131. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
131. sayımızı okumak için tıklayın
Ah o gözler ki ağlar, memleketime BEDROS DAĞLIYAN S.9'da NURCAN BAYSAL Maltepespor 5-1 galip S.21’de Yıl 3 Sayı 131 3 Şubat 2016 Bugün eğer Türkiye’de hâlâ büyük bir çatışma sürüyor ve gencecik insanlar hayatlarını bu çatışmada yitiriyorsa, halklar birbirinden uzaklaşıyor ve özgürlükler rafa kaldırılıyorsa bunda Türkiye ana akım medyasının payı en başta gelir. Çünkü hükümetler bu savaş konseptlerini medyanın verdiği cesaret va sağladıkları propaganda olanakları sayesinde uygulayabiliyor. Medya toplumda savaşa ilişkin rıza üretme işlevini yerine getirdikçe kitleler otoriter rejimler ve onların savaş politikalarına oy veriyor. Ne iktidar yanlısı medya ne de orta yolcuymuş gibi görünen ana akım medya artık değişmez. Onlar gazeteciliği bir resmi görev ya da bir tür halkla ilişkiler şirketi faaliyeti olarak görüyorlar. Hatta kendilerini orta yolcu gibi sunan ana akım medya propaganda işini görece rafine yaparak daha yararlı oluyor. Bugün Türkiye’nin barışa ihtiyacı var. Ülkenin her yerinde insanlar evlatlarını, ana babalarını, sevdiklerini kaybediyor. Bunun için barış talebini toplumsallaştırmak gerekiyor. Bu da ancak özgür barış gazeteciliği sayesinde mümkün olur. Halkın Nabzı’nın yayın politikası barışı toplumsallaştıracak bir çizgidir. Haftaya görüşmek üzere. Devlet ve afet Cizre, bizi affetme! S.2'de Zika için küresel acil durum S.23’te Çarşamba Çatışma bu toplumda iktidarın iktidarına güç katıyor Fehim Taştekin, Türkiye’de Ortadoğu politikalarını ve Suriye’yi en iyi bilen birkaç gazeteciden biri. Uzmanlığının yanısıra yazılarında insan hakları ilkelerini ve barış söylemini de gözetiyor. Kendisiyle Cenevre’de yapılan Suriye görüşmelerini ve Türkiye’nin Suriye siyasetini konuşmak için buluştum. Bağdat Caddesi’nde kadın eylemi MaltepE'DE giysi kumbarası Yüzlerce kadın dün İstanbul’un en yoğun caddesini kısmen trafiğe kapatarak genç bir kızın tecavüze uğramasını ve ardından yaşananları protesto etti. S.8'de Maltepe Belediyesi, ‘Giymiyorsan giydir’ sloganıyla ilçenin 18 mahallesine 50 giysi kumbarası kurdu. S.18'de 2 YORUM 2016 3 Şubat Çarşamba Cizre, bizi affetme! Nurcan baysal G özümüzün önünde yaşanıyor her şey! Cizre’de bir eve yapılan havan toplu saldırı sonunda bir bodrum katına sığındı insanlar. 8 gündür bir bodrum katında yaralı insanlar can çekişiyor. 25 yaralıdan 6’sı yaşamını kaybetti. Bir ambulans gönderemedik! Ambulans nedense her gittiğinde ateş açılıyor. Hükümet yetkilileri söyledikleri saçma sapan şeyleri halka yutturmaya çalışıyorlar. Evde yaralı olmayabileceği söyleniyor, daha sonra ambulanslar gittiğinde YDG-H’lıların ateş açtığı söyleniyor. Hiç kimse de sormuyor, içeridekiler kim, yaralılar kim ki, yaralıları almak için gelen ambulansa YDG-H’lılar ateş açsın? İktidar sürekli gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor. Hâlbuki iktidarın yapacağı şey basit: Gelişigüzel insanları tarayan özel timlerini 1 saatlik çekse, ambulansa bile gerek kalmadan, birkaç yüz met- yetle karşı karşıyayız. Günlerdir o bodrum katında su isteyen insanlar var. SU’dan bahsediyoruz, bir bardak SU’dan! Kim olursa Kürd'e SU da yok! olsun, ölmek üzere olan, SU Yaralıların anneleri biristeyen insanlardan bah“Kürt sorunu kaç yüz metre ötede sediyoruz! “SU diyoyok”tan, şimdi evlatlarından haber rum heval SU”! almaya çalışıyorlar. “Kürt soru“Kürd'e su bile yok”a Sosyal medyadan nu yok”tan, şimgeldik! yaralılardan biridi “Kürde su bile Evlatlarımız bir bodrum nin DBP PM üyeyok”a geldik! katında susuzlar! si Mehmet YavuEvlatlarımız bir zel’in annesinin ferbodrum katında suEvlatlarımız bir bodrum yadını görüyorum. 8 suzlar! katında yaralılar! gündür yaralı halde amEvlatlarımız bir bodbulans bekleyen oğlunun rum katında yaralılar! sesini televizyondan duyan anne, Evlatlarımız bir bodrum katınçaresizlikle şiddetli bir şekilde göğüs- da umutsuzlar! lerini yumrukluyor, “hepinize kurban Evlatlarımız bir bodrum katında olurum oğul” diye haykırıyor. bizlerin gidip onların yaralarına mehHer fırsatta hakaret eden, gerçek- lem olmamızı bekliyorlar! leri çarpıtan, halka yalan söyleyen, inEvlatlarımız bir bodrum katında sanları katleden, mezarları yıkan, ölü can çekişiyorlar! bedenlere bile işkence yapan bir zihniEvlatlarımız bir bodrum katında bir re ötede kendini döven Cizreli analar gidip evlatlarını sırtlayıp zaten getirecekler. bardak SU istiyorlar! Bu yazıyı yazdığım sırada yaralılardan 13 yaşındaki Sultan Irmak’ın da öldüğü haberi geliyor. Küçük bir çocuk, su haykırışları arasında, günlerdir can çekişe çekişe ölüyor. Tüm bu vahşeti hepimiz izledik ve izliyoruz. Muktedirler yendiler! İstedikleri gibi bir toplum yarattılar! Korku, umursamazlık, vicdansızlık bu toplumu sardı sarmaladı! 60 gündür memleketimde Sur’da uygulanan sokağa çıkma yasağını kıramadık. Bizler günlerce yerlerde bırakılan gencecik bedenleri yerden kaldıramadık! Cizre’nin kapısına dayanamadık mesela, ateşin tankın topun altına girip o eve ulaşamadık, o yaralıları o vahşet bodrumundan çıkarıp alamadık! Yazıklar olsun hepimize, yazıklar olsun! Bodruma gömülen bu gencecik bedenler değil, bu ülkenin vicdanı oldu! Cizre, bizi affetme! YORUM 3 2016 3 Şubat Çarşamba Enkaz altındaki insanlık… ÖNDER BİROL BIYIK Ü ç gündür sesler kesildi. Üç gündür haber yok enkaz altından. Yaşıyorlar mı, ölüler mi, kimse bilmiyor. Cizre’de bir apartmanın bodrumuna yaralı halde sığınan 28 kişiden söz ediyorum. Pardon, 28 değil, geçen günler içinde hep birlikte iktidarın garantörlüğü altında usul usul katletmiştik altısını. Şimdi kalanların akıbetini sorma cesaretimiz yok. Bunun ağır vicdan yükü yüz kez ezip geçiyor şu fani varlığımızın anlamını. Unutmak, yok saymak, bu kabusu hatırlamamak yaşama tutunmanın en akılcı yolu şimdi. Sesler kesildi. Üç gündür… Cizre’de harabe bir bodrum katında yaşananlar, son 6 aydır yaşadığımız adı konulmamış bir kirli savaşın tarihe geçecek en simgesel olayı, bundan kuşku yok. HDP vekillerinin, demokratik kitle örgütlerinin, odaların tüm girişimlerine rağmen etrafı tanklarla çevrili o ölüm kuyusuna ambulanslar gönderilmedi. 28 insan mehter marşı eşliğinde gün be gün ölürken koskoca bir dünya ruhsuz, donuk gözlerle izledi onların can çekişmelerini… Sesler kesildi, üç gündür… Tarih şöyle özetler bu yaşanılanları; Ne güzel kardeşlik hikayelerimiz var “Bu toprağın Kürdüne bir bodrum- bizim, değil mi? Harika bir ülkeyiz biz. da can çekiştirme ayini yaşatıldı. Ka- Ama emin olun, şu an o bodrum katında yıt altındadır. ” Bütün resmi ve gay- yaşayıp yaşamadıklarını bilmediğimiz o rı resmi organların işbirliği içinde, su- yaralı insanlar, kardeşlik filan beklemisarak onaylayan bir toplumun gözleri yorlardı sizden. Düpedüz kendilerine önünde el birliği icra edildi düşman hukuku uygulanmasını bu ayin… istiyorlardı. Çünkü düşmanAnayasa mahkemelığın da bir raconu vardır. si tedbire gerek yokSavaşta sıhhiyecilere Tarih şöyle özetler tur, diyor. AİHM ateş edilmez mesela, bu yaşanılanları; “Bu hala meseleyi inçatışmadan sonra tatoprağın Kürdüne bir celemekten söz raflar birbirinin yabodrumda can çekiştirme ediyor. Yaralı evralılarını ve ölülerini latlarını o ölüm toplamasına izin verir. ayini yaşatıldı. Kayıt kuyusundan çıkarÇünkü insanoğlunun altındadır" mak isteyen anneicat ettiği o en adi şeyin, lerin önünü kara kara savaşın bile insan kalan bir tanklar kesiyor. Meslek yanı var. onurunu hayatlarının üzerinden Ama yok, hiçbir hukuk yok. tutan sağlık emekçileri şehrin kapıla- Kendi vatandaşlarını can çekişe çekişe rında silahlı askerlerce geri çevriliyor. ölümle terbiye eden bir devlet aklının TBMM’nde muhalefet partisinin grup cinnet haliyle karşı karşıyayız. başkan vekilleri ve milletvekilleri bu Ne diyor cumhurbaşkanı Erdoğan; taammüden katliamı engellemek için orada sürekli ambulans var. Kendileaçlık grevi yaparken, yüce meclisin ri çıkmıyor, belki de yaralı değillerdir… bulduğu tek geçerli çözüm meclisi tatil 700 metre ilerde ambulanslar varmış. etmek… Mümkünü yok ölecek onlar. Neden çıkmıyorlarmış ki… AmbulansSarayın hükmü kesin… ları ayaklarına kadar getirterek zafer ka- ABONELİK KARTI 1 Yıl Yurtiçi 60 Adı Soyadı : ANADOLU YAKASINDA GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN ilan Reklam ve Rezervasyon hattı için bizi arayınız T: 0216 457 46 46 F: 0216 457 13 12 e-mail: halkinnabzi@gmail.com Adresi : e-mail : Tel-GSM : zanmak istiyorlarmış. Sahi ya, o yaralılar neden etrafa saçılmış karaciğerlerini, yuvasından patlayan bağırsaklarını toplayıp da bi zahmet 700 metre yürümezler ki! İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Eğer bir devletin zaferi bodrum katında can çekişen insanların “ayağına” ambulans götürme meselesine kalmışsa, tanrı o ülke insanlarının yar ve yardımcı olsun. Bir tufandan geçiyor demektir çünkü... Biliyor musunuz, öyle veya böyle bitecek bu kabus… Geriye harabeye dönen sokakların enkazı, ve o enkazın altında Kürdüyle Türküyle can vermiş çocukların sedaları kalacak. Belki bir süre sonra onların yarası bile kabuk bağlayacak. Ama o bodrum katında can çekişenler var ya, o insanların sesini ne sonsuz zaman ne ulu gök kubbe asla bastıramayacak. 