Et Sektörü Çözüm Arıyor 6 Temmuz 2009/ Pazartesi http
Transkript
Et Sektörü Çözüm Arıyor 6 Temmuz 2009/ Pazartesi http
Et Sektörü Çözüm Arıyor 6 Temmuz 2009/ Pazartesi http://perakende.org/haber.php?hid=1246624370 Et sektörü geçmişte olduğu gibi bugün de kayıt dışılık, haksız rekabet, hayvan hastalıkları, yetersiz denetim ve ticari engellerle boğuşuyor... Söz konusu sorunlar çözülmeden dünya pazarında rekabet gücü kazanmamız -varolan potansiyele rağmen- mümkün olmazken, sektörü dernek yetkilileri, et üreticileri ve perakendecilerle yaptığımız söyleşilerle büyüteç altına aldık Özlem ELGÜN Kırmızı et, geniş anlamda iyi bir protein kaynağı.. Ayrıca vitamin B12 de kırmızı ette bulunuyor. Beyaz et de dengeli beslenme için önemli besin kaynaklarından biri... Aynı zamanda yüksek biyolojik değere sahip olan hayvansal bir gıda. Genellikle pahalı olan diğer hayvansal kaynaklı besinlere göre daha ekonomik olması beyaz eti daha çok tercih edilebilir bir duruma getiriyor. Gerek kırmızı gerekse beyaz etin sağlıklı beslenmede önem ve yararları tartışılmaz ancak üretici cenahında sorunlar bitmek bilmiyor. Yem maliyetlerinin yüksekliği, besi ırkı ıslah çalışmalarının yetersizliği, hayvan hastalıklarının istenilen seviyede kontrol altına alınamaması, üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile entegrasyonunun gelişmemesi, finansman ve teşvikler dile getirilen başlıca sorunlar... Bir de kayıt dışılık ve merdiven altı üretimler var elbette. Sektörü ve sektörün gelişmesini önleyen kısır döngüleri dernek yetkililerinden dinleyelim... Kırmızı et üreticileri ETBİR çatısı altında İstanbul genelinde birbirinden ayrı yerlerde faaliyet gösteren kırmızı et üreticilerini bir çatı altında toplamak, sektörde işletmeler arasında yardım ve dayanışmayı sağlamak ve en önemlisi ülkemizde hayvancılığın gelişmesine yardımcı olmak için sektörün önde gelen işletmecileri 1998 yılında Et Üreticileri Birliği‟ni (ETBİR) kurdu. ETBİR, sektörle ilgili tüm resmi ve sivil toplantılara katılarak sektörü temsil ediyor. Türkiye‟de kırmızı et üreticilerinin sorunlarına dikkat çekilmesi konusunda pek çok çalışma gerçekleştiriyor. Üniversiteler, akademisyenler ve konusunda uzman kişiler ile sürekli işbirliği yaparak sektörün sorunlarının çözümüne ilişkin projeler üretiyor. ETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Kayar Kırmızı et sektörü, ülkemizin mevcut potansiyeline rağmen arzu edilen seviyede gelişmedi. Avrupa‟da kişi başına 20 kilogram kırmızı et tüketilirken bu rakam ülkemizde 12 kilogram. Üretim maliyetlerinin yüksekliği nihai ürünün fiyatına yansıyor, tüketici yüksek fiyat nedeniyle tüketim talebini kısıyor. Daha da kötüsü protein ihtiyacını karşılamak için güvenilir olmayan, denetlenmeyen merdiven altı üretilen ürünlere yönelmek zorunda kalıyor. Bu ise sektörün gelişmesini önleyen bir kısır döngü yaratıyor. Bakanlığımız ve diğer ilgili paydaşlarımızla birlikte bu yıl başlatılan “Güvenilir Gıda, Sağlıklı Yaşam” kampanyası sayesinde tüketici ve üreticinin bilinçlenmesi ile sektörde yaşanılan olumsuzlukların giderileceğine inanıyoruz. Kırmızı et sektörünün en önemli sorunu hammadde olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde ne yazık ki besi ırkı ıslah çalışmaları istenilen seviyeye ulaşamadı. Bu ise hayvan başına elde edilen et verimini etkileyen en önemli husus. AB‟de karkas ağırlığı hayvan başına 250 kilogram üzerindeyken ülkemizde bu rakam 200 kilograma bile ulaşamıyor. Yem maliyetleri, hububat ve yem bitkisi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle dünya ortalamalarının üzerinde. Mevcut hayvan varlığımız ile yem maliyetlerinin yüksekliği verimsiz üretimi beraberinde getiriyor. Sonuç olarak, birim maliyetler dünya fiyatlarının üzerinde oluşuyor. Hayvan hastalıkları ile yapılan tüm mücadelelere rağmen hastalıkların istenilen seviyede kontrol altına alınması da sağlanamadı. Tüm bu sorunlarla mücadele eden üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile entegrasyonu da istenilen seviyede gelişmiyor. Kırmızı et sektörünün gelişmesi ancak gerekli entegrasyonun sağlanması ile mümkün olacak. Sektörde çok fazla işletme var ancak hepsinden verimli ve kaliteli üretim alınamıyor. Ölçeklerin küçüklüğü yüksek maliyetlere neden oluyor. Bu yapımızla AB üyelik süreci ve sonrasında sektörümüzü, özellikle üreticiyi büyük tehlikeler bekliyor. Biz üretimimizin tüketimimizi karşılayacak miktarda olduğunu söylüyoruz, ancak tüketimin artacağını varsaydığımızda şimdiden önlem alınması kaçınılmaz. Sektörle ilgili önemli bir konu da finansman ve teşvikler. Son yıllarda Türkiye‟de kırmızı et üretimi, özellikle yerli üreticiler için avantajlı bir sektör olma özelliğini kaybetmeye başladı. Kırmızı et uzun üretim dönemi ve buna bağlı olarak nihai ürünün daha geç elde edilmesi nedeniyle özel finansman modellerine ihtiyaç duyuyor. Kırmızı et üretiminin finansmanı için ilgili banka, bakanlık ve hazine yetkililerin harekete geçmesine ihtiyaç var. 4 milyar dolarlık güçlü sektör Tavukçuluk, Türkiye‟de tarım kesiminin güçlü olduğu sektörlerden biri. Ülkemizde geçimini tavukçuluk sektöründen sağlayan (üretici çiftçi, yem, ilaç, yan sanayi, satıcı esnaf, nakliye, pazarlama elemanı vb.) insan sayısı 2 milyona yaklaşıyor. Sektörün yıllık cirosu ise 4 milyar dolar civarında. Üretim koşulları, gelişmiş ülkelerle hemen hemen aynı olmakla birlikte, ülkedeki piliç tüketimi gelişmiş ülkelerdeki tüketimin yarısı kadar. Kişi başına yılda tüketilen kanatlı eti miktarları ABD‟de 50 kilogram, Kuveyt‟te 46 kilogram, Suudi Arabistan‟da 36 kilogram, İngiltere, İspanya ve Macaristan‟da 30 kilogram, ülkemizde ise 17 kilogram. Kanatlı sektörünün gelişmesinde lokomotif rolü oynayan Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği (BESD-BİR) Genel Sekreteri Yüce Canoler‟le yaptığımız söyleşiyle bu verilerin ayrıntılarına ulaşalım... BESD-BİR‟in çalışmalarından bahseder misiniz? Üyelerinizin ticari faaliyetlerine yönelik neler yapıyorsunuz? Derneğimizin üyeleri piliç ve hindi eti üreten entegre firmalarla, et yönlü damızlıkçı firmalardan oluşuyor. Üye firmalarımız Türkiye'nin toplam kanatlı eti, kuluçkalık yumurta ve civciv üretiminin yaklaşık yüzde 90'ını karşılıyor. Dernek kanatlı sektörünün gelişmesinde lokomotif rolü oynuyor. Derneğimizin üyeler ve kamu kuruluşları arasında iletişim ve koordinasyonu sağlamak, sektörünün gelişmesini, kanatlı eti üretim politikasının ülke yararına oluşturulmasını sağlayacak faaliyet ve girişimlerde bulunmak, sektörle ilgili bilgileri toplayarak istatistiki değerleri oluşturmak ve duyurmak, kaliteli ürün üretimini teşvik etmek, tüketimi artırıcı çalışmalar yapmak, piliç ve hindi eti ürünlerine olan talebin artırılmasına ve ihracat imkanlarının geliştirilmesine katkıda bulunmak gibi birçok amaç ve çalışma alanı var. 2009 yılı itibariyle BESD-BİR'e kayıtlı 29 üye firma bulunuyor. Türkiye'de beyaz et sektörünün büyüklüğü ve yarattığı istihdam hakkında bilgi alabilir miyiz? 1990 yılında 217 bin ton üretim seviyesinde olan kanatlı eti sektörü, 2000 yılında 752 bin ton, 2007 yılında 1 milyon 100 bin ton üretim düzeyine ulaştı. 2008 yılı tahmini kanatlı eti üretimi 1 milyon 170 bin ton piliç eti, 33 bin ton hindi eti, 57 bin ton çıkma tavuk ve diğer kanatlı etleri olmak üzere toplam 1 milyon 260 bin ton seviyesinde olduğu kabul ediliyor. Sektörde yaklaşık 11 bin 20 adet broiler, 3 bin 284 adet yumurta üretim kümesi mevcut. Yumurta üretimi dahil yaklaşık 500 bin kişi istihdam ediliyor. Sektörün yıllık cirosu 4 milyar doları civarında. Peki Türkiye tavuk eti üretiminde dünyada kaçıncı sırada? 2006 yılı üretim büyüklüğüne göre, Türkiye, 937 bin ton piliç eti üretimiyle dünya ülkeleri arasında 17‟nci sırada yer alıyor. Beyaz et tüketimi Türkiye‟de diğer ülkelere göre hangi düzeyde? Kişi başına kanatlı eti tüketimi 1990 yılında 3,8 kilogramken 2008 yılında yaklaşık 17 kilograma yükseldi. 1990-2008 arası 19 yıllık süreçte üretim yaklaşık 6 kat, kişi başına tüketim 4 kat arttı. Sektör ülkenin bir numaralı hayvansal protein kaynağı durumuna erişti. Türkiye‟nin hayvansal protein açığını kapatmada en etkili çözüm tavuk eti ve yumurta üretimi. 29 Mart itibarıyla AB'ye kanatlı eti ihracatının başladığını duyurmuştunuz. İhracat şu anda ne durumda? Modern kanatlı kesimhanelerine sahip ve canlı üretimde ortalama değerlerin üzerinde verimliliğe ulaşmış olan sektörün ihracatta da şansının olması doğal olarak bekleniyor. Oysa son 3 yıla kadar toplam kanatlı eti üretimi içinde ihracatımızın payının yüzde 2‟nin altında kaldığını, son 3 yılda yüzde 4 civarına çıkabildiğini söyleyebiliriz. İhracattaki düşüklüğü iç pazar talebinin yüksekliği ile açıklamak mümkün değil. Kanatlı eti ihracatında lider ülkelerle kıyaslandığında, maliyetlerimizin yüksekliği ve ihracat iadelerinin yok denecek kadar düşük kalması nedeniyle ihracatımızın gelişemediğini, üretimde dünya 17‟ncisi olmamıza rağmen ürettiğimizin tamamına yakınını tüketmek zorunda kaldığımız ortada. Üç yıllık ihracat tablosunda özellikle 2008 yılında sağlanan gelişme birçok yönden dikkat çekici olmakla beraber yine de olması gerekenin çok altında kaldığını söylememiz gerekir. 81 bin ton ihracat, toplam üretimimizin yüzde 6,4 kadarını oluşturuyor. Dünya piliç eti ticareti 2007 yılı rakamlarına göre 8,7 milyon ton civarında. Bu ticaretin 1/3‟ü Türkiye‟nin yakın çevresinde yapılıyor. Yani yaklaşık 2,9 milyon tonluk pazarın neredeyse orta yerindeyiz ve bu pazardan tavukayağı haricinde alabildiğimiz pay yüzde1,7 civarında. İhracat yaptığımız ülkeler listesine son iki yılda giren Suriye ile Malezya ve Afrika Ülkeleri olarak; Gabon, Angola, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Liberya, Benin, Gana, Gine ve Ekvator Ginesi dikkat çeken gelişmeler arasında. 2009 yılı ilk 3 ayında yapılan kanatlı eti ve sakatatı ihracatımız 2008 yılının aynı dönemine kıyasla yaklaşık 3,5 kat artarak 26 bin 756 tona ulaştı. İhracat değerindeki artış ise 2,2 kat oldu. Toplam 26 bin 756 ton ihracatın yaklaşık 11 bin 137 tonu yine Irak‟a yapıldı. İlk üç ayın tavukayağı ihracatı yaklaşık 6 bin 800 ton oldu. 2009 yılının ilk üç ayındaki kanatlı eti ve sakatatı ihracatının hiç hızını düşürmeden devam etmesi halinde yıl sonunda 100 bin ton ihracata ulaşmamız mümkün. AB Komisyonunun aldığı bir kararla ileri işlenmiş kanatlı eti ürünlerinde AB‟nin ithalat yapabileceği üçüncü ülkeler listesine Türkiye‟yi almış olmasının yarattığı olumlu kanaatin 2009 yılı ihracatımızın artmasına da katkıda bulunması beklentilerimiz arasında. AB‟ye ileri işlenmiş kanatlı ürünlerinin ihracatı için Fransa, Hollanda, Almanya, Romanya gibi topluluk ülkelerinden ticari heyetler ülkemize gelerek ihracata yetkili kılınan 7 firmamızın tesislerinde incelemelerde bulundu. Bu konuda ticari temaslar devam ediyor. Sektörde son dönemde ne gibi sorunlar yaşanıyor? Bunlara yönelik çözüm önerileriniz nedir? Dışa bağımlı olduğumuz damızlık ve yem hammaddeleri sektörün zayıf noktasını oluşturuyor. Damızlıkların yurt içinde üretilmesi çok zor ve uzun vadeye bağlı olduğu için o konuda dışa bağımlılığın daha uzun yıllar devam etmesi söz konusu. Ama soya fasulyesinin ülkemizde üretilmesi mümkün ve çok önemli. Mısırda olduğu gibi soya fasulyesinin de iyi bir fiyat ve destekleme alım politikası uygulanması halinde üretimini artırmak mümkün. Ayrıca yüksek üretim maliyetlerimizi aşağıya çekmemiz, ihracatın geliştirilmesi için şart. Maliyeti artıran bir unsur olarak gümrük vergisinin kaldırılması veya sadece yem üretimi yapanların gümrük vergisinden muaf tutulmasının sağlanması etkili bir çözüm olacak. Destekleme politikalarının dış pazarla iç pazar arasındaki fiyat farkını ortadan kaldıracak şekilde belirlenmesi halinde bizim yabancı ülkelerle rekabet edebilmemiz daha kolaylaşacak. Enerji maliyetleri her sene artıyor. Sektöre imtiyazlı tarife uygulanması gerekli. KDV‟si yüzde 8 olan canlı tavuk, hindi, civciv, yumurta ve kanatlı etleri, karma yem ve yem hammaddelerinde oran yüzde 1‟e düşürülmesi, maliyetler üzerinde olumlu etki edecektir. Piliç etine ihracat iadesinden ele geçen net miktarın 26 dolar/ton olması ihracatın önündeki en büyük engellerden biri. ABD piliç eti ihracatına 600 dolar/ton, AB ise 300-550 euro/ton destek uyguluyor. Bu yüksek destekler himayesindeki ülkelerle Türkiye kanatlı sektörünün rekabet etmesi ve ihracatını geliştirmesi mümkün değil. Kanatlı eti ihracat desteğini yeterli ve güvenilir hale getirilmesi için, 5 yıl içinde her yıl azaltılarak verilmesi ve 5 yılın sonunda desteğin sıfırlanmasını temin eden yeni bir sistemin uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Kuş gribi vakaları da sektörün zayıf noktalarından biri olsa gerek... Ülkemiz kuşların göç yolu üzerinde... Bu da her sene kuş gribi olaylarını gündeme getiriyor ve serbest köy tavuklarında ortaya çıkan her kuş gribi vakası ihracat kapısının 3 ay ile 1 yıl arasında kapanmasına sebep oluyor. Bu durumun önlenebilmesi için ülkemizde hastalıklar açısından “bölümlendirme” uygulanmasına geçilmek üzere çalışmalar yapıldı, hatta yönetmelik yayınlandı. Bu sistemde bir veya birkaç firmanın üretim alanları devamlı devlet kontrolünde tutularak bu firma veya firmaların ürünlerinin hastalık taşımadığı garantisi verilerek ülkede salgın hastalık çıksa bile bölümlendirme kapsamındaki firmaların ihracata devam etmeleri mümkün oluyor. Henüz dünyada uygulama örneği bulunmayan bu sistemin ithalatçı ülkeler tarafından kabul görüp görmeyeceği henüz tam olarak bilinmiyor. Bu bakımdan sektörümüz Bakanlığın “bölgelendirme” üzerinde de çalışmalar yapmasını istiyor. Ette Aşılamayan Sorun: Kayıt Dışılık 7 Temmuz 2009/ Salı Et sektörüne ışık tutmaya çalıştığımız dosyamızda dün, dernek görüşlerine yer vermiştik. Bugün ise firmaların sorunlarına tercüman oluyoruz. Et sektöründe faaliyet gösteren firmaların dile getirdiği öncelikli sorun, kayıt dışılık. Sektörde yaşanan haksız rekabet, yeterli olmayan denetimler ve elbette merdiven altı üretim... Hayvancılığa yeterli yatırımın yapılmaması, ihracatta yaşanan teşvik sorunları, bürokratik engellerin aşılamaması, sürekli artan üretim maliyetleri ve gereğinden fazla arzdan yakınan üreticiler, sektörün mevcut potansiyelini değerlendiremediğini de dile getiriyor. Geçtiğimiz dönemde yaşanan ve hatta hala gündemde olan kuş gribi ve kene vakalarının ardından bir de kriz vurdu üreticiyi... Aytaç Gıda Pazarlama Tic. Ve San. A.