Oktay Ekinci - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği

Transkript

Oktay Ekinci - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği
Derneğimize
bağışlarınız için:
İŞ Bankası
Muğla Şubesi
3600 1036210
yayingrubu@akyakakultursanat.com
Yıl: 6 Sayı: 27 Aralık 2013
Ücretsizdir
Oktay Ekinci'yi kaybettik
Oktay Ekinci’nin ölümü yeni
bilgelere, yeni donkişotlara, çağdaş
uygarlık mücadelelerine çağrı
olsun. Onlar anavatan Anadolu ile
ilişkilerini kesmeyen halk çocukları
arasından yetişecek!
Oktay Ekinci benim büyük kızım
yaşında bir mimardı. Mimarlar
Odası’ndaki etkinliklerinden
biliyordum. 1991 yılında
İstanbul’daki Koruma Kurullarının
birine başkan olduğum zaman Ekinci
de oraya üye seçilmişti. 40 yaşında,
duyarlı, çalışkan, öğrenmek için soru sormaktan bıkmayan,
tatlı sözlü, çok dikkatli ve etkili konuşan genç bir mimardı. Dört
yıl boyunca her hafta Boğazda birbirimize yakın oturduğumuz
için, Kurula birlikte gidip geldik. Sevgi dolu bir aile yaşamı
vardı. Cumhuriyet Devriminin ilk aşamasından sonra doğmuş
Anadolu kökenli bir vatanseverdi. Karslı olduğu için Azeri
lehçesini çok severdi.
Her zaman merak ettim. Küçük çocukluklarını 1950-60
yıllarında geçirenler hangi ideallerle yetiştiler? 1960
başkaldırısından sonra ne oldu? Onların hocaları Cumhuriyetin
ilk kuşakları olduğu için, o kuşaklar yaşadıkça öğrencileri de
cumhuriyet idealleri ile yetişen insanlar oldu, denebilir. Fakat
bugün en genç kuşaktan da cumhuriyet ideallerini taşıyan
vatanseverler var. Yani sorun sadece okullardaki yerleşmiş bir
öğretim anlayışının sürekliliğinden kaynaklanmıyor.
Cumhuriyetin yarattığı ortam, toplumun çağdaş dünyaya uyum
sağlamasına da olanak verdiği için, günümüzde de dünya ile
aşık atmak isteyen, ne dünyaya ne de sultana köle olmak
istemeyen bilinçli insanlar yetiştiriyor. Kaldı ki bu gün en az
okumuş insanın bile dünyadan haberi bizim kuşaktan fazla.
Bugün bilgi, öğretimden çok, görsel medya ve çevreden
öğreniliyor.
AYDINLATMAYA ADANMIŞ BİR HAYAT
Okuyuculardan özür dilerim. Söz Oktay’ın
vatanseverliğinden biraz uzaklaştı. Fakat benim onda
bulduğum asıl karakter, yaşamını halkı aydınlatmağa adamış
bir vatansever tipidir. Bu tür insanın Türkiye’nin asıl
gereksinmesi olan insan olduğuna inanıyorum.
Oktay Ekinci bir bilim adamı değildi. Ünlü bir mimar
değildi. Koruma eğitimi görmemişti. Fakat kendini halka
adamış, vatansever ve bilge olmak için bu ünvanlar gerekmiyor.
Olasılıkla hiçbir anlı şanlı bir profesör halka ve okuyucularına,
belediyelere ve politikacılara mimarlık, kent ve koruma
sorunlarını onun kadar yakınlaşarak anlatmadı.
Oktay bilge bir adam olmuştu. Bu bazen, cahil insanlara,
nabza göre şerbet vermeyi de gerektirir. Onun konuşma ve
yazma üslubu bu yumuşaklığı ve kıvraklığı içeriyordu. Bu onun
yanlış yapan idarecilere karşı sözünü sakındığı anlamına
gelmiyor.
Bilge olmak için önce insanı sayı olarak değil, insan olarak
görmek, yani insan kavramına saygı göstermek gerekir. Kötü
adama saygı göstermek gerekmez. “Sayın” herhangi bir (A) ya
değil, insan kavramına saygının ifadesidir. Benim tanıdığım
kadar bu saygı Oktay’ın söyleminin yumuşak, ikna edici ve
kavgacı olmayan yapısında vardı.
Oktay felsefeye, politikaya, beylik tartışmalara iltifat
etmez, akademik, yabancı sözcüklerle süslü safsatalar
yapmazdı. Mimarlık, kent ve çevre koruma sorunlarını sıradan
halka, halktan farklı olmayan politikacılara, basit
belediyecilere, onların anlayabileceği açıklıkta ve onlara
ulaşmak amacıyla dile getiriyordu. Halkın arasından gelmiş
olması bunu kolaylaştırmış olabilir. Fakat bu samimi olarak
halkı aydınlatmak istemesinden, halk sever ve vatansever
olmasından kaynaklanıyordu.
Bunlar bir halk adamını bilge yapan özelliklerdir. Fakat
bunu yıllar boyunca yapabilmek için gerçek bir sevgi ve tutku
gerekir. Kendisini çağırdıkları her yere gidip, özellikle son
yıllarda, sağlığının uıygun olmamasına karşın, birkaç kişinin
isteğine bile yanıt vermek için Evliya Çelebi gibi bütün yurdu
dolaşmak, bir tutku ister.
TOPLUMA KATKIDA BULUNMAK İSTEYENLERE
ÖRNEK
Mimarlar Odası dışında hiçbir politik konuma, ölümüne
kadar, gelmemesi, hiç bir maddi varlık sahibi olmadan,
İstanbul’da eski bir ahşap evde oturması, bu alçak gönüllü
bilgeyi, toplumun çağdaş yaşamına katkıda bulunmak isteyen
aydınlar için örnek bir uygarlık örneği yapıyor. Paranın ve
politik etkinliğin tek ölçüt olduğu yozlaşmış bir dünyada Oktay
bir Donkişot gibi uğraştı. Donkişotlar dünyayı düzeltmezler.
Namuslu insanlara örnek olur, umut verirler. Fakat Türkiye’nin
uygar geleceği sadece bu insanların varlığına bağlıdır.
1991’de Anıtlar Kurulu’na üye olmasından bu yana, tarihi
çevrenin korunmasına ağırlık vererek, bunu yaşamının önde
gelen amacı yapmış ve yazılarının bütün ağırlığını bu konuda
yoğunlaştırmıştı. Olasılıkla Cumhuriyet okurları Türkiye’de
koruma sorunsalının boyutlarını en çok onun yazılarından
öğrendiler. Ve ne kadar önemli ve kapsamlı bir sorun olduğunu ve
doğasının içeriğini de ondan öğrendiler.
Oktay Ekinci neden ideal bir aydın örneği oluyor? Gündelik
gazetelerin ve televizyon haberlerinin sırıtarak reklam yapan
adamlar ordusu aracılığı ile toplumun dikkatine sunduğu boş
bilgilerin hem tantanası çok, hem de okuma yazması kıt olanlar
için çok çekici. Bir örendeki, taş duvar kalıntılarını havuzlarında
güzel kadınlar yüzen modern bir site perspektifi ile kim
karşılaştırabilir? İki sayfası lüks otomobil reklamlarıyla dolu bir
gazetenin bir köşesine korunması istenen bir kent sokağının bir
küçük bir fotoğrafını koyunca ne etkisi olabilir?
Oktay bu oyuncakçı dükkanı gazeteciliğine karşı halka
gerçek sorunları anlatmaya çalışan bir aydın mücadele adamı idi.
Onun gibiler var ama, konuları tarihi çevre koruma gibi, toplum
kültüründe yer etmemiş alanlar değil. Güncel politika. Halk
kültürünün temel konusu sadece politika. Yüzlerce yıl
politikadan hiç haberi olmadan yaşamış Türk halkı, bugün
okuyup yazma öğrendikten sonra, kendine göre politikacı oluyor.
Arkasından da tüketici. Arkasından da araba sürücüsü.
Burada Oktay gibilerin donkişotluğunun içeriğini ve neden
daha fazla Oktay’lara gereksinme duyduğumuzu anlıyorsunuz.
Halk bilincinde ve algısında gökdelen yapmanın ağırlığı bin ise,
bir tarihi sit kurtarmanın ağırlığı bir. Bu oranlar değişmedikçe
çevreyi kurtaramamakla kalmayacağız. Oktayları da
kurtaramayacağız. Bu da uygar olmamakla, yani Batının yeni
sömürü düzenine alet olmakla bir.
Oktay Ekinci’nin ölümü yeni bilgelere, yeni donkişotlara,
çağdaş uygarlık mücadelelerine çağrı olsun. Onlar anavatan
Anadolu ile ilişkilerini kesmeyen halk çocukları arasından
yetişecek!
DOĞAN KUBAN/Cumhuriyet 25.10.2013
Nail Çakırhan ve Oktay Ekinci Anıldı
26-27 Ekim tarihlerinde Akyaka'da gerçekleştirilen ve bu
yıl 8'ncisi düzenlenen “Gelenekten Çağdaşa Akyaka-Gökova
Mimarisi” Nail Çakırhan Günleri etkinlikleri, önceki
senelerden farklı olarak, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nin
katılımı ile gerçekleşti. Toplantı, panel, sergi, söyleşi ve
dinletilerin yer aldığı etkinlikte, Nail Çakırhan'ın gündeme
taşıdığı ve Akyaka'nın kendine özgü mimarisini oluşturan kent
dokusu, etkinlik kapsamında değerlendirildi ve tartışıldı.
Nail Çakırhan'ı anma etkinliklerinin ardından gerçekleşen
panel ve söyleşilerin konukları olarak eski Devlet ve İmar İskan
Bakanı Erman Şahin, Arkeolog-Yazar Nezih Başgelen, Prof.
Dr. Şengül Öymen Gür, Mimar Olcay Arıkan, Ertuğrul Aladağ
ve Üniversitemiz Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd.
Doç. Dr. Zühre Sözeri Yıldırım, Yrd. Doç. Dr. Feray Koca
katıldı.
Her yıl düzenlenen etkinliğe, gerek katılımcı olarak,
gerekse organizasyonda destek veren ve bu yıl 26 Ekim'de
gerçekleşecek olan panelin yöneticiliğini yapacak olan Yüksek
Mimar Oktay Ekinci'nin beklenmeyen kaybı nedeniyle,
etkinliğe katılan Hamdi Yücel Gürsoy, Erman Şahin, Olcay
Arıkan, Prof. Dr. Şengül Öymen Gür, Arkeolog Nezih Başgelen
tarafından anma konuşmaları ve sunumları yapıldı.
Planlanan panel kapsamında birinci panelist dönemin
Devlet ve İmar İskan Bakanı Erman Şahin, Nail Çakırhan ve
Mimar Oktay Ekinci ile ilgili anılarını paylaştı. İkinci panelist
Arkeolog-Yazar Nezih Başgelen, “Gezginlerin Gözüyle
Karya” başlıklı sunumuyla, geçmişten günümüze Karya antik
yerleşimini eşsiz gravürlerle ve belgelerle ortaya koydu.
Üçüncü sırada, Üniversitemiz Mimarlık Fakültesi öğretim
üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Zühre Sözeri Yıldırım ve Yrd. Doç.
Dr. Feray Koca “Muğla'da Mimarlık Fakültesi ve Eğitiminin
Bileşenleri” konu başlıklı sunumlarını gerçekleştirdi.
Bu sunum ile Mimarlık Fakültesi'nin Muğla kenti bütünü
ile ilişki kurulması doğrultusunda vizyonu, misyonu
Devamı 8.sayfada
“Gelenekten Çağdaşa Akyaka-Gökova Mimarisi” Nail Çakırhan Günleri
etkinlikleri, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nin de katılımıyla 26-27 Ekim
tarihlerinde Akyaka Yücelen Otel'de gerçekleştirildi.
açıklanarak hedefleri ortaya kondu. Geçmişten günümüze eski
yeni, geleneksel çağdaş ilişkilerini güçlendirecek bir mimarlık
eğitimi nosyonuna vurgu yapıldı. Aynı zamanda Akyaka
Mimarisinin özelliğine değinilirken bu mimarinin olumlu ve
olumsuz yanları ile günümüze yansımaları tartışıldı. Konuk
panelistlerden Prof. Dr. Şengül Öymen Gür, “Yeri Anlamak”
başlıklı sunumu ile kapanış konuşmasını gerçekleştirdi. Prof.
Dr. Şengül Öymen Gür, dünyadan ve Türkiye'den mimari
detaylar ve kentsel donatı örnekleri ile mekan ve yer
k a v r a m l a r ı n a v u rg u y a p a n e t k i l e y i c i b i r s u n u m
gerçekleştirdi.Panel, bütün konuşmacıların ve misafirlerin fikir
alışverişinde bulunduğu soru cevap kısmı, katılımcılara plaket ve
teşekkür belgelerinin sunumu ile tamamlandı.
Bu sene Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi'nin de katkısıyla gerçekleştirilen panel, gelecek
yıllarda kent mimarisine şekil verecek olan meslek adamlarını
yetiştirecek olan kurumun varlığını göstermesi açısından önemli
bir adım oldu.
SAĞLIK, MUTLULUK, BARIŞ VE HUZUR DOLU YILLAR DİLERİZ ... AKSD
Sayfa 2
AKS ETKİNLİKLERİ
VEFA ÇİÇEKLERİ
Sokakları ev ev bölen duvarlarla, eskimiş yamulmuş
parke taşlar arasında kendine nasıl da yer bulup böylesi
güzel açtığına akıl sır erdiremediğim göç çiçekleri
