Türkiye İçin Ulusal Güvenlik Raporu 2007
Transkript
Türkiye İçin Ulusal Güvenlik Raporu 2007
TÜRKİYE İÇİN ULUSAL GÜVENLİK RAPORU Ekim 2007 Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ BÜSAM Müdürü (BOŞ BIRAKILMIŞTIR) ÖNSÖZ Türkiye, 21’ nci Yüzyıla çok önemli iç ve dış güvenlik sorunları ve yoğun bir gündem ile girmiş bulunmaktadır. Bulunduğu coğrafya Türkiye’ye çıkarlarının korunması ve güvenlik ortamının şekillendirilmesinde güç kurgusu ve güvenlik yapılanmasında radikal değişimler dikte ettirmektedir. Esasen söz konusu değişimler güvenlik ve güç kurgusunda teoriden pratiğe sürekli bir devinim gösterecek düşünsel alt yapıyı da gerekli kılmaktadır. Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) olarak bu düşünsel alt yapıya katkıda bulunmak üzere bir başlangıç olmak üzere Ulusal Güvenlik Raporu-2007 hazırlanmıştır. Bu tür çalışmaların ülkemizin güvenlik ve savunma ile ilgili kurumlarının düşünce ve çalışmalarının geliştirilmesine faydalı olacağını ve Türkiye’nin ulusal güvenlik ve ulusal gücünün geliştirilmesinde öngörü sağlayacağını umuyoruz. BÜSAM olarak Ulusal Güvenlik Raporu’nu yıllık olarak yayınlamaya devam etmeyi planlıyoruz. Ayrıca, güvenlik, istihbarat ve savunma masalarımızdaki çalışmalar ile güncel konular üzerinde ulusal ve bilimsel düşünce havuzumuza katkı sağlamaya devam edeceğiz. Bu raporun içeriği ile ilgili olarak her türlü düşünce ve önerilerinizi bizimle paylaşmanız hem çalışmalarımızda bize katkıda bulunacak hem de daha kapsamlı ve entegre çalışmalar için yeni ufuklar açacaktır. Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ i (BOŞ BIRAKILMIŞTIR) ii İÇİNDEKİLER Sayfa No. Önsöz…………………………………………………………………………i İçindekiler……………………………………………………………………iii Kısaltmalar…………………………………………………………………...v Tablo-Şekil Listesi…………………………………………………………..vii Özet……………………………………………………………………….…ix Executive Summary………………………………………………………….x Giriş…………………………………………………………………………..1 1. 21’ nci Yüzyılda Ulusal Güvenlik İçin Kuramsal Çerçeve………………..1 A. Realizmin Evrimi……………………………………………………….1 B. Küreselleşme ve Güvenlik……………………………………………...2 C. Post-Modernizm ve Güvenlik…………………………………………..3 2. 21’ nci Yüzyılda Güvenlik Ve Güç İlişkileri……………………………..5 A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı………………………………..5 B. Güç ve Ulusal Gücün Evrimi…………………………………………..6 Sert Güç……………………………………………………………………...8 Yumuşak Güç…………………………………………………………9 Ekonomik Güç……………………………………………………..…10 C. Global Güç Dengesi…………………………………………………....12 D. Güç Kategorileri………………………………………………………..13 E. Güç Merkezleri ve Güvenlik Bölgeleri…………………………………14 F. Güç Kurgusu ve Fonksiyonel İstihbarat………………………………...17 3. Amerikan Güvenlik Modeli………………………………………………..19 A. ABD Ulusal Güvenlik Sistemi………………………………………….19 B. ABD Yumuşak Güç Unsurları…………………………………………..20 Ulusal Demokrasi Vakfı……………………………………………….21 Çokuluslu Şirketler……………………………………………………22 ABD ve Medya………………………………………………………...23 ABD Think-Tank Merkezleri…………………………………………..23 Vakıflar………………………………………………………………..24 Üniversiteler…………………………………………………………..24 Etki Ajanları…………………………………………………………..25 Sivil Toplum Kuruluşları……………………………………………...25 iii C. ABD İstihbarat Toplumu ve Uzay Programları………………………..25 D. ABD Ulusal Savunması………………………………………………..26 E. Amerikan Hegemonya Kurgusu………………………………………..28 F. AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü……………………………….30 G. AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi?...........................32 4. 21’ nci Yüzyılın Başında Türkiye’nin Güvenlik Konumu…………………33 A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı ve Türkiye……………………..33 B. Türkiye’nin Güvenlik Kurgusunun Yapısal Sorunları………………….34 5. 21’ nci Yüzyılda Türkiye İçin Yeni Bir Güvenlik Konsepti……………….35 A. Yeni Bir Güvenlik Konsepti ve Ulusal Güvenlik Kurgusu……………..35 Ulusal İstihbarat Kurgusu………………………………………………36 Yumuşak Güç Kurgusu………………………………………………….37 Yeni Savunma Kurgusu………………………………………………….39 B. Türkiye’nin İzlemesi Gereken Güvenlik Politikaları……………………41 Sonuç …………………………………………………………………………42 Kaynakça……………………………………………………………………...43 iv KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri ACILS: American Center for International Labor Solidarity. AFL-CIO: American Federation of Labor-Congress of Industrial Organizations APEC : Asia Pasific Economic Cooperation BDT : Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) CFR : Council on Foreign Relations. CIPE : The Center for International Private Enterprise CIS : Commonwealth of Independent States CMCU: Center Muslim Religious Freedom Committee. CSIS : Centre of Starategic International Studies. CUŞ : Çokululuslu Şirket DCA : Defense Communications Agency. DIA : Defense Intellience Agency (Savunma Bakanlığı İstihbarat Ajansı) DNI : Director of National Intelligence DOD : The Department of Defense. (ABD Savunma Bakanlığı) DRL : Bureau of Democracy, Human Rights and Labor Affairs. EIDHR: The European Initative for Democracy and Human Rights. EMP : Euro-Mediterranean Partnership. (Avrupa-Akdeniz Ortaklığı). ENP : European Neighborhood Policy. (Avrupa Komşuluk Politikası) ESS : European Security Strategy. FTUI : Free Trade Union Institute. IRFC : International Religious Freedom Committee. IRI : The International Republican Institute. JCS : The Joint Chiefs of Staff MGK : Milli Güvenlik Kurulu. MSB : Milli Savunma Bakanlığı. NAFTA: North Atlantic Free Trade Agreement NASA : National Aeronautics and Space Administrative. NDI : The National Democratic Institute for International Affairs. NED : National Endowment for Democracy. v NGA : National Geospatial-Intelligence Agency. (Ulusal Jeo-uzaysal İstihbarat Ajansı). NGO : Non Govermental Organization. NPR : National Public Radio (Ulusal Kamu Radyosu). NRO : National Recoinasance Office (Ulusal Keşif Bürosu). NSA : National Security Agency (Ulusal Güvenlik Ajansı). PHARE: Poland and Hungary Action For Restructuring of The Economy. SAP : The Stabilization and Association Agreement Process (İstikrar ve İşbirliği Anlaşması Süreci) TACIS: Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States. TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri. USIA : United States Information Agency USAID: United States Aid for International Development USIP : United States Institute for Peace. VOA : Voice of America (Amerikanın Sesi Radyosu). vi TABLO-ŞEKİL LİSTESİ TABLOLAR Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından Dünyadaki Silahlı Kuvvetler Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001) Tablo 6: Dünyanın İlk Onları Tablo 7: 19’ ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler Tablo 9: Avrupa Ülkeleri İstihbarat Servisleri Tablo 10: Dünyanın En Büyük 500 Çokuluslu Girişimi ŞEKİLLER Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri Şekil 4: ABD İstihbarat Toplumu Şekil 5: ABD Birleşik Komutanlıklarının Sorumluluk Sahaları Şekil 6: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu Şekil 7: Önerilen Ulusal İstihbarat Kurgusu Şekil 8: Önerilen Yumuşak Güç Kurgusu Şekil 9: Önerilen Türk Ulusal Savunma Sistemi vii (BOŞ BIRAKILMIŞTIR) viii Özet Türkiye, Soğuk Savaş sonrası uluslararası güvenlik ortamını iyi okuyamamış ve yeni düzenin gerektirdiği dönüşümleri yapamamıştır. Bu durumun temelinde Soğuk Savaş düzeninin dış politika alışkanlıkları ve güvenlik yapılanmasındaki süregelen tıkanıklıklar yatmaktadır. 1990’larla birlikte Türkiye, küreselleşme ve post-modern akımın bugünkü pratiği olan Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde ulus-devlet yapısını tehdit eden yeni ve hayati güvenlik sorunları ile karşı karşıyadır. Bu sorunları aşabilmek için geç kalınmış olmasına rağmen yeni güvenlik ortamının gerektirdiği güvenlik yapılanmasını sağlayacak bir reform sürecine acilen ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’nin bugünkü güvenlik yapılanması reaktif, büyük ölçüde sert güce dayalı ve güvenlik odaklıdır. Türkiye, proaktif, ulusal çıkar endeksli ve daha çok yumuşak güce dayalı bir güvenlik konseptine ihtiyaç duymaktadır. Böyle bir güvenlik konsepti yeni bir güç projeksiyonu kapsamında ülkenin ulusal güvenlik sistemi ve güç kurgusu ile birlikte savunma ve istihbarat yapılarında radikal değişimleri gerektirmektedir. Türkiye, 21’ nci Yüzyıl güç dengeleri içinde terfi etmek, çevresindeki güvenlik ortamını kendi çıkarlarını çerçevesinde şekillendirebilmek ve geçmişten bugüne ülkelerin tarih önündeki yarışını şimdiden kaybetmemek için bu dönüşümleri bir an önce yerine getirmelidir. Bu raporda öncelikle 21’ nci Yüzyıl güvenlik ortamını anlamamızda bize yardımcı olacak kuramsal çerçeve ile güvenlik-güç ilişkilerinin kavramsal boyutları hakkında temel veriler sağlanmıştır. Müteakiben ulusal çıkar endeksli ve sürekli dönüşüm halindeki ABD güvenlik kurgusu Türkiye için bir model oluşturmak üzere ana hatları ile açıklanmıştır. Tüm bu verilerden hareketle Türkiye’nin güvenlik kurgusu sorunları ve yapılması gereken değişimler ile ilgili ulusal güvenlik sistemi, istihbarat ve savunma yapısı boyutları ile ortaya konmaya çalışılmıştır. Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ1 1 Sait YILMAZ, Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi, Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) Müdürü, Taksim Kampusü, Sıraselviler Cad. No.111, 34337, Taksim / İSTANBUL. 0212 243 02 71 Dahili: 125. saityilmaz@beykent.edu.tr ix Executive Summary Turkey couldn’t foreseen the post-cold war international security environment and achieve the tranformations necesssarily exposed by the new order. Fundamentals of that situtaion are arise from foreign policy habits coming from the cold-war era, artifical issues occupying national agenda, and ongoing congestions within the security structure. Since 1990’s, at the membership process of European Union, Turkiye has been met the vital security concerns which threaten her nation-state structure sourcing by globalization and post-modern paradigm, present practice of European Union. An urgent reform process is required to ensure a security restructuring necessiated by the new security environment in order to move ahead those problems. Current security structure of Turkey is reactive, based on ratherly hard power, and security driven. Turkey needs a proactive, interest driven, and predominantly soft power based security concept. Such a concept implies radical changes in the intelligence and defense structures in addition to a national security system and power systematic within the new power projection. Turkey should carry out those transformations without delay to promote in the balance power of 21 st century, to shape the security environment according to her national interests, and not to lose the nations’ race in front of the history. In this report theoritical framework and basic data are firstly being provided to help our understanding of the 21 st century security environment and conceptual dimensions of security and power relations. Subsequently continuosly transforming and interest driven American security system, as a model for Turkey, has been expressed with its main lines. Stirring all those information, a national security system for Turkey is brought with the intelligence and defense dimensions taking account Turkish national security system deficits and changes needed. Asst.Prof. Sait YILMAZ2 2 Sait YILMAZ, Beykent University Teaching Professor, Chief of Strategic Research Center (BUSRC), Taksim Campus, Sıraselviler Street. No.111, 34337, Taksim / ISTANBUL. 0212 243 02 71 Ext.: 125. saityilmaz@beykent.edu.tr x TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR GÜVENLİK KONSEPTİ İHTİYACI GİRİŞ 21’ nci Yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir dönemi işaret etmektedir. Küresel güvenlik ortamı genel bir düzensizlik ve istikrarsızlık içinde oldukça karışıktır. Dış müdahaleler ve uluslararası güç mücadeleleri kapsam değiştirirken, dünyanın kolektif düzenleyici güçleri etkilerini oldukça yitirmişlerdir. Bulunduğumuz yıllar, gelecekte birçok ulusdevlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı dönemi anlatacaktır. Soğuk Savaş sonrası döneme Sovyetlerin dağılmasının getirdiği yeni güvenlik mimarisinin oluşumları kadar küreselleşmeyi belirgin hale getiren internet ve haberleşme teknolojisindeki yenilikler damgasını vurdu. Bunlara postmodern düşünce dalgasının ürünü olan Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler de eklendi. 21’ nci Yüzyıl güvenlik ortamını analiz edebilmek ve buna uygun bir güvenlik konseptinin ihtiyaç duyduğu düşünsel alt yapıyı oluşturabilmek için önce kuramsal çerçevedeki gelişmeler müteakiben tek hegemon güç olan Amerikanın güvenlik kurgusu gözden geçirilecektir. 1. 21’ NCİ YÜZYILDA ULUSAL GÜVENLİK İÇİN KURAMSAL ÇERÇEVE: A. Realizmin Evrimi: Uluslararası ilişkiler teorileri güç ilişkileri ve güvenlik politikalarını anlamamıza önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Bugüne kadar uluslararası ilişkiler alanında egemen görüş, kendisine rekabet eden diğer kuramlara (Liberalizm, Marksizm, Yapıcılık ve diğer post-izm’ler) rağmen “Realizm” olarak tanımlanan pozitivist kökenli bir paradigma olagelmiştir (Baylis, Smith: 2005, 5). Realistler için uluslararası ilişkilerin temelinde kendi ulusal çıkarlarını maksimize etmeye çalışan devletler arasındaki güç mücadelesi yatmaktadır. Bu mekanizma uluslararası düzenin sağlanmasında güç dengesini kendi lehine değiştirmeyi öngören askeri güce ve işbirliğine dayalı bir yapı sunmaktadır. Realizm, bugüne kadar dünya politikasının baş aktörü ABD’nin ihtiyaçlarını, bakış açılarını ve çıkarlarını göz önünde tutan bir paradigma olma niteliğini korumuştur. Ancak son yıllarda, Realizmin hakimiyeti üç global gelişme tarafından tehdit edilmektedir(Baylis, Smith: 2005, 273); (1) Neo-liberal kurumlar gittikçe artan bir şekilde önem kazanmaktadır. (2) Küreselleşme dünya politiğinin diğer özelliklerini sahneye taşımıştır. (3) Realizmin temel varsayımlarını büyük ölçüde yıkacak şekilde sosyal bilimlerde ve felsefede pozitivist gelişmeler ortaya çıkmaktadır. Kuramsal çalışmalara öncülük eden ABD Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile kuramsal alanda meydana gelen yeni önermelerle birlikte Realizme dayalı hegemonya sistemine düşünsel alt yapı sağlayacak bir vizyon arayışına girdi. Önce Başkan (Baba) George H.W. Bush tarafından ‘yeni dünya düzeni (new world order)’ kavramı ortaya atıldı ama içeriği doldurulamadığı için kısa sürede izleri silindi. Clinton’ın vizyonu ise daha çok siyasi ilişkiler ve özellikle ekonomik bağlar ile dünya’da barış ve güvenliğin sağlanmasında ana itici unsurun ‘küreselleşme’ olacağını öngörüyordu. ABD çıkarlarına çok daha düşkün olan 1 oğul Bush yeni muhafazakar kadro ile birlikte ancak 11 Eylül saldırıları sonrası büyük stratejisinin esaslarını yerine oturttu (Barry, 2004:1); uluslararası terörizme karşı bitmeyen savaş, önleyici müdahale, saldırgan tek taraflılık (agressive unilateralism) ve ABD askeri üstünlüğünün korunması. Bugün gelinen aşamada ABD stratejisine hâkim olan paradigmanın adı ‘demokratik realizm (democratic realism)’ olarak isimlendirilmektedir (Progressive Policy Institute, 2003). 20’ nci Yüzyılın sonlarına doğru belirginleşen “küreselleşme” ve post-modern yaklaşımın “karşılıklı bağımlılık” olguları, realizmin sunduğu ABD hegemonyasının yöntem ve aktörlerini de etkileyen yeni bir uluslararası sistemin gelişmesine yol açmıştır. 