Tayfun ÖZKAYA - Hacibektaslilar
Transkript
Tayfun ÖZKAYA - Hacibektaslilar
8 ÝBRAHÝM VARLI-ÞAM Savaþ ve çatýþmalarýn en büyük maðduru her zamanki gibi çocuklarla kadýnlar. Afganistan’dan Sudan’a, Filipinler’den Sri Lanka’ya, Mali’den Libya’ya kadar dünyanýn dört bir tarafýndaki çatýþmalý bölgelerin deðiþmeyen 'yasa'sý Suriye’de de geçerli. Çatýþmalar birkaç hafta sonra ikinci yýlýný geride býrakacak. Ve daha þimdiden on binlerce kiþi yaþamýný yitirdi, yüz binlerce kiþi de yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldý. Ýç savaþa evrilen çatýþmalar yüzünden yüz binlerce kiþi komþu ülkelere kaçarken, bir o kadar Suriyeli de Þam, Lazkiye, Tartus gibi ülkenin görece daha güvenli kentlerine sýðýnmýþ durumda. Ýç göç nedeniyle baþkent Þam’a göçenler kent genelinde kurulu yirmi civarýndaki sýðýnma kampýnda aðýrlanýyor. Dummar, bu kamplardan biri. Aðýrlýklý olarak Halep bölgesinden gelen Türkmenler Dummar'a yerleþmiþ. ERDOÐAN’A ÖFKE BÜYÜK Silahlý çetelerin köylerine saldýrmalarý sonucu tüm eþyalarýný geride býrakýp yollara düþmek zorunda kalan Halepli sýðýnmacýlar, haftalarca ormanlýk alanlarda, köprü altlarýnda aç susuz yaþamak zorunda kalmýþ. Haberin Devamý 2’DE Çocuðunun zorunlu din dersinden muaf tutulmasýný isteyen ailenin açtýðý davada mahkeme E.S.N'nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna karar verdi. Samsun 1. Ýdare Mahkemesi Alevi Nüzket ailesinin açtýðý dava üzerine kýzlarý E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna karar verdi. Mahkeme, zorunlu din dersinin Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi (AÝHS), AÝHM kararlarýna ile din ve vicdan hürriyetine aykýrý olduðunu vurgulayarak “Din dersi zorunlu olamaz” dedi. Amasya’da yaþayan Erol ve Özlem Nüzket, Gümüþhacýköy Anadolu Lisesi 9. sýnýfýnda okuyan Kýzlarý E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasý istemiyle 20 Ekim 2011’de MEB ve Gümüþhacýköy Kaymakamlýðý aleyhinde Samsun 1. Ýdare Mahkemesi’nde dava açtý. Tayfun ÖZKAYA* Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlýðý, Türk Sanayicileri ve Ýþadamlarý Derneði TÜSÝAD ve Dünya Bankasý iþ birliðiyle Nevþehir'de "Kadýnlar Ýçin Ýþ Fýrsatlarý" konulu bir toplantý düzenlendi. Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´nde gerçekleþtirilen toplantýya; Dünya Bankasý Türkiye Ülke Direktörü Martin Raiser, TÜSÝAD Kadýn-Erkek Eþitliði Çalýþma Grubu Baþkaný Nur Ger, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn Asan, Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ, NEÜ Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç, bazý daire müdürleri, sivil toplum kuruluþlarýnýn temsilcileri, kadýn derneklerinin üyeleri katýldý. Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim elemanlarý tarafýndan 'Edebiyat Okumalarý' programý baþlatýldý. Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Arþ. Gör. Elif Esra Önen'in öncülüðünde ve Arþ. Gör. Volkan Karagözlü'nün desteðiyle 'Edebiyat Okumalarý' programýnýn ilki Kapadokya Araþtýrma ve Uygulama Merkezi... Metin Altýok, kýzý Zeynep’e, annesinden ayrýldýktan sonra gittiði Ýzmir’den, öðretmen olarak tayin edildiði Bingöl’den mektuplar yazmýþ, “Zozo”suna özlemini, öðütlerini bazen de sitemlerini yollamýþtý. Çaðdaþ Hukukçular Derneði Ankara Þubesi, içerideki arkadaþlarýna kart gönderdi Çaðdaþ Hukukçular Derneði (ÇHD) Ankara Þubesi, 18 Ocak 2013 tarihinde gözaltýna alýnarak tutuklanan dernek yöneticileri, üyeleri ve meslektaþlarýna dayanýþma kartý gönderdi. Geçtiðimiz hafta ekonomi sayfalarýna türlü çeþit editörlerin ve muhabirlerin ortaklaþa nerdeyse oynayarak yazdýklarýný tahmin ettiðim bir haber düþtü. Þöyle ki: Tarým Ýþletmeleri Genel Müdürlüðü(TÝGEM) mayýs ayýnda, (þakkudu þukkudu), Gýda, Tarým ve Hayvancýlýk Bakanlýðý’nýn Sudandaki karþýlýðý ile imzaladýðý anlaþma sonucu, (ohhh…ohh!) Sudan’ýn Omdurman,Rahat, Medani, Abugota bölgelerinde 5 milyon dönüm araziyi(masaya da mý çýksak..yandaaan!!!) 99 yýllýðýna kiraladý. Türkiyeden gidecek özel firmalar buralarda “örnek” çiftlikler kuracak ve tohum sebze meyze üretecek serbest ticaret bölgelerinde satacakmýþ. Haberde üste perdeden “Afrika’dan toprak aldýk heyyooo!” bayram havasý. Benimse “size ne oluyor? Kimin topraðýný kimin parasýyla kimden alýyorsunuz be!” diye baðýrasým var. Sanki babalarýnýn genel müdürlüðü, dayýlarýnýn tarým þirketi. Ulus-devletin vatandaþý olma bilincini içine sindirmiþ gazeteci ve editör taifesine olan öfkemi kustuktan sonra asýl meseleye gelelim:Toprak gaspý! Yapýlan iþin özeti kýsaca þu: senelerdir dünya ikliminin canýna okumuþ bulunan çok uluslu þirketler ve onlarýn vazgeçilmez ortaklarý hükümetler ve dahi onlarý hempasý olan uluslar arasý örgütler kendi yarattýklarý iki krize, gýda ve finansal krizlere, yepyeni(!) bir çare ürettiler. Açlýðý ve sefaletlerinden sorumlu olduklarý coðrafyalardaki bu durumu bir fýrsat dönüþtürecek bir çare. Gidip bu ülkelerde milyon milyon hektar(10.000metrekare) toprak alýyorlar. Toprak sudan ucuz diyeceðim ama, buralardaki sular çok kýymetli ve onlara el konulmuþ durumda. Sonra bu satýn alýnmýþ topraklar, üzerinde binlerce senedir yaþamakta olan yerli halklar “temizleniyor”. Sonra özel þirketler zaten kýt olan suyu kullanarak burada sebze meyve ve yahut biyoyakýtlar yetiþririp ya kendi ülkelerinde ya da baþka karlý pazarlarda bu ürünleri satýyorlar. Gelsin karlar, gitsin gýda krizi(!) Þimdi TÝGEM de sevgili okuyucu senin paranla senin verginle zaten iç savaþ, insan haklarý ihlalleri, ve resmi rakamlara göre memleket nüfusunun %26 açlýk çekmekte olan Sudan’da toprak kiralýyor 99 yýllýðýna. Omdurman,Rahat, Medani, Abugotada yaþayan insanlar boþaltýlacak o topraklardan. Özel ve kimbilir hangi yandaþ þirketler bizim vergilerle edinilmiþ toprak üzerinden kar edecekler sonra. Bizden alýp onlara verecekler iþte bu yola. Hah! Ben bu meselenin “o yetiþen ürünler nasýl taþýnacak” falan diye, bu kýtalararasý taþýmacýlýðýn yarattýðý ekolojik tahribat kýsmýna gelemedim bile! Onu sen sor! Eh þimdi biz bu tabloya bakýp ne yapacaðýz? “Recep Tayyip Erdoðan ve Abdullah Gül soykýrýmcý Ömer El Beþiri bundan baðrýna basýyormuþ, hýmm” deyip bir kez daha haklý çýktýðýmýza mý sevineceðiz? Zaten memleket dahilinde tarýmýn çanýna ot týkamýþ, memleketin suyunu topraðýný peþkeþ çekmiþ, iþçinin, emekçinin, köylünün gözünü oymuþ bulunan neoliberal muhafazakarlýðýn temsilcisi AKP’nin eli Sudana uzanmýþ bize ne mi diyeceðiz? Bizim derdimiz bize yeter, Sudana nasýl bakalým, deyip efkarlanacak mýyýz? Bu vakte kadar Sudanlý’nýn boðazýna basan o el daha bir abanacak yani þimdi Ýslamý aðzýndan düþürmeyen AKP Hükümeti eliyle. Ufukta Sudanlý kardeþlerimize dertlerini sorma ihtimali var mý? Sahih müslüman öldürecek mi kendi þeytanýný? Biz anti emperyalizmimizi sýnayacak mýyýz hayatýn karþýsýnda, kurtulacak mýyýz içi boþ bir üçüncü dünyacýlýktan, komploculuktan? Bu vakitten sonra hepimizi baðlar Sudanlý’nýn AKP hükümeti eliyle çekeceði zulüm. Benden söylemesi. Bir grup Türkiyeli gazeteci olarak Suriye ziyaretimizin üçüncü gününde 267 savaþ maðdurunun kaldýðý Dummar kampýndayýz. Silahlý askerlerin kontrol ettiði kampta Baþbakan Tayyip Erdoðan'a karþý büyük bir öfke var. Türkiye’den geldiðimizi öðrenen sýðýnmacýlar kampa adýmýmýzý atar atmaz baþlýyorlar Erdoðan ve AKP hükümetine aðýr hakaretler yaðdýrmaya. Aylarca köprü altlarýnda yaþamak zorunda kaldýklarýný söyleyen Adle Mahalli isimli genç kadýn yaþanan tüm bu olumsuzluklarýn sorumlusunun Erdoðan olduðunu söyledikten sonra “Birgün tüm bu acýlar sonlanacak, ancak hiçbir zaman Erdoðan’ý affetmeyeceðiz. Acýmýzdan ölsek de asla yurdumuzu terk etmeyeceðiz” diyor. "Erdoðan bize acýmýyor mu, çoluk çocuk herkes periþan" diye söze baþlayan Halep’in Haydari bölgesinden gelen Ali Hassan ise kendi ailesinin yaklaþýk