkezî düzenlemeli üç göbekten dağılan stilize yapraklarla oluşturulmuş süslemeler ihtiva etmektedir. Şahide sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir. 255 10.1.2. Abdullah Han’ın Ayakucu Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin kuzey batısında, baş şahidesinin karşısında yer almaktadır. Abdullah Han’a, ait olup, 1194 h. 1780 m. tarihlidir. Abdullah Han bin İbrahim Han bin Muhammed Han El-Abbasi şeklinde şeceresi yazılmıştır. Üslup benzerliği nedeniyle ustası baş şahidesinde yer alan Amile Muhammed dir. Kitabesi Arapça olarak, üç sıra ve beş satır şeklinde celi sülüs hatla yazılmıştır. Kitabe Hâzihî ravzatü 7 mağfûri’l-merhûm El-hasebi’n-nesebî Abdullah Han bin İbrahim Han Bin Muhammed Beg el-Abbâsi Teammedellâhü Bi-ğufrâhinî ve eskene fi vasati cenânih Fîseneü 1194 Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş kemer formundadır. 0.45 m. eninde, 0.95 m. yüksekliğinde ve 0.05 m. kalınlığında ölçülere sahiptir. Şahidenin batıya bakan yüzünde yazı ve süslemeler yer almaktadır. Çerçeveyi dıştan ince düz bir silme ve bunu takiben çiçek motifli bir bordur ile içteki ince şerit oluşturmaktadır. Yuvarlak kemer formunda alınlık ve altındaki yazılardan oluşan gövdeden ibarettir. Gövdede üç sıra halinde ve beş satırdan oluşan Abdullah Han’ın ayakucu şahidesi 256 HAKKARİ yazılara yer verilmiştir. Üçüncü sıranın ikinci bölümü bitkisel süslemelerle doldurulmuştur. Bitkisel süslemeler ve yazılar alçak kabartma olarak gerçekleştirilmiştir. Kenar bordum alınlık ve alt kesimde bitkisel karakterli süslemeler yer almaktadır. Bordürü sağa ve sola ters “S” kıvrımlı, ikişer yapraklı dallarla bağlanmış gülbezekler teşkil etmektedir. Alınlık üstten yuvarlaklaştırılmış kemer formunda ve büyükçe tutulmuştur. İçerisini aynı kökten çıkan beş dal, yaprak ve çiçekler bezemektedir. Ortadan düz çıkan bir dal, üst ortadan sağa ve sola eğilerek birer çiçekle sonlanmakta ve beşer yaprakla zenginleşmektedir. Simetrik ikişer yan daldan birincilerinde üçer çiçek; ikincilerinde ise, ikisi tomurcuk altışar çiçek ve yapraklar bulunmaktadır. Altta kalan iki yan boşlukta sağa ve sola dönük çiçeklerle oluşturulan yapraklı üçer filiz yer almaktadır. Alınlığın altından başlayan üç satır halindeki yazıları zikzak şeklinde yatay ve dikey ortası “V” şeklinde şeritler sınırlandırmaktadır. Yazılar yerel üslupta, harekelerle zenginleştirilmiş haldedir. Alt sıranın ikinci satırında yazı yerine, simetrik dizilmiş ortadaki üç göbekten dağılan yapraklarla oluşturulmuş süslemeye yer verilmiştir. Yerinde ve sağlam vaziyettedir. 10.1.3. Şemsi Hanım’ın Baş Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin hemen kuzeyinde yer almaktadır. Şemsi Hanım’a. ait olup, 1202 h. 1788 m., tarihlidir. Şemsi Hanım, Behram Paşa’nın kızı ve Abdullah Han oğlu Emir Şerifin haremi (hanımı) dır. Ayakucu şahidesinde “Amelün min Ali”şeklinde imzası bulunan Ali Usta’nın eseridir. Kitabe Lâ ilahe illallah / Muhammedû’r-Resûlüllâh Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm /Kul hûvellâhü ehad Allâhû’s-Samed Lem yelid ve lem yûled ve lem / Yekûn lehû kûfüven ehad Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi / llâhi’1-aliyyi’lazîm Hâzihî ravzatü’l-merhûmetü / El-mağfûratii Şemsi Hanım Binti Behram Paşa harem-i / Emir Şerif Han bin Abdullah Han Beg el-Abbâsi teammedehallâhü-bi-ğufrânihî ve eskenehâ / Bi-hûri cenânihî-fi şehri Receb fi seneti 1202 Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş kemer formlu, dikdörtgen şeklindedir. Eni 0.46 m., boyu 0.76 m., kalınlığı ise 0.06 m. ölçülerindedir. Şahidenin içe bakan doğu yüzeyi yazı, dış yüzeyi ise bitkisel çiçek kompozisyonu ile doldurulmuştur. Taşı, dıştan ve içten ince birer şeridin sınırlandırdığı çiçek motifli bir bordur çerçevelemektedir. Doğu yönde alttan, bordürün üzerinde uzanan ikinci şerit dairesel üç rozetle oluşturulmuştur. Üstte basık bir Şemsi Hanım’ın baş şahidesi alınlık ve altında yedi sıra ve ondört satırdan oluşan yazılar yer almaktadır. Diğer yüzeyde ise, dıştan aynı şekilde bir bordur dolanmaktadır. İçerisi tepelik motiflerinden çıkan yanlarda küçük, ortadaki büyük çiçeklerle doldurulmuştur. Yazı ve her iki yüzeydeki bitkisel süslemeler, alçak kabartma olarak gerçekleştirilmiştir. Yazılar celi sülüs, fakat mahalli bir üslupla yazılmıştır. Kenar bordürleri hafif yayvan sola ters, sağa düz devam eden “S” kıvrımlı dallarla bağlanmış gülbezeklerden oluşmaktadır. Kıvrık dalların ortalarına ters ve düz ikişer yaprak ile üst orta ve alt kenarlarda bağımsız laleler bordürün diğer unsurlarıdır. Üstten kaş kemer şeklinde sonlanan alınlık, iki bölümlü olarak tertip edilmiştir. Basık tutulmuş üst kısmı, kıvrılarak yüzeye dağılan dallar uçlarındaki çiçeklerle bezenmiştir. Alt kısmı ise ortada yarım daire içerisinde el-bekâellâhü ile bunun sağında La ilahe illallah, solunda Muhammedûn Resulallah yazılmıştır. Alttaki yazıları enine ve boyuna ince şeritler çerçevelemektedir. Diğer yüzeyi dolduran çiçek motiflerinden ortadaki büyük ve yedi dalla oluşturulmuştur. Yanlardaki ikişer çiçek ise, tek dallı ve daha küçük tutulmuştur. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Ana dal ve yan dallar aralarında yapraklar ile uçlardaki gülbezek ve tomurcuklarla zenginleştirilmiştir. Sağlam ve yerinde dikili olup, alt kesimleri toprak altından ortaya çıkarılmıştır. 10.1.4. Şemsi Hanımın Ayakucu Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda baş şahidesinin karşısında yer almaktadır. Şemsi Hanım için yapılmıştır. Şemsi Hanım’a ait olup, baş şahidesine göre, 1202 h.1788 m. tarihinde yapılmıştır. Mezar taşının kitabesinden Emir Şerif’in tanzim ettirdiği bir vakfiye olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca sağ alt köşede Amelûn min Ali şeklinde usta yazıtı bulunmaktadır. Kitabe Kad vakafe ve habise ve sebile Emîr Şerif ve hamse te Aşera kuruşen rub’an min rub’ati karyeü İrsân kevakfi Ömer radıyellahu anhu arda hayratın mukaddimen Ala’ş-şahsi’z-zekâti yekrau külle yevmin cuz’un mine’l-Kur’an Nisfen li’s-sabah ve nisfen H’1-mesâi ala Kabri ‘1-afıfe ti ‘ş-şerîfe ti ‘1-m erh ûmeti ‘1-meğfûre ti Bi-lakiyyeti ‘z-zamâni ‘1-mukayem e... Bintâni Şemse hanım nevverellahu serâhâ ve ceale’l-cennete Amelü min Ali mesvâhâ Şemsi Hanımın ayakucu şahidesi 257 Serpantin taşından kaş kemer formlu bir şahidedir. 0.45 m. eninde, 0.70 m. boyunda ve 0.06 m. kalınlığındadır. Doğuya bakan dış yüzünde bitkisel süsleme, içte ise yazılar yer almaktadır. Her iki taraf, iki ince şerit arasında çiçek, kıvrık dal ve yaprak motifli bir bordürle çerçevelendirilmiştir. Dışa bakan yüzeyi tümüyle bir çiçek motifi, içtekini ise, basık bir alınlık ile alunda sekiz satırlık yazılar doldurmaktadır. Yazı ve bitkisel süslemeler alçak kabartma olarak yapılmıştır. Her iki yüzeydeki kenar bordürleri birbirlerine benzer şekilde olup, ikişer yapraklı, sola ters, sağa düz devam eden “S” kıvrımlı dallarla bağlanmış, eşit aralıklı gülbezeklerden oluşmaktadır. İçteki yazılar celi sülüs hatlı ve mahalli karakterlidir. Üstteki alınlığın ortasına, “kad” kelimesi ile iki yanına ikişer yarım gülbezek yerleştirilmiştir. Dış tarafta, alttan bordürün üzerine aynı şekilde ikinci bir bordur yapılmıştır. Bunun üstünde beş tepelik motifi sıralanmaktadır. Ortadakinden çıkan beş dallı bir çiçek tüm yüzeyi doldurmaktadır. Orta dal, üste doğru yan dallarla zenginleşmekte ve bir laleyle son bulmaktadır. Dalların aralarında yapraklar, uçlarında hafif içe kıvrık gülbezekler ile tomurcuklar yer almaktadır. Sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir. 10.1.5. Hazreti Rabia Sultan’ın Baş Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda olup, zaviyenin kuzeyinde yer almaktadır. 1182 h. 1768 m. tarihinde Rabia Sultan için yapılmıştır. Rabia Sultan, Abdullah Han’ın annesi ve İbrahim Bey\n kızıdır. Taşın ustası belli değildir. Her iki yüzünde Arapça kitabeler bulunmaktadır. Batı yüzdeki kitabe Hâfı’l-eltâf Neccinâ mimmâ nehâfü İlâhi irham züllî ve fakrı ve fâkatî Ve’c’al lî ilâ kâi müteaccen lutfike Doğu yüzdeki kitabe Hüve’l-gafur Kad teveffat min dâri’1-fenâ ve meşet ilâ dâri’1-bakâ El-merhûmetü’l-mağfuratü’s-seidetü ümmü’l-fukarâi ve’1-mesâkin Habîbetü’l- ulemâi ve’s-sâlihîne’lletîkânet ilmen bi’s-salâh Hazret-i Râbia Sultan Valideni Hazret-i Abdullah Han Beg ve binti İbrahim Beg el-Abbâsi hafezahümüllâhü Teâlâ bi’n nevâsî yevme yü’hazü tisene elfin ve mietin ve isneyni ve semânine mine’l- hicreü’l-nebeviyyeü. (1182) Aleyhi efdalü ‘t-tahiyyeti 258 HAKKARİ Serpantin taşından sivri kemer formunda bir şahidedir. Eni 0.45 m., yüksekliği 0.98 m. ve kalınlığı 0.08 m. ebatlarındadır. Şahidenin batıya ve doğuya bakan her iki yüzeyi yazılarla doldurulmuştur. Batı yüzeyini dıştan genişçe bir düz silme, ince bir oluk ve içteki ince bir şerit üçlü biçimde çerçevelemektedir. Sivri kemerli alınlık dışında gövde dört bölmeye ayrılmış, her biri yazılarla doldurulmuştur. Diğer yüzeyi ise, dıştan ince bir şerit çerçevelemekte; tamamı sekiz satır halinde yazılardan oluşmaktadır. Her iki yüzey, alçak kabartma tekniğinde celi sülüs yazılardan oluşmaktadır Hatun süsleyici unsur olarak belirleyici olduğu bir şahidedir. Batı tarafındaki yazıların istifinde elif, lam ve ti gibi harflerinin dikey çizgileri ile kaf, te, ha, ye gibi harflerin keşideleri kesiştirilerek hareketlilik sağlanmıştır. Ayrıca aralarda kalan yüzeyler palmet, rumi ve çiçek gibi bitkisel unsurlarla doldurulmuştur. Taşın doğu tarafı dıştan ve aralardan ince çizgilerin ayırdığı sekiz satırlık yazılarla doldurulmuştur. Harflerin uzantılarına ve aralara çiçek, palmet, yaprak ve rumiler yerleştirilmiştir. Düzgün ve nitelikli bir hat dikkat çekmektedir (Çizim 7-Resim 6). Şahide, sağlam ve dikili vaziyettedir. Hz. Rabia Sultan’ın ayakucu şahidesi 10.1.6. Hazreti Rabia Sultan’ın Ayakucu Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin kuzeyindeki grup içersinde yer almaktadır. 1182 h.- 1768-9 m. tarihli olup, Rabia Sultan’a aittir. Üzerinde alttaki rakamla yazılmış tarihten başka herhangi bir yazı bulunmamaktadır. Serpantin taşından yapılmış olup, sivri kemer formlu bir şahidedir. 0.45 m. eninde, 0.88 m. yükseklikte ve 0.09 m. kalınlığında ölçülere sahiptir. Şahideyi en dıştan genişçe düz bir silme, bunu takiben dar bir oluk ve içte ince çizgi halindeki şerit sınırlandırmaktadır. Üst kısmı sivri kemerli bir alınlık şeklinde düzenlenmiştir. Gövdeden yatay, ince bir şerit alınlığı ayırmaktadır. Gövde, dikine dikdörtgen bir pano ve altındaki kartuş içerisinde tarih bölümünden oluşmaktadır. Hz. Rabia Sultan’ın baş şahidesi Alınlık, simetrik rumi, palmet ve çiçekli yaprak motifleriyle doldurulmuştur. Gövdedeki kompozisyon, ortadan iki düğümle birbirinden ayrılmış, uçları birbirine ters, aşağı ve yukarı bakan karşılıklı rumilerle oluşturulmuş birer palmet ile bunlara ortadan bağlı yan palmetlerden meydana gelmektedir. Ayrıca panonun dört köşesine üçlü yapraklar yerleştiril- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI miştir. Ana motiflerin içleri yaprak ve bu yaprakların saplarına ortadan bağlanmış altlı üsüü küçük birer palmetle doldurulmuştur. Bunlar dışında, yanlardaki küçük palmetlere bağlanmış yapraklar kompozisyonu tamamlamaktadır. Sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir. 10.1.7. Abdülaziz’in Pederi’nin Baş Şahidesi Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda iken buradan alınarak koruma altına almak maksadıyla Meydan Medresesi’ne kaldırılmıştır. 1214/1788 tarihlidir. Farsça kitabesine göre Abdülaziz’in Pederine ait bir şahidedir. Kitabe Hu ve ‘r -rahimu’l- ğafür Kurreti’1-ayni pederi Abdülaziz an nü nâm Sudi dâri’l-huld ez-dâri’1-fenâ beni had kem Nev civâni lebbeyk gûyân canîb-i Hak şud-revân Rabbenâ’ğfırhu bi-hakki’1-Mustafa hayri’1-enâm Hayfguyâneş cihâni râ çu didem gah-ı fevt Yeftem târih-i deriğ ez hâs ve âm Serpantin taşından sivri kemer formlu bir şahidedir. Eni 0.41 m., boyu 0.93 m. ve kalınlığı 0.06 m.’dir. Şahidenin doğu yüzünü yazılar, batısını ise 259 süslemeler doldurmaktadır. Gövdenin üstündeki sivri kemer yanlardan hafif kademeli olarak başlamaktadır. Yazının bulunduğu doğu taraf, düz bir şeride sınırlandırılmıştır. Alınlıktan itibaren yedi satır yazı işlenmiştir. Baü yüzü ise, zencerek motifli bir bordürle çerçevelenmiştir. Yüzeyin tamamını bir şemse motifi kaplamaktadır. Kabartma tekniğinde, bir yüzünü yazı ve diğer yüzünü şemseden oluşan merkezî bir kompozisyon süslemektedir. Şahidenin baü yüzünde çerçeveyi meydana getiren zencerek, bir uzun bir kısa şeklinde sıralanmaktadır. Kısa olanlar, dilimli eşkenar dörtgen, uzunlar ise altıgenlerden oluşmaktadır. Altıgenlerin işlerine birer gülbezek yerleştirilmiştir. Ortadan başlayıp tüm gövdeyi dolduran şemse motifi kenarlardan dilimli bir şeritle sınırlandırılmıştır. Merkezinde daire içine alınmış bir gülbezek ve hemen bunun dışındaki sekiz köşeli yıldızdan başlayan simetrik bitkisel motifler yüzeyi doldurmaktadır. Yıldızların her bir ucuna birer palmet yerleştirilmiş, bunları da dıştan yine palmet şeklinde motifler kuşatmıştır. Palmetlerin uçlarında başlayan hafif yay çizgiler iki yana devam ederek ortalarında birer gülbezeğe bağlanmaktadır. Gülbezeklerin iki yanından çıkan çizgilerin uçları birer hatayı ile son bulmaktadır. Ayrıca göbeğin alt ve üst ortasındaki dilimler, sapları hatayılerden çıkan çatallı birer yaprakla doldurulmuştur. Şemsenin salbek kısımları lale şeklinde düzenlenmiştir. Ortasındaki bir gülbezekten dağılan simetrik yapraklar kesişerek içerisini kaplamaktadır. Doğu yüzeyi dıştan ve aralarından düz bir şeritle sınırlandırılmış, alınlık ve gövdeyi dolduran 7 satır yazıdan oluşmaktadır. Yazılar celi sülüs hatlı, belirgin ve harekelerle zenginleştirilmiştir. Sağlam olan şahide Meydan Medresesi’ne kaldırılmıştır. 10.2. Melik Eset Mezarlığı Biçer Mahallesi’nde Melik Esed Camisi’nin batı tarafında haziresi şeklindedir. Burada ve civarında 17 tanesi yerinde dikili. diğerleri etrafa dağılmış 25 adet mezartaşı tespit edilmiştir. Bu mezartaşları da Osmanlı devrinden kalma kitabeli, bitkisel ve geometrik süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Burasının da etrafı valilikçe ihata duvarı ve tel örgü ile kapatılarak kapısı ve çevre düzenlemesi yapılarak ziyarete açılmıştır. Abdülaziz’in Pederi’nin baş şahidesi 10.2.1. Muhammed Nasır’ın Baş Şahidesi Melik Esed Mezarlığı’nın batı tarafında bulunmaktadır. Kitabesine göre mezartaşı, Emir Muham- 260 HAKKARİ med Nasır’a ait olup, ayak ucu şahidesine göre 1038 H. (1629 M.) tarihlidir. Ustası “Amile Muhammed” şeklinde ayak ucu şahidesinin arkasına yazılmıştır. Kitabesi beş satır halinde gerçekleştirilmiştir. Ravdatû’l-Cennâti hâza sâre me’vâ li’l-emîri El-Emir el-âdil el-mağfur Muhammed Nasîr Kare mensûben ile’l-Abbâsi ammü’l Mustafa Rabbena edhilhu fi ğufranike celfu’n-nesir Herece’l ekradü min bâdi’ivefati tarihehü sâilen Serpantin taşından yapılmış olan şahide kaş kemer formunda olup, 0.55 m. eninde, 1.02 m. yüksekliğinde ve 0.08 m. kalınlığında ölçülere sahiptir. Şahidenin içe bakan yüzeyine alçak kabartma yazı ve süslemeler işlenmiştir. İki bölüm halinde düzenlenmiş olup, alt kısmını yazılar teşkil etmektedir. İki yandan ince birer şeritle sınırlandırılan yazılar beş satır halinde birer kartuş içerisine alınmıştır. Yazıların 5. satırında “Bey’in ölümünden sonra Kürtler perişan oldu” ibaresi önemlidir. Üst kısmında bir alınlık oluşturulmuştur. Kıvrık dallarla birbirine tutturulmuş, ters-yüz şeklinde sıralı palmet dizisinden bir şeritle sınırlandırılmış alınlığın içerisi, simetrik ortadan iki yana dağılan kıvrık dal çiçek ve yaprak motiflerinden bir kompozisyonla doldurulmuştur. Taş sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir. Muhammed Nasır’ın ayakucu şahidesi Muhammed Nasır’ın baş şahidesi 10.2.2. Muhammed Nasır’ın Ayak Ucu Şahidesi Mezarlığın batı tarafında mezarın ayak ucunda yer alan taş, baş şahidesine göre Emir Muhammed Nasır’a aittir. Üzerinde 1038 H. (1629 M.) tarihi yer almaktadır. Usta kitabesi taşın arka yüzünde orta tarafa bir kartuş içerisine “Amile Muhammed” şeklinde işlenmiştir. Taşın üst alınlık kısmı kısmen tahrip görmüştür. Arapça kitabesi 6 satır halinde yazılmıştır. El-emir et-tâbi’ li-esri hayri’l –beşer Kad arafe li-hâzihi’d-dâri’l-makar Mâ râe nef’an li hazihi’d-dâri’l-memar El-esvâbe mâ câe bihi’l eser Fe vakafe kırşen li devri isnâ aşer Fi sene 1238 Kitabesinin 5. satırında Türkçeleştirilmiş olarak “Devir için 12 kuruş para vakfetti” ibaresi önemlidir. Serpantin taşından şahide taş kemer formunda olup, 0.55 m. genişliğinde, 1.10 m. yüksekliğinde ve 0.08 m. kalınlığında tutulmuştur. Şahidenin iç yüzeyine çeşitli süslemeler ve yazılar alçak kabartma olarak işlenmiştir. İki bölüm halinde düzenlenmiş taşın alt kısmı yazılarla doldurulmuştur. Üst alınlık bölümü kısmen tahrip görmekle beraber, baş şahidesine benzer süslemeler ihtiva et- HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI mektedir. Arkasına işlenen usta kitabesi oval şekilde alt ve üstten birer palmet ile sonlanan kartuş içerisine alınmıştır. Taşın üst kısımlarında bazı tahribatlar oluşmuştur. Bunun dışında sağlam ve yerine dikili vaziyettedir. 