Kongre Bildiri ve Posterleri dosyası
Transkript
Kongre Bildiri ve Posterleri dosyası
Posterler 01-Tüberküloz Kontrol Uygulamaları Hasta Verilerini Nasıl Etkiler? Bir Verem Savaşı Dispanseri Deneyimi Dr. Filiz Duyar Ağca*, Hemş. Raziye Başer** *3 No.lu VSD Ankara ** 5 No.lu VSD Ankara Amaç: TB kontrol programlarının uygulanması halinde TB hasta verilerinde oluşan değişiklikleri değerlendirmek Gereç-Yöntem: Ulusal TB Kontrol Programı çerçevesinde Ankara ili VSD’lerinde a- TB Kontrolü için Başvuru Kitabı-2003 , b- Aktif Sürveyans Çalışması-2003, c- TUTSA verilerinin uluslar arası standartlarda toplanması-2005, d- DGT Uygulaması-2006 yıllarında hayata geçirilmiştir. Ankara Yenimahalle Dispanseri 1999-2002 ve 2009-2012 dönemi kayıtları dispanser çalışması temelinde geriye dönük incelendi. Bulgular: TUTSA kayıtlarının ön şekli Ankara VSDlerinde ilk olarak 1999 yılında oluşturulmuştur. 1999-2002 verileri bu kayıtlardan; 2009-2012 verileri TUTSA kayıtlarından alınarak karşılaştırmalı değerlendirildi. VSD ortalama bölge nüfusu VSD’de kayıtlı hasta sayısı ACTB olgularında bakteriyolojik tetkik oranı ACTB olgularında ARBY(+) ve Y(-)K(+) olanlar Nüks TB tanılı olgular ADTB hasta sayısı 65yaş ve üzeri hasta sayısı Yabancı uyruklu hasta sayısı DGT uygulanan hasta sayısı Tedaviyi terk eden hasta sayısı Kayıtta belirtilen/ kontrol edilen temaslı sayıları Koruma tedavisi verilen temaslı sayısı Temaslıdan bulunan yeni TB hasta sayısı 1999-2002 650.000 502--362 ACTB 355/362 Y270--K48 38 140(%27,8) 48 0 0 19 2246/1972 290 29 2009-2012 900.000 511--272 ACTB 260/272 Y157--K36 28 239(%46,7) 103 11(%2,1) 508/511 3(bir hasta 2 kez) 2472/ 2158 366 23 Sonuç: Kontrol programlarının uygulanması sayesinde bölgede % 28 nüfus artışına rağmen olgu sayısı azalmıştır. 15-44 yaş gruplarındaki hasta sayısı azalırken 45 yaş üzeri gruplarda artmıştır. DGT, hastaların tedavi takibinde ve sonlandırılmasında olumlu etki yaratmıştır. Aktif sürveyans çalışmasıyla hem ADTB olgularının sayısı hem de kadın hasta sayısı artmıştır. Donanımlı, gönüllü sağlık çalışanlarının varlığında kayıt, tedavi ve takip, raporlama en iyi şekilde yapılmakta bu durum toplum sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Kısaltmalar: ACTB: Akciğer tüberkülozu ADTB: Akciğer dışı organ tüberkülozu ARB: Aside Rezistan Basil DGT: Doğrudan Gözetimli Tedavi İDT: İlaç Duyarlılık Testi TUTSA: Türkiye Ulusal Tüberküloz Sürveyansı Araştırması VSD: Verem Savaşı Dispanseri 02-Denizli Verem Savaşı Dispanserinde son 10 yılda takip edilen retrospektif olarak değerlendirilmesi tüberküloz olgularının Dr.H.Betül Abdüloğlu1, Feride Acar1 Uz.Dr.Halime Balkanlı2 1 Verem Savaşı Dispanseri, Denizli 2 Buldan Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Denizli Amaç: Denizli VSD’ de son 10 yıldaki tüberküloz olgularının tedavi sonuçlarının ve tüberküloz insidansının yıllara göre değişimini göstermek. Yöntem: Geriye dönük olarak 2005-2014 yılları arasındaki VSD kayıtları incelendi.Tüberküloz hasta sayıları,hastalığın tutulum yeri (akciğer akciğer dışı),yeni, nüks durumları,temaslı taramaları ,koruma verilen temaslı sayıları ve tedavi sonuçları değerlendirildi. Veriler değer ve yüzde olarak belirtildi. BULGULAR: 2005-2014 yılları arasında Denizli verem savaşı dispanserine kaydedilen 1291 tüberküloz hastasının 553’ü kadın(%41.2), 771’i erkek(%59,72) idi.Bu olguların 755’i(%58,4)akciğer,509’uda(%39,4) akciğer dışıydı.Olguların 71’i(%5.49) nüks, 1220’si(%94,5) yeni vakaydı.Akciğer tüberkülozluların(755) 472’i (% 62.5) yayma pozitifti.10 yıllık toplam 10413 hasta temaslısı taranmış olup 4257 kişi ilaçlı korumaya alınmıştır.Hasta başına 8.6 kişi taranmış,3,29 kişi de korumaya alınmıştır. Geriye dönük son 10 yıl içindeki yayma pozitif hastalarımızda kür oranımız % 91.4, toplam hastalardaki tedavi başarımız % 93.2 ,terk oranımız ise 4(%0.30) bulunmuştur. Yıllara göre baktığımızda 2005’te hasta sayımız 163 iken 2014’te 96, korumaya alınan hasta sayısı 532 iken 2014’te 461,kür oranı 94.74 iken 2014’te 86,8,tedavi başarısı 96.9 iken 2014 ‘te 93.75,taranan temaslı sayımız 813 iken 2014’te 2300 olarak saptanmıştır. Her yılın insidans değerleri hesaplanmış olup 2005 yılındaki tüberküloz insidansımız yüzbinde 18.6 ,2014 yılında yüzbinde 9,8 olarak bulunmuştur. SONUÇ: 2005’ te 18,6 olan insidansımızın istikrarlı bir şekilde azalarak 2014’te 9,8 ‘e indiği görülmektedir.Bu değerin Türkiye insidansının (2013 yüzbinde 20) oldukça altında olduğu saptanmıştır. YILLAR HASTA SAYISI TEMASLI SAYISI KORUMAYA ALINAN HASTA SAYISI KÜR ORANI TEDAVİ BAŞARISI 2005 163 2006 153 2007 169 2008 125 2009 122 2010 146 2011 119 2012 102 2013 96 2014 96 TOPLAM 1291 813 598 1016 558 510 668 860 1410 1577 2300 10413 532 419 491 400 461 392 407 310 384 461 4257 94,74 96,9 86,8 90,6 91 93,2 94,3 95,2 82,4 90 90,5 87,1 97,7 96,6 96,9 96 93,3 92,7 86,8 93,75 91,4 93,12 İNSİDANS 18,6 17,3 18,6 13,6 13,2 15,7 12,6 10,7 10,0 9,8 03-Adana İli Verem Savaşı Dispanserlerine Kayıtlı Tüberküloz Olgularının Değerlendirilmesi Dr.Pınar ETİZ1, Dr. Şükriye KAYA2,3, Dr. Ali Tanju ALTUNSU3,Dr. Eser ŞİMŞİR3, Dr. Kadir Çağlar ÇATAK3 Çukurova Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ADANA,2Çifte Minare Verem Savaşı Dispanseri ADANA,3Adana Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü ADANA 1 GİRİŞ: Bu çalışmada, Adana ili Verem Savaşı Dispanserlerine kayıtlı tüberküloz tanısıyla izlenen hastaların özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. MATERYAL METOT: Çalışmamızda 01.01.2013-31.12.2013 tarihleri arasında Adana ili Verem Savaşı Dispanserlerine kayıtlı, tüberküloz takip ve tedavisi yapılan toplam 398 olgu retrospektif olarak incelendi. Değerlendirmede hastaların yaşları, cinsiyetleri, tanı yöntemleri, olgu tanımları, BCG aşısı skar varlığı ve anti-tüberküloz ilaç direnç oranları göz önünde bulundurulmuştur. BULGULAR: Değerlendirilen 397 Tüberkülozlu olgunun 241’i (%60.7) erkek, 156’sı (% 39.2) kadındır. Olguların yaş ortalaması 44 olarak belirlenmiştir. Hastaların 346’sı yeni olgu, 33’ü nüks, 13’ü nakil gelen, bir tanesi tedavi başarısızlığı gösteren hasta, dört tanesi de tedavi terkten dönen hasta idi. Hastaların 108 (%27.2)’inde BCG skarı saptanmadı, 220 (% 55.4)’sinde tek BCG skarı, 69 (%17.3)’unda ise birden fazla BCG skarının mevcut olduğu belirlenmiştir. Hastaların 258 (%64.9)’inde akciğer tutulumu, 121 (%30.4)’inde akciğer dışı organ tutulumu ve 18 (%4.5)’inde ise hem akciğer hem de akciğer dışı tutulum gözlenmiştir. Akciğer tüberkülozlu toplam 276 (%69.5) olgunun %66.3 (183/276)’sinde yayma pozitifliği saptanmıştır. Olguların 72 tanesi yayma negatif olup, 21 tanesine yayma yapılmayıp tanı klinik, radyolojik ve histopatolojik olarak konulmuştur. Mikobakteri kültürü pozitif olan 147 hastanın 139’una (%94.5) primer antitüberküloz ilaçlara (INH, RFM, EMB, SM) karşı duyarlılık testleri yapılmıştır, sonuçlar tablo 1’de özetlenmiştir. İlaç duyarlılık testi yapılan 139 olgunun 104 (%74.8)’ü primer antitüberküloz ilaçların hepsine karşı duyarlı bulunurken, 35 (%25.1)’inin en az bir ilaca dirençli olduğu görülmüştür. İlaç duyarlılık testi yapılan 139 olgunun 4 (%2.8)’ü ÇİD-TB olarak değerlendirilmiştir. SONUÇLAR: Tüberküloz hastalarının düzenli takip ve tedavi edilmesi, direnç paternlerinin bölgesel olarak düzenli ve güncel bir şekilde izlenmesi faydalı olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: BCG, İlaç direnci, Tüberküloz Tablo 1. Antitüberküloz ilaçlara direnç oranları Antitüberküloz İlaç Direnç n(%) INH 13 (%9.3) RIF 4 (%2.8) ETB 2 (%1.4) SM 6 (%4.3) INH+SM 3 (%2.1) INH+RIF 2 (%1.4) INH+ETB+SM 3 (%2.1) INH+RIF+SM 2 (%1.4) Toplam 35 04-SAMSUN’DAKİ TÜBERKÜLOZ HASTALARININ YAŞADIKLARI SORUNLAR Derya Öztomurcuk1, Ümit Tutar2, Şeref Özkara3 İlkadım TSM VSD,Samsun1, Dr. Kâmil Furtun GHH,Samsun2, Atatürk Göğüs Hastalıkları Hastanesi,Ankara3 Amaç: Tüberküloz (TB) hastaları; kullanılan ilaç sayısının fazla, tedavi süresinin uzun ve hastalığın çevre tarafından duyulması ve dışlanma endişesi nedeniyle, tedavileri esnasında çok fazla zorluk yaşamaktadır. Çalışmamız, hastaların yaşadığı temel sorunları ve dispanserlerin takip ve tedavideki rolünü belirleyebilmek için yapılmıştır. Metot: Tanımlayıcı nitelikteki araştırmada Samsun ilindeki dispanserlerde, 2015 yılı Mayıs ayında tedavi gören 125 TB hastasının 100’üne (%80) yaş, cinsiyet, eğitim durumu ve meslek bilgileri dışında tedavileri ile ilgili 15 soruluk anket hazırlanmış, yüz yüze görüşme ile veriler elde edilmiştir. Bulgular: Hastaların yaşları 13-86 arasında değişiyordu.% 51’i erkek olan hastaların, % 93’ü her ay düzenli olarak dispanserde , % 7’si hastanede kontrol oluyordu. Hastaların % 98’ine dispanser tarafından hastalığı, tedavi süresi, ilaçları nasıl içeceği hakkında eğitim verilmişti. % 91 hasta ilaçları uygun dozda ve zamanda içiyordu.% 75 hasta tedavi süresini doğru olarak biliyordu. Hastaların % 56’sında hastalıkla birlikte sosyal sorunlar görülürken % 44’ü hiçbir sorunla karşılaşmamıştı. Ankete katılan hastaların % 39’unda yakınlarına bulaştırmaktan korkma, % 22’sinde çevre ve aile tarafından dışlanma, % 10’unda işsiz kalma, % 8’inde kendini işe yaramaz hissetme görüldü. Hastaların sadece %19’u hem ailesine, hem arkadaşlarına hastalığını söyleyebilmişti. Hastaların % 67’sinde minör yan etki, en çok da mide bulantısı ve dispepsi ( % 32,9), kaşıntı (% 22,4), sivilce (% 13,4), el-eklemlerde ağrı ( % 12) ve görme bozukluğu (% 4,5) görülmüştü. Sonuç: Hastalara, tedavi başlangıcında veya takipleri esnasında (çalışmamızda % 98 oranında) hastalıkları hakkında bilgi verilmesine rağmen yine de kendilerini toplumdan gizleme ihtiyacı hissettikleri anlaşıldı. Hastaların en çok yakınlarına bulaştırmaktan korktuğu, ailesi-çevresi veya işvereni tarafından dışlandığı, ev dışı akraba ve arkadaşlarından hastalığını gizlediği, çoğunda minör yan etki geliştiği görüldü. Tüberküloz hala sosyal damgalayıcı hastalıklardan birisidir ve hastaların iyi anlaşılmaya ihtiyacı vardır. 05-Tüberküloz Hastalarında Sigara İçme Davranışı Uzman Dr. Mesud KOSKU, Hemşire Şebnem Yılmaz Tuğlu, Hemşire Sevgi Aşkar. Amaç ve Yöntem: İstanbul Pendik Verem Savaşı Dispanserimizde 2014 yılında ve 2015 ilk on ayında tüberküloz tanısı ile tedaviye alınan hastalar, sigara (tütün) kullanımı açısından değerlendirilmek amacıyla hasta dosyaları üzerinden incelenmiştir. Bulgular: Bu tarihlerde 135 (%59) erkek, 94 (%41) bayan olmak üzere toplam 229 akciğer ve akciğer dışı tüberküloz hastası tedaviye alınmıştır. Hastalarımızın 97 (%42,4)’si hiç sigara içmemiş, 25 (%10,9)’i içmiş bırakmış, 52 (%22,7)’si takip süresince içmeye devam etmişti. İlk başvuruda sigara içmekte olan 107 (%46.7) hastanın, tanı ve tedavi aşamasında 55 (%51,4)’i sigarayı bırakmıştır. Sonuç: Sigara (tütün) kullanımının, ciddi bir bağımlılık olması ve bırakma sürecinin sıkıntılı olması nedeni ile tüberküloz tedavisi aşamasında sigara bağımlısı hastaların bırakma konusunda desteklenmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır. 06-İnaktif tüberkülozda KOAH sıklığı Serap Şimşir1, Merve Yetişken2, Revde Yapıcı2, Besnik Brezhnica2, Aylin Kayalı2, Mehmet Sezai Taşbakan3, Abdullah Sayıner3 1 Konak Verem Savaş Dispanseri, İzmir, Türkiye Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir, Türkiye 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları A.D., İzmir, Türkiye 2 GİRİŞ VE AMAÇ:Geçirilmiş akciğer tüberkülozunun KOAH için risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada akciğer tüberkülozu tedavisi tamamlanan hastalarda KOAH sıklığının araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM:Sağlık Bakanlığı İzmir Konak Verem Savaş Dispanseri’nde izlenip tedavisi tamamlanan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Solunum fonksiyon testlerine (SFT) göre KOAH tanısı alan hastalar, KOAH tanısı almayan hastalarla karşılaştırılmıştır. BULGULAR:71 hasta (yaş ortalaması:49.0±14.4, 49’u erkek) çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar tüberküloz tedavisini ortalama 7.2±2.8 ay süreyle, ortalama 8.4±9.2 yıl önce almıştır. Ellisekiz (%81.7) hastanın akciğer grafisinde tüberküloza ait sekel lezyonlar saptanmıştır. Tüm hastalar SFT ile değerlendirilmiş ve toplam 20 (%28.2) hastaya KOAH tanısı konulmuştur. Daha önce KOAH tanısı olan 9 hastanın 2’sinde SFT değerleri normal sınırlarda bulunmuştur. SFT ile KOAH tanısı alan 20 hastanın 13’ünün daha önce KOAH tanısı almadığı saptanmıştır. SFT sonuçlarına göre KOAH tanısı alan ve almayan hastalar karşılaştırıldığında; KOAH tanısı alanların daha yaşlı olduğu (57.2±10.8’e karşın 45.7±14.5, p=0.001) ve daha fazla sigara içtiği (38.1±23.4 paket yılına karşın 21.1±19.6, p=0.005) saptanmıştır. Sigara içmeyen 2 hastada KOAH saptanmıştır. Buna karşılık, her iki grup arasında cinsiyet, akciğer grafisinde sekel lezyon varlığı, sekel lezyonların yaygınlığı, tüberküloz tedavi süresi ve tedaviden bu yana geçen süre açısından fark saptanmamıştır. TARTIŞMA VE SONUÇ:Sonuç olarak, tüberküloz tedavisi almış ve kür sağlanmış hastaların %28.2’sinde KOAH saptanmıştır. Tüberküloz tedavisini tamamlamış, daha ileri yaşta ve daha yoğun sigara içme öyküsü olan hastalarda KOAH görülme riski daha fazladır. Anahtar Kelimeler: İnaktiftüberkülozis,KOAH,prevalans 07-Koruma Tedavisi Alan Kişilerde Düzensiz İlaç Kullanımı Ve Tedavi Terk Etmenin Nedenleri Dr.Zeynep KAZGAN ARICA,TB İl Koordinatörü,Malatya Sağ.Mem.Abdulkerim MANAP,Abdulkadir Eriş V.B.,Malatya Hem.Fatma ASLAN YILDIRIM, Abdulkadir Eriş V.B.,Malatya Sunumu yapacak : Fatma ASLAN YILDIRIM PROJENİN AMACI İlimizde Dispanser tarafından başlanan koruma tedavi sayısı yıllar içinde artmakla beraber düzensiz ilaç kullanımı ve tedavi terk’te artmaktadır. Bunun nedenleri incelenerek engellenebileceklerin tespit edilerek çözüm yollarının belirlenmesi amacı ile bir çalışma yapıldı GEREÇ VE YÖNTEMLER Bu çalışma Ocak 2012 – Aralık 2014 tarihleri arasında 1 ve 2 Nolu Malatya VSD’nde Koruma tedavisi ile takip edilen 1155 olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelendi. BULGULAR Olguların 639 (%55.3)’u tüberküloz hasta temaslısı olarak,120( % 10.38 )’si TCT pozitifliğinden , 384 ( % 33,.2) ü Bağışıklık baskılamasından , 3 ( % 0.26) TCT Konversiyonundan ve 9 ( % 0.78 ) u diğer sebeplerden koruma tedavisine alındığı bulundu. Bu olguların Tedavi akıbetleri incelendiğinde; tedavisi devam eden 27( % 2.34) ,düzenli ilaç kullanarak tedavisi sonlanan 629 ( 54.45) , düzensiz ilaç kullanarak tevdisi tamamlanan 58 ( % 5.02 ) ,tedavi terk eden 305 ( % 26.40 ) ,Tüberküloz tanısı alan 5 ( % 0.43) , Nakil giden 83 ( % 7.18 ) ve hekim tarafından tedavisi bıraktırılan 47 ( % 4.06) olarak tespit edildi. Düzensiz ilaç kullanımı ve tedaviyi terk etme verileri yıllara göre karşılaştırıldığında 2012 yılında 72 ( % 28.91 ) , 2013 yılında 100 ( % 29.32 ) , 2014 yılında 191 ( % 33.8 ) bulundu. Bunun üzerine yıllara göre artış gösteren düzensiz ilaç kullanımı ve tedavi terklerin nedenleri incelemeye alındı. Yan etki nedeni ile 6 ( % 1.65) ,hekim isteği ile 46 ( % 12.67 ) , kendi isteği ile 300 ( % 82.6 ) olgunun tedavi terk ettikleri ve 58 ( % 15.97 ) nin düzensiz ilaç kullandıkları anlaşıldı. Düzensiz ilaç kullanımı ve tedavi terkleri koruma tedavisine alınma durumuna göre incelendiğinde Tüberküloz hasta temaslısı olarak tedaviye alınanların 289 (% 70.48 ) u ,TCT poztifliği ile korumaya alınanların 23 ( % 5.96 ) ü , Bağışıklık baskılaması ile tedaviye alınanların 94 ( %22.92 ) ü bu durumda tespit edildi.2 Yıllık tedavi akibeti incelendiğinde sadece Tüberküloz tanısı alanların ( 5 % 0.43 ) takip edildiği diğer hastaların ise ancak kendi gelip kontrol olursa takip edilebildiği tespit edildi. SONUÇLAR Düzensiz tedavi kullanma ve tedaviyi terk etme en fazla Tüberküloz hasta temaslılarında ortaya çıkmaktadır. Nedeni incelendiğinde kişinin tedaviye inanmadığı, zaten tedavideki ilaçla yine aynı süre kullanım olduktan sonra hasta olunca kullanmayı daha uygun bulduğu için kendi isteği ile tedaviyi terk ettikleri bulunmuştur. Koruma tedavisi alan hastalara da DGT uygulanmasının yapılması Düzensiz ilaç kullanımı ve terkleri azaltabilir. 