Tam Metin İçin Tıklayınız/Click for Full Text
Transkript
Tam Metin İçin Tıklayınız/Click for Full Text
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE NECİB FAZIL KISAKÜREK’İN “REİS BEY” TİYATROSU ÜZERİNE BİR İNCELEME THE ANALYSIS OF NECIP FAZIL KISAKUREK`S SPECTACLE “REIS BEY” АНАЛИЗ СПЕКТАКЛЯ «РЕИС БЕЙ» НЕДЖИППА ФАЗЫЛА КЫСАКУРЕКА Eshgane Arifkızı BABAYEVA(AZİMOVA)* Özet Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden biri de N.F. Kısakürek’tir. Edebiyatın farklı alanlarında eserler vermesine rağmen, esasen şiirleriyle ün kazanan şair, tiyatro türünde de çok değerli eserler yazmıştır Aşağıdaki makalede sanatkarın ‘Reis Bey’ isimli tiyatro eseri ele alınarak, incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Necip Fazıl Kısakürek, ustad, tiyatro, Reis bey Abstract N.F.Kysakurek is one of the most outstanding poets in Türkish literature. Though he wrote works in various spheres of literature he became well-known poets. He wrote nice dramas too. Following article present detailed analysis of poet`s the drama “Reis bey”. Keywords: Necip Fazıl Kysakurek, ustad, drama, Reis bey * Milli Bilimler Akademisi. Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Doktora Öğrencisi 201 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE Cumuhuriyet devri Türk Edebiyatında kendine özgü bir yeri olan önemli şahsiyetlerden biri de Necip Fazıl Kısakürek’tir. Her ne kadar şiirleri ile ün kazansa da şair, Türk Edebiyatına hikaye, roman, hatıra, makale vs gibi diğer edebi türlerde de değerli eserler kazandırmıştır. Şiirlerinin yanısıra, sanatkarın yoğunluk kazandığı sanat dallarından biri de tiyatrodur. Bu edebi türe büyük önem veren Necip Fazıl, tiyatroyu “güzel sanatlar içinde bir zirve” olarak kabul eder (Okay,1998, s.93). İşte, bu nedenle de makalemizde ustadın tiyatro üzerine görüşlerine değinerek, ünlü oyunlarından biri olan ‘Reis bey’ üzerine bir inceleme yapacağız. O, tiyatronun sanatkarı halkla burun buruna denilecek kadar temasa getiren bir sanat şubesi olduğunu iyi biliyordu ve bu yüzden tiyatro onu bu kadar kendine bağlamıştır. Yazar kendi piyeslerinde ruh ve madde münakaşasından bahsetmektetir. Necip Fazıl’ın bütün esetetiği özün kabuğa, ruhun maddeye üstünlüğü prensipine dayanmaktadır. (Bülendoğlu, 1968, s.88) İşte, makale boyunca bu prensipleri açıklamağa çalıçacağız. Kısakürek tiyatro üzerine görüşlerini, oyunlarını ihtiva eden her hangi bir kitabının önsözünde maddeler şeklinde okuyuculara takdim eder. Bu sanat dalını tekerlekle mukayese eden ustad tiyatroyu şöyle tanımlar; “Bana sorarsanız, beşeri keşiflerin en büyüğü olarak tekerleği gösteririm. Sanat şekilleri içinde bence en büyük keşif tiyatro... Tekerlek, nasıl, bitmeyen mesafeler üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da durmayan zamanın mikab biçmi bir kavanoz içinde bütün madde ve hareket kadrosiyle dondurulması....”(Kısakürek, 2003, s.5) Filhakika, asıl sanatkar bir eserde hayatın önemli bir noktasını yakalayarak, cemiyete bir mesaj iletir. Ustad da, büyük bir dava adamı olduğu için şiirlerinde mana halinde verdiklerini, tiyatrolarında somutlaştırarak okuyucularına sunar. O, bu düşüncelerini bir konuşmasında şöyle ifade eder; “Tiyatro benim için içtimai davada en büyük vaaz kürsüsüdür. Aynı şairi her yerde bulacaksınız.”