21’ nci Yüzyıl güvenlik ortamını okuyabilmek için çağımızın iki önemli paradigması olan küreselleşme ve post-modern düşüncenin güvenlik ve güç ilişkilerine etkilerini incelemek gereklidir. B. Küreselleşme ve Güvenlik: Soğuk Savaş’ın 1989 yılında sona ermesinin ardından dünya, küreselleşme olgusunun ivme verdiği çok hızlı bir değişim dönemine girmiş bulunmaktadır. Bazı düşünürler küreselleşmeyi; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda ortak değerlerden bazılarının yerel ve ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması olarak kabul etmektedir. Clinton, küreselleşmeden bahsederken tarihsel kaçınılmazlığına, sosyal olarak gerekliliğine, Amerikanın siyasi liderliğinin buna ihtiyacı olduğuna vurgu yapmaktaydı. Küreselleşme Amerika’nın dünyanın tek süper gücü olma konumunu tamamlayan teorik bir boşluğu doldurdu ve küresel hegemonyanın doğal öğretisi oldu (Brzezinski, 2004: 178). Küreselleşme homojen kurguyu zayıflattığı için ilerici bir süreç olarak değerlendirilmekte ve küreselleşme sürecini tanımlamada mozaik, melezleşme, eklemlenme gibi kavramlar geliştirilmektedir (Şen, 2004: 197). Küreselleşme ile birlikte giderek yükseltilen ‘birey olma bilinci’; bireylerin ‘etnik ve kültürel haklar’ ya da çevrecilik vb. gibi alt-kimlik ya da dokular içinde örgütlenmeye itilmeleri; siyasal dinciliğin yükseltilmesi, kutsal duygu sömürüsünün ön safa çekilmesi gibi sosyo-politik istismarları öne çıkarmaktadır. Demokrasinin ve demokratik hakların gündeme getirilmesi, azınlık haklarını, farklı kimliklerin kendilerini ifade edebilmelerini ve kültürlerini koruma isteklerini ilgili ülkelerin siyasal sorunlarının arasına sokmaktadır. Küreselleşme sürecine olumlu yaklaşanlar, ulus-devletin aşınma sürecini yararlı bir gelişme olarak değerlendirirler. Çünkü bu aşınma ve aşılma global ölçekte zenginliğin, refahın, insan hakları ve demokrasinin gelişmesine neden olacaktır. Hatta daha ileri gidilerek bu süreç ulus-devletler için temel hedef olarak sunulmakta ve bu sürece uyum “çağdaşlık (modernite)” göstergesi olarak kabul edilip, diğerleri “çağdışı” olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım, daha çok ulus-devletin baskıcı, totaliter ve homojenleştirici yapısına atıfta bulunmaktadır. Kültürel alanda küreselleşme hem kimliklerin evrenselleşmesine hem de parçalara bölünmesine ve çoğalmasına yol açmaktadır. Ekonomik anlamda gelişmemiş olan ülkelerde genellikle etnik ve dinsel ayrılıkçı hareketler kendilerine geniş destek bulabilmekte olduklarından devletin de yumuşak karnını oluşturmaktadırlar (Yıldızoğlu, 1996: 165). Bu anlamda küreselleşmenin siyasal boyutu gelişmiş ülkelerin dışında kalan ve ekonomik bakımdan desteğe ihtiyaç 2 duyan ülkeler için ciddi tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Kısaca, ulusdevletlerin küreselleşme içerisinde çözmesi gereken temel güvenlik sorunlarından birisi ulusal kimliğe ilişkin birbiriyle çelişkili durumları nasıl dengeleyecekleridir. Küreselleşmenin en önemli olgusu “etki yaratma” yeteneği; ülkeleri ve toplumları etkileme yeteneğidir. Bu etkileri alıcı konumunda olanlar yani küreselleşmeye ayak uydurmayanlar sürekli bir kırılganlık ve hassasiyet duygusu ile küreselleşme ve küreselleşmenin temsil ettiği değerlere karşı “savunmaya dayalı refleks” geliştirmektedirler (Moralı, 2003: 1-5). Gerçekte çok az sayıda ülke küreselleşmenin ortaya çıkardığı imkânları yönlendirebilecek bir konuma ve yeteneğe sahiptir. Sanayileşmiş devletler, çokuluslu şirketler, diğer güçlü aktörler, politik ve ekonomik menfaatlerini üst seviyede korumak için ekonomik faaliyetleri etkilemede imkan, kaynak ve güçlerini en son noktasına kadar kullanmakta, hatta bu konuda oluşturdukları ekonomik topluluk ve bu topluluk hukuklarını dahi hiçe sayabilmekte, hedef ülkede ele geçirilen yerli iç dinamiklerden ve onların sağladığı olanaklardan en geniş bir biçimde faydalanmaktadırlar. Küreselleşme uluslararası arenaya üç yeni aktörü takdim etmektedir (Drezner, 2004: 271-272); küresel sermaye pazarları, uluslararası organizasyonlar ve küresel sivil toplum. Devletin sınırları bu arenada küreselleşmenin yaptığı bütünleşmeyi yavaşlatan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Dolaylı olarak küreselleşme gelişmekte olan devletlerin yapılarını çökertmektedir (Kazgan, 2000). Küreselleşme sürecine uyum sağlamak isteyen ulusal ve uluslararası düzeydeki kurumların pek çoğu kabuk değiştirmektedir. Küreselleşme ulusdevletin güvenliğini aşındıran ve göz ardı eden nitelikleri ile öne çıktığından 21. Yüzyılda ulus-devletin güvenlik konsepti yeniden gözden geçirilmelidir (IDSS: 2006, 15). Küreselleşmenin ulusal güvenliğe etkilerini aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz (Yılmaz, 2006: 97-98); (1) Uluslararası ve ulusüstü yapıların gelişmesi ulusal egemenliğin aşınmasına yol açmakta, ulusal çıkarları sağlamaya yönelik güç politikalarının uygulanmasını güçleştirmektedir. (2) Küresel ekonomik bütünleşme ekonominin ulusal denetimini ve hükümetlerin etkinliğini sınırlamakta, devleti güçsüzleştirmektedir. (3) Ekonomi ulusal gücün lokomotifi olarak ortaya çıkarken uluslararası ekonomik aktörlerin (çokuluslu şirketler, IMF, Dünya Bankası vb.) ulusal ekonominin gelişmesindeki belirleyici rolü ekonomik güvenliği ulusal güvenliğin en önemli güvenlik parametresi haline getirmektedir. (4) Ulusötesi sosyal ve dini hareketler ulusal güvenliğe meydan okumaktadır. (5) Küresel iletişim ve ulaşım devletin sınırlarının kontrolünü daha da güçleştirmiştir. (6) Ulusal birlik; etnik ve dinsel çeşitlilik ve devletten özerklik taleplerinin tehdidi altındadır. Özetle, ulus-devletlerin küreselleşme karşısında yeniden yapılanmaya ve rollerini gözden geçirmeye, ulusal güvenlik ve güç kullanımı konusunda yeni yöntem ve vasıtalara ihtiyacı vardır. C. Post-Modernizm ve Güvenlik: Post-modernizm 1980’lerin ortasından başlayarak son 25 yılda sosyal bilimlerde etkili bir teorik gelişmeye yol açtı. Postmodernistlerin uluslararası ilişkilerdeki hedef kavramlarından biri modern egemen devlet olmuştur. Postmodern düşünce devlet-merkezci modeli sorgulayarak toplumu birçok güç ağının 3 kesişmesi olarak görür (Keyman, 2000: 101). Sivil toplum yapısı içerisinde devlet bağımlı değişken olarak kabul edilir. Postmodernistler, devletin problematik dışı rasyonel bir varlık değil, düzene girmeyecek bir şeyin üzerine, yoğun örgütlenme ile disiplin uygulayarak düzen oturtmaya çalışan keyfi bir ilişki olduğunu iddia etmektedir. Postmodernler için egemenlik yani (modern) devlet bir çözüm olmaktan uzaktır (Cochran, 1995: 240). Post-modernlere göre; modern devlet, milliyetçiliğin itici güç olduğu, bazen saldırgan ve şiddet unsuru olan, hukuk ve güç üzerindeki egemenliği konusunda ısrarcı davranan, yüz yıldan fazla süredir esas tercih olmuş devlet şeklidir. Postmodernizm, devlet dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki rollerine ağırlık atfederek, egemen devletin alanını sınırlamaktadır. Post-modern devlet ise yasal bir hak olarak egemenliğini yeniden tanımlamaya ve iç işlerine karşılıklı müdahaleyi kabul etmeye hazırdır; post-modern toplumun birinci derecedeki örneği Avrupa Birliği (AB)’dir (Cooper, 2005: 179). Post-modern devlette güvenlik anlayışı ‘birey’ odaklıdır. Post-modernistler için “kimlik” sabit bir tanıma sahip değildir, kazanılabilir veya edinilebilir (performative) bir niteliği vardır. Postmodernist düşünürler ulusun hayali bir cemaat olduğundan ve toplumsal alanın heterojen ve bütünleştirilemez olduğundan hareketle ulusallık kavramına karşı çıkmaktadırlar. Ulusal kimlik, ulusal sınır, ulusal bir ordu, ulusal bir ekonomi ve ulusal demokratik kurumlar artık ulusal olma niteliğini yitirmektedir. Batı politikalarının özünde Soğuk Savaş bitene kadar modern devlet vardı. Post-moderncilere göre Batı Avrupa için post-modern çağ 1989’da başlamıştır. Avrupalılar artık post-modern bir kıtada yaşayan post-modern devletler bütünüdür. Post-modern bir düzen, post-modern devletler ve karşılıklı bağımlılığı gerektirir. “Çıkar” modern devlet ve varisi post-modern devlet için farklı anlamlar taşımaktadır. Post-modern dünyada geleneksel anlamda güvenlik tehditleri yoktur; çünkü üyeler birbirlerini işgal etmeyi düşünmezler. AB içinde tartışılan çıkarlar öncelikle politik tercih ve sorumlulukların paylaşımı meseleleridir. Post-modernistlere göre uluslararası ilişkilerin doğası; güvenlik hakkında düşünme ve konuşma yöntemimize göre değişebilir (George, 1994: 27). Postmodern sistem dengeye dayalı değildir. Ne egemenliği, ne de iç ve dış ilişkilerin ayrılmasını esas alır. Anlaşmazlıkları sona erdirme yolu olarak güç reddedilmiştir. Azınlık anlaşmazlıkları ortak kurallar ya da mahkeme kararıyla çözüme bağlanacaktır. Post-modern devletler kendi içlerinde, hukuk ve açık güvenlik işbirliği temelinde işlerler. AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir. Açıklık yoluyla sağlanan ve karşılıklı dayanışma yoluyla uygulanan şeffaflığı temsil etmektedir. Post-modernler, ulus-devletin iç egemenliğini “yönetişim” kavramı ile aşmaya çalışmaktadır. BM’nin 2000 yılında Malmö’de ilan ettiği “Küresel Sözleşme (Global Compact)” ile “yönetişim (governance)” kavramının küresel düzeydeki yapısı ortaya konmuştur. Bu yapı üç eşit ortaktan oluşmaktadır (Gaudin, 2005: 22); devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütleri. Yönetimde sadece “bürokratik yapı” kalırken, yönetişimde ulus-devlet aleyhine sivil toplum ve hükümet dışı örgütler ön plana çıkmaktadır. Böylece neo-liberal düşünce yönetişim modeliyle yönetim alanına müdahale edebileceği bir yöntem 4 edinmektedir. Ulus-devlet artık “yöneten” bir güç olarak değil, yönetişim biçimlerinin önerildiği, meşrulaştırıldığı ve kontrol edildiği bir konumda görülmektedir (Hirst, Thompson, 2000: 225). Post-modern anlayışa göre Avrupa’da bir güvenlik kuşağı, dışında ise tehlike ve kaos kuşağı bulunmaktadır. Dünyayı özellikle tehlikeli ve zor yapan şey küreselleşme ile ayrılan üç kuşağın (modern öncesi, modern ve post-modern) birbirleriyle bağlantısız olmasıdır. Üçe bölünmüş bir dünyada üç kademeli bir güvenlik politikası ve üç kademeli bir akıl takımına ihtiyaç bulunmaktadır. Postmodern düzenin tehditlere cevabı işbirliği ağını genişletmektir. Post-modern ağ ne kadar genişletilebilirse, komşulardan gelebilecek risk de o kadar azalacak, aşırı silahlanmaya gerek kalmadan kaynaklar başka alanlarda kullanılacaktır. Avrupa Birliği üyelik ve komşuluk ilişkileri; post-modern düzenin ulusdevlet, milliyetçilik, egemenlik, sınırlar gibi değerlerden feragat edilmesini istemektedir. Ancak gerçekte AB içinde başat konumundaki ülkeler için geçerli değildir. Bu tür bir güvenlik anlayışı aslında hegemon güçlere dizginleri tamamen vermekten başka bir anlama gelmeyecektir. Gerçekte postmodernizm, politik bir perspektiftir ama bir projesi, yandaşı olduğu bir politika yoktur. Teorisi, ne ve kimler için var olduğunun yanıtını verememektedir. Post-modernist yaklaşımlar genellikle çok aşırı kavramsal ve gerçek dünya ile alakasız olmakla eleştirilmektedir (Baylis, Smith, 2005: 287). 2. 21’ NCİ YÜZYILDA GÜVENLİK VE GÜÇ İLİŞKİLERİ A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı Bugüne kadar geliştirilen uluslararası ilişkiler kuramları genel olarak, uluslararası politikayı üç anahtar kavram ile açıklamaya çalışmıştır; güç, yapı ve hegemonya. Bugünkü uluslararası düzeni anlama ve güç ilişkilerini analiz etmede hegemonya kavramı bize önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu katkıda gücü sadece zorlamaya değil ‘rıza’ya da dayalı olduğunu ortaya koyan Gramsci’nin payı büyüktür. Gramsci’ye göre hegemonya uluslararası sistemdeki en kuvvetli devletin veya belirli bir bölgedeki hâkim devletin konumunu tanımlıyordu (Barrett, 1997: 239). Daha genel bir tanımlama ile hegemonya; uluslararası sistemin kuralları ve normlarını kendi motivasyon ve isteklerine göre değiştirme yeteneğine ve gücüne sahip olma konumudur (Volgy vd., 2005: 1-2). Buzan’a göre ise Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında üç teorik perspektif öne çıkmaktadır; neo-realist, küreselci ve bölgeselci (Buzan, Waever, 2003: 13). Neo-realist yaklaşım realizmin önerdiği gibi hala devlet merkezlidir ve uluslararası düzende güç dağılımı yani güç dengesinin tek kutuplu ile çok kutuplu olmak arasında sıkıştığını öngörmektedir. Küreselci yaklaşım ise neo-realizmin anti tezi olarak kültürel, ulusaşan ve uluslararası politik ekonomi yaklaşımlarını da birleştirerek devlet dışı aktörlerin (şirketler, NGO’lar, hükümetlerarası ve sivil toplum kuruluşları) küresel sistemdeki yapısal rolüne odaklanmakta, bu aktörlerin sermaye-teknoloji-bilgi ve örgütleri kontrol ettiğini, devletin bu global ağın bir oyuncusu olduğunu ifade etmektedir. Bölgeselci yaklaşım ise iki kutupluluğun kalkması ile dikkatlerin küresel konulardan çok bölgesel konulara yöneldiğini, süper güç karşısındaki zayıf güçlerin kendi iç sorunları ve yakın çevrelerine öncelik vermelerinin bölgeselci yaklaşımları artırdığını savunmaktadır. 5 Soğuk Savaş sonrası dönemin yeniden yapılanma süreci devam etmektedir. Gidiş çok kutupluluğa doğrudur ve uluslararası ortam gittikçe daha kaotik bir hal almaktadır (Öztürk, 2007: 30). Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir; (1) Denetleyici ve düzenleyici güçlerin etkisiz ve yetersizdir. (2) Küresel ısınma gibi çevre sorunları gittikçe felakete yakın konular ile gündeme gelirken; su, petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklar birer siyasi ve güvenlik sorununa dönüşmektedir. (3) Süper ve büyük güç olmanın yolu enerji sorunun çözülmesinden geçecektir. (4) Etnik ve kültürel konular, demokrasi, insan hakları, terör gibi konular gittikçe daha fazla istismar edilmektedir. (5) Küreselleşme ülkeler ve bölgeler arasında dengesizliği beslemektedir. Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi Soğuk Savaş Bugün * Devlet merkezli uluslararası düzen * Küreselleşme / ulusaşan aktörler * İki kutupluluk * Güç; askeri, ekonomik ve ulusaşan * Ulusal güvenlik endeksli * Çıkar endeksli * Ulusal savunma * Güvenliğin geniş boyutu * Tehlikeyi caydırmak ve savunmak * Çatışma kapsamının genişlemesi * Çatışma kaynakları belirgin * Çoğu çatışma kaynakları belirsiz Kaynak: Peter R. FABER: NATO’s Military Transfomation Past, Present, Future, NATO Defence College Occasional Paper: After İstanbul, (Rome, 2004), 33. 11 Eylül 2001 saldırıları güvenlik ve güç politikaları tarihi için önemli bir dönemeç oldu. Terör, asimetrik güç dengesi içerisinde bir yandan zayıf olanın güç kullanma yöntemi olarak ortaya çıkarken Amerikan dış politikasını tekrar askerileştirdi. Bu dönem Rusya’nın Batıya yönelişini hızlandırdı ve diğer yandan Amerika ile Avrupa arasındaki çatlakları artırdı. George W.Bush, ABD dış politikası için yeni bir kavram tanımladı; terörizmle savaş sırasında küresel hegemonya. 2002 yılında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından açıklanan güvenlik politikası; hem Amerika’nın herhangi diğer bir güç üzerindeki askeri üstünlüğünü sürdürmekteki kararlığını hem de askeri faaliyetlerle tehditleri ortadan kaldırma konusundaki özel hak iddiasını ifade etmekteydi. Özet olarak, 21’ nci Yüzyılın ilk yıllarındaki küresel güvenlik ikilemleri 20’ nci Yüzyıla göre niteliksel olarak farklıdır. Ulusal egemenlik ve ulusal güvenlik arasındaki geleneksel bağ zayıflamıştır. Savaşın, resmi olarak ilan edilmiş bir devlet meselesi olduğu zamanlar artık geride kalmıştır. Çok ender ve genellikle gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeler ile yapacağı savaşlar artık hassas silahlarla gerçekleşecek, rakibi silahsızlandırmak ve kontrol altına almak için kullanılacaktır. Küreselleşme çağında savaş; resmi olmayan, yayılmış ve çoğu zaman isimsiz çatışmalar şeklinde yumuşak güç ve küresel bir istihbarat ağına dayalı, örtülü operasyonlar ve propaganda mücadeleleri ile yürütülmektedir. B. Güç ve Ulusal Gücün Evrimi: Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını sağlamaya yönelik etkidir (Tezkan, 2005: 137). Bir devletin uluslararası ilişkilerde uyguladığı politikanın yegâne vasıtası güçtür. Bu vasıtaya sahip olmak 6 devletin amaçlarından biridir. Siyasetin bir vasıtası olarak kullanılmayan veya kullanılma becerisi gösterilmeyen yeteneğin güç olma niteliği yoktur. Kısaca güç ancak kullanılabilirse güç’tür. Ulusal güç, ulusal güvenlik politikalarının ve uygulamalarının ana kaynağıdır (Bayat, 1982: VII). Güç politikalarının hedefi ise seçilen ülkelerin ulus-devlet yapısı ve ulusal güçleridir. Hegemon gücün özellikleri ile ilgili bazı genel belirlemeler yapılmıştır; para biriminin uluslararası alanda geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara liderlik etmesi, nükleer silahlara sahip olması, diğer ülkeler üzerinde ikna gücünün olması, kültürel olarak kendi yaşam biçimini ve değerlerini tüm dünyaya yayarak konumunu meşrulaştırması gibi (Uzgel, 2003: 31). Brzezinski’ye göre; para, üretim kapasitesi ve askeri güç hegemonyanın üç sacayağıdır (Brzezinski, 2004: 87). Susan Strange, Amerikan hegemonik gücünü uluslararası politik ekonomideki güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan yapısal gücünün sağladığını ifade etmektedir (Strange, 1987: 565). Yumuşak güç kavramını ortaya atan Joseph S. Nye ise 21’ nci Yüzyılda hegemonyanın güç kaynaklarını şu şekilde sıralamaktadır (Nye, 2003: 30); (1) Teknolojik liderlik, (2) Askeri ve ekonomik büyüklük, (3) Yumuşak güç, (4) Uluslar üstü iletişim ağının düğüm noktalarını kontrol etmek. Nye’e göre; bilgi çağında yumuşak güce sahip olacak ülkeler aşağıdaki hususları sağlamış olmalılar (Nye, 2003: 30); (1) Küresel normlara (liberalizm, çoğulculuk, otonomi) hakim olmaya yakın kültür ve fikirler. (2) Etki ve gündem oluşturacak küresel iletişim kanalları. (3) Ülke içi ve uluslararası performansı ile küresel saygınlık uyandırmak. Ulusal güç bir milletin ulusal hedeflerine ulaşma yolunda ulusal çıkarlarını sağlamak maksadıyla sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, coğrafi, demografik, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve ekonomik kapasitelerinin bir araya gelmesi ile oluşan genel yetenektir (Tezkan, 2006: 148). Bir ulus-devlet ancak güç politikası uygularsa, güç kullanmaya istekli olur ve bu uğurda kayıp vermeye razı olursa, küçük düşürülmeyi reddederse ve saygı uyandırırsa büyük bir güç olur (De Rivero, 2003: 34-35). Ülkelerin güç politikalarının yavaş yavaş yok olması en güçlü temsilcilerinin de dâhil olduğu ulus-devlet sisteminin değişmekte olduğunun önemli ve açık bir kanıtıdır. Ulus-devletin gerileyişinin bir temel faktörü de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini alan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. Ulusal güvenlik politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ile ülkenin sahip oluğu ulusal güç ve bu gücü etkin olarak kullanma kabiliyeti arasında doğrudan bir ilişki vardır (Sarkesian, 1995: 25). Ulusal gücün sürekli geliştirilmesi, devleti yönetenler ile birlikte öncelikle topluma düşen ve toplumun bilinçlendirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Ulusal güç unsurları değişik kaynaklarda farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. Ulusal gücün unsurları; doğal (coğrafya, nüfus, doğal kaynaklar) ve sosyal (ekonomik, askeri, politik, psikososyal, bilgi) etmenler olarak iki başlıkta gruplandırılmaktadır (Jablonsky, 1995: 130-137). Ancak bu çalışmada gücün; askeri, ekonomik ve yumuşak şekli üzerindeki güncel tartışmalara odaklanılacaktır. 7 Sert Güç Yakın zamana kadar bir ülkenin ulusal gücü denilince akla sadece Silahlı Kuvvetler gelirdi. Bugün de ülke güvenliğinin temel dayanağı Silahlı Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler varlığı ile barış döneminde ülkenin güvenliği ve daha geniş kapsamda çıkarlarını korumak için rakip ülkeler üzerinde caydırıcılık sağlar. Gerektiğinde sınırlı savaştan topyekun savaşa kadar bir seri askeri operasyon içerisinde belirlenen hedefleri ele geçirmek veya yok etmek üzere kullanılarak rakip ülkeye boyun eğdirilir. Bu yüzden barıştan itibaren güçlü ve kullanılmaya hazır bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmak bütün ülke yöneticilerinin öncelikli görevidir. Bir devletin ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı haller de kuvvete başvurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman etkili olur. Tabi bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi idareye sahip olması gerekmektedir (Öymen, 2003: 165). Savunma gücünün barış zamanında en etkili biçimde kullanılması için diplomasi ile silahlı kuvvetlerin çok yakın bir uyum ve işbirliği içinde olmaları gereklidir. Askeri gücün dış politikada etkin bir unsur olabilmesi büyük ölçüde silahlı kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır. Dünya politikasında önemli bir rol oynamak isteyen ülkeler, daima güçlü ordulara sahip olmaya önem vermiştir. Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından Dünyadaki Silahlı Kuvvetler Sıra 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Devlet Çin Rusya ABD Hindistan Güney Kore Pakistan Türkiye İran Vietnam Mısır Personel Sayısı 2.81 Milyon 1.52 Milyon 1.37 Milyon 1.3 Milyon 680 Bin 610 Bin 610 Bin 510 Bin 480 Bin 450 Bin Kaynak: ISSS: The Military Balance (2001), International Institute for Strategic Studies, Oxford University Press, (Oxford, 2001). Yukarıda ki tabloda ülkelerin silahlı kuvvetlerin büyüklük sıralaması asker sayısına dayalı olarak verilmiştir. Ancak yaklaşık son onbeş yıldır yapılan uluslararası güvenlik müdahaleleri ve çokuluslu harekat örnekleri silahlı kuvvetlerin üstünlüğü ile ilgili önemli dersler ortaya çıkarmıştır. Bir ülkenin askeri gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz; (1) Nükleer silahlara sahip olma. (2) Ülke dışındaki çıkar bölgelerinde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı varlıklar vb.), stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. (3) Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri. (4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan, çevik ve etkili (isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra kabiliyetleri. (5) Küresel ve bölgesel coğrafyalarda süratli, zamanında ve emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini sağlayacak kabiliyetler. 8 Silahlı Kuvvetler dışında da askeri işlevleri olan zorlayıcı güç unsurları da bulunmaktadır. Bunların başında özellikle Irak Savaşı ile gündeme çok daha fazla oturan özel askeri şirketler gelmektedir. Paralı askerlerden farklı olarak, özel askeri şirketler yasal bir yapıya sahiptirler (Yeoman vd., 2004: 30). Dünyada 90’a yakın özel askeri şirket bulunmakta ve bunlar 110 ülkede faaliyet göstermektedir (ICIJ, 2007). Özel askeri şirketler, devletlerin özel jandarmalığından, örtülü operasyonlarına, bir devletin başka topraklardaki faaliyetlerine, ticari şirketlerin çıkarlarının muhafızlığından mafya ve terör örgütleriyle dirsek temasına kadar, geniş bir yelpazede faaliyette bulunmaktadırlar (Talu, 2001). Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler S.No. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Devlet ABD Rusya Çin Fransa İngiltere İsrail Hindistan Pakistan Kuzey Kore İran Silah Sayısı 10.640 8.600 400 350 200 100 30 24 ? ? Kaynak: NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council, www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp (12 Sep., 2003). Bilgi çağında ülkelerin genel bir konvansiyonel savaşa girme ihtimali çok düşüktür. Bir savaş olasılığı belirdiğinde tercih edilecek savaş yöntemi ancak belirli hedeflere ve kısıtlı kaynaklarla yöneltilen sınırlı savaş olacaktır. Kullanılacak sınırlı kuvvet konvansiyonel, taktik nükleer veya örtülü bir savaş gücü olabilir. Diğer ülkeyi zayıflatmak veya baskı altında tutmak isteyen ülkeler daha ekonomik olması ve gizli bir şekilde yürütülmesi nedeni ile diplomatik, ekonomik veya psikolojik baskılar veya yürüttükleri örtülü faaliyetler ve propaganda çalışmaları sonucunda düşük yoğunluklu savaş, iç savaş çıkarma (ayaklanma ve gerilla savaşına yol açmak, teröre destek vermek vb.) yöntemine daha sık başvurmaktadırlar. Yumuşak Güç Kavramın yaratıcısı Joseph S. Nye’e göre yumuşak güç, zorlama veya paradan ziyade cazibenizle istediğinizi sağlama kabiliyetidir. İstediğinizi başkaları da istediği zaman, başkalarını kendi istikametinize sokmak için havuç ve sopalara harcama yapma ihtiyacı duymazsınız. Nye’e göre; sert güç, ülkenin askeri ve ekonomik gücünden kaynaklanan zorlama kabiliyetidir. Yumuşak güç bir ülkenin kültürü ve politik fikirlerinin çekiciliğinden gelir. Eğer diğer ülkeler sizin politikalarınızı meşru görüyorsa yumuşak gücünüz fazladır (Nye, 2004: 256). Çünkü yumuşak güç, siyasi gündemi diğer insanların önceliklerini şekillendirecek biçimde belirleme kabiliyetine dayanır. Bir ülke kendi amaçlarının ve değerlerinin başka ülkeler tarafından benimsenmesini sağlayabilirse askeri güç ve ekonomik gücünün ağırlıkta olduğu sert gücünü (hard power) daha az kullanmak zorunda kalır. 9 Nye’nin yumuşak ve sert güç şeklindeki sınıflandırması bazı bilim adamlarınca geçerli bulunmamaktadır. Bu kapsamdaki bir görüşe göre yumuşak güç tanımlaması gelişen demokrasilerin bulunduğu, eğitim ve yeni bilgi teknolojilerinin girişine müsait, küresel haberlere ve medyaya açık ülkeler için geçerli olabilir. Ayrıca gücü bu derece kesin sınıflandırmak coğrafya, bilim ve teknoloji, insan gücü gibi diğer güç kaynaklarının yeterince değerlendirilmemesi gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer yandan yumuşak güç gereğinde ekonomik ve askeri kapsamda da olabilir. Silahlı Kuvvetleri tek başına sert güç olarak görmekte mümkün değildir. Örneğin insani yardım amaçlı olarak askeri güç kullanımı bu tür amaca hizmet edebilir (Noya, 2005: 16). Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri Güç Çeşitleri Askeri güç Ekonomik Güç Yumuşak Güç Davranışlar * Zorlama * Caydırma * Koruma * Teşvik * Zorlama * Hayranlık Uyandırma * Gündem Yaratma Temel Araçlar * Tehdit * Kuvvet * Para Verme * Yatırım * Değerler, Kültür * Politikalar * Kurumlar Hükümet Politikaları * Zorlayıcı Diplomasi * Savaş * İttifak * Yardım * Rüşvet * Kamu Diplomasisi * İki Taraflı ve Çok Taraflı Diplomasi Kaynak: Joseph S. NYE: Yumuşak Güç, Çev.: Ri. Aydın, Elips Kitapları, (İstanbul, Ekim 2005), 37. Pek çok düşünürün kabul ettiği gibi yumuşak ve sert güç arasında kollanması gereken optimal bir denge vardır. Sert gücün şu anda ABD'nin yaptığı gibi aşırı kullanılması, yumuşak gücün kullanılma şansını da yok edebilir. Diğer bir deyişle yüksek askeri güç sizi kaba kuvvet kullanmaya sevk ettiği ölçüde, gerçek toplumsal imkanları seferber etmek zorlaşmaktadır. Sert ve yumuşak gücü birleştirme becerisi 'akıllı güç'tür (Nye, 2006). Günümüz dünyası karşılıklı konuşmayı ve ‘ikna’yı gündeme bir zorunluluk olarak getirmektedir. Baskı ve zor kullanarak alınan neticelerin kalıcı olma şansı olmadığı gibi, aynı şiddetle geri tepen siyasetleri meşrulaştırmaktadır. Dahası herhangi bir alanda baskı ve zor kullanan bir devletin, diğer alanlarda 'yumuşak' davranmasının da pek inandırıcılığı kalmamaktadır. Yukarıdaki yorumlardan yumuşak gücü küresel veya büyük güçlerin sahip olduğu siyasi, ekonomik ve kültürel özelliklerin ikna ve rıza yaratmak için pasif olarak kullanılması şeklinde algılayabiliriz. Ancak böyle bir anlayış yumuşak gücün kapsam ve işlevlerini çok basite indirgememize neden olur. ABD modelinde görüleceği gibi yumuşak güç edindiği pek çok aktör ve yöntemle aktif olarak kullanılır ve özel bir kurguyu gerektirir. Yumuşak güç, zorlayıcı veya sert güç dışındaki daha çok sivil nitelikteki (siyasi partiler, vakıflar, NGO’lar, üniversiteler, think-tank merkezleri vb.) güç aktörleri tarafından resmi ve yarı resmi kurumların koordine ve desteği ile kurgulanan bir yapılanma içinde kullanılmaktadır. Ekonomik Güç Ekonomik güç, bir ülkenin refahı, mutluluğu, güvenliği ve gelişmesi için kullanılan bütün kaynakların toplam kapasitesi ve bu maksatlar için ürettiği değerlerin meydana getirdiği toplam hasıla olarak tanımlanmaktadır (Tezkan, 10 2005: 181). Bir ülkenin ekonomik gücünün ölçülmesinde; sahip doğal kaynaklar, ekonomik düzeni genel yapısı, sektörlerin (tarım, sanayi) dağılımı ve kapasitesi, iş gücü, dışarıdan hammaddelere olan bağımlılığı, kendi kendine yeterliliği, parasının değeri, uluslar arası ekonomik ve finans örgütleri ile ilişkisi, kredi notu, şirketleri, uluslararası tanınmış markaları, Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH), teknolojik kapasitesi, ulaştırma ver haberleşme ağı gibi faktörler göz önüne alınabilir. Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001) Ülke % Çin 7.0 Hindistan 0.8 Japonya 5.8 Rusya 1.3 ABD 15.1 Fransa 5.0 Almanya 8.4 İngiltere 4.8 Avrupa Birliği 35.4 Kaynak: International Monetary Fund: Direction of Trade Statistics Yaerbook 2002, (Washington D.C.). Küresel ekonomiye dünya ticaretindeki payı yönünden bakıldığında (Tablo 5) hegemon gücün ABD’de olduğu görülmektedir. ABD ekonomisinin ancak %25’i dış ticaretten etkilenir ve bunun çok azı Avrupa ülkeleri ile yapılmaktadır. Tablo 6’da yer alan ülkelerin tek başlarına ekonomi büyüklükleri dikkate alındığında, bu ülkelerin biri hariç (İngiltere), diğerlerinin hepsi tek başlarına ABD’nin küresel yönlendirme gücüne karşıdır. Tablo 6: Dünyanın İlk Onları Toprak Büyüklüğü Rusya Çin Kanada ABD Brezilya Avustralya Hindistan Arjantin Kazakistan Cezayir Nüfus Çin Hindistan ABD Endonezya Brezilya Rusya Pakistan Japonya Bangladeş Nijerya GSMH Askeri Güç (Sayısal) ABD Çin Çin ABD Japonya Rusya Almanya Hindistan Hindistan Kuzey Kore Fransa Türkiye İngiltere Güney Kore İtalya Pakistan Brezilya Vietnam Meksika Fransa Enerji B.A.E. Kuveyt ABD Kanada Singapur İsveç Finlandiya Norveç Tobago Avustralya Kaynak: Harp Akademileri Komutanlığı: Geçmişte ve 21. Yüzyılda Savaşlar, Stratejiler, Harp Akademileri Basımevi, (İstanbul, 2002), 336. Ancak ne tek başlarına ne de oluşturmakta oldukları kıt’asal, bölgesel, birleşik veya sınırlı jeopolitik güç merkezleri (Denk, 2000: 23-24) aracılığıyla tek 11 küresel güç merkezi olan ABD’ye karşı koyabilmektedirler. Çünkü küresel güç olmak, sadece ekonomik güç ile dünya piyasasını belirlemek şeklinde ortaya çıkmamakta, ekonomik gücün güvenliğini sağlamak veya yeni ekonomik pazarları kontrol altına almak ve gerektiğinde ele geçirmek üzere hazır, kullanılabilir bir askeri güce sahip olmakla mümkün olabilmektedir. Günümüzün dünyasında, ulusal gücün en önemli belirleyicisi ekonomidir (Ulagay, 2006). Ancak tutarlı bir ulusal strateji çizip, insan kaynaklarını geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler ulusal güç olma şansını elde edebilir. Bunu sağlamanın önemli önkoşulu ise dünya sahnesinde dışlayıcı ve saldırgan bir ülke olarak değil, bütünleştirici ve uzlaştırıcı bir ülke olarak görünebilmek; iyi yetişmiş insanı, teknolojiyi ve sermayeyi ülkeye çekebilmek. Bunların ötesinde, ülkenin büyüklüğü ve nüfus potansiyeli de dikkate alınması gereken faktörlerdir. C. Global Güç Dengesi: Realist yaklaşıma göre, her biri mevcut statükoyu sürdürmek veya yıkmak arzusunda olan devletlerin güç kazanmak istemelerinden dolayı, zorunlu olarak güç dengesi denen bir durum ve buna uygun politikalar ortaya çıkmaktadır (Arı, 1997: 256). Güç dengesi ya ağır tarafı hafifleterek ya da hafif tarafa ağırlık kazandırarak uygulanır. Tarihin çeşitli dönemlerinde ya tek bir hegemon güç olmuş ve o dönem bu gücün etrafındaki gelişmelere göre biçimlenmiş ya da birden fazla birbirine benzer güç merkezi olmuş ve bunlar arasındaki çekişme ve rekabet tarihsel olayların belirlenmesinde etkin olmuştur. Hegemon güç kendisinden daha etkin bir güç istemediği için, diğer hegemon güç adaylarını ortadan kaldırana kadar bölme ve parçalama sürecine itmiştir. Ancak tarih boyunca yeni ortaya çıkan güç merkezleri, hızla gelişmiş eski hegemon gücün üstünlüğüne son vererek kendilerinin merkezinde olduğu yeni bir dünya düzeni kurmuşlardır. Tablo 7: 19’ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi Dönem 19. Yüzyıl I nci Dünya Savaşı Sonrası Soğuk Savaş Soğuk Savaş Sonrası Süpergüç İngiltere (H), Fransa, Rusya İngiltere (H), ABD, Sovyetler Birliği ABD (H), Sovyetler Birliği ABD (H) Büyük Güç Japonya, Almanya, ABD Japonya, Almanya, Fransa Japonya, Almanya, Çin Çin, Japonya, Rusya, AB (Alm.-İng.-Fr.) Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Çetin ÖNGÜN (Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım, 2007) ve Barry BUZAN, Ole WAEVER (Regions and Powers, The Structure of International Security, 2003)’den faydalanılmıştır. Uluslararası güç dengesi sıralaması 1900’de sırasıyla, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve ABD şeklindeydi. 1945’de liderlik ABD ve Rusya (SSCB)’ya kaydı. II nci Dünya Savaşı sonunda İngiltere hegemonyayı ABD’ye devretmiştir. Bu yıllarda Japonya, Çin ve İngiltere çok geride kaldı. Soğuk Savaş’ın 2 + 3 (ABD – Sovyetler Birliği + Çin – Japonya - Almanya) dengesinin yerini son 15 yıldır Rusya’nın bir alt kademeye düşmesi ile 1 + 4 (ABD + Rusya – AB – 12 Japonya – Rusya) almıştır (Buzan, Waever, 2003: 3). 2000’li yıllarda ABD tek başına tepededir; Çin, Almanya, Japonya ve Rusya onu izlemektedir (Brzezinski, 2004: 279). Soğuk Savaş sonrası sistemin tanımını yapmaya çalışan Charles Krauthammer yeni sistemin “tek kutuplu (unipolar)” bir hegemonya olduğunu söylemişti (Krauthammer, 1992: 295-306). Bu düzende hegemonyanın en üst düzeydeki gücü ve lideri doğal olarak ABD idi. Amerikan Stratejik Araştırmalar Enstitüsünün yaptığı başka bir güç dengesi tanımı “asimetrik güç dengesi”ni ortaya koydu (INSS, 1997: i-xi). Buna göre ABD, tek süper güç olarak yeni düzende güç prizmasının en üstünde yerini alırken, onu “büyük güçler (major powers)” olarak adlandırılan Rusya Federasyonu, Çin, Japonya ve AB izlemekteydi. Büyük güçlerin altında ise bölgesel güç olma yarışında olan Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler başka bir kategoriyi oluşturmaktaydı. Bu yüzyıl boyunca uluslararası güç ilişkilerinin nasıl gelişeceği ve güç dengelerinin nasıl bir yörüngeye oturacağı daha çok aktör düzeyinde çalışmalara konu olmaktadır. Bu kapsamda; ABD ve AB’nin geleceği, Çin’in ABD’ye ne oranda rakip olabileceği, Rusya Federasyonu’nun gittikçe çok kutuplu bir hal alan dünya düzeninde nasıl bir konum edineceği, Japonya’nın artan daha bağımsız güvenlik arayışları yanında Hindistan, Brezilya ya da İran gibi bölgesel güçlerin daha yukarıya ne kadar terfi edebilecekleri ile ilgili çalışmalara yer verilmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken, büyük güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye itmiştir. 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte iki kutuplu dünyadaki ideolojik ve stratejik temel tehditler ortadan kalkmıştır. 19’ ncu Yüzyılın başlarında Almanya’nın, 20’ nci Yüzyılın başlarında ABD’nin dünya dengelerini etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21’ nci Yüzyılda da küresel güç olma yolunda ilerleyen ülkelerin dünyanın jeopolitik dengelerini değiştireceği ve bunun potansiyel etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceği tahmin edilmektedir. D. Güç Kategorileri: Güç kategorisinin belirlenmesinde Buzan’ın yukarıdan aşağıya; süper güç – büyük güç – bölgesel güç sıralaması bugün için geçerli bir yaklaşım sağlamaktadır. Buzan’a göre süper güç; sahip olduğu birinci sınıf askeri-politik kabiliyetler ve bunları destekleyen ekonomisi ile uluslararası güvenliğin aktif oyuncusu, her istediği bölgede tehdit, garantör, müttefik veya müdahaleci konumundadır. Bu yönünün dışında uluslararası toplumu kendi yanına çekecek evrensel değerleri sahiplenmiştir. Büyük (great/major) güç ise bütün sektörlerde süper güç ile yarışacak kabiliyetlere sahip değildir ve global ile karşı karşıya gelme riski olduğunda güç kullanımı ve isteklerinde orantılı olmak zorundadır. Bölgesel güçler ise kabiliyetleri ancak belirli bir bölge için etkili olan, küresel gelişmelerin pek çoğuna katılamayan güçlerdir. Bu güçlerin konumları ve ne istedikleri küresel hesaplamaların dışında tutulur. Örneğin Soğuk Savaş döneminin Vietnam, Kore ve Mısır’ı böyle bir konuma sahipti. Ancak bölgesel güç olma konumunda olmayan ülkeler içinde sınırlı da olsa bölgesinde etkili olan ülkeler için ‘alt bölgesel güç’ diyebiliriz. Buzan böyle bir kategoriye yer vermemekte ve bu ülkeleri bölge içi (domestic) ülkeler olarak adlandırmaktadır. Buzan ayrıca bazı ülkeleri birkaç bölgenin güçlerini ayırması nedeni ile tampon 13 (buffer) ya da birkaç bölgeye ait olmakla birlikte tecrit edici (insulator) olarak tanımlamakta ve Türkiye’yi bölgesel güç olmamakla beraber tecrit edici kategorisine koymaktadır (Buzan, Waever, 2003: 394). GLOBAL HEGEMONYA SÜPER GÜÇ ABD BÜYÜK GÜÇ BÖLGESEL GÜÇ ALT-BÖLGESEL GÜÇ ÇİN-RF AB-JAPONYA BÖLGE HAKİMİYETİ + SEÇİLMİŞ GLOBAL ETKİ HİNDİSTAN BREZİLYA-İRAN BÖLGE HAKİMİYETİ TÜRKİYE SINIRLI ETKİ KABİLİYETİ BAĞIMLI KABİLİYET GÜÇSÜZ GÜÇ Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi (Yılmaz, 2007) Güç dengesi piramidinin en üstünde askeri-politik konular ile ilgili askeri gücü temsil eden tek bir kutup ve bu tabakada hegemon olan ABD bulunmaktadır. Ancak Amerika hegemonyayı ekonomik boyutta orta tabakadaki Avrupa ile paylaşmaktadır. Bölgesel güçlerin büyük güç ve hatta sınırlı küresel güç olma şansı vardır. Ulusaşan konuların yer aldığı en alt tabakada ise gücün dağılımında kaotik bir durum söz konusudur. Burada gücünü kullanma kabiliyetini kaybetmiş güçsüz güçler şeklindeki devletler ve devlet dışı aktörlerin yer aldığı kaotik bir güvenlik ortamı söz konusudur. Öte yandan El-Kaide ağı ulusaşan tabakadaki oyunu kazanma kabiliyetini artırmaktadır (Nye, 2004: 263). E. Güç Merkezleri ve Güvenlik Bölgeleri 21’ nci Yüzyılda güç merkezi veya egemenlik bölgesinde hegemonya olma şartları değişerek gelişmiş; parayı kontrol etmek, gündemi belirlemek, düğüm noktalarında askeri güç bulundurmak, cazibe merkezi olmak gibi stratejik ve politik etmenler gücün olmazsa olmazları içine girmişlerdir. Bu bağlamda güç merkezi olma şartlarını, her alanda diğerlerine göre fazlasıyla sağlayan, hatta diğerlerini kendine mecbur eden, muhtaç eden, bağımlı hale getiren aktör bölgesel hakimiyetini ilan edecek, bu şartları dünya çapında sağlayabilirse küresel bir güç merkezi haline gelecektir. Bazı kaynaklara göre güç merkezi olabilmek için, bir ülkenin aşağıdaki yedi genel kuralı sağlamış olması gerekmektedir (Denk, 1998: 24); (1) Ekonomik Alan (Yeteri kadar ekonomik kapasitesi olmak). (2) Teknolojik Alan (Enerji ve iletişim alanındaki gelişmelere hakim olmak). (3) Parasal Alan (Uluslararası alanda itibarı olan ve tasarruf edilebilir olarak değerlendirilen bir paraya sahip 14 olmak.) (4) Askeri Alan (Nükleer silahlara ve deniz aşırı kullanılabilecek düzeyde 10 kadar Piyade Tümenine sahip olmak). (5) Coğrafi Alan (Hayati bir müttefiki, esas deniz ulaştırma yollarını, içilebilir su rezervlerini ve enerji kaynaklarını ülke sınırları dışında koruyabilecek pozisyona sahip olmak). (6) Kültürel Alan (Ulusal ya da dinsel boyutta, diğerlerinin menfaatleri ile işbirliği yapmaya müsait ve eserleri ile diğerlerini kendisine çeken evrensel bir kültüre sahip olmak). (7) Diplomatik Alan ( Emperyalist bir dış politikayı tasarlayan ve uygulamaya koyan, uyumlu ve yeteri kadar kuvvetli bir devlete sahip olmak.) Güç merkezleri ile ilgili çeşitli kategorik (jeopolitik, ekonomik vb.) veya coğrafi (global, kıtasal vb.) sınıflandırmalar yapılmaktadır. Jeopolitik güç merkezleri; “Kendi coğrafyası içerisinde ve dışında sahip olduğu ve kontrolü altında bulundurduğu güç kaynaklarını, diğer ülkelere oranla geliştirerek bu kaynakları kendi lehine etkileyebilen devletler veya devletler topluluğu” (Levent, 1997: 2) olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda jeopolitik güç merkezlerini aşağıdaki gibi tasnif edilmektedir; (1) Küresel (ABD), (2) Kıtasal (Çin, Rusya Federasyonu), (3) Bölgesel (Hindistan, Brezilya, İran, Japonya), (4) Birleşik (NATO, Şangay İşbirliği Örgütü), (5) Sınırlı (Kanada, Meksika, Türkiye, İsrail, G.Kore). Ekonomik güç merkezleri arasında ise AB, NAFTA ve APEC’e yer verilmektedir. Rusya Kuzey Amerika Kafkasya Avrupa Karadeniz Batı Afrika Andean Ülkeleri Orta Asya Güney Asya Afrika Boynuzu Doğu Asya Güney Afrika Güney Koni Güvenlik Bölgesi Alt-Güvenlik Bölgesi Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri1 Güvenlik bölgeleri de kendi güç merkezlerine ve güç dengelerine yani kutupluluk çeşidine olabilirler. Güney Afrika; tek kutuplu, Güney Asya; iki kutuplu, Orta Doğu, Güney Amerika ve Güney Doğu Asya ise çok kutupludur. Güvenlik bölgeleri standart (birden çok bölgesel gücün bulunduğu) veya tek 1 Şeklin hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı kitabında yer alan şekil ve açıklamalar esas alınmıştır. Buzan, Avrupa ve Karadeniz güvenlik bölgeleri içine dahil etmemekle birlikte; Türkiye, bu bölgelerin doğal ve merkez ülkesi olarak kabul edilmiştir. 