10.2.3. Emine Hanım’ın Baş Şahidesi Melik Esed Mezarlığı’nın doğu tarafında bulunmaktadır. Kitabesine göre, Emir Mustafa Han’ın incisi (eşi) Emine Hanım’a aittir. Diğer yüzündeki kitabesinde de ebcetle düşülmüş 1055 h. (1644 m.) tarihi belirlenebilmektedir. Arka yüzü 10 satır halinde celi sülüs yazılarla doldurulmuştur. Hûve’llâhü’l-bâki’r-rahîm Kıt’atün min ravdat’il-cennâti me’val-âbidât Hanım kod itteket fîhâ erayık’il kânitât Hâceret min-dâriha’l-fâni ilâ kasri’l bekâ Kad beket bihâ fî külli’l-ğayûri’d-dâmiât Dürretün ma’füfetün li’l-Mustafa Hanel-Emîr El-Emine Hanım ma’füvvüanha’s-seyiât İnnehâ kad veccehet bi’s sıdki bâbel-merhâmeti Kabbela’llâhümme minha’l bakiyâte’s-salihât Kad eşâre hatifû’l-gaybi bi tarihi’l –vefat Bi ennehâ zâre fi cehdin zeynin hûren nâ’imât Emine Hanım’ın baş şahidesi 261 Ön yüzü ise süslemeleri ile dikkat çekmektedir. Buraya da iki satır halinde bir kitabe bırakılmıştır. Serpantin taşından şahide sivri kemer formunda, 0.35 m. eninde, 0.88 m. yüksekliğinde ve 0.11 m. kalınlığında tutulmuştur. Yazı ve süslemeler alçak kabartma şeklindedir. Taşın arka yüzeyinin tamamı yazılarla değerlendirilmiştir. Üst kısmı sivri kemerli alınlık şeklinde sonlanan bir kenar bordürü ile sınırlandırılmıştır. Bordürün alınlığa kadar uzanan alt kısımları boydan boya karşılıklı kesişen zikzak motifleri ile oluşturulmuştur. Üst kısmı ise, düğüm motiflerinden meydana gelmiştir. Alınlık dışında on satır halindeki yazılar birer kartuş içerisine alınmıştır. En alttaki geniş yüzey ise simetrik bitkisel bezeme ile doldurulmuştur. Diğer yüzey de üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Kenarlardan boş bırakılmış hafif pahlı bir silme, sivri kemer şeklinde taşı sınırlandırmaktadır. Buna takiben aşağıdan yukarıya uzanan bitkisel süslemeli şeritler, “S” kıvrımı şeklinde uzanan dal ve boşluklarına yerleştirilmiş üçlü yapraklarla oluşturulmuştur. Üç bölümden meydana gelen yüzeyin alt kısmı, dilimli simetrik yapraklarla oluşturulmuş ve yukarıya doğru daralan bir gövde ve ucundaki bir ters lale motifinden ibarettir. Ters lale Hakkari’de doğal olarak yetişen ve 262 HAKKARİ buraya özgü olan bir bitkidir. Stilize bir şekilde buraya işlenmiştir. Ortada iki satır halinde celi sülüs, Farsça yazılara yer verilmiştir. Zâira se’bu’l-mesanî suretü ihlas han Sal-ı tarîh-i vefateş bi elf tarih dân Burada Türkçeleştirilmiş olarak “Ey ziyaretçi Fatiha ve İhlas oku. Onun vefat tarihi bin olmaksızın ‘dan’ dır bilesin” şeklindedir. İkinci satırdaki “dan” kelimesi ebcetle 55’e tekabül etmektedir. Buna bin eklenince “1055” olmaktadır. Böylece Emine Hanım’ın vefat tarihi 1055 h. (1629 m.) olarak belirlenebilmektedir. Üst kısmına ise, alınlığı dolduracak şekilde dairesel bir rozet yerleştirilmiştir. Merkezi kompozisyon, ortasındaki sekiz dilimli bir gülbezekten gelişen içte ve dışta on altı düğüm yapan ve içten dışa genişletilen dairesel bir düzenden meydana gelmektedir. Ayrıca taşın yan yüzeyleri, ince şeritler halinde, dörtlü düğüm motifleri ile oluşturulmuş bir bezeme ile doldurulmuştur. Şahide yerinde ve sağlam vaziyettedir. 10.2.4. Behram Bey’in Baş Şahidesi Melik Esed Mezarlığı’nın doğu tarafında yer almaktadır. Yerinde dikili vaziyette bulunan şahidenin üzerinde tarih bulunmamaktadır. Arapça kitabesinden Abbasi Muhammed Bey’in oğlu Behram Bey’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Genel özellikleri taşın 18. Yüzyıl içerisinde yapılmış olabileceğini ortaya koymaktadır. Kaş kemer formundaki şahide serpantin taşından yapılmıştır. Üst iki yanına, kemer başlangıç seviyelerinde çentiklemeye gidilmiştir. Taş 0.08 m. kalınlığında, 0.77 m. yüksekliğinde ve 0.35 m. genişliğinde ölçülere sahiptir. İçe bakan yüzeyine alçak kabartma çeşitli süslemeler ve dört satır halinde kitabe işlenmiştir. Hâzihi ravdatü’l-merhum el-mâğfur El-hasibü’n-neseb Behram Beğ Bin Muhammed Beğ el-Abbasî teğamedehü Allahü bi-ğufranihi âmin ya mu’în Süslemeler kenar bordürü ve alınlıkta karşımıza çıkmaktadır. Kenar bordürü belirli aralıklarla dizilmiş, yuvarlak çiçek ile bunları birbirine bağlayan kıvrık dal ve yaprak motifleri ile doldurulmuştur. Kesintisiz birbirini tekrarlayarak devam eden motifler, ters “S” kıvrımı oluşturarak dizilmektedir. Bu bordürün sınırlandırdığı orta kısım, alttan itibaren dört satır halindeki kitabe ve alınlıkta yer alan çiçek motifleri ile meydana getirilmiştir. Kitabeyi oluşturan yazılar, celi sülüs hatla yazılmış olup, dikdörtgen birer kartuş içerisine alınmışlardır. Ayrıca bunların üst aralarına zik- Behram Bey’in baş şahidesi zak formunda ince şeritler yerleştirilmiştir. Yazılardan sonra alınlığın altına boydan boya enlemesine uzanan dikdörtgen yüzeye beş adet tepelik motifi işlenmiştir. Bunların ortasındaki tepelikten yuvarlak kemer şeklindeki alınlığa simetrik olarak dağılan çiçek motifleri alttan üç dal halinde yüzeye dağılmaktadır. Ayrıca ortadaki dal tekrar çatallanarak üçe ayrılmaktadır. Yapraklarla zenginleştirilmiş dalların ucuna birer çiçek yerleştirilmiştir. Dilimli ve yuvarlak çiçekler, kenar bordüründekilerle uyum göstermektedir. Şahide, üst kemerin sivri yerindeki kırık dışında sağlam ve iyi bir görünüme sahiptir. 10.3. Kale Altı Mezarlığı Biçer mahallesinde kalenin doğu kesiminde kalan. genişçe bir alanı kapsayan ve günümüzde gömünün devam ettiği bir mezarlıktır. Bu nedenle tarihi özelliğini kaybetmiş durumdadır. Mezarlığın muhtelif yerlerinde çoğu yerlerinden sökülüp gelişi güzel dağılmış vaziyette mezartaşlarına rastlanmıştır, Bunların sanatsal niteliğe sahip, 18 ve 19. yüzyıllardan kalma oldukları görülmektedir. 20’nin üzerinde: mezartaşı tespit edilmiştir. Bunlar korumasız olduğundan yerlerinden alınarak Meydan Medresesi’ne kaldırılmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI 263 birer lale motifi, ortadaki tepelikten çıkan bir çiçek tüm alınlığı doldurmaktadır. Simetrik olarak yüzeye dağılan çiçekler yapraklarla zenginleştirilmiştir. Sağlam olan şahide, yerinden sökülmüş ve korumasız olduğundan Meydan Medresesine kaldırılmıştır. Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’un baş şahidesi 10.3.2. Hasan Bey’in Baş Şahidesi Kale Altı Mezarlığı’nın kuzeydoğu tarafında, günümüzde mezarlıktan ayrılan bir kısımda tek başına kalmış ve yerinde dikili vaziyettedir. Kitabesine göre, Abbasi İbrahim Bey’in oğlu Hasan Bey’e ait şahide 1211 h. (1797 m.) tarihlidir. Serpantin taşından kaş kemer formundaki şahide, 0.85 m yüksekliğinde, 0.42 m genişliğinde ve 0.07 m kalınlığında tutulmuştur. Gövde ve alınlık olmak üzere iki bölümden oluşan şahidenin alt gövde kısmı yanlardan yukarıya doğru hafif genişlemekte, alınlık başlangıç hizasında ise bir kademelenme yaparak tekrar daralmaktadır. Alçak kabartma tekniğinde süsleme ve yazılar şahidenin ön yüzünü doldurmaktadır. Dikdörtgen gövde, iki yanda boş bırakılmış bir yüzeyden sonra, bitkisel süslemeli bordürlerle sınırlandırılmıştır. Kıvrık dal ve yapraklarla birer atlamalı içe ve dışa dönük olarak düzenlenmiş palmet motifleri ile bordür oluşturul- 10.3.1 Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’un Baş Şahidesi Kale Altı Mezarlığı’nın kuzeydoğu üst tepe kesiminde yerinden sökülmüş vaziyette mezartaşı bulunmuştur. Yerinde korumasız olduğundan taş, Meydan Medresesine kaldırılmıştır. Üzerinde yer alan 3 satırlık kitabeden kime ait olduğu ve tarihi belirlenebilmektedir. Buna göre, Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’a ait şahide, 1195 h. (1781 m) tarihlidir. Ayrıca üzerinde “Amile Mahmud” şeklinde usta kitabesi mevcuttur. Serpantin taşından kaş kemer formundaki şahide, 0,75 m yüksekliğinde, 0.42 m genişliğinde ve 0.08 m kalınlığında ölçülere sahiptir. Süsleme ve yazılar ön yüzünde toplanmış olup, alçak kabartma tekniğinde yapılmıştır. Taşın tamamını dört yönden çevreleyen bordür, sıralı “çene” motifleriyle oluşturulmuştur. İçerisi iki bölüm halinde düzenlenmiş olup, altta üç satır yazı, üzerindeki alanlıkta ise çiçek motiflerinden oluşan bitkisel bir bezeme yer almaktadır. Üst kısımlarındaki diş sıralarıyla birbirinden ayrılmış yazılar, birer kartuş içerisine alınmış ve celi sülüs hatla yazılmıştır. Alınlıkta yazıların hemen üzerine bir sıra halinde beş tepelik işlenmiştir. İkinci ve dördüncü tepeliğin içerisinde “Amile Mahmut” şeklinde usta adı yer almaktadır. Birinci ve beşinci tepeliklerin üzerine Hasan Bey’in baş şahidesi 264 HAKKARİ muştur. Düz ince bir şeritle de üst ve yanlardan sınırlandırılmış orta kısım, alt ve üstten beş dilimli kemer şeklinde sonlanan kitabe ile doldurulmuştur. Kemer yanlarda ikişer düğüm yaparak çift kontürlü çizgi ile meydana getirilmiştir. Alt ve üst köşeliklerini düğüm motifleri ile değerlendirilmiştir. Bunun içerisine altı satır halinde yazılar yerleştirilmiştir. Yazılar celi sülüs hatla gerçekleştirilmiş ve mezarın sahibine ilişkin (kime ait olduğu ve ölüm tarihi) bilgiler içermektedir. Alınlık içten ve dıştan iki çizgi içerisine alınmış bir bordürle üç yandan sınırlandırılmıştır. Bordür gövdedekinin aynı süslemeleri ihtiva etmektedir. Kaş kemer formundaki alınlığın içerisi simetrik olarak yüzeyi dolduran kıvrık dal ve palmet motiflerinden meydana gelmiştir. Yolun kenarında tek başına duran şahide, yerinde korunmaktadır. Hasan kızı Ayşe’nin baş şahidesi 10.3.3. Hasan Kızı Ayşe’nin Baş Şahidesi Kale Altı Mezarlığında, mezarlığın güney doğu kesiminde bulunan şahide, yerinden sökülmüş vaziyettedir. Bu nedenle Meydan Medresesine kaldırılarak koruma altına alınmıştır. Şahidenin üzerinde bulunan kitabeden Hasan kızı Aişe’ye ait olduğu anlaşılmakta- dır. Aynı zamanda Aişe’nin Hasan oğlu Ahmed’in eşi olduğu belirlenebilmektedir. Vefat tarihi ise, 1211 h. (1797 m)’dir. Serpantin taşından kaş kemer formunda olup, 0.60 m yüksekliğinde, 0.29 m genişliğinde ve 0.06 m kalınlığında tutulmuştur. Şahidenin alt kısmında, üç satır halinde yazılara, alınlıkta ise bitkisel alçak kabartma olarak süslemelere yer verilmiştir. Düz ince şeritlerle dikdörtgen yüzeyler içerisine üç satır halinde celi sülüs hatla yazılar yazılmıştır. Üst alınlığı dolduran bitkisel süsleme ise, yüzeye simetrik olarak dağılan ve ortadaki bir palmetten gelişen rumilerle meydana getirilmiştir. Yerinden sökülmüş, alt sol kenarı dışında şahide sağlam olan şahide medresede koruma altındadır. 10.4. Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü Tarihi Mezarlığı Köy Yüksekova-Şemdinli karayolu üzerinde anayola 1 km uzaklıktadır. Burada köyün içerisinde kalan iki tane koç-koyun heykeli ile mezarlığında hazireler içinde tarihi mezar taşları tespit edilmiştir. Mezarlık köyün kuzeydoğusunda bir tepe üzerindedir. Hemen hemen tepenin en üst seviyesindeki düzlük kesimde mezarlar yoğunlaşmıştır. Buradan üç tane etrafı duvarlarla çevrili hazire bulunmaktır. I. Hazire: İçerisinde Hacı Hüseyin Şeyh Habibi ve Mevlana Şeyh Halife’nin mezarları vardır. Etrafı sonradan dikdörtgen duvarlarla çevrilerek bir türbeye dönüştürülmüştür. Üzeri açıktır. Güney doğuda basit düz açıklıklı bir giriş kapısı vardır. Mezarların bulunduğu kısım iki sıra kırma taş örgülü duvarla çevrelenmiştir. Her iki mezarında baş ve ayak şahideleri vardır. Baş şahidelerinin içe bakan kısımlarında tarihleri ve kim olduğunu açıklayan yazılar mevcuttur. Halife Hacı Hüseyin Şeyh Habibi’ye ait olan mezarda H.1271 (M.1855), Mevlana Şeyh Halife’ye ait olan mezarda H. 1260 (M.1844) tarihi yazılıdır. Şahidelerin dikdörtgen prizmal gövdeleri ve dairesel dilimli başlıkları mevcuttur. Kumtaşından yapılmışlardır. II. Hazire: Kuzey-güney yönde dikdörtgen, iki sıra kırma taşlarla harçsız olarak örülmüş yarım metre yüksekliğinde bir duvarla çevrilidir. Girişi doğu tarafındadır. İçerisinde üç adet mezar bulunmaktadır. Mezarların baş ve ayak uçları şahidelidir. Soldan birinci mezar baş ve ayakucunda şahideli olup, bunlar dikdörtgen gövde ve beşgen başlıktan oluşmaktadır. Baş şahidesinin içe bakan yüzünde tarihi ve kim olduğunu açıklayan yazılar bulunmaktadır. H.1330 (M.1912) tarihi vardır. Beşgen başlığı ay-yıldız motifi ile süslenmiştir. Kumtaşından yapılmıştır. HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI I. Hazire 265 Koç Heykeli Koç Heykeli: Köy halkından Hurşit Öner’in evinin önünde yer almaktadır. Buraya nereden getirildiği bilinmemektedir. Hangi döneme ait olduğu ve kimin yaptırdığına dair üzerinde herhangi bir yazı yoktur. Orijinal şeklini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Baş kısmı spiral kıvrımlarla hareketlendirilmiştir. Heykelin ön yüzünde at üzerinde ayakta duran ve kollarını iki yana açmış basit bir insan figürü stilize edilmiştir. Yan tarafına da hançer motifi yapılmıştır. Arka yüzüne kılıç motifi işlenmiştir. Arkasında hafif taşıntılı yuvarlak kuyruğu vardır. Kumtaşından yapılmıştır. II. Hazire Koyun Heykeli: Köy halkından Hurşit Öner’in evinin önünde bulunmaktadır. Diğeri gibi nereden getirildiği belli değildir. Üzerinde hangi döneme ait olduğunu bildiren bir yazı bulunmamaktadır. Orijinal şeklini koruyarak günümüze gelmiştir. Baş kısmı spiral kıvrımlarla hareketlendirilmiştir. Ön yüzünde kısmen tahrip olmuş at üzerinde insan figürü vardır. İnsan figürü ayakta ve kollarını iki yana açmış şekilde stilize edilmiştir. Arka yüzüne hançer ve kılıç motifleri işlenmiştir. Arkasında yuvarlak hafif taşıntılı ile belirginleştirilmiş kuyruğu vardır. Kumtaşından yapılmıştır. III. Hazire İkinci ve üçüncü mezarlar da şahidelidir. Dikdörtgen gövde ve dairesel başlıkları vardır. Baş ve ayak şahidelerinde arkaik karakterde yazılar mevcuttur. Kumtaşından yapılmışlardır. III. Hazire: Tarihi nitelikte bir tane mezar bulunmaktadır. Baş şahidesinde H.1330 (M.1912) tarihi yazılıdır. Baş ve ayak şahidesi dikdörtgen gövdeli ve dairesel başlıklıdır. Başlıklar ay-yıldız motifi ile hareketlendirilmiştir. Koyun Heykeli 266 HAKKARİ 10.5. Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası Tarihi Mezarlığı Köyün doğusunda kalan mezarlık daha sonra ortasından açılan yol ile iki kesime ayrılmıştır. Her iki tarafta çoğunluğu yerinden sökülmüş ve etrafa dağılmış mezar taşları bulunmaktadır. Yolun Alt Kesimindeki Mezar Taşları I Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır. Şahide dikdörtgen gövde ve dairesel başlıktan oluşmaktadır. Yüksekliği 1.75 m, genişliği 0.25 m ve kalınlığı 0.12 m dir. Baş kısmı 0.34 m. dir. Başlık ikinci bir başlıkla taçlandırılmıştır. Başlığın hemen altında gövde yüzeyinde sağda tüfek, solda iki ucu sivriltilmiş kesici bir alet işlenmiştir. Alt kısmında dağ keçisi figürü stilize edilmiştir. Figürler kabartma şeklinde I nolu mezar taşı II nolu mezar taşı yapılmışlardır. Arka yüzü boş bırakılmıştır. Kum taşından yapılmıştır. II Nolu Mezar Taşı: Bulunduğu yerden toprak üzerine çıkarılmıştır. Alt kısmı kırılmıştır. Yüksekliği 1.28 m, genişliği 0.23 m ve kalınlığı 0.11 m’dir. Ön yüzünde başlığın altında kılıç figürü kabartma şeklinde yapılmıştır. Başlığı yuvarlak şekildedir. 0.32 m. boyundadır. 