Ş. Genel Müdürü Ahmet Tekten Aytaç‟tan ve üretim süreçlerinizden kısaca bahseder misiniz? Aytaç, 1995 yılında Dünya Bankası ve İsviçre Yatırım Bankası ortaklığıyla kuruldu. Aytaç organizasyonunda 2 ayrı şirket bulunuyor: Üretim şirketlerinin bağlı olduğu Aytaç Gıda Yatırım San. ve Tic. A.Ş ile satış organizasyonunun bağlı olduğu Aytaç Gıda Pazarlama Tic. ve San. A.Ş. Üretim şirketine bağlı 6 fabrika ve 1 hayvancılık tesisi; pazarlama şirketine bağlı 4 bölge müdürlüğü bulunuyor. Bu fabrikalar Çankırı‟nın Çerkeş ilçesinde 885 bin metrekare alan üzerinde kurulu kırmızı et, beyaz et, yem fabrikası, hayvancılık tesisleri; Hendek Adapazarı‟nda su ve meyve suyu fabrikası, Tokat Turhal‟da peynir fabrikası, Yozgat‟ta yağ fabrikası. Aytaç fabrikalarında üretilen ürünler Marmara, İç Anadolu, Akdeniz ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere 4 Bölge Müdürlüğü vasıtasıyla Türkiye‟de yaklaşık 200 bin satış noktasına ulaşıyor. Müşteri portföyü olarak; distribütörler, ulusal ve yerel zincir marketler, otel ve turistik tesisler, toplu tüketim noktalarına sahibiz. Hangi kategorilerde kaç çeşit ürününüz var? Ağırlıklı olarak et ürünleri üretimi yapıyoruz. Piyasaya et ve et ürünleri markası olarak girmemize rağmen meyve suyundan suya, sütten peynire, margarinden ay çiçeği yağına, kahvaltı setlerinden mayonez ve ketçaba kadar 17 kategoride 600 çeşit “a kalite” ürüne çıkarttık. En son Darfresh teknolojisini Türkiye‟ye getirerek daha pratik kullanımlı ve ürünün kurumasına engel olan ambalajlarda dilimli halde tüketime sunduk. Halihazırda Aytaç olarak Ar-Ge çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte satışlarda bir artış bekliyor musunuz? Her sene yaz aylarında satış grafiğimizde artış yaşıyoruz. Bu bizim ürünlerimizin sadece evde tüketilmesine değil, aynı zamanda özellikle piknik alanlarında yoğun tüketilmesine, tatil yörelerinde bulunan turistik tesislere yönelik yoğun satış ve dağıtımımızın artmasına katkı sağlıyor. Türkiye‟deki et sektörünün durumunu değerlendirir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Türkiye‟nin toplam et üretimi 1 milyon ton kırmızı et ve 1 milyon ton beyaz et olmak üzere 2 milyon ton civarında. Dünyada et üretimimizle 30‟uncu sırada geliyoruz. Ancak kişi başı tüketimlerde Avrupa ülkelerine göre gerideyiz. Avrupa ülkelerinde kişi başı kırmızı et tüketimi 75 kiloyken ülkemizde hala 1516 kilogram seviyelerinde. Türkiye‟deki et sektörü mevcut potansiyele sahipken bunu değerlendiremiyor. Ülkemizde beyaz et kırmızı ete tercih ediliyor. Bunun en büyük nedeni ise kırmızı etin kilogram fiyatının beyaz ete göre yüksek olması. Kırmızı et sanayisindeki en büyük sorun kayıt dışılık. Kırmızı et sektörünün yüzde 40‟ı kayıt dışı ve sektöre bu kayıt dışılığın yansıma bedeli yaklaşık 3 milyar TL civarında. Bu nedenle sektör maalesef rekabet ediyor ve kâr realizasyonunda zorlanıyor. Devletin bir an önce kayıt dışılığı önleyici tedbirler alması gerekiyor. Bir diğer sorun, hayvancılığa yeterli yatırımın yapılmaması. Yeterli destek görmediği için gelişemiyor ve verimli et ırkı üretimine yatırım yapılamıyor. Banvit A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener Banvit'i kısaca tanıyabilir miyiz? 1968 yılında yem üretimiyle başladığımız faaliyetlerimize 1984 yılında piliç, 2001 yılında hindi ve ileri işlenmiş ürünler, 2005 yılında ise kırmızı et üretimini ekledik. Son üç yıldan bu yana da kırmızı et yatırımlarımız kapsamında büyük baş yem üretim ve satışı gerçekleştiriyoruz. Diğer taraftan 10 yıldır bulunduğumuz Romanya pazarında da buradaki entegrasyonlar için kuluçka tesislerimizde civciv üretiyoruz. Ürün portföyünüz nedir? Tüketicilerimize sunduğumuz ürün portföyümüz ana üretim gruplarımız olan piliç, hindi ve kırmızı et altında toplanıyor. Ayrıca ileri işlenmiş hazır ürünler de üretiyoruz. Bu son gruptaki ürün çeşitliliğimiz ise pazardan gelen taleplere göre artıyor. Ürünlerinizi tüketiciye hangi kanallardan ulaştırıyorsunuz? Şube, ana bayi ve tali bayilerimizin oluşturduğu 62 dağıtım noktamız mevcut. Bu kanallardan satış noktalarına ve oradan da tüketicilerimize beyaz ve kırmızı et ile ileri işlenmiş hazır ürünler ve şarküteri ürünleri ulaştırıyoruz. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte satışlarda bir artış bekliyor musunuz? Yaz ayları muhakkak ki gıda tüketim oranlarını olumlu yönde etkiliyor. Turizmin canlanması ve mangal sezonunun başlaması sektörel satışlarımız üzerinde olumlu bir etkisi yaratıyor. Tahminlerimize göre bu dönemde yüzde 10 ila 15 arasında bir artış söz konusu oluyor. Bu sene artan üretimle birlikte yaz aylarında haftalık üretim rakamının 25 bin ila 26 bin ton aralığında gerçekleşmesini bekliyoruz. Türkiye'deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Et sektöründe üretim maliyetlerinden ihracata kadar uzanan pek çok sıkıntı var. Ancak dürüst üreticiler için yurt içinde öne çıkan en büyük sorun yetersiz denetim ve kayıt dışı üretim. Et üretimi çiftlik aşamasından çatala kadar pek çok kritik kalite güvence aşamalarına sahip. Bu teknolojiyi getirmek, üretim süreçlerine entegre etmek oldukça maliyetli. Diğer taraftan tüketici güvenini kazanmak için ciddi marka yatırımları ve iletişim çalışmaları yapmanız lazım. Ama maalesef siz bu değerleri yaratırken, yasalar ve denetimdeki boşluklarından yararlanan merdiven altı sektörü hem sektörünüzü zan altında bırakarak hem de işletmenize yaptığınız bu yatırımlar karşısında haksız bir rekabet oluşturuyor. Bu, sektör ve ülke ekonomisini de negatif olarak etkiliyor. Son zamanlarda bunun önüne geçecek yeni düzenlemeler ve girişimler yapıldığını biliyoruz. Ancak rehavete kapılmadan, ilgili makamlarca bu girişimlere işlerlik kazandırılması ve sürekliliğinin sağlanması büyük önem taşıyor. Tabii tüketicilerin markalı ve ambalajlı ürün tüketiminde gösterecekleri özenin de bu konunun aşılmasında önemli katkısı olacaktır. Gelecekle ilgili plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Banvit olarak hem Türkiye hem de Romanya‟daki yatırımlarımızla büyümeye devam ediyoruz. Ekonomik krizin devam ettiği bu dönemde kısa ve orta vadeli planlarımız için piyasaları yakından takip ediyor ve paralel olarak ilerliyoruz. Et ve et ürünleri üretiminde piliç, hindi ve işlenmiş ürünlerden sonra kırmızı ete, buna paralel olarak büyük baş yem üretimine de adım attık. AB pazarı için araştırma ve değerlendirme çalışmalarımızı sürdürürken, AB dışı pazarlar için ihracat çalışmalarımıza hız verdik. Romanya‟da ise yakın zamanda civciv üretiminden sonra yem üretimine de başlayacağız. Uzun vadeli hedefimiz ise Türkiye‟de olduğu gibi Avrupa‟da da Banvit markasıyla önde gelen gıda üreticileri arasında yer alabilmek ve avantajlarımızı değerlendirebilmek. Bolca Hindi Genel Müdürü Kamil Erbayram Bolca Hindi'den ve üretim süreçlerinizden bahseder misiniz? Bolu Kalite Yem Sanayi A.Ş'nin entegre hindi üretim kuruluşu olan Bolca Hindi, 1995 yılında kuruldu. Türkiye‟deki hindi eti pazarının yüzde 25'lik payına sahip. Kapasite artırımına yönelik yatırımımız tamamlandı ve 2007 yılında devreye alındı. Projenin tutarı 2005 yılı sonu itibariyle 10 milyon dolar civarında. Yeni yatırım ile yaklaşık yılda 30 bin ton kurulu kapasiteye sahip olan bu proje, mikrobiyal bulaşmayı ortadan kaldıracak bir şekilde dizayn edildi. Bolu Kalite Yem, 230 personel ve 100 adet sözleşmeli üretici ile tamamen kapalı sistem üretim yapıyor. Ürün portföyünüz nedir? Ürün yelpazemizde taze tabaklı ve ileri işlenmiş ürünlerin yanı sıra hindi etinin değişik bölümlerinden oluşan 42 çeşit ürün pazarda yer alıyor. Hindinin but, göğüs ve kanat kısımlarından elde edilen ürünler taze tabaklı ürünler. İleri işlenmiş ürünler ise, döner, külbastı, köfte çeşitleri ve burger gibi işlem görmüş ürünler. İleri işlenmiş ürün gamımızda şimdilik döner, külbastı, ızgara ve İnegöl köfte, burger gibi ürünler mevcut. Ürünlerinizi tüketiciye hangi kanallardan ulaştırıyorsunuz? Ulusal marketlere direkt kendimiz satış yapıyoruz. Ancak yerel marketler ve diğer tüketim yerlerine ürünlerimizi bayiler kanalıyla ulaştırıyoruz. Belirli illerde bayii ve/veya bayilerimiz mevcut. Halen 50 adet bayiimiz hizmette. Türkiye'deki kanatlı eti sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Gelişmiş ülkelerde hindi eti üretimi ve tüketimi broiler üretiminden yaklaşık yüzde 10-15 gibi bir pay alıyor. Broiler piliç eti üretiminin 1 milyon ton civarında olduğu esas alınırsa, ülkemiz 100-150 bin ton hindi eti üretmeli. Oysa durum tamamen farklı. Üretim artacağı yerde yüzde 50 düşmüş durumda. Hindi eti üreten işletmelerin kurulu kapasiteleri halen gerçekleştirmekte oldukları üretimin üzerinde olduğundan, yeni yatırımlar söz konusu değil. Ancak dünyadaki teknolojik gelişmeler takip edilmeli, mevcut sisteme daha verimli ve daha hijyenik ortamlarda üretim yapabilmek için bir takım ilaveler yapılmalı. Özellikle 2005 yılı sonunda meydana gelen kuş gribi vakasının ardından sektörde kötü bir gidişat başladı. 2007 yılında bir düzelme olmuş gibi görünse de başta kene vakaları olmak üzere tüm dünyada artan yem maliyetleri, nakliye ve enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle sektörün kendini toparlayamadığı dikkati çekti. Şu an için cereyan eden küresel kriz nedeniyle tüm üreticiler üretimlerini yüzde 30-50 civarında geri çekti. Ayrıca ihracatta yaşanan teşvik sorunları, bürokratik engellerin aşılamaması, sürekli artan üretim maliyetleri ve gereğinden fazla arz nedeniyle kısa vadede çok hızlı bir düzelme beklenmiyor. Gereken tedbirler alınmazsa, durumda belirli bir düzelme olması zor gibi görünüyor. Gelecekle ilgili plan ve hedefleriniz nedir? Günümüzde insan sağlığının ön planda olduğu beslenme yöntemleri öncelik kazanmış durumda. Hindi eti de düşük kolesterol, bol proteinli ve az yağlı oluşu nedeniyle bu sağlıklı beslenme eğilimi içersinde fazlasıyla yer alacaktır diye düşünüyoruz. Ayrıca iş yoğunluğu nedeniyle evde hızlıca hazırlanabilen yemekler ön plana çıktı. Bu tür yemeklerin hazırlanması için hindi oldukça elverişli. 15 sene önce sadece yılbaşında tüketilen hindi eti, bugün yılın 12 ayında marketlerde bulunur hale geldi. Sadece karkas şeklinde değil; parça, füme, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri, döner ve külbastı gibi hızlı pişirilen yemekler ve gulâş ve kavurma gibi hazır yemekler olarak çok çeşitli şekilde marketlerde yer alabiliyor. Bu avantaj ve özelliklerinden dolayı hindi eti 21‟inci yüzyılın sağlıklı protein kaynağına mükemmel bir örnek. Tüm dünyada üretim ve tüketimi artış kaydetti. Bizim beklentimiz, Türkiye‟de de aynı artışın gerçekleşmesi. Bu sayede hem halkımızın daha sağlıklı beslenmesine hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmuş olmak, tüm sektörü mutlu edecek. Bonfilet Genel Müdürü Hakan Akkoyun Bonfilet‟ten ve üretim süreçlerinden bahseder misiniz? 1987 yılında kurulan Bonfilet, tamamen ev dışı tüketim noktalarına et dağıtımı yaparak işe başladı. Eti ilk vakum ambalajlayan, karkas eti ilk poşete koyan, dondurulmuş et ürünlerinde farklı ambalaj yapısı oluşturan ve kırmızı ette ilk marka oluşumunu yapan firma. 7 kişiyle başlayan Bonfilet kadrosu bugün 130 kişiyi buldu. Ürünler, İstanbul Veterinerlik Fakültesi tarafından aralıksız olarak sürdürülen hijyen kontrolü altında üretiliyor. Ayrıca HACCP olarak adlandırılan, insan sağlığını etkileyecek olumsuz şartları kontrol altında tutma ve kontrol noktalarını tanımlayan program da harfiyen uygulanıyor. Ürün gamınızda neler var? Ürünlerimizi dondurulmuş ve taze olarak iki ayrı grupta ele alabiliriz. Dondurulmuş ürünlerde hamburger ve köfteden oluşan 28 çeşit ürün, taze ürünlerde ise dana kıymadan kuşbaşıya, kuzuda ise şişten pirzolaya 12 farklı üründen oluşuyor. Adana köfte, kuzu çöp şiş, kuzu beyti, ve Türkiye‟nin ilk taze hamburger niteliğindeki dana burger, Bonet‟in geçtiğimiz aylarda ürün yelpazesine eklenen yeni ürünleri. Pazara sürülen bu yeni ürünlerle birlikte Bonet, ürün gamını 21 çeşide ulaştırdı. Ürünlerinizi tüketiciye hangi kanallardan ulaştırıyorsunuz? Türkiye‟de bir ilk olarak MAP (Modified Atmosphere Processing) teknolojisiyle 20‟yi aşkın taze et ve köfte çeşidini zincir ve yerel marketlerde tüketiciyle buluşturan Bonet; Türkiye çapında 32 bayisiyle Marmara ve Ege Bölgesi ile Ankara‟dan doğrudan taze et dağıtımıyla büyümeye devam ediyor. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte satışlarda bir artış bekliyor musunuz? Yaz aylarının gelmesinin yanı sıra okulların kapanması ile birlikte sahil kesimlerinde ve piknik yerlerine yakın noktalarda satış artışı bekliyoruz. Fakat geçtiğimiz yıl olduğu gibi kene olayı basının gündeminde yer alırsa, bu durum piknik yapanları olumsuz etkileyebilir. Türkiye‟deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sektörümüz hızla sanayileşiyor ve küresel pazara kendini hazırlıyor. Bunun yanı sıra yurt dışından gelen market zincirlerinin AB normlarında satın alma yapmaları sektörü olumlu yönde etkiliyor. Ancak haksız rekabet ve ürünler konusundaki denetim yetersizliği, sanayileşme ve markalaşma yolunda giden firmaları olumsuz yönde etkiliyor. Sektörümüzde hayvancılık her geçen gün zayıflıyor, yurt dışı ile hiçbir zaman rekabet içinde olamayan pazarımız, her geçen gün bundan daha da çok uzaklaşıyor. Hayvancılık, et ve et ürünleri üreten sektörün ayrı bir müsteşarlığının olması gerektiğini düşünüyorum. Besiye alınan hayvan ve verimliliğine oranla teşvikler verilmeli. Bu teşvikler gayet anlaşılır olmalı ve üreticiyi (besici) destekleyen yönü ağırlıklı olmalı. Bu şekilde sektörü kayıt altına almanın çok daha kolay olacağını düşünüyorum. Gıda konusunda suistimallerin yoğun olduğu bu ortamda, çok farklı ve pratik denetim organizasyonu oluşturulmalı. Bu konuda halkımızı da içine alan sosyal sorumluluk kampanyası ile sistemin kendini denetlemesi sağlanabilir. Verimli topraklara sahip ülkemiz, tüm dünyaya ihracat yapabilecek duruma gelebilir. Ayrıca son zamanlarda yaşadığımız küresel krize karşı, tarım sektöründe faaliyet gösteren firmalara somut destekler verilebilir. Örneğin, işçi çıkarmayan ve üretimine dikkat eden firmalara SSK, vergi, elektrik gibi konularda vade açıp sektöre ciddi likidite kazandırabilir. Verilecek desteklerle şirketlerin bu dönemleri daha az zararla aşması sağlanabilir. 