Hazine Müsteşarı Sayın İbrahim H. Çanakcı`nın 3`üncü
Transkript
Hazine Müsteşarı Sayın İbrahim H. Çanakcı`nın 3`üncü
Hazine Müsteşarı Sayın İbrahim H. Çanakcı’nın 3’üncü Arap-Türk Bankacılık Forumu’nda Yaptığı Konuşma 13 Mart 2014, İstanbul Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulumuzun ve Türkiye Bankalar Birliği’nin Çok Değerli Başkanları, Arap Ligi Ekonomik Birlik Konseyi'nin ve Arap Bankalar Birliği'nin Değerli Genel Sekreterleri, Çok Kıymetli Konuklar, Değerli Basın Mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyor, yurtdışından gelen misafirlerimize hoş geldiniz diyorum. Arap-Türk Bankacılık Forumunun gelenekselleşerek bugün üçüncüsünün düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu forumun ilk ikisine büyük bir memnuniyet ile katılan Sayın Başbakan Yardımcımız bugünkü toplantıya da katılmayı çok arzu etmesine rağmen programındaki bir son dakika değişikliği nedeniyle sizlerle bir araya gelemedi. Ben kendilerinin selamlarını ve forumun başarılı geçmesine ilişkin iyi dileklerini sizlere iletmek istiyorum. Değerli Konuklar, Ben konuşmamda öncelikle bu yılki forumun ana teması çerçevesinde çok kısa olarak ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin önemine değinmek ve ardından küresel ve Türkiye ekonomisindeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, yüzyıllardır süren köklü dostluk ve kardeşlik ilişkilerine sahiptir. Son on yılda, karşılıklı olarak atılan adımlar sayesinde ülkelerimiz arasındaki ilişkiler daha da gelişmiştir. 2007 yılında Türkiye ile Arap Ligi arasında imzalanan çerçeve anlaşma kapsamında kurulan Türk-Arap Forumu ilişkilerimize kurumsal bir boyut kazandırmıştır. Benzer şekilde, 2008 yılında Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog Mekanizması kurulmuştur. İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sosyal dayanışma alanlarında ülkelerimiz arasındaki işbirliğini geliştirmeye yönelik çok önemli çalışmalar yürütülmektedir. Bölgemizin iki önemli ekonomisi olan Türkiye ve Suudi Arabistan G-20 bünyesinde yakın bir diyalog içerisindedir. Farklı fakat birbirini tamamlayan bu platformlarda yakalamış olduğumuz olumlu zemini, hep birlikte somut kazanımlara dönüştürmeyi hedef almalıyız. 1 Değerli Katılımcılar, Ülkelerimiz arasındaki ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi sürecinin temel taşlarından birisi bankacılık ve finans alanıdır. Bankacılık sektörünün birçok ülkede ciddi sorunlarla mücadele ettiği bir dönemde Arap Ligi üyesi ülkelerden yatırımcıların Türk Bankacılık sektörüne yönelik ilgisi ve yatırımları devam etmektedir. BDDK, kuruluşundan beri ilk defa 27 Ekim 2011'de Lübnan merkezli Bank Audi Grubunun Türkiye'de bir mevduat bankası kurmasına izin vermiştir. Bankacılık sektöründeki bu doğrudan yatırımların yanı sıra, Türk ve Arap bankacılık sektörleri arasındaki ilişkilerin daha da artırılması, stratejik işbirliklerinin geliştirilmesi ve Türkiye ile Arap Ligi ülkelerinin finansal entegrasyonunda çok daha hızlı ve kapsamlı ilerleme sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Türk bankacılık sektörünün güçlü bir konuma ulaşmasında ve yatırımcı ilgisini çekmeye devam etmesinde, BDDK'nın gerekli adımları zamanında ve kararlı bir biçimde uygulamaya koyması büyük rol oynamıştır. BDDK, Türkiye’de bankacılık sektörünün sağlamlığını daha da artıracak uluslararası standartların uygulanması hususundaki çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir. Bu çerçevede, Basel III düzenlemelerine ilişkin mevzuat çalışmaları tamamlanmış ve kamuoyunun görüşüne açılmıştır. Sermaye yeterliliğinin ölçülmesine ilişkin mevcut yönetmelik, Basel III standartlarına uygun olarak değiştirilmiş ve 1 Ocak 2014’ten itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe konmuştur. Basel III kapsamında ele alınan bir diğer önemli konu olan likidite riskine ilişkin düzenlemeler konusunda hâlihazırda Türkiye'nin uluslararası uygulamanın önünde yer aldığını vurgulamak isterim. Bu noktada bankacılık sektörünün sağlıklı temeller üzerinde büyümesinin Finansal İstikrar Komitesinde yer alan tüm kurumlarımızın en temel önceliklerinden birisi olduğunu vurgulamak isterim. Son dönemlerde sıklıkla kullandığımız özellikle tüketici kredilerine yönelik makroihtiyati düzenlemelerin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu tedbirlerin kısa dönemde bankacılık sektörünün karlılık ve performansı üzerinde bir baskı oluşturması muhtemel olsa da, bu adımlar makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek suretiyle orta ve uzun dönemde bankacılık sektörünün daha güçlü, istikrarlı ve dengeli bir biçimde büyümesine önemli katkı sağlayacaktır. 