İdeologiya Örgüsü”nde o şairin tefekkürü vardır. Şiir kitabında tahassüsü vardır.Tiyatro çok interesan bir Batılı keşiftir. Hayat donuyor, o çerçevenin içinde. Dondurulmuş bir hayat. Orada da benim davamın şahıslara intikal etmiş, entrikaya intikal etmiş, vakaya intikal etmiş şekli vardır. Bunlar hep sanatımın müştakalarıdır.” (Kısakürek, 1990, s.175) Demek ki, şair kendi düşüncelerini kalabalıklara duyurmak için tiyatroyu bir araç olarak kullanır. Kısakürek’in ikisi yarım kalmış, toplam on yedi tiyatro eseri vardır. “Tohum” (1935), “Bir adam yaratmak” (1938), “Künye” (1938), “Sabır Taşı” (1940), “Para” (1941), “Sır”(1946, yarım kalmıştır), “Nam-ı Diğer Parmaksız Salih” (1948), “Siyah Pelerinli Adam” (1949), “Reis bey”(1960), “Ahşap Konak”(1960), “Kumandan”(1960, yarım kalmıştır), “Ulu Hakan Abdülhamit Han”(1965), “Kanlı 202 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE Sarık” (1967),”Yunus Emre” (1969), “Mukaddes Emanet” (1971), “İbrahim Ethem” (1978) ve “Püf noktası” (2000) (Sağlık, 2005, s.345) Ustada imperatorluk tacını giydiren tiyatro eserlerinin (Yakar, 1995, s.71) herhangi biri ister ele aldığı sorunlar, isterse de konu, içerik, yapı ve teknik bakımından kendine has özelliğe sahiptir. Onun kendi orjinalistesi ile dikkati çeken oyunlarından biri de “Reis bey”dir. Bu tiyatro eseri “Bir adam yaratmak”tan sonra II şaheser sayılabilecek bir eserdir. Üç perde, dokuz meclisten oluşan eserin esas kahramanı reis beydir. Olaylar onun etrafında cereyan etmektedir. 60-65 yaşlarında bekar, özel hayatı olmayan, otel odalarında yaşayan, bir-iki bavuldan başka hiç bir şeyi olmayan reis bey gaddar, kurallara katı bağlı olan ağır ceza reisidir. Eserin ilk meclisinde otel katibiyle reisin mübaşiri arasında geçen sohbetten onun sert karakterinden haberdar oluruz. Oğlu iftiraya uğrayan, yeldirmeli kadın reis beye penah getirir. O, acımasızcasına otel katibi ve mübaşire “Alın kaldırın” (Kısakürek, 2003, s.21)der ve gider. Çığlık koparan kadın; “Dilerim Hak’tan en ağır, en olmaz iftiraya uğra sen! O taş kalbinin havanında zehir ez, zehir ye! Evladın yoksa, senin başına getirsin Mevlam...” (Kısakürek, 2003, s.21) deye beddua eder. Öbür yandan da kızını arayan Taşralı müşteri ondan yardım ister. “Reis bey-Kanun gizli eşyayı bulmaya mahsus bir fal kitabı değildir. Olana, gördüğüne, bildiğine göre hükmeder”. Taşralı müşteri- Ben bu lafları değil, kızımı istiyorum. Reis bey-(tekrar Taşralı müşteriye dönerek) Kızını kanundan isteyemezsin, arada bir suçlu varsa, cezalandırılmasını kanundan isteyebilirsin!” (Kısakürek. 2003, s.22) Bu diyalogdan reis beyin buz tutmuş, taşlaşmış kalbinin şahiti oluruz. Merhamet dileğiyle dökülen gözyaşları onun taş kalbini yumşatmakta aciz. Ona göre gözyaşı suçun rengini solduramaz. (Kısakürek. 