asya`da yeni güç dağılımı
Transkript
asya`da yeni güç dağılımı
> DÜBAM ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI Rajan Menon > 2013 EYLÜL DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI www.dunyabulteni.net DÜBAM ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI Genel Yayın Yönetmeni Akif EMRE Yayın Koordinatörü Aynur ERDOĞAN Çeviren Mehmet ŞEYHOĞLU DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 4 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < Asya’da beliren güç değişikliği “Büyük Asya” doğuda İran’dan Orta Asya ve Güney Asya üzerinden Endonezya’ya, Aleutian Adaları’ndan Avustralya’ya uzanır, Rusya’nın Uzak Doğu’su, Çin, Japonya, Kore Yarımadası ve Güneydoğu Asya’yı içerir. Asya, ticaret ve yatırım akını, enerji boru hatları, resmi hudutlar boyunca dökülen milliyetler, mevcut algıları şekillendiren tarihi miraslar, ülkeler içinde ve ülkeler arasında değişen güç oranlarından kaynaklanan, hem uyuşan hem çelişen çeşit çeşit işlemlerle birbirine bağlıdır. Bu, kapalı bir sistem değildir; neticede çoğu Büyük Asya devleti Amerika Birleşik Devletleri’yle yakından irtibatlıdır. Asya ülkesi olmayan ABD’nin mahareti, onun tüm bölgede güç dengelerini, siyasi ve askeri sonuçları şekillendirmesine imkan veriyor. Hem iktisadi hem siyasi olmak üzere yurt içinde sınırlamalar seçim yapmasını engellerken, Amerika, Büyük Asya’nın doğu bölgesinde güç dağılımında beklenmedik değişiklikler ve batı bölgesinde de sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. Bu, bunun sonucunda bölgedeki ülkeler tarafından stratejik yeniden değerlendirmeler yapılmasını gerektirecek, özellikle de Amerikan korumasına bel bağlamış olan ülkeler tarafından. Tüm bunlar uzun süreli analitik çerçeve ve politikaların altını oyacak. Ufukta beliren bu değişiklikler, Soğuk Savaş sonrası dünyasını tarif etmek üzere tasarlanan büyük teoriler prizmasından bakılarak tam olarak anlaşılamaz. Bu büyük teorilerin ön önemli üçü şunlardır: “Medeniyetler Çatışması”, “Tarihin Sonu” ve küreselleşme. Bunların her üçü de Büyük Asya’yı şekillendiren çok katlı, girift ve birbirleriyle çelişen güçleri gözden kaçırıyor. 5 > 2013 EYLÜL Samuel P. Huntington’ın medeniyetler çatışması kabulü, Büyük Asya devletlerinde değişimin kaynağının medeniyetler değil devletler olduğu realitesini ıskaladı. Doğru, Afganistan, Myanmar, Kırgızistan, İran, Sri Lanka, Çin, Filipinler, Pakistan ve Malezya’da medeniyetle ilgili ihtilafa benzer bir şeyler görülüyor. Ama bu, bu tür ülkelerin bütünlüğünü tehdit etse de henüz bunları medeniyetlere göre bloklara ayırmış değil. Asya’da kültür ve dinin tesirleri bütünleştirici olmaktan ziyade bölücüdür ve öyle de kalacaktır. Asya’da sadakat, kaynak ve aynı saftaki devletlerin politikalarını, Hindistan’ın menfaatleri için harekete geçirebilecek bir Hindu medeniyeti yoktur. Hindistan’da hemen hemen Pakistan’daki dindaşlarıyla aynı sayıda, 170 milyon Müslüman, Huntington’ın Hindu medeniyeti görüşüne bir başka engel teşkil ediyor. Hindistan’ın geleceği için, ufukta beliren Hindu şovenizminden öylesine korkan milyonlarca Müslüman vatandaştan daha büyük bir tehdit tahayyül etmek zordur. Ama Hindu milliyetçiliği ülkede hiç Müslümanlara korku salacak derecede destek kazanmadı. Hindistan’la Hinduluğu birleştiren Hindutva ideolojisi hiç önemli bir etki elde edemedi. Diğer militan Hindu hareketleri de milli destek görmedi. