kasım2014
Transkript
kasım2014
KASIM2014 10 15 DEKORASYON SEYAHAT 02 MODA 26 20 KÜLTÜR SANAT TEKNOLOJİ 06 BAKIM 23 MÜZE VE ÖREN YERLERİMİZ mo da BİR MODA GURUSU: OSCAR DE LA RENTA MODA DÜNYASI ÖNEMLİ BİR İSMİ EBEDİYETE UĞURLADI M Moda tasarımcıları farklı zevklerin ortak noktalarını yakalayıp tek bir potada eritme ve bunu her sezon yeniden yapabilme becerisine sahip insanlardır. Bir tasarımcıyı diğerlerinden ayıran en önemli etkenlerin başındaysa, onun elinden çıkan tasarımları ilk görüşte tanımanız gelir ve bu durum markalaşma yolunda atılan en önemli adımlardan biridir. Bir diğer önemli adımsa, özellikle ünlü isimlerin zevkine hitap edebilme ve onlar için tercih sebebi haline gelebilmenizdir. Geride bıraktığımız ekim ayında hayatını kaybeden Oscar De la Renta da, tüm dünyanın yeni tasarımlarını merakla beklediği, Prenses Diana’dan, Jackie Kennedy’e, Hillary Clinton’dan Audrey Hepburn’e, Beyonce’den Michelle Obama’ya kadar uluslararası üne sahip akla gelebilecek pek çok ünlü ismin tercihi ve moda dünyası için son derece önemli bir isimdi. Yaşamının son anına kadar çalışmaya devam eden De la Renta’nın, hafızalarda yer edecek son tasarımı ise Hollywood yıldızı George Clooney’nin eşi Amal Alamuddin için tasarladığı gelinlik oldu. YAŞAM ÖYKÜSÜ 22 Temmuz 1932 yılında, Santo Domingo’da dünyaya gelen Oscar De la Renta, 18 yaşında Madrid’e taşınarak San Fernando Akademisi’ne girdi. Bu yıllarda dönemin ünlü modacılarından Cristobal Balenciaga’nın asistanı olarak çalıştı. De la Renta’nın Amerika macerası, New York’a taşınması ve modaevi Elizabeth Arden’de işe başlamasıyla start aldı. Tarih 1965’i gösterdiğinde, Oscar De le Renta artık kendi imzasıyla hazır giyim sektöründeki yerini almıştı. Bu tarihten iki yıl sonra Fransız Vogue dergisinin editörü Françoise de Langlade ile evlendi. Françoise de Langlade onu hem moda sektörünün hem de sosyetenin önde gelen isimleriyle tanıştırdı. Kariyerindeki başarısında bu durumun etkisi inkâr edilemez olsa da, De la Renta’nın çizgisini tanımlayan narin ipek baskılar, yumuşak silüetler ve canlı renk paleti kullanımının ve eşsiz yeteneğinin de etkisi bir o kadar yüksekti. 1990’lara gelindiğinde, onun tasarımları artık First Lady’lerin adıyla anılır hale gelmişti. 80’lerde Nancy Reagan ile başlayan bu süreç, 90’larda ve 2000’lerin başında Hillary Clinton ve Laura Bush’la devam etti. Oscar De la Renta daha fazla kişinin tasarımlarına ulaşabilmesi arzusuyla 2004 yılında, “O Oscar” isimli, daha makul fiyatlı ürünleri kapsayan bir alt marka yarattı. Her ne kadar beylik bir cümle olsa da; Oscar De la Renta’nın kaybıyla, moda dünyasından gerçek anlamda bir yıldız da kaymış oldu. Geriye onun fotoğraflarla hafızalara kazınmış olan muhteşem tasarımları ve şu sözleri kaldı: “İyi giyinmek, illaki iyi kıyafetlere sahip olmak değildir. Bu tamamen bir denge ve sağduyu meselesidir.” ba kım GÜLSUYU DEYİP GEÇMEYİN! CİLDİNİZ İÇİN DOĞAL BİR ALTERNATİF Gül suyu, gül yapraklarının damıtılması yoluyla elde edilir. Cilt bakımı ve parfümeride kullanımının yanı sıra yemek ve tatlıları da kapsayan geniş bir kullanım alanı vardır. Gül suyunun cilt için en büyük faydalarından biri her cilt tipi için kullanılabilir olmasıdır. Anti-bakteriyel özelliğinin yanı sıra deride çeşitli nedenlerle oluşabilen kızarıklıklar ve iltihapları hafiflettiği gibi cildinizin ph dengesini de korumaya yardımcı