yedi aydýr kampa yerleþtirildiðini evlerinin militanlar tarafýndan yýkýldýðýný anlatýyor. Hassan, bu yýkýmdan militanlara her türlü desteði sunan Erdoðan yönetiminin sorumlu olduðunu söylüyor. Otuzlu yaþlardaki Ahmet Al Hasan ise en öfkelilerinden. Aðýr hakaretler yaðdýrdýðý Erdoðan’ýn izlediði taþeron siyaset nedeniyle kendilerini sattýðýný, buna karþýlýk Þam yönetiminin kendilerine kapýlarý açtýðýný ifade ediyor. ÇOCUKLARIN ELÝNDE RUSYA BAYRAKLARI Çocuklar tüm enerji ve yaþam sevinçleriyle bizleri daha kampýn giriþinde büyük bir gürültüyle karþýlýyorlar. Olup bitenin pek bir farkýnda deðiller. Fotoðraf çektirmek için koþuþturuyorlar. Bu koþuþturmaca içinde aralarýna kýsa süreliðine kavgaya tutuþsalar da fotoðraf çektirme istekleri mini kavgalarýna galip geliyor. Henüz emekleme çaðýndaki çocuktan onon bir yaþýndakine kadar tüm çocuklar etrafýmýza üþüþmüþ durumda. Bu durum annelerini rahatsýz etse de durum deðiþmiyor. Çocuklar attýðýmýz her adýmý takip ediyor, Esad ve rejim yanlýsý sloganlar atýyorlar. Muhtemelen daha önceden öðretilmiþ sloganlarý dakikalarca tekrarlayýp duruyorlar. Suriye bayraklarýný taþýyan çocuklarýn ellerindeki mavi-kýrmýzý-beyaz renkli Rusya bayraðý ise dikkati çekmeyecek gibi deðil. Hemen yaný baþýmýza sokulan Besim Kasam isimli yedi yaþýndaki çocuða elindeki bayraðýn kime ait olduðunu soruyoruz? Yanýt anýnda geliyor: Rusya. Çocuklar da büyükleri gibi Rus yönetimine büyük minnet duyuyor, týpký ülkenin kuzeyindeki Kürtlere duyduðu gibi. Serekaniye ve diðer bölgelerde cihatçý militanlarla savaþan, bu çeteleri ýsrarla topraklarýna sokmayan Kürtler kamptaki Türkmenlerin gönüllerini fethetmiþ. Bizleri adým baþý takip eden sekiz yaþýndaki Rifat Aziz isimli çocuk geride býraktýðý Halep Haydari’deki evlerini özlediðini söylese de buradaki yaþantýsýndan da oldukça memnun olduðunu söylüyor. Henüz beþ yaþýnda olan küçük Zeynep için ise bir þey fark etmiyor. Çevresindeki silahlý askerler, gelen yabancýlar, daðýtýlan oyuncaklar onu bir hayli memnun etmiþ görünüyor. GÖNÜLLÜLER ÇOCUKLARIN YANINDA Þam valiliðinin denetimindeki kampta Suriyeli gönüllü gençler hiçbir karþýlýk almadan görev yapýyor. Çocuklarýn ve kadýnlarýn yaþadýklarý travmalarý atlatmalarý için seferber olan genç gönüllüler kamptakilerin topluma entegrasyonu için çeþitli kurs ve aktiviteler de düzenliyor. Çocuklarýn eðitimlerinden mahrum kalmamalarý için en yakýn okullara kaydý gerçekleþtirilmiþ. Gezici hastaneler kampý sürekli olarak salýk taramasýndan geçiriyor. Öðle yemekleri valilik tarafýndan karþýlanan sýðýnmacýlar akþam yemeklerini ise kendilerine verilen iaþelerden karþýlýyor. BM'DEN YARDIM GELMÝYOR Hiçbir uluslar arasý yardým kuruluþu sýðýnma kamplarýna elini uzatmýyor. Sosyal Ýþler Bakaný Prof. Dr. Kinda Þammat bu durumu siyasi nedenlere baðlýyor. Þammat, kuruluþ felsefesi gereði Birleþmiþ Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliði’nin bu insanlara yardým etmesi gerektiðini ancak siyasi gerekçelerle yardýmda bulunmaktan özellikle kaçýndýðýný ýsrarla vurguluyor. Suriye’nin emperyalist bir ablukaya alýndýðý belirten Þammat, bu ikiyüzlü tutumu BM’ye taþýdýklarýný ancak yine de gelen yardýmlarýn sembolik düzeyde kaldýðýný söylüyor. Yardýmlarýn sadece sýðýnmacýlarý kapsamadýðýný, çocuklarý muhalif saflarda savaþan ailelere de yardým ettiklerini belirten Þammat, çocuklarý yüzünden ailelerinin cezalandýrýlamayacaðýný söylüyor. Bir sonraki duraðýmýz olan Cemaliye kampý ise daha organize ve derli toplu. Okuldan bozma kampta BM’nin de kýsmi katkýsý var. Yetkililer normalde BM’nin bu tür durumlarda daha aktif roller üstlendiðini ancak söz konusu Suriye olunca yardýmlarý minimum düzeyde tuttuðunu ifade ediyor. *** SAVAÞ YORGUNU SURÝYELÝLER BARIÞINI ARIYOR Suriye’de diyalog ve çatýþma sesleri iç içe geçmiþ durumda. Baþkent Þam’ýn birkaç kilometre yakýnýndaki Dareyya ve Zebedani kasabalarýnda günlerdir çatýþmalar sürüyor. Tanklar gece gündüz aralýksýz bombardýmana tutuyor her iki bölgeyi de. Kentte top sesleri eksik olmazken, baþkente sýzmaya çalýþan Nusra Cephesi’ne baðlý 'Ubada Taburu' ve Þam Tugaylarýyla ordu birlikleri arasýnda kýyasýya çatýþmalar yaþanýyor. Çatýþmalar þiddetini artýrýrken, iki yýla yakýn bir süredir silah sesleri altýnda yaþamaya çalýþan Suriyeliler ise savaþ yorgunu. Gencinden yaþlýsýna, kadýnýndan erkeðine, öðrencisinden iþçisine kadar bütün Suriyeliler bir an önce silahlarýn susmasýný arzuluyor. Bu arzu devlet katýnda da yankýsýný buluyor. DÝYALOG YOLLARI AÇIK Ülkedeki çatýþma sürecini sonlandýrmak ve taraflar arasýnda uzlaþý saðlamak amacýyla geçtiðimiz mayýs ayýnda oluþturulan Ulusal Uzlaþý ve Diyalog Bakaný Dr. Ali Haydar da silahlarýn susmasýndan yana. “Her türlü diyalog giriþimine açýk olduklarýný” söyleyen Dr. Haydar, müzakereye baþlamanýn tek þartý olarak ise silahlarýn susmasýný öne sürüyor. Ayný zamanda muhalif Suriye Milliyetçi Sosyal Partisi’nin baþkaný da olan Dr. Haydar, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SUKO) Baþkaný Muaz El Hatib'in “diyalog” çaðrýsý karþýsýnda ihtiyatlý bir iyimserlik içerisinde. Cilvegözü’ndeki saldýrý ve SUKO lideri Muaz El Hatip’in ABD’nin bastýrmasýyla yaptýðý diyalog çaðrýsýnýn ardýndan görüþtüðümüz Ali Haydar, kendilerinin de Esad yönetimine karþý olduklarýný ancak itirazlarýný silaha baþvurmadan demokratik yollarla dile getirdiklerini özellikle vurguluyor. BÜTÜN GÝRÝÞÝMLER AKAN KANIN DURMASI ÝÇÝN Muaz El Hatip’in çaðrýsýna benzer bir çaðrýyý kendilerinin daha önceden yaptýklarýný dile getiren Uzlaþma ve Diyalog Bakaný, “SUKO lideri Hatip’in açýklamalarý siyasal diyalog sürecine giriþin ilk adýmý olabilir” diyor. Batýlý güçlerin zorlamasýyla oluþturulan muhalefetin ülke gerçekliðinden yoksun olduðunu kaydeden Uzlaþma ve Diyalog Bakaný, sorunun diyaloðu reddeden karþý tarafta olduðunu her fýrsatta tekrarlýyor. Bütün imkanlarýn diyaloða seferber edildiðini, diyalog ve iletiþime açýk olduklarýný vurgulayan Ali Haydar, akan kanýn ve çatýþmalarýn durmasý için kim olursa olsun diyalog istedikleri müddetçe kendileriyle görüþmeye hazýr olduklarýný belirtiyor. KÜRTLER SURÝYE’NÝN BÝRLÝÐÝNDEN YANA Ülkede süregiden kaostan en çok etkilenenlerin baþýnda Kürtler geliyor. Þam’da yaþayan Kürtler silahlý muhaliflere öfkeli. Kürtler, ülkeyi batýlý güçlerin hedefleri doðrultusunda iç savaþa sürüklemekle suçladýklarý silahlý muhaliflerin en önemli hedefleri arasýnda. Adalet ve Kalkýnma için Gençlik Partisi’nin Kürt lideri Perwin Ýbrahim, Kürtlerin kesinlikle Suriye’nin bütünlüðünden yana olduklarýný vurguluyor. Ýsyanýn baþlamasýyla birlikte Kürtlere birçok hakkýnýn verildiðini kaydeden Ýbrahim, silahlý çetelerin ülkeden kovulmasýnýn tüm halklarýn yararýna olduðunu belirtiyor. CADDELER VE SOKAK BAÞLARI TUTULMUÞ Süren çatýþmalarýn izlerini baþkent Þam’ýn tüm sokaklarýnda görmek mümkün. Caddeler ve sokak baþlarý bariyerlerle kesilmiþ, askeri kontrol noktalarý her köþe baþýný tutmuþ. Buna raðmen gündelik hayat ise olaðan temposuyla devam ediyor. Okullara giden öðrenciler, iþlerine koþuþturan iþçiler, sokak satýcýlarý dilenciler tüm sýkýntýlara raðmen hayatlarýný sürdürmeye çalýþýyorlar. BARIÞ ÝLLE DE BARIÞ Sokakta görüþtüðümüz ancak güvenlik kaygýsýyla adýný vermek ve fotoðraf çektirmek istemeyen Þamlýlarýn en büyük dileði ülkenin bir an önce huzura ve barýþ kavuþmasý. Her an yaný baþlarýnda patlayacak bir bombanýn kaygýsýyla yaþamak üzerlerinde olumsuz etkiler býrakmýþ durumda. Kriz nedeniyle gün geçtikçe daha da pahalýlaþan hayat ise bir diðer sýkýntýlarý. Taksi þoförleri benzin, çarþýdaki kadýnlar ise artan yiyecek fiyatlarýndan þikâyetçi. *** TARÝHÝ ESERLER YAÐMALANIYOR Suriye'de muhalif gruplarýn, yaþanan savaþ sýrasýnda müzelerden çaldýklarý tarihi eserleri, Ürdün'deki pazarlarda sattýðý açýklandý. Washington