2003, s.22) O, hatta komşu odada uyuyan hasta kızın iniltisini bile ağzını buruşturarak, kızar. Tüm bunlar onun katı kalbliliyinden ileri gelir. Kurallara sıkıca bağlı olan reis bey, acıma duygusundan tamamen mahrumdur. II tabloda annesini öldürmekte suçlu bulunan gencin mahkemesiyle olaylar düğümlenmeye başlar ve gencin idamıyla en yüksek noktaya varır. Bitirim yerlerine düşürek eroin ve kumarın kurbanı olan bu genc, anne katili olmadığını ne kadar isbat etmeye çalışsa bile, ispatlayamaz. Yalnız karşısındakı kanun ve delillere inanan Reis bey gencin, -”Ben suçluyum, reis bey, biliyorum! Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden. Onu da biliyorum! Ama benim suçum anne katilliği değil ... Bitirim yerlerine düşmüş, eroine alışmış olmak benim suçum.... En yüksekten en aşağıya düşmüş 203 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE olmak... Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden... Belki belamı da bu yüzden buluyorum! Ama ben, anne katili değilim”(Kısakürek, 2003, s.31). Onun itiraf ve yakarışlarına karşı reis bey istihzayla, “Bunların hepsi edebiyat... Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikata cevap veriniz” (Kısakürek, 2003, s.31) der. Reis bey için önemli olan insanların bu katı kurallara uyarak yaşamasıdır. Ona göre yalnız böyle bir cemiyet mutlu olabilir. Onun düşüncelerini mahkumun idam gömleğine bakarak söylediklerinden de anlıyoruz. “Reis bey- Seni doğru biçen makastra ne mutlu... Ceza felsefesinde bir görüş vardır. Bir mahsuma kıymaktansa, bin cürümlüyü cezasız bırakmak iyidir. Ben de diyorum ki, cemiyettte bir ferdi korumak için bin kişiye bu gömleği giydirmekten kaçınılmamalıdır. O bir kişi bütün bir cemiyettir”. Bu yüzden de reis bey gencin yakarışlarına göz yumarak, idam kararını verir. Bu davranışıyla da, cemiyeti bir suçludan azat ettiği için mutluluk duyar. Acıma duygusundan mahrum, bu kanun makinası adama göre merhamet kelimesi cemiyetin düzelmesi için en son öğredilecek bir mefhumdur. Ama herkes ilk defa o sakızı çiğner(Çebi,1981,s.82) Bu konunda kendini tamamen haklı bulan reis bey, yalnız sert kanunlardan çıkış eder. Yeldirmeli kadın, dadı, taşralı müşteriyle reis beyin diyalogları onun iç dünyasından haber verir. Okuyucu, özellikle de mahkumun reis beyle mükalimesinden mütessir olur. “Mahkum-Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacına inanmışsınız. Yerinde haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden...Buz çölünde yol alıyorsunuz” (Kısakürek, 2003, s.50). Bu konuşmalar Reis beyin karakterini canlılığıyla ortaya koyar. II perdede gencin suçsuz olduğu kanıtlanır. Bu olay reis beyi kendi vicdanıyla karşı karşıya koyar. Yaptığı haksızlık onun buz kalbini eritmeye başlar. Yazar reis beyin iç çatışmalarını derin bir dramatizimle ele alır. Hayatın gerçeklerini tüm çılpaklığıyla anlayan reis bey, herkesten kızını arayan Taşralı müşteriden, sanığın dadısından, hatta bar kızlarından bile affdiler. Yaptıklarından pişmanlık duyan, reis bey çileler çeker. “Reis bey-Kalplerinizi değiştirin. Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz. II bar kızı-Kalb değişir miymiş istenince?... Reis bey-Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalb... Ateşini bulsun;hemen değişir”(Kısakürek, 2003, s.76) Bu düşünceler özellikle de Reis beyin “Üzerimde hakkı olmayan tek insan göremiyorum bu dünyada” kelimeleri insanı mütessir kılar. Burdan onun karakterinin nasıl değiştiğinin şahiti oluruz. 