olur. Egzama, akne ve dermatit gibi çok sayıda kişinin şikâyetçi olduğu rahatsızlıklarla savaşmada faydalıdır. Cildi nemlendirir ve yumuşatır. Antioksidan özelliği sayesinde, cilt hücrelerini sıkılaştırır, dolayısıyla yaşlanmayı geciktirici özelliği de vardır. Sadece cilt için değil, nemlendirici özelliği sayesinde saç bakımı için de gül suyu idealdir. Kepeğin engellenmesine de yardımcı olur. TONİK OLARAK KULLANABİLİRSİNİZ Market raflarında gördüğünüz ve cilt temizliği için kullanılan pek çok tonik, çeşitli kimyasal maddeler barındırır. Bu ürünlerin uzun vadeli kullanımı, cildinizin nem dengesini bozabilir. Eğer kimyasal içerikli bu ürünlerden biraz uzaklaşmak istiyor ve cilt temizliğiniz için doğal bir yol arıyorsanız, gül suyunu deneyebilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, yumuşak bir pamuk yardımı ile gül suyunu yüzünüze uygulamaktır. DUDAKLARINIZ İÇİN… Herkesin evde rahatlıkla hazırlayabileceği bir tarif ile dudak bakımınızı doğal yöntemlerle yapmanız mümkün. Bir pancar alın ve onu küçük parçalar halinde kesin. Ardından güneşte kurumaya bırakın. Tamamen kuruduğuna emin olduğunuzda neredeyse toz haline gelene kadar ezin. Şimdi bu pancar tozuna bir tatlı kaşığı gül suyu ekleyin. Bu karışımı dudaklarınıza uygulayın ve 15 dakika bekledikten sonra yıkayın. Bu yöntemle dudaklarınız hem yumuşacık olacak hem de doğal bir pembeliğe kavuşacak. KREM OLARAK Günlük kullanım için yapısında gül suyu barındıran kremlerden satın alabilirsiniz. Diğer bir yöntemse her gün kullandığınız kreminizin ya da nemlendiricinizin içine birkaç damla gül suyu eklemek. Bir süre sonra cildinizin çok daha yumuşak ve esnek hale geldiğini fark edeceksiniz. KENDİ GÜL SUYUNUZU YAPABİLİRSİNİZ Kendi gül suyunuzu yapmak son derece kolay. Bir tencerenin içine koyduğunuz gül yapraklarının üstüne damıtılmış su ekleyin. Suyun seviyesi gül yapraklarını biraz geçecek düzeyde olmalıdır. Tencerenin kapağını kapatıp kısık ateşte kaynamaya bırakın. Daha sonra ateşi söndürün. Kapağı açmadan önce suyun oda sıcaklığına gelmesini bekleyin yani soğumaya bırakın. Karışım oda sıcaklığına geldikten sonra gül yapraklarını alarak kalan suyu bir şişeye doldurun. İşte bu kadar basit! de ko ras yon EVİNİZ NEFES ALSIN BU EV BİTKİLERİ SOLUDUĞUNUZ HAVANIN KALİTESİNİ ARTIRIYOR Ev bitkileri; renkleri, çiçekleri ve kokularıyla ev dekorasyonunun vazgeçilmez öğeleri. Bununla birlikte daha ilkokul sıralarında öğrendiğimiz önemli bir özellikleri de var; bu bitkiler soluduğumuz havayı da temizliyor. ALOE VERA - ÖDAĞACI Kolaylıkla büyüyebilen, güneşi oldukça seven bu bitki, kimyasal içeren temizlik ürünlerinin veya boyaların ortama saldığı benzenin ve formaldehitin temizlenmesine yardımcı olur. İçinde yer alan jelimsi sıvınınsa kesiklerin ve yaraların üstüne sürüldüğünde iyileştirici etkisi vardır. Bu bitkiyi, güneş alan bir yerde, örneğin mutfak penceresinin önünde tutmanızda fayda var. CHLOROPHYTUM COMOSUM - KURDELE ÇİÇEĞİ Ev bitkisi bakımı konusunda usta olmayabilirsiniz. Hatta çiçeklerini ihmal eden biri bile olabilirsiniz. Eğer evinizde kurdele çiçeği varsa bunun için endişelenmenize gerçekten gerek yok. Yaprakları ve beyaz çiçekleriyle son derece güzel bir görünüm sergileyen kurdele çiçeği aynı zamanda oldukça dayanıklı bir bitkidir. Benzen, formaldehit, karbon monoksite düşman olmasının yanı sıra evde beslenen hayvanlarla