Post Suriyelilerin 30 dolara sattýklarý tarihi eserlerin batý ülkelerinde 50 bin dolara kadar alýcý bulduðunu yazdý. Habere göre, bu yaðma, kendilerine ''gündüz savaþçý, akþam arkeolog'' diyen muhalifler, eserleri silah satýn almak için satýyor. Ülkenin tarihi zenginliklerini yok pahasýna satan, müzeleri ve tarihi binalardaki eþyalarý yaðmalayan Esat karþýtý muhaliflerin ele geçirdikleri tarihi eserleri Türkiye ve Lübnan üzerinden pazarladýklarý, en büyük karaborsanýn Ürdün'ün baþkenti Amman'da kurulduðu belirtiliyor. Amman'da antikacýlýk yapan Muhammed Halil þöyle konuþuyor: "Her gün Suriye'den gelen mozaikler, heykeller, altýn paralarla ilgili haberler alýyoruz, burada Suriye tarihi parça parça satýlýyor.'' IRAK'TA DA AYNISI OLMUÞTU Ýç savaþýn baþlamasýndan bu yana Suriye'deki 36 müzeden 22'sinden tarihi eser çalýndýðý biliniyor. UNESCO'nun Amman Ofisi Müdürü Ann Paolini, "Suriye'de bugüne kadar yaþananlarý göz önüne aldýðýmýzda ülkenin tarihi mirasýnýn yaðmalanma riski çok yüksek" dedi. Suriye'deki durumun henüz Irak'ta yaþananlar kadar aðýr olmadýðýný söyleyen Ürdünlü yetkili Neyef Fayez ise, ''Ancak ülkedeki güvenlik eksikliði göz önünde tutulursa, þu an olanlarýn gelecekte çok daha büyük ölçekte yaþanacaðýný bekleyebiliriz'' dedi.Suriyeli Kaynak:BirGün Gazetesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlýðý, Türk Sanayicileri ve Ýþadamlarý Derneði TÜSÝAD ve Dünya Bankasý iþ birliðiyle Nevþehir'de "Kadýnlar Ýçin Ýþ Fýrsatlarý" konulu bir toplantý düzenlendi. Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´nde gerçekleþtirilen toplantýya; Dünya Bankasý Türkiye Ülke Direktörü Martin Raiser, TÜSÝAD Kadýn-Erkek Eþitliði Çalýþma Grubu Baþkaný Nur Ger, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn Asan, Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ, NEÜ Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç, bazý daire müdürleri, sivil toplum kuruluþlarýnýn temsilcileri, kadýn derneklerinin üyeleri katýldý. Nevþehirli kadýnlarýn büyük ilgi gösterdikleri ve gelir getirici proje destekleri, kooperatifçilik, yerel yönetimler, ÝÞKUR ve KOSGEB desteklerinden faydalanan kadýn çalýþan ve kadýn giriþimci örneklerinin katýlýmcýlarla paylaþýldýðý toplantýnýn açýlýþýnda konuþan Dünya Bankasý Türkiye Ülke Direktörü Martin Raiser, Türkiye´nin kadýnlarýn saðlayacaðý katký ile çok daha güçlü bir ülke olacaðýna inandýðýný kaydetti. Raiser, "Türkiye kadýnlarýnýn saðlayacaðý katkýlardan yola çýkarsak, bu temelden yola çýkarsak çok büyük bir ülke olacaðýna inanýyoruz. Bugün Türkiye´de kadýnýn hem çalýþma kararý almasý hem de ailesine bakmasý çok kolay bir karar deðil. Kadýnlarýmýz doðru becerilere sahip mi, acaba çalýþabilecekleri iþler mevcut mu veya çocuklarýnýn bakýmý için gerekli hizmetler sunuluyor mu? Bu sorulardan bazýlarýný sizler de kendinize soruyor olabilirsiniz. Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ Çocuðunun zorunlu din dersinden muaf tutulmasýný isteyen ailenin açtýðý davada mahkeme E.S.N'nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna karar verdi. Samsun 1. Ýdare Mahkemesi Alevi Nüzket ailesinin açtýðý dava üzerine kýzlarý E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasýna karar verdi. Mahkeme, zorunlu din dersinin Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi (AÝHS), AÝHM kararlarýna ile din ve vicdan hürriyetine aykýrý olduðunu vurgulayarak “Din dersi zorunlu olamaz” dedi. Amasya’da yaþayan Erol ve Özlem Nüzket, Gümüþhacýköy Anadolu Lisesi 9. sýnýfýnda okuyan Kýzlarý E.S.N’nin zorunlu din dersinden muaf tutulmasý istemiyle 20 Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Hüseyin KAÝM Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´nde, Türk Halk Müziði Çocuk ve Gençlik Korolarýna yetiþtirilmek üzere Solist ve Korist alýnacak. Solist ve korist için baþvuru iþlemleri, Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´ne þahsen yapýlabilecek. Bununla birlikte komþularým ne der, arkadaþlarým ne der diye de düþüyor olabilirsiniz. Dolayýsýyla bu tür programlarla kadýnlara nasýl iþ kurabilecekleri konusunda baþarýlý kiþilerin tecrübelerini anlatmasý son derece önemli" dedi. TÜSÝAD Kadýn-Erkek Eþitliði Çalýþma Grubu Baþkaný Nur Ger ise, TÜSÝAD olarak kadýnlarýn eðitime, siyasete ve çalýþma hayatýna atýlmalarýný çok önemsediklerini ifade ederek, Türkiye´nin geliþmesinin ancak bu yolla mümkün olabileceðini vurguladý. Ger, "Çünkü þuna inanýyoruz; tek kanatla geleceðe uçamayýz. Eðer ülke olarak potansiyelinizin yarýsýndan yani kadýnlarýmýzýn gücünden faydalanamazsak uçacak bir kapasiteye sahipken belki hedeflerimize ancak yürüyerek ulaþabiliriz. Bu da bizi geliþmiþ ülkelerin gerisinde býrakýr. Kendimize, ailemize, çocuklarýmýza daha iyi bir gelecek sunmak için mutlaka kadýn ve erkek el ele, beraberce çalýþmalýyýz. Eðer kadýnlarýmýzý yeterince ekonomiye katamazsak, refahý ve zenginliði kadýnlarýmýzla paylaþamazsak ülke olarak her ne kadar 10. büyük ekonomiye sahip olmayý hedeflemiþ olsak bile kadýn erkek eþitliði liginde sonuncu sýralarda kalýrýz" diye konuþtu. Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver de konuþmasýnda Nevþehir´in Ekim 2011’de MEB ve Gümüþhacýköy Kaymakamlýðý aleyhinde Samsun 1. Ýdare Mahkemesi’nde dava açtý. Davayý avukat Kâzým Genç, ücretsiz olarak üstlenerek hukuk mücadelesi baþlattý. Milli Eðitim Bakanlýðý, mahkemeye gönderdiði savunmada din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin milli eðitimin temel amaç ve genel ilkeleri doðrultusunda revize edildiðini, dinsel eðitim verilmediðini, kiþilerin vicdan ve inanç özgürlüðüne müdahale etmediðini savundu. Mahkeme, 2 yýl süren yargýlamasýnýn ardýndan AÝHS, AÝHM kararlarýna ile din ve vicdan hürriyetine aykýrý olduðununa vurgu yaparak E.S.N’nin din dersinden muaf tutulmasýna hükmetti. Kararda, 1739 sayýlý Milli Eðitim Temel Kanunu’nun 12. maddesinde “Türk milli eðitiminde laiklik esastýr” ilkesi anýmsatýlarak Kültürel ve sanatsal çalýþmalarýn ana merkezi konumundaki Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezinde, Küçükler Türk Halk Müziði Korosu ve Gençler Türk Halk Müziði Korosu için yetiþtirilmek üzere küçükler ve gençler kategorisinde solist ve korist alýnacak. Solist ve korist için baþvuru iþlemleri, Nevþehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi´ne þahsen yapýlabilecek. kadýn erkek eþitliði konusunda Türkiye´nin en fazla ilerleme kaydeden þehirlerinden biri olduðunu ifade etti. Anadolu topraklarýnda yýllardan beri kadýnlara büyük önem verildiðini ifade eden Ünver, "Anadolu´da imzalanan Kadeþ Barýþ Anlaþmasý tarihte ilk defa yazýlý barýþ anlaþmasý olarak geçiyor. Günümüzden yaklaþýk 3 bin yýl önce, MÖ 1269 yýlýnda yapýlmýþ. Bu anlaþma Anadolu Hitit Krallýðý ile Mýsýr Krallýðý arasýnda yapýlmýþ. Anadolu Hitit Krallýðý´nýn o günkü kralý Hattu Þirin´in eþi Puti Hepa tarihte ilk yazýlý barýþ anlaþmasý diye bildiðimiz Kadeþ Barýþ Anlaþmasý´nýn altýna imza koymuþtur. Toplumda deðeri olmayan bir kadýnýn eþi ile birlikte uluslar arasý bir barýþ anlaþmasýna imza koymasý mümkün müdür? Bakýn Anadolu kadýna deðer verildiðini günümüzden 3 bin yýl önce tarihe geçmiþ ve bugün elimizde orijinallerini bulundurduðumuz yazýlý barýþ anlaþmasýna imza koyarak ispatlamýþtýr" dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardýmcýsý Doç. Dr. Aþkýn Asan ise konuþmasýnda, Türkiye'nin dünyanýn en büyük 10. ekonomi hedefine ulaþabilmesi için kadýnlarýn desteðine ihtiyacý olduðunu söyledi. Tüm kadýnlarý çalýþma hayatýna atýlmaya davet eden Asan, "Anayasaya baktýðýnýzda `Kadýn erkek eþittir. Devlet bu eþitliði saðlamakla hükümlüdür. Eðer eþitlik yoksa o zaman devlet her türlü tedbiri alsýn. Bu tedbirleri de uygulamak mübahtýr. Hatta emirdir´ þeklinde biz anayasamýzda da çeþitli