08- 2010-2012 yılları arasında Dispanserimizdeki koruma tedavisi sonuçları Filiz Öztürk.* Dilek Polat.* Özlen Tümer. ** Haluk Çalışır.*** Ümraniye Verem Savaşı Dispanseri* Ümraniye Verem Savaşı Derneği** Atakent Acıbadem Hastanesi*** Amaç: 2010-2012 yıllarında Ümraniye Verem Savaş Dispanserinde korumaya alınan kişilerin tedavi sonuçlarının tartışılması Yöntem: Hasta dosyaları ve koruma kartları geriye dönük olarak incelendi Bulgular: 2010-2012 yıllarında izlenen 273 yayma pozitif hastanın, 1123 temaslısından, 1086’sı (%96,7) en az bir kez muayene edilmişti. 2010-2012 yılları arasında yaş ortalaması 19,5±16,4 olan, 650 kişi koruma tedavisine alınmıştı. Bunların %72,6’ sı (473) temaslı, %23,5’ i (153) bağışıklık baskılanması, %3,5’i (23) TCT pozitifliği, %0,02’si (1) fibrotik lezyon nedeniyle korumaya alınmıştı. Temas nedeniyle koruma tedavisine alınan yaş ortalaması 12,5 ± 16,4 olan, 473 kişinin %69’u (326) koruma tamamlama, %28,5’i (135) tedavi terk, %0,2’si (1) tüberküloz, %1’i (5) nakil, %1,3’ü (6) hepatotoksisite ile sonuçlanmıştı. Yaş ortalaması 42,1±13,3 olan Bağışıklık baskılanması nedeniyle koruma verilen, 153 kişinin %68’i (104) koruma tamamlama, %11’i (17) koruma terk, %0,7’si (1) nakil, %0,7’si (1) tüberküloz, %2,6’sı (4) ölüm olarak rapor edildi. %17’sinin (26) ise tedavileri çeşitli nedenlerle doktor tarafından kesilmişti. Sonuç: Dispanser bölgemizde uygulanmakta olan koruma tedavisinin sonuçlarının paylaşılıp, tartışılması amaçlanan bu çalışmada koruma tedavisi verilen iki ana grupta, birbirine yakın tedavi tamamlama sonuçları alındığı gözlemlenmiştir. Not: Çalışmamız 2014 yılı Türk Toraks Derneği 17. Yıllık Kongresinde poster olarak sunulmuştur. 09-2008-2014 Yılları Arasında Samsun İlinde Koruyucu İlaç Tedavisi İndikasyonlarındaki Değişim Rahma Deniz1,Derya Öztomurcuk1,Teoman Kenanlı1,Keziban Yüksel1 ,Zeki Kılıçaslan2 TB İl Koordinatörlüğü,Samsun1, Çapa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD,İstanbul2 Amaç: Koruyucu tedavi indikasyonlarında yıllar içindeki değişimi ve gruplar arasındaki farklılıkları incelemek Metot: 2008-2014 yılları arasında Samsun ilindeki dispanserlerde koruma tedavisi alan 1087 (% 47,4) erkek, 1206 (%52,6) kadın, toplam 2293 kişi üzerinden bu çalışma yapılmıştır. Çarşamba, Bafra ve Merkez VSD’nin TB 15-koruma defterlerine kayıtlı tüm veriler excel tablosuna kaydedilerek incelenmiştir. Bulgular: Toplam koruma alan 2293 kişinin yaş ortalaması 25,6 idi. BCG skar sayısı 0 ile 4 arasında olup;‘0’ skarlı 705 (%30,8),‘1’ skarlı 930 (%40,6),‘2’ skarlı 553 (%24,1),‘3’ skarlı 100 (%4,3),‘4’ skarlı 5 (%0,2) kişi bulundu. Tedavide 2260 (% 98,5) kişiye INH, 30 (%1,3) kişiye RIF, 3 (% 0,02) kişiye INH+RIF kullanıldığı tespit edildi. 2293 korumanın 1758’i (% 76,7) yayma pozitif hasta temaslısı,129’u (%5,6) TCT pozitifliği, 3’ü (%0,1) TCT konversiyonu, 6’sı (% 0,3) hayvan temaslısı, 2’si (% 0,1) brucella, 395’i (% 17,2) TNF α kullanımını nedeniyle tedaviye alınmışlardı. Yıllara göre dağılımları incelendiğinde, 2008-2014 yılları için ‘Yayma (+) temaslısı’ nedeniyle koruma alanların toplam içindeki oranı % 93,3’ten % 66’ya düşerken, Anti TNF kullanımı nedeniyle koruma alanların oranı % 3,4’ten % 26’ya çıkmıştır. Yayma pozitif hasta başına koruma başlanan ortalama kişi sayısı ise 2008 yılında 1,9 iken 2014 yılında 3,3’e çıkmıştır. Grafik 1’de görülmektedir. Grafik 1:Yıllara Göre Yayma Pozitif Hasta Başına Koruma Başlanan Ortalama Kişi Sayısı 3,3 3,5 3 2,6 2,5 2 2,1 2,3 2,4 1,9 1,4 1,5 1 0,5 0 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Sonuç: Son yıllarda temaslı olma nedeniyle koruma alanların toplam içindeki oranının azalması, Tüberküloz hasta sayısının azalması ile ilişkilidir. Buna karşılık Yayma ( + ) hasta başına düşen koruyucu ilaç başlama oranının artışı, dispanserlerde verilen hizmet içi eğitimin etkisi ile açıklanabilir. Anti TNF kullanım indikasyonlarının artışı bu grubun koruma alanlar içindeki payını artırmaktır. 10-2013-2014 Yılları Antalya Muratpaşa Toplum Sağlığı Merkezi Verem Savaş Dispanseri Birimi Temaslı Muayeneleri Mete ÖNDE1, Saime Ebru YEĞİN2, Fatma HÜDDAM3, Günay Saner4, Orhan Ünal4 1 Uz. Dr., Muratpaşa Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı 2 Dr., Verem Savaş İl Koordinatörü 3 Hem., Muratpaşa Toplum Sağlığı Merkezi Verem Savaş Dispanseri Birimi 4 Dr., Muratpaşa Toplum Sağlığı Merkezi Verem Savaş Dispanseri Birimi Amaç: Tüberküloz ile mücadelede temaslı taraması yeni hastaların saptanması ve koruyucu tedavi başlanacak kişilerin belirlenmesi açısından en etkin ve ekonomik yöntemlerdendir. Bu çalışmanın amacı Muratpaşa Toplum Sağlığı Merkezi Verem Savaş Dispanseri Birimi’nde 2013-2014 yıllarında yapılan temaslı muayenelerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma tanımlayıcı tipte olup, Verem Savaş Birimimiz kayıtlarından elde edilen 2013 ve 2014 yılı temaslı muayenelerinin retrospektif olarak incelenmesi ile yapılmıştır. Tanımlayıcı istatistiklerde yüzde ve sayı kullanılmıştır. Bulgular: Birimimizde 2013 yılında toplam hasta sayısı 174, temaslı muayene sayısı 1554’tür. Temaslı muayenesi yapılan kişi sayısı 770 olup bunların %45.5’i (350) yayma (+) akciğer tüberkülozu, %41.6’sı (320) yayma (-) ya da yayma bakılmayan akciğer tüberkülozu, %12.9’u (100) akciğer dışı tüberküloz hastasının temaslısıdır. 2013 yılında yeni tanı konulan 157 tüberküloz olgusunun %6.4’ü (10) temaslı muayenesi sonucu saptanmıştır. Hasta başına temaslı muayenesi yapılan kişi sayısı 4.43, temaslı muayene sayısı 8.93’tür. Yapılan 770 temaslı muayenesinin %18.9’una (145) koruma tedavisi başlanmıştır. 2014 yılında birimimizde toplam hasta sayısı 167, temaslı muayene sayısı 2558’dir. Temaslı muayenesi yapılan kişi sayısı 969 olup, bunların %78.5’i (761) yayma (+) akciğer tüberkülozu, %13.1’i (127) yayma (-) ya da yayma bakılmayan akciğer tüberkülozu, %8.4’ü (81) akciğer dışı tüberküloz hastasının temaslısıdır. Bu yıl için yeni tanı konulan hastalar içinde temaslı muayenesi sonucu tespit edilenlerin sıklığı %2.0’dir(3). Hasta başına temaslı muayenesi yapılan kişi sayısı 5.8, temaslı muayene sayısı 15.3’tür. Temaslı muayenesi yapılan kişilerden %19.0’una (184) koruma tedavisi başlanmıştır. Sonuç: Dispanserlerin önemli görevleri arasında bulunan temaslı tespit ve muayenelerinin artarak devam etmesi yeni hastaların saptanmasında dolayısı ile tüberküloz hastalığının kontrolünde önemli rol oynayacaktır. 11-İzmir İlindeki 11 Dispanserin 2010-2014 Yılları Arasında Yaptıkları Temaslı Taramalarının Değerlendirilmesi Mert Aydın¹, Süheyla Ege¹, Hatice Aksoy¹, Metin Kızılelma¹, Neşe Zeren Nohutcu¹, Bediha Kızılkaya¹ İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğü Amaç: Tüberküloz tanısı almış hastaların temaslılarının taranması yeni hastaların saptanmasında etkili bir yöntemdir. Bu çalışmada, İzmir’de faaliyet gösteren 11 Verem Savaş Dispanseri Biriminde 20102014 yılları arasında tedavi alan 3176 hastanın 8294 temaslısı incelenerek değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Hasta dosyalarından temaslılarına ait yaş, cinsiyet, BCG skar varlığı, tüberkülin cilt testi (TCT) yapılma durumu, radyoloji, kaynak olguya yakınlık derecesi ve kaynak olgu tanımı, proflaksi alma durumu ve sonucu retrospektif olarak incelendi. Analizler Microsoft Excel programı ile yapıldı. Bulgular: Temaslıların 2164’i (% 26,1) 0-15 yaş grubunda, 3121’i (% 44,9) erkek ve 4573’ü (% 55,1) kadındı. BCG skarı 3997’sinde (% 48,2) bakılmıştı ve 3704’ ünde (%92,7) en az bir BCG skarı vardı. 3773’üne (% 45,5) TCT yapılmış ve 954’ünün (% 25,3) sonucu 15 mm ve üzerinde saptanmıştı. 4307 kişi (% 51,9) yayma pozitif akciğer tüberkülozu hastası temaslısı olarak kontrolden geçirilmişti. Tüm temaslıların 2580’ ine (% 31,1) koruyucu tedavi başlanmış, bunların 1819’u (% 70,5) tedaviyi başarı ile tamamlamıştı. Koruyucu tedavi almadan hasta olan 14 (% 0,17) ve koruyucu tedavi alarak hasta olan 11 (% 0,13) temaslı tespit edilmiştir. Proflaksi almayanların tamamı akciğer tüberkülozu temaslısı ve biri ev dışı temaslı idi. Proflaksi alanların biri akciğer dışı tüberküloz temaslısı olup 4’ü proflaksiyi başarıyla tamamlamış ve 2’si terk etmişti. Sonuç: Temaslı muayenesi sonucu saptanan hastaların büyük çoğunluğu akciğer tüberkülozu ve ev içi temaslısıdır. İnsidans ise yüzbinde 301’dir. Bu rakam normal popülasyona göre 15 kat fazladır. Akciğer tüberkülozu hastalarının özellikle ev içi temaslılarının kontrolden geçirilmesi yeni hastalara tanı konulması açısından önemlidir. 12-Hava Yolu İle Seyahat Eden Tüberküloz Hastalarının Temaslı Taramaları Dr. Aysun Bozdağ, Dr.Onur Ceyhan Aksu, Hemşire Nevin Yayar, Dr. Turgut Çalışkan, Prof. Dr. G.Nurhan İnci İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü Amaç: Uçakla seyahat eden Tüberküloz hastalarının temaslı muayene sonuçları ve iyileştirmelerin belirlenmesi. yapılacak Gereç ve Yöntem: 2013 - 2015 yıllarında Tüberküloz Daire Başkanlığı ve Verem Savaş Dispanseri birimimizden bildirilen, hava yolu ile seyahat eden tüberküloz hastalarının temaslılarına yapılan işlemler dispanser kayıtlarından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Bildirilen 7 tüberküloz hastası için 9 uçuş tarandı. bunlardan 3’ü yabancı uyrukluydu 3’ü HR dirençli, 1’i HRZE dirençli, diğer 3’ünün direnç sonucu bilinmiyordu. 1 tübeküloz hastası uçuş esnasında ex olmuştu.153 temaslının 94'ü kabin ekibi görevlisi, 59’u yolcu idi. Bildirilen temaslılardan 145 kişiye ulaşılmıştır. Kabin görevlilerinden 36’sına Akciğer grafisi çekilmiş, 31’i en az 1 kere TCT yaptırmış, 7 tanesi en az 1 IGST yaptırmıştır. 2 sinin IGST Pozitif bulundu. Yolculardan 37 tanesi en az 1 akciğer filmi çektirdi. 2 kişiye ileri tetkik yapıldı. TB hastası bulunmadı. 36 kişi en az 1 TCT yaptırdı. 2 kişide konversiyon gözlendi. 4 kişiden ARB alındı yayma ve kültür sonuçları negatif geldi. Sonuç: Yolcuların sağlıklı iletişim bilgilerine ulaşmakta zorluklar yaşanmaktadır. Temas tarihinden sonra en erken 1 ay gibi bir zamanda ilk tarama muayeneleri yapılabilmektedir. Kabin görevlilerinin işyeri tarafından da bilgilendirilmeleri yapılmasına rağmen başvuru oranları çok düşük kalmaktadır. Temaslı taramalarının daha hızlı ve sağlıklı yürütülebilmesi içi yolcu ve kabin görevlilerinin tüm iletişim ve adres bilgilerinin ve T.C. Numaralarının tarafımıza verilmesi gerekmektedir. 13-Kağıthane Verem Savaş Değerlendirilmesi 2009-2015 Dispanseri'nde Yabancı Ülke Doğumlu Olguların Hemşire Fatma İnce, Hemşire Bahar Bilgin Sarıhan, Hemşire Mine Şafak, Dr. Aysun Bozdağ, Dr. Onur Aksu Ceyhan AMAÇ: Yabancı Ülke Doğumlu (Y.Ü.D) tüberküloz olgularının, demografik özelliklerinin, olgu tanımlarının, direnç ve tedavi sonuçlarının belirlenmesi. GEREÇ-YÖNTEM: 2009-2015 yılları arasında 1232 tüberküloz olgularının 32 (%2,6) si yabancı ülke doğumlu olgudur. Hastaların dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. BULGULAR: 32 hastanın %68,7 si erkek, %31,3 ü kadın, %50 si 25-34 yaş aralığındadır. 32 hastanın % 43,7 si Moolistan doğumlu, %9,4 Moldavya doğumlu, %12,5 Suriye doğumlu, %12,5 Türkmenistan doğumlu, %21,9 diğer ülke doğumludur. %87,5 yeni olgu, %6,25 nüks olgu, %6,25 Tedavi terkten dönen olgudur. %78 AC, %22 AC dışı'dır. %75 tüm ilaçlara hassas, %6,2 en az bir ilaca direnci var, %9,4 en az HR direnci var, %9,4 tüm ilaçlara dirençlidir. %25 kür, %34,4 tedavi tamamlama %18,8 tedavi terki %6,2 ölüm, %3,1 nakil giden(yurt dışı), %12,5 halen tedavidedir. Yıllara göre Y.Ü.D. dağılımı 2009 %3,1, 2010 %15,6, 2011 %3,1, 2012 %9,4, 2013 %25, 2014 %18,8, 2015 %25 tir. SONUÇ: Yabancı ülke doğumlu hastaların tedavi terk oranları yüksek olması, ilaç direçlerinin de fazla olması sebebiyle yabancı ülke doğumlu hastaların tedavi ve takipleri için gerekli olanakların sağlanması tedavi başarı oranını yükselteceğini düşünülmektedir. 14-2010-2014 Yıllarında Kağıthane Verem Savaş Dispanserinde Yapılan Temaslı Taramalarının Değerlendirilmesi Hemşire Mine ŞAFAK*, Hemşire Fatma İNCE*, Hemşire Bahar BİLGİN SARUHAN*, Dr. Aysun BOZDAĞ**, Dr. Onur AKSU CEYHAN** * Kağıthane Verem Savaş Dispanseri **İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü Tüberküloz Şubesi AMAÇ: 2010-2014 yıllarında Kağıthane VSD’de yapılan temaslı muayenesi sonuçlarının ve koruyucu tedavi başlanan olguların değerlendirilmesi. GEREÇ-YÖNTEM: 2010-2014 yıllarında KAĞITHANE VSD’de tedavi başlanan hastaların temaslı tarama sonuçları ve koruma tedavisi alan olgular geriye dönük olarak hasta dosyalarından değerlendirildi. BULGULAR: 2010-2014 yıllarında yapılan temaslı muayenesi yapılan kişi sayısı 3141’dir. Bunların %6,2 (193 kişi) 5 yaş altı, %62,7 (1970 kişi) 5-35 yaş, %31,1 (978 kişi) 35 yaş üstüydü. Yapılan temaslı muayenesinde sonucu tespit edilen hasta sayısı 23 idi. Hasta bulunan 23 kişinin tümü yayma (+) hasta temaslısıydı. Bunların 18’i 1. kontrolde, 3’ü 2. kontrolde, 2’si 3. kontrolde bulunmuştu. Temaslı muayenesi ile tespit edilen hastaların %21,7’si (5) 5 yaş altı, %65,2’si (15) 5-35 yaş, %13,1’i (3) 35 yaş üstü idi. Temaslı muayenesi sonucu koruma tedavisi başlananların sayısı 672 olup, bunların %13,2’si (89) 5 yaş altı, %85,3’ü (573) 5-35 yaş, %1,5’i (10) 35 yaş üstü idi. SONUÇ: Hasta bulma hedefleri açısından ev içi temaslıların taranması büyük öneme sahiptir. Tüberküloz temaslılarına uygulanan koruma tedavisi kontrol programının önemli bir bileşenidir. 