204 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE Eserde yazar, aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak hep karşımıza çıkan terbiye meselesine de dokunur. Macrocemiyetin bir parcası olan aile. Bu aile aynı zamanda sosyal varlık olan ferdi nasıl etkiler? Yazar okuyucuyu düşünmeye sevkeder. Düzgün verilmeyen terbiye, kavgalar, anne-babaların sorumsuzluğu, o küçücük, masum melekleri kötülüklere, hayatın dibine iter. Bar kızlarının pişmanlık dolu sözleri bunun bir göstergesidir. Özellikle de II bar kızının Reis beyle sohbeti dikkatı çeker. “I bar kızı - Ailem suçumu bağışlamadığı için bu yola düştüm ben... Reis bey – Onları da bağışla! Siz de bağışlayın! II bar kızı-Ben bütün insanlıktan tiksiniyorum. Ben, bu dünyada affedebileceğim tek insan göremiyorum. Reis bey- Affı anlayınca kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz. II bar kızı–Hayır! Kimseyi mazur göremem! Biz hepimiz, bütün düşmüşler evlerimizin, cemiyetimizin, dışımızdan gelen dürtüşlerin kurbanlarıyız! Sonra da onların hışmına uğruyoruz. (Kendisini gösterir.) Bakın, şu lise mezunu kıza! Onu böyle mi görmeliydiniz? (Hızla döner, Taşralı Müşteri ile Köylü Müşteri tiplerini gösterir.) Bir de şu zavallılara bakın! Onlardan daha basit iki örnek bula bilir misiziniz? Biri evinden kaçan kızını kah lanet okuyarak, kah gözyaşı dökerek arıyor. Öbürü de traktörden düşüp felç geçiren kızına şifa bulduğu için seviniyor. Sormalı!.. (Taşralı Müşteriye) Kızını hangi sebeb yüzünden kaçırdığını düşündün mü hiç?(Köylü Müşteriye döner) Sen de ortalık ağarmadan, canavarlara, inlere, cinlere karşı traktörde masum bir kız çalıştırmanın dehşetini hiç duymadın mı?. (Reis beye döner) Ya büyük şehirlerin çocukları, kızları, babaları, anneleri?... Doğrusu ne, şimdi?... Babalar mı çocuklarını bağışlamalı, çocuklar mı babalarını? Galiba, en doğrusu çocukların babalarını asla affetmemesi...”(Kısakürek, 2003, s.74) Kötülüklere yuvarlanmış bar kızı bu düşünceleriyle topluma hitap ederek, bir mesaj iletir. Reis bey bu kızları çok iyi anlıyor. Onlara hidayet yolunu göstererek evlerine, barklarına dönmeği, evlat sahibi olmağı tavsiye eder. Artık insanlara yardım etmeği, onlara acımağı öğretmeyi amaclayan reis bey, tek teselliği suçsuz yere idam ettirdiği, o gencin gittiği bitirim yerlerinde bular. Etrafına hayatın dibinde olan insanları– katilleri, kumarbazları, yankesicileri, eroin ve içki düşgünü olan merhametten, acıma duygusundan yoksun insanları toplar. Garsonun “Sen neden bu akrep yuvasına geliyorsun?” sorusuna “Benim amacım onlara ağlamağı, yumşalmağı öğretmektir” deye cevap verir. Reis bey bir vaaz kürsüsündeymiş gibi tüm insanlığa hitap eder. “Reis bey- Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın. Ağzından kemiğini çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala... hepsinin üstünde insana, buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle göz yaşı döken insana