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Malezya ve Singapur’da Hindu topluluklar var ve Hinduizm’in izleri de Bali ve Güneydoğu Asya’nın çeşitli yerlerinde aşikar olsa da Asya’nın Hindistanlı olmayan Hinduları, Hindistan’da dini temel üzerine kurulan siyasi hareketlere katılmayı gelecekleri için tehlikeli bulurlar. Ayrıca, yükselen Çin’i dengelemek için müttefiklere ihtiyacı olan bir zamanda Hindistan’ın medeniyetle ilgili bir strateji benimsemesi kendi bacağına kurşun sıkmak olur. Çin için de medeniyetle ilgili bir blok oluşturma aynı derecede uygulanabilir değildir. Konfüçyünizmin cazibesi, özellikle Çin ile olan ihtilaflarla dolu bir tarihten halen etkilenen Japonya ve Vietnam’da duygusal milliyetçilik çekimini karşılamayacaktır. Ayrıca, Çin’in Han medeniyeti koalisyonu kurma teşebbüsü, azınlıklarının, özellikle de Tibetliler ve Uygurların husumetini çekecektir. Çin’de azınlıklar nüfusun sadece yüzde 10’unu teşkil ediyor ama bunlar büyük toprak parçasının yarıdan fazlasında yaşarlar. Eğitim ve iktisadi kalkınma, asimilasyon yoluyla Han karşıtı milliyetçiliği zayıflatmak yerine aksine kuvvetlendirdi. Tibetliler bir dizi kendilerini kurban etmelere (2009’dan bu yana 119) ve isyanlara karıştılar. Uygurların anavatanı ve büyük enerji yataklarına sahip Doğu Türkistan özerk bölgesinde de bombalamalar, gösteriler patlak verdi. Tibet ve Doğu Türkistan, Çin’in doğu güç merkezlerinden uzaktır. Tibet’in, Çin’in Asya’daki önemli rakibi Hindistan da dahil dört ülkeyle sınırı vardır. Doğu Türkistan’ın da sekiz ülkeyle sınırı var. Coğrafya ve etnisite, devlet kontrolünün sürdürülmesini tehlikeye sokuyor. Çin yönetimi huzursuz azınlıkları baskılarla sindirebilir ama mücavir bölgede 6 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < meydana gelen değişiklikler bunu güçleştirebilir. Bir zamanlar Rusya tarafından idare edilen Orta Asya Türk Müslüman bölgelerinde yeni devletler zuhur etti. Bu bölge Doğu Türkistan’a komşudur ve benzer bir kültürel bölge teşkil eder. Uzun süren bir ekonomik kriz doğuda siyasi ayaklanmalara yol açarsa azınlıkları zapt etmek daha da müşkül hale gelir, hükümetin otoritesi sarsılır. Bu durumda azınlıklar, 1949’dan beri rejim politikası olarak uygulanan Han Çinlilerinin sinir bozucu göçü ve çoğunluk Hanlar için güvenli yerler inşa etme faaliyetlerine daha da fazla içerlerler. Tibet ve Doğu Türkistan’da karışıklıklar ve şiddet olayları daha da yayılabilir. En az muhtemel olan da Asya’da İslami bir blok oluşmasıdır. Bu konuda merkez olabilecek açık bir aday yoktur. Büyüklük ve nüfus itibariyle ağırlığı olan Pakistan ve Endonezya, bu konuda en yakın adaylardır ama İslam merkezli bir Asya stratejisi, zaten gerçek Müslüman’ın kim olduğu, İslam’ın Müslümanlardan ne istediği ve Sünni olmayanların (Ahmediler, Şiiler) hakları konusundaki tartışmalardan kaynaklanan şiddet dalgası içinde savrulmakta olan Pakistan’ı daha da istikrarsız hale getirir. Endonezya’da ise onun İslami bir koalisyon kurmaya çalışması Bali, Maluku, Kuzey Sulavesi ve özellikle de milliyetçi ve ayrılıkçı hissiyatın halen 7 > 2013 EYLÜL Çin medeniyeti de Hindu medeniyetinde olduğu gibi dış politikayı etkili bir şekilde desteklemiyor. Asya-Pasifik’te 34 milyon “yurt dışı Çinlisi” var. Bunların yarısı Endonezya, Malezya ve Tayland’da yaşıyor. Ama bu gruplara, milli servetteki paylarından dolayı, yaşadıkları ülkelerde kıskançlık ve husumetle bakılır. Bunlar, zaten dehşetle izlenen bir ülke tarafından kültürel temelde öncelik kazanmak üzere emir eri olarak hizmet etmek için uygun olmazlar. Çin’le Tayvan arasındaki daimi siyasi bölünme, kültürel akrabalığın siyasi nüfuz sağlamada limitlerinin olduğunu gösteriyor. Tayvan, Pekin