Check Up - Özel YALOVA HASTANESİ
Transkript
Check Up - Özel YALOVA HASTANESİ
Yıl: 2016 Sayı: 1 / MART İmtiyaz Sahibi Yalova Uzmanlar Sağlık Hizmetleri Adına Sahibi: Dr. Mustafa Yılmaz Yazı İşleri Sorumlusu Zeynep Üstün Tıbbi Direktör: Dr. Fatih Kalalı İletişim Bilgileri: Fevzi Çakmak Mh. Şehit Ömer Faydalı Cd. Fırın Sk. No: 33 YALOVA Tel: 0226 811 22 44 Fax: 0226 811 22 46 info@oyh.com.tr Grafik Tasarım Nazlı Çiçek Baskı Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No:32 Yıldırım / BURSA Tel: 0224 251 04 14 Fax: 0224 251 04 15 www.renkvizyon.com.tr Yayın Türü Yerel Süreli / Üç Ayda bir yayınlanır. Özel Yalova Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uz. Dr. Mustafa YILMAZ HEDEFLERİMİZE DOĞRU EMİN ADIMLARLA İLERLİYORUZ.... Değerli Uzmanlar Sağlık okuyucuları; 1999 yılında poliklinik olarak başladığımız yolculuğumuza bugün 11 yataklı 3. basamak yeni doğan yoğun bakım ünitesi, 28 yataklı 3. Basamak erişkin yoğun bakım ünitesi ve toplamda 100 hasta yatağı ile sadece ilimizde değil Sinop’tan, Çanakkale’ye, Bilecik’ten, Edirne’ye sağlık hizmeti vermeye başladık. Sağlık yolculuğumuzda toplam kalite anlayışı doğrultusunda hastaların beklenti ve memnuniyetlerini üst düzeyde tutmak ve yüksek kalitede sağlık hizmeti vermek amacıyla modernizasyon ve renovasyonu gerçekleştirerek, teknolojiyi yakından takip ediyoruz. Hastanemizde mevcut olan 128 kesitli BT cihazı ile 15-20 saniye gibi çok kısa sürelerde tüm vücut görüntülemesi yapabilmekteyiz. Ülkemizde ilk 1,5 Tesla MR cihazlarından biri hastanemizde hizmete girmiş olup, ileri teknoloji yüksek görüntü kalitesi ve hızlı çekim tekniği ile doğru ve hızlı teşhis imkânı sunmakta, doktor ve hasta memnuniyeti üst seviyede gerçekleştirmekteyiz. Alanında uzman, takım ruhu içinde çalışan başarıları ispatlanmış dinamik bi hekim kadrosu, güler yüzlü sağlık personeli ve deneyimli idari personeliyle ileri tanı ve tedavi yöntemlerini teknoloji ve yakın ilgi ile birleştirerek hizmet vermekteyiz. Marka olabilmek heyecanı ve zorlu bir süreçtir. Markamız hastalarımıza verdiğimiz hizmetin bir resmidir bizler için. Bölgesel bir marka olmanın gururunu yaşatan siz değerli Yalova halkı başta olmak üzere, hekimlerimize, idari, sağlık, yardımcı personellerimize teşekkürlerimizi bir borç biliriz. Sağlıklı günler birlikte paylaşmak dileğiyle... 3 Özel Yalova Hastanesi Genel Müdürü Fatih Ökten Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi’ni uluslararası standartlarda sağlık hizmetini bölgemize Yalova’ya getirmek amacıyla kurduk. Kuruluşumuzdan bugüne, sağlık sektöründe ilklere imza atmanın ve binlerce hastaya Uzmanlar kalitesinde sağlık hizmeti sunmanın kıvancını yaşıyoruz. Sağlıkta Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi kalitesi en büyük gurur kaynağımız. Bugün alanlarında uzman onlarca doktor, hemşire, sağlık personeli ile tüm hizmet noktalarımızda, ileri tanı tedavi yöntemlerini son teknolojik tıbbi cihazlar ve yakın ilgi ile birleştirerek, şifa dağıtıyoruz. Sağlık hizmetlerindeki “ilk”leri ilimizde ve bölgemizde Uzmanlar olarak biz sunuyoruz. Yalova ilinde ilk kez ‘Excange Transfüzyon’ yapılan bebek hasta sağlıkla taburcu edilmiştir. Genel cerrahi bölümümüzde eğitim kurumlarında karşılaşılan nitelikli cerrahi vakalar başarı ile yapılmaktadır. Ör.Mide balonu, mide küçültme ameliyatları, ERCP ve kolon cerrahisi rutin işlemler haline gelmiştir. Yine Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi bölümüzde anevrizma ameliyatları başarı ile yapılmaktadır. 3. Basamak Yoğun Bakım ünitemizde 28 yatak kapasite ile, yine 11 küvez 3.basamak Yeni Doğan Ünitesi tüm teknik imkanları ile şifa dağıtmaktadır.En son teknoloji MR, Bilgisayarlı Tomografi ve digital Mamografi ile alt yapımız tüm teşhis ve tanı imkanlarına sahiptir Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi olarak; hasta odaklı hizmet politikamız, tıbbi etik değerlere bağlılık, her zaman en iyi tıbbi olanaklara sahip olma vizyonumuz ve kalite değerlerimiz bizim için vazgeçilmez unsurlar. Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi sizler için sürekli yenileniyor ve büyüyoruz. Bizim için en önemli şey sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeniz. Bu amaçla biz sizlere en iyi hizmeti sunabilmek için durmaksızın çalışıyoruz. 4 Özel Yalova Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Alp ÖZÇELİK Sevgili Uzmanlar Sağlık Okuyucuları, 2016 yılında sürekli gelişen teknolojik uygulamalarımız, kadromuza kattığımız güvenilir ve başarılı hekimlerimiz ile sizlerle olmaktan çok mutluyuz. Özel Yalova Hastanesi olarak en büyük idealimiz, kalite standartlarına uygun sağlık hizmeti vermek ve hasta memnuniyetini en üst düzeyde tutmak ve sürekli iyileşmeyi ve gelişmeyi sağlayabilmektir. Teknolojik yenilikleri, bilimsel ve yönetsel gelişmeleri sürekli takip ederek hastalarımızın hizmetine sunmaktır. Sağlıkta kalite standartları mükemmel hasta bakımına odaklanmıştır. En önemli faydası hasta ve çalışan güvenliği sağlanmasıdır. Uzmanlar ailesi olarak sağlıkta birçok ilke imzamızı atarak sürekli gelişmeye devam ediyoruz. Yeni doğan yoğun bakım ünitemiz, genel yoğun bakım ünitemiz ile yalnızca Yalova’ya değil çevre illere de hizmet vermekteyiz. Özel Yalova Hastanesi olarak önümüzdeki dönemlerde de kaliteli, modern ve ilkeli sağlık hizmetlerimize devam edeceğiz... 5 18 OBEZİTE CERRAHİSİ İLE FAZLA KİLOLARINIZDAN KURTULUN!!! BÖBREK YETMEZLİĞİ VE KORUNMA 36 ANNE SÜTÜNÜ ARTTIRAN BESİNLER BÖBREK TAŞI KIRMADA EN ETKİLİ YÖNTEM ‘ESWL’ 16 10 20 68 CHECK- UP YAPTIRIN YENİ YILDA SAĞLIKLA KALIN!!! ÇOCUKLARDA İSHALE DİKKAT! KOLESTEROL YANLIŞ BİLİNEN DOĞRULAR, DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR 30 GRİPTEN KORUNMANIN 10 KOLAY YOLU ROMA’DA GÖRÜLECEK YERLER 15 UZMAN ELLERDE BİR İLK DAHA 22 28 40 MEME GÖRÜNTÜLEMESINDE YENİ TEKNOLOJI DİJİTAL MAMOGRAFİ OFİSTE SAĞLIKLI ÇALIŞMA ORTAMI 38 62 ‘Uzman Ellerde’ ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ 54 UYKU SIRASINDAKİ ANORMAL DAVRANIŞLARI HAFİFE ALMAYIN Op. Dr. Erkan KURTULAN Üroloji Uzmanı BÖBREK TAŞI KIRMADA EN ETKİLİ YÖNTEM ‘ESWL’ Taşın günümüz de tam olarak oluş nedeni bilinmemektedir. Taşın oluşmasında idrarın süperstüre (doygun) olup kristalize olması, idrarda inhibitör maddelerinin (kristallerin bir araya gelmesini engelleyen maddeler: sitrat, pirofosfat gibi) miktarının az olması ve idrarda yoğunlaşan kristallerin birleşerek çökmesi etkilidir. BÖBREK TAŞI KİMLERDE ÇOK GÖRÜLÜR? •Ailesinde ve yakın arabalarında böbrek taşı olanlarda(genetik), •20-40 yaş arasında olanlarda(erkekte 3/2 daha fazla) •Devamlı ilaç alanlarda (diüretik, antiasit, tiroid hormonu), •Tek böbreği olanlarda, •Az su içenlerde, sıcak ortamda yaşayanlarda, az hareket ve bol proteinli kalorili, az lifli beslenen kişilerde, •Gut, hiperparatroidizmde, İleostomili hastalarda, (örneğin Crohn’s hastalığı) birçok metabolik hastalıkta. •1 kez taş üreten bir insanın hayat boyu bir kez daha taş üretme ihtimali %50’dir Hastaların büyük bir kısmında belirgin bir neden bulunamamaktadır. BÖBREK TAŞI BELİRTİLER NELERDİR? Böbrek taşlarının %90’nı 4 mm’ nin altındadır. Hafif ya da şiddetli ağrıyla veya hiç belirti vermeden kendiliğinden düşebilir. Tedavi gerektiren taşlar, bütün taş olguları içinde sadece % 10’dur. Bunlar klinik şikâyetlerle ortaya çıkabileceği gibi, tesadüfen muaye- 10 ne esnasında da ortaya çıkabilir. •Şiddetli belden başlayıp kasıklara yayılan ağrı •Bulantı kusma •Karında gaz, şişkinlik •İdrarda kanama, sık idrar yapma isteği BÖBREK TAŞINDA TANI NASIL KONUR? Genellikle taşlar sesizdir, böbrek içinde kalikslerde duran taşlar klinik belirti vermez. Böbrek pelvisinde ve üretere (idrar yoluna) taş düşerse idrar yolunu tıkar. Ani spazm, ağrı ve kanamaya neden olur. Tanı genelde radyolojik muayene ile konulmaktadır (Röntgen, ultrasonografi). Günümüzde böbrek taşlarının tanısının konmasında en hızlı ve doğru yol gösterici taş protokolünde çekilmiş ince kesitli bilgisayar tomografidir. Yeni nesil tomografi cihazlarında maruz olunan radyasyon miktarı 1msv birim olup normal basit filmle (0.7msv) bile mukayese edilebilir özelliktedir. Artık eskiden olduğu gibi renkli böbrek filmleri çekilmesine nadiren ihtiyaç duyulmaktadır. TAŞ OLMASINI NASIL ÖNLERİZ? Böbrek taşı olan hasta artık yaşamına bazı olmazsa olmaz kurallar girer. Bunlar: Bol sıvı almak (Günde en az 7-8 bardak) Yılda en az iki defa muayene olmak (Hiç bir şikâyet olmasa bile) Düzenli egzersiz yapmak Yapılacak testlere göre uygun ilaçları ve diyeti yapmak. Tuzdan ve bol proteinden uzak durmak BÖBREK TAŞI TEDAVİSİ Böbrek içindeki taşlar, genellikle sessizdir. Eğer klinik şikâyet ve böbrek dokusuna zarar vermiyorsa, takip edilebilir. Tespit edilen taş, 4mm’den küçükse genelde kendiliğinden düşer. Daha büyük taşlara ise tedavi gerekir: Medikal tedavi: Analjezik antibiyotik verilebilir. ESWL ESWL (Şok dalga litotripsi) yüksek frekanslı ses dalgalarını dış bir kaynaktan (vücudun dışından) göndererek böbrek taşını küçük parçalara ayırıp idrar yollarından düşmesini sağlamaya yarar. Bu yaklaşımın başlıca avantajları nelerdir? • Bulunan en güvenilir ve girişim gerektirmeyen taş tedavi yöntemidir Diğer teknikler ile karşılaştırıldığında: • Taşların tamamen temizlenmesi için birden fazla seans gerektirebilir • Sonuçlar hastanın kilosu, taşın büyüklüğü ve istenmeyen böbrek anatomisinden etkilenebilmektedir. • Böbreğin yapısı ve fonksiyonuna bağlı olarak taş dökülmesi etkilenebilir. Nasıl bir hazırlık gerekir? ESWL çoğunlukla sedasyon veya genel anestezi gerektirmeyen bir yöntemdir, ancak çocuk ve bebek hastalarda sedasyon altında yapılmaktadır. Herhangi bir ön hazırlık gerektirmemekle beraber kan sulandırıcı ilaçlar (warfarin, aspirin, clopidogrel v.b.) işlemden 5-7 gün önce kesilmelidir. ESWL eğer sedasyon veya genel anestezi altında uygulanarak ise, tedavi öncesi 6 saat yeme-içme (su da dâhil olmak üzere) kesilmelidir. Herhangi başka bir hastalık nedeniyle düzenli kullanılan ilaçlar sadece bir yudum su ile alınabilir, bu duruma istisna olarak kan sulandırıcı ajanlar (warfarin, aspirin, clopidogrel v.b.) alınmamalıdır. Bu gibi ilaçların işlemden 5-7 gün önce alımı durdurulmalıdır. ESWL işlemine gelirken ne getirmeliyim? • Tüm ilişkili görüntüler filmler, tomografi ya da ultrason gibi • Düzenli kullandığınız ilaçlar Operasyon odasında neler olur? ESWL seansından yaklaşık 30 dk önce güçlü bir ağrı kesici ilaç verilerek beklenir ve hasta seansa alınır. İşlem gerek duyulursa sedasyon altında da yapılabilir. Bu durumda hastanın taşı ağrısız bir uyku halinde iken kırılmaktadır. ESWL cihazının su dolu çanağında üretilen yüksek frekanslı ses dalgaları çanağın tepesinde bulunan ve vücudunuza temas eden bir balon sayesinde vücuda intikal ettirilir ve hedeflenen taşa iletilir. İşlem sırasında taşın yerini belirlemek ve taş kırma işleminin etkinliğini değerlendirmek amacıyla aralıklı görüntüleme yapılır. 11 Sonrasında neler beklemeliyim? Bu işlem sonrasında, taş parçaları idrarda birkaç gün veya hafta içerinde atılır ve hafif bir ağrıya neden olabilir. Bazen, taşların tamamen temizlenmesi için yeniden seans veya nadiren diğer minimal invaziv taş tedavileri gerekebilir. ESWL sonrası idrarınızı süzgeçten geçirerek çıkan taş parçalarınızı analiz için kuru bir kaba koyarak Merkezimize getirmeniz uygun olacaktır. 4 mm ve daha altındaki taşlar %85 kendiliğinden düşerler. 4-10 mm arası taşlar %30 den daha düşük olasılıkla düşebilirler. Büyük olasılıkla ESWL veya diğer yöntemlerle hastaya yardımcı olmak gerekir. 10 mm üzeri taşlar düşmezler. Mutlaka ESWL veya diğer yöntemlerle hastaya yardımcı olmak gerekir. Taş kırmanın başarı oranı üst kanal ve 2 cm 12 den küçük böbrek taşlarında %80-90 üst kanal taşlarında %70-80 alt kanal taşlarında 40-60 tır. ESWL tedavisi uygulanan bir hastada toplam kaç seans daha ESWL uygulanabileceği ya da taşı kırılmayan bir hastada kaç seans sonrası diğer tedavi yöntemlerinin seçilmesi gerektiği konusu her hasta da değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin ilk iki seansta büyük bir böbrek taşının %50’den fazlasını düşüren bir hastaya daha fazla seans yapmanın gereksiz olacağını düşünmek nasıl doğru değilse, 1 cm. büyüklüğündeki bir taşta ilk iki seans sonrası hiçbir değişiklik olmamasına rağmen ESWL seanslarına devam etmeyi düşünmekte aynı şekilde çok mantıklı değildir. Bu nedenle her hasta için ESWL sonrası alınan yanıta göre tedavi planlanmalı ve hasta bu doğrultuda bilgilendirilmelidir. Birden çok ESWL seansına gerek duyulan hastalarda seanslar arasındaki sürenin 1 haftadan kısa olmaması da diğer önemli bir noktadır. Bu süre ESWL sonrası böbrekte meydana gelen travma etkisinin ortadan kalkması için gerekli olan ortalama süredir. ESWL tedavisinde unutulmaması gereken önemli nokta, taş hastalarında ESWL tedavisi ile başarı da tek kriterin kullanılan makinenin kalitesinin olmadığıdır. Makineyi kullanan kişinin tecrübesi, taşın idrar yollarında bulunduğu yer, hastanın idrar yollarının anatomik yapısı, taşın cinsi, taş ile birlikte idrar yolları iltihabı olması gibi unsurlar da en az makinenin etkinliği kadar önemli faktörlerdir. 