33 Kurşun Olayı gibi, Roboski gibi tarihin belleğine kazındı o bir kere… Bazı şeyleri affetmez tarih. Ne kadar üstünü kapatmaya çalışırsanız çalışın, patlatır, yeryüzüne çıkarır o acı gerçeği… Yarın birbirimizin yüzüne nasıl bakacağımızı bilmeden, yasını tutacağımız günlerin umuduyla… Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz. Grafik Mizanpaj HALKIN NABZI Hakan YILDIRIM Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39 Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12 halkinnabzi@gmail.com www.maltepeninnabzi.com AKBANK Maltepe Şubesi TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926 IBAN:TR35000460002 9888000189926 Hukuk Danışmanı Erdal BEKTAŞ Av. Uğur KARAKAŞ Grafiker Danışma Kurulu Spor Servisi Fırat COŞKUN Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Viyana Temsilcisi Emine BAŞKÖY Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Bilgi İşlem: Ufuk Karakaş Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 halkinnabzi@gmail.com Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 4 HABER 2016 3 Şubat Çarşamba Harem'de terör(!) gözaltısı H arem Otogarı’nda durumlarından şüphelenilen iki yolcu gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, S.K ve C.T adlı yolcular, Hatay’dan İstanbul’a giden 01 DKK 76 plakalı yolcu otobüsüne Kilis’ten bindi. Cep telefonlarında sol bir örgüte ait semboller bulunduğu iddia edilen iki yolcu, otobüs İstanbul’a yaklaştığında polise ihbar edildi. Polis ekipleri, otobüsü Harem Otogarı’na kadar takip etti. Otogarda iki şüpheliyi gözaltına alan polis, bu kişilerin bagajlarını da kontrol etti. Edinilen bilgiye göre; Biletlerini başka yerlerden alan bir kadın 2 kişi, Adana- İstanbul seferini yapan otobüse Hatay’da bindi. S.K, 35 numaralı, C.T ise 21 numaralı koltuktan seyahat etmeye başladı. Otobüste uzak noktalarda oturan iki kişinin ihtiyaç molalarını birlikte geçirdiğini fark eden muavin, otobüs İstanbul’a yaklaştığı sırada kadının cep telefonunda sol bir örgüte ait amblemi gördü. Bunun üzerine durumu polise bildirdi. Polis ekipleri otogar çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı. Otobüs otogara girer girmez polis tarafından durdu- ruldu. Sivil ve resmi polisler otobüsün içine girerek 2 şüpheliyi otobüsten aşağıya indirdi. Gözaltına alınacağını anlayan kız polislere direndi. Slogan atan şüpheliler ilk olarak otogardaki polis noktasına götürüldü. S.K ve C.T.’un bagajları olma olasılığını değerlendiren polis ekipleri otobüsteki tüm yolculardan bavullarını göstermesini istedi. Yolcuların ba- vullarını göstermesi üzerine gözaltına alınanların bavulları olmadığı anlaşıldı. İki şüpheli, Üsküdar Güvenlik Büro Amirliği’ne götürüldü. Savcılık karşısına çıkan şüpheliler serbest bırakıldı. Toplu ulaşıma getirilen zam yargıya taşındı C HP İl Örgütü, İstanbul’da toplu taşımaya getirilen zammın iptali için mahkemeye başvurdu Cumhuriyet Halk Partisi İl Örgütü, İstanbul’da toplu taşımaya yapılan ulaşım zammının iptali için bölge idare mahkemesine başvurdu. Milliyet’te yer alan habere göre, mahkeme binası önünde açıklama yapan CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iş başına geldiği günden beri temel tüketim maddelerine sürekli zam yaptığını belirterek, 2001 yılından beri toplu ulaşıma yapılan zammın yüzde 300 olduğunu söyledi. Kamu kurumlarının kar ama- Kız Kulesi işgal edildi Ü cı gütmemesi gerektiğini belirten Canpolat, “Zammın geri alınması için bugün dava açtık. Büyükşehir Belediye grubumuz Büyükşehir gündemine getirecek” dedi. sküdar sahilindeki Kız Kulesi’ne çıkan 2 kişi, ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’ yazıyı pankart astı. Üsküdar sahilindeki Kız Kulesi’ne çıkan 2 kişi, ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’ yazıyı pankart astı. İhbar üzerine Kız Kulesi’ne gelen polis, İzem K. ve Mehmet Zeki M. isimli eylemcileri gözaltına aldı. Kız Kulesi geçtiğimiz peşembe günü ilginç bir eyleme tanık oldu. Tekne ile Kız Kulesi’ne geçen biri kadın 2 kişi, kuleye ‘Ölü hırsızı AKP’yi mezara gömeceğiz’ yazılı pankart astı. İhbar üzerine polis ekipleri Kız Kulesi’ne geçti. Burada İzem K. ve Mehmet Zeki M. isimli 2 kişi gözaltına alındı. Pankart da kuleden indirildi. Şahıslar emniyete götürülerek sorguya alındı. Bu arada, polis eylemcileri polis aracına götürürken, bir eylemci slogan attı. Polisin ağzını kapatarak susturduğu eylemciye teşekkür etmesi dikkat çekti. 2016 3 Şubat Çarşamba YORUM 5 Artık süreç ‘istişari’ FEHİM IŞIK B aşbakan, yeni bir süreç başlatacağını söyledi. Adı da “istişari süreç” olacakmış. Neyse ki kelimenin TDK sözlüğünde karşılığı var. 7 Haziran sonrası koalisyon görüşmeleri yaparken CHP’yi oyaladığı dönemde kullandığı istikşafi sözcüğü TDK sözlüğünde yoktu. TDK bunun üzerine, sözcükle ilgili açıklama yapmak zorunda kalmış, anlamını da –anlayan beri gelsin diyeceğim ama– “keşif ve tahkik etmeye çalışma, etraf ve teferruatını zahire çıkarma” olarak açıklamıştı. Neyse ki sözlükte “istişare” olarak geçse de yeni sürecin adının TDK sözlüğünde bu kadar anlaşılmaz bir tanımı yok; karşılığına tek kelime ile danışma, demiş geçmişler. Peki, Başbakan neyi, kimlere danışacakmış? Öncelikle danışacakları, hazırladıkları 300 küsur maddelik eylem planı olacakmış. Bakanlar Kurulu’na sunulan eylem planı başta bölgede farklı siyasi partilerde yer almış şahsiyetler olmak üzere STK yöneticilerine, baro başkanlarına, kanaat önderlerine, mülki amirlere, muhafazakarlara, liberallere, özellikle vurgulanarak söylenen sosyalistlere yani toplumun farklı kesimlerine sunulup görüş alınacakmış. Karşı çıkmak gerekiyor mu? Yok! Kim niye karşı çıksın ki? Hep demiyor inşa edildi, inşasında kimler sorumlumuyuz, sorun her kesimi ilgilendiriyor luk üstlendi, bunlara hiç girmiyorum. ve çözümünde de her kesimin katkısı Başbakan aynı zamanda akademisyen, olmalı. Madem istişari süreçle birlikte bunları açar okur. Toledo örneğini ver“Sur, Silopi, Nusaybin ve benzer yerle- mesinden sonra birçok kaynaktan açıp re insanca yaşanabilecek konutlar ya- okudum. Ona da okumasını salık vepılacak, Sur, öyle inşa edilecek ki, İs- ririm. Çünkü çözümün nasıl geldiğini, panya’nın Toledo şehri gibi, mimari Toledo’nun nasıl özerk yönetimin başdokusuyla herkesin görmek istediği bir kenti olduğunu hepimiz gibi onun da yer olacak,” elbet bunu işin tarafbilmesinde yarar var. Ama Başları, mağdurları, ilgilileri ile bakan çözümün nasıl geldide konuşmak gerekecek. ğini, Toledo’nun herkeBaşbakan, şu Kalıcı çözüm bunu sin görmek istediği bir anda bile toplarla gerektiriyor. yere nasıl dönüştüğüyıkılan evlerde, can Sanırım sorun nü, en önemlisi de tam burada, yani Toledo barikatlarınhavliyle sığınılan bu kalıcı çözüm sağda 2 ay devam eden evlerin bodrumlarında lama noktasında ve binlerce insanın insan yaşadığını kendini gösteriyor. ölümüyle sonuçlaunutmuş gibi Açıklamaların devanan direnişi anlamayı konuşuyor mından anlaşılıyor ki zahmetli bulmuş olacak sorunun çözümünde hala ki bunun yerine, binlerce kalıcılık değil, tasfiye ve teslim evin yıkıldığı yerlerle ilgili kan alma planlanıyor. Eğer öyle olmasay- dondurur cinsten açıklamalar yapmadı KCK, HDP ve bu periferide siyaset yı tercih ediyor. “Oralar bu şekilde yıyapan kesimler yani işin asli tarafları kılmasaydı bile ‘kentsel dönüşüm’ ile ile mağdurları dışlanmaz, çözüme bir zaten yıkılacaktı” diyen Başbakan, şu müteahhitlik işi gibi bakmanın dışına anda bile toplarla yıkılan evlerde, can çıkılabilirdi. havliyle sığınılan bu evlerin bodrumİspanya’nın Castilla-La Mancha larında insan yaşadığını unutmuş gibi özerk yönetiminin başkenti olan Tole- konuşuyor. do’da neler yaşandı, kent neden yıkılUnutmuş olabilir mi? Mümkün dedı, kaç insan öldü, kaç yılda yeniden ğil! Ancak yapılanlardan kendi lehine sonuç çıkarıp siyaseten pazarlamanın bir yolu da bu. Havuz kalemlerinin bu yaklaşımı değerlendirirken söylenenlerden özellikle insani ve vicdani yaklaşım çıkarmaları da bu pazarlamacılıktan bağımsız değil. “Demokrasinin olmadığı, halkın yönetime eşit bir şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzeni sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otoriteyle, 12 Eylül döneminde olduğu gibi sağlanıyor” diyebilen Başbakan, şiddetle otoritenin sağlanacağı yerde kurulacak hakimiyetin kalıcı olmadığını bilmek zorunda. Sorunun kalıcı çözümü de, hiç kimse kusura bakmasın, işin asli tarafları olmadan sağlanamaz. Daha öz bir deyimle, evet, belki teslim alabilirsiniz ama yine de çözemezsiniz. Çok merak edenler, direnişin nelere kadir olduğunu anlamak için Toledo’nun yanı sıra Diyarbakır Cezaevi’nin ‘82-‘84 yılları ile sonrasını da okuyabilir. Esat Oktaylar ‘82-‘84 yılları arasında o cezaevinde yaşayan insanların neredeyse tamamının bedenini, az sayıda insanın ise ruhunu teslim almayı başarmıştı. Ancak o cezaevinden şahadete erseler bile ruhunu teslim etmeden çıkanlar hep onurla yad edilirken, ruhunu teslim edenlerin bugün esemesi bile okunmuyor; Esat Oktaylar da hep katil olarak anılıyor. 6 YORUM 2016 3 Şubat Çarşamba Göz(yaşı) Slimliği’nin romanı ŞEYHMUS DİKEN K emal Varol, şiir kitaplarından bu yana çok yakından izlediğim iyi bir edebiyatçı. Titiz bir kuyum işçisi varsayın. Bir öğrenciden çok, dersine çok ama çok iyi çalışan usta bir öğretici. “Tuhaf ” bir köpeğin hikâyesinden yola çıkarak son otuz yılın siyasal arka planını Ergani ve Diyarbakır üzerinden anlattığı Haw’dan sonra bu kez “Ucunda Ölüm Var”* ile yine “tuhaf ” bir “Ağıtçı Kadın” hikâyesi ile okuru şaşırtmaya soyunuyor. Öyle bir Ağıtçı Kadın profili ki, cümle ağıtçılara “rahmet” okutacak cinsten. Tuttuğunu koparan bir mükr-i azim gibi, sekseninde ve inatçı mı inatçı bir tip. İnsan tekinin öldüğünde mutlaka ardından böylesi bir Ağıtçı Kadın ile uğurlanmak / yolculanmak diyesi gelenlerden hani… Batı yakasının pek de farkında, umurunda hatta gelenek göreneğinde olmadığı, aslında olsa çok büyük zenginlik olarak düşüneceği bir “iş” ağıtçılık doğu toplumlarında… Doğu derken, meramım sade Kürt / Kürdistan değil. Batının yabancısı olduğu cümleten doğu kültürü… Yakın zamanda bir haberde okumuş not almış(t)ım. Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Doğan Şahin diyordu ki; “Akıtılmamış gözyaşı, boşaltılmamış acılar iyileşme hâlini engeller. İnsanların kronik yas sürecinde tıkanıp kalmalarına neden olur” İşte, mesele tam da bu! Kemal’in Ucunda Ölüm Var’ını ağırdan alarak okudum. Sindirerek yani. Diyarbakır’ın Sur Beledesi ile Cizre, iki aya yakındır ateşler, ölümler içinde yatar / yaşarken okudum. Ölümler ve yaralılar bodrumlarda tedavi ve defnedilmeyi beklerken okudum. Bu sebeple ölüm ve defin, ardından ağıt yakma hâlinin Kürdistan coğrafyası için neleri çağrıştırdığını düşündüm. Aslında ağıt yakmanın bir ritüel olduğunu en iyi bilen bir toplumun sırf “Barış ve Özgürlük” olsun diye ağıdından dahi vazgeçerek şairin kelamınca “Ağıt yoktur diyorum ben / sildik ağıtları defterimizden” ruh halini düşünedurdum Kürt analarının şahsında. Peki, göreli durumdan tekrar roma- na dönersek ağıttan vazgeçince ağıt ya da ağıtçılık bitiyor mu? Elbette hayır. Aslında yakınını gömen, ya da yakınının kemiklerinin peşinde günler, aylar hatta uzun yıllardır oturma eylemi yapanların herbiri kendi içine gömdüğü sızısının gizli ağıtçıları belki de! İşte romancı aynı coğrafyanın yaşayanı olduğundan bunu en iyi bilen aynı zamanda. Bu sebeple aslında artık nesli iyice tükenen “Hikâye derleyici”lerinden olan bir Ağıtçı Kadın’la çıkıyor karşımıza. Ve sahiciliği sırrında gizli bir Heves Ali… “Dünyaya kendi bıraktıkları harflerle ağlayan” bir ya da birçok hikâye anlatıyor bizlere ağıtçı. Herkeslerin ömrünü hikâye ederken kendi tuhaf ömrünün hikâyesini kıskançlıkla saklayan ve son gününe, kendi ölümüne tanıklık ederek direnen bir hikâyeci ağıtçı kadın… Acı çekeni gözlerine bakarak çözen “dünya ölümlü, gün akşamlı” diyerek yollara çıkan ve insanın kitabı okuyunca