acıyın”. (Kısakürek,2003, s.82) 205 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE O, burda “Acıyanlar ve acınanalar” derneği kurarak yolunu azmışları bu cemiyete davet eder. Ona göre cemiyetin tek kurtuluşu budur. N.Fazıl bu eser boyu ağlamağın, acımağın, merhametin felsefesini vererek, onları çağırıda bulunur. Reis beyin bu konuşmaları zamanı polis gafleten kumarhaneyi basar, buarada garson sezdirmeden eroini reis beyin cebine koyar. Hapsedilen reis bey burda da, kendi amacından vazgeçmez, hapishanedeki mahkumları etrafına toplayarak onlara tavsiyelerde bulunur. Mahkeme zamanı savcının “Sana bir sorum var? Eğer sana kötülük yaparak cebine eroin atmış adam suçunu itiraf ederse onu affeder misin? sorusuna Reis bey “evet” der. Eserin evvelinde merhameti çiğnenmiş sakıza benzeten reis bey, sonda merhameti şöyle tanımlar; “Reis bey- Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Merhamet hiçbir şeyin kendisi değil, su gibi, toprak gibi, hava, ateş gibi her şeyin temeli... onu getirin kuracağı iklimde iyinin ölü bitkileri diriltsin. Kötünün de diri bitkileri ölsün” (Kısakürek,2003, s.136) Örnek verdiğimiz fikirleri gözönünde bulundurarak diye biliriz ki, ustad bu eserinde Reis beyin timsalında merhametin felsefesini cem eder. İnsanlığı kurtarmanın yolunun insanların iç dünyasından geçtiğini söyler. H.Çebi “Madde ve manada Necip Fazıl Kısakürek” isimli eserinde bu oyunu incelerken esas kahraman hakkında şunları söyler: “Reis bey ideal bir şahıs olmaktan çok, bazı fikri sabitleri zaafları olan, hayatının çeşitli dönemlerinde değişik karakterler arzeden bir kişidir”. (Çebi, 1981, s.88) Filhakika, Reis bey olumlu ve olumsuz yönleriyle eserde yer alır. Eserin kahramanı bize dahi Nizaminin “Hüsrev ve Şirin” eserindeki Hüsrevi hatırlatır. Doğru, eserde herhangi bir aşktan söz edilmiyor. Fakat, Şirinin aşkı Hüsrevi nasıl değiştirerek kamillik zirvesine ulaştırmışsa, Reis beyi de o suçsuz gencin idamından doğan merhamet duygusu o zirveye götürür. Eserde zaman ve mekan vahdeti de dikkati çeker. Oyunda belirli bir zaman gösterilmemiş, herhangi bir konkret ay, gün veya yıla rastlanılmamaktatır. Zaman unsuru olarak şafak vakti, sabah ve gece verilmiştir. Örneğin; Mahkumun idamı bir şafak vaktine tesadüf eder.Yazar kelimelerle gözlerimiz önünde bir tablo çizer: “Loşluk....Parıldayan şafak kızıllığı...Uzun durak...”(Kısakürek, 2003, s.54) Gardiyanlar idam sahnesini hapishanenin kalın demir parmaklı küçük penceresinden izlerler. Veya, Kısakürek, VI mecliste nedamet duygusuyla yaşayan reis beyin ruhu bunalımını zaman ve mekan açısından şöyle ifade ider: “Bitirim yerinde kahve ocağı... Çok eski taş duvarlarından rutubet sızan, kubbe altı gibi bir yer...Ortada hapishane penceresini andıran, kalın demir parmaklıklı bir menfez...Demir parmaklıklı pencerede şafağın ilk elametleri... Reis bey, pencerenin altındaki banko 206 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE üzerinde, ellerini iki açık dizinin arasına yerleştirmiş, başını eğmiş, düşünmekte...” (Kısakürek, 2003, s.78) VII tablodaysa Necip Fazıl, reis bey ve onun etrafındaki bitirim tiplerini zaman ve mekana göre şöyle değerlendirir; “Hapishanenin beşinci kısmında Beyler koğuşu... Koğuşun sağ duvarlarındaki tepe pencerelerinden içeriye, batan güneşin projektörvari, hüzmeleri dökülüyor. Demir kapı, içeriye doğru açık...