14 Op. Dr. alper IRAK Beyin ve Sinir Cerrahisi UZMAN ELLERDE BİR İLK DAHA Halk arasında Ebru GÜNDEŞ hastalığı olarak da bilinen beyin anevrizmaları Op. Dr. Alper Irak ve tecrübeli ekibi ile yaklaşık 2 aydır hastanemiz bünyesinde yapılmaktadır.’ Hastamız Ayşe Tetik, beyin kanaması ile hastanemize başvurmuş, yapılan tetkiklerde anevrizma tespit edilmesi üzerine tarafımızca başarıyla opere edilmiştir. İzmit, Sakarya, Bolu, Bursa, Balıkesir ve Çanakkale bölgelerinde tespit edilen anevrizma vakaları hastanemiz tarafından kabul edilmektedir. Bu hususta bölgemizde adı duyulmuş tek merkez olmanın gururu ve sevincini yaşmaktayız.’ dedi. Günümüzde kanamış/patlamış anevrizma hastaları için en iyi tedavi yöntemi cerrahi ameliyattır. Özel Yalova Hastanesi Beyin ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Alper Irak ve tecrübeli ekibi tarafından bu ameliyat şehrimizde başarıyla gerçekleştirilmektedir. Dünyanın en zor ameliyatlarından olan bu ameliyatta özetle anevrizma kliplenerek kapatılmaktadır. Özel Yalova Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahı Op. Dr. Alper Irak, ‘Toplumumuzda kabaca beyin kanaması olarak nitelendirdiğimiz olay aslında çeşitli şekillerdedir ve çok çeşitli sebeplere bağlı olabilir. Bu sebeplerden hipertansiyona bağlı kanama en sık nedendir. Beyin damar anevrizması dediğimiz durum nadir olmasına karşın daha ölümcül seyrettiğinden burada biraz onunla ilgili bilgi vermeye çalışacağız.‘dedi. Beyin anevrizması beyindeki atardamar duvarının zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir balonlaşma olup sıklıkla damarların çatal- lanma bölgelerinde görülür. Bu balonlaşan yapı normal damarlara göre daha dayanıksızdır ve bazı koşullar altında yırtılıp beyin içine kanamaya yol açarak hastanın yaşamını tehlikeye sokabilir. Anevrizmalar; doğuştan damarın gelişme bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi, damar sertliği (ateroskleroz), enfeksiyonlar (damarın iltihaplanması) veya kafa travması sonrası da gelişebilir. Anevrizmalar çoğunlukla beynin tabanında yerleşir ve buradaki beyin-omurilik sıvısı içinde kanamaya neden olurlar. Anevrizmalar her yaş grubunda görülebilir ancak en sık olarak 50-60 yaş arasındadır ve kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Ailede anevrizma hikâyesi olması diğer aile bireylerinde anevrizma bulunma riskini arttırmaktadır. Bir kişide aynı anda birden çok sayıda anevrizma bulunması bu riski daha da arttırmaktadır. Anevrizma yırtılması/kanaması olan hastalarda başlangıçta bazı uyarıcı işaretler görülebilir. Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı, bulantı ve kusma, ense de sertlik (kişi başını kolay eğemez), bulanık veya çift görme vb. Anevrizma kanamaları büyük oranda ölümcül seyreder. Hayatta kalan şanslı hastalarda da çeşitli nörolojik bozukluklar izlenebilir. Bunlar dışında henüz patlamamış olan anevrizmalar da vardır. Bunların erken teşhisi çok daha kolay tedavi yöntemleri uygulanabilmesini sağlamaktadır. Bu sebepten şiddetli baş ağrısı, geçmeyen baş ağrısı, daha önceden olmayan nörolojik semptomlar (tuhaf kasılmalar, titremeler, çift görme ve bazı...) olan hastaların bize başvurup bir checkup niteliğinde MR veya gerekiyorsa bilgisayarlı tomografi çektirmelerini tavsiye etmekteyiz. 15 ANNE SÜTÜNÜ ARTTIRAN BESİNLER 1- Sıvı tüketimi, özellikle de Su: Süt oluşumunu artırmak için günde 3 litre sıvı alımı önemlidir. Bu sıvının en az 8- 10 bardağı su olmak zorundadır. Geri kalan kısmı ise süt, ayran, komposto, hoşaf, taze sıkılmış meyve suları veya sebze suları, limonata, loğusa şerbeti, çok açık çay ya da papatya, rezene gibi çaylardan sağlanabilir. 2- Rezene çayı: Gebelikte düşük tehdidi yarattığı için içilmemesi gereken rezene çayı anne sütü oluşumuna ciddi katkısı olan bir çay. Anne sütü miktarını artırmak için mutlaka içilmeli. 3- Dereotu: Rezene ailesinden olan dereotu yine anne sütünü artırmaya destek veren bir gıdadır. 4- Şekersiz Malt İçecekler: Şekersiz ve alkolsüz malt içecekler, anne sütünü artırmaya yarayan gıdalar arasındadır. Mayalı yapısı, bol B vitamini içeriğiyle bu katkıyı sağlar. 16 5- Arpa: Malt içeceklerin ana etken maddesini oluşturan arpa, gündelik hayatta pilav, çorba ve salata dâhil birçok tüketim şekli olan bir gıdadır. Anne sütü oluşumu için yıllardır kullanılır. 6- Süt - Yoğurt: Günde 2 su bardağı sıvı alımını desteklemek ve süt oluşumunu artırmak için gerekli, bunun dışında annenin kalsiyum açısından çok kayba uğramaması için önemlidir. 7- Sebze- Meyve: Günde 5–7 porsiyon taze sebze ve meyve mutlaka tüketilmelidir. Yalnız bunların mevsimsel ürünlerden seçilmesi önemlidir. 8- Loğusa Şerbeti: Bazı yörelerde Kaynar olarak sıcak içilen şerbet sıvı alımını artırdığı için anne sütünün artmasına destek olur. Annenin bağışıklık sisteminin güçlü olmasına da katkı sağlar. 9- Yumurta: Anne sütünden sonraki en ka- liteli protein içerisine sahip olan yumurta, zengin içeriği ile annenin sağlığını korumaya ve süt kalitesine katkı sağlar. Her gün 1 adet haşlanmış yumurta emziren anne beslenmesine ek olarak almalıdır. 10- Yağlı tohumlar: Fındık, ceviz, badem mineral içerikleri ve yağ içerikleri ile katkı sağlar. 11- Soğan- Sarımsak: Anne sütünün tadını değiştirdikleri için tüketimlerini bu noktada tavsiye etmesek de aslında anne sütünü artıran, annenin bağışıklığını güçlendiren gıdalardır. Her bebek bu tat farlılığını algılamayabilir. Bebeğiniz tat değişimi algılamadığı sürece kesmeyi tavsiye etmeyiz. 12- Kimyon: Çok iyi bir gaz giderici olan kimyon annenin rahatlamasına yardımcı olarak anne sütünün artmasına destek verir. 17 Uz. Dr. Müjdat Batur Canöz Dahiliye BÖBREK YETMEZLİĞİ VE KORUNMA Mükemmel birer filtre olan böbrekler her gün 2000 litre kanı süzerek ortalama 1.5 litre toksik maddeleri idrarla vücuttan uzaklaştır-maktadır. 12 cm lik bir böbrekte süzme yapan damarların uzunluğu 25-30 km dir. Ancak bu muhteşem organlar zamanla yorulup işlevlerini kaybedebilir. Her 6-7 kişiden birinin böbrek hastası olduğu ülkemizde 5 yıl sonra 125 bin böbrek hastasının olacağı öngörülüyor. Oysa günlük yaşantımızda yapacağımız ufak değişiklikler ve düzenli kontroller yaşam boyu sağlıklı böbreklere sahip olmamızı sağlamaktadır. Hızla artan böbrek yetmezliği hastaları için en iyi tedavi nakildir ancak esas hedefimiz böbrek yetmezliğini önlemek olduğunu belirtmek gerekir. Özel Yalova Hastanesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Dr. Müjdat Batur Canöz, çok çalışkan olan bu organların %15 kapasiteye kadar işlevlerini yerine getirdikleri için hastalığın çok geç fark edildiğini, böbreklerimizi korumak için bilmemiz ve almamız gereken bazı ön-lemler olduğunu belirtti. TUZ ASLINDA BİR ZEHİRDİR! İnsan dışında hiçbir canlı yemeğine tuz eklemez. Bir erişkinin günde 5-6 g tuz tüketmesi gerekirken, bu konuda dünya şampiyonu ülkemizde bu rakamın 20-25 g arasında olduğunu saptanmış. Aşırı tuz tüketimi kan basıncını yükseltmektedir. Bu yükselme önce böbrekte başlamaktadır. Böbrekteki kılcal damarlarda yüksek tansiyona bağlı yapısal bozukluklar ve tıkanmalar gelişmektedir. Filtre görevi sağlıklı olarak yerine getirilemeyince idrarda protein kaçağı başlamakta yani yararlı maddeler de dışarı atılmaktadır. Sorulduğunda ise kimse yemeğine fazla tuz atmıyor oysa tuzu sadece tuzluklar vasıtasıyla almıyoruz. Salamura gıdalar, salça, turşu, peynir, zeytin gibi gıdalardaki gizli tuza dikkat etmeliyiz. Bu gıdaları kısıtlamak, 18 yemekleri az tuzlu pişirmek, tadına bakmadan tuz ekleme alışkanlığından vazgeçmek gerekmektedir. Tuz tüketimini yavaş yavaş azaltmak 2- 3 haftada bir değişen tat duyusunu alan hücrelerin ve damağın bu yeni tada alışmasını sağlamaktadır. SU HAYATTIR! Erişkin birinin günde 1.5 litre,- 2 litre su içmesi gerekmektedir. Sıcaklığın çok yüksek olduğu, çok terlenen ya da ishal ve kusma gibi rahatsızlıkların yaşandığı günlerde bu miktar 3-4 litreye çıkartılmalı-dır. Böbrek taşı olanlar ise günlük 2.5 litre idrar yapacak şekilde su içmelidir. Böbreğin ayrıştırdığı toksik maddeler vücuttaki su fazlası ile idrar haline getirilip atılmaktadır. Ancak yeterli su olmazsa bu işlev yerine getirilememekte ve yeterli su tüketmeyen herkesin böbreğinde mutlaka bir işlev bozukluğu gelişmektedir. Ancak sağlıklı olduğu için içilen suyun miktarını abartmak da su zehirlenmesine neden olmaktadır. Aşırı su tüketimi, vücuttaki sodyum, potasyum gibi elektrolit minerallerin seyrelmesine neden olarak beyinle ilgili fonksiyonları bozmakta ve böbreği zorlamaktadır. BÖBREĞİN EN BÜYÜK İKİ DÜŞMANI, ŞEKER HASTALIĞI VE TANSİYON Böbreklerin damar yumağından oluşması nedeniyle, vücutta da-mar sistemini etkileyen her hastalık böbrekleri de bozmaktadır. Tüm dünyada ve ülkemizde böbrek yetmezliğinin birinci nedeni şeker hastalığıdır. Doğru şekilde kontrol altına alınmadığında önce kılcal damarları, ardından ana damarların yapılarını bozmakta ve damarlardaki kireçlenme süreci hızlanmaktadır. Hipertansiyon hastalarında ise yüksek basınçla akan kan damarlardaki yapıyı bozmakta, yırtılmalara ve tıkanmalara neden olmaktadır. Böbreklerdeki kılcal damarlar da ciddi bir hedef haline gelmektedir. Diyabet ve hipertansiyon doğru şekilde kontrol altında tutulduğunda ise böbrekler hiçbir şekilde etkilenmemektedir. Bu hastaların, yılda en az iki defa böbrek fonksiyonlarını kontrol ettirmeleri gerekmektedir. BAZI SİNSİ BELİRTİLER DİKKATE ALINMALI VE TETKİK EDİMELİ! • Kan basıncında ani değişikler (ani yükselme-düşme) . Özellikle gençlerde tansiyon yüksekliği • Bulantı hissi, kusmalar • İştahsızlık, halsizlik • Yüzde ve vücutta şişlik, ödem ve idrar miktarında azalma • Çok sık idrara gitme, geceleri artan idrar • Köpüklü, koyu renkli ve kokulu idrar Halsizlik veya sık idrar gibi durumlar o kadar ılımlı seyreder ki böbrek yetmezliği çok ilerlediği halde hastalar hastalanmakta olduklarını fark edemezler. Rutin anlamda her türlü nedenle bir hekime başvuran hastaya bir idrar tetkiki ve böbrek fonksiyonlarını yansıtan testler yapılmalıdır. 19 CHECK- UP YAPTIRIN YENİ YILDA SAĞLIKLA KALIN!!! Check up, sağlıklı bireylerin sağlık durumlarının genel değerlendirilmesi ve henüz şikâyete yol açmamış olası bir hastalığın tarama ile erken tanısıdır. Check up yaptırmak kişinin kendine ve sağlığına özen göstermesidir. Bazı hastalıklar ve özellikle kanser de erken teşhis son derece önemlidir. Bu nedenle check up taramaları sonucunda bu tür hastalıkların erken teşhisi, tedavi başarısını da artırmaktadır. Tıbbın her alanında ve her hastalığında erken farkındalık ve erken tedavi, kişinin yaşam konforunu artırarak, yaşam süresini de uzatacaktır. 40 Yaş Altı Kadın Check Up MUAYENELER Diş, İç Hastalıkları, Kadın Doğum RADYOLOJİ Tüm Abdomen Us, Akciğer Grafisi, EKG, Meme Ultrasonu LABORATUVAR TETKİKLERİ Glukoz (Açlık-Tokluk), Trigliserid, HDL Kolestrol, LDL Kolestrol, TOTAL Kolestrol, Üre, Keratinin, Ürik Asit, TSH, Sodyum, Potasyum, ASD, ALT, İdrar, Gaita, CRP, B12, Hemogram 40 Yaş Üstü Check Up MUAYENELER Diş, İç Hastalıkları, Kadın Doğum, Kardiyoloji RADYOLOJİ Tüm Abdomen Us, Akciğer Grafisi, EKG, EKO, Efor, Dijital Mammografi, Kemik Dansitometre LABORATUVAR TETKİKLERİ Smear, Glukoz (Açlık-Tokluk), Trigliserid, HDL Kolestrol, LDL Kolestrol, TOTAL Kolestrol, Üre, Keratinin, Ürik Asit, TSH, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, ASD, ALT, İdrar, Gaita, CRP, B12, Hemogram, RF 20 40 Yaş Altı Erkek Check Up MUAYENELER Diş, İç Hastalıkları, Üroloji RADYOLOJİ Tüm Abdomen Us, Akciğer Grafisi, EKG LABORATUVAR TETKİKLERİ Glukoz (Açlık-Tokluk), Trigliserid, HDL Kolestrol, LDL Kolestrol, TOTAL Kolestrol, Üre, Keratinin, Ürik Asit, TSH, Sodyum, Potasyum, ASD, ALT, İdrar, Gaita, CRP, B12, Hemogram 40 Yaş Üstü Erkek Check Up MUAYENELER Diş, İç Hastalıkları, Üroloji, Kardiyoloji RADYOLOJİ Tüm Abdomen Us, Akciğer Grafisi, EKG, EKO, Efor LABORATUVAR TETKİKLERİ PSA, Glukoz (Açlık-Tokluk), Trigliserid, HDL Kolestrol, LDL Kolestrol, TOTAL Kolestrol, Üre, Keratinin, Ürik Asit, TSH, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, ASD, ALT, İdrar, Gaita, CRP, B12, Hemogram, RF Yönetici (VIP) Check Up MUAYENELER Dahiliye, Kardiyoloji, Üroloji, Nöroloji, Genel Cerrahi RADYOLOJİ Tüm Abdomen US, Akciğer Grafisi PA (tek yön), EKG, EKO, EFOR, Beyin BT, Bilateral karotis ve vertebral doppler US, Kolonoskopi, Endoskopi, Sanal Kardiyak Anjiyo LABORATUVAR TETKİKLERİ Hemogram, Açlık şekeri, Tokluk şekeri, Üre, Kreatinin, Ürik Asit, AST, ALT, HDL Kolesterol, LDL Kolesterol, Kolesterol Serum Total, CRP, Tam İdrar Tahlili, Trigliserit, TSH, HBsAG, CEA, CA125, CA19-9, AFP, HOMA - IR, PSA, Serbest (ERKEKLERDE), PSA Total (ERKEKLERDE), B-HCG (KADINLARDA), CA 15-3 (KADINLARDA) 21 Uz. Dr. Hamza Çalışkan Radyoloji MEME GÖRÜNTÜLEMESINDE YENI TEKNOLOJI DİJİTAL MAMOGRAFİ Meme görüntülemesinde yeni bir teknoloji olan Dijital Mamografinin, artık meme hastalıklarının teşhisinde ve meme kanseri taramasında temel tanı yöntemi olduğunu belirterek, hastanemizde de çekimlerine başlanmıştır. Dijital Mamografi, artık meme hastalıklarının teşhisinde ve meme kanseri taramasında temel tanı yöntemi olmuştur. Klasik mamografiden farklı olarak, elektronik algılayıcılar kullanarak dijital ortamda görüntüler elde edilir ve bu görüntüler yüksek çözünürlüklü büyük monitörlerde değerlendirilir. Tarama Mamografisi neden önemlidir? Meme kanseri kadınlarda ölüm oranı en yüksek kanser türüdür. Kadınların 70 yaşına kadar %13’ünde meme kanseri gelişme riski vardır. Tümör erken dönemde herhangi bir şikâyete neden olmayabilir. Eğer bu aşamada yakalanırsa tedavi şansı çok yüksektir. Tarama mamografisinin amacı, kitlenin hastanın veya muayene eden doktorun eline gelecek boyuta ulaşmadan yakalanmasıdır. Tarama mamografisinin düzenli olarak yapıldığı ülkelerde meme kanserine bağlı ölümlerde % 30 oranında azalma görülmektedir. Bir kadın kaç yaşında ve ne sıklıkla mamografi çektirmelidir? 