sanki bir “yol(lar) hikâyesi” okuyormuş gibi filminin görüntüsü hayalinde zuhur eden bir Ağıtçı Kadın… Ayrılığın Ölümle yoldaşlığı, ikiz kardeşliği üzerinden “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar / iki dirhem fazla gelmiş ayrılık” eşsiz kelamında olduğu gibi upuzun süren “Heves Ali ile ayrılığın aslında yıllardır ertelenmiş ve henüz dillendirilmemiş bir ağıdının haberciliği gibi… Ömrü billâh sadece “ses ve söze” inanan / inandıran, yazının, derdini saklama gayretinde olanların icadı olduğunu düşünen; konuşmayı ağıt yakmayı yeri ve zamanında, ama menzile varmaktan çok ayrılmaların derdinde olan gizli bir “Rüya çağırıcısı”nın izini süren Hikâye Derleyicisi… Konya’da tekaüt bir demiryolcunun, Bursa’da yolu hasbelkader Diyarbakır’a da düşmüş Sinemacı Artin’in işaret parmağında saklı efsunlu hikâyeler… Ya da Ağıtçı Kadın’ın memleketi Arguvan’a dönüş yolunda rastgelinen ve yolüzeri Arkanya’da akşam alacasında otobüsten inerken kucağındaki çocuk tabutu dikkatini çektiğinden peşine düşülenin hikâyesi! Resim öğretmenine inat, “Bir gün resim dersinde evlerimizin damını çatısız çizmek için dağa çıkmak isiyorum” deyip dağ yolunda düşen gencin hikâyesi… Romandan hızla sıyrılıp (sıyrılabilirsek eğer) hâli pür melalimize gelirsek savaş öylesine zalim ve acımasız bir hâle evirildi ki coğrafyada sahiden ölülerine ağıt yakmaktan vazgeçen / unutan bir toplum olma haline dönüştük. Cenazeler sözün acımasız kudretindeki gibi, kış ayazında “Kurda, kuşa yem oldu”. Yem oldu ve ağıtlarını yak(a) madı analar. Ve taze gelinlerin dillerinden sadece birkaç kelime döküldü: “Barış olsun, özgürlük olsun, acılar son bulsun, Artık Yeter”. Kime! Hâla, sağır kulaklara, kör gözlere… Kemal Varol’un “Ucunda Ölüm Var” romanı; yarın insan tekinin başına ne geleceği / neler getirileceği bilinmez tuhaf zamanlarda belki ardından ağıt dahi yakılamazlığın öngörüsünün yaşandığı günlerde edebiyata sığınmanın sanki biraz iyi geleceği ruh haliyle ertelenmeden okunması gereken roman… *Varol, Kemal. Ucunda Ölüm Var. İletişim Yayınları 2016… HABER 7 2016 3 Şubat Çarşamba Mutfak okuluyla 35 kadın istihdam edilecek M altepe Belediyesi, açtığı “Kadın Girişimcilik Mutfak Okulu”yla 250 kadına 782 saat süreyle girişimcilik, servis elemanlığı, aşçı ve pasta çıraklığı eğitimleri verecek. Kursun sonunda eğitim gören 35 kadına da, istihdam fırsatı yaratılacak Maltepe Belediyesi’nin, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) desteğiyle, kadınların sosyal hayata katılması ve kadın istihdamının arttırılmasını hedefleyen “Maltepe Girişimcilik Mutfağı” projesiyle, 250 kadına eğitim verilecek, 35 kadına da istihdam fırsatı yaratılacak. Eğitimler kapsamında 100 kadına 70 saat süreyle, Küçük ve Ortak Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (Kosgeb) Uygulamalı Girişimcilik eğitimi verilecek. Kadınların iş kur- masının sağlanması amacıyla düzenlenen ve bir işletmeyi kurup, geliştirmek adına tüm eğitimlerin verileceği programda başarılı ve uygulanabilir bir iş fikri belirleme, işletme çeşitleri, çalışma programı hazırlama, iş kurma ve işletmeyi geliştirme konuları ele alınacak. 782 saat eğitim Evlerinde hazırladıkları yemekleri satmak, pastane, restoran ya da kafe açmak isteyen, yeme-içme üzerine hayata geçirecek fikirleri olan ve bu alanda meslek sahibi olmak isteyen 50 kadına 152 saat süreyle “Pasta Çıraklığı”, 50 kadına 288 saat süreyle “Servis Elemanlığı” ve 50 kadına 272 saat süreyle “Aşçı Çıraklığı” eğitimi verilecek. “Pasta Çıraklığı” programına katılacak kadınlara; kuru pasta, yaş pasta, milföy fotoye hamuru, kre- ma, sos, şurup hazırlanması, börek, pizza, ekmek yapımıyla sütlü ve meyveli tatlıların yapılması gibi beceriler kazandırılırken, “Servis Elemanlığı” programındaysa masa örtüleri ve peçeteler, kuver açma, taşıma ve boş toplama, kişisel bakım, konuk kabulü ve uğurlanması, bar yiyecekleri ve servisi, gazlı içeceklerin servisi, meyve suları, çay ve kahve hazırlamayla, servisi öğretilecek. Börekçi, baklavacı… Son program olan “Aşçı Çıraklığı”n- da da, sanitasyon, besin öğeleri ve grupları, sebze garnitürleri, fond ve çorba çeşitleri, uluslararası özel çorbalar, soslar, etlerin hazırlanması, et yemekleri, salata ve salata sosları, pilavlar, makarnalar, hamur yemekleri, krema sos ve şuruplar hakkında bilgi verilecek. Tüm bu programlarda eğitim gören kadınlar, restoranlar, konaklama işletmelerinin pastane bölümleri, pastaneler, kurum mutfakları, kafeteryalar, yemek fabrikaları, baklavacı, börekçi gibi yerlerde çalışabilecek. Gırgırla avlanan balıkçılar yasak dinlemiyor A dalar ve çevresinde gırgırla balık avı yapılması yasak ancak Adalar’ın dibi ağlarla dolu. İstanbul Adalar çevresinde, gırgırla avlanan balıkçıların deniz dibindeki kayalıklara takılınca terk ettikleri binlerce metre ağ; balıkları, mercan türlerini ve deniz canlılarının yaşam alanlarını tahrip ediyor, hatta av için dalan karabatakları öldürüyor. Hürriyet’ten Bülent Ovacık’ın haberine göre, Karadeniz ve Ege’den gelen balıkların üreme alanı olan Adalar’da denizin dibi, sentetik malzemeden imal edildiği için yıllarca çürümeyen ağlarla ve çözüldükçe yavaş yavaş suyu zehirleyen tonlarca kurşun ağırlıkla kaplı. 7 ay sonra yasak kalkıyor Adalar ve çevresinde gırgırla balık avı yapılma yasağı 18 Ağustos 2012 Tarihli ve 28388 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Ancak zaman zaman usulsüz avlanan tekneler, 1-1.5 kilometreyi bulan ağlarını bölgeye bırakmaya devam ediyor. Uçlarında 6 tona yakın kurşun taşıyan gırgır ağları sadece su altındaki yaşama değil, su altından geçen elektrik, su, doğalgaz, telefon ve atık su hatlarına da zarar veriyor. Daha da vahimi, yasak 31 Ağustos’ta sona eriyor. Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Volkan Narcı ve arkadaşları, hayalet ağlarla deniz dibinde de mücadele ediyor. Büyükadalı Serco Eksiyan, Ercan Akpolat, Ekrem Başak öncülüğünde, gönüllü dalgıçlar ile bugüne kadar yaklaşık 9500 metrekareye yakın ağı denizden çıkardıklarını anlatan Narcı “Bulundukları yerin dokusuna zarar vermemek için ağları vince bağlayıp, söküp alamıyorsunuz. Defalarca dalıp ağları dikkatlice topluyoruz” diyor. Çözüm için dört talep -9 adada gırgır avcılığının kesinlikle yasaklandığı yeni bir haritanın acil olarak çizilmesi. -Büyükada ve Neandros arasından geçen boru hattının yaşanacak bir felaketin önüne geçilmesi için yasak alan dahil edilmesi. -Tüm bu çalışmaları kontrol ve sürdürülebilir hale gelmesi için Adalar’da Sahil Güvenlik Bürosu’nun kurulması. -Ağların kurşun yakalarına tekne bilgilerinin olduğu etiketler konulması. 8 KADIN 2016 3 Şubat Çarşamba Bağdat Caddesi’nde kadınlardan protesto Y üzlerce kadın dün İstanbul’un en yoğun caddesini kısmen trafiğe kapatarak genç bir kızın tecavüze uğramasını ve ardından yaşananları protesto etti. Eyleme erkekler ve Bağdat Caddesi’ni kullanan sürücüler de destek verdi. Geçtiğimiz hafta bir genç kızın servis şoförü Cengiz Ay tarafından bıçakla tehdit edilerek tecavüze uğramasına tepki gösteren bir grup kadın Bağdat Caddesi’nde eylem yaptı. Üniversiteli genç kızın uğradığı saldırıyı “En büyük tehlike sessizlik” adlı eylemle protesto eden yüzlerce kadın, İstanbul’un en yoğun caddesinin bir şeridini kapatarak yürüdü. Kadın hakları savunucusu avukat Tuba Torun, tiyatro sanatçısı Damla Özen ve CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in de destek verdiği eyleme yoldan geçen araç sürücüleri de korna çalarak katıldı. Suadiye’de toplanan yaklaşık 300 kadın, çeşitli pankart ve slogan- larla yürüyüşe geçti. Hayli işlek olan caddenin bir şeridini kapatan kadınlar, “Gece 3.00’da sokakta ne işin var? SANANE!”, “Kadınlar artık susmayacaklar!” şeklinde sloganlar attı. Erkekler de katıldı Eyleme katılan erkekler de “Eşim, kı- zım istediği saatte sokağa çıkabilir” şeklinde pankartlar taşıdı. Kadına yönelik şiddet olaylarına karşı verdiği tepkilerle bilinen avukat Torun, “Saldırgan, sabıkalı olduğu halde rehabilite edilememiş olduğu için buradayız. Şeytana uydum diyebildiği ve bu söylemi kabul gördüğü için buradayız. Daha nice potansiyel katil ve tecavüzcüyle yan yana yaşadığımız ve hepimiz her an saldırılarına maruz kalabileceğimiz için buradayız. Çürümüş bir toplumda yaşamaya artık tahammül edemediğimiz için buradayız” dedi. CHP milletvekili Gürsel Tekin ise; “Özgecan olayı çok sıcakken hiçbirimize ders olmayıp, hiçbir ders alınmamasının temel nedeni: zihniyet sorunudur. Devlet, yurttaşlarının mal ve can güvenliğini sağlamak için vardır. Eğer kamu yöneticileri çıkıp “O saatte ne işi vardı?” gibi söylemlerde bulunabiliyorsa, devletin yasa masa çıkarmasına gerek yok. Maalesef önce bu zihniyetimizi fıtratımızı değiştirmemiz lazım” dedi. Duru çizdiği resimle yürüyüşteydi Grupta yürüyen 7 yaşındaki Duru’nun çizdiği “Kadın-Erkek” adlı resim de ilgi gördü. Küçük kız çocuğu eylemin sembol ismi oldu. Kadıköy’de kadınlar barış eylemi yaptı Kadına şiddete tiyatro sahnesinden ‘dur’ dediler M altepe’de sahnelenen “Kadın Olmak” adlı tiyatro oyununda “Tiyatro Eskici” grubu, kadına yönelik şiddete dikkat çekti. Maltepe Belediyesi çalışanlarının da aralarında bulunduğu “Tiyatro Eskici” grubu, kadına uygulanan şiddete ve aile içi şiddete, “Kadın Olmak” adlı tiyatro oyunuyla dikkat çektiler. Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde sahnelenen ve Malte- pe Belediyesi personeli Engin Aktiş’in yazıp yönettiği, belediye çalışanlarının da rol aldığı oyunda, kadınların uğradığı fiziksel ve psikolojik şiddete, erkeklerin maruz kalması durumunda ne düşünürlerdi sorusuna yanıt arandı. Güldürürken düşündüren ve kadına şiddete son verilmesi gerektiğinin anlatıldığı iki perdelik oyuna, Maltepeliler büyük ilgi gösterdi. Oyuncular da, sahne performanslarıyla izleyicilerin beğenisini topladı. İ stanbul Kadıköy’de ‘Barışa 1000 Kadın’ yazılı siyah dövizler taşıyan ve beyaz tülbent takan kadınlar oturma eylemi yaptı. Kadıköy İskele Meydanı’nda “Barış İçin Kadın Girişimi” üyesi kadınlar “Barışa 1000 Kadın Beyaz Tülbentleriyle Halaya Duracağız” sloganıyla eylem yaptı. Grup adına Sinem Şahin basın açıklaması okudu. Basın açıklamasında, “Verilen sözlerin bu kadar mı değeri yok gerçekten. Bunca yalan içinde barış içinde nasıl müzakere yapılabilir. Sadece bu yapılan bile bize hakikat hakkımızın barış için vazgeçilmez olduğunu gösteriyor” dedi. 1 kişi gözaltına alındı Basın açıklaması yapıldığı sıra grubun bulunduğu alanın arka tarafında, grubun arasına slogan atarak girmek istediği belirtilen birkaç eylemciyle polis arasında tartışma yaşandı. Yaşanan tartışmada 1 kişi gözaltına alındı. Halay çektiler Basın açıklamasının ardından kadınlar hep bir ağızdan mesajlarını okudu, ardından halay çekti. Daha sonra grup olaysız şekilde dağıldı. 