0.15 m’lik bir tepeliği vardır. Taşın arka yüzünde gövdenin ortasına yakın yerde dairesel kabartma rozet vardır. Kum taşından yapılmıştır. III Nolu Mezar Taşı: Yarıya kadar toprağa gömülüdür. Yüksekliği 0.76 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı ise 0.09 m’dir. Başlık kısmı 0.26 m boyundadır. Başlık ikinci bir tepelikle taçlandırılmıştır. Ön yüzünde iki tane kabartma kılıç figürü vardır. Arka yüzünde dairesel bir kurs, tüfek ve küçük dairesel rozet vardır. Kumtaşından yapılmıştır. III nolu mezar taşı HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI Yolun Üst Kesimindeki Mezar Taşları I Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır. Alt kısmı kırılmıştır. Yüksekliği 0.90 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı 0.07 m’dir. Başlık kısmı 0.20m boyunda ve yuvarlaktır. Boyun kısmı 0.08 m’dir. Ön yüzünde boyun kısmından başlayan ve tamamlanmamış bir kılıç motifi vardır. Kumtaşından yapılmıştır. II Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerinde bulunmaktadır. Yüksekliği 1.30 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı 0.11 m’dir. Başlık kısmı 0.25 m’dir. Başlığın hemen altından başlayan küçük bir kama ve hafif kavisli kabzalı bir kılıç motifi kabartma olarak yapılmıştır. Dairesel başlığın tepesinde küçük bir çıkıntısı vardır. Kum taşından yapılmıştır. III Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır. Yüksekliği 1.18 m, genişliği 0.28 m, kalınlığı 0.09 I nolu mezar taşı II nolu mezar taşı 267 m.’dir. Başlık kısmı 0.22 x 0.28 m. ölçülerindedir. Boyun kısmı ise 0.06 m.’dir. Çıkıntılı küçük bir tepeliği vardır. Ön yüzünde kama, mızrak ve dağ keçisi kabartma olarak işlenmiştir. Malzemesi kum taşıdır. IV Nolu Mezar Taşı: Yarıya kadar toprağa gömülüdür. Yüksekliği 0.78 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı 0.10 m’dir. Başlık kısmı 0.20 x 0.24 m. ölçülerinde ve 0.10 m’lik bir boyun kısmı ile gövdeden ayrılmaktadır. Başlık kısmında küçük bir tepeliği vardır. Gövde kısmında ise kabartma şeklinde kılıç motifi işlenmiştir. Kum taşı malzemesinden yapılmıştır. V Nolu Mezar Taşı: Yerinden çıkarılmış olan mezar taşı, yerde boylu boyunca uzanmaktadır. Yüksekliği 0.55 m, genişliği 0.22 m, kalınlığı 0.10 m’dir. Başlık kısmı 0.22 x 0.2 ölçülerinde olup, üzerinde çıkıntılı bir tepeliği vardır. Ön yüzünde kabartma şeklinde at figürü işlenmiştir. Kum taşından yapılmıştır. IV nolu mezar taşı 268 HAKKARİ 10.6. Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü Tarihi Mezarlığı Mezarlık, Şemdinli-Yüksekova karayolunun üzerinde bulanan köyün batısında yer almaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan anayola kadar inen bir sırt üzerindedir. Etrafı tel örgülerle çevrili olup, tarihi mezarlar mezarlığın ortasına yakın bir yerindedir. Bazıları kırık ve yeriden sökülmüş, bazıları da yerinde dikili vaziyette altı adet mezar taşı tespit edilmiştir. I Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Yuvarlak kemer formundadır. Yüksekliği 0.88 m, genişliği 0.32m, kalınlığı0.08 m.’dir. Üzerine tüfek ve asa motifleri kabartma olarak işlenmiştir. Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır. II Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Sivri kemer formundadır. Yüksekliği 0.65 m, genişliği 0.40 m, kalınlığı 0.08 m.’dir. Üzerine iki tane tüfek motifi ile asa motifi işlenmiştir. Asanın alt kısmına basit şekilde bir hayvan stilize edilmiştir. I nolu mezar taşı IV nolu mezar taşı II nolu mezar taşı III Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Sivri kemerlidir. Yüksekliği 0.70 m, genişliği 0.28 m, kalınlığı 0.07 m.’dir. Orta kısmından kırılmıştır. Üzerinde kabartma yaba, dirgen ve tam olarak belirlenemeyen bir silah vardır. Ayrıca dairesel bir kabartı ve ortasında çubuk motifi işlenmiştir. Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır. IV Nolu Mezar Taşı: Sivri kemer formunda ve toprağa dikilidir. İnce bir olukla hareketlilik verilmiştir. Yüksekliği 0.56 m, genişliği 0.30 m, kalınlığı 0.08 m.’dir. Üzerinde topuzlu bir anahtar motifi vardır. Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır. V Nolu Mezar Taşı: Yerinden sökülmüş ve alt kısmı kırılmıştır. Gövde kısmı kırık iki parçadan oluşur. Sivri kemer formu verilmiştir. Yüksekliği 0.45 m, genişliği 0.35 m, kalınlığı 0.07 m.’dir. Üzerinde taşın en üst kısmında kare bir süsleme iki yanında iki kılıç ve taş kırıldığından dolayı belirlenemeyen bir motif daha işlenmiştir. Süslemeleri kabartma şeklinde olup yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır. III nolu mezar taşı V nolu mezar taşı HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER 269 HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER 270 HAKKARİ HAKKARİ’DE YETİŞEN MİR, ALİM VE ŞAİRLER Halit YALÇIN GİRİŞ Hakkari’nin tarihi kökenlerini incelemeye çalıştığımızda çok kadim ve tarihi bir derinliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Hakkari’nin birçok yerinde halen varlığını devam ettiren ve halk arasında dev evleri diye tabir edilen Dirhe’ler, sarp kayalık ve dağlarda kurulmuş kaleler ve vadi boylarındaki eski kalıntılar bize Hakkari’nin çok eski zamanlardan bu yana bir yaşam alanı olduğunu göstermektedir. Özellikle tarihleri ve yaşayanları konusunda hiçbir bilgi sahibi olmadığımız yüzlerce Dirhe ve onlarca kale, insanı bu konuda cezp ediyor. Mawersisê Kale, Bêgirê Kale, Bayê Kale, Tişi Kale, Bêşokê Kale, Çelê Kale vb. kaleler uzun yıllardan beri buralarda bir hükümranlık alanı olduğunu göstermektedir. Özellikle İslam’ın ortaya çıkışından ve İslam tarihçilerinin bölge hakkında bilgi vermelerinden sonra nispeten buralar hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Tarihçi Vakıdi Futuhu’ş- Şam isimli eserinde Hakkari coğrafyasını tanımlarken Musul’un hemen arkasından başlayıp bir yanı şimdiki Cizre’ye ulaşmak üzere Van Gölü’ne kadar olan bölgenin Hakkari olarak adlandırıldığını ve orada yaşayan Kürtlere de Hakkari Kürtleri denildiğini aktarmaktadır. Miladi 639 tarihinde İyaz b. Ganem komutasındaki Müslüman Araplar Musul’u fethettiklerinde kuzeydeki Zaferan kalesinde (Şimdiki Zaho yakınlarında) hüküm süren Hakkari emiri Salıh Zaferan el- Melik’ul- Hekariye ile karşılaşmışlardır. Müslümanlar ile görüştükten sonra Müslüman olan emir sülh yolu ile Müslümanlara tabi olmuştur. İslam dinini yaymak için alim insanlar talep etmiş ve İyaz b. Ganem bunu olumlu karşılayarak kendilerine bazı din bilginleri göndererek Bizans yönetimindeki Cizre, Nusaybin hattına yönelmiştir. Yaklaşık 1300 yılından bu yana kurulmuş olan Hakkari beyliği hükümeti ve civarına yerleştiği küçük kalelerdeki temsilcileri ile bölgede ciddi bir kentleşme varlığını görmekteyiz. Bu kentlerin medreselerinde yüzlerce ulema, askeri kışlalarında yüzlerce büyük savaşçı komutan, toplumun düzenini sağlamak için yüzlerce Kadı, yönetici ve siyaset adamı yetişmiştir. Elbette ki bu divanhanelerde yüzlerce Dengbêj, Vakanıvis, Şair ve edebiyatçı da yetişmiştir. Özellikle sözlü kültürün yaygın olmasıyla ve denbêjliğin tarihsel mirasının kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla yüzlerce halk hikayesi, destan, binlerce stran Hakkari halkı arasında yaşaya gelmektedir. Bunlar arasında destana Memê Alan, Zembilfıroş, Sıti û Ferx, Ferhad û Şırin, Leyl û Mecnûn, Şêxê Senaniyan, bersisê Abıd, Mem û Zin, Feyrûşah, Kela Dımdım, Sinemxan, Momınê vb. destanlar bölgede hala coşkuyla söylenmektedir. Ve tabi ki bu halk destanlarını yazıya döken; Osmanlı, Fars ve Arap divan edebiyatlarından etkilenmiş onlarce büyük şair bu bölgeden çıkmıştır. Bunlar arasında özellikle Abdussamed Babek, Eli Heriri, Fakihi Teyran, Ahmedi Hani, Melayê Bateyi, Şevki, Şerefhanê Çölemerik, Pertev Bey Hekari sayılabilir. Hakkari’nin sözlü ve yazılı edebiyatının ve edebiyatçılarının bölgedeki etkisini görebilmek için Prof. Dr. Qanadê Kurdo’nun Kürt Edebiyatı Tarihi adlı değerli eserine bakmakta fayda vardır. Çünkü Prof. Kurdo bu kitabında Kurmanci lehçesi ile yazan yirmi şairden sekizinin Hakkarili geri kalanının da bütün Kürt bölgesinden olduğunu belirtmektedir. Bu da bize Hakkari’nin ne kadar önemli bir tarihsel mirasa sahip olduğunu göstermektedir. Hakkari Valiliğinin 2010 Hakkari yıllığı için tarihin derinliklerine dalıp tarihe iz bırakmış Hakkarili insanları seçmeye çalışırken binlerce isimle karşılaşılmıştır. Ancak ne yazık ki bölge tarihi ile ilgili yazılmış kitapların çoğunda adı geçen Hakkari insanları ile ilgili derli toplu bir bilgi yoktu. Fakat biz hakkında en azından ölüm tarihi belli olan, ne iş yaptığı tarihsel kaynaklarda belirtilen tarihi kişilikler alınmıştır. Özellikle tarihsel kişilikleri mutlaka bir kaynağa dayandırdık. Bu kaynakları da her şahsın hayat hikayesinin altına eklenmiştir. Hakkari bölgesinin dili Kürtçe olduğundan, Kürtçe şiirleri Türkçe’ye çevirdik. Sonuç olarak Hakkâri’nin tarihe iz bırakmış ulema, şairler, beyler ve bunların dışındaki diğer şahsiyetlerinin kısa özgeçmişlerini kaynaklarımızda olduğu şekliyle aktardık. Çağdaş sanat, siyaset, edebiyat ve eşrafının da özgeçmişlerini ya kendilerinden veya ailelerinden alarak buraya ekledik. Bu çalışmamızda engin bilgisi ile katkıda bulunan arkadaşım Yaşar Kaplan’a ve sonsuz çalışma azmi ve gayreti ile bana her zaman destek veren İhsan Akın’a teşekkür ederim. Bu tür çalışmaların kurumsallaşmasına sebep olan ve Hakkarimizin tarihsel mirasına sahip çıkan Hakkarimizin son yıllardaki imajının değiştirilmesine büyük katkısı olan sevgili valimiz Sayın Muammer Türker’e teşekkürü bir borç biliriz. Ayrıca bize bu çalışmayı yapmak için bilgi veren, katkı sunan ve emeği geçen herkese de teşekkür ederiz. 272 HAKKARİ 1- HAKKARİ MİRLERİ Melik İmadüddin: Abbâsî hânedânına mensup Hakkâri Beyleri’nden Hakkâri’ye ilk olarak yerleşip, burayı merkez yapan Melik İmâdüddin’dir. Melik İmâdüddin idareyi tam manasıyla ele aldığında bölge üzerindeki İlhanlı baskıları da azalmaya başladı. Birkaç kez yapılan savaşlarda İlhanlı askeri yenilip kaçtı. Böylece beylik tam anlamıyla huzur dolu günlere kavuştu. Melik İmâdüddin günün üçte birini halkın işlerine, diğer ikisini de Hak Teâla’ya ibadetle geçirirdi. Evliyalar zümresine dâhil olduğu söylenir. Kardeşi Melik Halil ve diğer Kürt beyleri ve reisleri hep ona tabi olmuşlardı. Adalet ve ihsanı şöhret buldu. Kendisi ve evlatları için Hakkâri vilâyetini pâyitaht seçti. Bâd Kalesi’ni tamir ettirdi. İzzeddîn Mücellâ: Melik İmâdüddin ölünce, Kürtlerin reisleri ve beyleri toplanıp oğlu İzzeddîn Mücellâ’ya bîat ettiler. Melik İzzeddîn Mücellâ II, âlim, fazıl ve âdil bir zât olup hayır ve hasenatıyla meşhur olmuştur. 716/1315 tarihli yöre ile ilgili bir vakfiyedeki kayda göre bu tarihte Van Beyi’nin İzzeddîn Şîr bin İmâdüddin olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu tarihte İzzeddîn Mücellâ II (Emîr İzzeddîn Şîr ibni İmâdüddin Melik Esed) yörede Vestan (Gevaş)’ı ve Van’ı da içerisine alan geniş bir toprak parçasına hâkim olduğu bilinmektedir. Ayrıca Gevaş ilçesindeki Halime Hatun kümbetinin kitabesinden İmâdüddin bin İzzedîn’in bu bölgeye hâkim olduğunu anlamaktayız. 736/1336 tarihini taşıyan bu eser Doğu Anadolu’nun en görkemli kümbetlerinden birisi olup, aynı zamanda Van Beylerinin de yöredeki hâkimiyetlerinin en belirgin bir simgesi niteliği taşımaktadır. Musa Mütevekkil Alellâh: Hakkâri beyliğinin inkırazından sonra, beyliği tekrar canlandırandır. Musa Mütevekkil Yavuz Sultan Selim’den, daha önceden cedlerine ait olan Kürdistân vilâyetlerindeki beylik emâretinin kendisine verilmesini istedi. Bu isteği Yavuz Sultan Selim Hân tarafından kabul görerek, bu vilâyetler “Fermân-ı âlî” ile ismine verildi. Akabinde çoluk-çocuğuyla beraber ecdâdlarının memleketine gitti. Bâd Kalesi altında bir mescit yaptı ve burada vefat etti. Melik İbrahim Hân Bey: Melik İbrahim Hân Bey, babasının vefatında Kürtlerin tahtına oturdu. Babasının binasını tamamladı. Tahtını Vestan’a (Gevaş) nakil eyledi. Babasından hiçbir surette aşağı değil idi. Adalet ve ihsanı ile bütün Kürt emîrlerini kendine âmâde etti. Zamanı emniyet ve rahatlık içinde idi. Muhaliflerini siyaset kılıcı ile terbiye ve tecziye ederdi. Melik İbrahim Hân Bey, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferine çıkmadan önce, Bitlis Emîri Şeref ve bölgedeki diğer emîrlerle beraber az zamanda büyük bir Kürt ordusu hazırlayıp, Osmanlı padişâhı Sultan Süleyman Hân’ın fermânını yerine getirdi. Osmanlı ordusu gelmeden bütün Azerbaycan’ı feth etti. Osmanlı ordusu gelince bu mühim vilâyetin fethedilmiş olduğunu gördüler. Rağbet ve hürmeti daha ziyâde arttı. Herkes ona tâbi oldu. Sultanın hususi ihsânına nâil oldu. Padişâha mahsus kılıç verildiği gibi para basmasına fermân sadır oldu. Yanındaki reislere de hususi ve müzeyyen elbiseler verilip, taltif edildiler. Büyük bir sevinçle tahtına döndü. Pâyitahtını Çölemerik kasabasına nakletti. Aynı sene içerisinde babasının kalesini tamamladı. Her ilimde kemâl sahibi, iyilikte emsâlsiz bir zât olup “sâhib-i sikke” olarak meşhur oldu. İbrahim Hân Bey, âlimler ve dervişlerin sohbetini sever, onlara hürmet eder, ilimlerinden istifade ederdi. Satvetli bir padişâh ve derviş sıfatlı bir zât-ı mübârek olup, kerâmetleri görülmüştür. Van’ın Bahçesaray (Mûkûs) ilçesindeki Doğanyayla (Arvâs) köyünün kurulmasına da bu vesile olmuştur. Seyyid Abdülkadir-i Geylâni hazretlerinin evlâdından gelen ve Hülâgû’nun Bağdat’ı istilası sırasında Musul’a, oradan da Anadolu’ya hicret etmiş Seyyid Kâsım Bağdadî’nin torunlarından Seyyid (III.) Kâsım hazretlerinin oğlu Muhammed Kutub ile birlikte yüzyıllar boyu sürecek olan Arvâs Medresesi’nin temellerini atmışlardır. Melik İzzeddîn Şîr Bey: İzzeddîn Şîr Bey tahta oturduktan kısa bir zaman sonra vefât etti. Vefâtından önce Gevaş’ta Heşt Mahallesi’nde eski ve yeni taştan yapılmış bir câmi yaptırdı. “İzzeddîn Şîr Bey” denilen İzzeddîn Şîr Bey Câmii’nin on beş göz de medresesi bulunmaktadır. Melik Esed Bey: Melik Esed Bey, genç yaşta olup ismi ile mutabık olarak şecaâtta bir arslan idi. Kürtlerden bir cemaâtle Halîfe-i Müslimîni ziyâreti çin İstanbul’a gitti. Buradan Sultan Süleyman Hân’ın fermân-ı âlisiyle kâfirlerle gazaya gitti. Savaşta gösterdiği kahramanlıkla padişâhın takdirini kazandı. Öyle ki, Kanûnî Sultan Süleyman’ın yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, kendisine ziyadesiyle hürmet eyledi ve “oğlum” diye hitab etti. Çok ikrâm görerek tahtına döndü. Ancak dönüş yolunda rahatsızlanmıştı ve rahatsızlığı ilerleyerek kısa bir zaman sonra vefât etti. Bugün Hakkâri’de Melik Esed adına câmi ve mezarlık bulunmaktadır. Melik Esed Mezarlığı, Biçer Mahallesi’nde ve civarında on yedi tanesi dikili, diğerleri etrafa dağılmış yirmi beş adet mezar taşı tespit edilmiştir. Bu mezar taşları kitabeli, bitkisel ve geometrik süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Melik Esed adına olmasına rağmen mezar taşları kitabele- HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER rinde Melik Esed’in mezartaşına rastlanılmamıştır. Muhtemelen tahrip edilen mezar taşlarından birisi ona aittir. Zeynel Bey: Zâhid Bey’in vefâtında oğlu Melik Muhammed Bey, Emîrü’l-Ümerâ oldu. Bu da genç yaşta ölünce oğlu Zeynel Bey ecdâdının makamını eline aldı.Zeynel Bey, hüküm ve adalette herkesi geçti. Ömrü vakıflar ve câmiler yapmak gibi hayratla geçti. Yaptırdığı Zeynel Bey Medresesi, Hakkâri’deki en önemli mimârî yapılardandır. 16. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan medrese bugün büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Vezir-i a’zam ve Serdâr-ı Ekrem Özdemiroğlu Osman Paşa, Tebriz seferinde 993/1585 Zeynel Bey’i ordu emrine alarak Tebriz ve havâlisinin yağma ve tahribine, asâyişin ihlâline memur ederek önden göndermiştir. Merend’de yapılan savaşta Zeynel Bey ve mâiyetinden bazı ağalar şehid olmuşlardı. Bu yüzden Merend’in ileri gelenleri Zeynel Bey’in naşını oraya gömmüşlerdir. Tebriz’in zaptından sonra naaş, Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medrese avlusuna gömülmüştür. El-Munimullah İbrahim Hân Bey: Hakkâri BeylerindenMelik Muhammed Hân, mertebesi yüksek, diyânet sahibi, âdil ve ibadetle meşgul bir zât olup, bütün ahlâk-ı hâmidesinde emsâli yok idi. Hâl ehlini ve ilim sahiplerini severdi. Her suretle yüksek olduğundan “Alâi” mahlasıyla şöhret buldu. Bütün ömrü ve emâreti zamanında ahâli kemâl üzere rahatta idi. Kendisinden harikulâde çok kerâmetler görüldü. Vefâtında yerine oğlu El-Munimullah İbrahim Hân Bey geçti. İbrahim Hân Genç yaşında olmasına rağmen her işte babasını geçti. Nimet ve ihsânı herkese yetişiyordu. Yaşının gençliğinden fırsat bulan İran Hânları fırsatı ganimet bilip, eski düşmanlıklarını canlandırarak Hakkâri’ye saldırdılar. Zulüm ve vahşeti artırıp bu hânedâna sâdık olanların yerlerini harap ediyor, yıkıyorlardı. Tüm bu yapılanlar Hevder Hâkimi Şîr Bey tarafından İbrahim Hân Bey’e bildirilince, iki taraf da büyük bir ordu toplayıp, kendisi de askerin kumandasını eline alıp, derhal İran ordusuna karşı yürüdü. İranlılar, Tebriz’den Merağ’a, Hoy ve Urmi ve sâir yerlere toplanıp iki üç misli askerle hududa geldiler. Hakkâri yakınında olan Berâdost mahallinde karşılaştılar. İranlıların çokluğunu gören bir kısım asker cesaretsizlikten Tuşgân’dan geri döndü. Burada mukâtele ve muhârebe başladı. İbrahim Hân Bey bu sırada on sekiz yaşında idi. Bir siyah ata binmiş, askerin en önünde Rafizîlere kılıç sallıyordu. Üç gün çetin mücadeleler olup, dördüncü gün Kızılbaşlar bozguna uğrayıp kaçtılar. Somâye Emîri Ali Bey, Kızılbaşların reisini, yetmiş Kızılbaş beyi ile İbrahim Hân Bey’in huzuruna getirdi. Hakkâri yiğitleri Enzel ve Emîr Somâ Kalesi’ni 273 ve diğer fesat ocaklarını yağma ettiler. Bu muzafferiyet etrafa yayılınca her taraftan iltica edenler ve adalete kavuşanlar çoğaldı. İbrahim Hân Bey’in asker sayısı on iki bini geçti. Bu muharebede Maktul Ali Bey’in affa mazhar olmuş oğlu Tatar Bey, öyle kahramanlıklar gösterdi ki, babasının hıyanetini unutturdu. İbrahim Hân Bey merhamet ve kerem buyurup kendisini babasının yerine nasp etti. İran’ın eline geçen Enzel, Somâye, Berâdost, Mîrgur, Terguvâr ve Deşt havâlileriki buralar Hakkâri mülhekâtıdırlar hepsi geri alındı. Ayrıca Kızılbaşların arkasından gidilerek Urmi, Selmâs, Hoy, Tabe ve Tâsu ele geçirildi. Hadden aşırı mal ve ganimetler alındı. Şâh tarafından elçiler ve sefir gelip görülmemiş hediyeler ve elbiseler ile Tâsu’da huzura geldiler. Eğer bu elçiler gelmeseydi, Kürt dilâverleri İbrahim Hân Bey’in gayret ve şecaâti ile Tebriz’e kadar gidecekti. Şâhın elçileri işi sulh ile hâl etmeyi istirham ettiler. Hakkâri Emîrleri ve büyükleri ile müşavere ederek, reyleriyle memurların istirhamını kabul etti. Hakkâri ile İran hududunun düzenlenmesi için Şâh’tan fermân istedi. Saldız hududundan Urumiye Gölü’ne kadar ve Urumiye Gölü’nden sahrasına kadar ve buradan Marzivend Tepesi’ne kadar Kedunhân’dan göle kadar, buradan da Selmâs kesiktaşına kadar ve eski hudut gerisine, Hoy ve Kütul ilerisindeki Mahmudiyan hududuna kadar kat’ ettiler. Meftur olan ahâlinin zarar ve ziyanını temin ettiler. Melik Munimulah İbrahim Hân’ın arzu ve emirleri fermân olarak o zamanın meşhur hattâtı ve beyliğin yazıcısı olan Mirzaoğlu Yazıcı’nın hattıyla yazılıp, mezkûr sulhnâme Şâh’ın huzuruna gönderilip tasdik olundu ve geri getirildi. Bu savaştan sonra büyük ganimetlerle beraber payitahta gelindi. Yolda İnzel mahallinde Hevder Emîrine ihsân verildi. Ayrıca Somay Emîrine Çehrik’i de ilâve ettiler. Mufâreket edip Berâdost havâlisine geçince Deşt-i Mirgüvâr Emîrlerine arkadaşlarıyla birlikte icâzet verip Dûl nâhiyesini de Mirgüvâr Emîrlerine ilâve eyledi. Lüzumlu nasihatlerde bulunarak, Berâdost Emîrini bırakıp Güvâr nahiyesine gitti. Bu ferah sahrada üç gün kalıp Şemzdiyân Emîri ve Dîrî Aşiret ağası ve dostuna ruhsat ve icâzet verdi. Ertesi gün taht-ı âlisine vâsıl oldu. Aşiretler ve emîrler çok ganimetler alarak sevinç ile yerlerine dağıldılar. Mükûs Emîri, Vestan Emîri, Hizan Ağası, Hakkâri Beyi ve diğer uzak mevkilerden burada bulunanlar bir hafta nüvvâb-ı âli’nin misafiri kaldılar. Ve her gün mübârek nasihatleriyle şereflendiler. Sekizinci gün elbiseler ve çok hediyeler ile yerlerine gittiler. Bu seferdeki umumi nimet ve ihsânlar ziyâdesiyle fazla oldu. Bu mazafferiyetten sonra, etraftaki bütün beyler birer birer büyük hediyelerle İbrâhim Hân Bey’in huzuruna geliyorlardı. Mahmudiyân arazisi birkaç defa Hakkâri Beyliği hudutları içerisine girdi. Herkes El- 274 HAKKARİ Munimullah İbrahim Hân Bey’e sadakatini bildirerek itaat etti. Ahâli kemâl-i emniyet ve istirahatla işleriyle meşgul oldular, asker istirahat ve eğlence ile vakit geçiriyordu. Çadırlı olan göçebe aşiretler yaz mevsiminde Gevâr (Yüksekova) ve Şemdinân dağlarına, kışın Behdinân vilâyetine gidip geliyorlardı. Beylik huzur ve mutlu günler yaşarken, bazı fesatçılar Gevâr ve Şemdinân ahâlisinden bazılarının haklarına tecavüz ettiler. İbrahim Hân Bey imdada koşup iki gün içinde bu seviyesizlerin hepsini oralardan çıkardı ve mallarını ahâliye dağıttı. Bu kötülüğü yapanlar, İbrahim Hân Bey’in darbesini yiyince Behdinân paşasına sığındılar. Hakkâri ahâlisinden gidip gelenlere taarruz etmeye başladılar. Paşa bunların Hakkâri’ye gitmelerini emretti. İbrahim Hân Bey bunların Hakkâri’ye hareketlerini haber alınca, bir miktar asker gönderdi ve bu gönderilen asker onları mağlup etti. Behdinân arazisinin bir kısmı bu vesileyle Hakkâri Beyliğine ilâve edildi.İbrahim Hân Bey’in Tiyâr, Tuhbiyân ve Çilyân aşiretleriyle beraber gönderdiği asker İmâdiye yoluyla aşağı indi. Onlar kaleye sığınıp, aman istediler. Nüvvâb-ı âlinin askeri kaleye kadar her yeri alıp rahat ve sevinç ile İmâdiye Kalesi önünde çadırlarını kurdular. Fermân-ı âli mucebince ridâ-yı mübârekini bir ipe astılar. Yedi sene kimse kaldırmaya cesaret edemedi. İbrahim Hân Bey’in gayret ve adaleti ile emniyet ve asayiş yedi sene hüküm sürdü. Sekizinci sene Behdinân (Bahâddinân) paşasıyla (beyi) nesebleri bir olduğu için aralarına sulh yerleşti. Rica üzerine ridâ-yı mübârekini kaldırıp eski hudutlar üzerine anlaşmaya karar verdiler. İbrahim Hân Bey’in, bugün Hakkâri’nin sembolü durumuna gelen en sağlam anıtsal yapısı Meydan Medresesi’ni yaptırdığı rivayet edilir. Meydan Medresesi, Hakkâri merkezinde Biçer Mahallesi’nde bulunmaktadır. Giriş kitabesi üzerindeki kitabesine göre medrese 1112/1700-1701 tarihinde yapılmıştır. Kapı üzerindeki iki satır halinde dört bölümden oluşan kitabenin büyük bir bölümünü Kur’ân-ı Kerim’den ayetler oluşturmaktadır. Bu nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o yıllarda Hakkâri Beyliği’nin başında bulunan İbrahim Hân Bey tarafından yaptırıldığı söylenebilir. Nurullah Bey: Mir Mustafa Bey (Pertev Bey)’in oğlu Abdullah Bey’in oğludur. Mustafa Nasri Han’ın oğlu Süleyman Bey ile aralarının açılmasından dolayı halk ikiye ayrıldı ve Nurullah Bey 1846’da Mir Bedirhan ve Mahmud Han ile beraber Osmanlı’ya karşı isyan etti. Nurullah Bey’in bağımsız yönetimi 1849 yılına kadar sürdü. 1848 yılında Hakkâri halkının Anadolu Ordusu’na katıldığı haberini alınca, hayatından endişe eden Nurullah Bey Gevâr’da İran hu- dudundaki Berdesur Kalesi’ne çekilmiş, daha sonra kendisi ile Osmanlılar arasında arabuluculuk yapan Nehri Şeyhi Seyyid Tâhâ’ya sığınmıştı. Seyyid Tâhâ ile Osmanlı Devleti’nin Kürdistân valisi Mahmud Esad Paşa arasındaki yapılan görüşmelerde, Nurullah Bey’in İran’dan geri dönüp, orduya sığınmak fikrinde olduğu belirtilmiştir. Daha sonra Nurullah Bey 1849’da Seyyid Tâhâ hazretleri tarafından Osmanlılar’a teslim edilmiştir. İsyan başarısız olunca 1849’da teslim oldu. Girit’e sürgün edildi, 1860 senesinde de orada vefat etti. Süleyman Bey: Nurullah Bey tutuklandıktan sonra O’nun yerine geçti. Ancak Hakkâri’de tutunamayınca bir süre Yüksekova’da kaldı. Daha sonra Seyyid Taha’nın yanına geçti. Nurullah Bey’in Osmanlı askerine teslim olmasından sonra, Süleyman Bey, diğer akrabasıyla beraber Osmanlı askerini karşıladı. Daha sonra Süleyman Bey Kuşendeşt’e geldi. Buraya geldiğinde yanında elli tane hizmetlisi kalmıştı. Bu hizmetliler Süleyman Bey’in artık güçsüz olduğuna kanaat getirerek kendi mayalarını da izhâr edip, bir gece eşya ve nevâleden her ne varsa çalarak kaçtılar. Yalnız bir tane hizmetlisiyle beraber kaldı. Mecburen Şemdinan’a geldi. Kuvve-i batınî’den istimdât eyledi. Kutbu’l-Hak Hazreti Seyyid Tâhâ’ya ilticâ eyledi. Süleyman Bey, Mürşid-i kâmil olan üstâdı Seyyid Tâhâ’nın nasihati ile teslim olmaya razı oldu. Bu esnada Gevâr (Yüksekova) askerle dolmuş idi. Cevap gönderip Şemdinân’a gittiler. Nurullah Bey’in İstanbul’a gönderilmesinden sonra ve Osmanlı askerinin Hakkâri Beyliği’ni zaptından sonra yapılacak bir şeyi olmadığını anlayan Süleyman Bey, daha sonra Başkale’ye Müşir Osman Paşa’nın yanına götürüldü. Orada muhakeme edildi. Süleyman Bey emâretini hep beyân edince, Osmanlı askeriyle beraber Erzurum’a götürüldü. Evleri ve bütün eşyaları yağma edildi. Ehl u ıyâlleri İstanbul’a gönderilmek üzere yola çıkarıldılar. Süleyman Bey de yolda Erzurum’da zehirlenerek vefât etti. 2. HAKKARİ ULEMASI Şeyhu’l-İslam Ali b. Ahmed b. Yusuf elHekari (409-486): Mutasavvuf ve Muhaddis. Amêdiye’nin güneyine düşen Dêrış köyünde, kendi medresesinde uzun süre talebe yetiştirdi. Hakkari bölgesinde ilk Rabıta merkezini açtı. Onun döneminde talebelerinden bazıları Hakkari’nin çeşitli bölgelerine dağılarak tedrisatta bulundular. Ali Dızeyi, Ebu’l-Kasım b. Davud (Marufan köyünde medfun) bazı öğrencileridir. Mezarı Dêrış köyündedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.99-102) HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Şeyh Adi b. Müsafir b. İsmail el-Hekari (467557): Zahid, Mutasavvuf. Bekaa’nın Beyti Far köyünde doğdu. Laleş köyünde bir zaviye açtı. Şeyh Abdulkadir Geylani ve İmam Gazzali gibi alimlerle arkadaşlığı olan Şeyh Adi Laleş, köyüne yerleştikten sonra irşad faaliyetlerine başladı ve etrafında Hakkari Kürtleri’nden geniş bir kitle oluşturdu. Kendisi Laleş’te medfundur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l- Ceman s.166-170) 275 Adi b. Sahr b. Sahr b. Müsafir b. İsmail elHekari (557- 625): Kürd Adi diye bilinir. Adevi tarikatını yaymak üzere çalışmalar yaptı. Laleş’te doğdu. Mekke-i Mükerreme yolundayken vefat etti. Ondan sonra yerine oğlu Hasan geçti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.308- 310) Beka Bölgesi’nin Beyti Far köyünde doğdu. Meşhur Şeyh Adi b. Müsafir’in yeğenidir. Mutasavvuftur. Laleş’te medfundur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.174-175) Şemsuddin Hasan b. Adi b. Sahr b. Sahr b. Müsafir el-Hekari (592- 644): Üstün zekası ve cezbeli hali ile meşhurdur. Laleş’te doğdu. Kısa süre içerisinde Adevi tarikatını geniş kitlelere yaydı. Artan nüfusundan çekinen Musul hakimi Bedreddin Lulu ile araları açıldı. Adevi tarikatının yezidiliğe dönüşmesinde önemli bir rol oynadı. Bedreddin Lulu tarafından Musul’da idam edildi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.242-247) Ebu’l-Berekat Sahr b. Sahr b. Müsafir elHekari (?- ?): Ziyauddin İsa b. Muhammed b. İsa el-Hekari (?- 585): Fakih. Selahaddin-i Eyyubi’nin imamı ve baş danışmanı idi. Selahaddin-i Eyyubi’nin sultan olmasında büyük etkisi oldu. Önemli bir fıkıh alimidir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski İqdu’l-Ceman, s.174-175) Muhammed b. Bahil b. Abdullah el- Hekari, (420- 520): Muhaddis ve Nahivci. İskenderiyye Medresesi’nde ders verdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l- Ceman s.180-181) Ebu’l- Hafs Necmeddin Ömer el- Hekari (568630): Ziyauddin İsa b. Muhammed b. İsa el-Hekari (?- 585)’nin kardeşidir. Kahire’de vefat etti. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s. 258) Şemsuddin Hasan b. Adi b. Sahr b. Sahr b. Müsafir el- Hekari (592- 644): Üstün zekası ve cezbeli hali ile meşhurdur. Laleş’te doğdu. Kısa süre içerisinde Adevi tarikatını geniş kitlelere yaydı. Artan nüfusundan çekinen Musul hakimi Bedreddin Lulu ile araları açıldı. Adevi tarikatının Yezidiliğe dönüşmesinde önemli bir rol oynadı. Bedreddin Lulu tarafından Musul’da idam edildi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s. 242-247) Ömer b. Hasan b. Adi el-Hekari (?-?): Hasan b. Adi’nin oğludur. Büyük bir şiir mecmuası vardı. Babasının değiştirdiği Adevi geleneğinin İslami çizgisini devam ettirdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s. 225) Kahire’de doğdu. Hadis toplamak amacıyla çeşitli seyahatler yaptı. Yemen ve Hind arasında seferdeyken vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.206-207) Şerefuddin Muhammed b. Hasan b. Adi b. Sahr el-Hekari (612- 655): Babasının öldürülmesinden sonra Musul’da doğdu. Daha sonra Laleş’e yerleşti. 652’de Bedreddin Lulu Laleş’i yerle bir edince Selçuklu sultanı İzzeddin Keykavus’un hizmetine girerek Moğollara karşı savaştı. Malatya’da Moğollar tarafından şehit edildi. Yerine oğlu Yusuf geçti. Yusuf Mısır’a yerleşerek Adevi tekkesini açtı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.346-347) İbrahim b. Osman b. Dırbas el-Marani elHekari (572- 622): İshak b. Abdurrahim b.Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b. Dırbas el-Marani el-Hekari, (?695): Hafız Zehebi kendisinden Hadis dersleri aldı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.221) Yusuf b. Muhammed b. Hasan b. Adi el-Hekari (?- 697): Babasının Moğollar tarafından şehit edilmesinden sonra Şam’a oradan da Mısır’a giderek bir Adevi tekkesi kurdu. Orada vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.389) 276 HAKKARİ İzzeddin b. Zeynuddin Yusuf b. Muhammed b. Hasan el-Adevi el-Hekari (?- 731): Yusuf b. Muhammed b. Hasan b. Adi elHekari’nin oğludur. Şam’a yerleşti. Orada büyük bir servet sahibi oldu. Kürtler etrafına toplanınca Sultan Nasır Kalavun tarafından hapse atıldı. Hapiste öldü. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.448-449) Baybars’ın ordu komutanlığını yaptı. Dımeşk’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.334). Hıdır b. Ebibekir b. Musa el-Mihrani el-Adevi el-Hekari (610- 676): Mukaşefe ehlidir. Melik Zahir kendisine büyük önem verirdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.255-257) Akre’de (Şimdiki Duhok’un ilçesi) doğdu. Fıkıh ve kelam ile meşgul oldu. Yakut el-Hamevi kendisinden bahsetmiştir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.362) Seyyidet bn. Musa b. Osman b. İsa b. Dırbas el- Marani el-Hekari (?- 695): Hadis ilmi ile meşgul oldu. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.275-276) Abdullah b. Hasan el-Hekari, (547- 652): Hadis dersleri verdi. 105 yaşında vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.296) Abdulmelik b. İsa b. Dırbas el-Hekari (516605): Musul’da doğdu. Selahaddin-i Eyyubi tarafından Mısır’a kadı olarak atandı. Dırbas ailesi birçok alim yetiştirmiş önemli bir ailedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.298) Osman b. İsa b. Dırbas el-Marani el-Hekari (532- 622): Abdulmelik b. İsa b. Dırbas’ın kardeşidir. Devrinin en önemli Fıkıh alimlerindendi. Emir Cemaleddin Hıştırin el-Hekari’nin Kahire’de kurduğu medresede ölünceye kadar ders verdi. Maranîler Hakkari aşiretlerinden olan Hezbanîlerin bir koludur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.307- 308) Devrinin önemli fakihlerindendir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.355) Muhammed b. Fadlun b. Ebibekr b. Hüseyn b. Muhammed el-Adewi el-Hekari (?-?): Yakup b. Muhammed b. Hasan b. İsa b. Dırbas el-Hezbani el-Hekari (563- 645): Amêdiye’de doğdu. Döneminin değerli alimlerinden biridir. Kahire’de vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.388) Yusuf b. Muhammed b. Yusuf el-Esri el-Hekari (12. yy): Müfessir İzzeddin Raseni’nin yanında yetişti. 669 yılında yazdığı bazı risaleler mevcuttur. Dêrış’teki medresede dersler verdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.390) İbrahim b. Davud b. Nasır el-Hekari, (640712): Haleb, Hama ve Dımeşk’te kıraat ve hadis üzerine ilim tahsil etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.394) Kudüs’te doğdu. Döneminin cesur komutanlarındandır. Hadis ilmiyle de meşgul oldu. Sultan Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Marani elHekari (?- 629): Önemli Şafii alimlerindendir. Erbil’de kadılık yaptı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.358) Ali b. İbrahim b. Hışnam el-Hemidi el-Hekari (?- 685): Hanefi mezhebinin önde gelen imamlarındandır. Haleb’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.310- 311) İsa b. Muhammed b. Ebi’l-Kasım b. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. Kamil el-Hekari (593- 669): Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b. Dırbas elMarani el-Hekari (576- 695): Fatıma bn. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (683- 758): Ünlü bir hadis alimidir. İbni Hacer kendisinden hadis dersleri aldı. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.308) İbrahim b. Ali b. İbrahim b. Hışnam el-Hemidi el-Hekari (629- 705): Hanefi alimlerindendir. Humus’ta kadılık yaptı. Daha sonra Ahlat’a yerleşti. Orada vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.394) HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Ahmed b. Ahmed b. Ahmed b. Hüseyn b. Musa b. Musık el-Hekari,(?- 763): Devrinin önemli muhaddislerindendir. İbni Hacer kendisinden övgüyle bahsetmiştir. Cüveyriye’nin babasıdır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.401) Ahmed b. Ahmed b. Hüseyn b. Musa b. Musık el-Hekari (674- 750): Hadis ilmi ile meşgul oldu. Kendi ailesinden önemli alimler yetişmiştir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.402) Ahmed b. Ebibekr b. Abdussamed el-Hekari (?- 735): Hadis ilmi ile meşgul oldu. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.402) Ahmed b. Ali b. Hasan b. Davud el- Hekari (649- 743): Hama ve Dımeşk’te yaşadı. Dindarlığı ile meşhurdur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.411) Ahmed b. Muhammed b. Ebizuhr el- Hekari (680- 860): Dımeşk’te yaşadı ve orada vefat etti. Muhaddistir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.414) Esma bn. Ahmed b. Ahmed b. Huseyn b. Musa el-Hekari (715- ?): Ünlü bir hadis bilginidir. Kahire’de vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.421) Cuveyriye bn. Ahmed b. Ahmed b. Huseyn b. Musa el-Hekari (704-783): Döneminin meşhur alimlerinden ders aldı. İbni Hacer’e ve çağdaşı birçok alime hadis dersleri verdi. Kahire’de vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.430) Salih b. Ahmed b. Osman el-Hekari (633- 723): Şair ve müzisyen. Rüya tabirlerinde bulundu. Tevazu ve fazilet sahibi olması ile tanınır. Birçok şiiri mevcuttur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.436) Osman b. Abdulkerim b. İsa b. Dırbas elHekari (?-?): Mısır’da yaşadı. Bir divanı vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.436) Osman b. Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b. Dırbas el-Marani el-Hekari (648- 725): Şair ve edip. Çok güzel şiirleri vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.448) Abdulaziz b. Ahmed b. Osman el- Hekari (?727): Büyük bir alim ve fazıl bir kimsedir. Birçok eseri ve şiirleri vardır. Kahire’de vefat etti. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.42) Ahmed b. Abdurrahman b. İbrahim b. Ali elHekari, (646- 736): Kur’an kıraatı ile ilgilendi. İbni Hacer ondan övgüyle bahseder. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.409) 277 Fatıme bn. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (693- 758): Hadis ilmi ile meşgul oldu. Hafız el-İraki kendisinden hadis dersi aldı. Dımeşk’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l- ü Ceman s.455) Muhammed b. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (685- 756): Hekimâne şiirleri vardır. Sanatçı bir ruha sahiptir. Dımeşk’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.455) Muhammed b. Ahmed b. Osman el-Hekari (?708): Muhaddistir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.460) Muhammed b. Abdullah b. Abdullah b. Ahmed el-Hekari (730- 786): Hadis ilmi için Kudüs ve Dımeş’te bulundu. Humus kadılığı yaptı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.465-466) Ahmed b. Ahmed b. Ali b. Ebibekr b. Eyyub b. Abdurrahim b. Muhammed b. Abdulmelik b. Dırbas el-Hekari (?- 817): Kahire’de yaşadı. Hanbeli alimlerindendir. Hadis ilmi ile ilgilendi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.490-491) Ahmed b. Ebibekr b. Ahmed el-Hekari (?818): Mekke-i Mükerreme’ye yerleşti. İlim ve takva ile meşgul oldu. Musalla mezarlığına defnedildi. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.80) 278 HAKKARİ Resul b. Ebibekr b. Hüseyn b. Abdullah elHekari (803- 853): Memleketinde eğitimini aldıktan sonra Haleb, Rumeli ve Kahire’ye gitti ve oraya yerleşti. Kamiliye Camii’nde imamlık yaptı. Orada vefat etti. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.262) Ömer b. Yusuf el-Marunısi (?-?-8. hyy): Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Cizre’de ders verdiği bilinmektedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.557) Kerimuddin Ebu’l-Hasan Ali b. Abdisselam elHesnewi (?- 626) Aslen Zaho’ludur. Fıkıh alanında bilgindi. Ama daha çok şairliğiyle tanındı. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.316) Ebu Ahmed Bozan b. Sungur b. Abdullah erRumi (?- 622): Şuş Kalesi’nde doğdu. Uzun süre Erbil’de ilim tahsil etti. Musul’da vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.317) Mevlana Salih el-Hekari (?-?, 9. hyy): Hayatı hakkında bilgi yoktur. Haleb’de yaşadığı tahmin edilmektedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.613) Ce’ber Kalesi’nde idarecilik yaptı. Şam ve Kudüs’te hadis dersleri verdi. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.326) Mir İmadeddin Hekari (?- 1049): Melayê Cıziri’nin çağdaşıdır. Hakkari emirlerindendir. Cıziri ile söylediği bir şiiri vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.719) Molla Mahmud Hekari (?-?, 11. hyy): Şairdir. Adab ve münazara üzerine bir manzumesi vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.875) Ümmü Muhammed bn. Yusuf el-Hekari (?-?, 8. hyy): Ünlü bir hadis bilginidir. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.314) Ebu Muhammed Abdullah b. MuhammedelCuzi (12-13. yy): (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.315) Ebu Hafs Meciduddin Ömer b. Ahmed elAnsefi en- Nehwi (?- 613): Êsıbnê’de (Şêxan) doğdu. Devrinin tanınmış ediplerindendir. Fıkıh alanında da oldukça bilgindi. Musul’da vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.316) Afifuddin Ebu Muhammed Ömer Süleyman el-Hekari (?- 614): Salih Et-Tikriti’nin yanında Sahih-i Buharî okudu. Muhaddistir. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.316) Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi Bekr Süleyman (12.yy): Maltalı’dır (Duhok’un şimdiki mahallesi). İskenderiyye ve Bağdat’ta bulundu. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.316) Muhammed b. İshak b. Ali ez-Zozani (?- 463): Baedre’deki El Siwuri medresesinde ders verdi. Edib ve şairdir. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad elHekari s.320) Davud b. Muhammed b. Ahmed el-Hekari (?700): Bedreddin Muhammed b. Kasım b.Muhammed b. Muhammed el-Hekari (?- 615): Kudüs’te Şafiiler için bir medrese kurdu. Haçlılar tarafından şehit edildi. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.326) Mucahiduddin Osman b. Şuauddin Ebu’lasan b. Musa el-Hekari (?- 624): Çok güzel Kur’an okuması ile tanınır. Kıraat ilminde ileri düzeyde bilgiye sahiptir. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.327) Ebu’l Abbas Ahmed b. Yusuf b. Ali el-Hekari, (?- 631): Hadis ile uğraştı. Gazze’de vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.327) Ahmed b. İsmail el-Hekari, (12.- 13. yy): Şam’ın Mecnuniyye medresesinde ders verdi. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.328) Şeyh Ebu’l-Hasan Kureyşi Hekkari(K.S.): Asıl adı, Ali b. Mahmud b. Cafer el-Hakkari olup Ebul Ferec Tartuşi hazretlerinin hulefasından ve seccadenişinlerindendir. Zaman-ı meşayi büyüklerinden ve sahibi keramet idi. Pazartesi ve perşembeleri oruç tutup geceleri kaim olarak ibadetle meşgul idi. Üç günde bir yemek yediği, yatsı namazı ile teheccüd namazı arası iki defa Kur’an’ı hatmettiği Xezinetu’l- HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Esfiya müellifince rivayet edilir. Onun doğumuna dair bir kayda rastlanmamış ancak 486 hicri senesinde vefat ettiği kaydedilmiştir. (Meşayixi Qadirîyye, Hocazade Ahmet Hilmi, Hediyyetu’l-Evliya, 1318 h.) Ahmed Efendi (1850-?): Nasır Efendi’nin oğlu olup 1850’de Şemdina kazasının Nehri köyünde doğdu. Irak taraflarındaki medreselerde okuyarak Erbil kazasında Hacı Ömer Efendi’den icazet aldı. 1908 yılında Şemdinan kazası müderrisliğine tayin oldu. Bu tarihe kadar fahri olarak müderrislik yaptı ve hiçbir devlet hizmetinde bulunmadı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 1, s. 110) Ahmet Nedim Efendi (1866-?): Veysel Karanizade İsmail Efendi’nin oğlu olup 1866’da Colemerg’in Kıran Mahallesi’nde doğdu. Colemerg’de Meydan Medresesi Müderrisi Müftü Hacı Yasin Efendi’den icazet aldı. 1909 senesinde imtihanla Colemerg kazası müderrisliğine tayin oldu. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 1, s. 194) Hacı Molla Yasin Efendi (1856-1917): Hanizade Hacı Salih Ağa’nın oğlu olup Mayıs 1856 yılında Colemerg’in Dağgöl Mahallesi’nde doğdu. Colemerg’in Bajêr ve Meydan Medreselerinde ve Bitlis’te Şeyh Emin Efendi Medresesinde dini ve Arabi ilimleri tahsille icazet aldı. 1884’de yıllık 870 kuruş maaşla Colemerg’deki Meydan Medresesinde müderrisliğe başladı ve bu arada dört talebeye icazet verdi. 1897’de fahriyen Colemerg müftülüğüne tayin edildi. Müftülüğü sırasında 1917’de vefat etti. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 4-5, s. 506) Mehmet Emin Efendi (1875-?): Şeyh Yasin Efendi’nin oğlu olup Mayıs 1875’de Colemerg’in Goyan mıntıkasının Hilal köyünde doğdu. 1882’de mektebe girdi ve beş yıl Tecvid okuyup Kur’an’ı ikmal etti. Eylül 1888’de Musul’da bulunan Hüsniiye Medresesi’ne kaydoldu. Ağustos 1896’da buradan ayrılıp Harput’a geldi. Harput Merkez Medresesi’nde Ebi el- Kemal Hacı Abdulhamid Hamdi Efendi’nin ders halkasına dahil oldu. Tefsir ve Felekiyyat’ı bitirdikten sonra Nisan 1897’de icazet aldı. Ders okutmakla meşgul iken Haziran 1912’de Van merkezinde kurulan komisyonun huzurunda imtihan olup Hoşap kazası umum müderrisliğini kazandı. Meşihat’ça inhası uygun görülerek Temmuz 1912’de vazifeye başladı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 3, s. 163-164) 279 Taha Efendi (1836-?): Meydan Medresesi Müderrisi Molla Abdülkadir Efendi-zade Molla Abdurrahman Efendi’nin oğlu olup 1836 yılında Colemerg’in Dağgöl Mahalles’inde doğdu. Sıbyan mektebinden sonra 1863 yılına kadar dini ve Arabi ilimleri okudu. 1879’da Colemerg niyabet vekaletine, 1888’de Beytüşebeb A’nam başkatipliğine, 1890’da elbak kazası niyabet vekaletine, 1891’de Gever Kazası niyabet vekaletine ve aynı yıl içerisinde Hakkari Sancağı niyabet vekaletine tayin edildi. 1892’de Amêdiye kazasına A’nam başmemurluğuna tayin edildi. 1900’de Hakkari sancağı müftüsü olarak çalıştı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 4-5, s. 480) Seyyid Abdullah: Seyyid Abdullah Şemdinlili olarak da bilinen Seyyid Abdullah, Seyyid Taha-i Hakkari’nin amcasıdır. Büyük müceddit Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin yakın arkadaşı ve talebesidir. Zamanın usulüne göre ilk tahsilini gördükten sonra Irak’ın Süleymaniye şehrine giderek oradaki medreselerde akli ve nakli ilimleri tahsil ederek büyük bir alim oldu. Üstün bir haya, edep ve takva sahibi olan Seyyid Abdullah ilim ve irşadıyla yöre aşiretleri üzerinde çok tesiri oldu. Kabile aşiretlerine, anlayabilecekleri bir dilde güzel nasihatler verdi ve onların hak yoluna kavuşmalarına vesile oldu. Seyyid Abdullah’ın doğum tarihi bilinmemektedir. 1913 tarihinde Şemdinli’nin Bağlar (Nehri) köyünde vefat etti. Bağlar köyünde bulunan Seyid Taha mezarının girişinde defnedildi. Üzerine sonradan türbe yapıldı. Türbesi her yıl yurt içinden ve yurt dışından gelen yüzlerce seveni tarafından ziyaret edilmektedir. (Hakkari İl Yıllığı 2003) Seyyid Salih: Osmanlılar zamanında Anadolu’da yaşayan en büyük evliyalardan biridir. İsmi Muhammed Salih, babası Molla Ahmet’tir . Büyük veli Şeyh Abdulkadir Geylani’nin on birinci kuşaktan torunu ve Seyyid Taha-i Hakkari’nin kardeşidir. Seyyid Salih çok zeki olduğundan küçük yaşta Kur-an ı Kerim-i okumayı öğrendi ve tefsir gibi zahiri ilimlerin yanısıra zamanın fen ve edebiyat bilgilerini de öğrenerek büyük bir alim oldu. Seyyid Salih muhabbet, edep ve takvada üstün, tasavvuf ilminde marifet sahibi büyük bir zattır. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1865 tarihinde Şemdinli’nin Bağlar (Nehri) köyünde vefat etti ve orada defnedildi. (Hakkari İl Yıllığı 2003) Seyyid Taha-i Hakkari: Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin on birinci kuşaktan torunu olan Seyyid Taha, 18. asırda 280 HAKKARİ Anadolu’da yaşamış en büyük ilim ve tasavuf alimlerindendir. Bağdat, Süleymaniye, Kerkük ve Erbil gibi zamanın ilim ve kültür merkezlerinde şöhretli alimlerden tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimlerle birlikte zamanın fen ve edebiyat ilimlerini de öğrendi. Seyyid Taha-i Hakkari 13. hicri asrın müceddidi olarak da kabul edilen Mevlana Halid-i Bağdadi’nin yanında 80 gün özel bir eğitim geçirdikten sonra kırk iki yıl ilim talebelerine ve hak aşıklarına dersler verdi, insanları irşad etti. O tarihlerde Bağlar (Nehri) 16000 civarında nüfus barındırıyordu. Cami, medrese, han, hamam, çarşı, dükkan, değirmen vb yerleşim üniteleriyle Nehri Şemdinli merkezi durumundaydı. Seyyid Taha-i Hakkari ilim ve irfan hizmetleri Mısır çöllerinden Kafkas dağlarına kadar her tarafa yayıldı. Yöre aşiretlerinin Osmanlılara sadakatle bağlı kalmasında çok büyük tesir bıraktı. Zamanın İran hükümdarı Mehmet Şah gördüğü bir rüya vesilesiyle “Ehli Sünnet” mezhebi kabul etti. Şöhretli İran sınırları taşan Seyyid Taha’dan bir hoca istedi . Bunun üzerine Seyyid Taha Hazretleri müritlerinden Molla Abdurrahim’i Şah’a gönderdi. Şah bu alakadan ve Abdurrahim’in hak mezhebi taliminden ziyadesiyle memnun oldu. Bunun üzerine Türk hududuna bitişik Mergever ve Tergever isimli iki zengin nahiyeyi ilim talebeleri için Seyyid Taha’ya bağışladı. 1853 yılında Osmanlılarla Ruslar arasında çıkan Kırım Savaşı’nda Dağıstanlı mücahit Şeyh Şamil ile birlikte hareket ederek düşmana karşı cihat ilan ettiler. Seyyid Taha’nın vefatı üzerine kardeşi Seyyid Salih, Rus ordularına karşı Hakkarilileri harekete geçirdi. Seyyid Taha-i Hakkari 1853 yılında Bağlar (Nehri) köyünde vefat etti ve aynı yerde defnedildi. (Hakkari İl Yıllığı 2003) Seyyid Haci: 1840 tarihinde Hakkari Merkez Üzümcü köyünde dünyaya geldi. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin torunlarındandır. Birinci Cihan Savaşı’nda Hakkari’yi istila eden Rus ve Nasturi kuvvetlerine karşı yöre aşiretlerini harekete geçirerek cihat ilan etti. Türk kuvvetleri yanında üstün yararlılıklar gösterdi. Otuz yıl boyunca hiç ekmek ve yemek yemeden günde bir kaşık bal ve bir salkım üzüm yiyerek bedeni bir riyazet gösterdiği bilinmekte, halk arasında keşf ve keramet alim ve veli olarak tanınmaktadır. 1926 yılında Üzümcü köyünde vefat etti. Mezarı her yıl yüzlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. (Hakkari İl Yıllığı 2003) Molla Halid Sadinî: 1889 yılında Hakkari’nin Sadînan köyünde dünyaya geldi. Hakkari medresesinde ve Irak’ın Bamernî medresesinde eğitim gördü. Kürtçe dışında Türkçe, Farsça ve Arapça’yı bilirdi. Sadinan köyündeki cami- de imamlık yaptı. Fakih bir insandı. Zamanının fıkhî sorunlarını çözmede ona başvurulurdu. 1952 yılında köyünde vefat etti. Molla Casim Seven: 1905 yılında Hakkari’de doğdu. Uzun süre Hakkari Meydan Medresesi’ndeki eğitimine devam ettikten sonra Irak’a gitti ve oradaki medreselerde eğitimini tamamladıktan sonra Hakkari’ye döndü. Dağgöl Mahallesi’ndeki Şeyh Camii’nde uzun yıllar imamlık ve müderrislik yaptı. Öğrenciler yetiştirdi. 1968’de Hakkari’de vefat etti. Emir Şaban: Emir Şaban’ın tabiinden (sahabelerden sonraki nesil) olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Ömer zamanında Abdullah b. Ömer ile birlikte yörenin İslamlaşmasında etkin rol oynadı ve halka İslam’ı öğretmekle görevlendirildi. Halkın gönlünde yer tutan Emir Şaban Çukurca’da vefat etti, türbesi kendi ismiyle anılan Emir Şaban Camii’nin arkasında bulunmaktadır. Osman Nuri Aydın: Hicri 1291/1872 yılında Hakkari, Çukurca ilçesinde doğdu. Kuzey Irak’ta medrese eğitimi gördükten sonra Şemdinli ilçesi Nehri köyünde Seyit Mehmet Tahir’in yanında bir süre kaldı. Başkale’ye bağlı Nardız köyündeki bir âlimden de ders aldığı söylenmektedir. Daha sonra Bitlis iline bağlı Arvas köyünde ilim tahsiline devam etti. Bilahere İstanbul’da Darulfünun’da öğrenimini tamamlayarak icazet almış olup müderrislik (öğretmenlik) yapmaya başladı. Bu arada Suriye, Irak ve Türkiye’de görev yaptı. Uzun süre Irak’ta Süleymaniye medresesinde müderris olarak çalıştı. Emekli olduktan sonra Çukurca’ya döndü. Derin din bilgisinin yanı sıra usta bir hattat idi. Aralık 1964’te vefat etti. Muhammed Hakkari: Muhammed Hakkari 1955 yılında Beytüşşebap ilçesine bağlı Bölecik köyünde doğdu. Eğitimine 1963 yılında Duhok’taki medreselerde başlayan Muhammed Hakkari, ilköğretimden sonra Mehedu’l-İslam isimli dini eğitim veren liseye devam etti. 1979 yılında mezun olup diplomasını aldı. Daha sonra Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yürekli (Herînkê) köyünde 4 yıl fahrî imamlık yaptı. 