40 yaşından sonra her kadın yılda bir kez mamografi çektirmelidir. Daha genç yaşlarda tarama ise klinik muayene ile gerek görüldüğünde yapılabilir. Yüksek risk grubundaki genç kadınlarda, aile ve yakın akrabalarda meme kanseri varsa mamografi ile taramaya daha erken başlanmalıdır. Ailevi risk taşıyanlarda 30 yaşından itibaren mamografi çekilmeli, buna ek olarak ultrason ve MR inceleme de yapılmalıdır. 22 Dijital mamografinin üstünlükleri nelerdir? İnceleme süresi kısadır. Çekimden sonraki 1 dakika içinde görüntüler ekrandan izlenebilir. Radyasyon dozu klasik mamografiden daha düşük, görüntü kalitesi daha yüksektir. Mikro kalsifikasyon( düzensiz küçük kireçlenme odakları) ve küçük lezyonlar daha kolay ayırt edilebildiğinden fibrokistik meme dokusunu değerlendirmeyi kolaylaştırmaktadır. Ayrıca görüntüler dijital ortamda arşivlenmekte ve dijital olarak aktarılabilmektedir. Mamografi çekimi öncesi nasıl bir hazırlık gerekir? Herhangi bir ön hazırlık gerekmez. Mamografi çekimi için ideal zaman adet dönemi bittikten sonraki ilk hafta olmakla birlikte diğer günlerde de çekilebilir. Hasta gelirken, varsa eski mamografilerini mutlaka yanında getirmelidir. Eski ve yeni filmler arasında meme dokusundaki küçük bir değişiklik kanser belirtisi olabilir. Eski filmlerde de aynı şekilde var olduğu düşünülen bir lezyonun iyi huylu olduğu söylenebilir. Mamografi çekimi nasıl yapılır? Mamografi çekiminde meme 2 plastik tabaka arasında sıkıştırılarak genellikle 2 farklı pozisyonda görüntü elde edilir. Sıkıştırmanın nedeni hastanın hareketini azaltmak, daha keskin görüntü oluşturabilmek ve düşük doz radyasyon kullanabilmektir. Çekim mamografi teknisyenleri tarafından gerçekleştirilir. Mamografi sırasında alınan radyasyonun riski var mıdır? Meme kanserinin sıklığı ve erken tanının önemi düşünüldüğünde radyasyonun riski önemsiz kalmaktadır. Alınan doz çok düşük olup kanıtlanmış herhangi bir zararı yoktur. Bu çekim sırasında alınan ortalama doz, 0.7mSv olup bu doz normal günlük hayatta 3 ay içerisinde çevreden de alınmaktadır. Mamografi ile bütün meme kanserleri saptanabilir mi? Dijital mamografi meme kanserinin teşhisinde en başarılı yöntemdir. Ancak kitlelerin bir kısmı mamografi ile görülememektedir. Özellikle meme dokusu yoğun olanlarda küçük kitleleri görmek zordur. Bu tip meme yapısı olan kadınlarda mamografi ile birlikte ultrasonografi, gerekirse MR da yapılması önerilmektedir. 23 EĞİTİM 26 Özel Yalova Hastanesi, öğrencileri bilgilendirmek amacıyla eğitim vermeye devam ediyor. Yalova Adnan Menderes Mesleki ve Teknik Lisesi’nde düzenlenen eğitimde, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Filiz Ciğerim, ‘adet düzensizliği’ konusunda bilgilendirme yaparken, Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Aynur Sağol ise ‘sağlıklı beslenme’ konusunda öğrencileri bilgilendirdi. Uz. Dr. Onur Balcı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları MİNİK ELLER ÖZEL YALOVA HASTANESİ’NDE HAYATA TUTUNDU Yalova’da ilk kez Özel Yalova Hastanesi’nde, Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi Sorumlusu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Onur Balcı ve ekibi tarafından uygulanan ‘Exchange Transfüzyon’ işlemi sayesinde minik bebek hayata tutundu. Anne babasında kan uyuşmazlığı olan talihsiz bebek 10 Aralık 2015 tarihinde anne karnında kan miktarının iyice düşmesi üzerine acilen sezaryenle doğuma alındı. Doğduğunda normalde olması gereken kan miktarının sadece yarısı kadar kanı olan ve anne karnındaki kan hücreleri yıkımına bağlı sarılık değeri oldukça yükselen bebek, Özel Yalova Hastanesi Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi Sorumlusu, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Onur Balcı ve ekibi tarafından acilen kan değişimine alındı. Yaklaşık bir buçuk saat süren başarılı işlem sonucunda bebeğin kan değerleri normale getirildi ve sarılık yapan bilirubin maddesinin üçte ikisi vücuttan temizlendi. Yalova’da ilk kez yapılan ‘Exchange Transfüzyon’ işlemi sayesinde minik bebek kan yıkımına bağlı ölüm, yüksek sarılık değerlerine bağlı zekâ geriliği ve yatalak kalma durumundan kurtarılmış oldu. Özel Yalova Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Onur Balcı, ‘ RH uygunsuzluğu gebeliğin erken döneminde anne karnında ölümle, geç döneminde ise tedavi edilmezse ölüm ya da kalıcı sakatlıkla sonuçlanan ciddi bir tablodur. Erken kan değişimi ve sonrasında uygulanan immunglobulin ve güçlü fototerapi tedavileri hayat kurtarıcıdır. Yalova’da ilk kez ‘ Exchange Transfüzyonu’ hastanemizde gerçekleştirdik. Daha önce bu durumda doğan bebekler büyük şehirlere sevk edilmek zorunda kalınıyordu. Dolayısıyla bebekler için çok ciddi zaman kaybı söz konusuydu. Bu denli iyi bir donanımda 3. Basamak Yeni Doğan Yoğun bakım Ünitesi’ni Yalova’ya kazandıran Özel Yalova Hastanesi’ne teşekkür ederiz. Bu sayede ekibimizle daha nice zor vakaların hayatını kurtarmaya devam edeceğiz’ dedi. 27 GRİPTEN KORUNMA 01 02 03 04 05 28 Sık el yıkama alışkanlığı temas yoluyla bulaşan virüslere karşı en iyi korunma yöntemidir. Hapşırdığınızda ağzınızı elinizle kapatırsanız dokunduğunuz eşyalarda virüsler saatlerce hatta günlerce canlı kalabilir. Grip mevsiminde kalabalık ortamlardan ve hastalanmış kişilerle yakın temastan kaçının. İşiniz gereği tokalaşmak zorundaysanız ilk fırsatta ellerinizi yıkayın. Bol vitamin alın. Vitaminleri ilaç olarak almak yerine koyu yeşil, kırmızı ve sarı renkteki meyve ve sebzeler tüketerek sağlayın. Özellikle turunçgiller, domates, kivi, brokoli, maydanoz gibi C vitamini kaynaklarını sofranızdan eksik etmeyin. Sıcak tavuk suyu çorba hem sıvı hem de protein alımı için gayet faydalıdır. Çorbanın sıcaklığı burun ve boğaz şikâyetlerini azaltır. Her gün bir kase kaymağı alınmış yoğurt tüketin. Yoğurt yemenin soğuk algınlığını %25 oranında azalttığı bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Sigara ve alkol kullanıyorsanız bırakın. Bilimsel araştırmalar sigara kullananların daha sık soğuk algınlığına ve gribe yakalandıklarını göstermektedir. ANIN 10 KOLAY YOLU Stres ve aşırı yorgunluk bağışıklık sistemini zayıflatan faktörlerdir. Egzersiz, vücut ısısını artırarak terlemeyle birlikte vücut sıvılarınızı tazeler ve toksinlerinizi atmanızı sağlar. Düzenli egzersiz yapanlarda soğuk algınlığı ve grip daha az görülür. Günde en az 8 bardak su için. Özellikle hastalandığınızda ılık su, zencefil, bal, limon, tarçın, adaçayı, ıhlamur, ekinezya çayı gibi içecekleri tercih edin. Süt ve sütlü içecekler vücut salgılarında koyulaşmaya neden olacağı için soğuk algınlığı veya grip durumunda içmeyin. Grip olduğunuzda hemen antibiyotiklere sarılmayın. Bir hafta içerisinde düzelmediğiniz takdirde bakteriyel enfeksiyonlar gelişebildiği için hekiminiz kontrolünde antibiyotik kullanmanız gerekebilir. Eylül-Kasım ayları içerisinde grip aşınızı yaptırın. Özellikle kronik hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar ve yaşlıların mutlaka yaptırması gerekir. 06 07 08 09 10 29 Uz. Dr. Murat Fazlıoğlu Kardiyoloji KOLESTEROL YANLIŞ BİLİNEN DOĞRULAR DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR Özel Yalova Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Murat Fazlıoğlu, ‘Kolesterol kanda dolaşan bir yağ maddesidir ve vücudumuzu oluşturan hücrelerin önemli bir yapı taşıdır. Kolesterol iki yoldan oluşmaktadır. Birincisi karaciğer yoluyla olup, bu vücudumuzdaki kolesterolün %75’ini oluşturur. Kolesterolün geri kalan %25’lik kısmı ise yediğimiz yiyecekler yoluyla meydana gelir. Kolesterolü kabaca iyi ve kötü kolesterol diye ikiye ayırabiliriz. Kötü kolesterol ya da LDL-K, kalp krizi ve inme sıklığını artırırken, iyi kolesterol ya da HDL-K ise kalp krizi ve inmeyi azaltmaktadır. Trigliserid ise kanda dolaşan diğer bir yağ maddesi olup, yüksekliği kalp krizi ve inme riskini artırmaktadır. ‘ dedi. damar hastalığı riskini arttırır. Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse, kalp hastalığı olma ihtimali de o kadar yükselir. Türkiye’de erkek ve kadında birinci sırada gelen ölüm nedeni kalp damar hastalığıdır. KOLESTEROL YÜKSEKLİĞİ NELERE YOL AÇAR? KOLESTEROLÜN İLAÇ TEDAVİSİ: Vücudumuzdaki hücrelerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için kolesterole ihtiyacı vardır. Fakat bu kolesterol gereğinden fazla olursa damarların duvarlarında birikerek ‘aterosklerotik plak’ dediğimiz yapıları oluşturur. Bu plaklar zamanla büyüyerek damar boşluğunu daraltır. Bu daralma bazen yavaş, bazen de plağın yırtılıp kanla temasa geçmesi halinde hızlı olabilmektedir. Damar boşluğunun hızlı ya da yavaş daralması sonucu bu damar yapılarının beslemiş olduğu organlara yeterli kan gitmemekte, bunun sonucunda kalp krizi ya da inme gibi hayatı tehdit edici durumlar oluşmaktadır. Kan kolesterol düzeyinin yüksek olması kalp 30 Kolesterolü düşürmek için birkaç çeşit ilaç kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde statin olarak adlandırılan ilaçlar, en çok kullanılan ve bugün için LDL-K’ü en çok düşüren ilaçlardır. Bu ilaçlar karaciğerde kolesterol yapımını azaltarak etki gösterirler. Kullanılan dozlar LDL-K’de %25-50 azalma, HDL-K’de %5-10 oranında yükselme sağlar. Statinler dışında farklı ilaçlar da kullanılabilir. Özellikle kolesterolün bağırsaklardan kana geçişini azaltan ilaçlar (ezetimibe) popüler olmaya başlamıştır. Bu ilaçların özellikle statinlerle birlikte kullanımında LDL- K’de belirgin düşüşler izlenmektedir. KOLESTEROL VE STATİNLERLE İLGİL BAZI SORULAR: - Kolesterol vücudumuza gereklidir, kolesterolü düşürmek vücuda zarar verir mi? Kan şekerinin de vücutta belli oranda bulunması gerekir. Ama bu demek değildir ki; kan şekerimiz kontrolsüz bir şekilde yükselirse iyi olur. Kan şekerinin vücutta gereken ve kabul edilebilir düzeylerde olması gerekir. Aynı şekilde damarlarda kan dolaşımının olabilmesi için, belli bir kan basıncı gerekir. Ama kan basıncı çok yüksek(hipertansiyon) yada çok düşük(hipotansiyon) olursa vücudumuza faydalı olmaz. Aynı durum kolesterol için de geçerlidir. Kolesterol de belli oranlarda vücuda lazımdır ama fazlası zararlıdır. -Kolesterol ilaçları zararlı mıdır? Tüm ilaçlar gibi kolesterol ilaçlarının da bazı zararları olabilir. Tüm ilaçlar gibi doz ayarları ve takipleri doktor kontrolünde olmalıdır. -Kolesterol ilaçları böbreğe zarar verir mi? Kolesterol ilaçlarının böbrek fonksiyonlarına direkt olumsuz etkileri yoktur. Ancak ciddi kas hasarına yol açıp, dolaylı zarar verebilirler ki, bu da çok nadir bir durumdur. -Kolesterol ilaçları karaciğere zarar verir mi? Kolesterol düşürücü ilaçlar özellikle yüksek dozlarda kullanılırsa karaciğeri olumsuz yönde etkileyebilir. Ancak bu yan etki oranı oldukça düşüktür. Genelde ALT/AST dediğimiz karaciğer fonksiyon testleriyle takibi yapılır. Statinlerin bu yan etki açısından birbirlerine bir üstünlüğü yoktur. Şikâyet yoksa 6 ay-yıllık takipler yeterlidir. -Kolesterol ilaçları kaslara zarar verir mi? Özellikle yüksek dozlarda kullanıldığında kas sistemini etkileyebilirler. Bu zararlı etkilerin görülme riski oldukça azdır. Tedaviye başlarken ve takipte kas enzim (CK) değerlerine bakılmalıdır. -Kolesterol ilaçları unutkanlığa ve bunamaya yol açarlar mı? Kolesterol ilaçları cinsel fonksiyon bozukluğuna yol açarlar mı? Kolesterol ilaçlarının çok nadir böyle yan etkileri vardır. Ancak kolesterol yüksekliğinin yol açtığı damar hastalıkları sıklıkla beyin fonksiyonlarını ve cinsel fonksiyonları daha olumsuz etkilemektedir. - Sadece diyetle ve sporla kolesterolü düşürebilir miyiz? Yaşam tarzı değişiklikleri kolesterol yüksekliği tedavisin- de gereklidir. Ancak çok yüksek kolesterol düzeylerinde, yaşam tarzı değişiklikleriyle ilaç tedavisinin beraber uygulanması kaçınılmazdır. Bu durumda bile yaşam tarzı değişiklikleri ile daha düşük dozda ilaç kullanılması sağlanabilir. -Bitkisel tedaviler, sirke, limon, sarımsak, zeytinyağı vs ile kolesterolü düşürebilir miyiz? Bazı durumlarda bu uygulamaların faydası görülebilir. Ancak bunlar ilaç tedavisi yerine konulmamalı, ilaca destek olarak alınmalıdırlar. Ayrıca bunların fazla tüketilmesi de ek yan etkilere yol açabilir. -Kolesterolüm yüksek, hiç yumurta yememeli miyim? Yumurtanın içindeki albümin ve omega yağları çocuklar ve yaşlılar için gereklidirler. Günde bir tane haşlanmış yumurta yenilmesi önerilir. Ancak fazlası zararlıdır. -Kolesterolüm yüksek, hiç tereyağı kullanmayayım mı? Yemeğe, çorbaya, tatlıya az miktarda hakiki tereyağı katılabilir. Ama mesela ekmeğe sürmek ya da kaşıkla yemek gibi çok tüketilmesi önerilmez. -Kolesterolüm yüksek, hiç kırmızı et tüketmeyeyim mi? Haftada iki gün ızgarada, fırında ya da haşlama olmak üzere makul miktarda kırmızı et tüketilmesi vücut için gereklidir. Ayrıca iki gün tavuk, iki gün balık tüketilmelidir. Bir gün de sadece sebze tüketilmelidir. -Kolesterolüm düşünce ilaçları bırakacak mıyım? Diyabet ve hipertansiyon gibi kolesterol yüksekliği de gelip- geçici değildir, sürekli bir hastalıktır. Yaşam tarzı değişiklikleri ile desteklenirse takiplerde kolesterol ilaç dozu azaltılabilir ama genelde ömür boyu kullanımları gerekir. 