2016 3 Şubat Çarşamba Ah o gözler ki ağlar, memleketime YORUM 9 Raporu da sahte çıktı B ağdat Caddesi’nde, 11 Temmuz’da otomobiliyle çıktığı kaldırımda çiçekçi Mehmet Emin Kaya’nın ölümüne neden olduktan sonra kaçıp, tam 87 gün sonra teslim olan hukuk öğrencisi Murathan Öztürk’ün özel bir hastaneden aldığı alkol ve uyuşturucu raporu da sahte çıktı. ‘Zorla düzenledim’ Ç ocuk, gözlerini dikmiş, anasının elindeki beyaz ipek puşiye ki; puşi kanıyor… Böyle bir renk görmemişsinizdir, eminim. Hangi çiçekten alınır ki bu lâl rengi… Anaysa gözlerini, o yorgun, üzgün gözlerini, elinde beyaz bayrakla yürüyen babanın kolundaki bebeğin solmuş masum yüzüne… Kahvedeyim. Bilgisayarım önümde. Devlet televizyonlarının ve gazetelerin bize aktarmadığı gerçeğin peşindeyim. Uydu televizyonlarında ve haber ajanslarında delirmiş gibi dolanıyorum. Yorgunum, ağlamaklıyım… Kızgınım işte… Ellerimi öyle sıkmışım ki; kan çıkıyor avuçlarımdan… Ensem ürperiyor. Birinin arkamda ekranımı izlediğinin farkına varıyorum. Hemen kapının girişindeyim. Dönüyorum. Üstü başı pejmürde bir kızcağızın ağlamaklı gözleriyle buluşuyor gözlerim… “Ah o gözler ki ağlar Götürür beni memleketime Götürür beni Fiskaya’dan gözüken Dicle’ye Kahırlıyım, Kürt kızı bakamam bulutlara Uzaklarda kara bir sur, bekler beni Bekler beni dar sokaklarıma sakladığım ev Ölüme yatar bir hayat Diyarbekir’de” O esmer elini ellerime alıp, gözünü siliyorum; gözyaşına karışıyor, gözyaşlarım… Sürgünlüğün, evsizliğin acısınıbağlamış, zalim elindeki çaresizliğine… Özgürlüğün pahasının farkında… Zor ve çileli olduğunun da… Ansızın fırlıyor yanımdan, başını dikleştiriyor, yaşlı gözünü bana ve tüm oturanlara dikiyor ve haykırıyor: Bijiazadi! Elleri, zaferi gösteriyor gözlerime… İnsan, insana bırakıyor acıları… Giderek derinleşiyor memleketin çukurları; sahipsiz mezarlar kapatıyor toprağın kızılını… “Ağla, sevgili yur- dum! Ağla” Yakında Newroz gelecek şehirlerine memleketin… Shakespeare, tragedyalarında aşkı, acıyı ve ölümü anlatır. Sonsuz zamanlardan gelir o tılsımlı sözler. Amed’in bütün şairleri, yazarları halkın gözündeki acıyı, halkın gözündeki özlemi ve memleket aşkını döküyor sayfalara… Umudu çoğaltıyor ve yaşamanın gayesini aktarıyor tüm insanlığa… Sizin gözleriniz yok bayım! Ağlayamaz, o çirkin yüzünüz Ağlayamaz, zulme açılan bakışlarınız Gazetelerinizde ofsetten sızıyor salyalarınız Siz zalimsiniz bir kere bayım! Bilmezsiniz ağız dolusu gülmeyi Bilmezsiniz bir bebeğin gözlerinde kaybolmayı Ah buluta sakladığım çocuk! Elma dersem çık Armut dersem çıkma Yağmur gibi yağ yüzüme, her bahar Sanığın kanında alkol ve uyuşturucuya rastlanmadığını gösteren rapordaki imzasının sahte olduğunu ileri süren Biyokimya Uzmanı Okşan Güner (69), belgenin verildiği gün hem çalışmadığını hem de görev yaptığı hastanenin bu tür tetkikleri yapacak donanımı bulunmadığını söyledi. 31 Aralık’ta Cumhuriyet Savcısı Orhan Biçiçioğlu’nun tanık sıfatıyla dinlediği biyokimya uzmanı Güner, “Murathan Öztürk’e verilen temiz raporunu sorduğum yanımda çalışan laborant Ö.E., ‘Beni sıkıştırdılar, bu şekilde rapor düzenlemek zorunda kaldım’ dedi” ifadesi verdi. Anadolu 77’nci Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada yarışmadığını ve alkollü olmadığını söyleyen sanık Murathan Öztürk, özel bir hastanede idrar örneği vererek test yaptırdığını söylemiş, hâkim ise bu açıklamaya, “Keşke kan alsalardı. En azından senin kanın olduğunu kanıtlayabilirdik” diye yanıtlamıştı. 10 HABER 2016 3 Şubat Çarşamba Üsküdar’da feci kaza Ü sküdar’da sabah namazını kılmak için camiye giden 70 yaşındaki bir kişi, yolun karşısına geçmek isterken otobüsün altında kalarak feci şekilde can verdi. Kaza, salı günü saat 06.30 sıralarında Bulgurlu Mahallesi Bulgurlu Caddesi’nde meydana geldi. Edilen bilgiye göre, sabah namazını kılmak için camiye giden 70 yaşındaki Aşur Üzgül’e özel halk otobüsü çarptı. Kazayı gören vatandaş itfaiye ve sağlık ekiplerine haber verdi. Olay yerine sevk edilen sağlık ekipleri yaptıkları müdahalede Aşur Üz- gül’ün hayatını kaybettiğini belirledi. İtfaiye ekiplerinin yaklaşık 1 saat süren çalışmalarının ardından cenaze otobüsün altından çıkarıldı. Yakınları sinir krizi geçirirken otobüsün camlarını kırarak zarar verdi. Olay yeri inceleme ekiplerinin ardından cenaze Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. Kaza nedeniyle trafiğe kapanan cadde otobüsün kaldırılmasının ardından yeniden ulaşıma açıldı. Otobüs sürücüsü polis merkezine götürülürken, kazayla ilgili soruşturma başlatıldı. "Halkın Nabzı" her Cuma 20.00'de Gündemi sokakta, halkların ta kendisiyle konuşan program Kadıköy Barış’ını unutmadı… B undan tam 17 yıl önce aramızdan ayrılan yediden yetmişe herkesin sevdiği Barış Manço Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikle anıldı. Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ve en küçüğü 3 yaşında olan yediden yetmişe yüzlerce Kadıköylünün katıldığı anmaya Barış Manço’nun ailesi ve dostları katıldı. İzleyicilerin yer bulmakta zorlandığı gecede çocuklar anne babalarının kucaklarında gençler merdivenlere oturarak Barış Manço’yu andı, şarkılarına eşlik etti. Barış Manço’nun Rüya isimli bestesiyle gerçekleşen sinevizyon gösteriminin ardından konuşan Lale Manço anmaya katılan herkese teşekkür etti. “Sizi gördüğümüzde ailemizi görmüş gibi oluyoruz. Buraya 17 yıldır gelenler de var” dedi. Barış için 7’den 77’ye şarkılar… Manço ailesinin konuşmasının ardından sahne alan Cemil Demirbakan, Eylem Pelit, Gültekin Kaçar, Mert Türkmen ve Turhan Yükseler’den oluşan Tehlikeli Madde Gru- bu, Kadıköy Belediyesi Çocuk Sanat Merkezi korosu ile Barış Manço’nun Arkadaşım Eşek ve Nane Limon Kabuğu şarkılarını söyledi. Cemil Demirbakan solistliğinde Barış Manço şarkılarını seslendiren Tehlikeli Madde Grubuna tüm izleyicilerin eşlik ettiği gecenin bir başka özelliği ise konuk sanatçı Meyra oldu. İlk albümünü çıkardığında Barış Manço’nun programına konuk olduğunu söyleyen Meyra Barış Manço’nun kendisi için çok ayrı bir yeri olduğunu söyledi. Tehlikeli Madde grubu ile birlikte Manço’nun şarkılarını seslendiren Meyra 3 yaşındaki oğlu Kemal’in de Barış abisinin şarkıları ile büyüdüğünü söyledi. Gece Barış Manço şarkılarının hep bir ağızdan söylenmesiyle sona erdi. Barış Manço sergisi CKM’de.. Caddebostan Kültür Merkezi’nde Barış Manço’nun eşyaları ve fotoğraflarından oluşan bir sergi de açıldı. İzleyicilerin büyük ilgi gösterdiği ve Manço’nun kültürel zenginliğini anlatan sergi CKM’de 1-10 Şubat tarihleri arasında görülebilir. YORUM 11 2016 3 Şubat Çarşamba Devlet ve afet İSHAK KARAKAŞ B ir süredir Türkiye bir binanın bodrum katında gün be gün öldürülen, bir damla su için yalvaran, kan kaybından kendinden geçen ve sonra öldüğünde hâlâ yaşayanların battaniye ile örttükleri bir grup insanın ıstırabını izliyor. Bütün afetler yan yana yaşanıyor sanki, diri diri gömülme, göçük altında kalma, enkazda kanayarak kurtarılmayı bekleme, artık sesini duyuramama, umudunu kesme... hepsi yan yana. Çünkü bu afet doğal değil, bir devlet afeti ve insanlık doğayı bir yere kadar kontrol altına alsa da, devletler kontrolden çıktı mı, ne hukuk tanıyor ne vicdan. Evet, Cizre’den bahsediyorum. Kimler ne çabalar sarfediyor da, devlet bir türlü insanın başta yaşama hakkı olmak üzere en temel haklarını hatırlamıyor. Bu ülkenin vidanlı insanları, “ölüyorlar” dedikça devlet, hükümet yetkilileri “ama” deyip bir dizi spekülasyon ortaya atıyor. Belki iktidar ve onun siyasetçileri her Pazar 21.00'de bir türlü anlamıyor ama bu spekülasyonlardan hangi biri doğru olursa olsun orada insanların olduğu ve yavaş yavaş öldüğü gerçeğini değiştirmiyor. Milletvekilleri açlık grevi yapıyor olmuyor. Binada kapalı kalanların anaları la. haykırıyor duymuyorlar. Yaşlı kadınlar ellerinde beyaz bayrak almaya gidiyor, gözaltına alınıyorlar. Sağlık emekçileri yaralıları binadan çıkarmak için yola çıkıyor, yolları kesiliyor. Aydınlar imza veriyor, “gidip biz çıkaralım” diyorlar, onlar da suçlanıyor. Devlet öldürmeye karar vermiş gibi. Olmayacak şey değil, çok gencin kanı aktı bu topraklarda. Ama bu toplum günlerdir seyrediyor bu trajediyi. Hiçbir şey yapamamanın utancıy- Böyle bir acımasızlık unutulmayacaktır bu ülkede. Ve bu acı anının yüküyle bu ülke bir ülke de olamayacaktır bir daha kolay kolay. Cuma günleri saat 16.00'da SOYLESI 12 SÖYLEŞİ 2016 3 Şubat Çarşamba İshak Karakaş Sevgili Fehim Taştekin, sizin değerlendirmeleriniz ve görüşleriniz çokça merak ve takip ediliyor. Böylesine sıkıntılı ve yoğun günlerde söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. Cenevre toplantısı öncesini ve toplantı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçen yılın başında Erdoğan’ın yeni Suudi Kralı Selman’la kurduğu ittifakın ardından oluşturulan Fetih Ordusu İdlib’i alıp Halep’e yüklendiğinde Suriye ordusunun bir süreden beri edindiği özgüven sarsıldı. Ardından Rusya’nın 30 Eylül 2015’te doğrudan sahaya inip hava operasyonlarına başlamasıyla dengeler yeniden Suriye yönetimi lehine değişti. Bu denge özelikle Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği gruplar aleyhine bo- zuldu. Öncesinde Türkiye ‘kurtarılmış bölgeler’de tampon ya da güvenli bölge oluşturmak için BM Genel Kurulu toplantıları sırasında ve diğer uluslararası platformlarda temaslarda bulunmuştu. Rusya’nın devreye girmesiyle Türkiye’nin Suriye’deki planları tamamen çöktü. Rusya’nın sınır hatlarına doğru operasyonları genişletme planı Türkiye’nin oyun alanını daralttığından iktidar birden bire ‘Türkmen hassasiyeti’ni körükleyerek hem içerde hem dışarda Rus operasyonlarına karşı kamuoyu yaratmaya çalıştı. Tam bu sırada Rus uçağı düşürüldü. Ciddi bir hesapsızlıktı. ‘Nevzuhur İttihatçılar’ Rus uçağının düşürülmesini Suud-Katar-Türk üçlüsünün beslediği selefi cihatçı gruplar adına bir zafer gibi algıladı. Ama hesap etmedikleri şey uçağını düşürdükleri ülke küresel bir güç olan Rusya idi. Cumhurbaşkanlığı makamı ivedilikle sahiplendi, sonra ne yaptık- Fehim Taştekin larının farkına varmış olmalılar ki biraz yalpaladılar. Uçağın düşürülmesini çok iyi kullanan Rusya, Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi, Ahrar el Şam, Çeçenler olmak üzere Kafkasyalı cihatçıların kurduğu örgütler, Faslı cihatçıların oluşturduğu Hareket Şam el İslam ve MİT’in organize ettiği İkinci Sahil Tümeni