açmışken Muğla-Akyaka'yı gördüm. Nereden mi
anımsıyorum? Muğla'nın emektar imar kadını, o muhteşem
Olcay Kadın eğilip de yerden bir tane koparıp bana
verdiğinden anımsıyorum. Anlattı bana öyküsünü çiçeğin,
içime dokundu insanlardan sonra doğanın sararıp
solması… Zaten güneş de sarıydı o günlerde Akyaka'da.
Belli birileri bırakıp gitmişti yine…
Bir anma için gelmiştik Akyaka'ya-Nail Çakırhan, iki
anma bir arada oluverdi-Oktay Ekinci. Doğa bu! Her şeyi
görür-bilirdi. Sarıydı güneşi Akyaka'nın. Bu yüzden ben
etrafımda bir yandan da vefa çiçekleri aradım. Eminim
vardı da ben göremedim. Belki diğer adı Yücelen idi, belki
Aydın, belki Turunç, belki Devrim… Belki…
Bir başka dünya bir başka ülke gibiydi Akyaka…
İstismar kurtçuklarının henüz kemiremediği bir beldeAllah esirgesin, Alman köyleri kadar tertemiz, İsviçre
Alpleri gibi havadar, içinde karpuz kabukları yüzmeyen bir
deniz ve her yerde hep görmek istediğim pırıl pırıl
aydınlarımız… Kimse görmeden çimdikledim kendimi…
Düş müydü? Dere kenarındaki panel-söyleşi, gönüllü
katılım, bastonuna dayanarak dinlemeye gelen emektar
hoca, bahar şapkalı kadınlar, düş müydü? Her şeyden
almak istediğim, ama gelecek seferlere ertelediğim
Organik Pazar, düş müydü?
Bahçe içinde evler arasında aynılığa kaçmayan
olağanüstü uyum, ince kıvrımlı yollar, komşular,
balkondan selamlayanlar ve sonra inip dostluk kuranlar…
Toplumsal İlişki ve Tasarım konulu kitabımın teması da
buydu. Ben gerçekleştiremedim yazdıklarımı ama birisi
yazmadan gerçekleştirmiş: Nail Çakırhan. Yaşam
öyküsünü biliyorum; çok çekmiş! Ama yine de şanslı
adammış diye geçirdim içimden sokaklarında dolaşırken
Akyaka'nın. Kim istemez ki tasarımları hayat bulsun? Çok
şanslı adammış esasında çoook! Bu yarıyıl mimari proje
dersinde lise tasarlatıyorum çocuklara ve hepsinden
ortada-kenarda ama mutlaka bir yerde Yücelen Otelin Nail
Çakırhan konağında olduğu gibi bir yeşillik istiyorum.
Nereden geldik? Topraktan mı, havadan mı bunu kimse
kesin bir dille söyleyemiyor ama toprağa döneceğimiz
kesin! Bu yüzden bir avuç toprak ve bir tutam yeşil bin ayıp
örter bir tasarımda gibi gelmeye başladı bana. Ne güzel ne
mutlu uyandım her sabah Akyaka'da… Nail Hoca'nın
merdivenlerinden inerken içime aynalandı yeşil…
Vefa çiçekleri… Onlara gelince; her yıl Nail
Çakırhan'ın ölüm-doğum yıldönümünü anıyorlar, 21.
Yüzyılın her şeyi çabucak geride bırakıp, hep önüne bakan,
orada da anlam yüklü bir şey göremeden hep koşan,
koşuşturan insanına inat. Oktay forumu yönetecekti,
birlikte gidecektik! Gelemeyecek kadar rahatsız olduğunu
anlayınca Akyaka Kültür ve Sanat Vakfı Yöneticileri panik
oldular biraz, her şey kusursuz olsun istiyorlardı. Kendim
aday oldum bu göreve, son 30 yıldır yaptığım bir işti.
Birkaç zorluğu vardır yine de; dinleyicilerden biri ikisi
korsan bildiri vermeye kalkarlar. Aslında versinler, ne
olur? Vermeleri demokrasi gereğidir üstelik… Ama 21.
Yüzyılda süreler hep sınırlıdır. Zaman sınırlı bir kapitaldir
ve bence enerjiden bile pahalıdır. Kim satın alabilmiş ki
zamanı! Muhteşem Süleyman bile alamamış. İşte bu
yüzden insanları kırmadan incitmeden sözlerini kesmek,
karşıt uçlar arasında ombudsmanlık yapmak ve bir de
başıma gelmişti, dinleyiciden uç siyasi yorumlar almak ve
yanıt vermek zorunda kalmak. Ama bunlara alıştığımız için
görevi üstlendik.
Bu görevi üstlenirken hep Oktay'ı da sağ yanımda
düşündüm. UIA-2005 Anadolu Ayağında, yirmiye yakın
kentte gerçekleştirdiğimiz bir dizi kongre ve forumda ben
onun sağ yanında otururdum. Şimdi de o benim sağ
yanımda oturacaktı. Çok önemli bir değişiklik olmazdı
ikimiz için de. Ama o gelemedi. Bu onun asla isteyerek
yapacağı bir şey olamazdı. Onun bir misyonu vardı:
Anadolu Aydınlanması. Bu yüzden yorgunluk nedir
bilmezdi. Ama böyledir bu işler; sen bilmezsin bilincinde
de organizma bilir kendi içinde… İşte böyle oldu dostlarım
bir anma iki anmaya döndü… İçlerimiz tam burkuldu.
Dernek yönetimi üzülmüş; bu yıl katılım az oldu diye
yakınmışlar. Ben iki kişilik anma bile gördüm… Aslında,
anma, gerçekte tek kişiliktir. Ne demiş şair;
“Ağlasam duyar mısınız sesimi mısralarımda?
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma parmaklarınızla?
Yıllar geçtikçe azalır insanların sayısı belki, ama anma
çoğalır kimse farkına varmadan… 30 yıldır gitmedim
Anıtkabir'e amma her gün Ata'm dökülür oldu
dudaklarımdan.
Heykel önünde saygı duruşuyla, mezarı başında seçkin
bir kalabalıkla, sapsarı güneş ve çiçeklerle anma
muhteşemdi kanımca…Selam size gönülden, vefa
çiçekleri…
Prof. Dr. Şengül Öymen Gür
NAİL ÇAKIRHAN VE OKTAY EKİNCİ AKYAKA'DA ANILDILAR
“Çakırhan da, Ekinci de Yaşadığı Yere Değer Katan İnsanlardı”
Olcay Akdeniz
*Muğla'nın Ula ilçesinin Akyaka beldesinde
“Diplomasız mimar” ve Nazım Hikmet ile “1+1”
şiir kitabının yazarı, Ağahan Mimarlık Ödülü
sahibi Nail Çakırhan ile 15 Ekim Salı günü
yaşamını yitiren Cumhuriyet gazetesi yazarı,
eski Türkiye Mimarlar Odası Başkanı Oktay
Ekinci; iki gün süren bir etkinlikle anıldı.
*Akyaka'da kendine özgü bir mimari biçem
oluşturan Nail Çakırhan ile Muğla
Belediyesi'nde imar müdürlüğü, Muğla
Mimarlar Odası Başkanlığı, Muğla Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanlığı
yapan ve Muğla'da unutulmaz izler bırakan
Oktay Ekinci anısına “Gelenekten Çağdaşa
Akyaka – Gökova Mimarisi” konulu iki gün
süren bir çalıştay düzenlendi.
*Nail Çakırhan'ı anmak için yaklaşık bir ay
önce Oktay Ekinci'nin de katkılarıyla
düzenlenen ve kendisinin de konuşma yapması
planlanan çalıştay, Ekinci'nin de anısına yapıldı.
Muğlalılar, ünlü “diplomasız mimar” ve şair Nail
Çakırhan ile Muğla'da unutulmaz izler bırakan eski
Türkiye Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci'yi
unutmadı. Nail Çakırhan'ı anmak için yaklaşık bir ay önce
programı oluşturulan “Gelenekten Çağdaşa Akyaka –
Gökova Mimarisi” konulu iki günlük çalıştaya
konuşmacı olarak katılacak olan Oktay Ekinci, yaklaşık
iki hafta önce yaşamını yitirince etkinliğin Nail Çakırhan
ile birlikte anılan ikinci ismi oldu.
Akyaka'da Yücelen Otel'de düzenlenen etkinlik, Nail
Çakırhan'ın mezarının ziyaret edilmesiyle başlandı.
Çakırhan'ın mezarı başında yapılan anma töreninde
Çakırhan'ın yaşamı anlatılarak saygı duruşunda
bulunuldu.
Daha sonra Akyaka'daki Yücelen Otel'de düzenlenen
“Gelenekten Çağdaşa Akyaka – Gökova Mimarisi / Nail
Çakırhan ve Oktay Ekinci'yi Anma Etkinlikleri”nin ilk
oturumu yapıldı. İlk oturuma konuşmacı olarak katılan
Muğla eski Belediye Başkanı ve Devlet eski Bakanı
Erman Şahin; Oktay Ekinci'nin kendi döneminde Muğla
Belediyesinde imar müdürü olarak göreve başlamasını ve
sonraki süreçte Muğla'ya yaptığı katkıları anlattı. Erman
Şahin daha sonra Nail Çakırhan ile ilgili anılarını anlattı.
Erman Şahin şöyle konuştu:
“Nail Çakırhan büyük Muğlalılardandır. Onun
anısına bu toplantıyı biz Oktay Ekinci ile birlikte benim
büromda 15 gün önce düzenlemiştik.
Şimdi burada onun oturacağı sandalyesi boş kaldı.
Ancak Oktay Ekinci'nin Muğla'dan gitmesi mümkün
değildir. Artık o kalıcı, kocaman bir Muğlalıdır… Muğla
bir başka kenttir. 12 Eylül ihtilalcilerini de tanımaz, öyle
yüksekten atanları da tanımaz. Evliya Çelebi'den beri bu
böyledir. Muğlalı etinden keser yer, yine de kasaba
minnet etmez. Nail Çakırhan olsun, Oktay Ekinci olsun,
onlar öyle rastgele gelip geçen insanlardan değillerdir.
Basbayağı, yaşadığı yere değer katan insanlardır. Nail
Çakırhan da, Oktay Ekinci de Muğla'ya, yaşadıkları yere
değer katmış insanlardır”
Arkeolog ve yayıncı Nezih Başgelen de
konuşmasında “Oktay Ekinci'nin hak ettiği, onun
anılarını yaşatacak bir müzeyi Muğla'da oluşturmak
zorundayız. Daha bilinenler unutulmadan, belgeler
dağılmadan bir an önce bunu yapmalıyız. Oktay Ekinci
çok değerli bir insandı. Bu coğrafya, böylesi değerli bir
insanı bir daha zor görür” diye konuştu.
Nezih Başgelen daha sonra “19. Yüzyıldan
Fotoğraflar ve Çizimlerle Karia” konulu sunumunu
yaparak bugün Muğla ilinin tümüyle Aydın ve Denizli
illerinin bir kısmını kapsayan antik çağların Karia
ülkesinin Halikarnassos, Mylasa, Alinda, Latmos /
Herakleia, Stratonikeia gibi şehirlerinde 19. Yüzyıl
gezginlerinin yaptıkları çizimler ve gravürlerle buralarda
çekilmiş olan ilk fotoğrafları gösterdi.
Muğla Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim
Üyesi Yard. Doç. Dr. Feray Koca ise sunumunda Muğla
ilinde 169 antik eser, 1395 sivil mimarlık örneği olmak
üzere toplam 1564 eser bulunduğunu söyledi. Yard. Doç.
Dr. Feray Koca, “Muğla Mimarlık Fakültesi olarak
amacımız; doğaya, çevreye, kültüre saygılı, etik davranış
ilkelerine bağlı, meslek adamlarını, bu ortam içinde
duyarak, hissederek, yaşayarak yetiştirmektir” dedi.
Muğla Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim
Üyesi Yard. Doç. Dr. Zühre Sözeri ise Nail Çakırhan
tarafından Akyaka'da oluşturulan mimari biçemi
değerlendirdiği konuşmasında yöre mimarisinin
özelliklerini anlattı. Yard. Doç. Dr. Zühre Sözeri “Akyaka
gibi önceliği olmayan bir yerde güzel şeyler yapılmış. Bu
anlamda Nail Çakırhan'ın yaptığı güzel bir örnek. Yaptığı
bir restorasyon değil. Ula ve Muğla mimari tipolojisiyle
yapılmış yeni bir örnek. Nail Beyin yaptığı bu şeyin
tekrarıydı. Bu tekrar şimdi Akyaka'da çok farklı yerlere
kayma eğiliminde. Bundan sonra Akyaka'yı kurtaracak
olan Nail Çakırhan'ın 100 yıl önceki alçak gönüllülüğünü
kullanmak olacaktır” dedi. Yardı. Doç. Dr. Zühre Sözeri
konuşmasında Muğla'ya yapımı gündeme gelen
dördüncü termik santrale de dikkat çekerek bu konuda
dikkatli olunmasını istedi. Sözeri konuşmasında
Beşparmak / Latmos Dağlarının da madencilerin tehdidi
altında olduğunu sözlerine ekledi.
Oturumu yöneten Prof. Dr. Şengül Öymen Gür ise
oturumun son konuşmasını yaparak Oktay Ekinci ile ilgili
anılarını anlattı. Prof. Gür, daha sonda dünyadaki ve
Türkiye'deki çeşitli mimari uygulamaları karşılaştırmalı
olarak sunarak mimari bakış açısının insan yaşamına
etkilerini ve insanların çağdaş kentlerden ve konutlardan
beklentilerini anlattı.
Muğla'nın Ula ilçesinin Akyaka beldesindeki Yücelen
Otel'de Nail Çakırhan ve Oktay Ekinci'yi anma amacıyla
düzenlenen ““Gelenekten Çağdaşa Akyaka – Gökova
Mimarisi” konulu çalıştayın ikinci gününde de Muğla'nın
tarihi ve kültürel değerleriyle ilgili çeşit sunumlar yapıldı.