15-İstanbul Tarihi Yarımada’da Tüberküloz Kontrolü Dr.Nesrin Sarımurat*, Hemşire Birsen Kaya*, Dr. Onur Ceyhan Aksu ** , Prof.Dr. Zeki Kılıçaslan*** * Şehremini verem Savaşı Derneği, **İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü ** İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü Tüberküloz Birimi ***İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD Amaç: İstanbul Tarihi yarımadası hareketli nüfus yapısı ve giderek artan düzensiz göçmen yerleşimi nedeni ile tüberküloz kontrolü açısından riskli bölgelerden birisidir. Bu çalışmada İstanbul’un Merkez ilçesi Fatih’in bulunduğu bu bölgede 2006-Kasım 2015 tarihleri arasında tanı konulan tüberküloz hastalarının klinik ve demografik özellikleri ve bölgede yürütülen tüberküloz kontrolü çalışmaları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Çalışma da bölgede faaliyet yürütmüş verem savaşı dispanserlerinin ve İstanbul Verem Savaşı Derneğinin verileri esas alındı. Bulgular: Bölgede tüberküloz insidansı 2006 yılında 100 bin de 75,7 iken bu rakam 2008 yılında 65,1 ve 2014 yılında ise 45,8 bulunmuştur. Bu süre içinde tanı konulan 2527 hastanın 205’ i (%8,1), büyük çoğunluğu düzensiz göçmen kapsamında olan, yabancı ülke doğumlulardır. Göçmen hastaların toplam hasta içinde oranı 2006 yılında % 5,2 iken bu rakam 2014 yılında %17,7’ ye 2015 yılı içinde ise % 21,9’ a yükselmiştir. Göçmen olgular içinde 2013 yılı ve öncesinde hiç Suriye kökenli hasta yok iken bu sayı 2014’te 6 ve 2015 de 11 olmuştur.2014 ve 2015 verileri birlikte değerlendirildiğinde bu bölgede tedaviye alınan 379 hasta içinde 24 farklı ülke kökenli 75 (% 20) yabancı bulunmaktaydı. 2013-2014 yıllarında tedaviye alınan 57 göçmen olguda tedavi başarısı % 80 iken, tedavi terk oranı % 10,5 ile yüksek bulunmuştur. Bölgede standart hasta bakımı dışında İstanbul Verem Savaşı Derneği ihtiyacı olan hastalara yönelik rutin aylı gıda paketi yardımı ve son bir yıldır kira, ısınma, elektrik ve su giderleri için nakit desteği vermektedir. Göçmen dayanışma grupları ile işbirliği sürdürülmekte ve göçmenlerin yoğun yaşadığı bölgede radyolojik tüberküloz tarama faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Sonuç: Göçmenler İstanbul’ da tüberküloz kontrolü açısından önemi hızla artan bir konudur. Daha başarılı sonuç için göçmen gruplarıyla işbirliğinin artırılması, rutin tanı, tedavi hizmetleri dışında aktif hasta bulma çalışmalarının ve sosyal desteğin artırılarak sürdürülmesi gereklidir. 16-Tüberküloz Plörezili Genç Hastada Toksik Hepatit Olgusu Arş.Gör.Dr.Esin Taştekin1, ,Prof.Dr.Bahar Ulubaş1 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD,MERSİN Amaç: Tüberküloz dünyada görülen en eski hastalıklarından biridir,Türkiye’de halen yaygın bir hastalıktır.Geçmişten günümüze tedaviyle ilgili önemli aşamalar kaydedilmesine rağmen,ilaçların kombine şekilde kullanılmaları nedeniyle yanetkileri sürekli sorun olmuştur. Bunlar arasında en sık rastlananı hepatotoksisitedir. Gereç ve Yöntem: Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi Göğüs Hastalıkları kliniğine öksürük ve sırt ağrısı şikayeti ile başvuran hasta değerlendirildi. Bulgular:23 yaşında erkek hasta 1 yıl önce hastanemiz Göğüs Hastalıkları kliniğine öksürük ve sırt ağrısı şikayetiyle başvurdu.Hastaya plevral efüzyon nedeniyle Göğüs Cerrahisi tarafından VATS ile plevra biyopisi yapıldı.Tanının kazeifiye granülamatöz enfeksiyon olarak gelmesi nedeniyle hastaya antitüberküloz tedavi(HRZE) başlandı.Tedavisine sorunsuz devam edildi.2 ay sonra tedaviye 2 li olarak(HR) devam edildi.Hasta 2 li tedaviye düşüldükten 1 ay sonra bulantı şikayetiyle geldi.KC fonksiyon testlerinde ALT:67 AST:41 olarak geldi.3 gün sonra değerleri ALT:135 AST:96 olarak görüldü,antitüberküloz ilaçları kesildi. Antitüberküloz tedavi kesilmesine rağmen KC fonksiyon testleri artmaya devam etti.Tedavi kesildikten 20 gün sonra ALT:1145 AST:502 olarak en yüksek düzeylerde görüldü.Hastaya otoimmün hepatit öntanısıyla KC biyopisi yapıldı;toksik hepatit ile uyumlu geldi.1 ay delatokortil kullanan hasta, kendi isteğiyle tedaviyi bıraktı.Antitüberküloz tedavi kesildikten 2 ay sonra KC fonksiyon testleri normale döndü. Sonuç:Antitüberküloz ilaçları tedavide etkin olmakla beraber yan etkileri özellikle de hepatotoksisite açısından yakın takip edilmelidir. Hepatotoksisite ileri yaş,kronik karaciğer hastalığı,alkol alımı gibi risk faktörlerinin olduğu hastalarda daha sık görmekle beraber bizim olgumuzda hiçbir risk faktörü olmamasına rağmen ilaçları azaltıldıktan sonra KC fonksiyon testleri ileri derecede bozuldu.Olgu atipik gidişi nedeniyle sunulmuştur. Anahtar kelimeler: tüberküloz plörezi,hepatotoksisite,antitüberküloz ilaçlar 17-Rezolüsyonu Gecikmiş Pnömoni Nedeniyle: Endobronşiyal Tüberküloz Olgusu Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Hatice Türker, Baran Gündoğuş, Sümeyye Alparslan Bekir, Özlem Soğukpınar, Soner Umut Kuver Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Endobronşiyal tüberküloz (EBTB) klinik ve radyolojik olarak astım, yabancı cisim aspirasyonu ve özellikle ileri yaşlarda bronş kanseri ile karışabilmektedir. Birçok radyolojik görünüm ile karışabilen EBTB olgularını tanı koyma aşamasında sıklıkla uzun gecikmeler yaşanmaktadır. OLGU: 41 yaşında kadın hasta, 1 aydır devam eden öksürük yakınması ile başvurdu. Dış merkezde 1 ay ara ile çekilen toraks bilgisayarlı tomografi mevcuttu. Antibiyotik öncesi ve sonrasında çekilen BT de sağ akciğer bazal segmentlerde konsolidasyon alanı görülmekteydi.. Akciğer grafisinde sağ akciğer alt zonda infiltrasyon mevcuttu. Bakılan balgam ARB ler menfi idi.Rezolüsyonu gecikmiş pnömoni nedeniyle bronkoskopi yapıldı. Sağ 6 segmet girişinden itibaren bronş mukozasının üzerinde beyaz nekroze görünümlü alan mevcut olup bu alan distal segmentlere kadar devam etmekteydi. Biyopsi yapılan bu alanın patoloji rapor sonucu; nekrozlu granülamatöz iltihap olarak raporlandı. Ayrıca balgam lavaj ARB pozitif saptandı. Hastaya 4 ‘lü anti TBC tedavisi başlandı. SONUÇ: Tedavi sonrası klinik ve radyolojik düzelme saptandı. Anahtar Kelimeler: endobronşiyal tüberküloz, pnömoni 18-MOTT tanı ve tedavi sorunları ( Bir olgu) Esra Sönmez1*, Altan Kır2*, Kemal Tahaoğlu1* 1. Anadolu Sağlık Merkezi, Göğüs Hastalıkları 2. Anadolu Sağlık Merkezi, Göğüs Cerrahisi 2003 yılında yayma pozitif akciğer tüberkülozu tanısı konularak HRZE ile 9 ay tedavi edildikten sonra yayma pozitif devam ettiği için SHRZE ile yeniden tedaviye alınır. Hastanın 9 ay tedavi sonunda, yine yayma + bulunması nedeniyle, tekrar tedavi önerilir. Ancak hasta takipten çıkar. 2007 yılında hastanın MAC infeksiyonu olduğu gösterilir. Hastaya tedavi verilmez. 2014 de hastaya tedavi başlandı. Rezeksiyonel cerrahi yapıldı. Hasta kür oldu. Bu olgu bazında MAC infeksiyonunda tanı ve tedavi sorunları tartışıldı. 19-Rifampisine bağlı konvulsif atak geçiren olgu sunumu. Sonay Beyatlı*, Do.Dr. Haluk C. Çalışır **, Uz.Dr. Pejman Golabi**, Prof.Dr. Çağlar Çuhadaroğlu** *Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. Sınıf Öğrencisi, ** Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Amaç: Rifampisine bağlı konvulsyon olgusunun sunumu Olgu Sunumu: 31 yaşında kadın hasta akciğer tüberkülozu tanısı sonrasında başlanan dörtlü (HRZE) tedaviyi izleyerek yaygın ağrı, şuur kaybı ve baygınlık hissi ile hastaneye başvurdu. Aktif nörolojik sorunu olmayan olgu yatırılarak izlendi. İlaçların verilmesini izleyen saatlerde konvulsiyon geçirdiği görüldü. İlaçlar sıralı olarak verildiğinde sorunun Rifampisin e bağlı olduğu görüldü. Tedavi Rifampisin’siz sürdürüldüğünde sorun kalmadı. Sonuç: Rifampisin bir ilaç etkileşimine girmeksizin olguda konvulsif atak yapabilir. 20-Kitle Görünümlü Tüberküloz Olgusu Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Sümeyye Alparslan Bekir, Özlem Soğukpınar, Soner Umut Kuver Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Akciğer tüberkülozu farklı radyolojik görünümler gösteren bir hastalıktır. Akciğer TB radyolojik olarak bazı tümöral, inflamatuvar ve sistdemik hastalıklara benzer bulgular vererek tanı güçlüklerine yol açabilir.. Kimi zaman nodüller ve kitle lezyonu görünümleriyle de karşımıza gelebileceğinden ayırıcı tanıda mutlaka tüberkülozu akla getirmek gerekir. OLGU: 54 yaşında erkek hasta 2 aydır devam eden sağ göğüs ağrısı yakınması ile başvurdu.Dış merkezde çekilen toraks bilgisayarlı tomografide sağ akciğer apikoposterior segmette paravertebral alana lokalize 72x30 mm parenkimde kitle saptanan hasta hastanemize yönlendirilmişti. Ek hastalığı bulunmayan hastanın, tüberküloz öyküsü yoktu. Bakılan üç ARB menfi idi. Hastaya bu bulgularla bronkoskopi yapıldı, endobronşiyal lezyon bulunmuyordu. Bronş lavaj ARB menfi idi. Hastanın çekilen PET/CT’si sağ akciğer üst lob apikal segmettte nekrotik karekterde artmış FDG tutulumu gösteren kitlesel lezyon, beraberinde mediastende hipermetabolik metastaz şüpheli lenfadenomegaliler olarak yorumlandı. Takibinde ileri işlem kabul etmeyen hastanın bronş lavaj ARB de kültür pozitifliği saptandı. 4 lü antiTBC tedavi başlandı. Tedavisi tamamlanan hastanın radyolojik görünümü düzeldi. SONUÇ: Özellikle diyabet, silikoz, yaşlılık ve insan immün yetmezlik virüsü (HIV) pozitifliği bulunan hastalarda atipik radyolojik görünümler saptanırken, altta yatan hastalığı olmayanlarda da bazen atipik özellikler gözlenebileceğini akılda tutmak amaçlı sunmak istedik. Anahtar Kelimeler: tüberküloz, akciğer kanseri, kitle 21-İleri Yaşda Tümör Görünümünde Tüberküloz Olgusu Sümeyye Alparslan Bekir, Özlem Soğukpınar, Baran Gündoğuş, Soner Umut Küver, Merve Kocabıyık, Hatice Türker SB İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EA Hastanesi GİRİŞ: Tüberküloz gelişmekte olan ülkeler için halen önemli bir sağlık sorunudur. Tüberküloz tüm akciğer patolojilerini taklit edebilir ve çeşitli formlarda ortaya çıkabilir. En sık kaviter, fibroprodüktif, eksüdatif, asiner, makro ve mikronodüler ve milyer tipte görülür. Yaşlılarda görülen atipik lokalizasyonlu akciğer tüberkülozu klinik ve radyolojik olarak bronş kanseri ile karışabilmektedir. Özellikle endobronşial tüberküloz tanıda zorluğa neden olabilir.Ülkemizde eksüdatif plevral sıvıların en sık görülen nedeni ise tüberküloz plörezilerdir.Tüberküloz plörezi genelde tek taraflıdır, sıvı miktarı az ya da orta miktardadır, nadiren masif efüzyon oluşur. Bu bilgiler ışığında ileri yaşta masif plevral efüzyon ile prezente olan ve ilk planda tümörü düşündüren olguyu paylaşmayı amaçladık. OLGU: Yetmiş sekiz yaşında erkek hasta bir aydır olan öksürük, balgam, nefes darlığı nedeniyle kliniğimize başvurdu. Son bir ayda 5-6 kilogram kaybetmişti. Hipertansiyon ve diyabetus mellitus tanıları mevcuttu, Öyküsünde 40 paket/yıl sigara maruziyeti bulunan olguda hipoksi mevcut olup fizik muayenede sol akciğer alanlarında solunum sesleri azalmıştı. Posteroanterior akciğer grafisi ve bilgisayarlı toraks tomografisinde sağ üst ve orta lobda dağınık infiltrasyon alanları ve solda üst lobda paramediastenal nodüler lezyonla birlikte masif plevral efüzyon ile uyumlu gölge koyuluğu artışı mevcuttu (Resim 1 ve 2).Tam kan sayımında lökosit sayısı 11.8 10^9/L, c-reaktif protein 185 mg/dl saptandı,diğer hemogram ve biyokimya değerleri normal sınırlardaydı. Hastadan alınan 3 balgam değerlendirmesinde ARB saptanmadı. Hastaya tanısal ve terapötik torasentez uygulandı, eksudatif karakterli mayide adenozin deaminaz (ADA) değeri 12.6 U/L idi. Akciğer malign neoplazmı düşünülen hastaya fiberoptik bronkoskopi yapıldı.Sol alt lob mukozası ödemli olup lateral ve posterior segment mukozalarında infiltrasyonlar izlendi. Tümöral infiltrasyon izlenimi veren bu alanlardan alınan biopsilerin patolojik değerlendirilmesi aktif kronik inflamasyon olarak raporlandı. Balgam ve bronş lavajı mikobakteri kültüründe üreme olan hastaya tüberküloz tanısı kondu. SONUÇ:. Tek taraflı plevral efüzyonun olduğu yetişkin ve yaşlı hastalarda, masif olsa dahi tüberkülozu ayırıcı tanıda düşünmek gerekir. 22-Farklı Seyirli Tüberküloz Olgusu Onur Karaman, Tülay Akarca, M.Şevket Dereli, Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir 67 yaşında, ev hanımı, öksürük, gece terlemesi, ateş yakınmalarıyla dış merkeze başvurmuş, bronkoskopi, EBUS yapılmış. Kültürde M.tuberculosis üremiş, EBUS patolojisi malign raporlanmış, tarafımıza yönlendirilmiş. DM mevcut Toraks BT’de malign görünüşlü yumuşak doku, PET-BT’de sol akciğer üst lob anterior segmentte paramediastinal bölgede, mediastende izlenen lenf nodları ile devamlılık gösteren yaklaşık 2.8x3.1cm boyutlu kitle lezyonu, sol hiler, paraözefageal, subkarinal, sağ ve üst paratrakeal, anterior mediastinal, prevasküler, retroklaviküler bölgede lenf nodlarında malignite düzeyinde 18FDG tutulumu izlendi. Bronkoskopi yapıldı. Histopatoloji nonspesifik enfeksiyon olarak yorumlandı. EBUS TBİİAB yapıldı, sonucu benign sitoloji. Hastanın dış merkez bronkoskopi lamları konsulte edildi. Enfeksiyona bağlı değişiklikler olarak yorumlandı. 26/07/2013 tarihli balgam ARB(+) saptandı. Standart tüberküloz tedavisi başlandı. Kültürde M.tuberculosis üredi. HRSE duyarlı. Hastanemiz EBUS TBİİAB materyelinde ARB M.tuberculosis üredi. 3. ay kontrol BT de regresyon saptandı. 9. ayda VSD’de tedavi tamamlama ile tedavi kesildi. Tedavi bitimi 13. ayda öksürük, göğüs ağrısı ile başvurdu. Sağ akciğer üst lob posterior segmentte sentriasiner parankimal opasite artımları, Balgam ARB (4+) saptandı. 27/05/2015 de retreatment tedavi başlandı. Kültür antibiyogramda rifampicin direnci saptandı.. BT’de özofagus ca düşünüldü. Endoskopide candida özofajit saptandı, antifungal verildi. Bronkoskopi benign, kontrol PET BT yeni gelişen sağ akciğer alt lob broşu dorsalinde yerleşimli dansite artımı ve lenf nodlarında malignite düzeyinde saptandı. Mediastinoskopi önerildi. Hasta kabul etmedi. Tedavinin 4. ayında teksif menfi, kültürde üreme yok. Halen tüberküloz tedavisi sürüyor. 23-Dissemine tüberkuloz olgusu Gonca Öcal*, Nuran Gökbulut*, Züleyha Bingöl*, Zeki Kılıçaslan* İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı* Giriş: Bu çalışmada santral sinir sistemi, vertebra ve akciğer tutulumu gösteren bir dissemine tüberkuloz olgusu sunuldu. Olgu: Önceden bilinen herhangi bir hastalığı olmayan 36 yasında kadın. Hastanın iki aydır olan bel ağrısı, ateş, gece terlemesi, baş ağrısı şikayeti nedeniyle çekilen vertebra MR’da T10-T11 de abse formasyonu saptanmış (Resim). Posterioanterior akciğer grafisinde bilateral yaygın mikronodüler dansite artışı mevcutmus (Resim). Toraks tomografisinde bilateral üst lobda kaviteleşen yaygın noduler dansite artışı saptanmış. Baş agrısı olan, santral fasial paralizi gelişen hastaya çekilen kontrastlı kranial MR da multiple kontrast tutan noktasal lezyonlar bulunmuş (Resim). Balgam çıkaramayan hastaya bronkoskopi yapıldı. Lavaj’da ARB negatif saptanmasına rağmen hastaya miliyer TB ön tanısıyla ampirik tedavi tedavi başlandı. BOS tetkikinde ARB negatif, glukoz 39 mg/ dl , %75 lenfosit hakımiyetinde pleositoz mevcuttu. Vertebradakı lezyondan yapılan İİAB’ de elde edilen abse materyalinde ARB pozitif bulundu ve patolojide yaygın nekroz içeren iltihabi reaksiyon saptandı. Kranial lezyonlar tuberkulom olarak kabul edildi. Lavaj kültüründe üreyen pekin gen ailesinden M. Tuberculosis suşunun tüm antituberkuloz ilaçlara duyarlı olması nedeniyle tedavide degişiklik yapılmadı. Tedavi süresinin 12 aya tamamlanması planlanarak hasta taburcu edildi. Sonuç: Dissemine tüberküloz yaşamı tehdit eden bir klinik tablodur.