gibi Türkmen grupların bulunduğu bölgeyi tamamen temizlemeye yönelik operasyonlara hız verdi. Dahası Türkiye’nin örtülü ya da açık operasyon alanlarına çevirdiği bölgeyi Türkiye için uçuşa yasak bölge haline getirdi. Türkiye’nin Suriye ordusuna karşı uçuşa yasak bölge haline getirmek istediği Halep-Kilis ve İdlib-Hatay arasındaki hatlar Türkiye için tehlikeli alanlara dönüştü. Rusya ayrıca Ortadoğu’daki yeni askeri stratejik yapılanması için adımlar atmaya başladı. NATO da ittifakın son 63 yılında Rus uçağını düşürerek bir ilke imza atan Türkiye sayesinde Rusya’nın tüm gücüyle Ortadoğu’ya inmesi karşısında fazla bir şey yapamadı. Sanırım bu hesapsızlık yüzünden NATO koridorlarında Ankara’ya bravo ortak diyenler çoktur. NATO açısından Türkiye ‘öngörülebilir’ ülke olmaktan çıktı. En önemli ticari ortağı Rusya ile düşman haline geldi. Bu süreçte ABD ise Kürtleri keşfetti. Kobani direnişi Kürtleri uluslararası toplumun karşısında dikkate değer bir ortak haline getirdi. Amerika bu yükselen güce yatırım yapmak için Türkiye’ye rağmen harekete geçti. Ancak Tel Ebyad’ın Kürtler ve Arah ortakları tarafından kurtarılmasının yasını tutan AKP iktidarı, YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesini kırmızıçizgi haline getirdi. Bu kırmızıçizgi fiilen IŞİD’in Cerablus’ta kalmasının süresini uzattı. IŞİD’in dünyaya açılabildiği yegâne üç kapı vardı: Tel Ebyad, Ce- SOYLESI 13 SÖYLEŞİ 2016 3 Şubat Çarşamba Çatışma bu toplumda iktidarın iktidarına güç katıyor Fehim Taştekin, Türkiye’de Ortadoğu politikalarını ve Suriye’yi en iyi bilen birkaç gazeteciden biri. Uzmanlığının yanısıra yazılarında insan hakları rablus ve El Rai. Biri gitti ikisi Ankara’nın Kürt koridorunun oluşumunu engelleme bahanesiyle hala IŞİD’in elinde. Buradaki 98 kilometrelik alan Türkiye ile ABD arasında sorun haline geldi. ABD, IŞİD’in geçişler için kullandığı bu alanın tamamen kapatılmasını isterken AKP iktidarı ‘Suriye’de öncelikli hedef Esad’dır’ nakaratından vazgeçmedi. Böylesi bir dehşet dengesi üzerinden siyasi çözüm yeniden ön plana alındı. Malum ABD, Esad’ın be şekilde devrilmeyeceğinin farkına ta 2012’de varmıştı. Haziran 2012’de Rusya ve ABD Esad’ın kaderine dair herhangi bir hüküm içermeyen Cenevre Mutabakatı’na imza atmıştı. Cenevre 2’de de Körfez-Batı destekli Suriye Ulusal Koalisyonu ile Suriye yönetimi arasındaki görüşmelerden bir netice alınamamıştı. Nedeni Esad’ın gidişini garanti eden bir süreç olmamasıydı. Esad’ın gitmeyeceği iyice anlaşılınca Cenevre 3 için yeniden pazarlıklar başladığında artık konuşulan şey geçiş hükümeti ve sonunda Esad’ın kaderine halkın vereceği bir seçenekti. ABD buna zımnen razı ama tabi bölgesel müttefiklerine ihanet duygusu yaşatmamak için bunu açıkça dillendirmiyor. Neyse sonunda ABD ve Rusya yeniden masanın kurulmasına karar verdiğinde bu kez İran’ı da işin içine katmak zorunda kaldılar. Ve 14 Kasım’da Viyana’da ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan ve Türkiye dahil 17 ülke geçiş süreci için bir yol haritası belirledi. Buna göre 1 Ocak’ta Suriye yönetimi ile muhalifler müzakere masasına oturacak, 6 ayda geçiş hükümeti kurulacak ve 18 ayda seçimlere gidilecekti. Bu yol haritası BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla desteklendi. ABD, Suriye muhalefetinden bir heyet oluşturma işini Suudilere bıraktı. Onlar da ilkelerini ve barış söylemini de gözetiyor. Kendisiyle Cenevre’de yapılan Suriye görüşmelerini ve Türkiye’nin Suriye siyasetini konuşmak için buluştum. Aralıkta Riyad’ta bazı muhalif grupları davet ederken PYD ve YPG’yi dışladılar. Kürtlerle birlikte hareket eden bazı sol ve bağımsız gruplar Rovaja’da bir araya gelip alternatif bir heyet oluşturdu. Bu heyet Suriye Demokratik Meclisi adını aldı. Riyad’daki toplantıya Ahrar el Şam ve İslam Ordusu da katıldı. Ahrar el Şam Türkiye-Katar destekli ve eski Kaidecilerin kurduğu bir örgüt. İslam Ordusu ise Suudi istihbaratının güdümünde. Kürtler ve müttefikleri “Bizimle savaşan cihatçılarla aynı safta yer almayız” resti çekti. ABD sahada IŞİD’e karşı Kürtlerle ortaklık kurduğundan PYD’nin de Cenevre’ye katılmasına yeşil ışık yaktı. Rusya zaten PYD’siz olmaz diyordu. Ancak Türkiye’nin boykot tehdidi, Riyad’daki muhalefetin önemli bir kısmının itirazı, Türkiye’nin etkisiyle Suudi Arabistan ve Katar’ın da dirsek göstermesi yüzünden PYD davet edil- medi. Toplantı Kürtlersiz 26 Ocak’ta başlayacaktı ama bu kez Riyad heyeti dört şart ileri sürdüğünden toplantı 29 Ocak’a ertelendi. Dört şart şuydu: Ordu operasyonlara son versin, kentler etrafındaki kuşatmalar kalksın, buralara insani yardım ulaştırılsın ve tutuklular bırakılsın. Bir diğer şart müzakerelere muhalifler adına tek heyet katılması yönündeydi. Bu şartlarla ilgili ABD ve BM’nin sözlü vaatleri üzerine Riyad heyeti Cenevre’ye gitti. PYD davet edilmeyince Suriye Demokratik Meclisi’nde olup da davet alan üç kişi de “PYD olmadan biz de katılmayız” dedi. Haliyle Cenevre’de ilk tur ‘Rusya heyeti’ adıyla anılan üçüncü ayak eksik kaldı. ABD ve Rusya Kürtlere ikinci turda olacaksınız diye söz verdi. Kürtler sahanın bir gerçeği. PYD halkı olan tek taraf. Haliyle PYD’nin dışlanması ciddi bir hata. Yalnız bu Kürtler için bir son de- SOYLESI 14 SÖYLEŞİ ğil. Çünkü masada olmasalar da sahada onlar var. Halkıyla, kurdukları siyasi, askeri ve sosyal örgütlerle varlar. Bu yüzden ABD, İngiltere ve Fransa Rojava’ya özel heyet gönderdi. Cenevre’ye gitmedikleri halde Kürtlerin süreçte aktör olduğu gerçeğini kimse gözardı edemiyor. Bu toplantı bir Lozan Konferansı gibi değil. Sınırlar değişmeyecek. Rejimin sonunu da getirmeyecek. Kürtlerin masada olması sözlerini kulislerde değil doğrudan söyleme fırsatı bulmalarına yarar. Olmazsa ne olur? Yarın nasıl bir yol izlenirse izlensin, nasıl bir çözüm üretilirse üretilsin Kürtlerle yüzleşmek zorundalar. Anayasa yazım sürecinde Rojava’nın fiili durumunu kimse görmezden gelemez. İster Esad koltuğunu korumayı başarsın ister rejim kendi devamlılığını başka bir isimle sürdürsün isterse muhalifler zafere ulaşsın fark etmez. Kim gelirse gelsin Kürtlerle masaya oturmak zorunda. Bunun alternatifi savaştır. Türkiye’nin özelde Suriye genelde Ortadoğu politikası bundan sonra nasıl şekillenir? Türkiye’nin Suriye politikası yanlış, temelsiz, saha gerçeklerinden uzak bilgi ve hesapsız öngörülere dayanıyordu. Erdoğan birkaç hafta içinde Sünni çoğunluğun isyan edip Alevi azınlığın iktidarına son vereceğini ve böylece Ortadoğu’nun yeni sultanı olacağını sandı. Suriye bir Alevi azınlık rejimi değil bir Baasçı bir rejimdi. Rejimin ana dayanakları Sünni sütunlar üzerineydi. Bu ve buna benzer cahilce değerlendirmeler nedeniyle hesap hataları yaptılar. Türkiye’yi, Suriye’ye karşı bir vekalet savaşının sıçrama tahtası haline getirdiler. AKP’nin Suriye siyaseti çaresizlikten çaresizliğe yürüdü. Önce Bu bizim iç meselemiz diyerek Esad’ı değişime ikna etmeye çalıştılar. Ama Suriye’ye çoktan selefiler girmiş ve silah kullanmaya başlamıştı. Sonra 2016 3 Şubat Çarşamba ‘kardeşim Esad’ repliğiyle peynir gemisi yeremeyince bu kez bu Suriye’nin komşularının meselesi diyerek Araplarla birlikte çözüm üretmeye koyuldular. Dünyanın en rezil rejimleriyle birlikte Suriye’ye demokrasi götürme fikrine kimse Suriye’de prim vermedi tabii… Ardından ‘Bu BM’nin meselesidir’ diyerek dış müdahale için yol aradılar. O kapılar da Rus ve Çin vetosu yüzünden açılmadı. Geriye vekalet savaşı kaldı. Türkiye komşusunda birtakım grupları silahlandırıp eğitip donatarak rejim değişikliği arayan ülke haline geldi. Nikaragua’da solcu iktidara karşı sağcı paramiliter güçleri besleyen Honduras’ın durumuna düştü. İki olayda da patron Amerika. Her iki olayda da finansör Suudiler. Türkiye çaresizce Libya senaryosunu Suriye’ye taşımanın derdine düştü. ABD’yi müdahaleye ikna etmek için olmadık oyunlar oynandı. Kimyasal silah kullanma olayları bu tezgâhın bir parçasıydı. Türkiye BM kararı olması halinde uluslararası bir koalisyonda yer almaya ya da bir gönüllüler koalisyonu içinde Suriye’ye girmeye hazırdı. ABD her iki seçeneğe de kapıyı kapattığı için Obama yönetimine karşı Körfez’in öfkesi büyük. Şimdi Türkiye’nin elinde fazla seçenek kalmadı. En önemli derdi kurtarılmış bölgelerin Suriye ordusunun eline tekrar gezmemesi, Suriye ordusunun sınırlara yaklaşmaması ve Kürtlerin öncülüğündeki özerkliğin çökmesi. Bunun ötesinde Rusya müdahalesinin ardından Türkiye’nin yeni bir oyun planını kurması mümkün değil. Ayrıca Türkiye IŞİD’i kayıran bir ülke durumuna düşürüldü. Türkiye’nin dışarıda inandırıcılığı kalmadı. ABD bile en önemli müttefikini artık sorun olarak görüyor. Rojava’nın geleceğine ilişkin projeksiyonlarınız nedir? Rojava çok bilinmeyenli bir geleceğe uzanıyor. Bir tarafta Kürtlere yatırım yapmaya çalışan ABD, diğer tarafta Kürtleri kazanmaya çalışan Rusya, diğer yanda Kürtlerle günün sonunda uzlaşmayı uman Şam yönetimi, bu tarafta özerklik hareketini düşman belleyen Türkiye ve dört bir yanda Kürtlere saldırı fırsatını kaçırmayan IŞİD, Nusra ve diğer gruplar var. Rojava Rusya ve ABD arasında bir rekabet unsuru haline geldi. Kürtler her iki küresel aktörle de iyi geçinmenin ve bunların sunduğu fırsatları değerlendirmenin yoluna bakıyor. Rusya’nın derdi Kürtlerin ABD’ye daha fazla yaslanmadan Suriye yönetimine kayması. ABD’nin ise deklare edilmiş tek planı SOYLESI 15 SÖYLEŞİ 2016 3 Şubat Çarşamba IŞİD’le mücadelede Kürtlerle işbirliğini geliştirmek. Ama deklare edilmeyen tarafta ne var? Asıl önemlisi bu. ABD katmanlı bir siyaset geliştiriyor. Kürtlerle Ekim 2014’te kurulan işbirliğiyle birlikte Suriye’ye müdahalenin biçimi değişti. Fırat’ın batısında Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ile birlikte açılan cephe IŞİD, Nusra ve diğer cihatçı selefi örgütleri sahanın efendileri yaptı. Şimdi ABD farklı bir şeyi deniyor; Fırat’ın doğusunda Kürtlerle birlikte kurduğu ortaklıkla birkaç aşamalı bir yol izliyor: İlk aşamada ortak olarak sadece YPG vardı. Bununla Kobani ve Cezire’nin güneyindeki bölgeler kurtarıldı. İkinci aşamada Türkiye’nin itirazlarını düşürmeğe de yarayacak bir yolla YPG’nin ana aktör olduğu Araplarla birlikte Suriye Demokratik Güçleri adlı ortak cephe kuruldu. Bu da ABD’ye YPG değil “Suriye Demokratik Güçleri ile çalışıyorum” deme fırsatı sundu. Bunun ötesinde bu cephe ile Arapların bulunduğu bölgelere doğru operasyon derinlik kazandı. Üçüncü aşamada hedef IŞİD’i Rakka ve Cerablus’tan atmak. Dördüncü aşamada iki senaryo söz konusu olabilir: ABD Suriye Demokratik Güçleri’nin bileşenlerini