15 merkezli bölgeler olarak ikiye ayrılmaktadır. Buzan’ın güç dengelerine göre güvenlik bölgesi yapısı analizi Tablo 8’de verilmiştir. Bazen yapısız güvenlik bölgeleri de meydana gelebilir. Bunun nedeni bölgedeki güçlerin yetersiz kabiliyetleri ve diğer bölge dışı güçlerin isteksizliği olabileceği gibi güçlü bir uluslararası düzenlemenin bölgedeki güçlerin işlevlerini engellemesi de olabilir. Mevcut aktörlerden ABD; sert, yumuşak ve askeri güç açısından en üst seviyededir. Ancak yapısı çatırdamaktadır. ABD gibi hegemon bir gücün uluslararası ilişkilerdeki etkisinin artması ve politikalarını uygulamasının daha az maliyetli olması, yumuşak gücünü sert gücü kadar etkili kullanabilme yeteneğine bağlıdır. Irak savaşı ve ardından yaşanan gelişmeler ABD'nin diğer ülkelerle kıyaslandığında çok ileri olan yumuşak gücünü özellikle Orta Doğu'da kullanamadığını ve üstelik kontrolsüz bir şekilde kullanılan sert gücünün, yumuşak gücüne zarar verdiğini göstermektedir. Oysa yumuşak gücün kaynakları olan kültür ve politik değerler açısından ABD büyük bir çekim gücüne sahiptir. ABD kendisini zorlayan takipçilerine rağmen yapısındaki gerekli onarım ve geliştirmeleri yaparak yerini korumaya devam etmektedir. Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler Güvenlik Bölgesi Avrupa BDT Doğu Asya Güney Asya Alt Güvenlik Bölgeleri (1) AB Merkez (2) Baltık (3) Doğu Avrupa (4) Balkanlar (1) Rusya (2) Orta Asya (3) KafkasyaKaradeniz (1) Kuzeydoğu Asya (2) Güneydoğu Asya - Süpergüç/ Büyük Güçler * AB * ABD * Rusya Fed. Bölgesel Güçler * Ukrayna * Rusya Fed. * ABD - AB * Çin * İran * Çin * ABD * Japonya * Avustralya * Çin, * ABD * Hindistan Orta Doğu (1) Magrep (2) Merkez (3) Körfez ve Doğu * ABD * AB * Çin-Rusya * İran Afrika (1) Güney Afrika (2) Batı Afrika (3) Afrika Boynuzu * AB * ABD * Çin - * ABD - * ABD * Brezilya * Arjantin Kuzey Amerika Güney Amerika (1) Güney Koni (2) Andean Ülkeleri Muhtemel Trendler * ABD ile birlikte diğer bölgeleri yumuşak gücü ile şekillendirmekte. * Rusya’yı da yanına çekerek ABD’ye rakip olabilir. * Çin-Rus-İran ittifakı Japonya ile tüm Asya’yı kontrol altına alabilir. * Kafkasya ve Ukrayna’yı ABD ve AB’ye kaptırabilir. * Çin’e karşı ABD-Japonya güç dengesi statükoyu korur. * Devam eden dönüşüm dengeleri değiştirebilir. * Çin önderliğinde süper karışımlı bir bölge olabilir * ABD-Hindistan dengeleyebilir * Batı tarafından dönüştürülmekte. * Mısır, S. Arabistan, Irak, İran ve Türkiye’nin geleceği belirleyici olacaktır. * Zayıf devlet yapıları bölgesel güç çıkması engeldir. * Batı tarafından dönüştürülmekte ve sömürülmektedir. NAFTA ve Pan-American FTAA’ya göre şekillenmesi beklenmektedir. * Brezilya ve Arjantin Mercosour’la güçlerini artırabilir. * Andean ülkeleri uyuşturucu ve iç karışıklılarla meşgul olabilir. Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı kitabında yer alan açıklamalar esas alınmıştır. Yükselen güçlerin ABD’nin rakibi olması henüz kesin değildir. Avrupa, Japonya ve belki de Rusya’nın, yaşlanan nüfuslarının etkilerine rağmen, güçlerinde herhangi bir değişim olmayacaktır. ABD’nin en yakın rakibi AB’dir, 16 ancak AB’nin de bu yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut problemlerini, askeri ve siyasi alanlardaki eksikliklerini gidererek ABD’nin karşısına bir süper güç olarak çıkması pek mümkün gözükmemektedir. Avrupa’nın ABD’nin rakibi olabilecek bir siyasi güç için gerekli bütünlüğe ulaşması çok zaman alacaktır. Eski ana Avrupa güçleri İngiltere, Almanya ve Fransa; ABD ile aradaki güç boşluğunu kapatamayacak kadar zayıftırlar. 21’ nci Yüzyılda tek başına sıçrama yapma şansı olan ülkeler arasında dört ülkenin ismi öne çıkmaktadır. Bunlar dünya imalat sanayinin en büyük gücü olma yolunda ilerleyen Çin, yazılım alanında başlattığı atılımı ekonomik büyümesiyle hızlandıran Hindistan ile atılım yapmaları halinde bu ülkelere katılma potansiyeli olan Rusya ve Brezilya’dır. Brezilya ve Rusya; Çin ve Hindistan gibi benzer politik etkiler yaratacak olmamalarına rağmen, ekonomik gelişimlerini sağlayacaklardır (NIC, 2004: 51). Brezilya, Güney Afrika, Endonezya ve hatta Rusya’nın Çin ve Hindistan’ın yükselen rolünü destekleyecekleri öngörülmektedir. Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri (Öngün, 2007:133) F. Güç Kurgusu ve Fonksiyonel İstihbarat: 11 Eylül sonrası gelişmeler istihbaratın dört fonksiyonunu ön plana çıkarmıştır (Barger, 2005: 108-109); dış istihbarat, örtülü faaliyet, karşı istihbarat ve iç istihbarat. İstihbarat servislerinin verimli çalışabilmesi için başta bütçe olmak üzere yeterli kaynağın (para, insan, donanım) sağlanması gereklidir. Beklenen kalitede görevlerin yerine getirilebilmesi için gerekli personelin temini, personelin güvenliği ve personel havuzu oluşturulması zorunluluktur. Ayrıca, mevcut ve gelecekteki istihbarat isteklerinin karşılamasında istihbarat kurumlarının kanun karşısında korunması ve etkinliğin sürdürülmesi için sağlam bir istihbarat bürokrasisi ve kurumsal işbirliğine ihtiyaç vardır. Tablo 9’da görüldüğü gibi Türkiye’de birleşik olmakla birlikte Batılı ülkelerin pek çoğunda 17 iç, dış ve askeri istihbarat ayrı istihbarat teşkilleri tarafından yerine getirilmektedir. İstihbarat, genel olarak haber toplama şeklinde algılanmaya devam edilse de bugün istihbarat toplumunun2 temel fonksiyonları; istihbarat üretimi, propaganda ve psikolojik savaş, örtülü faaliyetler ve operasyonlar ile koruyucu güvenlik olmak üzere dört ana kategoride toplanmaktadır. Uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde aktörler tarafından başvurulan savaşa varmayan örtülü seçeneklere başvurulması, gizli hareket etme, sürekli ve doğru istihbarat (üretimi) ihtiyacı, seçilen yöntemlerin propaganda vasıtaları ile desteklenme gereği istihbarat fonksiyonlarının uluslararası politikadaki rolü konusunda temel çerçeveyi oluşturmaktadır. Tablo 9: Avrupa Ülkeleri İstihbarat Servislerinin Çeşitleri Ülke Avusturya Belçika Bulgaristan Çek Cumh. Danimarka Estonya Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İrlanda İtalya Lüksemburg Hollanda Norveç Polonya Portekiz Romanya Sırbistan Slovakya Slovenya İspanya İsveç İsviçre Ukrayna İngiltere Türkiye Birleşik Dış X X X X X İç X X X X X X X X X X X Adli X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X X Askeri X X X X X X Sinyal X X X X X X X X X X X Kaynak: Geneva Centre for the Democratic Control of Armed Forces (DCAF): What is the Purpose of Intelligence Services? Backgrounder Series, (March 2006), 6. İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne, istihbarat toplama yöntemlerinin pek çoğunda radikal bir değişiklik olmamıştır. Modern çağda istihbarat toplama genellikle üç kategorideki yöntemle toplanır; İnsan İstihbaratı (HUMINT), 2 İstihbarat fonksiyonları istihbarat servislerinin ötesine geçen aktörler edindiği için tüm bu aktörleri içerecek bir kavram olarak ABD kaynaklarında yer aldığı gibi “istihbarat toplumu (intelligence community)” tanımının kullanılmasının uygun olacağı düşünülmüştür. 18 Görüntü İstihbaratı (IMINT), Sinyal İstihbaratı (SIGINT) ve diğer görüntülü olmayan istihbarat (Berkowitz, Goodman, 1989: 31). Özellikle gelişmiş ülkeler için ekonomik istihbarata yöneltilen gayretler siyasi istihbarata sarf edilen gayretin önüne geçmekte veya onunla rekabet etmektedir. İstihbarat dünyasında asıl değişiklik kapasite artışındadır. İstihbarat hedeflerine nüfuz etmek konusunda en büyük gelişme uyduların kullanımı olmuştur. Uydular; görüntü elde etme, SIGINT toplama, iletişim, erken ikaz ve diğer çeşitli istihbarat görevlerinin yerine getirilmesinde kullanılırlar (U.S. Congress, 1985: 33-39). Örtülü operasyon ve faaliyetleri siyasi, ekonomik ve yarı askeri örtülü operasyon ve faaliyetler olarak üç kategoriye ayırabiliriz. Siyasi kapsamdaki demokrasi projeleri, ABD politik örtülü faaliyetlerinin bugün de temel politik çerçevesini oluşturmaktadır. Ekonomik nitelikli örtülü operasyonlar, girişilen bazı faaliyetler sonucu hedef ülkeleri ya da kişileri ekonomik açıdan zor duruma düşürmek ya da desteklemek amaçlı olarak gerçekleştirilmektedir. Yarı askeri veya savaş benzeri operasyonlar, direkt olarak savaşan güçler oluşturulmasından gerillalara silah, eğitim, asker ve danışmanlık desteğine kadar uzanan bir dizi faaliyeti kapsayabilmektedir. 3. AMERİKAN GÜVENLİK MODELİ: A. ABD Ulusal Güvenlik Sistemi: ABD Başkanı, ulusal güvenlik konusunda merkezi rolü oynamaktadır. ABD politik sistemi içerisinde başkanın bu rolüne uygun görev ve yapılanma sağlanmıştır. ABD ulusal güvenlik sisteminde Başkana etki eden üç temel güç grubu bulunmaktadır. Birinci grubu Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Başkanın Uluslararası Güvenlik Danışmanı’nın oluşturduğu üçlü oluşturmaktadır. İkinci grubu ise Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) ve Genelkurmay Başkanı oluşturmaktadır. Üçüncü grupta ise Beyaz Saray Karargâhı Başkanı ve Başkanın Danışmanları bulunmaktadır (Sarkesian, 1995:11). Başkanın altındaki üçlü ve Ulusal Güvenlik Konseyi (UGK) üyeleri karşı oldukları politik karar ve durumlar için değişik seçenekler önerebilir. UGK’nın tavsiyeleri Başkan tarafından onaylandığında Savunma Bakanlığı ya da CIA kanalı ile uygulamaya konur (Sarkesian, 1995: 107). ABD ulusal güvenlik sistemi ulusal çıkar endekslidir ve küresel bir güç projeksiyonu (power projection) uygulamaktadır. UGK, ulusal güvenlikten sorumlu en yüksek organdır. Mevcut yapı içerisinde UGK, ulusal istihbarat gayretleri için direktif sağlayan en yüksek icra organıdır. UGK, örtülü operasyonlar gibi özel faaliyetlerle ile ilgili tüm önerileri alır ve her biri için Başkana tavsiyelerde bulunur. Ayrıca, hassas istihbarat toplama operasyonları ve karşı istihbarat faaliyetleri için yapılan önerileri değerlendirir. Bu faaliyetler Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın direktörlüğünü yaptığı UGK Karargâhı ve UGK alt-grupları tarafından yerine getirilir. Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bağlı üç grup varıdır; Planlama Kurulu, ABD İstihbarat Kurulu (Başkanlığını NDI yapmaktadır), Operasyonlar Koordine Kurulu. Operasyonlar Koordine Kurulu; propaganda, yarı askeri operasyonlar ve politik savaş gibi operasyonları gözden geçirip onaylar. UGK’na bağlı komiteler örtbas etme ve kontrol politikalarını yürütür. Özel Operasyonlar Bölümü, 19 UGK’nın ilgili komitesinin yönlendirmelerine uygun olarak, ABD Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı kullanır. Amerikan çıkarları genellikle üç önceliğe göre kategorize edilmektedir (Sarkesian, 1995: 7). Birinci sırada olan hayati çıkarlar; ana vatanın savunulması ve bu savunmayı etkileyen topyekûn kuvvet kullanmayı ve ülkenin toplam kaynaklarının tahsisini gerektiren çıkarları temsil etmektedir. İkinci grupta ise önemli çıkarlar kategorisinde yer alan; uzun vadeli olarak ülkenin refahının yükselmesi ve korunması ile ilgili menfaatleri kapsamaktadır. Üçüncü kategoride ise birinci ve ikinci grupta yer almayıp da bu çıkarlara önemli katkı sağlayan menfaatler yer almaktadır. Bunların dışında kalan bütün çıkarlar ise muhtemel çıkarları tespit etmek için bir “izleme listesi” oluşturmaktadır. Ulusal güvenlik kararlarının alındığı tek bir yöntem yoktur. Önceden belirlenmiş yöntemler olmasına rağmen her güvenlik durumu ulusal güvenlik konusunda karar alma da değişik bir metodu dikte edebilir. Rutin kararlar, karar sürecinde daha önce açıklanan pek çok halkanın katılımına imkân verirken, çok önemli kararlar ise daha fazla gizlilik ve süratli reaksiyon istediğinden ilk bir veya iki halka içinde alınabilir. Örneğin kuvvet yapısı gibi bir konu rutin bir karar gerektirdiğinden Savunma Bakanlığınca öneri “ilk taslak” olarak hazırlanır, iç halkalarda tartışılır ve yeniden şekillenir. Kongreye onay için gönderildiğinde ise kamuoyu tartışmalarına açılmış olur. Körfez Savaşı gibi birçok önemli karar ise iç halkanın sadece birkaç üyesinin katkısı ile alınmıştır (Woodward, 1991: 27). B. ABD Yumuşak Güç Unsurları: ABD hegemonya kurgusuna uygun olarak siyasi, ekonomik ve sosyokültürel boyutlarda yapılanan yumuşak güç unsurları ile ilgili alt yapı yaklaşık 25 yıldır geliştirilmektedir. Bush yönetimine kadar olan dönemde hükümet içinde ve dışından binlerce kişi ile hükümet kuruluşları, çokuluslu örgütler ve özel kuruluşlar bünyesinde ABD merkezli küresel ve çokuluslu bir ağ geliştirildi. Demokrasi projelerinin daha sempatik gözükmesi maksadı ile bu tür faaliyetler için ‘demokrasi geliştirme (democracy promotion)’ tanımı tercih edildi. Alt programlarına ise ‘demokrasi ve yönetişim’, ‘hukukun üstünlüğü’, ‘savunma reformu’, ‘partiler arası diyalog’ gibi isimler verildi. Bush dönemine kadar demokrasi projeleri kalkınma ve diyalog projelerine de çerçeve sağlayarak merkezi olmayan bir hiyerarşi içinde yürütülmekteydi. Bu ağın komuta ve kontrolü ve stratejilerinin geliştirilmesi taktiksel ihtiyaçlara süratle uyum sağlamak için daha çok yerelde konuşlanmış birimlere bırakılmıştı. Merkez acil durumlarda devreye giriyor ve genelde hazırladığı program, inisiyatif, para yardımları ve diplomatik destek yerelin işini kolaylaştırıyordu. Demokrasi geliştirme işlerinin başını NED, USAID ve Dışişleri Bakanlığı’nın DRL (İnsan Hakları ve Çalışma İşleri Bürosu)’si çekmekte idi. Bush ile birlikte bütün aktör ve programların daha etkili ve kontrollü kullanılması ile ilgili strateji arayışları başladı. Mart 2005’de ABD Başkanı’nın demokrasi işlerine öncelik verilmesi ile ilgili konuşmalarından sonra UGK yapısı yeniden organize edilerek ‘global demokrasi stratejisi’ için bir Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı kadrosu yaratıldı. Böylece Clinton döneminde bakan yardımcısı seviyesinde yapılan bakanlıklar arası çalışmalar artık bakan düzeyine taşınmış oldu. Dışişleri 20 Bakanlığı bünyesindeki Global İşler Bakan Yardımcılığı da Temmuz 2005’de ABD Başkanı’nın özgürlük ve demokrasi işleri gündemini belirleyecek olan ‘Demokrasi ve Global İşler Bakan Yardımcılığı’na dönüştürüldü. USAID de yeniden organize olmaya başladı ve bir Demokrasi Geliştirme Başkan Yardımcısı tayin etti. Demokrasi geliştirme stratejileri ile ilgili çalışmalar Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı kontrolünde yürütülmektedir. USAID tarafından bu kapsamda yapılan bir çalışma ile dünya genelinde yürütülen 90 adet demokrasi ve yönetişim programına verilen paralar için NGO’lar ve sözleşmeli kurumlar arasında bir denge öngörüldü. Dışişleri Bakanlığı Demokrasi ve Global İşler Bakan Yardımcılığı ise Dışişleri Bakanlığı bölgesel büroları, DRL ve USAID tarafından öncelikli ülkeler için kısa bir liste oluşturulması hedeflendi (Lancaster and Dusen, 2005: 12). Senato Dışişleri ve Yabancı Operasyonlar Komitesi tarafından NED ve DRL için bir ‘Demokrasi Fonu’ daha oluşturuldu. 