Sayfa 3
AKS ETKİNLİKLERİ
"Akyaka-Gökova'ya Işık Tutanlar"
Aziz Albek ve Hamdi Yücel Gürsoy
Akyaka -Gökova'ya Işık Tutanlar etkinliği çerçevesinde her yıl, Gökova – Akyaka havzasına
maddi, manevi ve kültürel olarak destek olmuş, yatırım yapmış kişilere bir anı plaketi veriliyor.
MUSANDER Başkanı Sadettin Özbek'in önerisi ve yönetim kurulu üyelerimizin kararı ile,
Akyaka- Gökova Arkeolojik envanterinin çıkarılmasına katkıları dolayısıyla; Nail Çakırhan ve
özellikle Prof. Dr. Halet Çambel'in çok yakın dostu, arkadaşı ve meslektaşı, derneğimizin üyesi ve
destekçisi, arkeolog, fotoğraf ustası ve belgeselci Aziz Albek'e ve yönetim kurulu üyelerimizin
önerisi ile yaptığı yatırımlarla, bölgemiz turizmine ve iş gücüne katkıları nedeniyle derneğimizin
üyesi, destekçisi, etkinliklerimizin baş katılımcısı, Hamdi Yücel Gürsoy'a verildi.
AZİZ ALBEK
O, gerçeğin sade filmlerinin dünyasında sade bir
yönetmen ve sade bir kameraman. O, yaşam serüveninin
kendisini arkeolojiden fotoğrafa, fotoğraftan belgesel
sinemaya sürüklediği, kameranın başındaki gerçeği arayan
adam; Aziz Albek.
1923 yılında İstanbul'da doğan Aziz Albek, 1950
yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nü bitirir.
Üniversitedeki arkeoloji eğitiminin ardından
fotoğrafçılığa yönelen Aziz Albek Edebiyat Fakültesi'nin
fotoğrafhanesinde çalışmaya başlar. Arkeoloji ve
fotoğrafın gerçeği arayan birlikteliği Albek'in arkeolog ve
fotoğrafçı kişiliğinde birleşir. Sahip olduğu bu birliktelik
ileride onu belgesel sinemaya götürecektir… Aziz Albek
1950'li yıllarda, Sabahattin Eyüboğlu'nun öncülüğünde
kurulan ve Türkiye'de ilk belgeselleri çeken Anadolu
Destanı ekolü içinde kameraman ve yönetmen olarak yer
alır. Katıldığı ilk film çalışması 1955 yılında Sabahattin
Eyüboğlu ile Mazhar Şevket İpşiroğlu'nun çektiği Berlin
Film Festivali'nden gümüş ayı ödülüyle dönen Hitit Güneşi
belgeselidir.
Aziz Albek'in yönetmen ve kameraman olarak görev
aldığı İstanbul Üniversitesi Film Merkezi filmleri
Anadoluluk kavramı üzerine kuruludur. Filmlerde, tarih
öncesinden bu yana birçok uygarlığın peşpeşe gelmesiyle
oluşmuş olan Anadolu kültür birikiminin bugünkü
Anadolu kültürünü şekillendirdiği üzerinde durulur.
Kameraman ve yönetmen olarak görev aldığı filmlerden
bazıları şunlardır: Nemrut Tanrıları, Aktamar, Ben
Asitavandas Eski Antalya'nın Suları, Ana Tanrıça,
Kurtuluş Savaşı'ndan Anılar, Karagözün Dünyası, Çini.
HAMDİ YÜCEL GÜRSOY
1939 yılında Tokat'da doğdu. İlk ve orta öğrenimine
babasının memuriyeti nedeni ile çeşitli illerde devam
ettikten sonra, Muğla'da liseyi bitirdi.Muğla Orman Baş
Müdürlüğünde çalışmaya başladı,daha sonra ticari hayata
adım attı.
Sırasıyla odun ticareti, nakliyecilik, oto yedek parça
ticareti, mobilya ve kereste ticareti gibi işlerle uğraştıktan
sonra, 1983 yılında Muğla ilinin Akyaka beldesinde otel
işletmeciliğine başladı ve “Yücelen” ismi ile bölgenin ilk
turistik otelini kurdu. Ülkede betonlaşmanın hızla
yayıldığı dönemde, Ağa Han mimarlık ödülü sahibi ünlü
Mimar Nail Çakırhan ile
birlikte Yücelen Otelini
geleneksel mimariyle yarattılar. Daha sonra Çakırhan'ın
mimari görüşünü benimseyen Gürsoy, Akyaka'ya değer
katan birçok yapıyı inşa etti.
Aynı dönemde Muğla Spor Kulüp başkanlığı da yapan
Hamdi Yücel Gürsoy, kamuoyunun teşvikiyle kendisini
siyasetin içerisinde buldu. 1989 yılındaki yerel seçimlerde,
Muğla merkezde belediye başkanı adayı olarak katıldığı
seçimleri kaybettikten sonra, ülkesine işadamı olarak
hizmet etme kararı aldı.
Muğla üniversitesinin yeni açıldığı dönemde, öğrenci
yurdu sorununun çözümüne katkı sağlamak için, 1993
yılında Muğla'nın ilk kız öğrenci yurdunu hizmete açtı.
Daha sonraki dönemlerde, yurt ihtiyacının azalmasıyla
birlikte bu tesisi otel işletmeciliğine çevirdi.
Sağlık hizmetlerine ise 1996 yılında, Muğla'nın ilk
özel hastanesini hizmete sunarak başladı.
1998 yılında, Bodrum ilçesindeki sağlık
sorunlarının çözümüne katkı sağlamak için Bodrum
özel Yücelen hastanesini hizmete sundu. Sonraki
yıllarda bu hastaneyi Alman hastaneler grubuna
devretti. Sağlık yatırımlarına Muğla ve çevresinde
devam eden Gürsoy, sırasıyla Muğla ve Ortaca da
diyaliz merkezleri, Muğla merkezde tıp merkezi,
Ortaca ve Marmaris ilçelerinde özel Yücelen
hastanelerini hizmete sundu.
Sağlık alanında yapılan hizmetlerin kalıcı ve
kaliteli olması için eğitim ve öğretimin bilincinde olan
Gürsoy, 2 yıl önce sağlık sektöründe kalifiye bireylerin
yetişmesi için Muğla ilinin ilk Özel Anadolu Sağlık
Meslek Lisesini hizmete açtı. Eğitim alanında da fiilen
1964'ten itibaren üyesi olduğu GOTTINGEN Bilimsel
Filmler Enstitüsü'nde incelemeler ve çalışmalar yapar.
Enstitü ile işbirliği çerçevesinde, İstanbul Üniversitesi
Film Merkezi'nde 300 filmlik bilimsel filmler arşivi
oluşturur. Daha sonra bu merkezden müdür olarak emekli
olur.Kendisi, arkeolog olarak da, Ordinaryüs Prof. Dr. Arif
Müfit Mansel ekibiyle Anadolu'da, başta Perge olmak
üzere, arkeolojik kazılara katılmış ve bazı ören yerlerini de,
at ve katır sırtında giderek, ilk defa görmüş ve
belgelemiştir.
Aziz Albek'in 1950'li yıllarda başlayan belgesel sinema
serüveninden kesitlerin sunulduğu GERÇEĞİ ARAYAN
ADAM belgeseli TRT'de yayınlanmış ve 2012 yılında TRT
Belgesel Onur Ödülü de Aziz Albek'e verilmiştir.
çalışan Hamdi Yücel Gürsoy, Özel Teknoloji ve Kültür
Kolejinin Yönetim Kurulu Başkanlığını da yapmaktadır.
İnşaat sektöründe de uzun yıllardır çalışan Gürsoy,
Muğla il genelinde konut ve iş yeri olarak birçok projeyi de
başarı ile sonuçlandırdı.
Yücelen şirketler grubu, özellikle son yıllarda
markalaşma konusunda yapmış olduğu önemli yatırımların
sonucu olarak, turizm ve sağlık alanlarında ki hizmetleri ile
müşterilerine güven vermektedir. Bünyesinde başarılı
işletmeleri bulunduran grubun, Akyaka beldesinde faaliyet
gösteren Yücelen otelinin, dünyanın en iyi 7. aile oteli
olarak seçilmesi grubun, uluslar arası alanda ki başarısını
da belgelemektedir. Ayrıca bölgemizin lider sağlık
kuruluşu olan Yücelen hastanelerinin yeni yatırım planları
ile daha geniş kitlelere sağlık hizmeti sunması
planlanmaktadır.
Gürsoy, aynı zamanda Muğla sosyal hayatında da
önemli bir yere sahiptir. Spor alanındaki hizmetlerinin yanı
sıra, Muğla'da Anadolu lisesinin kurulması sırasında da
büyük katkılar sağlamıştır. Halen Muğla'da birçok dernek
ve sivil toplum kuruluşuna üye olan Gürsoy'un Muğla iline
birçok alanda katkıları ve destekleri devam etmektedir.
Şu an itibariyle, bünyesinde 800'e yakın kişinin
çalıştığı Yücelen şirketler grubunun yönetim kurulu
başkanlığı görevini sürdürmekte olan Gürsoy, evli ve iki
çocuk babası olup çocukları ile beraber şirketlerinin
yönetimini sürdürmektedir.
MUĞLA'DA USTAYA SAYGI GECESİ
ÜNAL TÜRKEŞ İÇİNDİ…
Muğla yaşayan bir efsaneyi izledi, yanındaydı o tarih.
Yanındaydı o, canlı tanık. O yanan meşale.
Ünal Türkeş. Muğla'da yanan bir meşale.
Sevgili hocam Şadan Gökovalı ise “Muğla yansa
Muğla'yı küllerinden çıkartır, Ünal Türkeş dostum”
dememiş midir?
Muğla'da bir usta. Bir tarih. Ülkenin belleği. Ülkenin ve
bölgenin siyasi, tarihsel, belgesel, kültürel izi, Muğla'dan
yayılan.
Bir film ve bir yapıta konu olacak. Nice konferanslara,
bugünün uygarlığına ışık tutmuş. Geçmişten Cumhuriyet
izlerinden, yarına çağdaş hedeflere.
Ülkede Muğla'nın sesi duyulmuş. Anadolu'nun dört bir
tarafı sarılı tarih izlerini gün ışığına dökecek bir canlı tarih
bilgesini anıtsal, destanımsı, efsane izlemiş ve dinlemiş.
Yaşayan Usta “Ünal Türkeş'i dinlemiş.
Dedim ya, geçmişten sarılı siyasal, tarihsel örtüyü
işlemiş gün ışığına dökmüş Muğla'nın meşalesini yakmış.
Tüm Muğlalıların ve onu dinleyen, anlayan Anadolu'nun
dört bir parçası insanının hizmetine sunmuş, tarih bilincini,
tarihe saygıyı, tarih bilgilerini.
Muğla Baro Başkanı Av.
Mustafa İlker Gürkan
ağabeyim dedi ya, bilginin
b i l i n c e d ö n ü ş m e s i d i r,
izlenen.
Ve K a r y a l ı H a m d i
Topçuoğlu gibi. Nasıl ki
Yahya Kemal'in İstanbul'u
olmuş ise işte kendi coğrafya
ve topraklarının parçası Ünal
Türkeş yapmıştır. Muğla
Ünal Türkeş'le tarihe iz
düşürmüştür. Cumhuriyet ve
kadının önemsendiği, yaşandığı tüm değerler Ünal Türkeş'in
anılarından, belleğinden çıkmıştır.
O gece “Ustaya Saygı” Muğla Sanatseverler Derneği
ve birçok kuruluşun bir araya gelmesiyle kucaklandı. O
gecede Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün kendi
sesinden dinleyenlere önemli sözler verdi.
Ünal Türkeş ağabeyimin arşivinin Gazi Mustafa Kemal
Kültür Merkezi'nde hayata geçirilmesinden, bir bir ter
döktüğü o sözlü, yazılı tarih belgelerinin derlenmesine dek
söz verdi.
Yerelin türkü ve sazı ile yerelin zeybekleri ile Hüsnü
Özbilgi'de gecede yer tuttu, dinlendi.
Türküler olmasa duygulanabilir miydik, tarihimiz
olmasa geçmişimizi geleceğe taşıyabilir miydik?
Bugün Türklük ülküsü duyabilir miydik?
Cumhuriyet'e iz düşüren Muğlalılar sergide kucaklandı.
Her bir parçası notalarına yerleşmiş gibiydi.
Yaşayan Usta'yı yanı başında izleyerek, dinleyerek
görmek ve anlamak, onu izlemek değerlerini yanı başında
götürmek…
Muğla'yı Muğla yapan esaslardı.
Bahattin Uyar, Sakin Koşar'da dikkati çekti, diğer
özelliklerini vurguladı. Öz yaşamını verdiler, o gecede.
Sevgili eşi Melda Türkeş ablacığım orada idi. Hep
olduğu gibi bu tarihi gün ve geceye eşlik etti.
Melda Türkeş arka sıralarda oturmaktaydı. Ünal Türkeş
ağabeyim, Melda neredeydin? Salonda gözlerim seni aradı,
durdu diyordu.
Kaç yıllık beraberliğin, bu yolculuğa tanıklık eden
beraberliğin, tarihi değil miydi izlenen, yaşayan usta.
İşte bu beraberliğin düşürdüğü izlerdir yarınlara,
geleceğe hep tarih ve hazine dolu yaşamsal tadı.
Keyifli güzel bir geceydi.
Gecede soruldu? Ünal Türkeş'e peki biz ne yapıyoruz?
İçimdeki o sevgi, tarih saygılı ses diyordu ki,
Kendi payıma bir anı, tarih ve yöremin tanıklığını
gerçekleştirdiğim 2007 programında Yerkesik Kütüphanesi
olarak görev kabul ettiğim “Ünal Türkeş'e Özel Tarih
Ödülü” programımdan dolayı o yaşayan usta gecesinde bir
kez daha mutluluk ve huzur duyuyorum.
Yaşayan Ustayı görmek, Devrim'de bulmak, onunla
olmak güzel ve anlamlıdır. İçine sevgi dolacaksa Devrim'e
girmelisin.
Tarihe saygıyı meşale yakan Muğla'yı göreceksin
Devrim'e gireceksin.
Muğla Devrim gazetesi tarihin geçmişten gelen bugün ve