2009 yılı plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Bin 400 metrekarelik bir alanda üretim yapan Bonfilet, üretim kapasitesini artırmak amacı ile 10 bin metrekarelik alana oturacak yeni bir fabrika inşaatına başladı. Projeler ve ekipmanları tamamen yurt dışında hazırlanan bu yeni fabrika Türkiye‟de bir ilk olacak. Yeni yatırımımızla birlikte üretim hacmimizi yaklaşık 8 kat büyütmeyi düşünüyoruz. Hedefimiz karkas ette yılda 18 bin ton üretim hedefliyoruz. Yeni ürünlerimiz arasına hazır döner gibi daha ileri işlenmiş ürünler de ekleyebiliriz. CP Group Türkiye Başkan Yardımcısı Nezih Gençer CP Grup‟un geçmişten bugüne geçtiği aşamaları anlatır mısınız? CP Group, faaliyetlerine 1921 yılında Tayland'da başladı. Türkiye pazarına 1987 yılında İnegöl‟de kurmuş olduğu yem fabrikasıyla girdi. Bugün Türkiye‟nin değişik bölgelerinde 6 adet yem fabrikası faaliyette. Ayrıca 5 bölgede piliç eti üreten CP Group; İnegöl, Turgutlu, Osmaneli, Abant ve Tarsus‟ta kurulu 5 kesimhane işletiyor. CP Group, 2008 yılında Türkiye‟de 720 bin ton yem üretimi gerçekleştirdi, yüzde 10 pazar payıyla yıllardır olduğu gibi liderliğini sürdürdü. 100 bin ton piliç eti üretimiyle ve yüzde 10 pazar payıyla piliç sektörünün önde gelen kuruluşlarından birisi oldu. 2007 yılında Türkiye‟de “CP Karides” markasının lansmanı yapıldı. 2008 yılında 60 bin kilogram CP Karides satışı gerçekleştirildi. Mevcut ve yeni iş kollarındaki faaliyetleriyle, 2 bin 500 kişiye istihdam sağlayan CP Group‟un cirosu, 2008 yılında 530 milyon TL‟ye ulaştı. CP Grup pazarda hangi ürünlerle varlık gösteriyor? CP Group, gıda pazarında “CP Piliç”, “CP Yumurta” ve “CP Karides” markalarıyla yer alıyor. Kahvaltı sofralarından ana yemeklere uzanan zengin bir ürün yelpazesine sahip. Ürünlerimiz arasında bütün piliç, parça piliç ürünleri, küvet sosis, vakumlu sosis, vakumlu kangal sucuk, baton sucuk, salam, nugget, schnitzel, misket köfte, İnegöl köfte ve sofralık yumurta yer alıyor. CP‟nin yeni ileri işlenmiş ürün yelpazesinde ise Karidesli Mantı, Karides Popcorn Pane, Kelebek Karides Pane, Karışık Karides Lokumu, Firecracker Karides Pane, Torpido Karides Pane ve Pişmiş Karides bulunuyor. Ürünlerinizi tüketiciye nasıl ulaştırıyorsunuz? Ürünlerimizi tüketicilerimize, direkt satışlarımızda ve bayilerimiz aracılığıyla, zincir marketlerden (Migros, Tansaş, Real, Özdilek, Metro, Tesco, Carrefour, Macro), CP perakende satış mağazalarımızdan ve otel ve restoranlar aracılığı ile ulaştırıyoruz. Türkiye'deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Kuş gribi vakaları, ardından tavukta hormon söylentileri, kene vakaları ve en son da yaşamakta olduğumuz küresel ekonomik krizin etkileri beyaz et fiyatları üzerinde de etkili oldu. 2008 yılının ilk çeyreğinden bugüne kadar maliyetine satışlar hatta zaman zaman maliyetin de altına satışlar söz konusu oldu. Şu anda da satış fiyatlarımız maliyet fiyatlarımız seviyesinde. Piliç eti üretim maliyetleri diğer ülkelerle karşılaştırıldığında hep yüksek kalıyor. Bu da hem tüketimin artmasını hem de ihracat yapmamızı olumsuz etkiliyor. Yüksek üretim maliyetlerine karşın uygulanan ihracat teşvikleri yetersiz kalıyor ve bu pazarlarda dünya piliç eti ihracat devlerinin fiyatları ile rekabet etme şansımız olmuyor. Bundan sonra daha fazla piliç eti üretip iç ve dış piyasalarda daha istikrarlı artan bir satış gerçekleştirmek için maliyetleri dünya fiyatlarına çekebilmek konusunda gerekli desteğin sağlanması önemli. Yem hammaddeleri olan mısır ve soyanın yurt içi üretimleri artırılmalı, maliyetleri düşürülmeli. Bu sorunlar çözüldüğü takdirde önümüzdeki dönemde sektörün istikrarlı bir şekilde büyüme potansiyeli var. Plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Ekonomik sıkıntılara rağmen Türkiye‟de yatırımlarımıza devam ediyoruz. Önümüzdeki günlerde hayata geçireceğimiz yeni bir projenin heyecanı içerisindeyiz. Taze bütün, parça piliç eti üretiminin yanı sıra değişen tüketici taleplerini de analiz ederek katma değeri yüksek, hazırlanması çok pratik olan ileri işlenmiş piliç ürünleri üretmek üzere yeni bir fabrika yatırımına karar verdik. Bilecik-Osmaneli‟de kurulması planlanan ileri işlenmiş ürünler fabrikası 16 milyon dolarlık bir yatırımla, 2009 yılı sonunda üretime hazır olacak. İlk etapta bin ton/ay kapasiteli düşünülen tesiste; nugget, schnitzel gibi kaplamalı piliç ürünleri ve piliç sosis, salam, sucuk gibi şarküteri ürünleri üretilecek. Ayrıca sosla pişirilmiş piliç ürünleri ısıt-ye tarzında tüketicilere sunulacak. Krizin etkilerini, yatırım, ihracat ve üretim çalışmalarımızı rasyonel hedefler belirleyerek ve bu hedefler doğrultusunda çalışarak, en az şekilde hissederek devam etmeyi planlıyoruz. Namet Gıda A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı N. Tarık Kayar Namet'ten ve üretim süreçlerinizden kısaca bahseder misiniz? 80 yıla yakın bir süredir şarküteri sektöründe olan Namet, 2005 yılı içinde et üreticisi Kayarlar Grup bünyesine katıldı. 4 bin 500 metrekarelik kapalı alanda yönetim, sevkıyat, üretim ve soğuk saklama tesisleri, 262 kişilik kadrosuyla üretim faaliyetlerini yürüten Namet‟in yıllık üretim kapasitesi 3 bin tonu aşıyor. Namet markası pastırma, sucuk, kavurma, salam, jambon, sosis, füme et ve rozbif çeşitleri gibi blok ve dökme ürün gruplarıyla toplu tüketim noktalarında, şarküterilerde ve ulusal zincir marketlerin şarküteri reyonlarında, dilimli paketlenmiş ürün gruplarıyla yine şarküteri, ulusal zincir, orta ve büyük ölçekli yerel marketlerin self servis raflarında yer alıyor. Kaç çeşit ürününüz var? Şarküteri alanında yüzde 100 dana, yüzde 100 piliç ve yüzde 100 hindi olmak üzere 3 ana grupta ürün sunuyoruz. Halen paketli ve açık 82 farklı şarküteri ürünümüz bulunuyor. Ürünleriniz tüketiciyle nasıl buluşuyor? Namet ürünleri Marmara, Akdeniz, Ege, Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölge Müdürlükleri ile soğuk zincir kırılmadan Türkiye‟nin dört bir yanındaki tüketicilerle buluşuyor. 100‟e yakın ürün çeşitleriyle her mutfağa, her açık büfeye sesleniyor. Satışlarınız mevsimsel değişiklik gösteriyor mu? Sucuk satışları havaların ısınması ile açık havada mangal etkinliklerinin artması nedeniyle olumlu etkileniyor. Bu yıl da şarküteri ürünlerinde, özellikle sucuk satışlarında artış bekliyoruz. Türkiye'deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Sektörümüzün en önemi sıkıntılarından birini kayıt dışı üretim ve üzerinde fazla düşünülmeden, sektör temsilcilerinin görüşleri alınmadan yapılan mali uygulamalar oluşturuyor. Taze ette KDV‟nin yüzde 1‟den yüzde 8‟e çıkartılmasını bu uygulamalara örnek olarak verebiliriz. Uygulama kayıt dışı çalışan firmalara ne yazık ki büyük avantaj sağlıyor. Zincir marketler merdiven altı ürünlere karşı duyarlı davranarak, bu ürünlerin tüketicilere ulaşmaması için gerekli önlemleri alıyorlar. Ayrıca zincir marketlerin üretim aşamasında ve raflardaki ürünlerden numuneler alarak tahliller yaptırması, üretimde kayıt dışının payının küçülmesine ve kaliteli üretimin artmasına önemli bir katkı sağlıyor. Sektörümüzün bu sorununun, mali denetimlerin yoğunlaştırılması ve tüketicilerin bilinçlenmesi ile aşılabileceğine inanıyoruz. Bir başka önemli sorunumuz, kalite ve fiyat rekabeti arasındaki dengenin oluşturulamaması. Özellikle kırmızı et ile arasında önemli bir fiyat farkı olan beyaz etin birlikte kullanıldığı “mix” olarak adlandırılan ürünlerin üretilmesi ve bu ürünlerin etiketlerindeki tüketiciyi yanıltıcı bilgiler rekabeti olumsuz yönde etkiliyor 2009 yılı plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Kayarlar Grubu‟nun 2009 yılındaki en önemli gündemini, yapımına 2007 yılında başladığımız ve yılın üçüncü çeyreğinde faaliyete geçmesini planladığımız Çayırova‟daki yeni üretim tesisimiz oluşturuyor. Yeni fabrikamızı 45 milyon euro‟luk yatırımla hayata geçiriyoruz. Günde 150, ayda yaklaşık 4 bin ton üretim kapasitesine sahip olacak tesis, ana üretim, ofis ve market-restoran binaları olmak üzere 3 ana bölümden oluşuyor. Üretim tesisinde; şarküteri, dondurulmuş, ileri işlenmiş ve taze et ürünleri olmak üzere dört ana grupta üretim yapılacak. Tesisler, hem ev içi hem de ev dışı (EDT) olarak burger, köfte çeşitleri, döner, pişmiş döner, paket et, carpaccio, pepperoni, dilimi pizza malzemeleri, marinasyonlu et çeşitleri, soslu et çeşitleri, pişirme ve kaplama hattı (unlama, kızartma ve kaplama) ile Namet ürün yelpazesinin genişlemesini de sağlayacak. kırmızı et ve beyaz et ürünleri üretiminde mevcut çeşitlerimizi yaklaşık 100‟e çıkaracağız. Tesis, Türkiye‟de ürünlerin yüzde 100 el değmeden işlenebileceği teknolojik donanıma sahip olacak. Dilimleme ve paketleme parkuru, mikrobiyolojik ve kimyasal analiz laboratuarları, Ar-Ge departmanı, personel için üniversite ve özel sektörden gelecek eğitmenlerin eğitim verebileceği 800 metrekarelik barkovizyon ortamlı seminer salonu da Namet‟in yeni üretim tesisinin dikkat çeken bölümleri arasında yer alıyor. Sarıtaş Et Genel Müdürü Emrah Sarıtaş Sarıtaş Et'in hikayesini sizden dinleyebilir miyiz? Şirketimiz 1946 yılından beri faaliyetlerini sürdürüyor. İki ana faaliyet konumuz var; perakende ve toptan et satışı. Perakende alanında 9 şube ile faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Toptanda ise İstanbul genelinde yüzde 10‟luk bir pazar payımız var. Dana etlerimizi Afyon, kuzu etlerimizi ise Balıkesir yöresinden temin ediyoruz. Ürün portföyünüz nedir? Ürün portföyümüzü dana ve kuzu karkas ile parça etler oluşturuyor. Ayrıca perakende noktalarımızda satışı yapılan sucuk, sosis, kavurma ve pastırma gibi ileri işlenmiş ürünler de sunuyoruz. Ürünlerinizi tüketiciye hangi kanallardan ulaştırıyorsunuz? Ürünlerimiz tüketiciye üç kanaldan ulaşıyor. Bunlar tedarikini sağladığımız market ve kasaplar aracılığı ile kendi perakende satış noktalarımız ve yine tedarikini sağladığımız otel, restoran gibi işletmeler. Türkiye'deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Ülkemizde kırmızı et ürünleri Avrupa ülkelerine göre çok pahalı. Bunun en önemli sebebi yanlış devlet politikaları. Sektörümüzde yapılan bir uygulamanın sonuçları 15-20 yıl sonra alınıyor, biz de bugün geçmişin hatalı uygulamalarının sıkıntısını çekiyoruz. Anadolu‟da küçük ve büyükbaş hayvan nüfusu geçmişe göre çok düştü. Zaten ülkemizde yeterli mera yok. Bir de köylü hayvancılık konusunda desteklenmeyince kaçınılmaz olarak sıkıntı baş gösteriyor. Bu durumdan kurtulmanın çözümü ise hayvan yetiştiriciliği yapan köylünün devlet tarafından desteklenmesi ve entegre yetiştiriciliğin teşvik edilmesi. Tüm AB ülkelerinde bu yapılıyor. Ülkemizde de yakın geçmişte devlet tarafından bu yapıldı ve olumlu etkileri de görüldü. Bu teşvikler devam etmeli. Gelecekle ilgili plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Küresel finansal krizden en az etkilenen sektörlerden biriyiz. Gıda, her ne kadar sorunları olsa da insanların tüketime devam etmek zorunda oldukları bir sektör. Hızla artan genç nüfusa sahip ülkemizde, sektörün geleceğini de olumlu görüyorum. Bu düşüncemden dolayı da üretimimizi daha entegre hale getirecek yeni yatırımlar planlıyoruz. Ayrıca perakende satış noktalarımızı da artıracağız. Şeker Piliç Genel Müdür Yardımcısı Emre Bor Şeker Piliç'ten ve üretim süreçlerinizden kısaca bahseder misiniz? 1960 yılında Bandırma‟da Emek Tavukçuluk adıyla kurulduk. 1999 yılında unvanımızı Şeker Piliç olarak değiştirdik. 2000 yılında yüzde 15‟i halka arz edilen firmamız; 10 üretim çiftliği, kuluçka ve kesim tesisleri, yem fabrikası, yaygın satış ve pazarlama ağı, yaklaşık bin 400 çalışanı ile Türkiye‟de beyaz et sektörünün en büyük altı firması arasında yer alıyor. Yıllık piliç eti üretim kapasitemiz 60 bin ton, ileri işlenmiş ürün kapasitemiz ise 6 bin ton. Irak, Türk Cumhuriyetleri, Orta ve Uzakdoğu ülkelerine ihracat yapıyoruz. Entegre tesislerde yer alan laboratuarlarda, üretimi yapılan tüm hayvanların sağlık durumu sürekli olarak kontrol altında tutuluyor. Bu kontroller, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA tarafından önerilen analizleri de kapsıyor. Ürün çeşitlerinizden bahseder misiniz? 100‟ün üzerinde ürün çeşidimiz var. Parça ve bütün piliç, köfte ve kebap grubu, döner, nugget, pane, kroket, schnitzel, burger gibi hızla hazırlanabilen ileri işlenmiş ürün grubumuz, sucuk, salam, sosis vb. ürünlerden oluşan şarküteri ürün grubumuz ve toplu tüketime yönelik ürünlerimiz bulunuyor. Ürün gamımıza geçen yıl hamburger köftesi, Light Burger, Şeker Biberli Salam, Şeker Kaşarlı Sucuklu Salam ve Şeker Jambon‟u ekledik. Ürünlerinizi tüketiciye hangi kanallardan ulaştırıyorsunuz? Tüm Şeker Piliç ürünleri yurdun dört bir yanında yer alan bayi ağımız ve bölge müdürlüklerimiz kanalıyla tüketicilerle buluşuyor. Ülkemizde piliç eti üretimi ile ilgili var olan yasal düzenlemelere ilave olarak AB‟ye ihracat yapmak isteyen firmalar için hazırlanan İlave Onay Prosedürü‟nün ilk uygulamaya geçirildiği firmalardan biri Şeker Piliç. Buna bağlı olarak bütün üretim aşamalarımız işletmemizde görevlendirilen Resmi Veteriner Hekimler tarafından kontrol ediliyor ve yine Resmi Veteriner Hekimlerin onayı ile sevkine izin veriliyor. Şeker Piliç, Mobiliz Yük ve Depo Sıcaklık Takip Sistemi ile araç ve soğuk hava depolarının sıcaklıklarını kesintisiz olarak izliyor. Üretim ve dağıtımda HACCP, soğuk zincir ve soğuk muhafazayı da kapsayan bir dizi önlemlerin sistematik halde toplandığı ISO 22000 Gıda Güvenliği yönetim Sistemi de elektronik ortamda „Sıcaklık Takip Sistemi” ile destekleniyor. Ayrıca alışveriş yaptığımız müşterilerin kendi denetleme ekipleri de proses denetimi yapıyor. Türkiye'deki et sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Sektörün en büyük sorunu aşırı üretim. Türkiye‟de tavukçuluk sektöründe, dünya standartlarında üretim yapan çok iyi firmalar var. Bu firmaların hepsi Avrupa ve diğer ileri ülkelerden bile daha iyi konuma sahip tesisler. Ancak sektörümüzde kıyasıya rekabet var ve bu yüzden çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkabiliyor. Son gelişmeler ışığında Avrupa‟ya ileri işlenmiş tavuk ürünleri ihraç edebilecek olmamız çok olumlu bir durum. Ancak ihracatta devlet desteğine daha çok ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Dünya devletleri ile kıyaslandığında Türkiye‟de ihracat konusunda piliç etine verilen destek oldukça düşük. Bu şartlar altında Türk firmalarının dünya piliç eti pazarında rekabet etmeleri çok zor. Türkiye‟de ihracat iadesi olarak 2006 yılından itibaren 26 dolar/ton miktar ödeniyor. Bu rakam ABD‟de 600 dolar/ton, AB ülkelerinde ise 400 euro/ton. Türkiye‟de de AB ülkelerine benzer şekilde ihracat desteğinin mutlaka sağlanması gerekiyor. Aksi durumda dünya pazarında bu ülkeler ile rekabet etmemiz neredeyse olanaksız. Hükümetin ihracat desteğinin en kısa