zenginleştirmeye çalışıyor. Bileşenler genişledikçe hedef alanı da genişliyor. ABD büyüyen bu gücün ye- teneklerini test ederek Suriye stratejisini güncelleyebilir. Cenevre sürecinden siyasi bir çözüm çıkarsa ne ala. Çıkmazsa ABD, Fırat’ın kuzeyine Suriye’den koparılmış nüfuz alanı muamelesi yapabilir ve buranın geleceğini zamana bırakabilir. Ya da kurtarılmış bölgede oluşturduğu askeri ittifakı Şam yönetimine karşı yeni bir savaş cephesine dönüştürebilir. Burada senaryoyu tersine çevirir de Suriye ordusunun ülkenin geri kalanında kontrolü sağladığını düşünürsek; Esad yönetimi yeni bir cephe açmamak için Kürtleri kazanmak isteyecektir. Bunun yegâne koşulu özerkliğin anayasada karşılık bulması. Arap milliyetçi damarı buna direnecektir. Ama Şam’ın fazla şansı da yok. Aksi halde savaş çıkar. Bu kadar yorgun bir ülkenin Kürtlerle de savaşması mantıklı değil. Bunun için Kürtlerin haklarını tanımaya yönelik bir tavırla müzakere sürecini başlatabilirler. Kürtlerin mevcut statülerini tanımak stratejik bir kart olarak da tercih edilebilir. Kime karşı? Tabii ki Kürtlerle savaşı tercih etmiş Türkiye’ye karşı. Özerkliğin tanınması Ankara için karabasan senaryosudur ve Esad son beş yılda silahlı grupları destekleyerek büyük bir yıkıma yol açmakla suçladığı Türkiye’ye misillemeyi buradan yapabilir. Rusya ve İran da Suriye’nin siyasi bütünlüğünün korunması açısından bunu teşvik edebilir. Türkiye - Rusya ilişkisi nasıl gelişecek? Rusya-Türkiye ilişkileri çatışmaya gebe bir zeminde ilerliyor. Putin’in fiyakası tam da küresel sahneye ihtişamlı bir şekilde dönmeye çalışırken çizildi. Bir misilleme yapmadan Putin’in öfkesinin geçeceğini sanmıyorum. Aynı şekilde Erdoğan da Ortadoğu hayallerini gömen Putin’e çok öfkeli. Ticari ilişkilerin hatırına Putin’le iyi geçiniyordu. Bir de Batı ve ABD ile ilişkiler limoni hale gelince Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girmek gibi olmayacak dualar için ellerini kaldırıyordu. Putin’in yaptırımları uzun vadede can acıtıcı hale geldikçe Erdoğan’ın da öfkesi artacak. Haliyle iki öfke küpünden ne çıkar kestirmek zor. Suriye’nin iki ülke arasında bir çatışma arenasına dönmesi riski mevcut. Erdoğan’ın bölgeye ilişkin yanlış politikalarda ısrarı komşu ülkelerle gerilimli sayfalar açmaya devam ediyor. Rusya Putin’in öfkeli ve kestirilemeyen bazı taraflarına rağmen stratejik aklın rehberliğinden sapmış bir ülke değil. Ankara’da ise kervan yolda dizilir mantığıyla hareket eden bir anlayış hakim. Şuursuzluk ve çapsızlık dizboyu. O yüzden Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı. Türk-Rus ilişkilerine de belirsizlik hakim olmaya devam edecek. Ankara, Rusya ile gerilime NATO’yu sokmaya çalışıyor ama Trans-Atlantik İttifakı’nın oldukça temkinli ve dikkatli tavırlar sergilediğini söylemek mümkün. Türkiye’de yeniden çözüm masasına dönmek ve kalıcı bir barış mümkün mü? Bugünlerin en zor sorusu. Bunun yanıtı ne hükümet ne de Kürt hareketinde var. Bu savaşı Erdoğan başlattı ve başkanlık hırsları karşılık buluncaya kadar da gerilim ve çatışma siyasetini sürdürecek. Öyle sanıyorum ki anketlerde HDP’nin baraj altına indiğini gördüğü an baskın seçim yapıp mecliste anayasa değişikliği için gereken çoğunluğu yakalamak isteyecek. Çatışma bu toplumda iktidarın iktidarına güç katıyor. Şiddet toplumdaki öncelikleri değiştiriyor. Siyaseten olgunlaşmış bir toplum çatışmanın bedelini iktidara ödetir. Ama güce tapınan toplumlarda tersi oluyor. Kalıcı bir barış mümkün ama devletin ciddi bir şekilde dönüşmesi, bölünme korkularından kurtulması, çeşitliliği hazmetmesi, farklılıkları özümsemesi ile mümkün. 16 YORUM 2016 3 Şubat Çarşamba RECEP YILMAZ G eçen dönem ki fuarlarda her gün uzun uzun yazılar döktürüyor, geniş röportajlar alıyordum. Resimler yayınlıyordum; gazetemde, Facebook’ta, İnstagram’da. Bu yıl elim tutmuyor, yüreğim el vermiyor, içimden gelmiyor, Diyarbekir’imin dününü bilen bir Diyarbekir sevdalısı olarak yazmak. Ama siz okuyucularımı da habersiz bırakmak olmuyor. Birazcık olsun bilgilendireyim istedim okuyucularımı. Başı önündeydi Diyarbekirlinin. Gülmekten utanır, konuşmaktan çekinir olmuştu. Anası, babası, hatta sanki yavuklusu ölmüştü. Ne yas içine giriyor, ne de yüzü gülüyordu. Ama yıkılmadık ayaktayız dercesine de, dimdik ayakta durmaya çalışıyordu. Tabi o ne de olsa Diyarbekir’di. Televizyon kanalları geliyordu. Sanki yanlış yere gelmişler gibi sağına soluna bakıyorlardı. Sanki yanlış bir standa gelmiş olmanın telaşını yaşıyorlardı. Çünkü insanlar hüzünlü, insanlar sessiz, insanlar… O geçen yılların coşkusu, o geçen yılların insanın içini serinleten güler yüzleri yok olmuş gibiydi. Yine de insanlar konuklarını ağırlamak, misafir- Fuardaki yüzüyle Diyarbekir.. perverliklerini gösterebilmek için ağızDiyarbekir kan revan içindeyken, larını siliyor, kızılcık şerbeti içmiş göHavan topu mermiler, makineli türünümü vermeye çalışarak, hizmette fek sesleri kulakları patlatırcasına hakusur etmemeye çalışıyorlardı. vada uçuşurken, Basın da, ziyaretçiler de haklıydılar, İnsanlar okulsuz, aşsız-ekmeksiz bu Diyarbakır standı eskilerine ben- kalmışken. zemiyordu. Davullar, zurnalar yoktu. Bu düşmana bile yapılmayacakları Mikrofonlarda kimseler Diyarbekir bu millete yapanların boynu altında türkülerini dillendirmiyor, Diyarkalsın. bekir folklörü o güzel ve düNasıl türkü söylenebilirzenli ritmiyle insanları di ki… kol kola getiremiyorEvleri yıkılmış, gök du. kubbenin o koyu Hastasını hastaneye Çünkü mikrofon maviliğini kendine götürmeyi bırakın bir yoktu. yorgan yapmaya yana, bir şişe ilacı bile Çünkü davul çalışırken, Nasıl buhastasına ulaştıramazken, rada halay çekebizurna yoktu. Çünkü Diyarbelirdi ki… yapanlar xer görmesin kirin o güzel ve yanık Bu halka bunlasesli sanatçıları yoktu rı reva görenlerin yapsahnede. tıkları –rahmetli Anamın Nasıl olabilirdi ki? deyişiyle- önlerine çıksın. Diyarbekir’de insanlar çift sarmalla Halbu ki; kuşatılmışken, Diyarbekir kültürdür, Ölüsünü buzdolaplarında saklamak Diyarbekir folklördür, zorunda kalmışken, Diyarbekir türküdür, Hastasını hastaneye götürmeyi bıDiyarbekir sestir, sedadır Diyarberakın bir yana, bir şişe ilacı bile hasta- kir. Hani bunların hiç biri yok diyordu sına ulaştıramazken, yapanlar xer gör- ziyaretçinin biri. mesin. Doğru da diyordu ama söz gelip geNasıl şen olabilirdi ki… lip gırtlağımda tıkanıp kalıyordu. O ÇARESİZ Söyleye söyleye Başımda kalmadı saç. Diyarbekir çaresiz, Diyarbekir hizmete aç, Diyarbekir dertli, Diyarbekir be ilaç.. RECEP YILMAZ acıları hiç olmazsa şimdilik duymamak için mi, yoksa o acıları, o vahşeti konuklara duyurmamak için mi bilmiyorum. Doğrusu da o. Bilmemişse bu güne kadar, bilmesin bu günden sonra da… Evet bu yılki EMİTT Turizm fuarında Diyarbekir standı; sessiz, sedasız, davulsuz, zurnasız, halaysız… Sebebin gözü kör olsun. Dostça kalın… “DİYARBEKİR 5 NOLU CEZAEVİ, MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLSÜN.” “SUR İÇİ; DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ OLSUN.” YORUM 17 2016 3 Şubat Çarşamba Demokrasinin tehlikeli komplikasyonu: Çoğunluk Despotizmi-1 Genel Cerrahi Uzmanı İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri DR. SAMET MENGÜÇ Demagojik siyasetin en önemli unsuru hitabet gücü, yani retoriktir, despotik eğilimli olabilir. Alexis dê Tocqueville T ocqueville’e göre, eşitlik sağlandıkça insan içgüdüsel olarak daha fazlasını ister. Giderek artan eşitlik talebi, ayrıcalıklılara karşı nefreti doğurur. Doğuştan ayrıcalıkların ve zamanla ortaya çıkan iktisadi ayrıcalıkların önlenmesi devletin görevidir. Devlet bu görevi yerine getirirken giderek merkezileşir. Merkezi devlet eşitliği benimser ve destekler. Fakat devletin merkezileşmesi, buna paralel olarak giderek artan bir şekilde toplumsal ve ekonomik hayata müdahale etmesi demokrasileri yeni bir despotizm türüyle karşı karşıya getirir. Tocqueville’e göre, yeni dönemde, yani eşitlik çağında ortaya çıkan eşitlikçi toplumun fertleri bencildir; Tocqueville’in ifadesiyle “kişisel”dir. Modern toplumun fertleri, kendi kabuğuna çekilmeye ve sadece yakın çevresiyle ilişki kurmaya meyillidir. Toplumda orta- ya çıkan bu tür bir bireyselleşme, dev- Vatandaşlar bu tür birlikler (dernekletin daha da despotikleşmesine imkan ler) aracılığıyla örgütlendikleri oranda verir. Çünkü birey, merkezi devlet kar- kişisellikten kurtulacaklar, kamu işleşısında tek başınadır. riyle ilgilenmeye başlayacaklardır. KıEşitlikçi modern toplumlarda, sacası dernek (topluluk, cemiyet) devletin despotikleşmesi faaliyetlerinde bulunmak vanasıl engellenebilir? tandaşların sorumluluk Bir toplumda eşitduygusunun artmasıBu nedenledir ki, lik ve özgürlük aynı nı sağlayacaktır. AyAli Koç ya da Bülent anda nasıl mümkün rıca bu örgütlenmeolabilir? ler insanların devlet Arınç ya da herhangi bir To c q u e v i l l e ’ e liberal mevcut politikalara karşısında tek başgöre bunun imkanı larına (birey olarak) çok net eleştiriler iki koşula bağlıdır: savunamayacakları yapılabilmektedir 1. Koşul, siyasetçıkarların topluca sate adem-i merkeziyet vunulmasına da imkan (decentralisation) yani verecektir. Böylece mutlak yerinden yönetimin tesis edileşitlikçi despotizmin önüne gemesidir. Ülke içindeki bölgelere idari çilecektir. özerklik verilerek yönetimin tek elde ve Bundan 200 yıl önce Amerikan ve tek merkezde toplanması önlenecek ve Fransız demokrasileri ile hukuk kuböylece siyasi özgürlük sağlanacaktır. rallarını inceleyerek ilk karşılaştırmalı 2. Koşul ise siyasi, iktisadi, bilimsel, sosyolojik çalışmalardan birini yapan sanatsal vb. alanlarda insanların çe- Tocqueville’in bu düşünceleri ışığında şitli birlikler (dernekler) kurmalarının Türkiyeyi incelediğimizde tüm koşulönünün açılmasına, sivil toplum ör- ların ve mevcut iktidar uygulamalarıgütlerinin teşvik edilmesine bağlıdır. nın toplumu hızla Tocqueville ‘in ta- nımladığı Çoğunluk Despotizmi’ne götürdüğünü çok net görmüş oluruz. Bunu önlemenin hala mümkün olduğu bu tarihsel dönemeçte kendisi de Liberal düşüncenin referans kişiliklerinden olan Tocqville’nin 1. koşul ve 2. koşullarına başta Türkiye’nin kuruluşundan bu yana iktidar erkini elinde bulunduran liberallerin kendi iç muhakemesi ile öteden beri sol sosyalist düşünce savunucularıyla birlikte mücadelesi ile mümkündür diye düşünürüm. Sol sosyalistlerin sorunu olmaktan çıkan ve öncelikli olarak kendi varoluş koşullarınında ortadan kalktığı liberallerin başat sorunu haline gelmiştir. Bu nedenledir ki, Ali Koç ya da Bülent Arınç ya da herhangi bir liberal mevcut politikalara çok net eleştiriler yapılabilmektedir. Liberal Alexis de Tocqueville’nin görüşleri ışığında bu tarihsel dönemde siyaset kurumlarının görev ve sorumluluklarını bir sonraki yazımda irdelemek üzere eşitlik ve özgürlük’ün bir arada egemen olduğu demokratik geleceklere hep birlikte... 