liderliğindeki bir medeniyet koalisyonuna hemen hemen hiç katılmayacaktır. Ki, bu koalisyon muhtemelen Tayvan’ın bağımsızlığının devamı için en kritik ülke olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne ya da Çin’in Asya’daki en büyük rakibi Hindistan’a yönelik olur. Eğer Çin’in kültürel olarak kendisine en yakın topluluk ve ülkeler bile medeniyet temelli bir strateji için zayıf aday oluyorlarsa Pekin, Hindistan, Japonya ve Vietnam gibi kendisiyle ihtilaflı bir tarihe sahip olan çok daha uzaktaki ülkelerde daha da az başarılı olacaktır. kuvvetli olduğu Papua’da gayrimüslimleri daha da yabancılaştırır. “Tarihin Sonu” tezi > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” -Sovyet komünizminin ölmesini takiben tek küresel ideoloji olarak liberal demokratik kapitalizmin kaldığı- tezi de Asya’nın geleceği için çok yol gösterici değildir. İran, Orta Asya, Rusya, Singapur ve Çin’de demokrasiye yönelik oldukça karışık görüşler vardır. Bazı liderler “Asya değerlerine” başvurur, materyalizme saldırır, liberal demokraside aşırı ferdiyetçilik görür, onu nizam, hiyerarşi ve sosyal yükümlülükler bakımından eksik bulur. Amerikan tesirinin geliştirilmesine yönelik adımlar olarak görerek demokrasinin teşvikine karşı çıkan bu liderler, pragmatik menfaatlerle demokratik ilkeler çatıştığı zaman tutarsızlık doğduğunu ifade ederler. Büyük Asya’nın büyük bölümünde Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı koalisyon oluşturmak üzere tasarlanan “Asya değerleri” manifestosunun pek etkisi olmadı. Singapur gibi bunu önerenlerden bazıları güvenlikleri için Amerika’ya güvenirler ve bunlar bazılarının kültürel önemi olan çok sayıda işlem yaparlar. Henüz bu yaklaşımın zayıflığı Büyük Asya’da insanların otoriter rejimlere karşı demokrasiye sarılmaya hazır oldukları anlamına gelmiyor. Demokratik Hindistan’ın zorluklarla dolu ekonomik kayıtlarıyla otoriter Çin’in şaşırtıcı ekonomik başarısı arasındaki tezatı düşünün. Güney Kore ve Tayvan’ın alıp başını giden büyüme oranları, Vietnam’ın canlı iktisadi büyümesi ve Singapur’un kıskanılacak hayat standardı ve temiz hükümeti, bunların hiçbiri de demokratik değilken başarıldı. Asya’da demokrasiler iktisadi reform gerçekleştirmede çok başarılı olmadı. Seçim döngüleri ve muhalefet partileri olmayan Çin, reformları Hindistan’dan çok daha hızlı gerçekleştirdi. Aslında Çin-Hindistan karşıtlığı, demokratik Hindistan’ın mı yoksa otoriter Çin’in mi Asya’da cazip bir model olabileceği ya da ekonomik kayıtlarında şimdiye kadar görülen zıddiyetin bölgede tavırları Batılı demokratik ideallerden daha fazla şekillendirip şekillendiremeyeceği hakkında sorular gündeme getiriyor. 8 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < Asya’da kamuoyu araştırmaları demokrasiye yönelik önemli bir destek olduğunu gösterse de demokrasinin hızlı ekonomik büyüme ve etkili, açık bir hükümet getirmedeki etkinliği gibi spesifik konularda insanların tepkileri daha farklı oluyor. Burada asıl nokta, büyümeyi teşvik ve yolsuzluğu önlemede otoriter rejimlerin demokrasilerden daha iyi olduğu değildir -ki, yolsuzluk Çin’de ve Asya’nın diğer yerlerinde çok yaygındır- asıl nokta, öncekinin başarılarının Asyalıların siyasi tavırlarını Tarihin Sonu tezinin farz ettiğinden daha fazla şekillendirebileceğidir. Küreselleşme Fukuyama’nın çizdiği çerçeveyle çakışan üçüncü hikaye küreselleşmedir. Bunun guruları, ekonomik büyüme arzusu ve teknolojik maharetin, ülkeleri piyasa ekonomisi ve açık siyaseti benimsemeye zorlayacağını ifade ederler. Ama her hükümet için birinci öncelik, ekonomik büyümeyi azamiye çıkarmak değil iktidarını korumaktır. Liderler, liberalizasyonun siyasi güçlerini, iktisadi ayrıcalıklarını ve iltimas ağını tehlikeye sokacağından korktukları zaman buna direnirler. Kuzey Kore bu hususta uç bir örnektir. Belki de Çin, Rusya, Japonya, Hindistan, Kazakistan ve Özbekistan daha münasip örneklerdir. Bunların her biri, kendi yöntemleriyle küreselleşmeyi kendi amaçlarına göre büktü. 