zamanda artıracağını umuyoruz. Diğer bir konu da AB ülkelerine kota uygulamaları. Kotadan pay alamazsak yüzde 50 gümrük vergisi karşımıza çıkıyor. Bu durumda hiçbir AB ülkesine mal satamayız. Bunun yanı sıra tüketicinin markalı ürün kullanmak konusunda daha çok bilinçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ambalajlanmış ve güvenilir gıda ürünlerini tüketmek son derece önemli. Marketlerden veya diğer satış noktalarından alınan ürünlerin Türk Gıda Kodeksine uygun şekilde ambalajlanmış ve etiketlenmiş olması ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‟ndan alınmış üretim izni olması gerekir. Gelecekle ilgili plan ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? Hedefimiz, bugün itibariyle yüzde 6 seviyesinde olan pazar payımızı yüzde 8-9‟lara çekmek. Ekonomik krizin ağırlığını hissettirmeye başladığı 2008 yılı içerisinde ileri işlem fabrikamızda kapasitemizi artırmak için 500 bin euro‟luk makine yatırımı yaptık. Buna bağlı olarak ileri işlenmiş ürün kapasitemizi günlük 30 tona yükselttik. Bu yıl içerisinde 1 milyon 350 bin euro‟luk yatırımla, yeni form hattı unlamapişirme-fırın ve IQF‟den oluşan makineler alarak ileri işlem kapasitemizi günde 60 tona çıkarmayı hedefliyoruz. Bandırma‟da günde 200 bin adet kesim yapabilen ikinci kesimhane tesislerimizin inşaatı da şu anda devam ediyor. Söz konusu tesiste kullanmak üzere kesim, parçalama ve paketleme hatlarında maksimum hijyen ve ürün güvenilirliği sağlayacak makineler aldık. Toplam 5 milyon TL‟ye aldığımız makineler sayesinde ülkemizde faaliyet gösteren en hızlı kesim hattına sahip olacağız. Yeni tesisimizi devreye aldığımızda toplam kesim kapasitemiz 20 bin piliç/adede çıkacak olup günlük 525 ton piliç eti ve ürünleri üretilebilecek. Projenin 2009 yılı son çeyreğinde faaliyete geçirilmesi planlanıyor. Eskişehir‟deki yatırımlarımız tamamlandığında, Eskişehir ilinde toplam 50 bin metrekarelik damızlık kümes tesislerine sahip olacağız. Burda Ürün Satın Alma Yöneticisi Özcan Çalışkan Et ve et ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Taze et ürünlerinin toplam ciromuz içerisindeki payı ortalamada yüzde 12 civarında seyrediyor. Tabii mevsimsel etkilere bağlı olarak bu oranın üstüne çıkıldığı ya da altına inildiği dönemler olabiliyor. Bu vermiş olduğum oranların içinde işlenmiş et ürünleri dahil değil. İşlenmiş et ürünlerinin de yine mevsimsel etkilerle değişimler olsa da yüzde 5 civarında genel ciroya oranla bir cirosu var. Ürün tedariğini nereden yapıyorsunuz? Taze ürün tedariğini et sektöründe faaliyet gösteren güvenilir kuruluşlardan sağlıyoruz. İşlenmiş et ürünlerinde doğrudan üreticilerle çalışıyoruz. Ürün gamını nasıl ayarlıyorsunuz? Ürünler raflarda ya da dolaplarda mevsime göre değişiyor mu? Taze ürünlerde standart bir ürün işleme metodumuz var. Et entegre tesisimizde ürünler işlenip yarı mamul halinde mağazalara sevk edilir. Mağazalarda ise sadece sunuma hazır hale getirilir. Müşteri talebine uygun olarak ürün çeşitliliği tezgaha arz edilir. İşlenmiş et ürünlerinde çeşitlerimizi mağaza büyüklüklerimize uygun olarak ayarlıyoruz. Peki satış potansiyelleri dönemsel olarak değişiklik gösteriyor mu? Mevsimsel olarak üründen ürüne değişen satış grafikleri bulunuyor. Bunun dışında beyaz/kırmızı et fiyat endeksi, ramazan ayı ve Kurban Bayramı öncesi ve sonrası da önemli dönemsel etkiye sahip. Tüketicileriniz üretim izinleri konusunda hassasiyet gösteriyor mu? İzinleri görme talebi var mı? Bizim tüketicimizin böyle bir talebi olmuyor çünkü biz zaten web sitemizde bu sertifikaları yayınlıyoruz. Taze et alımlarında her bir alımı resmi laboratuarda incelettirip sonuçlarını da sürekli tüketicilerimizle paylaşıyoruz. Müşterilerimiz dilediğinde mağazalarımızda da sertifikaları görme şansına sahip. Et üreticilerinden ne bekliyorsunuz? Et üreticilerinden standardizasyon hususunda çaba sarf etmelerini bekliyoruz. Groseri Market İcra Kurulu Üyesi Kazım Önür Et ve et ürünlerinin ciromuzdaki payı toplam olarak yüzde 15 civarında. Beyaz ette ulusal ve bölgesel olarak müşterilerimizce genel kabul görmüş marka ürünleri satıyoruz. Kırmızı ette ise büyükbaş ve küçükbaş hayvanları canlı olarak alıp, Veteriner Hekim kontrolünde Büyükşehir Belediye Mezbahanesi‟nde kesimini yapan bölgemizdeki tek marketiz. Groseri Market olarak büyükbaşlarda en fazla bir yaşında erkek dana; küçükbaşlarda 5-6 aylık kuzu kesimi yapıyoruz. Groseri‟de satılan etleri Doğu, Güney Doğu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinden mevsimlerine göre temin ediyoruz. Ürün gamımızı müşterilerimizin taleplerine ve bölgenin geleneksel damak tatlarına uygun olarak seçiyoruz. Ürünlerimiz mevsimsel olarak değişim göstermiyor. Satış potansiyellerimiz ise dönemsel olarak değişiyor. Bölgenin yazları aşırı sıcak olması dolayısıyla yöre halkının geleneksel olan yaylalara ve sahillerdeki yazlıklara gitme alışkanlığı dönemsel olarak satış potansiyellerini etkiliyor. Tüketicilerin özellikle ürünlerimizin kalitesi ve hijyeni konusunda bilgilenmeleri açısından sattığımız ürünlerin resmi üretim izin belge kopyalarını müşterilerimizin görebileceği yerlerde teşhir ediyoruz. Son kullanma tarihi geçen ürünleri tedarikçi firmalara iade ediyoruz. Ayrıca Türkiye‟deki et üretiminin sistematik olarak revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Makromarket Satın Alma Kategori Müdürü Ertuğrul Gülhan Et ve et ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Kırmızı ve beyaz et reyonlarımızda sunduğumuz ürünler et işleme tesislerimizde, veteriner hekim kontrolünde, uzman personelimiz tarafından hazırlanıyor ve soğuk zincir kırılmadan müşterilerimize ulaştırılıyor. Gösterdiğimiz bu özen sonucunda taze et ürünlerinin ciromuzdaki payı yüzde 13 civarında bulunuyor. Ürün tedariğini nereden yapıyorsunuz? Mağazalarımızda müşterilerimize sunduğumuz et ürünlerimizin canlı hayvan alımını Kayseri, Kırşehir ve Amasya Suluova‟dan yapıyoruz. Bu alımları yaparken, Tarım Bakanlığı‟na bağlı il ve ilçe müdürlüklerinin, besi sürecinde kayıt altına aldığı özel besi dana ve kuzuları seçiyoruz. Satın aldığımız bu canlı hayvanlar gerekli kontrolleri yapıldıktan sonra kesimhaneye getiriliyor. Devlet kontrolünde ve veteriner gözetimindeki kesimhanede yapılan kesme işleminden sonra işleme bölümüne geçiliyor. Farklı amaçlar için işlenen etler, soğuk zincir kırılmadan şubelere ulaştırılıyor. Beyaz et alımında da aynı özeni gösteriyoruz ve ürünlerimizi seçkin markalardan tedarik ediyoruz. Ürün gamını nasıl ayarlıyorsunuz? Ürünler, raflarda ya da dolaplarda mevsime göre değişiyor mu? Tesislerimizde her türlü et ürününü her mevsimde işliyoruz. Ancak tabii ki bazı mevsimlerde daha fazla talep gören ürünler oluyor. Yaz mevsiminde mangallık ürünler (ağırlıklı olarak pirzola, biftek, antrkot ve bonfile) yoğun bir şekilde talep ediliyor. Reyonlarımızda değişiklik yapmadan ürün bulunurluluğunu sağlıyoruz. Et işleme tesislerimizin köfte hazırlama bölümü de mevcut. Satış potansiyelleri dönemsel olarak değişiklik gösteriyor mu? Et ve et ürünleri söz konusu olduğunda, Kurban Bayramları dışında çok büyük değişiklikler olmuyor. Ancak et fiyatlarının yükseldiği dönemlerde müşteriler daha çok fiyatı ucuz olan beyaz ete yöneliyor ve kırmızı etin satış oranları düşüyor. Son kullanma tarihi geçen ürünleri ne yapıyorsunuz? Üretimimizi, satış rakamlarımıza ve oluşabilecek satış potansiyeline bakarak gerçekleştirdiğimiz için, son kullanma tarihi geçen ürün bulundurmamız mümkün değil. Ancak bulunması durumunda bu ürünleri derhal imha ediyoruz. Mopaş Satın Alma Koordinatörü Bedrettin Demirer Et ve et ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Kasap reyonlarında sattığımız kırmızı et ve beyaz etin ciromuzdaki payı yüzde 11, şarküteri reyonlarında satmakta olduğumuz işlenmiş et ürünlerinin cirodaki payı ise yüzde 5. Ürün tedariğini nereden yapıyorsunuz? Kırmızı et (dana ve kuzu) ürünlerini yaklaşık 12 yıldır Afyon ve Balıkesir yörelerindeki et mezbahanelerinden temin ediyoruz. Bu da reyonlarımızda sürekli aynı kaliteyi istikrarlı bir şekilde müşterilerimize sunmamız anlamına geliyor. Beyaz et ürünlerini Keskinoğlu, Erpiliç, Beypiliç ve Bolca firmalarından alıyoruz. Ürün gamını nasıl ayarlıyorsunuz? Ürünler raflarda ya da dolaplarda mevsime göre değişiyor mu? Ürün satışlarında mevsime göre farklılıklar oluşuyor. Örneğin, yazın pastırma-kavurma gibi ürünleri kışa göre daha az satıyoruz. Dolayısıyla bu tür ürünlere reyonlarda daha az pay veriyoruz. Kırmızı ette ise yazın piknik dolayısıyla ızgaralık ürünler (köfte, antrkot, pirzola, bonfile, sucuk) daha çok satıldığından, bu ürünlere daha çok önem veriyoruz. Yani bu ürünlerin raflardaki payını daha da artırıyoruz. Tüketicileriniz üretim izinleri konusunda hassasiyet gösteriyor mu? İzinleri görme talebi var mı? Türkiye‟de artık hemen hemen bütün müşteriler bu konuya titizlikle yaklaşıyor. Faaliyet gösterdiğimiz bölgeler de bilinçli müşterilerin yoğun olduğu noktalar. Genelde işlenmiş et ürünlerinde tüketiciler tarafından kabul görmüş markaları sattığımızdan dolayı tüketicinin güvenini kazanmış durumdayız. Bu tür ürünlerin tamamının üzerlerinde üretim izin belgeleri de mevcut. Bu, beyaz et ürünleri için de geçerli. Beyaz ette tamamen üretici firma tarafından paketlenmiş ürünleri satıyoruz. Reyonlarda da bu firmaların görünür bir biçimde üretim izin belgeleri mevcut Son kullanma tarihi geçen ürünleri ne yapıyorsunuz? Genelde bu ürünlerin tüketimi fazla. Dolayısıyla ürünler tarihi geçmeden tüketiliyor. Tarihi geçen ürünler olduğunda da bölge müdürleri denetiminde bu ürünler imha ediliyor. Et üreticilerinden ne bekliyorsunuz? Türkiye‟de maalesef merdiven altı üretimi tam anlamıyla bitmiş değil. Bu tür üretimlerin üzerine öncelikle Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve Et Üreticileri Birliği‟nin (ETBİR) daha çok gitmesi gerekiyor. Et üreticileri birleşerek bir dernek kurup bu tür yerleri ortadan kaldırmak için mücadele etmeli. Kırmızı et üreticileri Türkiye‟de halen bir standart oluşturmuş değiller. Kesimhaneler, depolamalar ve sevkıyatlar daha iyi ve hijyenik bir hale getirilmeli. Eğer bu oluşmazsa bizlere hizmet veren, işini iyi yapan üreticiler haksız rekabetten dolayı zor durumlara düşebilirler. Tesco Kipa Yetkilisi Et ve et ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Müşterilerimiz et reyonumuza oldukça yoğun ilgi gösteriyor. Et ve et ürünleri kategorisi ciromuzun en yüksek paylarından birini alıyor ve gün geçtikçe bu pay artıyor. Ürün tedariğini nereden yapıyorsunuz? Müşterilerimize arzu ettikleri lezzetleri sunabilmek amacıyla, ürün tedariğini tercih ettikleri yörelerden yapıyoruz. Kırmızı etlerimizi İzmir, Burdur, Bursa, Balıkesir, Trakya, Diyarbakır ve Gaziantep bölgelerinden tedarik ediyoruz. Ürün gamını nasıl ayarlıyorsunuz? Ürünler raflarda ya da dolaplarda mevsime göre değişiyor mu? Ürün asortmanımızın oluşmasında en büyük pay, müşterilerimize ait. Müşterilerimizin talep ettiği ürünleri reyonumuzda sunuyoruz. Müşterileriniz üretim izinleri konusunda hassasiyet gösteriyor mu? İzinleri görme talebiyle karşılaşıyor musunuz? Müşterilerimizden gelen talep ile üretim izinlerimiz reyonumuzda görünen bir yere asıldı. Oldukça olumlu geri bildirimler alıyoruz. Müşterimizin bize olan güveni artıyor. Bizler de Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın istediği hijyenik şartlarda işlenmiş ürünleri satmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Son kullanma tarihi geçen ürünleri ne yapıyorsunuz? Reyonlarımızda her gün son kullanma tarihi kontrolleri yaparak müşterilerimize her zaman taze ürünleri sunmayı amaçlıyoruz. Reyonumuzdan toplanan son kullanma tarihi geçen ürünler imha ediliyor. Uyum Et-Balık Satın Alma ve Et Entegre Tesisi Müdürü Dr. Serkan K. Büyükünal Ürün tedariğini nereden yapıyorsunuz? Trakya bölgesi, Balıkesir, Afyon, Burdur, Isparta yörelerinden kesim olgunluğuna erişmiş danaları toplayıp, Tarım Bakanlığı‟nca ruhsatlandırılan mezbahalarda Veteriner Hekim kontrolünde kesim yapan köklü firmalardan temin ediyoruz. Alım yapacağımız firmaların gıda güvenliğine göstermiş olduğu hassasiyet ve karkasların menşei bizim için öncelikli tercih sebebini oluşturuyor. Ürün gamını nasıl ayarlıyorsunuz? Ürünler raflarda ya da dolaplarda mevsime göre değişiyor mu? Ürün gamı mağazalarımızdan alışveriş yapan müşteri profiline göre farklılık gösteriyor. Mağazalarımızın lokalize olduğu semtlerdeki tüketim alışkanlıkları bu tespitte önemli rol oynuyor. Raf ve dolaplarımızdaki ürünlerin dağılımı mevsimlere göre farklılık gösteriyor. Genel bir ifadeyle bahar aylarının gelmesi ile birlikte haşlamalık ve yemeklik grubu ürünlerin yerini ızgaralık ve kızartmalık spesiyaliteler almaya başlıyor. Bu değişim sadece kategori yönetimimizce verilen bir karar değil, müşterilerimizin talebi üzerine şekillenen bir arz vakası. Peki satış potansiyelleri dönemsel olarak değişiklik gösteriyor mu? Satış potansiyelimiz ivmeli bir seyir izliyor. Mevsimsel farklılıklar teşhire sunulan ürün yelpazesini değiştiriyor. Uyum kalitesine, lezzetine güvenen müşteri sayımızda meydana gelen artışlar tabii ki cirolarımıza da yansıyor. Müşterileriniz üretim izinleri konusunda hassasiyet gösteriyor mu? İzinleri görme talebi var mı? Tüketiciler geçmiş yıllara oranla daha da bilinçlendi. Bunda Tarım Bakanlığı‟nca görsel ve yazılı basında yürütülen kampanyaların payı oldukça büyük. Gıda güvenliğine göstermiş olduğumuz hassasiyetin bir ibaresi olarak, müşterilerimizi bilgilendirmek amacıyla tüm mağazalarımızda üretim izinlerimizi, veteriner hekim sağlık raporlarını ve dezenfeksiyon belgelerini bulunduruyoruz. Son kullanma tarihi geçen ürünleri ne yapıyorsunuz? Son kullanma tarihi geçen ürünler merkezimizde toplanıp, oluşturmuş olduğumuz imha prosedürü uyarınca tutanakla kayıt altına alınıp imha ediliyor. Et üreticilerinden ne bekliyorsunuz? Müşterilerimize sunmuş olduğumuz etin kalitesindeki standart ve bu standardın sürekli olması, et üreticilerinden en önemli beklentimiz. Zaten bu beklentiler günümüz şartlarında uygulamaya geçirilmesi gereken konular. Giderek kontrollü şartlar altındaki yetiştiriciliğe yönelmeleri ve bu anlamda üretilen projelere destek verilmesi en büyük beklentimizi oluşturuyor. Hayvancılıkta söz sahibi olan, gelişmiş ülke normlarında tesis edilen çiftliklerde veteriner hekimlerin kontrolü altında üretim ve yetiştirme yapılması, karkasların kesim sonrasında kalite kriterlerine göre sınıflandırılıp fiyatlandırılarak piyasaya arz edilmesi üreticilerden beklentimizin özetle ifadesi. Et sektörüne Üçge hizmeti Et sektörüne Alman Teknolojisi Bizerba markası ile tartım, etiketleme sistemleri ve son olarak Komet ile paketleme sistemleri konusunda hizmet veren Üçge Elektronik A.