düzenlemeler yaptýk. Tüm kanunlarý baþtan sona taradýk. Kadýnýn haklarýna aykýrý bir nokta varsa bunu hemen düzeltiverdik. Eþitsizliðin en fazla olduðu alanlardan bir tanesi de bu istihdam dediðimiz, iþ dediðimiz alanlar. Sorunlarý inceledik ve aradaki farkýn gerçekten çok fazla olduðunu gördük. Yüzde 72 erkek oraný çalýþýyor kadýn oranýna baktýðýmýzda ise zorlamayla, teþviklerle birlikte biz bunu yüzde 28´e ancak çýkartabilmiþiz. `Kadýnlar evde kalsýn erkekler de çalýþsýn getirsin´ demekle olmuyor. Çünkü biz bir hedef koyduk ve dünyanýn en büyük 10. büyük ekonomisine “Türkiye’de hâkim olan dinsel çeþitliliðin din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde dikkate alýnmadýðý, özellikle Alevi inancýna sahip topluluðun Türk nüfusundaki oranýnýn çok büyük olmasýna raðmen, öðrencilerin Alevi inancýnýn itikat veya ibadet unsurlarý hakkýnda eðitim almadýðý, 9. sýnýfta bu inancýn ortaya çýkýþýnda en büyük etkisi olan iki þahsiyetin yaþam felsefesinin öðretilmesinin, bu öðretimdeki gidermekte yetersiz kaldýðý deðerlendirilmesi yapýlmýþtýr” denildi. ‘Karar örnek olsun’ Baba Erol Nüzket, “Son derece olumlu, istediðimiz yönde ve bizi çok mutlu eden bir karar. Ülkede yaþanan dini baský ve dayatmalara yönelik ders gibi bir karar. Alevi ailelere önerim, yýlmasýnlar, haklarýný arasýnlar” dedi. 16 Þubat 2013 sahip olacaðýmýzý söyledik. Bu hedefe ulaþabilmek kadýn ve erkeðin çalýþmasýyla mümkün. Eðer her ikisi de eþit þekilde katký verirse biz o seviyeye çýkabiliriz, aksi takdirde çýkmamýz pek mümkün deðil'' diye konuþtu. Kadýnlar için hiçbir zaman vaktin geç olmadýðýný kaydeden Asan, ''Çalýþmanýn ayýbý olmayacaðýna göre eðer imkan yaratýlýrsa, fýrsat varsa, kurslar varsa niye en kolay yaptýðýmýz iþlerden para kazanmayalým. Biz kadýnlarýn en kolay yaptýklarý iþler ev iþleri, çocuk bakmak ve yemek piþirmek. Gelin görün ki bu iþlerden de para kazanan yine erkekler" þeklinde konuþtu. Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ ise kadýn erkek eþitliði konusundaki düþüncelerini, "Kadýn-erkek eþitliði denildiði zaman sanki iki farklý kutbun mücadelesi filan gibi. Bir defa bunun çok doðru olmadýðýný ifade etmek istiyorum. Bizim ülkemizin yer altý kaynaklarý, topraklarý gibi bir takým fiziki imkanlarý ne kadar kullanabildiðimizi net olarak ortaya koyabiliyoruz. Ama insan kaynaðýmýza ne kadar fýrsat saðladýk da gerçekleþtirme þansý verdik. Bunu cinsiyetten baðýmsýz olarak da ortaya koymak mümkün. Bugüne kadar maalesef bu þansý yakalayan erkek cinsi olmuþ" diye anlattý. Program daha sonra Þirin Payzýn´ýn moderatörlüðünde gelir getirici proje destekleri, kooperatifçilik, yerel yönetimler, ÝÞKUR ve KOSGEB desteklerinden faydalanan kadýn çalýþan ve kadýn giriþimcilerin iþ hayatlarýndan örnek sunmasýyla sona erdi. Kaynak: Nevþehir Gazete Yüzde 99’unun Müslüman olduðu iddia edilen bir ülkede yaþýyor olsak bile Hýristiyanlarýn tanrýsýna þükran borçluyuz. Hemen hiçbirimiz o tanrýnýn sayesinde Pazar günleri dinlendiðimizin farkýnda deðiliz. Elbette Pazar günleri çalýþýp haftanýn baþka günlerinde dinlenenler de var. Ama dünya ve Türkiye genelinin büyük bir bölümü Pazar günleri elden geldiði kadar dinleniyor. Bilimsel verilere göre 13.7 milyar yýl yaþýnda olduðu tahmin edilen ergen evrenimiz Hýristiyanlýða göre 6 günde yaratýldý. Bu aðýr mesainin ardýndan tanrýnýn bile haklý olarak yorulup yedinci gün dinlenmeye çekildiðine inanýlýr. Aslýnda bu inanç, bir önceki tek tanrýlý dinden alýntý gibi görünse de dünyanýn büyük bölümü Cuma-Cumartesi yerine haftanýn son günü olan Pazar günleri tatil yapýyor. Hatta ISO 8601 standardýna göre, haftanýn son günü de Pazar günüdür. Birçok kadim kültürlerde Pazar’ýn durumu farklý olsa da bugün yaygýn olan anlayýþýn modern kapitalizmin geliþtiði Hýristiyan Batý dünyasý anlayýþý olduðu aþikar. Nüfusu Müslüman aðýrlýklý olan ülkeler arasýnda Pazar günleri çalýþmayýp tatil yapan ender ülkelerden biriyiz. Ama buna da þaþýrmamak gerek. Cumhuriyet döneminde Batý dünyasý ile uyum adýna Pazar günleri tatil yapmaya baþlamýþ olsak dahi, dünya üzerinde Pazar günlerini resmi tatil ilan eden ilk devlet adamý aslýna bakarsanýz Ýstanbullu Constantine olmuþtur. Gerçi Constantine de þu anda Ýstanbul’da yaþayan 12 milyon insan gibi bu þehre sonradan gelmiþtir ama ne yapmýþ etmiþ ve þehre adýný da vermiþtir. Yayýnladýðý ferman ile tüm atölyelerin kapanmasýna ve çalýþanlarýn dinlenmesine müsaade etmiþtir. Sadece tarým ahalisini bu dinlenceden muaf tutmuþtur. Askerlere ise Pazar tatilini bile çok görmüþtür. Neticede Constantine’in kendisi de inandýðý tanrýsý gibi haftanýn 6 günü çok çalýþýyor ve yedinci gün dinlenmek istiyordu. Constantine’in fermaný Hýristiyan kültüründe Pazar gününü tapýnma ve tatil maksadýyla öne çýkarmýþtýr. Elbette dinlenme gününün bir bölümünü de en büyük patrona ayýrmak gerekiyordu. Dünya üzerinde ilk yerleþik uygarlýklarýn oluþmaya baþlamasý ile emek sömürüsünün ve kölelik düzenlerinin baþladýðýný biliyoruz. Bu nedenle, tek tanrýlý dinlerin haftanýn bir günü hakkýnda ýsrarla tatil ve tapýnma talebinde bulunmuþ olmalarýný da anlayýþla karþýlamak gerek. Hatta tarihin en kadim emekçileri olan Ýbrahim peygambere baðlý antik Ýsrailoðullarý’nýn Firavun’un 7 gün 24 saat çalýþtýrma saplantýsýndan dinleri sayesinde bir nebze olsun kurtulabildiklerini ve Cumartesi günleri adeta greve gittiklerini de hatýrlamak gerek. Bugün yaþanmakta olan küresel finans krizlerini yaratan açgözlü modern kapitalistlerin atalarý olan putperest Firavunlar ve pek çok pagan imparatorlar çoðu zaman emek hakkýnda yanlýþ kanýya kapýlmýþlar ve pek “nereden geliyor bu yoðurdun bolluðu” kaygýsýný yaþamadýklarý için eninde sonunda haftanýn bir gününü tatil eden tek tanrýlý dinlere yenik düþmüþlerdir. Neticede insan denen varlýðý aralýksýz olarak çalýþtýramazsýnýz. Çalýþtýrsanýz bile istediðiniz verimi alamaz ve daha çok istediðiniz artý deðer üretiminde üçün birini bile alamazsýnýz. Henüz çaðdaþ makinelerin icat edilmediði zamanlarda insaný, at ya da öküz gibi biyolojik bir makine sanmak sayýsýz imparatorluðun çökmesine neden olmuþtur. Hattý zatýnda tek tanrýlý dinlerin çok hýzlý bir þekilde yayýlmasýna neden olan ana unsur, bugünkü vahþi kapitalistlerin büyük büyük dedeleri olan bir zamanlarýn mutlak iktidar sahipleri olmuþtur. Ýnsanlýðýn sürekli ve acýmasýzca çalýþtýrýlmasýna en sonunda Tanrý bile dayanamadý ve peygamberlerinin her birine haftanýn bir gününü tatil etmelerini emretti. Böylece Cumartesi Yahudilerin, Pazar Hýristiyanlarýn ve Cuma günü Müslümanlarýn grev günleri oldu. Aradan yüz yýllar ve bin yýllar geçti. Zamanýnda pek devrimci ve hatta sosyal adaletçi sayýlabilecek dinler, yeryüzünün gördüðü en büyük yeni 5din karþýsýnda pozisyonlarýný kaybettiler. Kapitalizm dini, diðer normal dinler ile ittifak içinde olmayý seçti. Dinine ve ülkesine göre haftanýn bir gününü ve hatta daha sonra en azýndan bazý þanslý emekçiler için iki gününü tatil etmekte bir sakýnca görmedi. Çünkü kapitalizm tanrýsýnýn kendisi de haftanýn 6 günü çok çalýþýyordu ve bir gün dinlenmesine gerek vardý. Tek tanrýlý dinler, haftanýn bir gününü bugünkü haydut kapitalistlerin antik dedelerinden koparmýþlardý. Peki ya, þimdilik bazý þanslý emekçilerin yapabildiði diðer tatil günü olan Cumartesi nerden geliyor? Ýþin doðrusu, haftada 5 gün çalýþýp 2 gün tatil yapabiliyorsak bunu da sýnýf mücadelesi veren emekçi sýnýfýna borçluyuz. Sosyalist deneyler, uygulamalar, sosyal demokrasi hareketleri ve sendikalar Cumartesi’yi getirmiþtir. Vahþi kapitalizmin gönlünden her ne kadar hala haftanýn 7 günü çalýþýlmasý geçse de uygar kapitalizm ve kapitalist birer aygýt olan devlet mekanizmalarý “hadi size bir gün daha verelim” demek zorunda kalmýþlardýr. Haftada 2 gün tatil hala pek az emekçiye nasip olsa