18 HABER 2016 3 Şubat Çarşamba Maltepe Belediyesi’nden giysi kumbarası M altepe Belediyesi, ‘Giymiyorsan giydir’ sloganıyla ilçenin 18 mahallesine 50 giysi kumbarası kurdu. Maltepe Belediyesi, ‘’Giymiyorsan giydir’’ sloganıyla ilçenin 18 mahallesine 50 giysi kumbarası kurdu. Vatandaşlar, giymedikleri giysileri bu kumbaralara atıyor, ihtiyaç sahipleri de buradan ihtiyacı olan giysileri bedava alabiliyor. Maltepe Belediyesi, yardımlaşmayı artırmak ve eski giysilerin ihtiyaç sahiplerine ulaşması için ‘giysi kumbarası’ uygulaması başlattı. 18 mahalleye bu kapsamda 50 adet kumbara kuruldu. Muhtarlıkların yanına, ana arter ve noktalara yerleştirilen giysi kumbaralarıyla, kullanılmış giysi, ayakkabı ve tekstil eşyalarının geri dönüşümle, ihtiyaç sahibi vatandaşlara kazandırılması amaçlanıyor. Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafından başlatılan bu kampanyayla, toplanan giysiler, ayrıştırılıp temizlendikten sonra bir kısmı Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü üzerinden, yurt içi ve yurt dışında ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırılacak. "Talebe göre genişleteceğiz" Kampanyayla ilgili açıklama yapan Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, “İhtiyaç sahibi vatandaşlarımızı dü- Maltepe’den Kartal’a sürüklendi K artal’da karşıdan karşıya geçmek isteyen 87 yaşındaki Şükrü Mutlu’ya servis midibüsü çarptı. Midibüsün altında kalan Mutlu, yaklaşık 30 metre sürüklendi. Olay, Kartal Bağdat Caddesi Maltepe sınırına yakın mevkiinde meydana geldi. Kartal’dan Maltepe istikametine seyir halinde bulunan Turgay Göç yenitimindeki 34 EN 3084 plakalı servis midibüsü iki ilçeyi birbirinden ayıran trafik ışıklarına yaklaştığı sırada yoladan karşıya geçmeye çalışan Şükrü Mutlu’ya (87) hızla çarptı. Çarpmanın etkisiyle midibüsün altına giren Mutlu, sürüklenmeye başladı. Yaklaşık 30 metre Mutlu’yu midibüsün altında sürükleyen sürücü Göç, otobüsü Maltepe sınırına geçince durdurabildi. Kazayı gören vatandaşların ihbari ile olay yerine itfaiye ve sağlık ekipleri geldi. Mutlu’ya sağlık ekiplerinin yaptığı incelemede hayatını kaybet- şünerek böyle bir kampanyaya başladık ama bu uygulamanın arkasında duyarlı vatandaşlarımızın, ‘kullanılmış giysilerimizi nereye bırakalım’ diyerek, bizleri aramalarının da etkisi var. İlk etapta 7 mahallede 28 nokta- ya kurduğumuz bu kumbaraları, şu an 18 mahallemizde 50 noktaya kadar yaydık. Gelen taleplere göre kumbaralarımızın bulundukları yerler de genişletilecek. Maltepeli giymiyorsa, giydirecek” dedi. Ataşehir’de yangın: 1 ölü A tiği belirlendi. Polis ekipleri yolu trafiğe tek yönlü olarak kapatarak çevrede güvenlik önlemi aldı. Savcı ve Olay Yeri İnceleme ekiplerinin çalışmalarını tamamlamasının ardından Mutlu’nun cenazesi Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Sürücü Göç, gözaltına alınarak polis merkezine götürüldü. Kazayı gören vatandaşlar, servis otobüsünün hızla gittiği sırada karşıya geçmeye çalışan Mutlu’yu altına alarak sürükleyerek ölümüne neden olduğunu söyledi. Kaza ile ilgili soruşturma başlatıldığı öğrenildi. taşehir’de iki kardeşin yaşadığı gecekonduda çıkan yangında bir kardeş ölürken diğeri evin önünde gözyaşlarına boğuldu. Ataşehir Örnek Mahallesi Ercüment Vatanay Caddesi üzerindeki iki kardeşin yaşadığı bir gecekonduda geçtiğimiz çarşamba günü sabah saat 06.00 sıralarında yangın çıktı. İddiaya göre evde yakılan ısıtıcının kısa devre yapması sonucu elektrik panelinde yangın çıktı. Alevler kısa sürede büyüyerek gecekonduyu sardı. Evde yaşayan iki kardeşten Ersin Aşlak kaçarak canını kurtarırken Kadir Aşlak ise yattığı yerden kalkamadı ve alevler arasında kaldı. Alevleri gören mahalle sakinleri itfaiyeye haber verdi. Olay yerine Kadıköy, Erenköy ve Ünalan müfrezelerinden itfaiye ekipleri sevk edildi. Polis ve sağlık ekipleri de olay yerine geldi. Kardeşi gözyaşlarına boğuldu İtfaiyenin yoğun çabaları sonrası yangın kontrol altına alınırken itfaiye ekiplerinin gecekonduda yaptığı incelemede 46 yaşındaki Kadir Aşlak’ın hayatını kaybettiğini belirledi. Kardeşinin öldüğünü öğrenen Kadir Aşlak’ın kardeşi olay yerinde gözyaşlarına boğuldu. Yangınla ilgili soruşturma başlatıldı. 2016 3 Şubat Çarşamba YORUM 19 Ölü çocuklar ülkesi KEREM ÇİFTÇİ S avaşlarda vandalizmin şiddet ruhu azgınlaşır önce insanların vicdan iç gözlerini kör eder hınç-asit-barut kini ile yakar. Toplum içindeki sanal bireyin yüreğini ele geçirir, onu kirli emelleri için kullanır, kendisini “olağan” kılar, sadistçe can alırkan akıtır. Ülkemizde egemenlerin çıkarları için yürütülen iç savaş on binlerce çocuğu öksüz bıraktı, dünyalarını-hayallerini yıktı, beraberinde toplumun zihin-bilinç ve vicdanını da felce uğrattı. Biz-öteki ayrımı yapmaksızın bu dullar ve yetimler ülkesinde toplumsal vicdan neden ölesiye suskun sorumluluk almaktan uzak olup bitene kayıtsız-basiretsiz duruyor. Sanki bu toplumun ruhu çekilmiş gözleri fersiz ötekiye ölü bakıyor. Bu ölü çocuklar ve dul kadınların ülkesinde savaş günahından toplum olarak nasıl etkileneceğiz şimdi ve sonra geri dönüşümü bize ne olacak? Bu ateş düştüğü yeri tek yakmayacak elbette, geleceğe ekilen kin-nefret-şiddetten er ya da geç bu toplumda nasibini fazlasıyla alacak. Hiçbirimiz masumu değiliz bu savaşın. Çok geç olmadan komadan ayıltılmalı bu gaflet ölü vicdanlar ülkesi. Şu an Türkiye öldüren soğuk kome- özgüven yaratan mekansal-zamansal diler-ironik trajediler ülkesidir. Kome- algının refleksidir aynı zamanda cesadi burada; güldürmüyor, trajik öldürü- ret yaşama hayasızca yönelişlere sarsılyor ve herkes vicdansızlık komedisinde maz bir siperdir, toplumsallığın yüklefigüran tepkisiz olup biteni seyir edi- diği sorumlulukla zoru kırmak iradeyor, masum çocuklar hayallerinde vu- leşmenin bedende-ruhta-eylemde dışa ruluyor, herkes oturmuş vicdanını yi- vurumudur, bilinçli-toplum yararına yen vandallığı kutsuyor ve yazık gösterilen varoluşsal reflekstir, ki bu kirli savaşta toplum cesaret toplumun erdemAyağa vicdanını yemeye deli-onurlu duruşunun ifakalkarak zulüm vam ediyor. desidir bir yönüyle. karşısında çaresizlik Bu Ülkede ağlaİnsan kendi vicma sesi kanayarak danında yaşadığı duygusunu cesaretimizle çığlığa-ağıt seline toplumun ruhunun aşabilmeliyiz. İlacımız dönüşmüşse ve bu fotoğrafını çekebilicesur öncülerin dik duruşu yorsa içsel tepkisiz neinsandır, topve sokaktan gelen denlere dayandıkça lumda kendi vicdahalklarımızın öz dışsal isyan tufanlara nının objektif fotoğgebe demektir. rafçısı olmak basiret işigücü olacak Despotizm kaderimizi dir. kendi diktasının kurumlaştırAyağa kalkarak zulüm karmak için gasp etmeden ona dur diye- şısında çaresizlik duygusunu cesaretibilmeliyiz On milyonlarca barış hava- mizle aşabilmeliyiz. İlacımız cesur önrisi alanlara çıkıp ülkeyi savaş rejimin- cülerin dik duruşu ve sokaktan gelen den kurtarmalıdır. Bir şahsın ihtiras- halklarımızın öz gücü olacak. Ölüme larından bu ülkenin barış hayallerinin karşı yaşamı savunan iç gönül gözleriçok daha büyük olduğunu gösterebil- nin beslediği bakış açısı-mücadele bu melidir. hayati süreçte topluma karşı sorumluCesaret etmek inanmaktır kendi- luğunu yerine getirecektir. ne-topluma aynı zamanda varoluşuDemokratik Barış siyasetinin sessiz na öz saygı-erdem borcudur kişinin, tabanı milyonlarcadır, rejim bu po- tansiyeli susturmak için barışın siyasal çözüm odaklarına saldırıyor, tarafsız haber alma haklarını gasp ediyor, onları öncülükten düşürmek için çocukları-kadınları-insanları öldürülüyor, korkuyla-mafyayla-şiddeti-savaş tırmandırılıyor. Bari yaşatamadık ana karnında vurulanları. Öksüz kalan çocuklarımıza, dul kalan kadınlarımıza etkin bir barışla kefaretimizi ödeyelim ki yüzlerine bakabilecek yüzümüz olsun. Bu hayati süreçte zulmün karşısına dikilen mücadeleci etkin bir barış cesareti toplumsal birlikteliğin en büyük silahıdır-güvencesidir. Bakın Dikta rejimi siyasal çözüm alanını Sur’da, Cizre’de dinamitliyor, meclis işlevsiz bir noter katipliğine indirgenmiş durumda bu da baharda büyük bir iç savaş olasılığı yaratıyor. Yığınsal kamusal alana çıkmakta gecikirsek Enver paşa rejimi ülkeyi yakacak. Cesaretimize, gelecek hayallerimize güvenelim, barış savaştan büyüktür, bizler birin diktasından büyüğüz! “İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acıdan çok daha ağırdır.” Furuğ Ferruhzad. 20 SPOR TOPRAK SAHA Amedpor; Kürd’ün ayağına top değerse.. Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftasonu Ziraat Türkiye Kupası karşılaşmaları oynandı. Üç büyüklerin tur atladıkları mücadelelerde, ligin Trabzonspor’dan sonra beşinci büyüğü kabul edilen Bursaspor ise kendi sahasında Amed Sportif ile karşı karşıya geldi. İki takım taraftarlarının arasındaki husumet bundan 5 yıl önceye dayanıyor. Bursaspor’un şampiyon olduğu sene Bursa’da meydana gelen olayların akabininde Diyarbakır’daki maçta da misilleme gelince iki takım arasında bir husumet baş göstermişti. İşin bir de siyasi yönü var tabii; Bursaspor taraftarları Türk milliyetçiliği üzerinden nefes alan bir güruh, Amedspor ise sadece bir kenti, Diyarbakır’ı değil, tüm bölgeyi temsil eden bir kulüp durumunda. İki zıt kutubun karşılaşmasıydı bu mücadele. Kazanan bir halkın takımı, bir halkın umudu Amedspor oldu, hem de son 9 mücadeleden 8 galibiyet çıkarmış Hamzaoğlu’nun Bursaspor’u karşısında, hem de deplasmanda, hem de seyirci desteğinden TFF kararıyla mahrum bırakılarak, hem de çatır çatır top oynayarak, oynatmayarak kazandı Amedspor. Ercan Çapar’ın ve Dersimli Deniz Naki’nin golleri Amedspor’a galibiyeti getirmekle kalmadı, bir halkın sevinç gözyaşları oldu. Amedspor’un kazanması demek, Şırnak’ın, Cizre’nin, Hakkari’nin, Mardin’in, Van’ın, Batman’ın, kısacası tüm Kurdistan’ın kazanması demekti. Aspor’da yayınlanan maçta spikerin taraflı yorumları ‘’Onlar’’ diye bahsettiği Amedlileri çıldırtsa da, Amedlilerin aldıkları bu galibiyet her şeye çok güzel bir cevap oldu. Bu saatten sonra Amedspor kupadan elense de hiç üzülmeyeceğim. Benim nazarımda bu sene ki misyonunu tamamlamıştır Amedli futbolcular. Ama yeşil sahalara taşan bu direniş elbette devam edecektir, hem de artarak. Eee, Kürd’ün ayağına top değdi bir kere. Zaten şöyle de bir durum var; Amedspor’u iyi bilirim, yenilmezdir. Arjen Barış 2016 3 Şubat