dosttur. Eğer evcil bir hayvan besliyorsanız, evinizdeki bitkilerin onlar için güvenli olup olmadığına da emin olmalısınız. GERBER DAISY - AFRİKA PAPATYASI Eğer kıyafetlerinizi sık sık kuru temizlemeye gönderiyorsanız, bu bitkiyi giyinme ya da yatak odanızda bulundurmanızda fayda var. Güneşli ortamları çok seven Afrika papatyasının en önemli özelliklerinden biri kuru temizleme ile evinize nüfus edebilecek trikloretileni absorbe etmesidir. SANSEVIERIA TRIFASCIATAS - PAŞA KILICI İşte banyonuz için ideal bir bitki. Paşa kılıcı, kişisel bakım ürünleri, tuvalet kağıtları, temizlik ürünleri gibi ağırlıklı olarak banyolarımızda bulundurduğumuz ürünlerden yayılan zararlı kokular için birebirdir. Havadaki zararlı maddeleri temizleme özelliği olan bu bitki, az ışık ve nemli ortam sever. GOLDEN POTHOS - SARMAŞIK SAKSI ÇİÇEĞİ Bu saksı çiçeği hem çabuk büyümesi hem de karanlık ortamlarda bile yaşayabilmesi açısından bakımı kolay olan bir bitkidir. Formaldehit düşmanı olması en önemli özelliğidir. Garaj gibi (egzoz nedeniyle formaldehit olabilecek) ortamlarda tercih edilebilir. Bununla birlikte kediler için zararlı olduğunu söylemekte de fayda var. CHINESE EVERGREEN - ÇİN HERDEMYEŞİLİ Çin herdemyeşili bulunduğunuz ortamdaki havayı filtreler. Bu filtreleme işine zararlı maddeler ortamda bulunduğu sürece devam eder. Bakımı son derece kolaydır ve az ışık aldığında bile çiçek açabilir. BAMBOO PALM – BAMBU PALMİYESİ Sık sık çiçek açan ve kırmızı çilekler veren bu bitki, trikoetilen, benzen ve mobilyalar tarafından salınan formaldehit gazı için birebirdir. CHRYSANTHEMUM – KASIMPATI Kasımpatı, aydınlık ofisler için oldukça uygun bir bitkidir. Işığı çok sever. Plastikten, yapıştırıcılardan, deterjandan salgılanan zararlı gazları filtreler. se ya hat DOĞUNUN PARİS’İ; BÜKREŞ ÜLKEMİZDEN TRENLE GİDİLEBİLEN, İNANILMAZ GÜZELLİKTE YAPILARIYLA BÜYÜLEYEN BÜKREŞ B ir gece İstanbul’dan trene atlayıp, sabah gözünüzü mimarisi, parkları ve gece hayatı ile dikkat çeken bir Avrupa kentinde yani Romanya’nın başkenti Bükreş’te açtığınızı hayal edin. Tren seyahati benim için uzun ve yorucu derseniz, hafta sonunun başlangıcı olan cumartesi günü 1 saatten kısa süren bir uçuşla da Bükreş’e ulaşmanız mümkün. Peki durduk yere neden Bükreş’e gideyim diye soracak olursanız, gelelim cevaplara… Komünist rejimin izleri hala görülüyor olsa da Bükreş, son derece zarif bir mimariye sahip olan binaları ve Paris’teki Champes de Elyesse’ye benzeyen Unirii Bulvarı ve Arcul de Triumf (Zafer Anıtı) sayesinde “Doğu’nun Paris’i” diye anılıyor. en büyük ikinci yapısı. İnşası için 19 Ortodoks kilisesi, 6 Yani her şeyden önce görenleri kesinlikle etkileyen bir şehir sinagog, 3 Protestan kilisesi ve 30,000 tarihi konut yıkılmış. estetiğine sahip. 1459 yılında Prens Valad tarafından kurulan 12 katlı ve 1100 odalı binayı, önceden rezervasyon yaptırarak şehrin tarihi kısmı Lipscani bölgesi olarak biliniyor. Bu bölgede, gezmeniz de mümkün. Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi de, bu hem restoranlar ve galeriler hem de sonradan restore edilmiş binanın içinde; Çavuşesku’nun özel dairesi olarak tasarlanan olan tarihi binalar yer alıyor. bölümde yer alıyor. Müzede, hem Roman hem de uluslararası sanatçıların eserlerini görmeniz mümkün. Parlamento Bükreş’te gezip görebileceğiniz pek çok yapı var. Bunların Sarayı’nın önündeki bulvarsa Unirii. Ağaçlarla yeşillendirilmiş arasında en dikkat çekenlerinden biri Parlamento Sarayı bu bulvar boyunca yürüdükten sonra karşınıza Piata Unirii olarak bilinen parlamento binası. Komünist rejimin ünlü lideri Meydanı çıkıyor. Bükreş’in bir diğer önemli meydanı ise Çavuşesku’nun emriyle yapımına başlanan ve 1989 yılında Piata Revolutiei yani Özgürlük Meydanı. Bu meydan, 1989’da tamamlanan bu devasa bina, Pentagon’dan sonra dünyanın yaşanan devrimin de sembolü niteliğinde. MÜZELER VE PARKLAR Bükreş’i gezerken, müzeleri de es geçmemek lazım. Ev sahipliği yaptığı eserlerle, Romanya tarihini Neolitik Çağ’dan 1920’li yıllara kadar gözler önüne seren Ulusal Tarih Müzesi, özellikle tarih meraklılarının ilgisini çekecek adreslerden biri. Tarih demişken… Yahudi Tarihi Müzesi de, değerli el işçiliği örneklerinin sergilendiği eserleriyle şehrin bir diğer önemli müzesi. Romanya’da yaşamış olan Yahudi topluluğunun tarihini anlatan müze, 1836 yılında yapılmış bir sinagogun içinde yer alıyor. Herastrau Parkı’nda yer alan ve 300’den fazla yapıyı barındıran açık hava müzesi ile Roman köy hayatını gündelik eşyalarla anlatan Romanya Köylüleri Müzesi de keyifle gezebileceğiniz müzeler arasında geliyor. Bükreş mimarisinin önemli bir kısmını da parklar oluşturuyor. Şehrin her yanında büyüğünden küçüğüne pek çok park var. Bu parklar arasında en ünlüsü ise Herastrau. 110 hektarlık bir alanı kaplayan bu parkta, 6 km uzunluğunda bir koşu parkuru da bulunuyor. Bükreş’te insanların spora ne kadar önem verdiğini, parklarda sıklıkla karşınıza çıkan; yürüyüş yapan ya da koşan insanlardan anlamanız mümkün. Parkın içinde kocaman bir yapay gölün yanı sıra, restoran ve kafeler de yer alıyor. Açık hava tiyatrosu ve heykelleri ile dikkat çeken, 36 hektarlık bir alana yayılmış olan diğer bir park ise Carol Park. Bu park adını Romanya’nın ilk kralı olan 1. Carol’dan almış. Bükreş’in en büyük parkı ise ünlü Unirii Meydan’ına çok yakın bir mesafede bulunan Tineretului. Eğer çocuğunuz varsa, bu parkın içerisinde bulunan Çocuk Köyü’nü ziyaret edebilirsiniz. Parkta ayrıca bir de konser alanı bulunuyor. Parkların dışında Bükreş’te, 10.000 çeşit bitki ve çiçeğe ev sahipliği yapan bir botanik bahçesi de var. Gündüz yaptığınız kültür turunun ardından bir şeyler yemek-içmek ve biraz eğlenmek isterseniz, istikametiniz, Lipscani bölgesi olmalı. Genç nüfusun yoğunlukta olduğu bu bölge, aynı zamanda gece hayatının da kalbinin attığı yerlerden biri. Kafeleri, tarihi yapıları, müzeleri ve parkları ile Bükreş, keyifli bir hafta sonu tatili için mutlaka “gidilecek yerler listenizde” kendine bir yer edinmeli. tek no loji MİNİ KAMERALAR FOTOĞRAF MAKİNALARI HİÇ BU KADAR KÜÇÜK OLMAMIŞTI F otoğraf çekmeyi çok seviyor olsak da, ister analog isterse dijital olsun, makinalarımızı yanımızda taşımak çoğu zaman bize zor geliyor. Akıllı telefonların kamera özellikleri, fotoğraf makinalarını aratmayacak özellikler sunsa da, deklanşöre basmanın yerini de tutmuyor. Mini kameralarsa, şaşırtıcı boyutları ve “büyüklerini” aratmayan özellikleriyle eğlenceli ve pratik bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. BÜYÜKLERİNDEN HİÇBİR FARKI YOK Alüminyum kasası ile son derece hafif olan bu kamera, yüksek kalitede çözünürlük de sunuyor. Avuç içine sığan boyutuyla, neredeyse cebinizde bile kolayca taşımanıza olanak sağlıyor. Wi-fi özelliği, hdmi ve usb girişleri ile kendinden bir hayli büyük olan kameraların belirli özelliklerini de barındırıyor. OYUNCAK DEĞİL GERÇEK Tıpkı bir oyuncakmış gibi duran ama herhangi bir dijital kameradan bekleyebileceğiniz çoğu özelliğe sahip olan bu kamera, teknoloji konusunda her zaman bir adım önde olan Japonların üretimi. 