da bu kaçýnýlmaz süreç baþlamýþtýr. Gidiþatýn yönü bellidir. Belki bizler göremeyeceðiz ama gelecekte haftada 3 gün, 4 gün tatilin olacaðý çaðlar da yaþanabilecektir. Kapitalizm, eninde sonunda nerede hata yaptýðýný anlayacaktýr. Hatta þimdilik rüya gibi görünse de, bir gün gelecek, haftanýn 7 günü de tatil olacaktýr. Deðil günlerin, saatlerin bile yüzyýllar süren kavgalarý yaþandý ve hâlâ yaþanýyor bu dünyada. Fakat evrimi nasýl kimse durduramaz ise devrimleri de kimse durduramayacak. Bir gün gelecek, “Bu yaptýðýmýz saçmalýk. Kazan kazan nereye kadar? Kefenin de cebi yok. Þu 3 günlük dünyada 30 gün maaþ bekletip bir tek Pazar günü için 6 gün boyunca çalýþmak ve çalýþtýrmak anlamsýz. Alýn sizin olsun. Ben uzun bir tatile çýkýyorum” diyerek müthiþ bir varoluþçu nihilizme kapýlacak kapitalizm. Sermayeye yabancýlaþacak kapitalizm. Kendiliðinden olmayacak elbette. Yaþadýðýmýz depresyon yýllarý aslýnda o sürecin ilk yýllarý. Gerçekte olmayan sermayelerle sermayecilik oynamanýn nihai sonu bellidir. Evcilik oynayan çocuklardan farký yoktur kapitalistlerin. Kapitalistler de Pazar günleri bizler gibi dinlenmek zorunda. Ýþin doðrusu, yok aslýnda birbirimizden farkýmýz. Çünkü hepimiz altý gün boyunca kendi meþrebimizce ufak veya kocaman dünyalarý yarattýk ve haklý olarak çok yorulduk. Yedinci gün ise greve gidiyoruz. ÝKÝ BÝN YILIN FELAKETÝ Son yýllarda yapýlan pek çok ankete göre dünyanýn en “dindar” halklarý ABD ve Türkiye’de yaþýyor. Evrim Kuramýna en çok itiraz eden halklarýn yaþadýðý ilk 10 ülke arasýnda 7-8 adet Ortodoks ülke ile ABD ve Türkiye var. Ýkinci sýra ABD’nin ve þampiyonluk elbette Türkiye’nin. On yýllardýr trafik ve iþ kazalarýnda nasýl þampiyonluða oynuyorsak Evrim Kuramýný ‘bilmeyen’ halklar arasýnda da lideriz. Peki neden? Gerçekten Tanrý, Adem ile Havva’ya elmayý yasakladý ve konuþan bir yýlanýn teki onlara yedirdi de bu mutlak gerçeði bir tek Amerikalýlar ile Türkler mi biliyorlar acaba? Neden, Batý ve Kuzey Avrupa ülkeleri bu tür sözde dindarlýk anketlerinden son sýralarda iken biz Amerika’yý bile sollamýþýz? 11. yüzyýlda Türkler Avrupa yakýnlarýna ulaþtýlar. Araplarýn ve Türklerin Ortadoðu’ya ve Anadolu’ya hakim olmaya baþlamalarý ile 11. yüzyýlda Ortodoks olmayan Batý ve Kuzey Avrupalýlar Haçlý seferlerine baþladýlar. Haçlý seferleri 13. yüzyýl sonlarýna dek sürdü. Bir kýsmý baþarýlý oldu. Birçoðu baþarýsýz oldu. Fakat 1300 baþlarýnda sona erdi. O yýllara dek tüm Avrupa koyu Hýristiyan idi. Papa, “pencereden atlayýn” dese atlarlardý. Zaten pek yüksek bina da yoktu. 1315 yýlýnda Avrupa’da inanýlmaz bir iklim yaþandý. Devamlý yaðmur yaðdý. Her þeyin aþýrýsý nasýl zararlý ise aþýrý yaðýþlar da birçok tarým ürününü hacamat etti. Öyle bir kriz dönemine girildi ki, bizzat Ýngiltere ve Fransa krallarý bile aç kaldýlar. Kuzey ülkeleri ise çok daha sefil oldular. Ýklim, 2 yýl sonra normale dönse bile ‘Büyük Kýtlýk’ olarak bilinen bu süreç yaklaþýk 7 yýl sürdü. Bu sürecin sonunda milyonlarca insan açlýktan öldü. Hatta yamyamlýða dahi rastlandý. Bu kýtlýðýn sonuçlarý arasýnda en önemlisi Haçlý Seferleri’nin sona ermesi oldu. Çünkü aylarca gece gündüz Tanrý’ya dua edilmesine raðmen özellikle kýtlýktan en çok etkilenen Kuzey ve Batý Avrupa halklarýnýn Vatikan tanrýsýna ve Papa’ya olan güvenleri sarsýldý. 1315 -1322 arasýnda yaþanan bu krizden birkaç on yýl sonra ticari gemiler tarafýndan taþýnan fareler sayesinde yaþanacak olan korkunç veba salgýný ise her þeyin tuzu biberi oldu. Avrupa halklarýnýn yarýsý, bu iki büyük krizden yaklaþýk 200 yýl sonra Katolikliði, Ortodoksluðu býrakýp daha ‘hafif’ bir mezhep kurup Protestan oldular. Günümüzde ise bir çoðu ateist olmayý seçti. Deðil her þeyin, dini inanýþlarýn bile altýnda ekonomi yatar. Avrupa’nýn 14. yüzyýlda yaþadýðý iki büyük ekonomik felaket, Kuzey ve Batý Avrupa halklarýnýn neredeyse yarýsýnýn 21. yüzyýlda ateist veya dinsiz olmasýnýn genetik altyapýsýný hazýrladý. Kýtlýk, veba, II. dünya savaþý gibi felaketleri yaþamadan Evrim Teorisi’ne “inanmak” zordur elbette. Umutsuzluða yer yok. Tarih, eskisinden çok daha hýzlý bugün. En büyük felaketin baðnazlýk olduðunu öðreneceðimiz yüzyýllar hala bitmese bile. Kaynak:Yurt Gazetesi Metin Altýok, kýzý Zeynep’e, annesinden ayrýldýktan sonra gittiði Ýzmir’den, öðretmen olarak tayin edildiði Bingöl’den mektuplar yazmýþ, “Zozo”suna özlemini, öðütlerini bazen de sitemlerini yollamýþtý. Bazen þiirler eklemiþti mektuplarýna; özlemin burukluðuna þakanýn tadýný kattýðý þiirler: “Yeni çekilmiþ diþin/ Yadýrganan boþluðu/ Dilimin ucunda ismin./ Somunu yitik bir vida/ Düþtü düþecek yüreðim./ Biran önce gel buraya/ Karpuz, kavun yiyelim.” 1979–1986 yýllarý arasýnda yazýlan bu mektuplarý Zeynep Altýok Akadlý yayýmladý: Metin Altýok’tan Zeynep’e Mektuplar. Kitabýn bir sayfasýnda Metin’in el yazýsýyla mektubun aslý yer alýyor, karþýsýnda ayný mektubun dizgisi. Zeynep, kitabý, babasý Tuncay Özkan Silivri’de hapsolan Nazlýcan Özkan’a adamýþ. “Bir hayat aralýðýný olanca gerçekliðiyle ortaya seriveren” bu mektuplarý yayýmlama kararýný Antonio Gramsci’nin Çocuklarýma Mektuplarý’ný okuyunca vermiþ. Metin Altýok’un mektuplarýna da yansýyan iç zenginliðini paylaþmak istemiþ. Kitabýn baþýnda yer alan sunuda, “Babama olan bütün özlemimle bir baþka babaya bir mektup döküldü kalbimden” diye anlatýyor duygularýný. Babasýna “Adalet yerini buldu” diyemeyecekse, ne yazacaðýný bilememiþ. O yüzden bir baþka babaya yazmýþ, dört yýldýr kýzýný özleyen Tuncay Özkan’a. Onun, hücresinde kýzý için nane yetiþtiriþini anýyor, bu nanenin her çirkinliði örten ýþýðýný. Sonra babasýnýn þiirini hatýrlatýyor, Tuncay’ýn yalnýz olmadýðýný söylemek için: Hapishaneler insan dolu kum gibi/ Dýþarýda bir buruk özgürlük zakkum gibi/ Ýçerde de dýþarýda da zor iþ yaþamak;/ Hem varým hem yokum gibi. Metin Altýok, ilk mektuplarýnda yaþadýðý kýrgýnlýktan söz etse de sözü hemen þakaya vuruyor; kendisi için “fare deliðindeki sinek” benzetmesini kullanýyor, kýzý için Zozom diye sesleniyor. Zaten, Zeynep adý sýk sýk biçim deðiþtiriyor Metin’in dilinde Zozima, Zoziterato, Zapotek... Kýzýna sevgisi her sözcüðünde ýþýldar: “Nar çiçeðim; burada yaþamýmý ayakta tutan iki temel direk var, önce sen, sonra þiir. Aramýz derya deniz de olsa, sýradaðlar da, en ufak bir sýkýntýda aþar gelirim. Hep babanýn var olduðunu bilerek yaþa.” Bingöl, Metin Altýok için pek çok zorluk taþýmaktadýr. Bir otel odasýnda yaþar. Sokaklarda ineklerle insanlar birlikte dolaþmaktadýr. Herkes Kürtçe konuþtuðu için, yabancý bir ülkede gibidir. Maaþý gecikecektir. Ayrýca Bingöl yumurtanýn, sigaranýn bile bulunmadýðý bir yerleþim yeridir. Bir süre sonra öðretmen Nebahat Çetin’le evlenir. O Bingöl’e atandýðýnda düzgün bir evi olabilecektir. Kýzýna bunu müjdeler: “Evi yerleþtirdiðimizde kim bilir belki ara tatilinde sen de bir haftalýðýna gelir Bingöl City’i görürsün (...) Burada hiçbir þeyin önemi yok. J.R.’dan baþka (o dönem çok popüler dizisi Dallas’ýn kötü kahramaný) Sahi J.R.’