2005 yılında projelerine 1.3 milyar dolar tahsis edilen USAID’in demokrasi bütçesi 2006 için 1.448 milyar dolara çıkarıldı. ABD Kongresi ise Dışişleri Bakanlığı’nın yeni koordinatörü tarafından demokrasi işleri ve stratejilerinin geliştirilmesi için ‘İleri Demokrasi Kanunu’ hazırladı. Kanun ile aşağıdaki yenilikler öngörülmekteydi (Melia, 2005: 12); (1) Dışişleri Bakanlığı’nda yeni ‘Demokrasi Hareketleri ve Geçişleri Ofisi’ ve bazı yurt dışı elçiliklerinde ‘Bölgesel Demokrasi Merkezleri’ kurulması, (2) ABD hükümetine dışarıdan danışmanlık hizmeti vermek üzere ‘Demokrasi Geliştirme Tavsiye Kurulu’ oluşturulması, (3) Demokratik olmayan ülkelerde demokrasi geliştirme için yıllık demokrasi raporları hazırlanması. Ulusal Demokrasi Vakfı Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) bağımsız ve özel bir organizasyon olarak tanımlanmakta ve hukuksal bakımdan hükümet dışı (non-governmental) statüde kabul edilmektedir. Bununla beraber yapısal ve fonksiyonel olarak ABD hükümetinin özel bir bölümü olarak faaliyet göstermektedir. NED’in bütçesi, Savunma Bakanlığına bağlı USIA (Birleşik Devletler Tanıtma Ajansı) ve AID (Uluslararası Kalkınma Ajansı) tarafından aktarılan fonlarla Kongre tarafından sağlanmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ve diğer icracı kurumlar NED programlarına katılmak için personel tayin etmektedirler (CHARC, 1997: 23-29). NED demokrasinin geliştirilmesi faaliyetleri örtüsü altında Amerikan müdahale sisteminin bir vasıtası olarak Amerikan ulusal güvenlik hedeflerine hizmet etmektedir. Bu aynı zamanda Amerikan güvenlik politikalarına uluslararası alanda yasallık boyutu (meşruiyet) kazandıran bir örtülü sistemin işleyişini sağlamaktadır. Resmi olarak tanımlanmamasına rağmen NED yoğun örtülü operasyonlara girişmektedir. Bu sistem, politika yapıcılara özel hedefleri için büyük esneklik ve çeşitli seçenekler imkanı tanımaktadır. NED’in çekirdek yapısında programlar ve bütçe ile ilgili çeşitli gruplar bulunmaktadır. Bunlar; Demokratik Parti’yi temsil eden “Ulusal Demokratik Enstitü (NDI)”; Cumhuriyetçi Parti’yi temsil eden “Uluslararası Cumhuriyetçi 21 Enstitüsü (IRI)”; ABD Ticaret Odasına bağlı “Uluslararası Özel Teşebbüs Merkezi (CIPE)”; “Amerikan Uluslararası İşçi Dayanışma Merkezi (ACILS)” ve Afrika, Asya ve Latin Amerika‘da kolları olan “Endüstriyel Organizasyonlar İşci Kongresi Amerikan Federasyonu (AFL-CIO)”dur (Robinson, 1996: 96). Bu gruplar hedef ülkelerde sivil toplumun temel taşları olan işçi, işveren, politik partiler, sivil toplum örgütleri vb. organizasyonlar için kendi sektörleri ile ilgili programlar uygularlar. Sivil sektörlere uygulanan bu dış politika programlarına “Freedom House”, “The Council on the Americas”, “The Center for Democracy” ile ABD Üniversiteleri, çeşitli kuruluşlar, düşünce (think-thank) kurumları da destek sağlamaktadır. Çokuluslu Şirketler Günümüzde sayıları 30.000’in üzerinde olduğu tahmin edilen çokuluslu şirketlerden (ÇUŞ) özellikle petrol şirketlerinin petrol piyasasını ve uluslararası politikayı nasıl etkiledikleri, ayrıca genel olarak bu çokuluslu şirketlerin Üçüncü Dünya Ülkelerinin dış politikalarını etkilemedeki başarıları bilinen bir gerçektir (arı, 1997: 64). Bu şirketler büyük ölçüde Kuzey Amerika, Avrupa Birliği ve Japonya’dan oluşan üç bölgede bulunmaktadır. Dünyadaki 500 çokuluslu şirketin 441’i bu bölgelerdedir ve küresel olarak üç tane güçlü bölgesel ticaret ve yatırım bloğu oluşturulmuşlardır. Tablo 10’da yer alan 500 büyük çokuluslu şirketin yıllık toplam satışı 11 trilyon dolardır ve 35 milyon kişiyi istihdam etmektedirler. Tablo 10: Dünyanın En Büyük 500 Çokuluslu Girişimi Ülke CUŞ Sayısı ABD 185 AB 156 Japonya 100 Kanada 12 İsviçre 11 Güney Kore 9 Avustralya 7 Çin 6 Brezilya 4 Norveç 3 Tayvan 2 Hindistan 1 Malezya 1 Meksika 1 Rusya 1 Venezüella 1 Toplam 500 Kaynak: Alan RUGMAN: Globalleşmenin Sonu, MediaCat Kitapları, (İstanbul, 2004), 195-196. Birçok çokuluslu şirket, diğer ülke hükümetleriyle dışişleri bakanlıkları aracılığıyla doğrudan ilişkiye girebilmektedir. Bu alanda ün yapmış şirketlerin 22 başında General Motors, General Electric, Microsoft, AT&T, Mobil Oil, Texaco, Shell, BP, Ford Motor gibi şirketler sayılabilir. Washington tarafından yürütülen hegemonik politikalar en büyük ÇUŞ’ların ABD ekonomisi içindeki güç ve merkeziliğinin doğrudan bir ürünüdür. Serbest ticaret anlaşmaları, IMF ve Dünya Bankası politikaları, özelleştirmeler, gümrük duvarlarının indirilmesi, 130’dan fazla ülkede 180 askeri üssün kurulması ABD ekonomisinin ve daha özel olarak da dünya çapında faaliyet sürdüren ABD ÇUŞ’larının yapısal dayatmalarıdır. Çokuluslu şirketler gibi yapısal ekonomik öğeler ABD siyasetinin genel çerçevesini çizerken, politikacılar çıkarlarını gerçekleştirmek üzere çeşitli politikalar üzerinde çalışırlar. Bu çalışmalar büyük ölçüde genel kamuoyundan saklı yürütülür ama bunlar ÇUŞ’lara rağmen gerçekleşmezler. ABD ve Medya ABD’de ulusal medyanın görevi, ABD halkının hükümetin ulusal çıkarlar kapsamındaki açık ve örtülü faaliyetlerine izin vermesini sağlamaktır (Chomsky, 1993: 151). Amerika’da 1,700 günlük gazetenin % 98’i 15 kurumdan daha azına aittir ve bunlar toplam gelirin % 40’ını elde etmektedir. Üç büyük televizyon ağı ABC, CBS ve NBC hala televizyon izleyicilerin çoğunluğuna sahiptir. ABD’de 1296 günlük gazetenin internet sitesi bulunmaktadır. Batılı ülkelerin farkı özellikle dergi sayısında ortaya çıkmaktadır. Medyanın hala en önemli silahlarından birisi de radyo yayınlarıdır. NPR, VOA, Radio Free Europe, Radio Liberty, Florida’dan Küba’ya yayın yapan Castro karşıtı Radio Marti gibi Amerikan Hükümeti’nin dünyanın her yerine yayılmış yayın ve propaganda birimleri mevcuttur. Amerikan yapımı filmler, film endüstrisinin yıllık cirosunun % 80’ini kazandırmaktadır. Filmler gibi Amerikan TV dizileri de dünyada yüz milyonlarca kişiye kendilerine has (idealleştirilmiş ve çarpıtılmış) Amerikan hayat tarzını aşılamıştır (Brzezinski: 2004: 222). Büyük ölçekte ABD kökenli popüler müzik gençler için kendini ifade etmenin vazgeçilmez bir kaynağıdır. İlave olarak, dünya çapında otuz üç kanaldan yayın yapan MTV, Nickelodeon gibi uydu TV kanalları toplam bir milyar insana ulaşmaktadır. Dünyadaki bütün internet sitelerinin % 70’inin Amerika’da bulunması ve İngilizcenin hem eğlence hem de iş amaçlı iletişimde en çok kullanılan dil olması nedeniyle hızla yayılan küresel sohbet odaları büyük ölçüde Amerikan etkisine sahiptir. ABD Think-Tank Merkezleri ABD’de akademik görünüşlü “Institute” ve ideolojik görünüşlü “Heritage Foundation” gibi tutucuların örgütlediği vakıflar ile CFR, Carnegie Endowment, Woodrow Wilson Centre gibi dış siyaseti tepeden yönlendirici seçkinler kulüpleri aslında birer think-tank kuruluşudur. Bunların yanı sıra, devlet tarafından kurulmuş CSIS gibi raporcu şirketler, IRFC gibi doğrudan Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bürolar, Middle East Forum, Washington Institute, Freedom House, CMCU, USIP gibi yarı resmi merkezler de “think tank” olarak nitelenmektedir. CSIS raporlarını incelemeden, Amerikan dış politikasını ve bölge senaryolarını kavramak olanaksızdır. ABD hegemonyası kurgusu içinde kendi nüfuzlarını devam ettirmek ve stratejik projelerini pratiğe dökebilmek için dünya anlayışlarını temsil eden çokuluslu şirketler, özel eğitim kurumları, güçlü bir medya ağı, modern bir 23 teknolojiyle donatılmış bir askeri güç, milyarlarca dolarlık bütçelerle beslenen istihbarat birimleri, dini tarikatlar-kiliseler işbirliği içerisindedir. Kamuoyunu yönlendiren ve terbiye eden siyasi, iktisadi, kültürel ve sosyal temalarla uğraşan ve bünyesinde en etkili politikacıları, diplomatları, akademisyenleri ve gazetecileri barındıran think-tank merkezleri bu maksatla tesis edilmiştir. Elemanların büyük çoğunluğu, devlet deneyimine sahip eski ve yeni görevlilerdir. İkinci eleman kaynağıysa, yine devlet organlarıyla içli dışlı olmuş akademisyenleri barındıran üniversitelerdir. Vakıflar ABD Vakıfları, sadece yardım yapan, vergi muafiyeti cennetleri değillerdir. İstihbarat fonksiyonları dışında, kültür ve değişim politikalarının yönlendirildiği, formlaştırıldığı ve kültür devşirmelerinin gerçekleştirildiği merkezlerdir. CIA, vakıf faaliyetleri aracılığıyla Amerikan şirketleri ve mali kuruluşları için uluslararası casusluk yapmaktadır (Özkul, 2001: 142). Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID)’nın tavsiyeleri ile kurulmuş olan Kamu Güvenlik Hizmetleri’ndeki uzmanlar CIA görevlileridirler. Bazen işadamı, turist, emekli şahıs görüntüsü ile çalışırlar. Kamu Güvenlik Hizmeti’nin önerileri aslında CIA’nın yerli servislere yaptırdığı kendi istekleridir. 1961 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan AID ise, ekonomik bir kurul olarak adlandırılmasına karşın örtülü faaliyetlerin en önemli araçlarından biri olarak hala işlev görmektedir. Üçüncü dünya ülkelerindeki “polis” ve “özel kuvvetlerin” eğitilmesi için yapılan yardım ve kursların büyük çoğunluğu AID kanalıyla gerçekleştirilmektedir. Askeri ve siyasi yaşamın etkili kişilerinin elde edilmesi ve eğitilmesi, sendikalar ve gençlik örgütlerine yönelik faaliyetler AID tarafından yürütülmektedir (Bilbilik, 2003: 165-166). USAID (ABD Ulusal Kalkınma Ajansı) demokrasi ve yönetişim programlarının baş kalkınma program stratejisi belirleyicisidir. NED’in işbirliği yaptığı onlarca Avrupalı ve Asyalı kuruluş ve vakıf arasında aşağıdakiler dikkati çekenlerdir (McFaul, 2005: 156); (1) Rusya ve diğer BDT (CIS) devletleri için AB’nin kurduğu TACIS, (2) Doğu Avrupa için AB’nin PHARE ve “The Institute For Democracy”, (3) Almanya’da Parti Enstitüleri, (4) İngiltere’de “The Westminster Foundation”. Üniversiteler CIA, yüzden fazla Amerikan üniversitesi ve kolejinde, çok sayıda profesör ve yönetici ile rapor hazırlamaktan, eleman kazandırmaya kadar geniş bir alanda işbirliği yapmaktadır. Projelerde çalışan öğrencilerin -doğrudan ajanlaştırılmış olanlar dışında- genellikle bu ilişkilerden haberi yoktur. Projelerin dışında en önemli etkinlik, yabancı öğrencilerin elemanlaştırılmasıdır. Profesörler, büyük çoğunluğu geri kalmış ülkelerden burslarla devşirilmiş öğrencileri akademik yaşam içinde eğitip CIA’ya yönlendirmektedir. ABD’de 1950’Ierin başında devşirilmeye başlanılan yabancı öğrenciler, kendi ülkelerine döndüklerinde ‘‘agent in place (yerinde ajan)” olmuşlardır. ABD, ileride kendi ülkelerinde seçkin konumlar elde edecek olan bu kişilerden, iç politikanın yönlendirilmesinde ya da devletlerden iç bilgi sızdırılmasında yararlanmayı planlamıştır (Corson, 1989: 27). ‘‘Master’’ ve ‘‘doktora’’ 24 çalışmalarındaki uluslararası ilişkiler öğrencileri de, ilgili ülkedeki dinsel-siyasalbölgesel çatışma alanlarında sözde akademik olarak çalıştırılmaktadır. Uluslararası politika için bunca elemanlaştırmayı göze alanların arkasında önemli şirketler de bulunmaktadır. Etki Ajanları Amerikan literatüründe etki ajanı3 temin edilmesi başta gelen örtülü faaliyet türlerinden biridir. Bir insanın ABD’ye etki ajanı (yardakçı) olmasını sağlayan özelliklerin başında devlet, ordu, iş ya da medya içinde önemli bir kişi olması veya bağlantılarının iyi olması gelir. Bu kişi bir gazeteci, editör, paralı asker, gümrük memuru, bankacı, işletmeci, başkan yardımcısı ya da bu tarz başka birisi olabilir4. Toplum mühendisi olarak etki ajanlarının temel rolü propaganda operatörü olmaktır. Özellikle basın dünyasında dış bağlantıları ile güdümlü, görüş yayıcı ve görüş oluşturucu işlevi bulunan gazete ve televizyonlarda ihaleci ve rant peşindeki holding sahiplerinin egemen olmasıyla seçkin köşe yazarları ve haber programı sunucuları; yükseltilen ücretlerle, gazetecilik kimliğinden ayrılmadan etki ajanı olarak yönlendirici eleman konumuna getirilmişlerdir. Sivil Toplum Kuruluşları ABD dış politikasında önceliğe sahip olan en etkin, en nüfuzlu, en iyi finanse edilen etnik lobiler; Yahudiler, Kübalılar, Yunanlılar ve Ermenilerdir (Brzezinski, 2004: 236). Amerikan Kongre üyelerini ve kamuoyunu etkilemeye yönelik Yahudi, Arap, Ermeni ve Rum lobileri gibi grupların lobicilik faaliyetleri ve hatta ortak menfaatleri gerektirdiğinde çeşitli lobilerin işbirliği yaptığı konusunda pek çok örnek bulunmaktadır. Özellikle Başkan belli bir görüşe sahip değilse, kendini nüfuzlu bir grubun görüşlerini benimseyen bir mahkûm haline getirebilir. C. ABD İstihbarat Toplumu ve Uzay Programları: ABD devlet istihbarat sistemi içindeki istihbarat teşkilleri; (1) Bağımsız CIA, (2) Savunma Bakanlığı istihbarat teşkilleri ve (3) Diğer Bakanlıkların istihbarat teşkilleri veya işlevleri olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Savunma Bakanlığı istihbarat teşkilleri arasında; DIA, NSA, NGA, NRO ile Kara, Deniz, Hava ve Deniz Piyade Kuvvetleri İstihbarat Teşkilleri bulunmaktadır. Yeni istihbarat kanunu ile tüm istihbarat kurumları yeni teşkil edilen Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) kontrolü altına girmiştir. UGK, ulusal dış istihbarat hedeflerini ve önceliklerini yayımlar ve bunlar her bir istihbarat teşkili için ayrı rehber oluşturur. NASA, ABD için medyatik uzay çalışmalarını yürütmektedir. Uzay çalışmaları içinde ABD Savunma Bakanlığı (DOD), ayrı bir bütçe ile farklı programlar yürütmektedir. Ticari maksatlı şirketler ve kamu kurumlarının uzay çalışmaları ise NASA ve DOD’nin çalışmalarından ayrı tutulmalıdır. ABD istihbarat toplumu uzaya dayalı istihbarat toplama kabiliyetlerinden önemli ölçüde 3 Asset, ‘yardakçı’ da denilmektedir. Yardakçı, yabancı bir ülkede bir istihbarat ajansı için çalışan yerel ajan veya organizasyon. 4 Diğer bir yardakçı çeşidi de paravan organizasyonlardır. Bunlar istihbarat teşkilatı tarafından ödeme yapılan grup, şirket, kuruluş veya ajanslardır. Bağımsızmış gibi gözüken ama aslında istihbarat ajansına bağlı olan sicilli şirketler (proprietary company) de kullanılabilir. 25 istifade etmektedir. DOD’e bağlı olan NRO, istihbarat toplama uydularını inşa eder, işletir, gelen bilgileri toplar ve analiz eder. DOD ve istihbarat toplumunun uzay aktiviteleri şunları kapsar; (1) Fırlatıcı araç geliştirme. (2) Haberleşme, Yönlendirme (GPS), Erken İkaz, Meteoroloji, Keşif Uyduları kullanımı. (3) ABD uydu sistemlerini koruyacak kabiliyetler geliştirme. (4) Rakipleri önlemek üzere uzayın kullanımı. ABD Devlet Başkanı Ulusal Güvenlik Konseyi Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC) Başkanın Dış İstihbarat Danışma Kurulu Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) Yönetim Toplama İhtiyaçlar Analiz Anavatan Güv. (DHS) CIA Savunma Bakanlığı Savunma Bakan Yard. Görev Yöneticileri Dışişleri Bak. (INR) NRO İstihbarat Adalet Bak. (FBI) Hazine Bak. (OIA) Enerji Bak. (OEI) Narkotik Müc. (DEA) Operasyon NSA Bil.& Tek. Destek Ört.İşl.Kuv. Genelkurmay Başkanlığı NGA DARO Kara Kuv. (INSCOM) Deniz Kuv. (NSG, ONI) DIA J-2 Avrupa K.lığı J-2 Atlantik K.lığı J-2 Merkez K.lığı J-2 Pasifik K.lığı J-2 Stratejik K.lık J-2 Güney K.lığı J-2 Öz.Kuv. K.lığı J-2 Kuzey K.lığı J-2 Deniz Piyade İsth. Hava Kuv. (AIA) Ulaştırma K.lığıJ-2 Şekil 4: ABD İstihbarat Toplumu5 D. ABD Ulusal Savunma Sistemi: Savunma Bakanlığı, ABD sert gücünün asıl mekanizması ve ulusal savunma politikasının uygulanmasında Başkanın temel vasıtasıdır. Üç askeri başkanlıktan meydana gelmektedir; (1) Kuvvet Komutanlıkları ve müşterek karargahtan oluşan Genelkurmay Başkanlığı (JCS), (2) Birleşik Komutanlıklar, (3) Bakanlığa çeşitli alanlarda hizmet eden Bakanlık İstihbarat Teşkilatı (DIA) ve Savunma Muhabere Teşkilatı (DCA) gibi çeşitli kuruluşlar. Savunma Bakanlığının temel fonksiyonu güvenlik politikalarının uygulanmasında gerekli askeri vasıtaları sağlamaktır. 5 Şekil iki kaynaktaki bilgilere dayanılarak hazırlanmıştır; (1) Office of Director of National Intelligence: An Overview of the United States Intelligence Community, DNI Handbook, Office of DNI, (Washington D.C., 2007). (2) William E. ODOM: Modernizing Intelligence: Structure and Change for the 21 st Century, National Institute for Public Policy, (VA, Jan 2002). 26 ABD askeri yapısının özel bir teşkilatı olan Birleşik Komutanlıklar, hava ve deniz kuvvetleri ile birlikte müşterek harekât kabiliyetine sahip komutanlıklardır. Amerikan küresel ulusal güvenlik anlayışı içinde tüm dünyayı coğrafi olarak paylaşan Birleşik Komutanlıklar şunlardır; - Atlantik Komutanlığı, - Merkez Komutanlığı (Orta-Doğu ve bir kısım Asya’dan sorumlu), - Avrupa Komutanlığı, - Pasifik Komutanlığı, - Özel Kuvvetler Komutanlığı, - Kuzey Komutanlığı, - Güney Komutanlığı ve - Ulaştırma Komutanlığı. Şekil 5: ABD Birleşik Komutanlıklarının Sorumluluk Sahaları (DOD, 2007) 2005 yılında ABD Kongresi Silahlı Kuvvetler Komitesi tarafından önerilen askeri kuvvet planlamalarına ilişkin senaryolar içerisinde Çin, Kuzey Kore, İran, Pakistan ve Hindistan isimleri öne çıkmaktadır. Halihazırdaki kuvvet ölçeği olan (1-4-2-1-1)6’nin (1-4-1-1-1) şekline dönüştürülmesi söz konusudur. Bu durumda 1-1-1; bir büyük ölçekli istikrar hareketini (şu anki Irak gelecekte ise Asya, Ortadoğu ve Afrika’da öngörülmekte), bir yüksek yoğunluklu hava-kara 6 1-4-2-1-1: (1: Anavatan savunması, 4: Dört ayrı coğrafya da (Avrupa, İran Körfezi, Kuzeydoğu Asya ve Asya suları) kuvvetli güç kullanımı, 2: İki bölgesel saldırganın yenilmesi ve gerekirse 1: Bu saldırganlardan birinin tamamen bertaraf edilmesi, 1: Büyük bir savaş.) 27 savaşı (Kore) ve bir büyük deniz-hava angajmanı (Tayvan Boğazı veya İran Körfezi) olarak öngörülmektedir (O’Hanlon, 2005: 3). Yeni stratejide, terörizme karşı savaş; tüm savaşları sonlandırmak için savaş (war to end wars) ve çok yakın olan sürekli savaş (war on war) olarak iki ayrı kavram ile ilişkilendirilmiştir (Richard, 2002). Yeni askeri senaryolar içerisine; - Endonezya, Filistin ve Kongo’da istikrar harekâtı, - Suudi Arabistan’da bir darbe, Körfez ülkelerine İran’ın müdahalesi ile ilgili senaryoların (O’Hanlon, 2005: 4-10) dahil edilmiştir. 