Şüpheli durumlarda tanı kesinleşmemiş olsa da tedavi başlatılablir. Resim 24-Pankreas Tümörünü Taklit Eden Abdominal Tüberküloz Olgusu Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Hatice Türker, Baran Gündoğuş, Serdar Umut Kuver SB İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EA Hastanesi GİRİŞ: Gelişmekte olan ülkelerde tüberküloz önemli bir sağlık sorunudur.Gastrointestinal tüberküloz genellikle periton tüberkülozu ve mezenterik lenfadenopati şeklinde görülmesine rağmen ,tüberküloz gastrointestinal sistemde dilden anüse kadar her yeri tutabilmektedir.Pankreas tutulumu çok nadir olup pankreas tümörünü taklit edebilmektedir.Pankreas tümörü olarak değerlendirilen ince iğne aspirasyonuyla pankreas tüberkülozu tanısı konulan olguyu literatürün ışığında tartışmak amacıyla sunmak istedik. OLGU:41 yaşında bayan hasta, karın sağ üst kadranda ağrı nedeniyle başvurduğu dış merkezde yapılan batın tomografisinde, pankreas kollum ve korpus sağ bölümünde lokalize, pankreastan sınırları net ayırt edilemeyen yaklaşık 3 cm çapında kitle lezyonu tespit edilmiştir. Daha sonra MR ile tekrar değerlendirilen ve peripankreatik alanda fibröz karakterde yumuşak doku lezyonu saptanan hastaya endoskopik ultrasonografi ile biyopsi yapılmış, patoloji sonucu granülom izlenmeyen kazeifikasyon nekrozu olarak raporlanmıştır. Tanı ve tedavi için hastanemize yönlendirilen hastanın kliniğimizde yapılan rutin laboratuvar tetkikleri normaldi. Balgam ve idrarda ARB negatif bulundu. PA akciğer grafisi normal bulundu, toraks BT’de 1 cm’den küçük silik ve düzensiz sınırlı nodüller izlendi. Geçirilmiş tüberküloz öyküsü ve ek hastalık yoktu. Bu bulgularla izole pankreas-batın tüberkülozu kabul edilerek antitüberküloz tedavisi başlandı ve takibe alındı. SONUÇ:Tüm dünyada pankreas tüberkülozu nadir görülmekle birlikte pankreas tümörü ön tanısıyla tetkik edilen olgularda özellikle tüberkülozun sık görüldüğü ülkelerde pankreas tüberkülozu da ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Anahtar kelimeler:Pankreas tbc,batın tbc,akciğer 25-Parotis Bezinde Nekrozlu Granülom Varlığı 1 Ayşegül Gencer, 1Şermin Börekçi, 1Gül Öngen, 1 Sema Umut 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Parotis bezinde tüberküloz (TB) oldukça nadir görülür. Dünya literatüründe yaklaşık 100 olgu rapor edilmiştir. Biz de nadir olması sebebiyle parotis bezi TB tanısı düşündüğümüz bir olgumuzu paylaşmak istedik. Bulgular: 24 yaşında kadın hasta sol parotis bölgesinde yirmi yıldır olan ağrısız kitle ile Kulak Burun Boğaz polikliniğine başvurmuş. Parotidektomi yapılan hastadan, 1,5cm çapında sarı renkli iyi sınırlı lezyon ve büyüğü 2,2 cm küçüğü 1,1 cm iki adet lenf nodu eksize edilmiş (Resim 1). Histopatolojik incelemesinde; epiteloid histiyositler ve seyrek olarak Langhans tipi dev hücreler, yer yer çevrelerinde fibrozis, bir kısmında nekroz mevcut. Ek yakınması olmayan hasta polikliniğimize başvurdu. Geçirilmiş TB öyküsü ya da teması yoktu. Sigara kullanım öyküsü yoktu. Tüm sistem muayeneleri doğaldı. Balgamda aside dirençli basil(ARB) araması üç kez negatif geldi. PPD: 17mm. Lökosit sayısı 6500/mm³, CRP 6,9mg/dl, ESH: 16 mm/saat. Toraks BT’de patolojik boyutta lenf nodu saptanmadı. Hastada patolojik bulgular eşliğinde parotis bezi TB tanısı düşünüldü, 4’lü anti-TB tedavi başlandı. Hasta tedavisinin birinci ayında, semptomsuz takipte. Sonuç: Ülkemizde TB’nin sıklığı gözönüne alındığında, parotis bezi kitlelerinin nedenleri arasında, nadir de olsa TB ile karşılaşılabileceği unutulmamalıdır. Anahtar kelimeler: parotis bezi tüberkülozu, parotiste granülomatöz iltihap 26-Akciğer Tüberkülozlu Bireyde Hemşirelik Yaklaşımı: Olgu Sunumu Ezgi BULUT ALTUNKESER, Meryem ÖZLEM Edirne Keşan Verem Savaş Dispanseri, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Amaç: Akciğer tüberkülozu tanısı alan hastaya, uygun hemşirelik yaklaşımı ile gereken bakımın verilmesidir. 52 yaşındaki erkek hasta, nefes darlığı, halsizlik, öksürük, ağızdan kan gelmesi şikayetleriyle göğüs kliniğine başvurmuştur. Toraks BT çekilen hastada Akciğer Tüberküloz ile uyumlu bulgular saptanması, hemoptizi olması nedeniyle dörtlü antitbc tedavisi başlanmıştır; İzoniyazid 1x300mg, Rifampisin 1x600mg, Miambutol 1x1500mg, Pirazinid 1x1500mg. Nefes darlığı devam eden hastaya oksijen konsantratör, nebülizatör temin edilmiştir. Balgam yayma ARB’leri pozitif gelen hastanın ilaç toksisite bulguları gözlenmemiştir. Tedavisi düzenlenen hasta, Verem Savaş Dispanserimize sevk edilmiştir. 10 yıldır sigara, alkol kullanan hastanın tıbbi özgeçmişinde bilinen KOAH mevcuttur. BCG skarı +1 olan hastanın yapılan laboratuvar tetkikleri sonucunda Sedimantasyonu 83mm/s, Trombositi 618000u/L, Hemoglobini 13g/dl, Hemotokriti %40, Biluribini (total ve direkt) 0,5mg/dl, CRP’si 11,7mg/dl olduğu saptanmıştır. Son iki ayda 5,5kg zayıflayan hasta, altı ay boyunca dörtlü antitbc tedavisi devam edecek şekilde takibe alınmıştır. Keşan Verem Savaş Dispanserinde takibe alındığı sürece mevcut ve risk grubu hemşirelik tanıları belirlenmiştir. Belirlenen hemşirelik tanıları; • Yeterli ve dengeli beslenmemesine, son iki ayda 5.5kg vermesine bağlı, Beden Gereksiniminden Az Beslenme • Oksijen tedavisi nedeniyle oral mukoz membranda kurumaya, yetersiz oral alımının olmamasına bağlı, Oral Mukoz Membranda Değişiklik • Çoklu ilaç tedavisine, bireyin hastalığı bilmemesine bağlı, Bilgi Eksikliği • Hastalığıyla ilgili sosyal stigma, bireyin basili başkalarına bulaştırma korkusuna bağlı, Sosyal İzolasyon • Halsizlik, yorgunluk, dispneye bağlı, Aktivite İntoleransı • Damlacık yoluyla basilin yayılmasına bağlı, Enfeksiyonu Bulaştırma Riski • Hemoptiziye, PLT değerinin yüksek olmasına bağlı, Kanama Riski Sonuç: Hastanın takibi süresince uygun hemşirelik tanıları belirlenmiş; bu tanılar doğrultusunda girişimler uygulanmıştır. Hastalığı, basilin yayılmasını engelleyici yöntemler ve beslenmesi hakkında bilgi verilmiştir. Hastanın, doğrudan gözetimli tedavisi devam etmektedir. 27-Nadir Görülen Bir Atipik Mikobakteri Olgusu: Mycobacterium Simiae (Arş.Gör.Dr.Esin Taştekin1,Prof.Dr.Gönül Aslan2,Prof.Dr.Bahar Ulubaş1,Prof.Dr.Gülden Ersöz3,) 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD,MERSİN 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji AD,MERSİN 3 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları AD,MERSİN Amaç: Mycobacterium simiae yavaş üreyen tüberküloz dışı mikobakteridir. M.simiae osteomiyelit, peritonit ve pyelonefrite neden olmakla birlikte akciğer hastalıklarının nadir nedenlerindendir.Atipik mikobateriler için rutin ilaç duyarlılık testi yapılmıyor olması tedavide problem oluşturmaktadır. Çalışmamızda M. simiae nedeniyle akciğer enfeksiyonu olgusu sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi Göğüs Hastalıkları kliniğine öksürük ve hemoptizi yakınması ile başvuran 51 yaşında kadın hasta değerlendirildi. Bulgular: PA akciğer grafisinde bilateral alt zonlarda retiküler dansite artışı saptandı ve balgamın EZN yöntemi boyamasında ARB tesbit edildi.Kültürde BACTEC MGIT 960 sisteminde atipik mikobakteri üremesi nedeniyle yapılan PCR tetkikinde M.simiae tespit edilmiştir. Çekilen akciğer tomografisinde: Her iki akciğer parankiminde yaygın ve hafif derecede bronşektazi alanları izlendi.Hastaya klaritromisin, rifampin ve etambutol başlandı. Balgamda ARB pozitifliği devam etmesi üzerine yapılan direnç testinde;kullandığı ilaçlara direnç saptandı.Hastanın tedavisi ilaç duyarlılık testi yapılarak yeniden düzenlendi. Sonuç: Doğada çok yaygın olarak bulunan tüberküloz dışı mikobakteriler özellikle immün sistemi baskılanmış hastalarda ciddi enfeksiyonlara neden olabilmektedirler. NTM türlerinin büyük çoğunluğu klasik antitüberküloz ilaçlara karşı dirençli olduğu için tedaviye başlanmadan önce mikobakteri türlerinin hızlı bir şekilde belirlenmesi ve ilaç duyarlılık testi yapılması büyük önem taşımaktadır. 28-Kortikosteroid Tedavisi Alırken Yaygın Tüberküloz Gelişen Olgu Ve Yönetimi Elif Yıldırım, Reyhan Yıldız, Aylin Babalık, Tülay Törün, Tülin Kuyucu Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi OLGU: İdiopatik Trombositopenik Purpura (ITP) tanısı ile üç aydır kortikosteroid tedavisi alan 59 yaşında erkek hasta bilinç bulanıklığı, yüksek ateş ve nefes darlığı ile başvurduğunda akciğer grafisinde miliyer görünüm saptanması üzerine yatırıldı. Akciğerin bilgisayarlı tomografisinde yaygın mediastinal lenfadenopatiler ve parankimde retikülonodüler infiltrasyonlar saptandı. Bronkoskopisinde endobronşial lezyon yoktu, ARB negatifti. Sol servikal multiple konglomere LAP larından yapılan eksizyonel biyopsisi nektrotizan granulamatoz enflamasyon olarak geldi ve antitüberküloz tedavisi başlandı. Kranyal MR ında izlenen halkasal kontrast tutulumu gösteren multipl lezyonlar tüberkülom olarak değerlendirildi ve tedavisine deksametazon eklendi. Nörolojik bulguları düzelen hastanın uzun süre yüksek ateşi devam etti. Bu arada bronş lavajı kültüründe Mycobacterium tuberculosis üremesi oldu. Trombositopenisi gelişmesi üzerine yapılan kemik iliği aspirasyonu normoselüler kemik iliği olarak rapor edildi. Tedavisine metilprednizolon ( 1mg/kg ) eklendi. Takiplerinde hastanın klinik , radyolojik ve laboratuar bulgularında belirgin düzelme olduğu görüldü. SONUÇ: Kortikosteroid kullanımı gibi immunsupresyona yol açan durumlarda hastalar klinik ve radyolojik olarak tüberküloz gelişimi açısından yakın takip edilmelidirler. Tüberküloz tedavisi altında semptomlar uzun sürebilir. Hastamızda olduğu gibi eşlik eden komorbid hastalık varlığında multidisipliner bir yaklaşımla takip ve tedavi gereklidir. 29-HIV/AIDS Enfeksiyonlu Bir Hastada Dirençli Akciğer Tüberkülozu Fatma BAYRAK KENİ*, Meyha ŞAHİN*, Gönül ŞENGÖZ*, Mustafa YILDIRIM* *Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul GİRİŞ: HIV enfeksiyonu, asemptomatik taşıyıcılıktan hayatı tehdit eden fırsatçı enfeksiyonlara ve malignitelere kadar uzanan geniş bir klinik spektruma sahiptir. HIV infeksiyonu; aktif tüberküloz riskini ve tüberküloza bağlı mortalite olasılığını arttırırken, tüberküloz da HIV replikasyonunu ve hastalığın ilerlemesini hızlandırır. Bu çalışmada, dirençli akciğer tüberkülozu olan HIV/AIDS olgusu konu edilmektedir. OLGU: 39 yaşında bayan hasta 4 aydır terleme, halsizlik, zayıflama şikayetleri ile dış merkeze başvurmuş. Toraks BT’de tüberküloz düşünülmüş. Bronkoalveolar lavaj (BAL) yapılmış. Aside dirençli boyama (ARB) pozitif saptanmış. 4’lü anti tüberküloz tedavi (izoniazid (INH), rifampisin (RIF), etambutol (ETB), pİrazinamid (PZA)) başlanmış. Anti HIV pozitif saptanan hasta tarafımıza yönlendirildi. CD4 sayısı 8,4/uL (%2,8) ve HIV RNA 1168 kopya/ml saptanan hastaya antiretroviral tedavi başlandı (tenofovir/emtristabin, lopinavir/ritonavir). BAL örneğinde MGIT kültüründe M.tuberculosis üremesi oldu. Antibiyogramda RİF duyarlı, İNH, ETB ve SM dirençli saptandı. Antiretroviral tedavide lopinavir/ritonavir verilen hastanın rifampisin tedavisi rifabutinle değiştirildi. SONUÇ: Takiplerinde böbrek fonksiyonları bozulan ve karaciğer enzimlerinde yükselme saptanan hasta tüberküloz direnci ve ilaç yan etkileri ile HIV/AIDS birlikteliği durumunun yönetimi konusuna dikkat çekmek amacı ile sunulmuştur. İki kronik hastalığın birlikte yönetimindeki zorluklar nedeniyle bulaşın engellenmesi için korunmaya yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir. Anahtar sözcükler: AIDS, HIV, tüberküloz 30-Bir Ailede Akciğer Ve Akciğer Dışı Çok İlaca Dirençli Tüberküloz *Mert Aydın¹, Nefse Günay², Mehmet Nil Hıdır¹ 1-İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğü, 2-Karşıyaka TSM VSD Birimi Tüberküloz en sık akciğerleri tutan bulaşıcı bir hastalıktır. Basil, tüm organlarda hastalık oluşturabilir. Hastalığın vücuda giriş yeri akciğerdir ve genellikle lenfohematojen yolla yayılır. Basille enfekte olan kişilerin %10’u hayatlarının bir döneminde hastalık geliştirir. Bağışıklığı baskılanmış kişilerde bu oran artar. Çok İlaca Dirençli (ÇİD) Tüberküloz da giderek büyüyen bir sorun olarak görülmektedir ve tanısının konulması ancak mikrobiyolojik testlerle mümkün olabilmektedir. Bu çalışmada, çok ilaca dirençli akciğer dışı tüberküloz gelişen böbrek transplantasyonlu kadın ile ondan 1,5 yıl sonra çok ilaca dirençli akciğer tüberkülozu gelişen kızı incelenmiştir. Her iki hastanın kültürlerinde üreyen basillerde yapılan moleküler testler sonucu, aynı genlerde aynı mutasyonlarla H, R ve E dirençleri saptanmıştır. Tüberküloz düşünülen tüm hastalarda mikrobiyolojik testlerin ve yeni geliştirilen hızlı direnç testlerinin kullanılması hem ÇİD tüberküloz tanısının konulmasını sağlamakta, hem de tedavi şemalarının tekrar düzenlenerek başarı şansını arttırmaktadır. 31-Tedavi Yönetimi Zor Yaygın İlaç Dirençli Tüberküloz Olgusu Asist.Dr. Dilek Yavuz*, Doç.Dr.Aylin Babalık*, Uzm.Dr.Emine Nur Koç*, Uzm.Dr.Armağan Hazar*, Doç.Dr.Tülin Yılmaz Kuyucu* *SB Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,İstanbul GİRİŞ: Yaygın İlaç Dirençli Tüberküloz(YİD-TB), isoniazid ve rifampisin direncine ek olarak bir kinolona ve ikinci grup enjektabl ilaca direnç olmasıdır.İlaçların kısıtlı olması ve yeni tedavi rejimlerinin sonuçlarının net bilinmemesi, YİD-TB tedavisini zorlaştırmaktadır. OLGU: 35 yaşında erkek hasta, 2001 yılında akciğer tüberkülozu nedeniyle HRZE almış. 2004 yılında balgam ARB pozitifliği ile HRZES başlanmış. Balgam ARB teksif ve kültür pozitifliğinin devam etmesi,major ilaçlara direnci ve ablasının ÇİD-TB olması nedenleri ile PAS, protionamid, ofloksazin, sikloserin ve amikasin ile ÇİT TB tedavisi başlanmış. Tedavi esnasında gelişen toksik hepatit nedeniyle ilaçlara 45 gün ara verilmiş. Amikasin altı aya tamamlanmış. Etionamid direnci raporlanmış. Tedavinin onuncu ayından itibaren PAS, ofloksazin, sikloserin ile tedavi 24 aya tamamlanmış. 2010 yılında tüberküloz ampiyem nedeniyle tüp torakostomi takılmış. Balgamda ve plevral sıvıda teksif ve kültür ARB pozitifliği, majör ilaçlara direnç görülerek Mart 2010’da PAS, ofloksasin, protionamid, sikloserin ve amikasin uygulanmış. Etionamid,ofloksasin ve PAS’a direnç saptanmış.Tedavinin dördüncü ayında kültür negatifleşmiş. 4 yıl kalan toraks dreni, eylül 2014 tarihinde torakoplastiyle kapatılmış. Kasım 2014 tarihinde balgamda ARB teksif negatif, kültür pozitif olması üzerine istenilen minör ilaç direnç testinde etiomid, ofloksasin, PAS, amikasin, kanamisin, kapreomisin dirençli, linezolid duyarlı olarak rapor edildi. Hasta tedavisiz yakından izleme alındı. Mayıs 2015 L 4-5 ‘dePott absesi gelişti. Motor ve duyu kaybı saptanmadı. Abse materyelinde PCR ile m.tuberculosis complex saptandı ve RİF dirençli bulundu. Klofazimine + Capreomisin + Linezolid + Moksifloksazin + Amoksisilin-Klavunat + Etambutol + Pirazinamid kombinasyonu ile Temmuz 2015’de tedavi başlanıldı. Balgam ARB yaymada negatif iken, kültürlerde üredi. SONUÇ: 15 yıl boyunca standart, nüks ve 2 kez de ÇİD-TB nedeniyle tedavi aldığı, torakoplasti uygulandığı,halen kültür pozitifliği saptanarak YİD-TB tanısı alan olguda Pott absesi gelişti. Günümüzde bu tip olgularla sık karşılaşacağımı düşünerek sunuldu. 