8 megapiksel kamerası, ses ve yüksek kalitede video kayıt özelliği ile “sevimli” olmaktan bir adım öteye geçiyor. MİNİ DSLR Yarı amatör ya da profesyonel fotoğrafçıların sıklıkla tercih ettikleri DSLR kameraların da minyatürü yapılmış. Aslında minyatür diyerek haksızlık etmemek lazım. Çünkü bu kameranın da tıpkı DSLR’lerde olduğu gibi objektifleri değiştirilebilme özelliğine sahip. İçinde mikro bir hafıza kartı da barındıran bu makinanın sadece fotoğraf değil video çekme özelliği de bulunuyor. LEGO KAMERA KİBRİT KUTUSU MU DEDİNİZ? Bu fotoğraf makinası küçük olmakla kalmıyor, kendinin bir fotoğraf makinası olduğunu da hiç ama hiç çaktırmıyor. Dışarı doğru çektiğinizde otomatik olarak açılan, geri ittiğinizdeyse yine otomatik olarak kapanan bu minik kamera, parmak hareketlerini tanımlayan dokunmatik bir ara yüze de sahip. LCD ekran, 8 megapiksel çekim kalitesi bir yana hiçbir tuşa sahip olmaması da ayrıca enteresan. Bu kadarla da kalmıyor; 4 GB’lık hafızası ve imajları aktarabilmeniz için mini bir usb’si de bulunuyor. Temel amacı çocuklara fotoğraf çekmeyi sevdirmek olan bu mini kamera, kırmızı, yeşil ve turuncu renk alternatiflerine sahip. Küçük olduğuna veya oyuncak gibi göründüğüne bakmayın. Hem fotoğraf hem de video çekiyor. Hatta dilerseniz siyah-beyaz olarak da çekim yapabiliyorsunuz. Üstelik usb bağlantısı ile çektiğiniz görüntüleri bilgisayarınıza da kolayca aktarabiliyorsunuz. mü ze VE ÖREN YERLERİMİZ SARDES ANTİK KENTİ MUTLAKA GİDİLİP GÖRÜLMELİ… O kul yıllarımızdan hatırlarız Lidyalıları… Onlar hayatımıza son derece önemli bir kavramı daha doğrusu bir metayı armağan etmişlerdir; tarihteki ilk parayı. İşte Sardes Antik Kenti, paranın icadına tanıklık yapmış topraklardır. Lidyalıların başkenti olan Sardes, İzmir’e 82 km uzaklıkta, Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Sart kasabasında yer almaktadır. Sardes, Lidya Dönemi’nden Bizans Çağı’na kadar büyük bir ticaret merkezi olmuştur. Aslında sadece ticaret değil, müzikten felsefeye, astronomiden coğrafyaya kadar bilim ve sanat alanlarında da ilklerin yaşandığı bir yerdir burası. Lidyalılardan önce Hitit ve Frigya devletlerine de ev sahipliği yapan Sardes, Lidyalıların Perslere yenilmesinin ardından Perslerin hakimiyetine geçmiş, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Sardes 1075 yılında Türklerin eline geçmiş, bu tarihten sonra da Sart olarak anılmaya başlanmıştır. 75 kilometrekare ile dünyanın en büyük kazı alanlarından biri olan Sardes Antik Kenti’nin 5 km kuzeyinde “Bin Tepeler” adıyla bilinen, yaklaşık olarak 85 tane mezardan oluşan Lidya Kraliyet Mezarlığı da bulunmaktadır. Sart kasabasında aynı zamanda Hristiyanlığın 7 kutsal tapınağından biri olan Artemis Tapınağı da yer almaktadır. Helenistik dönemde beyaz mermer kullanılarak yapılan bu tapınağın doğu tarafında yer alan sütunları daha iyi korunmuş durumdadır. Tapınağın yakınında bir de kilise vardır. M.S 400 yıllarında yapılan bu kilise, 1961 yılında onarılarak ziyarete açılmıştır. Antik kentte yapılan kazılarla gün ışığına çıkan bir diğer önemli