Ş Endüstriyel Satış Yönetmeni Sinan Kutnay ile konuyla ilgili kısa bir söyleşi yaptık... Tartım ve etiketleme sektörünün önde gelen makinelerinden olan Bizerba‟nın Türkiye distribütörüsünüz. Bize Bizerba‟dan bahseder misiniz? Bizerba, tartım sistemleri konusunda bir dünya devi.1994 senesinden beri Bizerba distribütörlüğünü yürütüyoruz. Firma, her zaman bir çok ilke ve yeni teknolojilere imza atmış ve bu sayede sektörün liderliğine oturmuş durumda. Perakende sektörü için tasarlanmış olan terazi sistemleri dışında üretim tesisleri için, bizim “endüstriyel ürünler” dediğimiz ürünleri de kullanıcıların beğenisini kazandı. “Endüstriyel ürünler” dediniz... Konuyu biraz açar mısınız? Ürün gruplarımızı perakende ve endüstriyel olarak ikiye ayırıyoruz. Üretim tesislerinde kullanılan her türlü tartım sistemleri, üretim ortamının zor şartları düşünülerek dizayn ediliyor. Endüstriyel ürünler dediğimiz bu grup, Bizerba tecrübesi ve müşterilerimizden gelen istekler üzerine sürekli modifiye edilerek bugünkü halini aldı. Müşteri grubunuzdan ve sunduğunuz çözümlerden bahseder misiniz? Ağırlıklı olarak kırmızı ve beyaz et sektörü ile tartım, etiketleme ve barkodun olabileceği tüm müşterilere hitap ediyoruz. Ana müşteri grubumuzu oluşturan kırmızı et mamulleri üreticileri ve taze kırmızı et üreticilerinin, tesisin girişindeki monoray kantardan başlayarak zemin kantarları, parçalama ve paketleme bölümündeki otomatik ve manuel tartım-etiketleme sistemleri, metal dedektörler, ağırlık kontrol sistemleri (Checkweigher) ile ilgili ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Bunun dışında otomatik dilimleme makinelerimiz ile dilimli ürün yapmak isteyen müşterilerimize de hizmet sunuyoruz. Paketleme sistemleri konusundaki çalışmalarınız neler? Tartım sistemleri konusundaki bilgi-birikimimizle, ihtiyacımız olan ve portföyümüzde yer almayan paketleme sistemlerinde de başarılı olacağımızı düşündük ve bu konuda yine bir Alman firması olan Komet ile çalışmayı tercih ettik. Kalitesi ve teknolojik üstünlükleri ile Bizerba ile aynı kalitede bir firma ile çalıştığımızı düşünüyorum. Komet‟te bir et üreticisinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bütün ürün grupları mevcut durumda. Masaüstü vakum makinesinden çift odalı endüstriyel vakum makinelerine, manuel gazlı tabak kapama makinelerinden otomatik gazlı tabak kapama makinelerine ve termoform makinelerine kadar değişik ebat ve özelliklerde cihazlarımız ürün portföyümüzde yer alıyor. Bizerba ve Komet‟in teknik servis hizmetleri konusunda neler söyleyebilirsiniz? Üçge Elektronik olarak pazarlama ve satışını yaptığımız tüm ürün gruplarının servis hizmetini kendi bünyemizde bulunan eğitimli personel kadrosu ile gerçekleştiriyoruz. Yurt dışında gerekli teknik eğitimleri almış olan personelimiz sayesinde üretici firmadan personel desteği almadan tüm ürünlerin kuruluş, servis ve eğitim hizmetlerini gerçekleştirebiliyoruz. Tüm cihazlarımız ile ilgili yedek parça stoğumuz sürekli mevcut. Ayrıca isteğe bağlı olarak yapılan bakım anlaşmaları ile müşterilerimize çeşitli avantajlar da sunuyoruz. Et sektörüne özel gıda güvenliği programı: SecureCheck JohnsonDiversey‟in Gıda ve İçecek Hijyen Grubu‟nun geliştirdiği “SecureCheck Hijyen Gözlem ve Çözüm Ortaklığı” programı, tavukçuluk ve kırmızı et işleme sektörlerine özel çözümler sunuyor Son yıllarda tüketicilerin yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları ve beklentilerindeki hızlı değişime paralel olarak gıda ve içecek endüstrisinde gıda güvenliği en önemli kalite parametresi haline geldi. Kaliteli ve güvenli gıda üretebilmek için kullanılan hammadde ve üretim teknolojilerinin yanı sıra doğru hijyen ve sanitasyon uygulamaları da risklerin minimize edilmesi açısından büyük önem taşıyor. JohnsonDiversey Gıda ve İçecek Hijyen Grubu süt ve süt üreticilerine, alkollü ve alkolsüz içecek üreticilerine, perakende, tarım, ilaç ve kozmetik sektörüne, her türlü işlenmiş gıda üreticilerine ve hammadde tedarikçilerine hizmet veriyor. Özellikle kalite sistemleri ile entegre hijyen planı uygulamaları, risk ölçümleri, danışmanlık, servis ve eğitim hizmetleri ile müşteri memnuniyeti zincirini tamamlamayı amaçlıyor. JohnsonDiversey, gıda ve içecek sektöründeki iş ortakları ile gıda güvenliği ve HACCP standartları çerçevesinde gözlem, ölçme, kıyaslama ve geliştirme prensiplerine dayalı bir platform oluşturuyor. Hedef başta mikrobiyolojik olmak üzere tüm potansiyel risklerin tanımlandığı, uzman gözlemcilerin yapacağı analizler ile risklerin tespit edildiği, hijyen seviyesinin ortaya konduğu ve endüstri ortalamasına göre sorgulandığı bir yaklaşım. “SecureCheck Hijyen Gözlem ve Çözüm Ortaklığı” programı tavukçuluk ve kırmızı et işleme sektörlerinde gözlem-analiz ve çözüm ortaklığı aşamalarından oluşan hijyen ölçüm, değerlendirme ve geliştirme aracı. SecureCheck sektörlere özel AB direktifleri ve GHP (Good Hygiene Practices - İyi Hijyen Uygulamaları) kuralları baz alınarak hazırlanmış potansiyel risklerin takibine yönelik veri bankasının, el bilgisayarları aracılığıyla değerlendirilmesi ve kullanılmasına olanak sağlıyor. Merkezi veri saklama ve yönetim sistemi ile elde edilen gözlem sonuçlarının kolaylıkla depolandığı, incelendiği, kıyaslandığı ve raporlandığı esnek ve zaman tasarrufu getiren bir bilgi yönetim sistemi. SecureCheck, işletmede yapılan gözlem çalışmasının veri tabanında değerlendirildiği Scan ve çözüm ortaklığı aşaması olan Partnerlik aşamalarından oluşuyor. Bir dosttan tavsiyeler Et sektöründeki otuz beş yıllık çalışma hayatını sektörün tüm kademelerinde görev yaptıktan sonra, son on beş yıllık dilimini de tepe yöneticiliği yaparak geçirmiş bir kişi olarak, söyleyeceklerim bazı kesimleri rahatsız edebilir. Hatta ifadelerim kabul de görmeyebilir. Ama madem ki ekonomimizin bu milyonlarca insanı ilgilendiren sektörü ile ilgili bir araştırma ve haber yapıyorsunuz, ben de bu işin tedarikçi ve de perakendeci taraflarında da bulunmuş bir insan olarak gerçek tespitlerimi sizinle paylaşmak isterim. Öncelikli -ve bana göre- sektörün en önemli konusu, nitelikli ve yetişmiş personel... Bu konuda maalesef tedarikçilerde pek olmasa da perakendeci kanadında çok ciddi bir sıkıntı var. Perakendecilerin satın alma departmanlarından başlayarak, mağazalarının satış reyonlarına kadar mevcut personelini eğitimden geçirme mecburiyetleri olduğuna inanıyorum. Bu konu ilk anda iş sahiplerine antipatik, hatta masraf getireceği için mevcut kriz ortamında gereksiz gelebilir. Fakat, işletmelerinin bu departmanının selameti ve kârlılığı için personel eğitimine mecburlar. Böyle bir mecburiyetleri olmadıklarına inanan iş sahiplerinin aşağıdaki açıklama ve tespitlerimi objektif bir gözle okumalarını rica ederim. Bir kısmının, bu yazı sonunda fikirlerini değiştireceğine en azından “doğru” diyeceklerine inanıyorum. Perakendecilerin satın alma departmanlarında –istisna bazı şirketler dışında- tamamen eğitim, bilgi ve becerisine bakılmaksızın yakın akraba veya hemşehriler çalıştırılıyor. Diğer bölümlerde de olmasının yanlış olduğunu düşünmekle birlikte, özellikle et bölümünde bu tür bir uygulamanın işletmelere kesinlikle zarar getireceğine inanıyorum. Bu iş gurubunun satın alması, yetkin olmayan kişilerce ve masa başı siparişler verilerek yapılamaz. Bu işi yapan insanların eti tanıma ve bilme, dolayısıyla da görerek ve seçerek alma; mağazalarının satış performanslarını da takip edebilme yeteneklerinin olması gerekiyor. Bu şekilde satın alma yapmayan bir perakendecinin et ve et ürünleri departmanında kazanma ihtimali sıfırdır. Ayrıca ette, sadece mağazaların taleplerine göre ve fiyata bakarak satın alma yapmak da doğru değil. Doğru kişiler tarafından, doğru yöntemlerle alımı yapılmayan ve ucuz bir fiyatla satın alınıldığı düşünülen ürünler, emsallerine göre daha pahalıya mal olabilir. Bazı firmalar bu konuda şunu ifade edebilirler: “Biz yıllardır aynı personel, aynı yöntem ve aynı firmalarla çalışıyoruz. Her hangi bir olumsuzluk da yaşamıyoruz.” Ben de hemen şunları sorayım: “Acaba işletmenizin farklı departmanlarında kazanıp da et gurubunu bir şekilde finanse mi ediyorsunuz?” veya “Özellikle sadece et departmanınızın bir kârlılık hesabını çıkartıyor musunuz?” ya da “Sadece et reyonlarınızda sağladığınız ciroları uzun vadelerde finans gücü olarak kullanabilmenin dayanılmaz cazibesi bazı şeyleri görmenizden ve tespit etmenizden sizleri alı mı koyuyor?” Bu konu ciddi olarak irdelendiğinde gerçek ortaya çıkacaktır... Perakendecilerin tamamına yakın bölümünün çok sevdiği bir konu da tedariğini yaptıkları malların bedellerini olabildiğince uzun vadede ödemeleri. Hatta bu durumda bazen mal fiyatı ikinci planda bile kalabilir. Sipariş yöntemi ile satın alma yapıldığında, olaya bir de tedarikçi kanat tarafından bakalım. Tedarikçi et firmalarında üç ana tip müşteri vardır: 1) Peşin ve nakit para ile satın alanlar -ki bu tip müşteriler gelip mallarını almadan firma sahibi bile mal seçmez veya seçim yaparsa da bu müşterileri adına yapar2) Mallarını görerek, seçerek ve kısa vade de (on-on beş gün gibi) ödeyerek alanlar 3) Sipariş yöntemi ile satın alma yapan ve uzun vadede ödeyenler Bu durumda sipariş vererek ve uzun vadede ödeme yaparak satın alma yapanlar, seçilmiş ve bu işi hakkı ile yapanların beğenmedikleri, başka bir deyişle işin uzmanları tarafından kabul görmeyen ve kalan malları, uzun vadede ödeme yaptıkları için kesinlikle daha yüksek fiyata almak zorunda kalmış olurlar. Bu durumda bir başka olumsuzluk da kalan mallardaki randıman düşüklüğüdür ki, bu da birim maliyetlerini ciddi anlamda negatif olarak etkiler. Uygun olmayan yöntemlerle satın alınan ve mağazalara sevk edilen etlerin teslim alınmalarından sonrada olumsuzluklar devam eder. Bu meslek gurubunda, gelen etlerin aynı gün işleme alınma ve satış sırasına sokulma zorunluluğu vardır. Hal böyle iken, tamamına yakın işletmelerde gelen etler soğuk odalara koyulur ve teslim alındıkları halleri ile bekletilirler. Bu durum birinci maliyet artırıcı yanlıştır. Etlerin işlenme sıra ve yöntemleri bilerek veya bilmeyerek uygulanmamasından da ikinci bir maliyet artırıcı hata yapılmış olunur. Reyonlarda ürünlerin teşhir ve çeşitliliğinin yanlışlarına, dördüncü ve en can alıcı bir hata olarak da maliyet muhasebesi yapılmadan sadece rekabet etme adına daha düşük satış fiyatı uygulandığında da kaçınılmaz son, yani zarar ortaya çıkar. Bu yanlışlar silsilesi düzeltilemez mi? Uygulamanın doğrusu nedir? Bu durum elbette ki düzeltilebilir. Öncelikle işletme sahiplerinin bir öz eleştiri yaparak bu konudaki yanlışlarını düzeltme isteklerinin netleşmesi gerekiyor. Bu istekler geçici yöntemler değil, radikal ve köklü çözümler olmalı. İşletmeler et departmanları özerk hale getirilmeli. Yani personel alımından mal alımına, ürün çeşidinden fiyat tespitine, muhasebesinden finansına kadar tüm birimler kendi içinde organize olmalı ve tek bir merkezden yönetilmeli. Et mal kabullerinin yapıldığı bir entegre merkez oluşturulmalı ve ürünler mağazaların satış performanslarına göre işlenip çeşitlendirilerek buradan mağazalara sevk edilmeli. Bu sistem hayata geçirildiğinde, mal alımlarındaki azalma çok net olarak görülecektir ki, bu doğru yolun ve kârlılık başlangıcının ilk adımıdır. Ayrıca merkezi sistemle üretim yapıldığında mağazalardaki personelden ciddi anlamda tasarruf sağlanacak ve ihtiyaç fazlası personel farklı değerlendirilecektir. Mağazaların et satış performansları da net olarak görülecektir. Mağazalarda daha önceki sistemde satılamayan ve bu nedenle zarar edilen ürünler, satılabilen mağazalara sevk edilerek kârlılığın artması sağlanacaktır. Merkezi yönetimde mağazaların taleplerine göre değil, stok ve satış performanslarına göre sevkıyatlar yapılacağından, ürün fire kontrolleri net olarak yapılabilecek ve anormal olmaları halinde ilgililerinden hesap sorulabilecektir. Bazı ürünlerin olası satılamama durumuna karşı kurumsal satış departmanı kurularak bu ürünlerin satılabilmeleri, dolayısıyla da ek kârlılık sağlanacaktır. Piyasada büyük tedarikçilerden satın alma yapamayan küçük hacimli işletmelerin, kurumsal satış yapan bu birimlerden özel fiyatlandırma yöntemleri ile ürün almaları sağlanarak ek satış potansiyeli ve kârlılık elde edilecektir. Merkezi sistem öncesi mağazalarda atık kalan kemik vs. ürünler değerlendirilemez ve hatta atacak yer sıkıntısı yaşatırken yeni dönemde bu işin ticaretini yapanlara satılarak ayrıca gelir elde edilecektir. Bu mevcut durum tespiti ve yapılması gerekenlerin anlatılmasından sonra yukarıdaki inancımı yineleyerek, bir işletme bile bu yönde kendini değiştirmeye karar verirse et sektörünün kazanımı adına çok mutlu olacağımı ifade etmek istiyorum. Ayrıca bu durum değerlendirmemin bir çok firmaya faydalı olması dileklerimle okuyan herkese sevgi ve saygılarımı sunarım Sütün Lezzet Durağı: Peynir 21 Temmuz 2009/ Salı Sütün sihirli yolculuğunu tamamladığı lezzet duraklarından biri olan peynir, bugün Türkiye'de 3 milyar dolar büyüklüğe sahip süt sektörünün baş aktörlerinden... Biz de dernekleri, firmalar ve perakendecilerle yaptığımız söyleşilerle sofralarımızın vazgeçilmez tadı olan "peynir"i mercek altına aldık Özlem Elgün Günün kral öğünü kahvaltının vazgeçilmez lezzeti, rakı sofralarının en kadim mezesi, şarabın seçkin arkadaşı, pizzanın sosu, böreğin malzemesi, salatanın çeşnisi, karpuzun yoldaşı; peynir! Süte peynir mayası ve peynir kültürü eklenerek elde edilen, çeşitli aroma, tat, yapı ve şekildeki taze veya olgunlaştırılmış süt ürünü peynir, sofralarımızın vazgeçilmez parçalarından biri. Kullanım alanı ne kadar çoksa, bir o kadar da çeşidi bulunuyor peynirin. Öyle ki, dünyada tat, renk, koku ve dokuları yönünden farklılık gösteren 2 binden fazla peynir çeşidi olduğu sanılıyor. Türkiye‟de ise farklı damak tatlarına hitap eden 150‟yi aşkın peynir türü bulunuyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nde hemen hemen her evin sofrasını süsleyen gıda; Diyarbakır‟ın örgülü, salamura, Şırnak ve Siirt‟in „sirik‟li peyniri olarak karşımıza çıkıyor. Mardin‟de peynire çörek otu katılarak farklı bir tat kazandırılıyor. Sakarya, yöresel olarak üretilen Abhaz ve Çerkez peyniriyle öne çıkıyor. Türkiye‟nin en lezzetli beyaz peynirleri arasında yer alan, adı Çanakkale ile özdeşleşen Ezine peyniri, en bilinenlerinden. Konya küflü peyniriyle ünlüyken, Ereğli ilçesi ile Karaman‟ın Ayrancı ilçesi ve çevresinde üretilen Berendi ve Divle tulum peynirinin de pazar payı oldukça geniş. Kayseri çömlek peyniriyle tanınırken, Erzincan‟da üretilen tulum peyniri, en çok tüketilen peynir türleri arasında yer alıyor. Kars‟ta gravyer ve karın kaymağı peyniri de oldukça meşhur. Erzurum‟a özgü civil peyniri, Bingöl‟ün salamura peyniri, Trabzon‟un telli peyniri, Van‟ın otlu peyniri, Yozgat‟ın çanak peyniri, Aydın‟ın tulum peyniri, Seferihisar‟ın armola peyniri, Çeşme, Dikili ve Foça`da sadece evlerde üretilen kopanisti peyniri, Tire ve Ödemiş‟in çamur peyniri ise Türkiye‟de üretilen meşhur peynir türlerinden birkaçı. Peynirin tarihçesi Hayvanların evcilleştirilmesine ilk olarak Asya‟da başlanmış. Buradan göç ederek Avrupa‟ya yerleşenler, beraberlerinde evcilleştirdikleri hayvanları da getirmişler. Avrasya‟nın, sütün önce tesadüfen ekşimesi, ardından da bilinçli bir şekilde ekşitilmesi yoluyla peynirin ilk üretildiği bölge olduğu söyleniyor. İtalya ve Fransa‟da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan “süt kesiğini süzme kapları”, bu ülkelerde M.