32-Tanı Güçlüğü Yaşanan Tüberküloz Lenfadenit Olgusu 1 Süleyman Bako, 1Şermin Börekçi, 1Ersan Atahan, 2Şebnem Batur, 1Gül Öngen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Giriş: Tüberküloz (TB) Lenfadenit olgularında lokalizasyon çeşitliliği nedeniyle tanıya ulaşmak zaman zaman zor olabilmekte ve de başka tanılarla karışabilmektedir. Amaç: Bizde muhtemelen parotis lojuna uyan bölgede yerleşmesi nedeniyle başlangıçta parotisin pleomorfik adenomu olarak değerlendirilen sonrasında tüberküloz lenfadenit tanısı alan bir olgumuzu paylaşmak istedik. Bulgular: 49 yaşında bayan hastamız, 1 yıldır mevcut olan, sol parotis lojuna uyan bölgede ağrısız, 3x3cm’lik kitle şikayetiyle dış merkez KBB polikliniğine başvurmuş, yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisi pleomorfik adenom olarak raporlanmıştı. Hastanın ateş, gece terlemesi, kilo kaybı veya herhangi bir solunumsal semptomu yoktu. Sigara kullanma öyküsü, TB hikayesi veya temas öyküsü saptanmadı. Fizik muayenesinde sol boyundaki şişlik mevcut, solunum muayenesi normaldi. Kan tetkiklerinde WBC 4600 mm3, CRP 2.42mg/dl, sedimentasyon 10 mm, ACE 68 U/Ldi. Akciğer grafisi normal, PPD 10 mm (BCG skarı: bir adet) idi. Toraks BT’de: prekarinal, subkarinal, aortopulmoner en büyüğü 12mm çapında ölçülen birkaç adet lenfadenomegali mevcut olup parankimal lezyon saptanmadı. Balgamda 3 kez bakılan EZN negatifdi. Parotiroidektomi ve lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Tükrük bezinde normal düzenli yapı, lenf nodlarında nekrotizan granulomatoz iltihap saptandı (Resim 1 ve Resim 2). Kliniği ve mevcut bulguları ile TB Lenfadenit düşünüldü, 9 aylık anti-TB tedavisi (rifampin 600mg, izoniazid 300mg, etambutol 1500mg, pirazinamid 2000mg) herhangi bir ilaç yan etkisi olmadan tamamlandı. TB tedavisi sonrası kontrol boyun USG ve toraks BT’de patoloji saptanmadı. 33-HIV (+) Tüberküloz olgularımız Gonca Öcal*, Nuran Gökbulut*, Züleyha Bingöl*, Zeki Kılıçaslan* İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı* Giriş:Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre 2014 yılında tahmin edilen 9,6 milyon olgunun 1,2 milyonu HIV ile enfektedir ve yaklaşık 1.5 milyon TB ile ilişkili ölüm olgularının 390 bin’i HIV pozitiftir. Türkiye’de HIV(+) olgu sayısında son yıllarda hafif bir artış saptanmaktadır. HIV/AIDS olgularında tüberküloz radyolojik prezantasyonu HIV (-) olgulardan farklı olabilmektedir.Bu çalışmada kliniğimizde gördüğümüz olguların radyolojik/klinik özellikleri sunuldu. 30-45 yas aralıgındakı yedi olgunun altısı erkek ve biri kadındi. İki olgu yabancı uyruklu idi. Üç olgu önce tuberkuloz tanısı almış daha sonra HIV pozitif oldukları saptanmıştı. Üc olgunun tedavi alırken ÇİD-TB oldukları ortaya çıktı. Bir olgu akciğer tutulumu olmaksızın TB lenfadenit idi. Üc olgu mediastinal TB lenfadenit ve akciğer TB idi. Bir olguda posteroanterior grafide bulgu olmaksızın çekilen toraks BT de noduler lezyonlar saptanmıştı. Üc olgunun akciğer grafisinde orta mediasten geniş ve bilateral hiler opasıte artışı mevcuttu. Toraks BT lerinde mediastinal ve hiler nekroze lenfadenopati mevcuttu. Akciğer TB olgularının toraks BT lerinde parankimal nodüler dansite artışı, bir olguda buzlu cam opasitesi mevcuttu. Sonuç: HIV pozitif TB olgularında farklı radyoloji nedeni her şüpheli durumda dikkatli TB tetkiki gereklidir. 34-HIV/AIDS İle Yaşayanlar Ve Latent Tüberküloz; 46 Naif Olgunun Tüberkülin Deri Testi Sonuçları Gönül ŞENGÖZ (Doç. Dr.), Filiz PEHLİVANOĞLU (Doç. Dr.), Gülcan CANATAN (Hem.), Mustafa YILDIRIM (Prof. Dr.) Haseki EAH, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul GİRİŞ: HIV serokonversiyonundan sonra latent TB olasılığı HIV negatiflere göre 20 kat daha fazladır. IRIS olasılığı nedeni ile de ilk tanı konan naif HIV/AIDS hastalarında ART başlanmadan önce TB’nin araştırılması son derece önemlidir. MATERYAL VE METOD: 2015 yılında kliniğimize başvuran naif hastalarda viral yük ve CD4 düzeyi bakıldıktan sonra hastalara Tüberkülin deri testi (TDT) uygulaması tek bir hemşire tarafından yapıldı ve 72 saat sonra değerlendirildi. Aynı seansta hastaların BCG varlığı da sorgulandı. Hastalardan TB teması ile ilgili öykü alındı ve akciğer grafileri incelendi. Hastalar için kullanılan PPD, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumundan sağlandı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 46 hastanın 41’i erkek, 5’i kadındı. Hastaların CD4 sayıları 55-1096 arasında ve ortalama 506 idi. PPD sonuçları tabloda görülmektedir. CD4 sayısı <200 201-500 >500 Hasta sayısı 6 17 23 PPD sonucu 6 olgu negatif 14 olgu negatif, 3 olgu <5cm. 20 olgu negatif, 3 olgu <5cm. Hastaların yaklaşık yarısında 1 tane BCG skarı olduğu görüldü (22 hasta). 2,3 ve 4 skar olan hasta sayısı 11, hiç skar olmayan hasta sayısı ise 13 olarak saptandı. Hastaların hiçbiri latent TB tedavisi için kabul edilen koşulları karşılamıyordu ve hastaların hiçbirine tedavi başlanmadı. Hastaların takipleri devam etmektedir. SONUÇ: TB; AIDS hastalığına gidiş hızını ve mortaliteyi 4 kat arttırır. TDT>5mm ise latent TB tedavisi verilmelidir. Tarama sırasında negatif bulunan hastalar: CD4 sayısı <200 ise ART ile tedaviden sonra bu sayı yükselince tekrar test edilmelidir. CD4 sayısı >200 ise bir yıl sonra tekrar kontrol edilmelidir. Aktif tüberkülozlularla temas etmişse veya AC grafisinde geçirilmiş TB bulguları varsa tedavi edilmelidir. 35-TNF-α İnhibitörü Kullanırken Tüberküloz Gelişen Hastalarda Biyolojik Ajanların Tekrar Başlanması Yeşim Özgüler, Gülen Hatemi, Serdal Uğurlu, Emire Seyahi, Melike Melikoglu, Şermin Börekçi, Ersan Atahan, Gül Öngen, Vedat Hamuryudan Giriş: Tümör nekroz faktör alfa (TNFα) inhibitörlerinin tüberküloz (TB) riskini artırdığı bilinmektedir. Rehberler, tüberküloz geliştiğinde anti TNFα tedavisinin kesilmesini önermekte, ancak tedavinin kesilmesi çoğu zaman altta yatan primer hastalığın kötüleşmesi ile sonuçlanmaktadır. TNF-α inhibitörü kullanırken TB gelişen hastalarda biyolojik ajanların yeniden başlanması konusunda sınırlı sayıda veri vardır. Amaç: Bu çalışmada TNF-α inhibitörü kullanırken TB gelişen ve sonrasında yeniden anti TNF-α tedavileri de içine alan biyolojik ajanlar başlanan hastaların takip sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal Metod: 1867 romatoloji hastasından 21’inde TB gelişti. 11 hasta erkek, 10 hasta kadın, ortalama yaş 38.4±13.2, ortalama hastalık süresi 10.6±7.8 yıl, ortalama takip süresi 38.1±28.5 ay idi. 21 olgunun 8’i (%38) akciğer TB, 13’ü %62) akciğer dışı TB idi. 15 hasta infliximab, 3 hasta adalimumab, 3 hasta da etanercept kullanmaktaydı.. Sonuçlar: 21 TB hastası içinde miliyer TB tanılı 1 hasta, TB tedavisinin 1. ayında ex oldu. Kalan 20 hastadan 15’ inin (%75) tedavisine tekrar biyolojik ajanlar ile devam edildi. 3 hastada TB tedavisi devam ederken yeniden anti TNF-α tedavi başlanmak zorunda kalındı (Behçet Hastalığı tanılı 1 hastaya anti TB tedavinin 3. ayında etanersept, RA tanılı 2 hastaya anti Tb tedavinin 4. ayında rituximab başlandı). Kalan 12 hastaya da anti TB tedavisi tamamlandıktan ortalama 3.5 ay sonra biyolojik ajanlar yeniden başlandı. Akciğer TB tanısı ile tedavisi devam ederken tekrar anti TNF -α tedavi başlanan 3 hastadan Behçet tanılı olan hastanın takibinde TB menenjit gelişti, yeniden 9 ay anti TB tedavi alan hastanın anti TB tedavisi tamamlandı, şuan genel durumu stabil primer hastalığa yönelik interferon tedavisi ile takibi devam etmekte. Yorum: TNF-α inhibitörlerini kullanırken TB gelişen hastalarda, anti TNF-α tedavileri de kapsayan biyolojik ajanlar tekrar başlanabilir. TB tedavisi tamamlandıktan sonra başlanması daha güvenlidir. Hastaların TB reinfeksiyonu açısından yakın takibi gereklidir. 36-Klinik Örneklerden İzole Edilen Tüberküloz Basilinin Antitüberküloz İlaçlara Direnç Oranlarının Araştırılması Fatma BAYRAK KENİ*, Gönül ŞENGÖZ*, Mustafa YILDIRIM* *Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul AMAÇ: Ülkemizde ve tüm dünyada çoklu ilaç dirençli tüberküloz olgularının artışı önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda laboratuvarımızda izole edilen Mycobacterium tuberculosis suşlarının antitüberküloz ilaçlara gösterdikleri direnç oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Mikobakteri kültürü için laboratuvarımıza gönderilen klinik örnekler BACTEC MGIT 960 (Mycobacteria Growth Indicator Tube, Becton Dickinson, ABD) sıvı bazlı kültür sistemi tüplerine ekilmiştir. Üreme görülen kültür tüplerinde M.tuberculosis tanımlanmış, streptomisin (SM), izoniazid (İNH), rifampisin (RİF), etambutol (EMB) duyarlılıkları çalışılmıştır. BULGULAR: Hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen çeşitli örneklerden 127 M.tuberculosis suşu izole edildi. Bu suşlar balgam, abse, açlık mide sıvısı, BOS, plevral mayi, assit, idrar, lenf biyopsisi gibi örneklerden izole edildi. Hastaların 86’sı (%67) erkek, 41’i (% 32) kadındı. Suşların 72’si (% 56) pulmoner, 55’i (% 44) ekstrapulmoner örneklerden izole edilmiştir. İzole edilen suşlarda ilaç direnci; İNH için 24 (% 18.9), RİF için 3 (%2.4), EMB için 11 (% 8.7), SM için 11 (% 8.7) suşta pozitif olarak bulundu. Birden fazla ilaca direnç 8 suşta (% 6.3) görüldü. Bu suşlardan 3’ünün İNH ve RİF’e dirençli olduklarından çoklu ilaç dirençli tüberküloz suşu oldukları saptandı. SONUÇ: Laboratuvarımıza gelen klinik materyallerden izole ettiğimiz M.tuberculosis suşlarında antitüberküloz ilaçlara karşı % 28 oranında direnç geliştiği, bunun % 2.3’ünün çoklu ilaç dirençli tüberküloz olduğu gözlenmiştir. Tüberküloz eradikasyonunu tehdit eden yüksek ilaç dirençleri nedeniyle duyarlılık testlerinin yapılması gerekmektedir. 37-Akciğerde Tüberküloz Dışı Mikobakteri Enfeksiyonu: 372 Olgu Doç.Dr. Aylin Babalık1, Doç.Dr. Tülin Kuyucu1 Uzm.Dr. Emine N. Koç1, Uzm.Dr. Emine N. Ordu1, Uzm.Mualla Partal1, Doç.Dr. Kaya Köksalan2 1 Sağlık Bakanlığı Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2 İstanbul Üniversitesi DETAE GİRİŞ VE AMAÇ: Tüberküloz Dışı Mikobakteri (TDM), doğada, çevrede yaygın bulunan, su ve topraktan izole edilen mikroorganizmalardır. Son yıllarda mikrobiyolojik yöntemlerin gelişmesiyle tanı olanakları artmış, TDM enfeksiyonlarının sıklığı artmıştır. TDM klinik önemini belirlemek amacı ile balgam örneklerinde TDM saptanan hastaların kayıtları incelendi. YÖNTEM: Süreyyapaşa EAH ’nde 01 Ocak 2009 ve 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 372 hastanın L J besi yerinde rapid testi ve MGIT’te NAP testi yapılarak TDM saptandı. Mikobakteri tür tayini Hsp65PCRREA yöntemi ile yapıldı. Hastaların aldığı tedaviler, radyolojik, bakteriyolojik takipleri, ek hastalıkları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastanın durumları ve tedavi sonuçları telefon ve bağlı olduğu VSD’lerden iletişim ile öğrenildi BULGULAR: 115(%30.9) kadın, 257(%69.1) erkek, yaş ortalaması 54±17 olan 372 hastanın 96(%25.8)’sında tür tayini yapıldı. Sıklık sırasına göre 25(%26.04) MAC, M.intracellulare, M. avium, 21(%21.8) M.abcessus, 15 (%15.6) M.kansasii saptandı. TDM saptanan 372 hastanın, 53(%14.14)’sinde TDM tanısı ATS tanı ve tedavi kriterlerine göre konularak tedavi edilip, 76(%20.4)’sında major ilaçlarla klasik tüberküloz tedavisine devam edildi. 243(%65.3)’ü tedavisiz takip edildi. Tedavisiz izlenen hastaların 196(%72)’ünde kültürde tek üreme saptandı. TDM Tedavisi alan 53 hastanın 32(%60.4)’si kür, 4(%7.5)’si tedavi devam etmekte, 1(%1.9)’ü tedavi terk, 7(%13.2)’ü exitus oldu. TDM tedavisi alan 53 hastanın 39(%73.6))’sinde daha önceden tüberküloz öyküsü mevcut, 18(%33.9)’unda akciğer, 12(%22.6)’sında akciğer dışı hastalık eşlik ediyordu. TDM tedavisi alan ve radyolojisi değerlendirilen 39 hastanın radyolojik özellikleri değerlendirildiğinde nodüler lezyon 9(%23.1), konsolidasyon 26(%49.1) ve kavite 19(%48.7) görüldü. SONUÇ: TDM’lerin tür ayırımının yapılması epidemiyolojik önem yanında doğru tedavi yaklaşımları sağlayacaktır. Sıklığı ve klinik önemi artan TDM hastalarının tanı ve tedavileri için standart yaklaşımlar gerekmektedir. 38- Çocukluk Çağı Tüberküloz Hastalığı, 8 Yıllık Verilerimiz Dr. Gökçen Dilşa TUĞCU, Dr. Nagehan Emiralioğlu, , Prof. Dr. Ebru Yalçın, Prof. Dr. Deniz Doğru Ersöz, Prof. Dr. Nural Kiper, Prof. Dr. Uğur Özçelik Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü GİRİŞ: Çocukluk çağı tüberküloz tanısındaki zorluklar, göçler, tanı alan olguların yetersiz takip ve tedavisi, artan direnç gelişimi nedeniyle günümüzde tüberküloz halen güncelliğini ve toplum sağlığı açısından önemini devam ettirmektedir. METOD: Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’ne Kasım 2008-Kasım 2015 yılları arasında başvuran; klinik, uygun radyolojik ve mikrobiyolojik yöntemlerle tüberküloz hastalığı teşhisi konulan 108 hastanın kayıtları retrospektif olarak tarandı. Hastaların başvuru şikayetleri, daha önceden aldığı tedaviler, ev içi temas öyküsü, fizik muayene bulguları, tüberkülin deri testi (TDT), tüberküloz tanı paneli sonuçları, verilen tedavilerin içeriği, süresi ve tedavi yanıt incelendi. SONUÇ: Tüberküloz hastalığı tanısı alan 108 hastanın %53.7’si erkek, %46.3’ü kız, yaş ortalaması 8.7 (1-20) idi. Hastaların 42 (%38.5)’sine daha önceden nonspesifik antibiyotik başlanarak tedaviye yanıt alınamamıştı. Hastaların en sık başvuru semptomu öksürük (%22.6), lenfadenopati (%14.2) ve ateşti (%10.1). BCG aşısı olmayan 8 hasta (%8.6) tespit edildi. Hastaların TDT ortalama 13mm (0-33mm) idi. Akciğerde tüberküloz hastalığı 54 (%50.5), tüberküloz lenfadenit 22 (%19,3), tüberküloz osteomyelit 5 (%4.6), tüberküloz meninjit 4 (% 3,9) hastada görüldü. Açlık mide suyu, balgam, BOS ve doku ARB pozitifliği 22 (%21.4), PCR pozitifliği 23 (%24.8), M. tuberculosis kültüründe üreme ise 23 (%21.1) örnekte saptandı. Tüberküloz hastalığı iyileşerek tedavisi kesilen 84 (%77.6) hastamıza ek olarak tedavisi halen devam eden 17 (% 15.6) hastamız mevcuttur. TARTIŞMA: Dünya’da tüm tüberküloz vakalarının yaklaşık %10’unun çocuklarda görülmekte ve ülkemizde de halen ciddi bir sorun olduğu bilinmektedir. Klinikte nedeni açıklanamayan öksürük, ateş ve kilo kaybı, tedaviye yanıt vermeyen lenfadenit, akciğer enfeksiyonu ve diğer çocukluk çağı enfeksiyonlarında tüberküloz hastalığı da akılda tutulmalıdır. 39-Tüberküloz Tanı Hizmeti Veren Laboratuvarların Değerlendirilmesi Uzm. Dr. Ayşegül YILDIRIM1, Semra BAŞAY1, Dr. Erhan KABASAKAL1 1 THSK Tüberküloz Daire Başkanlığı Amaç: Türkiye genelinde 2014 yılında tüberküloz (TB) tanı hizmeti veren laboratuvarların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tüberküloz Daire Başkanlığınca hazırlanan Tüberküloz Laboratuvarı Değerlendirme Anketi tüm illere resmi yazı ile gönderilerek tüberküloz tanı hizmeti veren laboratuvarların bilgileri toplanmıştır. Anket verileri excel dosyasına girilmiş ve SPSS’de analizler yapılmıştır. Bulgular: 2014 yılı sonu itibariyle Türkiye genelinde 77 ilde 379 laboratuvar tüberküloz tanı hizmeti vermektedir. 