11 Eylül sonrasında ABD’nin “terörizm” ve “serseri devletler”e açtığı savaş ÖAŞ’ler için dönüm noktası oldu. Küresel düzeyde ABD askeri faaliyetlerini artırması özel şirketlere olan talebi de önemli ölçüde artırdı. Örneğin, hâlihazırda Afganistan’daki Taliban sonrası askeri gücün eğitimi ÖAŞ’lere verilmiştir (Motherjones, 2007). Irak’ta 130 binden fazla ABD askeri yanında özel askeri şirket görevlilerinin sayısı ise 20 bini bulmaktadır (Traynor, 2003). ABD kuvvetlerinin 15 bölgesel karargâhının güvenliğinden sorumludurlar. Irak polis gücünü eğitilmesi işini DynCorp üstlenmiştir. E. Amerikan Hegemonya Kurgusu: Amerikan hegemonyasının temel kuramı olan realizm; İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne Modernizm düşüncesi temelinde; 1980’lerden itibaren siyasi olarak demokrasi, ekonomik olarak gelişme (kalkınma) ve 1990’lardan itibaren ise kültürel kod olarak ise iletişim (diyalog) projesi adı verilen üç alt konsept ile pratikte uygulama alanı buldu. Bu üç projenin pratiğe geçmesi ülkeleri içten ve dışarıdan saran ‘ağ stratejisi’ ile sürdürülmektedir. Merkezi olmayan ağ sistemine dayalı NGO’lar, sosyal hareketler ve diğer ulusaşan devlet-dışı aktörlerden oluşan yumuşak güç unsurları artık devlet tekelini kırmakta ve devletle etki alanında rekabet etmektedir. Dünya ABD tarafından temel kuralları belirlenen bir çeşit modern düzene doğru yavaş yavaş evrilmektedir. Hegemonik güçler, hiçbir zaman Batılı ve modern olma yarışında hep geriden gelecek, ulusal gücü ve egemenliği önemli ölçüde erozyona uğramış, küreselleşme ve modern bilgi toplumu anlayışı içinde ekonomilerini ve bilgi sistemlerini dışarıya bağlamış, kısaca güç tatbik kabiliyeti olmayan her biri “güçsüz güç” olarak tanımlanabilecek ulus-devletlerden oluşan ikinci sınıf devletler topluluğu yaratmayı hedeflemektedir. Tarih boyunca klasik güç politikası ‘böl ve yönet’ olagelmiştir. ABD hegemonyasının dayandığı güç politikası ‘dönüştür-böl-eklemle-yönet’ ve stratejisi ise çifte yapılı dünya olarak tanımlanan ‘ağ stratejisi’dir. Amerikan hegemonyası temel olarak iki yöntemle işlemektedir; yumuşak gücün kullanıldığı rejimi restorasyonu (Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan’daki renkli devrimler ve diğer içten içe kurgulamalar) ve Irak örneğinde olduğu gibi sert gücün kullanıldığı ülke inşası (nation-building). Eğer hedef olarak seçilen ülkeler zaten Batılı olmaya meyilli ya da siyasi, ekonomik ve kültürel olarak içine sızılmaya ve ağ örülmeye müsait ise yumuşak güç unsurları vasıtası ile ülkedeki 28 rejimin Batılı düzene uygun bir yönetime kavuşturulması için rejim restorasyonu metodu kullanılmaktadır. Demokrasi, kalkınma ve kültürler arası diyalog kapsamındaki projeler kapsamında seçilen aktör, yöntem ve programlar ile hedef ülkenin sivil toplumuna nüfuz edilmekte ve ulusal aktörler kısa devre edilmektedir. NGO-vakıf-enstitü-sivil toplum örgütü gibi kurumlar aracılığıyla, hedef ülkedeki iktidar ve kitlelerle doğrudan ilişkiye geçilerek ülkelerin iç düzenlerinde toplumla devlet arasına giren kurumsal ve bireysel bir ağ oluşturarak, devlet egemenliğine paralel bir egemenlik kurulmaktadır. Kurulan global hegemonya bulunmaktadır (Yılmaz, 2006: 120); kurgusunun dört temel fonksiyonu a. Daha çok gözetleme, dinleme ve insan istihbaratına dayanan küresel bir istihbarat üretim ağı, b. Yönlendirilmiş medya, gündem oluşturan uluslararası kuruluşlar, dezenformasyon (katkılı bilgi) üreten düşünce kuruluşları, etki ajanları vb. unsurların yer aldığı küresel propaganda ve etki ağı, c. Ulus-yapma, rejimi restore etme gibi ülke senaryolarını destekleyen temin edilmiş; militer güç, kişi, demokrasi vakfı, çağdaş sivil toplum örgütü, kalkınma ajansı gibi örtülü istihbarat fonksiyonu olan operatif kurum, kaynak ve vasıtalar, d. Tüm bu örtülü yapı ve faaliyetlerin gizliliğini ve güvenliğini sağlayacak koruyucu güvenlik sistemleri. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ SERMAYE-FİNANS KESİMİ DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ (CFR) YAHUDİ LOBİSİ SENATO BAŞKAN KONGRE * SİYASİ PARTİ UZANTILARI * ALMAN, İNGİLİZ, İSVEÇ, FRANSIZ VAKIFLARI * İSTİHBARAT KRLŞ.LARI * AB ORGANLARI * SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ * ŞİRKETLER, ÜNİVERSİTELER NED ABD HÜKÜMETİ ULUSAL DEMOKRASİ VAKFI KOMİTELER NSC AVRUPA BİRLİĞİ * SİYASİ PARTİ UZANTILARI; IRI, NDI * İŞVEREN-İŞÇİ KRLŞ.; CIPE, FTU, AFL-CIO * ÜNİVERSİTELER * THİNK-TANK’LER * VAKIF-DERNEKLER KAMU DİPLOMASİ BŞK.LIĞI DNI ULUSAL GÜVENLİK KONSEYİ KOPENHAG KRİTERLERİ ULUSAL İSTİHBARAT DİREKTÖRÜ DEMOKRASİ PROJELERİ DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI SAVUNMA BAKANLIĞI IMF KALKINMA PROJELERİ DoD WB P L A N L A M A İSTİHBARAT TOPLUMU İS Tİ H B A R A T O CIA, FBI, NSA, NIMA, P NRO, DIA DAHİL 15 E İSTİHBARAT TEŞKİLİ R A S ULUSAL İSTİHBARAT Y KONSEYİ O N NIC * ATLANTİK K.LIĞI * MERKEZ K.LIĞI (ORTA DOĞU K.LIĞI) * AVRUPA K.LIĞI * PASİFİK K.LIĞI * GÜNEY K.LIĞI * ÖZEL KUV. K.LIĞI * UZAY K.LIĞI * ULAŞTIRMA K.LIĞI NATO AGSP EKONOMİK AĞ DTÖ BM AS KE Rİ HEDEF ÜLKELER Sİ YA Sİ * ÜLKE İNŞASI AĞ * REJİM RESTORE AĞ KÜLTÜREL AĞ MEDYA KİLİSE DİYALOG PROJELERİ Şekil 6: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu Yeni hegemonyanın ekonomik modeli olan “serbest piyasa ekonomisi” kendi siyasal düzenlemelerini de beraberinde getirmektedir. Bu değişimin merkezinde “devlet” olma anlayışında yaşanacak değişimler bulunmaktadır. Barış ortamı savunma harcamalarını asgariye indirecek, uluslararası barış “kontrol 29 altında tutmak” (containment) ve “caydırıcılık” gibi saldırgan olmayan* daha ucuz yumuşak güç yöntemleri ile korunacaktır. Bütün bu gelişmeler, yavaş yavaş devletlerin içinde merkezî yer tutan askeri bürokrasinin önemini azaltacaktır. Piyasa ekonomisi kendi kendini düzenleyeceği için devletin ekonomideki rolü asgariye inecek; bu da sivil bürokrasinin merkezî önemi azalacaktır. Ayrıca yeni hegemonyanın önerdiği toplumsal model 'orta sınıfın' var olması ve mümkünse genişlemesi üzerine kurulu olduğundan, “demokrasi" yaygınlaştırılacak ve böylece devlete hakim (bürokrasi gibi) odakların gücü erozyona uğrayacaktır. Bir ulus-devlet ancak bir güç politikası uygulayabilirse; dostça olmayan davranışları caydırır, kendi ulusal çıkarlarını ve bağımsız iradesini koruyabilir. 21’ nci Yüzyıl hegemonik güç projeksiyonlarının hedefi ulus-devlet yapılarının yok edilmesi ve ağ stratejisi ile kontrol altında tutulmasıdır. Yürütülen örtülü metotların hedefi ulus-devlet elindeki güç unsurlarının elinden alınması, egemenliklerin iç ve dış ağlara transferidir. Nitekim demokrasisi restore edilen, rejimi ve kimliği yeniden tanımlanarak sözde Batılı ve modern dünyaya kazandırılan ülke örneği gittikçe artmaktadır. 21’ nci Yüzyılın güçsüz güçleri olacak ulus-devletlerin ortak özellikleri; üst yapılar ve ağlar içinde iç ve dış güvenlik parametreleri ile ulusal egemenliklerinin dışarıdan kontrol edilir durumda tutulmaları ve kendi güvenlik ortamlarını şekillendirecek güç politikası uygulayamamalarıdır. Bu tehdidi aşmanın tek yolu ise ulusal güvenlik ve istihbarat fonksiyonları arasındaki ilişkiden yola çıkarak, bu fonksiyonların bizzat kendisini ulusal gücün ve güvenlik politikalarının odağına koymak, ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda hegemon ile mücadele edecek uygun yöntem, aktör ve vasıtalara sahip olmaktır. Amerikan politikasının demokrasiyi yayma isteği hegemonik bir vizyon taşır. Bu Amerika’daki tüm tarafları, Wilsoncuları ve yeni muhafazakarları cezbeden bir nedendir. Bir yandan post-modern yaklaşım ile ülkelere nasıl yönetilmeleri gerektiğini söyler, diğer yandan güç kullanan modern anlayış içinde dünyayı ve Amerika’yı demokrasi için güvenli kılmak amacında birleşir (Cooper, 2005: 57). Küreselleşme ile ne türde olursa olsun bir Amerikan Barışı dünyayı kaplamak zorundadır. Ancak bunu, Amerika bile kendi başına başarmaya yetecek kadar güçlü değildir. ABD hegemonya kurgusu ortak çıkarları kapsamında AB ile işbirliği yapmaktadır. F. AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü: Özellikle II nci Dünya Savaşı ile birlikte Amerikan tipi özgürlükler, yaşam biçimi ve demokrasisi dünyanın herhangi bir yerine uygulanabilecek olgular olarak kabul edildi. Ancak Avrupa Birliği fikrinin ivme kazanması ile birlikte Amerikan modeli artık Avrupalıların siyasi kontrol peşinde olduğu yeni bölgelerde Avrupalılaştırma projeleri ile karşılaşmaya başladı. Avrupalıların bu bölgeleri bir dereceye kadar Avrupalılaştırma gayreti, Amerikalıların kendi modelleri ihraç faaliyetleri ile iç içe girmektedir (Inozemtsev, 2006: 171). ABD ve AB ortak programları iç içe yürümekte ve bu alanda özellikle vakıflar yakın işbirliği yapmaktadır. Bununla beraber AB dönüştürme projelerinde kendi projeksiyonlarını uygulamaktadır. Post-modern düzen, otoriter ve ulusalcı yaklaşımları reddeden, buna karşılık bireyci ve tüm insanların mümkün olduğu kadar bir arada refahı ve 30 gelişimini öngören bir ideal dünya düzeni öngörmektedir. Ancak bunun ne AB içinde başat rolüne soyunan ülkeleri, ne de başta ABD olmak üzere dünyanın geri kalanındaki ülkeleri kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmaktan ve kendi uluslarının önceliklerini gözetmekten ve bu kapsamda gerekirse güç kullanmaktan alıkoymayacağı aşikardır. Sistemin temeli; küçük devletlerin bir arada tutulması ve yönlendirilmesi için sözde post-modern birer kavram gibi sunulan karşılıklı bağımlılık ve paylaşım anlayışı içerisinde ülkelerin içyapılarının geçirgen hale getirilmesi, diğer yandan bu ülkelerin dış politikalarının ulus aşan organizasyonlar vasıtası ile ipoteğe alınarak ağın tamamlanmasıdır. Post-modern anlayışın ekonomik güvenlik fonksiyonu; küreselleşme ile birlikte, ulus-devletlerin güçlü merkez sermayeler yörüngesinde ve denetiminde ufak adacıklar halinde sömürü merkezleri haline getirilmesi, dünya kaynaklarının paylaşılmasında, merkezin beslenmesine yönelik olarak ve merkezin hâkimiyetine uygun bir dünya sistemi ortaya çıkarma riski taşımaktadır (Barnett, 2005: 7-8). Post-modern güvenlik arayışları hegemonya anlayışının aktör, yöntem ve vasıtaları ile çerçevesinin yeniden kurgulanmasıdır. Yeni hegemonyayı temsil eden uluslararası sermaye sadece liberalizm karşıtlarına değil, ulusalcılara da karşıdır. Yapısı gereği uluslararasıcı olan yeni hegemonya düzeni hem ekonomik hem de siyasal-toplumsal uluslararası “düzenleyici” kurumlardan yanadır. Dünya düzeninde ‘hukuksal düzenlemeleri’, ‘serbest piyasa ekonomisi’ ile bire bir ilişkilendirilen ‘demokrasi’ ve demokrasi kültürüyle gelişen “insan hakları”nı savunmaktadır. Avrupa Birliği’nin demokrasi yayma girişimlerinin komuta merkezi olan EIDHR inisiyatifi kapsamında özel bir bütçe bulunmaktadır (CFPS, 2005: 3). Demokrasi ve Avrupalılaşma (Europeanisation) konseptleri, AB için birbirini tamamlayan kategoriler olarak görülmektedir. Avrupalılaşma, -modernizmin Avrupa ayağı olarak, demokrasiyi de kapsamakla birlikte daha geniş bir konsepttir. AB genişleme sürecine dahil aday ülkeler için; Kopenhag kriterleri, Batı Balkan ülkeleri için; SAP, Eski Sovyetler Birliği üyeleri için ENP ve Akdeniz ülkeleri için EMP veya resmi olmayan sıfatı ile Barselona Süreci dayatılmaktadır. SAP ülkeleri için daha esnek ve zamana yayılmış bir süreç içerisinde tam uyum beklenir. ENP ülkelerinden istenen uyum kriterleri ise daha esnek veya seçici unsurlar içerir. AB Taslak Strateji dokümanında ABD tanımlaması olan ‘serseri devletler’in yerine ‘kırılgan’ veya ‘başarısız olmakta olan ülkeler’ ifadesi kullanılmakta ve ABD’nin aksine bu tür ülkeler için “rejim değişikliği” yerine “iyi yönetimin geliştirilmesi” önerilmektedir (Haine, 2004: 44). Avrupa Güvenlik Stratejisi (ESS) ‘kırılgan devlet’lere karşı; “diplomatik, politik ve askeri vasıtaların tamamının uyumlu ve etkili bir şekilde kullanılması”nı önermektedir. Kırılgan devlet ise; halkının çoğunluğu için güvenlik, yönetim ve kamu hizmetleri gibi temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlet olarak tanımlanmaktadır. Milenyum Kalkınma Hedeflerini başaramayacağı düşünülen 59 ülke global barış ve güvenlik için bir engel olarak görülmekte ve kırılgan devlet statüsüne alınmaktadır (UNDP, 2003). AB’ye göre kırılgan devletler ‘iyi yönetilen devletler’e dönüştürülecektir (DFID; 2005). 31 AB’nin kırılgan ülkelerde demokrasi inşası Bosna, Kosova, Cezayir ve Gazze, Nijerya, Uganda, Sierra Leone, Nepal, Afganistan ve Gürcistan gibi ülkelerde test edilmiştir. 2004 yılında EIHDR sadece kırılgan devletler için 124 milyon Avro bütçe almıştır. EIHDR programı 2002-2004 döneminde 29 olan kırılgan ülke miktarını daha sonra 32‘ye çıkarmıştır. Bu ülkeler arasında Endonezya, Kamboçya, Meksika, Bosna, Türkiye, Rusya, Cezayir, Sudan, Kongo, Kolombiya gibi ülkeler bulunmaktadır (Saferworld, 2005: 36). 2005-2006’da ise listedeki dönüştürülecek kırılgan ülke sayısı 68’e ulaşmış olup, çoğu Orta Doğu ve Orta Asya ülkesidir. G. AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi? AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir. AB post-modern bir varlıktır; dünyadaki ağırlıklarını ve etkilerini artırmak maksadıyla egemenliklerini birleştirmeyi ve ortak yasalara uymayı gönüllü olarak kabul eden bir devletler topluluğudur (Rehn, 2007: 73). Güç artık bir seçenek olmadığından, bir tür hukuk, pazarlık ve hakemlik karışımı gereklidir. Ancak AB henüz, Avrupa çıkarının değil, ulusal çıkarların daha etkin biçimde peşine düşen bir örgüt konumundadır. Avrupa Birliği’ni politika ve güvenlik konularında bir blok olarak görmek mümkün değildir. Burada ayrışımı sağlayan tek tek ulusların çıkarlarıdır. AB anlayışı içerisinde ulusal çıkarlar tanımlanırken milliyetçiliğin nasıl reddedileceği olgusu cevabı hala araştırılan bir sorudur. AB içerisinde güçlü konumda olmak ve ulusal çıkarların korunması ancak bazı ekonomik, sosyal ve politik egemenlik unsurlarının elde bulundurulmasına bağlıdır. Bunun için özellikle ekonomik vasıtalara dayanan uygun bir strateji gereklidir. Halbuki AB’nin yeni üyeleri katılım sürecinde farklı stratejiler izlemiş olsalar da çoğu ekonominin tamamını liberal hale getirirken şok terapiler uygulamışlar ve en iyi ekonomik birimlerini (blue chips) ve hatta doğal kaynaklarını AB’nin hakim ülkelerine ve daha az oranda ABD’ye satmak zorunda kalmışlardır (Stiblar, 2005: 4). Reformcu, liberal veya değişimci olmasına bakılmaksızın yeni üyelerin yöneticileri ekonomik vasıtalarını ellerinde tutamamışlar ve büyüyen AB’nin alt tabakasına doğru yol almışlardır. Başat ülkeler dışındaki diğer ülkelerin AB içinde etkin konuma gelebilmesi ancak kendi şirketlerini yönetebilmeleri ve uluslararası alanda karar verici konumlarının etkinliği, diğer yandan bazı AB kurumlarını kendi ülkelerinde konuşlanması ile mümkün olabilir (Stiblar, 2005: 22-23). Ülkenin iç kuvvetleri ülke dışında da etkin olacak güce sahip olmalıdır. Ülkenin karar vericileri, kurumsal yetkilileri ve özel yapısı (şirketler, bankalar vb.) ülkenin kendi stratejileri ve hedefleri konusunda işbirliği yapmalıdır. Bu stratejiler küreselleşme ve bölgeselleşme süreci içerisinde ülkeyi merkez ülkeler konumuna taşımalı ve daimi vatandaşlarının diğer üye ülke vatandaşları ile eşit refah ve haklara sahip olmasını hedeflemelidir. Bunu sağlamanın en temel vasıtası ise daha AB’ye katılım safhasında yapılacak müzakerelerde bazı egemenlik haklarının korunmasıdır. Böyle bir stratejik imkan ülkenin faaliyetleri, kararları, beyanatları ve reaksiyonları ile ilgili önemli bir vasıta yelpazesi sağlayacak ve kendi vatandaşlarına da imkanlar sunarken körü körüne AB merkezine bağımlılığı önleyecektir. 32 Özetle söylemek gerekirse, Brüksel ve Frankfurt’tan dayatılan makro politikalara teslim olmamak içeride kuvvetli mikro vasıtalara sahip olmayı gerektirmektedir. Bu ise ancak güçlü bir finansal sektör, daimi vatandaşların mülkiyet haklarının korunması ve ulusal çıkarların sağlanmasında hükümet ve diğer içyapılar arasında sıkı bir işbirliği ile mümkündür. Ekonomik kaynaklar dışında korunması gereken; ekoloji, sağlık ve sosyal koruma, bilginin dağıtımı, eğitim ve teknoloji alanında ilerleme, sanat ve kültürün gelişimi, dil’in korunması, ulusal mirasın muhafazası gibi ulusal çıkarlar için uygun bir strateji geliştirilmelidir. AB üyesi ülkeler ya kendi yarattıkları güç ve cazibe ile birlik içinde bir refah ve gelişme merkezi olarak kimlik ve egemenliklerini bir ölçüde koruyacaklar ya da diğerlerinin yarattığı cazibe tuzağı içinde devletler üstü yönetime teslim olup, zamanla kimliklerini ve egemenliklerini kaybedeceklerdir. 3. 