9 > 2013 EYLÜL Küreselleşme Asya’da hükümetlere şekil verdiği kadar hükümetler de küreselleşmeye şekil verdi. Hükümetlerden bazıları ticaret, yabancı yatırım ve seyahate sınırlamalar getiriyor. Bunlar para birimini kontrol eden kararnameler çıkarıyor, döviz kurlarını manipüle ediyor ve fikri mülkiyet sözleşmelerini ihlal ediyor. Bunlar basına sansür getiriyor, internet sitelerini engelliyor (bu uygulama demokratik Hindistan’da da var). Bunlar muhalif gruplara baskı yaparlar ver liderlerini hapseder hatta öldürürler. Ekonomide önemli sektörlerde devlet mülkiyetini savunurlar. Küreselleşme savunucuları bu tür tedbirlerin etkisiz olduğu şeklinde buna karşılık verirler. Ama kaçırılan nokta, hükümetlerin istikrar ve kontrolü etkinlikten daha fazla istedikleridir. Bu yüzden, İran, Orta Asya, Çin, Singapur, Rusya ve Büyük Asya’daki diğer ülkelerde iktisadi ve fikri değişime yönelik engellerin gayesine ulaştığı görüldü. Bazen, küreselleşme uzmanları tarafından pazarlanan politikaları benimsemeyi reddetmenin ihtiyatlı bir davranış olduğu kanıtlanmıştır. 1997’deki Doğu Asya para birimi krizinde, sermaye hareketliliğinde sınırlamalar olan Malezya, Hindistan ve Çin, böyle sınırlama bulunmayan Endonezya, Güney Kore ve Tayland’a göre krizin üstesinden çok daha kolay geldi. Moda teoriler, devletlerin rolünün azaldığını ilan eder ve nitelikli egemenlik, küresel yönetim ve devlet dışı aktörler döneminde devletler arasındaki siyasi ve askeri rekabetin fazla bir şey ifade etmediğini iddia ederken hedefi ıskalarlar. Asya’da en büyük değişiklikler, özellikle üç ülkenin başarıları, başarısızlıkları ve stratejik seçimlerinden meydana gelecektir: Çin, Hindistan ve Japonya. Çin’in rekor büyümesi > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 1978’den beri eşi görülmemiş bir başarı göstererek her sene ortalama yüzde 9’luk büyüme oranı sayesinde Çin, 2010’da dünyanın en büyük ikinci ekonomisi unvanını Japonya’dan aldı. 2030 civarında iktisadi üretiminin Amerika Birleşik Devletleri’ni geçmesi bekleniyor. Bu ekonomik başarı, hedefleri istikametinde ilerleme ve Büyük Asya’daki duruşlarını geliştirmek üzere Çinli liderlere geniş imkan verdi. İktisadi hamlenin güçle ilgili başka sonuçları da oldu: Evrensele yakın okuma-yazma oranı, geniş bir orta sınıf, siyasi istikrar, modern altyapı, patlayan ihracat ve muazzam ticaret fazlası, muazzam sermaye rezervleri, teknolojik buluşlarda büyük ilerlemeler, önemli ve çok yönlü imalat sektörü. Çin’in ticari bağları, yatırımları ve kredileri zaten onu Büyük Asya’da iktisadi sistemin belkemiği yapmış durumdadır. O, Büyük Asya ülkelerinin dokuzunun baş ticaret ortağıdır: Hindistan, Pakistan, İran, Endonezya, Japonya, Malezya, Avustralya, Moğolistan ve Tayvan. Orta Asya, Çinliler tarafından ticaret, yatırım, göç ve kültürel programlar, demir yolları ve enerji boru hatlarıyla doğuya çekiliyor. Ve bu yöneliş, çok kısa bir zamanda meydana geldi: Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991’den bu yana. Diğer taraftan, Şanghay İşbirliği Örgütü, Çin’in bu yayılmacı rolüne kurumsal meşruiyet sağlıyor ve ona Orta Asya’nın güvenliğinde 