yarına Cumhuriyet ve ilkelerini omuz omuza taşıyacaksın,
Devrim'e gireceksin Yaşayan Usta Ünal Türkeş'le birlikte
söyleşeceksin...
Yaşamın her alanında, insanın her parçasında, kadın ve
siyasetin, kadın ve tarihin, kadın ve öz yaşamın, kadın ve
kültürün, kadın ve Muğla'nın değerlerine izler düşüreceksen
Muğla Devrim Gazetesi'ne gireceksin. Ünal Türkeş'i
bulacaksın.
Ünal Türkeş ağabeyim yaşayan bir efsane, bir belgesel,
bir tarih çağlayanı. Nice yılları, sağlıklı günleri diliyorum.
Yaptıklarıyla huzurlu yaşayacağı günleri hep geçireceği
inancımla sevgi ve saygılarımı yolluyor, Yerkesik kökeni
ve Akıncı mahallesinden aşağılara doğru akan sevgi ve
düşünce duygusu ile kendisini selamlıyorum.
Nabide KILINÇ
Sayfa 4
AKS ETKİNLİKLERİ
Şair Nail Çakırhan'ı Tanımak !
Gelenekten Çağdaşa Akyaka-Gökova Mimarisi – Nail
Çakırhan günlerinin 2. Günü, Vira Vira Restaurant ve
Azmak Boyu sokakta devam etti.
Vira Vira restaurantta saat 13:30 da başlayan
programda Mehmet Bildirici'nin derlediği ve Çakırhan'ın
Konya Lisesinde yazmış ama yayımlanmamış şiirleri
Nurhan Kavuzlu tarafından okundu.
Muğla Mimarlar Odası Eski Başkanı Ertuğrul Aladağ,
Akyaka'da Çakırhan Mimarisi ve özelliklerine değinerek,
Çakırhan'ın bilinmeyen edebi ve mimari yönünden de söz
ederek keyifli bir konuşma yaptı.
Azmak Boyu Sokakta da, Akyaka Kent Konseyi bir
resim sergisi düzenledi. Ebru sanatçısı Arzu Taşkıran'ın da
vatandaşlara ebru sanatını uygulamalı olarak tanıtması
etkinliklere ayrı bir tat kattı. Akyaka, Ula, Muğla ve civar
köylerden ev hanımlarının katılımlarıyla kurulan stantlarda
ev yapımı yemekler ve evde hazırladıkları unlu mamüller
sergilenerek satışa sunuldu.
Etkinliklere katılan vatandaşlar, havanın da güzel
olmasıyla, ev yapımı yiyeceklerden tadıp keyifle çaylarını
yudumladılar.
Oruç ÖZKAN
NAİL ÇAKIRHAN'IN KONYA LİSESİ ÖĞRENCİLİĞİNDE YAZDIĞI ŞİİRLER
Akyaka'da ahşap mimarisinin öncüsü, solcu yazar, şair
ve düşün adamı Çakırhan, Ula 1910 doğumludur. Muğla'da
Orta Okulu bitirmiştir, ancak o yıllarda Muğla'da Lise
yoktur !!!!.
1925 yılında Vali Muavini olan bir yakınının
aracılığıyla Konya Lisesi'ne yatılı olarak kaydolur. Lise 2.
sınıfta KERVAN isimli dergide 1927 yılında kadınlar
hakkında yayınladığı bir şiiri yüzünden mahkemeye verilir.
Beraat eder.
Lise son sınıfta bir arkadaşı ile çıkardığı “Halka Doğru”
isimli dergide “Alev Yağmuru” isimli şiiri yüzünden bir
ihbar sonucu başı derde girer, Emniyet Müdürlüğü'ne
çağrılır. Tam olgunluk sınavlarına hazırlanmaktadır. Polis
nezaretinde sınavlara girer…. (1)
Bunlar pek çok yerde yayınlanan bilgilerdir. Nail'in bir
lise öğrencisi olarak yatılı bir okulda dergi çıkarması çok
ilginçtir. 1930'lu yıllarda Konya Lisesi eğitim kadrosu sol
görüşlü hocalardan olsa gerek sol düşünce çok yaygındır.
Ondan başka solcu Reşat Fuat Baraner, Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu..vs Konya Lisesi öğrencileridir.
Konya'da Araştırmacı yazar, kitap kolleksiyoneri
dostum Sefa Odabaşı araştırdı. Alev Yağmuru isimli şiirine
rastlanılamadı, ama koleksiyonundaki Kervan
Dergisi'ndeki şiirlerine ulaştı.
Ben bu şiirleri 2004 yılında Akyaka'da Nail Çakırhan&
Halet Çambel Kültürevi'nde “Idima'dan Gökova
Akyaka'ya” isimli sergiye koydum. Sergimi Nail Çakırhan
ve eşi Halet Çambel katılarak onurlandırdılar. Çakırhan'ın
kendisine bu şiirleri okudum. Daha önceden 1999'da
yayınlanan “Daha çok Onlar Yaşamalıydı” isimli onun için
hazırlanan yayında bunlar bulunmamaktadır.
Ben bu şiirleri burada sizlere sunmaktan mutluluk
duymaktayım.
KERVAN
Geceleri eriten bir nur gibi ilerle
Göğü yere indiren tipide karda kervan
Kasırgayla arkadaş, kardeş ol şimşeklerle
Kimseye minnet etme kalsa da darda kervan
Haydi mübarek olsun sefere çıktın bugün
Muradına erersen ne gururlan ne öğün
Dirileri titreten o gün, heybetli ünün
Ölülere can versin, sonsuz yollarda kervan
(Nail.V. Kervan- 1 Mart 1929- Sayı 1)
NAİL ÇAKIRHAN PORTLERİ
ÇIĞ
(Hocam Sadettin Nüzhet Bey'e)
Birkaç günden beridir evine boş dönene
Hani ekmek diyordu, kadın bir kedi gibi
Uzun uzun baktı da o yaşlı gözlerine
Yokluğunu hissedince boyun büktü darıldı
Erkekse gözlerinin bütün feri sönene
Dünyada her açlığın dermanı bu der gibi
Onu birden alarak kolunun çemberine
Hayalden ince bele çılgın gibi sarıldı
Daha demin üç gündür açız diyen dudaklar
En mahrem köşelerde bir sır gibi gezindi
O yerlerin mest eden parlak manzarasıyla
Gözler sanki çıldırdı rabbim ne bakıştı o..
Sar da Davut Ayşe'ni bir daha sar bir daha
Ona ilk verdiğin söz ne büyük bir yemindi
Yaşanmaz, yaşanmaz böyle bir yüz karasıyla
Desene! Yaz içinde şimşekli bir bakıştı o
Bu ses geçmiş günlerin geçmeyen bir izi gibi
Bir yanan ağ halinde yandı kafatasında
Bu ses, bir lokma için, bu sağır odasında
Canavarca boğulduğu bir adamın sesiydi.
Ağzından zehir saçan bu seslerin sahibi
Yarı sönmüş ocağın simsiyah bacasından
Dilini çıkararak acı acı sırıtan
Uzun kızıl dudaklı bir şeytan gölgesiydi.
Zirvesinde korkuyla açlığın karıştığı
Kalbin buz dağlarından indi bir şehvet çığı
Ruhunu bir sel kadar bulanık sularına
Kollar tekrar sıkıldı çelik bir hilal oldu
Midede doğan isyan kalpte ihtilal oldu
Sonra bitkin daldılar sonsuz uykularına
(Nail V-Kervan 15 Mart 1929-sayı 2)
DERTTEN BİR GEMİ İSTİYOR
-Hocam Namdar Rahmi Bey'e
İrem bağı da olsa korkunç bir mezar olur
Bir kadın kahkahası birden ahu zar olur
Daha doğmadan ölen aşkının mabedinde
İsa'nın omuzun da taşıdığı haç gibi
Elem, bence mukaddes ben zevki kırbaç gibi
Ruhumda şaklatırım boğar boğar da kinde
Ne olurdu mabedin ince dehlizlerinde
Devasa ızdırabın zift kokan dizlerinde
Can verip baykuşların kalbine gömülseydim
Mabedin dert kaldığı günden beri
Çılgın ruhum her gözde kanlı bir nem istiyor
Bitmek nedir bilmeyen mihnet elem istiyor
Vahyini dertten alan ruhumun peygamberi
Aşkımın harabesi, ömrümün şaheseri
Bu çılgın at ağzına dertten bir gem istiyor
(Nail V.- Kervan-15 Nisan 1929-sayı :4)
Şiirlerin ithaf edildiği hocaları Sadettin Nüzhet ve Namdar
Rahmi hakkında kısa açıklamalar şöyledir. Sadettin Nüzhet
Ergun (Bursa 1901-İstanbul 1946) tanınmış edebiyatçı,
Konya, Ankara Öğretmen Okullarında, İstanbul'da çeşitli
liselerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Bu arada 19251927 yıllarında Konya Lisesi'nde Nail V.'nin edebiyat
öğretmenidir. Yayınlanmış pek çok eserleri vardır.
Diğer hocası Namdar Rahmi Karatay (1896- İzmir 1953),
Selçuklu Veziri Celaleddin Karatay soyundan gelen Rahmi
Bey'in oğludur. 1912 yılında Konya İdadisi (Lisesi)
mezunudur. Konya Lisesinde felsefe öğretmenliği ve Milli
Eğitim Bakanlığının çeşitli kademelerinde görev almıştır.
Tanınmış bir şairdir. Ayrıca Konya'da, arkadaşı Naci Fikret
ile “ENERJİTİZM” adlı bir felsefi görüşü savundu,
yayınlanmış çeşitli eserleri bulunmaktadır. (2)
KAYNAKÇA:
(1)
Nail V ÇakırhanDaha çok Onlar Yaşamalıydı, 1999
(yayına hazırlayan R.Nuri İleri)
(2)
Bildirici Mehmet, Nail Çakırhan şiirleri, Devrim
Gazetesi, 06.08.1999
Mehmet BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
BİR AKŞAM YEMEĞİ
(SEZON FİNALİ)
2013 yılı Mayıs ayı sonunda İstanbul Beyoğlu Yunan
Konsolosluğu'nda ilginç bir sergi açıldı. Sürgünde bir
Ressam ve Jak İhmalyan isimli bir kitap yayınlandı.
Önce sergiyi gezdim ve ressama ait kitabı aldım. Önce
sanatçı hakkında birkaç şey söylemek isterim. Jak, Konyalı
Ermeni bir alenin oğlu. Aile 1919 yılında İstanbul'a
taşınınca, İstanbul'da 1922 yılında doğmuş. Gençliğinde
Komünist Partisine giriyor, Ermeni asıllı olunca da yaşam
çok zorlaşıyor ve Sovyetler Birliğine gidiyor, uzun yıllar
Moskova'da yaşıyor.
Jak İhmalyan'ın kitabında Sayın Halet Çambel
koleksiyonundan alınmış Jak Ihmalyan tarafından
yapılmış imzalı resimler bulunmaktadır.
MEHMET BİLDİRİCİ
Derneğimizin 2013 yılı içerisinde yapmış olduğu
etkinliklerin, taçlandırılması adına bir final düşünülmüş,
yönetim kurulumuz ve üyelerimizin de katılımı ile
Akyaka Yücelen Otel tesislerinde bir akşam yemeği
tertiplenmiştir.
Yönetim kurulu üyelerimiz, Devrim ve Nilgün
Hanımların ve Ender Bey'in katkı ve sürprizleri ile
hazırlanan gecenin, salondaki oturma düzeni, şahane
menüsü, otel çalışanlarının hizmetleri ile gerçekten
kusursuzdu.
Gece, Yönetim Kurulu Başkanımız Aydın Bey'in
konuşmaları ile başladı. Kısaca, bir sezon boyu yapılan
çalışmalarımızdan bahsetti. Sezonun Derneğimiz adına
gayet olumlu geçtiğini, yapılan etkinliklere, gezilere
üyelerimizin katılımlarının yüksek olduğunu belirtti.
Gecenin konuklarından Üniversitemiz Mimarlık
Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Ali Osman Asasoğlu'nun, Nail
Çakırhan etkinliklerine katkısı için teşekkür ederken,
görevinin sona ermesinden ve Muğla'dan ayrılması
nedeniyle de bu yemeğin kendisi için bir veda yemeği
olduğunu söyledi.
Gecenin konuklarından Mimarlar Odası Muğla
Şubesi eski başkanı Olcay Arıkan, Yücelen İşletmeler
sahibi Hamdi Yücel Gürsoy başta olmak üzere,
desteklerinden dolayı kendilerine, geceye
katılımlarından dolayı dernek üyelerimize, çalışmalarından
dolayı Yönetim kurulu üyelerimize teşekkür etti.
Gecenin devamında, Muğla'nın meşhur sanatçıları,
Kavanoz kardeşler sahne aldı ve birbirinden güzel parçalar
çalıp söylediler. Sürpriz sanatçımız ise yönetim kurulu üyemiz
Devrim Hanımdı. Türk musikisinin birbirinden güzel
eserlerini bizler için söyledi, ilerleyen saatler içerisinde
yöremizin oyun havaları ile üyelerimiz kurtlarını döktüler.
Saatler su gibi geçti, ancak kimse gecenin bitmesini
istemiyor gibiydi. Aralarda hoş sohbetler de vardı, kısaca
herkes birbiriyle kaynaşmış gibiydi. Gecemizin de amacı zaten
bu değil miydi?
İstemeyerek de olsa gecemiz sona ermek zorunda idi.
Böylelikle bir sezon finali mutlu bir şekilde bitmiş oldu.
Hepimiz vedalaşarak ayrıldık. Ben de katılımlarından dolayı
herkese teşekkür ediyor, güzel bir gece olduğunu ve gerçekten
eğlendiğimizi düşünerek saygılar sunuyorum.
Mustafa KOYUNCU
Sayfa 5
AKS ETKİNLİKLER
STRATONICEIA VE MİLAS GEZİSİ SAKLI GÜZELLİK
23 Temmuz Salı günü AKS (Akyaka Kültür Sanat
Derneği) tarafından 2013 yılı çevre gezilerinden ikincisi
gerçekleşmiş, Stratoniceia ve Milas'ı ziyaret edilmiştir.
Gezi oldukça kalabalık ve hanım katılımcılar ağırlıklı
idi. Gezi dernek yönetim Kurulu üyesi NİLGÜN ALAYAT
tarafından organize edilmiştir. Gezide Dernek Başkanı