21’ NCİ YÜZYILIN BAŞINDA TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KONUMU: A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı ve Türkiye: Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında Türkiye’nin içinde bulunduğu temel güvenlik sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz; a. Soğuk Savaş boyunca güvenliğini Batıya, özellikle NATO ve ikili düzeyde ABD’ye dayama alışkanlığı henüz aşılabilmiş değildir. Türkiye büyük güç merkezleri arasında sıkışmış, birlik içine istenmeyen ancak güçsüz ve kontrol altında tutulmak istenen konumdadır. b. Post-modern anlayışın ülke güvenliği ile ilgili komplikasyonları anlaşılmadan AB üyeliğine bir çağdaşlaşma projesi ve ülkenin önünü açacak yegane bir proje olarak körü körüne sarılınmış ve ülkenin güvenlik parametreleri homojenleştirici niteliğini yitirme sürecine girmiştir. c. Küreselleşmenin ulusal güvenliğe olumsuz etkileri karşısında ulusdevletin ihtiyaç duyduğu yeni roller ve kurumsal dönüşümler sağlanamamıştır. d. Soğuk Savaş sonrası güvenlik mimarileri içinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği içinde yerini alamayan Türkiye, hantallaşan NATO içinde de eski konumunu aramaktadır. Yeni bir transatlantik anlaşması bu konumu daha da zayıflatabilir. e. Türkiye, ABD ve AB hegemonya kurgusu içinde içerden ve dışarıdan ağ stratejisi ile dönüştürülme sürecine girmiştir. Bu süreç Türkiye’nin gündemini kısırlaştırmakta, AB süreci ve reformları ülkenin güvenlik parametrelerinin aşınmasında hızlandırıcı bir kurgu sağlamaktadır. f. ABD ve AB’nin kurguladığı ülke içi medya-sermaye tekeli, üniversiteler, sivil toplum örgütleri içine yuvalanan post-modern bir tabakanın oluşturduğu propaganda ve etki ağı AB reformlarına devam baskısı altında ülke içi birlik, ulusal değerler ve güvenlik parametrelerinin çözülmesi işlevini yerine getirirken, irtica ve bölücülük de AB süreci ile siyasallaşarak amaçlarına ulaşma yönünde önemli mesafe kaydetmişlerdir. AB sürecindeki Türkiye; Irak ve Kıbrıs’taki gelişmelerin gösterdiği gibi kendi güvenlik sorunlarının çözümünde dış kaynaklı siyasi ve ekonomik baskı ve yaptırımlara oldukça bağımlıdır. Politika ve strateji üretmekteki sıkıntılarının yanında hayati çıkarları söz konusu olduğu halde güç kullanmaktan ve güç 33 projeksiyonsuzluğu nedeni ile etki sağlamaktan uzaktır. Ülkenin yumuşak gücünü oluşturacak sivil kabiliyetler geliştirilemediği gibi dış fonlarla yönlendirilen sivil toplum örgütü veya kuruluşu görünümlü unsurlar bozucu özellikleri ile kendileri güvenlik sorunu olmaktadırlar. Türkiye’ye AB üyelik sürecinin verilmesi ile başlatılan süreç içinde aşağıdaki kurumlar etkisiz ve inisiyatif kullanamaz hale getirilmiş veya getirilmeye çalışılmaktadır. (1) 1997’den itibaren devlet içinde derin devlet ve çeteleşme bahanesi ile istihbarat ve emniyet organları baskı altına alınmış, bu tür organların görüş bildirmesi bile demokrasi karşıtı olay haline getirilmiştir. (2) 2003 yılındaki reformlar ile Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreterliği de işlevsiz hale gelmiştir. MGK Genel Sekreterliği’nin devlet güvenliği ile ilgili süreçleri (istihbaratın yönlendirilmesi ve koordinasyonu, propaganda ve psikolojik savaş ile örtülü operasyon ve faaliyet konularında onay ve hukuksal meşruiyet zemini olma) fonksiyonu bulunmamaktadır. (3) Halihazırdaki AB üyelik süreci ve Anayasa tartışmaları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de sözde “Ordunun Sivil Kontrolü” söylemi altında MSB.lığına bağlanarak pasifize edilmesi ve etkisiz hale getirilmesi ile ilgili bir kurguyu gündemde tutmaktadır. (4) 2000’li yıllar ile birlikte ulusal hukuk sistemi de siyasallaştırılmaya, Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı oluşumlarla mücadelede baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. B. Türkiye’nin Güvenlik Kurgusunun Yapısal Sorunları: Türkiye’nin Soğuk Savaştan günümüze devam eden yapısal güvenlik sorunları; ABD ile gittikçe çakışan çıkarlarımız ve AB üyelik sürecinin neden olduğu güvenlik aşınmaları karşısında çok daha belirgin hale gelmiş, sorunlar gittikçe kapsam değiştirirken mevcut iktidarın niteliği nedeni ile güvenlik yapısındaki iç tıkanıklıkların artması durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Ulusal güvenlik sisteminin güvenlik endeksli olması nedeni ile politikalar hazırlıksız bir şekilde geriden gelmekte, reaktif sistem nedeni ile kendi çıkarlarını korumak için ön almak yerine edilgen bir şekilde başka ülkelerin politikalarına göre pozisyon belirlemek zorunda kalınmaktadır. Türkiye, dış politikada alternatif üretemezken belirgin bir güvenlik konsepti ve kurgusu olmaması ve iç siyasi sıkıntılar nedeni ile sadece TSK’ya dayalı güç politikası uygulama yeteneği de aşınmaktadır. Güvenlik kurgusu içinde hükümet-sivil-asker-üniversite-araştırma merkezleri-elit tabaka gibi sürece katkıda bulunacak aktör ve kurumlar dahilinde bir kurgu ve entegrasyon olmadığı için politika ve strateji üretmekteki sıkıntılar devam etmektedir. Ülkenin en önemli sorunu vizyonsuzluk ve kendi çıkarlarına uygun roller belirleyememektir. Güvenlik kurgusu ile ilgili yapısal sorunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir; (1) Siyasi konularda olduğu gibi güvenlik alanında da karşılıklı itimatsızlık nedeni ile sivil-asker kurumsal işbirliği büyük ölçüde işlemez hale gelmiş; inandırıcı, entegre ve birbirinden güç alan bir güvenlik politikası oluşturma ve uygulama imkanı kalmamıştır. 34 (2) MGK Genel Sekreterliği’nin ülke güvenliğinin temel kurgusu olma rolü kaybolmuştur. (3) Ülke istihbarat kurgusunun temeli olan Milli İstihbarat Teşkilatı önemli işlevler için gerekli siyasi ve hukuki destekten yoksundur; örtülü operasyonlar başta olmak üzere ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeler, reform ve yenilikler bir kenara bırakılmıştır. (4) Hukuk sistemi AB sürecinde siyasallaştırılma sürecine girmiş, ülke güvenliği ile ilgili konularda AB baskısına maruzdur. (5) Atatürkçülük, ulusal kimlik, ulusal değerler, egemenlik gibi Anayasa ve Cumhuriyet yapımızın temel unsurları hızlı bir erozyona maruz kalmıştır. (6) Bölücüler 1990’lı yılların ikinci yarısında askeri sahada yenildiği ve büyük ölçüde yok edildiği halde siyasi ve ekonomik tedbirler ile askeri başarı desteklenmemiş, AB süreci ile siyasi güç kazanmalarının ve amaçlarına siyasi yollardan ulaşmalarının önü açılmıştır. (7) İrtica ve bölücülük Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli boyutuna ulaşmış, buna daha büyük boyutta post-modern tehdit ilave olmuştur. (8) Balkanlar; Yunanistan’a, Karadeniz ve Orta Asya enerji hatları ile birlikte; Rusya’ya teslim edilmiştir. Kuzey Irak kaybedilmiş, Kürt devletinin fiilen kurulmasına göz yumulmuş, buradaki çıkarlarımız terörle mücadeleye indirgenmiş, Orta Doğu’daki çıkarlarımız ABD’nin insafına bırakılmıştır. 4. 21’NCİ YÜZYILDA KONSEPTİ: TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR GÜVENLİK A. Yeni Bir Güvenlik Konsepti ve Ulusal Güvenlik Kurgusu: Türk ulusal güvenlik kurgusu; bölgesel şartlar, güç merkezlerinin yakın coğrafyasına dayatmaları, iç ve dış güvenlik sorunları nedeniyle politika oluşturma ve uygulama sürecinde bir an önce yapısal, yöntemsel ve politik vasıtalar bakımından radikal değişikliklere ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, sadece Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılığına dayanan; reaktif ve ulusal güvenlik endeksli güvenlik konseptini aşarak “ulusal çıkar endeksli” ve “yumuşak güc”ün tüm unsurlarını bir güç projeksiyonu içinde sert gücü ile birleştirmiş yeni bir güvenlik kurgusuna ihtiyaç duymaktadır. Ulus-devlet yapısı, ulus kimliği ve birliğini koruyacak altyapı dönüşümleri yeni ulusal güvenlik politikasının merkezinde olmalıdır. Ancak, Türkiye, ulusal güvenliği açısından içe kapalı bir tutum izlememeli, jeopolitik konumuna uygun yeni roller belirlemelidir. Tek boyutlu ve salt güvenlik odaklı politikalar yerine ulusal çıkar endeksli, belirli stratejiler içinde bitişik coğrafyalara açılım sağlayan yeni kavramsal açılımlar; hegemonun biçtiği rol yerine hegemon ile ortak veya bağımsız düşünme, uygulama refleksi sağlanmalıdır. Dış politikanın kapsayıcılığı artırılarak; bölgesel projeksiyonlar üzerine oturtulmuş, ekonomik ve kültürel kodları ihtiva eden bir teorik yapı ve buna uygun stratejiler oluşturulmalıdır. Türkiye, 21’ nci Yüzyılın en dinamik alanlarından birisi olacağı şimdiden belli olan Orta Doğu ve Avrasya alanının oluşmasında politik, ekonomik, sosyal, kültürel öncülüğü üstlenerek, yeni yüzyıla yeni misyonu ile yön vermelidir. 35 Geleceğe ilişkin stratejik vizyonun belirlenmesi maksadıyla, stratejik öngörü oluşturacak kadroların yetiştirilmesi ve kurumsal yapıların oluşturulması; beklenmeyen gelişmeler karşısında birbirine alternatif olacak senaryoların üretilmesi; geleceğe ilişkin uzun dönemli stratejik hedeflerin belirlenerek bunların gerçekleştirilmesinin koşullarının üretilmesi zorunludur. Bu kapsamda; kısa, orta ve uzun vadeli projeksiyonlar, politikalar, alternatif stratejiler üretecek kurumsal alt yapı, kadro ve kabiliyetler geliştirilmelidir. Yeni güç politikalarının savaşçıları; sivil toplum örgütleri, hükümet dışı örgütler, şirketler, etkinlik sağlanan uluslararası örgütler gibi yapısal ve kurumsal unsur ve süreçler olacaktır. Ulusal çıkarlar doğrultusunda yapısal ve kurumsal güç unsurlarını bir araya getirecek bir sistem oluşturulmalıdır. Eğitim kuruluşları, vakıflar, araştırma merkezleri, enstitüler, NGO’lar gibi örgütlenmeler aracılığı ile bir yandan dış politikayı destekleyecek örtülü istihbarat fonksiyonları yerine getirilirken, açık faaliyetler kapsamında diğer ülkelerin kamuoyu ulusal politikalarımız konusunda yönlendirilmelidir. Güçlü ve dış etkilere dayanaklı bir güvenlik kurgusu için öncelikle ve en az ABD, İngiltere ve Almanya'daki kadar güçlü bir devlet yapılanması ihtiyacı vardır. Bu kapsamda, güvenlik ve istihbarat fonksiyonları ile ilgili devletin yapısal değişikliklere gereksinimi bulunmaktadır. Yeniden tanımlanmış ulusal çıkarlarına uygun olarak üç geniş coğrafyada (Güney Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Orta Asya, Orta Doğu) yumuşak gücü esas alan güç projeksiyonu çerçevesinde çevresindeki güvenlik ortamını proaktif olarak şekillendirecek yeni bir “Çevresel Angajman Konsepti” ve buna uygun etki ve kontrol sistemi oluşturulmalıdır. Bu konsept dahilinde ülkenin politika ve strateji oluşturma ve uygulamada önünü açacak şekilde MGK Genel Sekreterliği’nin Türkiye’nin iç ve dış güvenlik ortamının şekillendirilmesinde meşru çatıyı oluşturmalıdır. Ulusal İstihbarat Kurgusu Ulusal istihbarat kurgusu dahilinde: istihbaratın üretimi, koordinasyonu ve yönlendirilmesi; propaganda ve psikolojik savaş; örtülü operasyon ve faaliyetler de dahil olmak üzere her türlü stratejik bilgi-eylem ilişkisini oluşturacak hiyerarşik yapılanma ve hukuki süreçler edinilmelidir. Gerek ülkenin içinde bulunduğu tehditler ve gerekse yeni konseptin gerektirdiği bilgi ve eylem mekanizmalarının güç çarpanı olacak şekilde ulusal istihbarat kurgusu aşağıdaki esaslar dahilinde yeniden oluşturulmalıdır (Şekil 7); (1) MGK Genel Sekreterliği bünyesinde ülkedeki tüm istihbarat faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu olacak -ABD’deki Ulusal İstihbarat Direktörü örneği bir “Ulusal İstihbarat Başkanlığı” kurulması ve MİT Müsteşarı, “Ulusal İstihbarat Başkanı” statüsünde MGK Genel Sekreterliği bünyesindeki “İstihbarat Koordinasyon Kurulu”nda tüm ulusal istihbarat faaliyetlerinin koordinesinden sorumlu olmalıdır. (2) Devlet istihbaratı yapan istihbarat teşkilatlarının bütünlüğünü sağlamak ve ihtiyaç duyulan diğer istihbarat alanlarını bir çatı altında toplamak üzere MİT; “Dış İstihbarat” “İç İstihbarat”, “Ekonomik İstihbarat” ve “Uzay İstihbaratı” teşkillerini kapsayan bir çerçeveye kavuşturulmalıdır. (3) Emniyet Genel Md.lüğü (EGM) ve Jandarma İstihbarat Teşkillerinin faaliyetlerinin kanun uygulayıcı (polis ve iç güvenlik) istihbaratı ile 36 sınırlandırılması; görev ve sorumluluklarının açıkça belirlenmesi yolu ile görev alanlarının fiilen genişlemesinin önüne geçilmelidir. İSTİHBARAT KRLŞ.LARI CUMHURBAŞKANI ULUSAL İSTİHBARAT BAŞKANLIĞI BAŞBAKAN MGK / MGK GENEL SEKRETERLİĞİ İSTH.KOOR.KURULU PLANLAMA KURULU OPERASYON KURULU ÇALIŞMA GRUPLARI BAKANLIKLAR KAMU KURUM VE KURULUŞLARI MİT MÜSTEŞARLIĞI İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI DIŞ İSTH. EGM İÇ İSTH. YENİ KURULACAK J. İSTH. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İSTH.BŞK. İSTH.K.LIĞI HRK.BŞK. ÖZEL KUVV. PSK.HRK.GR. EKON. İSTH. GES K.LIĞI UZAY İSTH. x Avrupa Avrasya AS.İSTH. Orta Doğu DEVLET İSTİHBARATI KANUN UYGULAYICI İSTİHBARATI ASKERİ İSTİHBARAT Şekil 7: Önerilen Ulusal İstihbarat Kurgusu (4) Silahlı Kuvvetlerin özellikle dış istihbarat ihtiyacını karşılamaya yönelik istihbaratı toplayacak ve analiz edecek, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na bağlı -ABD’deki DIA benzeri, “TSK İstihbarat Komutanlığı” kurulmalıdır. Önerilen Bölgesel Müşterek Kuvvet Komutanlıkları bünyesinde görevlendirilmek üzere; bünyesinde insan istihbaratı, elektronik istihbarat ve teknik istihbarat gibi unsurlar bulunduran üç adet (Avrupa, Avrasya, Orta Doğu) “Askeri İstihbarat Tugayı” kurulmalıdır. (5) İstihbaratın bir bilim dalı haline getirilmesi için seçilen bazı Üniversitelerde istihbarat yüksek lisans ve doktora programları oluşturulmalı, üniversite ve araştırma merkezleri başta olmak üzere yumuşak güç içindeki tüm unsurların istihbarat fonksiyonları kurgulanmalıdır. (6) İç ve dış kaynaklı bozucu, bölücü ve dezenformatif oluşumların önüne geçilmesi, etki ajanları ile mücadele edilmesi, iç güvenliğe yönelik tehditlerin cari olarak takip edilmesi için Anayasa Mahkemesi ve MGK Genel Sekreterliği tarafından uygun görülecek - Almanya’daki Anayasayı Koruma Başkanlığınca alınan tedbirlere benzer, hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Yumuşak Güç Kurgusu Türkiye, ulusal çıkarlarının sağlanmasında öncelikle “yumuşak güç” kabiliyetini öne çıkaran bir güç projeksiyonu oluşturmalıdır. Ülkenin politik, ekonomik, sosyo-kültürel ve askeri güç unsurları birbirine entegre edilerek kademeli ve örtüşen bir güç projeksiyonu dahilinde yumuşak ve zorlayıcı güç unsurlarının rol ve süreçlerinin belirlenmesi gereklidir. Bu kapsamda güç projeksiyonunun aşağıdaki gibi oluşturulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir (Şekil 8). 37 (1) Yumuşak gücü temsil eden tüm sivil güç unsurlarının ulusal çıkarlar doğrultusunda geliştirilmesini, yönetim ve yönlendirilmesi ile koordinasyonu MGK Genel Sekreterliği tarafından yerine getirilmeli ancak MGK Genel Sekreterliği işlevlerine yardımcı olmak üzere siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel alanlardaki güç unsurlarının liderliğini yapacak yarı-resmi vakıflar oluşturulmalıdır. (2) Siyasi kapsamdaki unsurların liderliğini yapmak üzere ABD’deki Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) (Melia, 2005) benzeri “Ulusal Demokrasi Vakfı” kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır. (a) Siyasi partilerin uzantıları ve bunların oluşturacağı yan kuruluşlar (gençlik örgütleri, vatandaşlık dernekleri vb.), (b) Üniversiteler, düşünce merkezleri, araştırma kurumları vb. gibi bilgi üreten kurumlar ile eğitim kurumları, burs imkânları, (c) Siyasi kapsamlı sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflar. İSTİHBARAT KRLŞ.LARI CUMHURBŞKANI ULUSAL İSTİHBARAT BAŞKANLIĞI İSTH.KOOR.KURULU PLANLAMA KURULU BAŞBAKAN MGK/MGK GENEL SEKRETERLİĞİ OPERASYON KURULU ÇALIŞMA GRUPLARI BAKANLIKLAR GENELKURMAY BAŞKANLIĞI KAMU KURUM VE KURULUŞLARI YUMUŞAK GÜÇ UNSURLARI ZORLAYICI GÜÇ UNSURLARI YENİ KURULACAK ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER • SİYASİ PARTİLER VE UZANTILARI (GENÇLİK ÖRGÜTLERİ) • • GÖRSEL VE YAZILI • ŞİRKETLER • BANKALAR VE • KÜLTÜR DERNEKLERİ VE VAKIFLARI • SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İŞVEREN VE İŞÇİ KURULUŞLARI • ÜNİVERSİTELER • DÜŞÜNCE VE FİNANS TEŞKİLLERİ • SİYASİ KAPSAMLI SİVİL EKONOMİK OLUŞUMLAR (KEİ) • SİYASİ DERNEK VE HÜKÜMET DIŞI KURULUŞLAR (KIZILAY, TİKA) ARAŞTIRMA MRK.LERİ TOPL. ÖRGÜTL. VAKIFLAR ULUSAL KÜLTÜR VAKFI ULUSAL KALKINMA VAKFI ULUSAL DEMOKRASİ VAKFI • BASIN-MEDYA • • TÜRK DİASPORASI • EĞİTİM KURUML. • DİYANET İŞLERİ BŞK. Şekil 8: Önerilen Yumuşak Güç Kurgusu (3) Ekonomik kapsamdaki unsurlar için “Ulusal Kalkınma Vakfı” kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır. (a) İşveren ve işçi kuruluşları ile şirketler, diğer ülkeler ile ticaret bağı olan organizasyonlar, turizm şirketleri ve çokuluslu ekonomik oluşumlar, (b) Seçilmiş operatif bankacılık ve finans teşkilleri, (c) Hükümet dışı kuruluşlar; Kızılay, TİKA benzeri yardım kuruluşları. 38 (4) Sosyo-kültürel kapsamdaki unsurlar için “Ulusal Kültür Vakfı” kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır. (a) Görsel ve yazılı basın organları ile bunların yurt dışı bağlantıları, diğer gündem oluşturma, propaganda ve psikolojik etki vasıtaları, (b) Kültürel kapsamlı sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflar, (c) Diyanet İşleri Başkanlığı. Yeni Savunma Kurgusu Sert gücün ana unsuru olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de; hem yeni güvenlik ortamının içeride ve dışarıda ortaya çıkardığı tehditler ile mücadele edecek, hem de ülkenin ulusal çıkar endeksli proaktif güvenlik kurgusu içindeki konumuna uygun yeni (yumuşak) güç projeksiyonu içindeki yerini tamamlayacak kendine uygun konseptler, rol, yapılanma ve kabiliyetler ile bütünleştirmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu projeksiyon çerçevesinde güvenlik ortamını şekillendirme ve ulusal çıkarları barıştan itibaren koruma ve kollama stratejisi “barıştan itibaren angajman” konsepti ile sağlanabilir (Yılmaz, 1998: 51). Bu konseptin alt unsurlarını ise; ulusal çıkarların yoğunlaştığı coğrafyaları izleyecek stratejik bir istihbarat sistemi, stratejik kuvvet yayma (power projection7) kabiliyeti ve ülke dışında varlık bulundurmadır. Söz konusu konsept çevresinde kuvvet yapısı ise ülke coğrafyasına bitişik coğrafyalara odaklanan bugünkü modern silahlı kuvvetler anlayışına uygun Müşterek Bölge K.lıkları8 ile fonksiyonel komutanlıklardan meydana gelmelidir. Silahlı Kuvvetlerin yeni bir savaş konsepti ile ABD Silahlı Kuvvetlerinin uyguladığı güç projeksiyonuna benzer şekilde aşağıdaki yapısal değişikliklere gitmelidir (Şekil 9); (1) Barıştan itibaren angajman konsepti dahilinde stratejik ulaştırma ve istihbarat kabiliyetlerine dayalı Merkez-Üs ilişkisi içinde çevre coğrafya dahilinde diğer ulusal yumuşak güç unsurları ile birlikte kademeli ve kategorik güç uygulayabilecek bir konsept çerçevesi geliştirilmelidir. (2) Küçülürken etkinliği korumak için Kuvvet Komutanlıklarının kaldırılarak fonksiyonlarının Batılı Ordularda olduğu gibi Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde birleştirilmelidir. (3) “Kuvvete dayalı” yapılanma yerine modern teknolojiye dayalı “kabiliyete dayalı” bir yapıya geçilmelidir. (4) Ulusal çıkarların barıştan itibaren takibine yönelik olarak müşterek harekat prensibine uygun bir şekilde Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerini barıştan 7 ABD Güç Projeksiyonu için bakınız: Joseph NYE: Amerikan Gücünün Paradoksu, Çeviren: Gürol KOCA, (İstanbul, 2003): FM 100-5: Operations, Wesley CLARK: Modern Savaşları Kazanmak, Çev. A. BERKEOĞLU, (İstanbul, 2004). Michele E. FLOURNEY and Shawn W. BRIMLEY: Strategic Planning For U.S. National Security: A National Solarium For The 21 st Century, Strategic Studies Institute, (Washington D.C., 2006). Thomas DONELLY: The Military We Need, Defense Requirements of the Bush Doctrine, American Enterprise Institute, AEI Press, (Washington D.C., 2005). 8 Müşterek Bölge Komutanlıkları, Türkiye’nin dört bitişik coğrafyasını sorumluk sahası olarak paylaşan; Balkanlar, Ege ve Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya K.lıkları ismini alabilir. 