Ö. 2800 yıllarında ilkel peynircilik yapıldığını gösteriyor. İlk kez Memluk Türkçe‟sinde benir, penir, beynir olarak kullanılan peynir, Kaşgarlı Mahmut‟un Dîvânü Lugati‟t-Türk kitabında udma ve udhıtma olarak geçiyor. Modern Türkçeye Farsça sütten yapılmış manasına gelen panīr kelimesinden geçmiş. İngilizce‟ye ise Latince caseus‟dan gelmiş. Bu kelimenin kökeninin HintAvrupa dillerinde yer alan mayalanmak-ekşimek manasına gelen kwat-kökünden geçtiği düşünülüyor. İspanyolca ve Portekizce de Latinceden almışlar ve Malezya ve Endonezya‟da konuşulan dillere de keşifler vasıtasıyla geçirmişler. Fransızca, İtalyanca ve Katalanca'ya ise yine aynı kökenden gelmiş olmasına rağmen, Romalılar tarafından askerlerin tüketimi için yapılan caseus formatus (kalıp peyniri) sözünün ikinci parçası olan kalıp manasına gelen formatus'dan türeyen kelimeler kullanılmaya başlanmış. Peynirden ilk defa M.Ö 2000‟li yıllarda Mısır‟daki mezar yazıtlarında bahsedilmiş. Dernekler ne diyor? Türkiye‟de süt ve süt mamulleri sektöründe, hammadde temininden pazarlamaya kadar pek çok sorun çözüm bekliyor. Dernekler, işleyiş biçiminin modern bir yapıya oturtulması, istikrar ortamının sağlanması ve Türkiye‟deki hayvancılığın geliştirilerek kaliteli süt üretim ve tüketiminin artırılması için acil, orta ve uzun vadeli bazı tedbirlerin alınması gerekliliğini her platformda dile getiriyor. Süt ve süt ürünleri hakkında daha geniş bilgi almak için başvurduğumuz sektör derneklerinden Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) ve Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) yetkilileri, sorularımızı yanıtladı... Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) SETBİR'in kuruluşu ve çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? SETBİR, 1976 yılında süt ve et sektörü ile ona bağlı olan sanayiinin gelişmesine yönelik olarak kuruldu. Ankara merkezli, kâr amacı gütmeyen organizasyon, temel olarak süt, et ve gıda sanayiinin gelişmesi, ürün işleyen fabrikaların teknoloji altyapılarının AB standartlarına kavuşması için destek sağlamayı, bu yönde çalışmalar gerçekleştirmeyi hedefliyor. SETBİR‟in amacı, Türkiye‟deki hayvancılık sektörünün ve buna bağlı sanayinin ihmal edilmiş noktalarını ayağa kaldırmak, güncelleştirmek. Aynı zamanda küresel dünya ile barışık, ona uyum sağlamış bir tarım-hayvancılık politikasının ve bunlara bağlı sanayinin ülkemiz gündemine ağırlıklı olarak girmesini sağlamak... Aynı zamanda hükümetler ile sanayi arasında bilgi alışverişi ve iletişim için köprü görevi de üstlenen SETBİR, bu çalışmalarında hammadde sorununu, gıda güvenliğini, kayıt dışı ve finansman ile mücadeleyi öncelikli konular olarak belirledi. 2006 yılının başından beri SETBİR, CLITRAVI (Et İşleme Sanayi İrtibat Merkezi) ve UECBV (Avrupa Canlı Hayvan ve Et Ticareti Birliği)‟nin ve 2002 yılından itibaren de 10 Avrupa ülkesi ile ortak gıda projeleri yapan bir konsorsiyumun üyesi. SETBİR üyeleri, Türkiye‟de et ve süt endüstrisi ile buna bağlı kollarını temsil eden ulusal-uluslararası arenada görev alan et ve süt sanayii firmaları. SETBİR‟de gerçek ve tüzel üyelikler bulunuyor, firmalar bir ya da daha fazla üye ile temsil edilebiliyor. SETBİR‟in bir başkanı, dört başkan yardımcısı, sekiz yönetim kurulu üyesi ve bir genel sekreteri bulunuyor. SETBİR aynı zamanda bir iktisadi işletmeye sahip. Şu anda, et ve süt sektörlerinin ve ilgili kollarının üretim, pazarlama, satış veya ticaretinde görev alan yaklaşık 70 firmayı temsil eden 148 SETBİR üyesi bulunuyor. Türkiye'de süt ve süt ürünleri sektörünün büyüklüğü ve yarattığı istihdam nedir? Türkiye‟de süt ve süt ürünleri sektörlerinin büyüklüğü yaklaşık olarak 3 milyar dolar civarında. 2008 yılında toplam peynir sektörünün büyüklüğü ise 600 bin tona ulaştı. Türkiye 2007 yılında yaklaşık 80 milyon dolar değerinde süt ürünleri ihracatı gerçekleştirdi. Ziraat Odaları Birliği‟ne göre ihracatta peynirler (yüzde 55,7–44,7 milyon dolar) ile ilk sırayı alırken, bunu sırasıyla peynir altı suyu (yüzde 21,4–17 milyon dolar), süt ve krema (yüzde 11,5–9,3 milyon dolar), yoğurt (yüzde 6,9–5,6 milyon dolar), süttozu (yüzde 3,9–3,1 milyon dolar) ve tereyağı (yüzde 0,6–517 bin dolar) izledi. Türkiye 2007 yılında yaklaşık 69 milyon dolar değerinde süt ürünleri ithalatı gerçekleştirdi. İthalatta süttozu (yüzde 60,8–42 milyon dolar) ile ilk sırayı alırken, bunu sırasıyla peynirler (yüzde 21,9–3,6 milyon dolar), tereyağı (yüzde 16–11 milyon dolar), peynir altı suyu (yüzde 1–683 bin dolar), süt ve krema (yüzde 0,2–126 bin dolar) ve yoğurt (yüzde 0,1–53 bin dolar) izledi. Ülkemizin en önemli süt ürünleri ithalat kalemini süttozu, tereyağı ve peynirler oluşturuyor. 2006 yılında 4 bin tonluk peynire 15 milyon dolar ödenirken, 2007 yılında 3,5 ton ithalata 15 milyon dolar ödendi. Peynir ihracatının 2002 yılında 7 bin 600 ton iken yıllar itibariyle sürekli arttığı, 2006 yılında 4 bin 500 ton ile en düşük seviyeye düşmüşken 2007 on aylık dönemde yaklaşık 15 bin ton ile son yılların en yüksek seviyesine ulaştığı tespit edildi. Yıllık süt üretim miktarı nedir? Bunun ne kadarı peynir yapımı için kullanılıyor? Aşağıda yer alan tabloda da belirtildiği üzere, TÜİK verilerine göre Türkiye‟de 2008 yılı itibariyle yaklaşık 12,2 milyon ton çiğ süt üretimi yapılıyor. Bunun yaklaşık 11,2 milyon tonu inek sütü, 746 milyon tonu koyun sütü, 209 milyon tonu keçi sütü ve 31 milyon tonu manda sütü. Her ne kadar veriler 12,2 milyon ton süt üretimini gösterse de ülkemizde üretilen sütün tamamı kayıt altına alınmadığı için bu rakamlar kesin değil. Kayıt altına alınmış olan çiğ süt üretim miktarı yıllık 5,5 milyon ton civarında. Ülkemizde yıllık süt üretiminin yüzde 40 kadarı tereyağında, yüzde 20 kadarı da peynir üretiminde kullanılıyor. Yani, Türkiye‟de toplam süt üretiminin yüzde 60‟ını bulan önemli bir kısmı tereyağı ve peynir gibi mamullere işleniyor. Süt ve süt ürünleri tüketimi Türkiye’de diğer ülkelere göre hangi düzeyde? Ülkemizde toplumun, özellikle de sağlıklı gelişmesi gereken çocuk ve gençlerimizin yeterli ve dengeli beslenmesi açısından vazgeçilmez bir besin kaynağı olan süt ve süt ürünlerinin ne yazık ki tüketim miktarının oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, 70 milyondan fazla nüfusu olan ülkemizde kişi başına yılda ortalama içme sütü tüketimi 25 kilogram civarında. Bu miktar AB ülkelerinin yaklaşık dörtte biri, Amerika‟nın üçte biri, Avustralya‟nın ise beşte biri kadar… Ülkemizde kişi başı çiğ süt tüketiminin oldukça düşük olmasının yanı sıra, süt ürünleri, özellikle peynir tüketimi çiğ süt tüketiminin 5 katı miktarda. Sektörde son dönemde ne gibi sorunlar yaşanıyor? Bunlara yönelik çözüm önerileriniz nedir? Türkiye‟de süt ve süt ürünleri sanayi, hammadde temininden pazarlamaya dek pek çok sorununun yaşandığı bir yapıya sahip. Sektörün en temel üç sorununu kaliteli, güvenilir dünya fiyatlarında hammadde temini, haksız rekabete yol açan ve ciddi gıda güvenliği tehlikesi oluşturan kayıt dışı ve tarımsal sanayiye yönelik kısıtlı finansman imkânları olarak özetleyebiliriz. Bir tarafta AB standardında üretim yapmaya çalışan ve en gelişmiş teknolojileri kullanan modern tesisler, diğer taraftan hiçbir hijyenik koşula uymadan, ilkel yöntemlerle üretim yapmaya devam ederek insan sağlığını tehdit eden kayıt dışı mandıralar tam bir çelişki oluşturuyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre, Türkiye‟de üretilen sütün yüzde 27‟si büyük işletmeler tarafından, yüzde 33‟ü orta boy işletmeler ve mandıralar tarafından işleniyor. Yüzde 20‟si sokak sütü olarak satılıyor ve yüzde 20‟si de kaynakta tüketiliyor. Oysa AB ülkelerinde sanayiden geçen süt ortalaması yüzde 95 seviyelerinde. AB üyelik sürecinin devam ettiği günümüzde halen kayıtlı ve modern işletmelerin en büyük rakibi ne yazık ki merdiven altı üretim… Yüksek teknoloji ile güvenilir üretim yapan ve her aşamasında denetlenen firmalar ile sağlık koşulları bilinmeyen ve denetlenemeyen firmaların aynı pazarda yer almaları haksız rekabeti de beraberinde getiriyor. Ayrıca dünya çapında yem bitkisi fiyatlarındaki dalgalanmadan çiftçimizin zarar görmesini engelleyecek mekanizmalar oluşturmalı. Yeni şartlarda, hangi bölgede başta yem bitkileri olmak üzere hangi ürünlere ağırlık verileceğine, nasıl hayvancılık yapılacağına karar vermeli. Piyasayı doğru şekilde düzenlemek için proaktif bir şekilde öngörülerde bulunabilecek, üretim ve ticaretimizi dünya gelişmelerine paralel şekilde planlayabilecek kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa oluşturduğu Tarım Ürünleri Piyasası Kurulu kurulmalı. Sağlıklı, kaliteli ve sürekli hammadde temini, süt sanayinin en büyük sorunlarından biri… Temel sorunlarımızdan bir diğeri ise sektörümüzün üretimini, rekabet gücünü arttıracak kaliteli, sürekli, bol, rekabetçi fiyatlarla standart hammaddeye erişebilmek. İşletmelerin (çiftlik) çok küçük ölçekli ve dağınık olmaları, teknoloji kullanımını, yeterli veterinerlik ve eğitim hizmetlerinin ulaştırılmasını, dolayısıyla hijyenik ve kaliteli hammadde üretimini zorlaştırıyor ve denetimi neredeyse imkansız kılıyor. Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Peynirin beslenmedeki yeri ve tüketimi konusunda toplumu bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak nasıl sağlanır? Tüketimi artırmak için, okul çağından başlayarak toplumun bütün katmanlarına peynirin yeterli ve dengeli beslenme için önemi yazılı ve görsel materyallerle anlatılabilir. Peynir yapılırken sütteki yağ, protein ve laktoz parçalanarak hem çok daha kolay hazmedilebilir forma dönüşür hem de peynire lezzetini ve aromasını verir. İnsan vücudu yağa enerji kaynağı, vitaminlerin emilimi ve vücut sıcaklığının korunması için ihtiyaç duyar. Peynirin bileşiminde vücudumuz tarafından sentezlenemeyen ve dışarıdan alınması gerekli olan “esansiyel amino asit”ler bulunur. Vücudumuz, her bir kilogram başına yaklaşık bir gram protein tüketmeli. Bunun yarısının hayvansal kaynaklı proteinlerden karşılanması gerekli. Peynir, çok az miktarda laktoz içerdiğinden, laktoza karşı alerjisi olanlar için iyi bir ürün. Kalsiyum ve fosfor içerdiği için de çok önemli bir gıda maddesi. 100 gram peynir, vücudun ihtiyacı olan kalsiyumun yüzde 40‟ını karşılar. Peynirdeki kalsiyum ve fosfor, insan vücudu tarafından kolayca kullanılabilen formdadır. Kalsiyum, kemik ve diş gelişimi için hayati önem taşır, kasların kasılması ve sinir ileti için de gereklidir. Peynir ayrıca hem yağda hem de suda eriyen, özellikle B grubu vitaminlerce zengin bir süt ürünüdür. Peynirle ilgili yan ürünler piyasası sizce ne durumda? Peynir üretimi sonucu işlenen 100 kilogram sütün yaklaşık 90 kilogramı peynir altı suyu olarak oluşur. Ülkemizde yılda 40 bin ton peynir üretiminin bulunduğunu göz ününe alırsak, oluşan miktar 360 bin ton peynir altı suyudur. Protein, vitamin ve nükleik asit bakımından çok zengin olan peynir altı suyu bebek mamaları, süt ürünleri, dondurma ve sütlü tatlılar gibi gıda maddelerinin yapımında katkı maddesi olarak kullanılıyor. Ayrıca şekerleme ve ilaç endüstrisinde de kullanım alanları mevcut. Özellikle peynir işletmelerinde peynir altı suyundan lor, laktoz, albimün ve kurutulmuş peynir suyu gibi yan ürünler elde edilir. Püskürtme yöntemi ile kurutulmuş peynir suyu ve laktoz, insan tüketimi için uygun bir besindir. Peynir suyundaki yüksek süt şekeri içeriği dolayısıyla bazı tesislerde bu şekerin bir kısmı kristalize laktoz olarak elde edilir. Büyük kapasiteli işletmelerde peynir suyu değerlendirilebiliyor. Ancak peynir üretimimizin büyük bir çoğunluğunun yapıldığı mandıralarda bu pek söz konusu olamıyor. Birçok küçük işletme peynir altı suyunu değerlendirmek amacıyla bu suyu kaynatarak lor elde ediyorsa da, bunun ekonomik değeri nispeten sınırlı kalıyor. Peynir altı suyundaki yüzde 1,5 oranındaki katı madde lor olarak alınıyor. Ancak, peynir altı suyunda yüzde 5,5–6,6 oranında katı madde bulunuyor. Toz haline getirildiğinde bunun tamamı alınıyor. Bu işlem sırasında su tamamen uçurulduğu için, herhangi bir atık su oluşmuyor ve bu durum, çevre kirliliğinin önlenmesi açısından önem taşıyor. Bu konuda ülkemizde peynir altı suyundan toz üretimi yapan işletmeler bulunuyor. Peynir altı suyundan elde edilen lor, halkımızın severek tükettiği bir gıda maddesi ve tüketiminde her hangi bir sıkıntı bulunmuyor. Bütün mesele, elde edilirken enerji maliyetlerinin yüksek olması... Bu sebeple peynir altı suyunun değerlendirilmesi için gereken yatırımların devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. AB hedeflerine uygun şekilde üretim yapıldığını düşünüyor musunuz? Serbest piyasa şartları nasıl oluşabilir? Şu anda Türkiye AB ülkelerine süt ve süt ürünleri ihracatı yapamıyor. İhracatın önündeki en önemli engel, hayvan sağlığı kurallarımızın AB kurallarının gerisinde kalması… Verimliliği tehdit eden unsurların başında gelen hayvan sağlığı, ülke hayvancılığını tehdit ediyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri‟nden hayvan girişinin engellenememesi, hastalık tehdidini sürekli hale getiriyor. Nitekim Türkiye'de ciddi salgınların başlangıç noktası genellikle bu bölgelerin yakınları oluyor. Ülkenin batısındaki kimi işletmeler AB standartlarında çalışıyor ve gerek süt işleme gerekse süt ürünleri