31 SAĞLIK Bahar Tehlikesi: Bahar Alerjisi Alerji, kişilerin zararlı olmayan maddelere karşı göstermiş oldukları reaksiyon ya da aşırı hassasiyet şeklinde tanımlanabilir. Alerji solunum ya da temas yoluyla başlamaktadır. Kişiler hassas oldukları durumlara karşı alerjik reaksiyon göstermektedir. Birçok alerji çeşidi bulunmaktadır. Bazı bireyler besinlere karşı bazıları ise hava şartlarına karşı alerjik durum göstermektedir. Alerji rahatsızlığı her ne kadar basit bir rahatsızlık gibi görünse de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle bireylerin dikkatli davranması gerekir. Alerji belirtileri çeşidine göre farklılık göstermekle birlikte genel olarak; kaşıntı, burun akması, hapşırma, nefes almakta zorlanma, gözlerde kızarma ve dudaklar şişme şeklinde kendini göstermektedir. Genellikle besinlere karşı belirtisi ise vücutta belli bir alanın kızarıp şişmesidir. Baharın gelmesi ve polenlerden dolayı bahar alerjisi yaşanmaktadır. Polenlerden kaynaklandığı için polen alerjisi de denilmektedir. Bahar ayının başlaması ile birlikte ortaya çıkan ağaç ve çiçek polenleri kişilerde alerji neden olmaktadır. Bahar alerjisi göz nezlesi, astıma neden olabilmektedir. Bu hastalıklar bahar aylarında daha çok yaşanmaktadır. Bahar alerjisi kişiler de yorgunluk yapar ve tükenmişlik duygusu yaratmaktadır. Bu durum çalışan kişilerin iş hayatını öğrencilerin ise başarılarını olumsuz yönde etkilemektedir. 34 Bahar Alerjisinin Belirtileri; •Genellikle solunum yolunda gerçekleşir. •Sürekli hapşırma •Nefes almakta zorlanma ve burun tıkanıklığı •Gözler de kaşıntı, kızarma ve sulanma •Burunda akıntı ve burun kanaması •Aşırı baş ağrısı •Halsizlik •Göz çevresinde morluk ve şişme •Kulakta kaşıntı Bahar Alerjisinin Tedavisi ve Alınması Gereken Önlemler; Alerji durumları engellemek için kişiler alerjiye neden olan besin ya da diğer durumlardan uzak durarak alerji durumunu engelleyebilir. Bu durum bahar alerjisi için mümkün görünmemektedir. Bahar alerjisi olan kişilerin polenlerden uzak durması neredeyse imkânsızdır. Fakat polenlerden uzak durmak ve etkisi azaltmak için sık sık banyo yapılmalı ve dışarı çıkıldığı günlerde güneş gözlüğü takılmalıdır. Bahar alerjisine karşı alınabilecek bir diğer önlem de ilaç kullanımıdır. Bu ilaçlar burun spreyi veya ağız yoluyla alınan alerji hapları olabilir. İlaçlar kullanılan kişiler tarafından pek önerilmemektedir. İlaçların yan etkileri kişileri rahatsız etmektedir. Özellikle alerji için kullanılan antihistaminik dediğimiz ilaçlar, kişilerde yorgunluk hissi, uy hali ve dikkat dağınıklığı yapmaktadır. Aslında bahar alerjisine karşı yapılabilecek en önemli tedavi yöntemi aşı tedavisidir. Aşı tedavisi bahar alerjisinin veya polen alerjisinin etkilerini azaltmakta ve ileride yaşanabilecek astım rahatsızlığını da engellemektedir. Op. Dr. Ercan Tutal Kadın Hastalıkları ve Doğum Laparoskopi göbek deliğinde yaklaşık 1 cm’ lik kesi yapılarak ışık kaynağı ve kamera bağlanan ince optik sistem yardımı ile karın içi organların gözlenmesine ve müdahale edilmesine imkan tanıyan bir alettir. Geleneksel cerrahi yöntemler ile gözlem ve müdahale yapılabilmesi için daha büyük kesilere ihtiyaç duyulmaktadır. Modern tıpta mümkün olan her müdahalenin laparoskopi ile yapılması hastaların daha hızlı iyileşme ve daha az ağrı ile karşılaşmalarına olanak sağlamaktadır. Yıllar içerisinde gelişen teknoloji ve bu konuyla ilgilenen hekimlerin ortak deneyimleriyle hemen hemen açık olarak yapılabilecek her türlü cerrahi müdahale laparoskopik KANSIZ, BIÇAKSIZ LAPAROSKOPİK JİNEKOLOJİK YÖNTEMLER olarak başarılı bir şekilde yapılabilir hale gelmiştir. Hızlı iyileşme süreci avantajı ile hastaların tercih nedenidir. Jinekoloji alanında miyom, çikolata kisti, rahim alınması, polikistik over, yumurtalık kanallarının açılması gibi sorunların birçoğunda, özellikle çok daha hızlı iyileşme süresi avantajı sebebiyle bu yöntemi uygulamaktayız. Op. Dr. Ercan Tutal, bu uygulamanın sağladığı avantajları şöyle sıraladı, kesilerin küçük olması ve en ufak damarın anında görünüp kontrol edilmesi kan kaybını büyük ölçüde azaltıyor ve bu sayede çoğu operasyonda kan nakline ihtiyaç duyulmuyor. Kesi küçük olduğu için hasta ameliyat sonrası ağrıları en az düzeyde yaşıyor. Laparoskopik yöntemle yapılan operasyonların en önemli avantajlarından biri de hastaların hastanede kalma ve iyileşme sürelerinin açık ameliyatlara nazaran çok daha kısa olması. Kadın Hastalıklarında Laparoskopinin Yeri: •Endometriozis ve çikolata kistleri •Dış gebelik •Yumurtalık kistleri •Miyom (İyi huylu rahim tümörleri) •Histerektomi (Rahmin çıkartılması) •Tüp bebek tedavisinde başarısını artırmak için tüplere ait tıkanıkların açılması ya da hasarlı tüpün çıkarılması •Sterilizasyon (Bir aile planlaması yöntemi olarak tüplerin kapatılarak gebelik olasılığının ortadan kaldırılması) •Rahim sarkması •İdrar torbasında sarkmalar ve idrar kaçırmayı önleyici işlemler •Tanı amaçlı laparoskopi (Geçmişte çocuk sahibi olmakta sıkıntı ile karşılaşan çiftlere tanı koymak amacıyla yapılan bu müdahale modern tıpta önemini neredeyse yitirmiştir.) 35 KURTULUN!!! •MİDE BALONU •TÜP MİDE •MİDE BY-PASS MİDE BALONU İLE ‘’HAYATA’’ DÖNÜŞ Aşırı şişmanlık (obezite), vücudun kalp, damar ve endokrin başta olmak üzere, hemen bütün sistemlerinde önemli rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olan ciddi bir sağlık problemidir. Yapılan diyetler, egzersizler ve kullanılan ilaçlarla zayıflamak her zaman istenilen sonucu vermeyebilir. Diyetlerin sürdürülememesinin en önemli nedeni açlık ve doymama hisleridir. Bu nedenle mideye yerleştirilen ve aşırı şişmanlığa çözüm getiren yöntemlerden biri olan mide balonu üretilmiştir. Genel Cerrahi Kliniğimizde başarı ile gerçekleştirilen mide balonu yerleştirilmesi sonucu hasta Beslenme ve Diyetetik Uzmanlarımız eşliğinde 6-10 aya kadar kolaylıkla kilo verebilmektedir. 36 Op. Dr. Abdullah Alp Özçelik Genel Cerrahi Op. Dr. Barış Bayraktar Genel Cerrahi OBEZİTE CERRAHİSİ İLE FAZLA KİLOLARINIZDAN Mide Balonu Nedir? Günümüzde mevcut iki tip mide balonu vardır. Bunlardan biri silikondan üretilen ve havayla şişirilen Heliosphere olup, diğer balon ise serumla doldurulan BIB sistemidir. Her iki sistem de hastanın midesinde bir kitle etkisi oluşturup, tokluk hissi yaratarak etki etmektedir. BIB sisteminin mide boşalımını da geciktirerek Ghrelin hormonu üzerinden açlık hissini azalttığı da belirtilmektedir. Helioscopie ise, hava ile dolum sisteminin mantığını tokluk hissinin midenin çıkışından değil, fundus denilen üst bölgelerinden kaynaklanmasına dayandırmaktadır. Hasta Seçimi •Balon uygulanacak obezite hastasının vücut kitle indeksi (VKİ=vücut ağırlığı / boyun metre cinsinden karesi) 30-40 arasında veya daha fazla olmalıdır. •Hasta en az beş yıldır obez olmalıdır. •Balon uygulama kararı diyet, egzersiz ve ilaç tedavilerinden sonuç alınamamış obez hastalarda veya yapılacak cerrahi operasyonlar öncesinde bir seçenek olarak önerilmelidir. •Uygulamaya engel herhangi bir tıbbi durum olmamalıdır. Uygulama Balon, endoskopi yardımı ile ağız yoluyla yemek borusundan geçirilerek, endoskopik gözetim altında mide içine yerleştirilir. İşlem tamamen kansızdır ve hafif bir anestezi altında gerçekleştirilir. Genellikle hastanın entübe edilmesi, yani nefes borusuna tüp yerleştirilmesi gerekmez. Obez hasta, midesinin içine balon konulmadan önce uygulamayı yapacak kişi tarafından mutlaka olabilecek olumsuzluklara karşı bilgilendirilmelidir. Ehil ellerde neredeyse “sıfır” komplikasyon riski ile gerçekleştirilebilen uygulama, “endoskopi yapıyorsam bunu da yaparım” diyen ve gerekli eğitimi almamış uzmanlarca yapıldığında ölümcül olabilecek riskler taşımaktadır. Mide içine balon konulmadan önce uygulamayı yapacak olan doktor, mide içini endoskopik olarak kontrol etmeli ve bir engel olmadığına karar verdiği takdirde balonu koymalıdır. Mide içine ağızdan sönük olarak gönderilen balon, mideye ulaştırıldığında ucuna bağlı tüp aracılığıyla yaklaşık 600 cc havayla veya serumla doldurularak şişirilir ve bağlı olduğu tüpten kolayca ayrılarak mide içinde bırakılır. 37 BİLGİ Ofiste Sağlıklı Çalışma Ortamı Ofiste çalışanlar gün boyunca hareketsiz ve susuz kalıyor, stres ile boğuşuyor. Doğru oturma pozisyonunu yakalayamayınca, hastalıklar da baş gösteriyor. İşte bunlardan kurtulmak için yapılması gerekenler; •Boyun ağrısı çekmemek için öncelikle bilgisayarın göz hizasında konumlandırılması gerekiyor. Başın aşağıya eğilmemesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, monitörün altına konulacak bir kitap ile sorunun çözüleceğini belirtiyor. •Oturulacak koltuk veya sandalye seçimi de sağlık açısından son derece önemli. Koltuğun veya sandalyenin beli desteklemesi gerekiyor. Şayet bu sağlanamıyorsa satın alınacak ortopedik bir yastık da bu sorunu 38 çözebiliyor. •Arada bir geriye doğru esnemenin faydasına değinen uzmanlar, seçilen koltuğun bu özellikte olmasının da son derece faydalı olacağı görüşünce. •Düzgün oturma şekli için masaya yakın çalışılması hatta temas edilmesi gerekiyor. Öte yandan masanın göbek seviyesinin biraz üzerinde durması düzgün oturma için faydalı olarak açıklanıyor. •Klavyede bileğin çok gevşek çalışması gerektiği için doğru konumlandırılması önemli. Mouse ile çok fazla çalışanların ise silikon destekli mousepad kullanmasında yarar olduğu aktarılıyor. •Uzmanlar, bacakların küçük bir yükseltide durması konusunda da uyarıyor. Uzun süre bacak bacak üzerine atılarak oturulmaması gerektiği vurgulanıyor. •Otururken bele ve disklere ayakta durmaktan daha fazla yük bindiği için omurganın zorlandığına işaret eden uzmanlar, sık sık ayağa kalkılması tavsiyesinde bulunuyor. •30 dakikada bir ayağa kalkmanın, koridorda yürümenin veya arada bir ayağa kalkıp öne doğru eğilmekte fayda olduğuna işaret ediliyor. •Masa başında çalışanlara en az 1,5 litre su içilmesi öneriliyor. •Öğle yemeğinin ofis içinde yenmemesini de öneren uzmanlar, hava değişiminde fayda olacağı görüşünü aktarıyor. TEŞEKKÜR… Özel Yalova Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Yılmaz ve Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Murat Güler Bursa Merinos Kültür Merkezi’nde, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen programa katıldı. Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye’de 2015 yılı içerisinde organ nakli donör sağlayıcısı olarak 7. Sırada yer alan hastanemize teşekkürlerini iletti. Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen programda, Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu tarafından iletilen teşekkür plaketini Yönetim Kurulu Başkanı’ mız Dr. Mustafa Yılmaz, hastanemiz adına aldı. Organ bağışının önemini vurgulayan Uzm. Dr. Mustafa Yılmaz, ‘Organ Nakli, (Transplantasyon) başka hiçbir tıbbi çözüm olmadığı için, bir insanın organ ya da dokularının ihtiyacı olan başka bir insana, tedavi amacıyla nakledilmesidir. Böbrek, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas, barsak organ nakillerine, gözün saydam tabakası olan kornea, kan, kemik iliği ve pankreasın insülin salgılayan hücreleri de doku nakline örneklerdir. 2015 yılı içerisinde hastanemiz en çok donör sağlayan hastaneler arasında Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hastaneler arasında yedinci sıradadır.’ dedi. Özel Yalova Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Yılmaz, Yalova’da ilk gerçekleştirilen organ naklinin, hastanemizde geçtiğimiz Aralık ayında geçirdiği iş kazası sonucu beyin ölümü gerçekleşen, ailesinin organlarını bağışlamayı kabul ettiği hastanın, üç hastaya umut olduğunu belirtti. Organ bağışı, kişinin sağlığında, kendisi öldükten sonra organlarının kronik organ hastası olan kişilere nakledilmesi için bağışlamasıdır. Yasalara göre herkesin, iki tanıkla TEŞEKKÜR SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN ÖZEL YALOVA HASTANESİ’NE birlikte, kendisi öldükten sonra organlarını bağışladığını belirten bir belgeyi doldurarak imzalamasıyla ve bu belgeyi yetkili kurumlara teslim etmesiyle yapılmış olur. Kritik ve akılları en çok karıştıran nokta ise organın hangi aşamada nakledileceği çekincesidir. Bir kişi herhangi bir nedenle yaşamsal işlevlerini yitirdiğinde buna “beyin ölümü” deniyor. Tıp, bu durumu “ölüm durumu” olarak kabul eder. Kalbi ise, yalnızca solunumu sürdürmeyi sağlayan solunum cihazlarına ve başka makinelere bağlı olduğu sürece çalışabilir. Kadavradan organ naklinin yapılabilmesi için beyin ölümü belgesinin hazırlanmış olması, kişinin sağlığında organlarını bağışlaması, bağışladığına dair bir belge yoksa yakınlarının rızasının alınması şarttır. Canlıdan organ nakli için kişinin 18 yaşını doldurmuş bulunması, akli dengesinin yerinde olması şarttır. 