2 Değerli Konuklar, Son dönemde ülkemizde sermaye piyasalarının, banka dışı finansal sektörün ve katılım bankacılığının çok daha hızlı bir biçimde gelişmesine katkı sağlayacak önemli yasal ve kurumsal düzenlemeler hayata geçirildi. Bu çerçevede, 2012 yılının Aralık ayında Sermaye Piyasası Kanunu ile Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu yürürlüğe girdi. Borsaların kurumsal yapısının güçlendirilmesi amacıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Altın Borsası ve Vadeli İşlemler Opsiyon Borsası Borsa İstanbul çatısı altında birleştirildi. Hazine Müsteşarlığı, 2012 yılında hem yurtdışında hem de yurtiçinde ilk kira sertifikası ihraçlarını gerçekleştirdi ve bu ihraçlara devam ediyor. Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığı arasında yapılan işbirliği sonucu Dünya Bankası Küresel İslami Finans Geliştirme Merkezi, 2013 yılı Ekim ayında Borsa İstanbul yerleşkesinde hizmete açıldı. Biz, bu adımların önümüzdeki dönemde Arap dünyasının Türkiye finans piyasalarına olan ilgisini daha da artıracağına inanıyoruz. Kıymetli Katılımcılar, Konuşmamın bu bölümünde kısaca küresel ve Türkiye ekonomisindeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Küresel ekonomiye baktığımızda gelişmiş ekonomilerin son dönemlerde genel olarak olumlu bir performans sergilediğini görüyoruz. ABD ekonomisindeki toparlanma süreci devam ediyor. Avro Bölgesi'nin uzun süredir devam eden negatif büyümenin ardından bu sene düşük de olsa pozitif bir büyüme kaydetmesi bekleniyor. Japonya uygulanmakta olan yeni ekonomik programın da katkısıyla göreli olarak güçlü bir büyüme performansı sergiliyor. Gelişmiş ekonomilerdeki bu olumlu gelişmeler, geçen yılın Mayıs ayından itibaren ABD'de aşırı gevşek para politikalarından çıkış sürecine ilişkin beklentileri artırdı. Çıkış sürecinin zamanlaması ve dozu etrafında yoğun bir belirsizlik dönemi yaşadık. Bir anlamda gelişmekte olan ülkeler bakımından küresel ekonomide yeni bir döneme girildi. Gelişmiş ekonomilerdeki aşırı düşük faiz ortamının ve bol likiditenin sonuna gelindiği bu dönemde yatırımcılar portföy tercihlerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dağılımını yeniden gözden geçirmeye ve riskleri yeniden fiyatlamaya başladı. Bu süreçte gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları yaşandı ve bu ülkeler mali piyasalarında bir kötüleşme ve artan dalgalanmalar ile karşı karşıya kaldı. Bu gelişmeler neticesinde gelişmekte olan ülkelerin 3 önümüzdeki döneme ilişkin büyüme görünümü geçmiş 10 yıllık dönem ile karşılaştırıldığında bir miktar zayıfladı. Bu yeni dönemde gelişmekte olan ülkelerin güçlü yanlarını koruması ve zayıf yanlarını ise güçlendirmesi büyük önem taşıyor. Biz de politikalarımızı bu yaklaşımla şekillendiriyoruz. Sağlam kamu maliyesi ve bankacılık sektörü 2007-2008 döneminden bu yana Türkiye'yi pozitif yönde ayrıştıran güçlü yanlarımız oldu. Biz bu iki avantajımızı korumaya hep özen gösterdik. Bankacılık sektöründe atılan adımlara biraz önce değindim. Kamu maliyesi alanına baktığımızda da pek çok ülkenin borcunun artmaya devam ettiği 2009-2013 döneminde Türkiye’nin kamu borcu milli gelirinin yüzde 46’sından yüzde 36’sı civarına düştü. Bütçe açığı ise yüzde 5,5’ten yüzde 1,2’ye geriledi. Bu iyileşmeler büyümeden fedakârlık etmeden gerçekleştirildi ve bu dönemde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 6,2’lik bir büyüme sergiledi. 