Çarşamba Maltepespor’dan beşi bir yerde 5-1 T ürkiye 3. Lig 1. Grup’ta mücadele eden Maltepespor bu hafta kendi sahasında Turgutluspor’u 5-1 mağlup ederek harika bir galibiyete imza attı. Turgutluspor ile kendi sahasında karşılaşan Maltepespor maça fırtına gibi başladı. Volkan, Ahmet, Samet (2) ve Tugay’ın golleriyle farka koşan yeşil-kırmızılı ekip rakibini bozguna uğratarak evine eli boş yolladı. Turgutluspor’un tek golü Azimet (k.k.) ile geldi. Maltepespor: 5 - Turgutluspor: 1 Stat: Hasan Polat Hakemler: Cihan Aydın, Suat Güz, Gökhan Coşar Maltepespor: Engin, Resul, Emrah, Taha, Eren, Ahmet (Dk.90 Hasan), Muzaffer (Dk.80 Azimet), Samet (Dk.77 Oğuzhan), Tugay, Volkan, Anıl Turgutluspor: Fatih Gülmez, Özkan, Hasan, Kerem (Dk.46 Mert), Hüseyin, Ferdi, Çağdaş, Serkan (Dk.46 Ali Can), Okan, Mehmet, Fırat (Dk.67 Zafer) Goller: Dk.5 Volkan, Dk.14 Ah- met, Dk.39 – 72 Samet, Dk.75 Tugay (Maltepespor) - Dk. 81 Azimet (k.k.) (Turgutluspor) Sarı Kartlar: Dk.59 Engin (Maltepespor) Kırmızı Kartlar: Dk.74 Çağdaş (Turgutluspor) A. Üsküdar deplasmanda kayıp T ürkiye 2. Lig Beyaz Grup’ta mücadele eden Anadolu Üsküdar bu hafta deplasmanda Hatayspor’a 2-0 mağlup olarak sahadan puansız ayrıldı. Kıran kırana geçen maçta evsahibi Hatayspor’un golleri karşılaşmanın ikinci yarısında Mithat ve Ahmet’ten gelirken iki takımdan da birer futbolcu kırmızı kart görerek takımlarını 10 kişi bıraktılar. Ligin ikinci yarısına iyi başlayan Üsküdar ekibi bu sonuçla ligdeki 12. mağlubiyetini aldı. Hatayspor: 2 Anadolu Üsküdar: 0 Stat: Antakya Atatürk Hakemler: Yiğit Peşin, Mustafa Çavuş, Can Yamaç Hatayspor: Mücahit, Emin, 0-2 (Dk.60 Eren), Mithat (Dk.80 Soner), Ahmet, Emrah, Semavi, İzzet, Mesut, Selçuk (Dk.66 Tolga), Fuat, Semih A.Üsküdar: Salih, Samet, Fatih, Seyit (Dk.55 Furkan), Nurettin, Cenk , Erbay, Murat (Dk.75 Emre), Kayhan, Hüseyin (Dk.55 Güney),Tevfik Goller: Dk.65 Mithat, Dk.76 Ahmet (Hatayspor) Sarı Kartlar: Dk.59 Mithat, Dk. 85 Ahmet, Dk. 63 Selçuk, Dk. 77 Fuat (Hatayspor) - Dk.53 Seyit, Dk.38 Erbay, Dk.67 Kayhan, Dk.77 Tevfik (A.Üsküdar ) Kırmızı Kartlar: Dk.57 Semavi (Hatayspor) - Dk.47 Fatih (A.Üsküdar) SPOR 21 2016 3 Şubat Çarşamba Kartalspor aradığını bulamadı T 0-0 ürkiye 2. Lig Kırmızı Grup’ta mücadele eden Kartalspor bu hafta kendi evinde Kocaeli Birlikspor ile golsüz beraber kalarak haftayı bir puanla kapattı. Bordo-beyazlı ekip bu karşılaşmayla ligde 6 galibiyet, 3 beraberlik, 11 mağlubiyetle ve 21 puanla 15. sırada yer alıyor. Kartalspor gelecek hafta deplasmanda Amedspor ile karşılaşacak. Kartalspor: 0 - Kocaeli Birlikspor: 0 Stat: Kartal Hakemler: Hakan Akmısır, Volkan Akçit, Mehmet Özkan Kartalspor: Fırat, Anıl, Emrah Taysı, Sait, Cem, Emrah Kaya (Dk.78 Savaş), Uğur, Göktuğ (Dk.89 Emrah Kol), Yasin, Ali, Caner (Dk.56 Yusuf) Kocaeli Birlikspor: Egemen, Ümraniyespor üçlü çekti T Uğur (Dk.64 Sertaç), Recep, Erhan Yılmaz, Turgay, Abdullah, Ertuğrul (Dk.71 Onur), Erhan Şentürk, Emre, Murat, Maksut Gol: Yok Sarı Kartlar: Dk.78 Sait (Kartalspor) - Dk.80 Recep (Kocaeli Birlikspor) Pendikspor bir 0-0 puanla döndü T ürkiye 2. Lig Beyaz Grup’ta mücadele eden Pendikspor ligin 20. haftasında deplasmanda Buğsaşspor ile karşı karşıya geldi. Karşılaşmada iki takımda müsait pozisyonları gole dönüştüremeyerek bir puana razı oldular. Pendikspor bu sonuçla puanını 28’e yükselterek 8. sıradaki yerini korudu. Bugsaşspor: 0 Pendikspor: 0 Stat: Ostim Hakemler: Özgür Sepin, Fırat Zengin, Yusuf Doğan Bugsaşspor: Ahmet Eyüp Türkaslan, Cebrail, Rahmi, Hasan, Doğan, Tolgahan (Dk.80 İsmail), Mikail, Yaşar (Dk.90 Yusuf), Yavuz (Dk.88 Mustafa), Ahmet Baykal, Arif Pendikspor: Mehmet, Ramiz, Hakan, Oğuz, Alişan, Okan (Dk.90 Samet), Fatih, Hayrullah, Umut (Dk.85 Hasan), Kadir (Dk.79 Oktay), Emrah Gol: Yok Sarı Kartlar: Dk.36 Rahmi, Dk.74 Arif, Dk.89 Yaşar (Bugsaşspor) - Dk.61 Fatih, Dk.83 Oktay (Pendikspor) ürkiye 2. Lig Beyaz Grup’ta zirve mücadelesi veren Ümraniyespor bu hafta kendi evinde Kahramanmaraşspor’u ağırladı. Karşılaşmayı Kırmızı-beyazlı ekip 3-1 skorla kazandı. Ümraniye temsilcisi K.Maraşspor’u 1-0 geriye düştüğü karşılaşmada kaptan İlhan’ın iki golü ve Eren Açıkgöz’ün golleriyle 3-1 mağlup ederek şampiyonluk yolunda önemli bir galibiyet elde etti. 3-1 Ümraniyespor: 3 Alpedo K.Maraşspor: Stat: Ümraniye Hakemler: Yakup Bakır, Eser Eti, Mesut Küçükarslan Ümraniyespor: Burak Öğür, Mustafa Çakır, Ziya (Dk.46 Eren), Bahadır, Bulut, Mucahit (Dk.55 Samet Asatekin), İlhan, Erol, Artun, Eser Yayla (Dk.55 Mehmet Öztonga), Oğuz Alpedo K.Maraşspor: Cüneyt, Volkan Özcan, Hüseyin, Hakan Vural, Onur Karakabak, Eser Akbaş (Dk.89 Emre), Volkan Bekci, Mehmet Menderes, Recep, Ahmet (Dk.70 Hayrettin), Ramazan Goller: Dk.80 ve 84 İlhan, Dk.90+2 Eren (Ümraniyespor) - Dk.16 Ramazan (Alpedo K.Maraşspor) Sarı Kartlar: Dk. 36 Mustafa Çakır (Ümraniyespor) - Dk.23 Ahmet, Dk.90+3 Hüseyin (Alpedo K.Maraşspor) 22 YORUM 2016 3 Şubat Çarşamba Kapalı Kapılar MUSTAFA İŞİTMEZ İstanbul’un suç haritası çıkarıldı T ürkiye’nin en büyük kenti İstanbul, suç işleme oranıyla ilk sırada yer aldı. Avrupa’nın 15 milyon sınırına yaklaşan nüfusuyla 28 ülkesinden daha kalabalık bir kent olan İstanbul’da, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2015’te 377 bin adli suç işlendi. Türkiye ortalaması ise 1 milyon 900 bin... 100 suçtan 20’si İstanbul’da * Az evvel bir müşterimin dünya malına ne kadar hayatını adadığını gördüm. Bizi kurtaracak olan nesneler değil, sevgi ve saygıdır diye kulağına fısıldamak istesem de, gerçeği ona anlatamadım. * Metro vagonunda sırtını cama ve otomatik kapıya dayayan yedi kişinin aynı anda başını telefona gömüp bir dış sesle aynı anda kafalarını kaldırıp göz göze geldiklerini gördüm. Hilal durağındaki “Büyük Altay” yazılı tavan arasını hiç birinin görmediğine eminim. Bir dahaki sefere buradan geçerken istemsiz bir hareketle hepsinin oraya bakmasını sağlayacağım. * Bu aralar güneşi yakalamak pek mümkün değil. Oturduğum koltukta perdenin arkasından sızan toz zerre- lerini “tanrı parçacığı” na benzetiyorum. Tuhaf ve aklıselim olmayan bir davranış olarak görebilirsiniz, güneşte yansıyan kısımlar adeta kristalize olmuş bir buz parçası gibiydi. * Dün akşam çok sevgili bir arkadaşım telefonda uzun uzun kendi hikâyelerimi yazmamı söyledi. Bu çok makul bir davranış biçimi, işin acı tarafı ben hep kendi hikâyelerimi yazıyorum, onun beni bir kez bile okumamasıydı. * Ayaktan başa etkisiz, üretimsiz ve iletişimsiz bir dönemden geçiyorum. Bu hissiyat ara sıra kapımı çalsa da hiç bu kadar başımı ağrıtmamıştı. Dünyanın en yeteneksiz insanı olarak görüyorum kendimi, oturup saatlerce gözlem yapmaktan başka bir şey gelmiyor içimden. * Yakın zamandaki Kürdistan gezilerinin ardından yüksek ihtimalle bu ülkeden tamamen uzaklaşacağım. Artık bitiş noktasına yetişen ama maratonun hafif tempoda devam etmesini isteyen atletler gibiyim. * Pasaport için çektirdiğim biometrik fotoğrafta azılı bir suçlu veya gangster gibi görünmek beynelmilel bir kuraldır. Son altı senedir her pasaport fotoğrafımda farklı bir suçtan cezaevine girmiş bir suçluyu andırıyorum. * Son olarak kapanan kapıların açılması dileğiyle güneş doğarken dilediğim umutların bir an evvel gerçekleşmesini istediğimi belirteyim… Bu haftalık sorunlar ve temenniler silsilesi bu kadar… Buna göre Türkiye’de işlenen suçun her 100 suçtan 20’si İstanbul’da işleniyor. 2015 yılında İstanbul’da dakikada 1, saatte 43, günde 1034 suç işlendi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 155 Polis İmdat Hattı’na geçen yıl gelen ve yanıtlanan çağrı sayısı 5 milyonu aştı. Üsküdar bölgesinde bir karakolun sorumluluk bölgesinde yıllık ortalama 8 bin 800 suç işleniyor. Bu rakam, Aksaray, Giresun, Sinop gibi kentlerin yıllık suç sayısından daha fazla. 391 kişiye 1 polis düşüyor Esenyurt’ta yıllık 9 bin suça bakan bir polis karakolunun mevcudu ise sadece 50 kişi. İstanbul’daki polis sayısı 2015’te 36 bine düştü. Kentte 391 kişiye 1 polis düşüyor. Bunun nedenlerinden biri İstanbul’daki hayat pahalılığı olarak gösteriliyor. Ağır şartlar nedeniyle İstanbul memurlar tarafından tercih edilen bir kent değil. İstanbul’da ihtiyaç duyulan polis sayısı ise 60 bin. HABER 23 2016 3 Şubat Çarşamba Dünya’nın nasıl oluştuğuna dair yeni bulgular ortaya çıktı K aliforniya Üniversitesi, Los Angeles, Dünya’nın nasıl oluştuğuna dair yeni bulgular keşfetti. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’tan (UCLA) bilim insanları, Dünya’nın oluşumuna dair yeni keşiflerde bulundu. Dünya’nın iki gezegenin çarpışması sonucu oluştuğunu bildiren bilim insanları, Dünya 100 milyon yaşındayken Dünya’ya çarpan Theia isimli gezegenin Mars boyutlarında olduğunu ve Dünya’ya 4.5 milyar yıl önce çarptığını belirtti. Theia ve Dünya’nın çarpışmasının geçmişte “sıyırma” olarak düşünüldüğü, ancak yeni bulguların bu gezegenlerin “kafa kafaya” çarpıştığını gösterdiği bildiriliyor. Dünya ve Theia arasındaki çarpışmanın, tek bir gezegenin oluşumuna yol açtığı ve çarpışma sırasında kopan gök cisminin Ay’ı oluşturduğu söyleniyor. Araştırmayı yürüten Edward Young, Dünya ve Theia’nın fazla birleşmiş olması sebebiyle Ay’da hem Dünya’dan hem de Theia’dan parçalar olduğunu aktardı. Zika virüsü için küresel acil durum ilan edildi H amile kadınlara bulaşması durumunda bebeklerin beyin gelişimini engelleyen ve kafalarının normalden küçük kalmasına yol açan Zika virüsü, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından küresel acil durum ilan edilmesine neden oldu. Latin Amerika ülkelerinde yayılan Zika virüsü Dünya Sağlık Örgütü’nü alarma geçirdi. İsviçre’nin Cenevre kentinde olağanüstü toplanan örgüt, virüsün neden olduğu mikrosefali karşısında küresel acil durum ilan etti. Dünya Sağlık Örgütü direktörü Margaret Chan, bebeklerin küçük kafalı doğmasına neden olan mikrosefaliye karşı uluslararası işbirliği çağrısı yaptı. “Bekleyecek vakit yok” diyen Chan, hamile kadınlara Zika’nın görüldüğü Latin Amerika ülkelerine seyahati gözden geçirme tavsiyesinde bulundu. Bölgede yaşayan hamile kadınlara ise doktora danışmalarını ve sivri sinek kovucu ilaç kullanmalarını önerdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel acil durum ilanıyla zika virü- sü, Afrika’da 11 bin can alan Ebola salgını ile aynı kategoriye girdi. Sivrisineklerle yayılan virüs ilk olarak geçen yıl mayıs ayında Brezilya’da ortaya çıktı ve bugüne ka- dar 20’den fazla ülkede görüldü. Özellikle hamile kadınların korunması gereken virüs, bebeklerin küçük kafalı doğmalarına neden olan mikrosefaliye yol açıyor.