Aydın Turunç, eşi Sanat Tarihçisi Solmaz Hanım,
misafirim olarak Aliye Teksal, en yaşlı olarak
Cumhuriyetimizce yaşıt Arkeolog AZİZ ALBEK
katılımcılardan bazılarıydı.
Bu gezide çok şanslıydık. Eski Muğla Müzesi Müdürü
Arkeolog Şevki Bardakçı bize rehberlik yaptı. Doyurucu
bilgiler verdi.
Önce Stratoniceia gezildi, Bouleterion (Halk Meclisi),
kolonlu cadde, tiyatro gezildi. Şevki Bey gerekli
açıklamalarda bulundu. Bu konuda bizzat kendisi de bu
konuda bir yazı yazacağından konuya fazla girmeyeceğim.
Ben kent hakkında bazı çarpıcı noktalara değineceğim.
Pamukkale Üniversitesi tarafından kazıların yapıldığı kent,
gün ışığına çıkmaktadır. Kendilerine yorucu ve başarılı
çalışmalarının devamını diliyorum.
Kentin yakınlarında tunç çağına kadar varan eski
yerleşimler olduğu, ancak kentin Seleukos Krallığı
döneminde bir Helen kenti olarak kurulduğu ve çok büyük
yapılarla donatıldığı görülmektedir. Bu yönden diğer Karia
kentlerinden tamamen farklıdır.
Başkenti Antakya olan Suriye Krallığı döneminde Kral
Seleukos (Silifke ismi buradan gelir) oğlunu çok
sevmektedir. Ama oğlu Antiochius (Antakya ismi buradan
gelir) günden güne sararıp solmaktadır. Genç
Antiochius'un hastalığı sonunda belirlenir, babasının karısı
üvey anneye âşıktır. Durum krala bildirilince M.Ö 294
yılında eşini oğluna bırakır. Kent, Antiochius babasının
yerine geçince eşi Staratoniceia adına kurulur.
Kentin iki kutsal alanı vardır. Birincisi bölgedeki en
büyük tapınağı olarak bilinen ve Anadolu'nun yerli
tanrıçası olarak bilinen tanrıça HECATE adına yapılan
bilinen muhteşem yapı. Türkiye'de Arkeolojinin babası
Osman Hamdi Bey tarafından ilk kazılardan biri yapılmış,
buluntular İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin salonlarını
süslemektedir.
Kentin ikinci Tapınağı “Panamara” da Zeus Panamaros
tapınağıdır. Kente kuş uçuşu 10 km uzaklaklıkta Bağyaka
köyü yakınlarındadır. Tapınaktan çok az kaldığı
bilinmektedir. Umarım ileride bu tapınakta gün ışığına
çıkar.
Son olarak kentin tarihi su tesisleri için birkaç şey
yazacağım. 1990'lı yıllarda Kömür işletmeleri tarafından
kazı yapılırken aniden dozerin kepçesi bir su tüneline
rastlar. Hemen Milas Müzesi'ne haber verilir. Müdür Haluk
Yalçınkaya kente su taşıyan su tünelinin yaklaşık 70
metrelik kısmının rolövesini çıkarır, Milas'ı ziyaretimde bu
tutanağın bir kopyasını bana vermişti. Ben de bu çok
önemli tutanağı tarayıp Web siteme koymuştum. Merak
edenler WEB siteme girip Anadolu antik kentleri tarihi su
yapıları bölümüne girip bu rapora ulaşabilirler.
MİLAS GEZİSİ
Akyaka Kültür Sanat Derneği üye ve misafirleri ile aynı
gün gezimiz Milas'ta devam etti. Önce Milas Müzesi
ziyaret edildi. Yetkili bir görevli bize müzedeki eserler
hakkında doyurucu açıklamalarda bulundu, sorduğumuz
soruları cevapladı. Bahçesinde çeşitli dönemlere ait taşlar
arasında son dönemlere ait olduğunu sandığım İbrani'ce
yazıtlar da dikkat çekiciydi.
Ardından son yılların en büyük Arkeolojik buluşu olan
HECATOMNOS mezarını ziyaret etmek istedik, henüz
çalışmalar devam ettiği ve kalabalık olduğumuz için izin
verilmedi, ancak dıştan çok yoğun çalışmalar olduğu ve
restore edilen binalar görülüyordu.
Buradan Milas pazarına gidildi. Alışverişten sonra öğle
yemeği için Milas-Bodrum arasında Gökçeler Köyü
sınırları içindeki UYKU VADİSİ'ne gidildi. Burada Orhan
Alarcin'in işlettiği bir kır lokantası bulunuyor. Eski bir
değirmen yeri olduğu anlaşılıyordu. Değirmenden kalanlar
oradaydı. Değirmen döndüren su 3-4 m yükseklikten şar
şar akıyordu. Pek çok arkadaşımız buz gibi bu suyun altına
girdiler serinlediler. Çalışan bir su dolabı oluşu da
dikkatimden kaçmadı.
Milas eski, Karia Türklerin yöreye gelişi ile MENTEŞE
olan bir bölge, bugün il merkezinin Muğla olmasına karşı
tüm tarih boyunca Karia'nın en önemli kenti, zeytin kenti…
Son zamanlarda Yahudilerin ve Levantenlerin de yaşadığı
nadir bir Karia kenti olan Milas'tır.
Çeşitli defalar Milas'a geldim ve şu kanıya vardım,
gerçekten çok büyük bir kent olduğu anlaşılıyor. Nitekim
her kazılan yerden tarih fışkırıyor. Son yıllarda bir kaçakçı
sayesinde dünya ölçüsünde çok büyük kazanç
HECATOMNOS mezarının bulunuşu oldu. Yakın zamanda
bu arkeolojik parkın açılmasını diliyor, çalışan
arkeologlara başarılar diliyorum. Herkesin ve dünyanın
gözü onların üzerinde….
Bu vesile ile Karia'yı Persler (İran) adına yönetmiş
Hyessaldomes oğlu Hecatomtos ve çocuklarından da
kısaca bahsedeceğim.
Milas'ın (MYLASA) Karia kenti olarak kurulduğu
bilinmektedir. Bugüne kadar gelen isminin Karia dilinden
geldiği sanılmaktadır. Anlamı bilinememektedir. Tabii
burada Lüvice'den geldiği uydurmaları altını çizerek
dikkate almadığımı belirtiyorum. Çünkü bölgede, çift dilli
ve Karia dilinden gelen yazıtlar yoktur. Bu yüzden Karia
dili çözülememiştir. ( Bununla beraber Müzede Karia
dilinde yazılmış ve çözülememiş bir yazıt mevcuttur. )
Karia bölgesi M.Ö 546 yılında Pers yönetimi altına girmiş
ve Perslerin atadığı yerel beyler (Satrap-Vali) tarafından
yönetilmiştir. Milas bu dönemde mezarına ulaşılan
Hecotomnos ve oğlu Mausolos döneminde çok büyük
gelişme göstermiş Karia, Helen kültürüne açılmıştır.
Mausols ve Muğla Otogar da heykeli dikilen ARTEMISIA
(ne kadar olumlu) Karya Kralı ve Karya Kraliçesi olarak
belirtilmektedir. Maalesef bu yanlışlık pek çok yerde
tekrarlanmaktadır. Mausolos bir kral değil bir Karia krallığı
hiç olmamıştır. Mausolos Persler tarafından atanmış bir
validir. Ama bu valilik babadan oğula geçebilmekte ve bir
vali Perslerle çok iyi ilişkiler kurarak dünyanın yedi
harikasından biri olan ANIT Mezarı yaptırabilmiştir.
Zaman zaman bazı kişiler Musolos'u yerinden indirmek
için Pers İmparatoruna şikayet etmişler ama başarılı
olamamışlardır
Şurası çok dikkat çekicidir. Karia Pers yönetimi altında
Satrap olarak görev yapan Karia kökenli Hecatomnos ve
oğlu Mausolos zamanında Helen kültürü ve uygarlığı çok
daha önce girmiştir. Pers yönetimi dini ve kültürel alanda
yayılmacı değildir. Yönetimi altıdaki kentlerde Helen
uygarlığının yükselmesini olumlu karşılamış, mühendislik
ve tıp alanlarda yetişen insanlardan yararlanmıştır. Pers
yönetimi daha sonra oluşan Arap akınları gibi Anadolu
uygarlığına zarar vermemişlerdir.
Mausolos çok ileri görüşlü yetkisiz bir kral gibidir.
M.Ö.377-353 yılları arasında yönetici olmuş, Karia'nın
yönetim başkenti Milas'ı Halicarnassos'u (Bodrum)
taşımıştır.
Orayı geliştirmiş dünyanın göz bebeği yapmış bugün
sadece temelleri bulunan ünlü anıtını yaptırmıştır. Dünya
dillerinde Müze (Museum) kelimesi onun adından
gelmektedir.
Son olarak ölümünden sonra 2 yıl (M.Ö. 353-351) karısı ve
kardeşi ARTEMISIA yerine geçmiştir. Kaynaklarda ünlü
anıtın karısı tarafından yaptırıldığı ifade edilir.
Artemisia'nın 2 yıl hüküm sürdüğü göz önüne alınırsa
anıtın kendi zamanda yapıldığını kabul etmek gerek…
Artemisia zamanında Rodos donanması Bodrum'u almak
istemiş ancak yenilgiye uğratılmıştır.
ARTEMISIA dünyada deniz savaşı yürüten ve kazanan ilk
kadındır.
Milas'ın bu en parlak döneminden kısaca söz ettik. Milas'da
tarih Roma, Bizans, Menteşe dönemlerinde de devam
etmiş önemini korumuştur.
Mehmet BİLDİRİCİ/ İnşaat Yük. Müh.
Otobüslere binip yola çıktığımızda nereye gideceğimiz
veya nasıl bir yerle karşılaşacağımı bilmiyor çok merak
ediyordum, sorduğum arkadaşlarımda aynı benim gibi bilgi
sahibi değillerdi, iyi de oldu, yol boyunca geçtiğimiz köyler ve
göl manzaraları şahaneydi, bu manzaraların bu haliyle
kalmasını temenni ediyorum. Evet yolumuza devam ederken
yol birden daralmaya ve de bükülmeye başlayınca denizin
yaklaştığını anladık.Yolun dar ve büklüm, büklüm olmasına
rağmen kaptanlarımız sayesinde hepimiz rahat ve de huzurlu,
manzaranın güzelliğini sindire sindire aşağıya inerken, arada
durup resim çekmemizi de sağlamayı unutmadılar teşekkür
ederim.Evet büklüm büklüm inerken manzara hepimizi
büyüledi vardığımızda muhteşem bir koy ve biz biliyorum ki
iki otobüste olan arkadaşlarımda aynı fikirdedir ağzımız açık
kaldı, neden diye soracak olursanız bu kadar bakir kalması
mucize, inşallah böyle kalır talan edilmez derken kahvaltı edip
hemen denize girmek için acele ettik, iyi de etmişiz deniz
harika manzara harika uzakta demir atmış tekneler ,Tanrım bu
kadar güzellik bir arada bayıldık deniz, kum ve bir başka
ayrıntı koyu Belediye çalıştırıyor, şezlong ücreti dikkat çekici
geldi 2 TL gibi küçük bir rakam neyse dönüş gelip çattığında,
otobüslere binip güzellikleri seyrede seyrede hepimizin
yüzünde kocaman bir tebessümle;
Aydın bey ve eşi Solmaz hanım'a, Dernekte görevli emeği
geçen, geçmeyen bütün arkadaşlarıma sonsuz teşekkür
ediyorum.
Hatice GÜRSEL
MARMARİS'TE
FAZIL SAY
RÜZGARI ESTİ
28 Mart 2013 Muğla konserinden sonra tekrar ilimize
gelen besteci ve piyano virtüözü Fazıl SAY ilk konserini,
Turgutreis Uluslararası Müzik Festivali kapanış günü olan
28 Ağustos akşamı, Gürel AYKAL yönetimindeki Borusan
Filarmoni Orkestrası eşliğinde verdi.
İlk olarak C. Saint-Seans'ın “2 Nolu piyano
konçertosunu ” seslendiren sanatçının “ Hezârfen Ney
Konçertosu ”, Neyzen Burcu KARADAĞ eşliğinde icra
edildi.
Son parça ise, Fazıl Say'ın “3 Nolu Üniverse –Kâinat”
senfonisiydi. Astronomi ve astrofizikten esinlenerek
yaratılan bu eserin bölümleri ile ilgili açıklamalar, konserden
önce Fazıl Say tarafından yapıldı.
Eserin seslendirilmesinde Borusan Senfoni Orkestrasına
sanatçı Caroline EYCK
“Thremin” adli temas
gerektirmeyen elektronik aleti ile eşlik etti.
29 Ağustos'ta Marmaris Amfi Tiyatrosunda gerçekleşen
konsere, Akyaka'dan 34 müziksever, Derneğimiz aracılığı ve
Belediyenin sağladığı minibüs ile gitti ve bu müzik ziyafetini
dinleme fırsatını buldu.
Konserin ilk bölümünde,Beethoven'in“Ay Işığı Sonatını
”yorumlayan sanatçı daha sonra kendi besteleri olan “ Ses,
Kumru, Kara Toprak, Nazım, Sevenlere Dair ” balladlarını
piyanosu ile seslendirdi.
Konserin ikinci bölümünde ise, solist Serenad
BAĞCAN eşliğinde, Nazım HİKMET'in “ Memleketim ve
Davet ”; Metin ALTIOK'un “ Düşerim ve Bu Kere
Dünyada ”; Cemal SÜREYA'ın “ Dört Mevsim ”; Ömer
HAYYAM'ın “ Akılla Bir Konuşmam Oldu”, Can
YÜCEL'in “ Sardunyaya Ağıt ”; Pir Sultan ABDAL'ın
“Sordum Sarı Çiğdeme”;Orhan VELİ'nin “Efkarlarım ve
İstanbul'u Dinliyorum” başlıklı eserleri seslendirildi.