Öndeki masanın sağ başında, sağını Karaborsacıya vermiş, yana çektiği banko üzerinde, kapıya doğru çarpazvari oturan Reis bey...Masanın sol başında ve ayakta Katil... Kapı ile arka ranza arkasında, ayakta, Yankesici...Uzaktan yanık bir Türkü sesi... Herkes düşünceli...Uzun durak...” (Kısakürek, 2003, s.112) Verdiğimiz örneklerden şu kanaite geliriz ki, yazar, sanki oyunun ruhunu sabah ve gece objeleri üzerinde sembolize etmiş, özellikle de zamanı kişilerin iç dünyasına ve ahvalına uygun şekilde seçmiştir.Her vacip zamanın, önemli bir mekana ihtiyacı olduğu kanaitinde olan sanatkar bu önemli faktörü “Reis bey”de hiç ihmal etmemiş, tüm detayları sağlam bir yapıya bağlamıştır. Bu yüzdende eserin yapısına uygun olarak, olaylar esasen otel, kumarhane, mahkeme salonu, hapishane gibi yerlerde geçer. Böyle bitirm yerlerinde esasen kendisini hayatta bulamayan, mutsuz, kendi benliğine yenik düşmüş, hiç bir şeyde mana bulamayan, hayatın dibinde olan insanların bulunurlar. Bu seçimi yapmakla yazar, sadece hayatın görünen taraflarını değil, aynı zamanda onun görünmeyen kesimlerini de olduğu gibi eserlerinde aydınlatır. Kısaca şöyle diyebiliriz, eserde hiçbir şey tesadüfü olarak seçilmemiş, en küçük detal bile büyük bir gayeye hizmetetmektetir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, yukarıda Bülendoğlu’dan verdiğimiz örnekde olduğu gibi, Necip Fazıl Kısakürek’in tiyatroları, özellikle de ‘Reis bey’ oyunu ruhun maddeye üstünlüğü prensipine dayanmaktadır.Yazar kendini arayarak bulan, reis beyin vasıtasıyla insanlığın düsturunu verir. İyi bır eğitim görmüş, fakat zayıf iradesine ve nefsine yenik düşerek, bitirimhanelerde derdine derman bulmağa çalışan, idam gömleği giydikten sonra suçlarını anlayan, fakat anne katili olmadığını bir türlü ispatlayamayan gencin facıasını anlatır. Eserde önceler sineğe bile kıymayan, sonralar katı kalbli katile dönüşen bir gencin, reis beyin tavsiyeleriyle değiştiğini görmekteyiz. Kısacası, yazar bu eseriyle göz yaşı ve merhametin insanlığı silkindirip kalkındırmasının örneğini verir. 207 KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE KAYNAKLAR 1. BÜLENDOĞLU, Arif, 1968, “Necib Fazıl Kısakürek. Şiiri, Sanatı, Aksiyonu”, Binbir yayınlar, İstanbul 2. ÇEBİ, Hasan, 1981, “(Tiyatrolarında) Madde ve Manada Necip Fazıl Kısakürek” Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi, İstanbul 3. KISAKÜREK, Necip Fazıl, 1990, “Konuşmalar”, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 4. KISAKÜREK, Necip Fazıl, 2003, “Reis Bey”, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 5. OKAY, M. Orhan,1998, “Necip Fazıl Kısakürek”, Şule Yayınları, İstanbul 6. SAĞLIK, Şaban, Ocak, 2005, “Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl”, Necip Fazıl Kısakürek özel sayısı, Hece dergisi, S;9, Ankara 7. YAKAR, Serdar, 1995, “Necip Fazıl ve Mücadelesi”, Ukde Kültür merkezi, Ankara 208