10 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < bir pay veriyor. Afganistan’da da Çin petrol ve maden yataklarına yatırımlar yapıyor ve NATO kuvvetleri çekildikten sonra Hindistan’ın kararlı nüfuz kazanma çabalarına karşılık veriyor. Hindistan’la araları açık olsa da Çin, Hindistan’ın en büyük ticari partneri oldu. Batı, İran’ı tecrit etmek üzere harekete geçti ama Çin böyle yapmadı. Çin, İran’ın en büyük ticaret ortağıdır, İran ise Çin’in en büyük üçüncü petrol ithal kaynağıdır. Büyük Asya’nın doğu tarafında da Rusya petrol akışı, ticaret, silah satışı ile Çin’e bağlıdır. Tek kutuplu dünyaya müşterek muhalefetten dolayı iki ülke arasında askeri tatbikatlarla da kendisini gösteren “stratejik ortaklık” doğdu. Amerikan hakimiyetindeki dünya onlarca yıllık ideolojik tartışmalar, toprak ihtilafları ve askerileştirilmiş sınırları sona erdirdi. Ama şimdi güç dengesinde Çin lehine büyük bir değişim var, bu bir diğer tarihi dönüşümdür. Büyük Asya’da Amerikan müttefikleri de vardır ki bunların göze çarpanları Avustralya, Japonya, Tayvan, Güney Kore ve Filipinler’dir. Ama bu bağlılıklar geçmiştekinden farklı seyredecek. Çin halen standart güç göstergelerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin izinden gidiyor: Gayrisafi milli hasıla, savunma harcamaları, silahlı kuvvetlerin erişim ve öldürücülüğü, deniz ve hava gücü ve teknolojik buluşlar. Çin Rusya’dan modern gemiler, denizaltılar ve uçaklar satın aldı, askeri sanayiini modernleştirdi, teknolojik becerilerini geliştirdi. Bu durum bölgede gözden kaçmadı. 11 > 2013 EYLÜL Bu durum, güvenlikleri için uzun süredir Amerika’ya bel bağlayan ülkelerin (en başta da Japonya), bildik savunma stratejilerini yeniden düşünmelerini gerektirecek. Bu ülkelerin kendilerine, Amerika Birleşik Devletleri’nin, kendilerini savunmak için ne kadar ilerleyeceğini sormaları gerekiyor, özellikle de küçük adaların haklı mülkiyeti konusunda Çin’le çatışırlarsa… Burada önemli olan husus, Çin’in muhtemelen bu ülkelere saldıracak olması değildir, önemli olan, mevcut gidişat devam ederse tek el ateş açmadan Amerika’nın güvenilirliği konusunda şüpheler doğacağıdır. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Hindistan’ın başarısızlıkları Çin’in başarıları rutin olarak manşetleri süslüyorsa Hindistan’ın başarısızlıklarına dikkat etmek gerekir. 1990’ların başındaki reformlardan sonra Hindistan’ın ekonomik büyümesi hızlanırken, ülkenin başarısızlık listesi de Çin’e nispeten oldukça kabarıktır. Hindistan’ın 2012’de kişi başına düşen gayrisafi milli hasılası 3.900 dolardı ve dünyada 168. sırada geliyordu. Bu rakamlar Çin için sırasıyla 9.300 dolar ve 123.; Japonya için 36.900 dolar ve 38.; Güney Kore (ki bu ülkenin 1950’lerde kişi başına düşen milli geliri Hindistan’a eşitti) için 32.800 dolar ve 44.’dür. Hindistan’da okuryazarlık oranı da yüzde 73,4’tür. Bu oran Çin, Endonezya ve Malezya’da yüzde 90’dır. Tüm Hindistanlıların yüzde 32’si günde 1,25 dolardan az parayla geçiniyor. Bu oranlar Çin’de yüzde 13, Endonezya’da yüzde 18, Pakistan’da yüzde 21, İran’da yüzde 1,5 ve Malezya’da yüzde 0’dır. Hindistan hayat beklentisi olarak da dünyada 164. sıradadır. Büyük Asya’da sadece Pakistan, Nepal, Tacikistan ve Afganistan bundan daha kötüdür. Hindistan bebek ölüm oranında da 50. sıradadır ki bölgede bundan daha kötü orana sahip tek ülke Afganistan, Pakistan, Kamboçya, Myanmar, Laos ve Bangladeş’tir. Hindistan’ın altyapısı da eskidir. Bu da ekonomik büyümeye ve yabancı yatırımlara engel olduğu gibi bu durum Çin’le de keskin bir tezat