1986 yılında Milli Eğitim Bakanlığı diploması denkliğini alarak resmî olarak imam-hatiplik görevine devam etti. 1987’den sonra Yüksekova merkezindeki Hz. Ömer Camii’nde görevine devam etti. Yüksekova’da bulunduğu yıllarda Kürtçe vaaz verdiği gerekçesiyle defalarca yargılandı. 2000 yılında Mardin merkeze HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER bağlı Sultan köyünde ve 2003’ten sonra da Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı İsalı köyünde görevini devam ettirdi. 2009 yılından beridir de Şırnak’a bağlı Kaymakam Çeşmesi (Niyar) köyünde görevini sürdürmektedir. Kürtçe dışında Arapça ve Türkçe bilen Muhammed Hakkari, evli ve 8 çocuk babasıdır. Nûbihar dergisinde Hakkarili şair Mela Hisênê Bateyî ile ilgili yazıları yayınlanan Muhammed Hakkari’nin 2007 yılında Ronahiya Qur’an’a Pîroz isminde Kürtçe Kur’an meali yayınlandı. Bu eseri dışında yayınlanmamış şu eserleri mevcuttur: 1- İslam Dini Bid’at ve Hurafesiz Bir Dindir 2- Namaz Kazasının Hükmü 3- Faizin Dünü ve Bugünü Molla Abdullah Onay: 1902 yılının Temmuz ayında Hakkari’nin Dağgöl Mahallesi’nde dünyaya geldi. Hakkari eşrafından olan bir ailenin çocuğu idi. Hakkari medresesinde başladığı eğitimini Duhok, Bamernê ve Bırifkan’da tamamladı. Daha sonra Hakkari’ye dönerek fahri imamlık yaptı ve öğrenciler yetiştirdi. 1968 yılında Hakkari’de vefat etti. Molla Mehmet Onay: 1904 yılında Hakkari’nin Dağgöl Mahallesi’nde dünyaya geldi. Mele Muhammed Cevahir adıyla maruftur. Eğitimine Hakkari Biçer Mahallesi’ndeki Meydan Medresesinde başladı. Irak’ın Duhok ve civarında tamamladı. Daha sonra Hakkari’ye döndü. Uzun yıllar hem imamlık yaptı hem de öğrenciler okuttu. Tek parti döneminin bütün sıkıntılarına rağmen eğitim ve öğretim faaliyetlerini aksatmadı. 19 Nisan 1976 yılında Hakkari’de vefat etti. 281 Şeyh Muhammed Selim Efendi: 1892 yılında Hakkari’nin Kavaklı köyünde doğdu. Babası Abdullah Efendi annesi Emine Hanım’dır. İlk tahsilini Hakkari’de müderris olan ve aynı zamanda kendisinin kayınpederi olan Şeyh Abdulaziz Hani’nin yanında yaptı. İlmi İsna Aşer almak maksadıyla Başkale ve Gevaş’taki medreselerde okumaya başladı. Birinci Dünya Savaşı patlak verince Van’da Ruslara ve Ermenilere karşı genç yaşına rağmen çete savaşı vermeye başladı. Fakat okumanın kendisine daha faydalı olacağına inanan hocalarının tavsiyesi üzerine Musul’da Şeyh Bahaeddin Bamerni’nin yanına gitti. Musul, İngilizler tarafından işgal edilince hocasıyla beraber Bamerne’ye döndü. On üç yıllık bir tedrisattan sonra şehadetnamesini aldı. Hocasının tavsiyesi neticesinde Hakkari’ye dönerek tedrisatta bulunmaya başladı. Bu arada ‘Hudut Nesyıh’ heyeti içerisinde sınır tesbitinde bulundu. 1946 ve 1950 yıllarında Hakkari milletvekilliği yaptı. Eylül 1955’te vefat etti. Türbesi Hakkari Asri mezarlığındadır. 3. HAKKARİ ŞAİRLERİ Ebu’l-Berekate Hekari (1138-1208) 1140 yılında Hakkari’de doğan ve hayatı boyunca da orada yaşayan şair, Şeyh Adî’nin kardeşi Şakir’in oğludur. Arap dili ve edebiyatı öğrenen şair, çeşitli hocalardan ders aldıktan sonra öğrenimini amcası Şeyh Adî’nin yanında tamamladı. Şeyh Adî’nin ölümündan sonra onun “postnişîn”i oldu. Şair, 1210 yılında, 70 yaşındayken Hakkari’de öldü. Yapıtları: Zebûna Meysur (Şiir, el yazması. Bu kitap Qewlê Zebûna Meysur adıyla da bilinir. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1350) Heqe Ne Erd Bî... Eğer Yer Değil İse... Heqe ne erd bî, ne ezman bî, ne erş bî Padişahê min kêra herî kir Husneta ji xwe çêkir Şaxa mobetêjê çêkir Eğer ne yer, ne gök, ne de arş ise Padişahım kimin için güzel kıldı Kendisinden güzellikleri yarattı Ve ondan yarattı aşk dalını Je çêkirşaxa mobetê Destür avête qelema qudretê Şukr avête ser peşka mobetê Padîşahê min li hukmê xoyî giran e Avet nav van zor erkan e Werin binêr xarzî nûrî çi nîşan e Xarzî nûrî bi nav e Durê dû cewahir hatin nav e Yek eyn e, yek beşer e Padîşahê min da durê ne der e Ondan yarattı aşk dalını İzin verdi kudret kalemine Muhabbet payına şükür ekledi Padişahım büyük hükmü tahtındadır Dağıttığı şey ise çokluk esaslardır Gelin de görün böyle neye işarettir Bu güzel nur nasıl da ünlüdür İki cevherin incisi sokuldu içine Biri gözse, öbürü beşerdir Demek daha inciden çıkmamış Padişahım 282 HAKKARİ Mexsûs çendû bû cava Sunet, Qendîl u Malix mane hewa Bime ber padîşahê min şikayeta Ya Îlahî me ji te dibe muhbetê Me’l ve xoş kird suhbet e Bu kadar aşikârken Sünnet, Kandil ve Yer yükselerekten Padişahıma sundular şikâyeti: Ya Allah, senden aşk dileriz Bununla koyulaştırdık sohbeti Hed û sed çêkir, Heqîqet, şerî’et, terîqet, ji hev cihê kir Sunet mehv bî û deher kir Dereceler ve setler yaptın Hakikat, şeriat, tarikati ayırdın Sünneti saklıyken aşikâr kıldın Padîşahe min dur anî Muhebet avête nave Ezîzê min pe hilda cave Padîşahe min çi ji durê re go Jê vuriya avê Padîşahe min çi gote durê Av ji durê vuriya Padişahê min sefîne ser e Serkî digire çar kenar e Mala Xweda sekinî go, Heq were Padişahım inciyi aldı getirdi Aşkı kattı içine Azizim açtı, aşikâr etti Padişahım sonra inciye ne söylediyse Su içinden çekildi Padişahım inciye söyledikçe Su inciden çekildi Padişahım bir ata binmiştir Dolaşır dört bir yanı Allah’ın evinde durup der ki: “Gel ey Hakk!” Av ji durê weriya Padîşahê min li merkebê siwar bû Lê seyrin her çar yar e Ajote Lalişê go, Heq were Heq were go sekinî Havenek avete behrê, behr pê meyînî Dixanek jê dixinî Çardeh tebeq erdûezman pênijinî Ev car bu padîşahê min sexr kire kere Kire rikna reqasî membere Nika axa jê xeber da Şaxeki dinjî ji ber da Kire rikna ezmana, erda Su sızdı inciden Padişahım bir merkebe bindi Onu seyretti dört yar Laliş’ e’ sürdü, dedi: “Gel Hakk!” “Gel ey Hakk”, dedi, durdu Bir maya çaldı denize, deniz mayalandı Bir duman tüttü ondan Onunla çatıldı yerin göğün on dört katı Bu sefer gümüş bir sütunla Temel yaptı o minbere Şimdi hakkında konuşulan yer Bir filiz daha verdi Yerle göğün temeli diye Padîşahe min erbil û semed Ewel te efirand milkayet Te paşe ava kir dojeh, cinet Muhtaç olmayan ve ebedi Padişahım Önce melekleri yarattın Sonra cennet ve cehennemi. sil Nikitin’e göre Elî Herîrî 9. yüzyılda, Evdilreqib Yûsifî’ye göre ise 16. yüzyılda yaşamıştır. Aleksandr Jaba, O’nun Kürtçe’nin ilk şairi olduğunu ve bir divanının bulunduğunu belirtir. Mezarı Herîr köyündedir ve halk tarafından bir ziyaretgah olarak kabul edilmektedir. Elî Herîrî (1009-1078) Hayatı hakkında pek az şey bilinen ve Elî, Eliyo, Şêyh Elî gibi mahlaslar da kullanan Elî Herîrî, 1009 yılında Hakkari’ye bağlı Şemdinli ilçesi yakınlarındaki Herîrê köyünde doğdu ve 1078’de öldü. Bazı tarihçiler de onun Soran bölgesindeki Herîr köyünde doğduğunu yazmaktadırlar. Verilen tarihler konusunda başka savlar da söz konusudur. Örneğin, Ba- Yapıtları: Diwançe (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, 1358) HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Ger Hûm Bibînin Narê Eşq Aşk Ateşin’i Görmek İçin Ger hûn bibînin narê eşq, Tenê li bom zarî dikin, Her kes bizanêt halê eşq Bi hîle dijwarî dikin. Aşk ateşin’ görmek için Benle bir konuşun yeter Aşk halini herkes bilsin O hileyle hep zulmeder. Bi halê eşq bexîl bûbûm Her dem di dem zelîl dibûm, Bê rêh û bê delîl dibûm Her kes bi xemxwarî dikin. Aşk haliyle sarhoş oldum Günden güne hakir oldum Yolsuz ve delilsiz kaldım Herkesi çilekeş eder. Hûn bar mekin xemên di zor, Le hesreta vardên di sor Çave di reş bisk têne dor, Yük etmeyin fazla gamı Gül hasretinde olanı Gözü perçemle dolanı Nurlu alnı bedbaht eder. 283 Enîya bi nûr tarî dikin. Enîya bi nûr zilf têne ser, Rengîn dibin şems û qemer, Reşmar ji perdanê neder, Li er’era yarî dikin. Zülf dökülür nurlu alna Renk verir güneşe, aya Perdeden görünmez yazma Ardıçla’ yarenlik eder. Hoş u er’era şimşa diket, Teşmîn reva sebir û xîret, Qahû medet, ahu medet Çeşman çi xubarî dikin. Açar saçın bozguncuya Koklatır; ne ar, ne haya Aman, eyvah, yazık oysa Gözler nasıl da kül eder. Çavêli roje bîne kom, Came mey anî ji bom E’mir kir lazim vexom, Mestî ji min jarî dikin. O gözler günüme doldu Şaraptan bir kadeh verdi Emretti, hemen iç dedi Sarhoşluğu zehir eder. Kürt şairidir. Yine Amedi onun üç divanını gördüğünü yazmaktadır. Öte yandan bu divanlarda daha çok dinsel konulara yer verildiği anlaşılıyor. Bunun yanında zamanın önde gelen kişilerine yönelik övgüler yazdığı da biliniyor. Antolojiye alınan şiir, bahariye türünde yazılmış, baharın gelişini ve baharın kendisini öven bir şiirdir. Babek’in kasideleri de vardır. Uçaman’ın yazdığına göre, 10-11. yüzyılda yazılan bu kasidelerin ayrıca tarihsel bir önemi de bulunmaktadır. Zira Arap şiirinde 5. yüzyılda ortaya çıkan bu türün Osmanlılardaki ilk temsilcisi olarak 16. yüzyılda yaşamış olan Ahmet Paşa gösterilmektedir. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, 1362) Abdülsamedi Babek ( (972-1019) İbni Helkan (İbn-i Hallikan) Babek’in 972’de Hakkari’de doğduğunu ve 1019 yılında öldüğünü yazmaktadır. O’nun Xaldiyan Hükümeti sırasında yaşadığını ileri sürenler de bulunmaktadır. Yine 938995 tarihlerini zikreden isimler de var. Ancak verilen ilk tarihlerin daha çok kabul gördüğü gözlenmektedir. Babek, yaşadığı dönemde yüksek sınıflar ve aydınlar arasında kabul gördüğü gibi halk arasında da sevilir ve okunurdu. Aruzla yazmasına karşın anlaşılır bir dil kullanırdı. Sadiq Behaedînê Amedi’ye göre Babek, İslamiyet’in kabulünden sonra ünlenen ilk 284 HAKKARİ Pesnê Buharê Bahara Övgü Dila! Şadî be, xweş dem hat bihar e Reşemeh çû terazin bûn diyar e Şad ol ey gönül! Baharın güzel demleri geldi Geçti Şubat ayları, bütün yamaçlar belirdi Nîhal der bûn, xişa hat av û cûbar Befir kerker bibû kevtî nezar e Fidanlar sürgün verdi, gürlüyor sular, dereler Çözüldü karlar, güneş görmeyen yerler belirdi Kulîlk û gul bi ken derçûn ji kajan Sivik hat nêrgiza mest kofîxwar e Çiçeklerle, güllerleşenlendi uçurumlar O esrik nergis salınan tacıyla çıkageldi Belalîz, Iiwêleper çend kepbilind Di şahenişîne de wek Xusrev bi kar e Fesleğenler,·su zambakları nasıl da mağrur Ulu padişahlardan ancak Hüsrev’dir benzeri Binevş û gulşelîl û sunbulên terr Di lat û berbana bestin ciwar e Menekşeler, göl çiçekleri ve taze sümbüller Sardı kayalar, yamaçlar ve bütün düzlükleri Heliz qewşen veda wek koçerê boş Silav kir çevr û kerkûl u sinar e Köklenip yeşerir otlar, benzeyip yörüklere Selamlayıp hayvanları, otları, zirveleri Bi ken bû gelgeloka filî baz e Zinar û sorî ji xwe ra kire sitare Neşe içinde vadiler, geçitler, viraneler Sığınaktır ona şu kayalar ve gölgeleri Li ser taye kevotê bu ye meste Kevok û xendelis bade vexwar e Bir akça ağaç dalı üstünde sarhoş olmuş o Bade içmeye durmuş bülbülü, güvercinleri Ji hemyan bilbile dîn dilbixwîn e Gula min kanê, sed ca li min hewar e Hepsinden en çok deli bülbülün gönlü yaralı Aman eyvahlar bana, hani benim gülüm hani Li min xweş têta denge berx u kara Li evarê dema dibit karekar e Oğlakların, kuzuların sesini pek severim Hele de akşam meleyişler sarınca her yeri Were pêş bêriya sikwêre di dest da Dihejinin parzûna li ber û war e Karşılamaya gelesin elinde bakraç ile Evlerin önünde çalkalıyorlar süzekleri Bi sema çûn, distirin ew şox û şeng e Humîn û zimzima kevtî guhar e Halaylarla gitti türkü söyleyen o güzeller Gürültü, uğultu sardı dağdaki düzlükleri Bimêze, van çiyan tev xemilî ne Bi hezar renga xwiya nexş û nîgar e Seyret şu dağları, bak, hepsi nasıl da süslenmiş Görünmeye başladı binbir renkli bezekleri Li Kurdistan binêre ey Perîxan! Li ser dil dê biçit jeng û temar e Kürdistan’ a bakıver sen ey peri padişahı Ki çıksın gönlünden derin uykunun pası kiri Li min xweş nesîmê vê sibê zûyî Hijandî şengebî, leyzî çinar e Hoşuma gider bu erken sabah, bu bâd-i sabâ söğüdü salladı, çınar eğlendi Her ro Newroz e, ey dil sed tebarek Were geştê, sema ye li çarkinar e Her gün Newroz’ dur ey gönül, kutlu, uğurlu olsun Haydi gezmeye gel, halaylar sarmış her bir yeri Peşîman im ji umrê çûn Perixan Bi satûrê me bir bê dost û yar e Nasıl da pişmanım geçen günlere ey Perihan Serserilikle geçirdik, ne dost var, ne sevgili HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER 285 Şeyh Adî (1073/78-1162) Tam adı ŞerefeddÎn Ebûlfezail Adî bin Musafir bin Musa bin Merwan bin el-Hesen bin Merwan olan Şêyh Adi, Lübnan’daki Bekaa Vadîsi’nde bulunan Baalbek şehri yakınlarındaki Beyt-Far köyünde doğdu. Doğum tarihi ile ilgili olarak yapılan tahminler, 1073 ile 1078 arasında değişmektedir. Rus akademisyen Barthold’a göre Afganistan ve Tacikistan arasında bulunan ve klasik şiire de lal-i bedehşan gibi bir mazmunla giren, Bedehşan bölgesinde 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdüren ve Şeyh Adî’nin de mensubu olduğu Mervanîlere soyca bağlanan bir Yezidi topluluğu bulunuyordu. Bu ifadeden de anlaşılabileceği gibi şair, ünlü Kürt hanedanı Merwanîlere mensuptur. Öte yandan bazı kaynaklarda O’nun Dinbilî aşiretine mensup olduğu ve Kürtçe konuş- tuğu bildirilmektedir (Pir Memo Osman 105). Genç yaşında dini eğitim almak üzere Bağdat’a gitti. Sünni akidesine uygun bir eğitim alan Adî, Bağdat’ın Şii ve Sünniler arasındaki mezhep çatışmalarına sahne olması ve kültürel ve dini merkezin Kahire’ye kayması üzerine 1111 yılında Hakkari bölgesine geçti. Burada Teyrehî ya da Tirahî adıyla bilinen Zerdüştî bir Kürt aşiretinin arasında yaşamaya başladı (Bu aşiret, Musul’un kuzeyi, Diyarbakır yöresi, Ankara yakınları ve Suriye’ de varlığını sürdürmektedir). Şeyh Adî burada Adavî tarikatini kurdu. Şêx Evdilqadirê Geylani (Şeyh Abdülkadir Geylani) ile birlikte Hacc’a gittiği de bilinen şair, 1162 yılında Hakkari’de öldü. Şex Adî’nin ölümünden sonra Adavi tarikatı ikiye bölündü. Bir bölümü Yezidi Kürtlere, diğer bölümü ise Suriye ve Mısır’daki Süfilere katıldılar. (Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1454) Heqo Tu ... Ey Hakk Sen .... Heqo tu padişah î Xwedanê mêhr û mah î Ey Hakk, ki sen padişahsın Güneşi ayı yaratansın Rezaqê cin û îns î Xwedayê alema quds î İns ve cine rızık verensin Kutsal alemin Rabbisin Mizginîyê bibin Kurdistane Bilav ken deftera îmanê … Meramen me ne cennet, ne jî horî ne Merama me mêzekirin ji bo xatirê mêzekirin e Kürdistan’ a müjde verin İman defterini derin ... Meramımız ne cennet, ne hurilerdir asla Meramımız, bakmak için bakmaktır aslında Şeyh Hasan Hekarî (1183-1234) “Tac’ül Arifîn” lakabıyla da bilinen ve Ebûlberekatê Hekari’nin oğlu olan şair, 1183 yılında Culemêrg’de (Hakkari) doğdu. Cizre ve Musul’da eğitim gördükten sonra Hakkari’ye döndü. Babasından sonra dini lider olan şair, 1234 yılında Musul hakimi Bedrediri Lo-i Lo-i’nin fermanıyla idam edildi. (Sağniç, “Şôx Hesenô Hekari” 12) Yapıtları: Mishefa Reş (Akide-Kozmogoni, ?, 13. yüzyıl): Sura Aferina Dinyaye (Manzum kozmogoni-elyazması, ?, ?; bazı kaynaklarda Qewle Afirina Dinyaye adıyla geçmektedir) (Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1458) Ya Rebbî... Ey Rabbim Ya Rebî dinya hebû tarî Tê de tune bûn mişk û marî Te zînî kir tezehalî Çi nema guljî carî Ya Rebû, tu hosta yî kerîm î Te vekir dû û tirba tarî Tu hostayê her tişt î Bihişt çêkir renge bî Ya Rabb, önceleri karanlıktı dünya İçinde ne fare, ne yılan daha Süsledin onu yenibaştan Gül de olmuş oldu bir defada Ya Rabb, kerimsin sen, ustasın Açtın karanlık mezarı ve kapıyı Sen ustası her şeyin Cenneti yarattın ….. şekilde 286 HAKKARİ Erd û ezman tunebûn Dinya fire bêbine bû İnsanûheywanjî tunebûn Te xalî saz kir Di behrê de tenê hebû dur Nedimeşiya, nedimeşiya Yer ve gök