4 ilde TB laboratuvarı bulunmamaktadır. En fazla laboratuvar Devlet Hastanesi (90), VSD (80), Üniversite (64), ve özel hastane (54) bünyesinde bulunmaktadır. TB laboratuvarlarının 375’inde (%98,9) yayma mikroskopisi, 153’ünde (%40,4) kültür, 79’unda (%20,8) MTBC-TDM ayrımı , 76’sında (%20,1) İDT, 63’ünde (%16,6) moleküler tanı, 39’unda (%10,3) hızlı direnç testi yapılmaktadır. Kurum tipine göre en sık yapılan tetkikler incelendiğinde; VSD, Devlet Hastanesi, Dal Hastanesi, Halk Sağlığı Laboratuvarı, Özel Hastane ve Özel Tıp Merkezlerinde en sık yayma mikroskopisi; Eğitim Araştırma Hastaneleri, Bölge TB Laboratuvarları ve Özel Laboratuvarlarda en sık mikroskopi ve kültür yapılmaktadır. Göğüs Hastalıkları Hastaneleri ve Üniversite Hastanelerinde tüm tetkiklerin yapılma oranı yüksektir. TB laboratuvarlarında dış kalite kontrol (DKK) yapılma durumu incelendiğinde; yayma mikroskopisi yapanların %24,5’inde (92), kültür yapanların %52,3’ünde (80), İDT yapanların %67,1’inde (51), moleküler tanı yapanların %49,2’sinde (31) DKK yapıldığı belirlenmiştir. Sonuç: Ülke genelinde TB tanı hizmeti veren yeterli sayıda laboratuvar bulunmakla birlikte tüberküloz kontrol hizmetlerinin güçlendirilmesi için laboratuvarlarda kalite kontrol çalışmalarının arttırılmasının gerektiği düşünülmüştür. 40-İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 2015 Yılı Antitüberküloz İlaç Duyarlılık Test Sonuçlarının Değerlendirilmesi Can Biçmen1, Tuba Atay1, Ayriz T. Gündüz1, Mete Demirel1, Onur Karaman2, Tülay Akarca2, Şevket Dereli2 1 Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi EAH, Mikrobiyoloji Laboratuvarı, İzmir 2 Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi EAH, Tüberküloz Servisi, İzmir Amaç: SSGHH Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda 2015 yılı içerisinde izole edilen M. tuberculosis kompleks (MTBK) kökenlerinin antitüberküloz ilaç direnç oranlarının irdelenerek tüberküloz sürveyans verilerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2015 ve Kasım 2015 tarihleri arasında yeni olgulardan izole edilen ve ilaç duyarlılık testi yapılan 421 köken değerlendirmeye alındı. Her örnek için ön işlemleme sonrasında, BACTEC 960 (MGIT) sistemi ve Löwenstein-Jensen besiyerinde kültür yapıldı. Üremiş kültürlerde, MTBK ve tüberküloz dışı mikobakteri ayrımı için geleneksel yöntemler ve BD immunokromatografik test uygulandı. Hasta örneklerinin birinci ve ikinci seçenek ilaçlar (amikasin, kanamisin, kapreomisin, ofloksasin, moksifloksasin) için duyarlılık testi BACTEC 960 (MGIT) sistemi kullanılarak üretici firma önerileri doğrultusunda uygulandı. Bulgular: İlaç duyarlılık testi (İDT) yapılan kökenler arasında 358 köken (% 85) duyarlı ve 63 köken (% 15) dirençli bulundu. Streptomisin, izoniyazid, rifampisin ve etambutol için direnç oranları sırasıyla, % 10.5, 9.3, 2.6 ve 2.9 olarak bulundu. Pirazinamid duyarlılık testine alınan en az bir ilaca dirençli 39 köken içerisinde 6 köken dirençli olarak saptandı. Çok ilaca direnç (ÇİD) ve yaygın ilaca direnç (YİD) oranları sırasıyla % 2.6 ve % 0.7 olarak belirlendi. Azerbaycan, Tacikistan ve Kırgızistan uyruklu üç olgu yaygın ilaca dirençli (YİD) olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Genel olarak, izoniyazid ve streptomisin direnç oranlarının diğer ilaçlara göre daha yüksek oranlarda olduğu gözlendi. ÇİD oranlarının 2013 (% 3) ve 2014 (% 2.3) yıllarındaki oranlara bakıldığında değişim göstermediği gözlendi. YİD tüberküloz olarak değerlendirilen olguların Türki cumhuriyetlerden gelen yabancı uyruklu hastalar olması nedeniyle bu olgularda olası ÇİD ve YİD yönünden tanısal yaklaşımların uygulanması ve gerekli önlemlerin alınması gerektiği düşünüldü. 41-İstanbul Tüberküloz Saha Çalışması Ve Değerlendirme Programı Uzm. Dr. Fatma İlhan, Dr. Erhan Kabasakal, Uzm. Dr. Seher Musaonbaşıoğlu, Prof. Dr. İrfan Şencan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Amaç: Bu çalışma; İstanbul ilinde tüberküloz kontrol hizmetlerinin yerinde değerlendirilmesi ve yabancı uyruklu tüberküloz hastalarının mevcut durumunun tespiti, yaşadıkları sıkıntıların belirlenmesi ve hizmete erişimlerinin arttırılabilmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu çalışma 5-9 Ekim 2015 tarihleri arasında 10 çalışma grubu tarafından 5 günde gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında; toplum sağlığı merkezleri, verem savaşı dispanserleri (VSD), aile sağlığı merkezleri, hastaneler, bazı kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına gidilmiş; mahalle ve ev ziyaretleri yapılmıştır. Bu çalışmada; tüberküloz olgu hızı yüz binde 30’un üzerinde olan ve/veya dirençli tüberküloz ve yabancı/göçmen tüberküloz hastaları ile dikkat çeken 16 VSD’de ‘VSD Ziyaret Formu’ kullanılarak toplanan veriler analiz edilerek sunulmuştur. Bulgular: İstanbul’daki 27 VSD’den 16’sı (%59) ziyaret edilmiştir. Ziyaret edilen VSD’lerin %68,8’i müstakil binada hizmet vermekte, %66,7’si binayı başka bir birimle ortak kullanmakta, ortak kullanımda %100’ünün ayrı bekleme salonu bulunmaktadır. %87,5’inin temizlik ve bakım, %86,7’sinin tuvalet ve lavabo hijyeni, %93,8’inin ilaçların muhafazası ve DGT kutularının hazırlanması, %60’ının röntgen odası ve cihaz, %68,8’inin laboratuar materyali hazırlama ve saklama koşulları bakımından ‘uygun’ olduğu tespit edilmiştir. Ortalama personel sayılarına bakıldığında; hekim 1,1, hemşire 1,9, röntgen teknisyeni 1,6’dır. VSD’lerin %43,8’inde hekim başına hasta sayısı >100, %73,3’ünde hemşire başına hasta sayısı >50’dir. Ortalama rapor başvuru yüzdesi 54, temaslı muayene yüzdesi 12,5; hasta başına ortalama temaslı muayenesi 8’dir. Sonuç: Tüberküloz kontrol hizmetleri, VSD’ler ve diğer sağlık kurum ve kuruluşlarının tüberküloz faaliyetleri ile birlikte değerlendirilmeli; biyopsikososyal bir hastalık olan tüberkülozun kontrol programına, ilgili sektörlerin katkısı sağlanmalıdır. VSD’ler bina, donanım ve personel açısından iyileştirilmeli ve geliştirilmelidir. 42-Kaybetme, Kazan! : Çatalca Vsd Tbc Hastalarına Destek Programı Esra Ata Erdoğan (Çatalca Verem Savaş Dispanseri , İSTANBUL) Onur Aksu Ceyhan (İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü , İSTANBUL) GİRİŞ: Tüberküloz tedavisine uyum için hasta merkezli yaklaşımlar gerekir; bunlar arasında, hastalar ve aileleri için, tedavinin gözetiminde, desteklenmesinde ve sağlık eğitiminde daha geniş bir toplumun ve/veya ailenin katılımı ve bazı durumlarda da teşvik ve desteklerin kullanılması yer alır.1 AMAÇ: Programımızın amacı; Çatalca VSD’ye bağlı hastaların tedavileri süresince ihtiyacı olan hastalara maddi ve gıda yardımlarını sağlamak, gerekli konularda eğitim vermek ve psikolojik destek sağlayarak tedaviye uyumu arttırmaktır. YÖNTEM VE SONUÇLAR: Programa Çatalca VSD’de tedavi gören hastalar dahil edildi. Her hastaya bilinç düzeyi ölçüm anketleri yapılarak, eğitim planı oluşturuldu. Hastalara başvuru esnasında ve tedavi süresinde bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Dispanserimiz bekleme salonunda dijital ortamda eğitici video ve slaytlar gösterildi. İlaçlarını düzenli kullanan, sosyo-ekonomik seviyesinin düşük olduğu tespit edilen hastalara tedavilerinin devam ettiği sürece Kaymakamlık Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından maddi destek ve gıda yardımı sağlandı. Hastaların evleri ziyaret edilerek psikolojik destek sağlandı. YORUM: Tüberküloz hastaları hastalığına yakalandıktan sonra sağlıklı bireylere de hastalığı bulaştırma korkusu ve riski nedeniyle toplumdan tamamen kendini soyutlayan / soyutlatılan kişiler olabilmektedir. Bazı hastalarımız tedavilerinin devam ettiği süre içinde belli dönemlerde iş gücünü kaybetmeleri nedeniyle maddi sıkıntılar içine girip ailelerinin geçimini sağlayamamaktadır. Programımız ile ilaçlarını düzenli kullanan ve ihtiyaç duyduğunu tespit ettiğimiz hastalara tedavileri sürecince maddi ve gıda yardımında bulunup, psikolojik destek vererek ve tüberküloz ile ilgili eğitimler ile bilinç düzeyini arttırmayı; hastaların tedaviye uyumunu arttırarak hastalığın kısa sürede ve kalıcı olarak tedavi edilmesini sağlamayı , bir bireye yapılan yardımla bir aileye ve topluma el uzatarak, desteğimizle sağlıklı yaşam ortamının temellerini atmayı hedeflemekteyiz. 43-‘Minik Verem Savaşçılar’ Projesi Dr.Zeynep Kazgan Arıca TB İl Koordinatörü, Malatya Dr.Cemal Doğan,Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Sağ.Mem.Abdulkerim Manap, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Sağ.Mem.Levent Yağmur, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Sağ.Mem.Adnan Kaçan, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Hemş.Fatma Aslan Yıldırım, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Hemş.Hatice Ercan, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Lab.Tek.Bekir Durmaz, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya Lab.Tek.Tuba Turan, Abdulkadir Eriş V.B.Malatya AMAÇ: Dünyada ve ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunu olan tüberküloz artık tedavisi olan bir hastalıktır. Tüm dünya için asıl önemli olan hastalığa yakalanmayı engellemektir. Bunun için en önemli konu toplumun bilinçlendirilmesidir. Verem Savaşı Dispanserleri olarak her yıl bu amaçla hem ocak ayındaki “Verem Haftası”nda hem de mart ayındaki “Dünya TB Günü”nde tüm topluma yönelik eğitim çalışmaları yapılmakta olup hasta ve temaslılarına düzenli eğitim verilmektedir. İlimizde yapmış olduğumuz bu proje ile eğitimlerin etkinliği, eğitimde esas üzerinde durulması gerekenlerin tespiti ve eğitimin şekli belirlenmeye çalışılmıştır. Alan Taraması: İlimizde verem ile ilgili öğrencilerin ne kadar bilgisi olduğu okullarda öğrencilere sorulmuş(tek soru ile- verem nedir?) ve %98’inin bu hastalıkla ilgili bir bilgiye sahip olmadığı belirlenmiştir. Faaliyetler: 1-Proje Kurulu oluşturuldu. 2-İlimizdeki ilkokullar belirlendi, rastgele yöntemle 110 okul seçildi. 3-Projeyi yürütecek kurumlara İl Verem Kontrol Kurulu’nda bilgi verildi. 4-Proje eğiticileri belirlendi, materyaller temin edildi 5-Proje kapsamındaki okul idarecilerine ve 3. Sınıf öğretmenlerine bilgi verildi. 6- 110 ilkokulda 11136 3. Sınıf öğrencisine eğitim verildi. 7- Eğitim alan öğrencilere 10 soruluk test uygulandı. 8- 70 ve üzeri puan alan öğrencilere sağlık şerifi rozeti takıldı,100 alan öğrencilere ise “Minik Verem Savaşçı” madalyonu verildi GEREÇ VE YÖNTEMLER: Proje kapsamında ilimizde bulunan 402 ilkokuldan 110 ilkokulda 3.sınıf 11136 öğrenciye 5 ayrı eğitici grupla görsel ve işitsel (İstanbul Verem Savaş Derneği tarafından hazırlanan kamu spotu, Sağlık Bakanlığı sayfasında yer alan el hijyeni video gösterimi ve slayt sunumu)eğitimler verilerek aşağıdaki açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan test uygulandı. Test sonuçları MEB Sınav Analizi ile değerlendirildi. Sorular: 1-Verem nedir? 2-Verem nasıl bulaşır? 3-Akciğer veremi denilince akla hangi şikâyetler gelir? 4-Verem hastalığından şüphe duyulduğunda ne yapılmalıdır? 5-Verem tedavi edilebilir bir hastalık mıdır? 6-Verem hastaları tedavi sırasında hangisini yapmamalıdır? 7-Hangisi sizi verem gibi solunum yoluyla bulaşan hastalıklardan korur? 8-Veremin tanısı, tedavisi, takibi nerede yapılır? 9-Verem hastalığının tedavisi, tanısı, takibi ücretli midir? 10-Verem ilaçları nereden alınır? BULGULAR: NOT ARALIĞI SAYI YÜZDE(%) 100 1769 15.89 70-99 6661 59.82 60-69 1148 10.31 50-59 762 6.84 49-1 712 6.39 0 84 0.75 TOPLAM 11136 100 Başarılı öğrenci sayısı:10340 (%92.85) Başarısız öğrenci sayısı:796 (%7.15) Doğru cevaplayanlar Yanlış cevaplayanlar Sayı % Sayı % 1.soru 10715 96.22 421 3.78 2.soru 10151 91.15 985 8.85 3.soru 9733 87.4 1403 12.6 4.soru 8792 78.95 2344 21.05 5.soru 10160 91.24 976 8.76 6.soru 7028 63.11 4108 36.89 7.soru 4834 43.41 6302 56.59 8.soru 8230 73.9 2906 26.1 9.soru 8103 72.76 3033 27.24 10.soru 7634 68.55 3502 31.45 SONUÇLAR: En fazla yanlış yapılan soru 7.soru olup bu soruda video sunumu ile anlatılan el hijyeninden dolayı b seçeneği işaretlenmiştir. Bu da bize görsel özellikle video sunumlu eğitimlerin daha akılda kalıcı olduğunu gösterdi. Toplum tarafından;”Tüberküloz hem solunum hem de temasla bulaşır, kalıtsaldır” “Bu hastalıktan korunmak için temizlik yapmak yeterlidir” “Tedavisi ücretlidir ve her yerde yapılabilir” “Bu hastalığa yakalananlar tedavi için kapatılır ve işten atılırlar” Yanlış bilgileri olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda gelecekteki eğitimlerimizi planlarken görsel sunumlara yer verilmeli, yanlış bilinenler üzerinde daha hassasiyetle durulmalı ve yanlış yapılınca öğrenilen doğrunun unutulmadığı düşünülerek mini sorular ile interaktif sunumlar yapılmalıdır. 44-Antalya’da 2015 Yılında Kayıt Altına Alınan Verem Hastalarının Sosyodemografik Özellikleri Ve Doğrudan Gözetim Altında Tedavi Durumları Deniz Akgün*, Murat Özdemir**, Süleyman Mehmet Sülemiş***, Cahide Serap****, Ebru Yeğin***** * : Uz. Dr., Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü, Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi ** : Uz. Dr. Antalya Halk Sağlığı Müdürü *** : Dr., Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü, Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürü **** : Tıbbi Teknolog, Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü, Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi ***** : Verem Savaş İl Koordinatörü Amaç: Ülkemizde verem hastalarının tedavilerinin düzenli yürütülmesini sağlamak amacıyla hasta odaklı Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) uygulanmaktadır. Çalışma Antalya'da verem savaş dispanserlerinde 2015 yılında kayıt altına alınan verem hastalarının demografik ve DGT (Doğrudan gözetimli tedavi) ile ilgili özelliklerinin irdelenmesi amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve yöntem: Çalışmada Verem Savaş Dispanseri defterleri 2015 yılının ilk 10 aylık kayıtları incelenmiştir. Çalışmanın verileri sayı, hız ve oran olarak verilmiştir. Bulgular: Antalya’da 2015 yılının ilk 10 ayında kayıt altına alınan verem hastalarının %58’i erkek, %42’si kadındır. Hastaların %52,4’ü 30-59 yaş grubundadır. Hastaların içinde 0-14 yaş grubunda olanların oranı %3’tür. Kayıt altına alınan hastaların sağlık güvencelerine göre dağılımları incelendiğinde %47’sinin SSK kökenli, %12’sinin Bağ-Kur kökenli, %12’sinin Emekli Sandığı kökenli sosyal güvenceye sahip olduğu; sosyal güvencesinin olmadığını belirten hastaların oranının ise %20 olduğu görülmüştür. Kayıt altına alınan hastaların %48’ine devlet hastanesi ya da üniversite hastanesinde tanı konulmuşken, %38’ine verem savaş dispanserinde tanı konulmuştur. Kayıt altına alınan verem hastalarının %60’ının doğrudan gözetim altında tedavileri (DGT) aile sağlığı merkezinde yürütülürken; %21’inin DGT’si verem savaş dispanserinde, %11’inin DGT’si ise evinde yerine getirilmektedir. 2015 yılında kayıt altına alınan verem hastalarının yerleşim yerlerine göre dağılımı açısından incelendiğinde en sık hasta çıkan ilçelerin Merkez Muratpaşa, (100.000’de 14), Kumluca (100.000’de 12) ve Demre (100.000’de 12) ilçeleri olduğu görülmektedir. Sonuçlar: Antalya’da verem hastalığı tanısının önemli bir bölümünün verem savaş dispanserleri tarafından konulduğu görülmektedir. Evinde DGT uygulanan hastaların oranının arttırılmasına yönelik çalışmaların faydalı olacağı düşünülmektedir. 