tüketimi açısından ciddi bir potansiyel oluşturuyor. Genellikle mandıralardan türemiş, uygun hijyenik standartlarda faaliyet gösteren ve başta peynir olmak üzere kaliteli özel süt ürünleri üreten orta büyüklükte işletmeler de var. Bu iki gruptan farklı olarak, faaliyet koşulları belirsiz, çok sayıda küçük işletme de bulunuyor. Bu işletmeler kârlı çalışmıyor ve kalitesiz ürünlerini satabilmek için çoğu kez dampinge başvuruyor. Türkiye hayvancılığı AB ile karşılaştırıldığında önemli farklılıklar olduğu görülüyor: Sektörün gelişimi için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Uyum çalışması içinde olduğumuz AB sistemleri, süt sektöründe de uygulanmalı. Biz sektör temsilcileri olarak serbest rekabet şartlarının oluşması için bunun bir an önce uygulanmasını istiyoruz. Bunun için aşağıdaki hususlar yapılmalı: - Süt, bakteri üremesini önlemek için sağımdan sonra 2 saatten kısa bir süreyle 4 derecenin altında ısıda soğutulmalı - Kalitesiz sütü cezalandırırken, kalitelisine iyi fiyat verilmesini sağlayacak saydam bir süt kalitesi ödeme sistemi geliştirilmeli ve uygulanmalı - Uygulamalarını daha iyi hale getirmeleri için süt üreticilerine yayım ve eğitim hizmetleri sunulmalı - Toplama merkezlerinde veya işleme tesislerinde kaliteli ve kalitesiz sütün ayırt edilebilmesi için basit testler uygulanmalı - Sütün kalitesindeki iyileşme bir siyasal idare ve kararlılık işidir. Dolayısıyla ulusal süt sektörü planı geliştirilirken, bu bağlamda gerekli önlemler de düşünülmeli - TKİB ve ilgili bütün paydaşların temsilcileri kaliteye göre ödeme öngören bir sistemin geliştirilip uygulanmasının yollarını araştırmalı ve böyle bir sistem, kooperatif birlikleri ve toplama merkezleri tarafından, daha büyük işletmelerle yakın işbirliği halinde uygulanabilir - Süt sektörüne yönelik bir strateji geliştirilirken, TKİB ilgili diğer paydaşlarla birlikte bir destek mekanizması oluşturmalı. Bu mekanizma ile sanayi sektörü ülkede üretilen çiğ sütün en az yüzde 50‟sini işler duruma gelmeli - Bu süreçte AB‟deki hijyenik standartlara ulaşılması bakımından küçük ölçekli işletmelere özel önem verilmeli, bu arada içeride ve dışarıda pazarlanabilecek özel ürünler de dikkate alınmalı. Süt üretimi ve kullanım alanları (Miktar ton) Sütün Lezzet Durağı: Peynir - II 22 Temmuz 2009/ Çarşamba Dün 3 milyar dolarlık süt ürünleri ailesinin baş aktörlerinden "peynir"i masaya yatırmış, sektör derneklerinden SETBİR ve ASÜD'ün görüşlerini aktarmıştık. Bugün de üretici kanadına odaklanıyor; Ekici, Mudurnu, Pınar, Seçkin Peynircilik ve Taciroğlu'na Türkiye'deki peynir sektörünü soruyoruz Özlem Elgün Yaklaşık 3 milyar dolarlık süt ve süt ürünleri sektöründe 600 bin tonu aşkın peynir üretimi yapılıyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre, Türkiye‟de üretilen sütün yüzde 27‟si büyük işletmeler tarafından, yüzde 33‟ü orta boy işletmeler ve mandıralar tarafından işleniyor. AB standardında üretim yapmaya çalışan ve gelişmiş teknolojiler kullanan modern tesisler olsa da, ilkel yöntemlerle üretim yapan kayıt dışı mandıralar da yok değil. Haksız rekabet, peynir sektörünün de en büyük sorunlarından biri... Türkiye‟deki modern üretim tesislerine sahip firmalardan bazılarıyla yaptığımız söyleşilerle, sektörün sorunlara tercüman olmaya çalıştık… Ekici Peynir Satış ve Pazarlama Müdürü Suat Gül Firmanızdan, üretim süreçlerinizden ve ürünlerinizden kısaca bahseder misiniz? Ekici Peynir‟in geçmişi 1950‟li yıllara kadar uzanıyor. Kurucumuz rahmetli Şahabettin Ekici‟nin o yıllarda küçük bir işletmede başladığı peynir üretim işi, bugün oğulları Mustafa ve Mansur Ekici tarafından Antalya Organize Sanayi Bölgesi‟nde kurulan 12 bin metrekaresi kapalı olmak üzere toplam 20 bin metrekarelik modern tesiste günlük 200–250 ton süt işleyerek sürdürülüyor. Kalite kontrol laboratuarı tarafından fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik testlerden geçirilerek kontrol altında tutulan üretim süreciyle firmamız; yüksek gıda güvenliği sistemi taşıyan firmalara verilen Global Gıda Standardı Belgesi BRC almaya hak kazanmış süt ürünleri sektöründeki ikinci Türk firması. Bizim işimiz sadece peynir üretmek. Bundan dolayı sütün en iyisini sadece peynir yapımında kullanıyoruz. Ürün portföyümüzde bize özgü lokum kıvamında beyaz peynir, kaşar peyniri, krem peynir, eriyen peynir mozzarella, lor, çeçil, örgü, köy peyniri, hellim ve dil peyniri bulunuyor. Ayrıca Ekici Peynir yorumuyla Türkiye‟nin ilk Türk tipi küflü peyniri olan Ekici Mai Keyf‟i ve İtalyan tipi lor Ricotta‟yı tüketicilerimizin beğenisine sunduk. Türkiye'deki peynir sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Türkiye‟de peynir sektörü henüz istenilen kalite standartlarına ulaşabilmiş değil. Bir kilo kaliteli peynir üretebilmek için peynir çeşidine göre yaklaşık 6 ila 11 litre arası süt kullanılması gerekiyor. Bugün pazara baktığımızda kullanılması gereken süt maliyetinin de altında peynir satılabiliyor. Bu da sektördeki kalite sorununu ortaya koyuyor. Kalite standardı taşımayan peynirlerin denetim altına alınması ve halka satışının önüne geçilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Hijyen ve kalite, peynir işinde ödün verilmemesi ve sürekli denetlenmesi gereken en önemli unsurlar. Diğer yandan Türkiye peynir çeşitliliği ve peynir tüketimi bakımından dünyadaki sayılı ülkelerden birisi… Bu denli büyük ve özel bir yere sahip olan peynirciliğin ülke sınırlarımız dışında hak ettiği yeri alması gerektiğine inanıyorum. Yerli üreticiler olarak ihracat bölümlerimizin ötesinde kuracağımız ortak bir tanıtım grubu vasıtasıyla Türk peynirlerinin dünyaya tanıtılmasını sağlayabiliriz. Mudurnu Süt Ürünleri Grup Başkanı Çelik Ören Firmanızdan kısaca bahseder misiniz? 1993 yılında 86 ortağıyla 5 bin TL sermaye ile süt işleme konusunda kurulan firmamız, Eylül 1995‟te faaliyete geçti. Faaliyet alanımız süt ve süt mamullerinin yanı sıra sütlü ve unlu tatlı ürünler. Bolu Seben‟de 30 dönüm üzerinde 6 bin metrekare kapalı alanda süt ve süt ürünleri işleyen; Düzce Organize Sanayi Bölgesi‟nde de 6 bin metrekaresi açık olmak üzere 10 bin metrekarelik bir alana sahip tatlı ve kuru pasta üretimi yapan iki tesisimiz mevcut. Bu iki tesiste günlük 120 ton süt işleniyor ve 30 bin porsiyon tatlı üretimi yapılabiliyor. Ayrıca şirketimiz büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve yem satışı yapmanın yanı sıra Bolu Sünnet Gölü‟nde bir Doğal Yaşam Oteli de işletiyor. Türkiye'deki peynir sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Sektörle ilgili üretici açısından ürün tedarik standardından hammadde kalitesine ve merdiven altı üretime kadar birçok sorun sayabilirim. Ancak bana göre sektörün en büyük sorunu, kişi başına tüketim ve çeşitlendirememe. Üreticiler birbiriyle rekabet etmek yerine öncelikle bu soruna odaklanmalı. Kişi başına düşen peynir tüketiminin nasıl artırılacağı ve tüketicinin nasıl bilinçlendirileceği konuları üzerinde çalışılmalı. Türkiye‟deki peynir tüketimi Avrupa‟nın yarısından, ABD‟nin de üçte birinden az... Dolayısıyla firmalar, peyniri sadece sabah kahvaltısında yenen bir ürün olmaktan çıkarıp genel tüketimi nasıl artırabileceklerini düşünmeli ve el ele verip genel pazarlama stratejileri oluşturmalılar. Biz de bu konuda çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Pınar Gıda Grubu Pınar'ın peynir üretim süreçlerinden ve ürün çeşitlerinden kısaca bahseder misiniz? Pınar, 33 yıldır süt ve süt ürünlerini modern teknolojiyle üreterek tüketiciye sunuyor. AB standartlarında üretim yapan 260‟ı aşkın çiftlikle çalışmalar yapan Pınar Gıda Grubu, toplam kalite anlayışını bu çiftliklere de yerleştirmeye çalışıyor. Pınar Gıda Grubu ayrıca, AB yetkililerinin Türkiye‟de yaptığı yıllık denetimlerde AB standartlarında üretim yapan tesisler arasında. Peynirde 4 kategori ve 15 farklı ürünle tüketiciye ulaşıyor. Ürünlerimiz: sürülebilir peynir (Pınar Beyaz, Pınar Beyaz Light, Pınar Labne, Pınar Labne Light, Krem Peynir), pratik peynir (Pınar Kido Üçgen Peynir, Üçgen Peynirler, Dilimli Tost Peyniri, Dilimli Burger Peyniri), geleneksel peynir (Taze Kaşar, Salamura Beyaz Peynir, Light Beyaz Peynir) ve özel peynir (Cheddar, Dil Peyniri, Mozerella). Taze peynir kategorisinde Pınar Beyaz ile yüzde 85, Pınar Labne ile yüzde 55, Pınar Krem Peynir ile de yüzde 17‟lik ciro payıyla liderliğini koruyan Pınar Süt, sürülebilir peynir kategorisinde ise toplamda yüzde 43‟lük pazar payıyla sektör liderliğini sürdürüyor. Türkiye'deki peynir sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Yaşar Topluluğu‟nun ana faaliyet alanlarından biri olan gıda sektöründe süt ürünleri de buna dâhil, kayıt dışılık hala önemli bir problem olarak dikkat çekiyor. Tüketicilere sağlıklı ve güvenilir ürünler sunmak için sektörün tamamımın kayıt altına alınması hem sektör oyuncuları hem de tüketici için büyük önem taşıyor. Ayrıca AB etkisi ile kayıt dışı üretimin ve haksız rekabetin azalması, gıda işkolu için yeni ve büyük bir pazarın oluşmasına da imkân verecektir. Seçkin Peynircilik Genel Müdürü Hamza Narman Firmanız hakkında bilgi alabilir miyiz? Seçkin Peynircilik olarak sektörde Seçkin Peynir ve 50 yıllık bir firma olan Muzaffer Erdoğru markası ile 2 yıldır faaliyet gösteriyoruz. Hayrabolu Organize Sanayi Bölgesi‟nde kurulu 150 ton süt işleme kapasiteli tesisimiz her türlü süt ürünü işlemeye elverişli, hijyenik bir tesis. Ancak şu an bu tesiste sadece 40 ton süt işliyoruz. Sütü Hayrabolu‟ya bağlı civar köylerde bulunan soğutucu tanklarımızda toplayarak, yine soğutuculu araçlarımızla tesisimize ulaştırıyoruz. Gıda mühendisimiz tarafından gereken testler yapıldıktan sonra sağlık açısından herhangi bir risk yoksa süt işleme tankına aktararak üretimin ilk ve en önemli aşamasını bitirmiş oluyoruz. Ürünleri Mega Center‟da bulunan merkez depomuza sevk ediyoruz ve buradan da müşterilerimize ulaştırıyoruz. Mart 2009‟da yeni bir yapılanma içerisine girdik. Hizmet kalitemizi artırmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye'deki peynir sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Sizce en büyük sorun nedir ve bununla ilgili neler yapılabilir? Peynir sektöründe çok sayıda marka olması ve merdiven altı imalatın yol açtığı fiyat farklılığı sektördeki en büyük sorunlar... Peynir, her türlü hileye açık bir sektör… Bu yüzden fiyat farklılıkları olabiliyor, bu da tüketiciyi cezp ediyor. Örneğin, kaşar peyniri üretiminde 10–11 litre sütle 1 kilogram taze kaşar peyniri üretiliyor ve bunun içine maya ve tercihen kültür katılıyor. Taze kaşarın sadece süt maliyeti 5,15 ile 5,66 TL arasında. Ancak piyasada 4,50–5,00 TL‟ye kaşar peyniri satılabiliyor. Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik koşullar dolayısıyla da fiyata endeksli alışveriş hızla artıyor ve tüketici tercihini bu yönde kullanıyor. Bu da piyasada olumsuz bir etki yaratıyor. Firmaların birlikte hareket ederek tüketiciyi bilinçlendirmesi gerekiyor. Tüketicinin de bir ürünü tercih ederken içindekiler bölümüne ve üretim iznine dikkat etmesi, hem kendisi hem de sektör için çok önemli. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bu konuya gerekli hassasiyeti gösteriyor ancak firmaların da buna destek vermesiyle sorunun çözümüne daha çabuk ulaşılacağını düşünüyorum. Taciroğlu Şirketler Grubu Genel Koordinatörü Süleyman Akpulat Firmanızdan, üretim süreçlerinizden ve ürünlerinizden kısaca bahseder misiniz? Taciroğlu Şirketler Grubu olarak peynir üretimi ve ticaretinde 69 yıldır faaliyet gösteriyoruz. Türkiye‟de ilk defa 1967 yılında geleneksel Türk peynirini özel ambalajlarında müşterilerin beğenisine sunduk. Standart kalite ve fabrikasyon üretim ürünlerinden oluşan Peysan markası ürün gamımıza 1979 yılında katıldı. Uzun yıllar Fransız Fromageries Bel firmasının Türkiye Genel Distribütörlüğü‟nü yaparak, bu firmanın La Vache Qui Rit markalı ürünlerini Türk pazarına lanse ettik ve Türk sofralarını batı tipi peynirlerle tanıştırdık. Bugün halen ürünlerimizi farklı konumlanmış iki ayrı markanın bayrağı altında tüketicilerimizle buluşturuyoruz. Taciroğlu‟nun ürün gamında ağırlıklı olarak koyun peynirleri, eski kaşarlar, tulum peynirleri gibi geleneksel ve eskitilmiş peynir çeşitleri yer alıyor. Peysan ise beyaz peynirler, dil peynirleri, taze kaşarlar, tereyağları, yöresel peynirler gibi tamamen taze ürün konseptinden yola çıkarak markalaştı. Üretime Edirne‟de bulunan tesislerde devam ediyoruz. Gıda mühendislerimizin Ar-Ge çalışmaları neticesinde İtalyanların ünlü peyniri Ricotta, Mozzarella ve Balkan kökenli Kaşkaval peynirini piyasaya çıkardık. Önümüzdeki günlerde daha birçok ithal peynir çeşidinin üretimini kendi tesislerimizde gerçekleştirmek için hazırlanıyoruz. Mevcut ürün çeşitlerimiz içinse ambalaj tasarım çalışmaları yapıyoruz. Peysan markası altında uzun yıllardır piyasaya sürdüğümüz, yalnız bize özel bir hizmet olan, üretildikten sonra en geç 16 saat içinde müşteri ile buluşturma garantisi sunduğumuz „Peysan Taze Dil Peyniri‟nde ise; daha çok müşteriyle buluşabilmek adına, daha küçük gramajlı olan 3 kilogramlık ambalajlarımızı çıkarttık. Türkiye'deki peynir sektörünün durumunu değerlendirebilir misiniz? Süt üreticilerinin eğitimsizliği, süt kalitesini direkt olarak etkiliyor, bu da ürün standartlarına yansıyor. Bizim gibi ülkelerde üst üste gelen ekonomik krizler ne kadar bilinçli de olsa tüketicileri düşük fiyatlı ürünlere yöneltiyor. Gıda Kodeksi adı altında çıkarılan ve sektörün anayasası olarak nitelendirilen kurallar, ülkemizde uygulanmıyor. Bu durum, ciddi firmalar dışında ilkel koşullarda üretim yapılmasına ve haksız rekabete neden oluyor. Devletin ilgisizliği, gerek üretim gerekse satış ve ihracat aşamalarında sektörü kendi imkânlarıyla baş başa bırakıyor. Yardımcı malzemelerin bir kısmı döviz kuruna endeksli, bir kısmı ise sık sık gelen zamlarla ürün maliyetlerine olumsuz olarak yansıyor. Sütte vade 15–20 gün, ambalaj malzemeleri ve yardımcı malzemelerde azami 60 gün, makine ve ekipman yedek parçalarında 45 gün olarak değişiyor. Buna karşılık peynirde paranın geri dönüşü 90–120–150 gün arasında… Peynir ithalatında ülkemizde üretilmeyen rokfor ve cheddar tarzı peynirler öne çıkıyor. İhracatımız açısından en yüksek paya peynir sahip ve bunu tereyağı izliyor. Eritme peynir toplam peynir ihracatının yüzde 80‟ini oluşturuyor. Daha az ihraç edilenlerse beyaz peynir, tulum peyniri ve kaşar peyniri. Bu ürünler yalnızca ülkemize özel olmaları sebebiyle AB, Türkî Cumhuriyetler, Rusya ve Ortadoğu