Coşkulu alkışlarla sona eren bu konserden sonra, gelecek
konserlerde buluşulmak üzere Akyaka'ya dönüldü. AKSD
Sayfa 6
BELDEMİZ
CUMHURİYET HAFTASI ETKİNLİKLERİ
Akyaka Kültür Sanat Derneği ve Cumhuriyet
kadınlarının girişimleriyle Akyaka'da Cumhuriyet Haftası
kutlamaları 28 Ekim 2013 günü Atatürk anıtı önünde
başladı. Atatürk anıtına çelenk konulduktan ve konuşmalar
yapıldıktan sonra katılımcılar etkinliklere devam etmek
üzere Çınaraltı'nda toplandılar. Bayraklar ve Atatürk
posterleriyle renklenen Çınaraltı'ndaki etkinliklere katılım
yoğun ve coşkuluydu. Akyaka Belediye Başkanı Ahmet
ÇALCA'nın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik,
Cumhuriyet kadını Ekendiz TANAY'ın konuşmalarıyla
devam etti. Cumhuriyete tanıklık etmiş bir köy kadını olan
Fatma KARABIYIK, Mustafa Kemal ve devrimlerini
heyecan ve içtenlikle orada bulunan konuklarla paylaştı ve
bu anıları coşkulu alkışlarla karşılandı. Cahit-Belkıs
GÜNEYMAN İlköğretim Okulu Öğretmenlerinden Halil
TÜRKOĞLU, okuduğu şiirlerle ve sazıyla etkinliğe renk
kattı. Cumhuriyetin kadınlara tanıdığı hakları katılımcılara
anlatan, Muğla Sıtkı KOÇMAN Üniversitesi Öğretim
Üyelerinden Prof. Dr. Zeynep Fidan KOÇAK ve
öğrencilerinin çalışmaları da bu etkinliğin güzel bir
parçasını oluşturdu.
Yapılan ikramlar eşliğinde sohbetlerden sonra 29 Ekim
Kumsalda yakılan ateşin etrafında halaylar çekildi. Bu
Cumhuriyet Bayramı'nda buluşmak üzere vedalaşıldı.
29 Ekim 2013 günü Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri yıl ilk kez olarak denizdeki tekneler de ışıklanarak ve 10. Yıl
devam etti. Saat 21:00'de Atatürk anıtı önünde toplanan Marşı eşliğinde bu kutlamalara katıldılar.
Bir sonraki Cumhuriyet Bayramı'nda yeniden bir araya
Cumhuriyet sevdalıları, civar beldelerden gelen
Tunca GÜRER
katılımcılarla birlikte fener alayını oluşturarak marşlar gelmek ümidiyle…
eşliğinde sahile yürüdüler.
Sevgili Atam
ATATÜRK
Sanki dünyaya,
Bizim için gelmişsin.
Bu toprağı yeniden,
Özenle kurmak için
O düşmanları
Kovmak için gelmişsin.
Bu kadar çabayı,
Bizim için vermişsin.
Adımıza bayram
Hediye etmişsin.
Güzel Atam
Sen bizi
N e çok sevmişsin!
Elen KORKMAZ
2/B NO:20
HİSSELİ HARİKALAR KUMPANYASI
AKYAKA'DA SERGİLENDİ…
Atatürkçü Düşünce Derneği Ula Şube Başkanlığı
tarafından 28 Ekim 2013 akşamı beldemiz Atatürk
Meydanında müzikal tiyatro gösterimi yapıldı.
Muğla Sahne Tiyatrosu Derneği oyuncuları
tarafından Usta tiyatrocu Haldun Dormen'in yazdığı,
yönetmenliğini Utkan Özüpak'ın yaptığı “Hisseli
Harikalar Kumpanyası” adlı sazlı, sözlü, bol
cümbüşlü bol kahkahalı bir oyun sergilendi.
Oyunun ardından kısa bir konuşma yapan Utkan
Özüpak;
Muğla Sahne Tiyatrosu Derneği 2011 yılında
tiyatroya gönül veren, tiyatroya aşkla bağlanan bir
avuç sanat sevenin tamamen kendi çabalarıyla bir
araya getirdikleri düşünce ve ekonomik imkanlar
eşliğinde temeli atılmış ve kuruluşundan iki ay
sonrada Gençlik Kulübü sıfatını almış yaptıkları
sanatla ilgili hiçbir ekonomik amaç beklentisi
olmayan, gelecek nesillere örf, adet ve kültürümüzü
en iyi en doğru şekilde aktarmak amacıyla kurulmuş
bir dernek olduğunu ve en büyük amaçlarının sanatın
her dalını sevmeye yönelik olup, tiyatro sayesinde
kişisel gelişim ve unutulmaz hatıralara imza atmak
olduğunu belirtti.
Vatandaşlarımızın yoğun ilgi gösterdiği oyunda
hayli keyiflendikleri gözlenerek, bu tür
organizasyonları Akyakamızda daha sık görmek
istediklerini söylediler.
Oruç ÖZKAN
Sayın Belediye
Başkanım, değerli
katılımcılar, meslektaşlarım,
sevgili öğrenciler,
Bugün Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin
kurucusu büyük önder
M.K.Atatürk'ün aramızdan
ayrılışının 75.yıl
dönümünde kendisini
anmak ve onun mirasına olan minnettarlığımızı ifade
etmek için burada toplanmış bulunmaktayız.
Doğadaki tüm canlılar gibi insanoğlunun da
yaşamının bir sınırı vardır. Ancak bazı insanlar vardır ki
yaşamları boyunca yaptıkları eserlerle, insanlığa yapmış
oldukları hizmetlerle yaşamlarından sonra da varlıklarını
sürdürürler.
Atatürk yaşamını Türk milletine adamış,
imparatorluğun küllerinden yepyeni ve güçlü bir devlet
yaratan eşsiz bir lider, mümtaz bir devlet adamı, büyük bir
komutan, dahi, dünyaya ender gelen insanların en
büyüğüdür.
Büyük adam olmak kolay değildir. Bakın o, en yakın
arkadaşı, dönemin başbakanı İsmet Paşa'ya diyor ki;
“Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve
meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat
bizce muhteremdir.” “En kısa zamanda çok partili
döneme geçilsin” der ve geçilir de. Bugün özgürce
konuşabiliyorsak onların eseridir. Kendisine suikast
girişiminde bulunanların bile görüşlerine saygı duyabilen
kaç lider vardır dünyada?
Adına dünya üniversitelerinde kürsü açılmış,
ölümünde tüm emperyalist güçlerin başkanları tarafından
övgüye mazhar olmuş, sömürü altındaki üçüncü dünya
ülkelerinin kurtuluş kıvılcımını başlatmış o büyük insan;
Sevgili çocuklar bakın size ne söylüyor “ Benim naçiz
vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır, ey yükselen yeni
nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk onu
yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz!”
Değerli katılımcılar, sevgili öğrenciler;
İşte bu nedenle her 10 Kasım Ataya hesap verme
günüdür. Yaşlı gözlerimizle, ürkek çarpan yüreğimizle,
eğik başımızla, feryat, figan günü değil, bizler ne yaptık
bu ülke için bağnazlığa, geriliğe karşı durabildik mi?
Atatürk gibi sevebildik mi birbirimizi? Bu ülkenin
toprağını…
Onun ilkelerine, devrimlerine sahip çıkabiliyor
muyuz?
SEVGİLİ ATAM
Kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti zor
süreçten geçse de, Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlik
dimdik ayakta, siper ediyorlar göğüslerini bu sevda
uğruna, sen rahat uyu. Seni hiç unutmadık,
unutmayacağız ve izindeyiz. Sadece seni arıyor ve çok
özlüyoruz.
Saygılarımla,
Halil TÜRKOĞLU / Öğretmen
Atatürk'ümüz ve
Cumhuriyet'imiz
Değerli Üyelerimiz,
Sayın Akyakalılar ve
Dostlarımız, Sevgili
Öğrencilerimiz ve de
Öğretmenlerimiz:
Derneğimizin, Aralık
2012 tarihli 25. sayılı
Bülteninde yayınlanan,
Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 89. yılı
Aydın Turunç
mesajında belirttiğim gibi,
Kurban Bayramında,
Kurtuluş Savaşımızın gerçekleştirildiği savaş
alanlarını, şehitliklerimizi ve bunları canlandıran
Abidelerimizi, eşimle beraber, gezmiş, görmüş ve
bunların etkisi altında da çok değişik duygular içinde
yazımı yazmıştım.
Bu defa daha farklı duygular içindeyim. Ben;
Balkan göçmenlerini, Birinci Dünya Savaşını,
Yu r d u m u z u n i ş g a l i n i , K u r t u l u ş S a v a ş ı n ı ,
Cumhuriyetin ilanını, İç isyanları yaşamış,
Cumhuriyetimizin Kuruluşunda görev almış ve 10. yıl
kutlamalarını görmüş bir nesilden sonra gelen
kuşaktanım. Bunları yaşayıp görmedim ama İkinci
Dünya Savaşı sıkıntıları içinde yaşadım ve yetiştim.
İçimizden gelerek hep beraber okuduğumuz
ANDIMIZLA İlkokulu bitirdim ve büyük bir coşku ile
Milli Bayramlara katıldım ve kutladım. Kısacası ben,
Nüfus Hüviyet Cüzdanı'nda, başta “ Ekmek Karnesi
Ve r i l d i ” d a m g a s ı t a ş ı y a n ; a m a E b e d i
Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
“ Yurtta Sulh Cihanda Sulh ” özdeyişine uyan
hükümetler sayesinde savaş görmeyen, ailesinden şehit
vermeyen bir nesildenim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları
önderliğinde, Milli bir savaş sonunda kurtulmuş
vatanımızda ilan edilmiş Cumhuriyetimizin
kuruluşunun, savaşsız geçen 90 yılından sonra,
Atatürk'ümüzün özdeyişinin unutulmaya başlanması,
Milli Bayramların eski coşku ile kutlanmaması,
Öğrencilerin Bayram günleri anıtlara çelenk
koyamaması, andımızın okunmaktan vazgeçilmesi,
devrim yasalarının sorgulanmaya başlanması vs. beni
ve benim neslimi karamsarlığa sevk etmektedir.
Amerika Birleşik Devletlerinde, her yıl, 150 yıl
önceki iç savaşın önemli muharebeleri o günkü
kıyafetler ve teçhizat ile canlandırılırken, 91 yıl önceki
Büyük Taarruzun başladığı 26 Ağustosta, işgal ve
eziyet görmüş Afyonkarahisar'ın bir vatandaşının, “ bu
gibi törenlere ne gerek var, ilerde bunları toptan
kaldıracağız ” şeklindeki sözleri, ne yazık ki,
karamsarlığımı daha da arttırdı.
Bizden sonraki nesiller, geçen yılki yazımda da
belirttiğim gibi, kurtuluş ve kuruluş tarihimizi ve
Atatürk'ü bilmemektedirler. Gençlerimize,
öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve ailelerine
Kurtuluş, Kuruluş Tarihlerimizi ve Atatürk'le ilgili
kitapları, hiç olmazsa Turgut ÖZAKMAN'ın “Şu
Çılgın Türkler ”, “ Diriliş Çanakkale 1915” ve
“Cumhuriyet ” romanlarını tekrar okumalarını
öneririm. Derneğimizin,” Oktay Akbal Halk
Kütüphanesi ”nde bu konularda yeteri miktarda kitap
olduğunu da bu arada hatırlatmak isterim.
Bütün bunlara rağmen:
CUMHURİYETİMİZİN KURULUŞUNUN 90.
YILINDA, KENDİSİNE İNANAN VE
GÜVENENLERLE BERABER, VATANIMIZI İÇ
VE DIŞ DÜŞMANLARDAN KURTARAN,
HARAP DURUMDAKİ ÜLKEMİZDEN LAİK VE
ÜNİTER TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ
YARATAN VE TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET
EDEN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,
ARKADAŞLARI VE ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI
İLE ANAR, VATANIMIZ İÇİN YAPTIKLARINI
HATIRLAMAYA, DÜŞÜNMEYE DAVET EDER,
DAHA HUZURLU VE MUTLU ORTAMLARDA
NİCE
CUMHURİYET
BAYRAMLARININ
ÇOŞKU İLE KUTLANMASINI DİLERİM.
ATAT Ü R K Ü M Ü Z Ü , K E N D İ S İ N İ
KAYBEDİŞİMİZİN 75. YILINDA ŞEKLEN
DEĞİL KALBEN VE EMANETİNİN İLELEBET
DEVAM EDECEĞİNE İNANARAK ÖZLEM VE
SAYGI İLE TEKRAR ANAR VE ANMAYA
DEVAM EDECEĞİMİZE AND İÇERİZ.
Sayfa 7
BELDEMİZ
GRUP GÖKOVA RESİM SERGİSİ
Halet Çambel-Nail Çakırhan
Sanat Galerisi'nde Grup Gökova
Resim sergisi açıldı. 4-13 Ekim 2013
tarihleri arasında izleyicilerin
beğenisine sunulan sergide grup
üyelerinden Yalçın Çakmak, Betül
Kasapoğlu, Özden Uz ve Jane
Crathern'in yağlı boya resimleri yer
aldı.
Grup Gökova, Akyaka ve çevre
köylerden bir araya gelen ressamlar
grubudur. Ressam ve resim hocası
Teoman Ata eşliğinde çalışmalarını
sürdürüyorlar. "Öyle bir coğrafyada
yaşıyoruz ki, keşke ressam olsam şu
ağacın, şu dağın, denizin ya da başını
herhangi yöne çevirdiğinde karşına
çıkan manzaranın resmini
yapabilsem dememeniz imkansız." diyor Teoman Ata.
Aynı duyguları paylaşan grup üyeleri de çevre