ý kim vurdu yahu! Adam kim vurduya bile gidemedi. Aslýnda ben Kristin’den ummazdým. Yazýk oldu güzelim kýzcaðýza. Ama þunu unutma; J.R.’lar ölmez ve de kaný yerde kalmayacak.” Dostluklar aþýnýp gittiler Metin Altýok, Bingöl’deki yaþamýný, þehirden ayrýldýktan sonra bir edebiyat söyleþisinde daha açýk dile getirir: “Ben dokuz yýlý aþkýn süredir Bingöl denilen 35 bin nüfuslu bir adýkent’te yaþýyordum. Bu dokuz yýl çok þey kaybettirdi bana. Önce vardýysa ün, yine vardýysa dostluklar aþýnýp gittiler. Þiirimin dünü ile bugünü arasýnda deðiþen tek þey kandýr. Kan sýçradý üstüne o nazenin(!) þiirimin. Doðu cephesi hep ayný. Ne var ki bana yalnýzlýðýn korkunç saltanatý verildi. Ve ben birçok sevgili gerçekten- dostumu kaybettim. Tabutlarýný taþýmak bile nasip olmadý. Ýþte Edip Cansever, iþte sevgili Metin Eloðlu ve koca Ruhi Su! Þimdi Karaman Devlet Hastanesi’nde tedavi görüyorsam bu yüzdendir. Ýnanýn acýlarýnýn diþleri tenimde hâlâ. Beni yönlendiren acý oldu. Benim hayatýmda hep bir acý vardý, hep acýdan yola çýktým. Çok fukara bir çocukluðum oldu benim... Sevgisiz üstelik... Bu yüzden kendimi hep garip bir leke gibi gördüm bu dünyada; ama tertemiz zamanlardan kalma bir leke...” Metin’in mektuplarýnda (bazen de zarflarýnda) kýzýna yaptýðý desenler de yer alýr. Bu desenler kimi zaman basýlý bir kitabýn yapraklarýna (kitapta Az Gittik, Uz Gittik’e çizdiði desenler var) yapýlmýþtýr. Bazen bu desenlerden biri kendi portresidir, bazen de bir kartpostala Metin kendini eklemiþtir. Onun bu desen ve resim meraký bir yandan resim sergileri açmasýný, okulda resim öðretmenliðini üstlenmesini saðlar. Öte yandan topladýðý taþlardan ilkel ana tanrýça heykelleri yapar. Ancak bir dedikodu yüzünden olmalý hem heykellerine, hem kýzýnýn ona armaðan ettiði bakýr tabak da dahil elindeki tüm bakýr kaplara tarihi eser kaçakçýlýðý iddiasýyla el konur, kendisi de gözaltýna alýnýr. Metin Altýok bunu aldýðý Ömer Faruk Toprak Ödülü’ne, ödülün yankýlarýna baðlar. Olayý Zeynep’e alaycý bir biçimde anlattýktan sonra, hepsini geri alacaðýný müjdeler. Bir süre sonra alýr da. Metin Altýok’un Bingöl’de yaþadýðý en tatsýz olay bir toplumsal olaydýr. Jandarma bir genç kýz ve erkeðin cansýz bedenlerini çýrýlçýplak soyarak þehir meydanýnda sergiler. 1982 yýlýdýr. Metin Altýok bu olaydan etkilenerek aðýr bir bunalýma girer. Bir hafta Elazýð Hastanesi’nde yatar. Bu olayýn ardýndan Kimliksiz Ölüler þiiri yazýlýr. Þiir yalýn ve yürek burkucudur. “Çýrýlçýplak, incecik/ Sedyede bir kýz cesedi” de “Göðsü kana belenmiþ/ Gözlerinde meneviþ” delikanlý da “Akýl alýr da dostum/ Yürek almaz bir tuhaf iþ”tir. Görüntülerdeki tuhaflýk “Bir bez parçasýyla/ aðzýný týkamýþlar” ile pekiþir. Metin Altýok “Bir yanda sürek avý, bir yanda çýlgýn fiesta(...) Binlerce insanýn öldüðü, çocuklarýn sakat kaldýðý bir dünya”da “onurlu bir yaþamýn” bedelini ödedi. Arkadaþlarý ve yakýnlarýyla. METÝN ALTIOK’TAN ZEYNEP’E MEKTUPLAR Kýrmýzý Kedi Yayýnevi 2013, 115 sayfa, 10 TL. Radikal Kitap Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüðü MTA Genel Müdürü Mehmet Üzer, Türkiye´nin 31 bin 500 megavatlýk jeotermal potansiyeli ile dünyada 7'nci, Avrupa´da ise 1'inci sýrada yer aldýðýný kaydetti. Üzer, Türkiye´nin þu anda 100 metrekarelik 4 milyon evi ýsýtabilecek bir jeotermal kaynaða sahip olduðunu vurguladý. MTA tarafýndan Nevþehir´in Ürgüp ilçesine baðlý Mustafapaþa beldesinde, 4 ay önce baþlanan sýcak su arama sondaj çalýþmalarýnda 2 bin 200 metrede 58 derece sýcaklýkta suya ulaþýldý. Saniyede 13 litre kapasiteye sahip olan kuyunun hizmete girmesi nedeniyle tören düzenlendi. Törene Nevþehir Valisi Abdurrahman Savaþ, MTA Genel Müdürü Mehmet Üzer, Ürgüp Kaymakamý Tuðba Yýlmaz, Ürgüp Belediye Baþkaný Fahri Yýldýz, Mustafapaþa Belediye Kayseri´de kaçak kazý yapan 5 kiþi jandarma ekipleri tarafýndan yakalanarak gözaltýna alýndý. Bir ihbar üzerine Develi Ýlçesi Milidere köyünde jandarma tarafýndan Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Hasan KANKAL Baþkaný Levent Ak ve vatandaþlar katýldý. Burada konuþan MTA Genel Müdürü Mehmet Üzer, Türkiye´nin, 31 bin 500 megavatlýk jeotermal potansiyeli ile dünyada 7'nci, Avrupa´da ise 1'inci sýrada yer aldýðýný kaydetti. Türkiye´nin þu an kurulu elektrik kapasitesi olan 114,2 megavat elektrik ile dünya sýralamasýnda 12'nci sýrada yer aldýðýný ifade eden Üzer, jeotermal kaynaklarýn ortaya çýkarýlmasý yönündeki çalýþmalarýn sürdüðünü vurguladý. Türkiye´nin þu anda 100 metrekarelik 4 milyon evi ýsýtabilecek bir jeotermal kaynaða sahip olduðunu ve Jeotermal enerjinin yerli yenilenebilir, çevre dostu, yerinde deðerlendirilebilen yerel ekonomiye istihdam ve katký saðlayan sürekli ve sürdürülebilir bir enerji kaynaðý olduðunu kaydeden Üzer, "Ülkemiz, jeolojik ve coðrafi konumu itibarý ile aktif bir tektonik kuþak üzerinde yer aldýðý için jeotermal açýdan dünya ülkeleri arasýnda zengin bir konumdadýr. Ülkemizin her tarafýnda yayýlmýþ bin adet civarýnda doðal çýkýþ þeklinde deðiþik sýcaklýklarda birçok jeotermal kaynak mevcuttur. Ülkemizin jeotermal ýsý potansiyeli yaklaþýk 31 bin 500 megavat termal olarak kabul edilmekte olup, elektrik potansiyeli ise, görünür teknik kapasite olan 720 megavat elektrikten tüm sahalarýn ilave geliþtirme çalýþmalarý neticesinde bin megavat elektriðe ulaþýlabilecektir. Teorik elektrik potansiyeli ise, 2 bin megavat elektrik civarýndadýr. çalýþma yapýldýðý öðrenildi. Yapýlan çalýþmalarda Nevþehir, Kayseri, Develi ilçesi ve Milidere köyünden S.A., M.A., M.O., M.A., M.T. ve S.A.´nýn yakalanarak gözaltýna alýndýðý bildirildi. Yakalanan zanlýlarýn 1962 yýlýndan bu yana, MTA tarafýndan keþfedilmiþ jeotermal saha sayýsý 172 adetten sondajlý aramalarla 222 adede çýkarýlmýþtýr. Bugüne kadar 544 adet, 292 bin 500 metre sondajlý arama çalýþmasý yapýlarak doðal çýkýþlar dahil açýlan kuyularda 4809 megavat termal ýsý enerjisi elde edilmiþtir" dedi. Üzer sözlerini þöyle sürdürdü: "1990´larda Türkiye´nin toplam sondaj miktarý 150 bin metre civarýnda. Bunun yüzde 51´e yakýný MTA, geri kalaný ise özel sektör. Þu anda Türkiye´nin sondajý 1,5 milyon metre civarýnda. MTA 25-30 metreden sondaj yaparken þu anda 400 bin metreden sondaj yapar hale geldi. Son yýllarda hem kömür hem de jeotermal aramalarýna hýz verdik. Enerjide dýþa baðýmlýlýðý azaltmak için 6 senede 1 milyon metre kömüre sondaj yaptýk. Bu sayede 6 milyar ton daha kömür bulmuþ olduk. Daha önce bulunan kömür miktarý 8,3 milyar tondu. Bu yýllarca deðiþmedi. Yýllýk 2 bin metre kömür sondajý yapýlýyordu. Bugün ise MTA 200 bin metre sondaj yapýyor. 6 milyar ton kömür 20 bin megavatlýk bir santrale yetecek potansiyel demek. Bizim kurulu gücümüzün 55 bin megavat olduðunu düþünürseniz önemli bir imkan." Vali Abdurrahman Savaþ ise, Kozaklý ilçesi ile Türkiye´nin en önemli termal turizm merkezlerinden biri olan Nevþehir´in MTA tarafýndan yapýlan çalýþmalar sayesinde yeni sýcak su kaynaklarýna ulaþtýðýný ve bunun hem bölge hem de Türkiye ekonomisine ciddi katkýlar kazýda kullandýklarý, kazma, kürek, manivela, balyoz ve projektöre de el konulduðu kaydedildi. Zanlýlarýn haklarýnda yapýlan soruþturma sonrasýnda serbest býrakýldýðý bildirildi. Kaynak:Nevþehir Gazete Nevþehir Gençlik Hizmetleri ve Spor Ýl Müdürlüðü tarafýndan baþarýlý okul spor kulüplerine forma yardýmý yapýldý. Gençlik Hizmetleri ve Spor Ýl Müdürü Mustafa Ünlüer, Tepeköy Ýlkokulu Spor kulübü ve Kozaklý Atatürk Ýlkokulu Spor Kulüplerine birer takým forma hediye etti. Ünlüer yaptýðý açýklamada: Veteranlar Voleybol Turnuvasýnda ve diðer kulüp müsabakalarýnda aktif olan Kapadokya Nevþehir Spor, Tepeköy Ýlkokulu Spor kulübü ve Kozaklý Atatürk Ýlkokulu Spor Kulüplerine birer takým forma yaptýrdýk. Amatör kulüplerimize bundan sonra da zaman zaman yardýmlara devam edeceðiz." dedi. saðlayacaðýna inandýðýný ifade etti. Mustafapaþa Belediye Baþkaný Levent Ak ise, beldelerindeki Gomeda mevkiinde MTA tarafýndan 4 ay önce baþlatýlan sýcak su arama çalýþmalarýnda, 58 derece sýcaklýðýndaki sýcak suya 2 bin 200 metrede ulaþýldýðýný söyledi. Sýcak su kaynaðýnýn ulaþýldýðý bölgenin 1 milyon 250 bin metrekarelik bir turizm alaný olduðunu ifade eden Ak, bu alana önümüzdeki aylardan itibaren turizm yatýrýmcýlarý tarafýndan çok sayýda termal otel yapýlacaðýný kaydetti. Sulucakarahöyük/ANKARA Yýlmaz KIZILIRMAK 16-Þubat-2013 Alevilerin ibadet takviminde önemli bir yer tutan Hýzýr ibadeti ve bu ibadet bütünün içinde yer alan Hýzýr orucu, 13-14-15 Þubat tarihlerinde tutuluyor. Bu oruç Alevilerce üç gün olarak tutulmakla birlikte örneðin benim de mensubu olduðum Hubyar Ocaðýnda yedi gün olarak tutulmaktadýr. Tabi ki bu üç günlük oruç, Ocaða özgü gerekçelerle ilave edilerek yedi güne çýkartýlmaktadýr. Asýl olan üç gündür. Yine biz de dahil bazý ocaklarda ve bölgelerde bu oruç Þubat ayý baþýnda tutuluyor. Esas olan 30 Ocak ile 20 Þubat arasýnda Hýzýr inancýnýn ve orucunun en az üç gün olarak yerine getirilmesidir. Bu süre içerisinde olmak üzere bölgesel deðiþiklikler Aleviliðin yol bir sürek bin bir öðretisi içerisinde yerine getirilmektedir. Hýzýr Ýnancý Alevilerce çok yoðun yaþanan bir inançtýr. Bu dönemde Hýzýr ile Ýlyas’ýn buluþtuðu ve insanlýða yardým için dünyaya geldiðine inanýlýr. Hýzýr inancý diðer taraftan ise ‘doðanýn doðumu’ öncesidir. 