yoktu daha Geniş ve dipsizdi dünya Ne insan, ne de hayvan vardı Öyle kurdun tenhalığı Denizde yalnız inci vardı Yürümüyor, yürümüyordu Te xaş ruh anî ber Nûra xalî peyda kir Goşt û ruh hatine ber Nûra çavan lê hate der İyi ruhu ona vererek Olmayan nuru var ederek Et ve ruh sarıldı ona Gözlerde fer erişti ona Dest û pe kire leş Lê şîrîn kir gotûbôj Xwedawendê mîr hostayî, rehman î Rê û dergeyî dinyayê vekir El ve ayak verdin bedene Ve sohbete ısındırdın onu Müşfik, rahman ve usta Allah Açtın dünyarunkapısıru, yolunu Her tişt ji mere deranî Bû bihuşt erd û avanî Her şeyi bizim’ çin var ettin Cennet oldu dünyan ve medeniyetin Xwedawendê me tiştî dinase Dura kesê jekir esas e Jê peyda kir mêrê xas e Got: Eva hê nebes e? Rabbimiz tanır her şeyi İnciden yonttu temeli Ondan iyi insanı yaratarak Dedi: işte, daha yetmez mi? Dur ji heybeta Îzidan hincinî Taqet nekir, hilgerî Ji rengî îsan xemilî Sor û spî lê hêwirî ÎzidanÎme bi rehmanî Husn û cemal ji me re anî Rabb’in heybetinden ürperdi inci Kaldıramadı, yetmedi takati İnsan suretiyle süslendi Kırmızıya, beyaza bezendi Rahmandır bizim Rabbimiz Verdi bize iyilikle güzelliği Destûr da qelema qudretê Em avetin nav sura mobetê Kudret kalemine izin verdi Aşk sırrına sürdü bizi Havên avête behrê, behr pê meyanî Dexanek jê derxwenî Çardeh tebeq erdûezman pe nijinî Îzidanî me dur deranî Maya çaldı denize, denizi mayaladı Koyu bir duman tüttü ondan Onunla çatıldı yerle göğün on dört katı Rabbimiz çıkardı inciyi ordan Mobet avête navê Je peyda kir du çavê Aşk da kattı içine iki göz peyda ederek ordan Je herikî per ave Ondan kıyıya aktı’ HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Fakiye Teyran (Fekiye Teyran 1561-1644) 1561 yılında Muks/Miks/Müküs’te (VanBahçesaray) doğan ve klasik Kürt şiirinin en önemli şairlerinden olan Fakiye Teyran; (Kuşların Fakihi, Kuşların Öğrencisi), Fakiye Hêşeti (Heşetli Feqî), Miks, Fakiye Gerok (Gezgin Fakih, Dilenen Fakih), Mîr Mih ve Muhemed gibi adları da kullandı. Bunların yanında “Mîm” ve “He” harflerini müstear ad olarak kullandığı şiirler bulunmaktadır (Mîm û hê). Bu adın ise Muhemede Hekari’nin (Hakkarili Muhemed) kısaltması olduğu kaydedilmektedir. Fakiye Teyran, Kürt Klasik şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olduğu gibi aynı zamanda kürt halk edebiyatının da önemli temsilcisidir. Onun şiirleri halk tarafından okunmuş, ezberlenmiş ve nesilden nesile aktarılmıştır. Fakiye Teyran, Melayê Cizîrî’nin arkadaşıdır ve birlikte uzun bir şiiri söyleşerek yazmışlardır. Bunun dışında birçok bölgede gezdiği, şiirlerini meclislerde ve cami medreselerinde insanlara söylediği bilinmekEy Av û Av! Ey av û av û av û av Ma tu eşq ûmuhbet î? Mewc ûpelan tavê belav Bê sekn ûbê rahet î Bê rahet ûbe sekne yî Yan aşiqê baxuwe xwe yî Yan şubhete qelbê me yî Ji eşqa kî natebitî? Ji eşqa kî her tê ûtê Heta kengê her bê ûbê Bo min bêje heyranê kî yî? Da ez bizanim qisetê Da ez bizanim ve sirê Ji hindikê heta pirê Ji me’neya ve gurgurê Ji kê ra dikî vê ta’etê? Ji kî ra dikî zikrê bi hal? Qet guşguşa nakî betal Şubhetê min rehtê ‘emal Şevanûrojan xew netê Şevanûrojan bê xew î Ji mihneta kî ditewî Şevtariyan qetnahevî Tu ji emrê kî lez ketî? 287 tedir. Hakkında en çok menkıbe anlatılan şairlerimizden biridir. Sufi ve dindar bir kişiliği olduğu gibi mizahi yönü de gelişkindir. Özellikle “Ey Av û Av” adlı su ile ilgili kasidesi ve “Şêxê Sen’an”, “Şêx Bersîsê ‘Abid” adlı destanları meşhurdur. O’nun adına son iki yıldır, doğduğu ve öldüğü yer olan Van’ın Müks ilçesinde festivaller düzenlenmektedir. Yapıtları: “Diwana Fakiye Teyran” adıyla 10 tane şiiri ilk defa 1989’da Se’id Dêreşî ve Pêzanê Elîxan tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra M. Xalid Sadînî Fakiye Teyran Jiyan û Berhemên Wî, 2000 yılında Nubihar yayınları tarafından yayınladı. M. Xalid Sadînî’nin hazırladığı bu kitap “Diwana Fakiye Teyran’daki 10 şiirin dışında 15’ten fazla şiir ve Şêx Sen’an destanını da kapsamaktaydı. Bu kitap şimdiye kadar gelişerek dört baskı yapmış ve Fakiye Teyran’ın şiirlerinin yanı sıra; Şêx Sen’an, Bersîsê ‘Abid, Zembîlfiroş ve Kela Dimdim destanlarını da ihtiva etmektedir. Ey Av û Av (Selim Temo’nun çevirisiyle) Ey â Su! Ey su, ey â su, ey su, ey! Ah sen misin aşkın kendisi? Dalgalarla darmadağın ey Bilmez durmak, dinlenmeyi Hiç durup da dinlenmezsin Allah’a mı âşıksın sen Kalbirnize mi benzersin Kimin aşkı coşturur seni? Kim’in aşkıyla akar, akarsın Ne güne dek akar, akarsın Söyle bana kime hayransın? Ki bileyim meseleyi Bileyim de ben bu sırrı Hem sonunu hem başını Şuuğultunun anlamını Kime edersin ibadeti? Bu zikirler kimin için? Akmayı hiç mi kesmezsin Korkarım umut tükensin Gece gündüz uyumayı Gece gündüz uyumazsın Kimin mihnetine eğilirsin Kör gecede uslanmazsın Kim emretti aceleyi? 288 HAKKARİ Tu ji emrê kî her têy bi bez? Sewdaserî şubhetê ez Ji kê ra dikî çûna bi lez Ve serqutan ûxulmetê Kimin emriyle çağlarsın? Benim gibi sevdalısın Kime varmaya çalışırsın Böyle fedakar hülyalı? Ahmedi Hanî (1650-1706) Büyük şair ve düşünür. Ahmedi Hanî, 1651 yılında Doğubayazıt’da doğdu. Şeyh Elyaz’ın oğludur. Bazı kaynaklarda babasının adının ‘Rüstem’ (ya da ‘Rustem Beg’) olduğu ileri sürülmektedir. Doğum yerine ilişkin olarak da farklı yorumlar bulunmaktadır. A. Sucadi, Ahmedi Hanî’nin Hanîyan aşiretine mensup olduğunu ve Bazid’de (Doğubeyazıt) doğduğunu belirtmektedir. Başka bazı araştırmacılar ise Hekari’nin Hanî köyünde ya da aynı şehrin Hanasêgundan köyünde doğduğunu ileri sürmektedir. (Ferhad Şakeli, Mem cı Zîn’de Kürt... 18-19) Şakeli, tarihsel dayanaklar göstererek Xanî’nin Hakkari çevresinde yaşayan Xanîyan aşiretinden olduğunu söylemektedir. Hanî, Bayezid’deki Muradiye Camii’nde öğrenim gördü ve daha sonra Bayezid ve çevresindeki çeşitli camilerde bir süre kaldı. Kısa bir süre sonra da Urfa, Ahlat ve Bitlis’e gitti. (Alaaddin Sucadi’nin Mejuy Adabi: Kurdi’ den akt. Ferhad Şakeli 22). Hanî, döneminin bilimleriyle ilgili eğitim görmek amacıyla çok seyahat etti. Kürdistan’ın değişik bölgelerinin dışında Suriye ve Mısır’ı dolaştı. Bazı araştırmacılar ise, Hanî’nin İran’ da on yıl kaldığını ve mistisizmini oradan aldığını öne sürmektedir. Ancak elde bunu doğrulayacak güvenilir bir kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca ‘SuItanın emriyle Babalî’ye gittiği’ de kanıta ihtiyaç duyan bir diğer görüştür. Ahmedi Hanî’nin yaşamı bir şair, düşünür ve tasavvufçunun yaşamıydı. Düşüncelerini yaşama geçirmek için çok uğraştı ve onları kuram düzeyinde tutmak yerine, insanları harekete geçirip bilinçlendirmek için bir güç haline getirmeye çalıştı. Genel amaçlarına ulaşmanın bir yolu olarak, döneminin yöneticilerini bu düşüncelerini benimsemeleri ve dolayısıyla bu düşünceleri değişim sağlayabilecek bir güce dönüştürmeleri için ikna etmeye çalışıyordu. Hanî, sürekliliğini ve kolay ulaşılabilirliğini sağlama bağlamak için tarihsel mesajını genç kuşaklara iletmeye çalıştı. Bu nedenle Bayezid’de bir okul kurarak Kürtçe öğretti. (17-30, özgün imla) Öte yandan Şamil Esgerov, Hanî’nin bugünkü Azerbaycan’daki Gubadlı’ya bağlı Xinalik köyünde doğduğunu iddia etmektedir. Onun Mısır, İsfahan, Buhara, Şam, Halep ve Tebriz’deki medreselerde de eğitim gördüğü ve Nizami Cencevi’den etkilendiği de ileri sürülmektedir. Bazid’deki Muradiye Camii’nde imamlık yapan ve Bazid Mîri Mîr Mihemed Pirbela’nın divan katipliği görevini yürüten hanî’nin, beyliği temsilen birkaç kez İstanbul’a gittiği belirtilmektedir. 1707 yılında Bazid’de ölen şair yine buraya gömülmüştür. Türbesi ziyaretgaha dönüşmüştür. Arapça, Farsça ve Türkçe (Osmanlıca) bilen, Arapça ve Türkçe şiirler de yazan şairin Mem ct Zîn adlı mesnevisi, İslam dünyasındaki mesnevi geleneği açısından bakıldığında son derece önemli özellikler göstermektedir. Öncelikle bu mesnevi, Tevrat ve Kur’an’da geçen, mesnevi yazarlarına ilham veren meselleri değil, İsa’dan önceki dönemden beri Kürtler arasında yaşayan Meme Alan destanını temel almaktadır. İki kez Hacc’a giden Xanî’nin Mısır’a da gittiği bildirilmektedir. Öte yandan Xanî’nin Bazid Mîri Mehemed Beg’in himayesinde İshak Paşa Sarayı yanında bir kütüphane açtığı (bu kütüphane 1926 yılına kadar açık kalmıştır, ancak kütüphanenin bu tarihte devlet tarafından yakıldığı belirtilmektedir) ve Kürtçe eğitim veren bir okul kurduğu da belirtilmektedir. Nitekim Mihe-med Beg’in ölümü üzerine Kanê Padşahê Serhedan (Nerede Serhad Padişahı) adlı bir şiir yazması bu tezi güçlendirmektedir. Ahmedi Hanî’nin Mem ct Zîn’i, pek çok okumaya açık bir metindir. Buradaki felsefi ve toplumsal kuram, Batı’ da gelişen süreçten kopuk olmasına karşın birtakım öncülleri içinde taşır. Nitekim Amêdi, onun Hegel ve Marx’tan önce deklare ettiği düşünceleri işlemiştir. Doğubilimci Yûsif Ebkaroviç Orbîlî’ye göre Ortadoğu’nun Firdevsi ve Curci Rostavili’yle birlikte en önemli üç edebiyatçısından biridir. Yapıtları: Nûbar (Manzüm Kürtçe-Arapça sözlükçe, Bazid, 11 Mart 1683’te tamamlanmıştır; Kürtçedeki ilk sözlüktür.) Eqida İmane, Mem û Zîn. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1353) HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Çargoşeya Ehmede Xanî Ehmede Xanî’nin (Ahmedi Hanî) A Çargoşesi Fate ‘umri fi hewa ke, ya hebibi kulle hal Ah u nalem hemdememşod der firaqet mah u sal Ger benim kanım dilersen, çoktan olmuştur helal Dîn u ebter bum ji işqê min nema eql û kemal Ey sevgili, aşkınla geçti bu ömür, bu hal Ayrı düşmektendir hem bu inleyiş, hem bu hal Ger benim kanım dilersen çoktan olmuştur helal Deli ve ebter oldum, kalmadı akl-ı kemal Ente fikri fi fuadî, ente ruhî fîl cesed Leşkere xemxaye to mulkî dilem wîranî kerd Dade geldim ışk elinden, isterim senden meded Wan Tetaran birne yexma eql û dîn û milk û mal Gönlün amacı, ruhun bedeni sensin ey dert Gam ordun viran etmiş şu gönlümü, yardım et Dade geldim ışk elinden, isterim senden medet Tatarlar yağmaladı hem aklı, dini, mülkü vemalı Tale xemmi, zade hemmi, şa’e sirrî fîl mela Teşneye camê wîsalem, çun Şehide Kerbela Yoksa sen divane oldun, nice halim ey dila! Ya ji nû ve işweyek da min hebîba çavxezal Gamlar, acıtan aşkın sırrımı dağıttı ya Benzerim visal camına, Şehid-i Kerbela Yoksa sen divane oldun, nice halim ey dila ya da bana yeniden işve yapan, ahu gözlü sevgili, Bite hicranen hebîbî leste mînnî alîmen Her dem ez derde firaqet xafili ez hali men Can ü dilden arzi kıldım halimi canana ben Erzihala min tu xafil qet nepirsî erzihal Başka bilgi yok bende, yardan ayrı düşmekten Ayrılık yüzünden ah habersizim kendimden Can û dilden arz kıldım halimi canana ben Gafletle bile olsa, sakın sorma arzuhal Hellena min nî’meti wesl-îl hebîbî mîn nesîb Ufîtadem ber derit bîçare sergerdan xerîb Derdimiz çok ikisinden ona yok hiçbir tabib Ey tebibê min dewayê derdê XANI her wisal (74) Dilerim aşka ulaşmak olsun bana nasip Melayê Bateyî (1675-1755) Mela Huseynê Bateyî 1675 yılında Hakkari’nin Batê köyünde doğdu. Babasının ismi Mustafa’dır. Ertoşi aşiretine mensup olduğu söylenegelen meşhur bir yanlıştır. Çünkü o ve zürriyeti ertoşîlerin mukim olduğu bölgede yaşıyorlarsa da bu aşirete mensup değillerdir. Koçer bir aileden geldiği ve ağabeyi Mela Ehmed’in Piros’an köyü imamı olmasından sonra ailecek oraya yerleştiklerini diğer akrabaları belirtiyorlar. Mela Huseyin, ağabeyi Mela Ehmed’in yanında Kur’an’ı Kerim ve diğer sıra kitaplarını okuduktan bir süre sonra Hakkari Zeynel Bey medresesine girdi ve orada eğitimini tamamladı. Bir süre Müküs’teki Mir Hesenê Welî medresesine devam ettiği de rivayet ediliyor. Uzun yıllar Hakkari beylerinden İbrahim Han Bey’in himayesinde yaşadı ve 1700 yılında kurulan Hakkari Meydan Medresesinde müderrislik yaptı. Daha sonra köyü olan Bate’ye gitti ve orada öğrenci yetiştirmeye devam etti. Rivayete göre, Hakkari eşrafı ve saray uleması kendisini çekemediğinden Bey’in yanında onu kötülediler ve İbrahim Han Bey de ona yol gösterdi. Bunun üzerine Berçelan yaylalarından Müküs’e doğru yola çıktı. Bu yolculuğa sonbaharın son aylarında çıktığı için Berçelan’da kar yağmıştı ve tipiye yakalandı. Bahar aylarına kadar kar altında kalan cesedi bulunduğunda cebinde, “Ji Çirya Paşiyê 289 Çaresizim, geldim, ocağına düştüm, garip Derdimiz çok ikisinden ona yok hiçbir tabip Tabibim, XANI derdine devadır her visal Pe da’” adlı şiir vardı. Bu şiirin onun ölüm sırasında yazdığı söyleniyor. Selim Temo’ya göre: “ölüm anını anlatan bu şiir, yalnız ölüm anını anlatan ilk şiir olması nedeniyle değil, aynı zamanda divan şiiri mazmunlarını tersyüz etmesiyle de dikkat çekicidir. Bu şiirin, tek başına ele alınıp incelenecek, edebiyat tarihini kendine göre yeniden şekillendirecek bir şiir olduğunu düşünüyoruz.” Mela Huseynê Bateyi’nin en çok tanınan mesnevisi Mevlid’idir. Bu mevlit aynı zamanda Kürt klasik edebiyatı içerisinde yazılan ilk mevlit mesnevisidir. Divanhanelerde ve camilerde en çok okunan ve meşhur olan mevlit olmuştur. Ayrıca sevgi, aşk ve doğa üzerine birçok şiiri vardır. Bu şiirlerinden bir kısmı 2010 yılı itibariyle Nubihar yayınları arasında yayımlandı. Daha önce şiirlerini ihtiva eden bir kitap da Dihok’ta Tahsin İbrahim Doski tarafından yayınlanmıştı. Yapıtları: Mewlûda Pêxember Eleyhî Selat û Weselam(1900’ün başından bu yana birçok defa birçok ayrı yerde yayımlandı. En son, ciltli bir şekilde Nubihar yayınları arasında çıktı. Diwan (M. Xalid Sadinî’nin hazırladığı “Mela Huseynê Bateyi adlı kitap O’nun yaşamını, şiirlerini ve mevlidini ihtiva etmektedir.) “Ji Çirya Paşiyê Pê Da” adlı şiir, Hakkari’de birçok insan tarafından ezbere bilinmektedir. (Selim Temo’nun çevirisiyle) 290 HAKKARİ Ji Çirya Paşiyê Pê Da Kasımdan Ötede Ji çirya paşiyê pê da Melayê Bateyê kanê Sefer keşa bi Miksê da Li ser weqtê zivistanê Ah bu Kasımdan ötede Melayê Batê nerede Müküs’ten yola çıktıydı Tam da böyle güz vaktinde Zivistane evî yolê Evî beryê evî çolê Mijê avête derdolê Xwinavê girtî kêstane Güzün yoludur bu İşte döl, işte çöldür bu Sis kapladı dört yönü Kanlı su taştı elinde Xwinavê girtî nesrîne Cemed çêbû li sewlîne Girya me tê ji bo asmîne Zerî nayêne seyranê Kanlı su sardı yaban gülünü’ Serviliği soğuk bürüdü Ağlayışımız göğe yürüdü Dilberler gelmez seyrane Zerî tên û diyar nabin Coşil tên û sitar nabin Çi cindî tên siyar nabin Bûye tarî li kolanê Dilberler gelir görünmezler Coşkular artar dinmezler At binmez nice askerler Kuytularda başlar gece Bûye tarî û zulmate Sir û serma ji nû hate Yeqîn kanûn eda hate Binerin dax û kovanê Karanlıktır, gece olmuş Sırlar, soğuklar başlamış Meğerki kışa borçlanmış Bir bakın dağlara, kedere Binêr daxa me êxsîra Xezam zer bûn rezê mîra Reyhan barî di ave da Reyhan barî di eywanê Bak şu kayıplar dağına Mir bağları kesti sarıya Reyhan yağıyor sulara Reyhan yağar içerime Pertev Bey Hekari (1777-1841) Perto, Pertev Bey, Pertevi, Mustafa Bey, Şah Pertevi Hekarî ve Ebasî mahlaslarını da kullanan şair, 1777 yılında Hakkari’de doğdu. Dini eğitimini Hakkari Mirleri’nin sarayında alan şair, 1841 yılında Hakkari’de öldü. Botan ekolünden olan şair, özellikle Melayê Ciziri’nin etkisi altında kalmıştır. Eladin Si- cadi ve Mihemed Eli Evni’ye göre Divan’ını 1806’da tamamlamıştır. Yapıtları: Divan (Şiir, Bağdat, 1944; derleyen ve yayına hazırlayan Sadiq Behaedinê Amêdî, -?1978Bonn 1991; Zeynelabidîn Zinar). En son 2007 yılında T.İ. Doski tarafından Pertev Bey’in Divanı Duhok’ta yayınlandı. Dermanê Derdê Întizar... Bekleme Derdinin İlacı... Ez nizanim dê çi bit dermanê derdê întizar Qet xilas nine min esla ji derda întizar Ne deme tê saete tê roje, ne mahe, ne sal Dayma pê der pê ez kuştim vê derdê întizar Ay Ellaha min reha ke, qet neşêm çû der hed Êş û janan dil bi dêrda zêde derdê întizar Huş û daniş, aqil û saman, fehm û zanin û xered Ber bi talan leşkerê xem kirme derdê întizar Merhemek nîne ku da hale dilî bo bikem beyan Ya tebîbek da biket derman derdê întizar Bilmem ki ilaç nedir bekleme derdine Asla bir çare yoktur bekleme derdine Ne saate vurulur, ne gün, ne ay, ne yıla Hep canımı alır şu bekleme derdi de Ey Allah’ım, kurtar beni, hiç umarım yok Gönlüm acı çeker bu bekleme derdinde Akıl fikir, mal mülk, bilgi, bilgelik ve gayret Gam orduları talan etti bu derdi de Bir merhem de yok ki kalp ağrımı diyeyim Bir tabip düşene dek bekleme derdine HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER Kes bi kes naket xudanî, nasojet dil bi kes Dê heta kengê bikişim ez vî derdê întizar Bo ezîzek xerqê derda întizar e Pertewî Çi kirin gazinde ev gotin ji derdêîntizar 291 Kimse sahip çıkmıyor, yanmıyor yürekleri Ne güne dek mahkûmun bekleme derdine Bir güzel için derde gark olmuş Pertewî Bu derttendir derler, ne şikâyet ederse Sabriye Hekarî (1948-…) 1948 yılında Duhok’ta doğdu. 