duyarlılıkları son derece yüksek, doğal yaşam ve çevre
koruma aktivistleri. Yaptıkları ve yapacakları resimlerle,
bölgenin doğal tarihine de not düşmek istiyorlar
tevazuyla.
ZAMANSIZ BİR KAYIP
DERNEĞİMİZ BAĞIŞÇI VE
DESTEKLEYİCİLERİNDEN
ORHAN-NURAN İSKİT'İN
TORUNLARI
CAN ZARB
Desene kuvvet çalışıyorlar. Teoman Ata: "Sağlam
resim, sağlam desende bulunur." diyor gülümseyerek. Artık
hobi çalışması olmaktan, hoşça vakit geçirmek
anlayışından uzaklaşmışlar. Bir taraftan çiziyor, boyuyor;
öte taraftan interaktif tarzda dünyada ve Türkiye'de resim
sanatı serüvenini sorguluyorlar. Ustaların eserlerinden
kopyalar yaparak onları anlama ve eserlerini okuma
çalışmaları da yapıyorlar.
Denize atlamadan nasıl yüzme öğrenilmezse,
üstesinden gelmesi en zor konuları çizip boyamaktan
çekinmiyorlar. Başta yağlı boya olmak üzere, en zor
malzemeyi ehlileştirmek için üstüne üstüne gidiyorlar.
Sonra durup tekrar kaldıkları yere, yani desen,
kompozisyon, çizgi, leke vb. konulara dönüyorlar. Artık
hepsi, çalışmak, çok çalışmak şartıyla ressamların, fildişi
kulelerde yaşayan seçilmiş insanlar olmadığını ve ilgi
duyan herkesin ressam olabileceğini biliyorlar. İşin
yaratıcılık kısmının da kişiye göre değişebileceğini.
Bu sergi, onların ilk grup sergisiydi. Yakın gelecekte
çevre yerleşim bölgelerinde, hatta İzmir, Ankara, İstanbul
gibi illerde de sergiler açmayı hedefliyorlar. Biz de
kendilerine başarılar diliyoruz.
AKSD
Cumhuriyet Konseri büyük ilgi gördü
'I
ELİM BİR MOTOSİKLET KAZASINDA
KAYBETTİKLERİNİ BÜYÜK BİR ÜZÜNTÜ
İLE ÖĞRENMİŞ BULUNUYORUZ.
İSKİT VE ZARB AİLELERİNE
BU DERİN ACILARINA DAYANMA GÜCÜ
VERMESİNİ
VE
CAN'IMIZA DA
GİTTİĞİ ALEMDE HUZUR İÇİNDE
UYUMASINI
YÜCE TANRIDAN DİLERİZ
AKSD
Heryıl Akyaka'da düzenlenen "Gelenekten
Çağdaşa Akyaka-Gökova Mimarisi ve Nail
Çakırhan günleri etkinliğinin vazgeçilmez ismi,
Mimarlar Odası eski genel başkanı,
Gazeteci,Büyük bir çevre ve kültür korumacısı,
Akyaka Aşığı Sevgili Dostumuz, Ağabeyimiz
Oktay Ekinci'yi
kaybettik. Akyaka Kültür Sanat Derneği olarak
yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz.
Dernek Üyelerimizden;
Hamdi Yücel Gürsoy'un kayınvalidesi, Birsen Gürsoy,
Yatağan-Bozüyük Belediye Başkanı Yaşar Gencel,
Muğla Valiliği Özel Kalem Müdürü Baki Gencel ve
Yücelen Hotel Müdürü Nurullah Gencel'in Annesi
Fatma GENCEL
23.09.2013 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi
Yatağan'a bağlı Bozüyük beldesinde toprağa
verilmiştir. Ailesine ve yakınlarına ve sevenlerine
başsağlığı dileriz.
AKSD
DERNEĞİMİZ ÜYELERİ
FİKRET VE NERİMAN UZUNHASAN'IN
ABLALARI
ŞÜKRAN ÇAVUŞOĞLU
Akyaka Musiki Derneği Türk Sanat Müziği
Korosunun verdiği Cumhuriyet Konseri büyük ilgiyle
izlendi.
5 Kasım Salı Günü Akyaka Yücelen Otel'de
düzenlenen konser Akyaka Musiki Derneği Başkanı Ali
Sami Arlı'nın yönetiminde gerçekleşti.
Muğla Vali Yardımcılarından Salih Gürhan ile Ahmet
Köseoğlu'nun da izlediği konsere, Akyaka'dan 250 kişi
gelerek etkinliği desteklediler.
Konserin açılış konuşmasını Akyaka Cahit Belkıs
Güneyman İlköğretim Okulu öğretmenlerinden Halil
Türkoğlu yaptı.
Türkoğlu böyle müstesna bir konsere katıldıklarından
ötürü Muğla Vali Yardımcılarına ve katılımcılara teşekkür
etti.
Konserde yüce Önder Atatürk'ün sevdiği şarkılar
okundu.
Zeybek oyun havaları çalındı ve oynandı.
Yaklaşık 1,5 saat süren Cumhuriyet konserini Şef Ali
Sami Arlı yönetti.
Kanunda Demet Ertez Doğruöz, Kemanlarda Fevzi
Kavanozlar ve Erhan İşseveroğlu, Udda Ramazan Öztürk,
bağlamada Halil Türkoğlu, ritimde Ahmet Dağdeviren
çalarak konserin havasını yükselttiler.
Atatürk'ün çok sevdiği şarkı ve türküleri Elif Hasret Issı,
Perihan Gökbul, Kemal Yıldırım, Sebahat Çınar, Melek
Arslan, Figen Kalaycı, Nadide Arlı, Yıldız Dinçer, Cevahir
Demir, Birsel Bekler ve Ayşin Arslan solist olarak okudular.
Dinleyenleri hayli coşturan solistler, dinleyenlerin
yoğun alkışlarını aldılar.
Konserin sonunda Muğla Vali Yardımcısı Salih Gürhan,
Dernek Başkanı Emekli Savcı Ali Sami Arlı ve ekibiyle tüm
sanatçılara böyle bir konser düzenledikleri için teşekkür
etti.
Atatürk'ü anma konserine Salih Gürhan ve Ahmet
Köseoğlu, Ula CHP Belediye Başkanı Aday adayı Koray
Helvacı ve eşi Güzide Helvacı, önceki dönem Muğla
Milletvekillerinden Fikret Uzunhasan ve eşi Neriman
Uzunhasan, önceki dönem Ula Belediye Başkanlarından
Ümit Karaarslan ve eşi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Matematik Bölümü Öğretim üyelerinden Prof.Dr. Zeynep
Fidan Koçak ile Atatürk'ün manevi kızlarından Ekendiz
Tanay ile çok sayıda müziksever katıldı.
HANIMIN
VEFAT ETTİĞİNİ ÖĞRENMİŞ
BULUNMAKTAYIZ
ALLAHTAN,
GERİDE KALANLARA SABIRLAR,
MÜTEVEFFAYA DA RAHMETLER DİLERİZ.
AKSD
Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Bültenidir.
Yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
Akyaka Kültür ve Sanat Derneği (48 011 019)
Adına
Sahibi Dernek Başkanı : Aydın Turunç
Yayın Kurulu Başkanı :Hüseyin Arslan
Yayın Kurulu
:Devrim Bayar, Ömer Şimşek Çeri,
Mustafa Koyuncu, Oruç Özkan
Vergi No
: Ula 043 033 73 54
Adres
:Kaya Sokak No:4/2 Akyaka
Ula/MUĞLA
E-mail
: yayingrubu@akyakakultursanat.com
Web
: http ://www.akyakakultursanat.com
Tel
: 0 252 243 41 16
Baskı
: Devrim Gazetesi ve Matbaası / MUĞLA
Sayfa 8
GÖKOVALILAR CENNETLERİNE
SAHİP ÇIKIYORLAR
Gökova Belediyesi sınırlarında, yöre halkının tepkilerine
karşın yıllardır yörede faaliyet gösteren, taş, kum, çakıl ve
mıcır üretim faaliyetinde bulunan bir şirket kapasite artırımı
için ÇED(Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunu yöre halkı
ile tartışmak için 19.12.2013 Perşembe günü Gökova Adile
Mermerci Çok programlı Lisesinde, İl Çevre Müdürlüğü
yetkilileri ile saat 14.00 de toplantı düzenlediler.
Çevre Müdürlüğü yetkilisinin ön açıklamasından sonra
söz alan Gökova Belediye Meclis Üyesi Ersan Gökduman,
öncelikle yöre insanlarının konuşması gerektiğini aksi
takdirde şirket sözcülerinin sunumunu izlemeyeceklerini
vurguladı. Görevlinin teklifi kabul etmemesi üzerine, yaklaşık
yüz kişiden oluşan katılımcılar salonu terk ettiler. Basın
görevlilerine okul bahçesinde bilgi veren duyarlı vatandaşlar;
yıllardır ağır tonajlı kamyonların gece yarılarına değin
Gökova'nın ortasından hem de süratle geçerek gürültü kirliliği
yaratmaktadırlar. Yine bu ağır tonajlı kamyonlar kaldırımı
olmayan yollarda öğrencilerin yoğun olduğu zamanlarda da
gidip gelmektedirler. Daha da önemlisi yöre tarımdan
geçinmektedir. Yöredeki özellikle zeytin ağaçları olumsuz
etkilenmektedir. Gökova yakın bir gelecekte yeşil turizme
açılacaktır. Bu kum çakıl ocakları doğayı sürekli tahrip
etmektedir. Bizler atalarımızdan bizlere miras kalan bu doğa
güzelliklerinin bozulmasını istemiyoruz. Bu nedenlerle bu tür
faaliyetlerin yöremizde yapılmasına taraftar değiliz. Hatta var
olan tesisinde kaldırılmasını istiyoruz. Bugüne kadar Çevre
Müdürlüğüne verdiğimiz dilekçelerin dikkate alınmasını
isterken ek dilekçelerde vereceğiz dediler. Daha sonra da
basın görevlilerini adı geçen dere mevkiindeki alana götüren
yöre insanları doğadaki tahribatı da yerinde göstererek
duyarlılıklarını vurguladılar.
SedatAtay
BELDEMİZ
DOĞAMIZ TEHDİT ALTINDA
Halk Gökova Kavşak Projesine Karşı
Muğla'nın Marmaris ve Fethiye'ye ulaşımının
kesintisiz sağlanabilmesi için doğal ve arkeolojik SİT
alanındaki Gökova Kavşağı'na yapılması düşünülen
viyadük, çevrenin doğal dokusunu bozacağı
gerekçesiyle tepkilere neden oldu.
Muğla'nın Marmaris ve Fethiye'ye ulaşımının kesintisiz
sağlanabilmesi için doğal ve arkeolojik SİT alanındaki
Gökova Kavşağı'na yapılması düşünülen viyadük, çevrenin
doğal dokusunu bozacağı gerekçesiyle tepkilere neden oldu.
Projenin sakin şehir unvanlı Akyaka Beldesi'ne de darbe
vuracağı öne sürüldü.
Karayolları Genel Müdürlüğü, Marmaris'i, Fethiye ve
Muğla'ya bağlayan karayolunda trafik ışıklarına takılmadan
ulaşımın kesintisiz sürmesi için Gökova Kavşağı'na
viyadük yapmak için harekete geçti. Muğla'ya 26,
Marmaris'e 29 kilometre mesafedeki kavşağa yapılacak
viyadük için iddiaya göre, Gökova Belediye Başkanlığı ile
bölge halkının düşüncesi sorulmadan proje hazırlanıp,
onaylandı. Gökova Belediyesi'ne de viyadüğün yapılacağı
bilgisi verildi. Altında kaya mezarları olan doğal ve
arkeolojik SİT alanındaki mevcut yolun 3 ile 4 metre
arasında doldurulup, Marmaris giriş ve çıkışına tünel
yapılacak olması tepkileri de beraberinde getirdi.
"MİLLİ MENFAATLERİMİZE AYKIRI BİR
PROJE"
Projeye sınır komşu olan Akyaka Beldesi'nin CHP'li
Belediye Başkanı Ahmet Çalca, trafiği rahatlatmak için bile
düşünülmüş olsa bunun yanlış olduğunu öne sürdü. Aynı
bölgenin 550-600 metre yukarısında 6-7 ölümlü kazanın
yaşandığı Akyaka girişine daha önce alt Geçitli yol
istediklerini hatırlatan Başkan Çalca, "O zaman bize şimdiki
haliyle yeterli raporu veren Karayolları, hiçbir ölümlü
kazanın yaşanmadığı kavşağa, ne akla hizmet viyadük
yapıyor anlamış değilim. Belli kesimlere ihale ile yaptırılıp
rant sağlama düşüncesi olduğu kanaatindeyim" dedi.
Akyaka ve Gökova bölgesinin 1989 yılında Bakanlar
Kurulu kararıyla Özel Çevre Koruma Alanı ilan edildiğini
hatırlatan Başkan Çalca "Bulunduğumuz bu coğrafi bölge
birinci derece doğal ve arkeolojik SİT alanı. Bölgede kültür
varlığı olarak tescillenmiş kaya mezarları var. Yolun
yapılabilmesi için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Genel Müdürlüğü'nden izin alınma zorunluluğu var.
Edindiğim bilgiye göre, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurumu, titiz bir çalışma yürütüyor. Çünkü yol altında bulunan
kaya mezarları geçmişte yol çalışması yapılırken gerekli
tedbirler alınmadığı için ciddi anlamda hasar görmüştü.
Oradaki kültür varlığı bu bölgeye vizyon kazandırmak için çok
önemli ve korunması gerekiyor. Teknik kadroların hazırladığı
bu plan, belediye ilanıyla halkın görüşü alınmadan yapılmıştır.
Bizler ancak uygulamaya girdiği zaman bundan haberdar
olduk. Bölgede sürdürebilir turizm düşüncesiyle Akyaka halkı
olarak birlikte bir vizyon belirledik. Üst geçişli bir viyadük
türü yol düzenlemesinin milli menfaatlerimize aykırı bir
uygulama olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca viyadüğün yanında
kalan tarihi tescilli okaliptüs ağaçları da bundan zarar
görecektir. Bu ağaçların korunması için gerekli çalışmalara