2011 yılının ikinci yarısından itibaren güçlendirmemiz gereken alanlara yönelik çabalarımızı da artırdık. Bu çerçevede cari işlemler açığını daha makul düzeylere indirmeyi ve enflasyonu orta vadeli hedeflerimizle tutarlı bir seviyeye düşürmeyi makroekonomik politikalarımızın en öncelikle hedefi haline getirdik. Cari açığı düşürmeye yönelik çabalarımız dört alanda yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bunlardan birincisi mali disiplindir. Kamu açığının düşük tutulması ve böylece kamu kesimi tasarruflarının toplam yurtiçi tasarruflara destek vermesi cari açıkla mücadelede önemli bir işleve sahiptir. Biz, 2014-2016 dönemini kapsayan orta vadeli programımızda kamu maliyesi hedeflerimizi bir miktar daha sıkılaştırdık ve bu konudaki yaklaşımımızı ve kararlılığımızı bir kez daha ortaya koyduk. İkinci önemli alan para politikalarıdır. Biraz önce değindiğim küresel gelişmelere bağlı olarak 2013 yılının Mayıs ayından itibaren para politikası efektif olarak daha sıkı hale getirildi. Merkez Bankası, Ocak ayında para politikasında ilave bir sıkılaştırmaya gitti ve para politikası çerçevesinin öngörülebilirliğini artırdı. Bu adımların kısa vadede mali piyasalar üzerindeki olumlu yansımalarını hep birlikte görüyoruz. Bu adımların önümüzdeki dönemde cari açık ve enflasyona ilişkin hedeflerimize ulaşılmasına önemli bir katkı sağlayacağı açıktır. Üçüncü alan makroihtiyati tedbirlerdir. Biraz önce de değindiğim gibi cari açığın kontrolü ve finansal istikrarın tesisinde makroihtiyati tedbirler etkin bir şekilde kullanıyoruz. Bu çerçevede, özellikle tüketici kredilerinde ve kredi kartlarında gözlenen çok yüksek artışları kontrol altına almak amacıyla 2011 yılının son çeyreğinde ve 2013 yılının Ekim ve Aralık 4 aylarında önemli makroihtiyati düzenlemeleri uygulamaya koyduk. 2011 yılında aldığımız makroihtiyati tedbirler, 2012 yılında ekonomideki dengelenme sürecine önemli bir katkı sağladı. Geçen yılsonuna doğru yürürlüğe koyduğumuz düzenlemelerin de etkili ve başarılı olacağına inanıyoruz. Cari açıkla mücadelede dördüncü alan yapısal düzenlemelerdir. Ben bu kısa açılış konuşmasında bu düzenlemelerin ayrıntısına girmek istemiyorum. Ancak, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yurtiçi tasarrufların artırılması, ihracat pazarlarımızda ve ürünlerinde çeşitliliğin sağlanması, hizmet ihracat kapasitemizin yükseltilmesi, işgücü piyasalarında esnekliğin artırılması, verimlilik ve rekabet gücünün geliştirilmesi ve benzeri birçok alanda kapsamlı adımlar atıldı ve atılmaya devam ediyor. 10. Kalkınma Planında yer alan 25 adet dönüşüm programı orta ve uzun vadede cari işlemler açığının kalıcı bir biçimde daha makul düzeylere indirilmesine önemli bir katkı sağlayacaktır. Değerli Konuklar, Geçen yılın Mayıs ayından beri gerek dış konjonktürün gerekse iç gelişmelerin etkisiyle mali piyasalarımızda bir dalgalanma yaşandı. Ancak, Türkiye ekonomisinin temelleri güçlü ve sağlam yapısını korumaktadır. OECD tarafından yapılan çalışmalar, Türkiye'nin önümüzdeki 10 yıl, hatta önümüzdeki 20 yıl boyunca OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyecek ekonomi olmaya devam edeceğini ve gerek bölgesel gerekse küresel ölçekte bir cazibe merkezi olma konumunu sürdüreceğini ortaya koymaktadır. Türkiye, 1 Aralık 2013 tarihinden itibaren G-20’nin temel yönlendirme mekanizması olan “Üçlü Yapı” (Troyka) içinde yer almaktadır; 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren ise G-20 Dönem Başkanlığı’nı üstlenecektir. Türkiye, bu vesileyle uluslararası ekonomi, finans ve kalkınma gündeminin belirlenmesinde ve yönlendirilmesinde önemli bir rol üstlenmiş olacaktır. Biz bu rolümüzü ifa ederken içinde bulunduğumuz bölgenin sorunlarını, başa çıkması gereken zorlukları ve beklentilerini titizlikle göz önüne alacak ve sizlerle yakın bir diyalog ve işbirliği içinde olmaya çaba göstereceğiz. Ben tekrar Arap Bankalar Birliği ile Türkiye Bankalar Birliği’ne ortaklaşa düzenledikleri bu toplantı için şükranlarımı sunuyorum. Arap Ligi Genel Sekreterliği’ne verdiği destek ve katkıdan dolayı teşekkür ediyorum. Forumun herkes için faydalı geçmesini temenni ediyor, sizlere tekrar saygılar sunuyorum 5