ülkeleri gibi farklı pazarlara sunuyor. Bazı firmalar yöresel peynir çeşitlerimizi işleyerek pazara sunmaya başladı. Özellikle tulum peyniri (İzmir ve Erzincan yöresi), Diyarbakır örgü peyniri, Urfa peyniri, Antep peyniri, Van otlu peyniri, mihaliç peyniri, dil peyniri, Çerkez peyniri, Trakya peyniri bunlardan bazıları. Türkiye, coğrafi açıdan süt ürünleri ihracatçısı ülkelere yakınlığı sebebi ile avantajlı. Özellikle Rusya ve Ortadoğu ülkelerinin dünyadaki en önemli süt ürünleri ithalatçısı olmaları nedeniyle ihracatta bu ürünlere ağırlık verilmeli. Özel sektörün önde gelen işletmeleri dünya standartlarına ulaşmak amacıyla devlet desteğinden yoksun bir şekilde büyük çabalar harcayarak sektörü hak ettiği düzeye getirmeye çalışıyor. İnsan sağlığını hiçe sayarak üretim yapan, sadece kâr amacı güden, ülke ekonomisine katkı anlamında hiçbir şey yapmayan işletmeler, piyasada tehlike olarak üretim yapıyor. Sektörün gelişimini sağlayacak, iç ve dış piyasada rekabet unsuru oluşturacak süt alım fiyat politikası diye bir olgu söz konusu değil. Temel bir gıda olan sütteki KDV oranı lüks tüketim maddeleri gibi halen yüzde 8. Sütün üretiminden işletmelere ulaştırılmasına kadar olan süre içerisinde soğuk zincirin kurulamaması kaliteyi olumsuz anlamda etkiliyor ve fabrikaya gelen çiğ süt kısa sürede bozularak üretime elverişsiz hale geliyor. Gelişim, dünya ve Avrupa standartlarının oldukça altında. Özellikle hammadde olan süt üretimi ve kalitesi kıyaslanabilecek durumda değil. Türkiye‟de süt sektörünü diğer sektörlerle kıyasladığımızda, oldukça gerilerde olduğu kesin. Oluşturulan standartlar, sistemler ve kurallar sadece kâğıt üzerinde gerçekleşiyor. Devletin kontrol ve denetim sistemleri çok sıkı çalışmıyor, etkin tedbir ve önlemler alınmıyor. Tarım ülkesi olan Türkiye‟nin çok geniş bir yelpazesi olan sektörle ilgili hiçbir politikası ve kalkınma planı yok. Sektörde yaşanan başlıca sorunlar sizce neler? Denetimsizlik, sokak sütçülüğü, ekonomik yetersizlik, tüketim miktarlarının azlığı, bilinçsiz tüketim ve finansman sektörün en büyük sorunlarının başında geliyor. AB ülkelerinde tarımsal destek yüzde 80 iken, bizde yüzde 10–15 arası. Yapılan değişiklikler ürünün kalitesine ve ambalajına yönelik değil, ürünü değiştirmeye yönelik. Türkiye‟de peynir sadece kahvaltıda yenilecek bir ürün olarak nitelendiriliyor. Türkiye‟de kişi başı yıllık peynir tüketimi 7, dünyada ise 15 ile 25 kilogram arasında değişiyor. Sektörün diğer sorunları ise; piyasa değişimleri-şartları, kalitede yaşanan problemler, tüketici istekleri ve alışveriş alışkanlıkları, çalışan motivasyonsuzluğu, enerji sektörüne gelen zamlar, ciddi rakipler, finansman giderlerinin yaratacağı yük, zincir marketlerin güçlenmesi ve sektörel birliklerin oluşturulamaması. Tüm bu sorunları ortadan kaldırabilmek için ürün kalite ve standartlarından ödün vermeden tüketici memnuniyeti yakalanmalı, firmaların markaya olan yatırımları artmalı, Ar-Ge‟ye verilen önem artmalı, sektör olarak dünyadaki gelişmeler yakından takip edilmeli, makine ve ekipman yatırımları yapılmalı. Dünya ile aramızdaki farkın kapanabilmesi eğitim düzeyinin artmasına, ekonomik gelişime ve mevcut alışkanlıkların değişimine bağlı. Sektörün geleceği hammadde sorununa çözüm bulmuş, gelişmiş pazarlama ve satış ağına sahip, dünya standartlarında üretim yapan tüketici taleplerini göz önüne alan işletmelerin elinde. Firmaların ayakta kalabilmesi için teknolojiye ve insana yatırım yapmaları, müşteri odaklı hizmet vermeleri, mamulün her aşamasında tüketici memnuniyetini ana hedef olarak belirlemeleri, köylüleri bilinçlendirmeleri ve sahip oldukları hayvan sayılarını arttırmaya yönelik teşviklerin devlet tarafından verilmesi için sanayici olarak harekete geçmeleri gerekli. Türkiye‟de sektörün geleceği tamamen devletin iyileştirici ve teşvik edici politikaları ile doğru orantılı. Sektör, hak ettiği yeri kodeksler ve standartlar arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi ile bulacak. Son 10 yılda genç, eğitim düzeyi yüksek ve daha bilinçli yeni nesil nüfusun artışı, tüketim alışkanlıklarında değişim gösterdi. Dünyada olduğu gibi Türk tüketicilerinin özellikle gıda konularında kalite ve hijyene verdiği önemin arttığı görülüyor. Türkiye‟de bu sektörün dünyada hak ettiği yere geleceği kesin. Bu haber Market dergisinden alınmıştır Sütün Lezzet Durağı: Peynir - III 23 Temmuz 2009/ Perşembe Peynir dosyası kapsamında, iki gün boyunca sektör dernekleri ve üretici kanadının görüşlerini aktardık. Bugün de Tesco Kipa, Makromarket, Adese, Groseri ve Onur Group'un peynir sektörüne ilişkin değerlendirmeleriyle dosyayı noktalıyoruz Özlem Elgün Perakendecilerle yaptığımız söyleşilere göre peynir, marketlerin toplam cirosunun yaklaşık olarak yüzde 5‟ini oluşturuyor. Yetkililer, genellikle ve ekonomik krizin de etkisiyle şarküteri reyonundaki açık ürünlerin müşteriler tarafından daha çok tercih edildiğini ifade ediyor. Perakendecilerin peynir üreten firmalardan beklentisi ise çoğunlukla ürünlerde hijyen, kalite, standardizasyon ve yeni lezzetler… Adese AVM Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Cüce Peynir ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Beyaz peynir, sürülebilir peynir, kaşar peyniri, tulum ve yöresel peynir dâhil olmak üzere 2008 yılına ait verilere göre peynir grubunun süt ürünlerindeki ciro payı yüzde 41.29, açık şarküteri grubunun peynir grubundaki payı yüzde 53,3 ve sütlükteki paketli grubun peynir grubundaki payı yüzde 46,7. Peynirde ambalajlı ürünler mi, yoksa açık şarküteri reyonundaki ürünler mi daha çok satılıyor? Peynir ürünlerinin bölgelere göre dağılımına bakıldığında, yüksek müşteri profiline sahip bölgelerde klasik, kaşar, yöresel peynir ürünlerinin daha fazla tercih edildiği; çalışan kesim nüfusunun daha az ve gelir seviyesinin daha düşük olduğu taşra bölgelerinde uygun fiyatlı ürün gruplarının, açık şarküteri grubunun ve kültürlü peynirlerin tercih edildiği görülüyor. Paketli üründe maliyetin yüksek olması, ambalajlamada ürünün lezzetinin korunamaması ve tüketicinin tadına bakarak ürün tercihinde bulunması, açık şarküteri ürün grubu satışının, düşük gelirli bölgelerde daha fazla ilgi görmesinin başlıca nedenlerinden… Peynir üreticilerinden ne bekliyorsunuz? Süt ve süt ürünlerinin tüketimlerine bakıldığında, ülkemizin Batı Avrupa ülkelerine kıyasla daha az süt tükettiği ve peynir, yoğurt gibi süt ürünlerine daha çok ilgi gösterdiği söylenebilir. Kuraklık ve sel gibi önlenemeyen doğal afetler, ithalatın artması ve ihracatçı ülkelerin üretim düşüşleri; yem, elektrik, doğalgaz, kömür gibi hammadde fiyatlarının artışı ve süt stoklarında yetersizlik gibi nedenlerden ötürü son yıllarda süt sektöründe fiyat artışları yaşandı. Ekonomik krizin etkilerinin de ağırlaşması ile birlikte kalitesiz süt ve süt mamulleri üretimi arttı. Dolayısıyla son zamanlarda süt piyasası kaliteden ve geleneksel damak tadından uzaklaştı. Süt elde edilen hayvanın bakımı ve sağımı, sütlerin depolanma ve üretimi gibi tüm üretim aşamalarında geleneksel damak tadından vazgeçilmeden, kaliteli ve hijyenik koşullarda üretim yapılması peynir üreticilerinden öncelikli beklentimiz. Bunların yanı sıra tüketimi teşvik edici yeni ürün ve lezzetlerin geliştirilmesi, süt üreticisi firmaların pazarlama stratejilerinin etkinleştirilmesi gibi hususlar da temel beklentilerimiz arasında. Groseri Market Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi Levent Uğurses Peynir ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Mağazalarımızda bulunan peynir ürünlerinin toplam ciromuzdaki payı 5,6 civarında. Peynirde ambalajlı ürünler mi yoksa açık şarküteri reyonundaki ürünler mi daha çok satılıyor? Açık şarküteri bölümündeki peynir çeşitleri, sütlük reyonundakilere nazaran daha fazla satıyor. Peynir üreticilerinden beklentiniz nedir? Ürünlerin aynı kalitede devamlılığını sağlaması, çeşitlilik, ürünlerin üretimden tüketiciye ulaşana kadar saklanma koşullarının sağlıklı olması bizim için önemli. Makromarket Satın Alma Grup Müdürü Şükrü Keskin Peynir ürünlerinin cironuzdaki payı nedir? Makromarket olarak, peynir ürünlerinin ciromuzdaki payı yüzde 5 olarak gerçekleşiyor. Peynirde ambalajlı ürünler mi, yoksa açık şarküteri reyonundaki ürünler mi daha çok satılıyor? Peynir grubunda ambalajlı ürünler mi, açık ürünler mi çok satıyor ifadesi, genel olarak baktığımızda bizi yanlış bir noktaya götürebilir. Çünkü pek çok farklı peynir türü var ve müşterilerin talepleri her biri için farklı gerçekleşiyor. Örneğin, sadece taze kaşar grubuna bakarsak ki hiç azımsanmayacak bir gruptur, paketli ürünlerin daha çok, açık taze kaşar grubunun ise daha az sattığını görürüz. Açık taze kaşar tüketicisinin de fiyata duyarlı müşteri gurubunu kapsadığını anlayabiliriz. Kültürlü beyaz peynir grubunda ise açık grubun daha fazla sattığını, bunda da bölgesel olarak güçlü üretici firmaların yıllardır oluşturduğu tüketici kültürünün etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu gruplar dışında, sadece yılın bir döneminde (mayıs-haziran aralığı) üretilip bir yıl boyunca satılan ürünler de mevcut. Bunlar, tulum peyniri, koyun peyniri ve eski kaşar gibi ürünler. Bu peynir tiplerinde, şarküteri reyonlarında satılan ürünler, paketli grubun çok üstünde bir satışla karşımıza çıkıyor. Bu ürünler üretildiği dönemin sonrasında belirli bir bekletilme sonucu oluşumunu tamamlayan ve damak tadını oluşturan ürünler. Ayrıca bu ürünlerin kendi içerisinde de bölge farklılığından kaynaklı kalite yapısı var ve buna göre bir müşteri profili oluşuyor. Ancak bu farklılık, paketli ürünlerin açık ürünlere karşı pazar payını artırmasında sıkıntı oluşturmuyor. Örneğin taze kaşarın standardını oluşturan bir üretici, Türkiye‟nin her yerinde ürün satarak markasını yaygınlaştırırken, koyun peyniri veya tulum peynirinde böyle bir uygulama yapılamıyor. Genel olarak bakıldığında, açık ürünlerin paketli ürünlere göre pazar payı yüksek. Hızlı gelişen paketli grup, hala açık grubun çok gerisinde kalıyor. Peynir üreticilerinden beklentileriniz neler? Ülkemiz her yönüyle çeşitliliği ve zenginliği içerisinde barındıran bir millet olarak peynirde de aynı özelliği taşıyor. Bölgesel farklılıkları olan ve bu farklılıklara bağlı damak tatları oluşturan çok çeşitli bir peynir kültürüne sahibiz. Doğal olarak da üretici bolluğu içerisindeyiz. Bu üreticilerin çoğu organize olmayan, mevsiminde üretimini yaptıktan sonra kaderine boyun eğen ve yıl boyu ürününün takibinden uzak bir şekilde üretimine devam eden bir görüntüye sahip. Yani ürettikleri ürünlerde standart yok ve pek çok sıkıntı var. Sadece taze kaşar peyniri ve kültürlü beyaz peynir grubunda bu sorunların çözüldüğünü ve organize üreticilerin oluştuğunu görüyoruz. Ancak ne yazık ki, diğer ürün grupları için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu gruplarda belli bir standart oluşturmak ve sıkıntıları gözlemek ve gidermek, daha çok aracı kurumlara veya direkt satın alma yapan perakendecilere düşüyor. Birçok ürün grubunda yurt dışına ihracat yapan ülkemiz, üreticilerinin olumsuz yapısı yüzünden, süt ve süt ürünlerini yurt dışına gönderemiyor. Pazarda ciddi yeri olan bu üreticilerin, ki çoğunluğu küçük mandıralardan oluşuyor, bir araya gelerek bir standart oluşturması, farklı damak tatlarını, kalite ve hijyen şartlarını ele alarak kalıcı çözümler bulması, yurt genelinde ve yurt dışında kalıcı markalar olmaları gerekiyor. Bugün tulum peynirinin çiğ sütten yapıldığından birçok tüketicinin haberi bile yokken bu peyniri severek tüketebiliyorlar. İnsan sağlığında önemli bir yeri olan peynirin, daha organize olmuş ve bilinçli üreticilere ihtiyacı var. Onur Group Et ve Süt Ürünleri Satın Alma Yöneticisi Fidan Kılıç Cironuzun yüzde kaçını peynir ürünleri oluşturuyor? Peynir ürünlerinin ciromuzdaki payı yüzde 3,87. Peynirde ambalajlı ürünler mi yoksa açık şarküteri reyonundaki ürünler mi daha çok satılıyor? Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde Türk tüketicisinin açık ürünlere karşı ilgisi daha fazla. Ortalamalarımıza bakacak olursak; yüzde 55 paketli, yüzde 45 açık ürünler satılıyor. Ancak gelişen standartlarda tüketicinin kaliteyi takip etmesi, her geçen gün pazarı paketli ürünlere kaydırıyor. Peynir üreticilerinden neler bekliyorsunuz? Firmalardan öncelikle hile kaldıran mamullerde dürüst ve kaliteli üretim yapmalarını, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‟nın üretim izin belgelerine sahip olmalarını, ürünlerinde standart kaliteyi yakalayabilmelerini ve uzun ömür için ekledikleri kimyasalları mümkün olduğuca az kullanmalarını bekliyoruz. Paketli ürün imalatı yapan firmalar, açık ve paketli ürün arasındaki fiyat farklarını minimize ederlerse paketli ürüne rağbet artacaktır. Peynirde fabrikasyon üretim olmadığı için günün şartlarına, sütün sezonuna göre farklı damak tatları oluşan üretimler çıkabiliyor. Peynir üreticileri bunun önüne geçerek 12 ay boyunca aynı tadı sağlamalı. Tesco Kipa Sütlü Şarküteri Satın Alma Sorumlusu Eda Doğdaş Mağazalarınızda sütlük reyonundaki ambalajlı ürünler mi yoksa açık şarküteri reyonundaki ürünler mi daha çok satılıyor? Yapılan araştırmalara göre 2008 yılında Türkiye‟de kişi başına düşen yıllık peynir tüketim miktarı 6 kilogram civarında. Pazarın yüzde 22‟si ambalajlı, yüzde 78‟i açık ürünlerden oluşuyor. Tüketici tercihleri ambalajlı, pratik ürünlere ve küçük gramajlara doğru yöneliyor. Ancak lezzeti ön planda tutan, damak tadına düşkün müşterilerimiz için açık peynir önceliğini koruyor ve tadım yaparak ürünü satın alabiliyorlar. Ayrıca açık peynirde vakum ambalajlı satışımızla ürün raf ömrünü 6 aya kadar uzatıp hijyenik koşullarda sunumunu ve satışını gerçekleştiriyoruz. Tesco Kipa olarak müşterilerimizi dinleyerek, onların beklentileri doğrultusunda ve lokal ürünlere de yer vererek uygun fiyat yapımızla ürün çeşitliliğimizi oluşturuyoruz. Peynir üreticilerinden ne gibi beklentileriniz var? Türk tüketicisi için geleneksel bir tat olan peynirde tüm üreticilerinden beklentimiz kalite ve lezzette standardizasyonun sağlanması. Müşteri aradığı lezzeti bulduğunda bir sonraki alışverişte de aynı lezzet beklentisinde oluyor. Kalite standardizasyonunu sağlamak adına tüm peynir tedarikçilerimiz Tesco Kipa spektlerine uygun üretim yapıyor. Böylece kalitede süreklilik ve izlenebilirlik sağlanıyor. Firmalarımıza yaptığımız rutin denetim ve ürün analizleriyle müşterilerimize gerekli hijyenik koşulları ve ürün kalitesinde sürekliliği sağlayabiliyoruz.