kaynak aktarılmazken böyle bir çalışmanın düşünülmesi
yanlıştır" dedi.
"AKYAKA, SAKİN ŞEHİR OLMAKTAN ÇIKAR"
3 yıldır Akyaka'da yaşayan Sümer Saraç ise viyadük
kararını duyduğu anda beyninden vurulmuşa döndüğünü
belirtip, "Buranın doğal güzelliği beni o kadar kendisine
bağladı ki eş ve dostlarıma doğal yapı habitatının muhteşem
olduğunu anlatıyorum. Buranın doğal güzelliğini bozacak her
şeye karşıyım. Oraya böyle bir yolun yapılmasının nedenini,
niçin ve nasılını, ne sebepten yapılacağını hiç duymadım. Bu
proje çok önceden hazırlanmış. Buranın yerleşkesindeki
insanlara hiç sorulmamış. O kadar yüksek duvarlardan köylü
ve hayvanları nasıl geçecek? Buna gerek yok çünkü trafik o
kadar yoğun değil. En başta Akyaka sakin şehirlikten çok
uzaklaşır" dedi.
"BİR DAKİKA BİLE BEKLEMEDİK"
28 yıldır seyahat acentesi işletmeciliği yapan Marmaris
Kent Konseyi üyesi olan Nurcan Dağ da 7 yıldır Gökova'da
yaşadığını ve her gün Marmaris'e gidip geldiğine dikkati
çekerek, şunları söyledi:
"Hayatım neredeyse bu yolda geçiyor. Şimdiye kadar ışıkta
bir dakika bile beklemedim. Zaten burada trafik yazın en fazla
4 ay yoğun oluyor. Bu yol 3-4 metre yükselecek. Merkezi de
okaliptüs ağaçlarının olduğu göbek olacak. İstinat duvarları
yapılacak. Alt ve üst geçişler olacak. Bizi rahatsız eden kısmı
yolun bu kadar yükseltilmesi. Burada trafik yoğunluğu yok ve
zaten ışık sistemiyle çözülmüş. Bu doğa güzelliğine yazık
etmesinler. Gereği yoktur, israftır" diye konuştu..haberler.com
KÜTÜPHANEMİZDE FELSEFE TOPLANTILARI SÜRÜYOR
FELSEFE NEDİR? FELSEFE EĞİTİMİ
Felsefe denilen alana ve tarihine bakılırsa, felsefenin ne
olduğuna ilişkin verilebilecek çok genel bir cevap: felsefenin
kendine özgü (yani onu diğer insan uğraşlarından ayıran,
farklı) bir nesneleştirme yapan bir bilme etkinliği ve bu
etkinlik sonucu ortaya konan, üretilen bilgiIerden oluşan bir
alan olduğu söylenebilir. (Kendine özgü nesneleştirme derken
de, felsefede bilme konusu yapılanların ve bunlara ilişkin
sorulan soruların özelliğini kastediyorum)
Felsefenin tek değilse de en tipik sorusu "nedir?"
sorusudur. Bir şeyin ne olduğunu sorar felsefe. "İnsan nedir ?",
"Bilgi nedir ?", "Adalet nedir ?" , "İnsan hakları nedir ?" ,
"Devlet nedir ?"gibi
Bu "nedir' li sorular, kimi zaman bir terimin anlamını, kimi
zaman da anlamından öte bir şeyin varlıksal özelliğini,
yapısını sorarlar : bir şeyi o şey yapan ve benzerlerinden
ayıran özelliklerinin, türce özelliklerinin ne olduğunu.
Bu sorulara doğru bir cevap verilmeden, yani bir şeyin ne
olduğu örneğin bilginin ne olduğu, devletin ne olduğu
bilinmeden, onun hakkında sorulacak başka herhangi bir
soruya bilgisel bir cevap verilemeyeceğini, 25 yüzyıl önce
Sokrates, çağdaşlarına öğretmeye çalışmıştı. Platon'un
"Menon Diyalogu" Erdem öğretilebilir mi, öğretilemez mi ?
Yoksa bir doğa vergisi midir? sorularıyla başlar. Sokrates buna
karşılık "erdemin ne olduğunu bilmeden bu sorulara cevap
verilemez" der. Üstelik bir şeyin ne olduğunu bilmeden, o
şeyle ilgili sorulan başka bir soruya birbirine ters düşen
cevaplar rahatlıkla savunulabilir. Dialogda Sokrates "erdem
nedir ?" sorusuna Menon'un verdiği cevapları çürüterek, bu
cevaplarda neyin eksik okluğunu, neyin yapılmadığını ya da
Menon'un neyi yapmadığını gösteriyor. Ondan sonra bir örnek
veriyor şekil örneğini, sekil ve bir şekil farkını yapıyor ve
Menon'a "kareyi de, yuvarlağı da, üçgeni de şekil yapan ne ?"
sorusunu sorarak, kendisi bir cevap veriyor.
İşte "bir şeyin ne olduğunun, o şeyi şey yapanın ortaya
konması" derken böyle bir şeyi kastediyorum.
Ne var ki bu "nedir ?" sorusu, sanıldığı gibi, durup
dururken, ezbere sorulacak bir soru değildir. Yaşarken
karşılaştığımız bir problem karşısında, ya da araştırma
yaparken gördüğümüz bir problem olduğu zaman sorulabilen
bir sorudur. Tek başına sorulduğunda, yani karşı karşıya
geldiğimiz bir problem olmadan sorulduğunda, bu tür "nedir'li
bir soruya birbirinden çok farklı cevapların verilmesi
kaçınılmazdır.
Problem görmek, her şeyden önce bir aykırılığı
yakalamaktır. Ama ne ile ne arasında bir aykırılığı? Çeşitli
bilgi alanları söz konusu olduğunda bir problem, yeni farkına
vardan bir olgu ile aynı konuda mevcut bir bilgi veya açıklama
arasında bir aykırılıktır. Böyle bir aykırılığın görülmesi yeni
bir açıklamaya kapıyı aralamada, ya da yeni bir doğru bilgi
ortaya koymada ilk ana adımdır. Böyle bir aykırılık
yakalamadan, bilimsel ya da felsefi araştırma yapmaktan söz
edilemez. Yapılan, olsa olsa hazır bilgileri uygulamak olur.
Yaşanan hayata baktığımızda, kişilerin yaşamı ya da
grupların yaşamı söz konusu olduğunda ise 'problem görmek',
yapılanlar veya olan bitenler ile değer bilgisi arasında bir
aykırılığı görmek demektir. Varsa tabii, çünkü çok defa bir
problem olmadığı yerde de problem görenler olabiliyor.
Bu tür bir aykırılığı görmekse, doğru veya değerli bir
eylemde bulunabilmemizin yeterli olmasa da onsuz
olunamayacak bir koşuludur.
Problem gören ve belirli durumlarda yapılması gerekeni
gören bakış, kişilerin uygun bir antrenmanla, uygun bir
eğitimle çeşitli derecelerde kazanılabilecek bir bakıştır. Böyle
bir bakışı kazandırmaksa, yine böyle bir bakışın sağladığı
temel üzerinde ve bir bütün olarak planlanmış eğitimden ve
başkalarına ve olaylara kendi gözleri ile bakabilmeyi, kişinin
sınırlar görmesini ve kendi sınırlarını görmesini, bağlantılı
düşünebilmesini ve kişi neye bakıyorsa yani neyi bilme
konusu yapıyorsa, onu bağlantıları içinde görmeyi, ait olduğu
bütünde yerini görebilmeyi, öğretmeyi her aşamasında amaç
edinen bir felsefe eğitiminden beklenebilir. Bugün
yaşadığımız sorunların kaynağında bulunan en önemli
eksikliklerden biri (eğer çıkar çatışmalarını bir yana
bırakırsak) bağlantılı düşünememektir.
Bununla ilgili olarak Türkiye Felsefe Kurumu Bülteni'nde
yayınladığımız iki örneği vereyim. Tipiktirler. Bir tanesi
televizyonda yapılan bir yarışmadan: Lise mezunu düzeyinde
bir meslek grubu yarışıyordu. Sunucunun elinde güzel bir
paket vardı, kurdelelerle bağlanmış. Hayır-evet cevaplarıyla
içindekinin ne olduğu bulunacaktı. Sunucunun verdiği
cevaplarla, paketin içinde bulunan nesnenin evin her yerinde
kullanılabilen, ama en başta mutfakta kullanılabilen, kesici bir
alet olduğu ortaya çıktı. Ama sunucu "nedir bu alet?" diye
sorduğunda, cevap "tabak" oldu.
Benzer bir örneği, bir yasa tasarısının gerekçesinden
vereyim. Şöyle deniliyordu: "Bütün rejimler gibi demokratik
rejimin de kendini savunmaya hakkı vardır." Bu ne demektir?
Şeriatın da, faşizmin de kendini savunmaya hakkı vardır. Bu
söylenmek istenmiyor, ama bu ifadeyle bu söylenmiş oluyor.
İşte felsefe eğitimi gören bir insanın bunları hemen
yakalaması gerekiyor.
Başka önemli bir eksiklik de, yapıp ettiklerimizin ve
yaşadıklarımızın hepsinde var olan etik değer boyutunu göz
ardı etmek ya da farkında olmamaktır.
Ona da şöyle bir örnek vermek istiyorum size: Bir TV
programında canlı yayında benle konuşan sunucu şöyle bir
soru sordu : "Hocam, siz felsefe ile işkence arasında bir
bağlantı kuruyorsunuz. Nasıl bir bağlantı var aralarında?
Şaşakaldım. Ama hemen, soruyu soranın benim
söylediklerimden böyle bir sonucu nasıl çıkarmış
olabileceğini düşünmeye çalıştım ve şöyle bir cevap verdim:
Bakın felsefe ile işkence arasında bir bağlantı yok. Ancak siz
işkence olgusuna felsefe bilgisi ile bakarsanız, şunu
görürsünüz: İşkence, onur kırıcı bir muameledir deniliyor.
Değil mi? Siz etik bilgiyle işkenceye bakarsanız, orada onuru
kırılan insanın, işkenceye uğrayanın değil, işkenceyi yapanın
olduğunu görürsünüz. Bu, bütün etik ilişkiler için de böyle.
Ben birinizi kandırırsam, kandırılan yanlış bir şey yapabilir,
ama onun insan onuruna, etik bakımdan hiçbir şey olmuyor,
kandıranın onuruna oluyor. İşte bunu görebilmek için, bunu
görebilecek bir göz kazanmış olmak gerekir. Bu etik boyut
görülmedikçe, değerlendirmelerimizi bize yükletilen kültürel
değer yargıları, kültürel yerel normlarla yapıyoruz ve değer
koruyacak yerde değer harcayabiliyoruz.
Başka gördüğüm önemli bir eksiklik de, sık sık sözü edilen
ve bir türlü üstesinden gelinemeyen kavram kargaşasıdır. Bu
ifade sık sık kullanılıyor, bitiyorsunuz. 'Kavram kargaşası',
kelimelerin kavramsal boşalmasıdır. O zaman kavramsal
içeriği boşalmış kelimeleri kişiler işlerine geldiği yöne
çekebiliyor ve kelimelerin kavramsal içeriğini bilgi değil,
çıkarlar belirtiyor. Bizde laiklik kavramı buna bir örnek
olabilir. Uluslararası düzeyde insan hakları bugün böyle bir
hale gelmiştir.. Terör kavramı da öyle. Terörün bugün siyasal
nedenlerden dolayı resmi tanımı yapılamıyor. Örnekleri
çoğalabiliriz.
İşte, bütün bunları hesaba katarak yapılan bir felsefe
eğitimi, yani eğitim gören kişinin öğrendikleri ile kendi
yaşadıkları arasında bağlantı kurabilmesine yardımcı olmayı
ve problem görebilen bir göz kazandırmayı amaçlayan bir
felsefe eğitimi, en başta da felsefi bir bakışla oluşturulan,
planlanan ve gerçekleştirilmeye çalışılan bir genel eğitim,
yaşadığımız bu ve bu gibi sorunların üstesinden olabildiğince
gelmemizi sağlayabilecek en önemli yol olarak görünüyor.
Belki de tek sağlam yol…
Prof.Dr İoanna Kuçuradi

Benzer belgeler

28. sayı - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği

28. sayı - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği senelerden farklı olarak, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nin katılımı ile gerçekleşti. Toplantı, panel, sergi, söyleşi ve dinletilerin yer aldığı etkinlikte, Nail Çakırhan'ın gündeme taşıdığı ve A...

Detaylı

Diren Akyaka, Diren Zeytin Ağacı

Diren Akyaka, Diren Zeytin Ağacı muhteşemdi kanımca…Selam size gönülden, vefa çiçekleri… Prof. Dr. Şengül Öymen Gür

Detaylı

24. sayıııııı.cdr - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği

24. sayıııııı.cdr - Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Derneğimize gelen teşekkür mesajları Sayın Aydın TURUNÇ, Sayın Oktay Akbal'ı ilk olarak belgesel bir anı kitabı

Detaylı

idima`dan gökova - Mehmet Bildirici

idima`dan gökova - Mehmet Bildirici *Nail Çakırhan'ı anmak için yaklaşık bir ay önce Oktay Ekinci'nin de katkılarıyla düzenlenen ve kendisinin de konuşma yapması planlanan çalıştay, Ekinci'nin de anısına yapıldı. Muğlalılar, ünlü “di...

Detaylı