6 yıl okul okuyan Hekarî on üç yaşındayken evlendirildi. Dokuz çocuk annesi olan şairin kocası, 1977 yılında Irak Devleti tarafından idam edildi. Hekarî, Kürt Yazarlar Birliği üyesidir. Yapıtları: Parzinke Hîviya (Şiir, ?, 1989). (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1440) Govend Digotin govend e Şahî û sema ye Şabaşûxelat ji mêje gêra ye Xelkê gaziye û dilan vema ye Ev sed çaxe perya veda ye Yên çûyne bûkê û hêşta neina ye! Halay Halay var diyorlardı Şenlik ve semah var Şabaş, sözkesme başlamışçoktan Herkes çağrılmış, başlamış düğün Periler ortaya çıkalı çok oldu da Gelini almaya gidenler dönmemişler hala! Abdürrahim Rahmi Zapsu ( (1890-09.02.1958) Kimlik adı Abdurrahim Rahmi Zapsu olan şair, 1890 yılında Van’a bağlı Elbak (Başkale) ilçesinde doğdu. Hakkari’nin önde gelen ailelerinden “Mala Hekarîyan”a mensuptur. İlkokulu Başkale’de, orta öğrenimini Van’da tamamladıktan sonra Darül Muallimin’e başladı. Bu arada Seyid Tahayê Arvasi’den de dini eğitim aldı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdi. I. Dünya Savaşı sırasında Mele Seide Kurdi’nin (Said-i Nursi) kuvvetlerine katılarak Rus ordusuna karşı savaştı. Bu savaşta yaralanıp esir düştü ve Rus kuvvetleri tarafından Volga Irmağı kıyısındaki bir kampa gönderildi. Kamp sürecinde bir derslik açtı, çocuklar için ders kitapları hazırladı ve esir çocuklara eğitim verdi. Yine kamp sürecinde iki Türkçe kitap yazdığı ve bu kitapların serbest kaldıktan sonra yayımlandığı bildirilmektedir. Ekim Devrimi’nden hemen sonra serbest bırakılması üzerine İstanbul’ a geçti. Burada Kürt Talebe Cemiyeti ve Kürdistan Teali Cemiyeti’ne katıldı. Bu cemiyetin yayın organı olan Jin dergisinde şiirleri, edebi ve siyasi yazıları ile Meme Alan adlı bir piyesi (Kürtçedeki ilk piyes) yayımlandı. 1919 yılında arkadaşlarıyla birlikte Ehmedê Xani’nin Mem û Zin’iyle, Melaye Ciziri’nin Diwan’ını yayınladı. Yine bu dönemde Ehlê Sunet adlı on beş günlük bir dergi yayımlamaya başladı. Dergi yedi yıl boyunca yayın hayatını sürdürdü. 2 Şubat 1958’de İstanbul’da ölen Hekari’nin yirmi beşten fazla kitabı olduğu belirtilmektedir. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1363) [Şîrazî li Nav Firsan ... ] [Şirazi Farslar İçinde ... ] Şîrazîli nav Firsan kêşa elema eşqê Mela te bir ew can Hafiz bike pê meşqê Aşk derdini çekti Şirazi, bütün Farslar içinde Mela canım Hafız’a verdin meşk etsin diye Lakin bi kirasek dî nur û şefeqek tê da Dî ba yekê Kurmancî raçand di Cizîrê da Lakin erken bir sabah gözleriyle gördü ki Cizre’ de bir Kürt dokuyor nurlu bir giysiyi Mela te wekî Hafiz Firdewsî nekir îstad Hem eşq ji nû hilkir Kurmancî te kir îcad Hafız gibi Firdevsi’yi üstadın bilmedin Hem Kürtçeyi kat ettin, hem aşkı dirilttin Pol û zexelê Kurdî te bi yek nezerê zer kir Mala ku feqir mayî tijî dur û gewher kir Kürtçenin çerçöpünü sen altına çevirdin Yoksul kalmış bu evi incilere gark ettin Kurmanc dive her dem fexrê bi te kin elheq Lakin tu ku Mensurî rutba te bû Enel Heq Doğrusu ya, Kürtler seninle hep övünmeli Sen ki Mansur’sun, rütben de “Enel Hakk” o 292 HAKKARİ Reşîd Koçer Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Faki’nin Hakkari koçerlerinden (konar göçer) olduğu rivayet edilmektedir. Kaynaklara göre I8. ve 19. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Adından dolayı bir din adamı olduğu söylenebilir. (Sirul Mehşer’e, Enstituya Kurdi ya Stenbolô tarafından yazılan Peşekyazısından, 5-6) Yapıtları: Sirul Mahşer. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1366) [Ji Sirul Mehşer] [Sirul Mehşer’den] Eseful A’şîrûn Ehlûse’adetî Eseful A’şinln Ehlfıse’adeti Sefa dehan wexta têne mehşerê Xerb dibin cumle di nava enwerê Onuncu kafile mahşere geldiğinde Işıklar, nurlar içinde kalır hepsi de Ber dikin hûlle li boraqan siwar Nûr li ser wechê ewana şu’ledar Ziynet kuşanmış, kanatlı atlara binmişler Sanki nurla, ışıkla parıldıyor o yüzler Ehlê heşrê tey li wan seyran dikin Hem ji bo tedbirê wan heyran dikin Mahşer ehli seyrederler onları Çare içindir tüm şaşkınlıkları Yek munadî ew zeman tê wê derê Wan dide zanîn bi xelkê mehşerê O zaman bir müezzin çıkar gelir oraya Tanıştırmak için onları mahşer halkıyla Ev ew in cumle firûdan bi temam Hem sunnet kirne eda wan subh û şam Bunlar onlardır ki, hepsi de teker teker Sabahtan akşama dek sünnet eylemişler Lê nidayek tê ji bana wan heman Hûn herin bibne bi bal cennet rewan Amma bir ses duyulur onlara seslenen Siz gidin de cennete revan olun hemen Bo we nîne hem hisab û hem ezab Cennet a min her ji bana we meab Sizin için değil asla ne hesap, ne eziyet Cennetim sizin gibi ulular içindir elbet Ew diçin andem bila fikr û xiyal Daxilê cennet dibin ew bû sual Gider onlar, ne düşünüp, ne hayal ederler Hiç sorgu sual olmadan cennete girerler Ew sefa diçne meqamê izzetê Xerq dibin cumle di nava n’imetê Bu kafile gider makamına izzetin Kanıp doyarlar içinde cümle nimetin Ya İlahi tu bikî bo me nesîb Hem bi hurmeta Mûhemmed ya mûcîb Ey Allah’ım, bize de nasip eyle ama Bize vesile olan Muhammed aşkına 293 KAYNAKÇA AKER, A. TAMER (2006), “Hakkari İli Alan Araştırması Değerlendirmesi: Yerinden Edilmenin Nedenleri, Ruhsal ve Toplumsal Sonuçları ve Geri Dönüş Süreci”, “Zorunlu Göç” İle Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası, İstanbul: TESEV Yayınları, ss. 234-244. ALAEDDİNOĞLU, F: Van İli Turizm Potansiyelinin Belirlenmesi ve Planlamaya Yönelik Öneriler, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2006. ALTINLI, İ., 1966, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Jeolojisi, M.T.A. Dergisi, Sayı 66, Ankara ARDOS, M. (1992) Türkiye’de Kuaterner Jeomorfolojisi, İstanbul Ünv. Edb Fak. Yay. No: 3737. İstanbul. ARINÇ, K., 2007, Türkiye’nin İç Bölgeleri, Eser Ofset, Erzurum BABACAN, Z., 2005, Hakkari İlinde Yerleşmelerin Yükselti Basamaklarına Göre Dağılışı, Y.Y.Ü. Coğrafya Böl. Bitirme Çalışması. BAYKARA, T., 2000, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş-I, Anadolu’nun İdari Taksimatı, T.K.A.E, Yay. No. 160, Ankara. BONIFACE, G.B., COOPER, C. 1994: The Geography of Travel and Tourism. Second Edition. Butterworth-Heinemann Ltd. Oxford. CEVAD, A., 1313, Memalik-i Osmanye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, Mahmud Beg Matbaası, Dersaadet. CHANTRE, M.E., 1889, De Beyrouth A Tiflis, Le Tour Du Monde, Paris CUİNET, V., 1892, La Turquie D’Asie, Tome II, Paris D. İ. E. HAKKARİ Köy Etüdü, 1997 DOĞANER, S., 2001, Türkiye Turizm Coğrafyası, Çantay Kitapevi, İstanbul DARKOT, Besim; “Çölemerik”, İslam Ansiklopedisi, III, İstanbul, 1971, s.441-442 DARKOT, Besim; “Hakkari”, İslam Ansiklopedisi, V/I , s. 97-99 ERİNÇ, S., 1953, Doğu Anadolu Coğrafyası, İ.Ü. Coğrafya Enst. Yay., İstanbul EROL, O., (1964) Genel Klimatoloji, Ankara Üniv. DTCF Yay. No: 155, Ankara. EROL, O., (1979) Dördüncü Çağ, Ankara Üniv. DTCF Yay. No: 289, Ankara Ersoy ve Şengül, 2002 ERTUĞRUL, S., 1998, Turizm İşletmelerinde Kuruluş Yeri Seçimi Eğirdir ve Yöresinde Alternatif Turizm Çeşitlerinin Geliştirilmesi, I. Ulusal Turizm Sempozyumu, Süleyman Demirel Üniv. Eğirdir Mes.Yük. Okl. Turizm ve Otelcilik prg. İsparta Erzurum Vilayet Salnamesi, 1876 Tarihli, s. 141-176 GÖNEY, S., 1995, Şehir Coğrafyası I, İÜ Yay. No: 3908, İstanbul GÜNER, Y.- ŞAROĞLU, F., 1987, “Doğu Anadolu’da Kuaterner Volkanizması ve Jeotermal Enerji Açısından Önemi”, Türkiye 7. Petrol Kongresi (6-10 Nisan 1987), TMMOB Petrol Müh. Odası Yay., Ank. Hakkari Belediyesi, 2006-2010, Hakkari Belediyesi Stratejik Eylem Planı, Hakkari Belediyesi, Hakkari. Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2009, Konaklama Tesislerine Ait İstatistikî Veriler, Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Hakkari. Hakkari İl M.E.M. Verileri, 2009 Hakkari İl Yıllığı 94, Ankara, 1994. Hakkari İl Yıllığı 98, 1998. Hakkari İl Yıllığı 2003, Hakkari, 2003. Hakkari İli Çevre Durum Raporu, Çevre ve Orman Bakanlığı, 2006, 2008 Hakkari İli Çevre Raporu, 2005 Hakkari İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması, 2003. Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009, Hakkari İli Tarımsal Üretim Yapısı, Hakkari Valiliği Tarım İl Müdürlüğü, Hakkari. Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2010, Hakkari İli Tarım Brifing Raporu, Hakkari Valiliği Tarım İl Müdürlüğü, Hakkari. Hakkari Valiliği, 2010, Hakkari Valiliği Brifig Raporu, Hakkari. http://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCksekova,_Hakkari., 21.09.2010 http://www.hakkarikulturturizm.gov.tr.,2010, Eylül 20, 2010 http://www.hakkarim.net., 2010, 20.09.2010 http://www.meteor.gov.tr., 2010, 05.09.2010 http:www.panoramio.com., 2010, 25.08.2010 İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 2006, Hakkari İl Çevre Durum Raporu, Hakkari Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Hakkari. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2009 İZBIRAK, R., 1951, Cilo Dağı ve Hakkari İle Van Gölü Çevresinde Coğrafya Araştırmaları, İ.ÜCoğrafya Enstitüsü Yay., İstanbul. Karayolları Bölge Müd. Verileri, 2009 KARPAT, K.H., 1978, “Ottoman Population Records and The Census of 1881, 82-1893, Int. J. of Middle East Studies, Vol 9, S: 237-274. KARTAL, S.K., 1978, Kentleşme ve İnsan, TODAİE Yay. No: 175, Ank. KAYA, A. M., 2007, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Hakkari, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri. KAYA, F., 2008, Yüksekova Şehri, Kuruluşu gelişmesi ve Fonksiyonları. Aktif Yay. Ankara KELEŞ, R., 2002, Kentleşme Politikası, İmge Kitabeci, 7. Baskı, Ankara. KILIÇ, Ali, İrisân Beyleri (Abbasi Devleti’nden Hâkkari Beyliğine), İstanbul, 2005. Kültür ve Turizm Bak. 2001 MTA, 2005, Hakkari İli Maden ve Enerji Kaynakları, Ankara. OAKES, H., (1958), Türkiye Toprakları, Ege Ünv. Mat, İzmir. OGDEN, P., 2000, The Dictionary of Human Geography, MIGRATION, Blackwell Publishers Ltd., Great Britain, s. 504. ÖZÇAĞLAR, A. (1994) “Zile’nin Kuruluşu, Gelişimi ve Bugünkü Fonksiyonel Özellikleri”, Ankara Ünv. Türkiye Coğrafyası Arş. Ve Uyg. Merk. Dergisi, Sayı 3, s. 219-241, Ankara. ÖZÇAĞLAR, A. (2003) Coğrafyaya Giriş, Hilmi Usta Matbaacılık, Ankara. ÖZÇAĞLAR, A., 1997, Türkiye’de Belediye Örgütlü Yerleşmeler (Kasabalar-Şehirler), Ekol Yayınevi, ANKARA. ÖZGÜR, E. M. (1998) Türkiye Nüfus Coğrafyası, GMC BasınYayın Ltd. Şti. Ankara. SAMİ, Ş., 1898, Kamusül Âlâm, İstanbul. SARAÇOĞLU, H., 1989, Doğu Anadolu Bölgesi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Öğretmen Kitapları Dizisi, 176, İstanbul 294 HAKKARİ SEZAL, İ., 1992, Şehirleşme, Ağaç Yayıncılık Alternatif Üniversite Dizisi No: 9, İstanbul ŞAHİNALP, M., S., 2005, Şanlıurfa Şehri’nin Kuruluş ve Gelişmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya (Bölgesel Coğrafya) Anabilim Dalı, (Basılmamış Doktora Tezi) Ankara ŞAROĞLU F., EMRE, Ö., BORAY, A., 1987, Türkiye Diri Fayları ve Depremsellikleri, MTA, Raporu, No. 8174, Ankara ŞAROĞLU, F.- YILMAZ, Y., 1986, “Doğu Anadolu’da Neotektonik Dönemdeki Jeolojik Evrim ve Havza Modelleri”, MTA Dergisi, No: 107, Ank. TOLUN DENKER, B.(1977) Yerleşme Coğrafyası, İstanbul Ünv. Yay. İstanbul. TOP, Mehmet, “Şemdinli’deki Mimari Eserler”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu, Van 1996, s. 130–144. TOP, Mehmet, “Hakkari’deki Tarihi Eserler”, Hakkari ‘98 Yıllığı, Ankara 1998, s.88-100 TOP, Mehmet, “Hakkâri İli Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca İlçeleri Yüzey Araştırması 1999”, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu, Van, 2000, s. 205–212. TOP, Mehmet, “Hakkari Meydan Medresesi”, Hakkari Dergisi, S. 10, Ankara,1999, s.11–13 TOP, Mehmet, “Hakkâri’de Tarihi Mezarlıklar ve Mezartaşları”, Hakkari Dergisi, S. 12, Ankara, 1999, s. 7- 9. TOP, Mehmet, “Hakkâri Kızıl Kümbet Mezarlığında Taş Vakfiyeli Mezar Taşları”, Hakkari Dergisi, S.15, Ankara 2000, s.21–23. TOP, Mehmet, “Hakkari Kızıl Kümbet Mezarlığında Taş Vakfiyeli Mezar Taşları-2”, Hakkari Dergisi, S.16, Ankara 2000, s.18-19. TOP, Mehmet, “Hakkâri ve Çevresindeki Sanat Eserleri Yüzey Araştırması 1998”,XVII. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, Ankara 2000, s.1–14 TOP, Mehmet, “Nasturi Kiliselerinin Plan Tipleri Üzerine”, V. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu, Ankara, 2001, s.517- 536. TOP, Mehmet, “Güney Azerbaycan’daki Selçuklu Mezar Anıtları”, I. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi,C.II, Konya 2001, s.333–347 TOP, Mehmet, Hakkâri Koçanis Konak Kilisesi, Dağların Kenti Hakkari, S.19, Ankara, 2002, s.10–11 TOP, Mehmet, “Hakkâri’de Osmanlı Devri Mezartaşları”, XIII. Türk Tarih Kongresi, C.III, Ankara, 2002, s.1291- 1308 TOP, Mehmet, “Hakkâri İli Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca İlçeleri Yüzey Araştırması 2000”, XIX. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I, Ankara 2002, s.33- 48. TOP, Mehmet, “Hakkâri’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezar Taşları”, VI. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi Sempozyumu, Kayseri 2002, s.745–757 TOP, Mehmet, “Hakkâri’nin Kültürel Yapısı”, Hakkâri 2003, Ankara, 2003, s. 79- 105 TOP, Mehmet, “Hakkâri İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2001”, XX. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I, Ankara 2003, 17–28. TOP, Mehmet, Çukurca’daki Tarihi Taş Evler, Dağların Kenti Hakkari, S.22, Ankara 2003, s.24–26. TOP, Mehmet, “Hakkâri Meydan Medresesi”, Vakıflar Dergisi, Sayı: XXIX, Ankara, 2005, s. 373–398. TOP, Mehmet, “Hakkâri İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2003”, XXII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I, Ankara, 2005, s.107–118. TOP, Mehmet, “Hakkâri ve Şırnak İlleri ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2004”, 23. Araştırma Sevin, Veli, Hakkari Stelleri, İstanbul, 2005 Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara, 2006, s.225–238. TOP, Mehmet,“Hakkâri’nin Ortaçağ ve Sonrası Kültürel Dokusu Üzerine Bir Değerlendirme”, I.Van Gölü Havzası Sempozyumu, İstanbul, 2006, s. 173–186. TOSKAY, T., 1989, Turizm, Turizm Olayına genel Bir Yaklaşım, Der Yayınları, İstanbul TUĞLACI; Pars; Osmanlı Şehirleri, İstanbul, 1985 TUNCEL, M., “Hakkari”, DİA, C. 15, İstanbul, 1997, s. 205-207. TUNÇDİLEK, N, 1985, Türkiye’de Reliyef Şekilleri ve Arazi Kullanımı, İstanbul Üniversitesi Yayını, No:3, İst TURSAB: Seyahat ve Turizmin İstihdam ve Ekonomi Üzerindeki Etkisi, Türkiye Seyahat Acenteler Birliği Yay. İstanbul 2002. TÜİK, 2002, 2009, 2010, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara. TÜMERTEKİN, E. (1965) Türkiye’de Şehirlerin Fonksiyonel Sınıflandırılması, İstanbul Ünv. Coğrafya Enst. Yay. No: 43, İstanbul. TÜMERTEKİN, E., 1985, “Kır-Kent Dengesi ve Göç”, Türkiye’de Kentleşme Süreci ve Kırsal Alan Sorunları Kolokyumu (7- 9 Kasım 1979), Mimar Sinan Üniv. Fen Bil. Enst. Yay. No: 1, İst., s. 53. TÜMERTEKİN, E., 1997, Beşeri Coğrafya İnsan- Kültür- Mekan, Çantay Kitabevi, İstanbul TÜMERTEKİN, E.ve ÖZGÜÇ N., 1998: Beşeri Coğrafya, İnsan. Kültür. Mekan, Çantay Kitapevi, İstanbul. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, 2009, İşgücü Piyasası Araştırması Sonuç Raporu, Ankara. TÜRKÜNAL, S., 1951, Hakkari Dağları Hakkında Jeolojik Not. Türkiye Jeoloji Bülteni, Sayı:3, Ankara. YILDIZ, M. ve ALAEDDINOĞLU, F., 2010, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Göç ve Yoksulluk: Hakkari Örneği 2010 9 (2) YILDIZ, M. Z., 2002, Erciş‘te Kentsel Fonksiyonlar ve Kentsel Arazi Kullanımı, AtatürkÜniv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum. YORULMAZ, E., 2006, Tarihsel Süreç İçerisinde Hakkari İlinin Nüfus Gelişimi, Bitirme Çalışması, Van Yurt Ansiklopedisi., 1985, Hakkari Maddesi, Cilt, s, 3291-3354, İstanbul. 296 HAKKARİ