20 Þubatta ilk cemrenin havaya düþtüðü zamana kadar inançsal ritüeller devam eder. Hýzýr için oruç tutulduðu gibi lokmalar da sunulur. Her akþam cemler yapýlýp dualar edilir. Birlik lokmalarý yenir. Alevilerin muharrem matem orucuna onca ilgi ve alakanýn gösterildiði bir dönemde Hýzýr orucunun bu kadar sessiz ve sedasýz kalmasý devletimizin yetkililerinin, Belediye Baþkanlarýmýzýn, Parti örgütlerinin ilgisine mazhar olmamasý üzerinde yorum yapýlmasý gereken bir durumdur. ‘Muharrem de bizim ramazan da bizim’ diyen din kardeþlerimiz! Acaba Hýzýr orucunu neden görmezden, bilmezden geliyorlar? Durum çok basit, çünkü muharrem matem orucu Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in katli dolayýsýyla tutulan bir matem orucu ve Ýslami bir bað kurulabilecek bir oruçtur. O zaman yazdýðým “Devletim muharrem sevinci” baþlýklý yazýmda muharrem orucunun sahiplenmesinin gerekçesini detaylýca yazmýþtým. Amaç asimilasyondur. Ama Hýzýr orucuna böyle bir anlam yükleyemeyecekleri için sahiplenmeyi deðil yok saymayý tercih ediyorlar. Hýzýr inancý tam da Alevileri ifade eden bir inançtýr. Bir tarafta doðanýn kutsanmasý, diðer tarafta bereket ve bolluk için doðanýn doðumuna dualarýn edilmesi, kýþýn en etkili olduðu bir zamanda dara düþen tarým ve hayvancýlýða baðlý toplumunun dertlerine derman olmasýný beklediði Hýzýr’a yalvarýp yakarýldýðý bir inançtýr. Bu inançtan bir asimilasyon çýkamayacaðý için yok saymayý, yok etmeyi daha doðru buluyorlar. Zira okullarda okutulan Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarýna konan iki ünite Aleviliðin içine muharrem matem orucu bir ‘inançsal oruç’ olarak konurken Hýzýr orucu ve Hýzýr inancý ‘gelenek’ olarak sunulmaktadýr. Ben, katýldýðým çalýþtayda bu duruma itiraz ettiðimde; Bu kitabý hazýrladýðý iddia edilen ve bir türlü isimlerini tam olarak öðrenemediðimiz Alevi heyetin ise bu durumu onayladýðý söylendi. Alevileri tanýyan, Alevilerin yaþadýðý yerleþim yerlerinde bulunan herkes Hýzýr inancýnýn Alevilerce ne denli önemli olduðunu çok iyi bilirler. Amma kör ve nankör olanlar görmez bu hali. Tabi buradan þu anlaþýlmasýn; amacýmýz Hýzýr orucunun da muharrem orucu gibi devlet yetkililerimizce görülüp sahiplenilmesi deðildir. Alevilerce inancýna müdahale ve inançlarýmýz arasýndaki ayrýmcý ve asimilasyoncu yaklaþýmýn çok net ortaya çýktýðý iki farklý yaklaþýmý ve asimilasyoncu bakýþý ortaya oymaktýr amacýmýz. Yoksa bizim muharrem orucumuzu içini boþaltmak suretiyle sahiplenenlere yönelik eleþtirimiz daha fazladýr. Gölge etmesinler baþka ihsan istemeyiz. Ellerini inancýmýzdan çeksinler, ne Hýzýr Ýnancýmýzý yok saymalarýna, ne de muharrem matem orucumuzun anlamýný deðiþtirip içini boþaltarak sahiplenmelerine müsaade etmeyiz. Oruç tutanlarýn oruçlarý kabul ve makbul olsun. Hýzýr dardakilere yoldaþ, zordakilere derman olsun. Çaðdaþ Hukukçular Derneði Ankara Þubesi, içerideki arkadaþlarýna kart gönderdi Çaðdaþ Hukukçular Derneði (ÇHD) Ankara Þubesi, 18 Ocak 2013 tarihinde gözaltýna alýnarak tutuklanan dernek yöneticileri, üyeleri ve meslektaþlarýna dayanýþma kartý gönderdi. Yeniþehir Postanesinden gönderilen kartlar sanatçý Mehmet ÖZER’in arþivinden Bugün saat: 12:30’da ÇHD Ankara Þubesinin çaðrýsýyla Kýzýlay Mithatpaþa Caddesinde bulunan Yeniþehir PTT önünde buluþan aydýn, sanatçý ve kurum temsilcileri, fotoðraf sanatçýsý Mehmet ÖZER’in arþivinde yeralan fotoðraflardan tasarlanmýþ kartlarý yazarak cezaevlerinde bulunan avukatlara gönderdiler. YILMAZ, ÇHD muhalif kesimlerin avukatlýðýný yapmaya devam edecek Kartlarýn postaya verilmesinden önce PTT önünde kýsa bir açýklama yapan ÇHD Ankara Þube Baþkaný Murat YILMAZ, ÇHD’nin saldýrýlarý boþa çýkaracaðýný ve bu güne kadar olduðu gibi bundan sonrada muhalif kesimlerin avukatlýðýný yapmaya devam edeceðini söyledi. YILMAZ, baþbakanýn hedef göstermesinin ardýndan önce Asrýn Hukuk Bürosu avukatlarý, ardýndan da Halkýn Hukuk Bürosu avukatlarý gözaltýna alýnarak tutuklandý KCK operasyonlarý öncesinde baþbakanýn ÖCALAN’IN avukatlarýna dönük “bunlar örgütün avukatlýðýný yapýyor” diyerek hedef göstermesi sonucu baþta Asrýn Hukuk Bürosu avukatlarý olmak üzere pek çok avukatýn gözaltýna alýnarak tutuklandýðýný hatýrlatan YILMAZ, þimdi de sistemin saldýrýsý sonucu baskýya uðrayan, tehdit edilen, iþkence gören, devletin silahlý güçleri tarafýndan yaþamýna kastedilen, sendikalaþtýðý için iþten atýlan, cezaevlerinde keyfi uygulamalar sonucu yaþamlarý çekilmez hale gelen ve operasyonlarla katledilen tutuklularýn, Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Cuma Onur ÞAHÝN Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim elemanlarý tarafýndan 'Edebiyat Okumalarý' programý baþlatýldý. Nevþehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Arþ. Gör. Elif Esra Önen'in öncülüðünde ve Arþ. Gör. Volkan Karagözlü'nün desteðiyle 'Edebiyat Okumalarý' programýnýn ilki Kapadokya Araþtýrma ve Uygulama Merkezi (NEVKAM) Kütüphanesinde gerçekleþtirildi. Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim üyesi Yrd. Doç. Dr. devlet tarafýndan kendisine zulüm yapýlan kesim ve kiþilerin avukatlýðýný yapan ÇHD üyesi avukatlarýn tutuklandýðýný bildirdi. YILMAZ, ÇHD sistemin hedef aldýðý tüm kesimlerle birlikte KCK davasýnda yargýlananlarýn davalarýna bakýyor ÇHD üyelerinin ayný zamanda KCK davalarýna da girerek dayanýþmalarýný sunduðunu belirten YILMAZ, bütün bu nedenlerden dolayý devletin hedefi haline geldiðini hukuksuz bir þekilde yapýlan aramalardan sonra yalan yanlýþ bilgi ve açýklamalarla örgütlerinin itibarsýzlaþtýrýlmaya çalýþýldýðýný kaydetti. YILMAZ, ezilenler ve devrimciler avukatsýz kalmayacak ÇHD’nin bu saldýrýlar karþýsýnda susmayacaðýný ve mücadelesini kesintisiz bir þekilde sürdürerek bu memlekette halký, ezilenleri ve devrimcileri avukatsýz býrakmayacaklarýný söyleyen YILMAZ, ayný zamanda içerideki arkadaþlarýný da yalnýz býrakmayacaklarýný, dayanýþmalarýný her zaman güçlü bir þekilde sürdüreceklerini vurguladý. YILMAZ, mücadele içeride ve dýþarýda sürecek, ÇHD güvenenleri yanýltmayacak Bugün içerideki arkadaþlarýna gönderdikleri dayanýþma kartlarýnýn onlarýn mücadelesini sahiplenme anlamýnda bir mesaj olduðunu belirten YILMAZ, içeride ve dýþarýda mücadelenin süreceðini, ÇHD’nin kendisine güvenenleri asla yanýltmayacaðýný bildirdi. ÇHD Ankara Þube Baþkaný Murat YILMAZ’ýn açýklamasýnýn devamýnda kitle postaneye girerek yazdýklarý kartlarý PTT görevlisine teslim etti. Ýçerideki ÇHD’lilere dayanýþma kartý gönderme eylemine yazarlar, sanatçýlar, aydýn ve kurum temsilcileri katýldý ÇHD Ankara Þubesinin düzenlediði dayanýþma kartý gönderme eylemine; Yazar Temel DEMÝRER, Akademisyen Sibel ÖZBUDUN, Þair Ahmet TELLÝ, Fotoðraf sanatçýsý Mehmet ÖZER, Þair Adnan CAYMAZ, DÝSK Ankara Bölge Temsilcisi Kani BEKO, Devrimci 78’liler Federasyonu Baþkaný Nejat KANGAL, Ýnsan Haklarý Derneði (ÝHD) Yönetim Kurulu Üyesi Hüsnü ÖNDÜL, ÝHD Ankara Þube Yönetim Kurulu Üyeleri Cengiz MENDÝLLÝOÐULLU ve Ýsmet ARAS, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardýmlaþma Derneði (TAYAD) Temsilcisi Mehmet YILMAZ ve Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Platformu (BDSP) Temsilcileri katýldý. 