39 itibaren bir arada kullanmayı öngören, çevre coğrafyaya angaje bir stratejik güç aktarma konsept ve kuvvet yapısı dahilinde; üç adet Coğrafi Bölge esasına göre oluşturulmuş (Avrupa, Avrasya ve Orta Doğu) Müşterek Kuvvet Komutanlığı ve bir Merkezi Komutanlık kurulmalı, tüm iç güvenlik harekat sorumluluğunun Jandarma Genel Komutanlığına verilmelidir. CUMHURBAŞKANI BAŞBAKAN MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI GENELKURMAY BAŞKANLIĞI MERKEZ KOMUTANLIĞI * Süratli Reaksiyon Kuvvetleri * Stratejik İhtiyatlar AVRUPA MÜŞT. KUVVET K.LIĞI * Avrupa Kara Kuvvet K.lığı ,* Avrupa Deniz Kuvvet K.lığı * Avrupa Hava Kuvvet K.lığı * Avrupa İsth.Tug. MGK GENEL SEKRETERLİĞİ KUVVET KURMAY BAŞKANLIKLARI KARA HAVA DENİZ ULUSAL SAVUNMA AKADEMİSİ MÜŞTEREK KUVVET K.LIKLARI AVRASYA MÜŞT. ORTA DOĞU MÜŞT. KUVVET K.LIĞI KUVVET K.LIĞI * Avrasya Kara * Orta Doğu Kara Kuvvet K.lığı Kuvvet K.lığı * Doğu Karadeniz * Doğu Akdeniz Deniz Kuvvet K.lığı Deniz Kuvvet K.lığı * Avrasya Hava * Orta Doğu Hava Kuvvet K.lığı Kuvvet K.lığı * Avrasya İsth.Tug. * O. Doğu İsth.Tug. ÖZEL KOMUTANLIKLAR * Strj. Ulaştırma K.lığı * Uzay K.lığı * Ülke İnşası K.lığı * TSK İstihbarat K.lığı * Özel Kuvvetler K.lığı * Eğt. Doktrin K.lığı * TSK Lojistik K.lığı * Psikolojik Hrk. K.lığı İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI JANDARMA GENEL K.LIĞI EMNİYET GENEL MD.LÜĞÜ SAHİL GÜVENLİK K.LIĞI SİVİL SAVUNMA UNSURLARI YENİ KURULACAK Şekil 9: Önerilen Türk Ulusal Savunma Sistemi (5) TSK’nin uzay, istihbarat, stratejik ulaştırma ve ülke inşası kabiliyetleri sağlayan Özel Komutanlıklar ile takviye edilmelidir. (6) Silahlı Kuvvetler ve istihbarat teşkillerinin örtülü operasyon ve düşük yoğunluklu savaş kabiliyetlerinin geliştirilmelidir. Silahlar Kuvvetler dışında güvenlik ortamının şekillendirilmesinde zorlayıcı niteliği olan örtülü ve açık güç unsurlarının geliştirilmesi ve bu kapsamda özellikle örtülü operasyon kabiliyetleri için ABD ve İngiltere’deki benzer uygulamalar paralelinde “(Sivil) Özel Askeri Şirketler”in kurulması teşvik edilmelidir. Bu kapsamda Silahlı Kuvvetler hazırlanacak harekat konseptine uygun olarak gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, kuruluşları ve faaliyet alanları ile ilgili gerekli düzenlemelere yer verilmelidir. ABD’nin yetiştirdiği Donald Rumsfeld ve Paul Wolfowitz gibi sivil sektörden ulusal savunma uzmanlarının yetişmesinin önünü açmak; savunma politikası geliştirme ve savunma planlaması konusunda danışmanlık yapacak, geleceğin elit tabakasına kaynak teşkil edecek savunma ve güvenlik stratejisti sivil uzmanlar yetiştirmek üzere Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı “Ulusal Savunma Akademisi” kurulmalıdır. MGK Genel Sekreterliği bünyesindeki Milli Güvenlik Akademisi konu kapsamlarının güç projeksiyonu, savunma politikası ve planlaması konularını da kapsayacak şekilde geliştirilmelidir. 40 C. Türkiye’nin İzlemesi Gereken Güvenlik Politikaları: Türkiye’nin uygulamaya çalışacağı güvenlik uygulamalarının temelini aşağıdaki faktörler oluşturmalıdır; sisteminin ve (1) Küresel ve bölgesel ulusal çıkarlar, (2) Coğrafi olarak Avrasya odaklı “büyük güç” olma aktör rolü, (3) Gerektiğinde kategorik zorlayıcı güç politikalarına başvurabilen, siyasi irade ve egemenlik bakımından bağımsız ve kendi kendine yeterli bir dış politika, (4) Büyük ölçüde yumuşak güce dayanan, iç ve dış güvenlik ortamını kendi ulusal çıkarları doğrultusunda sistemli olarak şekillendiren etkin bir güç projeksiyonu, (5) Bugünkü AB sürecini ulusal güç ve güvenlik ihtiyaçları çerçevesinde yeniden gözden geçiren ve kendi ulusal önceliklerine odaklanmış bir gündem, (6) Atatürk ilkelerini özümsemiş bir ulusal bilinç ve eğitim düzeyi ile bilim ve bilgiye yön verecek bir eğitim sistemi, (7) Dış politikada çok seçeneklilik, her coğrafya ve güvenlik ortamına göre değişen ittifak ve işbirliği ilişkileri içinde proaktif çevresel angajman politikaları, (8) Küreselleşmenin menfi etkilerine dayanıklı ve küreselleşmeyi kendine avantaj haline getirecek yeni yapılanmalar ve roller. Türkiye’nin güvenlik önceliklerinin başında ulus-devlet yapısının; Atatürk ilkeleri doğrultusunda ülke bütünlüğü, laiklik, Türk kimliği, ulusal bilinç, çağdaşlaşma, hukukun üstünlüğü ve geleneksel kültürel değerlere dayalı dokularının güçlendirilmesi gelmektedir. Bu amaçla dış merkezlerin ülke güvenliğine olumsuz etkilerini giderici tedbirler alınmalı, bozucu nitelikteki dış kaynaklı ülke içi medya, sermaye, sivil toplum, dernek, vakıf, etki ajanı bağlantılarını yok edilmelidir. Dışa bağımlılığı asgari düzeyde ve kendi kaynaklarını optimum kullanan ekonomik gelişme; dış borç, ekonomik yaptırımlar, finans oyunlarına dayanıklı, güçlü bir ekonomi ise ulusal gücün temeli olmalıdır. Kısa-orta ve uzun vadeli politika ve stratejilerle etki ve ilgi sahamızdaki güvenlik ortamını şekillendirerek, ulusal çıkarlarımızın proaktif olarak korunması temel düşünce olmalıdır. Bu amaçla yumuşak ve sert gücün karışımı (akıllı güç) bir güç projeksiyonu içinde Kuzey Irak’ta tampon bir bölge kurularak gerek bölücü teröre karşı mücadele etmek gerekse Kerkük ve Musul’daki ulusal çıkarlarımızı ve Türkmenlerin haklarını sağlamak üzere güvenlik ortamının şekillendirilmesi öncelikli bir deney sahası olarak kabul edilmelidir. Ayrıca, dış güçlerin çevre ülkelerde ulusal çıkarlarımıza uygun olmayan politika ve uygulamalarının nötralize edilmesini sağlayacak çevresel ittifak ve işbirliği süreçleri kurulmasına çalışılmalıdır. Enerji kaynaklarına erişim ve bu alanda işbirliğini öne çıkaracak güvenlik yapılanmaları kurulması, çevre ülkelerdeki enerji konsorsiyumları ve üretimi ile ilgili payların geliştirilmesi bu ittifakların oluşumda göze alınmalıdır. 41 SONUÇ: Türkiye’nin ABD ile ilişkileri ve AB sürecinin bugünkü gidişatı ulusal çıkarlarına uygun değildir. Türkiye, AB sürecine bugünkü hali ile devam ederse İngiltere, Almanya ve Fransa’nın ulusal çıkarlarını önceliğe alan sözde postmodern AB’nin dördüncü kuşağında yalnız, bağımlı ve federal bir ülke haline gelecektir. Türkiye’nin içi ve çevresindeki güvenlik ortamı ABD ve AB tarafından dönüştürülmekte, Türkiye’nin güvenlik parametreleri bağımlı hale getirilmektedir. Türkiye ancak bağımsız ulus-devlet olmanın gereği olan güç kullanma yetisini elinde bulundur, yeni güvenlik ortamının gerektirdiği şekilde güvenlik ve güç kurgusunu yapılandırırsa; ulusal çıkarlarını ve bütünlüğünü koruyabilir, ülkesinin refah ve mutluluğunu sağlayabilir ve saygın bir ülke olarak küresel güç piramidinde yukarılara doğru terfi edebilir. Devlet yapısını tekrar çağın şartlarına göre güçlendirmiş Türkiye, “büyük güç” olarak bölgesel ve küresel bir rol edinebileceği bir güvenlik ortamında yumuşak gücünü de kullanabilen bir güç projeksiyonu ile ulusal çıkar endeksli bir güvenlik yapısı ve proaktif politikalarla geleceğe emin adımlar atabilir. Bunun için hem düşünsel hem de kurumsal alanda yapılması gereken önemli reformlar bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bizden sonraki nesillere bölünmüş, AB içinde kimliğini kaybetmiş, ulusal değerlerini yitirmiş, yabancılar tarafından tüm kaynakları ele geçirilmiş bir ulus yerine güçlü ve gurur duyacakları bir Türkiye bırakmak istiyorsak üzerimize düşen vazifeleri görmezlikten gelemeyiz. Bunun için Atatürkçü düşünceyi rehber edinmemiz ve Atatürk’ün bağımsız ve bütün bir Türkiye için ortaya koyduğu ilkelerini takip etmemiz yeterlidir. 42 KAYNAKÇA Arı, Tayyar. (1997), Uluslararası İlişkiler, ALFA Yayınları, 2. Baskı, İstanbul. Barger, Deborah G. (2005), Toward A Resolution in Intelligence Affairs, National Security Research Division, Rand Corporation, Arlington VA. Barnett, Thomas P.M. (2005), Pentagon’un Yeni Haritası, 21 nci Yüzyılda Savaş ve Barış, Çev Cem KÜÇÜK, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul. Barrett, Michele. (1997), Ideology, Politics, Hegemony: from Gramsci to Laciau and Mouffe, Mapping Ideology, Ed. Stavoj ZIZEK, Verso, London. Barry, Tom. (2004), Toward A New Grand Strategy For U.S. Policy, IRC Strategic Dialogue No.3. Bayat, Mert. (1982), Milli Güç ve Devlet, Belge Yayınları, İstanbul. Baylis, John and Smith, Steve. (2005), The Globalization of World Politics, An Introduction to International Studies, Oxford University Press, New York. Berkowitz, Bruce D. and Goodman, Allan E. (1989), Strategic Intelligence for American National Security, Princeton University Press, Princeton. Bilbilik, Erol. (2003), Amerikan Kuşatması, Otopsi Yayınları, İstanbul. Brzezinski, Zbigniew. (2004), Tercih, İnkıkap Kitapevi, İstanbul. Buzan, Barry and Waever, Ole. (2003), Regions and Powers, The Structure of International Security, Cambridge University Press, Cambridge. Centre For Eurupean Policy Studies (CFSS), (2005), The Reluctant Debutante, The European Union as Promoter of Democracy in its Neighbourhood, CPS Working Document No.223, Brusselles. Chomsky, Noam. (1993), Medya Gerçeği, (Çev. A. YILMAZ), Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul. Clarck, Wesley. (2004), Modern Savaşları Kazanmak, (Çev. A. Berkeoğlu, İstanbul. Cochran, Mollly. (1995), Postmodernism, Ethics and International Theory, Review of International Studies, C.21. Cooper, Robert. (2005), Ulus Devletin Çöküşü, Güncel Yayıncılık, İstanbul. Corson, William R. (1977), Armies of Ignorance, The Dial Press, New York. Witanek, Robert. (1989),: Students. Scholars, and Spies: The CIA on Campus, Caq. Council on Hemispheric Affairs/Resource Center (CHA/RC). (1997), National Endowement For Democracy, Washington D.C. De Rivero, Oswaldo. (2003). Kalkınma Efsanesi, Çitlembik Yayınları, Çev.: Ömer Karakurt, İstanbul. Denk, Nevzat. (2000), 21 nci Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Jeopolitik Durumu ve Jeostratejik Öneminin Yeniden Belirlenmesi, H.A.K. Yayını, İstanbul. 43 Donelly, Thomas. (2005). The Military We Need, Defense Requirements of the Bush Doctrine, American Enterprise Institute, AEI Press, Washington D.C. Drezner Daniel W. (Nov 2004), Who Rules? The Regulation of Globalization, Chicago University Press, Chicago. Flourney, Michele E. and Brimley, Shawn W. (2006), Strategic Planning For U.S. National Security: A National Solarium For The 21 st Century, Strategic Studies Institute, Washington D.C., 2006. Gaudin, Jean-Pierre. (1998), Modern Governance, Yesterday And Today : Some Clarifications To Be Gained From French Goverment Policies, International Social Science Journal, No.155. George, Jim. (1994), Discourse of Global Politics: A Critical (Re) Introduction to International Relations, Boulder. Haine, Jean-Yves. (2004), Union Inaugural Address, Edit. Jess Pilegard, The Politics of European Secutity, Danish Institute For International Studies, Copenhagen. Hirst, Paul and Thompson, Grahame. (2000), Küreselleşme Sorgulanıyor, Gözde Kılıç YAŞIN: Devlet Yöneten Olmaktan Çıkıyor, Cumhuriyet Strateji, (31 Ocak 2005). Huntington, Samuel P., (1961), The Common Defense, Columbia University Press, New York. Inozemtsev, Vladislav. (2006), Two Faces of Globalization: Europeanization vs Americanization, Russia in Global Affairs, Vol.4, No.1 Institution For Strategic Studies (ISS). (1997), Strategic Assesment, 1997, INSS Publications, Washington D.C. Jablonsky, David. (2006), Why is the Strategy Difficult?, (Edt. B. Bartholomees Jr.), U.S. Army War College, Washington D.C. Kazgan, Gülten. (2000), Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Keyman, E. Fuat. (2000), Küreselleşme, Devlet, Kimilk/Farklılık: Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek, Alfa Yayınevi, İstanbul. Krauthammer, Charles. (1992), The Unipolar Moment, in Rethinkig America’Security, Allison and Treverton, New York. Lancaster, Carol and Dusen, Ann Van (2005), Organizing U.S. Foreign Aid; Confronting the Challenges of the 21 st Century, Brooking Institution Press. Levent, Ufuk. (1997), 21 nci Yüzyılın Eşiğinde Türkiye, H.A.K. Yayınları, İstanbul. McFaul Michael, (2005), Democracy Promotion As A World Value, Washington Quarterly, (Winter 2004-2005), Washington D.C. The Melia, Thomas O. (2005), The Democracy Bureaucracy, Infrastructure of Amerikan Democracy Promotion, Georgetown University. 44 Moralı, Turan. (2003), Genkur. Bşk.lığı Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyum Bildirileri, Genkur. As. Tarih ve Stratejik Etüt Bşk.lığı, Ankara. National Intelligence Council (NIC). (2004), Mapping the Glolbal Future, Government Printing Office, Washington D.C. New York Times, (February 15, 1987). Noya, Javier. (2005), The Symbolic Power of Nations, Real Instituto Elcano, Working Paper (WP) 35/2005. Nye, Joseph S.Jr. (2003), Amerikan Gücünün Paradoksu, (Çev.: Gürol KOCA), Literatür Yayınları, İstanbul. Nye, Joseph S. (2004), Soft Power and American Foreign Policy, Political Science Quarterly; 119, Research Library Core. Nye, Joseph S. (2005), Yumuşak Güç, (Çev.: R. Aydın), Elips Kitapları, İstanbul. Nye, Joseph S. (6 Eylül 2006), Daha Çok Yumuşak Güce Başvurmalıyız, The DailyStar, (Çev. Radikal Gazetesi, 08 Eylül 2006). Odom, William E. (2002), Modernizing Intelligence: Structure and Change for the 21 st Century, National Institute for Public Policy, VA. Office of Director of National Intelligence, (2007). DNI Handbook, Office of DNI ODNI), Washington D.C. O’Hanlon Michael. (2005), Future Military Scenaros Involving American Forces, Brookings Institution, Testimony of House Armed Services Committee, Washington D.C. Öngün, Çetin. (2007), Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım, Asil Yayın Dağıtım, Ankara. Öymen, Onur. (2003), Ulusal Çıkarlar, Küreselleşme Çağında Ulus-Devleti Korumak, Remzi Kitabevi, İstanbul. Özkul, Halid. (2001), Gizli Ordular-CIA, Sorun Yayınları, İstanbul. Öztürk, Osman Metin. (2007), Amerika Çökerken, Fark Yayınları, Ankara. Rehn, Olli. (2007), Avrupa’nın Gelecek Sınırları, Çev. O. Şen, H.Kaya, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul. Richard, L. Russel. (2002), Parameters, Autumn (2002), K.K.K.Bülteni, No:152. Robinson, Wiiliam I., (1996), Promoting Polyarchy: Globalization, U.S. Intervention and Hegemony, Cambridge Studies in International Relations, Cambridge. Rugman, Alan. (2004), Globalleşmenin Sonu, MediaCat Kitapları, İstanbul. Saferworld-International Alert. (2005), Developing an EU Strategy to Address Fragile States: Priorities for the UK Presidency of the EU in 2005, London. Sarkesian, Sam C. (1995), U.S. National Security: Policy Makers, Processes, and Politics, Sec.Ed., Lynne Rienner Publishes, Colorado. 45 Stiblar, Franjo. (2005), Preservation of National Identity and Interests in the Enlarged EU, Center for European Integration Studies, Discussion Paper C146, Bonn. Strange, Susan. (1987), The Persisting Myth of Lost Hegemony, International Organisation, C.41, No.4. Şen, Y. Furkan, (2004), Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınevi, Ankarai. Talu, Umur. (31 Ocak 2001), Yeni Lejyonerler (2), Milliyet Gazetesi. Tezkan, Yılmaz. (2005), Jeopolitikten Milli Güvenliğe, Ülke Kitapları, İstanbul. Traynor, Ian. (10 th Dec, 2003). The Privatization of War, The Guardian. UNDP Human Development Report, 2003. U.S. Congress: Office of Technology Assessment, (1985), Countermeasures, and Arms Control, U.S. Government Printing Office, Washington D.C. Uzgel, İlhan. (2003), Hegemon Güç Kutusu, (Ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul. Volgy, Thomas J. – Kanthak, Kristin – Fraizer, Derrick – Ingersoll, Robert S. (2005), Resistance to Hegemony within the Core, Matthew B. Ridgway Center for International Security Studies, University of Pitsburgh. Yıldızoğlu, Engin. (1996), Globalleşme ve Kriz, Alan Yayıncılık, İstanbul. Woodward, Bob. (1991), The Commanders, Simon & Schuster, New York. Yeoman, Barry – Scherer, Michael – Neaver, Louis. (2004), Dirty Warriors, Mother Jones, Vol. 29 Issue 6. Yılmaz, Sait. (1998), Modern Orduların Yeniden Yapılanma Faaliyetleri Işığında TSK.lerinin 21 nci Yüzyıla Yönelik Konsept ve Kuvvet Yapısı Nasıl Olmalıdır?, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı : 358, Ankara. Yılmaz, Sait. (26 Mayıs 2007), Küresel, Bölgesel ve Ulusal Düzeyde Türkiye için Yeni Bir Yaklaşım, Cumhuriyet Strateji Dergisi Yıl :3, Sayı :152, Ankara. Yılmaz, Sait. (2006), 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat, ALFA Yayınları, İstanbul. Web Siteleri: ABD Savunma Bakanlığı Web Sitesi: http://www.defenselink.mil/specials/unifiedcommand/ (Access: 24 Eylül 2007). Bagdikian, Ben. (1987), The 50 26, 20 ... Corporations That Own Our Media, Extra, http://www.fair.org/index.php?page=1498, (29 Eylül 2007). DFID, (2005). Why We Need to Work More Effectively in Fragile States, http://www.dfid.gov.uk/pubs/files/fragilestatespaper.pdf Prime Minister’s Strategy Unit, UK Cabinet Office: Investing in Prevention: an International 46 Destek Ört.İşl.Kuv. Görev Yöneticileri İhtiyaçlar Yönetim Strategy to Manage Risks of Instability and Improve Crisis Response, (February 2005), http://www.strategy.gov.uk/output/Page5426.asp. Institute of Defence And Strategic Studies (IDSS), (2006), Globalization and Defense, Nanyang Technological University, Globalization and Defense Conference (15-16 March 2006). Singapore. Website: http://www.idss.edu.sg (15 Haz, 2007). The International Consortium of Investigate Journalists (ICIJ). Privatizing Combat, The New Order, The Center For Integrity, Web sitesi: www.publicintegrity.org/wow/bio.aspx.html, (28 Eylül 2007). Motherjones: www.motherjones.com/news/feature/2003/05/ma_365_01.html, (3 Mayıs 2005). The Progressive Policy Institute. (2003), Progressive Internationalism: A Democratic National Security Strategy, www.ndol.org/documents/Progressive_Internationalism_1003.pdf, Ulagay, Osman. (13 Şubat 2006). 21. Yüzyılda 'Ulusal Güç' Olmanın Yolları, Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com/2006/02/13/yazar/ulagay.html 47