39 GEZİ REHBERİ ROMA’DA GÖRÜLECEK YERLER Kültürü, tarihi, değerleri ile dünya üzerinde İstanbul ile yarışabilecek tek şehir Roma. İstanbul gibi senelerce imparatorluklara başkentlik yapmış bir şehir. Roma şehrine gittiğinizde sanki bir açık hava müzesine geldiğinizi hissediyorsunuz. Kolezyum (Colosseum) Flavianus Amfitiyatro adıyla da bilinen Kolezyum İmparatorlar tarafından Gladyatör dövüşleri için yapılmış mükemmel bir yapı. Aslında sadece Gladyatör dövüşleri değil sonrasında savaşların tekrar canlandırıldığı bir tiyatro sahnesi, hayvan avcılığının da yapıldığı bir eser haline dönüştü. MS 80 yılında tamamlanmış ve yaklaşık 55 bin kişilik. II. Victor Emmanuel Burası Vatikan‘a giden yol üzerinde bulunan ve kendinize merkez olarak alabileceğiniz bir yerde, tamamı mermerden yapılmış çok görkemli bir şekilde arz-ı endam eden bir anıt. Anıt 1900’lu yılların başında Vittorio Emanuele’i onurlandırmak için yapılmış. Vittorio Emanuele ise 1900 ile 1947 yıllarında İtalya krallığı yapmış bir kişi. Hatta 1915 yılında İtalya’nın 1. dünya savaşına girmesini savunmuş, 1911 yılında da Osmanlı devle- 40 tine açılan savaşta ordunun başında yer almış. Roma Forumu ve Palatino Tepesi Palantino tepesi 7 tepe üzerine kurulmuş olan Roma’nın tepelerinden biri. Kolezyum’a yakınlığı nedeni ile tepeden bir kısmını görebilmenize olanak sağlıyor. Roma forumu ise bilinen en geniş açık hava müzelerinden biri. Forum eski Romalıların yaşadığı bölge ve tapınaklar anıtlar ve binalar hala eski hali ile yüksek ölçüde korunmuş. İspanyol Merdivenleri Merdivenlerin alt tarafında özenle dizilmiş çiçekler bulunuyor. Ayrıca tepesine çıktığınızda güzel bir manzara da sizi karşılıyor. Alt tarafa gündüz, merdivenlerin üstüne gece uğrayabilirsiniz. Via Del Corso Caddesi bölgeye ayrı bir cazibe katıyor. Bu caddeyi İstiklal caddesine benzetebiliriz. Musa’nın Hükmü Michelangelo tarafından yapılan Musa heykeli II. Julius’un mezarının da bulunduğu San Pietro Vincoli Bazilikası’nın içinde yer alıyor. Heykelde tasvir edilen kişi Musa peygamberin kendisi olduğu söylenir. Buradaki Heykel Floransa‘daki Davud heykeli gibi inanılmaz çekici ve etkileyici. Pantheon Pantheon aslında tüm tanrıların tapınağı anlamına gelmekteymiş. Bina 7. yüzyıldan beri kilise olarak kullanılıyor. Ilginc olan nokta kubbesinin çapı tam 43 metre. Bir diğer ayrıntı ise Ayasofya yapılana kadar tek parça en büyük kubbe Pantheon’un kubbesi olması. atmanın bir gün Roma’ya dönüleceğine, iki tane bozuk para atmanın Romalı güzel bir kıza aşık olunacağına, üç tane bozuk para atmanın ise Roma’da birisi ile evleneceğine işaret ettiğine inanılıyor Âşıklar Çeşmesi (Fontana di Trevi) Piazza Navona Çeşmenin ortasında Neptün’ün, solunda Ceres’ in sağında ise Salus’ un heykeli bulunuyor. Burada çıkan efsane ilginç bir hacme de dönüşmüş. Efsaneye göre bir bozuk para Aslında Meydanın tarihine baktığımızda ortaçağda at üzerinde mızrak dövüşlerinin yapıldığı bir yer olarak geçiyor ama günümüzde meydanda ressamlar, müzisyenler, karikatüristler yoğun olarak bulunuyor. 41 Op. Dr. Fatih Kalalı Ortopedi ve Travmatoloji KAS-EKLEM HASTALIKLARI VE SPOR YARALANMALARINDA YENİ TEDAVİ YÖNTEMİ: PRP Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, kas, eklem hastalıkları ve spor yaralanmalarının tedavisinde uygulanan PRP uygulaması hakkında bilgiler verdi. Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, “PRP İngilizce “Platelet Rich Plasma” ifadesinin baş harf-lerinden türetilmiş olup, trombositten zengin plazma anlamına gelmektedir. PRP tedavisi özellikle son birkaç yılda giderek artan bir şekilde çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanmış yeni bir yöntemdir. Başlangıçta daha çok kozmetik ve anti-aging amaçlı kullanılmış olsada son dönemlerde özellikle kas iskelet sistemi hastalıklarında sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntemde ilaç hastanın kendi kanından hazırlanmaktadır. Yani doğal bir tedavi yöntemidir. PRP tedavisi bir tür semptom baskılama tedavisi olmayıp direk olarak hastalığı tedavi etmeye yönelik bir tedavidir. “ dedi. PRP nasıl elde edilir? Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, PRP’nin nasıl elde edileceğine dair bilgiler verdi. Hastadan damar yolu ile yaklaşık 10-20 cc kadar kan bu iş için özel olarak hazırlanmış pıhtılaşma önleyici ilaç ihtiva eden tüplere alınır. Alınan kan tüp ile özel santrifüjlerde işlemlerden geçirilir. Bu işlem yaklaşık 10 dakika sürer. Santrifüj işleminden sonra kanın trombosit dışındaki hücreleri tüpün 42 dibine çöker. Üzerinde trombositten zengin sarı renkli bir plazma sıvısı kalır (resim). Bu üstte kalan sıvının dip kısmında trombositlerin daha da yoğun olduğu yaklaşık 2 cc lik bir bölüm vardır. Özel sistem sayesinde her milimetre küpünde yaklaşık 1 milyon trombosit hücresi olan plazma enjeksiyonun uygulanacağı enjektöre çekilir. Son olarak enjeksiyon yapılmadan önce bu plazmaya trombositleri aktive edecek ilaç (kalsiyum klorür) eklenir. PRP artık hazırdır ve bu aşamadan sonra bekletilmeden uygun teknikle istenilen bölgeye uygulanır. PRP vücutta nasıl etki eder? Trombosit temelde kanın pıhtılaşmayı sağlayan elemanı olup içerisinde büyüme faktörü (Growth Factor) ve bazı doğal koruyucu maddeler içerir. PRP yöntemi ile trombositten zengin plazma elde edilir ve eklenen ilaçla trombositler aktive edilir. Böylece trombositlerin içerdikleri büyüme faktörlerinin açığa çıkması sağlanır. Trombositten zenginleştirilmiş plazma sıvısı doğal bir ilaç gibi etki gösterir. Yaralanmanın ve zedelenmenin olduğu tendon kıkırdak gibi yapıların hücrelerini uyararak o bölgedeki iyileşmeyi hızlandırırlar. PRP ‘nin özellikle diz kireçlenmelerinde görülen kıkırdak zedelenmeleri ve aşınmaları üzerine iyileştirici etkisi gösterilmiştir. Bu gibi durumlarda PRP yavaş ortaya çıkan ama kalıcı tedavi sağlayabilmektedir. PRP nasıl uygulanır? Tedavi edilecek bölgeye göre 1-3 ml kadar, bir kez yada belli aralıklarla 2-3 kez enjek siyon yöntemi ile uygulanır. Diz kireçlenmelerinde diz eklemi içine birer ay arayla üç kez uygulanır. Tenisçi dirseği, aşil tendiniti, omuz tendon yırtılmaları gibi durumlarda ise genelde birer ay arayla 2 enjeksiyon uygulanmaktadır. Halk arasında horoz ibiği yada kıkırdak iğnesi olarak bilinen Na- hyalurinat enjeksiyonları ile beraber kısa aralarla uygulanabilir. Bununla beraber yakın ara ile yapılan kortizon enjeksiyonu PRP tedavisinin etkinliğini düşürür. PRP hangi hastalıklarda kullanılır? •Diz kireçlenmeleri •Erken yaşta ortaya çıkan kıkırdak aşınmaları •Tenisçi dirseği, golfçü dirseği •Omuz tendon romatizmaları ve yırtıkları •Aşil tendiniti •Sporcularda tendinitler PRP tedavisinin iyileştirici etkisi ne zaman başlar? Enjeksiyondan sonra birkaç hafta içinde tedricen başlar ve iyi-leşme süreci 3 ay ile 12 ay arasında devam eder. Bu nedenle PRP en-jeksiyonları sonrası kortizon enjeksiyonlarında olduğu gibi hızlı bir ağrı azalması olmaz. Ağrı yavaş yavaş azalır ve aylar içinde geçer. Bununla beraber kortizon uygulamasında nerdeyse her 3 hastanın ikisinde gördüğümüz şikâyetlerin tekrarlaması, PRP tedavisi sonrası pek gözlenen bir durum değildir. PRP uygulamasının yan etkisi var mıdır? PRP yönteminin yan etkisi yoktur. Yalnızca yapıldığı bölgede ge-çici bir ağrı ve şişme yapabilir. Bu etki 1-2 gün içinde kendiliğinden geçer ve herhangi bir zararı yoktur. Bu durumda buz uygulama ve basit ağrı kesiciler kullanılabilir. PRP tedavisi ile ilgili araştırma sonuçları genelde olumlu gelmekte ve yeni uygulama alanları bulmaktadır. Bu doğal tedavi yöntemi ile ilgili veriler henüz az olsa da sonuçlar umut vaat etmektedir. PRP tedavisinin, yaşlanan toplum ile birlikte çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri haline gelen diz kireçlenmelerinin tedavisinde geleneksel yöntemlere güçlü bir alternatif olduğunu göstermektedir. 43 Dilan Körükcü Psikolog BİTEN EVLİLİKLERİN SEBEPLERİ VE ÇOCUKLARDA BIRAKTIĞI İZLER Evlilik, sözlük anlamı olarak iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir araya gelmesidir. Çiftler evlenirken bir ömür boyu aynı yastığa baş koyacaklarını düşünerek imzalarını atarlar. Eşler, anlık gelişen durumların yanı sıra verdikleri emeğin karşılığını kendi içlerinde hissetmediklerinde küçük anlaşmazlıklar yaşayabilirler. Bazen ise anlaşmazlıklarını çözümleyemeyen çiftler yollarını kalıcı olarak ayırmayı seçmektedirler. Kadınlar daha kuşkucu Anlaşmazlıkların başladığı noktada çiftlerin iletişimi olduğundan daha fazla yoğunlaştırarak ve eşinin stresini anlamaya çalışarak bir çözüm üretebileceğini söyleyeyebiliriz. “Bazen ise çiftler, hayatlarını birleştirirken evliliklerini örnek aldıkları kişilerden kendileri için bir çözüm olabilecek tecrübelerini paylaşmalarını beklerler. Fakat durum bazen yanlış anlaşılmalara yol açabilir ve eşler aldıkları bilgiyi kendi ilişkilerine ‘kopyalayıp yapıştırmak’ istemezler. Evlilik arifesindeki kişiler ise, beklentilerinin ne derece karşılanabileceğini güvenilir bir ağızdan duymak isterler. Bunun nedeni, çiftlerden birinin eşine güvenmeyişi ya da geleceklerine olan inancının zayıf olması değil, kuşkudur. Kuşku dediğimiz 46 ve hayatımızda oldukça somutlaştırdığımız bir duygu, özellikle kadın figüründe hayatın adeta merkezindedir. Kadın, evlenmeden önce ya da evlilik sonrasında kuşkuyu bir dost gibi belleğinde tuttuğu için “Neden?” sorusunun önemi kadın için vazgeçilmezdir” Kadınların bazen “Seni seviyorum” cümlesini bile mutlulukla karşılaması gereken bir anda, nedenlerini sorgulayarak adeta andan çaldıklarını gözlemleyebiliriz. Değişen duygulara seyirci kalınmamalı Kadınların ve erkeklerin sağduyu, hoşgörü, merhamet gibi konularda birbirlerinden ayrıldıklarını rahatça dile getirebiliriz. “Bunun nedenini sorguladığımızda, bir araya gelebilmeleri için kadın ve erkeğin aynı biyokimyayı taşımamaları gerekir. Bu, ‘Zıt kutuplar birbirini çeker’ gibi bir klişe olmasa da bazı noktalarda çiftlerin birbirlerinden ayrılmaları paylaşımın sürdürülebilmesini sağlar. Çekirdek yapının içinde herkesin kendi sınırlarını oluşturması ve bu özerkliğin içinde paylaşımların üst düzeyde olması evliliği ayakta tutan mottodur. Aidiyet duygusu ve zoraki sahiplenme evliliklerde karıştırılan bir kavramdır. Aslında yapılan büyük yanlışlardan birisi de duygular birbiriyle yer değiştirirken buna seyirci kalınmasıdır. Bilinçaltında uzun zaman önce yer etmiş bir duygu ya da önyargıyı üstünde fazla düşünmeden ve kendimize olan saygımıza zarar vermeden yeni bir benlik oluşturamayacağımızı unutmak, ilişkilerin gidişatında darbe almayı hep kabul etmek anlamına gelir” Eski konular tartışılırke çocuklar karıştırılmamalı Yoğun bir şekilde yapılan yanlışlardan birinin de evlilik öncesi birlikteliğin, daha sonra da benzer şekilde devam etmesinin istenmesidir. “Kadın ve erkek, evlenmeden önceki gibi kalmamanın yanı sıra evlilikleri boyunca birbirlerini değişimleri yüzünden de suçlar. Ardından, sürtüşmelerin başladığı noktada ise çocukları üzerinden hangi tarafın haklı olup olmadığı öğrenilmeye ça- lışılır. Oysaki eşler durumu mantıksal olarak değerlendirmeli, kökü henüz çocuklarının olmadığı bir dönemde başlayan tartışmaya çocuk dışarıda bırakılarak çözüm bulmalıdırlar” Aldatma, kişi kendine olan saygısını yitirdiğinde olur “Anlaşmazlıklar günden güne artıyorsa ve kişiler tahammül sınırlarının aşıldığını hissediyorsa, çiftler bazen boşanmanın yapılacak ilk eylem olduğunu düşünürler” boşanmaların çocuklar kadar en az eşler üzerinde de bıraktığı psikolojik etkiler olduğunu söylenebilir. “Bireyler, hayatlarını birlikte devam ettirme aşamasında planlarını ikili olarak oluşturmaya ve kişisel olarak karar verme dürtülerinden uzaklaşmaya başlarlar. Bu noktada kişi, kendine olan sorumluluğundan kaçıyorsa evliliği süresince alması gereken kararlardan da kaçabilme potansiyeline sahip demektir. Sorumluluklarından kaçan birinin, evlilik hayatında uyması gereken sadakat kurallarına da uymadığına yönelik bir genelleme yapabiliriz. 1970’lerde erkeklerin aldatma konusundaki oranı kadınlara oranla yüzde 30 daha fazlayken günümüzde terazinin eşitlendiğini görmekteyiz. Kadınlar da erkek kadar hür olduklarını hissetmek adına artık aldatmayı seçebilmekte. Kişiler, zaaflarına yenik düştüğü için değil, kendilerine olan saygılarını kaybettiklerinden aldatırlar. Bazen de kendini beğenmemek, karşı taraf kadar entellektüel olamamak, eşit eğitim seviyesine veya benzer kariyere sahip olamamak, aileden gelen geleneksel hayat gibi durumlarda kişi çoğu konuda haksızken haklı konumda olmak için savaş verir. Nedeni ise kendinde olan eksikliği bu şekilde tolere etmeye çalışmasıdır” Boşanma adeta miras gibidir Boşanmaların aileden aileye miras gibi taşındığının unutulmaması gerektiğini söyleyebiliriz “Ebeveynleri boşanmış olanla boşanmamış olan çocuklar, istatiksel verilere göre kendi evliliklerinde büyük farklar oluşturuyor. Ebeveynleri boşanmış olan çiftlerden yüzde 40’ı eninde sonunda boşanıyor. Ebeveynleri boşanmamış olan çiftlerin yüzde 80’i evli kalırken sadece yüzde 9’luk bir kısmı boşanıyor. Evlilikte geçirilen zaman da çiftlerin aile öyküsü kadar önemlidir. Araştırmalara bakacak olursak, 0-4 yıl arası evliliklerde, eşlerden her ikisinin ailesinde boşanma varsa bu ihtimal yüzde 62 oluyor. 