bölümse caddelerdir. Sardes geniş mermer bloklarla döşeli bir ana caddeye de sahiptir. Hatta şaşırtıcı biçimde bu caddede, dönemin araçlarına ait tekerlek izleri bile görülebilmektedir. Caddenin sağında ise dükkanlar, dükkanların kuzeyinde ise Gymnasium yer almaktadır. Hamam, antrenman ve tören alanından oluşan Gymnasium’un birinci katının üzerindeki yazıtta, dönemin imparatoru Septimus Severus’un “Bu yapıyı, oğulları Caracalla ve Geta ile karısı Julia Donna’ya adadığı” yazmaktadır. Sardes Antik Kenti’nin önemli yapıları arasında 20 bin kişi alabilecek büyüklükte inşa edilen tiyatro da gelmektedir. Bu yapı, yaşanan depremden sonra Romalılar tarafından onarılmıştır. Ziyaret saatleri: 09:00-17:00 İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI’NDAN SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ… YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILDA KAPİTAL THOMAS PIKETTY Bazılarına göre, adaletsizliğin sürekli arttığı dünyada eşitsizlik uçurumları giderek derinleşirken, kimileri de gelirler ve servetler arasındaki mesafelerin doğal bir eğilimle daraldığını, sisteme dışarıdan müdahale edilmezse bu sürecin daha sağlıklı işleyeceğini ileri sürüyorlar. Peki, bu konuda bir fikir oluşturabilmek için eşitsizliklerin uzun vadeli değişim eğrisi hakkında, yani eşitsizliğin dünden bugüne tarihi hakkında bilgi sahibi olmak gerekmez mi? On beş yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve ekonomi terminolojisine yabancı olan okurlar tarafından da kolayca anlaşılabilecek bir dille yazılmış Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, bu konudaki boşluğu çok geniş bir veri tabanıyla dolduruyor. Hem zaman (tarihsel veriler) hem de coğrafya içinde (tüm dünyadan veriler) karşılaştırmalı bir yöntemin kullanıldığı bu temel eser, Thomas Piketty’nin sözleriyle, “Bir ekonomi kitabı olduğu kadar, bir tarih kitabı” da olma özelliğini taşıyor. BENJAMIN FRANKLIN WALTER ISAACSON ABD’nin kurucularından olan Benjamin Franklin (1706-1790), ülkenin gelmiş geçmiş en önemli yayıncılarından, bilim adamlarından, mucitlerinden, siyasetçilerinden, diplomatlarından biridir. Paratoneri, bifokal gözlük camını, temiz yanmalı sobayı icat etmiş, kendi adını taşıyan bir yazı fontu geliştirmiştir. ABD’nin posta zincirini oluşturmuştur. İnsanların hayat kalitesini yükseltecek toplumsal projelere kafa yorarak yaşadığı şehirde ödünç kitap veren kütüphaneyi, üniversiteyi, itfaiyeyi, sigorta sistemini kurmuştur. Gazeteci olarak izlediği yayın politikasıyla Amerika’ya özgü saf mizahın ve felsefi pragmatizm anlayışının gelişmesine katkıda bulunduğu gibi, basın ve ifade özgürlüğünün yılmaz savunucuları arasında yer almıştır… Time dergisi genel yayın yönetmenliği yapmış bir gazeteci olan Walter Isaacson, bu kitapta Benjamin Franklin’in yaşam öyküsünü anlatıyor. AŞK ACILARI PATRICK AVRANE Tristan ve İsolde, Genç Werther’in Acıları, Romeo ve Juliet gibi edebiyat klasiklerinden olduğu kadar sinemadan, popüler kültürden ve kendi psikanalitik ve klinik deneyimlerinden de yararlanan psikanalist Patrick Avrane Aşk Acıları’nda bu insani dramın dinamiğini sahneliyor. Freud ve Lacan gibi önde gelen kuramcıların aşk, fetişizm ve narsisizm üzerine yazdıklarını tartışıyor. Sevilen varlığı kaybetmenin acısı asla unutulamasa da aşk acısının nasıl yaşanıp geride bırakıldığını akıcı, capcanlı bir metinle anlatıyor.