15 Þubat 2013 Oktay Yivli'nin moderatörlüðünde gerçekleþtirilen ilk programa Nevþehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç, Rektör Yardýmcýsý ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekaný Prof. Dr. Çetin Pekacar, Rektör Danýþmaný ve Eðitim Fakültesi Dekan Yardýmcýsý Yrd. Doç. Dr. Özden Taþðýn, Ürgüp Sebahat ve Erol Toksöz Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Tuncay Bülbül ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardýmcýsý Yrd. Doç. Dr. Günil Özlem Ayaydýn Cebe'nin yaný sýra Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim üyeleri ile araþtýrma görevlileri katýldý. Programýn açýþ konuþmasýný yapan Arþ. Gör. Elif Esra Önen, 'Edebiyat Okumalarý' programýna destek ve katýlýmlarýndan dolayý Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Filiz Kýlýç baþta olmak üzere Rektör Yardýmcýsý Prof. Dr. Çetin Pekacar ve Rektör Danýþmaný Yrd. Doç. Dr. Özden Taþðýn'a teþekkürlerini sundu. Öncelikli olarak Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü öðretim elemanlarýnýn sýk sýk bir araya gelerek fikir alýþveriþinde bulunmalarýnýn amaçlandýðý programýn ilk gününde Elif Þafak'ýn 'Baba ve Piç' romaný üzerinde konuþmalar yapýldý. Roman unsurlarý kapsamýnda dýþtan içe bir okuma gerçekleþtirmek maksadýyla romanýn yurt içinde ve yurt dýþýnda yapýlan farklý basýmlarýnda kullanýlan kapaklarýn görsel sunumunu hazýrlayan Arþ. Gör. Volkan Karagözlü'nün tespitleriyle baþlayan sohbet, Þafak'ýn romanýndaki toplumsal meseleler baðlamýnda öðretim elemanlarýnýn farklý tespitleriyle bir edebiyat sosyolojisi okumasý þeklinde devam etti. Elif Þafak'ýn kendi çocukluðunu ve edebiyat serüvenini de anlattýðý bir video ile sohbet renklendirildi. 'Edebiyat Okumalarý'nýn ilki, bir sonraki programda üzerinde konuþulacak roman hakkýnda bir deðerlendirme yapýlarak sona erdi. Gazetelerden ve web sayfalarýndan Türkiye’nin Sudan’da 5 milyon dekar arazi kiraladýðýný öðreniyoruz. Buna Tarým Gýda ve Hayvancýlýk Bakanlýðý Tarým Ýþletmeleri Genel Müdürlüðü (TÝGEM) önderlik ediyormuþ. 99 yýllýðýna kiralanan topraklar özel sektöre açýlacakmýþ. Devlet veya þirketler geri kalmýþ ve geliþmekte olan ülkelerde çok uzun süreler için toprak kiralýyorlar veya satýn alýyorlar, tarým ürünü veya petrol üretip, ürünlerini de kendi ülkelerine gönderiyorlar. Bunlar arasýnda Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kore, Japonya, Çin gibi ülkeler ve batýlý þirketler baþý çekiyor. Küresel ýsýnma ve petrolün tükeniyor olmasý artýk görünür bir gerçek. Bu durum bazý þirket ve devletleri harekete geçiriyor. Ülkemiz de her iki yönüyle bu olayýn dýþýnda deðil. Örneðin 21 Mart 2011 tarihinde Bloomberg’de yayýnlanan bir habere göre Katar’dan Hassad Food adlý bir fon Türkiye’den ürün yetiþtirmek ve hayvancýlýk yapmak üzere tarým arazisi satýn almak istiyor. Hassad’ýn Türk Hükümeti ile görüþmeler yaptýðý açýklandý. Hürriyet Gazetesinde 18 Martta yayýnlanan ayný haberde Hassad yetkililerinin TÝGEM’e (Tarým Ýþletmeleri Genel Müdürlüðü yani eski Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüðü) yönlendirildiði yazmýþtý. Katar’lýlara toprak satýn almanýn olmayacaðý ancak 49 yýllýðýna kiralamanýn söz konusu olabileceði de belirtilmiþ! Bir gün önceki yayýnda ise Güney Kore ve Suudi Arabistan’ýn Türkiye’den toprak almak konusunda istekleri belirtilmiþti. Bu olayýn nasýl geliþtiðini bilmiyorum. Türkiye’li iþ adamlarý da Libya’da benzer iþler peþinde koþuyorlardý. Libya’daki deðiþiklikler sonrasý bu olayýn nasýl geliþtiði konusunda bilgi sahibi deðiliz. Sudan’daki olay aslýnda toprak gaspý (land grabbing) kavramý içinde düþünülmeli. Bu konuda halkýmýz içinde köksüz beklentiler yaratýlmaya baþlanmýþ. Meyveleri ucuza yiyeceðimiz falan zannediliyor. Tropik meyveler zaten dünya’da çok ucuza satýlýyor. Bizde pahalý olmasýnýn baþka nedenleri var. Yatýrýmý yapacak olanlar sýradan halk deðil iþ adamlarý. Bunlarýn da Türkiye’nin ucuz meyve yemesi gibi bir misyonu yok. Onlar için çok iyi olabilir, ama Türkiye halký için bir þeylerin deðiþeceði yok. Yatýrýmcýlarýn meyve yetiþtireceðini de sanmam. Tarým Bakanlýðý önce Türkiye tarým topraklarýnýn yok olmasýný, erozyonla aþýnmasýný önlemeye çalýþmalý. Oradan gelecek gýdaya bel baðlamak çok yanlýþ. Bu toprak kiralamanýn müslüman Sudan halkýna yardým gibi takdim edilmesi ise epeyce yanlýþ. Sudan’da 2009 yýlýndaki bir rapora göre aç olan insan oraný resmi istatistikler olarak %26 (Grain, Land Grabbing and the Global Food Crisis, 2009) Güney Sudan 2011’de baðýmsýz devlet olarak ayrýldýðýnda Kuzey Sudan iyi topraklarýnýn ve petrol gelirinin önemli bir kýsmýný kaybetmiþti. Aç olanlarýn oraný yükselmiþ olmalý. Büyük þirketlerin daha verimli tarým yaptýklarý bir aldatmadan ibaret. Ýstihdamýn da çok düþük düzeylerde kalacaðý dünya deneylerinden biliniyor. Endüstriyel tarýmla bu topraklarýn kirletileceði ise kesin. Türkiye Sudan’a yardým edecekse toprak reformu yapýlmasýný salýk vermeli ki bunu hiç beklemiyorum. Ýkincisi agro-ekolojik yöntemlere dayalý tarým teknikleri yaygýnlaþtýrýlmalý. Türkiye’nin bu konuda bir kapasitesi var. Bu konuda yardým edilebilir. Karþýlýðýnda da Türkiye’nin kazanacaðý þeyler olabilir. Kazan-kazan formülü asýl budur. Yoksa Türkiye’li þirketlerin oraya yerleþmesi deðil. Arazi gaspý Sudan halkýnýn daha da açlýða gömülmesine yol açacaktýr. Türkiye toplumu da yapýlan bu toprak gaspýnýn kendisi ile ilgili bir þey olmadýðýný düþünmeli. Ýþ adamlarý para kazanacak. O kadar. Arazi gaspý halklar ve yerel topluluklarýn gýda egemenlikleri için ciddi bir tehdit. Dünya Bankasý bu yeni arazi gaspýna yardýmcý olmak için yedi ilke yayýnlamýþ. Hatta Birleþmiþ Milletler Gýda Tarým örgütü FAO ile IFAD ve UNCTAD gibi kuruluþlar Dünya Bankasýný desteklemiþler. Bu ilkeler arasýnda çevreye zarar vermemek falan da varmýþ. Bunlar aslýnda iþi meþrulaþtýrmak için ortaya atýlan laflar. Hatýrlarsýnýz özelleþtirme furyasý da baþlarken, sermayenin tabana yayýlmasýndan, kooperatiflerin de iþe girmesinden söz etmiþlerdi. Bunlara inanan veya inanmýþ görünen çok insan çýkmýþtý. Sonunda ne olduðunu biliyoruz. Gýda fiyatlarýnda baþlayan hýzlý artýþlar arazi gaspý için iþtahlarý arttýrýyor. Bu arazileri ele geçiren þirketler ürünü, topraðý, doðayý kirleten, insanlarý iþsiz býrakan endüstriyel tarým yöntemlerini kullanacaklardýr. Bu soygun biran önce durdurulmalýdýr. Bu soygundan en çok zarar görecek ülkelerden biri de Sudan’dýr. Sudan’da insanlar açlýktan ölürken arazilerini baþka ülke ve þirketlere vermeye teþvik edilmektedir. Baþta La Via Campesina , FIAN, Land Research Action Network, Grain olmak üzere yüzlerce kuruluþ arazi gaspýna 22 Nisan 2010 ’da yayýnladýklarý bir bildiri ile karþý çýktýlar. Ýstekleri kýsaca þöyle: Araziler yerel topluluklarýn elinde kalmalý, eþitlik içinde toprak ve doðal kaynaklara ulaþýmý için gerçek bir toprak reformu uygulanmalý., Tarýmsal-çevresel ilkelere göre çalýþan köylü, küçük üretici, balýkçý, çobanlarý kuvvetle desteklemek gerekir. Katýlýmcý araþtýrma ve eðitim programlarý desteklenerek küçük ölçekli gýda üreticileri herkes için bol, saðlýklý gýda üretmeliler. Tarým ve ticaret politikalarýný halkýn katýlabilmesi ve yararlanabilmesi amacýyla, gýda egemenliðine sahip çýkacak ve yerel, bölgesel pazarlarý destekleyecek þekilde düzenlemek gerekir. Yerel halkýn toprak, su ve biyoçeþitliliði denetlemesini saðlayacak þekilde, topluluk yönetimli gýda ve çiftçilik sistemleri desteklenmelidir. Þirket ve diðer güçlü aktörlerin (devlet veya özel) tarýmsal, kýyý ve otlak alanlarýný, ormanlar ve sulak alanlarý ellerine geçirmelerini engelleyecek zorunlu düzenlemeler saðlamlaþtýrýlmalýdýr. *Prof. Dr.,Ege Üniversitesi,Ziraat Fakültesi