5-10 yıl arası evliliklerde durum yüzde 16 olarak değişiyor. Evliliğin 10 yılı tamamlaması boşanma oranlarının değişimi açısından büyük önem taşıyor” Boşanma kaçınılmazs çocuğun da fikri alınmalıdır Çiftlerin çocuklarını boşanacakları konusunda haberdar ederken onların oldukları an ve gelecek zamandaki değişimlerini de dikkate almaları gerektiğini vurgulamalıyız. Oluşabilecek zararı en aza indirgemek için çiftler, doğru bir karar verdiklerinden tam olarak emin olmalıdır” tartışmalar sırasında ağızdan bir anda çıkan boşanmayla ilgili sözcüklerin çocukların “Her an hayatım değişebilir” korkusuyla daha sık karşılaşmasına neden olabilir “Ailede eğer boşanma gerçekleşecekse çocuğa nedenleri ve daha sonrasında hayatından hiçbir maddi ya da manevi desteğin eksilmeyeceği iyice anlatılmalıdır. Kişiler, eşleri ile hayatının kalan zamanını geçirmek istemeyebilir fakat ortak bir kararla yapılan çocuklara yine ortak bir şekilde bakılmalıdır” çocukların artık büyüdüğünü ve boşanmanın daha rahat gerçekleşebileceğinin ise düşünülmemesi gerektiğini, çocuğun her yaşta ebeveynin çocuğu olduğunu, bütün kararlarda onu fikirlerinin alınması gerektiğini vurgulamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Unutmayın herkes son bir şansı hak eder... 47 Kamile Altın Sü Beslenme ve Diyet Uzmanı Morbid Obezite (Hastalıklı Şişmanlık) Nedir, Neden Kaynaklanır? Obezite, Vücuttaki yağ miktarının artmasıyla birlikte ortaya çıkan, tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Beslenme alışkanlıklarımızdaki değişiklikler, rafine beslenme, fast-food tarzı hızlı ve ayaküstü beslenme, hareketsiz yaşam ile alınan fazla kilolar, yaşın artması ile birlikte ciddi sağlık problemlerine neden olmaktadır. Obeziteye sebep olan pek çok faktör vardır. Obezitenin kalıtımsal özellik taşıdığı gerçeği göz ardı edilemez. İştah düzeni ve enerji metabolizmasında kompleks bir bozukluğa yol açacak şekilde genetik, psikolojik, çevresel, sosyal ve kültürel etkilerin bir araya gelmesi sonucunda morbid obezite ortaya çıkabilir. Obezite yalnızca hastanın kendi kontrolünü kaybetmesi gibi basit bir sebepten kaynaklanmamaktadır. Morbid obezite beraberinde hipertansiyon, diyabet, kalp hastalıkları, reflü, uyku apnesi, yüksek kolesterol, solunum rahatsızlıkları, eklem rahatsızlıkları, safra kesesi hastalıkları, safra kesesinde taş oluşumu, kısırlık, bazı kanser türleri gibi hayatı tehdit eden çeşitli hastalıkları da beraberinde getirir. Obezite, insan ömrünü kısaltan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır ve çözümü tıbbi tedavilerde aramak gerekir. Diyet, egzersiz ve çeşitli ilaçlarla kontrol edilemeyen morbid obezitenin uzun dönemli tedavisinde tek etkili yöntem, cerrahi müdahaledir. Obezite, ideal vücut ağırlığının % 20’den 48 MORBİT OBEZİTE VE OBEZİTE CERRAHİSİNDE BESLENMENİN ÖNEMİ fazla olmasıdır. Morbid obezite ise ideal vücut ağırlığından % 100 fazla olması anlamına gelir. Süper obezite ise, ideal vücut ağırlığının % 225’inden fazla olması ya da beden kitle indeksi (BKİ)’nin 50 kg/m2 den fazla olmasıdır. OBEZİTE CERRAHİSİ(BARİATRİK CERRAHİ) KİMLERE UYGULANABİLİR? Bariatrik cerrahinin amacı, enerji dengesini değiştirirken kilo kaybı sağlamak, yiyecek alımını azaltmak ve yeniden kilo alımını engelleyecek fizyolojik değişiklikleri modifiye etmektir. 1. BKİ 35 kg / m2 ve üstü ve eşlik eden hipertansiyon, Tip 2 DM, eklem rahatsızlıkları, koroner arter hastalığı ve uyku apnesi hastalıkları varsa 2. BKİ 40 kg/m2 ve üstü ise 3. Hastanın kontrol edilemeyen psikiyatrik rahatsızlığı yoksa 4. Hastanın genel anestezi alabilmesi için ciddi bir engeli yoksa 5. Daha önce düzenli diyet ve egzersiz tedavisi denenmiş istenen başarı elde edilememişse bu hastalarda Obezite Cerrahisi uygulanabilir. Operasyon öncesi değerlendirme metabolik, fiziksel, psikolojik ve beslenme konularını içerecek şekilde kapsamlı olmalıdır. Hastalar cerrahi sonuçları ve riskleriyle ilişkili gerçekçi beklentilere sahip olmalı, ömür boyu yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme destekleri ve takipleri konusunda hazırlıklı ve beslenme konularını içerecek şekilde kapsamlı olmalıdır. Hastalar cerrahi sonuçları ve riskleriyle ilişkili gerçekçi beklentilere sahip olmalı, ömür boyu yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme destekleri ve takipleri konusunda hazırlıklı ve istekli olmalıdır. Morbid obezite nedeniyle cerrahi olmayan yöntemlerle kilo verme programlarına katılan hastaların neredeyse tamamının, verdikleri kiloları beş yıl içerisinde tekrar aldıkları görülmüştür. İştah azaltan ilaçlar, 15 ile 30 kg kadar kilo vermeye yardımcı olabilir. Kilo vermeye yönelik çeşitli profesyonel programlar, düşük kalorili diyetler ve fiziksel aktivite arttırıcı yöntemler ile birlikte hastalarda haftada bir ya da iki kilo kaybı gözlenmiştir. Ancak, bu kiloların neredeyse tamamı beslenme davranışlarında gerekli değişiklikler kazanılmazsa, yaklaşık 5 yıl içinde tekrar alınmaktadır. Günümüzde kilo kaybını sağlayan çeşitli ameliyatlar uygulanmaktadır. Obezite Cerrahisi (Bariatrik Cerrahi) Yöntemleri: 1. Sleeve Gastrektomi(Tüp Mide):Mideniz cerrahi operasyon ile bir muz ya da tüp haline getirilir. Yemek porsiyonlarınız küçülür. Açlık hissiniz baskılanır. Bütün bunlar kilo vermenizi kolaylaştırır ve verdiğiniz kiloları korumanıza yardımcı olur. 2. Gastrik Balon: Endoskopik yöntemle yapılan ve ameliyat olarak düşünülmemesi gereken diğer bir sistem de Gastrik Balondur. Endoskopik yöntemle mideye yerleştirilen balon mide kapasitesine uygun olarak şişirilerek midenin kapasitesi daraltılır. Besin ve besin öğesi gereksinimleri, ameliyat yöntemine göre değişmektedir. Hastaya özgü beslenme planı yapılırken, önce hastanın besin ve besin öğeleri gereksiniminin belirlenmesi için diyetisyenle görüşmesi gereklidir. Ameliyat sonrası uyması gereken diyet ilkeleri, yapılacak diyet değişikliklerinin yaşam boyu sürdürülmesi ve bunların yaşam tarzı şekline sokulması, önerilen diyet ilkelerine uyulmadığı zaman oluşabilecek olası sonuçlar konusunda hasta bilgilendirilmelidir. Hastaların ameliyat sonrası beslenme programlarının yapılabilmesi için takibi gerekmektedir. Obezite Cerrahisinin, kiloya bağlı diğer rahatsızlıklara etkisi: Kilo kaybı sağlayan obezite cerrahisinin, uyku apnesi, horlama, diyabet, yüksek kan basıncı ve yüksek kolesterol gibi durumları iyileştirdiği tüm sağ kalımları arttırdığı ve özellikle diyabet kaynaklı mortaliteyi azalttığı gösterilmiştir. Ameliyat sonrasında pek çok hastanın ruh halinde ve diğer psikososyal fonksiyonlarında iyileşme kaydedilmiştir. Ameliyat sonrasında hastalar bir diyetisyen kontrolünde çok daha rahat, sağlıklı ve kalıcı bir şekilde kilo vermektedirler. Obezite Cerrahisi Sonunda Beklenen Sonuçlar Nelerdir? OBEZİTE CERRAHİSİNDE DİKilo Kaybı: YETİSYENİN ROLÜ Pek çok rapora göre bir yıl sonra Sleeve Gastrektomi(Tüp Mide)’de; •Fazla kilonun min. % 32,5’ i, •Dİyabette tedavi % 66,7 •Hiperlipidemide tedavi %80 •HT’da tedavi %50 iyileşme •Obeziteye bağlı ölümlerde 32. ayda % 0,17 ye kadar gerilemektedir. Tüm operasyonlar için, kilo kaybı ameliyattan 18-24 ay sonrasına kadar genellikle devam etmektedir. Profesyonel ekip içinde genel cerrah, iç hastalıkları uzmanı, diyetisyen ve psikolog bulunmalıdır. Operasyona karar verme aşamasından başlamak üzere diyetisyen, ekibin bir parçası olarak görev almaktadır. Unutulmamalıdır ki, ameliyat tek başına kesin bir çözüm değildir. Karar verdikten sonra, ön değerlendirme yapılmakta ameliyata hazırlık sürecine uygun beslenme planı çıkarılmakta. Ameliyat sonrası hastanın beslenmesi daha çok önem kazanmaktadır. İyileşme sürecinde besin destekleri ile beraber hastanın normal beslenmeye geçişi sağlanmakta. Yetersiz beslenme sorunuyla karşılaşmamak için takipler devam etmektedir. Operasyondan sonraki 1 yıl boyunca düzenli diyet takibi önemli. Birinci yıldan sonra belirli aralıklarla 5 yıl boyunca düzenli olarak hastanın takibi sürdürülmelidir. Kilonun geri alımını engellemek ve sağ kalımı kolaylaştırmak için takip önemlidir. Bariatrik Cerrahi Diyetleri Ameliyat sonrasında, su ve sulu gıdalardan oluşan diyete başlanır ve diyeti destekleyici özel beslenme solüsyonları eklenebilir. Sıvıyı (su, çorba, et-meyve-sebze suları), küçük miktarlarda ve tüm güne yaymak önemlidir. Daha sonra sebze-meyve püreleri, süt, yoğurt, çorba, yumurta, peynir vb diyete eklenir. Devamında ise hastanın diyetine uygun katı yiyecekler (iyi pişmiş et ve et ürünleri vb) eklenerek, beslenme ve diyet uzmanı tarafından düzenlenen diyet programına devam edilir. Diyet uygun besinleri içermeli, şeker ve yağ kısıtlanmalıdır. Yemeklerin yavaş, az ve sık yenilmesi önemlidir. Öğünlerde yiyeceklerin miktarı yarım su bardağını geçmez ve sıvılara az yer verilir. Dolgunluk hissedilirse yeme sonlandırılır. Çünkü bulantı ve kusma oluşabilir. Yemekle birlikte su ve sıvılar alınmaz. Yemekten yarım saat önce ve sonra sıvı alınmalı (günde 49 2-3 lt). Düşük kalorili içecekler tercih edilir. Maden suyu ve sodası, kahve, çay azaltılır, alkol ve kolalı içecekler içilmez. Aşırı posalı yiyecekler tüketilmez. Sadece taze ve doğal yiyecekler tercih edilir. Protein ve vitamin açısından zengin taze sebze-meyve, et ve tahıllar kullanılmalıdır. Aşırı yağlı ve şekerli yiyeceklerden uzak durulması önerilir. Gerekirse doktor ve diyetisyen ek vitamin desteği yapabilir. Günde 30 dakika fiziksel egzersiz yapılmalı. Egzersiz programına yürüyüş ve yüzme ile başlanılıp, pilates ve aerobikle devam edilmelidir. Zayıflama programıyla erişilen ideal ağırlığın sürdürülmesinde davranış değişikliği önemli rol oynar. Kilo kontrolünde; sağlık, görünüşten öncelikli olmalı. Yaşam tarzında bir değişiklik yapılmalı ve buna bağlı kalınmalı. 50 Obezite Cerrahisi Hastaları İçin Beslenme İlkeleri 1. Dolgunluk ve doygunluk hissedildiğinde, her zaman yeme ve içme sonlandırmalı. 2. Asla yiyecek ve sıvı içecekler bir arada alınmamalı. 3. Fazla yememek için, yemeğe başlamadan önce yiyecek ve içecekler ölçülmeli. 4. Günde 4-6 öğün tüketilmeli. 5. Yiyecekleri yutmadan önce en az 30 kez çiğnenmeli. Yiyecekler ağızda sulu hale gelmeli. Eğer yiyecekler sulu hale gelinceye dek çiğnenmiyorsa, yiyecek yutulmamalı. 6. Proteinli yiyeceklerle birlikte, karbonhidrat ve yağlar da alınmalı. 7. Tatlılar asla yenilmemeli (örn: kek, kurabiye, dondurma, bisküvi, bal, reçel, şurup). 8. Porsiyonunda 5 g’ dan fazla yağ içeren yiyecekten, günde birden fazla yenmemeli. Yağlar sınırlanmalı (margarin, mayonez, salata sosları, yağlar, krem peynir, ekşi krema). Günde 3 ölçüden fazla tüketilmemeli (1 ölçü = 10 g). 9. Her zaman sebze veya meyve porsiyonlarının (1-2 yemek kaşığı) küçük olmasına çalışılmalı. 10. Günde 30 dk veya haftada 4 kez 45’er dk fiziksel egzersiz yapılmalı. Programa yürüyüş ve yüzme ile başlanılıp, jogging ve aerobikle devam edilmeli. 51 SEMİNER ÖZEL YALOVA HASTANESİNDEN ‘KALP KRİZİ VE BESLENME’ Özel Yalova Hastanesi tarafından, Yalova Üniversitesi’ nde yaklaşık 100 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen seminerde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Murat Fazlıoğlu, kalp krizi konusunda katılımcıları bilgilendirirken, Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Kamile Sü ise sağlıklı beslenme ile ilgili bilgiler verdi. 52 SEMİNER UMUT MERKEZİ Bahçelievler Umut Merkezi’nde gerçekleştirilen seminerde Beslenme ve Diyet Uzmanı Kamile Altın Sü beslenme ile ilgili genel konulardan bahsederek, katılımcıları bilgilendirdi. 53 Uz. Dr. Mustafa Yılmaz Nöroloji Özel Yalova Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Mustafa Yılmaz, ‘Uyku testi (Polisomnografi ), uyku anında yaşanan normal ve anormal durumların tespit edilmesi ve klinik değerlendirilmesi yapılan hastanın tanısında faydalanılacak parametrelerin kaydıdır. Polisomnografi genellikle ağız ve burundan hastanın hava akışının izlenmesi, kan basıncı, EKG aktivitesi, kan oksijen seviyesi, beyin dalga hareketleri, göz hareketleri, solunum, kas ve bacaklarda hareket değişikliklerinin kaydını içerir.’ dedi. 54 UYKU SIRASINDAKİ ANORMAL DAVRANIŞLARI HAFİFE ALMAYIN Uyku Testinde nelere bakılır: •Solunum sırasında akciğerlerin içinde ve dışında hava akışı •Kan oksijen düzeyleri •Vücut pozisyonu •Beyin dalgaları (EEG) •Uykuda solunum durması ve oranı (apne ve hipopne) •Kasların elektriksel aktivitesi •Göz hareketi •EKG ( kalp elektrosu) Açıklamalarına devam eden Uzm. Dr. Mustafa Yılmaz, Yalova’da yalnızca hastanemizde yapılabilen bu testin yapılma amacı hakkında bilgiler verdi. ‘Polisomnografi, uyku bozukluklarının teşhis ve değerlendirilmesine yardımcı olmak için kullanılmaktadır. Uyku bozuklukları toplumda orta yaşlı ve yaşlı kişilerde, yaygın bir hastalıktır. Bu testlerde kişide Tıkayıcı uyku hastalığının olup olmadığı (obstrictif sleep apnea hastalığı) araştırılır. Bu hastalık yüksek sesle horlama ve gece nefes alamama, tıkanma (apneler) ile seyreder. Gündüzleri kişi aşırı uykulu olma ve uyuklamasına neden olabilir. Bu hastalığın ciddi ölümcül sonuçları olabileceği nedeniyle uyku testi ile değerlendirilmesi gerekir. Uyku Testi ile değerlendirilen diğer hastalıklar; narkolepsi, katapleksi, uykuda ani saldırılar felç veya halüsinasyonlardır. Kişinin uykuda, kâbuslar görmesi, yatak ıslatması, konuşması ve uyurgezerlik gibi parasomnileri (uyku sırasında anormal davranışları veya hareketleri), değerlendirmek için kullanılır. Ayrıca, gecenin ortasında meydana gelen nöbetleri algılamak veya değerlendirmek için kullanılabilir. Bu durumlardan hasta ve ailesinin farkında olması pek olası değildir. ‘ dedi. Uyku Testi Nasıl Yapılır? Polisomnografik inceleme yapılacak hasta hekimin önerdiği saatte uyku merkezine gelir. Teknisyen odasına alınan hasta evinden getirdiği kendi pijama ya da uyku kıyafetlerini giyer. Uyku teknisyeni hastaya yapılacak işlemleri anlattıktan sonra kayıt için gerekli elektrotları bağlamaya başlar. Kayıt esnasında beyin dalgalarını izlemek için saçlı deri ve kulak arkasına, göz hareketlerini incelemek için her iki göz yakınına, kas hareketlerini izlemek için çeneye, bacaklara ve kalp elektrosunu alabilmek için göğse özel yapıştırıcısı ile elektrotlar yapıştırılır. Hastanın kanındaki Oksijen miktarını ölçmek için parmak ucuna, horlamasını takip etmek için boynuna ve nefes alıp vermesini izlemek üzere burnuna sensorlar takılır. Yapıştırılan tüm bu elektrotlar ve sensorlar hastanın rahat uymasını engellemeyecek şekilde tasarlanmıştır. Elektrotların bağlanmasından sonra incelemeyi takip edecek teknisyen izleme odasına çekilir ve bilgisayar üzerinden hastanın elektrotlar aracılığı ile elde edilen tüm sinyallerini izlemeye ve kayıt etmeye başlar. Ayrıca yatak odasında bulunan bir kamera ile hastadan tüm gece boyunca görüntü kaydı alınır. Hastaya uyuması için herhangi bir ilaç verilmez yani hasta uyu- tulmaz ve kendi doğal uykusu sırasında kayıt yapılır. Yine test esnasında bağlanılan elektrotlarla hastaya hiçbir şekilde elektrik akımı verilmez tersine hastanın vücudundaki doğal elektrik, gelişmiş cihazlarla kayıt edilir. Gece boyunca alınan görüntü kayıtları teknisyen odasından izlendiğinden hastanın herhangi bir ihtiyaç halinde kalkması ya da uyanması durumunda teknisyen odaya gelerek kendisine yardımcı olacaktır. Bu şekilde sabaha kadar uyuyan hasta uyandığında elektrotları teknisyen tarafından sökülecek ve test sonlanacaktır. Tüm gece boyunca alınan kayıtlar ertesi gün hekim tarafından bilgisayar ortamında analiz edilecek ve sonuçlar rapor halinde hastaya verilecektir. 55 Op. Dr. Nail Caner Torunlar Kulak Burun Boğaz Burun yüzün ortasında yer alan ve solunum sisteminin ilk başlangıç organıdır. Burnun temel görevleri soluduğumuz havayı nemlendirmek, ısıtmak ve süzmektir. Burun içindeki büyük boşluğu iki eşit parçaya ayıran bir burun orta bölmesi vardır (septum). Bu bölme burun dış kısmına yakin kısımda kıkırdak ve daha içeride de kemikten oluşur. Burun boşluklarının yan duvarında ise burun etleri (konka) vardır. Konkalar burna giren havanın ısıtılması, nemlendirilmesi ve süzülmesine katkıda bulunurlar. Septum deviasyonu hakkında bilgiler veren Op. Dr. Caner Torunlar,’ Burun tıkanıklığı yapan nedenlerin tespitinde kulak burun boğaz hekimi tarafında yapılan endoskopik muayene çok önemlidir. Hekim gerek görürse ek patolojilerin tespiti için radyolojik inceleme (bilgisayarlı tomografi) yapabilir. Cerrahi girişim ile burun orta bölmesi eğriliği ve burun yan duvar etlerinde büyümelere müdahale edilebilir ve iyileşme sağlanabilir.‘ diyerek belirtti. 56 BURUN TIKANIKLIĞIN HAFİFE ALMAYIN!!! Burun bölmesi eğriliği ameliyatı neden gerek- Septum deviasyonu nasıl tedavi edilir? Burun orta hat kemiği eğriliğinde tek tedavi seçeneği lidir? Burun bölmesinin eğriliği, hem çevresindeki yüz kemiklerinin farklı gelişimlerine bağlı çekilmeler sebebiyle, hem de doğum sırasında ve erken çocukluk dönemince oluşabilen darbeler sonucu oluşur. Eğer eğrilik septum deviasyonu, aşağıdaki sorunlara neden oluyorsa ameliyatla düzeltilmesi hasta için yararlıdır: • Burun solunumunun engellenmesi, horultulu solunum, • Bas/yüz ağrısı, • Tekrarlayan sinüs iltihapları, • Gırtlak ve bronş iltihapları, • Orta kulağı havalandıran östaki borusu nezlesi ve orta kulak iltihaplarına eğilim. • Burnun arka bölümü veya sinüslerin ameliyatları • Bazı tip burun kanamaları cerrahidir. Septoplasti adı verilen bir ameliyatla burun kemiğindeki eğrilik düzeltilir. Bu ameliyat lokal veya genel anestezi altında uygulanabilir. Sıklıkla hasta konforu için genel anestezi altında yapılmaktadır. Operasyon süresi anestezi haricinde 30-45 dakikadır. Ameliyat kesisi burun içinden yapılır. Burun hava pasajını tıkayan kemikler çıkartılır, kıkırdak eğrilikleri eğer düzeltilebiliyorsa, düzeltilerek yerine konur. Burun etlerinde şişlik varsa aynı operasyon içerisinde düzeltilir. Hava yolu açılır. Burun tamponu ameliyat sonrasında çoğunlukla uygulanmaktadır. Hastanemizde silikon tamponlar tercih edilmektedir. Tamponların alınma aşaması rahattır, yapışıklığa neden olmaz. Silikon olduğundan tamponların alınma aşaması da daha rahattır. Bu ameliyat sonucunda burun dış yapısında herhangi bir cilt kesisi ya da şekil değişikliği olmamaktadır. Gözaltında morluk ya da şişlik gözlenmez. 57 BİLİM Aziz Sancar, Nobel Kimya Ödülü’nün sahibi İsveç Kraliyet Bilim Akademisi, düzenlediği basın toplantısında, Lindahl, Modrich ve Sancar’ın “hücrelerin hasar gören DNA’yı nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruma altına aldığını” ortaya çıkardıkları için Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldüklerini bildirdi. Açıklamada, “Üç bilim adamının çalışmaları, hücrelerin nasıl işlediğine yönelik son derece önemli bilgi sağlayarak yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesine yol açtı” ifadesi kullanıldı. İnsan DNA’sının her gün ultraviyole ışınlar, serbest radikaller ve diğer kanserojen maddeler nedeniyle zarar gördüğüne işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: Prof. Dr. Aziz Sancar, Nobel Kimya Ödülü’nü kazan ilk Türk oldu. Sancar, ödülü İsveçli Tomas Lindahl ve ABD’li Paul Modrich ile paylaştı. Nobel Kimya Ödülü’nü 3 bilim insanı kazandı. Bu isimlerin arasında Prof. Dr. Aziz Sancar da yer aldı. Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan diğer isimler İsveçli Tomas Lindahl ve ABD’li Paul L. Modrich oldu. Sancar ödülü hücrelerin hasar gören DNA’larını nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde kazandı. Sancar’ın söz konusu araştırmaları yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesinde de kullanılıyor. 58 “Ancak bu tür dış saldırılar olmadan da DNA molekülleri, kalıtımsal olarak değişken bir yapıya sahiptir. Hücrenin genomunda her gün çok sayıda değişiklik meydana gelir. Daha da ötesi insan vücudundaki hücreler her gün milyonlarca kez bölünür ve bu esnada DNA kopyalanır. DNA’nın kopyalanması sırasında bazı bozukluklar ortaya çıkar. Genetik materyalin tam bir kimyasal kaosa düşmemesinin nedeni, hiç durmadan DNA’yı izleyen ve meydana gelen hasarları onaran moleküler sistemler barındırmasıdır. 2015 Nobel Kimya Ödülü, bu onarım sistemlerinin nasıl işlediğini moleküler düzeyde gözler önüne seren çalışmalarıyla alanlarında çığır açan üç bilim adamına verilmiştir.” AZİZ SANCAR KİMDİR? ABD’deki Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser tedavisinde ‘ritmik saat’ buluşuna imza atarak dünya çapında üne kavuşmuştu. 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde dünyaya gelen Sancar, ‘DNA tamiri’ ve ‘hücre döngüsü kontrol noktası’ gibi konularda yaptığı çalışmalarla da adını duyurmuştu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra yurtdışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne kabul edilen Sancar, buraya kabul edilen üç Türk’ten biri olmuştu. 1977’de doktora çalışmaları için ABD’ye giden Sancar, çalışmalarını uzun yıllardır ABD’de sürdürüyor. YEMEK Özel Yalova Hastanesi çevre hastane hekimleriyle iş birliğini geliştirme amaçlı toplantılara devam ediyor... Özel Yalova Hastanesi hekimleri; Orhangazi, Karamürsel aile hekimleri ve işyeri hekimleri ile düzenlenen yemek organizasyonlarında bir araya geldiler. 06,08 ve 15 Ocak 2016 tarihlerinde düzenlenen, hastanenin ve iş kazası ünitesinin tanıtımının yapıldığı organizasyonlarda, Özel Yalova Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Alp Özçelik, katılan tüm aile hekimleri ve işyeri hekimlerine teşekkürlerini iletti. İş kazası ünitesi tanıtımını ise yapmış olduğu sunum ile Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Fatih Kalalı gerçekleştirdi. 59 KOKTEYL ‘’ÖZEL YALOVA HASTANESİ AİLESİ YENİYILI BİRLİKTE KARŞILADI’’ Özel Yalova Hastanesi ailesi düzenlenen ‘Yılbaşı Kokteyli’nde 2015 yılını başarı ile geride bırakmanın mutluluğu yaşadı. Tüm çalışanlar, bir araya gelerek yoğun çalışma temposunda birkaç saat de olsa eğlenme fırsatı buldu. 60 Kokteylin açılış konuşmasını, Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Fatih Kalalı yaptı ve 2016 yılının hepimize başarı, sağlık ve mutluluk getirmesini temenni ettiğini belirtti. 61 Op. Dr. Aliye Ceyla Özbayoğlu Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ‘Uzman Ellerde’ ESTETİK VE PLASTİK CERRAHİ Uzman ekibiyle öncü uygulamalara imza atan Özel Yalova Hastanesi kadrosuna, Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Op. Dr. Aliye Ceyla Özbayoğlu’ nu ekledi. Özel Yalova Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Aliye Ceyla Özbayoğlu, ‘ Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi, yani bilinen adıyla Plastik Cerrahi, vücutta doğuştan var olan ya da sonradan hastalık, kaza, yanık, tümör gibi nedenlerle oluşan doku, organ, işlev eksikliklerini onarıp, daha iyi duruma getirmeyi amaçlayan bir cerrahi dalıdır. Eksiklikleri tamamlamaya, zayıf olanı güçlendirmeye ve olmayanı yerine koymaya çalışır. Yani Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi, onarım ve yeniden yapılandırma cerrahisidir. Bu cerrahi dalını Plastik-Rekonstrüktif ve Estetik cerrahi adları altında 2 ana bölüme ayırabiliriz.’ dedi. Özel Yalova Hastanesi hekimi Op. Dr. Aliye Ceyla Özbayoğlu, sözlerine şöyle devam etti, ‘Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi; tüm vücut yüzeyinde oluşan her türlü cerrahi problemle ilgilenir. Vücudun şekil ve fonksiyonlarını bozan olaylar doğuştan veya sonradan oluşabilir. Bu cerrahi başlık altında plastik cerrahinin ilgilendiği alanları kısaca maddeler halinde özetleyebiliriz.’ -Doğumsal anomaliler; yarık dudak-damak, yapışık parmak, fazla parmak, damar anomalileri -Kulak kepçesi yokluğu, kepçe kulak ve di- 62 ğer şekil bozuklukları -Yüz bölgesinin travmaları; yüz kırıkları, saçlı deri, alın, yüz ve boyun bölgesindeki yumuşak doku yaralanmaları ve doku kayıpları, -Yanık sonrası oluşan sekellerin düzeltilmesi ve fonksiyonların geri kazandırılması -Yüz bölgesinde yerleşik tümöral oluşumlar, benler ve kitlelerin tedavileri -Baş boyun tümörleri ve tedavileri sırasında oluşan doku kayıpla-rının onarımı -Kötü iz oluşumlarının giderilmesi ve leke tedavileri -Saçlı deriden ayak tırnağına kadar tüm vücutta kapanmayan kro-nik yaraların tedavisi, -Diyabetik yaralar ve bası yaralarının bakımı ve tedavisi -Eski yaralanmalar ve yanıklara bağlı şekil bozuklukları ve fonksiyonel kayıpların giderilmesi -Meme gelişimsel bozukluklarının düzeltilmesi (kadınlarda meme yokluğu, asimetrisi veya büyüklüğü, erkeklerde jinekomasti tedavisi) -Kanser sonrası meme onarımı -Genital organların doğumsal ya da sonradan oluşan anomalileri-nin onarımı -Her türlü el ve önkol cerrahisi (travma, tümör, tendon, damar ve sinir yaralanmaları) -Periferik sinir problemleri (sinir sıkışması, travma vs) -Parmak, saçlı deri, burun ucu, penis gibi kopan parçaların mik-roskop ile yerine konması (mikrocerrahi) Estetik Cerrahi (Kozmetik Cerrahi), vücut imajının daha güzele ulaştırılmasını sağlamak için yapılan operasyon ve girişimlerle uğraşır. Burada tıbbi bir problemden çok estetik problemler vardır. Burada mevcut hasta grubu, bedeninden mutlu olmayan sağlıklı kişilerdir. Basın ve yayın organlarında, Plastik Cerrahinin estetik yönüne ait haberler yoğun şekilde yer aldığı için, Plastik Cerrahların sadece estetik cerrahi yapan kişiler olarak algılandığı görülmektedir. Oysa Plastik Cerrahlar kliniklerde daha büyük oranda onarım cerrahisi (Rekonstrüktif Cerrahi) ile uğraşmaktadırlar. Estetik cerrahi uygulamalarını da maddeler şeklinde özetleyebiliriz: -Estetik ve fonksiyonel burun düzeltilmesi, rinoplasti -Yüz gençleştirme operasyonları, yüz germe, askı teknikleri -Göz kapağı estetiği, blefaroplasti -Kulak estetiği, otoplasty -Deride yara izleri ve düzensizliklerin giderilmesi -Saç ekimi, saç mezoterapisi -Estetik meme operasyonları; büyütme, küçültme, dikleştirme -Deri altı yağ dokusunun azaltılması ve vücut konturlarının düzel-tilmesi, liposuction -Karın germe, abdominoplasti -Cilt bakımı ve yenileyici tedaviler, prp, botox, mezoterapi Kişiyi rahatsız eden soruna, temel cerrahi prensipleri içeren ameliyat teknikleri ve kişisel özelliklerin değerlendirilmesi ile birlikte yaklaşım şarttır. Kişinin doku yapısı ve kalitesi, yaşı, ırksal özellikleri, sistemik hastalıkları, sigara, alkol gibi alışkanlıklar, ilaç kullanımı ve yara iyileşmesi şekli sonucu etkileyen faktörlerdir. Bu bilgiler ışığında, cerrahinin sonuçları hakkında tahmini öngörülerde bulunulabilinir. Estetik ameli- yatlar mucize yaratmaz, plastik cerrahlar elinde sihirli değnek olan kişiler değil, temel cerrahi tıp prensiplerini uygulayan yaratıcı ve insan psikolojisini anlayan tıp adamlarıdır. Tüm plastik cerrahlar uzmanlık eğitimleri sırasında aynı zamanda estetik cerrahi eğitimi görürler ve bu operasyonları yapmakla tek yetkili cerrahlardır. Estetik cerrahi uzun bir eğitim ve deneyim gerektirir. Estetik cerrahi operasyonları için uzman plastik cerrahlara başvurmak gerekir. Diğer alanlardaki doktorların estetik cerrahi yapmaya çalışmaları tıbbi, etik ve adli birçok problem yaratmaktadır ve ehil olmayan ellerdeki hastalar düzeltilmesi çok güç komplikasyonlarla karşılaşmaktadır. Bu yüzden hastaların yukarıdaki problemlerle ilgili olarak cerrah seçerken mutlaka “Plastik ve Estetik Cerrahlara” başvurmaları kendi yararlarına olacaktır. 