teşkil etmektedir. BM’nin, insanların temel ihtiyaçlara erişimi konusunda sağlam bir ölçütü olan en son İnsani Gelişme Endeksi’nde Hindistan 136. sırada bulunuyor. Büyük Asya’da sadece Afganistan, Myanmar ve Papua Yeni Gine gibi ülkeler bunun gerisindedir. Hindistan’ın cansız sanayi-imalat temeli, ihracat ağırlıklı ekonomik büyüme ve fakirliğin azaltılmasına büyük bir engeldir. Ülkenin üniversite sistemi, bilim ve mühendislikte ihtiyaçları karşılamıyor. Hindistan’ın 2010’da ülkeye çektiği doğrudan yabancı yatırım da Çin’in 574 milyar dolarlık, küçücük Singapur’un da 274 milyar dolarlık rakamlarına kıyasla 191 milyar dolardı. Bu istatistikler Hindistan’ın bir dünya gücü olarak yükselişiyle ilgili tahminleri boşa çıkarıyor. Hindistan, Çin’le olan iktisadi açığı yakın bir zamanda kapatamaz. 1962’de Çin’in elinden aldığı küçük düşürücü yenilgiden bu yana silahlı kuvvetlerini modernleştirmek için yaptığı muazzam atılıma rağmen Hindistan güçlü koalisyon ortakları olmadan Çin’i askeri olarak da dengeleyemez. Bu realite, önümüzdeki birkaç on yılda da değişmeyecek. 12 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < Yine de Hindistan’ın Çin’e kıyasla etkileyici gücü de var. Çin’in nüfusu küçülüyor ve bu gidişat devam edecek. Emeklilerin oranı ve çalışmayan nüfusa harcamalar artacak. Hindistan’da ise 2025 senesi civarında nüfusun yüzde 25’inin (Çin’de bu oran yüzde 18) 24 yaşından küçük olacağı öngörülüyor, bu da bol miktarda emek arzını garanti ediyor. Hindistan’ın çeşitliliği de yer yer krizlere yol açıyor. Keşmir’deki şiddet olayları, Sih ayrılıkçılığı ve aşiretler ve Maocu isyan gibi. Hindistan siyasi sistemindeki güçlü ademimerkeziyet unsurları merkezdeki bir ayaklanmanın dışarıya doğru yayılma ihtimalini azaltıyor. Bu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasında olan ve Çin’de de olabilecek olanla zıttır. Üçlünün sonuncusu Japonya Mezkur üçlünün sonuncusu Japonya, vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını uzun süre önce çözdü. O, hayat standardı bakımından Avrupa ve Amerika’yla yarışıyor. Japonya, Amerika tarafından empoze edildiği zaman İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasiye geçti ve onlarca yıldır onu korudu. Japonya bir ülkenin olabileceği azami derecede tek etnisiteli yapıdadır (ülke bu durumu muhafaza etmek için son derece sıkı bir göç politikası takip eder). O, birinci sınıf sanayi ve teknoloji üssüdür, ekonomisi de dünyanın en büyük üçüncü ekonomisidir. Varlıkları, ona askeri gücünü nispeten çabuk arttırma imkanı verir. Amerika Birleşik Devletleri’yle ittifakı sayesinde, savunma harcamaları İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ortalama olarak milli gelirinin yüzde 1’inden az oldu. Bu kurulu düzeni değiştirmek yurt içi ve yurt dışında tartışmalara yol açar ama Japonya’nın onlarca yıldır Amerikan korumasına bel bağlama stratejisi, Amerika’yla Çin arasında güç dengesi değişirken artık daha az savunulabilir oluyor. Japonya’nın savunma stratejisinde değişiklikler olacağı görülüyor ama seçimlerin geçmişin militarizmi ya da şimdinin minimalizmiyle sınırlı olacağını görmek saçmadır. 