45-Yardımcı Sağlık Personeli Verem Savaş Eğitiminin Değerlendirilmesi 1 Zeliha ÖZDEMİR, 2Dr. Filiz AĞCA, 1Uzm. Dr. Ayşe Gül YILDIRIM, 1Dr. Erhan KABASAKAL Tüberküloz Daire Başkanlığı, 2Ankara 3 No’lu VSD 1 AMAÇ: 2015 yılında yapılan Yardımcı Sağlık Personeli Verem Savaş Eğitiminin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: 2015 yılında gerçekleştirilen eğitim, dört grupta, Tüberküloz Daire Başkanlığında (TBDB) ve verem savaşı dispanserlerinde (VSD) görev yapan toplam 192 hemşire, ebe ve sağlık memurunun katılımıyla yapılmış, 76 ilden 160 VSD’den katılım sağlanmıştır. Eğitimlerde TBDB, Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları Hastanesi ve VSD çalışanları gönüllü olarak görev almıştır. Eğitimde kullanılan ön ve son test ile anket formları geriye dönük değerlendirilmiştir. BULGULAR: Eğitime 122 (%63,5) hemşire; 42 (%21,9) ebe ve 28 (%14,6) sağlık memuru katılmıştır. Katılımcıların %85,9’u (165) kadroludur. %37’si (71) önceden hizmet içi eğitim aldığını beyan etmiştir. Katılımcıların %69,3'ünün (133) dispanserde çalışma süresi 0-10 yıl; %24,5’inin 11-20 yıldır. Tüberküloz Tanı ve Tedavi Rehberi’ni %51,6'sı tamamen ve %41,7’si kısmen okumuştur. Katılımcıların ön test ortalaması 18,5 iken son test ortalaması 23,5’tir. Ön testte hemşireler, toplam çalışma süresi ile dispanserde çalışma süresi 11-20 yıl olanlar, kadrolu çalışanlar, daha önce hizmet içi eğitim alanlar, Tüberküloz Tanı ve Tedavi Rehberini okuyanlar daha başarılıdır. Son testte ise ebeler, toplam çalışma süresi 11-20 yıl olanlar, dispanserde çalışma süresi 0-10 yıl olanlar, Tüberküloz Tanı ve Tedavi Rehberi’ni okuyanlar ve daha önce hizmet içi eğitim almayanlar daha başarılıdır. Uygulanan anket ile katılımcıların eğitimi; süre, içerik, yöntem olarak değerlendirmeleri, hizmet sunumu sırasında karşılaştıkları sorunları ifade etmeleri ve önerilerini belirtmeleri istenmiştir. Katılımcıların tamamı eğitimin kendileri için yeterli ve çok faydalı olduğunu ifade ederek özlük haklarının iyileştirilmesi, eğitimin sertifikalandırılması ve tüberküloz hemşireliğinin ayrı bir alan olarak belirlenmesinin gerektiğini belirtmişlerdir. SONUÇ: Mesleğe yönelik eğitimlerin devam ettirilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. 46-Verem Savaşı Dispanserlerine 2013 Yılında Kayıt Edilen Hastalardan Tüberküloz Olmadığı Anlaşılanların Özellikleri Uzm. Dr. Ayşegül YILDIRIM1, Funda BAYKAL1, Seher MUSAONBAŞIOĞLU2 1 THSK Tüberküloz Daire Başkanlığı, 2THSK Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Programları Başkan Yardımcılığı Amaç: Türkiye genelinde 2013 yılında tüberküloz (TB) hastalığı ile karışan hastalıkların belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Her yıl Türkiye genelinde TB tanısı konularak tedavi başlanan ve verem savaşı dispanserlerine kayıt edilen hastalardan bazılarının sonradan tüberküloz olmadığı anlaşılmakta ve dosyaları “TB Değil” olarak kapatılmaktadır. Bu çalışmada 2013 yılında kayıtlara giren 13.778 hastadan, sonradan tüberküloz olmadığı anlaşılan 485 hasta geriye dönük olarak incelenmiştir. Bulgular: Ülkemizde kayıtlara giren hastalardan her yıl yaklaşık 500’ünün (%2,5-3,5) dosyası TB Değil olarak kapatılmaktadır. 2013 yılında sonradan TB olmadığı anlaşılan 485 hastanın 282’si (%58,1) erkek, 203’ü (%41,9) kadındır. Hastaların 284’ü (%58,5) AC TB, 188’i (%38,8) AC Dışı TB, 13’ü (%2,7) AC+AC Dışı TB tanısı almıştır. AC Dışı TB düşünülen olgularda en sık ekstratorasik lenf nodları (%20,4) ve plevra’da (%19,9) hastalık mevcuttur. Hastaların 103’ünde (%21,2) yayma (+), 112’sinde (%23,1) kültür (+), 66’sında (%13,6) hem yayma hem kültür pozitif, 122’sinde (%25,2) yayma ve kültür negatiftir. 187’sinde (%38,6) yayma ve kültür bakılmamıştır. Hastaların %25,2’si iki ay, %9,1’i 1 aydan kısa süre tüberküloz tedavisi almıştır. Tedavi süresi tepe değeri 2 ay, ortancası 3 aydır. 485 hastada son tanılar incelendiğinde en sık üç tanı olarak 111 (%22,9) TB dışı mikobakteri enfeksiyonu (TDM), 96 (%19,8) TB dışı enfeksiyon, 82 (%16,7) malignite belirlenmiştir. Yaş gruplarına göre son tanılar incelendiğinde 45 yaş ve üzerinde en sık TDM, ikinci sırada maligniteler; 45 yaş öncesinde en sık TB dışı enfeksiyonlar, ikinci sırada TDM olduğu görülmüştür. Sonuç: Atipik mikobakteri tanısının daha erken konulabilmesi için yayma ve kültür sonuçları ile yetinilmeyip tür tayini yapılmasının önemli olduğu düşünülmüştür. Ayırıcı tanıda TB dışı enfeksiyonlar ve maligniteler de öncelikle akla gelmelidir. 47-İstanbulda Çok İlaca Dirençli Tüberkülozlu (ÇİD TB)Çocukların Değerlendirilmesi Onur AKSU CEYHAN * Nesrin SARIMURAT **Orçun COŞKUN* Ömer Faruk GÜNAL* Fatma TİRYAKİ* Derya GÖRMÜŞ**Özlem BAŞOĞLU *** Rengin ŞİRANECİ *** Turgut ÇALIŞKAN* G.Nurhan İNCE* Zeki KILIÇASLAN**** İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü * İstanbul Verem Savaşı Derneği ** Kanuni Sultan Süleyman EAH*** İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi **** Amaç; 2005-2015 yılları arasında İstanbul ili dispanserlerine kayıtlı, laboratuvar sonucu HR dirençli bulunan veya klinik olarak ÇİD TB tanısı konulup tedaviye alınan 15 yaş ve altı olguların demografik özellikleri tedavi sonuçlarını değerlendirmek. Yöntem; Hastalara ait bilgiler 2005-2015( yılları arasındaki TUTSA kayıtlarından 2015 (Kasim) hasta kayıtve dispanser kayıtlarından ve 2015(Ekim) d retrospektif olarak incelendi. Bulgular; 2005-2015(ekim) yıllarında İstanbulda tedavi gören 58.017 .Tb hastasının 3519 (%6) sı 15 yaş ve altı çocuk idi. Bunların 24 sı(%92,3) laboratuvarda ÇİD-TB saptandı 2(%7,6) olgu ise Klinik olarak Temas öyküsüne dayanılarak ÇİD-TB kabul edilmişti. . Olguların % 54 ü erkektir.Yaş dağılımı 04 yaş % 19 5-10 yaş %19 10-15 yaş arası % 62 dir. %77 yeni, %3,8nüks, %3,8 tedavi terkden dönen, %7,6tedavi başarısızlığından gelen olgudur. 24 olgu Akciğer 1 olgu Akciğer dışı (plevra) ve 1 olguda Akc+Akc dışı yerleşimlidir. (plevra) 16 olgu da balgam, 5 olguda AMS, 1 olguda plevra sıvısı çalışılmıştır. 14 olgunun Y (+) K (+), 10 olgu Y (-) K(+) ,2 olguya klinik radyolojik ve temas öyküsü ile tanı konmuştur. 2 olguda hızlı direnç çalışılarak RIF direnci saptanmış.26 olgunun 10 unda ek olarak E ve S direnci de mevcuttur. 14 olgu 1.grup, 12 olgu 2.grup ilaç ile tedavi edilmiştir. 1. Grup tedavi alanların %85,7(12) tedavi başarısı olmuş % 14,3(2) tedavi başarısızlığı olmuştur. 1.grup ilaçlarla tedavi başarısızlığı olan 2 olgu daha sonra 2.grup ilaç kullanılarak tedavi başarısı sağlanmıştır.Başlangıç tedavisi 2.grup ilaçlarla olan 12 olgunun 7( %58,3 )sinde Tedavi Başarısı sağlanmıştır.1(%8,3) olgu vefat etmiştir.Bu olgu aynı zamanda hıv pozitif olup yabancı ülke doğumludur. 4 (%33,4) olgunun tedavisi devam etmektedir. SONUÇ; Çocuklarda ÇİD-TB bakteriyolojik tanısında zorluklar devam etmektedir.Sadece temas öyküsü ve uygun klinik bulgulara dayanarak da ÇİD-TB tedavisi başlanması bir seçenek olarak değerlendirilebilir. 48-İstanbul Tüberküloz Saha Çalışması Ve Değerlendirme Programı İçin Yapılan Hazırlık Çalışmaları Nilüfer YALÇIN*, Onur AKSU CEYHAN*, H. Zuhal UĞUR*, Nevin YAYAR*, Aysun BOZDAĞ*, Sıttıka SARANOĞLU*, Fatma UÇAN*, Aylin MİDİLLİ*, Osman SAYILIR*, Tarık BEZEK*, Turgut ÇALIŞKAN*, G. Nurhan İNCE* * İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü Tüberküloz Şubesi Amaç: Tüberküloz Daire Başkanlığı ve İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü Tüberküloz Şubesi tarafından İstanbul’da olgu hızı yüzbinde otuzun üstünde olan ilçelerdeki kurumlara ve göçmenlerin bulunduğu mahallelere yapılacak olan saha ziyareti ve değerlendirme toplantısının en verimli şekilde gerçekleşebilmesi için seçici ve kapsamlı bir ön hazırlık çalışması yapmak. Hazırlık Çalışmaları: Daire Başkanlığımızca iletilen taslak üzerinde çalışılarak; Şubemizce ziyaret edilmesi gereken ilçeler, dispanserler ve kurumlar ile değerlendirme toplantısı için davet edilecek isimler belirlendi. Olgu hızı yüzbinde otuzun altında olmasına rağmen Esenyurt (hasta ve nüfus yoğunluğu olması nedeniyle) ve Maltepe (SGHH’ne yakınlığı dolayısı ile YÜD hastalara hizmet verdiği için) ilçelerinin ziyaret planına dahil edilmesi önerildi. Öncelikle, ziyaret edilecek ilçelere hizmet veren dispanserlere ve TSM’lere mail ve telefonla bilgilendirme yapıldı; ilçelerinde göçmenlerin yoğunluklu yaşadığı mahalleleri ve ziyaretlerde tercümanlık yapabilecek kişileri tespit etmeleri istendi. Sonrasında dispanser hekimleri ve TSM başkanları ile toplantılar yapıldı. İlgili ilçelerin kaymakamlıkları ve belediyelerinde sağlıktan sorumlu yetkili isimler belirlendi, bu kişilere telefon ile ulaşılarak bilgilendirmeler yapıldı. Göçmenlere yardım eden STK’lar ile ilgili resmi kurumlardaki (İl Göç İdaresi, Emniyet Yabancılar Şubesi) yetkili isimler araştırıldı, ziyaret edildi. Ziyaret edilmesi anlamlı olacak diğer resmi kurumlar, STK’lar ve sağlık kurumları (ASM, TSM, hastaneler) ile buralarda özellikle görüşülecek isimler belirlendi. Saha ziyareti ve değerlendirme toplantısı için gerekli resmi yazışmalar yapılarak, ilgililerine fakslandı. Sonuç: Yapılan bu hazırlıklar esnasında, İstanbul için böyle bir çalışmanın çok gerekli olduğu, tüm katılımcıların konuya ilgi gösterdiği ve İstanbul’da tüberküloz kontrol programında kurumlar arası işbirliğinin önemi gözlemlendi. 49-Aile Hekimliği Sisteminde Uygun Doğrudan Gözetimli Tedavi Sıklığı ve Uygulamanın Önündeki Engeller* Hilal Adıgüzel1, Işıl Ergin1, Gonca Atasoylu2, Özgür Sekreter2, Ayşe Pınar Balcan3, Ziya Tay2, Nuray Külük3, Serap Alkan3, Hatice Gürbüz3 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Manisa Halk Sağlığı Müdürlüğü 3 Manisa Şehzadeler Toplum Sağlığı Merkezi Verem Savaşı Dispanseri 2 Amaç: Çalışmanın amacı Manisa’da tüberküloz (TB) hastalarında doğrudan gözetimli tedavi (DGT) sıklığını belirlemek ve coğrafi, organizasyonel, sosyokültürel, ekonomik engelleri tanımlamaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışma kesitsel tipte olup il merkezindeki Verem Savaşı Dispanseri’ne kayıtlı 18 yaşın üzerinde, bir aydan uzun süredir tedavi alan hastaları kapsamaktadır. Katılım %93,6’dır (n=44). Hastaların sosyodemografik özellikleri, özgeçmişi, ilaca dair eğitim, DGT süreci, tedaviye erişimdeki engeller, beklentiler hakkında veri; hasta dosyalarından ve yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Uygun DGT; hastanın günlük tedavi dozlarını sağlık personeli eşliğinde alması ya da sağlık personelinin hastaya erişemediği durumlarda, hastanın ilaç içerken bir yakını tarafından gözlenmesi olarak tanımlanmıştır. Bulgular: Katılımcıların %56,8’i kadın, ortalama yaşı 51,4±18,7’dir. Hastaların %27,3’ü okuryazar olmayıp %58,1’inin geliri yoksulluk sınırının altında, %59,1'i şehir merkezi dışından gelmekte, %31,8’inin evine yürüme mesafesinde sağlık kurumu bulunmamaktadır. Tedavi üç şekilde uygulanmaktadır; kendi kendine (%43,2), sağlık kurumundan (%36,4) ve aile yakını tarafından (%20,4). Uygun DGT sıklığı %56,8’dir. DGT şekline karar verenin hasta olması, uygun DGT sıklığını azaltırken, yaş, gelir ve eğitim düzeyi fark yaratmamaktadır. DGT gözetmenine hastanın karar verdiği durumlarda, hasta kendi kendine tedavi almayı seçmektedir(%80, p=0,003). DGT gözlemcisi aile hekimi (AH) olanlarda, uygun DGT sıklığı %38,7’ye düşmekte, hastaların %51,6’sı AH’ne hergün gitmekte zorluk çekmektedir. Hastaların %15,9’u ulaşım zorluğu ve maddi yükten, %22,7 ‘si hastalığın çevre tarafından bilinmesiyle bulaştırma korkusundan bahsetmiştir. Hastalar en çok (%52,2) sosyal engeller tanımlamakta, %43,2’si hastalığıyla ilgili konuşmak, deneyimlerini paylaşmak istemektedir. Sonuç ve Öneriler: Uygun DGT sıklığının %56,8 saptanması kaygı vericidir. Hasta, gözetmen seçimi sırasında mutlaka doktoru tarafından yönlendirilmelidir. Ulaşım giderleri, hastalığın öğrenilme korkusu ve sosyal destek ihtiyacı çözülmesi gereken konulardır. Anahtar kelimeler: Doğrudan gözetimli tedavi, tüberküloz, aile hekimliği *Bu araştırma, 5-9 Ekim 2015 Konya’da yapılan 18. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur. 50-Pulmoner Nontüberküloz Mikobakteri Enfeksiyonlu Beş Olgu 1 Ayşegül Gencer, 1Gizem Şenkardeşler, 1Şule Gündoğdu, 1Duygu Fidan 1Şermin Börekçi, 1Benan Müsellim, 1Gül Öngen 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul GİRİŞ: 1950’li yıllardan itibaren patojen kabul edilen Nontüberküloz mikobakterilerin (NTM) Amerikan Toraks Derneğinin 2007 raporunda 125’ten fazla türü tanımlanmıştır. Çoğu insanda hastalık oluşturmazken birkaç türü hem immun sistemi baskılanmış hem de normal olan konaklarda akciğer,lenf nodları,cilt,yumuşak dokular, iskelet sistemi gibi birçok sistemde tuberküloz dışı hastalıklar meydana getirir. Özel tedavi yöntemleri mevcut olduğundan ve klinik gidişi yönlendirdiğinden NTM olgularında tiplendirme yapılması gereklidir. Ülkemizde bildirimi zorunlu olmadığı için prevalansı ancak tahmin edilebilmektedir. AMAÇ: Kliniğimizde son 1 yılda takip edilen atipik mikobakteri üremesi olan 5 olgunun klinik, radyolojik, bronkoskopik ve mikrobiyolojik bulguları ile tedavi ve tedavi sonuçlarını incelemeyi amaçladık. SONUÇLAR: Olguların ikisi kadın, üçü erkek olup, yaşları 39-66 arasındaydı. 4 olguda balgam kültürü ile, bir olguda ise wedge biyopsi kültürü ile tanı konuldu. İki olgunun balgam yayma incelemeleri aside-dirençli basil açısından pozitif olup, 3 olgu negatifti. Kültürde 3 olguda M.abcessus, iki olguda da M.kansasi üremesi oldu. Komplikasyon gelişmeden tüm olgular tedavilerini tamamladı. OLGU 1 YA CİNSİY SİGAR TANI Ş ET A YÖNTEMİ 39 E ETKEN 66 K TEDAVİ TEDA Vİ (PAKET SÜRE -YIL) Sİ 1 Wedge Bx M.Abscessus kültürü 2 RADYOLOJİ Kullanma Balgam kültürü M.Kansasi Amikasin 4 hafta retikülonodüler hastalık Klaritromisin 6 ay Retikülonodüler hastalık 4’lü 12 ay Kaviteli lezyon- mış anti- TBC moksifloksas in 3 48 E 30 Balgam kültürü M.Kansasi Bilateral kaviteli lezyonretikülonodüler hastalık 4’lü antiTBC moksifloksas 12 ay in 4 64 K Kullanma Balgam kültürü M.Abscessus mış 5 54 E 5 Balgam kültürü M.Abscessus Bilateral kaviteli lezyon- Amikasin 4 hafta retikülonodüler hastalık Klaritromisin 6 ay Kaviteli Amikasin 2 hafta lezyon- retikülonodüler hastalık Tigesiklin Klaritromisin 6 ay YORUM: Tüberküloz dışı mikobakterilerin neden olduğu pulmoner hastalık tahmin edilenden daha sıktır. Bu artış muhtemelen hekimlerin farkındalıklarının artması ve de laboratuvar tekniklerindeki gelişmeler ile tanı ve tip tayininin yapılabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte klinisyenler NTM enfeksiyonlu hasta ve hasta bakımı ile ilgili tanısal ve terapötik sorunlarla daha sık karşılaşacaklardır. Anahtar Sözcükler: Nontüberküloz mikobakteriler, tanı, tedavi. 51-Pnömoni Ve Bronş Kanserini Taklit Eden Endobronşial Tüberküloz Olgusu Ayşegül Gencer, 1Şermin Börekçi, 1Benan Müsellim, 1Gül Öngen 1 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Akciğer tüberkülozunun önemli komplikasyonlarından biri olan endobronşial tüberküloz (TB), enfekte lenf nodlarının trakeobronşiyal ağacı erozyona uğratması ve çok miktarda basilin mukozaya implante olmasıyla gelişir. Klinik, radyolojik ve bronkoskopik bulguları ile astım, yabancı cisim aspirasyonu, pnömoni, bronş kanseri gibi diğer akciğer hastalıklarını taklit eden bir hastalıktır. Biz de polikliniğimize pnömoni kliniği ve radyolojisi ile başvuran ve bronkoskopi sonrasında da malignite düşünülen bir endobronşiyal tüberküloz olgumuzu paylaşmak istedik. Bulgular: 32 yaşında erkek hasta, iki ay önce kuru öksürük şikayeti ile başvurduğu dış merkezde çekilen Toraks BT’de sol akciğer üst lobda hava bronkogramları içeren konsolidasyon ve yaygın asiner görüntü mevcut olması üzerine pnömoni tanısı ile iki hafta nonspesifik antibiyoterapi almış. Öksürük şikayeti gerilemeyen hasta polikliniğimize başvurdu. Geçirilmiş tüberküloz öyküsü ya da teması yoktu. Solunum sistem muayenesi doğaldı. Akciğer grafisinde sol akciğer orta alanda hava bronkogramları içeren alveolar infiltrasyon mevcuttu (Resim 1). Laboratuvar bulguları normaldi (lökosit sayısı 8000/mm³, nötrofil sayısı 5200/mm³, CRP:6,1mg/l, ESH: 14/saat. İndükte balgamında Aside dirençli basil (ARB) negatifti. Bronkoskopisinde üst divizyon girişinde anterior duvarda ve apikoposterior segment yüzeylerinde infiltratif lezyon görüldü, lümen %10 daralmış ve yüzeyi hiperemik izlendi. Üst divizyon girişindeki lezyondan biyopsi ve bronş lavajı alındı (Resim 2). Bronş lavajı ARB si negatifti. Mukoza biyopsi patoloji raporu: bronş duvarında fokal alanda abseleşen granülomatöz iltihap olarak yorumlandı. 4’lü anti-TB tedavi başlandı. Mikobakteri kültüründe (MGIT) M.tuberculosis üredi ( İlaçlara duyarlı). Tedavinin ikinci haftasında şikayetlerinde belirgin regresyon mevcut. İkinci ayda radyolojik regresyon gözlendi (Resim 3). Hasta tedavisinin beşinci ayında ve takipleri devam etmekte. Sonuç: TB birçok solunumsal hastalık ile benzer klinik ve radyolojik bulgular taşır, özellikle ülkemiz gibi endemik bölgelerde, akciğerdeki her türlü radyolojik görünüme ait lezyonda ayırıcı tanılar arasında TB düşünülmeli ve araştırılmalıdır. Anahtar kelimeler: Endobronşiyal tüberküloz, bronş kanseri, pnömoni 52-Tüberkuloz tanısında kültür ve moleküler yöntemin karşılaştırılması Şerıfe Sa lmış, Burak Aksu, Ayşegül Karahasan, Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ Tüberkülozla enfekte hastadan sağlam kişilere Mycobacterium tuberculosis hava aracılığıyla yayılmaktadır. Tanıda en hızlı, en ucuz yöntem basilin mikroskop ile saptanması, altın standart ise kültürde üretilmesidir. Mikroskopinin özgüllük ve duyarlılığının düşük olması, kültür yöntemlerinin ise uzun zaman alması nedeniyle moleküler yöntemler geliştirilmiştir. Ancak değişik moleküler tanı yöntemleri denenmiş olmasına rağmenbu yöntemlerin hiç biri henüz mikroskopi ve kültür gibi konvensiyonel yöntemlerin yerini alamamışlardır. GEREÇ- YÖNTEM Çalışmamızda, Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen hasta örneklerinde tüberküloz kültürü BACTEC MGIT 960 (BectonDickonson,ABD) otomatize sistemi , moleküler tanı solunum yolu örneklerinde Mycobacteriumtuberculosiscomplex ve rifampisin direnci saptanması için Gene Xpert MTB/RIF (Cepheid, ABD) sistemi, solunum dışı örnekler için FluoroTypeMTB (Hain Diagnostics, Almanya) ile çalışılmıştır.GeneXpert sonuçları kantitatif olarak değerlendirilmiştir. BULGULAR Ocak – Kasım 2015 tarihleri arasında 978 solunum ve solunum dışı örnek için moleküler test istemiyapılmış ve bu örneklerin 50 sinde Mycobacterium tuberculosis complex saptanmıştır. Moleküler yöntemle pozitiflik saptanan örneklerin yedisinde kültür istemi bulunmamaktadır. Pozitif örneklerin sadece 13 ünde kültürde Mycobacterium tuberculosis complex üremiştir. Kültürde üretilemeyen 30 örneğin 12 si solunum yolu örneği olup ,GeneXpert MTB/RIF sistemiyle düşük ve çok düşük düzeyde DNA saptanmış; 18 örnek ise solunum dışı örneklerden oluşmuştur. SONUÇ Tüberküloz tanısında kullanılan moleküler testler, hızı, yüksek özgüllüğü ve rifampisin direncini de saptayabilmeleriyle günden güne önem kazanmaktadır.Tanıda altın standart halen kültür ile üretme yöntemidir. Ancak çalışmamızda kültür pozitifliği oranı düşük düzeyde saptanmıştır. Moleküler sonuçların değerlendirilmesinde hastanın klinik durumunun ve tüberküloz tedavisi verilip verilmediği bilgisinin önemi büyüktür. Çok düşük düzeyde bakteri varlığında kültürün duyarlılığı azalmakta ve tedavi altındaki hastalarda üreme olmaksızın da DNA çoğaltılabilmektedir. 53-Tüberkuloz tanısında kullanılan kültür dışı yöntemlerin irdelenmesi Şerıfe Sa lmış, Ebru Eren, Burak Aksu, Ayşegül Karahasan, Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri Mycobacterium tuberculosis ile infektedir ve tüberkülozun erken ve doğru tanısı, hastalığın kontrol ve tedavisinde büyük önem taşımaktadır. Moleküler yöntemler tüberküloz tanısı ve ilaç direncinin saptanmasında son yıllarda giderek önem kazanmıştır. Tüberküloz tanısında kullanılan tüberkülin deri testi yanlış negatif ve yanlış pozitif sonuçlar verebilmektedir. Bu teste alternatif olarak T-hücrelerinde mikobakteriyel antijenlere karşı interferonsaptanmasına yönelik testler kullanılmaktadır. GEREÇ-YÖNTEM Çalışmamızda, Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen hasta kan örneklerinde mikobakteri antijenlerine karşı IFNsalınımı ve çeşitli klinik örneklerde moleküler yöntemle mikobakteri DNA’sı araştırılmıştır. Moleküler tanımlamada Mycobacterium tuberculosis complex ve rifampisin direncini saptamaya yönelik olarak GeneXpert MTB/RIF kiti (Cepheid, ABD) kullanılmıştır. IFN-TB Gold kiti (QIAGEN, Almanya) ile belirlenmiştir. BULGULAR Eylül 2014-Kasım 2015 tarihleri arasında; QuantiFERON-TB Gold istemi olan 854 örneğin 167'sinde (%19.5) IFN1649 örneğin 258'inde (%15.6) Mycobacterium tuberculosis complex varlığı saptanmıştır. QuantiFERON-TB Gold test ve moleküler test istemi olan 143 hastanın sonuçları Tablo’da verilmiştir. Tablo. QuantiFERON-TB Gold- Gene Xpert MTB/RIF sonuçlarının irdelenmesi Gene Xpert MTB/RIF POZİTİF NEGATİF TOPLAM SONUÇ QuantiFERON-TB Gold POZİTİF NEGATİF 5 4 29 91 34 95 INDETERMINATE 14 14 M. tuberculosis ile infekte bireylerin çoğunda infeksiyonun latent kaldığı ve bu bireylerin %10 ‘unda aktif hastalık gelişebileceği bilinmektedir. Çalışmamızda, moleküler test ile karşılaştırıldığında QuantiFERON-TB Gold testi duyarlılığı %55.6 olarak saptanmıştır. Tüberkuloz hastasının değerlendirilmesinde klinik ve laboratuvar sonuçlarının birlikte irdelenmesi yerinde olacaktır. 54-Tekrarlayan Tüberküloz Olgusunda Sekonder İlaç Direnci 1 Gizem Bektaş, 1Ersan Atahan, 2Orhan Kaya Köksalan, 1Bülent Tutluoğlu 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Tekrarlayan tüberküloz olgularında uzun süreli ve tekrarlayan tedaviler sonucunda sekonder ilaç direnci gelişebilmektedir. Daha önce iki kez tüberküloz geçirmiş ve tedavisini tamamlamış ve 3. kez tüberküloz tedavisi sırasında yüksek minimum inhibisyon konsantrasyonu (MIC) nedeniyle dirençli kabul edilen bir olguyu tartışacağız. Bulgular: 67 yaşında erkek hasta öksürük, balgam, gece terlemesi yakınmaları ile başvurdu. Hastanın koroner arter hastalığı, abdominal aort anevrizması, bilateral alt ekstremitelerinde varisleri vardı. 1986-2006 yıllarında iki kez geçirilmiş akciğer tüberkülozu vardı. İlk tedavisinde yapılan ilaç direnç testlerinde tüm ilaçlara duyarlı olan hastaya 6 ay 4’lü anti-tüberküloz tedavi verilmiş. İkinci tedavisinde ise 2 ay 5’li anti-tüberküloz tedavi sonrası toplamda 8 ay tedavi verilmiş. Hasta iki tedavisini de düzenli almış ve şifa ile sonuçlanmış. Fizik muayenesinde akciğer oskültasyonunda bilateral solunum sesleri hafif az duyuldu. Sol omuzda BCG skarı mevcuttu. Tam kan sayımında hemoglobin (8,9 g/dl; normal değer 13,6-17,2 g/dl) ve hematokrit (%27,1; normal değer %42-52) değerleri düşük, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri normal, C-reaktif protein (68,1 mg/L; normal değer <5 mg/L), eritrosit sedimantasyon hızı (44 mm; normal değer 0-15 mm) yüksek saptandı. Akciğer grafisi (Resim 1) ve çekilen Toraks BT’de (Resim 2) sol akciğer alt lob superior segmentte 31x27 mm çapında 5 mm kalınlığında duvarı izlenen kaviter lezyon saptandı. Resim 1 Resim 2 3 kez gönderilen balgamda ARB (+) saptandığından nüks akciğer tüberkülozu tanısı konularak kılavuzlara uygun olarak vücut ağırlığına göre doz ayarı yapılarak 5’li anti-tüberküloz tedavi başlandı. (İzoniazid 300mg, Rifampisin 600mg, Ethambutol 1500 mg, Pirazinamid 2000mg, Streptomisin 1gr) Tedavisinin 1.ayında gönderilen kültüründe M. Tuberculosis üredi ve duyarlılık testlerinde izoniazid dirençli saptandı. İlaç direncini doğrulamak için deneyimli başka bir merkeze hem üreyen suş hem de yeni balgam gönderildi. Laboratuvarımızda INH dirençli saptanan suş, diğer merkezde duyarlı saptandı. Ancak hem önceki suşta hem de yeni gönderilen balgamda üreyen M.Tuberculosis için yapılan duyarlılık testinde INH MIC değerleri yüksek saptandı.(0,12 µg/ml; düşük düzey dirençli >0,1 µg/ml) ARB pozitifliği devam etmesi, M.Tuberculosis üremesi, klinik ve radyolojik yanıt alınamaması (Resim 3A-3B) nedeniyle hasta dirençli kabul edilerek tedavi değişikliğine gidildi. Mevcut tedavisinin 4.ayında ethambutol ve pirazinamid kesilerek izoniazid ve rifampisine amikasin 1gr, PAS 10gr, sikloserin 1 gr ve moksifloksasin 400mg eklendi. Yeni tedavinin 1.ayında ARB negatifleşti, kültürde üreme olmadı. Klinik ve radyolojik olarak yanıt alınan hastada 6’lı anti-tüberküloz tedavinin 4 aya tamamlanması planlandı. Takiplerinde işitme azlığı olması üzerine amikasin 4.ayda kesildi. 5 ilaçla en az 6 ay daha devam edilmesi planlandı. Hasta şuan tedavisinin 10. ayında yakınmasız olarak takip edilmektedir.(Resim 4) Resim 3A Resim 3B Resim 4 Sonuç: Tekrarlayan tüberküloz olgularında sekonder ilaç direnci gelişebilmektedir. Bu olgularda ilaç direnci değerlendirilirken MIC değerlerine dikkat çekilmek istenmiştir. Direnç paterni laboratuvarların tecrübelerine bağlı olarak değişmektedir. Sunduğumuz olgu, INH direncinin farklı iki laboratuvarda farklı sonuçlanması ile tedavi değişikliği konusunda klinisyenin dikkatli olmasını gerektiğini vurgulamaktadır. Dirençli olguların deneyimli merkezlerde takibinin önemi ortaya koymaktadır. Anahtar kelimeler: Tüberküloz, sekonder direnç, minimum inhibisyon konsantrasyonu 55-KONYA İLİNDE YAŞAYAN YABANCI ÜLKE DOĞUMLULARDA TÜBERKÜLOZUN DEĞERLENDİRMESİ Seval AKAN1, Süleyman Rüştü SAĞLAM1, Özlem ÖKTEM2, Ünzile TORUN3, Ahmet AĞAÇAYAK1 1 Mümtaz Koru Verem Savaş Dispanseri, Konya Ereğli Verem Savaş Dispanseri, Konya 3 Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürlüğü, Konya 2 AMAÇ: Son yıllarda çeşitli sebeblerle ülkemize giriş yapan ve yaşayan yabancı ülke doğumlu insanlarda artış olmaktadır. Buna bağlı olarak bu insanlarda tüberkülozun arttığı görülmekte ama yeterli bir istatistiki veri bulunmamaktadır. Yapılan çalışmada; 2012-2015 yılları arasında Konya ve çevresinde belirlenen ve takip edilen yabancı ülke doğumlu tüberküloz hastaların artış oranı incelenmiştir. YÖNTEM: 01.01.2012-30.09.2015 tarihleri arasında Konya ilinde tanı almış yabancı doğumlu tüberküloz hastalarının kayıtları incelenerek, bölgemizdeki yaygınlığı hakkında epidemiyolojisi belirlendi. BULGULAR: Konya ilindeki 2012-2015 yılları arası kayıtlı TB hastaları retrospektif olarak incelendiğinde; 1030 hastanın 38 (% 3.68)’i yabancı ülke doğumlu hastalardır. 2012 yılında 269 hastanın 1 (% 0.37)’i, 2013 yılında 281 hastanın 6 (% 2.14)’sı, 2014’te 289 hastanın 12 (% 4.15)’si, 2015 Eylül ayı sonuna kadar 191 hastanın 19 (% 9.95)’u yabancı ülke doğumludurlar. Bu hastaların 24 (% 63.15)’ü erkek, 14 (% 36.85)’ü kadındır. 2 (% 5.26) hasta ÇİD tüberküloz olup, 22 (% 57.89)’si akciğer, 16 (% 42.11)’sı akciğer dışı tüberkülozdur. Hastaların 21 (% 55.26)’i halen tedavide, 12 (% 31.57)’inin tedavisi tamamlanmış, 1 (% 2.63) hasta exitus olmuştur. 4 (% 10.52) hasta tedaviyi terk etmiş, 1 (% 2.63)’i tedaviyi terkten dönerek, tedavisini tamamlamıştır. 12 300 10 250 8 200 150 Toplam TB hastası 100 Yabancı TB hasta sayısı 6 4 2 0 50 2012 2013 2014 2015 0 2012 2013 2014 2015 % OLARAK YABANCI HASTALARIN ORANI *30.09.2015 tarihine kadar olan kayıtlar dikkate alınmıştır SONUÇ: Bölgemizde yabancı ülke doğumlu TB hastalar hızlı bir şekilde artmakta, akciğer ve akciğer dışı tüberküloz oranlarında anlamlı fark olmamakta, tedaviyi terk eğilimleri yüksek görülmektedir. Yabancı doğumlu hastaların daha sıklıkla taranması, takip edilmesi gerekmekte, iletişim problemi, adres yetersizliği, çok sık iller ve ülkeler arası hareketlilik açısından ulusal çözümler bulunması gereklidir. 56-KONYA TÜBERKÜLOZ İL KOORDİNATÖRLÜĞÜ BÖLGE MOBİL TARAMA ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Hasan ZENGİN1, Mustafa KAYA2, Ali YILDIRAN1, Şerife Şahin YAVUZ1, Süleyman TATLI2 1 Mümtaz Koru Verem Savaş Dispanseri, Konya Güzide Koru Verem Savaş Dispanseri, Konya 2 AMAÇ: Mobil tarama ekipleri, tüberküloz açısından risk grubu olan veya herhangi bir sağlık kuruluşuna ulaşım imkanı olmayan toplu yaşam alanları ve organize topluluklarda radyolojik olarak verem taraması yapmaktadır. Konya İl Koordinatörlüğü bünyesinde olan Bölge Mobil Tarama Aracı ve Ekibi; Konya, Niğde, Aksaray, Karaman ve Afyon illerinde tüberküloz taramaları yapmaktadır. Bu çalışmada, 2012-2015 yılları arasında Bölge Mobil Tarama sonuçları değerlendirildi. YÖNTEM: 01.01.2012-30.09.2015 tarihleri arasında Konya Bölge Mobil Tarama Ekibi’nin yapmış olduğu verem açısından taranan toplu yaşam alanları incelenerek, yeterliliği ve daha farklı risk alanlarının nereler olacağı belirlendi. BULGULAR: Tüberküloz açısından Konya Bölge Mobil Tarama Ekibi’nin 2012-2015 yılları arası yapmış olduğu taramalar retrospektif olarak incelendiğinde; 436 kurumda 112297 kişi tarandı. Bunun 21 (% 0.018)’inin tüberküloz olduğu belirlendi. 2012 yılında taranan 32220 kişinin 5 (% 0.016)’inin, 2013 yılında 27771 kişinin 7 (% 0.025)’sinin, 2014 yılında 33881 kişinin 6 (% 0.018)’sının, 2015 yılı eylül sonuna kadar yapılan taramalarda ise 18425 kişinin 3 (% 0.016)’ünün tüberküloz olduğu teşhis edildi. 0,03 TARANAN KİŞİ BULUNAN TB HASTA SAYI YÜZDE YILLAR SAYI 2012 32220 5 0,016 2013 27771 7 0,025 2014 33881 6 0,018 2015* 18425 3 0,016 TOPLAM 112297 21 0.018 0,02 0,01 0 2012 2013 2014 2015 % OLARAK YABANCI HASTALARIN ORANI *30.09.2015 tarihine kadar olan kayıtlar dikkate alınmıştır. Mobil tarama sonucu tespit edilen toplam 21 verem hastasının 9 (% 42.86)’unun cezaevleri, 4 (% 19.05)’ünün askeri birlikleri, 2 (% 9.52)’sinin okullar, 2 (% 9.52)’inin huzurevi ve 4 (% 19.05)’ünün diğer yerlerden olduğu belirlendi. TARANAN KURUMLAR TB HASTA YÜZDE SAYISI CEZAEVLERİ 9 42.86 ASKERİ BİRLİKLER 4 19.05 OKULLAR 2 9.52 HUZUREVLERİ 2 9.52 DİĞERLER 4 19.05 TOPLAM 21 100 SONUÇ: Konya Bölge Mobil Tarama Aracı’nın 2012-2015 yılları arasındaki yapmış olduğu taramalarda, risk gruplarının uygun olduğu ama verem tespit oranlarına bakıldığında bu risk gruplarının daha da genişletilerek, toplu yaşayan insanların daha dikkatli ve yoğun olarak taranması gerekmektedir.