63 Op. Dr. Filiz Ciğerim Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Gebe Kalmadan Önce Yapmanız Gerekenler •Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına giderek muayene olmanız, kan testlerinizin ve rahim ağzı smear testinin yapılması gerekmektedir. •Sigara içenlerin sigarayı bırakması önerilmektedir. •İdeal kiloda olmasınız. Fazla kilolu olanlar kilo verdikten sonra gebelik planlamalıdır. •Şeker, guatr, tansiyon vb gibi özel bir hastalığı olan kişilerin mutlaka doktorlarından gebelik izni almaları, hastalık için uygun zamanlama ayarlanmalıdır. •Ağız ve diş sağlığı kontrolleri yapılmalıdır. •Son adet tarihi bilinmeli ve bir takvim edinilmelidir. •Cinsel hayat düzene sokulmalı, beş günden fazla ara verilmiş cinsel hayat sperm kalitesini etkiler, spermler kalitesiz olur ve eşinizin sigara, alkol ve stresten uzak durması sağlanmalıdır. •Doğum için mali ve sosyal yapınızı planlamanız gereklidir. 66 Gebe kalmadan önce hangi testler yapılmalı? •Akraba evliliği var ise genetik danışma •Kan grubu( Hem sizin hem eşinizin) •Kan basıncı •Jinekolojik muayene •Tam kan testi (Hemogram) •Geçmeyen vajinal akıntı var ise tedavisi •Smear Testi ( rahim ağzı kanser araştırma) •Tiroit (Guatr) testleri •Daha önceden problemli gebelik geçirmiş olanlara farklı incelemeler Folik Asit Ne Zaman Başlanmalı? Folik Asit Nedir? B grubu bir vitamindir. Aminoasit metabolizmasında rol oynar. Hücre büyümesi ve gelişimini arttırarak daha oluşumunda büyük rol alır. Kötü beslenme, alkol, kanser, gebelik vücuttaki folik asit ihtiyacını arttırır. Folik asit eksikliğinde kansızlık, megaloblastik anemi olur. Yapılan çalışmalarda hamilelik sonrasında hasta hamilelikten önceki 3 ay boyunca günde 400 ml folik asit alımı bebekte merkezi sistem anomalilerini önemli oranda azalttığı tespit edilmiştir. Folik asit eksikliği plasenta anomalilerine, erken doğum ve kalp anomalilerine sebep olabileceği iddia edilmektedir. Günlük önerilen miktarda folik asit alımı özellikle spina bifida ve anencefali (bel açıklığı ve beyin dkousu hasarlı bebek) oluşumunun %50- 60 azaltır. Folik Asit Hangi Besinlerde Vardır? •Brokoli •Ispanak, marul •Fasulye, balık, mercimek •Sakatatlar •Tüm narenciyeler •Karpuz Bu nedenlerden dolayı korunmayı bırakan ve gebelik planlayan anne adaylarının her gün düzenli folik asit almasına gebe kaldıktan sonrada devam etmeleri önerilmektedir. 67 Uz. Dr. Hasan Tahsin Şahin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları İshal günümüzde hala çocuklarda en sık görülen hastalıklar arasındadır. Mevsimlere göre değişkenlik göstermekle beraber bazı dönemlerde salgınlar şeklinde ishal atakları gözlenmektedir. Uz. Dr. Hasan Tahsin Şahin, sözlerine şöyle devam etti, ‘İshal; çocuklarda 24 saatte üçten fazla sulu dışkılama, sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde ise her zamankinden daha sık ve sulu dışkılamadır. Ancak anne sütü alan bebeklerin dışkıları kıvam olarak yumuşak ve sayıca da fazladır. Bu ishal olarak değerlendirilmemelidir.’ İshal ani başlangıçlıdır, bulantı kusma, ateş ve kramp şeklinde karın ağrısı eşlik edebilir. Genellikle 3-5 gün sürer, 10 günü geçmemelidir. İshal etkenlerinin %70’i viral, %20 ’si bakteriyel ve %10’u parazitlerdir. Bu nedenle ishalli çocuklarda antibiyotik hemen başlanmamalıdır. Gerekli tetkikler yapıldıktan sonra doktor kontrolünde başlanması gerekmektedir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasan Tahsin Şahin, ANNE SÜTÜ ile beslenmenin ishali önleyen en iyi ve en etkili korunma yöntemi olduğuna dikkat çekerek, çocukların ilk 6 ay anne sütü ile beslenmesi, 6 ayda sonra uygun ek gıdalarla beraber 2 yaşına kadar emzirmenin sürdürülmesi, ishale yakalanmalarını ve ishal sonucu ölümleri önlediğini belirtmiştir. 68 ÇOCUKLARDA İSHALE DİKKAT! İshalli bebeğinizde veya çocuğunuzda evde gerekli önlemleri almanıza veya beslenme desteği sağlamanıza rağmen; göz kürelerinde çökme, süt çocuklarında bıngıldakta çökme, ağız, dil kuruması, gözyaşının azalması, daha seyrek ve koyu renkte idrar yapması, halsizliği ve huzursuzluğu olması, karın derisinin gerginliğinin kaybolması, uykuya meyilli olması ya da ishalin 3 günden uzun sürmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekmektedir. Eğer ishalle beraber kusma başlamışsa, üst üste ağızdan beslenmeyi tolere edemediyse ve en önemlisi dışkıda kan görülürse ACİL olarak sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekmektedir. Düşük doğum ağırlığı ile doğan, biberon ile beslenen ve günlük biberon temizliği yapılmayan, beslenme yetersizliği olan, aşıları tam yaptırılmamış, sağlıklı su temin edilemeyen yerlerdeki, karasineklerin yoğun olduğu bölgelerdeki ve anne sütü ile beslenmemiş ya da beslenememiş olan çocukların ishalli hastalıklara yakalanma riski daha fazladır. rin tüketilmemesi, açıkta satılan ürünlerin alınmaması, kirli kapların temizliğinde kullanılan deterjanların güzel bir şekilde durulanması, çöplerin açıkta bırakılmaması, tuvaletlerin kapalı olması ve temizliğinin düzenli bir şekilde hijyenik olarak yapılması halinde çocuklarımızı ishalli hastalıkların bir çoğundan büyük ölçüde korumuş oluruz. İshalli hastalıklarla mücadele çocukların gelişimi için önemli ve basit önlemlerle ishalden korunma mümkündür. Yemeklerden önce ve sonra, tuvaletten önce ve sonra, bebeğinizin altını değiştirmeden ve değiştirdikten sonra ellerin bol su ve sabunla yıkanması bile ishalli hastalıklardan önemli derecede korunma sağlamaktadır. Kış aylarında haftada 2-3 kez, yaz aylarında her gün yıkanmak ölü dokuların ve mikropların vücuttan uzaklaştırılmasını sağlamaktadır. Sonrasında temiz kıyafetlerin giydirilmesi enfeksiyon sıklığını azaltmaktadır. Tırnak bakımı ve hijyeninin sağlanması, suların kaynatıp soğutularak tüketilmesi, yiyeceklerin iyice pişirilmesi, uzun süre beklemiş ürünlerin tüketilmemesi, hazır gıdaların son kullanma tarihlerinin kontrol edilerek tüketilmesi, katkı maddesi içeren ürünle- Eğer bebeğinizde veya çocuğunuzda ishal başlarsa, beslenmesi asla kesilmemelidir. Bebek emziriliyorsa daha sık ve daha uzun süre ile emzirilmelidir. Anne sütü dışında gıdalarla besleniyorsa öğün sayısı arttırılmalıdır. 6 ay- 5 yaş arası çocuklarda özellikle sindirimi kolay olan pirinç lapası, ayran, yoğurt, patates haşlaması, muz, şeftali, elma, peynir-ekmek tercih edilmelidir. İshal atakları sırasında suların kaynatılıp soğutularak verilmesi önemlidir. Sık sık ve az bir şekilde su içirilmesi, her dışkısını yaptığında ekstradan bir çay bardağı su vermek çocuğun su kaybını önlemek için önemlidir. İshal sırasında yağlı besinler, hazır meyve suları, kolalı içecekler gibi çok şeker içeren yiyeceklerden ve baharatlı ürünlerden kaçınılmalıdır. 69 GÖLYAZI BURSA’DA CENNET BİR KÖŞE: GÖLYAZI Gölyazı Köyü Bursa’nın Nilüfer İlçesine bağlı Ulubat gölü kıyısında yer alan küçük bir balıkçı köyü. Manzarası, çevre yapısı ile Türkiye’de böyle bir yer mi varmış? dedirten bir güzelliği olmasına karşın pek çok kişinin buranın varlığından haberi yok. Hatta Bursa’nın belirli kesimleri bile bu yerin Bursa’da olduğunu bile bilmiyor. Yerel halk genelde hafta sonları olmak üzere yediden yetmişe balık tutmayı çok seviyor. Zaten başta belirttiğimiz gibi burası küçük bir balıkçı köyü. Bu köyde kadınlar da erkekler de balıkçılık yapıyor, sokakta oturup balık ağı ören kadınlara rastlayabilirsiniz. Ve özellikle belirtmek isterim ki köy halkı güler yüzlü, oldukça da sıcakkanlı ve misafirperver. mek isterseniz bu tapınakta Kızadası’ ndadır. Manastır adasındaki Bizans kilisesi kalıntısı da gezilmesi gereken yerlerden biri. Köy içinde ilerleyince İç ve Dış Kale surlarını göreceksiniz. Sadece üç duvarı ayakta kalabilmiş maalesef. St.Constantinus Manastırı ziyaret etme olasılığınız da bulunmaktadır. Ve köyde her sene Leylek Şenlikleri düzenlenmektedir. Eski adı Apolyont olan eski bir rum köyü burası. Şimdiki adıyla Gölyazı olan bu yere bağlı toplam 8 küçük ada mevcut ve bunlardan en büyüğü Halilbey Adası. Aslında Gezilecek yer bu köyün ta kendisi. Köyün doğal manzarası haricinde eski Rum evlerini gezebilir, köy içerisindeki tarihi yerlerine göz atabilirsiniz. Göl ve köy çevresi tamamen sit alanı olarak belirlenmiş. Roma dönemine ait Apollon Tapınağı gör- Gölyazı köyüne bazı Turizm şirketleri belirli aralıklarla eğitim amaçlı geziler de düzenlemektedir. 72 Ayrıca Ulubat Gölü, göçmen kuşlar için doğal bir kuş cenneti. Yavrulama döneminde Manyas Gölü’nde konaklayan kuşlar, balıkların bolluğu nedeniyle beslenmek için Gölyazı’ na gelir. Bu doğal kuş cennetinin yanı sıra Ulubat Gölü özel kuş cenneti var. Gölyazı tabelasını İzmir’e doğru 5 km. geçtikten sonra sola dönülünce 1 km sonra özel kuş cennetine varılıyor. Burada bir doğasever tavus kuşu, sülün, ördek, taklacı güvercin yetiştiriyor. Girişte kuşlar için bir yem parası ödeniyor. Ve Gölyazı köyüne gittiğinizde Ağlayan Çınara uğramayı unutmayın diyorum. Gölyazı Köyü Nerede Nasıl Gidilir? Bursa’dan İzmir istikametine giderken Ulubat Gölünü gördükten 5 km. kadar sonra Gölyazı tabelası görülür. Bu tabelayı gördükten sonra sola dönerek zeytin ağaçlarıyla çevrili güzel bir yoldan 5 km. gidildiğinde Gölyazı köyü’ nün girişine ulaşılır. İzmir tarafından Bursa istikametine gidenlerin ise gölü gördükten 20 – 30 km. sonra tabelaları takip ederek sağa girmeleri gerekir. 73 YEMEK ’UZMANLAR’ AİLE HEKİMLERİ İLE BULUŞTU Ev sahipliğini Özel Yalova Hastanesi’nin yaptığı, Retaj Thermal Otel’de Yalova aile hekimlerine yönelik düzenlenen yemek organizasyonuna yoğun katılım sağlandı. Toplantıda Özel Yalova Hastanesi’ni temsilen Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Yılmaz, Genel Müdür Fatih Ökten, Başhekim Op. Dr. Alp Özçelik, Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Fatih Kalalı ve Özel Yalova Hastanesi hekimleri hazır bulundu. Toplantının açılış konuşmasını Özel Yalova Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Alp Özçelik yaparak katılımcıları selamladı. Ardından Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Fatih Kalalı’ nın sunumu ile Özel Yalova Hastanesi yenilikleri ve hizmetleri anlatıldı. Op. Dr. Fatih Kalalı ‘Özel Yalova Hastanesi ihtiyaç duyulan her türlü sağlık hizmetini entegre biçimde sunmayı amaç edinmiştir. İnsan odaklı hizmet anlayışı ile güvenilir, bilimsel, etik değerlere bağlı, yenilikçi sağlık merkezi olmayı ilke edinerek, farklı servisleri ve poliklinikleri ile tam teşekküllü bir sağlık merkezi olan hastanemiz, 74 profesyonel ve dinamik personeli ile hastalara ve hasta yakınlarına adil bir yaklaşımla hizmet vermektedir.’ dedi. Yalova’nın merkezinde, 40 üzerinde deneyimli hekim kadrosu ile 24 saat laboratuvar, radyoloji, ameliyathane ve yoğun bakım dallarında hizmet veren ilk özel sağlık kuruluşudur. Özel Yalova Hastanesi ameliyathanesi, her branşta her türlü ameliyatı yapabilecek çağdaş teknoloji ile donatılmıştır. 3 basamak Genel Yoğun Bakım Ünitesi ve 3. Basamak Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi ile yalnızca Yalova’dan değil çevre illerden de hasta kabulü yapmaktadır. Özel Yalova Hastanesi’nde mevcut olan 128 kesitli BT cihazı ile 1520 saniye gibi çok kısa sürelerde tüm vücut görüntülemesi yapıla-bilmektedir. Ülkemizde ilk 1,5 Tesla MR cihazlarından biri Özel Yalova Hastanesi’nde hizmete girmiştir. İleri teknoloji yüksek görüntü kalitesi ve hızlı çekim tekniği ile doğru ve hızlı teşhis imkânı sunmakta, doktor ve hasta memnuniyeti üst seviyede gerçekleştirilmektedir.