13 > 2013 EYLÜL “Barışçı anayasa,” çoğu vatandaşın askeri minimalizmin terkine yönelik hoşnutsuzluğu ve halen Asyalıların hafızalarında kuvvetli olan Japon emperyalizmi, Tokyo’nun bu yeni duruma karşılık vermesini hep birlikte müşkül hale getiriyor. Çalışmaya devam etmesi için her şeyin ithalatına bağımlı olan bir ekonomiyle Japonya, deniz yollarını kapatacak deniz gücüne sahip ülkelere karşı özellikle hassastır. Japonya 70 senedir şanslıydı: Dünyanın en önemli deniz gücü olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin milli menfaatleri, Asya’daki deniz yolları da dahil deniz güzergahlarının açık tutulmasını gerektiriyordu. Amerika Birleşik Devletleri denizdeki üstünlüğünü daha yıllarca sürdürecek olsa da Çin de deniz yollarına bağımlıdır, bu yüzden bunun bozulmaması konusunda duyarlıdır ve önemli kaynakları elinde tutma avantajıyla donanma gücünü büyütmeyi sürdürecektir. Japonya, 1945’ten beri ilk kez birinci sırada donanma gücü olmaya kararlı düşman bir hakim Asya gücüyle karşı karşıya kalacaktır. Japonya aynı zamanda ciddi demografik problemlerle de karşı karşıyadır. Japon toplumunun yaşlanması ülke zenginleştikçe hızlandı. Süreç halen devam ediyor ve Japonlar çare olarak göçe başvurmaya gönüllü görünmüyorlar. Japonya’nın nüfusu şimdi 128 milyona yakındır. Bunun asrın ortalarında 97 milyona düşeceği tahmin ediliyor. Demografik sınırlamalar Japonya’nın savunma seçimlerini de şekillendirecek ve onu deniz ve hava gücüyle yüksek teknolojili silahlara yöneltecek. Japonya savunma harcamalarını arttırmayı ya da kurulu milli güvenlik stratejisini yeniden değerlendirmeyi de ihtimal dışı bırakmayacak. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Büyük Asya’nın çoğu için en büyük güvenlik meselesi Çin’i dengelemek olacak. Çin yönetimi Çin’in “barışçı yükselişine” vurgu yaparken sopayı nadiren havucu ise bolca kullansa da komşuları önlem alacaklardır. Ülke siyasetinde sözler kaypaktır, niyetler konusunda ise tahminde bulunmak zordur. Bu yüzden devletler, diğerlerinin yaptığı işler ve yeni güç oranları oluşturacak değişiklikler üzerinde dururlar. Çin’i dengelemeye çalışan devletler için en etkili ortak strateji, Çin’in dikkat ve kaynaklarını birkaç cepheye yaymaktır. Çin’in büyüklüğü göz önüne alındığında bu cepheler çok geniş bir alana yayılır. Bu yüzden uygulanması zordur. Coğrafya, bu konuda doğal ortakların Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Vietnam, Endonezya, Avustralya, Singapur ve Hindistan olduğunu gösterir. Böylesine farklı bir koalisyon oluşturmanın zorluğu bir yana, bunun üyeleri farklı derecelerde 14 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < iktisadi açıdan Çin’e bağımlıdır ve onun askeri gücüne maruz kalmak birliktelik ve ortak eylemi karmaşık hale getirecektir. Bu devletler arasında güvenlik konusunda istişareler arttı. Bunlardan bazıları (Hindistan, Japonya, Avustralya ve Singapur) ortak deniz tatbikatları yaptı. Çin’in yükselişi, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri arasında -Soğuk Savaş yıllarına taban tabana zıt- stratejik yakınlaşma başlattı. Bunların 2008’de sivil nükleer iş birliği konusundaki anlaşması bir dönüm noktasıdır. Bu anlaşma aslında Amerika’nın Hindistan’ı nükleer silah sahibi devlet olarak tanıdığını gösterdi. Bu, Washington’un nükleer silahların yayılmasının önlenmesine dair geleneksel politikasından önemli bir sapmadır. Yine de Hindistan-ABD ittifakından bahsetmek yersizdir. Hindistan bu ortaklıktan maddi ve sembolik kazançlar elde etmeye çalışacaktır ama bunu Çin’i alarma geçirmeden yapmak isteyecektir. Çin’in Hindistan’a yakınlığı ve giderek artan gücü göz önüne alındığında, aleni bir şekilde Çin karşıtı bir ittifaka katılmanın riski elde edilecek kazançlardan ağır gelir. Aynı mantık Vietnam için de geçerlidir. Büyük Asya’nın batı tarafında, Çin Orta Asya devletlerinin ekonomileri ve milli güvenlikleri üzerinde en etkili devlet olarak Rusya’nın yerini alacak. Orta Asya ve Afganistan’da mevcudiyetini derinleştiren Çin, Doğu Türkistan’a gelebilecek kültürel ve dini akımları yönlendirmek zorunda kalacak. Çin’in Büyük Asya’nın batı bölgesinde en büyük problemi ise Pakistan’ın parçalanması olur. Bu, Çin’in 15 > 2013 EYLÜL Bazı ülkeler Çin karşıtı koalisyondan uzak duracaktır. Çin tehdit etmedikçe ve Kuzey Kore’nin baş patronu olarak kalmaya devam ettiği sürece Güney Kore de buna dahildir. Rusya da aynısını yapacaktır. Rusya’nın Uzak Doğu’daki eyaletleri -Fransa, Almanya ve İspanya’nın hep birlikte üç katı bir alan- çok az bir nüfusa sahiptir (altı milyondan biraz fazla, Rusya’nın toplam nüfusunun yüzde 4,2’si). Bu eyaletler Rusya’nın batıdaki sanayi merkezlerinden çok uzaktır (Moskova beş milyon mil uzaktadır) ve bu yüzden buraları askeri olarak desteklemek zordur. Bu, Çin’in sadece sınır boyundaki dört eyaletinde (Heilongjiang, İç Moğolistan, Jilin ve Liaoning) 160 milyon kişi yaşadığı göz önüne alındığında özelikle doğrudur. Rusya’nın göreceli zayıflığı, Çin’in kuzey cephesini güvenli hale getirecektir ve bir çevreleme stratejisinin etkinliğini azaltacaktır. Zayıf olan ve yakın bölgede müttefiki bulunmayan Moğolistan da benzer şekilde karşılık verecektir. Laos ve Kamboçya ise Vietnam’ı dengelemek için Çin’e bel bağlamış durumdalar. Hindistan’a karşı askeri stratejisinde en önemli unsurun altını oymuş olur. Pakistan’ın parçalanması Hindistan, İran, Afganistan ve Orta Asya için daha da tehlikeli olur. Bunların hepsinin Pakistan’la sınırı ve kültürel, etnik ve dini bağları var, bu yüzden parçalanma bunlar için de probleme yol açar. Uzun süredir Pakistan’ın gücüne odaklanan Hindistanlı liderler, idrak etmeleri daha müşkül olan yeni bir durumla karşı karşıya kalırlar. Büyük Asya otobüsü > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Büyük Asya farklı arka planlara ve kabullere sahip yolcularla dolu bir otobüs gibidir. Bazıları diğerlerinden daha önemlidir ve bunlar direksiyonu çevirebilirler. Ama bu otobüsün birkaç direksiyonu vardır ve güzergah konusunda da ortak bir görüş yoktur. Bunların haritaları da yoktur ve bir rota ya da varılacak yer belirlemek için de birbirlerine yeterince güvenmezler. Aracın bazı aksamı eskidir ve güvenilmez, diğer aksam da çetin araziyle mücadele eder. Ve yol da kalın bir sis tabakasıyla kaplıdır. Büyük Asya’nın en güçlü devletleri arasında çıkarların farklı olması ve ortak eylemleri kolaylaştırmak üzere etkili kurumlar bulunmamasının muhtemel sonucu, çok taraflı iş birliği olmadıkça problemlere etkili bir şekilde hitap edilemeyeceğidir. Bu problemlerin arasında nükleer silahların yayılması, terörizm, çevre kirliliği, toprak ihtilafları ve silah yarışları da var. Arzu edilen fakat olması mümkün görülmeyen şeyler, kara ve denizde krizleri önleyecek güven inşa edici önlemler; okyanusta üzerinde yarışılan enerji yataklarının araştırılmasında iş birliği sağlayacak anlaşmalar; paylaşılan su kaynaklarının nehir kıyısındaki ülkeler tarafından hukuka uygun idaresi ve yoğun nüfuslu bölgede ticaret ve yatırımla siber savaş kanunlarıdır. Tek üzücü olan, bu meselelerin iş birliği için muhtemelen kaçırılan fırsatlar olacağı değil, bunların güç dengesindeki değişikliklerden kaynaklanan bol miktardaki ihtilaf ve gerginlik kaynağını daha da kötüleştirme ihtimalidir. Kaynak: The National Interest 16 ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI < > DÜBAM DOSYASI ASYA’DA YENİ GÜÇ DAĞILIMI DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net 17 > 2013 EYLÜL > 2013 EYLÜL DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI